AK PARTİ İKTİDARI DÖNEMİ TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ



Benzer belgeler
İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

Türkiye 1991 den sonra İsrail ile ilişkilerinde genelde İsrail in en çok sorun yaşadığı Filistin

Devrim Öncesinde Yemen

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Türk Elitlerinin Türk Dış Politikası ve Türk-Yunan İlişkileri Algıları Anketi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( )

SDE Analiz Türkiye-İsrail İlişkileri

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

NATO Zirvesi'nde Gündem Suriye ve Rusya

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

Yak ndo u Medyas nda Türkiye ve AB Müktesebatlar - srail örne inde

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Ortadoğu birliğine doğru ilk adım mı?

Türkiye-Rusya ilişkilerinin son 16 yılı

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

ORTADOĞU ARAŞTIRMALARI ANALİZ SERİSİ Bilgi Kültür Merkezi 10/29/2013 No: 13

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

ULUSLARARASI FİLİSTİN ZİRVESİ 2018

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

MEDYANIN EYLÜL AYI GÜNDEMİ - DÖRDÜNCÜ KUVVET MEDYA - Özgür Gazeteciler Platformu Salı, 04 Ekim :31

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

TÜRKİYE GÜNDEM ARAŞTIRMASI

ANKARA FORUM (Bilgi Notu)

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SORUNSUZ ALAN KALDI MI?

Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi tarafından düzenlenen Filistin Ulusal Projesi Görüşler ve Perspektifler Sempozyumu Filistin in çeşitli kesimlerinden

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

İsrail. 08 Haziran 2010 TÜRK KIZILAYI MÜDAHALE FAALİYETİ. Yaralıların Tahliye Operasyonu. Afet Yönetimi Müdürlüğü FAALİ YET RAPORU

Dış Ticaret Verileri Bülteni

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

20 Mart-20 Nisan. Ortadoğu Güncesi. Ortadoğu Güncesi. Ortadoğu Analiz Mayıs 09 Cilt 1 - Sayı 5 > 72

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

"Türkiye, Gürcistan'a ilham kaynağı olabilir"

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE AZERBAYCAN DAN BAKIŞ

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

TÜRKİYE - GANA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Türkiye nin Nükleer Silahlanmaya Bakışı

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

çevre teknoloji Avrupa ((0.1)) aktüalite ((0.1)) bilim ((list intonation))

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı

JENS STOLTENBERG İLE SÖYLEŞİ: NATO-RUSYA İLİŞKİLERİ VE BÖLGESEL İSTİKRARSIZLIK

Gemidekilerin ölüm emrini Tayyip Erdoğan verdi!

Hukuki Boyutu. Savaş Suçu

Kerkük, Telafer, Kerkük...

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

Kadir Has Üniversitesi

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye de insan hakları ihlallerinin

Lozan Barış Antlaşması

İktisat Tarihi

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

AZERBAYCAN MİLLİ GÜVENLİK STRATEJİSİ BELGESİ

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

DİASPORA - 13 Mayıs

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

ORTAK PNR UYGULAMASINA DOĞRU ADIM ADIM

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

Ömür Çelikdönmez : İran ve İsrail istihbaratı birlikte çalışıyor, MOSSAD casusları İran'da...

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

İSİPAB Dördüncü Müslüman Kadın Parlamenterler Konferansı Raporu nun Sunumu

Doğu Akdeniz de, Türk Kıta Sahanlığı Ve Münhasır Ekonomik Bölgesi Derhal İlan Edilmelidir!

Sayın Büyükelçi, Değerli Konuklar, Kıymetli Basın Mensupları,

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

BM Güvenlik Konseyi nin Yeniden Yapılandırılması

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Salvador, Guatemala, Kamboçya ve Namibya gibi yerlerde 1990 ların barış anlaşmaları ile ortaya çıkan fırsatları en iyi şekilde kullanabilmek için

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Cumhuriyet Halk Partisi

11 Eylül: AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina nın Ortaklık başvurularını kabul etti.

> 83. Ortadoğu Güncesi. Bilgay Duman Ortadoğu Güncesi. Ortadoğu Analiz Şubat 09 Cilt 1 - Sayı 2

Transkript:

AK PARTİ İKTİDARI DÖNEMİ TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ Mustafa ÜREN, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Programı Öğrencisi IMPR RAPOR No: 10 2011 1

İçindekiler 1. TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNİN ARKA PLANI... 4 1.1. İlişkilerde Durgunluk Dönemi (1948-1965)... 4 1.2. İlişkilerde Soğukluk Dönemi (1965-1980)... 7 1.3. İlişkilerde Yumuşama Dönemi (1980-1990)... 8 1.4. İlişkilerde Altın Yıllar Dönemi (1990-2002)... 10 2. AK PARTİ DÖNEMİ İKİLİ İLİŞKİLER... 11 SONUÇ... 19 NOTLAR... 22 2

AK PARTİ İKTİDARI DÖNEMİ TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ GİRİŞ İsrail devleti, İkinci Dünya Savaşı ndan galip çıkan ABD ve İngiltere gibi batılı güçlerin desteği ile resmen 1948 yılında kuruldu. Türkiye ise, halkı Müslüman olan ülkeler arasında İsrail i resmen tanıyan (1949) ilk devlet oldu. Bu durumun ortaya çıkmasında Türkiye nin Batı kampına katılması ve ABD nin Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki aktif çabası etkili olmuştur. Arap-İsrail uyuşmazlığı ve Arap-İsrail Savaşları Türkiye nin İsrail e yönelik politikasını belirlemesinde etkili olmakla birlikte, Türkiye İsrail le ilişki kurarken her zaman toplumsal talepleri de dikkate almak zorunda kalmıştır 1. Bununla birlikte, 1950 li yıllarda Türkiye ve İsrail ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. İsrail in bölgede Arap olmayan aktörlerle ikili ilişkilerini geliştirme ve çeşitlendirme politikası İsrail Başbakanı Ben-Gurion tarafından Çevreleme Politikası adı ile formüle edilen bir stratejiye dönüşmüş; bu süreçte Türkiye, İsrail, Etiyopya ve İran ın yer aldığı bir Çevresel Pakt oluşturulmaya çalışılmıştır 2. 1990 lı yıllar Türk-İsrail ilişkilerinin en hızlı geliştiği dönem olmuştur. İkili ilişkilerin derinleşmesinde Ortadoğu Barış Süreci nin estirdiği olumlu hava ile Türkiye deki bürokratik elitlerin ülkedeki İslamcı Hareketlerin ve PKK örgütünün İran, Irak, Suriye gibi bölge ülkeleri tarafından desteklendiğine ilişkin algılamaları önemli derecede etkili olmuştur. Bir anlamda ikili ilişkilerin altın yılları olarak adlandırılacak olan bu dönemde askerî, siyasî ve ekonomik ilişkiler yeniden yapılandırılıp çeşitlendirilerek stratejik bir boyuta taşınmıştır 3. Bununla birlikte İsrail-Filistin sorununun çözümünün gerçekleşmemiş olması, İsrail kamuoyunun siyaseten aşırı sağa kayması ve İsrail hükümetlerinin izlediği baskıcı ve şiddet eksenli politikalar 2000 li yıllara girilirken Türk-İsrail ilişkilerinin yeniden bozulmasına neden olmuştur. AKP nin iktidara geldiği bu dönem, Türkiye nin aynı zamanda ilgi alanının genişlediği bir döneme denk gelmektedir. Bu nedenle hem küresel hem de bölgesel şartların iki ülke ilişkilerinin şekillendirilmesine önemli bir katkısı olmuştur. İki ülke ilişkilerinin ele alınacağı bu çalışmanın esas amacı, özellikle AKP iktidarı dönemindeki Türkiye-İsrail İlişkileri nin incelenmesidir. Bahse konu incelemede; önce konunun daha iyi anlaşılabilmesi için iki ülke ilişkilerinin arka planı, daha sonra AKP nin işbaşına gelmesiyle birlikte günümüze kadar devam eden ilişkiler ele alınacaktır. Sonuç bölümünde ise, ulaşılan verilerden hareketle genel bir değerlendirme yapılacaktır. 3

1. TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNİN ARKA PLANI İsrail, II. Dünya Savaşı ndan hemen sonra sıcak savaşın Soğuk Savaşa dönüştüğü bir ortamda doğmuştur. Doğuşuyla birlikte savaşın parlak vermesi ve sonucunda ortaya çıkan Arap-İsrail Sorunu nedeniyle tüm dünyanın ilgisini Orta Doğu ya çekmiştir. Filistin Sorunu, Arap-İsrail sorununun tam merkezinde yer olması bir yana bölgedeki tüm gelişmeleri etkileyen en önemli parametrelerden biridir. Söz konusu durum günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Türkiye ise, bu dönemde, toprak talebinden kaynaklanan Sovyet tehdidinden Truman yardımıyla göreceli olarak kurtulmuş olmakla birlikte yeni oluşturulan Batının güvenlik şemsiyesinin altına girmek için gayret göstermektedir. Bunu yapabilmek içinde yeni kurulan İsrail in hamisi ve bundan dolayı da tüm Arapların düşmanı haline gelen ABD nin büyük desteğine ihtiyacı vardır. Dolayısıyla Türkiye, bu dönemde ABD desteğini elde etmeyle Müslüman olan Arapların nefretini kazanma arasında bir ikilem içinde kalmıştır. Türkiye-İsrail ilişkileri böyle bir ortamda başlamıştır. Bu dönemden itibaren de Türkiye nin İsrail le ikili ilişkilerinde manevra alanını sınırlayan veya gelişmesine katkıda bulunan önemli bazı faktörler/etkenler olmuştur. Bunlardan ilkini, her zaman, kamuoyunun gösterdiği duyarlılık nedeniyle Filistin sorunu oluşturmuştur. Diğerlerini ise, Yahudi lobisinin desteğine duyulan ihtiyaç, güvenlik ve istihbarat alanında işbirliği ihtiyacı, ekonomik alanda işbirliği ve yardımlaşma, Amerikan desteğini/yardımını elde etme şeklinde sıralamak mümkündür. Ancak genel anlamda baktığımızda İsrail-Filistin ilişkilerinde yumuşama ile Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi arasında doğrudan bir korelasyon olduğu görülecektir. Bu bağlamda AKP dönemine gelinceye kadar iki ülke ilişkilerini genel olarak durgunluk, soğukluk, yumuşama ve altın yıllar olmak üzere dört bölüme ayırabiliriz. Farklı faktörlerin etkili olduğu her bölümde hem küresel hem de bölgesel açıdan önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu sınıflandırmaya bağlı olarak dünyada Soğuk Savaşın hakim olduğu dönemde, iki ülke ilişkilerinde de benzer bir havanın hakim olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. 1.1. İlişkilerde Durgunluk Dönemi (1948-1965) Türkiye, 1945-1947 yılları arasında BM nin Filistin meselesine ilişkin olarak yaptığı görüşmelerde Arap ülkeleri lehinde bir tutum sergilemiştir. Özellikle, Arap ülkelerinin BM Genel Kurulu nda, Filistin e bağımsızlık verilmesi ile ilgili karar tekliflerini desteklemiştir. Sadece desteklemekle kalmamış, 29 Kasım 1947 tarihinde BM Genel Kurulunun 181 sayılı Taksim kararına, diğer bir deyişle Filistin in Araplar ve Yahudiler arasında paylaşılmasına Arap ülkeleri ile birlikte aleyhte oy kullanmıştır 4. 4

Türkiye nin Arap ülkelerine BM çerçevesinde verdiği destek fazla sürmedi. Batının ve özellikle de ABD Başkanı Truman ın İsrail in varlığına ve refahına olan kişisel ilgisi, Türkiye nin İsrail konusundaki politikalarını değiştirmesine neden oldu. Türkiye, 12 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen 194 sayılı karar ile kurulan ve Filistin konusunda çok geniş yetkilere sahip olan üç üyeli Filistin Uzlaştırma Komisyonu na ABD ve Fransa ile birlikte seçildi. Bu olay, Türkiye nin Araplara yakın tutumundan uzaklaşmasının ilk somut göstergesi oldu. Çünkü komisyonun kurulmasına yönelik oylamada Arap ülkeleri aleyhte oy kullanırlarken Türkiye lehte oy kullanmıştır 5. Türkiye, 15 Mayıs 1948 tarihinde kurulan İsrail devletini hemen tanıma yoluna gitmeyerek, bekle-gör politikası izledi. İsrail in kurulmasından hemen sonra başlayan 1948-1949 Arap- İsrail Savaşında tarafsız kalmayı tercih etmiştir. Ancak, Türkiye Arap ülkelerinin tepkilerine rağmen İsrail devletini kurulmasından yaklaşık bir yıl sonra 28 Mart 1949 tarihinde tanıyan ilk Müslüman nüfusa sahip devlet oldu. Tanıma gerekçesi ise; İsrail, BM ye üye olmuştur, dolayısıyla Türkiye de yeni kurulan bu devleti BM Örgütünün evrenselliği çerçevesinde tanımıştır şeklinde olmuştur. Yine Türkiye ye göre; Mademki BM, iki toplumdan birisinin kendi kaderini tayin hakkını kullanmasını kabul ediyor, biz de yeni kurulan bu devleti tanıyacağız. Ancak unutulmaması lazım ki, aynı prensipten hareketle kendi devletlerini kuracaklarını açıkladıkları zaman Türkiye, Filistinlilerin de bağımsızlığını tanıyacaktır 6. 1955 yılında Orta Doğu bölgesinde özellikle Arap ülkelerini kapsayan bir güvenlik kuşağı oluşturulması düşüncesiyle başlangıçta Türkiye ve Irak arasında imzalanan anlaşmayla oluşturulan ve daha sonra İngiltere, İran ve Pakistan ın katılımlarıyla genişleyen Bağdat Paktı, Türkiye-İsrail ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Bağdat Paktının 5. maddesinde 7 yer alan hüküm, Paktın Arap Birliğinin üyelerine ve taraflarca tanınmış ülkelere açık olduğu şeklindeydi. Bu madde, Pakta İsrail in alınmasını engellemek amacıyla Irak tarafından konulmuştu. Bu nedenle İsrail, Pakta büyük tepki göstermiştir. İsrail Dışişleri Bakanlığı ndan yapılan açıklamada Pakt, İsrail e karşı olarak nitelendirilmiş ve söz konusu Paktın İsrail e karşı Arap duygularını teşvik edeceğini ve Arap saldırganlığını arttıracağını öne sürmüştür 8. 1956 yılında patlak veren ve Orta Doğu bölgesinde İkinci Arap-İsrail Savaşının çıkmasına neden olan Süveyş Krizi 9 bir yandan İngiltere nin Bağdat Paktı üyesi olması, diğer yandan da Süveyş Kanalı ndan geçişi düzenleyen 1888 İstanbul Sözleşmesinin taraflarından biri olması ve nihayet hem Fransa nın hem de İngiltere nin Türkiye nin NATO çerçevesinde müttefikleri olmaları nedeniyle Türkiye yi yakından ilgilendirmiştir 10. Daha kriz patlak vermeden önce dönemin 5

Türkiye Başbakanı Adnan Menderes, Süveyş sorununun sadece İngiltere ve Mısır ı ilgilendiren bir sorun olmadığını, aynı zamanda Türkiye yi de ilgilendiren küresel bir boyutu olduğunu ve savunulması için gerekli tedbirler alınmadan Kanalın boşaltılmaması gerektiği üzerinde durmuştur. 11 Türk Hükümeti, bir taraftan İsrail i kınarken, diğer taraftan Tahran da toplanan Bağdat Paktı toplantısında bu ülkeyi Orta Doğu da barış ve istikrara en büyük tehdit olarak ilan etmiştir 12. Ardından, gerek Türk kamuoyunda gerekse Arap ülkelerinde ortaya çıkan tepkiler üzerine İsrail deki Büyükelçisi Şevkati İstinyeli yi 23 Kasım 1956 tarihinde geri çekerek, İsrail ile diplomatik ilişkileri maslahatgüzar seviyesine indirdi. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Türkiye Tel Aviv deki Büyükelçisini çekme kararını açıklarken, İsrail in Mısır a yaptığı saldırıdan hiç bahsedilmemiştir. Gerçekte, Türkiye nin bu hareketi, bir jest olmaktan ileri gitmediği gibi, Arap ülkelerini de tatmin etmemiştir. Çünkü İsrail den çekilen Büyükelçi, İsrail Dışişleri Bakanlığına yönelik bir açıklama yaparak, bu kararın İsrail e karşı yöneltilmiş olmayan Bağdat Paktını güçlendirme amacı taşıdığını, Türkiye nin İsrail e ile yürütülen dostane ilişkileri ve ticareti bozmak niyetinde olmadığını ifade etmiştir 13. Türkiye açısından yukarıdaki gelişmeler olurken, 1950 li yıllarda İsrail, Orta Doğu nun civarında Arap olmayan Türkiye ve İran ile gayri resmi bir pakt kurma çabasına girmiştir. Bu siyasetinin bir parçası da, Lübnan daki Maruniler, Irak taki Kürtler ve Süryaniler ile Etiyopya gibi ağırlıklı olarak Hıristiyan olan bir devletle yakın ilişkiler kurmak olmuştur. İsrail Dışişleri Bakanı Golda Meir, Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Marmara denizinde bir gemide buluşmuş, ayrıca İsviçre nin Zürih şehrinde görüşmüşlerdir. İsrail Başbakanı David Ben Gurion, 29 Ağustos 1958 te gizlice Türkiye ye gelerek Adnan Menderes ile Çevre Paktı nı (Periphery Pact) imzalamıştır. Bu anlaşma, Türk askeriyesi ve hariciyesinin kararı doğrultusunda 1966 yılında sona erene kadar, sekiz yıl boyunca yürürlükte kalmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri nin ve Dışişleri Bakanlığı nın bu kararının arkasında, Kıbrıs meselesi yüzünden Türkiye nin Araplara yakınlaşma çabası bulunmaktadır. Bu sekiz yıl boyunca İsrail Türkiye ye tarım alanında yardımcı olmuş, askeri görüşmeler ve ortak planlamalar gerçekleşmiştir. İsrail Genelkurmay Başkanı Haim Laskov ve Türk Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun birbirlerinin ülkelerini karşılıklı olarak ziyaret etmişler, 1964 yılında Başbakan İsmet İnönü, İsrail Başbakanı Levi Eshkol ile Paris te görüşmüş, ayrıca yine bu dönemde, 1990 lardaki gibi, İsrail Hava Kuvvetleri Türkiye de eğitim uçuşları yapmıştır. Bu gelişmeler gizli de olsa, iki ülke arasında 1990 lardaki askeri ve diğer alanlardaki işbirliğinin öncüsü olarak nitelenebilecektir 14. 6

1.2. İlişkilerde Soğukluk Dönemi (1965-1980) 1960 li yıllarda Kıbrıs artan ölçülerde Türkiye nin milli davası haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak da uluslararası platformlarda Üçüncü Dünya ülkeleri, özellikle de Arap ve Müslüman ülkelerin desteği aranmıştır. Onların milli davası olan Filistin Meselesi ne de bu sebeplerden dolayı ilgi göstermek icap etmiş ve daha Arap yanlısı politikalar izlemek gerekmiştir. Dolayısıyla Türkiye uluslararası örgütlerde Arapların milli davalarını destekler kararların lehinde oy vermiş, Filistin sorununda Araplara daha sempatik söylemler kullanmaya başlamıştır. Örneğin, Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin, 1965 yılında Filistin sorununa acil bir şekilde çözüm bulunmasının gerekliliğini dünyaya ilan etmiştir. 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşı sonucu, İsrail in Mısır dan Gazze Şeridi ve Sina Yarımadası nı, Ürdün den Batı Şeria ve Doğu Kudüs ü ve Suriye den Golan Tepeleri ni alması üzerine, dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, İsrail in işgal ettiği topraklardan çıkmasının barışın tesisi için bir önkoşul olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, hem 1967 Savaşı, hem de 1973 teki Yom Kippur veya Araplarca Harb Uktuber (Ekim Savaşı) şeklinde nitelendirilen savaşlarda, Türkiye, İsrail e yardım etmek isteyen Amerika ya İncirlik Üssü nü kullandırtmamıştır. Böylelikle yukarıda ifade edilen Arap yanlısı politika harekete geçirilmiştir 15. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Araplar lehinde politikalar izlerken, İsrail in varlığının da inkar edilemez bir gerçek olduğunu vurgulamaktan vazgeçmemiştir. Bu politikasını ise Eylül 1969 da El-Aksa Camii yangınından sonra Rabat ta toplanan İslam Konferansı Örgütünün temellerinin atıldığı İslam ülkeleri zirve toplantısında alınan ve İsrail ile her türlü ilişkinin koparılmasını öngören kararı İran ile birlikte reddetmesiyle göstermiştir 16. Bu politikaya bir başka örnek de 1975 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu nda (BMGK) Siyonizmi ırkçılığın bir türü olarak nitelendiren 3379 sayılı karara Türkiye nin de olumlu oy vermesidir. Burada vurgulanması gereken nokta Türkiye nin, 1974 ten sonra BM de Arapların çizgisinde oy vermeye başlaması ve 1979 yılında Bülent Ecevit hükümeti döneminde Filistin Kurtuluş Örgütü ne (FKÖ) Ankara da maslahatgüzarlık seviyesinde bir temsilcilik açmasına izin vermesidir. Aynı dönemde İsrail in de Ankara daki temsilciliği maslahatgüzar seviyesindedir. Dolayısıyla her ne kadar Ankara 1970 li yıllarda Ecevit in Üçüncü Dünyacı fikriyatının da etkisiyle Arap yanlısı politikalar izlese de, İsrail ile ilişkileri kesmeyi düşünmemiş ve belli ölçülerde Araplarla İsrail arasında denge politikasını devam ettirmiştir. Tabiatıyla, yukarıdaki vakıalardan da anlaşılacağı üzere 1960 larda ve 1970 lerde ibre Araplardan yana kaymış ama İsrail ile münasebetler de devam ettirilmiştir 15. Ancak yine önemle belirtmek gerekir ki, Araplara 7

yönelik bu tarz bir tutum sergilerken, yine de İsrail ile ilişkileri kesmeyi hiçbir zaman düşünmemiştir. 1974 Şubat ayında 1973 Savaşını değerlendirmek için toplanan İkinci İslam Konferansı Örgütü toplantısı sonunda yayınlanan Lahor Bildirisinde yer alan üye ülkelerin İsrail ile tüm ilişkilerini kesmesi hususu açıkça yer almış, ancak Türkiye bu hususa yine çekince koymuştur 17. 1.3. İlişkilerde Yumuşama Dönemi (1980-1990) 1980 Temmuz unda Knesset in (İsrail Parlamentosu) Kudüs Yasası nı geçirerek Kudüs ün İsrail in ebedi ve bölünemez başkenti olarak ilan etmesi, Türkiye nin Tel Aviv de bulunan diplomatlarının çoğunu geri çekmesi ve sadece ikinci katip seviyesinde bir görevlisini maslahatgüzar olarak bırakmasıyla sonuçlanmıştır. Kudüs Başkonsolosluğu ise bu yasayı protesto etmek amacıyla kapatılmıştır. Öte yandan, 1980 li yıllarda, Türkiye nin kendi milli davası olarak gördüğü Kıbrıs meselesinde Arap ülkelerinden gerekli ölçüde destek alamamasının aşikar olması sonucu, tedricen İsrail ile yakınlaşma başlamış ve muhtemelen hiçbir zaman kesilmeyen istihbarat ilişkilerinin daha da geliştirilmesi yolunda çalışmalar yoğunlaşmıştır. İsrail 1982 yılında Lübnan ı işgali sırasında bu ülkede bulunan ASALA kamplarına da girmiş, elde ettiği bilgileri Türkiye ile paylaşmıştır 18. Esasen, bütün bu gelişmeler her iki ülkenin birbirlerine olan güvenini göstermekteydi. Öyle ki İsrail ele geçirdiği önemli malumatı Türkiye ye teslim ediyor ve kendisinin güvenilir bir ortak olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. Öbür tarafta, Türkiye yetkin bir diplomatını Tel Aviv e atıyor ve artık ikili ilişkilere daha fazla önem atfettiğini vurguluyordu. Uluslararası sistemdeki gelişmelere paralel olarak 1980 li yılların ortalarından itibaren Türkiye- İsrail ilişkilerinde yumuşama dönemine girildi. İlişkilerin yumuşamaya başlamasında 1983 yılında iktidara gelen Başbakan Turgut Özal ın büyük rolü olmuştur 19. Turgut Özal Başbakan olduktan sonra İsrail ile ilişkilerin kesilmesini isteyen Arap ülkelerine, çıkarlarımızı düşünmek zorundayız. Amerika daki İsrail lobisinin de rolünü biliyoruz demeye başlamıştı. Turgut Özal, yavaş yavaş yine İsrailliler ve Filistinliler arasında denge kurmaya çalışmıştır. Türkiye, bu yeniden denge kurma politikası çerçevesinde 17 Ocak 1984 tarihinde yapılan İKÖ zirve toplantısında Cumhurbaşkanı düzeyinde katılmış ve Kenan Evren İslam Konferansı Başkan Yardımcılığı ile İktisadi ve Ticari Komite Başkanlığına seçilmiştir. Cumhurbaşkanı Evren, bu toplantıda FKÖ lideri Yaser Arafat la da görüşmüştür. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, ABD ve İsrail in, Türkiye nin İsrail aleyhindeki demeçlerine ve Araplara 8

yönelik politikalarına anlayış göstermelerinin en önemli nedeni, Turgut Özal ın bölgede ABD ve İsrail lehine politikalar da izlemesiydi. 1985 yılından başlamak üzere Türkiye nin dış politikasında, Avrupa Topluluğuna tam üyelik başvurusunun gündeme gelmesiyle birlikte Avrupa nın siyasi ve ekonomik ağırlığı belirgin bir şekilde kendisini göstermeye başlamıştır. Aynı dönemde Türkiye-İsrail ilişkilerinde de gözle görülür bir yakınlaşmanın ilk işaretleri alınmaya başlanmıştır. Ayrıca ABD ile ilişkilerde lobilerin yarattığı olumsuz sınırlamaların etkisini yok edebilmek ya da kırabilmek amacıyla Yahudi lobisi ni kullanmak dış politika unsuru olarak yeniden gündeme gelmiştir 20. 1980 lerde ve 1990 larda, Amerika daki Yahudi siyasetçiler, devlet adamları ve yorumcular da güçlü bir şekilde Türk-Yahudi yakınlaşmasını savunmuşlardır. Amerikan Savunma Bakanlığı nda çeşitli kademelerde çalışan etkin isimlerden Richard Perle, Paul Wolfowitz, Douglas Feith, Kongre üyesi Robert Wexler, araştırmacı Daniel Pipes ve ABD nin Ankara eski Büyükelçisi Morton Abramowitz Türkiye ile İsrail arasında yakın ilişkiler oluşturulması gereği üzerinde durmuşlardır 21. ABD deki Yahudi lobisinin en önemli kuruluşu olan, Amerika İsrail Kamu Meseleleri Komitesi (The American Israel Public Affairs Committee-AIPAC), ve Yahudi Ulusal Güvenlik İşleri Enstitüsü (Jewish Institute for National Security Affairs), Amerikan Kongresi nde Türkiye aleyhtarı yasa tasarılarına karşı Türkiye ile beraber mücadele etmiştir. 1989 yılında Ermeni soykırımını tanıyan bir tasarının reddedilmesinde AIPAC önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca Bakü-Ceyhan petrol boru hattı projesine birçok Yahudi kuruluşu destek olmuştur. Türkiye, bununla birlikte Arapları ve Filistinlileri de ihmalden özenle kaçınmıştır. Türkiye, 1988 Cezayir toplantısında kurulduğu açıklanan Filistin Devleti ni kuruluşundan altı saat sonra tanıdı ve böylece bu devleti Batı kampından tanıyan ilk devlet oldu. Türkiye nin Filistin Devletini tanıması, Türkiye nin İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki bütün devletlerin barış ve güvenlik içinde yaşamalarının hakları olduğu konusundaki görüşünü değiştirmedi. Türkiye nin 1988 yılında Filistinliler lehine bozduğu dengeyi tekrar sağlaması gerekiyordu. Bu fırsatı da BM Genel kurulunda yapılan bir oylamada yakaladı. Şöyle ki; İran ın başını çektiği bir grup İslam ülkesinin her yıl İsrail in BM de temsil edilmesinin yasaklanması konusundaki önerilerine her zaman çekimser oy kullanan Türkiye, 1989 yılında ilk kez hayır oyu kullanmıştır 22. 9

1.4. İlişkilerde Altın Yıllar Dönemi (1990-2002) Türkiye-İsrail ilişkilerinin 1990 lı yılların başlarından itibaren çok sıkı bir işbirliğine doğru kaydığı gözlenmektedir. Arap-İsrail Barış Sürecinin başlamasına paralel olarak Türkiye, 31 Aralık 1991 tarihinde İsrail ile diplomatik ilişkilerini büyükelçilik seviyesine çıkarmıştır. Aynı zamanda 1980 yılında kapattığı Doğu Kudüs teki Başkonsolosluğu da yeniden açmaya karar vermiş ve Kudüs Başkonsolosluğunun görev alanını, Doğu ve Batı Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi olarak tespit etmiştir. Ayrıca, Kudüs ün Ankara tarafından ayrı bir entite olarak görüldüğünü vurgulamak amacıyla da 1 Ekim 1992 tarihinde yeniden göreve başlayan Kudüs Başkonsolosu doğrudan Türk Dışişleri Bakanlığına bağlanmıştır 23. 1990 ların başında gelişmeye başlayan Türk-İsrail ilişkileri 1996 yılında imzalanan bir dizi anlaşmayla yeni bir döneme girmişti. Askeri, ekonomik ve teknolojik alanlarda imzalanan bu anlaşmaların özellikle askeri alanda işbirliği boyutu büyük önem taşımaktaydı. Bu anlaşmalara göre, her iki ülke arasında ayrıntılı askeri işbirliği yapılacak, İsrail Türk F-4 uçaklarını modernize edecek, İsrailli pilotlar eğitim amaçlı Türkiye üzerinde uçuşlar yapabilecekti. İşbirliği anlaşmaları Arap dünyasında da yankılanmış, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Türkiye yine Ortadoğu da Arap dünyası karşısında, Batı nın ve Batı haklarının koruyucusu olarak gösterilmiş, Arapları ezmeye ve barış sürecinde Arap haklarını, İsrail in yanında yer alarak, ayaklar altına almakla suçlanmıştı 24. Pek çok yazara göre, aslında Türkiye nin 1990 ların ortalarında İsrail le yakınlaşması pragmatik bir gereksinimin sonucuydu. Bu düşünceye göre 1990 larda güney komşularının PKK ya verdiği destekle başa çıkmaya çalışan Türkiye nin, 1995 te Suriye ile Yunanistan askeri eğitim anlaşması imzalayınca, çevrelendiği hissiyle bunu dengelemek için İsrail le yakınlaşması ve anlaşma imzalaması son derece doğaldı. Ayrıca bu dönemde Avrupa Birliği ile gergin ilişkileri olan Türkiye, Batı dan askeri teknoloji ve malzeme almakta zorlanırken İsrail le işbirliği yoluyla bu durumun da üstesinden gelmenin yolunu bulmuş oluyordu. İlişkilerde askeri boyutun önemi bu dönemde üzerinde sıkça durulan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. 1998 sonrası dönemde, Abdullah Öcalan ın Suriye dışına çıkartılması ve ardından Suriye ile Adana Mutabakatı nın imzalanması sonrasında, Türkiye nin güney komşularından tehdit algılamalarında büyük azalma oldu. 1980 lerin ortalarından beri terör nedeniyle gerilen, güvenlikleştirilen ve neredeyse 1998 de Türkiye yi Suriye ile savaşın eşiğine getiren terör meselesinin çözümüyle beraber ilişkilerde yeni bir döneme girildi. Bu yeni dönemde Türkiye, Suriye ve İran la yakınlaşırken, genel olarak Arap dünyasıyla da iyi ilişkiler geliştirmek için 10

işaretler vermeye başladı. Aynı dönemde Avrupa Birliği yle yaşanan olumlu gelişmeler de Türkiye nin, dış politikasında güvenlik kaygılarından öte Ortadoğu yla ticari, siyasi, kültürel ilişkilerini geliştirmesine yardımcı oldu. Bu dönemde her ne kadar dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Müslüman ülkelerle yakınlaşmanın İsrail le ilişkilere bir etkisi olmayacağını söylemiş ve bir dostumuzu bir başka dost için feda etmeyiz demişse de, genel kanı, bu gelişmelerle birlikte İsrail le ilişkilerin yoğun temposunun azaldığı, ilişkinin normalleştiği ve yakın stratejik işbirliğinden, ortak dengeli ilişkiye geçildiği yönünde olmuştur 25. 2000 li yılların başlarında Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilemenin en önemli nedeni, yine Filistin meselesine ilişkin olarak ortaya çıktı. 28 Eylül 2000 tarihinde Likud Partisi fanatik lideri Ariel Şaron un, İsrail in Doğu Kudüs teki kutsal yerleri, özellikle El-Aksa Camiini ziyaret etmesi ve bunun üzerine İkinci İntifadanın (el-aksa İntifadası) başlaması, ardından da 6 Şubat 2001 seçimlerinde Ariel Şaron un başbakan olmasıyla Barış Sürecinin çıkmaza girdiği gözlendi. Özellikle İkinci İntifada ile birlikte İsrail in Filistin de sivil halka yönelik orantısız şiddet uygulamaları Türkiye de bu ülkeye karşı bir tepki oluşturdu 26. Türkiye nin İsrail e duyduğu tepkinin ilk işareti, o dönemde Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit ten geldi. Ecevit, 2001 yılı içinde Türkiye ye yaptığı bir resmi ziyarette Şaron a, Eğer barış umudu kaybedilirse, ilişkilerimiz kötü etkilenebilir uyarısında bulunmuştur. İsrail, Türkiye nin bu uyarısına rağmen, Nisan 2002 de işgal altında tuttuğu topraklarda operasyonları arttırınca, Türkiye nin birçok şehirlerinde İsrail karşıtı gösteriler düzenlendi. Başbakan Ecevit, İsrail i soykırım yapmakla suçladı ve iki ülke ilişkileri gerginlik içine girdi. Buna rağmen ekonomik ve askeri ilişkiler hiç etkilenmeden devam etti 27. 2. AK PARTİ DÖNEMİ İKİLİ İLİŞKİLER Türkiye de AK Parti Hükümeti nin göreve başlamasıyla birlikte ilişkilerin siyasi boyutunda görülen gerginliklere yenileri eklendi. Bu dönemde İsrail in Filistinlilere karşı izlediği politikaları sertleştirdiği düşünüldüğünde aslında bu durum önceki dönemlerle devamlılık göstermekteydi. Ancak özellikle İsrail tarafında, AK Parti Hükümeti yle beraber iki ülke ilişkilerinin geleceğinin Arap-İsrail çatışmasının çözümüne bağlı olduğu yönünde bir kanı oluşmaya başladı. Filistin meselesine karşı duyulan hassasiyet bir yana, 1990 ların başından 2002 ye dek Türk-İsrail ilişkilerinde ikili ilişkilerle bölgesel gelişmelerin birbirinden bir dereceye kadar ayrıldığından bahsedilebilir. AK Parti Hükümeti yle beraber ikili ilişkilerin bekasının bölgesel ilişkilere daha fazla bağımlı hale geldiğini söylemek mümkündür. Bu 11

dönemde sadece Filistin le ilgili değil, genel olarak bölgedeki Irak Savaşı gibi çok önemli gelişmeler, bu durumu biraz da gerekli kılmıştır 28. ABD nin Irak a yönelik olarak 2003 Mart ayında başlattığı savaş, kurulduğu andan itibaren Arap komşularını zayıflatmak isteyen İsrail in stratejilerine oldukça uygun düştü. İsrail, 1948 de bir devlet olarak ortaya çıktığı andan itibaren Orta Doğu daki düşmanlarına karşı yıkma ve istikrarsız hale getirme politikası izledi. Nitekim kendisine muhalif ya da düşman gördüğü bölge ülkelerindeki özellikle de Sudan, Irak, Mısır, Lübnan gibi Arap devletlerindeki ayrılıkçı, etnik hareketleri bu politikasının bir sonucu olarak destekledi. Çünkü İsrail açısından değerlendirildiğinde, bölünmüş bir Arap dünyası, bölgede en ideal olan düzendir. Doğal olarak Irak Savaşının İsrail in çıkarlarına hizmet etmiş ya da etmekte olduğunu düşünmek kesinlikle yanlış olmayacaktır. Nitekim ilk andan itibaren Irak ın kuzeyinde İsrail istihbarat servisi ve ajanları yoğun faaliyet göstermeye başlamışlardır. Doğal olarak İsrail ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler, Türkiye, Suriye ve İran da endişelerin artmasına ve özellikle de her birinde güvenlik bunalımına neden olmuştur 29. Türkiye nin politikaları ise tam tersi olup, özelde Irak ın toprak bütünlüğünün korunması, genelde ise bütün Orta Doğu bölgesinde istikrar ve barışın tesis edilmesidir. Bu çerçevede iki ülkenin bölge politikaları örtüşmediği gibi aksine tam ters yönde gelişme kaydetmektedir. 2001 de Ariel Şaron liderliğindeki Likud Partisi nin iktidara gelişinden sonra İsrail in Türkiye ye yönelik izlediği politikalardaki değişim dikkat çekicidir. ABD nin önerileri doğrultusunda İsrail in Musul-Haifa petrol boru hattını devreye sokarak Kerkük-Ceyhan boru hattını devre dışı bırakması İsrail in Türkiye perspektifinin değişimini gösterir önemli bir gelişmedir. İsrail in daha önce bölgeden göç etmiş Yahudilerin ellerindeki tapulara dayanarak Kuzey Irak ta toprak edinmeye çalışması karşısında Türkiye İsrail i uyarmış ve İsrail hükümetinin uluslararası hukuk sınırlarında hareket etmesi gerektiğini ifade etmiştir 30. Irak ın kuzeyine ilişkin sorular ve sorunlar devam ederken, 2004 yılında İsrail, Refah Mülteci Kampına bir operasyon düzenledi. Bu operasyon karşısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül çok büyük tepki gösterdiler. Bu tepkiler, gelecekte iki ülke ilişkilerinin daha da gerginleşeceğinin işaretleriydi 31. İsrail deki bazı çevreler Türk Başbakanı nın ve Hükümetinin bu tepkisinden tedirgin olsalar da, bu sözlerin Türkiye iç kamuoyuna yönelik olduğu yönünde görüşler de dile getirmişler, işlerin eskisi gibi devam edeceğinin altını çizmişlerdi. Türkiye nin bu tepkisi, en büyük yankıyı Arap dünyasında buldu ve Türkiye nin Arap dünyasındaki imajını ve popülaritesini arttırdı 32. 12

AK Parti nin bölge politikası barış ve istikrarın sağlanması ve sürdürülebilir olması şeklinde formüle edilebilir. Bu çerçevede dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 2004 yılında BM Genel Kurulu nda yaptığı konuşmada bölgenin nükleer silahlardan arındırılması gerektiğinin altını çizerek İran ın nükleer silahlanma faaliyetlerini durdurmasının yanı sıra İsrail in de elindeki mevcut silahları imha etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte Arap-İsrail sorununda AK Parti iktidarının Araplardan yana tavır aldığı ifade edilmelidir. 19 Mayıs 2004 te Başbakan Erdoğan ın HAMAS liderlerinden Şeyh Ahmet Yasin ve Abdülaziz Rantisi nin İsrail operasyonu sonucu öldürülmesi üzerine İsrail in bölgede devlet terörü uyguladığı şeklindeki beyanı İsrail tarafında rahatsızlık ve tedirginlik meydana getirmiştir. İsrail Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert in ilişkileri yeniden düzeltmek amacıyla Başbakan Erdoğan dan randevu talebinin gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesi ve Başbakan Ariel Şaron un randevu talebinin de Erdoğan ın programının yoğunluğu gerekçe gösterilerek reddedilmesi İsrail tarafındaki tedirginliği arttırmıştır. Ancak PKK nın Kuzey Irak ta faaliyetlerine yeniden başlaması, ABD ile 1 Mart Tezkeresi ne bağlı olarak bozulan ilişkilerin düzeltilmesi ihtiyacı, Ermeni Soykırımı yasa tasarıları karşısında uluslararası destek ihtiyacı ve Kıbrıs ta Annan Planı ile girilen kritik süreçte Türk dış politikasının gerginlikler sebebiyle meydana gelebilecek sorunları kaldıramayabileceği düşüncesi AK Parti nin İsrail le ilişkilerde yumuşamadan yana tavır alması ile neticelenmiştir 33 Bu bağlamdaki değerlendirmelerine uygun olarak dış politika danışmanlarını İsrail e gönderen Erdoğan Hükümeti ilişkilerdeki gerginliği gidermeye çalıştı. Sonraki dönemde takip eden ziyaretlerle ki, Ocak 2005 de Dışişleri Bakanı Gül ün ziyareti bu anlamda önemlidir, ilişkiler yeniden rayına oturmaya başladı. Mayıs 2005 te İsrail e yapacağı ziyaret öncesi Madrid te Şimon Peres ile görüşen Başbakan Erdoğan, Peres den gelen Gazze Şeridi nin Türk firmaları işbirliğiyle geliştirip turizm merkezi haline getirilmesi önerisiyle karşılaştı. Yukarıda da belirtildiği gibi siyasi krizler baş gösterdiyse de özellikle ekonomik ve ticari ilişkiler derinleşmeye devam etti. Bu bağlamda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Eretz sanayi bölgesini geliştirme projesini başlattı. Ocak 2006 daki Filistin seçimleri sonrası HAMAS ın siyasi büro Şefi lideri Halid Meşal in Türkiye yi ziyareti ilişkilerde yeni bir gerginlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar Türkiye Meşal e resmi bir davet göndermemiş ve resmi olarak ağırlamamış olsa da bu durum ilişkilerde yeni bir gerginliğe neden olmuştur. Bu gelişmelerin ardından iki ülke ilişkileri tekrar yakınlaşmıştır ancak Türkiye nin 2006 Lübnan Savaşı sırasında İsrail e gösterdiği sert tepki ile yeniden gerginlik yaşanmıştır. İlişkilerde var olan kriz ve ardından gelen yumuşama döngüsü 2006 yılı krizlerinde de bozulmamış ve kriz sonrasında ilişkiler yine rayına girmiştir. Ancak yine 13

de ardı ardına yaşanan bu krizlerden ekonomik işbirliği az da olsa etkilenmeye başlamış, iki ülke arasında imzalanmış olan araştırma ve geliştirme projeleri askıya alınmış, Manavgat Suyu projesi durmuş, GAP bölgesine yapılan yatırım planları sonlandırılmış ve hatta büyük ihaleler, özellikle de askeri alandaki büyük modernizasyon projeleri, gündemden kalkmaya başlamıştır. İsrail in, içeride Ocak 2006 seçimlerinden zaferle çıkan HAMAS la meşgul olduğu bir dönemde, iki ülke ilişkilerine, İsrail ve Suriye arasındaki barış görüşmeleri için Türkiye nin arabuluculuk rolü damgasını vurmuştur. Özellikle Türkiye nin, İsrail ve Suriye arasında kolaylaştırıcı rolü oynamasıyla birlikte ilişkilerde yeni bir boyuttan bahsetmek mümkün olmaktadır. Bu anlamda da Türkiye ile ilişkiler İsrail için yeni bir değer kazanmıştır. Ancak arabuluculuk konusunda devam eden aktif ilişkilere rağmen 2008 in son günlerine dek Türkiye ile ilişkiler İsrail gündeminde sınırlı bir biçimde yer almaktaydı. Bu durum İsrail in Gazze ye karşı giriştiği Dökme Kurşun Operasyonu na dek sürdü. Saldırının başından itibaren, yani 27 Aralık 2008 yle beraber, operasyona en sert tepki Başbakan Erdoğan dan geldi. Başbakan bir taraftan taraflar arasında ateşkesin sağlanması, Filistinli gruplar arasında uzlaşmaya varılması ve Gazze nin yeniden inşası şeklinde özetlenebilecek Türkiye nin pozisyonunu değişik platformlarda dile getirirken diğer taraftan da İsrail in bu operasyonunu Türkiye ye yapılmış bir saygısızlık olarak da değerlendirmiş, iki ülke ilişkilerinde güvenin kalmadığını vurgulamıştı. Operasyonun başlamasının ardından Erdoğan, İsrail i saldırgan ülke olarak tanımlamış, Gazze yi açık hava hapishanesi olarak niteleyerek yapılan operasyonu barışa indirilmiş büyük bir darbe olarak değerlendirmişti. Gazze deki insani trajediye sessiz kalınamayacağını, özellikle Birleşmiş Milletler e sorumluluk düştüğünü ve Türkiye nin barışa yönelik gayretlerinin devam edeceğini belirtmişti. Dışişleri Bakanı Babacan ise saldırıların Türkiye açısından derin bir üzüntü ve hayal kırıklığı yarattığını söyleyerek İsrail-Filistin hattında savaşalım, Suriye-İsrail hattında barış görüşmeleri yapalım tutumu bir arada yürümez, yorumunu yapmıştı. Bunun üzerine Ortadoğu turuna çıkan Erdoğan İsrail e uğramamıştı 34. 2004 yılında olduğu gibi, ancak çok daha kesin bir şekilde, Türkiye nin Gazze Operasyonu na karşı gösterdiği tepki Arap dünyasında takdirle karşılandı. Operasyonun ardından Arap devletlerinin bu operasyon konusunda HAMAS ı sorumlu tutmaları karşısında Türkiye nin direkt olarak İsrail i hedef alması özellikle Arap sokağında Türkiye nin popülerliğini arttırdı. Bilindiği gibi, Türkiye sadece değişik ülkelerde ve platformlarda İsrail i eleştirmemiş, ayrıca İsrail in Birleşmiş Milletler den atılmasını da önermiş ve bir kez daha İsrail i Filistinlilere karşı devlet terörü işlemekle suçlamıştı. 14

Bekleneceği gibi, İsrail içinde Türkiye nin bu tutumu tepkiyle karşılandı. 5 Ocak 2009 tarihli başyazısında Jerusalem Post sadece Türkiye yi eleştirmekle ve arabuluculuk rolünü sorgulamakla kalmamış, aynı zamanda İsrail in Gazze de yaptığı operasyonla Türkiye nin PKK ile mücadelesi arasında paralellikler kurmaya kadar gitmiştir. Türkiye nin İran ile görüştüğü ve bu ülkeyle yakın ekonomik ve siyasi ilişkilere sahip bir ülke olduğu vurgulanan yazıda Türkiye nin Batı kampından hızla uzaklaştığının da altı çizilmekteydi. Bu çerçevede gerginlikler devam ederken, Davos Ekonomik Forumu nda Gazze: Ortadoğu da Barış Modeli başlıklı panelde yaşananlar Türk-İsrail ilişkilerindeki gerginliği yeni bir noktaya taşıdı. Başbakan Erdoğan, panelde yanında oturan İsrail Cumhurbaşkanı Perez i İsrail in Gazze de ölçüsüz güç kullandığını vurgulayarak eleştirdi. Perez ise Siz roketler altında kalsanız tepkiniz ne olur? Burada bir tanımlama sorunu vardır. HAMAS çirkin bir diktatörlüktür. Şu anda HAMAS ın neden olduğu sorunlarla uğraşıyoruz. Gazze ye yardımı biz değil HAMAS engelliyor demiş, oturum yöneticisi Ignatius dan söz isteyen Başbakan Erdoğan panel yöneticisinin söz hakkı vermek istememesine karşılık Perez e dönerek, Sesin çok yüksek çıkıyor. Benden yaşlısın biliyorum ki sesinin benden çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar çok yüksek çıkmayacak. Bunu böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum.[ ] demiştir. Bu olayın ardından şimdiye dek devam eden kriz-yumuşama-normalleşme-kriz döngüsü kırılmanın eşiğine gelmiştir 35. Başbakan Erdoğan ın Davos çıkışı tüm dünyada geniş yankı buldu. Daha önceki krizlerde olduğu gibi bu kriz için de, İsrail de genel kanı aslında Erdoğan ın bu sert çıkışının iç politikaya yönelik olduğu ve Türkiye de Mart ta gerçekleşecek yerel seçimlerinden önce Başbakan ın tabanına oynadığı yönünde oldu. İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi nin Davos taki olaya ilişkin olarak Erdoğan, aynaya baksın yönündeki sözlerine Ankara nın notayla karşılık vermesi de ilişkilerdeki krizi iyice tırmandırdı. Bundan sonra ilişkiler daha da vahim bir boyut almıştır. Ocak 2010 da Türkiye ile İsrail arasında alçak koltuk krizi yaşanmıştır. İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon Türkiye de yayınlanan Kurtlar Vadisi isimli bir televizyon dizisinde Mossad ajanlarının çocuk kaçakçısı olarak gösterilmesine tepki olarak, Türkiye nin o dönemki Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol u görüşme sırasında daha alçak bir koltuğa oturtmuş ve İsrailli basın mensuplarına bu durumu İbranice olarak ifade etmiştir 36. Sonuç iki ülke arasında krize neden olmuş ve İsrail 15

sonuçta özür dilemiştir. Ancak hızla irtifa kaybeden ikili ilişkiler son yaşanan Mavi Marmara Gemisine Saldırı olayıyla tamamen donmuştur. İsrail silahlı kuvvetleri, İsrail tarafından HAMAS kontrolündeki Gazze Şeridine uygulanan ablukayı delmek ve dünyanın dikkatini bu bölgeye çekmek için oluşturulan Özgürlük Filosu ndaki 6 gemiden biri olan Mavi Marmara ya, 31 Mayıs 2010 tarihinde bir saldırıda bulunmuş ve dokuz Türkü öldürmüştür. Filoda bulunan, Komor bandıralı bu gemide 577 yolcu, Türkiye bandıralı Defne ve Gazze 1 gemilerinde ise, sırasıyla 20 ve 18 kişi, Eleftheri Mesogios adlı Yunan Gemisinde 30, Sfendoni adlı Togo gemisinde 43 ve Challenger 1 adlı ABD bandıralı bir başka gemide ise 20 yolcu bulunuyordu. Çeşitli ülkelerden aktivistler mevcut olsa da, bu hareketin esasen İnsani Hak ve Hürriyetler (IHH) adlı İslamcı sivil toplum kuruluşu tarafından organize edildiği bir gerçektir. İsrailli komandoların gemiye çıkıp dokuz kişiyi öldürmesinden sonra Türkiye Dışişleri Bakanlığı, bu katliamın telafisi mümkün olmayan sonuçları olabileceğini dünyaya ilan etmiştir. Diğer taraftan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, aynı gün BM Güvenlik Konseyi nde yaptığı konuşmada, İsrail in katliamını korsanlık, haydutluk ve barbarlık olarak nitelemiş ve bu ülkenin uluslararası toplumdan özür dilemesi gerektiğini vurgulamıştır. 32 ayrı ülkeden 600 civarında kişinin bulunduğu filonun kıyıdan 72 mil uzakta, uluslararası sularda saldırıya uğradığını vurgulayan Davutoğlu, öldürülenlerin ailelerine, tazminat ödenmesi konusunda da ısrarcı olmuştur 37. İngiliz BBC televizyonu da altı gemiden oluşan bu filonun Türk, İngiliz, Alman gazeteci ve tanıkların ifadelerine dayanarak, gemide bulunanların İsrail askerlerine bir tehdit teşkil etmediği ve silahları bulunmadığını bildirmiş, ancak İsrailli gazetecilerin iddialarına da yer vermiş ve yolcuların askerlere ölüm tehlikesi teşkil ettiğine dair demeçlerini de yayınlamıştır. Türkiye saldırı sonrasında İsrail le gündemde olan üç askeri tatbikatın iptal edildiğini, görüşmelerde bulunmak üzere İsrail Büyükelçisi nin merkeze çağrıldığını açıkladı. Ayrıca Türkiye İsrail den taleplerini de merhumların ve yaralıların, alıkonulan tüm yolcuların ve gemilerin derhal iadesi, yardım malzemesinin Gazze ye ulaştırılması, İsrail in özür dilemesi ve tazminat ödemesi olarak açıkladı 38. Mavi Marmara Saldırısı sonrası taraflar arasındaki ilk temas Brüksel de gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile İsrail hükümetinin güvercin kanadından Sanayi Bakanı Eliazer Brüksel de gizlice görüştüler. Ancak görüşmenin ertesi gün İsrail basınına sızdırılması görüşmenin sonuçsuz kalmasına sebep oldu. Ayrıca İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman görüşmenin kendisinden habersiz yapıldığını söyleyerek çok sert tepki gösterdi 39. 16

BM İnsan Hakları Konseyi nin 27 Eylül 2010 da ilan ettiği raporunda da 20 ülkeden gelen 112 yolcu ile görüşülmüş, gemilerde silah bulunmadığı ve İsrail in gereksiz şiddet uyguladığı sonucuna varılmıştır. Her ne olursa olsun bu kriz sonucunda, İsrail-Türkiye ilişkileri belki de yıllarca tamir edilemeyecek şekilde yara almıştır. Her iki ülke de, krizi doğru yönetememiş, aşırı güç kullanmaktan çekinmediği bilinen İsrail in bu tutumunu sınamaya kalkan IHH, Türkiye nin ulusal çıkarlarını ilgilendirmeyen bir konuda, iki ülkenin ilişkilerini sabote etmiştir. İsrail ise Newsweek dergisine göre bu çatışmadan asıl zararlı çıkan taraf olmuş, çünkü son derece önemli bir müttefikini kaybetmiştir 40. 2 Ağustos 2010 da BM Genel Sekreteri Ban-ki Moon tarafından BM bünyesinde faaliyet gösterecek olan ve Mavi Marmara saldırısını uluslararası hukuk açısından inceleyip BM yi bilgilendirmeyi amaçlayan bir komisyon kuruldu. Komisyonun başkanlığını Yeni Zelanda eski Başbakanı Sir Geoffrey Palmer, başkan yardımcılığını ise Kolombiya eski başkanı Alvaro Uribe yapacaktı. Komisyonda İsrail i İsrail Savunma Bakanlığı hukuk eski danışmanı Joseph Ciechanover, Türkiye yi ise emekli büyükelçi Özdem Sanberk temsil etti 41. 3 Aralık 2010 da Haifa yakınlarında çıkan ve İsrail in tek başına söndürmekte çok yetersiz kaldığı yangının söndürülmesi çalışmalarına Türkiye, Başbakan Erdoğan ın talimatıyla yangın söndürme uçakları göndererek destek oldu. Bu gelişme sonrası İsrail Başbakanı Netanyahu Başbakan Erdoğan ı arayarak teşekkür etti. Ayrıca alçak koltuk krizinin mimarı olan Dışişleri Bakan Yardımcısı da Türkiye ye hassaten teşekkür ettiklerini açıkladı. İsrail in 17 Aralık ta Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırma Anlaşması İsrail-Türkiye ilişkilerinin yeniden gerilmesine sebep oldu. Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, GKRY ile bu tür bir anlaşma yapılmasının, Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını yok saymak anlamına geleceği, Kıbrıs müzakerelerini olumsuz etkileyeceği ve Doğu Akdeniz de barış ve istikrara katkı sağlamayacağı vurgulanmıştı ifadeleriyle anlaşmayı eleştirdi. İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor ise, Bu, İsrail ile Kıbrıs (Rum kesimi) arasında ikili bir anlaşmadır ve üçüncü ülkeleri hiçbir biçimde etkilememektedir. Üçüncü bir ülkenin bu konuda söz söylemesini anlayamıyoruz açıklamasını yaptı 42. Türkiye, yaşanan bu gelişmelerden sonra iki ülke arasındaki krizin aşılmasını üç şarta bağlamıştır. Bunlardan birincisi, İsrail in resmi özür dilemesi, ikincisi ölenlerin yakınlarına tazminat ödemesi ve sonuncusu ise Gazze üzerindeki ambargonun sona erdirilmesidir. Ancak İsrail in sadece ölümlerden ötürü üzüntü duyduğunu açıklaması ve ölenlerin yakınlarına 17

ölümlere sebebiyet veren İsrailli askerlerin hukuku durumuna zarar vermeyecek şekilde tazminat ödeyebileceğini bildirmesi, Türkiye yi tatmin etmekten uzak kalmıştır 43. İsrail de bu konu üzerine tartışmalar devam ederken İsrail hükümetinin bir aylık derin bir kriz yaşaması, Ocak 2011 itibariyle Tunus ta başlayıp etkisini genişleten Arap Baharı nın ilgiyi başka bir noktaya kaydırması sebebiyle Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi açısından atılacak adımlar ikinci planda kalmaya başladı. Bu sırada BM tarafından hazırlanan Palmer Raporu da ilişkilerin alacağı seyrin ortaya çıkması açısından önemsenmekteydi. Eylül 2011 itibariyle Palmer Raporu nun henüz açıklanmadan The New York Times tarafından ayrıntılarının yayınlanması Türk tarafınca son derece olumsuz karşılandı. Raporun açıklanmadan medyaya sızdırılmasının ortaya çıkardığı skandalın yanı sıra, İsrail in Mavi Marmara ya düzenlediği saldırının ve Gazze Ablukası nın meşru olduğunu ifade etmesi Türkiye yi yaklaşık bir yıl sonra İsrail e karşı tutumunu sertleştirmeye itti 44. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu düzenlediği basın toplantısında İsrail le ilişkilerin 2. kâtip düzeyine indirildiği, yapılan askeri anlaşmaların askıya alındığı, seyrüsefer serbestîsinin sağlanabilmesi adına gerektiğinde önlem alınması, Gazze Ablukasının tanınmaması, Uluslararası Adalet Divanı nda incelenmesi için gerekli girişimlerin yapılması, Mavi Marmara olayında mağdur olanların haklarının aranması için uluslararası ortamda her türlü desteğin verilmesi kararlarının alındığını açıkladı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığı açıklamada Türkiye nin Palmer Raporu nu tanımadığını ifade etti 45. Gelişmeler üzerine BM Genel Sekreteri Ban-kiMoon hem Türkiye nin hem de İsrail in Ortadoğu için önemli olduğunu söyledi ve Ortadoğu barış sürecinin menfaati için her iki ülkeye de ilişkilerini düzeltmesi çağrısında bulundu. ABD adına açıklamayı ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland yaptı. Türkiye ve İsrail in aralarındaki anlaşmazsızlıklardan dolayı üzüntü duyduklarını belirten Nuland, hem Türkiye nin, hem de İsrail in müttefik ülke olduğunu hatırlatarak, iki ülkenin de bu sorunu çözmeye gayret etmelerini istedi. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle ise Türkiye nin tavrını eleştirdi. Türkiye-İsrail gerginliğini kaygıyla izlediklerini ve uzlaşmaya yönelik adımların atılması gerektiğini ifade etti. Almanya nın arabuluculuğu önerisinde de bulunan Westerwelle, Türkiye den İsrail le yeniden diyaloga geçmesini talep etti. 18

SONUÇ Türkiye-İsrail ilişkilerinin tarihi seyrine baktığımızda ilişkiler belirli bir dönem Arap- İsrail/Filistin-İsrail meselesine ilişkin olarak inişli-çıkışlı olmuş, ancak 2000 li yılların başlarından itibaren bölgesel gelişmelerin de etkisiyle son derece gergin bir görünüm almıştır. Özellikle Mavi Marmara Gemisi Krizi ile ilişkiler şu anda neredeyse donmuştur. Türkiye, İsrail in özür dilemesini ve tazminat ödemesini beklemekte, İsrail ise bu konuda herhangi bir adım atmamaktadır. Burada beklenen İsrail in geri adım atmasıdır. Çünkü İsrail uluslararası hukuku çiğnemiş, karasuları dışında bir gemiye çıkarak, dokuz kişinin ölümüne sebep olmuştur. İsrail, Türk Hükümetinin Türk kamuoyunu İsrail ve Batı karşıtı düşünceye yönlendirdiği konusunda bazı ifadeler kullanmaktadır. Ancak, burada önemle üzerinde durulması gereken bir husus vardır; gemisine saldırılıp, dokuz vatandaşı öldürülen bir ülke kamuoyu zaten tepki göstermesi son derece normaldir. Buna rağmen, bu tür bir saldırı karşısında Türk kamuoyu sağduyulu davranmış, tarihten gelen koruyucu rolünü yine terk etmemiş ve ülkesindeki İsraillilere ve Yahudi asıllı vatandaşlara yönelik herhangi bir olumsuz harekette bulunmamıştır. Zaten İsrail Hükümeti de bunun böyle olmadığını İsrail vatandaşlarına Türkiye ye seyahat yasağını kaldırarak kabul etmiş bulunmaktadır. Kısa vadede İsrail in bölgedeki müttefik alternatifi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi görünmektedir. Yukarıda da ifade edildiği üzere İsrail zaten GKRY ile ilişkilerini geçtiğimiz yıldan beri geliştiriyordu. Bu çerçevede GKRY ile geliştirilen ilişkiler hem İsrail in bölgedeki müttefik ihtiyacına kısa vadede çözüm getirebilecek gibi görünmektedir hem de dış politikadaki en büyük handikaplarından birisi Kıbrıs olan Türkiye yi rahatsız edecek ve bu alana aktardığı enerjinin artmasına sebep olacaktır. Nitekim GKRY ve İsrail in Doğu Akdeniz de birlikte sondaj faaliyetine başlayacak olması haberinin Ankara da duyulması ciddi bir rahatsızlık meydana getirmiş ve Türkiye de KKTC ile kıta sahanlığı antlaşması imzalayarak Doğu Akdeniz de petrol arama faaliyetlerine başlanacağını duyurmuştur. Lübnan da Rum yönetiminin Doğu Akdeniz de petrol arama çalışmalarının Lübnan ın egemenlik haklarını ihlal etmemesi gerektiğini, bu noktada hiçbir devlete karşı hoşgörülü davranamayacaklarını açıklamıştır. Türk-İsrail ilişkilerinin bu derece bozulmasının bölge politikasının geneli açısından ikili bir etki doğuracağı söylenebilir. Öncelikli olarak Türkiye, Filistin-İsrail meselesinde Araplardan yana tavrını çok daha belirginleştirerek bölgedeki politik mevzisini daha öteye taşımış ve bölgeyi İran ın potansiyel nüfuz alanı olmaktan çıkarmıştır. Ayrıca Türkiye, Ortadoğu Barış Süreci nde olmazsa olmaz bir aktör olarak belirmiş görünmektedir. İsrail le ilişkileri iyi olan bir Türkiye en 19

azından tarafların görüşmesini sağlayabilir, müzakere alanları üzerinde süreci yürütebilir bir aktör iken bugün gelinen noktada Filistin meselesinin çözümünde İsrail le ilişkileri kötü olan bir Türkiye nin Filistin meselesinin çözüme kavuşturulmasında olumlu bir rol üstlenemeyeceği ileri sürülebilir. Bununla birlikte Türkiye nin bölge politikasına bu kadar sıkı angaje olmasını, ülkelerindeki en ciddi rejim muhalefetini İslamî hareketlerden algılayan Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkeler memnuniyetsizlikle karşılamamışlardır. Zira Avrupa Birliği ile müzakereler yürüten, ABD ile stratejik ortak olan ve aynı zamanda bağımsız işleyen bir parlamentoya, hiçbir dış etki olmaksızın periyodik olarak gerçekleştirilen seçimlerle kontrol altında tutulan bir demokrasiye ve laik devlet düzenine sahip olan ve bütün bunlarla İslam ı bir arada tutabilen Türkiye bölgede İran ın yerine ikame edilebilecek en iyi alternatif durumundadır. Bununla birlikte bölgedeki halk hareketlerinin en büyük taleplerinin de güçlü bir demokrasi ve bağımsız işleyen bir parlamento olduğu dikkate alınırsa Türkiye nin bölgeye girişi kısa ve orta vadede bölge ülkelerindeki mevcut rejimlerin meşruiyetlerinin sorgulanması ile neticelenebilir. Türkiye açısından ilişkilerin gerilmesinin sonuçları da kısa ve orta vadede değişkenlik gösterecektir. Türkiye AK Parti iktidarı altında geçen on yıl boyunca dış politikasını bölgesindeki tüm devletler tarafından güven duyulan bir bölgesel güç ve bu güçten aldığı güvenden kaynaklanan bir küresel aktör olmak üzere belirlemişti. Gelinen noktada Türkiye-İsrail ilişkilerinin kötüleşmesi, İran la hem Suriye hem de füze kalkanı konularında yaşanan sıkıntılar, Suriye rejimi ile ilişkilerin kopmasının yanı sıra Ermenistan la sürdürülen ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik görüşmelerin âkim kalması, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yaşanan tıkanma ve AB ilişkilerinin durma noktasına gelmesi - AK Parti iktidarının göreve geldikten sonra benimsediği misyon çerçevesinde - Türkiye nin önünde önemli diplomatik sınavlar olduğunu göstermektedir. Geçtiğimiz 10 yıl boyunca izlenen sıfır sorun politikası ve bölgedeki görece objektif duruş uluslararası politikada Türkiye nin sürdürülebilir bir Ortadoğu barışında etkin rol oynayabileceği düşüncesini ortaya çıkarmıştı. Gelişen son olaylardan sonra ise, gerilim iyi yönetilemezse, AK Parti iktidarı süresince el altından devamlı işlenen gizli ajanda argümanı çerçevesinde AK Parti iktidarının revizyonist bir dış politika izlediği düşüncesi uluslararası kamuoyunda yer edinebilir. Ayrıca İsrail in GKRY ile geliştireceği ilişkilerin Kıbrıs sorununun çözümünü zorlaştıracak olması da Türk dış politikasının mesai alanları ve dikkat yoğunluğu açısından dikkate alınması gereken bir unsurdur. Tüm bu değerlendirmelerin ışığında ortaya çıkan en önemli husus, iki ülke arasındaki ilişkilerin bu noktaya gelmesinde Türkiye nin herhangi bir sorumluluğunun olmamasıdır. Diğer bir deyişle sorunu yaratan taraf Türkiye değildir. Ancak daha önce yaşanan gerginliklerde olduğu gibi 20