BAŞKAN DAN. Prof. Dr. Yasin AKTAY



Benzer belgeler
Cumhuriyet Halk Partisi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/ Çankaya/ANKARA Tel: (312) Faks: (312)

Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi tarafından düzenlenen Filistin Ulusal Projesi Görüşler ve Perspektifler Sempozyumu Filistin in çeşitli kesimlerinden

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE AZERBAYCAN DAN BAKIŞ

ARAŞTIRMA GRUBU. Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Doğu ERGİL Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN MAYIS

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Demokrasi Nöbeti Araştırması

Samsun daki Pontusçu Faaliyetler

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

BURSA KENT KONSEYİ BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NİN KATKILARIYLA

ACR Group. NEDEN? neden?

Cumhuriyet Halk Partisi

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

TÜRKİYE DE ETNİK, DİNİ VE SİYASİ KUTUPLAŞMA. Dr. Salih Akyürek Fatma Serap Koydemir

Devrim Öncesinde Yemen

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

NİSAN 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

İÇİNDEKİLER. Sunuş Konu Proje Koordinatörü ve Uygulayıcı Kurum Tarih ve Yer Amaç ve Hedefler Katılımcılar...

frekans araştırma

İZMİR TİCARET ODASI MECLİS TOPLANTISI

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

İZMİR TİCARET ODASI MECLİS TOPLANTISI

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

Taksim'den Harbiye'ye seslenmek (3 Haziran)

Metodoloji Türkiye Ne Diyor?

KARARSIZ AK PARTĠ SEÇMENĠ PARTĠSĠNE DÖNÜYOR

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

KKTC SİYASİ ARAŞTIRMA RAPORU

TEMMUZ 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

TERÖRLE MÜCADELEDE TÜRKIYE-AB İŞBIRLIĞI

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Türkiye küçük Millet Meclisleri Haziran 2013 O.P. Raporu

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE STRATEJİK İLETİŞİM PLANLAMASI

ENERJİ GÜVENLİĞİ ÇALIŞTAYI Türkiye Nükleer Güç Programı 2030

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Türkiye Irak İlişkilerinde Güvenlik ve Radikalleşme

KAMUSALLIK YENİDEN ÇALIŞTAYI

SPoD İnsan Hakları Örgütlerinin Kasım Ayı Buluşmasına Katıldı. SPoD Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu nun Basın Açıklamasındaydı

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

Polis Taksim Meydanı'na girdi

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim CHP

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Türk Armatörler Birliği

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

İNTİHAR EYLEMLERİ Kasım 2003 İstanbul Saldırıları HALİM ALTINIŞIK STRATEJİ-GÜVENLİK-YÜZ OKUMA UZMANI

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2012, No: 33

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

ihh 6. ULUSLARARASI ÇOCUK BULUŞMASI RAPORU

SİVİL YAŞAM DERNEĞİ I. DÖNEM Stratejik Planı

TÜRK PSİKOLOGLAR DERNEĞİ MERKEZ TRAVMA BİRİMİ GEZİ PARKI EYLEMLERİNDEN ETKİLENENLERE YÖNELİK PSİKOSOSYAL DESTEK ÇALIŞMALARI. 1 Haziran-30 Ağustos 2013

26 Nisan Piyasalar Trump ın Vergi Reformunu Bekliyor. 26 Nisan 2017

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

Doğruluk Payı Aylık Rapor Kasım 2014

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi:

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No: 20

Perşembe İzmir Gündemi

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Şebinkarahisar lı bir baba ve Rumeli göçmeni bir annenin oğlu, İlk, orta ve lise öğrenimini Özel Tarhan Koleji'nde tamamladı,

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

Kasım 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

NKP

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez

Transkript:

BAŞKAN DAN Haziran ayı Gezi olayları dolayısıyla Türkiye nin bir miktar içine kapanarak geçirmek zorunda kaldığı bir ay oldu. Oysa aynı ay içinde hem Suriye hem Mısır da Türkiye nin yoğunlukla ilgilenmesini gereken gelişmeler oluyordu. İran da çok önemli bir seçim gerçekleşti ve bunun gelecekte bölgenin dengelerine önemli etkileri olma ihtimali de azımsanacak gibi değil. Daha da önemlisi Gezi olayları esnasında veya başlangıcında Başbakan Erdoğan ın çıktığı Kuzey Afrika gezisi bir çok boyutları olan ve yeni Türkiye nin etkinliğinin ve veriminin görülebileceği çok önemli gezilerdi. Oysa bütün bu dış politika gelişmeleri Gezi nin gölgesinde yeterince ilgilenilemeyen hadiseler olarak yaşandı gitti. Esasen Gezi hadisesinin başladığı döneme bakıldığında da Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarılı çalışmalarının veya gelişmelerinin kaydedildiği bir döneme denk gelmesi de sözkonusuydu. Mayıs ayında IMF e borç bitirilmiş, faizler yüzde 5 in altına inmiş, Boğaz üzerinde üçüncü köprü ile İstanbul a 3. Havaalanının ihalesi 50 milyar Euro ya yakın bir bedelle yapılmış ve daha önemlisi müzmin terör belası yüzünden duymaya alıştığımız şehit haberlerinin gelmeyişinde beşinci ay da geride bırakılmıştı. Bu ortamda patlak veren Gezi hadiselerinin belli aşamalarında çevre ve polis şiddetine karşı duyarlılığa sahip samimi kesimleri celp etmiş olduğu kesin olsa da, hareketin yönünün kısa bir süre içinde Türkiye demokrasisine ve genel olarak Türkiye ye karşı faaliyetlerin bütün olağan şüphelilerini uhdesinde toplaması görmezden gelinebilecek bir gelişme değildi. Bu olağan şüpheliler ne zaman bir araya gelse Türkiye deki demokratik değişime karşı bir operasyon girişimi de mukadder oluyor. Bu sefer de farklı olmadı. Gezi hadiseleri Türkiye yi değiştiren, dönüştüren ve dünyanın iddialı ülkeleri arasına sokan demokratik gelişimine karşı bir operasyona dönüştü. Başbakan Erdoğan ın baştan itibaren bu operasyonun bütün kodlarını çok iyi çözmüş ve gerekli duruşu sergileyerek boşa çıkardığını söyleyebiliriz. Ancak hem önümüzde yaşanacak olan seçimlere matufen hem de Türkiye nin son zamanlarda uluslararası ilişkiler düzeninde takındığı tutum dolayısıyla bu operasyonun çok farklı versiyonlarının sürekli denenmeye devam edeceğini şimdiden öngörmemiz gerekiyor. Bu sayıda yer alan yazıların önemli bir kısmı Gezi hadiselerinin bütün boyutlarının incelenmesine tahsis edildi. Gezinin siyasi, sosyal, uluslararası ilişkiler ve tarihsel bağlamının yanısıra eyleme katılanların profilleri üzerin daha soğukkanlı bir değerlendirme yapılabilecek aşamadayız artık. Ayrıca Mısır da yaşanan hadiseler öyle görünüyor ki, önümüzdeki aylarda da gündemden düşmeyecek. Mısır da da demokrasilerin sandıktan ibaret olmadığı argümanına sarılan kalabalık bir Mursi muhalefeti 30 Haziran itibariyle Tahrir e büyük bir kalabalıkla indi. Mursi nin istifasını isteyen kalabalıklara karşılık İhvan ın kendi mensuplarını da başka meydanlara indirmesiyle birlikte Devrim çok ilginç, özgün bir mecraya girmiş oldu. 25 Ocak devriminin devamı iddiasıyla ayağa kalkan muhalefete yine devrimin değerlerini ve meşruiyeti hatırlatan ve daha az kalabalık olmayan bir kitle dikilmiş oldu. Bu iki kitlenin arasında nasıl bir anlaşma veya çatışmanın gerçekleşeceği bugünlerin en merak edilen konusu. Mısır da El-Ehram Demokrasi Merkezinde Haziran ayında yaptığımız çalıştay arkadaşlarımızla birlikte bir çok gelişmeyi yakından takip edebilmemize imkan verdi. Daha sonra Kahire yi tekrar ziyaret eden arkadaşımız Ahmet Uysal ın değerlendirmeleri de Mısır da olup bitenlere ışık tutacak cinsten. Haziran ayında gerçekleşen İran seçimleri de İran daki rejim ve muhalefet arasındaki müzmin gerilimi büyük ölçüde giderecek görünüyor. Bunun bölge siyaseti ve özellikle Suriye siyaseti üzerine bir değişime yol açıp açmayacağını göreceğiz. Dergimizin diğer yazılarında da geçtiğimiz ayın ve önümüzdeki günlerin öne çıkan konularıyla ilgili değerli arkadaşlarımızdan değerlendirmeler okuyacaksınız. Önümüzdeki sayılarda buluşmak dileğiyle. Prof. Dr. Yasin AKTAY

STRATEJİK DÜŞÜNCE Stratejik Düşünce ve Araştırma Vakfı İktisadi İşletmesi Adına Sahibi Dr. Nurol Canbolat Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Yasin Aktay Yayın Kurulu Prof. Dr. Yasin Aktay Prof. Dr. Birol Akgün Prof. Dr. Aytekin Geleri Prof. Dr. Muhsin Kar Doç. Dr. Murat Çemrek Doç. Dr. Levent Korkut Doç. Dr. Yusuf Tekin Doç. Dr. Bekir Berat Özipek Dr. Murat Yılmaz Aydın Bolat Alper Tan Danışma Kurulu Prof. Dr. Sacit Adalı Prof. Dr. Mustafa Aydın Prof. Dr. Şaban H. Çalış Prof. Dr. İhsan Dağı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu Prof. Dr. Doğu Ergil Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu Prof. Dr. Cihat Göktepe Prof. Dr. Talip Özdeş Prof. Dr. Ali Şafak Prof. Dr. Mehmet Şişman Doç. Dr. Yaşar Akgün Doç. Dr. Caner Arabacı Doç. Dr. Osman Can Dr. Zafer Aydın Ecemiş Mehmet Akif Ak Bayram Girayhan Veli Şirin Faik Tarımcıoğlu Sinan Tavukçu Yazı İşleri Müdürü M. Fatih Sezgin Yayın Asistanı Bedir Sala Reklam Sorumlusu Gamze Kılıç Yönetim Yeri Stratejik Düşünce Enstitüsü Çetin Emeç Bulvarı A. Öveçler Mah. 4. Cad. 1330 Sokak No: 12 Çankaya / Ankara Tel: 0 312 473 80 45 Faks: 0 312 473 80 46 10 Gezi Örneğinde Organize İşler Sosyolojisi Masum Gezi parkı eylemi tipolojisi de çok iyi çalışılmış ve her aşamada da medya, sanatçı ve sosyal medya ayağından gereken organize desteği almaya devam ediyor. 28 Gezi Prof. Dr. Yasin AKTAY Prof. Dr. Birol AKGÜN Olaylarının Uluslararası Boyutları: Güçlenen Türkiye den Kim, Neden Rahatsız? Türkiye nin dış politikadaki değişen söylemleri ve hareket tarzı, uluslararası politikada geliştirdiği ittifaklar ve ilişkiler ağıyla birlikte kendi yakın ve uzak çevresi üzerinde zannedildiğinden çok daha güçlü bir etki yaratma potansiyeline sahiptir. Tasarım-Baskı Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Anadolu Bulvarı Meka Plaza No: 5/15 Gimat Yenimahalle - Ankara Tel: 0 312 397 16 17 Faks: 0 312 397 03 07 www.basakmatbaa.com Fotoğraflar AA, Cihan, ShutterStock Bu dergi içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu dergide yer alan SDE nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir. Gezi Parkı nda Millet İşin Farkında 44Eylem Aydın BOLAT Demokrasi dışı yöntemlerle hükümet değiştirme hayallerinin bitmesi gerekiyor. %20lik seçkinci bir azınlığın iktidar olma, seçim kazanma şansları yok. Askeri darbe dönemi, ara rejim devirleri de bitti artık.

İÇİNDEKİLER Gezi Dosyası M. Fatih Sezgin 4 Gezi Örneğinde Organize İşler Sosyolojisi Prof. Dr. Yasin Aktay 10 Gezi Parkı Eylemleri Yeni bir Muhalefet Tarzı mı? Doç Dr. Hamit Emrah Beriş 18 70 II. Öner BUÇUKCU Cenevre Toplantısına Gidilirken Suriye ABD nin Suriye politikası değerlendirilirken ABD nin Ortadoğu ya yönelik dış politika parametrelerinin de dikkate alınması gerekmektedir. Bu çerçevede ABD nin Ortadoğu ya yönelik dış politika stratejisinin iki temel ayağı olduğu söylenebilir. Gezi Parkı Eylemleri nin Ekonomik Sonuçları Dr. M. Levent Yılmaz Gezi Değil Taksim Olayları: Türkiye Demokrasi sine ve Yumuşak Gücü ne karşı Gayri Nizami Harp Dr. Murat YILMAZ Taksim Olaylarının Uluslararası Boyutları: Güçlenen Türkiye den Kim, Neden Rahatsız? Prof. Dr. Birol Akgün 22 25 28 Gezi Parkı Olaylarının Dış ve İç Bağlantıları Prof. Dr. Talip Özdeş 35 Gezi nin Medyası; Medyanın Gezisi Celal Kazdağlı 40 Eylem Gezi Parkı nda Millet İşin Farkında Aydın Bolat 44 82 Çin-ABD Doç. Dr. Erkin EKREM Yeni Tip Büyük Ülke İlişkileri Yükselen Çin e karşı nasıl bir politika uygulanacağı meselesi Washington un uzun zamandır karar veremeyen karmaşık bir meseledir. Eylül 2005 te ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Robert B. Zoellick, ABD-Çin ilişkilerini sorumlu paydaşlar (responsible stakeholder) olarak nitelemiştir. Ancak Çin tarafından da yoğun tartışılan sorumlu paydaşlar kavramı pek anlaşılmış değildir. Ortak Akılda Buluşuyoruz Toplantısı Murat Duran Erdoğan nın Kuzey Afrika Turu ve Bölgenin Türkiye için Önemi Doç. Dr. Ahmet Uysal Türkiye - Mısır: İkili ilişkiler ve Demokrasi Tecrübeleri Çalıştayı M. Tahir Kılavuz 50 52 58 II. Cenevre Toplantısına Gidilirken Suriye Öner Buçukcu 70 İran da Ruhani Dönemi Amine İleri 78 Çin - ABD Yeni Tip Büyük Ülke İlişkileri Doç. Dr. Erkin Ekrem 82 Almanya ile Kriz: Türkiye - AB Süreci Zeynep Songülen İnanç 88 88 Almanya Zeynep SONGÜLEN İNANÇ ile Kriz Türkiye-AB Süreci Merkel in şubat ayındaki ziyareti, iki devlet arasındaki ilişkilerin devlet çıkarı zihniyeti çerçevesinde ilerleyeceğini ortaya koydu. Kırgızistan Dosyası M.Fatih Sezgin - Öner Buçukçu 92

TAKSİM GEZİ PARKI EYLEMLERİ SDE RAPORU GEZi DOSYASI Haber: M. Fatih SEZGİN Aslında birbiriyle alakasız gibi görünen olayların tamamının, bugün bir bütün olarak bakıldığında ortak bir kampanyanın parçası oldukları anlaşılmaktadır. Bir bakıma, bunların tamamı, iktidara gelememenin yarattığı öfke nedeniyle zaten bir kısmı dolmuş olan bardağa eklenen damlalardır. Gezi Parkı olayları vasıtasıyla bardağın taşması sağlanmış ve önceden hazırlanan strateji uygulamaya konulmuştur. Tarihi Topçu Kışlası nın İstanbul a yeniden kazandırılması projesi kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yol genişletme çalışmalarına başlanmış ve bu çalışmalar esnasında bazı ağaçların yerlerinin değiştirilmesi söz konusu olmuştur. Taksim Gezi Parkı nın yayalaştırma projesine karşı başlayan protestolar kısa bir süre sonra toplumsal bir hareketliliğe dönüşerek farklı bir boyuta ulaşmıştır. Protestolar başladığından beri ülke- nin en önemli gündem maddesi haline gelen Gezi olaylarına ilişkin farklı değerlendirmeler ve analizler yapılmaktadır. SDE olayların başlamasından kısa bir süre sonra 07 Haziran 2013 tarihinde Gezi Parkı olayları etrafında gelişen toplumsal ve siyasal olayları farklı boyutlarıyla analiz edebilmek için uzman, akademisyen, gazeteci ve araştırmacılardan oluşan 24 kişilik bir heyetin çalışmaları ile 4 STRATEJİK DÜŞÜNCE TEMMUZ 2013

geniş katılımlı bir çalıştay düzenledi. Bu çalıştayda gezi olayları farklı boyutlarıyla tartışıldı. Çalıştay daha sonra bir rapor haline dönüştürülerek 20 Haziran 2013 tarihinde kamuoyuna Stratejik Düşünce Enstitüsü nde yapılan basın açıklamasıyla paylaşıldı. SDE Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay ve SDE uzmanlarından Hamit Emrah Beriş in birlikte yapmış olduğu basın açıklaması nda detaylı bilgiler paylaşıldı. Hazırlanan rapor çalışmasında, kendisini Gezi Parkı vesilesiyle açığa vuran ve bir yönüyle eski Türkiye nin bakiyesi olan marjinal grupların siyasal söylem ve pratiklerini tekrar eden, diğer yönüyle ise sosyal medya aracılığıyla devşirilen kültürel bir eklektizmi vücuda getiren bahse konu toplumsal hareket ideolojisinin taşıyıcıları konumunda bulunan eylemcilerin profilleri ve talepleri analiz edilerek, sürecin sağlıklı bir şekilde aşılmasına dönük öneriler sunuldu. Bu dosyada, Taksim Gezi Parkı Eylemlerinin genel değerlendirilmesi, Sosyolojik Boyutu, Ekonomik Değerlendirilmesi, Siyasi Boyutu, Çözüm Süreci ve Terör Bağlantısı, Uluslar arası Boyutu ve Medyanın Tutumu alt başlıklar şeklinde analizi yapılmıştır. OLAYLARIN GELİŞİM SÜRECİ 31 Mayıs Cuma gecesi ile birlikte eylemler Ankara ve İzmir e sıçramıştır. Özellikle sol seçmenlerin yoğunlaştığı mahalle ve semtlerde sokak başlarına toplanma, evlerin pencerelerinden tencere-tava çalma gibi eylemler ortaya çıkmıştır. 1-2 Haziran Cumartesi ve Pazar günleri eylemciler şiddetin dozunu giderek artırmışlardır. Bu süreçte, şehirlerin belirli bölgelerinde toplanan eylemciler, yolları kesmiş, kamu binaları ile mallarına, ayrıca bazı banka ve dükkânlara zarar vermeye başlamışlardır. Bu süreçte bazı eylemciler polislerle çatışmaktan dahi kaçınmamışlardır. Dolayısıyla Haziranın ilk haftası içinde olayların büyüdüğü görülmektedir. Eylemlerin büyümesi ve yayılmasında çok sayıda provokatif unsurun etkili olduğu görülmektedir. Özellikle ilk dönemde basının konu ile ilgili haber yapmaktan kaçınması manipülasyon ve dezenformasyonların artması yönünde bir etki meydana getirmiştir. Sosyal medyada çok sayıda takipçisi bulunan bazı gazeteciler ile sanatçılar toplumu kışkırtmaya yönelik ve çoğunun mesnetsiz olduğu daha sonradan anlaşılan çok sayıda mesaj atarak toplumu yanlış yönlendirmişlerdir. EYLEMCİLERİN PROFİLİ Gezi Parkı eylemcilerinin sistem karşıtı, küçük bazı sol gruplardan oluştuğu söylenebilir. Nitekim en baştan beri hükümetin İstanbul eksenindeki projelerine karşı çıkan Taksim Platformu üyelerinin farklı sol kesimlere mensup oldukları bilinmektedir. Bunlar ulusalcı sol çizgiye yakın bir kesim olarak değerlendirilebilir. Ülke genelindeki eylemcilerin ise hem devrimci hem de ulusalcı sol çizgiye mensup kişilerden oluştuğu dikkat çekmektedir. Oldukça geniş sayılabilecek bir yelpazeye sahip olan eylemci profilinin ana hatlarıyla aşağıdaki eğilimlerden oluştuğu söylenebilir: Ulusalcı sol eğilimliler (CHP, İP seçmeni) Beyaz Türkler olarak da nitelendirilebilecek kent elitleri (ağırlıklı olarak CHP seçmeni) Belirgin bir siyasal eğilimi olmayan, muhalif söylemin etkisinde kalan gençler Devrimci sol parti ve örgüt mensupları (TKP, EMEP, ÖDP seçmeni, DHKP-C gibi yasadışı sol örgütler) Marjinal kesimler (Anarşist gruplar, feministler) Seküler eğilimli milliyetçiler (MHP seçmeninin genel merkezle sorunlu dar bir bölümü) Alevilerin genelde yukarıda sayılan gruplara yakın kesimleri Kendilerini Antikapitalist Müslüman veya Devrimci İslamcı şeklinde nitelendiren 5

gruplar (İhsan Eliaçık grubu, bazı eski Has Partililer vb.) Karışık ortamdan yararlanmak isteyen kriminal gruplar. Geçmişte de siyaset üzerinde belirli vesayet mekanizmaları oluşturmak isteyen militarist gruplar Yukarıda sıralanan kesimlere aidiyet hisseden bazı sanatçılar, akademisyenler ve gazeteciler,iş çevrelerinden bazı isimler Belli ideolojisi olmayan maceraperest veya meraklı kişiler Daha açık bir ifadeyle, eylemcileri yönlendiren mekanizmaların, Cumhuriyet mitinglerinin toplumun geniş kesimlerinde ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlardan önemli dersler çıkardıkları ve geniş toplumsal kesimlerin tepkisini çekebilecek söylem ve pratikleri gözeten bir yaklaşım sergiledikleri söylenebilir. Gerçekten de tüm eylemler boyunca tepki çekebilecek ya da toplumun geniş kesimlerinde rahatsızlık doğurabilecek bir dil ve söylem kullanılmasından ısrarla kaçınılmıştır. Geniş bir kesimin Vandalizm olarak nitelendirdiği şiddet içerikli eylemlerde bile eylemciler adına konuşan kişiler yer yer bu tür hareketleri onaylamadıklarını ileri sürmekle birlikte, Taksim Platformu adıyla eylemciler adına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile konuşan heyetin açıkladığı talepler arasında Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılması, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılması şeklinde bir talep bulunmaktadır. Bu talep, eylemler bahanesiyle ortalığı yakıp yıkanların da affedilmesi talebidir. Tüm bu faktörler birlikte düşünüldüğünde, eylemlerin organizasyonundan yürütülmesine dek uzanan değişik aşamalarda ciddi bir ön hazırlık yapıldığı anlaşılmaktadır. Uzunca bir süredir Türkiye de yaşam tarzı eksenli haberler dikkat çekmektedir. Bu haberler, sosyal medyadan daha çok muhalif konvansiyonel medya aracılığıyla yayılmıştır. Zina ve kürtaj düzenlemeleri, alkol yasağı, 3 çocuk, dindar gençlik ifadesi, eğitimde 4+4+4 sistemi, İstanbul da yapılacak olan üçüncü boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim adının verilmesi, Çamlıca ve Taksim e cami yapılması, THY deki kıyafet düzenlemeleri ve kırmızı ruj yasağı gibi olayların tamamı medya tarafından 6 STRATEJİK DÜŞÜNCE TEMMUZ 2013

ajite edilerek ve büyütülerek verilmiştir. Bu tartışmaların hepsi yaşam tarzı na müdahale edildiği gibi bir yaklaşımın uzantısı olarak ele alınmıştır. Aslında birbiriyle alakasız gibi görünen olayların tamamının, bugün bir bütün olarak bakıldığında ortak bir kampanyanın parçası oldukları anlaşılmaktadır. Bir bakıma, bunların tamamı, iktidara gelememenin yarattığı öfke nedeniyle zaten bir kısmı dolmuş olan bardağa eklenen damlalardır. Gezi Parkı olayları vasıtasıyla bardağın taşması sağlanmış ve önceden hazırlanan strateji uygulamaya konulmuştur. EYLEMCİLERİN AMAÇLARI VE SÖYLEMLERİ Eylemci gruplar içerisinde görece sınırlı bir kitleye sahip olan devrimci sol grupların kamuoyunca artık aşina olunan geleneksel amaçları kolaylıkla anlaşılabilir olmakla birlikte, burada üzerinde durulması gereken asıl husus, çoğunluğu teşkil eden diğer grupları doğru şekilde analiz edebilmektir. Eylemler sırasında ortak sorun olarak yaşam tarzı ifadesinin ön plana çıktığı gözlenmektedir. Taksim Gezi Parkı eylemcilerin, hükümet ve AK Parti den daha çok doğrudan Başbakan Erdoğan ı hedef aldıkları görülmektedir. Ancak bu hedef alma durumunun çoğunlukla Başbakanın siyasal tasfiyesiyle sınırlı bir amaca matuf olduğu ve tüm AK Parti yi sürece dâhil edecek bir erken seçim çağrısına dönüşmediği gözlenmektedir. Bu durumun, yapılacak olası bir erken genel seçimde meclis kompozisyonun değişmeyeceği, hatta AK Parti nin daha da güçlenerek yeniden iktidara geleceği yönündeki güçlü bir varsayımdan kaynaklandığı söylenebilir. Doğrudan başbakanın hedefe konulmuş olması ise, AK Parti içinde bir çatlak oluşturma arayışı ile yakından bağlantılıdır. Tam da bu noktada, Sayın Cumhurbaşkanının üslubu ve tavrının sürekli olarak övülmesi, bu vurgunun, AK Parti içinde ayrıştırma meydana getirme çabasının en belirgin örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Gezi Parkı nda ağaçları korumak için eylem yaptıklarını ileri süren Taksim Dayanışma Platformu üyeleri Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç la görüşerek taleplerini açıklamışlardır. TAKSİM DAYANIŞMA PLATFORMU NUN TALEPLERİ Taksim deki Atatürk Kültür Merkezi yıkılmasın, Kanal İstanbul yapılmasın, 3. Köprüsü nden vazgeçilsin, 3. Havalimanı yapılmasın, Hidroelektrik santralleri olmasın, İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri görevden alınsın, Ülkenin dört bir yanında provokasyon yaptığı için gözaltına alınanlar serbest bırakılsın ve haklarında hiçbir soruşturma açılmasın, Türkiye nin dış politikası böyle değilde eskisi gibi devam etsin, Alevi yurttaşlarımızın hassasiyetleri dikkate alınsın. 7

Taleplere bakıldığında daha çok çevreci ve ekolojik hassasiyetin ötesinde Yeni Türkiye nin vizyonuna karşı talepler olduğu görülmüştür. EYLEMİN ULUSLARARASI BOYUTU Eylemcileri provoke edenler arasında yabancı istihbarat güçlerinin de bulunduğu kolayca tahmin edilebilecek bir durumdur. Türkiye nin son dönemlerde uluslararası ilişkiler bağlamındaki pro-aktif tavrı, ekonomik göstergeler açısından giderek büyümesi ve kendi iç toplumsal barışını sağlamaya yönelik olarak izlediği kararlı politikaların da sürecin büyümesinde etkili olduğu söylenebilir. Bunun yanında eski pozisyonunu ekonomik olarak korusa bile siyasi konularda eski etkinliğini korumakta zorlanan ve bu nedenle hükümetin politikalarından rahatsız olan bazı iş çevrelerinin de, özellikle medya organları kanalıyla kışkırtıcı rol oynadıkları dikkat çekmiştir. Özellikle yabancı medya organlarında olayların çapını olduğundan daha çok göstermeye çalışan bir dil kullanıldığı dikkat çekmiştir. En son olarak Avrupa parlamentosu 13 Haziran 2013 günü yaptığı bir toplantıda aldığı kararlarla Türkiye ye karşı önyargılı tutumunu göstermiştir. Şimdiye kadar Fransa, Almanya ve değişik AB ülkelerinde son zamanlarda Yunanistan ve İngiltere meydana gelen olaylarla ilgili hiçbir karar almayan AP nun AB ye üye olmayan katılım sürecindeki Türkiye ye karşı ağır suçlamalar, eleştiriler ve tehditler içeren bir karar vermesi oldukça manidar ve özel bir tavır olarak algılanmıştır. Taksim Gezi Parkı nda başlayan olayların, izinsiz gösterilerle sürmesi üzerine Haydi Büyük Oyunu Bozmaya sloganıyla AK Parti nin büyükşehirlerde başlattığı Milli İradeye Saygı mitinglerinde halkın göstermiş olduğu geniş katılım dikkat çekmiştir. YURT DIŞI NDAN TÜRKİYE YE DESTEK Türkiye yönetimine ve Başbakan Erdoğan ın eylemler karşısındaki tutumuna destek veren olayları Erdoğan a karşı bir kampanya, Türkiye ye yönelik düşmanca bir istikrarsızlık ve kaos yaratma çabası olarak protesto eden gösteriler Mısır da Tahrir meydanında, Filistin de Gazze de, Makedonya da, Bosna da, Kuala Lumpur da ve Amerika da değişik şehirlerde ortaya konmuştur. Bu durum Gezi Parkı eylemlerinin uluslararası yansımalarına yeni bir boyut kazandırmıştır. İslam Dünyası ve Müslüman toplulukların bu tepkileri Türkiye karşıtı dışarıdan destekli provokasyonun hedefleriyle ilgili algı ve kaygıların temelsiz olmadığını göstermiştir. 8 STRATEJİK DÜŞÜNCE TEMMUZ 2013

DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER Stratejik Düşünce Enstitüsü nün Taksim Gezi Parkı Eylemleri için yapmış olduğu çalıştayda hazırlanan Raporun Sonuç ve Önerilerine bakılacak olunursa; Demokratik reformlara hız kesilmeden devam edilmeli, Özgürlükçü ve demokratik bir anayasa ivedilikle hazırlanmalı, Çağın değişen ihtiyaçlarına uygun çoğulcu ve özgürlükçü bir eğitim sistemi reformu gerçekleştirilmeli ve Kültür Politikaları Yeni Türkiye paradigmasına göre yeniden yapılandırılmalı, Toplum içindeki farklı kesimlerin sinir uçları ile hassasiyetlerini ortaya koyacak, toplumsal barış ve huzurun korunmasını sağlayacak bilimsel, sosyolojik çalışmalar yapılmalı ve gereken tedbirler alınmalı, Sistem içindeki vesayetçi ve darbeci mekanizmalarla mücadeleye devam edilmeli, Hiçbir vatandaşımızı ötekileştirmeyecek bir dil kullanılmasına özen gösterilmeli ve barış içinde bir arada yaşanabilecek eşit ve onurlu vatandaşlık algısı güçlendirilmeli, Dış Politikadaki Yeni Türkiye vizyonu ve hedefleriyle bölgeye ilham kaynağı ve model örnekliğini bozacak müdahalelere ve saldırılara fırsat verilmemeli, 2014 yılının seçim yılı olması nedeniyle çeşitli iç ve dış provokasyon risklerine karşı tedbirli ve dikkatli olunmalı, Bu olaylar vesilesiyle otokritik yapılarak ileriye yönelik yönetimsel dersler çıkarılmalı, Katılımcı ve demokratik kültürü özümsemiş bir gençlik profili oluşturulmalı, Kriz iletişimi ve yönetimi konusunda sorunlar olduğu anlaşılmaktadır. Bu tür toplumsal sorunlar karşısında kamuoyuna açıklanması gerekmeyen bir kriz masası kurulmalı ve gelişmeler bu merkez tarafından koordine edilmeli, Kamuoyunda Milli İstihbarat Teşkilatı ile Emniyet İstihbarat Dairesi arasında olduğu iddia edilen çekişmenin ve koordinasyon eksikliğinin giderilmesine dönük ivedi tedbirler alınmalı, İç ve dış güvenlik politikaları gözden geçirilmeli, dışarıdan destekli istihbarat, terör ve provokasyon risklerine karşı tedbirler artırılmalı, Türkiye nin siyasal istikrarını ve ekonomik güvenliğini koruyacak hassasiyetlere özel dikkat gösterilmeli, 9

Prof. Dr. Yasin AKTAY SDE Başkanı GEZİ ÖRNEĞİNDE ORGANİZE İŞLER SOSYOLOJİSİ GEZi DOSYASI

Masum Gezi parkı eylemi tipolojisi de çok iyi çalışılmış ve her aşamada da medya, sanatçı ve sosyal medya ayağından gereken organize desteği almaya devam ediyor. Koca koca bilim, sanat ve medya insanları Gezi Parkı ndan sosyallik, mizahi dil, kardeşlik, dayanışma hikayelerini ballandıra ballandıra uydurup anlatıyor ama oradaki banalliğe, seviyesiz küfürbazlığa, kine, nefrete dair ağzını hiç açmadığı gibi toz da kondurmuyor. Toplumsal hadiseler sosyolojik dayanakları, zemini, ortamı yoksa, işin arkasında ne kadar güçlü örgütsel yapılar veya komplolar olursa olsun başarılı olamaz. Doğru, bugün Gezi hadisesi üzerinden hareketlenen bir toplumsallığın var olduğu da bu açıdan kuşku götürmez bir gerçek. Hükümetin icraatlarına veya çok daha önceden ontolojik mevcudiyetine karşı başlangıçtan beri varolan kin ve nefretin malum bir toplumsallığı var. Kolay değil, yüzyılı aşkın bir süre kendilerini bu ülkenin efendileri sayanların 11 yıldır bu ülkenin zencileri tarafından idare edilmeyi kabullenmesi. Bırakınız o zenciler tarafından idare edilmeyi, onlarla aynı ortamda bulunmayı bile kabullenecek bir tabiata sahip değil bunlar. Bu ülkenin insanları daha onların hayat tarzlarına en ufak bir müdahale edebilecek bir güce ve iktidara sahip değilken bile bu hayat tarzı kaygılıları onlara hayatı zindan etmenin en acımasız, gaddar tedbirlerini almış uyguluyorlardı. Yıllarca bu halkın çocuklarına üniversitelerin kapısını başörtüsü, katsayı ve türlü yollarla kapatanların çıkardığı hayat tarzı şamatası aslında aşağı sınıftan gördükleri insanların varlığına karşı duydukları tahammülsüzlükten başka bir şey değil. Bu tahammülsüzlük de onları hiç bir insani, olumlu, demokratik, özgürlükçü değere bağlamıyor aslında. Olsa olsa onları ABD de altmışlı yıllara kadar, Güney Afrika da da doksanlı yıllara kadar geçerli olan ırkçı duygu ve uygulamalarla akraba kılıyor. Bu hareketlerin çağdaş dünyayla tek bağları bu. Hareketin bir toplumsallığı var tabi ve bu toplumsallık Gezi Parkı ndaki bir kaç ağaç üzerinden harekete geçirildi. Olayın gelişim aşamalarında ortaya çıkan kirli ittifaklar bu toplumsallığın ne kadar manipüle edilmeye açık olduğunu ve ne kadar organize olduğunu gösteriyor. Aslında, hatırlayacak olursak, 2007 yılında düzenlenen Cumhuriyet mitinglerinin de bir toplumsallığının olmadığını kimse söylemiyordu. Danıştay cinayeti üzerinden harekete geçirilen kitlelerin bu olayın düzmece olduğunu öğrendiklerinde kandırılmış olmanın öfkesini hissedip bunu kendilerini kandıranlara yansıtmaları beklenirdi değil mi? Hayır, öyle olmadı, bunun yerine kandırılmaya zaten ne kadar gönüllü olduklarını gösterdiler. Aslında bu bile yeterince ibretlik bir olay olarak öğretici olmuştu zaten. Ama o olayda da bu olayda da daha öğretici olan, bütün bir toplumsal zemin üzerinde birilerinin ne kadar organize olabildiğiydi. Ne yazık ki Türkiye de darbeciliğin, faşizmin, ırkçılığın ve sair arkaik değerlerin neredeyse ölümüne bir destekçi kitlesi var. Gezi olaylarının bir darbe teşebbüsü olduğundan artık kuşku duymuyoruz. Bu darbede belki de asker ayağı eksik olacak, belki işler yolunda gittiği takdirde ilerleyen aşama- 11

Polisin karşısına savaşa gider gibi hazırlanarak giden, önceden hazırlanmış Molotof kokteylleri, havai fişek ve taşlarla saldıranların görüntüsünden polis şiddeti manzarası üretebilmek için gerçekten çok iyi çalışmış olmak gerekiyor. lardan birinde askerin de devreye girmesi için bir zeminin oluşması da öngörülüyordur planda. Belki buna da gerek olmayacağı düşünülüyordur, çünkü bütün darbelerin askeri olmasına alışık olduğumuzdan askersiz darbeye belli ki hiç aşina değiliz. Oysa Türkiye de farklı zamanlarda sayısız askersiz darbe yapılmıştır. Hükümeti yönetemeyecek hale getirmek, sokak şiddetini tırmandırmak, bu şiddeti masum demokratik gösteriler ve halk ayaklanmaları gibi sunmak, polisin gösterici şiddetine muhalefetini faşizan devlet baskısı gibi sunmak. Olayın bütün aşamalarında Yaşar Taşkın Koç un çok yerinde ifadesiyle özenle, bezenle çalışılmış hareketler dikkat çekiyor. Masum Gezi parkı eylemi tipolojisi de çok iyi çalışılmış ve her aşamada da medya, sanatçı ve sosyal medya ayağından gereken organize desteği almaya devam ediyor. Koca koca bilim, sanat ve medya insanları Gezi Parkı ndan sosyallik, mizahi dil, kardeşlik, dayanışma hikayelerini ballandıra ballandıra uydurup anlatıyor ama oradaki banalliğe, seviyesiz küfürbazlığa, kine, nefrete dair ağzını hiç açmadığı gibi toz da kondurmuyor. Gezi Parkı dolayısıyla bütün yurt sathına yayılmaya çalışılan eylemlerde göstericilerin bariz saldırgan şiddet ve vandal tavırlarını görmezden gelip bütün o şiddet manzarasını pişkin pişkin polisin orantısız güç kullanımına indirgiyor. Polisin karşısına savaşa gider gibi hazırlanarak giden, önceden hazırlanmış Molotof kokteylleri, havai fişek ve taşlarla saldıranların görüntüsünden polis şiddeti manzarası üretebilmek için gerçekten çok iyi çalışmış olmak gerekiyor. Nitekim artık bütün bu söylemlerin çalışılmış olduğuna, bütün bu olayların organize işler olduğuna dair tablo gittikçe netleşmiştir. Takke düşmüş kel görünmüştür. Büyük TV kanallarının saygın ve meşhur sunucularının bu olayda bütün saygınlıklarını yitirme pahasına bu işte nasıl görevli gibi çalıştıklarını herkes gördü. Polis şiddetine binlerce veryansın edip, bir defa bile eylemcilerin de neden, hangi hak arama adına bir kamusal alanı işgal edip burayı polise karşı ölesiye savunmaya veya başbakanlık konutunu Molotof kokteylleriyle, işaret fişeği ve taşlarla işgal etmeye çalıştığını sormuyor, sordurtmuyorlar. Bütün o gazete yazarları, TV sunucuları, sanatçılar ve tabii ki CHP genel başkanı, milletvekilleri polisin şiddeti durdurması için bolca çağrılar yapıp bir defa bile şiddete mahal olmadığını, gezi parkı sorunu çözülmüş olduğuna göre eylemlerini sonlandırmaları gerektiğini söylemedi. Aksine bütün yangınların üzerine körükle gittiler. Eylemcilerin şiddetini açıktan onaylayıp destek oldular. Komplo Teorisyenliği ve Sosyoloji Gezi eylemleri bağlamında komplo söylemleri ile sosyolojik dinamiklere işaret eden söylemler arasındaki denge birçok konuda olduğu gibi şaşırmış görünüyor. Toplumsal hareketlerin sosyolojik zeminlerine işaret etmek elbette ki bu zeminin her çeşit müdahaleye kapalı olduğunu söylemek demek değil. Tıpkı herhangi bir olayın muharrik aktörleri, planlayıcıları, hatta yöneticileri olduğunu söylemenin, o hareketin dayandığı sosyolojik zemin ve dinamiği yok saymayı gerektirmediği gibi. Taksim Gezi Parkı hadisesinin bir sosyolojik zemini var, tamam. hükümetin siyasetlerine ve söylemlerine karşı güçlü bir itirazı olan kesimler var, bu da tamam. Üstelik bu kesimlerin son zamanlarda hükümetin söylemlerine karşı iyice öfkelenmiş oldukları, herhangi bir protesto fırsatını hiç kaçırmayacak şekilde motive olduklarını da anlıyoruz. Bunun 12 STRATEJİK DÜŞÜNCE TEMMUZ 2013

üstüne, adeta gökten zembille inmiş gibi anlatılan bir Y kuşağı gençliğin yeni vatandaşlık vizyonu ve kültürüyle ilgili analizleri de dinledik, ona da tamam. Birbirinden çok farklı siyasi ve ideolojik eğilimlere sahip insanlar Gezi diye bir ütopik muhayyile yaratmış oluyorlar; gerçeklerden çok kopuk, yakıştırılan özellikleriyle Gezi, birilerinin başında duman bir fenomen haline gelmiş oldu. Ama bütün bu analizlere sosyolojik çözümleme adına itibar ettikten sonra bizzat kendileri orman katliamcısı olan ve muhtemelen göstericilerin bile önemli bir kısmının kanını kredi faizleriyle emmekte olan bankacıların bu olaylara vermekte oldukları desteği sormaktan neden komploculuk uyarısıyla alıkonuluyoruz? Bu bankacılar, bu yüksek burjuvazi, bu eylemlere herkesin gözü önünde destek vermiyorlar mı? Gözümüz mü yanılıyor? Peki, bu faizciler, yeşil aşkıyla yanmış tutuşmuş da mı bu eylemlere destek veriyor, yoksa baştan beri mensup oldukları zümrelerle paylaştıkları bir hıncı mı ifade ediyorlar? Bu kalkışmada hayatları boyunca sermayeye kahretmekten başka bir slogan atmamış sosyalist, anti-kapitalist örgüt militanlarıyla, işçi ve memur sendikalarıyla hangi ortak zeminde bir araya gelebiliyorlar? 28 Şubat tan itibaren bütün darbe teşebbüslerinde yer almış kadrolar bu olaylarda yerlerini alıyor. CNN, BBC, Alman dernekleri, Amerikalı Neo-Con kuruluşların ve İsraillilerin hepsinin Erdoğan a karşı bir hınçları olduğu bir sır değildi. Bunların hepsinin bu olay dolayısıyla bir araya gelişleri gerçekten kendiliğinden olabilir. Hepsinin Erdoğan la ilgili bir hesabı vardır ve bu olay dolayısıyla hepsi bu hesabı görebilecekleri zehabına kapılmış olabilirler. Ama öyle veya böyle bunların hepsinin benzer hiçbir olayda görülmeyecek bir işgüzarlıkla bu olayın üstüne atladıklarına dikkat çekmek sosyolojik analizden uzaklaşıp komplocu yaklaşıma sapmak anlamına mı gelir? Ne münasebet. Komplocu yaklaşım, hiçbir delili olmadığı halde, olup biten hadiselerin bütün boşluklarını delillendirilemeyen, uyduruk hadiselerle dolduran yaklaşımlara denir. Gözümüzün gördüğü, aleniyet kazanmış, enselenmiş entrikalar için komplo teorisine ihtiyaç yoktur. Allah tan her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor, olayın arkasında duranlar, durduklarını gizlemiyor, bütün pervasızlıklarıyla ve duygusal tavırlarıyla yerlerini, desteklerini ayan beyan belli ediyorlar. Bütün bu aleniyete rağmen komplo yoktur savunmasına kapılanlar hala entrika çevirmekle meşguller. Ayrıca komploculuk, esrarengiz güçlerin bitimsiz ve müteselsil gücünün devamlılığına inanır. Oysa sosyolojik yaklaşım toplumda sayısız unsurun birbiriyle çekişme halinde olduğunu ve hiçbir zaman bir planlayıcı unsurun, aktörün, örgütün tek başına ilanihaye her şeyi istediği gibi kontrol 13

edemeyeceğini de hesaba katar. Toplumda mühendislik faaliyeti yapan ve bunu bazen aleni bazen gizli yapan unsurlar elbette hep vardır, olacaktır, ama bu her şeyin onun uhdesinde cereyan edeceği anlamına gelmiyor. Bütün planlar hesaplanamayan pis bir gerçeklik karşısında sekteye uğrayabilir. Sosyoloji buna eylemin kast edilmemiş veya niyetlenilmemiş sonuçları diyor. Ortada bir komplocu varsa bile sosyoloji bunun karşısında muhtemelen muhalif başka komplolar, direniş alanları da vardır. Bunların çatışmasından çoğu kez komployu kuranların, yani toplumsal mühendislik girişiminde bulunanların istediğinden çok daha farklı bir sonuç da çıkabilir. Gezi Ütopyacılığı veya Geziden Devrim Çıkarmak Gezi Parkı olayları hiç kuşkusuz her bakımdan değerlendirilmesi gereken boyutlar içeriyor. Geleceğin siyaseti bu olayla birlikte ortaya çıkan toplumsal taleplerin dilini, bu hareketlere katılan toplumsal kesimlerin sosyolojisini hesaba katmak zorunda kalacaktır. Bunu hesaba katmak, bu hareketlenmelerin tabiatını incelemek sadece yeni toplumsal kuşakların taleplerine karşılık verecek masum bir siyasetin yapacağı veya yapmakta olduğu bir şey değildir. Sosyoloji veya siyaset bilgisi sadece topluma hizmet aşkıyla yanıp tutuşmakta olan insanlara açık bir bilgi değildir. Tam da bu aşamada bilginin her zaman aydınlatıcı bir şey olmadığını, insanın kendi nefsinin esiri olmasının da başkaları üzerinde iktidar kurmasının da bir aracı olduğunu hatırlamakta fayda vardır. Gezi Parkı ndan dersler alınması gerektiğini bilhassa hükümetin dersler alması gerektiğini söyleyenlerin çoğu en başta kendilerinin oradan almaları gereken yığınla ders olduğunu görmüyorlar bile. Oysa bu olay bütün boyutlarıyla incelendiğinde her aşaması kendileri için ibret sahneleriyle dolu. Gezi Parkı hadisesinde münhasıran Park civarında toplanan ve meramlarını bu mekanda ifade etme yolunu bulanlar, hadisenin toplamından ufak çaplı bir devrimin göz kırpışı sonucunu çıkarıyor ve bunun havasını atıyorlar, ama eylemlerinin şiddet ve Vandalizm olarak ifade edilmesinden rahatsızlıklarını ifade ediyorlar. Oysa Gezi eylemlerinin bu kadar ses getirmesinin, dünyada duyurulmasının ve bütün ülkenin gündeminde bu kadar yer tutmasının sebebi tam da o şiddet görüntülerinden başkası değil. Ortada, yüzün üzerinde belediye otobüsü, 300 e yakın özel araç ve yüzlerce işyerinin tahrip edildiği, yarısı polis olmak üzere 1000 kadar insanın yaralandığı ve ortalığın savaş alanına döndüğü görüntüler olmasa Gezi Parkı etrafında ifade edilen taleplerin sivil toplumun rutin talepleri düzeyinde kalacağını herkes tahmin edebilir. Böyle kaldı- 14 STRATEJİK DÜŞÜNCE TEMMUZ 2013

ğında ise ne Y kuşağı gençliği üzerine ne kent siyasetine katılım üzerine ne de yaşam tarzları siyaseti üzerine o kadar çok çözümleme duyacaktık. Dolayısıyla, Gezi Parkı eylemleri seslerini duyurmak için baştan itibaren şiddeti bir araç olarak tercih etti. Baştan itibaren Vandalizm ile araya mesafe konmaya çalışılmadı. Çünkü Gezi Parkı eylemi varlığını, sesini, gücünü hep o şiddete borçlu hissetti, haksız da sayılmazdı bunda. O yüzdendir ki, sürekli olarak polisin orantısız şiddetine yüklenilirken bir kez bile terörle iç içe olduğu aşikar örgütlerin rutin eylem biçimi olarak polisle şiddet gösterilerine toz dokundurulmadı. Polisin şiddeti olayın gündemde kalmasını, dünyaya duyurulmasını sağlıyor, ama polisin şiddetini harekete geçirmek için de çalışmak gerekiyor. Polis şiddetinden dolayı bir mağduriyet söylemine girişilmesi ise tek kelimeyle sahtekarlık, ama bu işte hedeflenen neticeyi almak için fonksiyonel bir sahtekarlık. Tabi işin acı tarafı, devrim yolunda taktik olarak benimsenen bu sahtekarlığın bir karakter haline gelmesinin kaçınılmaz olması. İçlerinde ukde kalmış bir devrimin hayalleri Gezi Parkı eylemleri vesilesiyle depreşmeye başlamış eski tüfek solcuların bugünlerde sergiledikleri performans da ayrı bir ibretlik durum. Bu hareketin maliyeti ve nereye götürdüğü hususunda hiç bir öngörüleri olmadığı açık. Gezi eylemlerine gençlerin katılımına yaptıkları övgüler, güzellemeler bir siyasi tartışmanın konusu olmaktan ziyade psikanalitik bir incelemenin konusu olacak türden. Açıkçası, 60 ve 70 lerin sol kuşaklarının dünya ile ilgili gerçekleşmemiş hedeflerinin ahir ömürlerinde 90 kuşağına haddinden fazla idealize edilerek yüklendiği görülüyor. Oysa yine kendilerine destek aramak üzere başvurulan dünyaca ünlü Fransız Komünistlerden Alain Badiou onları haklı olarak ve yol yakınken uyarıyor: Biz Fransa nın emperyalist Batının diğer ülkelerinin entelektüel ve militanları sizden bizimkine benzer bir durumun ortaya çıkmasından sakınmanızı rica ediyoruz. Size, sevgili Türk arkadaşlarımıza diyoruz ki; bize yapacağınız en büyük iyilik bu ayaklanmanızın sizi bizim olduğumuzdan daha farklı bir yere götürdüğünü kanıtlamanızdır yani bugün bizim maddi ve entelektüel anlamda çürüyen yaşlı, hasta ülkelerimizin imkansız kalacağı bir durum yaratmaktır (www.yarinhaber.net) Demek ki, daha önce defalarca darbecilerin oyuncağı olarak cuntacıların yollarına taş döşeyen eski tüfek solcuların tecrübesi ve rehberliği bugün sokaklarda alkışladıkları gençleri farklı bir maceraya sürüklenmekten kurtarmaya yeterli değilmiş. Demek ki, Fransa nın komünisti her sokak gösterisi veya öğrenci hareketinin her halükarda, bırakınız daha fazla demokratikleşmeye, faşizme bile götürme ihtimalinin var olduğunu hiç de gözardı etmiyor. Badiou, daha fazlasını da görüyor ve Türkiye deki din karşıtı özelliğiyle temayüz etmiş oligarşinin bu olaydaki dahlini fark ediyor ve Gezi Parkı eylemcilerini şu sorular eşliğinde uyarmayı ihmal etmiyor: Türkiye de Fransa da da görüldüğü ve tekrarlanabileceği gibi din karşıtı kesimlerin de hizmet ettiği kapitalist oligarşiyi mi yıkmak istiyorlar? Ya da merkez 15

İçlerinde ukde kalmış bir devrimin hayalleri Gezi Parkı eylemleri vesilesiyle depreşmeye başlamış eski tüfek solcuların bugünlerde sergiledikleri performans da ayrı bir ibretlik durum. Batı ülkelerinde orta sınıfın yaşadığı gibi mi yaşamak istiyorlar? Hareket toplumsal eşitlik ve özgürlük fikriyle mi yönlendiriliyor? Yoksa Batı-tarzı bir demokrasinin temel dayanağı olan ve sermayenin otoritesine tamamıyla bağlı olan yerleşik bir orta sınıf yaratma arzusu mudur? Bu sorular sonuçta bir yerinden faiz lobisi ni hatırlatıyor olmalı. Gezi Parkı eylemlerinin sonuçta celp ettiği ittifakın içinde en başta Türkiye nin faiz şampiyonları olduğu sadece başbakan Erdoğan ın bir iddiası değil, bizzat kendilerinin verdiği resim de söylüyor bunu. Halka Karşı Devrim? Bu arada Gezi de Devrim görmek isteyen sol çevreler benim her göz kırpanın peşine devrim diye takılmak üzerine yazdığım yazıya fena içerlemiş. Mısır dakine baştan beri devrim demiş biri olarak Türkiye deki devrimi küçümsediğim için yandaş devrimci unvanını bile yapıştırmışlar. Taksim ve Tahrir arasındaki karşılaştırma baştan beri tavuk ile darı ambarı ilişkisini andırıyor. O yüzden ciddiye alınası değil. Ancak bu kadar çok darı ambarı özlemi içinde olanları görünce ister istemez hatırlatmak gerekiyor: Türkiye de devrim 2002 yılından beri, halkın katılımıyla oluyor zaten. Şu anda yaşadığımız hareketlilikler olsa olsa bu devrime karşı Mısır daki baltacıların bir karşı-devrim girişimi. Üstelik bu benzetme bana ait değil, Mısırlı bir Tahrir devrimcisine ait. Türkiye deki hareketlenmeye baktığında, Erdoğan ı da bildiği kadarıyla anında bu benzetmeyi yaptı. Çünkü zaten devrim yapmış veya yapmakta olan bir halka karşı 2002 den beri defalarcası denenmiş olan karşı-devrim hamlelerinden biri bu. Bir Fenomen Olarak Gezi Parkı Gezi ye romantik ve metafizik bir güzellik atfedenler, bu eylemlerle ilgili hiçbir sorgulamaya açık değiller. Geziye atfedilmiş aşırı anlam, ona kendilerinin de yakıştıramadıkları bütün hareketleri Geziyi temsil etmeyen istisna veya münferit hadiseler olarak yok sayıyorlar. Oysa Gezi ye kim ne anlam atfediyorsa o anlam için bile çok istisna sayılan hareketler (küfür, Vandalizm, şiddet, faşizm, ayırımcılık, İslamofobi vs) Gezinin ana damarını oluşturuyor, farkında bile değiller. Bu da aslında Gezi deneyimi hakkında bambaşka bir analiz de gerektiriyor. Birbirinden çok farklı siyasi ve ideolojik eğilimlere sahip insanlar Gezi diye bir ütopik muhayyile yaratmış oluyorlar; gerçeklerden çok kopuk, yakıştırılan özellikleriyle Gezi, birilerinin başında duman bir fenomen haline gelmiş oldu. Herkesin kendi kaybını aradığı, beklentilerini karşılamaya çalıştığı, görmek istediğini gördüğü, eksiğini tamamlamayı aradığı ilginç bir deneyim olarak yaşandı. 15 gün kadar devam eden bu deneyim hakkında muhtemelen ileride çok daha farklı şeyler dinleyeceğiz, belki birileri de ben de oradaydım deyip yaşanırken bile binbir türlü algılanan Gezinin tarihini tekrar yazacak. Gezi ye kim hangi niyetle, hangi amaçla, hangi motivasyonla katıldı, bir yerden sonra bunun değerlendirmeleri işin edebiyatına kalmış. İlk başta masum bir eylem miydi, sonradan mı bozuldu, katılanların hepsi kötü niyetli olabilir miydi, işin arkasında planlayıcılar var mıydı soruları aslında baştan sona absürt sorular. Bu so- 16 STRATEJİK DÜŞÜNCE TEMMUZ 2013

ruların peşine takılarak varılacak bir yer yok, zekâ tüketen, aklı ziyana uğratan sorular. İşin sosyolojisi ile planlayıcıları veya yönlendiricilerini işaret etmek arasında bir çelişkinin var olduğunu da bu tarz soruların peşine takılınca ciddiye almak zorunda kalıyoruz. Gezi hadisesi önemli bir hadisedir, yaşamakta olduğumuz toplumun normal şartlar altında göremeyeceğimiz bir sürü güçlü ve zayıf yanlarını, farklı eğilimlerini, reflekslerini, değişen ve değişmeyen yanlarını görmemize vesile olmuştur. Değişmeyen yanlarından bahsettiğimiz zaman toplumda hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu söylemek gerekmiyor. Değişen yanlarından bahsetmek de Türkiye nin ve dünyanın bütün gerçeklerine bir format atılmış olduğu anlamına gelmiyor. Sonuçta içinde bolca darbelerin olduğu bir toplumsal-siyasi geleneğimiz var ve bu geleneğin içinden sıyrılmış değiliz. Gezi olaylarıyla yaşadığımız sokak olayları, şiddet görüntüleri, bayraklarıyla, pankartlarıyla boy gösteren örgütler başka bir âlemden gelmiş, postmodern dünyaya özgü yeni siyasetin aktörleri, hiç değil. Neresinden bakarsanız Soğuk Savaş yıllarının zihniyetine ait, siyah-beyaz dünyasından çıkmış gelmiş aktörler. Daha önce onlarcası yaşanmış darbe veya darbe teşebbüslerinin bir yerinde aynı aktörlerin kendilerine yazılmış bir rolü oynadığını da defalarca seyrettik. Aynısını defalarca seyrettiğimiz bu filmin ne olduğunu anlamak için tekrar seyretmeye hiç ihtiyacımız yok. Oysa sevgili Mustafa Akyol ve bu olayı kendiliğinden gelişen bir olay gibi görenler, defalarca seyrettikleri bu filmin hep bir yerlerini kaçırmış gibi davranıyorlar. Halleri fıkradaki Temel in durumunu andırıyor nedense. Bir filme 20 defa bilet kesip seyretmeye giden Temel gişe görevlisinin dikkatini çekmiş, 20 defa seyretmeyi gerektiren ne buldun bu filmde? diye sormuş. Temel, filmin bir yerinde kadın tam yüzünü dönüyor, görecem, derken aniden bir tren geçiyor. Her seyredişimde bu sefer yakalarım diye giriyorum, ama hep aynı şey oluyor diyor. Gezi olaylarının toplamında bir darbe, bir operasyon iradesi olduğunu görmek için bu filmi 20 defa daha seyretmemiz gerekmiyor. Bu film zaten bize 20 defa seyrettirildi, hep aynı şey oluyor. Tabii ki bundan önceki bütün operasyonların bir yerinde Akyol gibi arkadaşların bu olayın kendiliğinden cereyan ettiği izlenimi verecek senaryo replikleri veya ayarları da oluyor, tıpkı daha öncekilerde olduğu gibi. Bundan önceki bütün darbe teşebbüslerinde kendiliğinden geliştiği izlenimi verilmiş öğrenci olayları, toplumsal gösterilerin hepsinin önceden ayarlanmış, yönetilmiş ve yönlendirilmiş hareketler olduğunu görmedik mi? İsterseniz 28 Şubat ın Ali Kalkancılarına, Müslüm Gündüzlerine, Aczmendilerine, isterseniz 12 Mart öncesinin Deniz Gezmişlerine, isterseniz 12 Eylül öncesinin Kahramanmaraş, Çorum, Sivas hadiselerine gidin. O olaylar da yaşandığı esnada halkın olağan hareketleri veya tepkileri olarak sunuluyordu, çünkü başka türlü zaten etkili olamazdı. Provokasyonun provokasyon olduğu bilindiğinde etkili olamıyor işte. 17

GEZİ PARKI EYLEMLERİ YEN B R MUHALEFET TARZI MI? Doç. Dr. Hamit Emrah BERİŞ SDE Uzmanı GEZi DOSYASI

Gezi Parkında toplanan göstericilerin esasında dar ve sınırlı bir grup oldukları rahatlıkla anlaşılıyor. Kuşkusuz, bu grubun politize karakteri bulunmaktaydı. Ancak ilk aşamada, grup içerisinde politik bir söylemden ayrılmış ve çevre duyarlılığına odaklanmış bir dilin hâkim olduğu görüldü. Mayıs ayının son günlerinde, İstanbul Taksim de başlayan küçük bir eylemin Türkiye gündemini uzunca süreler işgal edeceğini herhalde pek çok kimse tahmin edemezdi. Taksim de büyükşehir belediyesinin daha önceden planlanan yayalaştırma projesi kapsamında, meydanın hemen arkasında bulunan Gezi Parkında bazı ağaçların kesileceği ya da taşınacağı iddiası, Parkta bir oturma eyleminin başlamasını beraberinde getirdi. Sınırlı bir sayıdaki eylemciler, özellikle twitter ve facebook gibi sosyal medya platformları üzerinden örgütlendiler. Eylemcilere yönelik sabahın erken saatlerinde başlayan, nispeten sert polis müdahalesi yine aynı mecralar üzerinden kısa sürede duyuruldu. Özellikle çok sayıda takipçisi olan bazı sanatçı ve gazetecilerin mesajlarıyla kısa sürede Gezi Parkı ve Taksim Meydanı etrafındaki kalabalık arttı. 31 Mayıs Cuma gecesi ise eylemler İstanbul un başka yerleri, Ankara ve İzmir başta olmak üzere ülke geneline yayıldı. Bir bakıma, en başta oldukça küçük bir grup ile sınırlı kalan eylemler giderek kitleselleşti. Söz konusu kalabalığın artmasıyla birlikte işlerin artık kontrolden çıkmaya başladığı da söylenebilir. Nitekim pek çok yerde göstericiler şiddet içeren eylemlere başvurmaya yoluna gittiler. Özellikle büyük kentlerde pek çok kamu binası tahrip edildi, bazı işyerlerine zarar verildi, polis araçları yakıldı. Eylemcilere evlerinden tencere-tava çalarak hükümeti protesto eden başka gruplar da eklendi. Söz konusu eylemlerin sokağa taşan kısımlarında polis müdahaleleri görüldü. Sonuçta şiddet giderek yükseldi ve hem sivil vatandaşların hem de güvenlik güçlerinin arasından pek çok kişi yaralandı. Eylemlerde 4 ü gösterici biri polis olmak üzere beş kişi hayatını kaybetti. Hükümetin açıklamalarına göre eylemler sonucu 291 işyeri tahrip edildi, 271 özel araç kullanılamaz hale geldi. 116 polis aracı, 41 ambulans hurdaya çıktı. Zararın yalnız somut tahribattan kaynaklanan bilançosu 140 milyon lira düzeyine ulaştı. 1 Bunun yanında borsa ve faizdeki dalgalanmalar ekonomik zararı iyice artırdı. Çok sayıda turist, tatil rezervasyonlarını iptal etti. Yukarıdaki kısa özet, Türkiye nin 2013 Haziran ayı içinde yaşadığı, kendi tarihinde çok fazla örneği görülmeyen olağanüstü bir durumun kısa bir tasvirini sunuyor. Gerçekten de Türkiye, askerî yönetimin iş başında bulunduğu, demokrasi ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı dönemlerde bile bu tür kitlesel protesto gösterileri yaşamamıştı. Son on yılda atılan tüm demokratikleşme adımlarına rağmen geniş kitlelerin sokağa dökülmesi ve yoğun şiddet içeren eylemlerden kaçınmaması Türkiye de hem iktidarın hem de muhalefetin ezberlerini önemli ölçüde bozdu. Bu bakımdan, siyaset kurumunun eylemleri doğru analiz etme noktasında en başta bazı sorunlarla karşılaştığı ve tereddütler yaşadığı söylenebilir. Aynı durumun siyasetçilerin yanı sıra akademisyenlerin ve gazetecilerin geniş bir kesiminin de en başta olayları doğru okuyamamasına neden olduğu açıktır. Ancak bu noktada olayların başlamasının üzerinden bir ayı aşkın bir 19

Gezi Parkı eylemleri, öncelikle sistem içindeki geleneksel etki ve ağırlıklarını kaybeden eski elitlerin ya da başka bir ifadeyle Beyaz Türklerin sahaya inme ya da son kozlarını oynama çabaları olarak görülebilir. süre geçmiş olmasının yaşanan gelişmelere dönüp daha soğukkanlı bakabilmek açısından bir imkân taşıdığı da başka bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye de geçtiğimiz ay içinde olup biteni anlayabilmek için her şeyden önce sorunun farklı boyutlara sahip olduğunu görmek gerekir. Yukarıda da değinildiği gibi eylemlerin başladığı Gezi Parkında toplanan göstericilerin esasında dar ve sınırlı bir grup oldukları rahatlıkla anlaşılıyor. Kuşkusuz, bu grubun politize karakteri bulunmaktaydı. Ancak ilk aşamada, grup içerisinde politik bir söylemden ayrılmış ve çevre duyarlılığına odaklanmış bir dilin hâkim olduğu görüldü. Nitekim bu tür bir yaklaşımla yola çıkılmış olması bir açıdan gruba belirli bir meşruiyet sağladı. Ancak ilerleyen süreçte, eylemlere katılımın artmasıyla birlikte, söz konusu grup, en baştaki nispi homojenliğini kaybederek adeta hükümet karşısındaki tüm güçlerin gayrıresmi bir koalisyonu hâline geldi. Eylemciler, en başta, ortak bir yöntem olarak siyasal bir dil kullanmaktan kaçındılar ve temel kaygılarının kendi yaşam tarzlarına iktidar tarafından giderek daha fazla müdahale edilmesi olduğunu savundular. Sürecin ilk günlerinde basının konuyla ilgili haber yapmaktan kaçınması, toplumun bilgilenmesi açısından sosyal medyanın birincil kaynak olmasını beraberinde getirdi. Özellikle sosyal paylaşım platformlarında çok sayıda takipçisi olan bazı sanatçı, akademisyen ve gazeteciler, daha sonra pek çoğunun asılsız olduğu anlaşılan ajitatif ve provokatif mesajlar aracılığıyla kalabalığın giderek artmasını sağladılar. Söz konusu kanallar aracılığıyla, polis müdahalesinin aşırı olduğu da savunularak eylemciler lehinde bir mağdurluk havası estirildi. Bir bakıma, manipülatif yöntemlerle eylemcilerin başvurdukları şiddet olayları saklandı ve yalnızca polis şiddetine gönderme yapıldı. Estirilen bu hava, eylemcilerin destek zeminini genişletti. Bu durum, zaten en baştan beri AK Parti iktidarından rahatsız olan muhalif odakların sokağa dökülmesini beraberinde getirdi. Daha önce kamuoyu ile paylaşılan Stratejik Düşünce Enstitüsünün (SDE) Taksim Gezi Parkı Raporunun da gösterdiği gibi ulusalcı kesimden, devrimci sola, antikapitalist İslamcılardan bazı Alevilere dek pek çok grup eylemin aktif birer öznesi hâline geldi. 2 Eylemin çevreci amaçlarla yapıldığı gibi bir izlenimin oluşması kitleye psikolojik açıdan belirli bir destek sağladı. Kitlenin bu denli karmaşık bir yapı göstermesinin aralarındaki söylem birliğini ve farklı eylem türlerine katılma düzeylerini etkilediği açıktır. Bu bağlamda, grubun kendi içindeki farklılıklarının bir süre sonra aleyhlerine döndüğü söylenebilir. Şiddet eylemlerinin giderek güç kazanması, grubun en başta sahip olduğu psikolojik üstünlüğü kaybetmesi bakımından önemli bir eşik oldu. Şiddet olaylarının tırmanmasıyla birlikte gruptan bazı kopmalar oldu; bunun yanında eylemlere karşı en başta nötr ya da kararsız kalan kesimlerin de açıkça karşı yönde tavır almasını beraberinde getirdi. Dolayısıyla şiddetle aralarına mesafe koymayı başaramayan eylemcilerin kendileri dışında kalan geniş toplumsal kesimlerin olumsuz bir bakış açısı geliştirmesine neden oldukları görüldü. Eylemcilerin psikolojik açıdan üstünlüklerine kaybetmesine neden olan ikinci etmen de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın eylemlere yaklaşımıdır. Bilindiği gibi eylemlerin tırmanışa geçtiği ilk günlerde Erdoğan, Tunus, Fas ve Cezayir i kapsayan önceden planlanmış, resmî bir Kuzey Afrika gezisine çıkmıştı. Erdoğan ın yurda dönüşünde eylemlerin aslında iç ve dış çeşitli güç odakları tarafından 20 STRATEJİK DÜŞÜNCE TEMMUZ 2013