tmmob makina mühendisleri odası ankara şubesi Küresel Ekonomik Söyleşileri Söyleşileri Sunumlar



Benzer belgeler
109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE YAŞANAN GELİŞMELER VE 2011 YILI EKONOMİK BEKLENTİLERİ. Dr.Süleyman Yaşar. 17 Nisan 2011

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ

1930 DÜNYA BUHRANI DÂHİL, TÜRKİYE BU KADAR AĞIR KRİZ YAŞAMADI.

Kur artışının ekonomiye olumlu ve olumsuz etkileri var

YATIRIM. Ders 19: Menkul Kıymet Analizi. Bahar 2003

PAZAR BÜYÜKLÜĞÜ YATIRIM MALĐYETLERĐ AÇIKLIK EKO OMĐK VE POLĐTĐK ĐSTĐKRAR FĐ A SAL ĐSTĐKRAR

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN KAMU ALTYAPI YATIRIMLARININ SERMAYE PİYASALARI ARACILIĞIYLA FİNANSMANI KONULU

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

Bölüm 1 (Devam) Finansal Piyasalar & Kurumlar

Ekonomide Hızlı Büyüme ve Balon. Hızla Şişmeye Başlayan Balon ve Zincirleme Krizler

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Dünya da ve Türkiye de Ekonomik Görünüm

Küresel Kriz ve. Bekir Sıtkı ŞAFAK Sermaye Piyasası Kurulu

Yurtdışına kâr transferi 8 yılda 54 milyar doları aştı

GÖSTERGELER YABANCI HAREKETİ:

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 71

Bölüm 1 Firma, Finans Yöneticisi, Finansal Piyasalar ve Kurumlar

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

BANK MELLAT Merkezi Tahran Türkiye Şubeleri 2014 II. ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2013, No: 56


2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

Balayı bitti, yeni bir dönem başladı

Küresel Krizden Sonrası Reel ve Mali. Sumru Altuğ Koç Üniversitesi, CEPR ve EAF 14 Mayıs 2010

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

Tanrı Zar Atmaz Ya FED?

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2010 YILI OCAK- HAZİRAN DÖNEMİ MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

* EL KAZANDI BİZ ÖVÜNÜYORUZ *BORSA 2012 DE DE YABANCIYA ÇALIŞTI *İstanbul da kazanıp, New York ta, Londra da şampanya patlattılar

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2014, No: 92

15 Ekim 2014 Genel Merkez

YOKSULUN LOKMASI KÜÇÜLDÜ, ZENGİNİN SOFRASI BÜYÜDÜ SAVAŞ ERDOĞAN I TÜRKİYE NİN UTANÇ TARİHİNE BİR NUMARA OLARAK GEÇİRECEKTİR VE ASLA AFFEDİLMEYECEKTİR.

KÜRESEL KRİZ VE TÜRKİYE EKONOMİSİ K. ÖNDER ERGÜN MALİYE UZMANI

Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No: 20

NİTELİKLİ EĞİTİMİN TOPLUMUN REFAH SEVİYESİNE ETKİSİ. Prof.Dr. Muammer Kaya, ESOGÜ Rektör Adayı,

Makro Veri. Cari açık yeni rekorda. Tablo 1: Cari Denge (milyon $) -month,

Konuşmama ekonomik değerlendirmelerimle devam edeceğim.

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

ÜNİTE:6 Teknik Analiz ÜNİTE:7 Yatırım Politikaları ÜNİTE:8 Yatırım Şirketleri

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

Cari açık ve finansmanı

Cari açığın bazı özellikleri ve politika önerileri. Seyfettin Gürsel

tepav Mart2011 N POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ağustos 2012, No: 38

Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2014, No: 83

2017 yılı içinde Fed in iki faiz artırımına gidebileceğini ve faiz artırımlarının yılın ikinci yarısından itibaren yapılacağını düşünüyoruz.

ÜÇ AYLIK EKONOMİK RAPOR

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

GENEL MUHASEBE. KVYK-Mali Borçlar. Yrd. Doç. Dr. Serap DURUKAN KÖSE Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2013, No: 58

FİNANSAL PLANLAMA EĞİTİM PROGRAMI

%25 DEVLET KATKISI / anadoluhayat.com.tr

DÜNYA EKONOMİSİ 1987 WALL STREET KRİZİ KARA PAZARTESİ

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş PARA PİYASASI LİKİT EMEKLİLİK YATIRIM FONU(KAMU) YILLIK RAPOR

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA


EKONOMİ DEKİ SON GELİŞMELER Y M M O D A S I P R O F. D R. M U S T A F A A. A Y S A N

Marmara Üniversitesi Finans Sektöründe Yabancı Sermaye Sempozyumu

Nakit Yönetim Ürünleri

Serbest ticaret satrancı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

Bölüm 1. Para, Banka ve Finansal Piyasaları Neden Öğrenmeliyiz?

FİNANSAL PİYASALAR VE KURUMLAR. N. CEREN TÜRKMEN

Türkiye nin esas gündemi orta gelir tuzağından çıkmak olmalıdır

Sanayide Durum, Ekonomik ve Siyasi Krizin Neresindeyiz?

PİYASAYA BAKIŞ 24 Temmuz 2013


ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

Küresel İktisadi Görünüm

Cari açıktan fazla döviz geldi, on yılda 68 milyar Merkez Bankası rezervine eklendi (Milyon $)

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Finansal Piyasalar ve Bankalar

BANK MELLAT Merkezi Tahran Türkiye Şubeleri 2014 III. ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2012, No: 33

Yatırımcılara dünyayı vadediyoruz.

Global Ekonomi ve Yurtdışı Piyasalar. Temmuz 2011

AR& GE BÜLTEN. Dünya Ekonomisi Ne Durumda. Dolayısıyla ülkemiz ekonomisi, dünya ekonomisindeki büyüme-gelişme konjonktürüne daha duyarlı hale geldi.

Ekonomi Bülteni. 6 Şubat 2017, Sayı: 6. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Transkript:

tmmob makina mühendisleri odası ankara şubesi Küresel Ekonomik Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri Söyleşileri Sunumlar Prof. Dr. Korkut BORATAV Kapitalizmin Krizi ve Türkiye Prof. Dr. İşaya ÜŞÜR Kapitalizm ve Tarihsel Krizler Prof. Dr. Aziz KONUKMAN Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye Ekonomisine Olası Yansımalar Doç. Dr. Abdullah ERSOY Küresel Finansal Kriz Nereye? Haziran 2009

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Meşrutiyet Caddesi No: 19 Kat: 5 06650 Kızılay / ANKARA Tel: (0312) 425 21 41-444 8 666 (pbx) Faks: (0312) 417 87 81 e-posta: ankara@mmo.org.tr Kitapçığımız, etkinliklerin bant çözümleri esas alınarak ve sunum yapanların son kontrolleri sonrası düzenlenerek basılmıştır. Sunumlardaki görüşler yazarına aittir. Baskı: Haziran 2009 Baskı: Kardelen Ofset Ltd.Şti. İncesu Caddesi 96 lar Apt. No: 6/Y Kolej - ANKARA Tel/Faks: (0312) 432 13 78

İçindekiler Kapitalizmin Krizi ve Türkiye...7 Prof. Dr. Korkut BORATAV Kapitalizm ve Tarihsel Krizler...29 Prof. Dr. İşaya ÜŞÜR Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye Ekonomisine Olası Yansımalar...51 Prof. Dr. Aziz KONUKMAN Küresel Finansal Kriz Nereye?...81 Doç. Dr. Abdullah ERSOY

4 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri

Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 5 Sunuş Küresel Ekonomik Kriz son yıllardaki tüketim alışkanlıkları, finansal rant merkezlerinin çalışma tarzları, kayıtsız şartsız kapitalist üretim tüketim düzene inanma ve biat etme ısrarı, dünya üzerindeki nakit akışının rutini gibi birçok konuda sanılan ve sanal olarak yaratılan balonları söndürdü. Yalın gerçekler birbir bütün dünya halklarının gözü önünde tartışılmaya başlandı. Analizler tek bir noktaya doğru hızla akıyordu; Kapitalizm tıkanmıştı. Evet, kapitalist düzen tıkanmıştı ve bir türlü yoluna devam edemiyordu. Olan biten tartışmaların ve çaresiz beklentilerin krizden çıkışa yaramayacağını gören G-8 ülkeleri, trilyonlarca doları devlet/hazine bütçelerinden yani halkın parasından hızlıca piyasalara aktardılar. Bu sayede aylarca tepetaklak aşağıya inen borsa değerlerinde durulma sağlandı. Tabi bu durulmanın bedeli dünya halklarına yıllarca rahat yaşayabilecekleri miktardaki paradan mahrum kalmak oldu. Bunun üzerine bir de milyonların işsiz kalması eklendi. Bu adaletsiz çözümlemenin durdurulması ve bir daha tekrar etmemesi, halktan ve emekten yana milyonların ülkelerinde ağırlıklarını koymaları ile sağlanabilir. Kapitalist sistemin emek sömürüsü, rant ekonomisi, balon nakit akışları, plansız ve sayılı insanın çıkarı üzerine kurulu finansal uygulamaları, tüm dünya halklarının anlayabilmesi ve bu uygulamaların kurbanı olmaması uzak bir ihtimal değil. Başka bir dünyanın mümkün olduğu, bu dönemde daha çok üstüne basılarak ifade edilmeli. TMMOB Makina Mühendisleri Odası Ankara Şubesi olarak; Küresel Finansal Krizin başlangıcı ile birlikte çok değerli akademisyenlerimizle süreci anlamaya ve çözüm önerileri üzerinde tartışmaya çalıştık. İlk adımı Prof. Dr. Korkut BORATAV ile Kapitalizmin Krizi ve Türkiye konulu söyleşi ile attık. Ardından Prof. Dr. İşaya ÜŞÜR ün Kapitalizm ve Tarihsel Krizler konulu söyleşisi geldi. Üçüncü söyleşiyi Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye Ekonomisine Olası Yansımalar başlığıyla Prof. Dr. Aziz KONUKMAN, serinin son söyleşisini ise Küresel Finansal Kriz Nereye? başlığıyla Doç. Dr. Abdullah ERSOY gerçekleştirdi. Söyleşiler, Ankara Şube üyelerinden takdir topladı ve konu ile ilgili diğer katılımcılara da açık olarak gerçekleşti. Yoğun katılımlı bu söyleşilerle, Küresel Finansal Kriz hakkında bilinçlenmemizi ve bilgi seviyemizi artırmamızı sağlayan değerli akademisyenlerimize çok teşekkür ediyoruz. Sizlerin de bu yayını elinizin altında bulundurmaktan mutlu olacağını düşünerek söyleşilerin çözümlemesini bir kitapçık halinde yayınlıyoruz. Saygılarımızla. Makina Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu

6 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri

8 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri

Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 9 Şenol KARACA (MMO Ankara Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi) Sayın katılımcılar; bugünkü söyleşimizde, Türkiye nin en önemli toplumcu iktisatçısı Sayın Prof. Dr. Korkut Boratav hocamızla, Kapitalizmin Krizi ve Türkiye başlıklı bir söyleşi yapacağız. Hepinizi Makina Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgiyle selamlıyor, hoş geldiniz diyorum. Bilindiği üzere, Amerika Birleşik Devletlerinde mortgage kriziyle başlayan ve daha sonra dalga dalga tüm dünyaya yayılan bir krizle karşı karşıyayız. Tüm dünya ülkelerinin bu krizi en az zararla atlatmak için girişimlerde bulunmasına rağmen, maalesef ülkemizde yetkililer, Kriz Türkiye yi teğet geçecek aymazlığı içerisinde bulunup, herhangi bir girişimde bulunmamaktadır. Bu vesileyle, ülkemizi çok yakından ilgilendiren bu kriz üzerine değerli hocamızla bir söyleşi gerçekleştireceğiz. Bu söyleşimizden sonra krizle ilgili söyleşilerimize 30 Ekim Perşembe günü, Prof. Dr. İşaya Üşür ün katılacağı, Kapitalizm ve Tarihsel Krizler ve 5 Kasım Çarşamba günü, Prof. Dr. Aziz Konukman ın katılacağı, Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye Ekonomisine Olası Yansımaları başlıklı söyleşilerimizle devam edeceğiz. İlgi ve katılımınızdan dolayı teşekkür ediyor ve sunumunu yapmak üzere sayın hocamı buraya davet ediyorum. Buyurun hocam. Prof. Dr. Korkut BORATAV Değerli katılımcılar; bu salonda bizi izleyenlerin içinde makina mühendislerinin önemli bir öğe oluşturduğunu varsayıyorum ve bilmeyenlere söylüyorum ki, ben de mühendisler camiasına karınca kararınca katkı yapmış biriyim. Çünkü üç çocuğumuz oldu, üçü de mühendis oldu. Sosyal bilimci olarak, herhalde bizim halimizi beğenmediler; ekmek parası orada var diye üçü de mühendis oldu. Ekmek parası ayrı hikâye o konuyu benden iyi bilirsiniz. Çocuklarımdan biri de makina mühendisi. Bu nedenle, kendimi sizin fahri üyeniz kabul ederim. Dolayısıyla, bunu dostlar

10 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri arası bir söyleşi olarak düşündüm. Bildiklerimden bir bölümünü size aktaracağım, sonra da sizlerden soru, katkı, eleştiri gelirse, onlar üzerinde düşündüklerimi söylemeye çalışacağım. İki noktada odaklaştırmak istiyorum söyleyeceklerimi. Birincisi, bu krizin arka planında yatan etkenler. Yani olayı sadece, konut piyasasında fiyatlar düştü saptamasına indirgemekten kaçınmak lazım. Bugün hâlâ Başbakan diyor ki, Orada mortgage piyasası çöktü. TOKİ olduğu için kriz olmayacak. Buna benzer görüşlerin hâlâ geçer akçe sirkülâsyonda olduğunu görüyoruz. İşin esası şudur: Amerikan ekonomisi, Amerika, emperyalist bir sistemin en üstünde yer alır. Emperyalist sistemin iki ana öğesi vardır; metropol ve çevre. Metropolün çevreyle ilişkisi, sömürüye, kaynak aktarımına ve bağımlılık ilişkilerine dayanır. Sömürü, vazgeçilmez öğesidir. Sermaye ihracı yoluyla olur. Sermaye ihracının iki öğesi vardır; ya doğrudan yatırımlarla olur kâr elde eder veyahut borçlandırarak, yani finans kapital aracılığıyla olur, faiz gelirleri alır veya faiz benzeri gelirlere el koyar. Bunlar sömürüdür. Bunları transfer ederse ve çevreye sermaye ihracı biçiminde yolladığı kaynaklardan daha fazlasını transfer ettiği zaman -yani yatırımından daha çok pompalıyor- çevreden merkeze kaynak aktarılır. Bazen de tersine olur; dışarıya kaynak aktarımı daha fazladır. Çünkü yatırım yapılmazsa sömürü olamaz, borç verilmezse sömürü olamaz. Dolayısıyla, sömürünün önkoşulu, bir şekilde birisine kaynak aktarmaktır. Hafif tertip Marksizm ile dirsek teması olan bir İngiliz iktisatçısı şöyle derdi: Sömürülmek çok kötü bir şeydir; ama daha kötüsü, sömürülememektir. Bunu kapitalist bir sistemde emekçilerin konumunu kastederek söylüyor: Sömürülürsen yaşayabilirsin, sömürülemezsen boştasın, işsizsin, yaşayamazsın. Dolayısıyla, metropol ile çevre arasındaki ilişki de biraz buna benzer. Çevreyi sömürmesi, oradan bir şeyler aktarması için önce bir kaynak aktarması lazım. Mühim olan, verdiği ile aldığı arasındaki ilişkidir. Bu bazen bir yönde, bazen öbür yönde ağır basar. Bazen daha çok yatırım yapar, daha çok borç verir. O zaman çevredekiler, işler ne kadar iyi gidiyor derler. Tabii, bir de sömürünün üçüncü bir mekanizması olarak ticaret yoluyla sömürü vardır. Amerika Birleşik Devletleri ise emperyalist sistemin metropolünde yer alan bir öğesidir; ama süper emperyalist konumda yer alarak. 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında İngiltere, sömürgelerinin siyasi bağımlılığından kaynaklanan benzer bir konumdan yararlanıyordu. Mesela; Hindistan ve İngiltere ye karşı ticaret fazlası veriyor, ama İngiltere bu fazlayı özel hesaplarda bloke ediyordu. Bugün de Amerika Birleşik Devletleri buna benzeyen bir imtiyazlı konumdadır. Bu konumunun özelliklerini gözden geçirelim. Lenin in bir teşhisi vardır: Kapitalizm, finans kapitalin egemenliği içinde emperyalizme dönüştüğü zaman parazitleşir. Ne anlama geliyor bu? İki boyutuyla parazitleşmiştir. Kapitalizmin dinamik ve yaratıcı aşaması geçmiştir.

Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 11 Lenin in ifadesiyle, kupon keserek yaşayan rantiyeler, sistemin önemli bir öğesi haline gelirler. Kupon kesmek şu demektir: Eski borç senetlerinin bir ana parasını temsil eden gövdesi, bir de yıllık faizlerini temsil eden kuponları vardı. O kuponları kesip faizi cebine atmak isteyenlere rantiye denir ve bunlar birçoklarına ve Lenin e göre, kapitalist sistemin parazit katmanı olarak değerlendirilir. Tekelci kapitalizmin devleti de parazitleşmiştir. Üçüncü ülkelere borç vererek kendine bağımlı kılar, o borcu ödetir. Borcu veren kendisi değil, kapitalist ve rantiye katmanlar olsa da, borçlu ülkeyi yönetir ve sömürünün sürekli olmasını sağlar. Amerika ya geliyorum şimdi. Bir kere, Franklin Roosevelt in büyük buhrana karşı oluşturduğu savunma mekanizmalarının, refah devleti öğelerinin II. Dünya Savaşı sonrasında daha da geliştirildiği malumdur. Son 25-30 yıl içinde, işçi sınıfının bu kazanımlarının tasfiye edilmesi ana hedef haline geldi. Amerika, işçi sınıfını örgütsüzleştirmede diğer batı ekonomilerinden daha ileriye gitti ve özellikle son 20 yıl boyunca ücretler büyümeden nasibini alamadı. Fakat finans kapital büyümektedir, yani kapitalist sistemin üzerine bir parazit olarak yerleşen kimi öğeler büyüyerek yerleşmektedir. Üstelik finans kapital doygun olamaz; hırslı ve açgözlüdür. Psikolojik terminolojiyle anlatmak zorundayım, çünkü başka türlü kolay kolay açıklayamayız. Dolayısıyla, uzun dönemli büyüme hızı % 3 civarında olan Amerikan ekonomisinin, eğer bölüşüm değişmezse, yani her sınıf büyümeden aynı oranda pay alırsa, her sınıfın veya her gelir türünün büyüme hızı da buna uyacaktır. Yani kârlar ile ücretler arasındaki pay değişmeyecekse, aşağı yukarı her sene ücretlerin % 3, kârların % 3 artması lazım ki bölüşüm ilişkisi değişmesin. Fakat finans kapital ve onun arka planındaki rantiye katmanlar bu getiriyle yetinmezler, daha çok ve daha çok isterler. Dolayısıyla, o büyüme hızının veya onunla tutarlı getiri oranlarının çok daha üstünde getirilerin tutkusuna ve arayışına girerler. Bu da paradan para kazanma mekanizmalarının genişlemesi anlamına gelir. Fakat gelir akımlarında bunun uzun süre devamı güçtür. O yüzden, gelirde değil, servette değer artışını hedeflerler. Yani kâğıttan oluşan bir servet kümesinin değerinin sürekli olarak artması ve artık % 3 ler, 5 lerin çok daha üstünde artması hedeflenir. Bunun da gerçekleşmesi için sürekli yeni araçlar üretilir. Günümüzde buna finansal yenilikler deniyor. Adeta teknolojik yenilik gibi. Makina mühendislerinin, bütün mühendislerinin saygıyla, daima tutkuyla ve hatta özlemle aradıkları, hayata geçirdikleri o teknik ve teknolojik yeniliklerin dışında, finansal yenilikler diye yeni kâğıtlar, kâğıttan kâğıt üreterek servet artırımına gitme yolları bulurlar. Yani tavşanın suyuyla çorba yaparsın, tavşanın suyunun suyuyla da benzer bir şey yaparsın; ama tavşanın suyunun suyunun suyunu çıkardığın zaman yavan bir sıvı olur. Bu şekilde, kâğıttan servetler üreterek ileri aşamalarda gelirlerini artırma çabasına girerler. Gerekirse bunların teknik ayrıntılarına girmeye çalışırız.

12 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri Bu işlerin uygulayıcısı olarak, Amerika nın en zengin yatırımcılarından biri haline gelen Warren Buffet denilen adam diyor ki, Bu üretilen kâğıttan senetlerin veyahut türevlerin ne olduğunu normal insan aklı kavrayamaz. Çıkaranlar da ne olduğu konusunda ipin ucunu kaçırmışlardır. Yani bu kâğıtları çıkaranlar, işin sonunun nereye vardığını öngörememişlerdir. Meşhur Dr. Frankestein ın yarattığı ve kendi adını taşıyan canavar gibi, sahibini sonunda yok edecek bir kendiliğinden varlık haline dönüşmüş ve yok eder hale gelmiştir. Eğer bir finansal sistem, reel büyüme hızından daha fazla büyümeyi hedefliyorsa, bunu hayata geçirmenin az sayıda yöntemi var. Birincisi, bir kere ücretleri bastıracaksın; yani toplumun emeğiyle geçinen kesimlerini bastıracaksın. Bastıracaksın, ama bunun da bir sınırı var. Onunla da yetinmiyorlar. Başka sektörlerden kaynak aktaracaksın; yani reel sektörlerden, doğrudan doğruya üretim yapan sanayiden, sanayinin yan kolları olan, sanayinin gerçek anlamıyla türevi olan taşımacılık, ulaştırma, haberleşme, hatta belli ölçülerde reel sektöre hizmet eden ticaret gibi sektörlerden finans kesimine kaynak aktaracaksın ve bir de dış dünyadan kaynak aktaracaksın. Başka bir yolu yok. Doğrudan doğruya gelir akımları oluşturan faizlerde, finans kesiminin yönetici aylıklarında, primlerinde, komisyonlarında bu artış oranlarına ulaşamıyorsan, servetlerle yapacaksın. Yani servetler değer kazanarak, servet sahibi olan bütün katmanlar kendilerini daha varlıklı hissedecekler, geleceklerinin güvence altında olduğunu hissedecekler ve harcayabilecekler. Değer artışını satış yoluyla gerçeğe dönüştürmenin çabasına giderek, doğrudan gelir artışlarının ötesinde harcama imkânını arayacaklar ve muvaffak olacaklar. Bu nasıl oluyor? Bütün bunların birlikte gerçekleşmesi için, Amerikan toplumu, garip bir şekilde, borçlanan bir toplum haline dönüşüyor. Sıradan üreticilerin, sıradan emekçilerin yahut hane halklarının, yani Amerikan toplumunun bireylerinin tasarruf oranları giderek yok oluyor, sıfıra iniyor. Amerikan toplumu, borç yoluyla, borçlanarak tüketimini sağlayan bir topluma dönüşüyor. Peki, nasıl oluyor bu? Mekanizması basit. Amerikan kapitalizminin Batı Avrupa ya ve diğer kapitalist sistemlere de ihraç etmeye çalıştığı bir mekanizma var. Ücretleri baskı altında tutalım, ama işçileri servet sahibi yapma yöntemleri bulalım. İki kanaldan servet sahibi ediliyor işçiler. Birincisi, konut. Konut mülkiyeti daha da yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. İkincisi, borsa. İşçi sınıfının borsayla iç içeliği emeklilik fonlarıyla oluyor. Amerika nın refah devleti özelliği kaybolduğu için, çalışanlar ve anlaşmalı şirketlerin, daha çok büyük şirketlerin çalışanları, emeklilik fonlarını devlete değil, finans kapitale teslim ediyorlar. Yani yatırım bankaları ve fon yöneten finans kuruluşları, işçi sınıfının emeklilik fonlarını topluyor ve idare ediyor. Dolayısıyla, borsa yükseldikçe, işçiler kendilerini zengin hissediyorlar, kredi kartları çalışıyor; konut sahibi oldukça ve konutların değeri yükseldikçe -Amerika da yaygın olan bir yöntem- konutunu yeniden ipotek ettirerek bankadan kredi alıyorlar. Kredi kartıyla borçlanıyor,

Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 13 konut ipotekleriyle borçlanıyor ve büyük harcamalarını, araba yenilemesini, gerekirse ikinci bir konut alımını bununla gerçekleştiriyorlar. Çoluk çocuğunun yükseköğrenim masraflarını karşılama yoluna gidiyorlar. Amerika da devlet okulları temel eğitimde bedava, ama yükseköğrenim çok pahalı. İşçi sınıfı ve emekçiler, konut ipotekleriyle aldıkları borçları, çoluk çocuklarının istikbalini sağlayacak eğitim masraflarında değerlendiriyorlar. Borsa yükseldikçe de, Emekliliğim garanti altında, hatta emekli maaşım veya emekli olduğum zaman alacağım toplu para artıyor diyerek kendini rahatlatıyor. İşin bir boyutu bu. Ama öbür boyutu dış dünyadan kaynaklanıyor. Yani Amerikan toplumu içinde ne kadar itip kaksan da buradan elde edeceğin şey sınırlı. Yani işçiyi servet sahibi ediyorsun, ama bunu cari ücret artışlarını frenleyerek yapıyorsun ki bunun da bir sınırı var. Ücretleri reel olarak aşağı çekemezsin, sadece büyümeden fazla pay vermezsin. Diğer üretken sektörlerden alıyorsun. Evet, üretken sektörler üç parazit sektöre, yani Amerika da, İngilizce kısaltmasıyla ifade edilirse FIRE diye sınırlanan; finans, sigorta, emlak gayrimenkul sektörlerine kaynak aktarırlar. Birkaç sektör daha ekleyebilirsiniz buna, tartışmayı bir yana bırakalım, hangilerini ekleyeceğinize ilişkin isterseniz spekülasyon yapın. Bunlar tam parazit sektörler ve diğer sektörlerden kaynak aktarıyorlar kendilerine. Fiyat ilişkilerinde, büyüme hızlarındaki farklılaşmada vesaire yöntemlerle kaynak alıyor; ama yetmiyor. Yetmeyen kaynağı dış dünyadan almak zorunda. Dış dünyadan aktarılan kaynak, Amerika nın, sanki yoksul bir ekonomi gibi, dış dünyaya karşı verdiği açıklardan oluşuyor. Amerika, aşağı yukarı 1981 den itibaren her yıl, ondan önce değişen yıllarda, doların süper emperyalist konumunun Amerika ya verdiği ayrıcalıktan yararlanarak, dış dünyaya karşı sınırsız açık verme imkânı varmış gibi davranıyor. Bunun son noktalarına doğru geldiğimizde, mesela 2006 ve 2007 de, Amerika nın dış dünyayla yaptığı cari işlemlerden, yani bir yıllık ticaret ve ticaret benzeri akımlar içinden dış dünyaya karşı verdiği açık 800 milyar $ ın üzerindedir. 800 milyar $ ın üzerindeki açığa ilaveten, doların ayrıcalıklı konumundan ötürü, adeta para basarak yatırım yapma imkânına sahip olduğu için, dış dünyadan çok miktarda kâr ve faiz de transfer eder. Hem açık verir, hem de kâr-faiz transfer hesabından Amerika ya net artık-ürün aktarımı olur. Bunların ikisini eklediğiniz zaman, Amerika nın son yıllarda yılda % 6 oranında dış dünyadan kaynak emdiği ortaya çıkıyor. İşte bu mekanizmaların bir yerde sınırına gelinmesi kaçınılmazdır. Bir yerden patlak verecek. Balon şişiyor. Nedir şişen balon? Öncelikle borsa. Borsanın şişmesi sadece Amerika nın içinden kaynaklanmıyor. Kâğıttan servetler şişiyor. Kâğıtlar nedir? Hisse senetleri ve borç senetleri. Borç senetleri niye şişiyor? Çünkü Amerika dış açık verdikçe kâğıt basıyor, yani borç senetleri basıyor. Dolar artık nakit aktarım şeklinde olmuyor, borç senetleri olarak akıyor. Dolayısıyla, Amerika ya karşı dış fazla veren bütün ülkeler, Amerika nın bastığı borç

14 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri senetlerini kabul ediyorlar. Kabul ettikçe, bunların değeri artıyor; bunlardan elde edilen faiz oranları düşüyor. Amerika ya borç vermiş oluyorlar böylece. Amerika nın borç senetlerini kabul eden daha tutucu ülkeler var, Çin gibi. Çin, Amerika ya ne kadar ticaret fazlası verirse, karşılığında ABD devlet tahvillerini alıyor; depoluyor, rezervlerine ekliyor. Hisse senetleri niye şişiyor? ABD ye dış fazla veren ülkelerin bir kısmı da devlet tahvilleriyle yetinmiyor; New York Menkul Kıymetler Borsasına veya benzeri başka borsalara yatırım yapıyor. Borsa şişiyor. Borsa şiştikçe, Amerikalı işçi kendisini zengin hissediyor; emeklilik fonlarımın değeri artıyor diyor. Bu arada bu şişkinlik gayrimenkul piyasasına yansıyor. Sadece konut fiyatlarına değil, gayrimenkulden türetilen kâğıtlara yansıyor. Bu kâğıtlardan oluşan sanal servet şişiyor. Dış dünya, sınırsız olarak Amerika nın dış açıklarının finansmanını üstlenmiş gibi hareket ediliyor. Üstlenmiş gibi diyorum; ama nereye kadar? İçeride borsa, büyüme hızından bağımsız olarak şişip duruyor; ama ne kadar şişebilir? Dediğim gibi, Amerika, eğer Çin gibi yahut bazı Asya ekonomileri gibi, Hindistan gibi, % 6 lık, 7 lik, 8 lik, 9 luk, 10 luk büyüme hızlarını sürdürse, bu şişme olmayacak, reel ekonomiye bağlı bir büyüme olacak. Ama hayır, reel ekonomiden bağımsız şişiyor. Bu tam manasıyla bir balon. Bir yerden balonun patlaması kaçınılmazdı ve patladı. Şimdi, iki-üç cümleyle Türkiye ye getireyim lafı. Türkiye, bu furyanın başka bir noktasında yer alıyor. Amerika nın bu kadar büyük dış açık verdiği bir konjonktürde, dünyanın bütün ana blokları dış fazla veriyorlar. Bir kere, petrolcüler dış fazla veriyorlar. Gelişmekte olan ülkelerin tümünün bilançosunu yapsanız, bunlar da dış fazla veriyorlar. Ama özellikle Çin çok büyük miktarlarda dış fazla veriyor. Çin in dışındaki azgelişmiş ülkelerin de büyük bir bölümü dış fazla veriyor. Batı ekonomileri, bir-iki istisna dışında, fazla veriyorlar. Yani İngiltere ve İspanya dışındaki bütün batı ekonomileri, özellikle Kıta Avrupa sının büyük bir bölümü dış fazla veriyor ve Amerika, bu dış fazla veren tüm ülkelerin tasarruflarını emerek kendi imtiyazlı konumunu sürdürüyor. Birkaç ülke grubu da bu konjonktüre, sanki kendileri de Amerika ymış gibi, dış açık vererek katıldılar. Yani Amerika nın o sınırsız görünen, doları veya dolarlı borç senetleri basarak dış dünyadan istediğimi, istediğim kadar alırım; borcumu da para basarak öderim imtiyazına sahipmiş gibi büyük ve kronik cari açıklar vererek katıldılar. Amerika nın dış açığının arkasında üç etken var. Bir, haneler, hane halkları tasarruf etmiyor, borçlanarak gelirlerini aşan tüketime gidiyorlar. Devlet, vergilerinin çok üstünde açık veriyor; emperyalist yayılmacılık furyasına girdiği için, yani Irak işgalinin ve benzeri emperyalist saldırıların sonunda açık veriyor. Şirketler de tasarruflarının ötesinde yatırım yapıyorlar. Dolayısıyla, bu üç kaynaktan gelen açık, dıştan gelen tasarruflarla pompalanıyor. Türkiye ve birkaç ülke daha, bu furyaya, sanki kendileri de Amerika ymış gibi katılıveriyorlar.

Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 15 Bunların enteresan tarafı şudur: Kronik ve yüksek oranlı dış açık veren büyük ülkelerden Türkiye ve Güney Afrika dışındakilerin hepsi ya Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri gibi Avrupa Birliğinin, yahut Meksika gibi NAFTA nın üyesi olmuşlar. Yani adeta bir ağababanın koltuğu altına girmiş, beni nasıl olsa kurtarırlar beklentisi varmışçasına açık vererek bu furyaya giriyorlar. Türkiye ye, AKP nin iktidar olduğu tarihten bugüne kadar yabancı kökenli sermaye girişinin toplamı 185 milyar $ civarında. Bu sermaye ne olmuş? derseniz; büyük ölçüde Türkiye nin ulusal tasarruflarını dışlayarak, tüketime dayalı bir büyüme sürecini pompalamış. AKP iktidara geldiği zaman dünya ekonomisi bir iniş konjonktürünün dip noktasında. Türkiye ekonomisi de 2001 krizinin hemen ertesindeki dip noktada. 2001-2002 sonrasında tüm dünyaya dönük sermaye hareketlerinde büyük bir artış var. Bu artışa bazı ülkeler dış fazla vererek katılıyorlar. Büyük ölçüde rezerv biriktiriyorlar. Daha küçük bir grup ise, bu furyaya, demin söylediğim gibi dış açık vererek katılıyorlar. Balon patlayınca, dış açık veren ülkelerin durumu kritik ve hali harap. Sebebi şu: Çin, Hindistan, Brezilya, Arjantin, Malezya ve Kore gibi ülkeler ya dış fazla vererek yahut da kabaca dengede bu kriz konjonktürüne girdikleri zaman, iç pazara dayalı olarak genişleme seçeneği izleyerek durumlarını kurtarırlar. Bu konuda en uçtaki örnek Çin dir. Çin in yıllık cari işlem fazlası, mesela 2007 de 361 milyar $ dır. Bu, şu anlama geliyor: Dış dünya talebini kıstı, dolayısıyla ihracat fazlası artık aşınacak. Peki, büyüme aynı boyutlarda aşağıya çekilecek mi? Çekilmeyebilir. Eğer Çin, talebi genişleten, iç piyasaya dönük politikalar izlerse. Yani, altyapı yatırımlarımı tamamlayayım, sosyalist dönemin kazanımlarının önemli bir bölümünü yeniden hayata geçirerek sosyal hakları genişleteyim, eğitim ve sağlığı yeniden parasız hale getireyim, topluma açayım, gelişmeden nasibini alamamış olan yoksul bölgelerin altyapılarını, elektriğini, tamamlayayım derse, dünya ekonomisiyle ilişkileri bozulmaz. Çünkü zaten fazla veriyordu. İçe dönük yaptığı yatırım ve harcamaların ithal gereksinimi karşılayacak kadar dış fazlası vardı. Fazlanın aşınması Çin in büyüme hızının aşağıya çekilmesi anlamına gelmez; hatta ithalat talebi yaratarak dünya ekonomisi üzerinde de olumlu etki yapar. Ama bizim gibi, açık veren ve abartılı bir dış borçla bu konjonktüre giren bir ekonomi bu seçenekten yoksundur. IMF ile anlaşsa da, anlaşmasa da, şunu yapacak: Aman, faizleri aşağıya çekmeyeyim, sermaye kaçışını önlemem lazım. Bu kadar çok sermaye girdi, olduğu gibi kaçıp giderse ne olacak? diye düşünecek; öyle davranacak. Kaçıp gitmesi ne anlama geliyor? Oturduğu yerden para kazanma amacıyla Türkiye ye girmiş o sıcak para stoğunun, bugünlerde gözlendiği gibi, önemli bölümü çıkarsa veyahut borçlanarak Türkiye ye giren sermaye durduğu takdirde; yani vadesi gelen borçların geri ödenmesi istenirse, yeni borçlanmalar sınırlanırsa, büyümeyi kısmak ve dış finansman ihtiyacı-

16 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri na, bir de talep genişlemesinden kaynaklanacak cari açık artışlarını eklememek zorunlu olur. Dolayısıyla, bu konjonktüre büyük cari açıklarla giren Türkiye nin hali haraptır. İki şey söyleyerek konuşmama son vereyim. Bazıları diyor ki, Böyle durumlar Türkiye ye fırsatlar doğurur. Kafalarında başka şey var; diyorlar ki, Dışarıdan kaçan para bize gelir. Gelebilirdi; ama dışarıdaki yangın fazla büyüdü. Yangın fazla büyüyünce, finans kapital, nerede parası varsa toplayıp götürme arayışına geçti. Eğer yangın başlangıç aşamasında kalsaydı, Burada zarar ediyorum, orada kârlarımı biriktireyim. Oradaki getiriler fena değil; yüksek faiz veriyorlar, döviz kurları da yükselmedi. Orada kazanayım, buradaki zararlarımı kapatır, yılsonu bilançomu biraz hale yola sokarım diyebilirdi. Ama, Battım. Para lazım bana, kaynak lazım derse, ne var ne yok, alıp götürecek. Bu anlamda fırsat yoktur. Fırsat başka anlamda. Gazetelerde okudunuz, mesela, Amerika daki emeklilik fonlarını borsaya yönelten uygulamayı, Latin Amerika da uzunca bir süredir uygulamaya geçtiler. Bizde de savunuldu bu. O noktaya henüz gelmedik; ama biraz daha bu konjonktür devam etseydi oraya getireceklerdi. Arjantin de Başkan Bayan Kirschner, sosyal güvenlik sistemini yeniden kamulaştırıyor. Yani borsaya bağlanmış özel yatırım fonlarını devlete intikal ettirme kararı aldı, parlamentodan geçirilince uygulanacak. İşte fırsat bu. Yani geçmiş dönemin neoliberal rüzgâra teslimiyet anlamına gelen uygulamalarını tersine çevirecek öneri, mücadele, program seçeneklerini gündeme getirirse fırsattır. Ama tehlikeler de vardır. Bu tehlikelerin bir örneği Kore de ortaya çıktı. Kore, Türkiye nin 2000 sonunda yaptığı yüz kızartıcı anlaşmanın bir benzerine, krizin sertçe vurması nedeniyle, 2008 yılında teslim oldu. Kore bankalarının dış borçlarını devlet garantisi altına aldı. Yani özel borçları devlet garantisi altına aldı. Yarın öbür gün bu da Türkiye ye gelebilecektir. Türkiye nin özel sektörden kaynaklanan 200 milyar $ a yakın dış borcu vardır. Kore, bu kararı aldığı günün ertesi günü, IMF Başkanı -ki o da bir eski sosyalisttir, döneklerden biridir, dolayısıyla güvenilmez bir adamdır- Kore yi tebrik etti. Yani IMF nin ana görevinin, Kore ye kredi vermiş olan batılı bankaların ve finans kuruluşlarının alacaklarını tahsil etmek olduğunu bir kere daha itiraf etti. 2000 de, Türkiye böyle bir karar aldığında yine hemen ertesi gün, IMF nin o zamanki başkanı Türkiye yi tebrik etmişti. Dolayısıyla, borçlu olan iki türlü davranır. Türklerin meşhur sözünde olduğu gibi, borç bini geçince alacak olur anlayışına yorarsanız, Ben çok borçluyum, dolayısıyla dünyaya meydan okuyorum da diyebilirsiniz. Arjantin, 2002 yılında bu şekilde dünyaya meydan okudu. Şimdi farklı bir şekilde kendi finans kapitaline meydan okuyor. Ama bir de teslim oluverirsiniz. Dolayısıyla, bu kon-

Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 17 jonktür hem teslimiyet, hem de meydan okuma fırsatları anlamına gelen bilinmezler getiriyor her ülkenin gündemine. Krizler, sınıflar arası ilişkiler bakımından fırsat mıdır; yoksa felaket midir? Bu sorunun açık ve seçik cevabı yok. Genellikle kötü konjonktürlerdir. Sosyal mücadeleler, sınıf kavgaları veya ilerici programların hayata geçmesi seçeneklerinin zayıfladığı konjonktürlerdir; çalışan sınıfların mücadele gücünün tükenmesi, örgütlenmelerin zayıflaması nedeniyle. Ama bıçak kemiğe dayanırsa tam aksi de olabilir. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sizlerin soruları varsa onları alıp yanıtlayayım. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim. Sağ olun. ŞENOL KARACA- Sayın hocama bu değerli bilgilerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Evet, Sayın Boratav a soru sormak isteyen ya da katkı sunmak isteyen arkadaşlarımız varsa onlara söz vereceğiz. Buyurun Recep Bey. RECEP AKKOYUNLU (Makina Mühendisi)- Bizleri aydınlattığı için değerli hocama çok teşekkür ediyorum. Konuşmanızın başında, kapitalizmin emperyalizme geçiş sürecinde, kapitalizmin, daha doğrusu kapitalistlerin bir asalaklaşma sürecine girdiğinden bahsettiniz veya giderek bu asalaklaşma sürecinin emperyalizmi doğurduğunu söylediniz. Bir de, asalaklaşmamış kapitalistlerin de olabileceğini belirttiniz. Benim sorum şu olacak: Kapitalizmin bütünüyle asalaklaşabileceğini varsayarak, Sovyet sistemi acaba verimli olabilecek, yararlı olabilecek kapitalizmi de öldürdüğü için mi çöktü? Bir de, 1929-39 lardaki ekonomik bunalım ile günümüzdeki ekonomik bunalımı bir karşılaştırabilir misiniz? Bir de Türkiye Cumhuriyetinin 1930 lu yıllardaki tedbirlerini bu bağlamda değerlendirir misiniz? Teşekkür ederim. ŞENOL KARACA - Biz teşekkür ederiz. Buyurun. YAKUP USTABAŞ- Hocam, özellikle Amerika daki krizin detayları hakkında bir soru sormak istiyorum. Amerikan Hükümeti, yaklaşık 800 milyar $ lık bir kurtarma operasyonu planladı, herhalde onun yarısını geçirdi, diğer yarısı da bakılıp devam edilecek. Eğer bu mortgage krizi 800 milyar $ a mal oluyorsa, yani 800 milyar $ a kurtarılıyorsa; yaklaşık 100 bin $ civarında olduğunu farz edersek vatandaşın evinin,

18 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 8 milyon adet ev satıldı, mortgage olarak satıldı ve bunlar ödenemez halde mi? Yoksa gerçekte ödenemez halde olan evler ya da borcunu ödeyemeyecek insanların sayısı 100 bin, 150 bin civarında, sorunlu olanlar ise 1 milyon civarında mı? Eğer 1 milyon civarında ise aradaki 8 kat fark, bahsettiğiniz o finans kapitalin kâğıtlarıyla buharlaşmış oluyor, bir şekilde buharlaşmış oluyor. Bu kâğıtları, özellikle Hedge fonlarını iptal etme yöntemleri yok mu; bunlara müdahale edebilecek durumda değiller mi? Teşekkür ediyorum. ŞENOL KARACA- Biz teşekkür ederiz. Buyurun. İSKENDER BÜYÜKÇOLAK (Emekli İşçi) - Hocam, öncelikle verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum. Benim iki sorum olacak. Birincisi, petrol fiyatlarının söz konusu kriz sürecine etkilerine ilişkin bir şeyler söyleyebilir misiniz? İkincisi, bu kriz dönemsel bir kriz midir? Bu krizin aşılması için, biraz önce arkadaşımızın sözünü ettiği sisteme para pompalama, sorunu kalıcı bir şekilde çözecek midir; yoksa sorun uzun erimli, kalıcı bir sorun haline mi dönüşecektir? Sorunun aşılabilmesi için sizin öngörüleriniz nelerdir? Teşekkür ediyorum. ŞENOL KARACA- Biz teşekkür ederiz. Buyurun. CANER ÖZDEMİR (Makina Mühendisi)- Hocam, son dönemde dünyada, bu krizin hemen öncesinde emlak fiyatlarında ve mal fiyatlarında çeşitli şekillerde, olmaması gereken boyutlarda artışlar oldu. Siz bunları spekülatif bir hareket olarak değerlendiriyor musunuz? Bu bir. İkincisi, doğal olarak bu krizde birileri bir şeyler kaybediyor; ama değerler buharlaşmıyor tabii ki, birileri de kazanıyor. Sizce bunlar kim? Üçüncüsü de, bu meydana gelen sermaye hareketlerini oluşturan meblağların kaçta kaçı legal, kaçta kaçı bizim anladığımız anlamda kara para, yani illegal, sisteme dâhil olamayan ve aslında ciddi sarsıntı yaratan değerler? Teşekkür ederim. ŞENOL KARACA- Biz teşekkür ederiz. Buyurun. TÜRKAN SAÇIK (Emekli İşçi)- Hocama teşekkürler. Hocam, sizin de ifade ettiğiniz gibi, ülke yöneticileri, bu kriz konusunda son derece rahatlar. Bize dokunmaz diyorlar. Birincisi, neye güveniyorlar? Yabancı sermayenin, sıcak paranın her an kaçışı mümkünken neye güveniyorlar? İkincisi, dışarıdaki o büyük yangının içine düşüldüğü zaman, bunun reel ekonomideki sonuçları, onun da ötesinde, sosyal sonuçları neler olabilir? Bunlar hakkında biraz daha bilgi alabilir miyiz lütfen. Teşekkür ederim.

Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri 19 ŞENOL KARACA- Teşekkürler. Buyurun. SELÇUK SOYLU (Havacılık Mühendisi)- Hocam, Türkiye ye son yıllarda giren, kara para tabir edilen paranın miktarı nedir? Bir veri var mı bu konuda? Teşekkür ederim. ŞENOL KARACA- Biz teşekkür ederiz. Buyurun hocam. Prof. Dr. KORKUT BORATAV- İstiyorsanız bu soruları yanıtlayalım, sonra uygun görülürse devam ederiz sorulara. İlk soru soran izleyicimiz, Sovyetler Birliğinin çöküşü ile bu kriz arasında bir bağlantı aradı, daha doğrusu, Arayabilir miyiz? dedi. Sovyetler Birliği, kapitalizmin ilk büyük krizi patlak verdiği yıl 5 yıllık planlara geçti. Dolayısıyla, batı kapitalizmi durgunluk ve iniş halindeyken, Sovyetler Birliği yüksek bir büyüme grafiği çiziyordu. Ki bu, 1929-39 arasıdır. 1939 a gelindiğinde Amerika hâlâ 1928-29 daki milli gelir seviyesine gelmemiştir. Yani o bir depresyon, bunalımdır. Sovyetler ise yüksek oranlı, % 7, 8, 9 luk büyüme tempoları sürdürüyordu. Tabii bu, iki sistemin işleyiş mekanizmaları arasındaki farkları gösteriyor. Sonra başka bir dönemece girdi Sovyet sistemi. Niçin, nasıl tıkandı? Hangi etkenlerle son buldu? İleride bu topluluk benden bu konularda bir katkı yapmamı isterse konuşabilirim; çünkü geçmişte, bu sorunları tartışan bir kitabım çıktı. 1929 buhranına Türkiye nin verdiği cevap özgündür; doğrudur. Bu cevabı teorik düzlemde o tarihlerde bizim kadrocular da savunuyordu. Olayın üzerinden çok zaman geçtikten sonra batı kökenli, solcu iktisatçılar da aynı stratejiyi savunmaya başladılar. Bağımlı ekonomiler için metropol ülkelerdeki buhranlar bir fırsat yaratır, emperyalizme karşı kapanırsanız gelişebilirsiniz dediler. Kapanmadan kasıt, daha çok dış ticarete, koruma önlemleriyle kapanmaktı.

20 Küresel Ekonomik Kriz Söyleşileri Ticarete kapanırsanız devlet eliyle veyahut özel sermaye birikimi yoluyla gelişmeniz mümkündür dediler. Türkiye bunu yaptı, böyle bir cevap verdi. Yani korumacılık ve devletçilik seçeneğini peş peşe, biraz da sınama yanılma yöntemiyle, ama ikisi arasında bir sentez oluşturarak, Cumhuriyet tarihinin en hızlı büyüme dönemeçlerinden birini, adeta Sovyetler Birliği gibi, fırsat olarak kullandı. Türkiye nin 1930 lu yılları, Cumhuriyet tarihinin 80 küsur yıllık dönemlendirmesi içinde parlak sayfalarından birini oluşturur. Bugün de aynı şekilde davranılabilir mi? Bu krizin ortamı farklı. Çok daha girift ilişkiler var. Ona bir-iki cümleyle değineceğim sonra, bu bağlantıyı soran arkadaşlar olduğu için değineceğim. Sadece kapanıp, devletçilik yoluyla bu furyadan kurtaramazsınız. Yani ticarete kapanıp, korumacılık ve devletçilik yoluyla kurtaramazsınız. Bunu tamamlayacak bir-iki öğe daha, özellikle sermaye hareketleri bakımından, eklemeniz lazım. Ona bir-iki cümleyle değineceğim sonra. İkinci sırada soru soran arkadaşımızın sorusuna geleyim. Bu 800 milyar $ veyahut yaklaşık bir rakam, konut sahiplerinin konut değerlerindeki kaybı telafi amacını taşımıyor. İpotekli konut piyasasından başlayan bir dizi finansal kâğıt kullanarak, komisyon yaratarak, değerinin ne olduğu belirsizleşen türev kâğıtları sirkülâsyona sokarak, yaratılan zehirli atıkların bankalar üzerindeki yüklerini tasfiye etmek. Diyelim ki ikimiz bir ipotek anlaşması yapıyoruz; orası banka, ben de konut almak isteyen insanım. Aramızdaki anlaşma, eskiden ve geleneksel olarak borç-alacak anlaşmasıdır, sadece ikimizi ilgilendirir. Ben ödemezsem, evimi satar, anaparamı geri verir veya değer kaybı varsa veremez, öylece kapatırız. Şimdi ise, aramızdaki borç anlaşmasını banka bir menkul değere dönüştürdü. Bu yeni senedi benim itibarım yüksek; düşük itibarlı insanların ipotek senetleriyle hamurladı. Ama onunla yetinmedi; farklı risk öğeleri içeren kredi kart borçlarıyla da hamurladı. Dolayısıyla, acayip bir kâğıt oluşturdu ve bunu sirkülâsyona soktu. Böylece banka aradan sıyrıldı, riski başkalarına devretti. O senedi elinde tutan ile benim aramdaki yeni bir ilişkiye dönüştü borç-alacak ilişkisi. O farkında değil, ben de farkında değilim. Çünkü o senedin içinde yirmi tür borç var. Bu da yetmedi, senedi elinde tutanlar sigorta yaptırdılar. Bu senedi tahsil edemezse sigortadan alacak. Yani sigorta primi ödüyor; tahsil edemezse, senet karşılığını alacak. Dolayısıyla sigortayı yapan şirket de riske giriyor. İşte, AIG adlı büyük dev Amerikan sigorta şirketi bu yüzden battı. Buna benzer bir dizi türev piyasalarla, yani artık konuttan bağımsız, vadeli işlem yapan piyasalarla ortalık o kadar belirsiz bir hale geldi ki, herhangi bir gelecek ihtimal üzerine kâğıt çıkarıp sirkülâsyona soktular. Demin sözünü ettiğim banker Warren Buffet diyor ki, Nebraska Eyaletinde 2012 yılında kaç adet ikiz çocuk olacağına ilişkin bir adam bir iddia senedi çıkarsa, eğer adamın itibarı varsa, yani parası ve ensesi kalınsa, bu senedi sirkülâsyona soktuğunda birisi satın alır. Yani adamın diyelim ki 170 ikiz varsayımı bir spekülatif kâğıt