ASOMECLİS. Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı

Benzer belgeler
Çalışma hayatında barış egemen olmalı

ASOM. I s 5 ağlığı G ü ven liği. Faruk ÇELİK: Nurettin OZDEBIR: DOSYA ÖZEL BÖLÜM. İş Sağlığı Güvenliği Yasası insan mutluluğu için hayati önem dedir.

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

ASOMECLİS. Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı

VII. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı. 6Mayıs 2014

HAK-İŞ KONFEDERASYONU

SAYIN BAŞKAN, ANKARA SANAYİ ODASININ DEĞERLİ MECLİS ÜYELERİ, HEPİNİZİ, ŞAHSIM VE YÖNETİM KURULU ADINA SAYGIYLA SELAMLIYORUM.

SÖYLEŞİ H /PROF.DR. SEZA REİSOĞLU**

Değerli İhracatçılar, Değerli Basın Mensupları,

Konuşmama ekonomik değerlendirmelerimle devam edeceğim.

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Kayıt Dışı İstihdam Çalıştayı Ankara da Yapıldı

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2013 YILI İLK YARI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2010 YILI OCAK- HAZİRAN DÖNEMİ MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

AMAÇ İSG alanında devlet, işçi, işveren taraflarının yeri ve önemini, faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlar ile bu alanda hazırlanmış

OYDER, Bursa'da 22. Diyalog Toplantısı'nı gerçekleştirdi

Gelir Testi Yaptırmayanlar Dikkat!

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

Mesleki Deneyim. Eğitim Bilgileri. Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU. Profesör Marmara Üniversitesi Doçent Marmara Üniversitesi

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HUKUKİ SORUMLULUKLAR. Doç.Dr. Saim OCAK MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

İŞ GÜVENLİĞİ UYGULAMALARINDAKİ PROBLEMLER ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

GEREKLİ İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ÖNLEMİ ALINMAYAN İŞYERLERİNDE ÇALIŞAN İŞÇİLERİN HAKLARI NELERDİR?

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ...

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

KUZEY KIBRISTA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MEVZUATI

Türkiye İş Kurumu İşverenlere Sunulan Hizmetler Kadri KABAK İzmir Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü

AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI

BALIKESİR TABİP ODASI AĞUSTOS 2016 ÇALIŞMA RAPORU

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

KUAFÖRLER & BERBERLER İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HİZMETLERİ

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

İŞ HUKUKU ve SOSYAL GÜVENLİK UYGULAMALARI

TÜRKİYE İŞ KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

GENEL BAŞKANIN MESAJI

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

EVDE BAKIM PARASI ALANLARA SİGORTA GELİYOR

Dr. Mustafa KURUCA Isparta da Sosyal Güvenlik Reformunun Yansımaları ve Sosyal Güvenlikte Teşvik Uygulamaları konulu konferans verdi

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

MESLEK KOMİTELERİ ORTAK TOPLANTISI 17 Haziran 2014

SEKTÖREL GELİŞMELER İÇİNDEKİLER Otomotiv. Beyaz Eşya. İnşaat. Turizm. Enerji. Diğer Göstergeler. Sektörel Gelişmeler /Ağustos


Sayın Uşak Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Üyelerimiz ve Meslek Komite Başkanlarımız;

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

AÇIKLANAN SON EKONOMİK GÖSTERGELERDE AYLIK DEĞERLENDİRME RAPORU

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

- SOSYAL GÜVENLİK KURUMU NUN SAĞLIK ALANINDA ÜSTLENDİĞİ ÇOK ÖNEMLİ GÖREVLER BULUNMAKTADIR

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

SAYIN BAKANIM SAYIN BAŞKAN OTOMOTİV SANAYİİ DERNEĞİ NİN SAYGIDEĞER TEMSİLCİLERİ DEĞERLİ MİSAFİRLER VE KIYMETLİ BASIN MENSUPLARI

Kamu Kurum ve Kuruluşlarında İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatının Uygulanması

2011 KADIN İSTATİSTİKLERİ

KOBİ ler Nefes alacak / Ankara. TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata

YENİ TEŞVİK SİSTEMİ 1 / 7

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Kıdem tazminatında gelecek prim oranına bağlı - 21 Eylül 2011

İŞSİZLİKTE VAHİM TABLO SÜRÜYOR! KAYITDIŞI ve GÜVENCESİZ İSTİHDAM ARTIŞI KAYGI VERİCİ BOYUTTA

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

Türkiye, bu oranla araştırmaya katılan 24 ülke arasında 5. sırada yer alıyor.

MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR DOHA Exhibition and Convention Center. Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım,

Mobil SGK Araçları Yollarda

İşçi ve İşveren Tanımları

ÇALIŞMA MEVZUATI İLE İLGİLİ BİLGİLER

6645 SAYILI SON TORBA KANUN İLE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ALANINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No: 20

Cumhuriyet Halk Partisi

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

En Yüksek Prim Ödeyen 10 İşverene Ödül Verildi

GENEL EKONOMİK DEĞERLENDİRME


Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

İŞSİZLİKTE TIRMANIŞ SÜRÜYOR!

6331 SAYILI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU

Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler. 15 Ekim 2015, İzmir. Sayın Bakanlarım, Valim. Sayın MV'lerim,

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HİZMETLERİNİN DESTEKLENMESİNE İLİŞKİN RAPOR 2014

ASOMECLİS. Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı

ŞEHİRİÇİ TİCARİ TAKSİLERDE ÇALIŞANLARIN SOSYAL GÜVENCESİ

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Endüstri İlişkileri Kapsamında

6331 SAYILI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU BİLGİLENDİRME TOPLANTISI 8 OCAK 2013 ÖNDER KAHVECİ

2006 YILI EGE BÖLGESİ NİN 100 BÜYÜK FİRMASI

TÜRKİYE İŞSİZLİKTE EN KÖTÜ DÖRT ÜLKE ARASINDA

TÜRKİYE DE VE DÜNYA DA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

Transkript:

Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı 25 Ocak 2012

İş İlişkileri kanun tasarısı, iş barışını bozarak, öncelikle emek yoğun imalat sanayii sektörlerinde üretim ve yatırımları olumsuz etkileyebilir NURETTİN ÖZDEBİR ASO YÖNETİM KURULU BAŞKANI Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Meclisimizin değerli üyeleri, basınımızın değerli temsilcileri; Odamızın Ocak ayı olağan Meclis toplantısına hoş geldiniz diyor, hepinize şahsım ve Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanım, davetimizi kabul edip Oda Meclisi toplantımıza katıldığınız için size çok teşekkür ediyorum. Çok yoğun bir gündeminiz olmasına rağmen bize zaman ayırmanıza çok memnun olduk. Sosyal tarafları bir araya getirmenin, onların hak ve menfaatleri arasında adil bir uzlaşıyı sağlayabilmenin ne kadar zor olduğunu, toplu iş sözleşmelerinde yaşadığımız deneyimlerden biliyoruz. Tabii iş dünyasıyla uzlaşı sağlamak da bir o kadar zor olsa gerek. Size çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum. Değerli Meclis üyeleri, konuşmama Fransa Senatosunun sözde Ermeni soykırımını inkâr etmesini suç sayan yasa teklifini oy çokluğuyla kabul etmesi konusunda görüşlerimi ifade ederek başlamak istiyorum. Bu yasa aslında yalnız Ermeni soykırımıyla ilgili değildir. Özünde ifade özgürlüğünü sınırlayan, üzerinde tarihçilerin bile ihtilafta olduğu bir konunun bilimsel ortamda bile tartışılmasını yasaklayan, siyasetin doğrudan doğruya tarih yazmaya ve bu olaylara müdahale etmesine olanak tanıyan son derece enteresan bir örnektir. Demokrasi, insan hakları ve düşünce özgürlüğünün simgesiyiz. Savaş sonrası İhtilaf Devletlerinin hâkim olduğu mahkemeler tarafından yapılan sorgulamada, bir soykırımın gerçekleştirilmediği tescil edilmiş olmasına rağmen bu konu maalesef dünya gündemini işgal etmekte ve ülkemizi bu anlamda karalayan bir tutum sergilenmektedir. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 7

25 Ocak 2012 Avrupa daki borç krizi ekonomimiz için en büyük riski oluşturmaktadır. Hükümetimiz bu risklere karşı tedbirler alıyor. Bunlar arasında bulunan mülk satışı konusunun döviz ihtiyacını karşılayarak Türkiye yi ferahlatacağına inanıyorum. diyen bir Parlamentonun böyle bir kararı almış olmasını da hayret ve esefle karşılıyorum. Bu aynı zamanda Avrupa nın sahip çıktığı tüm değerlerin ayaklar altına alınmasıdır. Değerli Meclis üyeleri, hatırlarsanız önceki yıllarda Ermeni meselesiyle ilgili Odamızda birçok çalışma yapılmış, değerli konuşmacılar getirilmişti. Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Sayın Halaçoğlu iki defa Odamızda Ermeni soykırım meselesiyle ilgili bilgi vermişti. Yalnızca Türkiye de değil, İngiltere de, Amerika da, Almanya da ve diğer ülkelerin arşivlerinde yapmış olduğu araştırmalar sonucu elde ettiği bilgileri bizimle paylaşmıştı. Halaçoğlu nun uluslararası arşivlerden yararlanarak gerçekleştirdiği bu araştırmada konunun, Kurtuluş Savaşı sırasında ana yurdun savunmasıyla ilgili taraflar arasında çıkan birtakım olaylardan dolayı onları korumak, ana yurt güvenliğini sağlamak amacıyla birtakım insanların Osmanlı toprağından başka yerlere yerleştirilmesinden ibaret olan tehcir sırasında yaşanan sorunlar olduğunu görüyoruz. Öldürüldüğü söylenen birçok kişinin aslında başka ülkelere giriş yaptıklarını belgeliyor. Anayurdun güvenliğini sağlamak amacıyla bazı insanların yine Osmanlı ya ait olan başka topraklara yerleştirilmesi sonucu o zamanki hükümetler tarafından 1000 in üzerinde kişi yargılanmış ve ölümle cezalandırılanlar olmuştu. Savaş sonrası İhtilaf Devletlerinin hâkim olduğu mahkemeler tarafından yapılan sorgulamada, bir soykırımın gerçekleştirilmediği tescil edilmiş olmasına rağmen bu konu, maalesef dünya gündemini işgal etmekte ve ülkemizi bu anlamda karalayan bir tutum sergilenmektedir. İşsizlikteki düşüşün sonuna geldiğimizi, bu yıl işsizlikte bir miktar artış olacağını tahmin ediyoruz. İşsizlik oranını daha düşük seviyelere çekmek için işgücü piyasasına esneklik getirecek, işgücü faaliyetlerini düşürecek düzenlemelerin yapılması şarttır. Bunun arkasında başka birtakım siyasi nedenlerin de olduğunu tahmin ediyorum. Fransa, hepinizin malum olduğu üzere Türkiye nin Avrupa Birliği ne katılmasına karşı, Türkiye ye âdeta düşmanca bir tutum sergiliyor. Özellikle Sarkozy nin başa gelmesiyle, Ermeni yasası da hem bir iç siyaset malzemesi olarak kullanılıyor hem de her geçen gün bölgesinde parlayan güçlü ekonomisiyle, artan nüfusuyla ve dünyanın büyüme sıkıntısı yaşadığı bir dönemde büyüyen bir ülke olarak Avrupa Birliği nde ciddi bir ağırlık kazanabilecek Türkiye nin önünü kesmek için yürütülen, kendilerince parantez içinde akıllı bir siyasetin bir parçası olarak görülüyor. Yani Sarkozy, aslında bu kararla bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefliyor. Bunlardan bir tanesi iç siyasette Ermeni oylarını blok olarak almak, ikincisi Türkiye nin Avrupa Birliği ne girişinin önünü kesebilmek, üçüncüsü ise dünyadaki popülerliğini arttırmak. Tabii bizim ülke olarak burada hatamız yok mu? Bu konuyu yıllardır konuşuyoruz ama maalesef biz de kendimizi anlatmakta yeteri kadar başarılı değiliz. Aslında ülkemizin bir hastalığı var, ben dâhil olmak üzere herkes görevini yapıyormuş gibi yapıyoruz. Gündem sıcakken 8

Ülkemizde fon uygulamalarının doğurduğu güvensizlik, kıdem tazminatı fonu için de duyulmaktadır. Ancak bizim önerimiz, fonun işçinin adına açılan bir hesapta biriktirilmesi yönünde olduğu için bu kaygı yersizdir. Bu konuda liderliğinizde bir sosyal uzlaşma sağlanacağını umuyoruz. konuşuyoruz, çözüm üretiyoruz ama sonra planlı, programlı olarak bunların üzerine gitmiyoruz. Bu hastalıktan ülke olarak kurtulmamız daha planlı, stratejik düşünerek işlerimizi yapmamız lazım. Değerli Meclis üyeleri, uluslararası kuruluşlar; küresel ekonomi ve Türkiye nin 2012 büyüme tahminlerini aşağıya doğru revize ediyorlar. Bunun en temel nedeni, Avrupa da devam eden borç krizinin bir türlü çözülemeyişidir. Borç krizi daha da derinleşirse, yabancı kaynak bulmakta güçlük çekeceğimiz ve bu nedenle de büyüme hızımızın yavaşlayacağı yönünde kötümser tahminler yapılmasına rağmen ülkemize yabancı sermaye girişi devam etmektedir. Geçen yılın cari işlemler açığı Ocak - Kasım döneminde yüzde 78 artarak 70 milyar doları aşmıştır. Bu yıl cari işlemler açığı, büyüme hızının düşmesiyle 70 milyar doların altında olacaktır. Makro ekonomik göstergeleri sağlam olan Türkiye nin 2012 de de güvenli bir liman olarak görüleceğini ve dış finansman sağlamakta çok zorluk yaşamayacağını tahmin ediyoruz. Diğer yandan açıklanan son veriler ekonomideki yavaşlamanın çok sert olmadığını göstermektedir. Geçen yılın Kasım ayında sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,4 artmıştır. Kasım ayında sanayi ciro ve sanayi sipariş endeksleri de yüzde 29 artmıştır. İhracatımızdaki artış da devam etmektedir. Eğer TL bugünkü değerini korursa, ihracat artışının 2012 de de devam edeceğini ve 2012 yi yüzde 5 in üzerinde bir büyümeyle kapatacağımızı düşünüyoruz. Tabii Avrupa daki borç krizi ekonomimiz için en büyük riski oluşturmaktadır. Hükümetimiz bu risklere karşı tedbirler alıyor. Bunlar arasında bulunan mülk satışı konusunun döviz ihtiyacını karşılayarak Türkiye yi ferahlatacağına inanıyorum. 26 Şubat ta Körfez ülkelerinden gelen bir heyet, faizsiz kredi uygulamaları ve SUKUK konusunda bilgi verecek, çok da cazip teklifler sunuyorlar. Bunları sanayicilerimizin değerlendireceğini ümit ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 9

25 Ocak 2012 Ekonomik çıkarlarımızı gözetmeyen, haksız rekabet eden ülkelere karşı bize ek yükler getirecek, iş barışını bozacak Toplu İş İlişkileri kanun tasarısının AB istediği için gündeme alınması bizce doğru değildir. Ayrıca, böylesine önemli bir kanun tasarısı çalışmasında TİSK in bizim adımıza taraf olmasını, sanayi ve ticaret odaları olarak kabul edemeyiz. Bu ve benzeri çalışmalarda bizler adına Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin taraf olması gerekir. ediyorum. Bu, Türkiye nin ekonomik göstergeleri ve bankacılık sektörünün sağlamlığı açısından hâlâ güvenli bir liman olarak çok cazip olduğunun, Körfez ülkelerinin de her geçen gün dikkatlerinin ülkemize yöneldiğinin bir göstergesi. Değerli Meclis üyeleri, Kasım döneminde işsizlik yüzde 9,1 olmuştur. İşsizlikteki düşüşün sonuna geldiğimizi, bu yıl işsizlikte bir miktar artış olacağını tahmin ediyoruz. İşsizlik oranını daha düşük seviyelere çekmek için işgücü piyasasına esneklik getirecek, işgücü faaliyetlerini düşürecek düzenlemelerin yapılması şarttır. Odamızın kıdem tazminatı konusundaki görüşleri bilinmektedir. Biz, bir kıdem tazminatı fonu kurulmasını ve kıdeme hak kazanmak için çalışılması gereken sürenin uzatılarak, kazanılan kıdemin düşürülmesini istiyoruz. Ülkemizde fon uygulamalarının doğurduğu güvensizlik, kıdem tazminatı fonu için de duyulmaktadır. Ancak bizim önerimiz, fonun işçinin adına açılan bir hesapta biriktirilmesi yönünde olduğu için bu kaygı yersizdir. Sayın Bakanım, sizin bu konuda çalıştığınızı biliyor, konuya gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyoruz. Bu konuda sizin liderliğinizde bir sosyal uzlaşma sağlanacağını umuyoruz. Sayın Bakanım, Bakanlığınızın üzerinde çalıştığı Toplu İş İlişkileri kanun tasarısı, iş barışını bozacak, öncelikle emek yoğun imalat sanayi sektörlerinde üretim ve yatırımları olumsuz etkileyecek, KOBİ lerimizin ithal ürünler karşısındaki rekabet gücünü azaltacak unsurlar içermektedir. Örneğin, yetki konusunda tasarının 41. maddesinde öngörülen iş kolu barajının binde 5 e indirilmesi, mevcut çalışma barışını bozarak 1980 öncesi kaotik ortama dönülme, etnik ve siyasi sendikacılığa yol açma potansiyeli taşımaktadır. İş yerlerimizi işçi sendikalarının mücadele alanı haline getirecek bu mad- 10

denin geri çekilmesi ve yetki konusunda iş kolu barajının mevcut yasadaki haliyle korunması doğru olacaktır. Tasarının sendika özgürlüğü güvencesini genişleten 25. maddesi, sendika üyelerini diğer çalışanlara göre ayrıcalıklı bir konuma getirerek işyerinde eşitlik prensibini ihlal etmektedir. Tasarının bu haliyle yasalaşması durumunda tüm iş fesihlerinde işçi, feshin sendika üyeliğiyle ilgili olduğunu iddia edebilecektir. Ayrıca iş güvencesinin 30 işçi veya 6 aylık kıdem şartının ortadan kaldırılmış olması, bu konudaki hakkın suistimaline de fırsat sağlayacaktır. Daha çok örnek var ama fazla zamanınızı almak istemiyorum. Ekonomik çıkarlarımızı gözetmeyen, haksız rekabet eden ülkelere karşı bize ek yükler getirecek olan bu kanun tasarısının AB istediği için gündeme alınması bizce doğru değildir. Ayrıca hem iç pazarda hem de ihracat pazarlarında yoğun ve haksız rekabetlere maruz kaldığımız birçok AB ülkesi bile bu ILO anlaşmasının tamamına taraf değildir. TİSK, iş dünyasının çok küçük bir kesimini temsil etmektedir. Bu nedenle TİSK in böyle önemli bir kanun tasarısı çalışmalarında bizim adımıza taraf olmasını, sanayi ve ticaret odaları olarak kabul edemeyiz. Türkiye Odalar Borsalar Birliği, sanayi ve ticaret şirketlerimizin, KOBİ lerin yegâne ve en geniş kapsamlı temsilcisidir. Üçlü Danışma Kurulu na dair 144 sayılı ILO Sözleşmesi nin birinci maddesi, işveren sendikasından değil, iş dünyasını en geniş biçimde temsil eden kuruluştan söz etmektedir. Bu nedenle bu ve benzeri çalışmalarda bizler adına Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin taraf olması gerekir. Sayın Bakanım, 4857 sayılı İş Kanunu nun iş güvencesi hükümleri verimli ve verimsiz işçi ayrımını ortadan kaldırmış, verimsiz işçilerin işten çıkarılmasını âdeta imkânsız hale getirmiştir. Tüm tazminatları ödenerek karşılıklı mutabakatla işine son verilen işçiler dahi bu kanunun maddelerini iş edinmiş avukatlarca yapılan takipler sonucunda yerel mahkemelerce işe geri döndürülmekte ya da ek tazminat ödemek zorunda kalmaktayız. 4857 sayılı İş Kanunu nun iş barışını bozan ve çoğu şirkete yerel mahkemelerde ve Yargıtay da haksız davalarla uğraşmasına ve mağduriyetine sebep olan İş Güvencesi ile ilgili maddelerde de gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Sayın Bakanım, iş sağlığı ve iş güvenliği kanun tasarısı taslağında kanunun Kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve iş yerlerine bu iş yerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır. denmektedir. İstatistiklere göre iş yeri hekimliği belgesine sahip 11 bin iş yeri hekimine ve 20 bin iş güvenliği uzmanına ihtiyaç vardır. Türkiye de yeterli sayıda iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi olmadığı için bu madde uygulanabilir değildir. Mevcut ikinci maddeye göre alınması zorunlu olan iş sağlığı güvenliği hizmetleri, kayıtlı işletmelerin maliyetlerini arttırırken, kayıt dışı çalışan, merdiven altı çalışan işletmeleri teşvik etmektedir. Taslak ile tüm yükümlülük işverene bırakılmıştır. İşverenin sorumluluğunun ağırlıklı olması normal bir durum olmakla birlikte çalışanlara, hizmet alanlara ve taşeronlara da belli şartlar ve durumlarda yükümlülük verilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin etkin uygulanması açısından zorunludur. Çalışanlar iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerine uymazlarsa, herhangi bir yükümlülüğe tabi değildir. Tedbirlere uymayan çalışanlar için de yükümlülükler getirilmelidir. 4857 sayılı İş Kanunu nun iş barışını bozan ve çoğu şirkete yerel mahkemelerde ve Yargıtay da haksız davalarla uğraşmasına ve mağduriyetine sebep olan İş Güvencesi ile ilgili maddelerde de gerekli değişiklikler yapılmalıdır. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 11

25 Ocak 2012 İşverenin ihmalinden, kusurundan, kastından meydana gelen zararların işverene rücu edilmesi gereklidir. Ancak bu konu hem işçi tarafından hem de maalesef Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından istismar edilmekte, özellikle avukatlar tarafından bir geçim kaynağı olarak görülmektedir. 5510 sayılı Yasa ile işverene iş kazası ve meslek hastalıklarının sigortalanması için düzenlemeler yapılarak iş yerlerinin tehlike sınıfları belirtilmiştir ve tehlike sınıfının büyüklüğüne göre işverenden prim alınmaktadır. İşverenin işçilerin sağlığının korunması ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasında eksikliği görüldüğünde iş kazası ve meslek hastalıkları zararları işverene ödettirilmektedir. Ancak uygulamada işverende sınırsız ve kusursuz sorumluluk aranmaktadır. Her türlü yasal yükümlülüğü titizlikle yerine getiren kasıtsız ve kusursuz bir işveren bile bu uygulamalar karşısında çaresiz kalmaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıklarında işverenin ihmal ve kusurunun belirlenmesinde ucu açık kriterlere başvurulmamalı, hakkaniyetten uzaklaşılmamalıdır. Kaldı ki 4857 sayılı Yasa ile işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğiyle ilgili işverenin yükümlülükleri belirtilmiştir. Bunlara uyulup uyulmadığının kontrol ve denetimi için de devlete teftiş ve idari ceza yetkisi verilmiştir. İş kazası ve meslek hastalığı işverene ödettirilmesinde özel sektör işverenleri ile kamu idareleri çalışanları arasında da farklı uygulama yapılmaktadır. Özel sektör işvereni, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğiyle ilgili önlemleri almadığında veya eksik görüldüğü takdirde meydana gelen zarar kendisine ödettirilmektedir. Buna benzer durumda olan 5510 sayılı Yasa 21. madde son fıkrasında yer aldığı gibi kamu görevlileri ile kamu idareleri tarafından görevlendirilen kişilere yapılan ödemeler veya bağlanan gelirler için kurumuna veya ilgililerine rücu edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Yasal yükümlülükleri yerine getiren kusursuz ve kasıtsız işverenin ayrıca iş kazası ve meslek hastalıkları zararlarının ödettirilmesi uygulamasına bir son verilmelidir. Bu konuda da ihtiyaç duyulan düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Sayın Bakanım, işverenlerimizin çok büyük haksızlıklar yaşadığına tanık oluyoruz. Elbette işverenin ihmalinden, kusurundan, kastından meydana gelen zararların işverene rücu edilmesi gereklidir. Ancak bu konu hem işçi tarafından hem de maalesef Sosyal Güvenlik Kuru- 12

Organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, serbest bölgeler ve teknoloji geliştirme bölgelerinin de kendi üyelerine ortak sağlık hizmetleri verebilmeleri konusunda desteğinizi istirham ediyoruz. mu tarafından istismar edilmektedir. Özellikle onların avukatları tarafından bir geçim kaynağı olarak görülmektedir. Hatta konuyla ilgili bir belge var elimde, bilgi almak isterseniz konunun muhatabı da burada. 2006 yılında iş yerinde meydana gelen bir kazada işveren o zamanın parası ile 19,5 milyar lira ödeyerek işçisini özel tedavi ettirmiş. Tedavisi yapıldıktan birkaç sene sonra 2012 de Sosyal Sigortalar Kurumundan işverene bir yazı gelmiş. Yazıda, işverenin kaza geçiren işçi için SSK ya 560 bin 169 TL ödemesi talep ediliyor. Tedavi masrafları işveren tarafından karşılandığı halde herhalde Buradan ne koparabilirsek? düşüncesiyle SSK nın anlaşmalı avukatları tarafından bir dava açıldığı görülüyor. Adam iş kazası geçiriyor, belki ufak bir uzuv kaybı oluyor ve o iş yerinde çalışmaya devam ediyor, emekli oluyor, 3 5 sene sonra tekrar bir dava açılıyor. Maalesef mahkemelerde de İşverenin sırtı sağlamdır, bunu ödemek mecburiyetindedir, ödesin şeklinde kararlar çıkıyor. Sadece iş kazalarıyla ilgili tazminatlarda değil, iş akdinin feshiyle ilgili davalarımızda, yüzde 100 haklı olduğumuza inandığımız konularda bile bu durumla karşılaşıyoruz. İşverenlerin sağmal inek gibi görüldüğü bu çarpık algıyı düzeltmek lazım. Çünkü işveren ve işçi birlikte olduğu sürece bir değer yaratabilir, bu ülkeye fayda sağlayabilir, katma değer yaratabilir. Bu algının düzeltilmesi ve hakkaniyet kuralları içerisinde hareket edilmesi lazım. İş yerinde yaşanan olaylarla ilgili kriterlerin açık uçlu olması ortadan kaldırılmalı. Elbette işveren kusurlu olduğu durumlarda bunun bedelini ödeyecek ancak sorumluluğu bulunmayan kusurların da ayırt edilmesi gerekir. İşverenin ihmali olmayan çeşitli kazalar da yaşanıyor ve bu konu işveren aleyhinde kötüye kullanılıyor, ağır yaptırımlar uygulanıyor. Şu anda mahkemelerde bir de kusursuz sorumluluk gibi bir kavram geliştirildi ve bundan ben şu anlamı çıkarıyorum: Kardeşim, sen bu iş yerini açmasaydın bu adam gelip burada çalışmayacaktı, buraya gelirken de bahçede ayağı taşa takılıp kafası yere çarpmayacaktı, bundan dolayı da zarar olmayacaktı. Sen zaten bu iş yerini açmakla suç işlemiş durumdasın, kabahatlisin, potansiyel suçlusun. Bu tür bir anlayış, işverenler üzerinde çok olumsuz etkiler yarattığı gibi onların motivasyonlarını da kırıyor. Daha önce ortak iş sağlığı ve iş güvenliği merkezleri konusunda birtakım düzenlemeler yapılmıştı. Organize sanayi bölgelerinde bulunan yatırımcıların mensupları için de ortak iş sağlığı ve iş güvenliği merkezi açabilme yetkisi verilmişti. Ama Anayasa Mahkemesi bunu iptal ettikten sonra yapılan düzenlemede sadece kamu kurumları ve ticari işletmelere bu hak verildi. Hükmü şahsiyetleri özel hukuk tüzel kişiliği olduğu için organize sanayi bölgelerinin bunu yerine getirebilmeleri mümkün olmadı. Daha önce bu kanun çıkarken, Tabipler Birliği ile de görüşerek desteklerini almıştık. Ama maalesef en son yapılan düzenlemeyle organize sanayi bölgeleri bu ortak sağlık ve iş güvenliği merkezlerini kuramaz oldular. Bu kapsamda organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, serbest bölgeler ve teknoloji geliştirme bölgelerinin yönetimlerinin de ortak sağlık ve güvenlik birimi oluşturmalarına imkân verilmelidir. Değerli Meclis üyeleri, sözlerimi burada bitirirken hepinizi saygıyla selamlıyor, Sayın Bakanıma teşrifleri nedeniyle bir kez daha teşekkür ediyorum. Bu zor görevinde de Allah yardımcısı olsun diyorum, sağ olun, var olun. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 13

25 Ocak 2012 Yeni Türk Ticaret Kanunu KOBİ lerin endişelerini giderecek şekilde oluşturulmalıdır MEHMET YALÇINDERE Plastik ve Plastik Ürünleri Sanayii Meclis Üyesi Kıdem tazminatı fonu kanun tasarısı taslağının 6., 7., 10., 11. ve 13. maddeleri işverenler açısından olumsuzluklar içeriyor. Taslağa göre biz sanayicilerin yetiştirdiğimiz nitelikli elemanlarımızı 10 yıl sonrasında çalıştıramayacağımız anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, istifa edene de hırsızlık yapana da kıdem tazminatı ödemek zorunda olacağız. Sanayici KOBİ ler için fon uygulaması sonucu birçok işyerinin kapanmaması için neler yapmayı planlıyorsunuz? İşyerinden ayrılan işçinin biriken kıdem tazminatının iş yerine iade edilmesi gerekirken, primlerin iade edilmemesinin gerekçesini öğrenebilir miyiz? İş sağlığı ve güvenliği risk değerlendirmesi yönetmeliği taslağının 10. ve 11. maddeleri, KOBİ lerin yeni bir eleman istihdamını veya dışarıdan alınacak hizmeti zorlayarak sürekli bir gider oluşturacaktır. demektedir. Bu tür zorlamaların çalışma hayatımıza girmemesi için bakanlıklar tarafından hazırlanmış yasa ve yönetmelikler ile bir çalışmanız var mı? Uygulanan kanunlarda esneklik istiyoruz Biz sanayici KOBİ ler yeni Türk Ticaret Kanunu nu gazetelerde okuyup çalıştaylara katılıp anladığımız ve öğrenmeye başladığımızda ürktüğümüz kadar endişe de duymaktayız. Özetle yeni Türk Ticaret Kanunu nun şirketlerin yatak odasına girecek olması, şirket sahiplerine ve yöneticilerine ağır para ve hapis cezalarıyla belirsizliklerle dolu olması konuları başlıca endişelerimiz arasındadır. Türkiye de istihdam yaratmak ve ülkemizin temel sorunu olan işsizliği önlemek için şirketleşmeyi teşvik etmemiz kadar, yeni iş yeri kurmayı da teşvik etmemiz gerekiyor. Bu ve benzeri yasaların insanları yeni iş yeri açmaktan, istihdam yaratmaktan uzaklaştıracağını düşünüyoruz. Bu yasa 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmeden yasanın gözden geçirilmesi ve değiştirilmesiyle yürürlük zamanının daha ileri bir tarihe ertelenmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? ERCAN ATA Madeni Eşya Sanayii Meclis Üyesi Aslında konuşmak istediğim konuların birçoğu burada dile getirildi ama ben mobilya sektörüyle ilgili görüşlerimi de eklemek istiyorum. ASO 1. OSB de 3 tane iş yerimiz var, dördüncü kısımda son fabrikamızı yaptık. Çevre, sağlık ve kalite açısından mümkün olduğu kadar da güzel bir tesis yapmaya çalıştık. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde bölgede bir denetim yapıldı. Eksiklerimizi de kabul ediyoruz, elbette denetim yapılacak. 1958 den bu yana aile mesleğimiz mobilya sektörüyle uğraşıyoruz. Şimdi rakiplerimize baktığımızda bu işin başlangıç adresi İtalya. Şu anda İtalya da başlayan firmaların sektörde yaygınlık kazandığını görüyoruz. Uygulamaya çalıştığımız kanunlardan dolayı mobilya fabrikalarının tamamı kapandı. Ben aynı zamanda Ofis Mobilyaları Sanayi ve İşadamları Derneği Başkanıyım. Dernek olarak sürekli bir araya geliyor, sıkıntılarımızı, sektörden çıkma nedenlerini, rekabet edememelerini konuşuyoruz. Mobilyanın insan ve emeğe dayalı bir sektör olması nedeniyle çalışma şartlarını iyileştirmek için uğraşıyoruz. Ancak uygulanan kanunlarda biraz esnek olunmasını rica ediyoruz. Avrupa Topluluğundaki kanunların Türkiye de aynen uygulanması, bizim için de zor olacaktır. 2023 te 500 milyar dolar ihracat düşünüyorsak, bu kanunlarla, bu uygulamalarla çok zor olacağına inanıyoruz. Sayın Bakanım, bir de Maliye Bakanlığı nın ihbar hattı var. Aynı şekilde bir üyemiz bunu benden rica etti, size de bir ihbar attılar. Maliye Bakanlığı ihbar hattında arayan şahıs adını-soyadını, bilgilerini veriyor ve karşılığında da haklıysa ödül alıyor. Çalışma Bakanlığı uygulamasında ise ihbar hattında isim-soyadı ve telefon numarası alınmıyor, ihbar kabul ediliyor ve bunun üzerine gidiliyor. Bölgede bazı ihbarların asılsız olduğunu ama bir şey yapamadıklarını, kanunun böyle olduğunu söylüyorlar, bunun da düzeltilmesini rica ediyoruz. 14

İş Sağlığı Güvenliği Yasası insan mutluluğu için hayati önemdedir. FARUK ÇELİK ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI Ankara Sanayi Odasının değerli Başkanı, Meclis Başkanı, değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle 2011 yılında 135 milyar dolar gibi Cumhuriyet tarihinin ihracat rekorunu kıran siz değerli iş adamlarımızı, sanayicilerimizi kutluyor, teşekkür ediyoruz. Bu sürecin artarak 500 milyar dolar hedefine doğru akacağına da inancımız var. Bu çerçevede yapılan düzenlemeler bir bütünlük arz etmektedir, bir bütünün parçasıdır, Bakanlık faaliyetleri de yine bir bütünlüğün parçasıdır. Bunları ayrı ayrı değerlendirmek, biri hedefi yakalamaya gayret ederken, diğerinin de bir köstek görevi görmemesi gerekir, zaten böyle düşünmek de mümkün değil. Belki koalisyon hükümetlerinde çok olumsuz örnekleri vardı ama artık siyasi istikrar olduğuna göre, böyle bir endişeyi yersiz gördüğümü ifade etmek istiyorum. İhracatta büyük ölçüde başarıyı yakaladık ancak 240 milyar dolara yaklaşan bir ithalatımız ve 75 milyar dolarlık cari açık ise önümüzde bir sorun olarak durmaktadır. Büyümenin ilk 3 çeyrekte 9,6 olması ve Türkiye nin en hızlı büyüyen ülkelerin başında gelmesi, istihdamda hızlı bir iyileşmenin kaydedilmesi ve uzunca bir süre sonra işsizlik oranının yüzde 10 un altına inmesi, mevsimsellikten arındırılmış oranın 9,4 lere gerilemesi ise son derece sevindirici gelişmeler. Hatta küresel kriz sonrasında 4,5 milyonluk bir istihdamın gerçekleşmesi OECD ülkeleri arasında en çok istihdamı gerçekleştiren ülke olarak bütün uluslararası ilişkilerimizde, toplantılarımızda önümüze konan güzel bir fotoğraf, bununla hep iftihar ediyoruz. Bunlar sizin eseriniz, hep birlikte oluşturduğumuz güzel tablolar. Türkiye nin en hızlı büyüyen ülkelerin başında gelmesi, istihdamda hızlı bir iyileşmenin kaydedilmesi ve uzunca bir süre sonra işsizlik oranının gerilemesi son derece sevindirici gelişmeler. OECD ülkeleri arasında en çok istihdamı gerçekleştiren ülke olarak bütün uluslararası ilişkilerimizde, toplantılarımızda önümüze konan güzel bir fotoğraf, bununla hep iftihar ediyoruz. Bunlar sizin eseriniz, hep birlikte oluşturduğumuz güzel tablolar. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 15

25 Ocak 2012 İhracatçılarımızın sorunlarını çözmenin, onlara elverişli bir yatırım ortamı sağlamanın da hükümet olarak bizim sorunumuz olduğunu düşünüyoruz ve bu çerçevede önlemler alıyoruz. Bu 9,6 puanlık 3 çeyrek büyümenin 2,5 puanı imalat sanayinden, 1,7 si ticaret, yine 1,7 si ulaştırma - haberleşme, 1,5 i finans, 0,7 si inşaat ve 1,5 i de diğer alanlardan gerçekleşmiş bulunmaktadır. Evet, ihracatımız 10 yılda yaklaşık 4 katına ulaştı. Bu, sanayi ve istihdamdaki gelişmenin temel unsuru. İhracatçılarımızın sorunlarını çözmenin, onlara elverişli bir yatırım ortamı sağlamanın da hükümet olarak bizim sorunumuz olduğunu düşünüyor ve bu çerçevede önlemler alıyoruz. Hepiniz söylüyorsunuz, bütün toplantılarda dile getiriliyor; 2012 özellikle Avrupa için sıkıntılı bir yıl olacak. Dünya Bankasının yapmış olduğu son revizyonlara baktığımızda, küresel ekonomi için 2012 de büyüme beklentisini yüzde 3,6 dan yüzde 2,5 a çekiyor ve Euro Bölgesi nde ise 1,8 büyümenin 0,3 düzeylerinde gerçekleşeceği ifade ediliyor. Tabii ki Avrupa Birliği pazarı bizim için önemli, toplam pazar payımızın yüzde 50 sini oluşturuyor. 2012 de bugünden gördüğümüz bu tablo, biraz daha fazla koşturmamızı, teşvik ve motivasyon politikalarımızın daha aktif bir şekilde uygulamaya konmasını gerekli kılıyor. Yine Afrika ya, Orta Asya ya, Latin Amerika gibi pazarlara açılmayı sürdürmemiz ve desteklememiz gerekiyor. Tabii hükümet olarak serbest ticaret anlaşmalarının yanında vizesiz giriş anlaşmaları gibi alanlarda önemli adımlar attığımızı da biliyorsunuz. İki sorunlu alan olduğunu söyledik, bu sorunlu alanlardan çıkmak için Ekonomik Koordinasyon Kurulunda uzunca zamandır değerlendirdiğimiz ve çok yakın bir gelecekte de ilgili bakan arkadaşlarımızın açıklayacakları teşvik uygulamalarıyla ilgili önemli düzenlemeler geliyor. Bu kapsamda istihdamla ilgili önemli düzenlemeler kısa süre içerisinde açıklanacak; bunun piyasalara, sanayicilerimize, ihracatçılarımıza iyi bir moral ve motivasyon sağlayacağına inanıyorum. Böylelikle Türkiye yeniden bir canlanma, bir hareketlilik kazanacak. Değerli dostlar, Çalışma Bakanlığı olarak bildiğiniz gibi endüstriyel ilişkilerde işgücü piyasasında işverenlerimizin karşılaştığı sorunların çözümü konusunda yoğun ve büyük bir çabanın içerisindeyiz. Gerçekten de gündemimizde çok önemli maddeler var. Bugüne kadar İş Kanunu, Sosyal Güvenlik Reformu, genel sağlık sigortası, istihdam paketleri, mesleki eğitim gibi önemli düzenlemeler gerçekleştirildi. Ancak tabii ki yeterli değil, toplu iş sözleşmeleri, iş sağlığı ve güvenliği, intibak, kıdem tazminatı, teşvik ve benzeri düzenlemeler de şu anda masamızda duruyor. Bunların tümünü sosyal diyalog içerisinde çözmemiz gerekiyor. Şimdi bir taraftan demokrasi, bir taraftan haklar, özgürlüklerden söz ederken, diğer taraftan Ben yaptım! anlayışıyla bunları yürütmenin, endüstriyel ilişkilerde barışın korunması açısından sağlıklı bir yol olmadığını hepiniz takdir edersiniz. Mesaimizin büyük bir çoğunluğunu, diyalog mekanizmasının işletilmesi ve maksimum düzeyde bir uzlaşı sağlayarak bu sorunların çözülmesi için harcadığımızı bilmenizi istiyorum. Mesafe almadık mı? Aldık. Türkiye de siyasetçiden sanayiciye kadar kime sorarsanız sorun, 300 bine yakın işçiyle toplu sözleşmenin ne zaman yapıldığını bilmezler. Çünkü bu anlaşma diyalog mekanizması çerçevesinde hiç kimse tarafından hissedilmeden işçilerimizle gerçekleştirildi. Asgari ücret de tartışıldı, işveren ve işçi talepleri tabii ki farklıydı. Ama netice itibarıyla, çalışanlar da çalıştıranlar da bizim insanımız ve bir masa etrafında asgari ücrette uzunca yıllar sonra yine işverenimiz de imza attı, işçi kesimimiz de imza attı ve uzlaşıyla asgari ücreti de tamamladık. Yine emeklilerimizi ilgilendiren intibak düzenlemesini emekli derneklerimizle değerlendirdik, Bakanlar Kuruluna taşıdık ve Bakanlar Kurulundan Meclise gönderildi, o sorun da aşılmış oldu. 16

Kamu çalışanlarıyla ilgili bildiğiniz gibi Anayasa değişikliği çerçevesinde, toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçişle ilgili düzenleme de yine uzun uğraşılar ve toplantılar sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geldi ve tasarı Plan Bütçe Komisyonunda ele alınacak. Bu ve benzer düzenlemeler Bakanlar Kuruluna sevk edildi, kıdem tazminatı, alt işveren, istihdam stratejisi ve burada ifade edilen diğer bazı hususlar üzerinde Bakanlık olarak şu anda çalışmalar sürdürülüyor. Üzerinde çalıştığımız konulardan özellikle ikisi iş dünyamızı, çalışanlarımızı, bütün endüstriyel ilişkilerimizi çok yakından ilgilendiriyor ve bu nedenle büyük önem taşıyor. Bu iki konuyu da biz Bakanlık bünyesinde tamamladık. Biri sendikal mevzuat dediğimiz 2820 ve 22 sayılı yasalar, ki bunları tek yasa haline getirdik. Bir diğeri de İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası nı müstakil bir yasa olarak yine Bakanlar Kurulunda sunumunu gerçekleştirdik, bu yasa da imzaya açıldı. Bununla ilgili de önemli çekinceler, değerlendirmeler var. Kimisi bilgiye dayalı kimisi değil, bir bilgi kirliliği söz konusu. Tabii tüm bunları ilgili yerlerde değerlendirip konuşmamızın yararlı olacağı inancı içerisindeyim. Uygun bulursanız bugün bu iki konu üzerinde kısa da olsa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Gerekli gördüğünüz diğer konular için ilgili teknokratlarımızı sizlerle buluşturma ve gerekli dokümanları sizlere ulaştırma imkânımız her zaman var. Bu çerçevede ben yaptım anlayışında olmayacağımızı bilmenizi istiyorum, bunları birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor. Öncelikle iş sağlığı güvenliğiyle ilgili tabloyu ortaya koymamızda yarar görüyorum. Bildiğiniz gibi, biz 2011 yılı Eylül ayı içerisinde Dünya İş Sağlığı Güvenliği 19. Kongresi ni gerçekleştirdik. Bu kongre 5400 profesyonelin ve 34 bakanın katıldığı, bir İstanbul deklarasyonu yayınladığımız, uluslararası çok önemli bir toplantıydı. Katkılarından dolayı Ankara Sanayi Odasına teşekkür ediyorum. Bu kongrede iş sağlığı ve güvenliğinin dünya için de ülkemiz için de önemli bir gündem maddesi olduğu ortaya çıktı. Ekonomik Koordinasyon Kurulunda uzunca zamandır değerlendirdiğimiz teşvik uygulamalarıyla ilgili önemli düzenlemeler geliyor. Bu kapsamda istihdamla ilgili açıklanacak önemli düzenlemelerin, piyasalara, sanayicilerimize, ihracatçılarımıza iyi bir moral ve motivasyon sağlayacağına inanıyorum. Böylelikle Türkiye yeniden bir canlanma, bir hareketlilik kazanacak. Bakınız dünyada her gün 1 milyon iş kazası meydana geliyor, 1096 ölüm, 4 bin 932 meslek hastalığı, ortalama 4 dakikada bir ölüm, zarar ise dünyadaki milli gelirin yüzde 3 ü ile 5 i arasında. Ülkemizde ise her gün 172 iş kazası -kayıtlara göre söylüyorum, kayıt dışı da var maalesef- meydana geliyor, 4 ölüm, 6 sürekli iş göremezlik. İş kazalarının ülkemize yıllık toplam maliyeti ise 7,7 milyar. Genel itibarıyla iş yeri büyüklüklerine, yani iş yeri ve işçi sayısına ve bu çerçevede iş kaza oranlarına baktığımızda önümüze farklı bir tablo çıkıyor. 1 ile 9 kişi çalıştıran iş yerlerinin sayısı 1 milyon 214 bin 259, 10 ile 49 işçi çalıştıran iş yeri sayısı 182 bin 843, 50 ve üzeri işçi çalıştıran iş yerlerimizin sayısı ise 28 bin 147. Toplam iş yeri sayımız 1 milyon 425 bin 249. 1 milyon 425 bin iş yerinden yüzde 85,2 si 1 ile 9 işçi çalıştıran iş yerleri. Şu anda 11 milyon 78 bin çalışan var ve bu 1 milyon 425 bin iş yerinde yılda 62 bin 903 iş kazası meydana geliyor. Bu kazaların yüzde 56 sı ise 50 nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde oluyor. Bu tablo karşısında müstakil bir yasaya ihtiyaç var. Artık Türkiye gibi sanayide, ticarette, ulaşımda, teknolojide hızlı adımlarla yürüyen bir ülkede bunları birkaç maddeyle İş Kanunu na yamamak doğru olmaz. Gelişmiş tüm ülkelerde müstakil iş sağlığı güvenliği yasası var. Hatta gelişmekte değil, üçüncü dünya ülkelerinin bazılarında da iş sağlığı güvenliğiyle ilgili önemli düzenlemeler var. Bunu neden söylüyorum? Sanayici olarak da, işçi olarak da, birey olarak da aslında bütün çabaların amacı, insanın mutluluğudur. Bir ailenin, bir ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 17

25 Ocak 2012 Bugüne kadar İş Kanunu, Sosyal Güvenlik Reformu, genel sağlık sigortası, istihdam paketleri, mesleki eğitim gibi önemli düzenlemeler gerçekleştirildi. Ancak yeterli değil, toplu iş sözleşmeleri, iş sağlığı ve güvenliği, intibak, kıdem tazminatı, teşvik ve benzeri düzenlemeler de şu anda masamızda duruyor. Bunların tümünü sosyal diyalog içerisinde çözmemiz gerekiyor. yuvanın mutluluğu için çaba gösteriliyor. Yani bir yuvaya ateş düşecekse kazandığınız, biriktirdiğiniz neye yarar? Amaç insan ise, insan merkezli ise bu yasanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz, sizlerin de farklı düşündüğü kanaatinde değilim. Ankara da birçok iş kazası meydana geldi, İstanbul da tersanelerimizde ve diğer yerlerde her gün bir sürü kaza oluyor. Biz de her seferinde geriye doğru gidiyoruz. Müfettiş gönderiyoruz, neden olduğunu neyin ihmal edildiğini, kimin kusurlu olduğunu araştırıyoruz, ceza yazıyoruz. Hep sondan başa doğru yürünen bir yoldayız. Bu yöntem artık dünya tarafından terk edilmiş, önleyici bir yaklaşımı benimsememiz, imkânların iyi kullanılıp iş yerlerimizde insan onuruna yaraşır bir çalışma ortamının sağlanması gerekiyor. Bunun için işverenimizin de, işçimizin de, kamunun da her türlü fedakârlığı yapması gerekiyor. Artık kazaları cezalandırma değil, önleme yöntemlerine yoğunlaşmalıyız. Yaptığımız değerlendirmelerde iş yerlerini tehlike durumuna göre; az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olmak üzere 3 sınıfa ayırmış bulunuyoruz. Bir inceleme yaptık: İş sağlığı güvenliği şu anda çok cüzi oranda işçilerimizi, çalışanlarımızı ve iş yerlerimizi ilgilendiriyor. Oysa yaptığımız düzenlemede bütün çalışanlar, yani yalnızca işçileri değil, kamudaki memurları da içine alan bir iş sağlığı güvenliği düzenlemesini getirdiğimizi ifade etmek istiyorum. Yani kamu - özel bütün işletmeleri ve bütün çalışanları kapsam içerisine alıyor. Az önce verdiğim rakamlar çerçevesinde ifade edecek olursak, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak -Sayın Başkanın da konuşmasında ifade ettiği gibi- iş kazaları ve meslek hastalıklarıyla ilgili keseneklerimiz var, bunları siz de ödüyorsunuz ve bütçede 3 milyar civarında bir karşılığı var. Bunlara karşı Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeleri de ortada. Bu çerçevede 1 ile 9 işçiyi çalıştıran 1 milyon 214 bin iş yerinde meydana gelen kazaların yüzde 85 inin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmasını yasada uygun bulduk. Bunun üzerindeki 10 ile 49 işçi çalıştıran iş yerleri için ise tehlikeli, az tehlikeli ve çok tehlikeli sınıflarına göre bir ücret belirlemesi yaptık, bunlar ortak iş sağlığı ve güvenliği birimlerinden bu hizmetleri alacaklardır. Bu belirlemede aylık 29 ile 45 TL arasında bir ücrete tekabül ediyor. Bunların ayrıntıları var tabii, 18

Artık Türkiye gibi sanayide, ticarette, ulaşımda, teknolojide hızlı adımlarla yürüyen bir ülkede bunları birkaç maddeyle İş Kanunu na yamamak doğru olmaz. Gelişmiş tüm ülkelerde müstakil iş sağlığı güvenliği yasası var. ben bir fikir olması açısından söylüyorum. Şu andaki 50 artı uygulamayı değiştirmiyoruz, oturmuş bir sistem var ve aynen devam edecek. Ama bu 1 ile 9 ve 10 ile 49 arasında ortak iş sağlığı güvenliği birimlerinden hizmet alma konusu çok önemli çünkü ifade ettiğiniz az önceki sorumlulukların da paylaşılması gerekiyor. Birilerinin bunu denetlemesi, yerine getirmesi, bunun bir bedelinin olması ama bu bedelin de bizim rekabet şartlarımızı bozucu bir noktada olmaması, tehlike sınıfına göre de bu bedellerin farklılık arz etmesi şeklinde bir çalışma olduğunu bu yasayı özetlerken kısaca ifade etmek istedim. Kamu eğer böyle bir denetimi yapacak olsa, meydana gelen tüm sorumlulukta işverenlerimiz ağırlıklı olarak büyük müeyyidelerle karşı karşıya kalıyorlar. Oysa ortak iş sağlığı ve güvenliği birimleri bu denetimleri, bu uygulamaları, yerinde eğitimleri gerçekleştirerek bir anlamda da sorumluluğun paylaşılması noktasında önemli bir adım atılmış olacak. İkinci olarak da sıkça tartışılan ve bir anlamda da süreli olan sendikal mevzuat konusu üzerinde durmak istiyorum. Çalışma Bakanlığında şu anda toplam işçi sayımız 5 milyon 398 bin görünüyor. Oysa az önce ifade ettiğim gibi 11 milyonu aştık. Çalışma Bakanlığı istatistiklerini yayınlamak istediğimizde 5 milyon 300 bin olarak yayınlamamız gerekiyor. Sendikalı işçi sayımız ise, 3 milyon 200 bin olarak kayıtlarda görünüyor. İstatistikleri yayınladığınız an 3 milyon 200 bin sendikalı işçi olduğu görünüyor. Peki oran nedir? Resmi olarak şu anda çalışanlarımızın yaklaşık yüzde 60 ı sendikalı görünüyor. Şimdi bana diyorlar ki, Bu yanlışı, bu yalanı tekrar et. Nasıl ederim, böyle bir şey var mı? Yok. Oysa sendikalı olmasında bir engel olmayan toplam işçi sayısı 10 milyon 300 bin ve bunun 880 bini sendikalı. Oran ne? Yüzde 8,5, yüzde 60 değil. Şimdi bu sanal ortamdan gerçek ortama dönmeli ve bütün rakamlarımızı buna göre revize etmeliyiz. Bunları Sosyal Güvenlik Kurumu verileri çerçevesinde ele almamız gerektiğiyle ilgili yasal düzenlemeyi yaptık. Gerçek tablo ortaya çıkınca, yüzde 60 lık sendikalaşma oranı, örgütlenme oranı çerçevesinde 51 sendika şu anda Türkiye genelinde iş kolu barajında yetki alıyor, yani iş kolu barajını aşıyor. Şimdi bu 51 sendika bu sahte tablo karşısında yüzde 10 barajı da varken, yetkili konumda iken SGK verileri çerçevesinde bu tabloyu ortaya koyduğumuzda ne çıkıyor karşımıza? Biz bu yasayı çalışırken bir iki sendikamız iş kolu barajının sıfır olmasını önerdi. Bir sendikamız barajın olması gerektiğini ancak rakamın aşağıya çekilmesini ifade etti. Yani yüzde 1 ler, binde 5 ler, ama mutlaka bir baraj olması gerektiğini söyledi. İşverenlerimiz ise bu barajın biraz daha yüksek olması gerektiğini düşündüler. Netice itibarıyla uzlaşamadığımız bir konuydu. Ama biz bu yasayı, Bakanlar Kurulunda enine boyuna tartışılması, bu süre içerisinde de ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla görüşülmesini önererek gönderdik. Şimdi bu tablo ortaya çıkınca, çok yersiz, çok haksız, içeriği tam anlaşılmadan değerlendirmeler yapıldı. Bazı sendikalar barajın kaldırılmasını, bazıları düşürülmesini istiyor, kimileri de yükseltilmesinden yana. Biz bir bütün içinde bakarak Bakanlar Kuruluna gönderdik ve bunları toplantılarda dile getiriyoruz. Gerçek tablo bu. Bir şeyi daha karıştırmayalım, sanki baraj yüzde 10 dan binde 5 e indiriliyormuş gibi algılanıyor. Dolayısıyla sanki sendikalar bugüne kadar yokmuş, bugün sabahleyin hemen sendikal hareket kuracak ve her yerde de örgütlenme olacak, endüstriyel ilişkilerde çatışma olacak böylece ne ihracat kalacak, ne ithalat kalacak, büyük bir huzursuzluk meydana gelecekmiş gibi bir yaklaşım söz konusu. Şimdi bu baraj, iş kolu barajı. Herhangi bir iş kolunda ülke genelinde bu barajın aşılması gerekiyor. Aşınca bitiyor mu peki? Bitmiyor, ondan sonra iş yerine bakılacak, iş yerinde 50 artı 1 aynen korundu. 500 kişi çalışan bir iş yerinde 251 kişiyi kaydetmeden toplu sözleşme hakkı elde edilemiyor. Bu dile getirilmiyor ama sanki ülke genelinde aşılması gereken baraj iş yeri barajıymış gibi takdim ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 19

25 Ocak 2012 ediliyor ve farklı değerlendirmelerle karşı karşıya kalıyoruz. Burada iki baraj var; biri iş kolu barajıdır, biri iş yeri barajıdır. İş yeri barajı aynen kalmaktadır, iş koluna geldiğimiz zaman mevcut tabloyu sizinle paylaşmak istiyorum. Şimdi toplam sayı belli, sendika sayısı, oran belli, şu anda yüzde 10 barajını aşan 51 sendika, binde 5 e çevirdiğimiz zaman 43 sendika barajı aşabiliyor, yani yetkili konumda kalıyor, 9 sendika yetkisini kaybediyor. Hangi barajda? Binde 5. Şimdi hangi baraj oranında sendikaların durumunun ne olduğuna bakalım. Baraj yüzde 1 olduğunda ülke genelindeki iş kolu barajını aşan 37 sendika yetkiyi elinde bulundurmaya devam ediyor. Yani mevcut 51 sendikanın 15 i yetkisini kaybediyor. Baraj yüzde 3 olduğunda yetkisi olan 51 sendikadan 20 si yetkisini elinde bulundurmaya devam ediyor. Yüzde 5 olduğunda ise sadece 13 sendika kalıyor, 39 u kapanıyor. Bazı kesimler kapanmasından yana, arkadaşlar bu bir tercih. Sanayici, sendikalar, endüstriyel ilişkilerde bulunan tüm taraflar, Hükümet hep beraber oturup sendikacılığı kaldırmaktan yana bir tavır sergilersek, bu da bir görüştür saygı duyarız ancak burası Türkiye, demokratik bir ülke. Böyle bir şeyin savunulacağı kanaatinde değilim. Bu söylemler hissi olarak dile getiriliyor, ama tablo aynen bu şekilde. Biz istatistikleri yayınladığımız an, yüzde 5 barajını yasaya koyunca 13 sendika kalıyor, bunun büyük ihtimalle 11 i Türk-İş in, biri de Hizmet-İş ve Hak-İş in. DİSK kapanıyor, Hak-İş te 1 sendika kalıyor. Türk-İş de yanılmıyorsam 35 sendikasının 25 ini kaybetmiş oluyor. Zaten toplam üye bu, oran bu, diğer durumlar da bu. Ya gerçekçi rakamlar, gerçek tablolar çerçevesinde bir yaklaşım sergileyeceğiz veyahut da sanal ortamı devam ettireceğiz. Ancak kürsüye çıkıp Türkiye de yüzde 60 sendikalaşma oranı var. gibi bir ifadeyi ne siz kullanmak istersiniz ne de ben kullanırım. Şimdi endişe nedir? Türkiye de bu sürece geçiş yaparken dikkatli adım atmamız gerekiyor çünkü Türkiye nin büyük hedefleri var ve çatışmacı bir anlayışla bunları gerçekleştirmek mümkün değil. Bu görüşe saygı duyuyoruz ama şunu da bilmenizi istiyorum ki siz işin içindesiniz, artık 20. yüzyılın anlayışları 2012 de çok geçerli değil. Bunun 20. yüzyıl tortuları olabilir, yani endüstri- İmkânların iyi kullanılıp iş yerlerimizde insan onuruna yaraşır bir çalışma ortamının sağlanması şart. Bunun için de her türlü fedakârlığı işverenimizin de işçimizin de kamunun da yapması gerekiyor. Artık kazaları cezalandırma değil, önleme yöntemlerine yoğunlaşmalıyız. 20

Çalışma Bakanlığında şu anda toplam işçi sayımız 5 milyon 398 bin görünüyor. İstatistikleri yayınladığınız an 3 milyon 200 bin sendikalı işçi olduğu görülüyor, yani yaklaşık yüzde 60 ı. Oysa toplam işçi sayısı 10 milyon 300 bin ve bunun 880 bini sendikalı. Yüzde 8,5, yüzde 60 değil. Şimdi bu sanal ortamdan gerçek ortama dönmeli ve bütün rakamlarımızı buna göre revize etmeliyiz. yel ilişkilerde işçi - işveren ayrımı yapmak çok zor. Bunlar sizin de ifade ettiğiniz gibi birbirinin tamamlayıcısı. Ama biz halen 20. yüzyıl, hatta 80 öncesi sendikacılık çerçevesinde konuya yaklaşırsak, tabii ki sıkıntılı bir durum ortaya çıkar. Burada mühim olan iş kolu barajında geçişin nasıl gerçekleşeceği, hangi oranda olacağı ve işçi - işveren arasında bir an önce uzlaşı sağlanması konusudur. Biz defalarca Meclis çalışmalarımızı uzatarak SGK verileri çerçevesinde Türk iş dünyasını bu sanal rakamlardan kurtarmak için çalıştık ve bugün geldiğimiz nokta budur. Daha açıklayıcı olması açısından küçük iş kollarından bir örnek verebiliriz. Mesela tekstilde SGK verilerine göre şu anda 865 bin işçi var. Binde 5 iş kolu barajı olunca, Türkiye genelinde 4 bin 300 kişiyi kaydeden, ülke barajını aşmış oluyor. Yani tekstil iş kolunda siz bir sendika kuruyorsunuz ve 4 bin 300 kişiyi kaydettiğinizde ülke barajını aşıyorsunuz. Sonra geliyorsunuz iş yerinize. İş yerinizde 1000 kişi çalışıyor, 501 kişiyi de sendikanın orada kaydetmesi gerekiyor. 501 kişiyi de orada kaydederse, binde 5 barajlı bir sistem içerisinde bu sendika sizinle toplu sözleşme yetkisini almış olacak. Yüzde 1 olarak baktığımızda, ülke barajı 8 bin 600 oluyor, iş yerinde 50 artı 1 devam ediyor. Yüzde 2 olduğu zaman 17 bin kişiyi -865 ten 17 binini- kaydetmesi gerekiyor. Eğer barajı yüzde 3 tutarsak 25 bin kişiyi Türkiye genelinde kaydetmesi gerekiyor ki iş kolu barajında yetkiyi alsın ve sonra iş yerine gelebilsin. Yüzde 5 dersek, 43 bin üyesi olması gerekiyor ki dokuma iş kolunda ülke barajını geçebilsin. Tablomuz bu. Şimdi bir de yüzde 10 barajına bakalım. Başkan az önce Yüzde 10 barajı kalsın. dedi. Yüzde 10 barajı kalırsa toplamda 11 sendika kalıyor. Bu çerçevede biz bir uzlaşı, bir çözüm arıyoruz. İş yeri olmadan işçi, işçi olmadan da iş yeri olmaz. Bu kadar iç içe geçmiş olan bir tabloda talepleri buluşturup, dengelememiz gerekiyor. Özellikle 50 artı 1 barajı konusundaki tartışmaların gündeme gelmemesini eksiklik olarak değerlendiriyorum. 3 5 gün içinde bu konuda bir çözüm bulmamız mutlaka gerekiyor. Aksi takdirde biz istatistikleri yayınlama noktasına geldik, uzatma şansımız hiç yok. Çünkü bununla ilgili çok yoğun bir tartışma oldu, genelde 2821 22 toplu iş ilişkileri çerçevesinde en çok tartışılan konu bu. Diğer konularda çok fazla büyük bir problem yok, onların birçoğunu sistem içerisinde çözmek hem işçiler hem işverenler açısından mümkün. Ama takınılan ve üzerinde tartışılan tablo budur. Sorular bölümünde kıdem tazminatıyla ilgili ağırlıklı bir değerlendirme vardı. Kıdem tazminatı, konusunu sizlerle konuşmadan, yani taraflarla konuşup olgunlaştırmadan kesinlikle deklare etmeyiz. Oradan çıkacak olan netice Bakanlar Kuruluna gelir ama mutlaka sizlerle konuşarak bu iş olur. Şu anda kıdem tazminatı içeriğiyle ilgili bir şey söylemek doğru değil. Ama kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi konusunda kararlı olduğumuzu, bunu da çok uzatmayacağımızı, alt işveren İş Kanunu 2. maddesiyle beraber bu düzenlemeyi yapacağımızı ve Şubat ayı içerisinde büyük ihtimalle bu konuları tartışmaya açacağımızı da bu vesileyle ifade etmiş oluyorum. Dolayısıyla, içerikle ilgili bir şey söylemek doğru değil. Yargıyla ilgili değerlendirme yapıldı. İşçiden yana karar alındığı yönünde ifadeler kullanıldı, doğrudur, yani genelde böyle bir algı var ve bu durum kararlara da yansıyor. Ama tüm bu sanal verilerden kurtulduktan sonra keskin ve net kurallar olduğunda adalet de haklıdan yana olacak. Adalet Bakanımızla bu konuda görüşmeler yapıyoruz, çalışacağız. Hukuk devletinde duygusallık ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MART / NİSAN 2012 21

25 Ocak 2012 Kayıt dışılık ne kadar aşağı çekilirse, Sosyal Güvenlik Kurumunun kamudan talep ettiği kaynaklar o derece azalacak ve yatırıma, teşvike o ölçüde kaynak aktarılacak. Ama siz sosyal güvenliği bu derece desteklemeye, bu açıkları ve kayıt dışılığı sürdürmeye devam ederseniz zorlanırsınız. olamaz, yani bunu meşru görmek doğru değil. Ayrıca, esnek çalışma konusu ile ilgili çalışmamızı da büyük ölçüde tamamladık. Son olarak kayıt dışılık konusuna değinmek istiyorum. Alo 170 hattına göre kayıt dışı oranı yüzde 42. Vatandaş kayıt dışı çalıştırılıyorsa ihbar ettiği zaman haklı olarak işini kaybedeceğinden endişe ediyor. Bu nedenle de soyadları istenmiyor. Saat uygulaması 12, çalışma şartları çok kötü diyor, kayıt dışı çalıştırılıyorum, nasıl ihbar edeyim? diyor. Genelde bu söyleniyor. Kayıt dışılık bizim ayıbımız ama ben yüzde 42 oranının doğru olduğunu düşünmüyorum, sürdürülebilir de değil zaten. Bunun aşağıya inmesi açısından işverenlerimize, sendikalarımıza, vatandaşlarımıza, çalışanlarımıza, hepimize düşen görevler var. Çünkü kayıt dışılık ne kadar aşağı çekilirse, Sosyal Güvenlik Kurumunun kamudan talep ettiği kaynaklar o derece azalacak ve yatırıma, teşvike o ölçüde kaynak aktarılacak. Ama siz sosyal güvenliği bu derece desteklemeye ve bu açıkları ve kayıt dışılığı sürdürmeye devam ederseniz zorlanırsınız. Bakın girişte de medyanın sorduğu soru şu: Binlerce insan, on binlerce insan geliyor, Türkiye de ev bakım hizmetlerinde çalışıyor. Belki salonda bulunan arkadaşlarımız da bu imkânlardan yararlanıyorlar. Tamam, yurt dışından gelsin ama kayıt altında olsun. Biz izin vermeye hazırız. Hele burada çalıştırılacak olan insan tefekkür ettikten sonra hiç geciktirme taraftarı değiliz. Ama hem çalıştıracaksınız hem de üç ay çalıştırdıktan sonra bir yurt dışı yapacak, tekrar içeri girecek. Bunu kayıt altında mücadele veren iş adamımıza, işçimize, çalışanımıza yükleyeceksiniz; bu doğru ve adil bir yaklaşım değildir düşüncesiyle bu ihbarlarda isim konusunu bu şekilde olmasının daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Yine tartışırız, değerlendiririz, mutlaka bir kapı aralarız. Farklı ve daha güzel görüşlere de her zaman açık olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Sizlere bunları arz etmekten, takdim etmekten büyük memnuniyet duydum, hepinize çok teşekkür ediyorum. 22