Revak Kitabevi, 2012 1. Baskı: Ocak, 2012 Revak Kitabevi: 7 Arûsilik Serisi: 1 İki Gavs-ı Enâm: Abdülkâdir Geylânî ve Abdüsselâm el-esmer [kaddesallâhu esrârahumâ] Mihr-i Dîn Arûsî [Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi] Orijinal adı: İki Gavs-ı Enâm Abdü l-kâdir ve Abdü s-selâm [kaddesallâhu esrârahumâ] Yayına Hazırlayan: Arzu Meral ISBN: 978-605-62635-4-5 Sertifika No: 23108 Kapak Tasarımı: Togay Kazım Ataç Sayfa Düzeni: Mustafa Yiğit Baskı & Cilt: Step Ajans Matbaacılık Tel: 0212 446 88 46 Kapaktaki Levha: Yâ Hazret-i Seyyid Abdülkâdir Geylânî, Yâ Hazret-i Seyyid Abdüsselâm el-esmer Besmele: Bismillâhirrahmânirrahîm Seri Levhası: Yâ Hazret-i Gavsu l-âzam Abdüsselâm el-esmer http://www.revakkitabevi.com Adres: Aziz Mahmut Hüdayi Mahallesi Tepsi Fırın Sokak. Şifa Apt. 12/3 Üsküdar, İstanbul Tel: 0216 342 47 97 Fax: 0216 342 95 92 E-mail: info@revakkitabevi.com
İki Gavs-ı Enâm: Abdülkâdir Geylânî ve Abdüsselâm el-esmer [Kaddesallâhu esrârahumâ] Mihr-i Dîn Arûsî [Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi] Yayına Hazırlayan Arzu Meral Revak Kitabevi İstanbul, 2012
İçindekiler Önsöz... i I. Bölüm: Sadeleştirilmiş Metin Müellifin Önsözü... 1 A. Gavs-ı Âzam ve Tarîkat-i Aliyye-i Kâdiriyye 1. Hayatları... 3 2. Kaside-i Hamriyye Tercümesi... 18 3. Menâkıp ve kerametleri... 22 4. Tarîkatleri... 31 5. Halifeleri... 32 a. Ebu l-kâsım Ömer bin Mesʻûd Ebi l-izz Bezzâr... 35 b. Ebu l-bekâ el-ukberî ed-darîr... 36 c. Cerr Ebû Bekr Abdullâh bin Hamza et-temîmî es-sıddîkî el-bekrî... 36 d. Ebû Abdullâh Muhammed bin Ahmed el-belhî... 36 e. Ebâ Ömer Osmân es-sarîfenî... 37 f. Ebe l-muzaffer Mansûr bin Mübârek el-vâsıtî Cerrâde... 39 g. Ebû Abdullâh Muhammed Fethu l-herevî... 40 h. Ebû Abdullâh Muhammed Hızr el-huseynî el- Musulî... 40 i. Ebu l-hasen Ali (İbnü l-hamâmî)... 41 j. Kadîbu l-bân Musulî... 42 6. Hazret-i Pîr in evlâtları... 45
7. Hilye-i Gavs... 46 B. Cenâb-ı Abdüsselâm el-esmer ve Arûsiyye-i Selâmiyye 1. Hayatları ve tarîkatleri... 48 2. Menâkıp ve kerametleri... 54 3. Kaside-i Aşkıyye... 59 II. Bölüm: Orijinal metin... 63 Ek: Fotoğraflar 1. Seyyid Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin türbesi... 131 2. Seyyid Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin türbesi... 135 3. Seyyid Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin sandukası.. 141 4. Seyyid Abdüsselâm hazretlerinin sandukası... 143 5. Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi Bey Efendi... 147 6. Seyyid Yusuf Sıdkı Mardînî hazretleri... 149 7. Seyyid Arif Mardîni hazretleri... 151 8. Hüseyin Hüsnü Ankaravî hazretleri... 153 9. Ömer Fevzi hazretleri... 155 10. Ömer Fevzi hazretleri (üniformalı)... 157 11. Ömer Fevzi hazretleri Rauf Orbay ile... 159 12. Ömer Fevzi hazretleri (sivil)... 161 13. Mustafa Aziz Çınar hazretleri... 163 14. Hüseyin Hüsnü Sarıer Ceyhun Efendi... 165 15. Nafiz Uncu Efendi... 167 16. Necmeddin Oyman Efendi... 169 17. Aziz Çınar hazretlerinin yazdığı bir hat levhası... 171
ÖNSÖZ Arûsî tarîkatinin ilk müessisi Medyeniyye, Çeştiyye ve Şâzeliyye ricâlinden Seyyid Ahmed bin Arûs hazretleridir. 1 Ahmed bin Arûs hazretleri dolayısıyla bu tarîkate Arûsiyye denilmiştir. Seyyid Abdüsselâm el-esmer hazretleri Arûsiyye tarîkatinde yetişmiş, ayrıca Şâzeliyye meşâyihinden Abdülvâhid Dukkâlî hazretlerine intisâb etmiştir. Kendisinden sonra bütün Arûsîler Hazret-i Abdüsselâm el- Esmer i pîr olarak kabul etmişlerdir. İlk müçtehid Ahmed 1 Hazret-i Pîr Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin birinci Şâzelî silsilesi: Hazret-i Pîr Ebu l-hasen eş-şâzelî, Hazret-i Şeyh Ebû Râvî Abdullah bin Meşhur bin Fahl bin Ali el-kâlî, Hazret-i Şeyh Ebû Terlis Ahmed bin Abdullah er-reşîd es-sâhilî, Hazret-i Şeyh Fethullah bin Ebu Re s el-kırvânî, Hazret-i Şeyh Abdülvâhid Dukkâlî, Hazret-i Pîr Seyyid Abdüsselâm el-esmer el-feytûrî. Hazret-i Pîr Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin ikinci Şâzelî silsilesi: Hazret-i Pîr Ebu l-hasen eş-şâzelî, Hazret-i Şeyh Ebu l- Abbâs el-mürsî, Hazret-i Şeyh Yakut Arşî, Hazret-i Şeyh Fethullah ibn Yusuf Acemî (Fethullah el-acemiyyü l-horasânî), Hazret-i Pîr Ahmed bin Arûs, Hazret-i Şeyh Abdullah bin Aliyyü l-kâlî (Ebû Râvî el-fahl), Hazret-i Şeyh Ahmed bin Abdullah er-reşîd el- Maʻrûf bi-ebi t-teleys, Hazret-i Şeyh Fethullah Ebû Re s Kırvânî, Hazret-i Şeyh Abdulvâhid Dukkâlî, Hazret-i Pîr Seyyid Abdüsselâm el-esmer el-feytûrî. Hazret-i Pîr Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin Çeştiyye silsilesi: Hazret-i Pîr Muinüddîn Çeştî, Hazret-i Şeyh Kutbüddîn Dehlevî, Hazret-i Şeyh Feridüddîn-i Şekirgencî, Hazret-i Şeyh Nizâmüddîn Dehlevî, Hazret-i Şeyh Nasıruddîn Evdehî, Hazret-i Şeyh Sadreddin Nakûrî, Hazret-i Şeyh Seyyid Fethullah el-acemiyyü l- Horasânî, Hazret-i Pîr Ahmed bin Arûs, Hazret-i Pîr Seyyid Abdüsselâm el-esmer el-feytûrî. i
bin Arûs hazretlerine hürmeten, bu ikinci içtihada Selâmiyye denilmiş ve bu tarîkatin adı Arûsî-Selâmiyye olmuştur. Elinizdeki kitapta da görüleceği üzere, Hazret-i Pîr in Abdülkâdir Geylânî hazretleri hakkında söylemiş olduğu nutuklardan dolayı Arûsîlerin Abdülkâdir Geylânî hazretlerine ayrı bir muhabbetleri vardır. Bu sebepten olsa gerek İki Gavs-ı Enâm adlı kitabın birinci bölümü Abdülkâdir Geylânî hazretlerine ayrılmıştır. Bahsi geçen manevî yakınlığın dışında, Arûsîliğin Kâdirîlikle hiçbir şekilde silsile birlikteliği olmadığı gibi, Kâdirîliğin kolu olabileceğini düşündürecek bir mesele de yoktur. Bazı silsile kitaplarında Kâdiriyye nin Arûsiyye isminde bir kolu geçerse de, bu sadece bir isim benzerliğidir. On dokuzuncu yüzyılda Hindistan da Seyyid Muhammed Arûsî tarafından içtihat edilmiş bir Kâdirî koludur ve bu silsile hâlen devam etmektedir. Arûsîliğin Anadolu, Rumeli veya İstanbul a on dokuzuncu yüzyıla kadar geldiğine dâir elimizde bir belge yoktur. Ancak bazı rivâyetler vardır. Bu rivâyetlerden birincisi, Arûsî-Selâmiyye nin Girit adasında görüldüğüne dâirdir. Fakat ne zaman, kim tarafından Girit in neresinde görülmüş belli değildir. İkincisi, İstanbul da Maltepe-Kartal civarında Seyyid Abdüsselâm el-esmer ismiyle bir camii inşa edildiğidir. Yakın zamana kadar var olduğu söylenen bu caminin eskiden bir Arûsî dergâhı olduğu rivâyet ediliyorsa da, arşiv kayıtlarında böyle bir bilgiye rastlanmamıştır. Üçüncü rivâyet, Çanakkale harbi sırasında orduda bulunan Hacı Mesud Efendi isminde Libyalı bir askerle alâkalıdır. Kendisi Çanakkale harbi için Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin manevî emriyle gönderildiğini beyân etmiş ve ordu içinde pek çok kerametleri görülmüş, himmetleri âşikâr olmuştur. Kabr-i şerîfinin İzmir de bir ii
kabristanda olduğunu ilk kez Anadolu Evliyaları adlı eserinde Nezihe Araz yazmışsa da kabir taşı bulunamamıştır. Daha sonra Arûsî-Selâmiyye nin İstanbul da ortaya çıkışı, Osmanlı âlimlerinden Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi Bey Efendi ile olmuştur. Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi [Mihr-i Dîn Arûsî] (1865 / 1914): Ahmed Hilmi Bey bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Filibe de doğmuştur. Babası Şehbender (Konsolos) Süleyman Bey, annesi Şevkiye Hanım dır. İlk öğrenimini Filibe müftüsünden almış, daha sonra Bulgaristan da Rüşdiye mektebini bitirmiştir. 93 Harbi nden sonra ailesiyle önce Edirne ye, ardından İstanbul a gelmiş ve burada eğitimine devam etmiştir. İlk memuriyetine İstanbul da posta idaresinde başlayan Ahmed Hilmi Bey, daha sonra ailesiyle birlikte İzmir e gider. Burada dört yıldan fazla posta idaresinde çalıştıktan sonra, Beyrut vilayetinde posta müdürlüğüne atanır. Beyrut ta Jön Türklerle temasa geçen Şehbenderzâde, oradan Mısır a gitmiştir. 1901 de İstanbul a dönmüş, kısa süre sonra da Sultan II. Abdülhamid e karşı muhalif fikirlerinden dolayı Fizan a sürülmüştür. Fizan a sürgün edilenler sahil şehirlerinde, kasabalarda otururlar, adları Fizan a sürülmüş olurdu. Şehbenderzâde de Fizan a gitmeden Zıleytin civarında kalmış ve orada bulunduğu süre içinde Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin türbesini ziyaret etmiş, o günkü seccâde-nişîne intisâb ederek Arûsî-Selâmiyye den seyr ü sülûk görmüştür. Sürgün cezası bittiğinde, hilâfet almış bir Arûsî-Selâmî şeyhi olarak İstanbul a dönmüştür. Osmanlı matbuatında risâle iii
hacminde de olsa ilk kez Abdüsselâm el-esmer hakkında kitap yazan Ahmed Hilmi Bey olmuş, İslam Tarihi, Senûsîler ve Sultan Abdülhamid adlı kitaplarında da Arûsîlik hakkında bilgi vermiştir. Bu zâtın uyandırdığı bir dergâh veya dervişleri olduğuna dâir bir bilgiye ulaşılamamıştır. Tek bildiğimiz, yine kendisinin naklettiğine göre, Sırrı Bey ismindeki bir ihvânıdır. Onun da kim ve nerede olduğu bilinmiyor. II. Meşrutiyet in îlânından sonra İstanbul a dönen Ahmed Hilmi Bey pek çok eser yayınlamış, gazeteler çıkarmış, çeşitli süreli yayınlarda siyasî, felsefî, edebî ve tasavvufî yazılar kaleme almıştır. 1911 de İttihat ve Terrakki yi tenkit eden yazılarından dolayı matbaası ve gazetesi kapatılarak önce Kastamonu ya sonra Bursa ya sürgün edilmiştir. Bir yıl geçmeden, tekrar Hikmet gazetesini neşretmeye başlayan Ahmed Hilmi Bey, aynı zamanda Dârülfünûn da felsefe müderrisliği de yapmıştır. Arapça, Farsça ve Fransızca yı çok iyi derecede bilen Ahmed Hilmi Bey hiç evlenmemiştir. 16 Ekim 1914 te zehirlenerek vefat eden Ahmed Hilmi Bey in kabri Fatih camii hazîresindedir. 2 Kendisinden sonra, Ömer Fevzi Mardin hazretlerine kadar İstanbul da Arûsîlik nâmına bir faaliyet yoktur. Arûsî-Selâmiyye nin Ömeriyye kolu: Bu kolun müessisi Seyyid Ömer Fevzi Mardin (6 Mayıs 1878-1 Mart 1953) hazretleridir. Sâdât-ı Hüseyniyye ve 2 Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi [Mihr-i Dîn Arûsî] Bey Efendi nin hayatı ve eserleri için bkz.: Filibeli Ahmed Hilmi, Hikmet Yazıları, hazırlayan Ahmet Koçak, 2. baskı, (İstanbul: İnsan Yayınları, 2009): 39-61; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, II, (İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1332): 156-157. iv
Şürefâ-i Haseniyye den bir zâttır. Babası Basra ve Suriye valiliklerinde bulunmuş Mardînîzâde Seyyid Arif Paşa (1852-1920) hazretleridir. Dedesi Sultan Abdülhamid in Rumeli kazaskeri Seyyid Yusuf Sıdkı Mardînî hazretleri olup, aynı zamanda Rifâî, Kâdirî, Nakşibendî meşâyihindendir. İmam Gazâlî nin İhyâ-yı Ulûmi d-dîn adlı eserine dokuz cilt Osmanlıca tercüme ve şerh yapan zâttır. Büyük dedeleri Mardin de türbesi bulunan ve halen Şirin Dede diye yâd olunan Seyyid Muhammed Şahrind ismindeki zâttır. Bu zât Bağdat tan Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin manevî emriyle Mardin e gelmiştir. O tarihten sonra bu aileye Mardînîler denmiştir, fakat aslen sâdâttandırlar. 3 Soyları bir kol ile de Abdülkâdir Geylânî hazretlerine ulaşır. Bu îtibarla Hasenîlikleri de vardır. Ömer Fevzi Mardin hazretleri ilk terbiyesini ailesinden almasının yanısıra, manevî terbiyesini küçük yaşından itibaren bizzat Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden almıştır, yani üveysî meşreple yetişmiş, doğuştan velâyet sahibi bir zâttır. Gençliğinde memleketine hizmet etmek gayesiyle zamanının harbiyelileri ve tıbbiyelilerinin çoğu gibi İttihat ve Terakki cemiyetine katılmışsa da, sonradan bu faaliyetlerden geri çekilmiştir. İtalyanlara karşı Trablusgarp ta yapılan Hamidiye harbinde büyük kahramanlıklar göstermiş ve çeşitli 3 Aile şecereleri şu yolla Hazret-i İmâm Hüseyin efendimize ulaşır: Seyyid Ömer Fevzi Mardin, Seyyid Mehmed Arif Mardînî, Seyyid Yusuf Sıdkı Efendi, Seyyid Ömer Şevki Efendi, Seyyid Âbid Efendi, Seyyid Abdülkâdir Efendi, Seyyid Âbid Çelebi, Seyyid Ebûbekir Çelebi, Seyyid Ahmed Çelebi, Seyyid Mahmud Çelebi, Seyyid Ağa Çelebi, Seyyid Munlâ Ahmed Efendi, Seyyid Pîrî Çelebi, Seyyid Muʻtî Çelebi, Seyyid Ahmed Şemseddin, Seyyid el-hac Pîri Çelebi, Seyyid Muhammed Şâhrind, Seyyid Hüseyin el-ezrâk. v
madalyalarla taltif olunmuş, İran da Tahran ateşemiliterliğinde bulunmuş, meydan muharebelerine katılmış ve gazi olmuştur. Hamidiye harbinde İtalyanlardan aldığı İtalyan bayrağı, hazretin intikâlinden sonra halifesi Aziz Çınar hazretleri (1900-1979) tarafından Askeri Müze ye verilmiştir. Ömer Fevzi hazretlerinin Rauf Orbay ile ordudan tanışıklığı olup, sonradan yakın arkadaş olmuşlardır. Rauf Bey İstanbul da Kocamustafapaşa da oturan ve halk arasında Küçük Hüseyin Efendi nâmıyla bilinen meşhur Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Hüseyin Hüsnü Ankaravî hazretlerine mensuptur. Hamidiye harbinin sıkıntılı bir zamanında kumandan Rauf Bey, efendisine istimdad edince, Küçük Hüseyin Efendi hazretleri geminin güvertesinde zuhûr ederek istikamet gösterir. Bunu gemide bulunan Ömer Fevzi Mardin hazretleri görüp, Rauf Bey e: Rauf Bey, o zuhûr eden ufak tefek yapılı zât kimdi? diye sorunca, Rauf Bey hayretle, O benim şeyhimdir, Hüseyin Hüsnü hazretleridir. cevabını verir. Bunun üzerine Ömer Fevzi hazretleri: Biz harpten selâmetle çıkacağız, o zaman lütfen beni o zâta götürünüz. diye Rauf Bey e rica eder. Ömer Fevzi hazretleri Hamidiye harbi için Trabslusgarp ta bulunduğu vakitler Abdüsselâm el-esmer hazretlerinin manevî davetine muhatap olmuştur. Hazret-i Pir in mübarek türbelerine yüz sürmüş, Cenab-ı Esmer in rûhâniyeti ile görüşmüş ve bu durum o zamanki seccâdenişîn olan zâta da Hazret-i Pîr tarafından bildirilmiştir. Çeşitli el yazmaları ve diğer bazı emanetler Hazret-i Pîr in emriyle o günkü seccâde-nişîn tarafından Ömer Fevzi hazretlerine teslim edilmiştir. Hazret-i Fevzi üveysî olarak Hazret-i Abdüsselâm el-esmer den Arûsî-Selâmiyye hilâfeti almış ve o günkü âsitâne şeyhi de bunu tasdik etmiştir. vi
Harp kazanılıp İstanbul a dönüldükten sonra Rauf Orbay, arkadaşını kendi şeyhine götürmüş. Ömer Fevzi hazretleri, Hüseyin Hüsnü hazretlerine intisâb edip Nakşibendî-Hâlidî seyr ü sülûku görmüş ve kısa bir sürede mezun olmuştur. Ömer Fevzi hazretleri Nakşibendî-Hâlidî şeyhi olduktan sonra, 1930 da efendisinin intikâline kadar hizmetinde bulunmuştur. Diğer taraftan erken yaşta emekliliğini isteyip, siyasetten uzak durmayı tercih etmiştir. Kendisi siyasetten kaçındığı gibi evlâtlarını da uzak tutmuştur. Askeriyeden sonra ömrünün kalan kısmında dinî, tasavvufî risâleler ve kitaplar yazmıştır. Efendisinden yani 1930 dan sonra yine manevî emir ve rûhânî görüşmelerle Arûsî-Selâmiyye nin Ömeriyye kolunu içtihat buyurmuştur. Söz konusu görüşmeler gün gün, saat saat kağıda dökülmüştür. Yaklaşık beş yüz sene başka bir müçtehidi çıkmayan tarîkatin, pîr-i sânîlik rütbesi yirminci yüzyılda Ömer Fevzi Mardin hazretlerine verilmiştir. Arûsî-Selâmî Ömeriyye, Libya, Tunus, Mısır civarındaki Arûsî-Selâmî usûlünden daha farklı bir içtihat ile ortaya konulmuştur. Ömer Fevzi hazretlerinin içtihat buyurdukları Arûsî-Selâmî Ömeriyye tesbihatı, evrâdı, usûlü, tavrı, Hazret-i Pîr in telkini üzere tamamen Ömeriyye ye mahsustur. Belli bir kisvesi, kadim tarîkatlerdeki âdet ve erkânı yoktur. Toplu ve cehrî zikir yapılır. Hazret-i Pîr Abdüsselâm el-esmer den îtibâren, Arûsî-Selâmiyye nin alâmet-i fârikası bendir olmuştur. Ney denilince Mevlevîliğin akla gelmesi gibi, Kuzey Afrika da bendir denilince Arûsîlik akla gelir. Ömer Fevzi hazretlerinin Arûsî-Selâmiyye den başka Nakşibendî-Hâlidî, Halvetî-Şabânî, Kâdirî ve Mevlevî hilâfetleri vardır. 1930 dan sonra adı geçen tarîkatlerden vii
ders verip evlâtlar yetiştirmiş, Mevlevî tarîki hariç diğerlerinden halifeler bırakmıştır. Arûsî-Selâmî Ömeriyye den ilk evlâdı ve ilk halifesi, dayısının oğlu Mustafa Aziz Çınar hazretleridir. Ömer Fevzi hazretlerinin annesi Kürt Bedirhanoğulları aşiretinden Zarife Hanım dır. Zarife Hanım ın erkek kardeşi Murat Remzi Bey, Ömer Fevzi hazretlerinin dayısı, Aziz Çınar hazretlerinin de babasıdır. Hazret-i Fevzi nin Hazret-i Aziz den başka Arûsî- Selâmî-Ömeriyye den hilâfet verdiği iki mübarek zât daha vardır. Bunlardan birincisi, Üsküdar İskele Camii imam ve hatibi Halvetî-Şâbanî-Nasûhî meşâyihinden ve mahfî evliyaullahtan Nafiz Uncu Efendi hazretleridir. Bu zât Ömer Fevzi hazretlerinin sık sık huzuruna gelip, mahrem sohbetlerde bulunarak, Hazret-i Fevzi nin Nafiz Baba halkamızın yüzük kaşıdır. iltifatına mazhar olmuş bir merd-i kâmildir. Diğer halifesi Üsküdar Rifâî âsitânesi son post-nişîni Rifâî-Sayyadiyye ve Kâdiriyye meşâyihinden Hüseyin Hüsnü Sarıer Ceyhun Efendi hazretleridir. Bu zât ile şu hatıraları, aralarındaki nazenin dostluğa kâfî bir misaldir. Karlı bir kış gününde gece yarısı Hazret-i Sarıer, hanımına hitaben: Ocağı sırla, bu saatten sonra derviş de gelmez âşık da gelmez. buyurduğu esnada kapı çalmış. Kapıyı açan hanım karşısında Hazret-i Fevzi yi görünce: Efendi, bak âşık gelmez dedin, Fevzi Bey hazretleri gelmiş. deyince, Hazret-i Sarıer: Hanım, ben sana âşık gelmez dedim mâşuk gelmez demedim. buyurmuşlardır. Ömer Fevzi hazretleri intikâl etmeden önce kendi makâmına Aziz Çınar hazretlerini bırakmıştır. Aziz Çınar hazretleri gümrük şefliğinden emekli olmuş ve 5 Mart 1979 da intikâl etmiştir. Aziz Çınar hazretleri evlâtlarını viii
sadece Arûsî-Selâmî Ömeriyye den almış, diğer tarîkatlerden seyr ü sülûku yarım kalmış olan varsa, onları da bulunduğu tarîkatte yürütmüştür. Aziz Çınar hazretleri kendi makâmına manevî kardeşi, Necmeddin Oyman Efendi yi (1912-1980) bırakmıştır. Fakat bu tarihten sonra ihtilaf çıkmış, bir zümre Necmeddin Efendi yi tanımak istememiş ve ayrılmıştır. Dolayısıyla İstanbul da ittifak ile kabul edilen son Arûsî şeyhinin Mustafa Aziz Çınar hazretleri, onun vârisinin de Necmeddin Oyman Efendi olduğu tesbit edilmiştir. İki Gavs-ı Enam özellikle Abdüsselâm el-esmer hazretlerini tanıtmak amacıyla Türkçe de yazılan bildiğimiz ilk kitaptır. Bu eseri yeniden yayına hazırlamaktan gayemiz, Hazret-i Pîr e yapılan bir hizmeti ihya edip, bu vesileyle Arûsî tarîkatinin ülkemizdeki temsilcisi ve sahibi Ömer Fevzi hazretlerini nisbî de olsa tanıtmak, gelecek nesillere bu mübarek kimseler hakkında merak uyandıracak işâretler rekzetmek ve Hazret-i Pîr in rızasını kazanmaktır. ix
x
xi