SU-ÇEŞME.SEBİL SEDAT ÇETİNTAŞ. Yüksek Mimar, Âbideleri Koruma Heyeti üyesi



Benzer belgeler
OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

RESTORASYON ÇALIŞMALARI

ADANA SEYHAN - ULU CAMİ MEDRESESİ ULU CAMİ MEDRESESİ

SELANİK AYASOFYA CAMİSİ

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar

ANKARA ÜNİVERSİTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ PEYZAJ YAPILARI DERSİ SU YAPILARI

3. AHMET ÇEŞMESİ (İSTANBUL - SULTANAHMET MEYDANI)

Osmanlı nın ilk hastanesi:

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

MİMARİ RESTORASYON ÖĞRENCİLERİ EĞİTİM GEZİSİ

MİMAR SİNAN. Hazırlayan : Doç. Dr. Yavuz Unat. Mimar Sinan

İstanbul-Aksaray daki meydanı süsleyen, eklektik üslubun PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN CAMİİ İBADETE AÇILDI. restorasy n

SELANİK KALE SURLARININ YIKILMASI

TÜRK-İSLAM DEVRİ YAPILARINDA ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI TAHRİBATI, NEDENLERİ VE ÇARELER

Günümüzde 1. tepede Topkapı Sarayı, 2. tepede Nuruosmaniye Camisi, 3. tepede Süleymaniye Camisi, 4. tepede Fatih Camisi, 5. tepede Yavuz Sultan Selim

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ BAHÇELERİ

SELANİK HORTACI CAMİSİ

FATİH SULTAN MEHMET İN Sarayları

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ YATIRIMLARI. Eminönü. 247 Milyon YTL. (İkiyüz Kırk Yedi Milyon YTL) İLÇELERİMİZE HİZMETE 4 YILDIR HIZ KESMEDEN DEVAM

Edirne Hanları - Kervansarayları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

CAMİ MİMARİSİ EMEVİLER EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ OSMANLI MİMARLIĞI

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

Ortaköy'ün simgesi Büyük Mecidiye Camii

SELANİK ALACA İMARET CAMİSİ

Kurşunlu Camii. Kayseri deki Sinan. Kurşunlu Camii, klasik dönem Osmanlı mimarisinin Kayseri deki özgün eserlerinden biridir. 16.

Edirne Köprüleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

ĐSTANBUL KÜLLĐYELERĐ (FATĐH / SULTAN SELĐM / ŞEHZADE MEHMET) TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

SİVEREK'TE TARİHİ ESERLER VE CAMİLER

Mimar Sinan'ın Eserleri

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

Yer Esnaf/Dükkan İsim Nefer Aded Arşiv İsmi

CAMÝÝ VE MESCÝTLER. Nevþehirli Damat Ýbrahim Paþa Camisi (Kurþunlu Cami) (Merkez)

İstanbul un 100 Hamamı

EVLİYA ÇELEBİYE GÖRE YANYA CAMİLERİ

KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ

UŞAK'DA BIR KÖPRÜ KITABESI ÇANLı KÖPRÜ (H M. 1255)

Üç Şerefeli Camii. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

AHMET ARSLAN OSMANLI DEVLETİ NİN PADİŞAHLARI ALBÜMÜ

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

Şeyhülislam Yahya Efendi nin torunu olan Ayşe Hubbi Hatun

Bâlî Paþa Camii. Âbideler Þehri Ýstanbul

TAKSİM SU MAKSEMİ. Dr. Saadi Nazım NİRVEN

Ramazanoğlu Medresesi: 1540 yılında yapılmış klasik Osmanlı medresesidir.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ. Selçuklu Dönemi Yapıları ile Bahçe ve Peyzaj Sanatı

ŞEYHÜLİSLÂMLIKTAKİ BİNALARIN MİMARÎ ÖZELLİKLERİ

II. Beyazid Camii - Külliyesi ve Sağlık Müzesi. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Muhteşem Pullu

2. İstanbul Boğazı 31 kilometre uzunluğundadır. 3. İstanbul Boğazı Asya ve Avrupa yı birbirinden ayırır. 4. İstanbul Boğazını turistler çok severler.

PROF. DR. İLKER ÖZDEMİR YRD. DOÇ. DR. OSMAN AYTEKİN

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ

42 I MİMARİ I HAMAMLAR. Hamamlar. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

ÖRNEKLER. Nazife KURTMAN

; I.JL 1 e 1 SANAT TARl!ll ENSTİTÜSÜ !J~ ~J~.. Ci= g-l <i.d. ~ I.Jl I.JL 1.. J. - ~ ~ wu-ım.,. -i -. J...'... .!. ~ ...:r i ~~ i:...

İSTANBUL DA, XIX. YÜZYIL OSMANLI MİMARLIĞINDA GÖRÜLEN AMPİR ÜSLUPTAKİ MADENİ ŞEBEKELER

SELANİK HAMAMLARI BAKİ SARISAKAL

BOSNA-HERSEK TEKİ KÜLTÜR, BİLİM VE EĞİTİM ÜZERİNDEKİ OSMANLI ETKİSİ: MEVCUT DURUM

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

ADANA NIN SIRLARINA YOLCULUK

SELANİK TE YAPTIRILAN SON CAMİ HAMİDİYE CAMİSİ (YENİ CAMİ) BAKİ SARI SAKAL

İlk Selatin Camii: Fatih Camii

III. MİLLETLER ARASI TÜRKOLOJİ KONGRESİ Y A Z M A ESERLERDE SERGİSİ. 24 Eylül - 5 Ekim 1979 SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ.

nnııımu i ı S i i. I İ mh İ k- Í J ' MlPi Ms i { IH. ï İ?İ I F M i- 11 ]. f l r 1 f-msi' i M i d m İM i m M V'İ 1

SELANİK ESKİ CUMA CAMİSİ

ZEMİN KAT: 1. NORMAL KAT: 2. NORMAL KAT: ÇATI KATI: ÇATI ARASI KATI: 230 ADA 22 PARSEL :

46 MİMARİ I İSTANBUL MİNARELERİ

OSMANLI MEDRESELERİ. Tapu ve evkaf kayıtlarına göre orta ve yüksek öğretim yapan medrese sayısı binden fazlaydı.

Surre Alayı. Surre-i Hümâyun. Altınoluk. Surre Alayının Güzergâhları. Surre Alayının Güvenliği. Surre Alayının Yola Çıkması

Abd-i Kethüda (Cücük) Camisi

SÜLEYMANİYE YENİLEME ALANI, 2. BÖLGE, 562 ADA, 11 PARSEL RESTİTÜSYON AÇIKLAMA RAPORU

ANADOLU SELÇUKLU MİMARİSİ

MİMAR SİNAN'IN KÜÇÜK AMA

Tarihi Siyesepol Köprüsü nün altı 38 YEDİKITA EYLÜL 2014

SURLARI ve KAPILARIYLA İSTANBUL

Deniz Esemenli ile Hanlar ve Çarşılar Turu 07 Aralık 2013, Cumartesi

Mahmûd Paşa Kütüphanesinin Yeniden Açılışı *

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 8

MĠMAR SĠNAN VE KLASĠK DÖNEM

20 Derste Eski Türkçe

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Beylikler,14.yy. başı BEYLİKLER DÖNEMİ

ERUH İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

ARTUKLU DÖNEMİ ESERLERİ Anadolu da ilk köprüleri yaptılar.

İZMİR BALÇOVA ANADOLU LİSESİ İSTANBUL ÜNİVERSİTE TANITIM VE KÜLTÜR GEZİSİ

Osmanlı mimarisinin oluşumuna etki eden faktörler nelerdir? Osmanlı mimari eserlerinin ihtişamlı olmasının sebepleri neler olabilir


Sonuç. Beylikler dönemi, Anadolu'da Türk kültür ve medeniyetinin gelişmesi

ANTAKYA SAMANDAĞ GEZİSİ I 25 HAZİRAN 2012 MUSA DAĞI SİMON DAĞI

BEÇİN KALESİ KAZISI KALE ÇEŞMESİ SONUÇ RAPORU

Ilgın Sahip Ata Vakıf Hamamı. Lala Mustafa Paşa Külliyesi ve Cami. Ilgın Kaplıcaları. Buhar Banyosu

Roma mimarisinin kendine

Transkript:

Resim : 1 Mehrişah sebili «Eyüp» 1800 çalıştığı zamanlara ait eski bir resim SU-ÇEŞME.SEBİL SEDAT ÇETİNTAŞ Yüksek Mimar, Âbideleri Koruma Heyeti üyesi MlM ARİ nin medeniyet tarihinde ve cemiyet hayatında kesin bir ifadesi vardır. hastaneye bitişik olarak yapılmış görünce şaşmaz bir Sivas ta toprak altından çıkan Şifaiye tıp medresesini Meselâ, uzaktan minarelerini seyrederek hakikat olarak anladık ki Türkler, X III üncü asır yaklaştığımız bir şehirde mutlaka bir İslâm kütlesinin başında şeriri tababetin üstadı imişler. yaşamış veya yaşamakta olduğunu anlar ve o şehirde İşte mimarinin bu şaşmaz ve şaşırtmaz ifadesine göreceğimiz kiliselerle de orada hıristiyanların varlığına inanırız. Stadyumlar şehirlerdeki spor faaliyetine dayanarak tarihimizi araştırdığımız vakit çeşmelerimizin, şadırvan ve sebillerimizin Türk yurdundaki çokluğundan da ırkımızın suya ve temizliğe ve hayırseverliğe düşkünlüğünü delâlet eder. anlıyoruz. Mimari bu mühim rolünü tarihin en zengin safhaları içinde aynı kesinlikle yapar. Meselâ, 1938de 125 Makalemizin mevzuu İstanbul sebilleri idi. Fakat esasta yekdiğerinden ayrılamıyan çeşmeler ve şadır- T T - S S 0 2

Resim : 2 Sivas ta Gökmedrese çeşmesi XIII. asır - Selçuk vanlardan da birer parça bahsetmek mecburiyetinde olduğumuz gibi hep birlikte bunları yaratan maddi ve mânevi âmilleri de muhtasarca ve sırasiyle gözden geçirmek faydalı olacak. Türk ruhunda ve medeni hayatında suyun değeri: Türkün sosyal ve medeni hayatında su, maddi ve mânevi bir hayat unsuru halinde yer almıştır. Mimarisi ve edebiyatiyle birlikte yaşamış, hattâ çok kere onlara ilham kaynağı olmuştur. Babalarımızın dilinde (su gibi aziz ol) duasının ve (su içen yılana dokunulmaz) darbımeselinin mefhumları boş değildir. Türkler nazarında su, cidden aziz ve mukaddestir. Bir susamışa bir tas su vermek, veya bir yol üstünde bir çeşme yaptırmak cemiyete en büyük eyilik, en yüksek mânasiyle bir insansever- liktir. Savaş ve sefer günlerinde nehirlere at süren, tabiî ve sakin hayatında derelerin çağıltısından coşan Türk, evinin avlusunda atının dizginini çektiği vakit de, mutlaka bir akar suyun şarıltı ve parıltısından uzak kalmaya razı olamamıştır. Medresesinde okur ve okuturken, tapınağında Allahına kulluk ederken, hastanesinde hastaları tedavi ederken de onun İlâhî sesinden istifade etmesini bilmiştir. Gerek Selçuk, gerek Osmanlı saltanatında, gerekse Anadolu da feodal yaşamış Türk teşekkülleri tarihinde hangi iıim ve cinste olursa olsun bir mimari eser Resim : 3 Bursada Ulucami içindeki fıskiyeli havuz XV. asır - Osman]

Sivas ta Gökmedrese çeşmesi, (gömülmüş olduğu topraktan çıkarılmış farz edilerek tersim edilmiştir.)

Yine Kayseri de (Huant Mahperi) adındaki bir Selçuk prenses { 3 } veya sultanının 7 0 0 sene evvel yaptırmış olduğu medresenin ortasındaki havuzdan başka, cephesinde de mütaaddit musluklardan su akmaktadır. Sıvasta 6 70-127 1 de yapılmış olan 4] Gökmedresenin de avlusunda bir havuzu vardır. Cephesinde yer almış muhteşem çeşme ise medrese kadar eski ve kıymetlidir. { 5 } (Resim: 2) On beşinci asırda Bursa nın Yeşil ve Ulucamilerinin kubbeleri altında ve XVI ncı asırda Edirne de Selimiye camisi ortasındaki fıskiyeli havuzlarda İlâhî şırıltılarla akan su sesleri güzel sesli müezzinlerin nağmelerine karışırdı (Resim 3-4). Fakat zannedilmesin ki bu iş yalnız camilere mahsustur. 890-1 586 senesinde Edirne de Bayezit II. nin yaptırmış olduğu hastanede Türk hekimleri akıl ve sinir hastalarını tedavi ederken Resim : 4 Bursa da Yeşil Cami içindeki havuz tanımıyorum ki onun önünde bir çeşmesi veya avlusunda bir havuzu, şadırvanı veyahut da köşesinde bir sebili bulunmasın.. Konyada Karatay medresesinin {1 } salon kubbesi altında döşeme sathında basit gibi görünen bir havuz vardır. Fakat inceleyince insanı hayran bırakacak tarafları çok kuvvetlidir. Döşeme sathından yukarı hiçbir şey yoktur. Döşemeden aşağı da bir karışa ancak varabilen bir derinliği haiz olan bu havuza su, gizli borular veya kanallarla değil de, döşeme sathı üzerinden açıkta bırakılmış bir kanaldan gözleri, gönülleri okşıyarak gelip gider. Bu açık kanal, mermerler üzerine yarım üstüvane oyukluğunda, fakat tezyini, dolambaçlı bir desenle işlenmiştir. Buradan suyun geliş ve gidişini seyretmek bir zevktir ve bu, sadelik içinde yaratılmış bir şiir ve sanat bediasıdır. Kayseri de Sahibiye medresesinin önünde 680 küsur seneden beri harıl harıl akan çeşmeyi yaptıran Türk büyüğü { 2} evvelâ uzaklarda bulduğu nefis bir suyu buraya akıtmış, ondan sonra medresesini yaptırmıştır ki hâlâ (Makbul Suyu) adiyle anılmakta olan Kayseri nin en nefis suyudur. 1] İkinci Keykâvus zamanında Selçuk vezirlerinden Mir Ceiâlettin ismini de taşıyan Karatay bini Aptullah tarafından 649-1252 tarihinde yaptırılmış harikulade bir sanat âbidemizdir. [2] Selçuk vezirlerinden olup Sahip Ata unvaniyle anılan Fahrettin Ali 666-1267 senesinde meşhur mimar Kelük bini Aptullaha >aptırmıştır. [3] İsmi Mahperi olup «Huant ise Sultan demekmiş. [4] Bu kıymetli medreseyi de Sahip Ata Fahrettin Ali mimar Kelük bini Aptullaha yaptırmıştır. [5İ Prof. A. Oabriel, kitabında bu medreseden bahsederken şimdiki havuzun yeni olduğunu haklı olarak söylüyor ve Selçuklular zamanında yine burada bir havuz bulunmasının ihtimali olduğunu kaydediyor. Fakat (Ne olursa olsun bina dâhilinde su cereyanı yapılmamıştı) diyor ve binanın cephesindeki çeşmeyi şahit gösteriyor (Monument Turc d Anatoli - cilt: 2, sahife' 157). Ben ise bu kanaatte değilim. Bütün Selçuk binalarında olduğu gibi bunun da yapıldığı zaman ortasında bir havuzu, su cereyaniyle birlikte yapılmıştı. Hem içine su'akmıyan havuza suyu kovalarla dışardan taşımazlardı. Bu iddiada, bir mantıksızlık da vardır; hak'katta; avludaki havuz medreselilere, dışardaki çeşme ise halka yapılmıştı. Binada aıaştırma yapılırsa eski su kanallarına ait izler bulunacağı muhakkaktır. Resim; 5 Kanlıca da Amcazade yalısı havuzu 128

Resim: 6 Mirgün Yalısı salonunda havuz ve fıskiye, XVIII. asır burada günün muayyen saatlerinde bir musiki heyeti gelip, büyük salonun hususi yerinde hastaları musiki ile tedavi ediyordu. Fakat binayı yapan mimar bu salonun ortasında yine bir fıskiyeli havuz yapmayı unutmamıştı. Buradan fışkıran suların daimî sesleri de hekimlere yardım ediyor ve hastalara şifa veriyordu. Bugün suyu kurumuş, fakat havuz ve fıskiyesi yerinde durmaktadır. Suyun hususi meskenlerde, yani Türk evlerindeki rolüne gelince: İstanbul da modern ve tazyikli su tesisatı başlamadan ve bu modern tesisatın henüz ulaşmamış olduğu şehirlerimizde her hangi bir varlıklı aile evi bulamazsınız ki onun mutlaka avlusunda bir çeşmesi, bahçesinde havuzları hattâ salonunda bir fıskiyeli havuzu mevcut olmasın (Resim 5-6). Türk kadını, aynayı bir alet olarak kullanmış; fakat en eski zamanlardan beri temiz hüviyetinin mânevi makesini daima suda aramış, kadınlığın, insanlığın, cemiyet ve aile hayatının faziletlerinde, daima suya büyük bir yer vermiş, onun şiirine ve musikisine ermiştir. Türk eri, atının kişneyişi, eşinin billur kahkahası kadar suya da âşık olmuş ve eşsiz değerini bilmiştir. Hulâsa Türkün tarihî âbidelerinden, eski evlerinden şaşmaz bir hakikat olarak öğreniyoruz ki, su; Türk cemiyet ve aile hayatında en yüksek mâna ve en geniş şümulü ile yer almış, bütün faziletleri yakından takdir edilmiş bir varlıktır. İstanbul'da Tarihî Su Tesisatına bir bakış. Kırkçeşme suları: Türlderden evvel gerçi Bizanshlar da şehrin su işleriyle meşgul olmuşlardır. Uzaklardan şehre su getirmiş olduklarına dair, Bozdoğan kemeri kuvvetli bir vesikadır. Kırkçeşme sularını derleyip toplamış olan üstat Sinan ın ameliyat esnasında (Kâğıthane yazularında) tahminine uygun olarak eskiden kalma birtakım mermer havuz ve olukları toprak altından bulup çıkardığını ve bunları Kanuni Süleyman a göstermiş olduğunu (Tezkeret-ül-Bünyan) yazmaktadır. Bozdoğan kemerinin ikinci asırda Adriyen tarafından yapıldığı, dördüncü asırda Valens tarafından ikici defa yapılmış olduğu, yedinci asırda Avarlar tarafından tahrip olduğundan Kostantin Kopronim tarafından sekizinci asırda tamir edilmiş olduğu hakkında kitaplarda malûmat vardır. Bizanshlar şehir dâhilinde büyük ve açık sarnıçlar yapmışlardı ki Altımermerde, Edirnekapı da ve Sultan Selim de bunları şimdi Çukurbostan diye anmakta ve bostan olarak kullanmaktayız. Bunlardan maada Yerebatan sarayı ve Binbirdirek gibi saray altlarında müstakil sarnıçlar da yaparlar, muhasara korkusundan buralarda gerek yağmur sularından gerekse dışardan gelen sulardan biriktirmeler vücuda getirirlerdi. Şehir içindeki bazı mevziî membaları da dinî birer renge bürüyerek ayazma yapmışlardı. Fakat Türkler bu su işini daha çok ciddî düşünmüşlerdir. Bu gibi sarnıçlara iltifat etmemiş, temizliğine inanmamış, ayazmaları da rumlara istedikleri gibi kullanmaları için terk ederek dokunmamışlardır. İstanbul un Türkler tarafından fethi sıralarında Bizans tesisatının bakımsızlıktan harap bir hale gelmiş olduğu anlaşılmaktadır. Fakat XVI ncı asra kadar ufak tefek bazı hareketlerden maada mühim bir su hamlesine girişmiş olduklarına dair bir şey bilmiyorum. XVI ncı asta kadar gittikçe kalabalıklaşmış olan şehrin su ihtiyacı önünde, mühim bir darlık hissedilmekte olduğu için Kanuni Süleyman mühim bir hamle yapmak lüzumunu hissederek mimar Koca Sinanı harekete getirdi. Kanuni Süleyman ın yüksek irade ve müzaheretiyle üstat Sinan Kırkçeşme sularını Belgrat ormanlarından, Kemerburgaz dan, Eyüp sırtlarından akıtıp Eğrikapı ya kadar getirmiştir (9 7 1-1 5 63). Bu suyu buraya getirebilmek için hükümet çok masraf etmiş, Koca Sinan ise yüksek yerlere toprakaltı kanalları 129

Resim : 7 Eğrikapı maksemi geliş kanalı ve tevzi lüleleri yaptırarak, vadilere de çok mühim su kemerleri inşa ederek l } bu mühim ve mebzul suyu şehrin surlarına yani Eğrikapı ya kadar getirmiştir. Bu mühim tesisat hakkında tarihî ve teknik mütalâalara girişecek değilim. Zira biraz mevzuumuz dışındadır. Ancak bu suyun Eğrikapı dan şehre girişi ve dağılışını kısaca gözden geçirmek faydalı olacaktır: Kırkçeşme suyu Eyüp te İslâmbey mahallesindeki savaktan { 2 } doğruca Eğrikapı daki savaklar çeşmesine gelir. Bu çeşme dışardan büyükçe bir çeşme gibi görünür. Fakat yandan bir demir kapıyla girince içerisi geniş bir oda halindedir. Evvelâ size bunun bir plân krokisini sunarak tarif edeyim: Plân: 1 A Eyüp savağına doğruca gelen suyun geliş kanalı. B Yedikule ye giden suyun gidiş kanalı. C Ayasofya ve Tahtakale ye giden suların gidiş kanalı. D İlk tevzi havuzu olup bunun mermer setine sıravari dizilmiş yüz kadar bronzdan lülelerle hesaplı olarak (E ) havuzuna ve (F) kanalına akar. E Bu havuz daha alçakta olup birinci havuzun şeddine dizili lülelerden akan Plan: 1 Eğrikapı (Savaklar çeşmesi) Kırkçeşme maksemi sularla dolar ki bu havuzdaki suyun miktarı, lülelerden akan sularla daimî ölçülü yani gelen suyun heyeti umumiyesi, ne kadardır, bellidir. F Burası Yedikule semtine giden suların gidiş havuzudur ki suyunu, lülelerle ölçülü olarak (D ) havuzundan alır. G Plânda burası yandaki (F ) kanalı gibi bir vaziyet göstermekteyse de (D ) havuzundan su alan (E) havuzuna serbestçe iltisak peyda etmektedir ve sed gibi görülen şey, suyun üstünden bir mermer atkı [l İstanbul rehberinde müellif Manburi, Sinan yapısı kemerlerin en mühimlerinden olan (muallâk kemeri için : (tarzı fenni inşasına ve üslûbuna göre) diye mııcip sebep'erle tasrih ederek bunun BizanslIlara aü olduğunu kaydetmektedir. Mimar olmıyanların bu faızda mucip sebepler göstermesi garip olmasa da hayret edilir ki apaçık çehresiyle klâsik Türk tarzına göre yapılmış olan bu mühim kemeri Sinanın yaptığı ve kuvvetli selle yıkıldığı için tekrar yapmış olduğu (tezkeret iıl-ebniye) de sarahatle yazılıdır. [2] Savak kelimesi Tiirkçede suların dağılma yeri demektir ki XI inci hicri asırda OsmanlI diline bir hücum gösterdiği anlaşılan Arapça modası tıpkı Bıırsa'daki Orhan Beyin yaptırdığı (Beyham) adım (Emir ham) şekline sokmuş olduğu gibi burada da (savak) kelimesini (maksem) şekline sokmuştur. Temenni edilir ki Beyoğlu taksim binası da o semt n adiyle beraber (savak) müş olsun ve (savak meydanı) şekillerine döndürül Resim : 8 Maksem gidiş kanalları a.-' 130

Resim: 9 Maksem gezinti yeri ve oturma sediri halinde yapılmıştır. Burada sular doğrudan doğruya Ayasofya kanalına akar. H Kapıdan buraya girilir; mermer döşeli bir gezinti yeridir. 1 İki mermer basamakla çıkılır geniş bir sedir ve oturma yeridir ki yaz mevsiminde bu sedirde oturmak cidden imrenilecek bir şeydir. Gezinti yerinin havuz tarafına gelen yerlerinde sedlerde mermerden oyma iki tane tas yatağı vardır. Savakta bu güzel suya imrenenlerin havuzdan su içmelerini temin içindir. Fotoğraflarda görülüyor ki bugün bile buralarda birer maşrapa hâlâ bulunuyor. Fakat şeddin minder ve yastıkları yerine âdi kırık sandalyeler konmuştur. Sedirin zemini de mermerleri sökülmüş harap bir haldedir (Resim 7, 8, 9). Savağın iç duvarlarında beş tane kitabe görülmektedir ki bu kitabeler bize hem bu savağın tarihi hakkında kıymetli malûmat vermekte hem de bazı tarihî şahsiyetleri tanıtmaktadır. Kitabelerin en eskisi I inci Abdülhamit zamanında konmuş; birisi nesir diğeri nazım olarak yazılmış iki kitabedir ki, her ikisi de 1201-1786 tarihlidir. Nesir olarak yazılmış kitabe kapının karşısındaki duvarda olup şu satırları ihtiva etmektedir: (Baisi taliki levha oldur ki cennetmekân ve firdevsaşiyan vâzu kavanini devleti Osmaniye ve müridi âyini saltanatı lıakaniye merhum ve mağfiretnişan ebül fütuhat velmegazi essultan Süleyman Han elgazi nurullahı merkadehüma hazretleri sây ve gûşişi beliğ ve sarfı dirhemü dinarı bi deriğ ile, mahmiyeyi İstanbula icrayi mai zülâl hususan ve Eğrikapı maksemi in;a ve ihdas ile ahalii İslâmbula inayet eyleyüp tanzimi evkaf ile nezaretini sadrazam ve düsturu devletlere tefviz edip bu su yolları haraboldukça merhum ve mağfiretnişanın sülâleyi tayyibesinden ziveri tahtı saltanat olan padişahlara gerek ziyneti sadrı devlet olan vezirlere gerek şeyhülislâmı asra vâcibei zimmet olup her kim padişahandan ve vüzeradan bu su yolları haraba meylettikçe tamir ve termim ederler ise mazharı duayı hayrola, sülük ettiği umurunda muvaffak olsun ve mansur ve muzaffer ve âdasına galip ve dareynde aziz ve muhterem ola deyu merhum ve mağfurun vakfiyesinde mastur olup hilafından tehaşi ve miicanebet eylemek vükelâ ve vüzeraya elzemi umurdan olduğu vazıh ve ruşen- dir (Sene : 12 01). Aynı tarihli ikinci kitabe ise manzum olarak solumuzdaki karşı köşeye konmuş olup bunda da okunmak mısralar tadır: şu Resim: 10 Taksim maksemi: önde savak, arkada havuzlar dairesi görülüyor. XVIII. asır 131

Her seherde besmeleyle açılur taksimimiz Hazret i Bay t zili Bestamidir bizim üstadımız Sahibi kanunu devlet menbaı cuyu hayır Hazreti sultan Süleyman han dehriıı âzami Ceşmesarı rahmetinde hak anı ab gark ede Eylemiş sîrabı lûtfu teşnegânı âlemi Cümle akşamı hayrında bu taksimi kim miidam Teşnegâne etmede taksim abı zemzemi Şimdi viran olmağın ferman ile su nazırı Oldu çün memur tamire bu cayi hurrem'ı Mıstafa Ağa o zatı hoşhısalii nikhuy Hazreti Ahdülhamit hanın nedimii hemdertli ihtimamı tam ile tamirine sây eyleyiip Bezlediip makdurunu oldu bu hayre müntemi A b veş cuşan olup tarihi ham em den... Oldu mamuru lâtif Eğrikapının m aks emi ( 1201-1787) Bunlardan nesir kitabeden anlaşıldığına göre bu müesseseyi yaptıran Kanuni Süleyman, vakfiyesinde kendisinden sonra gelen padişahları, vezir ve şeyhislâmları bu hayır müessesesini harap oldukça tamir etmek ve ona iyi bakmakla mükellef tutmuş olduğu, birinci Abdülhamit tarafından bu husustaki hükümler hulâsa edilerek bir kitabe halinde yazdırılarak buraya konmuştur. İkinci manzum kitabeyle de bizzat bu hükümlere tâbi olarak kendi yaptığı icraatını tesbit etmiştir. Manzum kitabeden şunu da anlıyoruz ki birinci Abdülhamit in musahip ve nedimi olan {Mustafa Ağa} ismindeki zat, aynı zamanda su nazırı imiş, İmparatorluk tarihinde su nazırlığı Davut Ağa'dan başlıyarak hassa mimarlarının uhdesindeydi. Fakat bu kitabede mimarlık zikredilmemiştir. Kanuni Süleyman ın vakfiyesinden ve hükümlerinden bahseden nesir kitabenin altında üçüncü bir kitabe görüyoruz, bunda da 120 3 hicri tarihinde yani iki sene sonra Sultan Selim III. ün yine bu tesisat üzerinde çalışmış olduğunu bildiren şu manzume okunmaktadır: Şehi devri kamer Sultan Selimi namdar elhak Zemanı devletinde baba vardı fitne vü cadu 132

Su verdi tiği adle mevcei tıak.$ı şecaatten Nice görsün adüvvü bed m e niş handiyle' bir bubru Unutturdu sedadt şer meyi şevki sfahani Gubarı payine muhtaç olurken didei ahu Nedimi hası Mustafa Ağa hem nazırı abı Şebinşabı cihanı hayra sevk eylerdi ol hoşgû Yapıldı fi sehiullâh takı hayreti âlem Getirdi Kerbelâ ervahını şad etmeye bir su Tutardım kıtayı cevherle bir tarihini hatif Değil... Lûtfinuri Sultan Selimdir bu ( 1203-1789) Bu manzumede yine Mustafa Ağanın üçüncü Selim zamanında da su nazırı ve nedimi has olarak zikredildiğini görüyoruz. Fakat yine hassa mimarlığından bahis yok. Ancak (yapıldı fîsebillillâh takı hayreti âlem) sözünden Mustafa Ağanın bir mühim su kemeri yapmış olduğu söylenmiş oluyor. Bu noktanın mimari tarihimizin hassa mimarları bahsinde tetkiki lâzımdır. Savak duvarlarındaki dördüncü ve beşinci kitabeler ikinci Mahmut devrine aittir. Bunların birisi ikinci Mahmut un icraatına aittir ki bu manzumeyi de aşağıya naklediyorum: Yaptı mevlâ yoluna bu eseri han Mahmut Âlemin Padişehi dadveri han Mahmut Döndü bir şatırı zerrin kemere bendi atik. Harcedüp su yerine simü zeri ban Mahmut Abgûn kttbbei gerdune dönüp bu maksem İki tas eyledi şemsü kameri han Mahmut Ablar kâbeyi dergâhına oldu rumal Eyleyüp nakdile memlû kemeri han Mahmut Eyledi bezli atâ bendei dirinesine Yani memur edüp ol muteberi han Mahmut Döndü bir veçhi letafet su yolu âyineye Sureti gamdan edüp anı beri han Mahmut Eseri ceddine lûtfiyle halâvel verdi Zammedüp üstüne şirii şekeri han Mahmut Resim : 12 Savağın tevzi havuzları Nice şabanı cihan aldı eğerçi meydan Cümleden tirini sürdü ileri han Mahmut Düşmeni bâl açamaz Kafta anka olsa Açsa ger şehperi mürgu nazarı han Mahmut Su hesu kişverine verdi suhuletle nizam Çekti san rişteye abı güheri han Mahmut Lütfü ol mertebedir katrei ihsanından Ateş içre bitirir verdi teri han Mahmut 133

Resim : 13 Şehirler arası yollarda bir çeşme tipi Kahu şol mertebedir ateş akar su yerine Koysa bu makseme edna şer eri han Mahmut Çıkmadı kimse başa rezmde ol busrev ile Edeli tacı zeri ziybi seri han Mahmut Resim: 14 Tophane çeşmesi: XVIII. asır 134

Resim: 15 Edirne, Selimiye camisi avlusunda şadırvan. XVI. asır Vermesün tab ı safa mıhıma Allah elem Görmesiin ruyi cihanda kederi han Mahmut İzzet etti cereyan ahi giiherveş tarih Kıldı Istanbula icra sulan han Mahmut 1235 ( 1819) Bu uzun kitabe, Sultan Mahmud'un muasalıiplerinden İzzet Molla (Keçeci Zade Mehmet İzzet Efendi) nin olup padişahın masraf ve himmetinden bahsediyor. Ve ayrıca bizlere bir.şey öğretmiyor. Ancak (Eseri ceddine lûtfiyle halâvet verdi - zammedip üstüne şirü şekeri han Mahmut) mısraı bir bakımdan tetkıka değer bulunmaktadır: Gerçi Osmanlı hayırseverlerinin çeşme veya sebiller yaptırdıkları vakit açılış resmini mütaakıp günlerce şerbet akıttıklarını ve halkın evlerine testilerle şerbet taşıdıklarını biliyorsak da (şirü şeker) süt ve şeker akıttıklarını bilmiyoruz. Hele Eğrikapı maksemi gibi bütün İstanbul a su veren bir yerden şehre şekerli süt akıtmanın imkân dahilinde olmıyacağını düşünerek bunu şairin mecazi kanaldan medihkârlığına hamledeceğiz. Bununla beraber Osmanlı tarihinde buna benzer bazı sürprizler de yok değildir. Binaenaleyh tarihlerde bu noktayı araştırmak her halde faydalı olur. Beşinci kitabemiz duvarda suyun iki gidiş kanalı arasından üstüne doğru konmuştur. Bu kitabe de şudur: Tarihi berayı mevlûdu şerif: Şehinşahı cihan Mahmut gazi hanı adalet kim Su yolunda akıttı simü zer ahkâmı mecradır O $ahin bendesi su nazırı Hamit Ağa herdem Ederdi niyeti hayri bu da terfiki mevlâdtr Su yolcular ocağı mali mevkufundan ihdası Ki yi'u elli kuru\ mevlût için tâyini inhadır Resim : 13 a Sultan Mahmut II. sebili 135

Resim : 16 Ayasofya Mehmet I. şadırvanı. XVIII. asır Eserde kethüdası bendei Sadık Ağa dâhil Böliikbaşı ağalar reyi bittekmil imzadır Gerek merhum olan nazır ağa ve geçmiş ervaha Hediye her sene m eılûdu mürsel ile ihyadır Olur ki mâhazarda naızr ağa ve bö/iikbaşı Bi-artı an kıraatle duayı hayri ıhdadır. Olup kaydi mahallinde emanet cümle a vana Müdamı ihtimamı sâyi bisyar ile icradır Savak plânında görülen (C) kanalından girilince buradan da doğruca Fatih'teki İtfaiye garajı civarındaki toprak altı yoklama yerine gelir. Buradan iki kola ayrılarak birisi doğruca Ayasofya müzesi önündeki meydanda demir kapağı gözüken toprak altı 1 tevzi mahalline gelir; diğer kol ise Fatih ten Tahtakale ye iner. Bu saydığım ana kanallar toprak altından bir insana boy verecek yükseklik ve genişlikte kâgir bir tünel halindedir ki bütün geçiş yollarındaki semtlerin umumi ve hususi binalarına su tevzi eder. 1} Gürülüyor ki İstanbul cihetini Kırkçeşme suları baştan başa sulamıştır. Bütün camiler, çeşmeler, sebil ve şadırvanlar, hamamlar ve hattâ arzu eden bütün evler bu sudan lüle ve masura hesabiyle 2} satın alarak istifade etmişlerdir. Halkalı suyu denilen diğer bir mühim su da sonradan Silivrikapı, Kocamustapaşa ve daha bazı semt- 12 [1] Bu malûmatı, geçen sene Eğrikapı da maksemin en eski su yolcusu olup altmış sene sürekli hizmette bulunduğunu söyliyen 85 yaşında Yusuf oğlu Ali Türel den almıştım. Bu adam, birkaç ay Tevessül kerdei nükte olan tarih ey sakip evvel ölmüş. İstanbul âbideleri tescil edilirken bir de toprak altı Bu mevlûd-un- nebiye bâdi ancak Hamit Ağadır tesislerini gösteren haritası yapılmalıdır. Hakikatin bütün inceliklerine o vakit erebiliriz. 1239 ( 1823) [2] Lüle, eski su ölçümüz olup aynı zamanda boru kutrunu da ifade eder ki esk' tartıya göre 30 dirhemlik (96 gramdan biraz Bu sonuncu kitabe binanın inşaatı veya tamiratı fazladır) yuvarlak bir kurşunim geçebileceği bir delik itibariyle işi ile alâkadar olmadığı halde bize Sultan Mahtâyin edilmiştir. Eczası dörde ayrılarak her birine (masura) denmiştir. mud un zamanında Hamit Ağa isminde biı su nazırı bulunduğunu haber veriyor ki bu zatın musahip Resim : 17 Mehmet I. şadırvanı su havuzu ve muslukları Ahmet Ağa nın oğlu Hamit Mustafa Bey olduğu anlaşılıyor. Zaten 182 1 den 18 46 senesine kadar hassa mimarlığının Mehmet Rasim ve Abdülhalim isimlerinde görüldüğüne göre bu asırda su nazırlığı hassa mimarlığından ayrılmış olduğunu anlamış oluyoruz. Şimdi kitabeleriyle birlikte bu güzel müesseseyi yerinde bırakarak suların gidiş kanallarım şehir içine doğru takibedelim: Plândaki (B ) kanalından Yedikule semtine giderken Yusuf Paşa mahallesinde Tevekkül hamamı yanındaki yoklama yerine kadar toprak altında serbest bir tünel halinde yapılmıştır. Buradan da Yedikule ye kadar gider. Ve uğradığı semtleri bu ana yol sular. 136

. ^M ^ K 'Sfeabar :, Resim : 18 Sultanahmet camisi avlu şadırvanı. XVII. asır lerin sularını bollaştırmış olmakla beraber bu suyu etüt etmiş değilim. Bununla beraber diyebilirim ki bu suyun hem miktarı, o kadar mebzul hem de cinsi öteki kadar makbul olmadığı için Kırkçeşme suyu İstanbulıı doyuran yegâne kıymetli ve bereketli su olarak kalmıştır. Taksim suyu: Beyoğlu ciheti ise, 114 5 ( 17 3 3) senesinde birinci Mahmut tarafından Bahçeköy civarında yaptırılan bentlerden alınıp Maslak denilen araziden sevk edilerek Taksim meydanındaki büyük savağa (maksem) gelir. Bu savak mimari ve suculuk bakımından o vakte kadar görülmedik bir ehemmiyet ve hususiyeti haizdir. Bu büyük binanın içi yanyana ikişer sıra dizilmiş yirmi dört tane kapalı havuzun birleşmesinden hâsıl olan bir kül halinde dışardan toprak üstü ölçüsü 91,50 X 17,37 ebadındadır. Plânda görüldüğü veçhile yüksekten yekdiğerine bırakılmış açık kemerlerden sular havuzdan havuza akarak cenup taraftaki tevzi dairesine gelir ki tarif ettiğimiz bina yalnız havuz kısmı olup asıl savak, yani tevzi dairesi bu küçük binadır. (Plân: 2) Meydana doğru ve tramvay yoluna yakın dışardan bir türbe gibi duran bu kesme taştan yapılmış küçük binanın duvarlarına sürtünerek önünden geçtiğimiz halde çoğumuz ne olduğunu bilmeyiz. Şimdi bunun içini tarif edeyim (Resim: 10, 11, 12). Kapalı havuzlarda süzüle süzüle buraya gelen berrak su, bu küçük binanın kapısından girdiğimiz vakit karşımıza gelen duvardaki bir mermer oluktan bol bir su halinde önündeki küçük bir havuza akar, bu havuzun önünde ve biraz daha aşağı seviyede iki önde bir yanda ayrıca üç havuz daha '-ardır ki birinci havuzdan bunlara sular bronz lülelerle ölçülü olarak akar. Bu son havuzların döşeme kaidelerinde şakulen delinmiş geniş deliklerin üzerine bakırdan sanatlıca yapılmış süzgeçli taslar kapatılmıştır. Karşımızda âdeta bir masa üzerine alınmış biblo gibi mermerden tertibedilmiş bu havuzlardan giden su yollarını tarife geçmeden savak içindeki müşahedemizi tamamlıyalım: Solumuzda mermer basamaklarla çıkılır mermer döşemeli ve mermer korkuluklu bir oturma yeri vardır. Dairenin zemini kâmilen mermer döşeli olup kapının sağındaki duvar dibine havuzlara kadar dayanmak üzere yine mermerden bir peyke, yani oturma yeri yapıl- Resim : 19 İstanbul Sokullu camisi avlu şadırvanı. XVI. asır s / â i " / fi m m i 4 t 'mim kg1: tu s# 1 3 7

mıştır. Karşımızdaki oluğun kitabesinde (Maksemi Sultan Mahmut dürrü yektai cedit) tarihi yazılmış ve bu tarih 1 145 1734 rakamı ile teyidedilmiştir. Bu kitabenin sağı ve solunda ayrıca iki büyük kitabe vardır. Bunları da okumak her halde bizim için faydalıdır. Evvelâ sağdaki: vâki Baba yokuşunda ve Kasımpaşa derununda müceddeden bina ve inşa buyurdukları çeşmehayı müteaddidelerine icra olunan yedi masura mai lezizlerinin sebat ve devamı için işbu taksimin bendinin hengâmı kaim makamı âli makamlıklarında emvali mütevafire sarfiyle duvarını terfi ve tanzim buyurduklarını ve dahi kasabayı merkume sahilinde kalyoncu asakirine mahsus kışlakı hümayuna icra olunan üç masura ve dahi işbu bin iki yüz senesi evaili tarihiyle defa bendi mezkûru temelinden zirvei âlâsına değin tamiri evvel masarifinin üçü miktarı emvali mütevafire ve rnütekâsire sarfiyle tecdit ve tamiri külli ile tamir buyurduklarına binaen mütevellisi inhasiyle bahattı hümayunu şevket makrun ve bahücceti şeriye kışlakı mezkûr haricinde binasına muvaffak oldukları çeşmei Resim : 20 içme taslarına su dağıtmak için saplı tevzi kapları tipi (Hâlâ mesnet arayı sadareti uzma erikepirayı vekâleti kübra veziri bihemta sahibülhayrat velhasenat devletlû inayetlû Yusuf Paşa yessirullahmatürid ve mayeşa hazretleri hasbeten lillâhi taalâ bina ve ihyasına muvaffak oldukları sebilhane ve çeşmei âbidelerine icra için Sarıyar üzerinde dutluk nam mahalde vâki Valide Sultan menbaından Kılınçpınarına gelince müruru eyyam ile külliyyen müsrifi harap ve muattal olan su Resim: 22 Ahmet III. nün yazdığı tarih kitabesi (1141) Resim : 21 Son asırlarda sebillerde tevzi maşrapası yolların bairadeyi hümayunu şevket makrun ve bahücceti şeriye müceddeden ihya için altı buçuk masura su ihsan buyurulup mukaddema dahi hafriyle malik oldukları bir buçuk masura suya ilhakan ceman sekiz masura su ile memlû ve müreşşah hazinei âlidir. Miyahı mezkûreden müşarünileyh hazretlerinin devlethaneyi bihemtalarına bir masura ve kurbünde kâin çeşmei nazifelerine iki masura ve fındıklı camii şerifi kurbünde hamam ittisalinde müceddeden ihya buyurdukları sebilhanelerine bir masura ve çeşmei ceditlerine iki masura mai leziz berminvali meşruh tevzi ve taksim ve icra olundu. 1201 (1787). Soldaki kitabenin muhteviyatını da şu satırlarda görüyoruz: (Hâlâ derya kaptanı veziri mükerrem Cezayirli Gazi Haşan Paşa Hazretlerinin Tersaneyi âmirede Plân : 3 Ayasofya'da III. Ahmet çeşmesi plân krokisi 138

cedidelerine ve kışlakı mezkûr derununa ve sair diledikleri mahalle icra buyurmaları şart' ve tâyini ile bu defa dahi on iki masura ki mukaddem ve muahhar defayı selâsede ihsanı hümayun buyurulan ceman yirmi iki masura mai lezizleri olduğunu vaktü zamaniyle beyan ve ifade zımnında işbu levha tahrir ve bu mahalle vazolundu. Sene: 1200 (1786). civarını sulamaktadır. Bu her üç yol da yine evvelce tarif ettiğimiz gibi toprak altından bir kâgir tünel halinde yapılmıştır. Yukarki bahiste Türk milletinin suya düşkünlüğünden ve İstanbul şehrinde XVI ncı ve XVIII inci asırlardaki iki mühim su hamlesinden kısaca bahsettik ki bundan maksadımız başlı başına bir etüt olmaktan ziyade çeşme ve sebiller mevzuumuza bir hazırlık yapmaktan ibaretti. Bunun içindir ki muhtasarca işe bir göz atmış olduk. Şimdi çeşme ve sebillerimize geçebiliriz {1}. Bu iki kitabe birinci Abdülhamit zamanında Cezayirli Haşan Paşa ve Koca Yusuf Paşa tarafından edilen hizmet mukabilinde istihkak ettikleri suyun miktar ve tevzi şartlarını göstemektedir ki bu hususta da bize mütemmim malûmat vermektedir. Tevzi dairesinin içini lâyıkiyle görüp kitabelerini de okuduktan sonra bu savaktan suyun dağılış yollarını tetkik edelim. Plânda (A) işaretli havuzdan ayrılan yol ile Kasımpaşa semti sulanır. (B ) havuzundan ise doğruca Galatasaray üzerinden Beyoğlu ve Galata semtleri sulanır. (C) Havuzu ise Tophane semti ve Plân : 4 Sultan Mahmut türbesi sebili plân krokisi Resim : 24 Sebillerde Barok devri içme taslan İstanbul Çeşmeleri : Esas itibariyle Türk yurdundaki çeşmeler iki sınıftır: şehir dışı çeşmeleri ve şehir içi çeşmeleri. Şehir dışındaki çeşmeler kervan yolları ile şehirler arası yollarda gerek yolcuların gerekse yolcu hayvanlarının su içmeleri için hayırseverler tarafından yaptırılan tek cepheli çeşmelerdir. Daimî akar lüleleri {2 ] ve cephesine asılmış bir bakır tası ve yan tarafında da hayvanlar için bir veya mütaaddit uzun sulama kurnaları bulunurdu. Bugün yurdumuzdaki metruk veya işlemekte olan yollarda konak aralarında bir veya yarım saat mesafelerde bu çeşmelerin kurumuş veya hâlâ akmakta olanlarına sık sık tesadüf olunmaktadır. (Resim: 13) Şehir içi çeşmeleri için de İstanbul çeşmelerinden birkaç nürnune vereceğiz; fakat bundan evvel Dördüncü Murat zamanında İstanbul da yapılmış bir (tahriri emlâk) mülk yazımından öğrendiğimiz dikkate değer rakamlar arasından mevzuumuzu ilgilendiren bazılarını kaydedelim: İstanbul, Eyüp, Galata ve Üsküdar mıntakalarında Boğaz da dâhil olmak üzere şimdiki şehir belediye hudutları içinde: 100 aded tatlı ve tuzlu ayazma, 11 ] Üsküdar cihetinden bahsetmediğimiz gibi İkinci Mahmut un ve daha evvel ve sonraki padişahların, Valide Sultanların yaptırmış oldukları daha birçok su tesisleri vardır ki bunlardan da bahsedemedik. Ne kadar muhtasar olııısa olsun bunlar bir makaleye sığamaz. Kuvvetli ve şümullü etütlerle bir kitap yazmaya lâyık ve muhtaç bir mevzudur. [2] Lüle kelimesi burada ölçü mânasına olmayıp burmasız ve daimî açık musluklara verilmiş bir isimdir.

Ayasofya III. Ahmet çeşmesi 1728

Resim: 25 Tophane Kılıç Alipaşa sebili. 1580 600,000 su kuyusu, 55 su sarnıcı, 3 miri karlığı l}, bir suyolcuhane bulunduğu gibi ayrıca 20 0 sebil ile 4000 aded vüzera ve ulema çeşmeleri ve bundan başka 9990 aded umumi ve hususi çeşmenin tesbit edilmiş olduğu yazılıdır ki bu suretle şehirdeki çeşme yekûnu 10 390 adedini tutmaktadır 2}. XVII nci asrın ilk yarısında gördüğümüz çeşmeler ve sebiller üzerindeki bu büyük yekûnun X IX uncu asra kadar bir misli artmış olması yanlış bir tahmin sayılamaz. İşte Türk İstanbul un çeşmeye ve suya vermiş olduğu kıymetin insanda tereddüt bırakmıyan bir ölçüsü de budur. Şehir çeşmeleri birkaç tip taşırlar: bazan tek cepheli olur. Bu cephe de bir veya iki gözlü olurdu. Bazan da iki cepheli ve muhtelif musluklu olur, sakaların taşıması ve yolcuların içmesi için büyüklü küçüklü gözleri ve muslukları bulunurdu. Bazan da Tophanede veya Üsküdar iskele meydanında gördüklerimiz gibi müstakillen bir meydan ortasında muhteşem bir bina halinde dört cepheyi haiz ve muhtelif gözleri bulunurdu (Resim: 14). Bazan da Aksaray daki Horhor çeşmesi veya Sultanahmet te İbrahim Paşa sarayı yanındaki Çukurçeşmede gördüğümüz gibi bir tek cepheye dizili birkaç gözlü olabilir ve bunlar ekseriyetle zemin seviyesinden yukarı ve bazan da aşağı çukurda yapılırdı. Bazan çeşmeler bir binanın zemin katına girmiş ve sokağa yalnız cephesini vermiş olurdu. Hulâsa muhtelif tipler taşıyan bu çeşmelerden halk, kablariyle evlerine sakalar da eskilerden kalma bir âdet veçhile meşin elbiseler giyerek köseleden yapılmış kırbalarla su taşırlardı. Şadırvanlar: Şadırvanın vazife ve şekli çeşmelerden ayrıdır. Ortadaki fıskiyeden kenarı yüksek bir havuza dolan su bu havuzun kenarlarında dizili birçok küçük musluklardan akar ki bunlar su taşımak veya içmek için değil de el yüz yıkamak veya [1] İstanbul'da bu karlıkların nerelerde bulunduğunu henüz bilmiyo rum. Fakat toprakaltı tesisatın haritası ve tescili yapıldığı zaman bunların keşfi mümkün olacaktır. Edirne de bu karlıkların pek güzel nümuneleri mevcuttur. Bunlar, toprak altında muhkemce kâgirden yapılmış üzeri tonozlu ve küçük bir demir kapısından başka menfezi bulunmıyan binalardır. Kapıdan dar bir taş merdivenle zeminine inilir. [2] OsmanlI tarihi : Ahmet Rasim cilt : 2, sahife : 750. 141 aptes almak için yapılmışlardır. Her büyük cami ile her medrese avlusunda hattâ hanlar ve kervansaraylar avlusunda bunlardan birer tane bulunduğu gibi camilerin iç avlularında da görülmektedir (Resim: 14). Bunların da muhtelif şekilleri vardır: üstü açık ve kapalı olanları bulunduğu gibi etrafına mermer sütunlar dikilip bu sütunlar çepçevre kemerlerle yekdiğerine bağlanarak üzeri ayrıca geniş saçaklı bir kubbeyle örtülenleri de vardır ki bunların en güzel bir nümunesi Ayasofya avlusunda birinci Mahmut un 115 3 senesinde yaptırmış olduğu nefis bir sanat eseri olan şadırvandır. Fakat bu şadırvanlar, kapalı da olsa üst kısımdan mutlaka bir tel kafesli kısım bırakarak suyun temiz hava ile temasını mutlaka temin etmişlerdir. (Resim: 15, 16, 17, 18, 19) En büyük tapınağımız olan Süleymaniye de kalabalık cemaatın aptes alma ihtiyacına kolaylık olmak üzere mimar Sinan ın ilk defa düşünmüş olduğu sıra şadırvanlar ayrı bir tiptir. Bunlar asıl cami binasının yan cephelerindeki çifte kat verandaların zemin katına Resim : 26 Gazanferağa sebili Kırkçeşme. XVI. asır sonu

Hekimoğlu Ali Paşa sebilinin kitabesinin son beytinde yine Seyyit Vehbi şu tarihi düşürmüştür: B u Ali Paşa sebilinden gel al iç mai şifa ( 1146) Abı fıâki kevser oldu vakfı ebnaı sebil (1 146) bu her iki mısrada da Vehbi 1146 tarihini tekiden tekrar etmek muvaffakiyetini göstermiştir. Yazısını Şeyhislâm Veliyettin Efendi yazmıştır. Resim : 27 Sinanpaşa sebili her iki tarafta da uzun bir su haznesi bırakarak dışardan cephelerine sıravari on sekizerden otuz altı tane aptes musluğu yapmıştır. Pek işe yarıyan bu buluş ondan sonra yapılan Edirne deki Selimiye ile Istanbuldaki Sultanahmet ve Yenicami binalarında aynen tekrar edilmiştir. Su yolcular ve cami hademeleri bunlara {zembil şadırvan} ismi vermişlerdir ki şadırvanlarımız arasında bir başka hususiyet arz etmektedir. Şadırvanlar hangi tipte olursa olsun mutlaka cilâlı mermerden muslukları önünde birer oturma yeri ve aptes alanların ceketlerini asmaları için her musluk üstünde birer askı yeri bulunmaktadır. İşte bugün İstanbul un şurasında burasında birer süslü çiçek sepeti gibi durmakta olan sebillerimizin şahsiyet ve hüviyetini göz alışkanlığının yarattığı gafletten bir aralık kendimizi alır da düşünürsek onların nefis birer sanat eseri oluşlarından ayrıca şehircilik, cemiyet ve hayırseverlikte, şiir ve edebiyatta hulâsa tek ifadesiyle insanlıkta birer yeri olan ve Türklere mahsus birer medeniyet anıdı olduklarını teslim ederiz. [l] Sultan Ahmet'in bütün arzusuna rağmen bu tarih meşe leşinde rakam ve vezin cihetinden vaziyeti bir türlü telif edemiyerek zamanın şairlerinden bunun çaresini soruştuıduğu halde en nihayet bu telif çaresini yine Seyyit Vehbi'nin bulmuş olduğunu bir sohbet esnasında Abdülkadir Erdoğan söylemiştir. Resim : 28 Bayrampaşa sebili Sebiller: Sebil kelimesi Arapça maddi ve mecazi mânalarda yol demektir. Bizde hayır ve iyilik yolu mânasına alınmış, bu itibarla su tevzi yerlerine (sebilhane) ve ihtisar için yalnızca sebil denmiştir. Bu isimdeki binaların içtimai tarifine gelince; şehirlerde sokak halkının gelip geçerken parasız ve kolaylıkla soğuk ve temiz bir su içebilmesini temin için düşünülmüş ve yapılmış binalardır ki bu güzel mevzuu Türk mimarisine veren sebep de bu olmuştur. Çeşme ve sebiller yapıldıktan sonra açılış törenini takibeden günlerde bazılarında haftalarca şerbet akıtılırdı. Hattâ bu şerbet akışı hiçbir tahdide tâbi tutulmadan halkın testilerle evlerine taşımalarına bile ses çıkarılmadığı görülürdü. Birçok sebillerin mirî karlıklarından yazın sıcak günlerinde haznesindeki suyun soğuk olması için kar muayyenatı dahi vardı. Sebillerde çeşme ve şadırvanlarda olduğu gibi zamanın seçme şairlerine yazdırılmış çok güzel manzumeler görülmektedir. Şairler bu manzumelerde binanın yapılışına da epçet hesabiyle manzum tarihler düşürürler; bu manzumeler, zamanın yüksek hattatlarına sülüs, celi veya talik hatlarla yazdırılıp en mahir taşçı ustalarına kabartma olarak hakkettirilerek çeşme ve sebillerde mimarın projesine göre kitabeler de vücuda getirilirdi. Ayasofya daki Üçüncü Ahmet çeşme ve sebilinin tarih manzumesini meşhur Seyyit Vehbi nazmetmiş, fakat son tarih beytini bizzat Üçüncü Ahmet kendisi bularak (Tarihi Sultan Ahmed in cari zebanı lüleden = aç besmeleyle iç suyu Han Ahmed e eyle dua) söziyle hem (1141) tarihini düşürmüş, hem de kitabenin yazısını bizzat kendisi yazmıştır {l}. (Resim: 2 2) 142

Resim: 29 Turhan Sultan çeşme ve sebili 1690 Sebiller işlek sokaklar üzerinde türbe, imaret, okul veya caminin tamamlayıcı bir parçası gibi bunlardan birisinin cephesinde veya bir köşesinde yer almışlardır. Zaten çok defa bir hayır miiessesesi kuran Türk zenginleri bunların hepsini bir araya toplamış bir manzume halinde yaptırırlardı. Bu binalar manzumesinin susuz bırakılacağı akla getirilemiyeceğinden münasip bir yerine bir demet çiçek gibi bir sebil yakıştırılır ' e yanına bir de çeşme yaptırılırdı. Sebillerin plânında en ehemmiyetli kısmı su tevzi salonudur; bu salon bir daire içine müselles veya murabba ezafına göre altı, sekiz veya on ikiden on altıya kadar veçheli tertibedilerek bu veçhelerin yakışığına göre bir kısmı halka su içme gişeleri bırakılır, geriye kalan veçheleri sağır olarak içerde servis kısmına terk edilirdi, içerdeki sağır duvarlarda bir veya daha ziyade çeşmeler yapılır, çeşmelerin temiz mermer kurnalarından sebil memurları mütemadiyen saplı maşrapalarla (Resim: 20, 2 1) halkın boşalan içme taslarını doldururlardı (Plân: 3, Resim: 20, 2 1). Cephelerdeki veçheler köşelerden birer sütun veya yarım sütun manzarası verecek dikmelerle yekdiğerinden ayrılır, bunların aralarındaki boşluklar bronzdan oymalı ve sanatlı parmaklıklarla örtülür. Bu parmaklıkların alt kaidesinden de içme taslarının kolayca girip çıkması için gişeler bırakılır ve bu gişelerde birer tane içme tası bulundurulurdu. Taslar ağza götürülmeye mâni olamıyacak uzunlukta bir ince zincirle içerden binaya bağlı bulunurdu (Resim: 23-24). Bu tasların dizili olduğu mermer satıh ortalama ölçüyle 1,30 metre irtifaında olup sütunların da kaidesini teşkil ederdi. içme tasları, bronz veya bakırdan yapılırdı ki bunların klâsik sanat devrimizdeki şekilleri çok güzeldir. X V III inci asırdan sonra bu şekiller bozulmuş, âdeta bardaklaşmaya çalışan bir maşrapaya benzemiştir (Resim: 22,23). Sebillerin bazılarında servis tarafına bitişik sebilciler için bir oda dahi yapılırdı. Bunun en güzel nümunesi Sultan Mahmut türbesi sebilinde görülür; (Plân: 4) arka taraftan çiftkanad bir kapı ile geniş bir mermer hole girilince sağda bir muvakkithane, solda geniş bir sebilci odası ve tam ortada asıl sebilin su tevzi dairesinin kapısı gelir. Bu sebilin su tevzi salonu ampir stilinin icabı olarak tam daire şeklinde yapılmış ve müstakil kalın dorik sütunlarla yükselerek üzeri antablman kısmiyle saçağa dayanmıştır ki bunun memleketimizde başka bir benzeri yoktur (Resim: 3 7, Plân: 4). Şimdi İstanbul daki bazı sebillerin kronoloji sırasiyle bir listesini yapmak istiyorum. Şehir anıtlarının tescili işi tamamlanmış olsaydı bunların bir tekini bile unutmadan tam bir listesini yapmak mümkün olurdu. Halbuki ne bu tescil tamamlanabilmiştir, ne de şimdi bunların hepsini saymaya bir zaruret vardır. Binaenaleyh bu sebillerin mühimlerinden nümunelik olarak bazı parçalar alıyorum. Mimari tarihimizin bölümlerine göre mevcut sebillerimizi tasnife kalkışarak bunları ilmi bakımdan üç grupa ayırmak lâzımdır: A İstanbul fethinden XVI ncı asrın ikinci yarısı ortalarına kadar, yani Kırkçeşme sularının Istanbula getirilişi tarihine ( 1 563) kadar yapılmış olan sebiller. B Kırkçeşme suyu İstanbul a aktıktan sonra XVIII inci asra kadar yapılmış olan sebiller. C XVIII inci asır başlarından X IX uncu asır sonlarına kadar yapılmış olan sebiller. Resim : 30 Kara Mustafapaşa sebili 14.3

Resim: 31 Damat Ibrahimpaşa sebili «Şehzadebaşı» 1719 Böylece bir bölüm yapışıma sebep, vücudunu suya borçlu olan sebillerin bu bakımdan hususiyetlerini göz önünde tutarak mimari tarihimiz bakımından da sırası gelmişken bazı tahliller yapmak, bilhassa XVIII inci asırda başlıyan inhitat devri mimarisinde şimdiye kadar konuşulmamış bir noktanın aydınlatılmasına çalışmaktır. Şimdi bu tasnife göre sebillerin hususiyetlerini gözden geçirelim: A İstanbul fethinden Kırkçeşme sularının şehre aktığı 1 5 6 3 senesine kadar yapılmış sebillerimiz muhakkak ki vardı. Fakat yazık ki bunlardan okurlarıma sunabilecek ve bir mimari eser denebilecek bir sebil mevcudu kalmamıştır. Bununla beraber İlmî bakımdan bu ilk grupun yerini açık bırakmak ve onları fırsat buldukça araştırıp bularak yazmak bir zaruret halindedir. B Bu grupa mensup sebiller Kırkçeşme suları İstanbul a aktıktan sonra yapılmaya başlıyan sebillerdir. Bu grup 1 8 inci asra kadar bize pek kıymetli sebiller bırakmıştır ki bunlardan birkaç güzel nümuneyi yapılış tarihi sırasiyle arz ediyorum: Resim No. İsmi Semti Tarihi Sahibi Mimarı 25 Kılıç Alipaşa Topane 988-1580 Kılıç Ali Paşa Koca Sinan 27 Sinanpaşa Çarştkapı 1001 1592 Sinan Paşa Davut Ağa 26 Gazanferağa Kırkçeşme [1] ( Gazenfer Ağa ( i(darüssüade Ağası)) Kuyucu Muratpaşa Vezneciler 1015 1606 Kuyucu Murat Paşa Sultanahmet Eyüp 1022 1613 Ahmet I. Davut Ağa Davut Ağa Mehmet Ağa Mustafaağa Eyüp 1033-1 6 2 3 ( Mustaf Ağa ( 1 (kızlar ağası) 1 Mehmet Ağa 28 Bayrampaşa Haseki 1 0 1 4-1 6 3 4 Bayram Paşa Kasım Ağa Sullanibrahim Ayasofya (1 6 4 0-1 6 4 8 ) Sultan İbrahim 29 Turhan Sultan Bahçekapı 1074 1660 Hatice Turhan Mustafa Ağa 30 Kara Mustafapaşa Çarşı kapı ( 1 6 8 3-1695) Kara Mustafa Paşa Amcazade Saraçhane 1 1 0 9-1 6 9 7 A. Z. Hüseyin Paşa J İbrahim Ağa Resim : 32 Sultanahmet sebili «Ayasofya» 1732 Bunlardan başka klâsik sanat devrimize ait daha başka sebiller vardır. Bilhassa Vefa da Defterdar Ahmet Paşa türbesi kapısında güzel bir sebil yapılmıştır ki kitabesi yok, kime ait olduğunu da henüz tesbit edemedim. Merhum İzzet Kumbaracılar, İstanbul sebilleri adlı eseli] Bu zat İkinci Selim ve Üçüncü Murat ve Üçüncü Mehmet e 30 sene Babüssade ağası olmuş, 1011-1602 de ölmüştür. Sebil, medresesi köşesindedir. Kitabesi yoktur. Medrese, türbe, sebil bir manzume halinde en yüksek eserlerimizden olduğu halde maalesef bakımsızlık yüzünden akşam sabah yıkılacağı beklenebilir. Binanın Sinan, Davut ve Dalgıç Ahmet Paşa eserleri olması muhtemeldir. Çünkü binanın Sinan ekolü ile çok sıkı münasebeti bulunmakla beraber Ağanın zamanında mimarbaşılar bunlardır. 144

rinde buna Husrev Kethüda adı vererek 9 7 3 te yapıldığını söylüyor. Halbuki mimari ve inşai durumu bunu tekzibediyor. Çünkü Ahmet Paşa türbesi XVII nci asırda yapılmış, bu sebil ise türbeden de sonra buraya zorla yakıştırılmıştır. Binaenaleyh bu sebil XVI ncı asır malı olamaz. C Üçüncü olarak saydığımız bu (C) grupu Türk mimari tarihimizin inhitat devri eserlerini teşkil etmektedir. İnhitat devri eserlerini de aşağıda izah edeceğimiz bir sebepten dolayı iki kısma ayırmak lüzumu vardır ki evvelâ bunun ilk kısım eserlerini gözden geçirelim: Resim No. İsmi Semti Tarihi Sahibi Mimarı Başkadın Bayazıt 1119 1707 Emetullah Oülnuş Sultan İbrahimpaşa Bayazıt 1 1 2 0-1 7 0 8 Kaptan İbrahim Paşa Valide sebili Üsküdar 1121 1709 Emetullah Gülnuş Sultan Hatice Sultan Ayvansaray 1 1 2 3-1 7 1 1 Hatice Sultan 31 ibrahimpaşa Şehzadebaşı 1132 1719 Nevşehirli İbrahim Paşa 32 Sultanahmet Ayasofya 1141 1728 Ahmet III. Mehmet Ağa Valide sebili Azapkapı 1145 1732 Mahmut I. annesi Saliha S. Mehmet Ağa 33 Alipaşa Hekimoğlu 1145 1732 Hekimoğlu Ali Paşa Mehmet Ağa Resim: 33 Alipaşa sebili «Hekimoğlu». 1732 Resim : 34 Melımetağa sebili «Dolmabahçe». 1740 Yukarda arz ettiğim sekiz aded sebil X V III inci asırda inhitat devrinin başladığını gösteren çok kuvvetli eserlerdir ki en sonuncusunu 17 32 tarihinde yapılmış görüyoruz. Bu tarihten sonraki eserlerle bundan evvelki eserler arasında oldukça göze çarpan mühim bir fark mevcut olduğu halde şimdiye kadar bu farkın hususiyeti mimari tarihimizde konuşulmamıştır. Binaenaleyh burada bu noktayı aydınlatmaya çalışacağım. Fotogıafilerin tetkikinden de anlaşılacağı veçhile 17 32 senesine kadar yapılan sebillerde, gerçi klâsik Türk mimarisine yabancı bir unsurun girmiş olduğu pek açıkça görülmekte ise de, yine klâsik Türk tarzının kıymetli malzemeleri aynen ve ısrarla yaşamaktadır. Yani sivri kemerler, Türk başlıkları, düz saçaklar, başlıklar ve silmeler ve nişlerde Türk istalâktitleri aynen yaşamaktadır. Hattâ satıh tezyinatında bazı kabartma ornumanlar yine Türk karakterini muhafaza etmektedir. Fakat 17 32 senesinden sonra yapılmış olan bütün binalarla beraber sebillerde de klâsik Türk sanatını yaşatan bütün motifler ve malzemeler en ufak teferruatına kadar kaybolmuş ve yerini tamamiyle Louis XV. tarzı diye

Resim: 35 Hasanpaşa sebili «Vezneciler». 1744 hususiyet ve şahsiyet kazanmış olan barok tarzı almıştır. İşte bunun içindir ki barok nüfuzu altında inhitata uğramış olan XVIII inci asır eserlerimizi sanat ve çalışma hususiyetlerini tefrik etmek üzere ve kronoloji itibariyle ikiye ayırarak ilk kısalının bazı mühim nümunelerini yukarıya çıkardım. Şimdi de 17 32 renesinden sonra yapılmış bazı sebillerimizi göstereyim, mukayese edilsin: Resim No. İsmi Semti Tarihi Sahibi Mimarı 34 Mehmetağa Dolmabahçe 1 1 5 3-1 7 4 0 Mehmet Emin Ağa Beşirağa Soğukçeşme 1158 1754 Kızlar ağası Beşir 35 Hasanpaşa Vezneciler 1 1 5 8-1 7 5 4 Sadırazam Haşan Paşa Nuruosmaniye Nuruosmaniye 1169-1 7 5 5 Osman III. Lâleli Lâleli 1 1 7 7-1 7 6 3 Mustafa III. Recai Mehmet Vefa 118 9-1 7 7 5 Recai Mehmet Efendi 36 Hamidiye Soğuk çeşme [l] 1191 1777 Hamit I. Koca Yusufpaşa Fındıklı [2] 1 2 0 1-1 7 8 7 Koca Yusuf ljaşa 16 Mihrişah Eyüp 1215 1800 Şah Sultan Valide sebili Fatih 1233 1818 Nakşıdil (Mahmut II. nir. anası) Nusretiye Tophane 1241 1825 Mahmut II. 37 Sultanmahmut Fatih 1245-1826 Mahmut II. [l] Bu sebil, evvelce dördüncü vakıf ham köşesinde iken hanın inşası için oradan kaldırılarak lâyık olduğu kadirşinaslıkla şimdiki yerine getirilmiştir. İmar hareketlerimizde güzel bir misaldir. [21 Yukarda Taksim ınaksemindeki izahatımızda okuduğumuz sağdaki kitabenin sahibi olan Yusuf Paşadır ki kitabede bu sebilhaneye bir masura su tahsis edilmiş olduğu zikredilmektedir. Resim : 36 Hamidiye sebili «Soğukçeşme». 1777

Bu ikinci kısım barok tarzı sebillerimizi de görüp fotografilerde daha evvelkilerle bir mukayeseye tâbi tutarsak işaret etmiş olduğum sanat farkı açıkça görülebilir. Bu sanat farkının sebebini eserlerden anlamak mümkün değil, fakat kronolojik olayları göz önünde tutarak tarihten öğrenebiliriz. Şöyle ki: 1719 da Fransa sefiri olup 17 20 de avdet eden (Yirmisekiz Çelebi) Mehmet Faiz Efendi, oğlu genç Sait Efendiyi de kethüdası olarak Paris e götürmüştü. Avdette, bu Sait Efendi İbrahim Müteferrika ile birlikte memleketimizde matbaacılığı tesis eden zattır ki 1741 senesinde babası gibi yine Fransa sefiri olarak ikinci defa Paris'e gitmiş, bir sene sonra dönmüştür. Ve nihayet bu zat 1755 senesinde de sadrazam olmuştur. İşte baba ve oğul bu iki zatın Fransa ile temasları tarihinden birkaç sene evvel memleketimizde çehresini göstermiş olan barok tam bunların temaslarından sonra hızını artırmış, hele Sait Efendinin siyasi faaliyeti yükseldikten sonra o zamanlar Fransada almış yürümüş olan Louis XV. tarzı doğrudan doğruya memleketimize gelebilmişdir. Memlekete gelen bu yabancı tarzın Türk sanatkârları tarafından kuvvetli bir antipatiyle karşılanmış olduğu muhakkaktır. Fakat Fransa dan gelen yabancı mimarların yüksek bir pâye ile hassa mimarlarına ve bütün Türk sanatkârlarına sadrazamın emriyle tavsiye edilmiş olduğu ve itibarla karşılanması lâzım geldiği hakkında emirler verilmiş olduğu da muhakkaktır. Fakat buna rağmen yeni gelen yabancı mimarlar memlekete ve yerli sanat muhitine yabancı oldukları, diğer taraftan da yerli sanatkârlar her şeye rağmen kendi millî sanatlarına ruhan bağlı olarak çalıştıkları için ondan kolay kolay vazgeçemiyecekleri de muhakkaktı. Binaenaleyh yekdiğerine zıt olan bu iki kuvvetin dostluk havası içinde veya bir zaruret karşısında çalışmaları neticesi olarak meydana gelen ilk Barok eserler bu şerait altında Türklükten de kuvvetli izler yaşatan barok eserler halinde meydana gelmiştir. Halbuki vakit geçtikçe yabancı mimarlar hükümetin muzaheretiyle kuvvetleşmişler, muhite alışmışlar, diğer taraftan da Fransa dan işçiler ve artizanlar getirmişler ve ondan sonraki XVIII inci asrın ikinci yarısı eserleri Türklükle hiçbir münasebet taşımıyan ve tamamiyle Louis XV. üslûbuna uygun olarak meydana gelmiştir. Yukardaki mütalâamı şimdilik kendi muhakememe dayanan şahsi bir mütalâa olarak ortaya koyuyorum. Umidederim ki incelemeler ilerledikçe bu mütalâamı çok kuvvetli tarihî vesikalara istinadettirebileyim. X VIII inci asrın ikinci yarısında yurdumuzda mimari hareketleri kayıtsız ve şartsız olarak Avrupa ya bağlanmıştır. Bunun en kuvvetli son şahidi de Divanyolundaki Sultanmahmut türbe ve sebilidir. Zira bu sebil ve türbe Avrupa daki sanat cereyanlarının yılı yılına uygun bir tezahürü olarak ampir tarzında yapılmıştır. Ampir tarzının Sultanmahmut türbesi kadar zengin ve temiz yapılmış örnekleri Avrupa da da azdır. (Resim: 13 a-plan: 4) Sultan Mahmut sebilinden sonra İstanbul da yapılan bütün eserler sebillerle birlikte artık dünya sanat tarihinde isim ve şahsiyet sahibi bir stil ifade edemediği için bunlardan hiç bahsetmeden sözü burada kesiyorum. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği