Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 51/124



Benzer belgeler
ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI

Aynı Duvarda Düzlenmiş ve Düzlenmemiş Yüzeyler

Muhteşem Pullu

KLASİK DÖNEM. Atina Akropolü, M.Ö.5.yy.

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

HELENİSTİK DÖNEM. Pergamon - Bergama. Erken Dönem M.Ö yüzyıllar -kırık buluntuları -erken dönem kent duvarı

HİERAPOLİS, 06/08/14-21/08/14 ÇALIŞMALARI MERMER RESTORASYONU ÇALIŞMALARI

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Bayraklı Höyüğü - Smyrna

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

Aphrodite nin Kenti Aphrodisias

2013 YILI TRİPOLİS ANTİK KENTİ KAZI VE RESTORASYON ÇALIŞMALARI

T.C. ŞIRNAK VALİLİĞİ 1990 ULUDERE

MED SANATI: Arkeolojik kaynaklar ise çok sınırlıdır. Iran arkeolojisinde Demir Devri I I I. safhasıdır (Orta Batı İran da: ).

TEOS ARAŞTIRMALARI,1996

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ DERSİ

Urla / Klazomenai Kazıları

HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

BEÇİN KALESİ KAZISI KALE ÇEŞMESİ SONUÇ RAPORU

Antik Yunan M.Ö.450 Klasik dönem

AYASULUK TEPESİ VE ST. JEAN ANITI (KİLİSESİ) KAZISI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ


III.ULUSLARARASI MERMER ve DOĞAL TAŞLAR KONGRESİ KÜLTÜR GEZİSİ KILAVUZU

ADANA SEYHAN - ULU CAMİ MEDRESESİ ULU CAMİ MEDRESESİ

SELANİK AYASOFYA CAMİSİ

Muhammet ARSLAN KARS KÜMBET CAMİİ (ONİKİ HAVARİLER KİLİSESİ)

EFES Meryem Ana'yı ağırladı

Roma mimarisinin kendine

RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU

BERGAMA [PERGAMON] DOSYASI

İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları

ASSOS KAZISI 2015 YILI SONUÇ RAPORU yılı çalışmaları kapsamında aşağıda listelenen alanlarda kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir (Resim 1).

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

Üç Şerefeli Camii. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır.

15. MÜZE ÇALIŞMALARI ve KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir

ANTİK DÖNEM İN EN ESKİ BİLİCİLİK MERKEZİ KLAROS

BODRUM HALİME GÜNDOĞDU TURİZM İŞLETMECİLİĞİ

HİERAPOLİS, ÇALIŞMALARIN RAPORU

SELANİK ESKİ CUMA CAMİSİ

Abd-i Kethüda (Cücük) Camisi

Teos Çevre Düzenleme Projesi ve Uygulanması İle İlgili Çalışmalar:

HİERAPOLİS KAZISI Hierapolis - Pamukkale Missione Archeologica Italiana

İşte böylesine bir tatil isteyenler içindir Assos. Ve Assos ta yapılacak çok şey vardır:

YAZ 2015 SAYI: 305. şehir tanıtımı


PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

BUNLARI BiLiYOR MUYDUNUZ

M.Ö. 1200' LERDEN GÜNÜMÜZE ANADOLU UYGARLIKLARI

KONURALP TEKNİK GEZİ RAPORU

DASKYLEİON 2011 KAZI SEZONU ÇALIŞMALARI

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Anadolu Üniversitesi Yılı Side Kazısı Çalışmaları. (12 Temmuz-8 Eylül 2010)

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

FOSSATİ'NİN "AYASOFYA" ALBÜMÜ

31. KAZI SONUÇLARI TOPLANTISI 2. CİLT

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

Sende şu sevgi, şu ölüm var ya, yani şu ölümsüzleri, ölümleri alt ettiğin, işte onları bana ver bugünlük. .çözdü göğsünden nakışlı memeliğini,

T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI İZMİR 1 NUMARALI KÜLTÜR VARLIKLARINI KORUMA BÖLGE KURULU KARAR

8-9 HERA PATRAS SARA ANATOLIA ARTEMİS ASPENDOS ASSOS BERGAMA EFES HİTİT MYRA OLYMPOS

STRATONIKEIA ANTİK KENTİ SU YAPILARI. Antik kent Muğla Milas yolu üzerindedir. Aşağıda görüldüğü gibi Helenistik kurulmuştur.

İzmir den İstanbul a akşamüstü uçağı.

AKROPOLİS de ONARIM YÖNTEMLERİ Eylül-2011

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA

FATİH SULTAN MEHMET İN Sarayları

Adıyaman'ın İsmi Nereden Geliyor?

ŞEYHÜLİSLÂMLIKTAKİ BİNALARIN MİMARÎ ÖZELLİKLERİ

ZEYREK 2419 ADA 13 PARSEL RÖLÖVE ANALİZ RAPORU 1. YAPININ YERİ VE TANIMI 2. YAPININ MEVCUT DURUMU VE BOZULMALAR 3. SONUÇ

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 3 FATIMİLER-GAZNELİLER

Ahşap İşçiliğinin 700 Yıllık Şaheseri: Eşrefoğlu Camii [Beyşehir/KONYA]

Ramazanoğlu Medresesi: 1540 yılında yapılmış klasik Osmanlı medresesidir.

ERGAMON Antik ça da Pergamon ad ile an lan Bergama zmir ilinin s n rlar içinde, Helenistik dönemin önemli bir kültür sanat merkeziydi.

MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI

2500 YILLIK YERLEŞİM YERİ: AVŞAR AVŞAR DA ÖREN YERLERİ

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

TİYATRO NEDİR? Bir öyküyü,sahne olarak ayrılmış bir yerde,oyuncuların göz ve hareketleriyle canlandırma sanatıdır.

HALFETİ İLÇEMİZ. Halfeti

KLA 311 YUNAN ve ROMA İKONOGRAFİSİ POSEİDON

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

SİVEREK'TE TARİHİ ESERLER VE CAMİLER

ARKEOJEOFİZİKSEL ÇALIŞMA RAPORU


T.C. ŞIRNAK VALİLİĞİ 1990 SİLOPİ

Evlerin sokağa açılan kapıları düz atkılı ya da kemerli dikdörtgendir. Tek kanatlıdır ve ahşap ya da demirdendir.

GÖÇ DUVARLARI. Mustafa ŞAHİN

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

ĐSTANBUL KÜLLĐYELERĐ (FATĐH / SULTAN SELĐM / ŞEHZADE MEHMET) TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

AYDIN SULTANHİSAR NYSA ANTİK KENTİ VE SU TÜNELİ 08 AĞUSTOS 2013 MEHMET BİLDİRİCİ

ŞANLIURFA YI GEZELİM

Transkript:

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 51/124 Kent merkezi, tiyatronun doğusundaki düzlüktedir. Bu alçak alan her kış sel altında kalır. Didyma daki büyük tapınak sayılmazsa Miletos un en önemli kutsal yeri, Delphinion ya da Apollon Delphinios Kutsal Alanı idi. Onun da geçmişi çok eskilere gidiyordu. Kült, ilk İon göçmenlerince Atina dan getirilmiştir. Delphinion da ele geçen yazıtlar içinde İ. Ö. 6. yüzyıla tarihlenenler vardır. Bunlar olasılıkla ilk yerleşmeden taşınmıştır. Birisi avlunun güney yanındaki duvara örülmüştür. Delphinios adı, yunus anlamına gelen Yunanca sözcükten türemiştir, yani Delphoi adını açıklamaya çalışan eski bir söylenceye göre tapınağı için rahiplere gereksinim duyan Apollon ufukta bir Girit gemisi görmüş ve bir yunus biçimine girerek gemicileri tapınağın olduğu yere getirmiştir. Günümüzdeki kalıntılar Hellenistik Dönem de yapılıp, Roma Dönemi nde değişiklikler geçiren yapıya aittir. Yoğunlukla kullanılan pembemsi taşlar, yapıya özgün bir görünüm kazanmaktadır. Kazılar sırasında ortaya çıkarılan yaklaşık 200 yazıt kentin tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. İ. Ö. 175 ve 164 tarihleri arasında inşa edilen bouleuterion, yani senato binası Miletos tan günümüze ulaşan en eski yapılardan biridir. Oldukça iyi koruna gelmiş, yarım daire biçiminde bir toplantı salonu ile çok hasar görmüş bir ön avludan oluşur. Ön avlunun ortasında dikdörtgen biçimli bir yapının temelleri ortaya çıkarılmıştır. Son araştırmalar bu yapının Roma Dönemi nde Miletos gibi bir kentin yerel hükümeti ile yurttaşların imparatora karşı duymak ve imparator kültü bağlamındaki tapım ve törenlerle kesin kurallara oturtmak zorunda oldukları sadakat arasında sıkı ilişkiler bulunduğunu göstermektedir. Senato binasının karşısında kente su dağıtımını sağlayan nymphaion vardır. Ancak mevcut kalıntılar bir zamanlar güzel ve zengin bir görünüm sergilediği anlaşılan bu yapıyı yeterince tanıtacak düzeyde değildir. Bugün göze çarpan kemerli üç nişin üzerinde, yapıya arkadan ulaşan su kemerinin beslediği iki su deposunun yer aldığı anlaşılır. Bu depolarda biriken su hem kanallarla kentin çeşitli yerlerine dağıtılmış hem de nymphaionun önündeki büyük havuzda toplanmıştır. Havuz geride sütunlar, nişler ve heykellerle süslenmiş üç katlı bir cephe, iki yanda da iki katlı sütunlu galeriler ile sınırlanmıştır. Zengin süsleme, kazıda ortaya çıkarılan bazı parçalar dışında, yok olmuştur. Tiyatronun yanı sıra Miletos taki en iyi korunmuş yapılardan biri de Faustina Hamamlarıdır. Söz konusu Faustina, bu adı taşıyan iki imparatoriçe içinde, Genç sıfatıyla nitelenen Faustina olmalıdır. İmparator Marcus Aurelius un eşi, başkalarının parasını savurganca harcamasıyla ünlüdür. Miletos taki Faustina Hamamları, Roma tarzında hamamların eklendiği bir gymnasion ile yanındaki stadiondan oluşan bir komplekstir. Bu kitabın kaleme alındığı sırada bir tarla durumunda olan palaestranın doğusundan yapının ana bölümüne girilir. Kuzey-güney doğrultulu, ince uzun ir plan gösteren bu bölümün iki yanı boyunca küçük mekanlar sıralanmakta, kuzey ucu ise apsisli bir salon ile sona ermektedir. 1 no. lu salonda Apollon ve Mousaları betimleyen heykeller ortaya çıkarılmıştır. Bu durumda buranın bir ders ya da konferans salonu olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. 2 no. lu kısımdaki küçük mekanlar ise belki küçük birer derslik ya da tartışma yeridir. Güney uçtakiler hamama girmek isteyenlerin giyinip soyunmalarına yaramış olabilir. 1 ve 2 no. lu bölümler birlikte ele alındığında, Ephesos taki Çift Kilisesi nin öncülü olan Mouseion ile benzerlik hemen göze çarpacaktır. Bu bölümü doğu ve güneyden sınırlayan hamamlar alışılageldiği üzere, çeşitli derecelerde ısıtılmış bir dizi odadan oluşur. Benzer bir uygulama Roma hamamlarının ardılı sayabileceğimiz Türk hamamlarında da karşımıza çıkmaktadır. Planda 3 no. lu mekan soğuk su ile dolu basit bir havuzu içerir. Havuzun bir kenarında, bir dirseğine dayanarak uzanmış bir nehir tanrısı, büyük bir olasılıkla Maiandros heykeli, öbür kenarında da mermer bir aslan heykeli vardır. Su, tanrı heykelinin kaidesinden ve aslan figürünün ağzından havuza akıtılmıştır. İyi korunmuş frigidariumda, heykeller de orijinal konumlarında kalabilmiştir. Mekanın güneyinde daha küçük bir frigidarium bulunmaktadır. Diğerleri içinde en ılık olan bölüm, tepidariumdur. Doğu kenardaki sıcak su havuzu, mekanı bir ölçüde ısıtır. 5 ve 5a no. lu mekanlar ise sıcaklığı, yani caldariumu oluşturur. Caldarium, hypokaust sistemi ile ısıtmıştır: Mekanın tabanı yaklaşık 75 cm. yüksekliğinde ayaklar üzerine oturtulmuş ve böylelikle aşağıda oluşan boşluğa, yan taraftaki külhandan çıkan sıcak havanın dolması sağlanmıştır. Caldarium duvarlarındaki nişler arasında bulunan künkler de sıcak hava dolaşımı ile mekanın ısıtılmasına yarar. En sıcak bölüm, hamama gelenlerin ter atıkları sudatoriumdur. Burada sıcak hava dolaşımını sağlayan künkler tüm duvarlar boyunca kesintisiz bir biçimde devam ettirilmiştir. Sudatoriumun kuzey yanı daha sonra bir havuza dönüştürülmüş, burada yıkananların 4 no. lu soğukluğa geçip, bir soğuk banyo aldıktan sonra hamamdan çıkmalarına olanak verilmiştir. Bitişikteki 7 no. lu mekan olasılıkla 6 no. lu mekanın bir benzeridir, ancak burası henüz kazılmamıştır. Kaynak: http://www. didimli. com/milet. htm

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 52/124 MİLET ALTERNATİF TANITIM MİLET Milet te ilk kazılar 1899 da Th. Wiegand tarafından başlatılmış ve 1938 e kadar devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra tekrar başlatılan çalışmalar hâlen kazı ve onarımlarla Alman uzmanlar tarafından sürdürülmektedir. M. Ö. 38 de şehir, Roma imparatorlarının özel ilgisiyle özerkliğini elde etti. Böylece Milet İyon şehirleri arasında metropol düzeyine ulaştı. M. S. 3. yüzyıldan başlayarak, bu parlak dönem yavaş yavaş kötüye gitmeye başladı. Şehir, limanlar alüvyonla doldukça, etrafı bataklığa döndükçe ve sıtma tehlikeli boyutlara ulaştıkça terk edilmeye başlandı. Bizans döneminde, şehrin sınırları oldukça daralmıştı ve binalar tiyatronun çevresinde toplanmıştı. Duvarlar yeniden inşa edildi ve bazı binalar restore edildi. M. S. 6. yüzyılda ilerlemek için yapılan çabalar ise uzun sürmedi. Milet kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için bugün denizden içeride bulunmaktadır. Kentte ızgara plân uygulanmış ve yapılar bu plânın öngördüğü biçimde konumlanmışlardır. Kentte bulunan yapılar arasında 15. 000 kişilik kapasitesi olan ve son yıllarda onarılmaya başlanan Roma çağı yapısı Tiyatro, M. S. 1. yüzyılda inşa edilmiş Roma Hamamları, ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, M. S. 1. yüzyıla ait Ionik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164x196 m. boyutlarındaki Güney Agora, M. S. 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı önem kazanır. Miletos, Batı Anadolu da Malandros un (Büyük Menderes) denize döküldüğü yerde bulunan Antik Çağın en önemli kentlerindendir. Miletos un kuzeyinde Mykale Dağı (Samsun dağı) doğusunda Latmos dağları (Beşparmak dağları), güneyinde de bu dağların denize doğru alçalan yayvan tepeleri bulunmaktadır. Yüzyıllar öncesi Ege Denizi Beşparmak dağlarına kadar sokuluyor, Bafa gölü ile birlikte Miletos u da içerisine alarak geniş bir körfezi oluşturuyordu. Böylece Miletos antik çağın en önemli limanlarından biri olma özelliğini kazanıyordu. Ancak Maiandros un getirdiği alüvyonlar zamanla Latmos körfezini doldurarak Miletos u yavaş yavaş denizden uzaklaştırmıştır.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 53/124 Miletos günümüzde Aydın ın Didim ilçesine bağlı olup Balat köyü yakınında ören yeri konumundadır. Miletos sözcüğünün Hellen dilinde bir anlamı yoktur. Hitit tabletlerinde ismi geçen, Aizawa kentlerinden Milawada dan dönüştüğü sanılmaktadır. Ana Tanrıça ya ibadete giden yolun sahibi olan kent anlamındadır. Miletos un kuruluşu ile ilgili bazı mythoslar vardır. Bunlardan birine göre Delone ismi ile tanınan Akakallis, Girit kralı Minos un kızı idi. Apollon ile beraberliğinden üç oğlu dünyaya gelmiştir. Bu çocuklardan biri olan Miletos u annesi, babasının korkusundan ormana bırakmıştır. Bu çocuğa kurtlar süt vermiş, çobanlar da büyütmüştür. Miletos, genç bir delikanlı olduğunda dedesinin kendisini öldüreceğini anlamış ve Anadolu ya kaçmıştır. Orada Miletos u kurmuş. Maiandros un (Menderes nehrinin tanrısı) kızı Kyane ile evlenmiştir. Bu evlilikten Kaunus ve Byblis isimlerinde çocukları olmuş, onlar da büyüdüklerinde kendi kentlerini kurmuşlardır. Başka bir mythosa göre Atina kralı Kadros un oğlu Pyloslu Neleus un önderliğinde bir grup insan M. Ö. X-XI. yy. da Miletos un bulunduğu yere gelmiş, oradaki erkekleri öldürerek eşleri ile evlenmişlerdir. Böylece çoğalan insanlar Miletos kentini kurmuşlardır. Bazı araştırmacılar, kesin bulgulara dayanmamakla birlikte Miletos un Karia lı barbarlar tarafından kurulduğuna değinmişlerdir. Strabon, Miletos un kuzeyindeki Miletos isimli bir yerden gelen Giritlilerce kurulduğunu ileri sürmüştür. Homeros un İliada sında ise limana gelen gemilerin listesinde bu kentin ismi geçmiştir. Athena Mabedinin çevresinde yapılan kazılar, M. Ö. 2000 in ikinci yarısına tarihlenen, Girit te yapılmış Geç Myken keramiklerini ortaya çıkarmıştır. Bu keramikler Miletos ile Myken kolonisinin de varlığını kanıtlamaktadır. Bunun yanı sıra Prof. Carl Weickert ve Prof. Kleiner in birlikte yürüttükleri kazılar sonunda M. Ö. 1600 yıllarına kadar inen duvar kalıntıları ile Geç Myken keramiklerini ortaya çıkarmıştır. M. Ö. 1400 yıllarında Miletos bilinmeyen bir nedenle saldırıya uğrayarak yıkılmış, bundan sonra da yerleşim alanının çevresi surlarla çevrilmiştir. Arkaik Çağda (M. Ö. 650-480) Miletos ile ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. M. Ö. 670 den sonra Miletos lular Karadeniz (Pontos Eokseinos), Marmara (Popontis) ve Akdeniz (Mare Pamphylium-Mare Lycium) ile olan ticaretlerini geliştirdikleri, bunun için de oralarda koloniler kurdukları bilinmektedir. M. Ö. 611-600 de Lydia lıların ezici baskısı altında kalmışlarsa da Miletos onların eline geçmemiştir. Miletos. Thrasbulas isimli bir tiranın yönetiminde en parlak günlerini yaşamış, kültürel ve ekonomik yönden diğer İon kentlerinin önüne geçmiştir. Lydia Kralı Kroisos un Pers Kralı Kyros a yenilmesinden sonra Miletos da diğer İon kentleri gibi Pers egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Persler, Miletos un kolonilerinden sağladığı gelire ortak olmak isteyince Miletos Tiranı Aristogoras isyan etmiştir. İonya kentleri başlangıçta bazı başarılar elde etmişlerse de sonunda Pers orduları karşısında yenilmişlerdir. Bunun ardından M. Ö. 494 de Lade adası önündeki deniz savaşında da bir kez daha onlara boyun eğmişlerdir. Bundan sonra Persler Miletos u yakıp yıkmış, halkını da Mezopotamya ya sürmüştür. M. Ö. 477 de Attika-Delos deniz birliğine katılarak Spartalı ların yanında yer alan Miletos, yine de Pers egemenliğinden kendini kurtaramamıştır. Bu durum M. Ö. IV. üncü yy. ın sonuna kadar sürmüş ve Miletos da dikkati çeken bir gelişim olmamıştır. M. Ö. 334 de Büyük İskender in komutanlarından Granikos Miletos u diğer İon kentleriyle ele geçirdikten sonra kentte büyük bir rahatlama gözlemlenmiştir. Ekonomik gelişimin katkısıyla surlar yenilenmiş, yeniden yapılanma başlamıştır. Miletos Hellenistik çağda (M. Ö. 300-M. S. 30) Seleukos ve Pergamon krallıklarının yönetiminde kalmıştır. Bu arada birkaç kez el değiştirmiş, Magnesia savaşında Seleukoslar ın yenilmesinden sonra (M. Ö. 188) bir süre bağımsızlığını kazanmışsa da Apamea barışından sonra Pergamon krallığına bağlanmıştır. M. Ö. 133 de Roma İmparatorları Miletos la ilgilenmiş, kentin yeniden yapılanmasında büyük payları olmuştur. Özellikle İmparator Claudius buraya İon üslûbunda Stoalar ile Capitol hamamını yaptırmıştır. Miletos un mimari yapılanması İmparator Taryanus ve Hadrianus un zamanında da sürmüş ve bu dönemde Miletos dan Didyma ya kadar uzanan yol, anıtsal çeşme, Delpinion, Güney Agora kapısı ve Faustina hamamı yapılmıştır. Ne var ki, M. S. III. yy. da doğa Miletos a acımasızca davranmaya başlamıştır. Latmos körfezinin dolması, kıyıların bataklığa dönüşmesi Miletosluları kentten göç etmeye zorunlu kılmıştır. Miletos Bizans döneminde sönükleşmiş ve oldukça küçük bir kent durumuna girmiştir. M. S. VI. yy. ın sonunda ise önemini bütünüyle yitirmiş, 1261 den sonra Kariada kurulan Menteşe Beyliği yöredeki diğer kentlerle birlikte Miletos u topraklarına katmıştır. Menteşe beyi Orhan Bey 1333 de adına bastırdığı sikkelerde şehrin adını Palatia olarak yazdırmıştır. 1424 de Sultan II. Murad ın Menteşe Beyliğini ortadan kaldırmasıyla birlikte çok daha önce önemini yitiren ve harabeye dönen Miletos Osmanlı topraklarına katılmıştır. Araştırmacı ve Gezginler Miletos ile XV. inci yy. ın ortalarından itibaren ilgilenmeye başlamışlardır. Buradan ilk kez 1446 da Cyrianus söz etmiş, onun ardından Evliya Çelebi Seyyahatnamesinde (1670) Miletos a değinmiştir. Onların ardından Pickorin ile Salter (1673), Sherard (1716), R. Wood (1750), Revett (1764), Chandler (1765), Gell (1812), Hugot (1820), C. Texier (1835), L. Ross (1844), Newton (1857-58), O. Rayet (1872-73) ve C. Humann (1891) Miletos a gelmişlerdir. C. Humann ayakta kalabilmiş kalıntıların plânlarını çizmiştir. 1895-96 da Haussoullier. Miletos un yanı sıra Didyma da da araştırmalar yapmıştır. 1899 da Berlin Kraliyet Müzesinin sağladığı maddi katkı ile Th. Wiegand Miletos u ilk kez kazmaya başlamış ve çalışmalarını I. Dünya savaşına kadar sürdürmüştür. Onun yanında A. V. Gerkan, Krischen, H. Knakfuss, P. Wilski, G. Kawrau, A. Rehm, J. Hülsen gibi akademisyenler çalışmışlardır. Miletos çalışmalarına uzun bir aradan sonra Prof. Carl Weickaert tarafından 1955-57 yıllarında yeniden

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 54/124 başlanmıştır. Wolfgang Müller Wiener de kazı başkanlığı yapmıştır. Miletos da son yıllarda yapılan kazılar, kentin üç ayrı evresi olduğunu göstermiştir. Bunlar Geç Khalkolatik, Erken Tunç ve Orta Tunç Çağlarına ait yerleşim yerleridir. Miletos yakınındaki Killiktepe de yapılan kazılar. M. Ö. 7000-5000 e tarihlenen Neolitik Çağın bir duvarı ile çanak, çömlek, taş aletleri ortaya çıkarmıştır. Miletos çevresindeki yüzey araştırmalarında Geç Neolitik ve Khalkolitik yerleşim yerleri saptanmıştır. Khalkolitik dönemin en erken örnekleri tiyatro Limanı yakınları ile Athena mabedi çevresindedir. Ayrıca Bouleterion un batısında, Kaletepe de, Heroon un altında Khalkolitik çağın çanak çömleği ile karşılaşılmıştır. Erken Tunç Çağı (M. Ö. 3100-2000) buluntuları Athena Mabedi çevresinde ortaya çıkmıştır. Orta Tunç Çağı Miletos da tam olarak anlaşılmamıştır. Geç Tunç Çağı na ait tabakaları T, Wiegand 1907 de yapmış olduğu kazılarda bulmuştur. Sonraki yıllarda benzeri buluntulara Stadium tepesi, tiyatro limanı ve Athena mabedinde de rastlanmıştır. Kuşkusuz Miletos, Batı Anadolu ile Ege adaları arasında bağlantıyı sağlayan konumdadır. Nitekim Minos ve Myken kültürlerine Miletos un dışında Anadolu nun başka bir yerinde rastlanmamaktadır. Delphinion Stoanın doğusunda yer alan Delphinion kentin en büyük kutsal merkeziydi. Burada Apollon Delphinios a tapılıyordu. Hellen dilinde delphis yani yunus balığı, akıllılığı ve müzik severliği yüzünden Apollon un kutsal hayvanı olarak bilindiği için, bu tanrı birçok sıfatının yanı sıra özellikle denizcilerin ve gemilerin koruyucusu olarak kabul olunuyordu. İlk temenos Arkaik Dönem de yapılmıştır; ancak bugünkü kalıntıları Hellenistik Dönem de inşa edilmiş, üç yanı stoalarla çevrili yapının Roma Çağı ndaki değişikliğe uğramış haline aittir. 50-60m. Ölçüsündeki temenosa Hellenistik Dönem de batıdaki üç kapı ile, Roma Çağı nda ise aynı yöndeki bir propylon ile giriliyordu. Stoalar Helenistik Dönem de Dor, Roma Çağı nda ise Korinth düzeninde idi. Avlunun içinde bir sunak, bir yuvarlak yapı ve üç exedraya ait temel kalıntısı ile birlikte ayrıca dört tane de taşınabilir sunak bulunmuştur. Avluya batıdan girilince hemen önde ve ortada görülen dikdörtgen temel kalıntısı, temenosun sunağına aittir. Kazılar sırasında ele geçen ve bu yapıya ait oldukları anlaşılan eşsiz güzellikteki köşe akroteri ile bazı korniş parçaları, sunağın M. Ö 6. yy ın ikinci yarısında yapılmış olduğunu açıklamaktadır. Taşınır yuvarlak sunaklar da Arkaik Dönem e aittirler. Bunlardan bir tanesi diğerlerinden daha eski olup, sunak temelinin doğusuna karşı durmaktadır. Yazıtından anlaşıldığına göre sunak, tanrı kadın Hekate ye sunulmuştur. Sunak temelinin doğusunda görülen iki exedra, yani heykel koymaya ve ayrıca oturmaya yarayan yarım daire şekilli platform Hellenistik Dönem dendir. Her iki exedranın doğusunda yer alan büyük daire şekilli temel, yuvarlak ve yüksek kaide üzerinde duran sütunlu bir yapıya, olasılıkla bir Heroona aittir. Daire şekilli temelin hemen altında, biraz önce söz konusu olan exedraların bir eşi yer almaktadır. Bu nedenle Heroon olarak düşünülen yuvarlak anıt, Geç Hellenistlik Dönem den ya da Roma Çağı ndandır. Athena Tapınağı Milet in en eski tapınağı olup eski yerleşme yerindedir. Tiyatronun güney batısındaki yarım adada geç Hellenistik mezarın güneyinde Myken sur duvarı yakınında yer almaktadır. Tapınak, kentin yakınındaki Beşparmak dağlarından getirilen iri temel taşlarından anlamaktayız. Tapınağın alışagelmişinin dışında kuzey güney yönünde olduğu ve ölçülerinin 18x30m. Tespit edilmiştir. Tapınağın sella kısmı kare şeklindedir. Pronaosla genişletilmiş, pronaos ve öndeki sütunlarının genişliği sellaya eşittir. Tapınak bir podyum üzerinde yer alıyor. Ele geçen buluntulara göre İon başlıklı sütunlar kullanılmış sütun başlıkları ve yumurta dizilerine göre tapınak M. Ö. 479 dan yani Pers tahribinden sonra inşa edilmiş olmalı; ancak tapınağın Arkaik dönemi tam olarak bilemiyoruz. Hellenistlik dönemde de batı agorası yapılırken tapınağın arka kısmı kısalmış. Tapınağın kökeninin 2. bine kadar gittiği kabul edilir. Buna göre Athena nın varlığı da Myken dönemine kadar gitmektedir. Tapınağın önünde 6, arkada 7, yanlarda 10 ar sütun olduğu sanılıyor. Bu tapınağın altında yani güney yönünde uzanan tapınağın yerinde M. Ö. 7. yy. da doğu-batı yönünde uzanan bir tapınağın olduğu kazılarla ortaya çıkmıştır. Tapınağın yakınında yuvarlak bir hazine binasıyla bir mendirek bulunmuş Hazine binası tapınakla bağlantılı olmalıydı. Mendirek de tapınağın limanın yakınında olduğunu gösteriyor Serapis Tapınağı Mısır orduları Anadolu ya girince Mısır tanrıları da Anadolu da saygı görmeye başlamıştır. plan ve yapı tarzı yönünden tapınak geç antik devir özellikleri yansıtıyor. Serapis, Kral Pitolemaios döneminde Osiris ile Apis ten ortaya çıkmış ve Helyas ile birleştirilmiş. Bu kült imparator Septimuc Severuz döenminde yükselmiş ve yaygınlaşmıştır. Tapınak daha çok bir kiliseyi andırır 3 nefli iç kısmı ile tapınak 12. 50m. genişliğinde 22. 50m. uzunluğundadır. Tapınaktan yivsiz İon sütunları ile bir İon başlığı ele geçmiş. Sonradan ilave edilmiş izlenimi uyandıran propylonda bulunan bir yazıtta pronaostan bahsedilmesine rağmen pronaos bulunamamıştır. Yazıtta Julius Aurelius Menegles adı geçmektedir. Yazıttaki isim harf karakterine göre imparator Aurelion dönemine aittir. Bu imparator güneş kültünün güçlü bir savunucusuydu. Tapınak septimus severus döneminde, propylon ise daha sonra yapılmış olmalı. Yanlarda sütun olmadığı halde propylonda 2x4 sütun yer alıyor. Giriş kapısı güneybatıda olup giriş zengin bezemelerle süslenmiş, sütunlar kompozit başlıklara sahiptir. Ön taraftaki tavan kasetlerinde tanrı büstleri vardır. Sellanın arka kısmında kare bir bölüm tesbit edilmiş, son iki sütun ile duvarların duvarların arası örülmüş, üzeri kapatılmış. Buranın sunak olduğu ileri sürülmektedir. Güney Agora Kentin bu pazar yeri, Hellenistik Dönem de 164x196m. Ölçüsünde çok büyük bir kolonadlı avlu olarak inşa edilmiştir. Agoranın tümü kazılmamış olmakla beraber, planı tam olarak ortaya çıkarılmıştır. Planda görüldüğü üzere, daha Hellenistik Dönem de agoranın dört yanı stoalarla çevrilmişti. Ancak, kolonadlar birbirinden ayrı

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 55/124 üç yapı etkisini uyandırırlar. Oysa her üçü aynı inşa planı içinde yapılmış olup, Dor düzenindedirler. Doğu stoa önlü arkalı olmak üzere 39 çift dükkândan oluşuyordu; şöyle ki dükkânların bir yarısı doğuya, öteki yarısı batıya, yani agora avlusuna açılıyordu. Agoraya açılan dükkânların arkalarında ayrıca birer depoları da bulunuyordu. Güneybatı stoasının güney yönünde 19 dükkân bulunuyordu; bunlar düzensiz bir şekilde biri dışarıya, öteki içeriye olmak üzere yer almaktadırlar. Güney agoranın her üç stoası da bouleuterion ve gymnasionla aynı plan sistemi içerisinde, onlara uygun bir düzenle yer almış olduklarından, belli ki aynı zamanda, yani M. Ö. 2. Yüzyılın ortalarında inşa edilmişlerdir. Güney agoranın ve bouleuterionun batı yönleri boyunca uzanan depo yapısı da Hellenistik Dönem de inşa edilmiştir. Büyük Depo Güney Agora batısında yer alan hem agora hem de bouleterionla bağlantılıdır. 13. 40m genişliğinde 163. 40m uzunluğundadır. Güney Agoranın batı girişinden bouleterionun kuzeyine kadar devam eder. Geç dönemde bouleteriona denk gelen kısım kaldırılmış güney agora ile aynı düzeye getirilmiştir. Deponun batı duvarı aynı zamanda arazinin eğimi nedeniyle destek duvarı görevi de görmekteydi. Kuzey ve güney agoranın batısında birer girişi yer alıyor. Güneydeki plasterler arasında yarım dor sütunları ile ion dor karışımı bir fasat eklenmiş. bu şekliyle bouleteriona benziyor ve olasılıkla ondan esinlenerek yapılmış olmalı. Bu yapıda pencere bulunamamış. Junstinion döneminde yapı az da olsa değiştirilerek üzeri üçgen çatı ile örtülmüştür. Yapının iç kısmına 26 paye yerleştirilerek iki sahına bölünmüş yapının asıl girişi batıdandır. Yapıda bulunan sikkelerden buranın ilk olarak Helenistik Dönemde inşa edildiği daha sonraları değiştirildiği anlaşılıyor. Agoranın batı duvarı ile depo arasında tuvaletler ele geçmiştir. Büyük Liman Anıtı Helenistik Dönem sonunda limana iki anıt inşa edilmiş. Büyük Liman Anıtı daha önce inşa edilmiştir. Yüksek kaide üzerine oturan 3. Ayağın altında milet in sembolü olan aslanlar yer alıyor. Bunların altında kenarları içbükey olan bir kaide bulunuyordu. Bu kaidenin altında da uç kısmı gemi ucuna benzeyen bir kaide daha vardı. Gemi uçları ile aradaki toytanlar anıtın deniz zaferi ile ilişkili olduğunu göstermektedir. İşçilik geç Helenistik özelliği yansıtıyor. Bunun inşası ile ilgili iki görüş ileri sürülmektedir. 1. Augustus un M. Ö 31 yılında Aktium da kazandığı zafer için (nedeniyle)2. M. Ö 63 yılında milet te büyük saygı gören Pompeius için yapılmış olabilir. Daha çok Pompeius için yapıldığı kabul edilmektedir. Çünkü Pompeius daha önce Didymayı yağmalayan Akdeniz deki korsanlarla savaşmıştır. Tiyatro Hellenistik Dönem de gerek skene ile proskenion, gerekse cavea için birbirini izleyen dört inşa evresi saptanmıştır. Hellenistik Dönem De yalnız 5. 300 kişilik oturma yeri vardı. Hellenistik taş işçiliğini ayırt edebilen ziyaretçiler daha sonra Roma Çağı nda eklenmiş olan duvarların arasındaki Hellenistik duvarları kolaylıkla görebilirler. Tiyatronun ön yüzü bugün 140m genişliğindedir ve auditoriumun yüksekliği de 30m ye ulaşır. Roma Çağı nda günümüzde görülmeyen üst galerilerle birlikte auditoriumun yüksekliği 40m yi buluyordu. Antik çağda deniz kıyısında yer alan tiyatronun bu kolossal yapısı herhalde çok etkileyiciydi. İlk yapı 4. yy inşa edilmiş ve sonradan Hellenistik Dönem de genişletilmiştir. Roma Çağı nda ise günümüzdekiölçülerine ulaşmıştır. 15. 000 den fazla oturma yeri olan tiyatroda imparator yeri en alt sırada bulunuyordu. Oyunlar sırasında gerilen bir tenteyi dört sütun taşıyordu. Bu sütunlardan ikisi bugünde yerinde durmaktadır. Hellenistik Dönem den önceye, Arkaik Dönem e değin uzanan kent duvarlarının kalıntıları tiyatronun ön yüzü altında kalmıştır. Ön yüzün doğu ucuna yakın bir yerde proskenion ile aynı doğrultuda duran bir Arkaik kule kolaylıkla görülebilir. Bouleterion Kentin en önemli yapılarındandır. İnşa tarihi kesin olarak bilindiğinden daha da önem kazanmıştır. İnşa tarihini yapıdaki yazıtlardan öğreniyoruz. Kral IV. Antiochos tarafından imtiyaz verilen Timarchos ve Heraklerdes tarafından yapı inşa edilip krala adanmıştır. Bunların isimleri Tevrat ta da geçmektedir. Ayrıca tarihçi Polybios da bunlardandır. Yapı simetrik olup buraya ana giriş dışında batıdaki caddeden de iki kapı ile giriliyordu. Bu kapılardan oturma basamaklarının en üst kısmına ulaşmaktaydı. Avludan girişler orkestranın iki yan kısmına denk gelmekteydi. Güneybatıdaki koridorda bir düzineye yakın iskelet bulunmuş bu iskeletlerin üzeri mermer plokolarla kapatılmıştır. Buranın hazinelik olduğu kabul edilir. Bu koridorun kuzeyinde duvara bir yazı yazılmış bu yazıtta C. JULİU EUKRATES in dedesinin isteyi üzerine Sezar adını aldığı yazılıdır. Burada ayrıca giyinik kadın heykeline ait parçalar ile İonik sütün başlığına ait parçalar ele geçmiştir. Bu koridordan 1200 kişilik oturma kısmına geçilirdi. Oturma basamaklarında 2 ayrı işçilik görülmekteydi. Bu da basamakların bazılarının sonradan değiştirildiğini gösterir. Bu değişiklik olasılıkla yangın sonrasında yapılmış olmalı bu kadar büyük bir yapının üzeri ancak ahşap bir çatı ile örtülebilirdi. Yapı 24. 29m genişliğinde 34. 84m uzunluğundadır. Çatıyı 4 adet İon başlıklı sütunlar taşıyordu. Bu sütun ve başlıklardan parçalar ele geçmiştir. Bu bu sütunların iki tanesi orkestranın sağ ve solunda yer almaktadır. Diğer ikisinin basamaklarının olduğu kısımda yer aldığı kabul edilmesine rağmen diğerleri kesin olarak belirlenememiştir. Ayrıca burada olduğu bilinen mermer üç ayağın da yeri belirlenememiş mermer ve üç ayağa ait parçalar avluda ve yapının içinde ele geçmiştir. Bu üçayağın 2 adet olduğu ve oturma yerlerinin üst kısımında bir yerde olduğu kabul edilir. Yapının doğusunda yer alan avlu sütunlu galerilerle çevrilmiş ve bu sütunlu galerinin seviyesine kadar yapının duvarları düz devam etmiş üst kısımda ise yarım dor başlıklı sütunlar kullanılmıştır. Sütunların arasında pencere ve kalkan motifleri yer alıyor. Üstte triğlif ve metoplar vardır. Bunların da üzerinde geison ve sima yer

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 56/124 alıyor ön kısımda aslan başlı çörtenler vardı. Öndeki avlu kare şeklindedir. Avlunun ana kaya düzeltilerek bırakılan bölümleri dışında kalan kısım mermer levhalarla döşenmiştir. Üç girişli propylon korint başlıklı sütunlara sahiptir ve dışta yapının çevresine uygun olarak üç basamak yer alıyor. Propylon da korint başlıklı sütunlar kullanılmış ve bunların üzerindeki frizde silahlar yer alıyor. Avlunun orta kısmında 2 katlı bir anıt bulunmaktadır. Burada antoninler dönemine ait bir yazıt ele geçmiştir. Artemis,, Apollo, Leto kültüyle ilgili sahneler inşa edilmiştir. Capito Hamamı Capito Hamamı batı tarafına yaklaşık kare planlı bir palestra eklenmiştir. Palestranın bir kenarının uzunluğu 38m dir. Güneyinde ise gymnasium yer alıyor. Hamamın genelinde kireç taşı kullanılmış. Palestradaki sütunların hiçbirisinde kaide ele geçmemiş. Yivsiz olan sütunlar tipik başlılara sahiptir. Sütun başlığı yumurta dizisi ile sona eriyor. Hamamın ön kısmına havuzlu bir fosat eklenmiştir. Yalnız baştabana ait parçalar bulunmuştur. Bitkisel motiflerin yer aldığı bir friz ve Vergilius Capito yazılı yazıt ele geçmiştir. 2. Katın sütunları arasındaki koltuklarda lotus palmet bezemelerinin olduğu kabul edilir. Capito hamamı plastra ile birlikte simetrik yapılmış burası Roma Valisi C. N. Vergilius Capito tarafından Cladius döneminde inşa ettirilmiş olmalı. Tamamı kazılmadığından bazı odaların işlevleri bilinmiyor. Palestrada yarım daire şeklinde natatio kısmındaki havuzdan sonra apoditerium kısmına girilirdi. Bu odanın içinde nişler yer aldığından apoditerium olduğu kabul ediliyor. Bunun sağ ve solundaki odalar da aynı amaçla kullanılmış olmalı bundan sonra tepidarium ve callidarium kısmına geçiliyordu. Bu hamamda en az üç yapı evresi var. Yazıta göre Vergilius Capito yalnız hamamı inşa ettirmiş. İon stildeki palestra daha sonraki özellikler gösteriyor. Faustina Hamamı Çok iyi korunmuş olan bu yapı, Hıppodamos un kent planına uymamaktadır. Hamamın palaestrası kareye yakın bir biçimde olup 77, 50x79, 42 m. boyutlarındadır. Avluyu çevreleyen kolonadlar Korinth düzenindedir. Palaestradan uzun bir salon olan apoditeriuma geçiliyordu. Apoditeriumun küzey ucundaki nişlerde bulunan musa heykelleri halen İstanbul Arkeoloji Müzeleri ndedir. Apoditeriumdan üç odadan oluşan frigidariuma, yani soğukluğa giriliyordu. Frigidariumun orta salonunda büyük bir havuz bulunmaktadır. Burada çeşme işlevi gören, bir nehir tanrısı ve aslan heykeli orijinal yerlerinde durmaktadır. Soğukluktan hamamın güneydogusundaki apsisli iki büyük salonu içeren caldariuma, yani sıcaklığa ulaşılıyordu. Altı boş iki oda güneydeki külhanlardan gelen sıcak hava ile ısıtılıyordu. Sıcak hava ayrıca duvarlar içindeki künklerden de geçerek bu salonların ısınmasını sağlıyordu. Sıcaklıkta yıkananlar büyük caldariumun batısındaki tepidariuma, yani ılıklık bölümüne gelip, oradan da hamama girerken giysilerini bıraktıkları apoditeriuma dönüyorlardı. Kazı sırasında bulunan yazıtlardan, hamamı yaptıranın Marcus Aurelius un (M. S. 161-180) karısı Faustina olduğu anlaşılmaktadır. Stadyum Bu yapı M. Ö 2. yy ortalarında inşa edilmiştir. Yönü bouleterionunkine paralel kuzey ve güney agoralara ise diktir. Ayrıca Roma Çagın stadyumlarında olduğu gibi uçları yuvarlak bitmez. Birbirlerine paralel karşılıklı iki kanat, güney agorada gördüğümüz düzeni anımsatan bir biçimde, birbirinden ayrı iki yapı etkisi uyandırmaktadır. Gerçekten stadyumun dogu ucunda gün ışığına çıkarılmış olan duvar parçası, güzel kesme taşları ve özenli işçiliği ile Hellenistik Dönem özelliği gösterir. Ayrıca stadyumun içeriye bakan kapısı, hem planı hemde bezemeleri ile Hellenistik özelliktedir. Buna karşın stadyum doğu kapısı Roma Çağı ndandır. Stadyumun boyutları 191x 29, 5m. olup 15. 000 kişilik oturma yeri bulunuyordu. Nympheum Capito hamamı ile güney ağora arasındadır. Nympheler su perileridir. Bu yapı da onlar için yapılmıştır. Bugün 1. Katın ortasında ve güneyinde nişler görülen nympheum 3 katlı idi. Burada 9 niş yer alıyor. 1. kattaki ön sütunlar plaster şeklinde idi. 2. katta ise normal yivsiz korınt sütunları vardır. 1. kattaki sütunlar bir podyum üzerine, 2. kattakiler ise yüksek kaideler üzerine oturtulmuştur. Yapının arka kısmındaki 3 oda suyun toplandığı kısımlardı. Bu kısımların üzeri tonozla kapatılmıştı. Alt katın arşitravunda yer alan yazıt epigraflar tarafından Traianın babasının dönemine yani (79-80) yıllarına verir Bu tarihte Traianın babası Asya da vali idi. Çeşme büyük ihtimalle onun döneminde inşa edilmişti. Üst katın arşitravında ise yunanca bir yzıt yer alıyor ve bu yazıtta III. Gordianus tarafından süslemelerin yaptırıldığı yazılmış. Aynı tarihte buradaki figürler de yapılmış olmalı. Nymoheumun güneyinde 6, 63m uzunluğunda templümin ante tipte tonozlu bir yapı bulunmuş. Girişi batıdan olan bu yapının işlevi belirlenememiş. Heroon Tiyatro tepesinin kuzeydoğusunda ortaçağ kalesine giden yolun üzerinde yer alır. Kent içindeki en eski yapılardandır. Mezar odası paros bloklarıyla örülmüş ve üzeri Tümülüs şekline dönüştürülmüştür. Arkadaki sıra odalarının önüne İon sütunlu bir galeri eklenmiş burada 2 odanın içinde çakıl taşı mozaiği bulunmuş. Roma Döneminde doğudaki odalar değiştirilmiş asıl mezar odasına dromos tan geçilerek girilirdi. Ana odanın arkasında 5 adet çekmeli mezar ele geçmiş bunlardan hangisini asıl mezar olduğu bilinmiyor. Duvar tekniğinden dolayı bunun Makedonyalı birine ait olduğu kabul edilir. Kaynak: http://mitoloji. info/antik-sehirler/milet. nedir

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 57/124 P R İ E N E :Priene nin ilk kuruluş tarihinin M. Ö 2000 yıllarına kadar gittiği tahmin edilmektedir. Priene ismi de Yunanca bir isim olmayıp, Helen göçünden önce konulmuş Girit kökenli bir isimdir. İlk şehrin kurulduğu yer kesin olarak bilinmemekle beraber, tahminen Samsun (Mycale) dağının alt ucunda deniz kenarında (Latmos körfezinde) büyük ihtimalle denize doğru uzanan bir yarım ada üstünde, iki limanı olan bir yerleşim merkezi olarak düşünülmektedir. Bu eski yerleşimden elimize geçen en eski buluntu M. Ö 500 tarihlerinde basılmış olan, ön yüzünde Athena başı bulunan bir sikkedir. Priene nin M. Ö 494 yılındaki Milet ve Persler arsında cereyan eden LADE deniz savaşına, Milet in yanında 12 gemi göndererek katıldığı bilinmektedir. Strabo ve Pausanias a göre ise Priene, Atina kralı Neleus un oğlu Aipythos ile Thevai li Philotas tarafından M. Ö 1000 yıllarında kurulmuştur. Bu ilk yerleşimin çok şiddetli bir deprem ile yıkıldığı, bu deprem neticesinde Latmos körfezinin bir kısmının daha fazla çökmesi (bu günkü Bafa Gölü) ve denize doğru olan kısmının ise yükselmesi ve B. Menderes nehrinin getirdiği toprak ve alüvyonlarla bu kısmın dolması ile bu günkü Söke ovasının oluştuğu varsayılmaktadır. M. Ö 6. yy. lın başlarında, antik Dünyanın yedi önemli düşünüründen biri olan Bias Priene de doğmuş ve yaşamıştır. Yeni Priene yerleşimi, Atina nın gösterdiği ilgi ve yardımlarla M. Ö 350 yıllarında inşa edilmeye başlanmıştır. O tarihlerde denize bu günkünden daha yakın olan şehrin, Naulochos isimli bir limanı da vardı. Priene tarih boyunca siyasi yaşamda hiçbir zaman önemli bir rol oynamamıştır. Önceleri Atina nın etkisi ve yönetimi altında kalmış, daha sonra bir süre Bergama Krallığı nın ve M. Ö. 2. yy. lın ortalarından itibaren de Roma İmparatorluğu nun egemenliği altına girmiştir. Roma nın son dönemlerinde kentin denizden iyice uzaklaşması neticesinde, önemini yitirmiş olmasına rağmen, Bizans döneminde önemli bir Piskoposluk merkezi olarak bir dönem daha önem kazanmıştır. Priene de ilk kazılar 1895 de Carl Humann tarafından başlatılmış ve sonra Th. Wiegand başkanlığında 1898 e kadar sürmüştür. Halen Alman Arkeologlar çalışmalarını sürdürmektedirler. Priene antik kenti günümüze çok az değişime uğrayarak ulaşmış ender Helenistik yerleşim merkezlerinden biridir. Helen sanatının güzel örnekleri Priene de görülebilir. Ayrıca Priene, Hippodomos planının uygulandığı en güzel örneklerden biridir. Şehir M. Ö 350 yılında yeniden kuruluşundan hemen sonra güzel ve sağlam bir kent duvarı ile çevrilmiştir. Bu gün dahi bu surlarda rustica duvar işçiliğini görmek mümkündür.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 58/124 ŞEHİR SURLARI :Şehri çevreleyen surlar 2 mt. genişliğinde ve 6 mt. yüksekliğindeydi. Duvarın ön ve arka yüzleri kareye yakın taşlarla örülmüş ancak araları moloz ve toprakla doldurulmuştur. Bu Helenistik dönemin karakteristik mimari tarzıdır. Gözetleme kuleleri iki katlı olarak ve duvardan ayrık bir şekilde inşa edilmiştir. Hatta şehrin dik ve sarp kayalardan oluşan Kuzey tarafı da bu surlarla çevrilmişti. Bizans döneminde bu surlar onarılmıştır. Bu dönemde surlar daha da önem kazanmış ve Kuzeye doğru genişletilmiştir. Akrapol ile şehir arasındaki bağlantı kayalara kazılan merdivenlerle (basamaklarla) sağlanmıştır. ATHENA TAPINAĞI : Şehrin ilk kuruluşu sırasında inşa edilen en eski yapısı olup denizden yaklaşık 97mt yukarıda ve bütün ovadan rahatça görülebilecek bir konumda inşa edilmiştir. Tapınağın mimarı Pytheos dur. (Bodrum Maussolleion un da mimarı. ) Yapı 6 x 11 İon düzeninde bir Peripteros dur. Tapınağın (stoylobat) ölçüleri 37. 20 x 19. 55 mt. dir. Tapınağın yüksekliği yaklaşık 25 mt (24. 74) dir. İnşaat malzemesi olarak Mycale dağıondan elde edilen mermer kullanılmıştır. Tapınağın bezemeleri boyalıydı. Daha çok kırmızı ve mavi renkler kullanılmıştı. Tapınağın doğu kısmının yarısı B. İskender tarafından tamamlattırılmıştır. Kült odasının (cella) güney duvarının ucunun (antasının) en üst bloğunda KRAL İSKENDER TAPINAĞI ATHENA POLİAS A SUNDU diye bir yazıt bulunmaktaydı. Bu yazıt halen Londra British Museumda dır. Roma dönemi Priene paraları üstünde tasvir edilen ATHENA, miğferi, keçi postu, kalkan ve mızrağı ile ayakta durmakta ve uzattığı sağ elinde küçük bir Nike tutmaktadır. Alman arkeologlardan önce burada araştırmalarda bulunan İngiliz arkeologlar, mermerden olan bu kült heykelinin sol eli, sol kolu ve sol ayağından parçalar ile Nike heykelinin altın yaldızlı bronzdan kanatlarını bulmuşlardır. Bulunan bu parçaların büyüklüğü ile oranlandığında, heykelin yaklaşık 6, 5 mt boyunda olması gerektiği düşünülmektedir. Tapınağın sunağının sadece temelleri kalmış olup, bu sunak M. Ö 2. yy da Bergama heykeltıraşlık okulunun etkisinde kalınarak inşa edilmiştir. Aynı tarihte günün modasına uygun olarak tapınağın bir kenarına 78. 40 mt uzunluğunda ve Dor düzeninde 32 sütunlu bir stoa eklenmiş olup tapınağın şehre bakan yüzünü tamamen kapatmakta, ancak bütün B. Menderes ovasına hakim bir konumdaydı. Halen stoanın 7 mt yüksekliğindeki duvarı görülebilir. AGORA :M. Ö. 3. yy da şehrin merkezine inşa edilen AGORA 75. 63 x 35. 40 mt. ölçülerinde idi. Agoranın üç yanı Dor düzeninde stoalarla çevriliydi. Kuzeyinden ise şehrin ana caddesi geçiyordu. Agoranın güneyi aşağıya doğru eğimli olduğundan buradaki stoanın birde bodrumu bulunuyordu, batısında ise bir sıra halinde dükkanlar vardı. Güney stoanın doğu ve batı bölümünde dükkanlar mevcuttu. Güney stoanın tam ortası, iki yanı arasında 8 sütun ile ikiye bölünerek bir salon oluşturulmuş, kış aylarında soğuk Kuzey rüzgarlarından korunmak amacı ile sutün araları sütunların yarı yüksekliğinde duvar ile kapatılmıştı. Agoranın tam ortasında Tanrı Hermes e ait bir sunak vardı. Agoranın muhtelif yerleri ve stoaların önleri bronz ve boyanmış mermer heykellerle süslenmişti. Batı kısımda yiyecek, et ve balık satılan ayrı bir bölüm mevcuttu. KUTSAL STOA : M. Ö 2. yy. lın ikinci yarısında agoranın çevresi yeniden yapılandırılmış ve büyük boyutlu yapılarla çevrelenmişti. Bunlardan en önemlisi KUTSAL STOA olarak bilinen 116 mt. uzunluğundaki ve agoranın kuzeyinde bulunan bir sütunlu yoldur. Kazılar sırasında bulunan bir archidrav (alınlık) parçasında Kappadokya kralı VI. Ariarathes in adının ilk üç harfinin bulunması, bu stoanın bu kral tarafından Priene kentine armağan olarak yaptırıldığını düşündürmektedir. Bu takdirde Kutsal stoanın M. Ö. 130 tarihlerinde inşa edilmiş olması gerekir. Kutsal stoaya ana caddenin kuzeyinden altı basamakla çıkılıyordu. Merdivenlerden sonra 6. 47 mt genişliğinde üstü açık mermerden bir gezinti yeri geliyordu. Aslında Kutsal stoa 12 mt. genişliği olan iki nefli (bölümlü) bir kolonat (sütunlu yapı) tır. Bu sütunlu yapının ön yüzünde 49 Dor tipi sütun ve iç kısmında uzunlamasına yapıyı ikiye bölen ve çatıyı taşıyan 24 İon tarzı sütun vardı. Çatı ahşaptı. Stoanın yan duvarlarında çeşitli yazıtlar mevcuttu. Stoanın arkasında bouleuterion (meclis toplantı salonu), prytaneion (şehir idari binası veya Belediye sarayı) ve 15 oda mevcuttu. ZEUS OLYMPOS TEMENOSU :Agoranın doğu stoasının yanında bulunan bu kutsal alan, M. Ö. 3. yy da inşa edilmiştir. Ölçüleri 13. 50 x 8. 50 mt dir. İon düzeninde inşa edilmiş bir Prostylos (önü sundurmalı tapınak) tur. Çok fazla bir şey kalmamış olan bu tapınağın halen çevredeki kalıntıları ve Berlin müzesindeki parçaları sayesinde rekonstrüksiyon çizimi yapılabilmiştir. Sütun kaideleri Athena tapınağındakiler gibi olduğundan, bu yapıda da Pytheos un etkisi olmuştur. Cella (tanrı veya tanrıçaların kült heykelinin bulunduğu bölüm) daki kült heykeli kaidesinin boyutlarına bakıldığında, burada birden fazla tanrıya tapıldığı kabul edilebilir. Büyük ihtimalle Zeus ile birlikte Hera ya da tapınılmış olması düşünülmektedir. Zeus tapınağının girişi agoranın doğusunda olup, agora ile arsında hiçbir kapı yoktu. Bu da Zeus tapınağı yapıldıktan sonra agoranın doğusundaki dükkanların terk edilerek, bu kısmın tapınağın girişi olarak kullanıldığı kabul edilmektedir. BOULEUTERION (MECLİS TOPLANTI SALONU) VE PRYTANEİON (BELEDİYE SARAYI) : Bu iki yapı birbirine bitişik bir blok halindedir. bouleuterion kareye çok yakın olup 20 x 21 mt. ölçülerindedir. Ortasında bir

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 59/124 sunak ve üç yanında duvara doğru yükselen basamak şeklinde oturma sıraları mevcuttur. Binanın üstü ahşap çatı ile kaplıydı ve çatıyı duvarlarla birlikte üst basamaklardan yükselen dört köşe taş ayaklar taşıyordu.. Kuzeyde onaltı, Doğu ve Batıda onar oturma basamağı mevcuttu. Güneyde oturma yeri bulunmayıp, binaya buradaki 2 kapıdan giriliyordu. Ayrıca Athena tapınağından gelen yola ve yan sokağa açılan kapıları mevcut olup buralardan da oturma yerlerine ulaşılabiliyordu. Salon 640 kişilikti. Bouleuterion un kutsal stoadan daha önce M. Ö. 150 yıllarında inşa edildiği düşünülmektedir. Bouleuterion ile birlikte M. Ö. 2 yy. lın ortalarında inşa edilen Prytaneion, vekil, senatör veya üst düzey yöneticilerin çalışma binasıydı. Güneyde ortada bir girişi mevcuttu. Bu girişin doğusunda Prytaneion un kutsal ocağı vardı. TİYATRO :Her ne kadar Roma döneminde çeşitli değişikliklere uğramış ve ilaveler yapılmışsa da, Helenistik dönemin en iyi korunmuş yapılarındandır. Tiyatronun Güneydeki iki ucunda çok güzel rustica duvar işçiliği halen görülebilmektedir. Yapı tarzına bakıldığında bu duvarın M. Ö. 4. yy veya M. Ö. 3. yy. lın başlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Bu yan duvarların orkestraya doğru alçalan bölümlerinde, destek görevini de gören kısa sütunlar mevcut olup bunların üstü heykellerle süslenmişti. Batı duvarının sona erdiği yerde bir su saati, doğu duvarının sona erdiği yerde ise bir heykel bulunmaktaydı. Tiyatro bir diazoma ile ikiye bölünmüş 50 oturma yerinden oluşmaktadır. Oturma sıralarının aralarındaki 6 adet dar merdiven seyircilerin oturma yerlerine kolayca ulaşmalarını sağlamaktaydı. Tiyatro 5000 (bazı kaynaklara göre 6000) kişilikti. Beşinci oturma sırasının ortasında, buraya sonradan ilave edilmiş olan, soylu veya önemli kişilere ait bir loca mevcuttur. Orkestranın ortasında bir sunak olduğunu gösteren kalıntı bulunmamıştır. Ancak orkestrayı at nalı şeklinde çevreleyen ve 5 soylu koltuğunun bulunduğu bölümün ortasında Dionysos a adanmış bir sunak mevcuttur. Bu koltukların ve sunağın M. Ö 2. yy. da yapıldığı tahmin edilmektedir. Sahne 21 mt uzunluğunda ve 2. 74 mt genişliğinde olup 12 adet Dor düzenindeki yarım sütunla desteklenmektedir. Sahne binası ise 18. 41 x 5. 82 mt. ölçülerinde ve iki katlı olarak inşa edilmiştir. Her iki katta da üçer oda bulunmakta olup, alt katın odaları sahneye açılmaktaydı. Roma döneminde sahne ve sahne binası çok büyük değişikliklere uğramıştır. Sahne binasının ikinci katı yıkılmış sahne genişletilerek 4. 74 mt. çıkartılmıştır. Yeni sahne binası 2 mt. daha güneye kaydırılarak ikinci katı inşa edilmiştir. Sahne ile oturma bölümü arasında Doğu ve Batıdan tiyatroya iki giriş vardı. Önceleri açık olan bu yollar, daha sonra demir parmaklık şeklinde birer kapı ile kapatılmıştır. GYMNASİONLAR (YUKARI GYMNASİON) :Prienede iki gymnasion vardır. Biri tiyatro ile bouleuterion arasında diğeri kentin güneyindedir. Yukarı gymnasion Roma döneminde büyük değişikliklere uğramıştır. Helenistik yapı bir avlunun etrafındaki odalardan oluşan bir peristyl dı. Roma döneminde, adet olduğu üzere, Helenistik gymnasionun kuzey bölümüne bir hamam eklenmiştir. Avlunun Batısında İmparator kültüne ait olması gereken küçük bir tapınak ve onun doğusunda Bizans döneminden bir havuz mevcuttur. PRİENE EVLERİ :Delos ve Pompei deki gibi iyi korunmuş olup, erken Helenistik özelliklere sahip yapılardır. Duvarları küçük taşlarla örülmüştür. Bazı evlerin yan duvarlarının üst kısımları kerpiçtendir. Evlerin caddeye bakan yüzlerinde düzgün taş işçiliği gözlemlenir. Odaların tavan yükseklikler 5, 5-6 mt. ye ulaşmaktaydı. Bu tipik Akdeniz mimarisidir. Birçok evde merdiven başlangıçları bulunduğundan evlerin iki katlı olarak inşa edildiği düşünülmektedir. Ancak kazılar sırasında hiçbir evin ikinci katına rastlanmamıştır. Bazı evlerde pencere olduğu tahmin edilmektedir. Nitekim 79 x 52 cm. ölçülerindeki toprak levhaların içlerinde kemer şeklinde 6 delik bulunmakta olup, bunların pencere kepengi olarak kullanılmış olması gerekir. Pencereler dışarıdan içerisinin görülmeyeceği yükseklikte ve camsızdı. Hava avluya bakan boşluk ve kapılardan sirküle edilmekteydi. Çatıları kiremitliydi. DEMETER TEMENOSU :Şehrin en eski yapılarındandır. 45. 05 x 17. 75 mt. ölçülerinde olup, temenosun girişi doğudadır. Giriş kapısının dışında ve giriş kapısına bitişik iki heykel kaidesi bulunmaktadır. İlki bronz, ikincisi Berlin müzesinde bulunan mermerden iki rahibe heykeline ait kaidelerdir. Tapınak temenosun batı ucunda yer almaktadır. Sunak ise ana girişten biraz ileride sağdadır. Bu tapınağın önünde dörtgen biçiminde, iki sütunlu bir ön salon vardır. Tapınağın dışında güney tarafında toprağa gömülmüş bir taş oda mevcut olup, bu oda kurban çukuru olarak kullanılmaktaydı. http://www. izro. org/index. php?option=content&task=view&id=97&itemid=39

9. Gün: 31. 01. 2010 PAZAR: ÖZDERE EFES ŞİRİNCE/KUŞADASI ÖZDERE (135 km) Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 60/124 Efes Antik Kenti İlk çağın en ünlü şehirlerinden biri olan Efes, Küçük Menderes nehrinin sularını boşalttığı körfezin yakınında kurulmuştur. Tarıma elverişli toprakları, Doğu ya açılan büyük ticaret yolu oluşu, gerek putperestlik gerekse Hıristiyanlık döneminde çok önemli bir dini merkez oluşu, tarihe büyük bir kent olarak geçmesini sağlamıştır. İlim ve sanat Dünyasında da adını duyurmuş, ünlü kişiler yetiştirmiştir. Bunlar rüya tabircisi Ardemidotus, şair Callinos ve Hipponax, filozof Heraklitos, Ressam Parrhasius, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus tur. Efes in tarihi M. Ö. 6000 lere uzanmaktadır ki bunu, son yıllarda Arvalya ve Çukuriçi höyüklerinde ele geçen buluntular ortaya çıkarmıştır. Ayasuluk Tepesinde yapılan kazılarda burada Erken Tunç Çağından günümüze kadar kesintisiz yerleşmenin varolduğunu göstermiştir. Bu da eski Efes in Ayasuluk tepesinde olduğunu, buranın Anadolu kavimleri ve Hititler tarafından iskan edildiğini ispatlamaktadır. Ayrıca Hitit yazılı metinlerinde Apasas olarak geçen kentin bu kent olduğu da kesinleşmiştir. Antik yazarlar Strabon ve Pausinias, tarihçe Herodot, Efes li şair Callinos gibi antik kaynaklar Efes in Amazonlar tarafından kurulduğuna ve yerli halkın Karyalılar ve Leleglerden oluştuğuna işaret etmektedirler. M. Ö. 11 yüzyılda Atina Kralı Kodros un oğlu Androklos, diğer kolonistler gibi Anadolu ya gelmiş, Efes civarına yerleşmiştir. Söylenceye göre; Androklos yeni bir şehir kurmak için yol çıkmadan önce kahine danışır. Kahin ona şehri kuracağı yerin bir balık ve yaban domuzu tarafından gösterileceğini söyler. Adamlarıyla birlikte Anadolu kıyılarına adım adan Androklos yakaladıkları balıkları tavada pişirirken, tavadan fırlayan bir balığın sıçrattığı kıvılcımlar çalıları tutuşturur. Çalıların arkasında bulunan bir yaban domuzu alevlerden korkarak kaçmaya başlar. Bunu Andraklos kahinin söylediklerini hatırlar ve atına binerek yaban domuzunu takip eder ve onu öldürür ve yaban domuzunu öldürdüğü yere kentini kurar. Bu söylence Hadriyan Tapınağının frizlerinde betimlenmiştir. Bu kabartmaların orijinalleri ise Efes Müzesinde sergilenmektedir. Helenler buraya geldiklerinde Anadolu nun hemen hemen her yerinde olduğu gibi Ana Tanrıça Kybele yi baş tanrı olarak buldular. Yerli halkla anlaşabilmek için Artemis i ana tanrıçayla bir tutarak aynı yerde tapınmaya başladılar. Artemis Efes te Anadolu nun ana tanrıçası Kybele nin yerini alarak bereket tanrıçası olmuştur. M. Ö. 625 yılında ilk Artemis tapınağı inşa edilir. M. Ö. 7. yy da kent Kimmerler in istilasına uğrar ve Artemis Tapınağı yerle bir edilir. M. Ö. 560 da Lidyalı lar tarafından Efes ele geçirilir ve kent Artemision çevresine taşınır. Bugün gezilen Efes Büyük İskender in generallerinden Lysimachos tarafından Bülbül ve Panayır dağları arasındaki vadide M. Ö. 3. yy da kurulmuştur. Kent Akdeniz in önemli deniz ticaret merkezlerinden biri olmuştur. M. Ö. 2. yy da Romalıların egemenliği altına giren Efes hızla gelişmeye başlamış ve Roma İmparatorluğunun Küçük Asya daki başkenti olarak M. S. 2. yy la kadar en parlak dönemini yaşamıştır. O dönemde kentin nüfusu 250 bin e ulaşıyordu. Yaşanan büyük depremler ve Bizans Döneminde Küçük Menderes in getirdiği alüvyonlarla dolan limanın büyük bir bataklık oluşturması ve sıtma salgınının baş göstermesi sonucunda kent terk edilir. Efesliler kentin ilk kurulduğu Ayasuluk tepesine yerleşirler. 1304 yılında Selçuklu lar tarafından ele geçirilen kent 1426 yılında Osmanlı topraklarına katılır. 1914 Ayasuluk adı Selçuk olarak değiştirilmiştir. 1957 yılında İzmir in ilçesi olmuştur.