Demopulos kararıyla ilgili Hukuk Danışmanı, Emekli Başsavcı Sayın Zaim Necatigil in 10 Mart 2010 tarihinde Haberdar Gazetesine verdiği mülakat. Bildiğiniz gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin (AİHM) Taşınmaz Mal Komisyonu nun etkinliği konusunda son vermiş olduğu kararla ilgili çok çeşitli ve farklı yorumlar yapılmaktadır. Bu davada emek vermiş ve Türkiye nin hukuk heyetinde yargı sürecinde rol almış bir kişi olarak neler söylemek istersiniz? YANIT:- Büyük Daire olarak oturum yapmış olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin (AİHM) birlikte gördüğü Demopoulos (13751/02) ve diğer 7 sınama başvurusunda vermiş olduğu nihai karar KKTC de iç hukuk yolu olarak Taşınmaz Mal Komisyonu prosedürünü tanımak yanında, mülkiyet ve konut haklarıyla ilgili ilkeleri ortaya koymak bakımından büyük önem arzetmekte, Rum tarafının savunmakta olduğu tezleri çürütmektedir. Rum tarafı bu güne dek Loizidou kararına dayanarak, 1974 teki mülkiyet hakkının esas olduğunu, bunun Kuzey deki Rum mallarının gerçek sahiplerine iade edilmesini gerektirdiğini ve üçüncü şahısların bunlar üzerinde hak kazanamayacağını savunmaktaydı. Hâlbuki Demopoulos ve Diğerleri başvurusu bu iddiayı kökünden sarsmıştır. AİHM nin bu kararı aynı zamanda KKTC nin illegal olduğu ve iç hukuk yolu yaratamayacağı ve işgal altındaki bölgedeki bir organa Rumların başvuru yapmaya zorlanamayacağı iddialarını da büyük ölçüde çürütmüştür. Karar KKTC nin tanınması anlamına gelmemekle beraber, Türkiye nin Kuzey Kıbrıs ta sorumlu olduğu savunulurken, bu çerçevede ihlallerin ortadan kalkması için çare üretilmesine Rum başvuranlar ile başvuruya müdahil olan Rum yönetimince karşı çıkılmasını Mahkeme bir çelişki olarak görmüş ve buna itibar etmemiştir. Mahkeme BM Güvenlik Konseyi nin 541/1983 tarihli kararına da değinmektedir. Anımsanacağı gibi bu karar KKTC nin ilanını hukuken geçersiz bulmuş ve KKTC nin tanınmaması için çağrıda bulunmuştu. Kararda bazen Türkiye nin askeri mevcudiyeti nden söz edilmekle beraber işgal sözcüğü de, daha çok başvuranlar ve GKRY nin iddiaları özetlenirken, kullanılmaktadır. Bu kalıplaşmış ifadeler ilk defa bu kararda kullanılmış değildir. Ne de bir analiz sonucu yapılan kesin yargı nitelikli saptamalardır. KKTC yi tanımamakla beraber Mahkeme Taşınmaz Mal Komisyonu nu Türkiye nin bir alt mekanizması olarak kabul etmiştir. KKTC tanınmadığı için Mahkeme, Komisyonu KKTC nin bir organı olarak değil, Türkiye ye atfedilecek bir organ olarak değerlendirmek zorundadır, çünkü sorumlu olarak Türkiye görüldüğünden, çare üretmek de Türkiye nin yetkisindedir. Bu, sorumluluk ve çare üretme bağlamında ortaya konan bir teoridir. AİHM KKTC de kurulmuş olan Taşınmaz Mal Komisyonu prosedürünü Rumların başvurabileceği etkili bir hukuk yolu olarak kabul etmiş midir? YANIT:- Kararında Büyük Daire, KKTC deki mülkiyet rejimi ve iç hukuk yolu yaratmak bakımından alınan hukuksal önlemleri tarihi süreç içerisinde ele almakta, Taşınmaz
Mal Komisyonu nun ulaşılabilir etkili ve yeterli iç hukuk yolu oluşturduğu saptaması yaparak bu hukuk yolu tüketilmeden söz konusu başvuruların kabul edilemez olduğu kanısına varmıştır. Aynı karar çerçevesinde 1.500 civarında Rum mülkiyet başvuruları gündemden düşmüş olacaktır. Başka bir deyişle, 8 sınama başvurusunda olduğu gibi, Taşınmaz Mal Komisyonu bünyesinde oluşturulan iç hukuk yolu tüketilmeden AİHM e doğrudan yapılan başvurular ileri götürülemeyecek ve gündemden düşmüş olacaktır. Bilindiği gibi, AİHM ikincil bir yargı organıdır ve oraya ancak ilgili devlette iç hukuk yolu tüketildikten sonra, şikâyet konularına çare bulunamadığı durumlarda, gidilebilir. Burada bir not düşmek gerekirse, bir gerçektir ki, söz konusu başvurular 67/2005 sayılı Taşınmaz Malların İadesi, Takası ve Tazmini Yasası yürürlüğe girmeden önce Mahkeme de dosyalanmışlardı, dosyalandıkları tarihte henüz böyle bir iç hukuk yolu yaratılmamıştı. Genel ilke odur ki iç hukuk yolu AİHM e başvuru yapıldığı tarihte mevcut olmalıdır. Böyle bir hukuk yolu yoksa, olmayan çarelere başvurmak söz konusu olamaz. Ancak, bazı istisnai durumlarda başvuru askıdayken yaratılan hukuk yollarının da tüketilmesi gerekir. Söz konusu başvurularda Mahkeme böyle bir istisnai durumun mevcut olduğu görüşüyle sonradan 67/2005 sayılı Yasayla yaratılan çarelerin da tüketilmesi gereken iç hukuk yolu oluşturduğu kanısına varmıştır. Bu nedenle KKTC deki iç hukuk yolu tüketilmeden, yani Taşınmaz Mal Komisyonu na başvurulmadan AİHM e doğrudan yapılan başvurular reddedilmiştir. AİHM in bu kararından sonra Kıbrıslı Rumların Taşınmaz Mal Komisyonu na başvurma zorunlulukları var mı? YANIT:- Aynı zamanda Mahkeme belirtmiştir ki, kişilerin Taşınmaz Mal Komisyonu na başvurma zorunlulukları yoktur. Bu gibiler Kıbrıs konusunda siyasi bir çözüm bulunmasını bekleyebilirler. Ancak, AİHM e başvurmayı düşünüyorlarsa, önce iç hukuktaki çareleri tüketmek zorundadırlar, aksi halde doğrudan AİHM e yapılan başvurular kabul edilemez bulunarak reddedilecektir. Taşınmaz Mal Komisyonu nun etkin bir iç hukuk yolu olarak karara bağladığı başvurularla ilgili bilgi verebilir misiniz? YANIT:- AİHM de duruşmanın yapıldığı Kasım 2009 a kadar Komisyon a 433 başvuru yapıldı. Bunlardan 85 i taraflar arasında uzlaşma sağlanarak sonuçlandırıldı. Sadece birkaç başvuru duruşma yapılarak sonuçlandı. Gördüğü başvurulardan 4 ünde Komisyon iade ve tazminat kararı verdi. 2 başvuruda malın takasını öngördü. 1 başvuruda başvuran Kıbrıs sorununun çözümünden sonra malın iadesini kabul etti. 70 başvuruda tazminat kararı verildi. 361 bin 493 metrekare mal iade edildi ve başvuranlara takriben 47 milyon Avro ödendi.
AİHM kararının Rumlara mal iadesine yol açacağı söylenmektedir, bu konuda ne dersiniz? YANIT:- Mal iadesi kısıtlı koşullarda 67/2005 sayılı Yasa ile tanınmıştır. Burada vurgulanması gereken iadenin kısıtlı olduğudur. Başvuranlar ve başvuruya müdahil olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bu nedenle Yasa nın yeterli olmadığını ve etkili iç hukuk yolu oluşturmadığını savunmuşlardı. Mahkeme bu iddiaları reddederek iadenin kısıtlı olmasına rağmen getirilen çarelerin yeterli ve etkili olduğuna karar vermiştir. Mahkeme yasada mevcut olan kuralları ve koşulları değiştirmemiş, ne de iade olanaklarını genişletmiştir. Bu konuda, 1974 teki mal sahiplerine mal iadesi konusunda Mahkeme nin verdiği gerekçeler çok ilginçtir ve Kıbrıs taki mülkiyet rejimlerine ışık tutmakta ve alınacak önlemlere yol göstermektedir. Bilindiği gibi Loizidou kararında, KKTC Anayasası nın Rum mallarıyla ilgili 159 uncu maddesini Mahkeme nin dikkate almaması nedeniyle KKTC deki Rum mallarının mülkiyetinin değişmediği ve bunun 1974 teki sahibinde kaldığı görüşü Rumlarda hakim olmuş ve bu nedenle AİHM e getirilen başvurularda hep bu esastan hareketle Rum başvuranlar, mülkiyetin kendilerinde kalması koşuluyla, Mahkeme den sadece kullanım kaybı talebinde bulunmuşlardır. Demopoulos ve Diğerleri başvurusunda Büyük Daire bazı gerçeklere işaret ederek, geçen zaman sürecinde söz konusu mal sahipliğinin pratikte içinin boşaltılmış olabileceğine değinmiştir. Başka bir söylemle, üçüncü şahısların bu mallar üzerinde kazanılmış haklarının doğabileceği göz ardı edilemez. 1974 teki mal sahiplerinin mallarını kaybettiklerinden sonraki zaman dilimi içerisinde mallar el değiştirmiş veya başkalarına intikal etmiş olabilir. Böyle durumlarda hak iddia eden eski mal sahibi, malı son şekliyle görmemiş ve kullanmamış bile olabilir. Bu durumda yasal mülkiyet nosyonu ile mülkiyetin tüm yararlarından faydalanmak beklentisinin ne kadar spekülatif ve pratikte gerçekçi olabileceği sorgulanabilir. Hukukta mülkiyet ve tasarruf arasında daima sağlam hukuksal ve olgusal bağ vardır. Büyük Daire, söz konusu mallarda şimdi kimlerin yaşadığına veya bunların askeri hassas bölgelerde ve kamu yararı amaçlarıyla kullanılmalarına bakılmaksızın eski sahiplerinin tasarrufuna verilmesinin sağlanması gerektiğini söylemenin gerçekçi olamayacağını belirtmiştir. Mahkeme nin görüşüne göre, mal iadesi mümkün olduğu durumlarda bunu uygulamak ilgili devletin yetkisindedir. Bu mümkün değilse, Mahkeme nin kabul ettiği ilkelere göre bir diğer seçenek tazminat ödenmesidir. Genelde hangi seçeneğin uygulanacağını ilgili devlet kendi tercihine göre kararlaştırır. Mahkeme nin (Büyük Daire) görüşüne göre, aradan 35 yıl geçtikten sonra, mümkün veya adil olmadığı durumlarda malların eski mal sahiplerine iadesi yükümlülüğü getirilemez. İlgi devlet bu konuda üçüncü şahısların kazanmış olduğu hakları ve diğer hususları dikkate alabilir. Esas olan, daha önce yapılmış bir haksızlığı düzeltirken, başka nispetsiz (veya orantısız) bir başka haksızlık yaratmamaktır. Mahkeme (Büyük Daire) Demopoulos ve
Diğerleri başvurusunda yukarıda belirtilen nedenlerle Rum başvuranların ve Mahkeme ye müdahil olarak katılan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi nin, mutlaka eski mal sahiplerine mallarının iadesi gerektiği tezini açıkça reddetmiştir. Bu görüşten hareketle AİHM, 67/2005 sayılı KKTC yasasının mal iadesi ile ilgili getirmiş olduğu kısıtlamaları insan hakları normlarına uygun bulmuştur. Böylelikle, mal iadesinin çok sınırlı koşullarda gerçekleşebileceği nedeniyle, Yasa nın etkili iç hukuk yolu oluşturmadığı iddiası da reddedilmiş oldu. Yukarıda belirtilen görüşler Orams davasının sonuçlarını etkileyebilir mi? Bilindiği gibi, Güney Kıbrıs Mahkemeleri Orams ailesinin Lapta da Rum arsası üzerine inşa ettikleri evin yıkılıp 1974 teki şekliyle eski mal sahibi Apostolidis e iadesini öngörmüştü. YANIT:- Yukarıda belirtilen görüşler, Güney Kıbrıs Rum Mahkemesi nin Apostolides isimli Kıbrıslı Rum un Orams çifti aleyhine açmış olduğu davada vermiş olduğu yıkım ve mal iadesi kararının ne derece adaletsiz ve dengesiz olduğunu, ne kadar keyfi biçimde alındığını göstermektedir. Hâlbuki Rum yargı organı, Orams çifti aleyhine verdiği kararda, uygulamak zorunda olduğu insan hakları normlarını ve AİHM içtihatlarını hiç dikkate almamıştır. Ne iyi ki Orams çiftinin AİHM de başvuruları vardır ve bu konuları orada tartışma olanağını bulabileceğiz. Ancak, AİHM deki süreç çok yavaş ilerlemektedir ve son 2,5 yıldan beri bu başvuruda esasın incelenmesi aşamasına henüz gelinememiştir. Orams çiftinin AİHM de Kıbrıs aleyhine getirmiş olduğu başvuruyu biz Kıbrıslı Türk hukukçular yürütmekteyiz. mudur? Konut hakkı ile ilgili olarak Mahkeme nin bir görüşü olmuş YANIT:- Konut hakkı ile ilgili olarak Mahkeme nin (Büyük Daire) söyledikleri de önem arzetmektedir. Konut hakkı ileri sürebilmek için ilgili kişinin söz konusu taşınmaz malda sağlam ve devam eden bir bağı olması gerekir. Bu bağlamda, konut hakkının saptanabilmesi için önemli unsur ilgili kişinin söz konusu yeri son zamanlarda da kullanabilmiş olmasıdır. Konut hakkı saptanabilmesi için hak iddia eden kişinin o yerde atalarının yaşamış olması yeterli değildir. Uzun bir süre ikamet edilmeyen bir yerle ilgili olarak ayrıca konut hakkı ihlali iddia edebilmek mümkün gözükmeyebilir. Sonuç olarak ne söylemek istersiniz? YANIT:- Anlayabildiğim kadarıyla Mahkeme, her iki tarafa da bir mesaj vermek istediyse, konuların AİHM e yapılacak başvurularla değil, iç hukuk yoluyla düzenlenmesi gerektiğini ima etmiş, bu gibi konularda Mahkeme nin iç hukuktaki çarelere sıcak bakabileceği
izlenimini yaratmıştır. Bu da gösteriyor ki mülkiyet iddiasını 1974 e endeksleyerek zamanı durdurmak ve bundan sonraki gelişmelerin bazı hukuksal sonuçlar doğurmasını önlemek mümkün değildir. Bazı durumlarda geçmişteki mallarla ilgili olarak iade yerine tazminat vermekle yetinilebilir. Hukuk bazı gelişmeleri ve gerçekleri göz ardı edemez. Taraflar mülkiyet sorununa çözüm ararken de Mahkeme nin belirtmiş olduğu kriterleri dikkate alabilirler.