BÖLÜM-5 BASIN DUYURULARI



Benzer belgeler
SEMPOZYUMU. Odamız tarafından düzenlenen. Delme-Patlatma Sempozyumu nun beşincisi 7-9 Kasım 2007 tarihleri arasında Ankara da gerçekleştirildi.

BÖLÜM-12 HUKUKİ ÇALIŞMALAR 43.DÖNEM ÇALIŞMA RAPORU

Cumhuriyet Halk Partisi

TMMOB Maden Mühendisleri Odası

Sayın Arsuz Belediye Başkanım,/ Saygıdeğer Konuşmacılar,/

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

ENERJĠDE DIġA BAĞIMLILIK 2 Nisan 2010 MMO Adana ġube. Koray TUNCER MMO Enerji Birimi Teknik Görevli Mak. Yük. Müh.

TÜRKİYE DE ENERJİ SEKTÖRÜ SORUNLAR ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ. 25 Kasım 2015

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelik

mmo bülteni þubat 2005/sayý 81 doðalgaz temin ve tüketim politikalarý raporu da basýn mensuplarýna daðýtýlmýþtýr.

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Beşiktaş Residence Tower / Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MTA DOĞAL KAYNAKLAR VE EKONOMİ BÜLTENİ YIL : 2012 SAYI : 14

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Cumali Taştekin EÜAŞ Maden Sahaları Daire Başkanı (V)

2nci Ulusal Pamuk Zirvesi Türkiye de pamuk Üretiminin Geleceği Mart 2012, Şanlıurfa SONUÇ BİLDİRGESİ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

5 Mayıs 2010 Mersin Üniversitesi. KORAY TUNCER MMO Enerji Birimi / Teknik Görevli Makina Yüksek Mühendisi

ANKARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

Türkiye de. İş Kazalarıİstatistikleri, Maden erlendirilmesi. H. Can Doğan

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Ne kadar 2/B arazisi var?

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR --

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

TÜRKİYE NİN RÜZGAR ENERJİSİ POLİTİKASI ZEYNEP GÜNAYDIN ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI ENERJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 14.Hafta SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI. Dr. Osman Orkan Özer

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

Asgari ücretin belirlenmesini düzenleyen Asgari Ücret Yönetmeliği uyarınca, asgari ücret, pazarlık ücreti değildir.

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

SUUDİ ARABİSTAN ÜLKE RAPORU

ELEKTRİK DAĞITIM ŞİRKETLERİNİN LİSANSSIZ ELEKTRİK ÜRETİMİ BAŞVURULARI KAPSAMINDAKİ İŞLEMLERİNE KARŞI AÇILACAK DAVALARDA GÖREVLİ YARGI MERCİİ

GENEL BAŞKANIN MESAJI

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI NA

İPTAL İSTEMİNDE BULUNAN DAVACI: TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TAŞRA TEŞKİLATI KURULUŞ, GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. Resmi Gazete Tarihi: , Sayısı: 28821

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ

DANIŞMA KURULU emo izmir şubesi 30. dönem çalışma raporu 101

Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Konut Projesi (Ataşehir)

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

MEVZUAT BİLGİLENDİRME SERVİSİ

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında Basın Açıklaması Gerçekleştirdik!

TÜRKİYE RÜZGAR ENERJİSİ SEKTÖR TOPLANTISI HATAY /

Doğal Afetler ve Kent Planlama

ENERJİ SEKTÖRÜNDE YÖNETİM YAPISI. A. Banu Demirbaş. Sayın Başkan, teşekkür ediyorum...

AR& GE BÜLTEN Yılına Girerken Enerji Sektörü Öngörüleri

BÖLÜM-12 HUKUKİ ÇALIŞMALAR 45.DÖNEM ÇALIŞMA RAPORU

İlgili Kanun / Madde 3201 S.YHBK./3

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI

ISPARTA MİMARLAR ODASI

İMAR HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT DAVALARI

M. Nuri GÖRENOĞLU. MESLEK KOMİTELERİ ORTAK TOPLANTISI 7 Aralık İSO Meclis Üyesi ORMAN, KAĞIT ÜRÜNLERİ, MOBİLYA VE BASIM SANAYİİ

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

tarafından yazıldı. Çarşamba, 08 Haziran :44 - Son Güncelleme Perşembe, 09 Haziran :24

Ek 2: Dava Dilekçesi. İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi. Sayın Başkanlığına. İstanbul 2. İdare Mahkemesi 2008/1445 E

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ BAŞKANLIĞINA

ELEKTRİK BEDELİNDE TRT PAYININ KALDIRILMASI EKONOMİK KRİZİ ÖNLER Mİ?

TTGV Enerji Verimliliği. Desteği

Kadınların Ġstihdama Katılımı ve YaĢanan Sorunlar

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

Tarımın Anayasası Çıktı

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

Hayata Destek Derneği 27 Haziran 2014 Gezici ve Geçici Mevsimlik Tarımda Çocuk İşçiliği Toplantısı Politika Önerileri

30 yıllık 2 / B sorunu bitecek. Herkes. rahat bir nefes alacak.

Danıştayın yürütmesini durduğu konular: 1. Mesai dışı çalışma,

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

BİR AVUKAT YANINDA AYLIKLI OLARAK ÇALIŞAN AVUKATIN DURUMUNUN AVUKATLIK YASASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

: Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkındaki Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğ'de Değişiklik

AR& GE BÜLTEN. Türkiye de Maden Sektörü

Sosyal Düzen Kuralları. Toplumsal Düzen Kuralları. Hukuk Kuralları Din Kuralları Ahlak Kuralları Görgü Kuralları Örf ve Adet Kuralları

YAPIM İŞLERİNDE İHALE VE SÖZLEŞME UYGULAMALARI KAMURAN YAZICI PROGRAM VE İZLEME DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

1. VATANDAŞLARIMIZI İLGİLENDİREN GELİŞMELER

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YATIRIM VE İŞLETMELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

/ 77 TÜRK PARASI KIYMETİNİ KORUMA HAKKINDA 32 SAYILI KARARDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Adnan İğnebekçili

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI TEKNİK ARAŞTIRMA VE UYGULAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Sevilay ARMAĞAN Mimar. Şb. Md. Tel: KAPSAM

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

basında odamız Eylül 2007 Eylül 2007 Eylül 2007 Eylül 2007 Eylül 2007 Eylül 2007 Eylül 2007 Eylül 2007 Eylül 2007

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ

SOSYAL SORUMLULUK POLİTİKASI

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

Dünyada Enerji Görünümü

bülten YIL: 26 SAYI : 270 Mart/2012

TEŞVİK YASASI R. G /2000 Sayılı Yasa. 1. Bu Yasa, Teşvik Yasası olarak isimlendirilir. BİRİNCİ KISIM Genel Kurallar.

Daimler grubunda sosyal sorumluluk ile ilkeler. Daimler sosyal sorumluluğunun bilincinde olup Küresel Anlaşma (Global Compact) için baz

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

Madde 2- Türkiye'de serbest bölgelerin yer ve sınırlarını belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

EKONOMİK GELİŞMELER Aralık

Kömür, karbon, hidrojen, oksijen ve azottan oluşan, kükürt ve mineral maddeler içeren, fiziksel ve kimyasal olarak farklı yapıya sahip bir maddedir.

Transkript:

BÖLÜM-5 BASIN DUYURULARI

SADAKA USULÜ YARDIM Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasa, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak ve insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak vb. devletin görevleri arasında saymıştır. Seçimle gelen hükümetlerin görevi de bu anayasal öncelikleri uygulamaktır. AKP hükümeti; yoksullara kömür yardımı, açlara arada bir erzak yardımı, Ramazan da iftar çadırı, Kurban Bayramında kurban eti dağıtımı gösterisi biçimindeki yardım anlayışını sosyal devlet anlayışı gibi sunmaktadır. Bunun adı da yardım, yerine göre de İslami usulde sosyal yardım olmaktadır. İnsanların çalışabileceği iş ortamlarını oluşturmak, mutlu yaşayabilecekleri koşulları sağlamak, kimseye muhtaç olmadan onurlu bir şekilde yaşamlarını sürdürecek mekanizmaları oluşturmak hükümetlerin asli görevleri arasındadır. Yoksulluğa karşı mücadele etmek, tüm yoksullara insanca yaşayacakları bir gelir sağlamak yerine; milyonlarca emekçiyi açlığa sefalete işsizliğe sürükleyen ekonomi politikalarda ısrar etmek ve bu nedenle yaşamları zorlaşan insanlara göstermelik yardımlar yapmak çözüm değildir. İnsanlarımızı; 500 kilo kömüre, 2 kilo bulgura muhtaç hale getirerek birilerinin gönlünden koptuğu kadar ve keyfinin istediği kadar bir yardımın yapılması, bir de bunun medya araçları aracılığı ile iyice süslenip dramatize edilerek sunulması kişileri rencide etmekte ve çağdaş bir toplum görüntüsüne yakışmamaktadır. Yerel seçimlerin yaklaştığı günlerde siyasi iktidarın kamu görevlilerine talimat vererek bu tür yardım uygulamalarını hızlandırması, bu konunun siyasi bir amaçla kullanılabileceğini de göstermektedir. Kaldı ki; bütün bu yardımlar birilerinin cebinden değil, devletin kasasından ödenmektedir. Kömür dağıtımını üstlenen kamu kurumu ( Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu) hazinenin ödemesi gereken alacağını tahsil edemediği için finansal açıdan çok zor duruma düşürülmüş, bankalardan faizle borç para alır hale getirilmiştir. Sosyal devlet, ihtiyacı olan her vatandaşına elini uzatmak zorundadır. Ancak, yoksulluğu ve işsizliği azaltacak politikalar uygulamak yerine, daha çok yoksulluk yaratan uygulamalarda ısrar edilmesi halkımızın yararına değildir. Emekçilerin ve tüm halkın önceliklerine uygun ekonomik politikaların hayata geçirilmesi ile bu sorunlar çözülebilecektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 21 Şubat 2008, Ankara 125

Odamız EPDK ve İthal Kömür Santralı Lisansına Karşı Dava Açtı Bir şirket tarafından Samsun-Tekkeköy de kurulmak istenen ithal kömür santralına Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından lisans verilmesi kararına karşı, işlemin YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI ve İPTALİ, Elektrik Piyasası Kanununun 4. maddesi ile 17. maddesinin (b) fıkrasının iptali için somut norm denetimi yolu ile ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURULMASI istemi ile Odamız tarafından dava açılmıştır. İthal kömüre dayalı termik santral kurulmasına lisans vermiş olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, yapısı itibarıyla Anayasaya aykırı olan bir kurumdur. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu yetkilerini ve dayanağını Elektrik Piyasası Kanunu ndan almaktadır. Elektrik Piyasası Kanunu nun 4. ve 17. maddeleri Anayasamızın 6, 7, 8, 9, 123, 166. maddelerine aykırıdır. Bu nedenle EPDK nın yetkilerini almış olduğu, Kanun maddelerinin iptali için Danıştay tarafından Anayasa mahkemesine başvuruda bulunulması tarafımızca talep edilmiştir. Ülkemizde planlama eksikliği sonucu, yeterli yatırımların zamanında yapılmaması nedeniyle elektrik üretiminde doğal gazda dışa bağımlı duruma gelinmiştir. Bu durum DPT ve Başbakanlık raporlarında da defalarca dile getirilmiştir. Üretimin talebi karşılayamaması sonucu ortaya çıkan sıkıntılara günlük çözümler üretme telaşı ile birlikte, 1990 lı yıllardan başlayarak bir çözüm olduğu düşünülerek başvurulan doğal gaz santrallerinin günümüzde yarattığı sorunlar ortadadır. Ülkelerin artan doğal gaz talepleri, bazı ülkelerin doğal gaz konusunda tekel haline gelmeleri, uyguladıkları keyfi kesintiler, al ya da öde gibi uygulamalar nedeni ile yeteri kadar doğal gaz alamama sıkıntısı herkes tarafından bilinmektedir. Ayrıca yükselen doğal gaz fiyatları da elektriğin % 50 sinin doğal gaz ile üretildiği ülkemizde elektrik fiyatlarının sürekli yükselmesine neden olmaktadır. Ülkemizde yeteri miktarda doğal gaz üretilememesine rağmen günü kurtarma projeleri sunucu doğal gaz santrallerine sarılmanın sıkıntısını ülkemiz halen yaşamaktadır. Yeni bir günü kurtarma projesi olan ithal kömüre dayalı santral kurma çalışmalarının da çözüm olmayacağı ve başka sorunlar yaratacağı bilinmektedir. Ülkemiz, 2007 yılında petrol ve doğal gaza 34 milyar $ ödemiştir. 2007 yılında 62,8 milyar $ olan, cari açığımızın % 45,3 ü enerjiden kaynaklanmıştır. Dava konusu ithal kömüre dayalı elektrik üretim lisansının verilmesinin ardından gelecek olan ithal kömür ile elektrik üretecek santrallerin dış ticaret açığını artıracağı ortadadır. Dış ticaret açığının karşılanamaması sonucu, 2001 krizi benzeri bir ekonomik sıkıntının yaşanması durumunda, bu defa ekonominin yanı sıra, ülkenin elektrik üretiminin de çöküşle karşılaşabileceği bilinmelidir. İthal kömüre dayalı santral izni verilmesi, yerli enerji kaynaklarının kullanımının önünü kapatmaktadır. İdarenin vermiş olduğu kararlarda ve yapmış olduğu işlemlerde kamu yararına uygun hareket etme gereği bulunmaktadır. Ülke kaynaklarının öncelikli kullanılmasını öngörmeyen, ülkeyi enerji üretiminde daha fazla dış kaynağa bağımlı hale getiren bu kararın, kamu yararına uygun olmadığı ortadadır. Kamuoyuna duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU, 20 Şubat 2008, Ankara 126

ÜLKEMİZİN GERÇEK GÜNDEMİ İŞSİZLİKTİR Ülkemiz, kapitalist küreselleşme çerçevesinde uluslararası sermayenin istemlerine uygun olarak enerjiden haberleşmeye, eğitimden sağlığa, tarımdan madenciliğe ve sosyal güvenliğe kadar tüm alanlarda yapısal bir dönüşüm programına tabi tutulmaktadır. Bu dönüşümden, mühendislerin sosyal konum ve koşulları da doğrudan olumsuz biçimde etkilenmekte, meslek uygulama alanları gün geçtikçe daraltılmaktadır. İşlevsizleştirilen diğer meslek insanlarının olduğu gibi, maden mühendislerinin de toplum içindeki konumu tahribata uğramakta ve tüm ücretli mühendisler yoksullukla baş başa bırakılmaktadır. Hükümet programında gördüğümüz büyüme, rantçının, ithalatçının, büyük sermayenin, tekellerin ve vurguncunun büyümesidir. İstihdam azalmış, işsizlik artmış, çalışanların reel gelirleri gerilemiştir. Yoksulluk sınırındaki 15 milyon insan ile 6 milyon işsiz görmezden gelinmektedir. Bugün ülkemizde eğitimli işsizlik oranı resmi rakamlara göre % 20 ye yakındır. Maden Mühendisleri arasında işsizlik ya da mesleğinde bir işte çalışamama oranı da oldukça yüksektir. Toplam kitle içerisinde bu oran % 36 dır. Ancak, son yıllarda mezun olanlar arasında bu oranın % 50 den çok daha fazla olduğu ve işsizliğin giderek hızla arttığı gözlemlenmektedir. Planlama boyutu içermeyen, ulusal gereksinimlerin karşılanmasını amaçlamayan politikaların sıkıntı veren sonuçlarıyla, pek çok meslek disiplini üyesi gibi, maden mühendisleri de son yıllarda sıklıkla karşılaşmaya başlamışlardır. En verimli yıllarını ve ailelerinin kısıtlı kaynaklarını maden mühendisi olmak için harcayan insanların mezuniyet sonrası karşılaştıkları tablo, gerçekten son derece düşündürücü ve üzücüdür. Tüm mühendislerin, sanayi katma değeri içindeki ücretlerinin toplam içindeki payı % 35 oranında azalmıştır. Yani bir diğer deyişle mühendisler katma değerden daha az pay almaktadırlar ve son 10 yıl içinde daha da yoksullaşmışlardır. Mühendislik ücretleri, geçim standartları endeksine göre son on yıl içinde % 60 a yakın oranda düşmüştür. Özel sektörde, ücretli çalışan meslektaşlarımızın çok büyük bir çoğunluğunun, iş güvencesine sahip olmamaları, çalışma koşullarının giderek ağırlaşması, yetersiz ücret, işsizlik tehlikesi, sigortasız çalıştırılma, insan onuruna yaraşır emeklilik sürecini yaşayamama, çalışma yaşamlarındaki önemli sorunlarından bazılarıdır. Eğitim alanında ise istihdam boyutu düşünülmeden, insan gücü planlaması, gerekli altyapı ve eğitim kadrosu göz önüne alınmadan politik ve ticari tercihler sonucu meslek alanlarımıza ilişkin yeni bölüm ve fakültelerin açılmasına devam edilmekte ve eğitim hizmetlerinin kalitesinde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Her yıl 600-800 arasında maden mühendisi mezun olmakta, toplam 16 fakültede okuyan maden mühendisi sayısı da 5000 e ulaşmaktadır. Üretimden kopuk, plansız bir anlayışla oluşturulan bu bölümlerden mezun olan meslektaşlarımızın çoğunun nasıl istihdam edileceği bile düşünülmemektedir. Meslektaşlarımızın sosyal güvence hakkı mezarda emekliliğe, sağlık hakkı paran kadar sağlığa indirgenmekte; olumsuz emek piyasası koşullarında, çoğu kez zaten güven- 127

cesiz bir biçimde çalıştırılan meslektaşlarımızın geleceğe ilişkin hiçbir umudu kalmamaktadır. Bir yandan da Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile yabancı mühendislerden istenmesi zorunlu olan denklik belgesi kaldırılmakta, yabancı mühendis istihdamında TMMOB nin görüş bildirmesi uygulamasına son verilmek istenmektedir. Kamuda çalışan meslektaşlarımızın, toplu sözleşme ve grevi de içeren sendikal hakları; uluslararası normlara uygun olmayan bir biçimde engellenmektedir. Özel sektörde istihdam edilen ücretli çalışan meslektaşlarımızın çok az bir kısmı, ancak büyük işyerlerinde sendikal örgütlenmeler içinde yer alabilmektedir. Sonuç olarak; sanayileşme, kalkınma ve büyüme, istihdam ve refahın sağlanması için bir yatırım ve üretim planlaması yapılmalı, yıllardır uygulanan yanlış ekonomi politikalarına derhal son verilmelidir. Gerek özel sektörde gerekse kamuda çeşitli baskılar altında çalıştırılan meslektaşlarımızın görev tanımlarının hukuki güvenceye kavuşturulması; mesleki kimliklerinin korunması ve geliştirilmesi bir zorunluluktur. Kamuda ve yerel yönetimlerde çifte standart oluşturan sözleşmeli uygulaması ve buna bağlı olarak özel sektörde ve kamuda ücret dengesizlikleri ve aynı hizmet üretiminde farklı statülerde ve farklı ücretlerle çalıştırma uygulamasına son verilmelidir. Yatırımlar artırılmalı, madencilik sektörü desteklenmeli, özelleştirme uygulamalarıyla devletin küçültülmesi saplantısından vazgeçilmelidir. Temel insan haklarının uygulanabilmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için ortak mücadele programları oluşturulmalı ve bu doğrultuda mücadele edilmelidir. Önceliğinde; insanların mutluluk ve refahı, sosyal devlet anlayışı, bilim ve teknoloji politikalarına dayalı bir sanayileşme olan bir kalkınma planı zaman geçirilmeden uygulamaya konulmalıdır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 9 Şubat 2008, Ankara 128

KAZALAR VE ÖLÜMLER; İHMALLERİN KAÇINILMAZ SONUCU Çalışma koşullarının İş Sağlığı ve Güvenliği hükümlerine uygun olmadığı ve yanıcı parlayıcı, patlayıcı madde imal edilmesi ve depolanması ile ilgili yönetmeliğe aykırı üretim ve montaj ile depolama yapıldığı belirtilmektedir. İstanbul - Zeytinburnu ndaki bir iş merkezinde, 31 Ocak 2008 tarihinde meydana gelen patlamada 22 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yüzün üzerinde vatandaşımız da yaralanmıştır. Şu ana kadar yapılan açıklamalarda patlamanın başlangıç nedeninin bir patlayıcı imalathanesinde çıkan yangın olduğu belirtilmiştir. Patlamanın meydana geldiği iş merkezinin ruhsatının olmadığı, imalathanelerin bulunduğu binaların sağlıksız bir şekilde yan yana olduğu, işyerlerinde çalışma koşullarının İş Sağlığı ve Güvenliği hükümlerine uygun olmadığı ve Yanıcı Parlayıcı, Patlayıcı Madde İmal Edilmesi ve Depolanması ile ilgili Yönetmeliğe aykırı üretim ve montaj ile depolama yapıldığı belirtilmektedir. Bilindiği gibi patlayıcı maddelerin üretimi, taşınması, depolanması ve kullanılması bilgi, birikim ve deneyim gerektiren teknik hizmetler bütünüdür. Bu işlerin yapılmasında yetişmiş eleman çalıştırılması ve çalıştırılan elemanların düzenli olarak eğitimi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca; patlayıcı madde üretim tesislerinin yer seçimi, iş güvenliği kurallarına uyma, meskun mahallere uzaklığı ve güvenlik mesafesi gibi kriterler dikkat edilmesi gereken noktalardır. Bunlarla birlikte ilk aşamadan son noktaya kadar denetimlerin sıkı bir şekilde yapılması olmazsa olmaz bir zorunluluktur. 12028 sayılı Patlayıcı Maddeler Hakkındaki Tüzük te patlayıcı maddelerin ne tür binalarda ve ne şekilde üretileceği ayrıntılı olarak tanımlanmaktadır. İlgili tüzüğün 8. maddesinde İşletme izni almış işletmeler, yılda en az bir kez, valilikçe oluşturulacak bir komisyon tarafından denetlenir... denilmektedir. Ancak denetimler yapılsa bile, bu denetimlerin ülkemizde ne şekilde yapıldığı bizzat yaşanarak ve izlenerek görülmektedir. Kazanın meydana geldiği yerin konumu ve özelliği nedeniyle üretime uygun olmadığı görülmektedir. Kent merkezinde üretime izin veren kurum, kuruluş ve kişilerin bu faciaya davetiye çıkardığı ortadadır. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı nın bu kazada sorumluluğu bulunmaktadır. Odamız, meslek alanımız olması nedeniyle patlayıcı madde konusunda çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda, 7-9 Kasım 2007 tarihleri arasında Ankara da V. Delme Patlatma Sempozyumu nu düzenleyerek patlayıcı sektöründe yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini ortaya koyan bilimsel bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmanın sonuç bildirgesinde ortaya koyduğu tespit ve önerilerle çözüm yollarını kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu bildirgede belirtilen bazı önerileri kamuoyuyla tekrar paylaşmayı önemli buluyoruz: Ateşleyici yetki belgesi sınavına girecek kişilere yönetmelik ile eğitim alma zorunluluğu getirilmelidir. 129

12028 sayılı Patlayıcı Maddeler Hakkındaki Tüzük te değişiklikler yapılmalıdır. Maden Mühendisleri Odası nın görüşleri bu değişiklikte yer almalıdır. Tehlikeli Maddelerin Karayoluyla Taşınması Hakkında Yönetmeliğin 1.1.2009 tarihinde yürürlüğe girecek olması nedeniyle patlayıcı madde taşımasında kullanılacak taşıtlara ADR Belgesi, sürücülere ADR Sürücü Belgesi verecek bir kurum acilen oluşturulmalıdır. Risklerin azaltılması bakımından, patlayıcı madde kullanımında yaşanan kaza istatistikleri merkezi bir kuruluşta düzenli biçimde tutulmalıdır. Patlayıcı maddeleri test edecek ve teknik yönden denetleyecek bir kurum tesis edilmelidir. İş güvenliği yasası, içinde TMMOB nin görüşleri de yer alarak acilen yasalaşmalıdır. Kazada yaşamını yitiren vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Bu tür kazaların yaşanmaması için ilgilileri duyarlı olmaya davet ediyoruz. Kamuoyuna duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 6 Şubat 2008, Ankara TOPLUMSAL YAŞAM, DİNİ KURALLAR DOĞRULTUSUNDA DÜZENLENMEYE ÇALIŞILMAKTADIR Yapılmak istenen değişiklikler laiklik ilkesini ortadan kaldırma çabalarını artıracaktır. Bu değişiklikler sonunda üniversitelerin akılcılık ve bilimsel mantıktan uzaklaşması ve Türkiye Cumhuriyeti nin din devletine dönüşümü kaçınılmaz olacaktır. AKP ve MHP, üniversitelerde türban takılmasını serbest bırakacak Anayasa değişikliği konusunda anlaşmış, ilgili değişiklik TBMM ye getirilmiştir. Dolayısıyla nasıl devam edeceği ve sonlanacağı belli olmayan bir süreç başlamış, toplumsal yaşamın dini kurallar çerçevesinde düzenlenmesinin yolu açılmıştır. Anayasada ve yasalarda yapılmak istenen değişiklikler laiklik ilkesini ortadan kaldırma çabalarını artıracaktır. Bu değişiklikler sonunda üniversitelerin akılcılık ve bilimsel mantıktan uzaklaşması ve Türkiye Cumhuriyeti nin din devletine dönüşümü kaçınılmaz olacaktır. Din ve vicdan özgürlüğünü sağlamak amacıyla yapılmak istendiği ifade edilen Anayasa değişikliğinin tüm kamu kurumlarını ve kamusal alanı da içine alacak bir değişikliğin önünü açacağı düşünülmektedir. Değişikliklerin yalnızca üniver- 130

site öğrencilerini kapsayacağı varsayımı tamamen geçersiz, öngörüsüzlük ve gerçeği saptırmaktır. Anayasa değişikliği olmadan türbanın tüm kamu kurumlarına yayılması isteğinin bazı yetkililer tarafından sıkça ifade edilmeye başlanması da bu değerlendirmeleri doğrulamaktadır. Ülkemizde bir şekilde hep var olagelen siyasal İslam ve şeriatçı yönelimler, Amerika nın yeşil kuşak projesinden de güç alarak bizzat 12 Eylül ün desteğiyle önce Türk-İslam sentezi adı altında milliyetçilik ile kaynaştırılmış, onun ardından da hızlı bir şekilde gelişmiştir. Bu süreçte toplumun muhafazakârlaştırılması ve siyasal islam ın taban tutmasından din derslerinin okullarda zorunlu hale getirilmesi ile İmam Hatip Okullarının sayısının diğer tüm meslek okullarının sayısının iki katına çıkmasına ve bugünkü türban özgürlüğü ne gelmiş bulunulmaktadır. Bugün gelinen noktada, laikliğin hangi biçim ve esneklikleri içermesi gerektiği tartışmaları ve türban sorunu üzerinden, modernleşen Türkiye nin 84 yılının toplumsal kazanımları bir kez daha geriye götürülmek istenmektedir. Türban, kadınları kapatmanın yanı sıra ülkemizin geleceğini karartmanın, toplumu kutuplaştırmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Türkiye nin çözüm bekleyen pek çok sorunu vardır. Ülkemiz, yeni liberal ekonomi politikalarını kararlılıkla uygulayan, emperyalist-kapitalist sisteme tam entegre olma sürecini tamamlamaya çalışan, ABD nin Ortadoğu siyasetinin özünü oluşturan Büyük/ Geliştirilmiş Ortadoğu Projesi ne dahil olmayı asli amaç edinen, bu anlamda da derin bir işsizlik, yoksulluk yaşayan ve savaş tehdidi altında bulunan bir ülkedir. Türkiye de hâlâ düşüncelerinden dolayı insanlar yargılanmakta, temel hak ve özgürlükleri kullanmada sıkıntı yaşanmakta, yasakçı, yasaklayıcı, cezalandırıcı hükümler uygulanmakta, üniversiteler başta olmak üzere tüm eğitim kademeleri ve tüm kamusal hizmetler paralı hale getirilmek istenmektedir. Türkiye de kadınların yüzde 19 u okuma yazma bilmemektedir. Yüzde 40 ı görücü usulü evlendirilmekte, bu evliliklerin çoğu nikâhsız yapılmaktadır. Yüzde 49 u cinsel, yüzde 73 ü ekonomik, yüzde 58 i fiziksel, yüzde 75 i sözel şiddete maruz kalmaktadır. Bir de töre cinayetleri bunların üzerine tuz biber ekmektedir. Dünyada kadın istihdamı artarken Türkiye de düşmektedir. Kayıt dışı istihdam oranı ise kadınlarda yüzde 66 lara varmaktadır. Hal böyle iken; kadına yönelik bunca baskı, dışlanma sorunu varken, türban meselesi ile kadın özgürlüğü üzerine söylemde bulunmak en hafifinden, iki yüzlülükten başka neyi ifade etmektedir? Bilimin ve Üniversitelerin, insanlık tarihi boyunca yüklendiği esas görevin, inanç sistemlerinin dogmalarına karşı çıkmak, doğaya ve toplumsal yaşama ait tüm süreçlerin nasıl gerçekleştiğini bilimsel temelde ve akıl süzgecinden geçirip incelemek ve sorgulamak olduğu bilinmektedir. Eğitim, öğretimle ilgili sorunları çözmek ve üniversiteleri bir bilim ve teknoloji üretme merkezleri yapmak yerine, buraları büyük bir camii olarak düşünen karanlık düşünceleri kabul etmek mümkün değildir. Siyasi iktidar, türban sorununu din ve vicdan özgürlüğü ya da genel olarak özgürlükler kapsamında ele almamaktadır. Sorunu böyle ele almış olsa, diğer özgürlük alanlarında da türban sorununda olduğu gibi kararlı ya da ısrarlı bir tutum göstermesi gerekirdi. Fakat AKP, hükümet olduğu günden bu yana özgürlüklerin genişletilmesi konusunda samimi ve ciddi bir adım atmamıştır. Ülkemizde din ve vicdan özgürlüğü- 131

nün olmadığını düşünenler için çözüm AKP ve MHP nin peşine takılmak değildir. Ülkemizin gerçek gündemi işsizliktir, yoksulluktur, özgürlüklerin kısıtlanmasıdır, geleceğimizin karartılmasıdır. Emek ve demokrasi güçlerine düşen görev, ülkenin gerçek gündemi üzerinden hareket ederek demokrasiden yana, laiklikten yana, özgürlükten yana, adaletten yana mücadeleye devam etmektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 5 Şubat 2008, Ankara 132

UNUTMADIK... Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık... Vurulduk ey halkım, unutma bizi. Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez, İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız arabalarımız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı. Unutma bizi. 133

Demokrasi ve özgürlük mücadelesi uğrunda yaşamını yitiren Uğur MUMCU yu saygıyla anıyor, katledenleri nefretle kınıyor, emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadelemizi sürdüreceğimizi kamuoyuna bir kez daha duyuruyoruz. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 24 Ocak 2008, Ankara Bilindiği üzere madencilik sektöründe, toplumu bilgilendirme gereksinimi hızla artmıştır. Madencilik sektörünün ülke kalkınması ve toplumların gelişmesindeki önemi konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi, toplumun, bir istihdam alanı ve gelir kaynağı olarak madenciliğin önemi hakkında bilgilendirilmesi son derece önemlidir. Madencilik sektörünün her alanında şeffaflık sağlanmalı, alınan kararlardan toplumun her kesimi bilgilendirilmelidir. Bu amaçlarla Odamız, mesleğimizi ve sektörümüzü ilgilendiren konularda çalışmalar yaparak bu çalışmalarını kamuoyuyla paylaşmaktadır. Bu çalışmalarında, bilimsel bilgiyi temel almakta, bilimsel bilgi ile desteklenmeyen söylem ya da tasarılardan uzak durmakta ve önyargılı değerlendirmelerden kaçınmaktadır. Son günlerde çeşitli basın ve yayın organlarında yer alan bazı yazılarda siyanürle altın aranması ifadesi sıkça kullanılarak, kamuoyu yanlış bilgilendirilmekte ve ayrıca bu yazıların bir kısmı da Odamızın konu ile ilgili basın açıklamalarıyla ilişkilendirilmektedir. Madenlerin ve yer altı kaynaklarının aranması aşamasında sondaj, yapılması gereken bir işlemdir. Maden arama ve değişik amaçlarla yapılan sondaj çalışmalarında su ve bentonit (kil) kullanılmakta, hiçbir şekilde siyanür kullanılmamaktadır. Odamız, yanlış bulduğu konulara itiraz ederken bilimsel temellere dayanan gerekçeleri değerlendirmeyi ve çözümleri önerileriyle birlikte kamuoyuna sunmayı önemsemektedir. Madenlerin gerçek sahibi halkımızdır gerçeğinden hareket eden Odamız, madenlerimizin ülkemizin ve halkımızın yararına üretilmesi için gerekli her türlü çalışmayı yapmaya devam edecektir. Kamuoyuna duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 24 Ocak 2008, Ankara 134

ACELE KAMULAŞTIRMA MI? EL KOYMA MI? Bakanlar Kurulu, 35 adet Parsel için bir şirket lehine ACELE KAMULAŞTIRMA kararı vermiştir. Karar, 3 Ocak 2008 tarih ve 26745 sayılı Resmi Gazete de aşağıdaki şekilde yayımlanmıştır. İzmir İli sınırları içerisinde, Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi uhdesindeki İR:5419 sayılı maden sahasında bulunan ve ekli listede ada ve parsel numaraları belirtilen alanların, anılan Şirket tarafından üretim faaliyetlerinde bulunulması, tesis kurulması ve sağlık koruma bandı oluşturulması amacıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması; adı geçen Bakanlığın 23/11/2007 tarihli ve 54985 sayılı yazısı üzerine 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 27 nci maddesine göre, Bakanlar Kurulu nca 10/12/2007 tarihinde kararlaştırılmıştır. Taşınmazları hakkında tüm iradelerini ortadan kaldıran bu anti demokratik karar nedeniyle 35 çiftçi söz konusu kararın iptali için yargı yoluna başvurmuştur. Kamulaştırma, Anayasanın, Kamu Yararı başlığı altındaki 46.maddesine göre yapılmaktadır. Söz konusu maddenin ilgili bölümü aşağıdaki gibidir. Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir. Acele Kamulaştırma ise 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. Maddesine uyarınca yapılmaktadır. Buna göre; 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine, Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda, bir taşınmazın Acele Kamulaştırılması yapılabilmektedir. Henüz hiçbir üretim faaliyetinin başlamadığı bir işletmede, üretim faaliyetlerinde bulunulması, tesis kurulması ve sağlık koruma bandı oluşturulmasında nasıl bir Milli Müdafaa gereksinimi veya olağanüstü durum gerekçesi ile Acele Kamulaştırma kararı alınabiliyor. Söz konusu karar yanlış ve antidemokratiktir. Anti demokratiktir, çünkü bir şirket lehine devlet erkini kullanmak anlamına gelmekte ve taşınmazların sahiplerine söz hakkı bırakmamaktadır. Yerel halkın onayını almamış hiçbir ekonomik girişimin ülkeye yarar getirmesi beklenemez. Madencilik sektörüne ilişkin alınacak kararlarda ilgili yöre halkının da katılımı sağlanmalıdır. Odamız, sürekli olarak üretimi ve sanayileşmeyi savunmaktadır. Ancak; kişi, firma veya şirketler lehine kullanılan önceliklerde kamu yararı yoksa doğru bulmadığını da açıkça vurgulamaktadır. Bugüne kadar, kamu kurumları için bile pek uygulanmayan bu yöntemin bir firma için uygulanması özel bir durumdur. 135

Söz konusu karar yanlış ve haksız bir uygulamadır, derhal geri çekilmelidir. Aksi takdirde bir emsal oluşturacak ve bu tür uygulamaların önünü açacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu 14.01.2008, Ankara DOĞAL GAZDA HER KIŞ AYNI KORKU YAŞANIYOR İran, ülkemize sattığı doğal gazı daha önce yaptığı gibi tekrar kesmiştir. Uzmanlar, 9 günlük gaz stoku bulunduğunu bildirmişlerdir. Doğal gaza bağımlı olan sanayimizin bu durumdan nasıl olumsuz etkilendiği geçen yıl acı bir şekilde yaşanmıştır. Büyük oranda elektrik enerjisi üretiminde kullanılan doğal gaz yokluğunun kesintilere neden olacağı bilinmektedir. Yine elektrik kesintileri nedeniyle konutların ısıtılmasında ciddi sorunlar yaşanabileceği belirtilmektedir. Konuya ilişkin olarak yıllardan beri durmaksızın yaptığımız uyarılar ülke yöneticileri tarafından dikkate alınmamıştır, alınmamaktadır. Ancak, enerji politikalarının mevcut haliyle sürdürülmesi durumunda, ülke güvenliğimiz tehdit altındadır. Günümüzde, dünya üzerindeki tüm ülkeler enerji güvenliğini sağlamak ve maliyetlerini düşürmek amacıyla elektrik üretiminde önceliği kendi kaynaklarına vermektedirler. Bu çerçevede, ulusal kaynakların etkin kullanımları ülkelerin enerji yönetimleri için hayati önem taşımaktadır. Ancak yetkililer, bu krizi de fırsat bilerek nükleer santral kurulmasının zorunluluğunu!! dile getirmektedirler. Yakıt ve teknoloji açısından dışa bağımlı olarak kurulacak nükleer santrallerin de diğer sorunlarının yanında benzer sorunlar yaratacağı unutulmamalıdır. Ülkemizde enerji üretimi, % 72 oranında dışa bağımlıdır. 2007 yılında ithal enerjiye yaklaşık 30 milyar dolar ödenmiştir. İthal edilen doğalgazın % 65 i elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Bu kullanımın, ülkemizin elektrik üretimi içerisindeki payı % 40 ın üstündedir. Ülkemiz, doğalgazı satın aldığı Rusya dan bile daha yüksek oranda elektrik üretiminde doğalgaz kullanmaktadır. Tamamen yurtdışına bağımlı olduğumuz doğal gazın, 1985 yılında % 1 bile olmayan payının hızla yükselmesi, enerjide dışa bağımlılığımızı arttırmış, ülkemiz muhtemel enerji krizleri karşısında savunmasız konuma getirilmiştir. Doğalgaz üreticisi ülkelerde bile görülmeyen bu oranlar süratle düşürülmeli, önce- 136

likle kömür ve diğer yerli kaynakların kullanımı artırılarak, ülkemizin dışa bağımlılığı çıkabilecek muhtemel krizleri önleyecek ölçülere getirilmelidir. Ülkemiz, 9,3 milyar ton linyit rezervlerine sahiptir. Söz konusu yatakların atıl bekletilerek elektrik üretiminde kullanılmaması akılcı değildir. Jeotermal kaynaklarımız ve rüzgar potansiyelimiz tam olarak belirlenemediğinden bu kaynaklarımızdan enerji üretecek planlamalar yeterince yapılamamaktadır. Bu alanlarda yapılan çalışmalar planlı bir şekilde hızlandırılmalıdır. Yerli enerji kaynaklarımıza dayalı enerji yatırımları teşvik edilmeli, kamu kuruluşlarının enerji yatırımı yapabilmesinin önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Enerji Piyasası Kanunu na dayanarak kamunun enerji yatırımı yapmasına olanak tanımamaktadır. Enerji bir kamu hizmetidir. Sürdürülebilir kalkınmanın ve arz güvenliğinin sağlanması için IMF ve Dünya Bankası nın dayatmaları ile enerji planlaması, yatırımı ve üretiminin kamu tarafından yapılmasının önündeki yasal engeller ortadan kaldırılmalıdır. EÜAŞ ın ve diğer kamu kurumlarının elindeki linyit havzalarındaki kömürlerin yakıt olarak kullanılacağı, üretim projeksiyonunda yer alan termik santrallerinin yapımına, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununda da yer aldığı üzere özel sektör yatırımlarının yetersiz kalması durumunda kamu kuruluşlarının (EÜAŞ) yeni üretim tesisi yatırımı yapması hükmünün işletilerek, kamu eliyle bir an önce başlanması gerekmektedir. Temiz kömür teknolojilerinin kullanımı teşvik edilmelidir. Isıl değeri düşük, kül, nem ve kükürt değerleri yüksek olan kömürlerimizin iyileştirilmesi, dolayısıyla çevreye daha az zarar vermesinin sağlanması ve ithal kömürlerle rekabet koşullarının oluşturulması amaçlarıyla temiz kömür teknolojilerinin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Elektrik; ticari bir mal değil, toplumsal bir hizmettir. Tüm yurttaşlarımız için bir ihtiyaçtır. Bu nedenlerle, uluslararası tekellerin ve özel sektörün insafına bırakılmamalıdır. Siyasi iktidar, sorumluluğu gereği enerji yatırımlarını kamu eliyle acilen başlatmalı, ülkemizin güvenliğini tehlikeye düşürmemelidir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 9 Ocak 2008, Ankara 137

DİYARBAKIR DAKİ BOMBALI EYLEMİ NEFRETLE KINIYORUZ Diyarbakır da gerçekleşen ve 5 yurttaşımızın ölümü, 67 yurttaşımızın da yaralanmasına neden olan terör eylemini nefretle kınıyoruz. Terör ve şiddeti çıkış yolu olarak görenleri, yanlış yolda oldukları konusunda bir kez daha uyarıyor, bu topraklar üzerinde kardeşçe yaşama umudumuzu koruduğumuzu belirtiyoruz. Terör eylemlerinde yaşamını yitiren yurttaşlarımızın ailelerinin acısını paylaşıyor, nefretle kınadığımız terör karşısında kamuoyunu bu yönde duyarlılığa davet ediyoruz. Saygılarımızla TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim kurulu 04.01.2008, Ankara DEVLET MALI DENİZ!!! Avukat hastalandı, bakanlık davada 8 milyar dolar kaybetti Enerji Bakanlığı, imtiyaz sözleşmesi bulunmasına karşılık devrini yapmadığı Afşin-Elbistan A Termik Santralı yla ilgili davayı kaybetti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu nun aldığı kararda, TEİAŞ nin Bakanlık aleyhine olan karara, süresi içinde itiraz etmediği, süre geçtikten sonra da TEİAŞ avukatının sağlık raporu sunduğu ortaya çıktı. Danıştay kararlarının 30 gün içinde temyiz edilmesi gerekirken, TEİAŞ 13 Eylül 2004 te tebliğ edilen karar için 15 Ekim 2004 te temyiz talebinde bulundu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararında, TEİAŞ avukatının 13-14 Ekim 2004 tarihleri için sağlık raporu sunduğu açıklandı. Kararda vekaletname kapsamında başka avukatların da dilekçe verebilecek durumda olduğu için rapora itibar edilmediği söylendi. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, santralın devredilmesi yönündeki kararı onadı. Bu çerçevede, 1355 MW kurulu güce sahip Afşin A nın, kömür sahasıyla birlikte davacı şirkete devri için görüşmelerin başladığı bildirildi. 1994 te alınan bir kararla, Afşin Elbistan Termik Santralı nın işletme hakkının 20 yıllığına ERG-Verbund Elektrik e devri öngörülmüş. Bakanlık ile şirket arasında imzala- 138

nan imtiyaz sözleşmesi, 1999 da onaylanmıştı. Ancak bu devir işlemini kamu aleyhine bulan TEAŞ ın sözleşmeyi imzalamaması üzerine ERG-Verbund, Enerji Bakanlığı na karşı dava açmıştı. Danıştay 10 uncu Dairesi, 2004 yılında şirket lehine karar verdi. Son olarak, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ise 3 Mayıs 2007 tarihli kararıyla devri öngören kararı onadı. İdari Dava Daireleri Kurulu nun karara katılmayan üyelerinin karşı oy yazısında kamunun, davacı şirkete 8 milyar dolar fazladan para ödeyeceği belirtildi. Buna göre Bakanlık 20 yılda santralde üreteceği elektriği 4 milyar dolara mal ederken, devir halinde ise maliyeti 12 milyar dolar olacak. EÜAŞ kararın uygulanması çerçevesinde şirketle devir sözleşmesi imzalama görüşmelerinin başladığını söyledi. Maden Mühendisleri Odası olarak soruyoruz; 07 Aralık 2007 Cuma günü yayımlanan bu haber doğru mudur? Ülkemizin en büyük linyit havzası ile ilgili bir hukuk mücadelesi bu kadar basit gerekçelerle kaybedilebilir mi? Davanın kaybedilmesi ile ilgili olarak herhangi bir inceleme veya soruşturma yapıldı mı? Haberde bahsedilen 8 milyar dolar kamu zararı hangi yollardan karşılanacaktır? Linyit rezervlerimizin % 46 sını oluşturan Elbistan Linyit Havzasında, halen işletilmekte olan Elbistan- Kışlaköy açık işletmesi rezervleri ile birlikte, ekonomik olarak üretilebilecek yaklaşık olarak toplam 4,3 milyar tona yakın linyit bulunmakta olup, bu miktar, toplam 9450 MW gücünde termik santrallere karşılık gelmektedir. Elbistan havzasında çok geniş bir alana yayılan linyit rezervlerinin doğal sınırlar yerine yapay olarak yaratılmış sektörlere bölünmesi ve her sektörün özel sektöre açılması yanlış bir yaklaşımdır. Geniş tarım arazileri altında bulunan kömürlerimizin değerlendirilmesi önemlidir, ancak bu çalışma yapılırken tarım alanlarının da korunması, planlamanın buna göre yapılması önemlidir. Termik santrallerin tasarımı, kurulması ve işletmesinde, ülke içinde yeterli bilgi ve deneyim birikimi oluşmuştur. Bu birikimin değerlendirilmesine özen gösterilmelidir. Havza bazında planlamalar bir an önce yapılmalı, sektör bazında yapılacak çalışmalar bu doğrultuda değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler ışığında, Elbistan havzasında bu güne kadar yapılan planlama hatalarından vazgeçilmelidir. Rezerv belirleme çalışmaları hızlıca sonuçlandırılmalı, havza sınırları net olarak belirlenmeli ve işletme projeleri bu doğrultuda yapılmalıdır. Kömür ocaklarını ve santralin çalışmalarını koordine edecek idari yapı, havzanın büyüklüğüne uygun hale getirilmeli, gerekli olan mühendis ve diğer teknik eleman 139

ihtiyacı karşılanmalıdır. Havza kömürlerinin değerlendirilmesine yönelik araştırma geliştirme çalışmaları yörede bir AR-GE merkezi kurulmak suretiyle hızlandırılmalıdır. Bir kez daha çağrımızı yineliyoruz; Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Enerji Piyasası Kanunu na dayanarak kamunun enerji yatırımı yapmasına olanak tanımamaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın ve arz güvenliğinin sağlanması için IMF ve Dünya Bankası nın dayatmaları ile enerji planlaması, yatırımı ve üretiminin kamu tarafından yapılmasının önündeki yasal engeller ortadan kaldırılmalıdır. EÜAŞ ın ve diğer kamu kurumlarının elindeki linyit havzalarındaki kömürlerin yakıt olarak kullanılacağı, üretim projeksiyonunda yer alan termik santrallerin yapımına, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununda da yer aldığı üzere özel sektör yatırımlarının yetersiz kalması durumunda kamu kuruluşlarının (EÜAŞ) yeni üretim tesisi yatırımı yapması hükmünün işletilerek, enerji yatırımlarına kamu eliyle bir an önce başlanması gerekmektedir. Elektrik; ticari bir mal değil, toplumsal bir hizmettir. Tüm yurttaşlarımız için bir gereksinimdir. Bu nedenlerle, uluslararası tekellerin ve özel sektörün insafına bırakılmamalıdır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. TMMO MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 12 Aralık 2007, Ankara MADENLER, HALKIN YARARINA İŞLETİLMELİDİR Son dönemde Kaz dağlarında yapılan maden arama çalışmaları nedeniyle yeniden gündeme gelen altın madenciliği, toplumda olduğu kadar bilim ve teknik çevrelerde de tartışma konusu olmaktadır. Çalışmalara karşı çıkanlarda destekleyenlerde birbirlerini suçlamakta, birbirlerini ihanet içinde görmektedirler. Suçlamaların bu nitelikte olması, son dönemde yükselen milliyetçi rüzgar nedeniyle ihanet lafının çok sık kullanılmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu tür yaklaşımlar anlamlı bir tartışmanın önüne geçerek belirli noktalarda ortaklaşabilecek kesimleri bile karşı karşıya getirebilmekte, sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Madenler; yenilenemeyen ve üretildiklerinde tükenen kıt kaynaklardır, Ekonomik rezervler belirli bölgelerde yoğunlaşmışlardır. Bu nedenle, madencilikte yer seçme şansı yoktur, madenin bulunduğu yerde üretilmesi zorunludur. Yapıldığı bölgelere 140

sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan önemli katkılar sağlayan madenciliğin, emek yoğun bir istihdam gerektirdiğinden, kırsal kesimden göçleri önleyici ve gelir dağılımını düzenleyici bir etkisi bulunmaktadır. Bu nedenlerle, madencilik ile ilgili politikaların gelecek nesillerin haklarının da kollanarak tayin edilmesi gerekmektedir. Aranmaları, üretim için gereken yatırımlar ve işletilmeleri yoğun mali kaynak ve zaman gerektirirler. Buna karşılık, madenciliğin her aşaması riskli, yatırımın geri dönüş süreci uzundur. Madencilik sektörü; sanayi başta olmak üzere, ekonominin diğer sektörlerinin temel hammadde gereksinimlerini sağlamaya ilaveten, yatırım bedelinin çoğu makina, elektrik ve inşaat kalemlerini oluşturduğundan, bir bakıma ekonomik kalkınmayı başlatan sanayileşmenin lokomotifi konumundadır. Madencilik sektörünün tüm alt sektörlerinde üretim arttırılmalıdır. Ancak, söz konusu üretimin hedefi dış satım değil, ülke sanayi sektörleri olmalıdır. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, yerli sanayiye düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Bu çerçevede, madencilik sektörünün planlanmasında ülke sanayi sektörleri ile entegrasyon ön planda tutulmalıdır. Mevcut kaynakların en iyi şekilde kullanımı, kaynakların atıl durumda bırakılmaması ve bilinmeyen kaynakların belirlenerek üretilmesi ile ülke sanayisinin gelişmesine hız verilmesi gerektiği tartışılmaz bir gerçektir. Fakat, eğer bir ülke kendi kaynaklarının yurt içinde işlenmesine yönelik politikalar geliştirip uygulayamıyorsa; bu ülke sanayileşmiş ülkelere ucuz hammadde sağlamaktadır. Diğer bir deyimle bir bakıma ülke zenginliklerini gerçek değerlerinin çok altında yurt dışına aktarmaktadır. Dünya ekonomisinde yaşanan küreselleşme süreci ile, çok uluslu şirketlerin kar paylarını artırmak, ulus ötesi şirket sermayeleri ve mal dolaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılması amaçlanmaktadır. Bu gelişmeler, daha çok sahip oldukları bilgi birikimi, sermaye kaynakları, ekonomik ve politik güçleri sayesinde dizginleri ellerinde tutan gelişmiş ülkelerin lehine olmaktadır. Ülkemizde 80 li yıllardan bu yana izlenen neo-liberal politikalar ile sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, çevre, maden ve tarım alanları çok büyük yıkım görmüş, özelleştirme uygulamaları ile bu ulusun dişinden tırnağından artırarak oluşturduğu kamu işletmeleri yok pahasına, bir çoğu da amacı ve kaynağı belli olmayan yabancılara, küresel sermaye gruplarına hizmet eden yerli işbirlikçilerine satılmak suretiyle elden çıkarılmıştır. IMF ve Dünya Bankası reçeteleriyle ülkemizde kamu madencilik kuruluşlarının özelleştirilmesi veya kapatılması madencilik sektörünün daralmasına ve yok olmasına neden olmaktadır. Yatırım yapılmayarak üretimden çekilmek zorunda bırakılan kamu madencilik kuruluşlarımız son aşamada yabancı şirketlerin eline geçmekte ve kaynaklarımızın kullanımı da bu güçler tarafından değerlendirilmektedir. Ülkemizin sanayileşememesi ve mamul madde üretiminin yeterince yapılamaması madenlerimizin hammadde olarak ihracı sonucunu doğurmaktadır. Madenlerimizin ham olarak ihraç edilmesi; yer altı kaynaklarımızı ekonomiye katmak yerine tam tersine ekonomi dışına itilmesi anlamına gelmektedir. 2006 yılında tüm madenlerimizden elde edilen ihracat gelirimiz 2 milyar dolar olmuştur. Aynı yıl sadece ithal kömüre 2 milyar dolara yakın döviz ödenmiştir. Bu tek örnek bile yanlış bir politika izlendiğinin açık bir göstergesidir. Altın, diğer madenlerimiz gibi yeraltı zenginliklerimizden birisidir. Resmi raporlara 141

göre, ülkemizde 600 ton işletilebilir altın rezervi bulunmaktadır. Bu rakam aramalara bağlı olarak artabilir. Yabancı şirketlerin ülkemize ilgileri bu rezervin çok daha fazla olabileceğini göstermektedir. Altın madeninin aranması ve üretilmesinin diğer metal madenlerinden fazlaca bir farkı yoktur. Son zamanlarda ülke gündeminde yoğun olarak yer alan bu konu ya işletme teknolojisi ve çevre ya da ekonomik boyutuyla gündeme getirilmiştir. Ancak sorun, bir bütünsellik içinde ulusal madenciliğimizin temel tercihleri ve politikalarının neler olması gerektiği açısından yeterince değerlendirilmemiştir. Sorunların farklı temellerde tartışılması çözümü daha da zorlaştırmıştır. Hiçbir ülkede toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bol üretim yapmak mümkün olmadığına göre, üretimde kullanılacak kıt kaynaklar konusunda tercih yapmak bir zorunluluk olabilmektedir. Böyle bir tercih yapıldığında yapılan tercihin rasyonel sayılabilmesi için, feda edilen değerlerin, alternatif maliyetlerinin yapılan tercihten fazla olmaması gerekir. Örneğin; altın madenciliğinin tercih edilmesi; o yöredeki tarım, turizm vb. gibi alternatiflerden daha çok ve daha uzun süreli ekonomik avantajlar sağlamalıdır. Bu nedenle her altın madeni için ayrı ayrı alternatifler ortaya konulmalı, alternatif maliyet analizleri yapılmalı ve bu verilere göre tercihte bulunulmalıdır. Yapılacak tercihlerde sosyal maliyetlerin de gözetilmesi gerekmektedir. Kaynak kullanımı çok alternatifli, çok parametreli bir sorunu ifade etmektedir. Bu durum altın madenciliği için de geçerlidir. Altın madenciliği, dünyada çevre konusunda duyarlı pek çok ülkede gerekli önlemler alınarak yapılmaktadır. Günümüzde çevreye karşı çok duyarlı birçok ülkede sadece altın değil her türlü yeraltı kaynağı, (maden, petrol, doğal gaz, endüstriyel hammadde) yerüstü zenginliklerine ve çevreye zarar vermeyecek şekilde planlanıp işletilebilmektedir. Dolayısıyla bazı özel durumlar (arkeolojik alan, sit alanı, milli park, vb.) dışında madencilik uygun bir planlamayla çevre ile barışık olarak yapılmaktadır. Hiçbir maden arama ve sondaj çalışmalarında siyanür kullanılmamaktadır. Siyanür, altının cevher içerisinden alınmasında, tanelerinin boyutuna ve cevherin özelliklerine göre kullanılan bir kimyasal olup, dünya altın üretiminde % 83 oranında uygulanmaktadır. Ülkemizde bir yılda kullanılan 300.000 ton siyanürün 3.500 tonu madencilik sektöründe tüketilmektedir. Çevre faktörü göz ardı edilerek madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi, içinde bulunduğumuz yüzyılda mümkün değildir. Madenciliğin çevreye etkileri yadsınamaz. Ancak, madencilik sektöründe, çevre dostu teknoloji ve yöntemlerin kullanılması, madencilik süreçlerinde ya da sonrasında çevrenin korunmasına ya da yenilenmesine yönelik önlemlerin alınması bir zorunluluktur. Bu konuda gelişmiş ülkelerdeki olumlu örnekler ülkemizde de uygulanmalıdır. Yerel halkın onayını almamış hiçbir ekonomik girişimin ülkeye yarar getirmesi beklenemez. Madencilik sektörüne ilişkin alınacak kararlarda ilgili yöre halkının da katılımı sağlanmalıdır. Türkiye, hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmek durumundadır. Yargı kararlarının uygulanması, ekonomik gerekçelere dayandırılarak engellenmemelidir. Ancak kararların sağlıklı alınabilmesi için konuyla ilgili ihtisas mahkemeleri kurulmalıdır. Bilirkişilik kurumu yeniden düzenlenmelidir. 142

Maden Kanunu nun beyan esasına dayanması sonucu, ihracat yapılan ürünün eksik beyan ile (miktar ve tenör olarak) yurtdışına çıkarılması ihtimal dahilinde dir. Böylece elde edilen değerlerin önemli bir miktarı ülke içerisinde kalmamakta, çok uluslu firmaların kasasına akmaktadır. Altının dore (yarı mamul) halinde ihracatının yerine, ülke içinde rafine edildikten ve uç ürün haline getirildikten sonra ihraç edilmesi sağlanmalıdır. Bu nokta dikkatle irdelenmeli, orta ve uzun vadeli planlar bu doğrultuda yapılmalıdır. Bütün bu genel değerlendirmeler ışığında, Kaz dağları ve diğer yörelerimizdeki madencilik faaliyetleri kamu yararı öncelikli olarak değerlendirilmelidir. Odamız tarafından oluşturulan bir çalışma grubu, 10-12 Kasım 2007 tarihlerinde Kaz dağlarına giderek yerinde incelemelerde bulunmuş, yetkililerle görüşmeler yapmışlardır. Grup, çalışmaları sonunda bir rapor hazırlamıştır. Hazırladıkları raporda; Kaz dağlarında yapılan maden arama ve sondaj çalışmalarının genel olarak yapılan maden arama çalışmalarından farklı olmadığını, çalışmaların milli park alanlarının dışında yapıldığını, her sondaj için 100-300 metrekarelik alan kullanıldığını, sondaj çalışmalarında su ve bentonit dışında başka bir devir daim sıvısı kullanılmadığını, sondaj çalışmaları sonucu çevreye aşırı bir zarar verilmediğini, yapılan çalışmaların Orman Müdürlüğü nün izni dahilinde olduğunu tespit ettiklerini belirtmişlerdir. Asıl sorun, tüm alanlarda olduğu gibi madencilik sektöründe de kamu denetiminin gevşetilmesi ya da denetimin özelleştirilmesidir. Bu nedenle yasalarda belirtilen denetimler dahi yeterince yapılamamaktadır. Önlemlerin alınıp alınmadığı denetlenememekte, sonuç olarak genel anlamda bir güvensizlik ortamı oluşmaktadır. Meslek Odalarının da devre dışı bırakılarak, kamusal denetimin göz ardı edilmesiyle piyasa mantığı gereği bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler düşüncesi her alanda egemen olmaktadır. Kaz dağlarında milli park alanı yeniden belirlenmeli ve bu alanda sadece madencilik faaliyetine değil, sanayi tesisleri, yapılaşma ve turizm tesisleri dahil hiçbir faaliyete izin verilmemelidir. Çünkü kaz dağlarının denize bakan kesimleri ve sahiller yıllardır turizm ve yapılaşma adına talan edilmiştir. Toplumsal, ekonomik ve çevresel bakımdan sürdürülebilir bir madencilik sektörünün gelişimi; devlet, sektörde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar ile demokratik kitle örgütlerinin yapıcı işbirliği ile mümkündür. Söz konusu tarafların doğrudan katılımları olmaksızın hazırlanacak herhangi bir sektör planının ya da plan uygulamasının başarılı olması mümkün görülmemektedir. Gerçek sahibi halkımız olan ve yenilenemez ve tükenme özelliğinden dolayı gelecek nesillerimizin de hak sahibi olduğu tüm stratejik madenlerimiz kamu eliyle işletilmeli, kamu denetimi mutlaka sağlanmalıdır. Her şeye rağmen madencilik yapılsın düşüncesi ne kadar yanlışsa, hiçbir şekilde madencilik yapılmasın düşüncesi de en az o kadar yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 20 Kasım 2007, Ankara 143

PKK SALDIRILARINI KINIYORUZ Terör ve Şiddet Çözüm Değildir. Son günlerde Güneydoğu sınırımızda yaşanan saldırı ve çatışmalar, 11 Ekim 2007 tarihinde yaptığımız Terör ve Şiddet Çözüm Değildir başlıklı basın açıklamamızda da kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştığımız, emperyalist güçlerin böl, parçala, yönet politikalarının devamı niteliğindedir. Toplumu ırkçı yaklaşımlarla birbirine düşman etmeye ve şiddet uygulamalarını meşrulaştırmaya yönelik gelişmeler karşısında barışı ve demokrasiyi her zamankinden daha fazla sahiplenmek durumundayız. PKK silahlı saldırılarla, mayınlarla, bombalarla sorunun barışçıl çözümünü imkansız hale getirmektedir. Tırmandırılan bu şiddetin ve PKK terör eylemlerinin hiçbir haklı ve meşru gerekçesi olamaz. Patlayan her mayın, atılan her bomba, PKK nın aldığı her can, şovenizmin, düşmanlığın, ırkçılığın gelişmesine hizmet etmekte toplumun tüm kesimlerinin canını acıtmaktadır. Bu eylemler birer kışkırtmadır ve sonuçları ağır bir şekilde yaşanmaya başlanmıştır. Diğer taraftan çatışma ve savaş ortamı devam etmekte, onlarca vatandaşımız acılara mahkum edilmektedir. Son günlerde özellikle sınır bölgelerimizde artan olaylar bunların en somut göstergesidir. Yıllarca izlenen yanlış politikalar sorunun bu yollarla çözülemeyeceğini açıkça göstermektedir. Bir kez daha demokrasi, eşitlik ve kardeşliğe vurgu yapma gereğini duyuyor, ülkemizi bir iç savaş ortamına sürükleme ve emperyalist senaryoların oyuncağı yapma girişimlerine karşı sorunun çözümünün demokratikleşmeden geçtiğini ifade etmeyi bir görev biliyoruz. Saygılarımızla, TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 23 Ekim 2007, Ankara TERÖR VE ŞİDDET ÇÖZÜM DEĞİLDİR Son zamanlarda ülkemizin birçok yerinde terör ve şiddet olayları hızla yükselmekte, asker ve sivil pek çok vatandaşımız bu olaylar sonucu yaşamını yitirmektedir. Yaşamını yitiren askerlerimizin ve vatandaşlarımızın ailelerine ve halkımıza başsağlığı ve sabır diliyoruz. 144

ABD nin, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yeniden yapılandırmaya çalıştığı bölgemizde kan ve gözyaşının dinmediği ve toplumsal gerginliğin çok tehlikeli boyutlara ulaştığı görülmektedir. Emperyalizmin böl, parçala, yönet politikaları bugün de ülkemizde ve komşularımızda uygulanmaktadır. Bu oyun mutlaka bozulmalıdır. Yaşamını yitirenlerin tamamı bu ülkenin vatandaşıdır. Şiddet ve terörle bir yere varmak mümkün değildir ve şiddet, şiddeti doğurmaktadır. Her türlü şiddeti, nereden ve kimden gelirse gelsin nefretle kınıyoruz. Siyasi iktidar; sorunların çözümü konusunda sorumluluk almamakta, toplumun tüm kesimlerini kucaklamak yerine, ayrışmayı öne çıkaran yanlış politikalar uygulamaya devam etmektedir. Terör ve şiddet olaylarının sonlandırılması için her türlü demokratik çabayı göstermenin bir insanlık görevi olduğunu belirtiyor, bu düşüncelerle demokratik ve özgür bir ülkede kardeşçe, barış içinde birlikte yaşamak dileğimizle, herkesin bayramını kutluyoruz. Saygılarımızla TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU 11 Ekim 2007, Ankara MADENCİLİK YİNE UNUTULDU 60. Hükümet programı, TBMM de görüşülerek kabul edilmiştir. 72 sayfalık program incelendiğinde; gerek meslek ve uzmanlık alanlarımız kapsamındaki bölümler, gerekse toplumsal gereksinimler açısından pek çok noksanlık tespit edilmiştir. Özellikle doğal kaynaklarımızdan ve madenlerimizden tek bir cümle ile dahi bahsedilmemesi, hükümetin bu konulara ne derece önem vereceğinin bir göstergesidir. Oysa, kendi kaynaklarını kullanamayan ülkelerin kalkınma yarışında gerilere düşeceği tüm kesimlerin kabul edeceği bir gerçektir. Sanayileşmenin ana girdisi olan enerji ve özellikle elektrik enerjisinde arz güvenliğinin önümüzdeki dönemin en önemli sorunu olacağı resmi olarak belirtilmesine karşın hükümet programında buna yönelik ciddi bir plan ve öngörü yoktur. Programda dile getirilen doğal gazın elektrik üretimindeki payının düşürülmesi için hükümetin çok somut ve yatırımlara dayalı bir plan ortaya koyması gereklidir. Özellikle yerli linyit kaynaklarımızın değerlendirilmesinin önüne çıkabilecek muhtemel engellerin aşılması ve ülkenin enerji politikasını kendi çıkarları doğrultusunda yönetmesine engel teşkil edecek hususlar için alınması gereken önlemler hükümet programında yoktur. 145