Perspektif. Avrupa sağa kayıyor



Benzer belgeler
Avrupa nın imamları Mainz de yetişecek. ACG nin mesajı: Gençler zenginliğimizdir. Maneviyatsız bereket olmaz. Bereketin anahtarları.

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Almanya daki slam Konferans ve Federal Alman Hükümetinin Entegrasyon Politikas

frekans araştırma

Almanya daki slam Konferans - Müslümanlar n Durumu ve Uyumlar

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

Daima eşit fırsatlar ırkçılığa karşı konu yılı. Federal Hükümetin Ayrımcılıkla Mücadele Ofisi

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Ulusal Entegrasyon Plani: Ulusal Entegrasyon Entegrasyon siyasetinin motoru Plani: Entegrasyon siyasetinin motoru Ulusal Entegrasyon Plani:

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

TÜRKİYE DE ETNİK, DİNİ VE SİYASİ KUTUPLAŞMA. Dr. Salih Akyürek Fatma Serap Koydemir

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Altın Ayarlı İslâmi Finans

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Cumhuriyet Halk Partisi

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

** Berlin Lalesi Türkiyemspor'a

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

10 Ağustos. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Yazılı Medya Araştırması. 18 Ağustos Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yazılı Medya Araştırması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

1: İNSAN VE TOPLUM...

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Yaz l Bas n n Gelece i

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ

ULUSLARARASI FİLİSTİN ZİRVESİ 2018

Kadına YÖNELİK ŞİDDET ve Ev İçİ Şİddetİn Mücadeleye İlİşkİn. Sözleşmesi. İstanbul. Sözleşmesİ. Korkudan uzak Şİddetten uzak

Avrupa da Yerelleşen İslam

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

Avrupalıların Müstakbel Bir AB Üyesi Olarak Türkiye ye Bakışları ve. Türkiye nin Avrupalılaşma Sorunları

Cumhuriyet Halk Partisi

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLETİŞİM STRATEJİSİ

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ-II 2015

BACIM - Ağırlıklı olarak Türkiye kökenli göçmen kadınlar için buluşma ve danışmanlık merkezi

Standard Eurobarometer EUROBAROMETER 7 AVRUPA BİRLİĞİNDE KAMUOYU BAHAR Bu rapor Avrupa Komisyonu Kıbrıs Temsilciliği için hazırlanmıştır.

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

Siyasette kutuplaşma. Ahval 13/8/2018

5 Dk. Ülke Ile Ilgili Giriş Konuşması. Değerli katılımcılar hepinizi ülkem adına saygıyla selamlıyorum,

Yerel Demokrasi, Yerel Hukuk ve Evrensel Değerler

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Gelenek ve kadınlara şiddet. Zorunlu evlilik

Çocuğa özgüadlialanı ifade eden çocuk adalet sisteminin temel fikir ve amacı; adaletmekanizması ile bir şekilde karşı karşıya gelen çocukların, özel

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

IRKÇILIK VE HOŞGÖRÜSÜZLÜĞE KARŞI AVRUPA KOMISYONU

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA...

Sayın Meclis Başkanım, Kıymetli Misafirimiz Dr. Sayın Cevdet Akçay, Sayın Meclis Üyeleri, Değerli arkadaşlar

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

Avrupalıların Müstakbel Bir AB Üyesi Olarak Türkiye ye Bakışları ve Türkiye nin Avrupalılaşma Sorunları

GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TAŞRA TEŞKİLATI KURULUŞ, GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. Resmi Gazete Tarihi: , Sayısı: 28821

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

EKİM 2014 KAHRAMANMARAŞ SELİM IŞIK

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

KATILIM BANKALARI Tespitler, Tenkitler, Teklifler

Türkiye-Yunanistan İş Forumu. İzmir, 8 Mart Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı

SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

Şimdi 'ama' diyeceğim

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ ANAYASASI

MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi. Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

Devrim Öncesinde Yemen

15 Ekim 2014 Genel Merkez

1 2 icin- ucretsiz- ped- hakki/

SAMSUN BÜYÜKŞEHIR BELEDİYE BAŞKANI YUSUF ZİYA YILMAZ & SAM-DER Avusturyada yaşayan Samsunlular Derneğinin

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Araştırma Notu 15/181

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

SAAT KONULAR KAZANIM BECERİLER AÇIKLAMA DEĞERLENDİRME

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Transkript:

Perspektif NOVEMBER /KASIM 2010 Jg./Yıl: 16, Nr./Sa yı: 191 İslam Toplumu Millî Görüş aylık yayın organı Avrupa sağa kayıyor

EDİ TÖR Bayramınız mübarek olsun Bir Kurban Bayramı na daha erişmenin mutluluğu içinde hepinizin bayramını tebrik ediyor, Cenab-ı Allah tan bu bayramın insanlığa hayırlar getirmesini niyaz ediyoruz. Bu bayram vesilesi ile Hac ve Kurban gibi önemli iki ibadeti ifa ediyoruz. IGMG Hadsch-Umra Reisen GmbH tarafından organize edilen Hac seferlerimiz başarı ile tamamlandı. Başta Almanya olmak üzere Avrupa nın çeşitli ülkelerinden hareket eden kafilelerimizin dönüşleri, Mekke de Hac menasıkının tamamlanması ile başlayacak. Medine ziyaretleri Hac sonrasına kalan kafilelerimiz de Peygamber Efendimizi ziyaret ettikten sonra dönmeye başlayacak. Yeni kurulan IGMG Sosyal Yardım Derneği de bu yılki Kurban Kampanya mızı organize etti. Sizler bu sayımızı okurken, 250 yi aşkın gönüllü, bağışladığınız kurbanların dünyanın 47 ülkesinde kesilip dağıtımına nezaret ediyor olacaklar. Allah, hacca gidenlerimizin haclarını mebrur, kurbanlarınızı da kabul etsin. Hac, hem gitmeye gücü yeten, hem de maddî imkanları yerinde olan Müslümanların hayatlarında yalnızca bir defalık olsa bile yerine getirmekle mükellef oldukları bir ibadettir. Fakat, tüm dünyadan her türlü etnik ve sosyal sınıftan insanın aynı anda, aynı şuur ve idrak ile yerine getirdiği İslam ın temel bir ibadeti ve ümmetin bir araya gelerek buluştuğu bir hadisedir. Müslümanların bu ibadeti, layıkıyla yerine getirmelerine yardımcı olabildiğimiz için de hamdediyoruz. Kurban Kampanyası, ümmet ile buluşmamızın, birbirimizden uzaklarda olsak da aynı duygularla birbirimizi kucakladığımızı göstermemizin bir başka vesilesi oluyor. Bu vesile ile tekrar Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, nice bayramlara erişmemiz dileği ile gelecek sayımızda buluşmak üzere, Allah a emanet olun. Oğuz ÜÇÜN CÜ Perspektif IGMG AYLIK YAYIN ORGANI NOVEMBER /KASIM 2010 Yıl/Jg.: 16, Sayı/Nr.: 191 Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de YA YIN CI HERAUSGEBER Islamische Gemeinschaft Millî Görüş IGMG e.v. Amtsgericht Bonn, VR 6621 Vertreten durch den Vorstand: Osman Döring, Vorsitzender; Oguz Ücüncü, Generalsekretär ; Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender GENEL YAYIN YÖNETMENİ CHEFREDAKTEUR: Oğuz Üçün cü (V.i.S.d.P) DİZGİ-LAYOUT: İlhan BİLGÜ BAS KI DRUCK: Yavuzsöhne-Duisburg Yayınlanan makale ve fikir yazılarının sorumlulukları yazarlarına aittir. Die in der Zeitschrift veröffentlichten Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG İLAN SER Vİ Sİ ANZEIGENSERVICE: Tel.: 02237/ 656-201 Fax: 02237/ 656 555 E-Ma il: ta nit ma@igmg.de ABONE SERVİSİ ABONNEMENT: Is la misc he Ge me ins chaft Mil lî Gö rüş Lasts chrif tab tei lung: Boschstr. 61-65, D- 50171 Ker pen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 E-Ma il: mitg li ed@igmg.de Yıllık abone ücreti: 59,-EURO Jahresabonnement: 59,-EURO IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir Für Ve re ins mitg lie der der IGMG kos ten los Der Be zugs pre is ist im Mitg li eds be it rag ent hal ten HESAP NO BANKVERBINDUNG: DENIZ BANK AG Kon tonr.: 20 41 27 45 50 BLZ: 500 307 00

İÇİNDEKİLER 12 14 16 18 20 Entegrasyon tartışması utanç verici boyuta ulaştı Camilerden Şeriat ı atmak! Açık Cami Günü önyargılara cevabımızdır IGMG Hac-Umre Seyahat Şirketi hizmetlerine devam ediyor IGMG Sosyal Yardım Derneği çalışmalarını başlattı 6 5 6 8 10 32 34 36 Entegrasyon değil Demokrasi Aşırı sağ dalga tüm Avrupa yı sarmadan AB Araştırması: Şiddet ve İslam arasında bağlantı yok Şekillendirici kuvvet olarak Hristiyan-Yahudi Geleneği!? Kubbe ve Spiral Kule 16 Die christlich-jüdische Tradition als prägende Kraft!? Die Gesellschaft Familie, Nachbarn und Verwandte im Islam 22 24 26 28 30 10 DEMOKRATIE STATT INTEGRATION Die Bundesbank ist Thilo Sarrazin los. Damit ist Kern aber habe der Mann doch Recht. Nicht wenige feiern den ehemaligen Finanz senator Berlins als die Geschichte aber längst nicht vorbei. Denn beunruhigend sind nicht allein die populistischen Thesen dieses Bankiers, beunruhigend ist vielmehr die Zukunft. Wir fragen: welches Tabu? Die Skandal- Tabu brecher mit visionärem Blick für Deutschlands Plausibilität, die seinen Ausführungen zugestanden isierung der Migration gehört zum Standard- WissenschaftlerInnen und MeinungsmacherInnen Behauptungen von Sarrazin et al. wissenschaftliche sind sich einig: Der Sarrazin sche Biologismus hat Fakten entgegenstellen zu wollen, um zu beweisen, zwar in Deutschland einen besonderen Hautgout, im was MigrantInnen wirklich tun oder lassen. Man kann diese Debatte nicht versachlichen, denn nichts an ihr ist richtig. Wir akzeptieren schlicht keine Haltung, die gesellschaftliche Verhältnisse globalen Wirtschaftskrise, von der nur allzu klar ist, wer ihre Folgen tragen derungsgesellschaft. Das bedeutet: Wenn wir über die Verhältnisse und das Zusammenleben in dieser Gesellschaft sprechen wollen dann müssen wir Demokratie statt Integration 30 38 38 Îsâr İslâm a göre toplum, aile, komşuluk ve akrabalık Doğal sorumluluk Hindistan-Pakistan ilişkilerinin geleceği Kosova

gündem Entegrasyon değil Demokrasi Bilim adamları, sanatçılar ve aktivistlerden oluşan bir grup, entegrasyon konusunun demokrasinin düşmanı olduğu görüşünde. Entegrasyonun eşit haklara sahip olmadan önce kendisine mecbur bırakılan bir takım davranış kurallarından ibaret olduğunu belirten grubun açıklaması şöyle: Almanya Merkez Bankası Thilo Sarrazin den kurtuldu. Ancak mesele bununla bitmiyor. Zira huzursuzluk uyandıran sadece bu bankacının tezleri değil, aynı zamanda bu tezlerin bir uygulanabilirliğinin bir takım insanlar tarafından makul görülmesidir. Şaşılacak kadar çok sayıda bilim adamı, siyasetçi ve toplum mühendisi şu konuda mutabakata varmış durumdalar: Sarrazin in biyolojizmi Almanya da kuşkuyla karşılansa da kendisi son tahlilde haklı. İleri görüşlülüğü! ile Almanya nın geleceği için tabuları yıkan bu şahsı destekleyenlerin sayısı az değil. Peki, hangi tabu bu? Göçten skandal üretmek Almanya da artık sıradan bir vakıa. Sarrazin in esef verici iddialarına karşı bilimsel olgulardan hareket ederek göçmenlerin neleri yapıp yapmadıklarını ispata kalkışmak ise bir o kadar saçmadır. Bu tartışma üzerinden bir yere varılamaz, zira temelinden yanlıştır. Toplumsal münasebetleri maliyet hesapları üzerinden değerlendiren ve fakirlerle göçmenleri nakıs olarak gören bir anlayışı, kati surette kabul etmiyoruz. Bu ise küresel ekonomik kriz çerçevesinde gerçekleşmektedir ve bunun sorumlularının kimler olduğunu hepimiz biliyoruz. Bariz olan bazı şeylerin altını çizelim. Biz bir göç toplumunda yaşıyoruz. Yani, toplumdaki ilişkilerden ve birlikte yaşamaktan bahsedeceksek, entegrasyon lakırdısını ağzımıza almaktan vazgeçmeliyiz. Entegrasyon; bu ülkede çalışan, çocuk sahibi olan, yaşlanan ve ölen insanlara eşit muamele görmeleri için zorlanan davranış kalıplarından başka bir şey değildir çünkü. Ancak demokrasi de bir golf kulübü değildir. Demokrasi, bütün insanların birlikte nasıl yaşamak istediklerine kendileri için ve birlikte tayin etme hakkına sahip olmalarıdır. Entegrasyonun bahsi bile demokrasi düşmanlığıdır. Henüz kısa bir süre önce göçmenler, kadın haklarına riayet etmemekle suçlanıyorlardı. Ancak aktüel histeri, eleştiren şahısların derdinin hak eşitliği olmadığını bir kez daha göstermiştir: bu bağlam içerisinde kadınlardan, daha az ya da daha fazla çocuk veren doğurganlar olarak bahsedilmektedir. Artık yapılması gereken şey, yabancılara kendi hayatlarını özgürce şekillendirmeye imkân verecek hukukî ve siyasî yapıların yaratılmasıdır ki, bu, Yabancılar Hukuku nun değiştirilmesini de kapsamaktadır. Bir takım atanmışlar kendilerinde, başkalarının varoluşları hususunda hüküm verme hakkını görüyorlarsa, neoliberalizm ile ırkçılığın yeni bir karışımı ile karşı karşıyayız demektir. Şimdiye kadar göçmenlerin dili, kültürü ve dinî vecibeleri, onların yaşam koşullarının sebebi olarak görülüyordu, şimdi ise genleri. Daha önceleri beceri, çalışma azmi ve uyum ile toplumda bir yer edinilebileceği öğretiliyordu. Şimdi ise bütün bu gruplara sadece imkânlarının değil, aynı zamanda istidatlarının da olmadığı söyleniliyor. Kabul edilemez olan sadece Sarrazin in ve yandaşlarının gördükleri işlerde saklı olan ırkçılık değil, aynı zamanda toplumdaki hiyerarşileri değiştirilemez olarak lanse eden mantık ve böylece de daha iyi bir hata için yapılan mücadelelerin, pazarlıkların ve kavgaların manasız olduğunu dillendiren siyasettir. Toplumun büyük kısmının sınıfsal olarak aşağıya indirilmesinin ve fakirliğin nedeni siyasi kararlardır. Almanya nın yıllarca göçmenlerin sosyal ve siyasi haklarına sınır çektiğinden ve onların eğitim, ikamet ve iş piyasalarında; resmi dairelerde ve futbol kulüplerinde önlerinin kesilmesinden bahsediyoruz. Burada mesele ne göçmenler ne de fakirlerdir, bilakis problem fakirliğin ve ırkçılığın kaynağı olan siyaset ve kendisini sınırlandırmalar üzerinden tanımlayan toplumdur. Hemen Sarrazin in imdadına koşanlar ve sanki tezlerini topluma açıklamasının önünde engeller varmış gibi ifade özgürlüğü çığırtkanlığı yapanlar da gözden kaçmamaktadırlar. Sarrazin e yönelik eleştiriler ifade özgürlüğüne yapılmış saldırı olarak lanse edilmekte ve saldırgan mağdur gibi gösterilmektedir. Maalesef bu da çok aşinası olduğumuz bir sahnedir. Sarrazin in nüfus politikasını benimseyenler toplumumuzun parçalanmasına da çanak tutmuş olurlar. Tercüme: Hüsnü Yavuz Aytekin NOVEMBER / KASIM 2010 / 5 /

gündem Aşırı sağ dalga tüm Avrupa yı sarmadan Temel insan haklarını deklare etmede öncü olan bir kısım Avrupa ülkeleri, niçin kendi evlerinde göçmenlerle olan ilişkilerini bu haklar doğrultusunda yürütmede eksik kalıyor, daha fazlaca ulusalcı yaklaşımları öne çıkarıyorlar? Nasıl oluyorda Fransa, kurucusu olduğu Avrupa Birliği ile Romenlere karşı uyguladığı yurt dışı etme politikasından dolayı karşı karşıya geliyor? Ünal Koyuncu ukoyuncu@igmg.de Kim derdi ki milyonlarca insanın katline neden olan ve nihayetinde İkinci Dünya Savaşı na götüren zihniyetin kalıntıları, 60 yıl aradan sonra Avrupa da siyaset sahnesine tekrar dönecek. Yıllar öncesinde böyle şey olmaz! dedirtecek bir gelişme, şimdilerde hayatta karşılık buluyor. Tarihte bu zihniyet nedeniyle yaşanılan vahşetin toplumsal bellekte uğradığı kayıp doğrultusunda, suçlu ve damgalı düşünceler masummuş gibi yeniden siyasette yer alarak taraf buluyor. Sanki genelde dünyada özelde de Avrupa da hastalıklı bir zihniyet nedeniyle insanlar hiç öldürülmemiş, sömürgecilik adına hiç günah işlenmemiş ve saf ırk adına da farklı olan insanlar hiç yok edilmemiş. Bizler kan üzerinden siyaset yapma devrinin çoktan kapandığını tahmin ediyor ve üstünlüğün, gücün ve başarının bir takım ırklara has olduğu zannının tedavülden kalktığını düşünüyorduk. Meğer yanılmışız. Hepsi yeni bir kılıfla gündemde yerini alıyor, farklı hayat ve düşünce alanlarında görüldüğü gibi ırkçı ve ırkçılıkta modern yüze, daha doğrusu maskeye kavuşuyor. Yine, on yıl önce toplumun merkezinde söylen(e)meyen sorunlu sözler, bugünlerde her sosyal katmana bulaşmış gibi. Dün kimsenin ciddiye almadığı marjinal fikirler, günümüzde tabuları yıkmak olarak sunuluyor. İşin daha kötüsü, bu gelişme karşısında insan düşmanı duygu ve düşüncelere karşı mücadelede hassas ve duyarlı olan Avrupa kamu vicdanı, bu salgına karşı direncini gün be gün yitiriyor gibi gözüküyor. Geride kalan yıllar içerisinde Avrupa ülkelerinin toplumsal yapısı ne kadar değiştiyse, siyasetin nabzı da o kadar değişti. Bir bakıma, toplum farklılaştıkca siyaset muhafazakarlaştı. Dünyanın farklı din, dil ve ırkına mensup kişiler, Avrupa nın refah coğrafyasında hayat buldukça, ulusal siyaset daha fazlaca ulusal kimlik ögeleri üzerinde durmaya başladı. Örneğin, o ülkenin dilini bilme şartı ve şekillenmesinde Hristiyanlığın bir faktör olduğu, ülke kültürüne uyum talebi, Avrupa ülkelerinde genel geçer bir kural olarak kabul gördü. Artık egemen sınıfta, farklı olanın farklılığını koruma ve canlı tutma hakkından bahsedenlerin sözü geçmiyor. Peki ama niçin? Temel insan haklarını deklare etmede öncü olan bir kısım Avrupa ülkeleri, niçin kendi evlerinde göçmenlerle olan ilişkilerini bu haklar doğrultusunda yürütmede eksik kalıyor, daha fazlaca ulusalcı yaklaşımları öne çıkarıyorlar? Nasıl oluyorda Fransa, kurucusu olduğu Avrupa Birliği ile Romenlere karşı uyguladığı yurt dışı etme politikasından dolayı karşı karşıya geliyor? Neden seçim kampanyasında halâ, ırkçı çağrışımı açık ve net olmasına rağmen, Viyana kanından bahsediliyor ve bu söz afişlerle Viyana sokaklarında yer alıyor? Acaba İsveç de ve Macaristan da aşırı sağ partilerin seçimlerde belirli bir başarı elde etmiş olmasını nasıl izah etmek gerek? Ve son olarak, tek bildiği Müslümanlara düşmanlık olan ve Avrupa da bu göreceli yeni düşmanlık türünü yaymada adım adım ilerleyen Geert Wilders, hangi şartlarda siyaset mekanizmasında gizli söz sahibi konumuna ulaşabiliyor? Tabiki tüm bu sorulara, aklın izah edebileceği ölçü- / 6 / IGMG PERSPEKTİF

gündem Avrupa nın yeni sağını Wilders temsil etse de, büyük kitle partileri de sağcı politikalardan medet umuyor de nedenlerin arkaplanında yatan sebepleri sıralayarak cevap vermek mümkündür: Küresel ekonomik kriz, küreselleşme ve göçle birlikte oluşan yerel ve bireysel kimlikler sorunu, Avrupa nın genişlemesi ve Avrupa Birliği projesinin belirsizliği ve nihayetinde Avrupa da yaşayan Müslümanlar, Orta Doğu daki çatışmalar ve Türkiye nin AB ne üyelik süreci olaylarıyla gündemden düşmeyen İslam olgusu. Bütün bunlar yukarıdaki soruları cevaplandırmada aklımıza gelen ilk nedenler olacaktır. Nedeni her ne olursa olsun, aşırı sağ zihniyete dayanan söylem, icraat ve partilere siyaset-toplum ve kamuoyu nezdinde puan toplattıran her bir olay, insan düşmanı paradigmaya karşı mücadelede, duyarlılığın düne kıyasla biraz daha yitirildiğini gösteriyor. Öte taraftan bütün bu olayların varlığı, yukarıda sıraladığımız olumsuz gelişmelere karşı etkin mekanizmaların yokluğuna ve ülkedeki kamuoyunda ulusalcı söylemlerin aşırı sağa hayat imkanı tanıdığına işaret ediyor. Siyasilerle toplumun arasının göreceli bir şekilde açıldığı, reel sorunlara reel çözümler bulunamadığı dönemlerde yapay sorunlar patlak veriyor ve aşırı sağ düşünce kalıpları bir salgın gibi topluma yayılabiliyor. Yaklaşık 50 yıllık bir göç tarihine, Avrupa Birliği projesi kapsamında sınırların kalkmasına, doğu blokunun çökmesiyle Avrupa nın genişlemesine, ekonomik imkanlar nedeniyle Avrupalıların dünya seyahatine çıkabilmelerine ve artan iletişim imkanlarıyla diğer halk ve kültürleri tanıma potansiyelinin artmasına rağmen Avrupa, kendinden olmayanla kendi evinde birlikte yaşamayı bir bütün olarak maalesef halâ içselleştirebilmiş değil. Aksi bir durum söz konusu olsaydı, l identité nationale ve Leitkultur gibi kavramlar ülkelerin yazılı olmayan kültürel anayasalarını belirleyici konumda olmazlardı. Başkasını tanıma ve onunla anlaşmada yeterli bilginin var olduğu bir coğrafyada başkasına düşmanlık besleyen akımlar parazit olarak karşımıza çıkmazdı. Bütün bu yaşananların tuhaf tarafı ise, ulusalcı hegemonyanın ve onun gölgesinde beslenen ırkçılığın, birazda Müslümanların artık diğer kıtada yaşayan uzaktaki insanlar değilde kapı komşuları olmaları nedeniyle hayat bulmasıdır, ki Avrupa daki Müslümanlar bu her iki zihniyet için sadece sıradan vatandaş değildirler. Aynı şehri paylaşan Müslümanlar onların bakışaçısında bir çok olumsuz şeyi simgeleyen, erkeği, dayak atan; kadını dayak yiyen, özgür iradeden yoksun, kültürsüz insandır. Bu tip bir algıda Müslüman, yaygın bir ifadeyle sadece öteki olmuyor, biraz daha ileri giderek ötekininde ötekisi konumuna düşüyor. Aynı mekan paylaşılsa da zihindeki duvarlar dahada sağlamlaştırılıyor. Yeni bir vakıa olarakta, geçmişte ötekine karşı mesafeli durmayan kişilerin zihninde bile ne yazık ki yeni duvarlar örülüyor. Öyle ya, daha düne kadar her türlü haksızlığın karşısında durmayı şiar edinmiş bazı Avrupalı solcuların şimdilerde Müslümanlara karşı haksızlık söz konusu olduğunda statükodan da statükocu kesilmelerini nasıl izah edebiliriz? İkinci Dünya Savaş sonrasında kıta Avrupasında oluşturulan barış havzasında son yaşanan ırkçı gelişmelerle yeni çatlaklıkların meydana gelmiş olması hepimizi endişelendirse de, farklı din ve kültürlere mensup olan fakat aynı Avrupa yı paylaşan ve farklılıkların bir arada yaşayabileceğine olan inancını yitirmemiş olan insanların, bu inançlarını gerek düşüncede ve gerekse de pratikte geliştirme sorumlulukları düne kıyasla daha fazla artmış durumda. Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği projesiyle Avrupa halklarının savaşsız bir şekilde birlikte yaşayabileceklerini göstermişti. Şimdi ise, bu barış havzasını bir üst noktaya taşımak, değişik ırk, kültür ve dinlere mensup insanların düşmancı kültürden uzak bir ortamda yaşayabilmelereini sağlamak gerekmektedir. NOVEMBER / KASIM 2010 / 7 /

gündem AB Araştırması: Şiddet ve İslam arasında bağlantı yok Araştırmaya katılan her dört gençten biri haksız muameleye uğradıklarını ya da haksız yere seçildiklerini belirtirlerken, Fransa ve İspanya daki Müslüman gençlerin diğer dinlere mensup gençlere nazaran daha yoğun bir şekilde ayrımcılığa maruz kaldıkları, İngiltere de ise Müslüman gençler ve gayr-i müslim gençler arasında bu konuda bir fark olmadığı gözlemlenmiştir. İlknur Melekoğlu imelekoglu@yahoo.de Ekim ayı sonunda açıklanan AB Temel Haklar Ajansı (FRA) araştırması, kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine, İslam a mensup olmanın Müslüman gençler arasında şiddet eğilimine neden olmadığını ortaya koydu. 2008-2009 yılları arasında yapılan araştırmaya Fransa, İngiltere ve İspanya da yaşayan ve yaşları 12 ile 18 arasında değişen 1000 er genç olmak üzere toplam 3000 kişi katıldı. Araştırmanın bu üç AB ülkesinde yoğunlaşmasının nedeni, bu ülkelerin, geçmişte radikal İslam a mal edilen bir terör saldırısına uğramış olması ya da bu ülkelerde (çoğu Müslüman olan) göçmen gençlerin sebep olduğu iddia edilen karışıklıkların yaşanmasıdır. AB nin insan hakları politikalarında danışmanlık görevi yürüten AB Temel Haklar Ajansı araştırmasının amacı, bu ülkelerdeki Müslüman ve gayrimüslim gençlerin tecrübeleri ve davranışlarını gözler önüne sererek, karar verici siyasi mekanizmalara; ayrımcılık, sosyal dışlanma ve entegrasyon gibi meseleleri ele almada çözüm yolları göstermektir. FRA araştırması ayrıca, ayrımcılık, dışlanma ve ırkçılık gibi tutumlara maruz kalan genç insanların davranışları ile şiddete katılım arasında bir bağlantı olup olmadığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrımcılık şiddeti körükler mi? Ajans Direktörü Morten Kjarum, araştırma sonuçlarıyla ilgili değerlendirmesinde, ayrımcılığa uğramış, sosyal hayattan dışlanmış ve şiddet kurbanı olan gençlerin diğer gençlere oranla şiddete daha eğilimli olduğunu tespit ettiklerini açıkladı. Bu tespit hem Müslüman olan hem de Müslüman olmayan gençler için geçerlidir. Bununla birlikte araştırmada Müslüman gençler, gayrimüslim gençlerden daha fazla ayrımcılığa ve sosyal dışlanmaya maruz kaldıklarını dile getirmişlerdir. Araştırmaya katılan her dört gençten biri haksız muameleye uğradıklarını ya da haksız yere seçildiklerini belirtirlerken, Fransa ve İspanya daki Müslüman gençlerin diğer dinlere mensup gençlere nazaran daha yoğun bir şekilde ayrımcılığa maruz kaldıkları, İngiltere de ise Müslüman gençler ve gayr-i müslim gençler arasında bu konuda bir fark olmadığı gözlemlenmiştir. Gençlerin kendilerini mutlu hissetmeleri ile ayrımcılık arasında da bir bağ olduğu ortaya çıkmış, ayrımcılığa uğramış gençlerin diğerlerine göre çok mutlu olduklarını söyleme oranı azalmıştır. Anket sonuçlarına göre gençlerin çoğu; kabadayılık ve duygusal şiddetten fiziksel şiddete kadar değişen türlerde şiddete maruz kaldıklarını söylemişlerdir. Araştırmanın en önemli bulgularından biri de, şiddete uğrayan gençlerin daha fazla şiddet uygulamaya eğilimli olması, yani mağdur-saldırgan arasındaki bağlantıdır. Araştırmanın yapıldığı her üç ülkede de; sosyal dışlanmışlık hisseden, dini, ten rengi, dili ya da kültürel etnik kökeni ile ilgili olarak şiddete maruz kalmış gençlerin, kendini dışlanmış hissetmeyen ya da yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı şiddete uğramış olmayan gençlere oranla duygusal şiddet (zorbalık, sataşma gibi) uygulamaya daha yatkın oldukları tespit edilmiştir. / 8 / IGMG PERSPEKTİF

gündem Raporda, şiddet ile bağlantılanabilecek faktörler; erkek olmak, bir gençlik çetesi ya da suç grubunun üyesi olmak, ayrımcılığa uğramak, dışlanmışlık olarak sıralanmış. Tüm bu faktörler dikkate alındığında dini köken ya da dini bağlantının şiddet karakterinin açıklanmasında hiç bir rolünün olmadığı saptanmıştır. Müslüman gençler ve diğer gençler aynı tepkileri veriyor Raporun genel sonucuna göre, şiddetin gençler arasında sadece çok az bir kesim tarafından kabul gördüğü, şiddeti destekleyen hareketlerle doğrudan şiddete katılım arasında da direkt bir bağ olmadığı ortaya konmuştur. Dini kökeni farketmeksizin gençlerin çoğu şiddeti desteklemediklerini, ancak kendilerini ya da diğerlerini korumak için şiddete başvurabileceklerini söylemişlerdir. Savaşları ya da terörü desteklediklerini söyleyenlerin oranı ise çok azdır. Gençlerin - dini farketmeksizin- dünyanın durumu ve temel sosyal konularla ilgilendikleri, bununla birlikte yetkililere, özellikle de politikacılara güvenmedikleri araştırmanın bir başka sonucu. Müslüman gençlerin diğer dinlere mensup gençlerden daha az ya da daha çok şiddete eğilimli olduklarına, şiddet uyguladıklarına dair hiç bir belirtiye rastlanmamıştır. Ayrımcılık ve dışlanmışlıkla zaman zaman diğer gençlerin de karşılaştığı belirlenmiş, gençlerin şiddete katılımında dini aidiyetin, diğer grup karakteristiklerinden, kişisel tecrübeler ve hareketlerden daha az etkili olduğu belirlenmiş, dini kökenin fiziksel şiddete katılıma neden olduğunu gösteren hiç bir kanıta rastlanmamıştır. Araştırma sonuçları, Ayrımcılık ve sosyal dışlama faktörleri dikkate alındığında, Müslüman gençlerin Müslüman olmayanlara yönelik şiddet uyguladıklarına dair hiçbir işarete rastlanmadığını da ortaya koymuştur. Her beş gençten biri, eğer dinlerine hakaret edilirse şiddetin makul olabileceğini belirtmiştir. Bu soruyu olumlu cevaplayan Müslüman gençlerin sayısı diğerlerinden daha fazladır. Bununla birlikte, bu sonuç Müslüman gençlerin gerçekten şiddete yönelebilecekleri anlamına gelmiyor. Ayrımcılık ve sosyal dışlanmışlık engellenmeli Hatırlayacaksınız, Haziran ayında Almanya da da benzer bir araştırma yapılmış ancak tamamen farklı sonuçları yansıtmıştı. Aşağı Saksonya Kriminolojik Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan araştırmaya göre İslam dinine mensup olmak maçoluğu, bu da beraberinde şiddeti getiriyordu. Buna göre, Müslüman genç ne kadar dindarsa şiddete eğilimi o kadar artıyordu. İnsan, AB araştırmasını görünce sormadan edemiyor: Almanya da yaşayan Müslüman gençlerin diğer üç AB ülkesinde yaşayan gençlerden farkı ne? Müslüman gençlere yönelik yeni yeni ayrımcılık vakalarının ortaya çıktığı, bir çok araştırmanın da bu ayrımcılığı (gerek staj yeri bulmada gerekse iş bulmada olsun) ispatladığı Almanya da; gençler arasındaki şiddetin sebebini sadece dinî aidiyete indirgeyen, şiddeti engellemek için hiç bir çözüm önerisi sunmayan, sebebsonuç ilişkisi kurmayan bu araştırma ne kadar sıhhatli olabilir? Ayrımcılık vakaları ile şiddet olayları arasında çok önemli bir bağlantının tespit edildiği AB araştırması, gittikçe globalleşen dünyada - özellikle de göçmen gücü olmadan düşünülemeyecek bir Avrupa da- Avrupalı siyasilere, uzmanlara ve sosyologlara düşen görevin; bazı ucuz siyasilerin yaptığı gibi, tüm sorunu gençlerin dinine ya da kültürüne yükleyip ucuz bahanelere sığınarak işin içinden çıkmak değil, proaktif hareket ederek sorunu ortaya çıkmadan engellemek, suçu sadece gençlerde aramak yerine, onları şiddete iten sebepler üzerinde kafa yorarak, kalıcı ve uzun vadeli çözümler sunmak olduğunun adeta bir kanıtıdır. Gençler arasındaki şiddet ile mücadele için siyasilerin günlük hayatta gençlere yönelik dışlama olaylarının önüne geçmesinin vakti geldi de geçmektedir. Unutulmamalıdır ki; ister çocuk, ister genç, isterse yaşlı olsun, insan ancak mutlu ise bulunduğu ortama mutluluk katar. Yaşanabilir, mutlu toplumların oluşmasını istiyorsak, bu gibi anketlerde kendini çok mutlu hisseden insanların sayısının artırmaktan başka seçenek yoktur. Bu toplumlar da ancak dininden, dilinden, kültüründen ya da renginden dolayı ayrımcılığa uğramayan, kendilerini toplumun bir parçası olarak gören, kendilerini sosyal hayattan dışlanmış hissetmeyen insanlar tarafından oluşturulur. Özellikle Almanya gibi ekonominin ayakta kalması için yetişmiş elemana, genç güce ihtiyaç duyulan bir ülkenin siyasileri oturup mutlu gençler ortaya çıkarmanın formüllerini aramalılardır; zira, kendini burada mutlu hissetmeyen insan mutlu olacağı ülkeler arar! NOVEMBER / KASIM 2010 / 9 /

gündem Şekillendirici kuvvet olarak Hristiyan-Yahudi Geleneği!? Sayın Merkel in ikide bir, Almanya daki Müslümanları temel değerleri ve Anayasa yı kabullenmeye çağırması ve kendisinin yürütmenin başında bulunan siyasî bir şahsiyet olarak bunu dillendirmesi, şekillendirici güç tanımlamasının bir sosyolojik bir tesbit değil, hukukî olarak uyulması gereken normlara işaret ettiği anlamına gelir. İlhan Bilgü ibilgu@igmg.de Ekonomik ve sosyal dengelerdeki açığın her geçen gün daha da arttığı, bir türlü önlenemeyen ırkçılık ve öteki düşmanlığının toplumun merkezine doğru genişlediği bir dönemde sorunun çözümü olarak muhafazakâr lığı yeniden öne çıkarmak, Hessen eski Eyalet Başbakanı Sayın Roland Koch un siyasal hayatının zirvesi gibi görünüyor. Bir muhafazakâr politikacının, savunduğu değerleri sistemleştirmesi ve bunu kamuoyu nezdinde müdafaa edebilmesi kadar tabiî bir şey olamaz. Fakat, Federal Başbakan Angela Merkel in, Koch un muhafazakâr lık savunmasını toplum önündeki başarı grafiğini yükseltme tutanağı olarak görmeye başlaması ise o kadar da tabiî değil. Üstelik Merkel in, Cumhurbaşkanı, Sayın Christian Wulff un İslam ın da artık Almanya ya ait olduğu nun kabullenilmesi gerektiğini söylediği 3 Ekim konuşmasına bir nevi nazire yaparak muhafazakâr lığı Alman yadaki temel değerleri oluşturan güç olarak Hristiyan-Yahudi geleneği şeklinde göstermesi hiç de tabiî bir şey değil. Angela Merkel in, Almanya daki İslam ın imajını şeriat, kadın-erkek eşitsizliği, namus cinayetleri gibi bir dizi konu belirliyor diyerek İslam ve Müslümanlarla ilgili basmakalıp ön yargıları genelleştirmesi ve hemen akabinde, Müslümanlardan Almanya daki temel değerleri ve Anayasa yı kayıtsız şartsız kabul etmeleri gerektiği çağrısında bulunması aslında zihniyet bunaltmasından başka bir şey de değildir. Kısaca bir tahlil yaparsak, Sayın Merkel in, insanları ister istemez nasıl bir zihniyet bunaltmasına yönelttiğini görmemiz mümkün olacaktır. Sayın Merkel e göre, Almanya da şekillendirici ve yönlendirici güç Hristiyan-Yahudi geleneği dir. Bu tanımlama, Merkel in daha öncelerde de gündeme getirdiği öncü kültür ün de tefsiri mahiyetindedir. Eğer bunu sosyolojik ve kültürel etkileşim açısından değerlendirecek olursak sadece, yanılsalamalarla dolu bir tesbit olarak kabul etmek mümkün olacaktır. Ne var ki, Sayın Merkel in ikide bir, Almanya daki Müslümanları temel değerleri ve Anayasa yı kabullenmeye çağırması ve kendisinin yürütmenin başında bulunan siyasî bir şahsiyet olarak bunu dillendirmesi, şekillendirici güç tanımlamasının bir sosyolojik bir tesbit değil, hukukî olarak uyulması gereken normlara işaret ettiği anlamına gelir. Nitekim, aynı yöndeki bir tanımlamayı, Bavyera Eyalet eski Başbakanı Günther Beckstein ın da yaptığını görmekteyiz. Beckstein, İslam ın Almanya da egemen olan öncü kültür sınırları dahilinde yer bulabileceğine işaret etmişti. Beckstein, bu işaretle kalmamış, Umarım ki, esasları anayasamızın temel değerleri olması gereken bir nevi Euro-Islam oluşur, diyerek de öncü kültür tanımlamasına daha dikkatli bir açıklama getirmiş oldu. Fakat, Beckstein ın öncü kültür tanımlaması yeni bir problemi de gündeme getiriyor. Bu da, dinlerin artık anayasalar tarafından tanımlanması ve şekillendirilmesidir ki, böyle bir şey ne Almanya anayasasının ne de her hangi bir anayasanın ruhuna uymuyor. Zaten anayasaların görevi, bir dini şekillendirmek veya düzenlemek değildir. Bir hukukçu olarak Beckstein ın bunu çok iyi bilmesi gerekir. Aksi takdirde, Hristiyanlık ya da Yahudiliğin / 10 / IGMG PERSPEKTİF

gündem Bir gazete Cumhurbaşkanı Wulff a İslam a bu kadar iltifat niye? diye soruyor... Bir dergi Wulff u Müslüman a benzetiyor. de temel ilkelerini anayasaya göre düzenlemesi gerekecektir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir dinin anayasadan meşruiyet almaya ihtiyacı olmadığı gibi, anayasaların da her hangi bir dinden meşruiyet almaya ihtiyacı yoktur. Bununla birlikte anayasalar, devletin insanlarla ilişkilerini ve yönetim usûllerini belirleyen temel bir sözleşme olduğuna göre, bu sözleşmenin, insanların mensup olduğu dinlerin değerlerine uymuş olması da normaldir. Fakat her hâlukârda anayasa bir din değildir. Zihniyet bunaltmasındaki bir başka yön de, Almanya anayasasının temellerinin Hristiyan-Yahudi geleneğine dayandığını ima etmektir. Zira, Sayın Merkel in sözlerinden bu anlaşılmaktadır. Tarihî gerçeklere baktığımızda ise tam tersi bir hakikat ile karşılaşmaktayız. Avrupa da ve özellikle Almanya da siyasal sistem (demokrasi) ve anayasal düzenlemeler hassaten Hristiyan geleneklerle çetin mücadeleler sonrasında oluşmuş durumdadır. Anayasal değerlerin oluşma sürecinde Yahudi geleneğinin de yer aldığını söylemek ise başka bir çarpıtmadır. Çünkü, Avrupa anayasalarında yer alan din özgürlüğü isim verilmeden o günlerin şartlarında Yahudiliğe, Almanya özelinde ise Hristiyanlığın bir başka kolu olan Katolikliğe de özgürlük tanınmasını hedeflemekteydi. Eğer, Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Christian Wulff un, İslam ile ilgili sözlerinin kendi (eski) partisi içerisinde bu kadar sert tepkilere yol açması muhafazakâr lığını yitirdiği söylenen ve bugünkü Almanya yı kuran Hristiyan demokratların yeni bir kimlik bulma çabası ise, Almanya ya yazık oluyor demektir. Üzülerek görmekteyiz ki bu durum, Hristiyan demokratların kimlik bulma çabası olmaktan öte, Ralph Giordano, Henryk Broder gibi aydınları geçin, yazar Günter Wallraff, Deutschlandradio kurucu Müdürü Prof. Ernst Elitz, SPD li Berlin Neukölln Belediye Başkanı Heinz Buschkowsky gibi aydın ve toplum öncülerinin de zihinlerinde yer alan İslam karşıtı ön yargıları gösteriyor. Cumhurbaşkanı Sayın Christian Wulff un, Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı iken yıllarca sürdürdüğü ve cami önlerinde çocukların dahi kimliklerini polislere tesbit ettirdiği bir dönemden sonra, İslam ile ilgili sözleri bütün Müslümanlar tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandı. Ama Wulff un Türkiye de, Meclis de Türkiye Milletvekillerine hitap ederken yaptığı konuşmada, TBMM Milletvekillerinin alkışları ile karşılaşsa da Almanya da Müslümanları yasa ve anayasalara uymaya çağırması Merkel- Beckstein-Seehofer- Schröder zihniyetinin yansımalarından tam da kurtulamamış olduğunu da gösteriyor. Türkiye de birileri, Alman medyası tarafından başına takke giydirilen, İslam a neden bu kadar gereksiz iltifat gösteriyorsunuz diye suçlanmak durumda kalan Wulff a cami önlerindeki kimlik kontrollerini sormak durumundaydı, aslında. Karanlık bir tabloya işaret eden ve genellemelerden şikayet eden bu değerlendirmemiz sonrasında kendimizin de bir genelleme hatasına düşmememiz gerektiğine inanıyoruz. Her ne kadar, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, İslam karşıtlığının toplumun merkezine indiği tesbit edilse de, bu ülkede, saçma entegrasyon tartışmalarına karşı çıkan, sayılamayacak kadar çok halk kitlesi, (CDU dahil) siyasetçiler, bilim adamı, yayıncı ve aydın bulunuyor. NOVEMBER / KASIM 2010 / 11 /

gündem Entegrasyon tartışması utanç verici boyuta ulaştı Entegrasyon tartışmaları utanç verici ve rahatsız edici olarak değerlendirilmeye başlandı. Federal Meclis İnsan HaklarıKomisyonu nda konuşan uzmanlar da bu tartışmaların evrensel insan hakları ve din özgürlüğünün ve devletlerin dinlere karşı tarafsızlığı ile çözülebileceğine inanıyor. Almanya Federal hükümeti bir entegrasyon zirvesi daha yaptı. Bilinen konuların tekrarından öteye gidemeyen zirvedeki görüşlere karşı olanlar da toplumda giderek artıyor. Entegrasyonun yalnızca İslam ve Müslümanları hedef alması ise çeşitli kesimleri endişelendiriyor. Bir grup aydın, entegrasyon yerine demokrasi çağrısı yaparken, Alman İslam Konferansı nın kurucusu olan İçişleri Eski Bakanı ve şimdiki Federal Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, halefi Thomas de Maizière ve Başbakan Angela Merkel den farklı olarak, Cumhurbaşkanı Wulff un, İslam ın Almanya nın bir parçası olduğu yönündeki görüşlerini destekliyor ve Cumhurbaşkanı nın siyasete doğru bir yol gösterdiğini ve bu yolun, 21. yüzyıl dünyasının yolu olduğunu belirtiyor. Konuya ilişkin olarak DEMOKRATIE STATT INTEGRATION Die Bundesbank ist Thilo Sarrazin los. Damit ist die Geschichte aber längst nicht vorbei. Denn beunruhigend sind nicht allein die populistischen Thesen dieses Bankiers, beunruhigend ist vielmehr die Plausibilität, die seinen Ausführungen zugestanden WissenschaftlerInnen und MeinungsmacherInnen Behauptungen von Sarrazin et al. wissenschaftliche sind sich einig: Der Sarrazin sche Biologismus hat Fakten entgegenstellen zu wollen, um zu beweisen, zwar in Deutschland einen besonderen Hautgout, im was MigrantInnen wirklich tun oder lassen. Man kann diese Debatte nicht versachlichen, denn nichts an ihr ist richtig. Wir akzeptieren schlicht keine Haltung, die gesellschaftliche Verhältnisse Bir grup aydın entegrasyon değil demokrasi istiyor görüşlerini açıklayan Berlin Emniyet Müdürü Dieter Glietsch de bu tartışmalar sonrasında geçmişteki yabancılar dışarı! kampanyalarını hatırlatıyor. Berlin Emniyet Müdürü Dieter Glietsch entegrasyon ve göç konusunda öyle tartışmalar oluyor ki, bu tartışmalar geçmiş yıllardaki yabancılar dışarı! kampanyalarını hatırlatıyor, diyerek tartışmalardan utanmaya başladığını ima ediyor. Öyle utandırıcı bir tartışmanın içinde bulunuyoruz ki, Alman halkı sanki milyonlarca entegrasyona isteksiz, kabiliyetsiz ve hatta terör potansiyeli olan Müslüman vatandaşın tehdidi altında imiş gibi bir izlenim oluyor, diyen Berlin Emniyet Müdürü ayrıca halkın çoğunluğunun Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff u, İslam ın Almanya nın bir parçası olduğunu söylediği için hainlikle suçlamasını hayret verici bulduğunu söylüyor. Glietsch in yanı sıra antisemitizm araştırmacısı Wolfgang Benz de, son zamanlardaki tartışmaların tüm Müslümanlara hoşgörüsüzlük propagandasına dönüştüğünü söylüyor ve İslam a sert bir tutum sergilenmesine neden olan abartılı bir İslam eleştirisinin söz konusu olduğu uyarısında bulunuyor. Son zamanlarda gündemdeki entegrasyon tartışmalarını kimlik tartışmaları olarak değerlendiren Benz, burada söz konusu olanın Almanların korkuları ve anlayış problemi olduğunu söylerken, yabancı vatandaşların bir kese kağıdı gibi kullanıldığını da belirtiyor. Bunun özellikle de kimliklerin dışlandığı, hoşgörü ve liberallik gibi değerlerin bir kenara konulduğu zamanlarda çok tehlikeli bir durum olduğuna inandığını ifade eden Benz, son zamanlarda bu tür değerleri bir kenara koyma Kern aber habe der Mann doch Recht. Nicht wenige feiern den ehemaligen Finanz senator Berlins als Tabu brecher mit visionärem Blick für Deutschlands Zukunft. Wir fragen: welches Tabu? Die Skandalisierung der Migration gehört zum Standard- düşüncesinde olanların oldukça fazlalaştığı uyarısında bulunuyor. Benz, bunun son yıllarda Müslümanların dinleri ve kitapları nedeniyle potansiyel suçlular olarak görülmesiyle açık bir paralellik arz ettiğini ve belirli gruplara yönelik dışlamalar olduğunu belirtiyor. Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Ernst-Wolf- / 12 / IGMG PERSPEKTİF

gündem gang Böckenförde de entegrasyon tartışmaları çerçevesinde göçmenlerden aşırı taleplerde bulunulduğunu belirtiyor. Böckenförde, tartışmaları aptalca buluyor ve Değerler üzerinden aptalca tartışmalar bizi bir yere götürmez diyor. Göçmenlerin, bulundukları ülkelerin değerlerine kayıtsız itaat etmelerinin söz konusu olamayacağını, asıl olanın Alman hukukunu kabul edip yasalara uymaları olduğunu vurguluyor Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Ernst-Wolfgang Böckenförde. Böckenförde, göçmenlerin, düzene karşı da olsa içte kalan düşüncelerin hoş görülmesi gerektiğini de söylüyor. Federal Meclis İnsan Hakları Komisyonu nda konuşan uzmanlar da bu tartışmaların evrensel insan hakları ve din özgürlüğünün ve devletlerin dinlere karşı tarafsızlığı ile çözülebileceğine inanıyor. Humanistische Union Başkanı Rosemarie Will, Avrupa nın İslamî cemaatlerden, ne az ne de daha fazlasını isteyemeyeceğini söylerken, BM Dinî Özgürlükler Rapörtörü Heiner Bielefeldt de, can sıkıcı olarak değerlendiriyor. Rosemarie Will, Avrupa kimliğinin ve evrensel insan haklarının bir parçası olarak din özgürlünün önemli bir yer tuttuğunu, bunun için de her hangi bir dine iltimas edilemeyeceği gibi, her hangi bir dine karşı ayrımcılık yapılamayacağını söylüyor. BM Dinî Özgürlükler Rapörtörü Heiner Bielefeldt, İslam ın sürekli olarak kalıplaşmış bir şekilde hoşgörüsüzlük ve yobazlıkla anıldığına işaret ederken, göçmenlerle ilgili pek çok problemin din ile ilgisinin daha az olduğunu aksine problemin daha çok sosyal olarak tanımlanabilecek bir süreç ile ilgili olduğunu ifade ediyor. CDU li Saksonya Eyalet Yabancılar Sorumlusu Martin Gillo da, demokratik hukuk devletinin bütün dinlere eşit davranması gerektiğine işaret ederken, göç meselesinde İslam ülkelerini dışlamanın akılsızca olacağına ve Saksonya eyaletinde önemli bir ekonomik zarara yolaçacağına işaret ediyor. Öte yandan, Almanya federal hükumetinin düzenlediği entegrasyon zirvesi de eleştiri bombardımanına tutuluyor. Alman gazeteleri zirveyi laf ebeliğinden öteye gitmeyen bir zirve olarak değerlendiriyor. Türk kökenli katımcılar da 4 saatlik zirvede sadece 4 kişinin konuşturulmasını ve kendilerine görüşlerini açıklama imkanı verilmemesini eleştiriyorlar. Avrupa Türk İşadamları Derneği Başkanı Prof. Dr. Recep Keskin, zirvede istediklerini konuşturdular. İstemediklerini ise konuşturmadılar. Politize olmuşlar hâlâ eleştiri kabul etmiyorlar diyerek tepkisini ortaya koyuyor. Zirveye katılan Türk kökenli işkadını Nare Yeşilyurt da, zirvede Berlin-Kreuzberg Emniyet Müdürünün, Federal Meclis İnsan Hakları Komisyonu toplantısı ( Deutscher Bundestag) sunduğu ve Türklerle Arap kökenli çocukların okullardaki tutumu ile ilgili sunduğu raporun, ırkçı ve önyargılı bir şekilde ele alınarak sunulmasını ve raporun alkışlanmasını eleştiriyor: Bu konuşma Türklerle Arapların ne kadar yobaz olduğuna vurgu yapan, ırkçı ve aşağılayıcı bir konuşmaydı, ama alkışlandı. Entegrasyon zirvesi öncesi Türk Alman Sanayi ve Ticaret Odası da bir açıklamada bulunarak, göçmen kökenlilerin ekonomiye olan katkılarının hiç gündeme getirilmemesini eleştirmiş ve kalıplaşmış önyargılardan artık bıkkınlık geldiğini vurgulamıştı. NOVEMBER / KASIM 2010 / 13 /

gündem Camilerden Şeriat ı atmak! Tüm fikir bağlamlarının ötesinde ve hayatın her sahasında mevcut olan din, elbetteki bir siyasî ideoloji, yahut yalnız manevî bir zühd hayatı değil; hayatı, ibadet ederek yaşamanın insana ve Müslüman topluluğa getirdiği bazen muhkem ve bazen esnek sınırlardır. Tarihte Müslümanlar çoğunlukta oldukları coğrafyalarda din i temel alan bir siyasî nizam içerisinde yaşadılar. Bu din in bir siyasî ideoloji, yahut, hukuk sistemi olduğunu göstermeyeceği gibi, elbette ki, ondan bağımsız olduğunu da göstermez. Selman Dilek selmandilek@yahoo.com Avrupa, mâna ve toplumunda ne derece Müslümanlığı ihtiva ediyor suali muhatabı olduğumuz sürecin temel meselesini oluşturuyor. Dinî hayatın farklı boyutlarıyla herhangi bir siyasî karar merciinden bağımsız olarak yaşanabilirliği meselesi, son süreçte Türkiye deki başörtüsü tartışmalarından Almanya da camilerden şeriatı çıkarmak gibi ironik bir muhtevaya dönüştü. Tartışmalar o kadar farklı boyutlarda cereyan ediyor ve problem alanları o derece çeşitlilik arzediyor ki, kavramlar farklı mânalarda, yanlış bağlamlarda ifade edilir oldu. Bir çok dinî kavram hem Müslümanlar nezdinde hem de haricinde farklı çağrışımlara sebep gösteriliyor ve ortada mizahî addedilebilecek ama rahatsızlık veren hatalar boy gösteriyor. Usül kitaplarında zatta müttehid ve itibarda ise muhtelif olarak tefsir edilen; Şeriat ve Din tabirlerinde, aslında şeriatın bir açıdan din kavramıyla özdeş olduğu ve hatta kavram itibariyle İslam dan daha şumullü bir mânayı ihtiva ettiği beyan ediliyor. Din ve şeriat lafızları İslam ın haricinde inanç ve hayat sistemleri için de bittabiî kullanılmıştır. Fakat asrımızda, Kuran-ı Kerim de mevcut ahkâm ayetleri ve dinî hayatı düzenleyen ilkeleri esas alınarak Şeriat, daha ziyade, İslam hukuk sistemi manasında kullanılmaktadır. Halbuki, dinî hayatı şekillendiren ilkeleri muhtevi olan fıkıh tabiri, hukuk kavramından farklı bir metafizik bağlam ve ilmî disiplinden oluşmaktadır. Fakat bir düşünce sisteminin tarihi itibariyle, elbetteki Yahudi halaka sı yahut Kilise hukuku gibi İslam da da dinî hayatın bir hukuk manzumesi mevcuttur. Bu hukuk öncelikle kul olarak insanın Yaratıcı ile münasebetini, imanla teslimiyet ve ibadetler ekseninde kurgular. Daha sonra Müslümanın diğer insanlara ve tabiata karşı ahlâk temelli bir hukuku vardır. Şeriat ifadesinden, bazı İslamcı aydınlar ve bilinçli olarak oryantalist politizm modern hukuk sistemine benzer bir mâna vehmediyorlar. Halbuki dinî hukuk, şehadet (fizik) âleminin ötesine duyulan zihnî ve kalbî bir bağlanmanın bu dünyada gerektirdikleridir. İslami kavramlar uhrevi bir manadan neşet ederek birbirleriyle içiçe bir bütünlük arzederler. Mesela cihad kavramı da takva gibi bir müminin iç aleminin dinamiklerindendir ve zannedildiği üzere bir eylem tanımı değildir. Hiç bir dini mefhum ve faaliyet dünyevi cihetinde kalınarak cihadist benzeri tanımlamalara mahkûm edilemez. İslamî ıstılahlar (terminoloji) dinî sistemin bütünlüğünden çıkarılamayacağı gibi seküler kültürün kavramları doğrultusunda da mana değiştiremez. Batı dünyası bizatihi dinle ve evvela Hıristiyanlıkla yaşadığı dilemmanın tüm problem alanlarını bir paranoya seviyesinde İslam a uyguluyor. Bunun neticesinde de uyum tartışmalarının merkezine Müslümanların değil bizatihi İslam ın kendisinin dönüşümünü getiriyor. Siyasî yahut yalnızca belirli bir disipline ait kavram ve fikirlerle dinî hayatı yaftalıyamazsınız. Tüm fikir bağlamlarının ötesinde ve hayatın her sahasında mevcut olan din, elbetteki bir siyasî ideoloji, yahut yalnız manevî bir zühd hayatı değil; hayatı, ibadet ederek yaşamanın insana ve Müslüman topluluğa getirdiği bazen muhkem ve bazen esnek sınırlardır. Tarihte Müslümanlar çoğunlukta oldukları coğrafyalarda din i temel alan bir siyasî nizam içerisinde yaşadılar. Bu din in bir siyasî ideoloji, yahut, hukuk sistemi olduğunu göstermeyeceği gibi, elbette ki, ondan bağımsız olduğunu da göstermez. Müslümanlar, Avrupa ya daha ziyade meslek ve eğitimi hedef alan belirli gayeler doğrultusunda geldiler. Bu bağlamda Avrupa ülkeleri de onları belirli bir hukukî bağlamda kabul etti. Biz Müslüman öğrenci, yahut, iş- / 14 / IGMG PERSPEKTİF

gündem çiler de bu hukukî bağlamın farkında olarak Avrupa ya geldik. Ne ilk defa tarihimizde farklı bir toplumda bulunuyoruz ve ne de bizim dinî literatürümüzde bu konular ilk defa tartışılıyor. Gayr-i müslimlerin çoğunlukta olduğu memleketlerde iki tarafın, ahd ve selameti esas alarak birarada yaşadıkları fıkıh ve tarih açısından yeni bir vakıa olmadığı gibi, dinî hukuk da bu esnekliği ihtiva ediyor. Bu sınırlar gayr-i müslim idare altında yaşamakta olan Müslümanların orada mukim olmadan önce, yahut olduktan sonra fıkhın ibâdat kısmının yaşanabileceğinin teminata alınması ile mümkündür. Bu malumatı esas aldığımızda hatırımıza gelen sual, camilerden şeriatı tasfiyeyi vazife addetmenin hangi bilgi ve gayeye dayanabileceğidir. Caminin ve şeriatın ne manâya geldiğini dört milyondan fazla Müslümanın yaşamakta olduğu Almanya nın İçişleri Bakanı ve danışmanları hakikaten biliyorlar mı? Zihinlerin o kadar karıştığı bir zamanda yaşamaktayız ki; ne şeriatı istediğini iddia eden Müslümanlar, ne istediklerini biliyorlar, ne de Müslümanların şeriatı istediğini iddia eden populist politika, gerçekten şeriatla ne kasdettiğini biliyor. Avrupa siyaset ve hukuk sistemine muhalefetiyle meşhur Müslüman çevreler dahi, Mercedes e binen, Aldi den alışverişini yapan, parasını Sparkasse ye yatıran, tahsiline Alman okullarında devam edip, mesleğini hakeza Alman mercilerinin iradesine teslim ederek, zaten iktisaden ve cemiyet olarak Batı toplumuna bağımlı hale gelmişler. Bu münasebet, Müslümanların (camilerde) alternatif bir ekonomik yahut siyasî kararlılık peşinde olduklarını göstermiyor. Bilakis Avrupa nın siyasi ve ekonomik sisteminin arkaplanını teşkil eden dini ve felsefi mirası ile bir hesaplaşma süreci yaşamayan ve yaşaması da pek muhtemel gözükmeyen Müslüman göçmenler seküler hayata pratik olarak ziyadesiyle ittiba etmiş durumdalar. Entegrasyon bağlamında yapılmakta olan tartışmalar, Almanya nın Müslümanların intibak sürecini hızlandıracağına işaret ediyor. Bu intibakın da öncelikle dil ile mümkün olabileceği hakim kanaat. Almanca konuşamamak, tedricen düşünüldüğünde yalnızca süreçle alakalı bir meseledir. Yani, yarım asır sonra göçmenlerin kendi aralarında Türkçe iletişim kuramıyacaklarını milliyetçi Türkler de bilmekteler. Zaten muhayyile dünyalarını oluşturan hafsala oldukça zayıflamış ve dilin kültüre müteallık yönünü çoktan kaybetmiş durumdalar. Toplumlar dilin imkanları içerisinde yaşayabilir ve ilişkilerini geliştirebilirler. Türkçeyi epeyce kaybetmiş olan Türklerin ileriki nesillerde Almanca bilmemek değil, Türkçeyi tamamen kaybetmek gibi, tarihte görülmemiş hızla dil kaybını yaşadıklarına şahit olunacak. Yani Almanca konuşamamak şu an yaşanılmakta olan bir sorundur ve süreçle alâkalıdır. Fakat dil mevzuunda işaret edilmesi gereken diğer husus; Müslümanlar Almanca ile dinî hayatta ve hayatın farklı merhalelerinde dinî düşünceyi ifade edecek imkân bulamıyorlarsa, sorun yalnızca yabancılarla alâkalı değil, bilakis dil ve kültürle alâkalıdır. Almanca dinî literatür ve tahsil ne kadardır ki, bir Arap yahut Türk, Almanca dini hayatını idame ettirebilsin? Bilhassa İslam ın irfanî idrakini taşıyabilecek mefhumlar ve hayatta tekabül ettiği sahalar mevcut mu ki, Müslümanlık hemen yarım asırda Almanca ifadesine kavuşsun. Bu ilmi mesele hususunda maalesef Müslümanlar da gayret etmiyor ve belirsizce acele ediyorlar. Diğer taraftan ise bu literatür yoksunluğunun boyutlarına, dinî hayatı yaşamak mânasına gelen bir ibareyi, dinî hayatın cereyan ettiği mekândan çıkarmağa sebep zanneden ve paradokslar tarihinde siyasî bir mizah ifadesi olarak yerini alacak siyaset zaten işaret ediyor. Samimî bir niyetle bir soruna işaret ediyor ve ona çözüm dile getirmiyorsanız; ya nasıl çözüleceğini bilmiyorsunuzdur, yahut, nasıl çözüleceğini söyleyemiyorsunuzdur. İşte bu nedenledir ki Müslümanlar, Sarrazin ve benzeri tenkidlerin nasıl bir çözüm yolu aradığından endişe etmekteler. Tabiî, Avrupalı aydın ve siyasîlerin Müslümanlar aleyhinde fehmedilecek iddiaları bir taraftan da Müslümanların Avrupa ya entegrelerini teşvik mahiyeti de taşıyor. Fakat, özellikle Alman toplumunun yabancı ya bakışaçısından ortaya çıkacak rahatsızlıklara ve de göçmenlerin topluma intibakında sıhhatsiz bir şahsiyet algısına yol açacak ifadelere, siyasî beyanat sahiplerinin daha dikkat etmeleri gerekir. Siyasette temsil makamını haiz olanlar, meslek ve etnisite farklılıklarını aşan bir millet ideasıyla hareket ederler. Nitekim Almanya Cumhurbaşkanının açıklamaları da kuşatıcı bir devlet aklının yansıması olarak, süreci Müslümanlar açısından isabetle tarif etti. Siyasî tavır, Alman toplumunun kavram ve muhtevası itibariyle farklılıkları kabul edebilecek bir kimlik ve buna dayalı kişilik tasavvurunu muhafaza ederken, göçmen psikolojisinin yaşamakta olduğu kimlik kaybı ve kişilik buhranını da hesap eder. Fakat son süreçte muhatab olduğumuz bazı açıklamalar ve muhatapları olan Müslümanların kendilerini açıklayamamaları meselenin eksen kaybına uğradığını resmediyor. Bu resim, nasyonel sosyalizmin siyasî propaganda ile seküler refah algısının yüksek olduğu bir toplumu ne derece hızla endüstrileşmiş bir canavara dönüştürdüğünü resmeden bir başka tablonun yanında asılı. Avrupalı toplumlar ve hassaten Land der Dichter und Denker, Müslümanlarla birlikte bir tarih ve toplum inşa etmeye hakikaten hazır mı? İnsan haklarından özgürlüklere uzanan felsefî temellerinden siyasî mekanizmalarına kadar Avrupa, Müslümanları belirli meseleleri sebep göstererek toplumun bir sacayağı yahut bizzatihi toplumun kendisi olarak ittihaz edemeyecekse, hakikaten de ekseni kayan değerler ve toplum itibariyle: Deutschland schafft sich ab. NOVEMBER / KASIM 2010 / 15 /

teşkilat Açık Cami Günü önyargılara cevabımızdır Almanya genelinde her yılın 3. Ekim tarihinde ve 14 yıldan beri gerçekleştirilen Açık Cami Günü (ACG) bu yıl, Kuran ın inzalinin 1400. sene-i devriyesi olması hasebiyle Kuran 1400 yıldır aktüel ve hayatın içinde başlığı altında düzenlendi. Böylece bu seneki Açık Cami Günü, Kuran ın Müslümanların hayat ve düşüncesine nasıl yön verdiğini göstermek adına bereketli bir ortam sundu. 3 Ekim 2010 tarihinde, Almanya genelinde yaklaşık 1000 cami kapılarını açarak ziyaretçileri kabul etti, camiler gezdirildi, sunumlar yapıldı ve ikramlarda bulunuldu. Açık Cami Günü nde Kuran anlatıldı Açık Cami Günü nde bu yıl ana konu olarak Kuran-ı Kerim in seçilmesinden dolayı, gelen misafirlere Kuran ın Müslümanların hayatında merkezi bir konuma sahip olduğu ve her zaman aktüel oluşu anlatıldı. Bu meyanda Allah ın (cc) mesajının, bir Müslümanın, günlük hayattaki zorlukların üstesinden gelebilmesi için vazgeçilmez bir dayanak noktası olduğu üzerinde duruldu. Bu anlamda Kuran ın tüm insanlığa indirildiği ve hayatın bütün alanlarında insanlara doğru yolu gösterdiği vurgulandı. Ayrıca bu çerçevede şu hususlara dikkat çekildi: Kuran da yer alan önemli bir konu Allah a imandır. İnsan yaratıcısını tanımalı ve ona karşı olan sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. Kişi, yalnızca Allah a karşı sorumlu değil, aynı zamanda kendisine, ailesine, topluma ve diğer tüm varlıklara karşı sorumluluk taşır. Sorumluluk konusuyla ilgili Kuran da; Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor (Nahl Sûresi, [16:90]) buyrulmaktadır. Bu sorumluluk bilinci ilk olarak ailede verilir ve daha sonrada okul ve camide devam eder. Bu nedenle İslami cemiyet yaşantısının merkezi olan cami, hem günlük hayatın problemlerini aşma hem de toplumsal yaşama katkısı noktasında son derece önemli bir faktördür. / 16 / IGMG PERSPEKTİF

teşkilat Açık Cami Günü nün amaçları Açık Cami Günü organizesi, ziyaretçilerin İslam ve Müslümanlara olan ilgilerinin bilgiye dönüştürülmesinin yanı sıra Müslümanlara yönelik şüpheleri bertaraf etme imkânı sunmaktadır. Bu önemli günde ziyaretçiler Müslümanlarla bizzat görüşme ve cami hayatını yakından tanıma imkânını bulmaktadırlar. Bu çerçevede insanların zihnindeki çarpıtılmış İslam imajını ancak yüz yüze kurulan bu irtibatlar sayesinde bir nebze düzeltme fırsatı elde edilmektedir. Açık Cami Günü, aynı zamanda ziyaretçilere İslam hakkındaki temel bilgileri aktarmak için bir fırsat sunmaktadır. Zira bu konuda önemli bir bilgi eksikliği olduğu görülmekte, dinin doğru bir şekilde aktarılması insanlar arasında güven ortamı sağlamaktadır. Dolayısıyla Açık Cami Günleri nde teolojik temelli tartışmaların yerini karşılıklı tanışma ve sonuç olarak öteki hakkındaki algının değişmesi almaktadır. Her insanın yabancılardan korku duyması, bilinçsiz olarak önyargılara kapılması veya ötekine karşı güvensizlik duyması doğal karşılanabilir. İşte bu önyargılar ancak öteki ile tanışmakla aşılabilmektedir. Açık Cami Günü nün bir diğer konusunu da tanınma oluşturuyor. Çoğu insan (hatta bizzat bazı Müslümanlar) cami cemiyetlerinin katkılarının vazgeçilmezliği hakkında fikir sahibi olmamaları bir yana, cami cemiyetlerinin faaliyetlerinden haberdar değiller. Bu sebepten cemiyetler kendilerini dışarıya ne kadar tanıtırlarsa, cemiyet çalışmaları o kadar tanınmakta, kabul görmekte ve takdir toplamaktadır. Açık Cami Günü 2010 organizesine dair Almanya nın büyük İslami cemaatlerinin çatı kuruluşu olan Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi nin (KRM) Açık Cami Günü çalışma grubu tarafından Kuran ı Kerim organizenin bu seneki ana konusu olarak tespit edilmiştir.bu konu doğrultusunda afiş, brosür ve Açık Cami Günü adına bir internet sitesi (www.tagderoffenenmoschee.de) hazırlanmıştır. Ayrıca Kuran ve hayatımız konulu bir resim ve fotoğraf yarışması düzenlenmiştir. Yine IGMG Genel Sekreterlik bünyesinde çalışan Açık Cami Günü çalışma ekibi, hazırlıklara aylar öncesi başlamıştır. Ekip, Açık Cami Günü nün organizesinde ihtiyaç duyulan bütün alanları kapsayacak şekilde geniş bilgi veren bir Açık Cami Günü Rehberi, Açık Cami Günü için hazırlanan bir dergi olan TOM Magazin 2010 adlı dergiyi yayınlamıştır. Bunların yanısıra bir cami broşürü, bir hadis broşürü, Açık Cami Günü nün konusuyla ilgili bir PowerPoint sunum ve ayrıca materyaller hazırlamıştır. Hazırlanan materyaller www.igmg.de sitesinde bütün camilerin istifadesine sunulmuştur. Açık Cami Günü çalışması IGMG nin mutat çalışmalarının arasında yer aldığı gibi gayrimüslim toplum tarafından da kabul görmektedir. Ziyaretçilerin çoğu ilk defa bir camiyi ziyaret ettiğini söylemektedirler, Bu bağlamda ziyaretçi sayılarında aktüel tartışmalara rağmen artışın olmadığı gibi, düşüşün de sözkonusu olmadığı gözlemlenmektedir. Öte yandan cemiyetlerin bu yılki Açık Cami Günü faaliyetlerini değerlendiren IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü şunları söyledi: Açık Cami Günü çalışması ve bununla birlikte dış ilişkiler çalışmalarımız hız kazanıyor. Olması gereken de bu. Açık Cami Günü bütün tartışmalara ve önyargılara cevabımızdır. Ne olursa olsun Müslüman olarak bizlere sabırlı ve azimli bir şekilde çalışmaktan başkası yakışmaz. NOVEMBER / KASIM 2010 / 17 /

teşkilat IGMG Hac-Umre Seyahat Şirketi hizmetlerine devam ediyor Hacı kardeşlerimizin bizimle olan irtibatı hacca niyet edipde kaydı yaptırmakla başlıyor. Sonraki tüm aşamaları biz belirliyor ve takip ediyoruz. Dolayısıyla pasaportların toplanmasından ücretlere kadar tüm süreçte bizimle olan irtibatlarını koparmıyorlar. IGMG Hac-Umre Seyahat Şirketi Genel Müdürü Hakkı Çiftçi, yürütülen hizmetler hakkında Perspektif Dergisi ne açıklamalarda bulundu. Çiftçi, yaptığı açıklamada, yürüttükleri Hac organizasyonuyla ilgili olarak, Hac ve umre hizmetlerinin yürütülmesi ve aynı zamanda da çeşitli seyahat paketleriyle acenta çalışmalarında hizmet etmek için kurulan müstakil bir şirket olarak Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İsviçre, Avusturya, Danimarka, İsveç, Norveç, İngiltere ve Avustralya olmak üzere toplam 11 ülkeden Hac organizesini gerçekleştirmekteyiz. Bir taraftan 2010 yılı Hac hizmetlerimizi aksamadan yürütmekte, diğer taraftan da 2011 yılı için kayıt işlemlerini devam ettirmekteyiz ki, şu aşamada 2011 yılı için rezervasyonlarımızın yüzde otuzu dolmuş durumdadır, dedi. Umre hizmetine de değinen Çiftçi, Uygulanan bir kota olmadığı için umreye daha fazla ağırlık verebiliyoruz. 2010 yılında toplamda yüzde 30 luk bir artışı yakalayarak 3000 den fazla umreciyi kutsal topraklara götürme imkanımız oldu. Kısa vadede hedefimiz 5000 in üzerinde umrecinin kutsal topraklarda umre ibadetini gerçekleştirmesine vesile olmaktır, dedi. Hakkı Çiftçi, Hac organizesinde verilen hizmetleri anahatlarıyla şu şekilde izah etti: Hacı kardeşlerimizin bizimle olan irtibatı hacca niyet edipde kaydı yaptırmakla başlıyor. Sonraki tüm aşamaları biz belirliyor ve takip ediyoruz. Dolayısıyla pasaportların toplanmasından ücretlere kadar tüm süreçte bizimle olan irtibatlarını koparmıyorlar. Hac seminerleriyle hacılarımızı manen ve bilgi düzeyinde hazırlıyoruz, bu seminerlerde şirketimizin hazırladığı Mekke ve Medinede ki tarihî ve Kutsal ziyaret mekanlarını tanıtan "Mekke-Medine Kitabı" isimle eserimiz. Verdiğimiz matbuatlar 1- Mekke-Medine Kitabı, 2-Hac Rehberi, 3-Hac Duaları Kitabı, 4-Evrad-ı Şerif, Zikir ve Dua kitabı. Hacılarimizin orada kullanacakları çanta ve seccade gibi Hac malzemelerini de ayrıca kendilerine veriyoruz. Bütün bu çalışmalarla hacılarımıza geri dönünceye kadar her anı planlanmış bir şekilde kendilerine Hac hizmetini sunuyoruz. Yemek, toprak bastı parası-hac ceketleri, seyahat ücretleri, iç ziyaretler, otobüs hizmetleri, sağlık hizmetleri, ambulans hizmetleri, kısacası hacımızın her anı bizim tespit ettiğimiz program çerçevesinde geçiyor. Bu hizmetler için ek bir ücret alınmıyor. Bu hizmetlerimiz, tahsil ettiğimiz hac fiyatlarına dahildir. Hakkı Çiftçi, Hac ve Umre hizmetinde şirketlerine yönelik yoğun ilgiyi de değerlendirdi. Hac organizemize çok ciddî bir talep söz konusudur. İnsanlar, Haziran ayı sonrasında kayıt almadığımızı bilmelerine rağmen hâlâ başvuruda bulunuyorlar. Biz de zaten her yıl hacılarımızla hizmetlerimize yönelik anket yapıyoruz. Bu anketlerde organizemizle ilgili memnuniyet oranının genel olarak yüzde 95 üzerinde olduğunu görüyoruz. Ferdî sıkıntılardan dolayı çok azda olsa memnuni- / 18 / IGMG PERSPEKTİF

teşkilat Tecrübelerimize dayanarak bu hizmeti yürüten bizler, çalışmalarımızı bir ibadet aşkı ve şuuruyla yapıyoruz. Güler yüz, samimiyet, ikili ilişkilerin daha sıcak olması, kafile ve grup başkanlarımızın hacılarımızla gece gündüz ilgilenmesi, onların tüm dertlerine koşması, tabiî tecrübeli ekibimizin oranın şartlarını iyi bilmesi ve buna göre hareket etmesi, almış olduğu tedbirler memnuniyeti etkileyen faktörlerdir. yetsizliklerini ifade eden insanlarımızda oluyor tabiî ki diyen Çiftçi, yoğun ilgininin nedenlerini şu cümleleriyle izah etti: Tecrübelerimize dayanarak bu hizmeti yürüten bizler, çalışmalarımızı bir ibadet aşkı ve şuuruyla yapıyoruz. Güler yüz, samimiyet, ikili ilişkilerin daha sıcak olması, kafile ve grup başkanlarımızın hacılarımızla gece gündüz ilgilenmesi, onların tüm dertlerine koşması, tabiî tecrübeli ekibimizin oranın şartlarını iyi bilmesi ve buna göre hareket etmesi, almış olduğu tedbirler memnuniyeti etkileyen faktörlerdir. Yaptığı açıklamada Mekke ve Medine deki ikili ilişkilere de değinen Çiftçi, Suudi Arabistan Hac makamlarının kendi çalışmalarını takdir ettiklerini ifade etti. Çiftçi, bu konuda şunları aktardı: Suudi Arabistan Hac makamlarıyla olan ilişkilerimiz gayet iyidir. Mekke ve Medine de iki ayrı kurum Hac eksenli hizmetleri yürütmektedir. Birincisi Hac Bakanlığı, ikincisi müessese olarak bilinen bir yapıdır ki bu yapı hacıları orada karşılama ve haclarını yaptırmakla mükellef olan ailelerden oluşmaktadır. Bu müessese kurumu Suudi Arabistan makamlarınca resmen tanınan bir kurumdur. Haccın alan hizmetlerini yürüten bir kurumdur. Yani otellerin düzeni, yemekler vb. konularda hacının tüm ihtiyaçlarıın giderilip giderilmediğini takip eden bir kuruluştur. Arafat inişi ve çıkışı ile şeytan taşlama mekânlarında bu kurum sorumluluk taşımaktadır. Bu alanlarda bir sıkıntının çıkmaması, insanların mağdur olmaması yönünde özel bir gayret söz konusudur. Biz uzman ve ehil ekibimizle kendi işlerimizi ve kendi sorumluluklarımızı zamanında ve yerinde getirdiğimiz için bu kurumlara hiç bir zaman iş düşürmüyoruz. Bizim için atanmış sorumlular da bizim bu organizemizde çok rahat ve sıkıntı çekmeden haccın gerçekleştirildiğini görüyorlar. Tabi bu organizeli hizmetimiz, göstermiş olduğumuz özen ve ilgi, hacılarımıza yönelik samimi ikili ilişkilerimiz ve orada kurallara uyuşumuz Suudi Artabistan Hac Bakanlığı nın dikkatini çekiyor. 2 milyon insanın hacca geldiğini hesaba kattığımızda biz çok cüzi miktarda hacı adaylarına hizmet götürüyoruz. Ama gösterdiğimiz hassasiyet nedeniyle bizi örnek kuruluş olarak kabul ediyorlar ve bize yönelik takdirlerini plaketle ifade ediyorlar. NOVEMBER / KASIM 2010 / 19 /

teşkilat IGMG Sosyal Yardım Derneği çalışmalarını başlattı Şayet, ekonomik refah ve siyasî istikrarın hakim olduğu Avrupa kıtasında yaşıyor ve bahsettiğim çelişkilerden haberdarsanız, sorumluluğunuz kat kat fazladır. İşte bu kaygılarımıza binaen Almanya da, Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) in, İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır, Hadis-i Şerifi ni prensip edinerek, IGMG Sosyal Yardım Derneği ni kurduk. Ünal Koyuncu ukoyuncu@igmg.de Geride bıraktığımız ayda insanî yardım çalışmaları alanında hizmet etmek üzere IGMG Sosyal Yardım Derneği kuruldu. Derneğin kurucu Başkanı Zeki Toprak, yeni kurulan yardım derneği hakkında dergimize bilgi verdi. Yaptığımız söyleşide varlık içindeki bölgelerle yokluk içindeki ülkeler arasındaki çelişkiye dikkat çeken Toprak, oluşturulacak olan gönüllüler ağıyla yapılacak çalışmaları anlattı. Sayın Toprak, öncelikle kurmuş olduğunuz dernek hayırlı olsun. Bildiğiniz gibi, insanî yardım alanında hizmet etmek, sorumluluğu ağır olan bir çalışmadır. IGMG Sosyal Yardım Derneği ni kurarak böyle bir sorumluluğun altına girdiniz. Öncelikle okuyucularımızı IGMG Sosyal Yardım Derneği hakkında kısaca bilgilendirebilirmiyiz? Derneğimizle ilgili bilgilere geçmeden önce, müsaadenizle, yaşadığımız dünyada devam eden çelişkileri anımsatmak istiyorum. Yeryüzünde hayatını sürdüren insan, bir tarafta bilgi ve teknikle doğaya egemen olma mücadelesini verirken diğer tarafta farklı felaketlerle doğanın kurbanı oluyor. Afrika kıtası açlık ve fakirlikle özdeşleşirken, içinde yaşadığımız Avrupa ülkeleriyle Kuzey Amerika ülkelerinde aşırı tüketim yaygınlaşmış durumda. Bir kısım ülkelerde hüküm süren barış ortamı o ülkelerin refahını artırmışken, savaş, hakim olduğu ülkelerde sefaletin artmasını sağlamış ve maalesef savaşın devam ettiği bölgelerde hala istikrar sağlanabilmiş değil. Evet, değindiğiniz gibi insanî yardım alanında hizmet etmek, sorumluğuğu ağır olan bir çalışmadır. Şayet, ekonomik refah ve siyasî istikrarın hakim olduğu Avrupa kıtasında yaşıyor ve bahsettiğim çelişkilerden haberdarsanız, sorumluluğunuz kat kat fazladır. İşte bu kaygılarımıza binaen Almanya da, Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) in, İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır, Hadis-i Şerifi ni prensip edinerek, IGMG Sosyal Yardım Derneği ni kurduk. Derneğimiz, Avrupa da yaşayan insanların bağışlarını, farklı yardım projeleri kapsamında muhtaçlara ve fakirlere ulaştırma gayesiyle kurulmuş müstakil bir insanî yardım organizasyonudur. Birazda yardım edilecek coğrafya hakkında bilgi vermeniz mümkün mü, hedef olarak hangi ülkeleri belirlediniz? Şimdi, yeri gelmişken yanlış anlaşılmaya neden olmamak için insanî yardım çalışmalarının esasını teşkil eden bir noktaya değinmek istiyorum. Yardıma muhtaç insana, dini, siyasi, coğrafi ve kültürel kimliğine bakılmaksızın yardım edilir. Aslolan insandır ve her insanî yardım, insan merkezli bir çalışmadır. Sorunuz coğrafi ayrımcılığa kapı aralayabileceği için ilkesel olarak bizim böyle bir derdimizin olmadığının ve olamıyacağının altını çizmek isterim. Yardım etme kriterimiz, insanı ayırıcı özellikler değil, onun muhtaç konumunda oluşudur. Bu çerçeveden / 20 / IGMG PERSPEKTİF