Gündem Avrupa. Küresel Krizden AB nin Borç Krizine: Birlik Olma Mücadelesi. Bülten Konusu: Gündem Avrupa. Aylık Bülten Ağustos 10



Benzer belgeler
Kosova'nın Bağımsızlığı: Türkiye Perspektifinden Bir Analiz

Bülten Konusu. Küresel Krizden AB nin Borç Krizine: Birlik Olma Mücadelesi. 1. Giriş

Küresel Krizden Sonrası Reel ve Mali. Sumru Altuğ Koç Üniversitesi, CEPR ve EAF 14 Mayıs 2010

2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2011, No:5

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

BAKANLAR KURULU SUNUMU

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

T.C. AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı

TÜRKİYE'NİN GSYH PERFORMANSI TARİHSEL GELİŞİM ( )

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2018 KASIM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU ARALIK 2018 İTKİB GENEL SEKRETERLİĞİ HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON AR-GE ŞUBESİ

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2016 EYLÜL AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE YAŞANAN GELİŞMELER VE 2011 YILI EKONOMİK BEKLENTİLERİ. Dr.Süleyman Yaşar. 17 Nisan 2011

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 MART İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

HAZİRAN AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. AB Liderleri Jean-Claude Juncker in AB Komisyonu Başkanı Olması İçin Uzlaştı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

7,36% 5,1% 15,4% 10,1% 87,1 57,1 2,7 17,75% Mayıs 18 Nisan 18 Mayıs 18 Haziran 18

Ekonomik Rapor 2011 I. MAKRO BÜYÜKLÜKLER AÇISINDAN DÜNYA EKONOMİSİNE GENEL BAKIŞ 67. genel kurul Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2019 ŞUBAT AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU MART 2019 İTKİB GENEL SEKRETERLİĞİ HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON AR-GE ŞUBESİ

OCAK-KASIM 2017 DÖNEMİ TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRMESİ

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2018 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU HAZİRAN 2018 İTKİB HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON AR-GE ŞUBESİ

SERAMİK SEKTÖRÜ NOTU

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2018 AĞUSTOS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU EYLÜL 2018 İTKİB GENEL SEKRETERLİĞİ HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON AR-GE ŞUBESİ

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 KASIM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

7.36% 7.0% 15.8% 9.6% % Haziran 18 Mayıs 18 Haziran 18 Temmuz 18

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2010 YILI OCAK- HAZİRAN DÖNEMİ MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

2014 YILI NİSAN AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

AB NİN EKONOMİK YAPISIYLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER 1. Ülkelerin Yüz Ölçümü 2. Ülkelerin Nüfusu 3. Ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla 4.

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2016 AĞUSTOS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

OCAK-EKİM 2017 DÖNEMİ TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomik Ticari Gelişmeler

OCAK-EYLÜL 2017 DÖNEMİ TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI

Bu nedenle çevre ve kalkınma konuları birlikte, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde ele alınmalıdır.

Para Politikaları ve Finansal İstikrar

7.26% 9.9% 10.8% 10.8% % Mart 18 Şubat 18 Mart 18 Nisan 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

Ekonomide Değişim. 15. ÇözümOrtaklığı Platformu. 15 Aralık

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

2017 AĞUSTOS FİNANSAL TREND RAPORU

%7.26 Aralık

Deri ve Deri Ürünleri Sektörü 2018 Şubat Ayı İhracat Bilgi Notu

SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ VE SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ SEKTÖRÜNDE DÜNYA İTHALAT RAKAMLARI ÇERÇEVESİNDE HEDEF PAZAR ÇALIŞMASI

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Ekonomi Bülteni. 14 Kasım 2016, Sayı: 44. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Cumhuriyet Halk Partisi

ŞUBAT Sanayi Üretim Endeksi 2015 Kasım ayında 130 seviyesinde gerçekleşerek yıllık bazda %3,6 artış kaydetti. Endeksin bu

Global Ekonomi ve Yurtdışı Piyasalar. Temmuz 2011

GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

Aralık Tekstil ve Hammaddeleri Sektörü 2014 Ocak-Kasım Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

AB NİN EKONOMİK YAPISIYLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER 1. Ülkelerin Yüz Ölçümü 2. Ülkelerin Nüfusu 3. Ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla 4.

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi

2011 YILI OCAK- KASIM DÖNEMİNDE HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Şubesi

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

2014 YILI ŞUBAT AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 AĞUSTOS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

EURO BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK

2010 OCAK HAZİRAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

2014 YILI TEMMUZ AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

ŞUBAT 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

TEKSTİL VE HAMMADDELERİ SEKTÖRÜ 2015 YILI ŞUBAT AYI İHRACAT PERFORMANSI. Genel ve Sanayi İhracatında Tekstil ve Hammaddeleri Sektörünün Payı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2013 HAZİRAN İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2013 YILI İLK YARI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

2010 OCAK MART DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Berkalp Kaya KASIM 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

DEĞERLENDİRME NOTU: İsmail ÜNVER Mevlana Kalkınma Ajansı, Konya Yatırım Destek Ofisi Koordinatörü

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

USAK RAPORLARI, RAPOR NO , MART KRİZDEKİ BİRLİK Euro Bölgesi nin Borç Sarmalı ve AB nin Geleceği

UDY Akışları Önündeki Risk Faktörleri

Transkript:

Gündem Avrupa Gündem Avrupa Aylık Bülten Ağustos 10 Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Bülten Konusu: (USAK) Küresel Krizden AB nin Borç Krizine: Birlik Olma Mücadelesi AB Araştırmaları Merkezi 1

USAK Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi Gündem Avrupa (Aylık Bülten) Ağustos 2010 Kapak Resmi: http://www.chinahearsay.com/so-much-for-that-rmb-revaluation-thanks-greece/ Bülten Editörü: Fatma Yılmaz-Elmas USAK Yayınları Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu International Strategic Research Organization Mebusevleri Mahallesi Ayten Sokak, No:21 Tandoğan / ANKARA Tel: (0312) 212 28 86-87 Faks: (0312) 212 25 84 www.usak.org.tr www.turkishweekly.net www.usakgundem.com info@usak.org.tr 2

İÇİNDEKİLER Bülten Konusu: Küresel Krizden AB nin Borç Krizine: Birlik Olma Mücadelesi (Mustafa Kutlay)... 4 Uzman Görüşü: AB nin Geleceği: Marjinalleşme Eğiliminde Bir Birlik (Fatma Yılmaz-Elmas)... 14 Yorum-Analiz: Kosova nın Bağımsızlığı: Türkiye Perspektifinden Bir Analiz (Muzaffer Vatansever)... 17 AB Gündeminden : Yoğun Dış Politika Gündemiyle AB Genel İşler ve Dışişleri Konseyi (Ceren Mutuş)... 21 AB Gündemi Temmuz 10... 24 USAK'ta AB Gündemi: USAK Bilgi Notu: Kosova nın Bağımsızlığı Yeniden Müzakereye Açılabilir Mi?... 27 3

Bülten Konusu Küresel Krizden AB nin Borç Krizine: Birlik Olma Mücadelesi Mustafa Kutlay 1. Giriş 2007 yılının yaz aylarında ABD nin finans sektörünün bir alt dalında (sub-prime mortgage) kriz ortaya çıktığında durum birçok analizci tarafından diğer krizler gibi değerlendirilmiş, küresel ekonomik sistem üzerinde yaratacağı tahribat yeterince kavranamamıştı. İlk başlarda likidite sıkışması şeklinde tezahür eden kriz kısa sürede ABD finans sisteminin tümüne yayıldı. 14 Eylül 2008 Pazar günü 158 yıllık bir geçmişiyle ABD nin dördüncü büyük yatırım bankası olan Lehman Brothers isimli şirketin arkasında 683 milyar dolarlık bir borç bırakarak iflas başvurusunda bulunması 1 sorunun likidite sıkışıklığı ile sınırlı kalmadığının, aksine küresel ekonomik sistemde önemli bir dönüm noktasını teşkil ettiğinin habercisi gibiydi. Zira ABD nin batmak için çok büyük (too big to fail) olarak değerlendirilen bir şirketi batıyor, yetkililer ise müdahale etmiyordu. Lehman Brothers ın batışı sistemdeki güven krizini iyice tetikledi. 2 Bu tarihten sonra iflas dalgaları ardı ardına gelmeye başladı ve yatırımcılar hızla yayılan panik havasına teslim oldular. İflaslara paralel olarak sistemdeki yatırımlar hızla kurumaya başladı. Dünya Bankası nın bu tarihlerde yayınlanan Küresel Kalkınma Finansmanı: Küresel İyileşmenin Haritası başlıklı raporunda dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin karamsar bir tablo çizildi. Rapora göre 2007 yılında 1,2 trilyon dolarla zirvesine ulaşan gelişmekte olan ülkelere olan net sermaye girişi, 2008 yılında 707 milyar dolara gerilemişti. 2009 yılında ise bu rakamın çok daha düşük seviyelere, 363 milyar dolara, gerileyeceği tahmin ediliyordu. 3 Başta bankalar olmak üzere finansal şirketlerin iflası, yansımalarını kısa sürede gelişmiş ülkelerin reel ekonomilerinde buldu. Öyle ki gelişmiş ekonomiler 2009 yılında %3.2 küçüldü. Krizin en fazla etkilediği ülke gruplarının başında ise AB geliyordu. 4 Euro bölgesi %4.2 küçülerek tarihinin en büyük daralmasını yaşadı. 5 4

Figür 1 de de görüldüğü üzere Euro bölgesi gelişmiş ekonomiler arasında en çok küçülen ve krizden çıkışta en yavaş büyüme projeksiyonlarına sahip ekonomik blok olarak bir anda küresel krizin merkezi aktörü konumuna geldi. 2010 yılında ise Euro bölgesi sadece yavaş büyümeyi değil, üye ülkelerin yaşadığı devasa borç krizi ve en nihayetinde Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi ülkelerin iflas riski ile de mücadele etmek durumunda kaldı. Özetle küresel finansal kriz ilk önce AB nin ekonomik krizine, daha sonra ise Euro bölgesinin iflas krizine dönüştü. Gelinen noktada özelde Euro bölgesi, genelde ise AB tarihinin en büyük meydan okuması ile karşı karşıya bulunmaktadır. AB nin karşılaştığı sorunun büyüklüğünü ve önemini gözönünde bulunduran bu çalışmanın amacı, küresel krizin nasıl olup da hızlıca AB krizine evrildiğini analiz etmektir. Bu kapsamda ikinci bölümde AB nin temel sorunlarından olan borç yükünün analizi yapılacak, üçüncü bölümde ise Güney Avrupa (İspanya, İtalya, Portekiz, Yunanistan) ülkelerinin içine girdiği krizin AB için ne anlama geldiği tartışılacaktır. Sonuç bölümünde ise AB nin yüzleşmek durumunda olduğu yapısal sorunlara kısaca değinilecektir. Son tahlilde bu çalışmanın çıkarımı odur ki AB geldiği seviye itibari ile sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda politik bir AB geldiği seviye itibari ile sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda politik bir krizle de karşı karşıyadır. krizle de karşı karşıyadır. Bu noktadan hareketle bu çalışmanın vardığı sonuç AB nin sadece ekonomik değil, politik geleceğinin de küresel krize verdiği cevaplarla yakından alakalı olduğudur. Kaynak: IMF, WEO *Projeksiyon Yüzde (%) Figür 1. Gelişmiş ekonomilerin büyüme trendi 4 3 2 1 0-1 -2-3 -4-5 2008 2009 2010* 2011* Gelişmiş Ekonomiler 0,5-3,2 2,6 2,4 ABD 0,4-2,4 3,3 2,9 Euro Bölgesi 0,6-4,1 1 1,3 5

2. Küresel Krizden Euro Krizine: AB nin İçine Girdiği Ağır Borç Yükü Küresel ekonominin oldukça olumlu seyrettiği 2002-2007 döneminde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke sermaye fazlasından istifade etmiş; varlık fiyatları hızla ekonomik temellere dayanmayan artışlar göstermiş, ekonomik büyümenin ve artan talebin temel dinamiği sermaye akışları ve borçlanma olmuştur. * Bu kapsamda AB içerisindeki dengesizlikler de derinleşmiş kimi AB üyesi ülkeler aşırı borçlanma eğilimine girmiştir. Ekonomik büyümeyle orantısız, dolayısıyla sürdürülebilir olmayan, borç seviyelerinin denetlenmesi ekonominin yolunda gittiği dönemlerde mümkün olmamıştır. Yani işlerin yolunda gidiyor gözüktüğü dönemlerde kimse partiyi dağıtan olmak istememiş, tam tersine yapay bir konformizm temel paradigma olarak benimsenmiştir. Ancak AB nin borç yükünün sürdürülebilir olmaktan çıktığı ve küresel kon- İşlerin yolunda gidiyor gözüktüğü dönemlerde kimse partiyi dağıtan olmak istememiş, tam tersine nın yaşanabileceği ihtimali AB nin aşil topuğu halijonktürün olumsuza dönmesi halinde iflas dalgaları- yapay bir konformizm temel paradigma olarak benimsenmiştir. AB hükümetlerinin borç yükü (kamu borcu) 2006 ne gelmiştir. Aşağıdaki tablodan da görüldüğü üzere yılında 7.1 trilyondan kurtarma paketlerinin de devreye girmesi ile 2009 sonunda 8.6 trilyona yükselmiştir. GSYH nin büyümesi dikkate alındığında ise üretim/borç oranı aynı dönemde %61.4 ten %73.6 ya çıktığı görülmektedir. Bu oran Euro bölgesi için daha da bozulmuş, %68.3 ten %78.7 ye yükselmiştir. * 2001 sonrası süreçte hızla azalan faiz oranları ve gevşek maliye politikaları insanları kredi kullanmak konusunda teşvik etmiştir. Hatta kredi koşulları o kadar uygun hale gelmiştir ki ABD de 30 yıllık sabit faiz oranlı konut kredileri de son elli yılın en düşük rakamı olan %5.25 seviyelerine gerilemiştir. Faizlerin bu kadar düşmüş olması da bankaları geleneksel müşteri gruplarından arzu ettikleri kar oranlarına ulaşamamaları sonucunu doğurmuştur. Bu durumda bankalar daha fazla risk alma ve normal şartlar altında kredi kullanması mümkün olmayan kesimleri de kredi piyasasına dâhil etme yarışına girmişlerdir. Bunun için en uygun alternatif olarak da düzenli geliri olmayan ve kredi geçmişi iflaslarla dolu olan sub-prime (eşik-altı) tabir edilen kesim ön plana çıkmıştır. Normal faizlerin 2 ila 4 puan üstünde faiz oranı uygulanan bu kesim bankaların en gözde müşterileri haline gelmiş ve ABD de riskli kredilerin toplam konut kredileri içindeki payı 2003 yılında %9 oranından 2005 yılında %20 oranına kadar yükselmiştir. Yani reel gelirlerin neredeyse sabit kaldığı ve yaratılan yeni iş imkânlarının sınırlı olduğu bir sistemde esasında büyük kredi riskleri birikmeye başlamıştır. Özetle, verilen bu kredilerin oldukça riskli sayılabilecek kesimlere dağıtılması ve finansal mimarinin yapısı nedeniyle yeterli yasal takibin yapıl(a)maması ahlaki çöküntü (moral hazard) problemlerini ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte ev fiyatları da kaçınılmaz olarak astronomik rakamlara ulaşmış, enflasyona göre düzeltildiğinde 1953 ile 1995 yılları arasında neredeyse hiç değişmeyen ev fiyatları, bilhassa 2001 sonrası dönemde, dramatik artışlar sergilemiştir. Örneğin, The Economist in ev fiyatları endeksine göre 1997 2006 arasında ev fiyatları ABD de %120 oranında artmıştır. Bu durum ev fiyatları artınca zenginliğine zenginlik katan tüketicileri daha da iştahlandırmış ve daha fazla kredi kullanmak için teşvik etmiştir. Bankalar da karlarını arttırabilmek adına eksik belgelendirmelere, yanlış beyanlara ve daha da kötüsü ev fiyatlarını olduğundan yüksek gösteren değerleme uzmanlarına göz yummuşlardır. Oysa asıl sorun balon patladığında ortaya çıkmaya başlamıştır. Detaylar için bkz. Mehmet Özcan at. al., Bundan Sonrası: Senaryo Analizleriyle Türkiye-AB İlişkileri, Ankara: USAK Yayınları, 2009, ss. 223-240. 6

Tablo 1. AB nin kamu borç stoku Euro Bölgesi (16) 2006 2007 2008 2009 GDP cari fiyatlar (cf) (milyon euro) 8 553 600 9 003 902 9 258 895 8 977 933 Bütçe Dengesi (milyon euro) -112 048-55 723-181 176-565 111 (%, GDP) -1.3-0.6-2.0-6.3 Kamu Harcamaları (% of GDP) 46.7 46.0 46.8 50.7 Kamu Gelirleri (%, GDP) 45.3 45.4 44.9 44.4 Kamu Borcu (milyon euro) 5 842 888 5 940 433 6 424 615 7 062 625 (%, GDP) 68.3 66.0 69.4 78.7 AB (27) GDP cf (milyon euro) 11 682 471 12 364 567 12 500 094 11 804 734 Bütçe Dengesi (milyon euro) -167 687-103 584-285 685-801 866 (%, GDP) -1.4-0.8-2.3-6.8 Kamu Harcamaları (%, GDP) 46.3 45.7 46.9 50.7 Kamu Gelirleri (%, GDP) 44.9 44.9 44.6 44.0 Kamu Borcu (milyon euro) 7 172 706 7 265 256 7 697 027 8 690 304 (%, GDP) 61.4 58.8 61.6 73.6 Kaynak: Eurostat 7

Yukarıdaki tablo AB nin borç stoku ile ilgili önemli bilgiler içermekle birlikte iki önemli noktanın altı ayrıca çizilmelidir. İlk olarak yukarıdaki tablo genel bütçe açığını ve kamu borç seviyesini vermekle birlikte, bu bütçe açığının ülkelere göre nasıl dağıldığını göstermemektedir. Oysa hem bütçe açıklarının oranı hem de kamu borç düzeyleri açısından kıyaslandığında, AB üyesi ülkeler arasında oldukça büyük farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, Yunanistan ın bütçe açığının GSYH sine oranı %13,6 ve kamu borcunun GSYH sine oranı %115 iken Almanya nın bütçe açığı 2009 itibariyle %3,3 tür. Bütçe açığı çok yüksek olan kimi ülkelerin ise (örneğin İspanya) kamu borç stoku daha yönetilebilir seviyededir (Bkz. tablo 2). Tablo 2. Bazı AB üyesi ülkelerin borç yükü oranları (2009) Bütçe açığı (GSYH ye oranla) Kamu borcu (GSYH ye oranla) İrlanda -14,3 64 Yunanistan -13,6 115,1 Büyük Britanya -11,5 68,1 İspanya -11,2 53,2 Portekiz -9,4 76,8 Letonya -9 36,1 Litvanya -8,9 29,3 Romanya -8,3 23,7 Fransa -7,5 77,6 Polonya -7,1 51 İtalya -5,3 115,8 Almanya -3,3 73,2 Kaynak: Eurostat Dolayısıyla AB nin borç krizi ile ilgili birinci temel çıkarım üye ülkelerin bütçe açığı ve kamu borcu seviyelerinin farklı olduğudur. Bu durumda üye ülkelerin çözüm için öncelikleri de doğal olarak farklılaşmakta, Birlik halinde hareket etmek zorlaşmaktadır. Yani bir AB üyesi için makul görünen çözüm önerisi diğer üyelerin öncelikleri ile çelişebilmekte ya da aynı politika iki ayrı ülkede farklı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Bu nedenle AB nin borç yükünü bir bütün halinde değerlendirmek ve bütüncül bir çözüm önerisi geliştirmeye çalışmak hem pratik olmamakta hem de AB gerçeğini anlamayı zorlaştırmaktadır. AB nin borç yükünü analiz ederken dikkate alınması gereken diğer nokta ise özel sektör borç stoklarına gereken önemin verilmemesidir. Her ne kadar özel sektör borcu devletin doğrudan kontrolle mükellef olduğu bir alan olmasa da bir ülkenin özel kesiminin borcunun sürdürülebilir olmaması şüphesiz ki makroekonomik dengeleri etkilemekte ve kamu maliyesini bozucu etki yapmaktadır. Ayrıca üye ülkelerin finansal sistemlerinin birbirine entegre olmasının temel kanalı da özel kesimdir. Bu nedenle bir ülkenin özel sektörü hangi ülkelerden borçlanmış ise, borç veren ülkeler ile borçlu ülkeler arasında daha hassas ve birbirinin durumunu gözeten bir ilişkinin ortaya çıkmasını beklemek yerinde olacaktır. Nitekim İspanya nın borç krizinde de aynı süreç işlemiş, bu ülkenin temel finansörü konumunda olan Alman ve Fransız şirketlerinin çıkarlarını korumak son tahlilde Angela Merkel ve Nicolas Sarkozy e düşmüştür. 8

Gündem Avrupa Figür 2. Dünyanın en büyük ekonomileri (2009, milyar dolar) İran Tayvan Endonezya Türkiye Hollanda Kore Meksika Avusturalya Rusya Hindistan Kanada İspanya Brezilya İtalya Büyük Britanya Fransa Almanya Çin Japonya ABD Kaynak: WEO 0 330 379 539 615 795 833 875 997 1.229 1.236 1.336 1.464 1.574 2.118 2.184 2.676 3.353 4.909 5.068 14.256 2.000 4.000 6.000 8.000 10.000 12.000 14.000 16.000 İspanya ve İtalya nın borç yükü ve borcunu ödeyememe ihtimali, Almanya-Fransa ekseni ve dünya ekonomisi açısından oldukça büyük tehditler içermektedir. Figür 2 den de görüldüğü üzere İspanya dünyanın dokuzuncu, İtalya ise yedinci büyük ekonomisidir. Ayrıca bu ekonomilerin borç yükü yönetilemez boyutlara varmış bulunmaktadır. Zira İspanya nın 2009 sonu itibariyle Almanya ya $238 milyar, Fransa ya $220 milyar, İngiltere ye ise $114 milyar borcu bulunmaktadır. İspanya daki krizin İtalya yı da olumsuz etkileme riski Almanya-Fransa eksenini daha da tedirgin etmiştir. Zira İtalya nın Almanya ya borcu $190 milyar, İngiltere ye borcu $77 milyar, Fransa ya borcu ise $511 milyardır. Hatırlatmak gerekir ki bu rakam Fransız GSYH sinin yaklaşık beşte birine tekabül etmektedir. Ayrıca, risk potasına giren Güney Avrupa ülkeleri kendi aralarında da girift bir borç ağı oluşturmuş durumdadırlar. Örneğin, İspanya nın İtalya ya borcu $31 milyar, Portekiz e borcu ise $28 milyardır. Portekiz ise İspanya ya $86 milyar, İtalya ya $6.7 milyar borçludur. İtalya nın İspanya ya borcu $47 milyar, Portekiz e borcu ise $5.2 milyardır. Son olarak kümülatif borçlar açısından bakıldığında ortaya korkutucu rakamlar çıkmaktadır. Zira Yunanistan ın toplam borcu $236 milyar, Portekiz in borcu $286 milyar, İspanya nın borcu $1.1 trilyon ve İtalya nın borcu ise $1.4 trilyondur. Aşağıdaki şekilde (şekil 1) AB de kimin kime ne kadar borçlu olduğu detaylı bir şekilde gösterilmektedir. 9

10 Gündem Avrupa

3. Yunanistan-İspanya-Portekiz deki Problemlerin AB için Anlamı AB nin yukarıda resmedilen ağır borç yükü uluslararası toplumun dikkatini ancak Yunanistan ın ekonomik krize girmesi ile çekebilmiştir. Karamanlis hükümetinin iktidarı Papandreou ya devretmesi 6 ile ulusal istatistiklerde oynama yapıldığının ortaya çıkması ve bütçe açığının GSYH ye oranının bir anda iki katından fazla artarak 2009 yılında %13 ler seviyesine ulaşması, uluslararası çevrelerde ve AB yetkililerinde panik havasının yaşanmasına neden olmuştur. Daha önce de Euro ya üye olabilmek için istatistiklerle oynadığı bilinen Yunanistan ın aynı hileye bir kere daha başvurmasının yarattığı itibar kaybı bir yana, Atina ciddiyeti konusunda kafalarda büyük soru işaretleri uyandırmış ve Yunanistan ın borcunu ödeyememe ihtimali bir anda ekonomik krizi tetiklemiştir.? Yunanistan ın ağır bir kriz içerisine girmesi ile birlikte cevabı merak edilen temel sorulardan biri Yunanistan ın iflas etmesi ya da Euro bölgesini terk etmesi durumunda Euro bölgesinin akıbetinin ne olacağı olmuştur. 7 Bu sorunun cevabını bulmak yukarıdaki borç diyagramı dikkate alındığında daha kolay hale gelmektedir. Yunanistan ekonomik büyüklük açısından ele alındığında, hiç şüphe yok ki, battığında sistemde kara delik oluşturacak kadar önemli bir ülke değildir. 2009 yılı GSYH si $330 milyar civarında olan Yunanistan ın ekonomik büyüklüğü Euro bölgesinin toplam ekonomik büyüklüğü içinde yalnızca %2 lik bir yer işgal etmektedir. Bu oran $1,4 trilyon İspanya ya da $2,1 trilyon İtalya ile kıyaslandığında yönetilebilir boyuttadır. Ancak sorun Yunanistan krizinin bulaşıcı etki yaratması ve Euro bölgesindeki diğer riskli ülke gruplarının kriz hattına girmesine sebep olması ihtimalidir. 8 Yunanistan ın krizi İspanya, Portekiz, İtalya gibi yüksek bütçe açıklarından ve borç stoğundan muzdarip ülkelerin finansmana ulaşmasını pekâlâ daha masraflı hale getirerek bir borç spirali yaratabilir. Yani yatırımcılar Yunanistan da olan niçin İspanya ya da İtalya da da olmasın düşüncesinden hareketle sistemden çıkabilir Sorun Yunanistan krizinin bulaşıcı etki yaratması ve Euro bölgesindeki diğer riskli ülke gruplarının kriz hattına girmesine sebep olması ihtimalidir. ve ülkelerin kredi kanallarının kurumasına sebep olabilir. Bu durumda ülke tahvillerinin reel faizi yükselecek ve bu durum bütçe açığını daha da körükleyecektir. Ayrıca bütçe açığını azaltma kaygısı taşıyan hükümetler ekonomik büyümenin de yavaşlamasına neden olacak ve işsizlik başta olmak üzere birçok sosyal gerilime zemin hazırlayabilecektir. Bu nedenle, normal şartlar altında borçlarını çevirebilecek konumdaki bu ülkeler ortaya çıkan panik nedeni ile borcunu çeviremez duruma gelebilir. Yani literatürde kendi kendini gerçekleştirme ( selffulfilling prophecy ) olarak bilinen kısır bir kriz döngüsüne girilebilir. Derin bir şekilde birbirine entegre olmuş Avrupa ekonomilerinde böylesi bir domino etkisinin ortaya çıkması, sonunun nerede biteceğini kimsenin kestirmesinin mümkün olmadığı bir zincirleme reaksiyonu tetikleyebilir. İşte bu yüzden Yunanistan ın krizi esasında bir AB krizidir ve bu felaket senar- 11

yosu gerçekleşirse ortaya çıkan başarısızlık Yunanistan ı kurtar(a)mayan AB nin başarısızlığı olacaktır. Başta Almanya olmak üzere kimi ülkeler ilk etapta bu Yunanistan ın krizi esasında bir gerçeği görmek istememiş, Yunanistan a yardım konusunda ayak diremiştir. 9 Euronun sahipsiz bırakıldığı AB krizidir ve bu felaket senaryosu gerçekleşirse ortaya çıkan başarısızlık Yunanistan ı kur- hissi piyasaların panik havasına kapılmasına ve İspanya ve İtalya nın da potaya girmesine neden olmuştur. 10 tar(a)mayan AB nin başarısızlığı Durumun kontrolden çıktığını farkeden liderler, ilk olacaktır. başlarda daha küçük miktarlarla ve daha az maliyetlerle piyasaları sakinleştirebilecekken, en nihayetinde 10 Mayıs 2010 da AB-IMF ortak operasyonuyla 750 milyar tutarındaki Avrupa bütünleşmesinin en büyük kurtarma paketini devreye sokmak durumunda kalmışlardır. 11 Ancak son tahlilde sadece bir pansuman niteliği taşıyan bu kurtarma paketi AB nin yapısal sorunlarını hiçbir surette ortadan kaldırmamıştır. Bilakis, AB nin kronik yapısal problemleri gizlenemez ve ötelenemez bir noktaya ulaşmıştır. 4. Sonuç: AB nin Krizle İmtihanı Bu analizde AB nin borç yükü ele alınmış, Yunanistan da başlayan ekonomik krizin nasıl bir anda AB krizine dönüştüğü Birlik içi borç ilişkileri merkeze alınarak incelenmiştir. Sonuç olarak ortaya çıkmaktadır ki AB sadece ekonomik ve ticari ilişkiler açısından değil, aynı zamanda finansman/borçlanma açısından da derin bütünleşme içine girmiştir. Böylesi bir ortamda bir ülkenin krizi kısa sürede diğer ülkelerin de krizi haline gelebilmektedir. Nitekim son Euro Bölgesi krizinde olan da budur. Ülkelerin birbirine bu kadar borçlu olduğu, karşılıklı ekonomik ve ticari ilişkilerin böylesine derinleştiği bir ortamda AB bir bütün olarak domino etkisine açık haldedir. AB nin dünyanın en büyük ekonomik bloğu olduğu gerçeği dikkate alındığında tüm sistem riske girmektedir. Bu nedenle AB üyesi ülkelerin her koyun kendi bacağından asılır felsefesinden hareketle izolasyonist ya da ulusal öncelikleri mutlaklaştıran bir anlayışla hareket etmesi sorunları çözmeyeceği gibi ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan çok daha büyük sorunlar doğurabilecektir. 12 Bu noktada AB nin ne kadar Birlik olabildiği ve Birlik kalmaya devam edebileceği açık bir soru(n) haline gelmiştir. AB li liderlerin yapacakları politik tercihler, sergileyecekleri vizyon ve gereken reformları hayata geçirmek için ortaya koyacakları irade bundan sonraki aşamada Avrupa bütünleşmesi tarihinin belki de en büyük imtihanını oluşturacaktır. Multemeldir ki krizle birlikte yeniden kurulan dünyanın neresinde yer alacağına karar verebilmesi, AB için önümüzdeki dönemde en hayati meselelerinin başında gelmektedir. (Mustafa Kutlay, USAK) 12

Dipnotlar 1 Türkiye ekonomisinin 2007 yılında 660 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa Lehman ın arkasında nasıl bir yük bıraktığı daha net ortaya çıkmaktadır. 2 Son finansal krizi diğer krizlerle karşılaştırmalı inceleyen bir çalışma için bkz. Paul Krugman, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Çeviren: Neşenur Domaniç, Literatür Yayıncılık, 2010. 3 World Bank, Global Development Finance 2009: Charting a Global Recovery, Washinton D.C.: The International Bank for Reconstruction and Development/The World Bank, May 2009. 4 IMF, World Economic Outlook: Rebalancing Growth, Updated Version, Washington D.C.: IMF, Publication Services, June 2010. 5 European Commission Economic and Financial Affairs Directorate General, Economic Crisis in Europe: Causes, Consequences and Responses, Luxembourg: Office for Official Publications of the European Communities, 2009, p. 1. 6 Yunanistan daki iktidar değişikliğini inceleyen bir çalışma için bkz. Muzaffer Vatansever, Yunanistan da Erken Seçimler: Fırsat mı, İdare-i Maslahat mı?, USAK Stratejik Gündem, 29 Eylül 2009. 7 Bu kısımda şu çalışmadan istifade edilmiştir; Mustafa Kutlay, Yunanistan ın Krizi AB nin Başarısızlığı mıdır?, USAK Stratejik Gündem, 30 Nisan 2010. 8 Bu tartışmalar hakkında bkz. Simon Tilford, Europe cannot afford a Greek default, Financial Times, January 14, 2010; Martin Wolf, Greek tragedy deserves a global audience, Financial Times, January 19, 2010. 9 Almanya nın ilk etapta ne kadar istekiz olduğunu görebilmek için sürecin kısaca analiz edilmesi yeterlidir. Bilindiği gibi 2010 başında Yunanistan ın yayınladığı istatistikler denetlenmiş ve rakamlarda çarpıtma olduğu ortaya çıkmıştır. Birlik içinde bu bakımdan kötü şöhrete sahip olan Yunanistan, diğer birlik üyeleri, bilhassa Almanya ve Fransa tarafından, tepkiyle karşılanmıştır. Le Monde gazetesi yayınladığı bir haberde Almanya ve Fransa nın Yunanistan a ilişkin bir kurtarma planı hazırlığında olduğunu duyurmasının ardından Alman Maliye Bakanı Yunanistan kendi sorumluluğunu kendi üzerine almalıdır ve kendi çabaları ile ülkenin istikrarını sağlamalıdır açıklamasında bulunmuştur. Almanya sorumsuz ekonomi politikaları yüzünden iflasın eşiğine gelen Yunanistan a yardım ederek, sorumsuzluğu ödüllendirmek anlamına gelecek bir adım atmaktan çekinmiştir. Bir anlamda bu hareketin Birlik içindeki gevşek ekonomi disiplinine sahip olan ülkelere de kötü örnek olacağından endişe etmiştir. Bu konunun detaylı analizi için bkz. Mustafa Kutlay, Zor Durumdaki Komşu : İflasın Eşiğindeki Yunanistan Ekonomisi, USAK Stratejik Gündem, 2 Şubat 2010. 10 Bu konuda faydalı bir analiz için bkz. Paul De Grauwe, Crisis in the Eurozone and How to Deal with it?, CEPS Policy Brief, No. 204/February 2010. 11 Chris Giles, Emily Cadman, Helen Warrell and Steve Bernard, The EU Rescue Plan Explained, Financial Times, May 11, 2010. 12 Ekonomik krizin AB için sosyal maliyetleri için bkz. Fatma Yılmaz-Elmas, AB de Sosyo-Ekonomik Kriz: Ekonomik Krizin Sosyal Maliyeti, USAK Stratejik Gündem, 22 Haziran 2009. Krizin göçmenler üzerindeki etkisi için bkz. Fatma Yılmaz-Elmas, Ekonomik Krizin Göçmenler Üzerindeki Etkileri: AB Örneği, Gündem Avrupa, USAK AB Araştırmaları Merkezi, Haziran 2010. 13

Uzman Görüşü AB nin Geleceği: Marjinalleşme Eğiliminde Bir Birlik Fatma Yılmaz-Elmas 1991 yılında Belçika nın eski Dışişleri Bakanlarından Mark Eyskens, Körfez Savaşının başlamasından hemen önce, Avrupa için ekonomik dev, siyasi cüce benzetmesiyle AB sürecine ilişkin yıllarca geçerliliğini koruyacak özet niteliğinde bir tanım yapmıştı. Bu bağlamda Tek Pazarın oluşumu, ekonomik ve parasal birliğe geçiş ve ortak para biriminin benimsenmesi gibi gelişmeler, AB oluşumunun temellerinin üzerine bina edildiği ekonomik entegrasyonun önemli aşamaları olarak sayılabilir. Yine dünyanın en büyük ticaret hacmine sahip aktörü olması ve özellikle bölgesel kalkınmanın teşvik edildiği ekonomi ve ticaret politikaları ile ekonomik dış ilişkiler özelinde norm belirleyici hale gelmesi, Birliğin ekonomik dev benzetmesini hak edecek özellikleri arasında yer almaktadır. Ancak konu siyasi entegrasyona geldiğinde, Eyskens in de siyasi cüce ifadesiyle vurgulamaya çalıştığı gibi pek çokları tarafından üzerinde uzlaşıya varılan kanı, çoğunluğu iç dinamiklere ve kendine özgü yapısal nedenlere dayanarak AB nin ekonomik entegrasyonda sağladığı ivmenin oldukça gerisinde kaldığıdır. Beklenti-Kabiliyet Açığı Sorunsalı: Siyaseten Marjinalleşme Özellikle 1990 lı yıllarla beraber ortaya çıktığı yeni sütunlu yapısıyla bütünleşme sürecinde dış politikayı da söylemin ötesinde olgusal bir gerçekliğe oturtmayı hedefleyen AB, uzun yıllardır beklenti ve kabiliyet sarmalında dolanmaktadır. 1 AB, bir yandan norm-temelli ve bölgesel işbirliği süreçlerini içeren yaklaşımıyla şekillendirdiği dış politika jargonuyla diğer aktörlere alternatif üreterek ve küresel aktörlük iddiasına dayanarak beklenti yaratmış; öte yandan ise kapasitesi, özellikle ortak siyasi iradenin oluşturulamaması ve bununla paralel asgari müşterekte uzlaşan yapısıyla beklentileri karşılamaktan uzak kalmıştır. Irak savaşından Rusya- Her defasında kendisinden beklenen hamleyi yapamayan AB, uluslararası krizlere cevap verme konu- bölünmüşlük, bu açmazın somut göstergelerini Gürcistan krizine kadar pek çok olayda sergilediği sunda etkin bir aktör olamaması oluşturmaktadır. Her defasında kendisinden beklenen hamleyi yapamayan AB, uluslararası krizlere nedeniyle sahnenin dışına itilmiştir. cevap verme konusunda etkin bir aktör olamaması nedeniyle sahnenin dışına itilmiş ve günün sonunda ekonomik yardımlarla sınırlı kalan kapasitesi nedeniyle düşük teminatlar karşılığında para dağıtan bir kurum olarak adlandırılmıştır. 2 14

AB halihazırda beklenti-kabiliyet açmazı nedeniyle uluslararası siyasette etkin bir aktör olarak varlık gösteremezken son dönemde kendi içine kapanarak marjinalleşmeye de başlamıştır. AB halihazırda beklenti-kabiliyet açmazı nedeniyle uluslararası siyasette etkin bir aktör olarak varlık gösteremezken son dönemde kendi içine kapanarak marjinalleşmeye de başlamıştır. 3 Bu durum hem AB nin diğer uluslararası aktörlere kıyasla sorun çözme kapasitesinden uzakta kaldığı pek çok olayda hem ABD ve Rusya gibi güçlerle olan ilişkilerinde hatta hem de norm belirleyici özelliğini sergilediği bölgesel işbirliği süreçlerinin gidişatında açıkça ortaya çıkmaktadır. Gelecek vizyonunu belirleme konusunda yaşadığı kısırlık, bu durumun başlıca nedenlerinden biridir. Zira AB, uluslararası ilişkilerde etkin bir blok olarak sesini duyurabilmek ve tek sesli görüntüsüyle muhatap alınabilmek adına Lizbon Antlaşması ile yeni dönem yapısıyla girdiği başkanlık sürecinden bile büyük bir zafiyetle çıkmış ve AB gelecek vizyonu bir kez daha ulusal çıkarlara bağımlı kalmıştır. Doğal olarak, AB Başkanı ve uyumlu çalışmalarıyla AB ye dinamizm getirmesi hedeflenen AB Güvenlik ve Dış Politika Şefi, kınama ya da barış çağrılarıyla AB ile ilgili haberler arasında rutin sıralamada yer bulmaktadır. Dolayısıyla kendi içindeki birlik olma sorununu dışarıya çok-başlı ve çok-sesli yapısıyla yansıtan AB, siyaset sahnesinde giderek içine kapanmakta ve marjinal düzleme itilmektedir. AB nin üçüncü ülkelerle bölgesel yaklaşım temeline dayanan ilişkileri, son dönemde aşağıya çekilen etkinlik düzeyiyle söz konusu marjinalleşmenin bir diğer göstergesidir. Bilindiği üzere AB, Soğuk Savaşın sona ermesiyle Avrupa da yeni bir liderlik rolüne soyunmuş ve bölgede demokratik değerlerin artmasını, insan haklarının korunmasını ve piyasa ekonomisinin gelişimini destekleyerek ve bu değerlerin savunucusu olarak dönüşümün liderliğine talip olmuştur. AB nin üçüncü ülkelerle bölgesel yaklaşım temeline dayanan ilişkileri, son dönemde aşağıya çekilen etret, mali ve teknik destek, demokrasi ve insan hak- Bölgesel işbirliği perspektifiyle bu yaklaşımı ticakinlik düzeyiyle söz konusu marjinalleşmenin bir diğer göstergesidir. parçası haline getiren AB; Akdeniz, kalkınma ve ları gibi dış politika araçlarıyla genel bir stratejinin komşuluk politikaları gibi pek çok temelde norm belirleyici olmaya çalışmıştır. Ancak AB nin iki ya da çok-taraflılık retoriğiyle inşa ettiği bu ilişkilerde, koşulların AB tarafından belirlendiği koşullu bir ilişkinin varlığı ve mali-teknik destek havucu artık istendiği kadar etkin düzeyde işlememekte ve reformların teşviki için yeterli gelmemektedir. Komşuluk Politikasının Doğu Ortaklığını, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı ya da Barselona sürecinin ise Akdeniz için Birlik politikasını doğurması da bu yüzdendir. Koşulluluk temeline dayanan ilişkilerin reformları teşvik etmekten uzaklaşması, AB yi politikalarında revizyona itse de kağıt üzerinde birlikleri artırmaktan öteye geçememekte ve güvensizliğe sürüklenen ilişkiler nedeniyle AB nin norm belirleyici özelliğinin de büyük ölçüde marjinal düzeye çekilmesine neden olmaktadır. Kaldı ki AB nin reform sürecini, üyelik perspektifi verdiği ülkelerde dahi ne ölçüde teşvik ettiği son dönemde tartışmalıdır. Herhangi bir 15

vizyondan yoksun yürütülen ve sürüncemede bırakılan Türkiye-AB ilişkilerindeki düzeyin düşüklüğü bunun en somut göstergesidir. Ekonomik Dev den Marjinalleşmeye Dahası siyasi düzlemde marjinalleşme eğilimi gösteren AB nin bu konudaki eğiliminin küresel ekonomik krizle beraber, bütünleşmenin temellerini dayandırdığı ekonomi alanına sirayet etmesi neredeyse kaçınılmaz gibi görünmektedir. Zira küresel ekonomik krizden dev ticaret bloğu olma anlamında figür olarak çok fazla etkilenmemiş görünse de AB, gelecekte aynı düzlemde ilerleme kaydedeceği konusunda çok da iyimser bir tablo çizmemektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, en fazla küçülen ülkelerin AB üye devletleri arasında yer almasıdır. 4 Dahası Birlik ülkelerinin ekonomide yediği darbe, sadece ekonomik düzlemde etki yaratmamakta, aynı zamanda Euro bölgesini dağılmanın eşiğine getiren tartışmalar gibi, gerçek bir birlik olup olmadığı konusunda AB yi bir kez daha siyaseten çetin bir sınavın içine sokmaktadır. Yunanistan krizinde yaşanan tartışmalar ve Almanya başta olmak üzere bazı ülkelerin ilk etapta müdahaleden ve yardımdan uzak tavrı, AB için önümüzdeki dönemde sınavın çetin geçeceğinin göstergesi gibi durmaktadır. Son Tahlilde D ış politikadaki tek-seslilik kısıtını ekonomik entegrasyondaki başarısı ile şimdiye kadar ikame eden AB, küresel ekonomik krizle beraber bu alanda da önemli bir sarsıntı yaşamıştır. Dolayısıyla uzun yılların ekonomik devi, siyasi cücesi konumundaki Birlik, halihazırda kadük kalan siyasi hedeflerinin yanına bir de etkin yönetim sergileyemediği ekonomiyi ekleyerek dünya üzerindeki konumunu siyasetin ötesinde de zora sokmaktadır. Görünen o ki, AB nin kağıt üzerinde şişen ve retorik düzeyinde kalan iddialarının yerine, çizdiği hedefleri operasyonel hale dönüştürecek vizyoner ve aktif bir yapılanmaya ihtiyacı vardır. Aksi halde, bugüne kadar aslında bir yönüyle, AB nin kapasitesinden ziyade eldeki imkanların ve önemli ölçüde konjonktürün getirisiyle zorunluluğun ve alternatifsizliğin ürünü olarak ortaya çıkan AB nin normatif gücü, marjinalleşme eğilimi içinde eriyip gitme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. (Fatma Yılmaz-Elmas, USAK) 1 AB dış politikasındaki beklenti-kabiliyet açığına ilişkin daha detaylı bir analiz için bkz. Mehmet Özcan ve diğerleri, Bundan Sonrası: Senaryo Analizleriyle Türkiye-AB İlişkileri, Ankara: USAK Yayınları, 2009. 2 Steven Everts and Daniel Keohane, The European Convention and EU Foreign Policy: Learning From Failure, Survival, Vol. 45, No. 3, Autumn 2003, s. 177. 3 Avrupa Birliği nin son dönemde giderek içine kapanarak marjinalleştiği yönündeki tespitin USAK AB Araştırmaları Merkezi uzmanları arasında yapılan fikir alışverişlerinden biri sırasında şekillenmesinde önemli katkısı olan Mustafa Kutlay a teşekkür ederim. Kutlay ın bu konuda yayınlanmış benzer bir yorumu için ayrıca bkz. Mustafa Kutlay, İngiltere Başbakanının Türkiye Ziyareti ve Marjinalleşen AB, USAK Stratejik Gündem, 28 Temmuz 2010. 4 Bu konuya ilişkin veriler ve genel bir değerlendirme için Bültenin içerisinde yer alan ve Mustafa Kutlay tarafından kaleme alınan Küresel Krizden AB nin Borç Krizine: Birlik Olma Mücadelesi başlıklı Bülten Konusuna başvurabilirsiniz. 16

Yorum-Analiz Kosova nın Bağımsızlığı: Türkiye Perspektifinden Bir Analiz D Muzaffer Vatansever ünyadaki değişime paralel 1989 sonrasında Balkanlarda yaşanan gelişmeler, Türkiye nin de önüne yeni bir Balkanlar gerçeği çıkarmıştır. Rejim değişikliği ile birlikte demokrasiye ve serbest piyasa ekonomisine geçiş yapan bölge ülkeleri, Türkiye açısından da ilişkilerini yeniden düzenleyeceği ve geliştirebileceği bir alana dönüşmüştür. Bu yeni dönemde temkinli bir politika izleyen Türkiye, bölgede öncelikle istikrarın tesis edilmesi gerekliliğine inanmış ve ancak ondan sonra işbirliği imkanlarının geliştirilebileceğini öngörmüştür. Bu fikirden hareketle gerek Yugoslavya nın dağılma sürecinde gerekse Bosna Savaşı ve hemen akabinde patlak veren Kosova krizi esnasında yapıcı girişimlerde bulunmuştur. Diğer taraftan süreci yönetirken, mümkün olduğunca uluslararası toplum ile eş güdümlü davranma ve bölgesel aktörlerin dahil edildiği çoklu çözüm mekanizmalarını geliştirme arayışında olmuştur. Tüm bunlara rağmen, bu coğrafya 1990 larda ciddi trajedilere sahne olmuş ve ardında iç içe geçmiş sınırlar ile günümüze kadar çözülemeden gelen ciddi meseleler bırakmıştır. Bu sorunların arasında tartışmasız en karmaşık ve zor olanı ise Kosova meselesidir. Kosova Sorunu ve Türkiye Türkiye gündemine resmi olarak ilk kez 1991 de Yugoslavya dan bağımsızlık ilan ettikten sonra Kosovalı Arnavutların Lideri İbrahim Rugova nın 1992 de Ankara ziyareti ile giren Kosova meselesi, o tarihten bu yana devam eden tartışmalı durumu ile hem uluslararası kamuoyu ve bölge ülkeleri hem de Türkiye açısından en karmaşık sorunlarından biri olmuştur. 1999 NATO müdahalesinden sonra, 1244 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı ile oluşturulan geçici yönetim tarafından temsil edilen Kosova, 17 Şubat 2008 de bağımsızlığını ilan etmiştir. Ancak o tarihten bu yana sadece 69 ülke tarafından tanınmış, dolayısıyla uluslararası arenada kabul görmüş gerçek bir aktöre dönüşememiştir. Kosova halen bağımsızlık öncesi dönemde olduğu gibi BM (UNMIK) ve AB (EULEX) gibi uluslararası toplumun himayesinde temsil edilmektedir. Sırpların yoğunlukta yaşadığı Kosova nın kuzeyi ise hem EULEX in hem de Kosova daki yerel otoritelerin görev alanı dışında kalmıştır. Bilhassa Mitroçiva bugün, Kosova daki söz konusu Müslüman-Sırp çatışmasının tarihsel odağı haline gelmiştir. Kosova meselesi, 1990 lardan bu yana devam eden tartışmalı durumu ile hem uluslararası kamuoyu ve bölge ülkeleri hem de Türkiye açısından en karmaşık sorunlarından biri olmuştur. 17

Bu noktada, mevcut devletler sisteminde BM nin asli yargı organı ve uluslararası hukuktan doğan anlaşmazlıkların çözümü hususunda temel aktörlerden biri olan Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nın, 22 Temmuz 2010 da açıkladığı Kosova nın bağımsızlığının uluslararası hukuku ihlal etmediğine yönelik danışma görüşü niteliğindeki hukuki kanaati, gerek taraflar gerekse dünya kamuoyu için yeni tartışmalara kapı aralamıştır. Zira, bu karar Kosova açısından daha fazla ülke tarafından tanınmasını sağlama ve devlet inşa sürecini hızlandırma gibi UAD kararını olumlu karşılayan Türkiye, nasıl ki Şubat 2008 de Kosova nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olduysa, bu konuyla ilgili memnuniyetini ifade etmekte de gecikmemiştir. olumlu sonuçlar doğurabileceği gibi, dünyadaki farklı bölgelerdeki etnik temelli ayrılıkçı hareketler tarafından örnek gösterilmeye başlanacağı tedirginliğini de yaratmıştır. Kararı olumlu bir gelişme olarak değerlendiren Türkiye, nasıl ki Şubat 2008 de Kosova nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olduysa, konuyla ilgili memnuniyetini ifade etmekte de gecikmemiştir. Diğer taraftan, Kosova nın bağımsızlığı örnek gösterilerek KKTC cephesinde bir açılım sağlanıp sağlanamayacağı tartışmaları Türkiye gündemine taşınmıştır. Kosova Sorunu ile Kıbrıs Meselesinin Karşılaştırılması Kosova nın bağımsızlığı meselesinin Türkiye açısından önemli bir boyutunu KKTC ile benzerliği oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, Kıbrıs ı Yunanistan la birleştirmeyi amaçlayan tarihi ENOSİS i gerçekleştirmek üzere 15 Temmuz 1974 te Nikos Sampson Kıbrıs ta darbe ile yönetimi ele geçirmiştir. Bunun üzerine Türkiye, 20 Temmuz da askeri bir harekat düzenleyerek adanın kuzeyini kontrolü altına almış; ilerleyen süreçte Kıbrıslı Türkler 1983 te BM nin kendi kaderini tayin etme (self-determinasyon) hakkını kullanarak bağımsızlığını Kosova nın bağımsızlığı meselesinin önemli bir boyutunu da KKTC ile benzerliği oluşturmaktadır. ilan etmiştir. Ancak bugün bağımsızlığının üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen KKTC, Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmamış; diplomatik ilişki kuramamıştır. Kosova ile karşılaştırıldığında ise birçok benzerlik söz konusudur. Öncelikle 1960 yılında bağımsızlığını kazanan Kıbrıs Cumhuriyeti içerisinde Kıbrıslı Türkler, anayasaya göre ülkenin kurucu unsurlarından biri kabul edilmiş; Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına kadar ciddi kamu görevlerinde bulunabilme, Türk tarafının onayı alınmadan kanun çıkartamama; parlamentoda %30 luk bir temsile sahip olma gibi haklarla donatılmıştı. Ayrıca Türkçe resmi dillerden biri olarak kabul edilmişti. Fakat 1963 yılına gelindiğinde Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios Türklerin haklarını kısıtlayan 13 maddelik bir yasa değişikliği önermiş; ilerleyen süreçte Rumlar tarafından adadaki Türklere yönelik tedhiş hareketleri başlatılmıştır. Yugoslavya içerisinde Arnavut nüfusun yoğunlukta yaşadığı Kosova bölgesi de benzer şekilde 1946-1989 arası dönemde geniş yetkilerle donatılmıştır. 1974 anayasası ile Yugoslavya Fede- 18

rasyonu nun kurucu unsurlarından biri olarak kabul edilmiş; özerk bölge statüsü verilmiş; federal mecliste doğrudan temsil edilmiş; Arnavutça, Sırpça ve Türkçe resmi diller olarak kabul edilmiştir. Ancak 4 Mayıs 1980 de Tito nun ölmesiyle, Sırp milliyetçiliğini sömürerek kısa sürede ulusal lider haline gelen Miloseviç, 1989 da iktidara geldiğinde ilk icraatı 1974 anayasasını değiştirmek ve Kosova nın özerklik statüsünü kaldırmak olmuştur. Ardından ülkede giderek artan tansiyon Sırpların baskısı ve askeri müdahalesi ile önlenmeye çalışılmıştır. Yugoslavya nın parçalanmasını tetikleyen bu süreç, bölgeyi de 1990 lar boyunca sürecek olan Hem Kosova hem KKTC konusunda benzer süreçlerden geçip kendi kaderini tayin hakkını kullanarak kurulan bağımsız devletler söz konusudur. kanlı savaşlara sürüklemiştir. Uluslararası toplumun müdahalesi ile çatışmalar durdurulmuş, 2000 li yıllara gelindiğinde bölgeye görece bir istikrar hakim olmuştur. Dolayısıyla, hem Kıbrıslı Türkler hem de Kosovalı Arnavutlar uğradıkları haksızlıktan ve zulümden dışarıdan bir gücün müdahalesi ile kurtulmuştur. Her ikisi için de benzer süreçlerden geçip kendi kaderini tayin hakkını kullanarak kurdukları bağımsız devletler söz konusudur. Ayrıca altı çizilmelidir ki Türkiye nin adaya müdahalesi 1959 tarihli Anlaşmalardan doğan garantörlük hakkı çerçevesinde hukuka uygun olarak gerçekleşmiştir. Oysa bunun aksine uluslararası kamuoyunda bu durum işgal olarak yansıtılmaktadır. 1 Bu işgal algısının altyapısını oluşturan ve Kıbrıslı Türklerin bağımsızlık kararının hemen ardından BM Güvenlik Konseyinden çıkartılmış olan 1983 ve 1984 tarihli kararlar özü itibariyle siyasi olmakla birlikte, dünya ülkelerinin soruna bakışındaki paradigmaları belirleyen temel unsurlar olmuştur. Bu kapsamda değerlendirildiğinde, Türkiye nin Kıbrıs taki durumu realist güç politikaları eksenine oturtulmuştur. Sonuç İtibariyle... UAD nin Kosova nın bağımsızlığına ilişkin açıkladığı danışma görüşü, onu ilk tanıyan ülkelerden biri olan Türkiye yi de yakından ilgilendirmektedir. 1990 ların başından itibaren Balkanlarda yaşanan gelişmeler, Türkiye tarafından yakından takip edilmiştir. Bulgaristan Türklerine yapılan baskılar, Bosna Savaşı, Makedonya sorunu gibi tüm meselelerde Türkiye aktif bir tavır sergilemiş ve yeri geldiğinde tereddüt etmeden girişimlerini başlatmıştır. Balkanlarda her zaman istikrar ve barışın savunucusu olan Türkiye nin Kosova sorununa yaklaşımı da bu doğrultuda daha temkinli olmuştur. Yukarıda ifade edildiği gibi, Kosova nın durumu ile Kıbrıs sorunu arasında ciddi benzerliklerin sıralanması mümkündür. Fakat bu durumun örnek teşkil edip etmeyeceği hususunda, altının çizilmesi gereken nokta UAD nin söz konusu kararının içeriğidir. Zira, UAD ne bağımsızlık deklarasyonunun hukuki sonuçlarını ne Kosova nın devlet olma kriterlerini karşılayıp karşılamadığını ne bugüne kadar Kosova yı bağımsız bir devlet olarak tanıyan ülkelerin bu beyanlarının geçerliliğini ne de bağımsızlık deklarasyonunun devlet oluşumuna yol açıp açmadığını incelemiştir. 2 Bu noktada, ilk olarak kendisine yöneltilen Kosova Özyönetiminin 19

Geçici Organları tarafından gerçekleştirilen tek taraflı bağımsızlık ilanı uluslararası hukuka uygun mudur? sorusunun kapsam ve anlamına açıklık getirerek, görüş beyan etmeyeceği bu hususları tek tek saymıştır. Dolayısıyla, öncelikle sunacağı görüşün sınırlarını tayin etmiş, ardından sadece soruya cevap vererek bağımsızlık kararının genel uluslararası hukuku, 1244 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararını ve müteakkip kararları ihlal etmediği sonucuna varmıştır. 1 Konuyla ilgili bkz. USAK, Kıbrıs Sorununa Alternatif Yaklaşımlar: Çok Bileşenli Adım Modeli, USAK Raporları No: 08-02, Nisan 2008. 2 Karar metni için bkz. International Court of Justice resmi web sitesi (www.icj-cij.org) içerisinde Kosovo Proceedings. Ayrıca karar metninin Türkçe bir analizi için bkz. Ceren Mutuş & Muzaffer Vatansever, Kosova nın Bağımsızlığı Yeniden Müzakereye Açılabilir mi?, USAK Bilgi Notu, Temmuz 2010. B aşka bir ifadeyle, UAD herhangi bir bağımsızlık ilanının meşru ve yasal sayılabileceği bir hukuki çerçeve çizmemiştir. Dolayısıyla, denilebilir ki Kosova nın ne Kıbrıs açısından ne de dünyanın başka bölgelerindeki ayrılıkçı hareketler tarafından emsal gösterilmesi sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Zira yukarıda ifade edildiği gibi, meselenin ciddi anlamda siyaset ve güç politikalarıyla da ilişkili olduğu akıllardan çıkartılmamalıdır. (Muzaffer Vatansever, USAK) 20

AB Gündeminden Yoğun Dış Politika Gündemiyle AB Genel İşler ve Dışişleri Konseyi Ceren Mutuş Avrupa Birliği dışişleri bakanları, 26 Temmuz 2010 tarihinde Brüksel de gerçekleştirilen Genel İşler ve Dışişleri Konseyi nde bir araya gelmiştir. Dış politika gündeminin oldukça yoğun olduğu bir dönemde düzenlenen toplantı sonucunda İran nükleer krizinden Gazze sorununa, Sudan ile ilişkilerden Uluslararası Adalet Divanı nın Kosova hakkındaki danışma görüşüne kadar birçok önemli konuda karar alınmıştır. Kararların Özü Konsey toplantısının ardından yayınlanan Sonuç Bildirgesi nde ilk olarak Sudan daki son gelişmeler ve ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki çabalar ele alınmıştır. Geçtiğimiz Nisan ayında gerçekleştirilen genel seçimler ve önümüzdeki Ocak ayında Güney Sudan ın self-determinasyon hakkına ilişkin düzenlenmesi planlanan referandum ışığında gelişmeleri değerlendiren AB dışişleri bakanları, Sudan Hükümeti ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi arasında 2005 yılında imzalanan Kapsamlı Barış Anlaşması nın son dönemlerinde AB nin ne tür bir destek sunabileceğini ortaya koymuşlardır. Buna göre AB; Referandum sürecine ilişkin teknik ve finansal destek sunmaya, Referandum sonrası dönem için kapsamlı ve istikrarlı bir anlaşma metni hazırlanması için destek sunmaya, Güney Sudan ın kapasite geliştirme konusunda karşı karşıya olduğu problemler ile ilgili destek sunmaya, Darfur sorununa kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunması yönündeki çalışmalara katkı sağlamaya, Sudan a gönderilen insani yardımın etkili dağıtımına ilişkin destek sunmaya, Uluslararası Ceza Mahkemesi ile işbirliği konusunda katkı sağlamaya hazır olduğunu ifade etmiştir. 2011 in Ocak ayında gerçekleştirilecek referandumun sonucundan bağımsız olarak taraflar arasındaki barışçıl ve yapıcı ilişkilerin sürekliliğinin hem Sudan halkı hem de bölge için büyük önem arz ettiğinin altını çizen AB dışişleri bakanları, referandum sonrası sürece ilişkin detaylar üzerinde çalışacak komisyonun kurulmasını memnuniyetle karşıladıklarını ifade etmişlerdir. Konsey aynı zamanda şeffaf ve güvenilir bir referandumun düzenlenmesinin, bu bağlamda özellikle güvenlik güçlerinin tarafsızlığının, medya özgürlüğünün ve insan haklarına saygılı bir sürecin temin 21

edilmesinin vazgeçilmez hususlar olduğunu belirtmiştir. Konsey in endişelerini kaydettiği bir diğer konu ise son dönemde ülkenin genelinde artmakta olan siyasi baskı ve bu bağlamda yaşanan gazete kapatmaları, mualif olarak bilinen yazarların tutuklanmaları ve gün geçtikçe yoğunlaşan insan hakları ihlalleri olmuştur. Büyüyen Darfur krizinin de ele alındığı sonuç bildirgesinde Sudan hükümetinden bölgede yaşanan savaş suçları karşısında daha sert bir tutum sergilemesi, sorumluları yargı karşısına çıkarması ve kişisel dokunulmazlıkları kaldırması istenmiştir. Son olarak, çok vurgulu olmamakla birlikte AB dışişleri bakanları Uluslararası Ceza Mahkemesine verdikleri tam desteği yinelemişler ve Sudan hükümetine Mahkeme ile işbirliğini artırması yönünde çağrıda bulunmuşlardır. Konsey Sonuç Bildirgesi nde yer verilen ve tüm dünyada büyük yankı uyandıran bir diğer karar İran a karşı uygulanacak güçlendirilmiş yaptırımlar konusunda alınmıştır. Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz aylarda BM Güvenlik Konseyi nde Türkiye ve Brezilya nın aleyhte oy kullandığı dördüncü yaptırım paketi kabul edilmiş; akabinde ABD ve AB tek taraflı yaptırım kararlarını sürdürmüşlerdir. Brüksel de bir araya gelen AB dışişleri bakanları İran ın nükleer programının kilit sektörlerini oluşturan petrol ve doğalgaz endüstrileri başta olmak üzere birtakım alanlarda sert yaptırımlar konusunda uzlaşmışlardır. Paket içerisinde yer alan yeni yaptırımlardan bazıları teknik yardım ve teknoloji transferinin, özellikle rafine işlemlerinin ve doğalgaz sıvılaştırılmasının yasaklamasına yöneliktir. Öte yandan başta denizcilik şirketi IRISL olmak üzere bazı firmaların gemilerinin Avrupa limanlarında sıkı kontrollere tabi tutulacağı açıklanmıştır. Son olarak AB dışişleri bakanları, ihracat kredilerinin sınırlandırılması, İran bankalarının faaliyet yasağının yaygınlaştırılması ve bazı önemli kimseler için vize yasağı getirilmesi konusunda uzlaşarak ticaret imkanlarını asgari düzeye çekmeye karar vermişlerdir. Buna karşın AB dışişleri bakanları, tüm diyalog kanallarını kapatmamışlar; her iki tarafın çıkarlarını gözeten bir işbirliği içerisinde İran ın nükleer programının yeniden uluslararası toplumun güvenini kazanacak bir çerçeveye oturtulabileceğini ifade etmişlerdir. Konseyin gündeminde yer alan bir diğer önemli konu Gazze sorunu olmuştur. Hatırlanacağı üzere, yaklaşık iki ay önce yaşanan Mavi Marmara baskınından sonra uluslararası toplum bir kez daha yüzünü bölgeye çevirmiş; AB ise İsrail e karşı belki de son dönemlerin en sert tutumunu sergilemiştir. Yine Türkiye nin diplomatik çabaları ve ABD nin de desteği ile geçtiğimiz günlerde BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon tarafından baskını inceleyecek bir soruşturma komisyonunun kurulacağı açıklanmıştır. AB dışişleri bakanları, Gazze ye uygulanan ambargonun bir an önce kaldırılmasını ve İsrail den bölgeye insani yardımın, ticari malların ve insanların girişini koşulsuz olarak teminini istemişlerdir. Bakanlar aynı zamanda İsrail e yerleşmeleri sonlandırması, Hamas a İsrailli rehin asker Gilad Shalit i hemen salıvermesi ve her iki tarafa da müzakere ve barış sürecini balta- 22

layacak provokatif eylemlerden kaçınma çağrısında bulunmuşlardır. Son olarak bakanlar, iki devletli çözüm üzerine kurulu barış müzakerelerinin bir an önce başlatılması yönünde görüş bildirmişlerdir. Uluslararası Adalet Divanı nın (UAD) Kosova nın tek taraflı bağımsızlık kararı ile ilgili sunmuş olduğu karar ve önümüzdeki süreçte Birlik üyelerinin izleyeceği yol, Konsey in gündemine taşınan bir diğer önemli konu olmuştur. Hatırlanacağı üzere UAD, 22 Temmuz 2010 tarihinde açıkladığı danışma görüşünde Kosova nın Şubat 2008 de Sırbistan a karşı tek taraflı ilan etmiş olduğu bağımsızlık kararının uluslararası hukuk açısından bir ihlal yaratmadığını; zira, uluslararası hukuk düzenlemeleri arasında bu konuda herhangi bir yasaklama bulunmadığını ifade etmiştir. Kararın açıklanmasının hemen ardından gözler 5 üyesi Kosova nın bağımsızlığını tanımayan AB ye çevrilmiş; dış politika konularında tek sesli konuşamaması ile sık sık eleştirilen AB nin önümüzdeki dönemde nasıl bir tutum sergileyeceği merak konusu olmuştur. Sonuç bildirgesinde UAD nin kararına kısaca değinen bakanlar, kararın yeni bir dönemin kapısını araladığını, bundan böyle geleceğe odaklanılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu kapsamda Priştina ve Belgrad arasındaki diyaloğa tam destek sunacaklarını belirten bakanlar, her iki ülkenin de AB perspektifinin hem bölge istikrarı hem de ülke vatandaşlarının refahı için büyük önem taşıdığının altını çizmişlerdir. Kosova nın yanı sıra bir diğer Batı Balkan ülkesi olan Bosna-Hersek teki son gelişmelere değinen AB dışişleri bakanları, önümüzdeki Ekim ayında ülkede gerçekleştirilecek genel seçimlerin hemen akabinde AB perspektifinin güçlendirilerek entegrasyon sürecine ivme kazandırılacağını ifade etmişlerdir. Sonuç İtibariyle AB Genel İşler ve Dışişleri Konseyi dış politika gündeminin önemli ve sıcak konularını masaya yatırmış ve bu bağlamda kimi kritik kararlara imza atmıştır. Bilhassa İran a karşı alınan yaptırım kararları Birliğin bugüne kadar almış olduğu en sert önlemler olmaları itibariyle oldukça dikkat çekicidir. Afrika nın bir türlü istikrara kavuşamayan ülkesi Sudan ile ilgili ortaya konan hedefler ise Birliğin özellikle önümüzdeki Ocak ayında gerçekleştirilecek referandum sürecine ve akabinde Güney Sudan ın yeniden inşa sürecine aktif katılımına işaret etmektedir. Birlik, Gazze sorunu ile ilgili resmi duruşunu bir kez daha yineleyerek sorunun her iki tarafına da itidal çağrısında bulunmuş; tarafların süreçten beklentilerine yanıt vermeye çalışmıştır. Son olarak UAD nin Kosova kararına yaklaşım özelinde bakılacak olursa Birliğin net bir duruş sergilemekten kaçındığı görülmüştür. Kararın ne sorunun doğrudan muhatapları olan Kosova ve Sırbistan üzerinde ne de bir diğer üçüncü ülke üzerinde hukuki bağlayıcılığı olmadığı gerçeği dikkate alındığında bakanlar, sürecin siyasi yönetimini Birlik içi parçalı görünüm imajını güçlendirmeyecek şekilde zamana yaymayı tercih etmişlerdir. (Ceren Mutuş, USAK) 23