DÜ-ŞEMS ENSEMBLE Hz. Mevlânâ'yı Anma - Şeb-i Arus Semâ (Âyin-i Şerif) İstanbul Ticaret Ünversitesi. Sütlüce Yerleşkesi Konferans Salonu İstanbul
16 Aralık 2013 Pazartesi Saat: 12.30 Program Mevlana ve Semâ konulu barkovizyon gösterimi Hamdım, piştim, yandım Rast Na t-i Şerîf Na than: Ahmet Şahin Semâ (Âyin-i Şerif) Beste: Buhûrîzâde Mustafa Efendi (Itrî) Yâ Habîballah Resûl-î Hâlik-i yektâ tuyi, Ber güzîn-î Zülcelâl-î Pâk-ü bîhemtâ tuyi; Nâzenîn-î Hazret-î Hakk sadr-ı bedr-î kâinât, Nûr-ı çeşm-î Enbiyâ çeşm-î çerâğ-î mâ tuyi; Der şeb-i Mi rac bûde Cebrail ender rikâb, Pâ nihâde ber ser-i nüh künbed-i hadrâ tuyi; Yâ Resûlallah tü dâni ümmetânet âcizend, Rehnümây-i âcizâni bi ser-ü bi pâ tuyi; Serv-i bostân-ı risâlet nev behâr-ı mâ rifet, Gülbün-i bâğ-ı şeriat sünbül-i bâlâ tuyi; Şems-i Tebrîzî ki dâred na t-i peygamber ziber, Mustafâ vü Müctebâ an Seyyid-i âlâ tuyi. Ey Allah ın sevgilisi! Eşsiz Yaratıcı nın elçisi sensin, Allah ın kulları arasından seçtiği pâk ve benzeri olmayan sensin; Yüce Allah ın nazlısı, kâinâtın yüksek derecelisi ve tekemmül etmişi! Peygamberlerin gözünün nûru, bizim de gözlerimizin ışığı sensin; Mi rac gecesi Cebrâil rikâbında olduğu halde, Dokuz kat yeşil kubbenin üstüne ayak basan sensin; Ey Allah ın elçisi! Bilirsin ki ümmetlerin âcizdirler, Başsız, ayaksız âcizlerin yol göstericisi sensin; Peygamberlik bostanının selvisi, mârifet dünyasının ilkbaharı, Şeriat bağının gülfidanı, yüce sünbül sensin; Şems-i Tebrîzî Peygamberin medhini ezberlemiştir, Mustafâ vü Müctebâ, o yüksek Ulu sensin. Baş taksim Volkan Yılmaz
Acemaşiran Âyin-i Şerîfi Beste: Hüseyin Fahreddin Dede (1854-1911) I.Selam Her rûz-o bâmdâd selâmun aleykumâ Ancâ ki şeh neşîned-o on nakd-i murtazâ Tâz on nasîb bahşed-o dest-i mesîh-i ışk Mer murderâ seâdet-o bîmârrâ şifâ Her gün, sabah çağı o padişahla o Tanrı rızası kazanmış erin sırrı; oraya oturdu mu esenlik ikimize de derim. Aşk Mesih inin eli, o nasipten sunsun da her ölüye kutluluk, her hastaya sağlık versin. Haber kon ey sitâre yâr-i mârâ Ki deryâbed dil-i hunhâr-ı mârâ Haber kon on tabîb-i âşıkanrâ Ki tâ şerbet dehed bîmâr-ı mârâ Haber ver a yıldız, haber ver de sevgilimiz, kanlar içen gölümüzü bulsun bizim. Haber ver o âşıklar hekimine de, hastamıza şerbet sunsun. Derd-i Şemsüddin buved sermâye-i dermân-ı mâ Bî ser-o sâmânî-i ışkas buved sâmân-ı mâ On heyâl-i can fezâ-yı baht-sâz-ı bî nazîr Hem emîr-i meclis-o hem sâkî-i gerdân-ı mâ Dermanımızın sermayesi, Şemseddin in derdidir; varımız-yoğumuz onun aşkıyla vardan-yoktan olmamızdır.onun eşi-örneği olmayan, bahtımızı arttıran, cânımıza canlar katan hayali, meclisimizin hem beyidir, hem de kadeh sunan sâkîsi. Ey cân-o cihân cân-o cihân bâkî nîst Cüz ışk-ı kadîm ü şâhed-o sâkî nîst Ber kâ be-i nîstî tevâfî dâred Âşık ki zi kâ beest-o âfâkî nîst Ey cihânın canı, ey cihânın canı, eski sevgiden, sevgiliden ve sâkîden başka hiçbir şey bâkî değildir. Kâbe yi ve seni dolaşan âşık, yokluk Kâbesini tavâf etmiş sayılır. II.Selam Bîdîl şodeem behr-i dil-i tu Sâkîn şodeem der menzil-i tu Gerdan bikeşed can hemçü şutur
Tâ zinde şevem ez bismil-i tu Senin gönlün için âşık oldum ve senin bulunduğun yerde oturdum. Ben senin kulun oldukça, canım, devenin yaptığı gibi boynunu çeker (Ölmek istemez). III.Selam Âşıkî ger z in serî ger z on serest Âkıbet mârâ bedan sû rehberest İllet-i âşık zi illethâ cudâst Işk usturlâb-ı esrâr-ı hodast Âşık düşüncelerinden dolayı gezip dolaşıyorsa, akîbet bizim o tarafa yönelmemiz için bir yol gösterici oluyor demektir. Âşıkın hastalığı diğer hastalıklardan farklıdır. Aşk, Allah ın esrârını anlatan bir usturlâptır. (Usturlap: Yıldızların yeryüzüne olan uzaklıklarını belirleyen âlet.) Ey ki hezâr âferin bu nîce sultân olur Kulu olan kişiler husrev ü hâkân olur Her ki bugün veled e inanuben yüz süre Yoksul ise bay olur, bay ise sultân olur Ey kendisine binlerce alkış ve âferinler yönelen kişi, bu nasıl bir sultan olur. Elbette, kulu olan kişiler hükümdar ve hâkan olurlar. Bugün Sultan Veled e inanıp yüzünü süren kişi, yoksul ise zengin, zengin ise sultân olur. Ez evvel-i imrûz çu âşufte vu mestîm Âşufte begûyim ki âşufte şudestîm Yek lâhze belâ nûş-ı gam-ı ışk-ı kadîmim Yek lâhze belî-gûy-ı münâcât-ı elestîm Bugün seher çağından beri darmadağanız, serhoşuz; mademki darmadağan olmuşuz, darmadağan sözler söyleyelim. Bir soluk, önüne ön olmayan aşkın belâsını içmedeyiz; bir soluk Elest münâcâtına belâ demedeyiz. Bâz resîdîm zi meyhâne mest Bâz rehîdîm zi bâlâ vu pest Cümle-i mestân hoş-o raksân şudend Dest zenî ey sanemâ dest-dest Geri dönüp geldik baktık ki meyhane serhoş. Artık alçaklıktan, yükseklikten kurtulmuşum. Bütün mest olanlar memnun ve raks etmekte. Ey sevgili, alkış, alkış
On hâce-i hoş-likaa çi dâred Bâzâr-e merâ behâ çi dâred Ez rahmet-i şems-i dîn-i tebrîz Her sîne cudâ cudâ çi dâred O güzel yüzlü tâcirin nesi var; pazarımızda bahâsı ne kadar mallarının? Tebrizli Şemseddin in rahmeti yüzünden, her gönülde, ayrı-ayrı eler vardır, neler. Yâ rab zi günâh-ı zişt-i hod münfeilem Ez kavl-i bed-o fî l-i bed-i hod hacilem Feyzî be dilem zi âlem-i kudsî berîz Tâ mahv şeved hayâl-i bâtıl zi dilem Ey Tanrım, kötü günahımdan üzüntüdeyim. Kötü sözlerimden ve kötü işlerimden utanıyorum. Bâtıl hayal silinince, gönlümde yüce, temiz âlemin feyzi belirir. IV.Selam Sultân-ı menî sultân-ı menî Ender dil u cân imân-ı menî Dermen bî demî men zinde şevem Yek cân çi şeved sâd cân-ı menî Benim sultânımsın, benim sultânımsın. Gönlümde canımda imanımsın. Nefesinle dirilirim. Bir can da ne ki, yüzlerce canımsın. Son taksim Aşr-ı Şerîf Osman Kırklıkçı Bekir Büyükbaş
Mevlevî Âyini Mevlevîhânelerde mukabele veya mukabele-i şerif denilen ve semâ töreni esnasında, semâ a refâkat etmek maksadı ile bestelenmiş, güfteleri çoğunlukla Hz. Mevlânâ nın Mesnevî, Divân-ı Kebir ve Rubaiyyat gibi eserlerinde yer alan ve tabiî farsça olan şiirlerinden seçilmiş eserlere denir. Diğer tarikatlerde değişik usûllerle icra olunan âyin, Mevlevilikte semâ denilen ve insanı gerçek varlığa ulaştıran bir cezbe halinde ortaya çıkmıştır. Mukabele esnasında semâ ın bölündüğü dört kısma âyin tekabül ettirilmiş ve her bölüm selam olarak adlandırılmıştır. Her selam ın besteleneceği usûller tespit edilmiş, makam ise bestekârın zevkine bırakılmıştır. Mevlevî âyinlerinin I.Selam ından önce yapılan ve Devr-î Veledi ismi verilen bölümde mutrıban ın, Devr-i Kebir usûlünde bestelenmiş peşrev icra etmesi bir kaidedir. Bu bölümde icra edilen Devr-i Kebir usûlündeki peşrevler Türk Klâsîk Mûsikîsindeki Devr-i Kebir peşrevlerden farklılık gösterir. Mevlevî bestekârlarca Muzaaf Devr-i Kebir olarak adlandırılan bu usûl iki Devr-i Kebîr usûlünün birleştirilmesinden oluşturulmuştur ve 56 zamanlıdır. Manâ itibariyle muzaaf: iki misli, iki kat anlamına gelmektedir. Bu bölümde icra edilen Muzaaf Devr-i Kebir usûlü, Devr-i Veledî deki yürüyüşe son derece uygundur, bestekâr peşrevi besteler iken melodi düzümlerini bu kalıba uygun olarak kurar. Mevlevî mukâbelelerinin her bir selamının ifâde ettiği mânâlar vardır. I.Selam, insanın bilgiyle hakîkate doğarak Yüce Yaratıcı yı ve kendi kulluğunu idrâk etmesidir. I.Selam, çoğunlukla Devr-i Revan bazen de Ağır Düyek usûlleriyle ölçülmüştür. II.Selam, Allah ın büyüklüğü ve kudreti karşısında kulun hayranlığını manâ eder ve tekrar yaratılış gâyesi olan kulluğa dönüş ve de acziyyetin ifâde edildiği IV.Selam ile aynı usûlle: Ağır Evfer usûlüyle ölçülmüştür. Bu bölümlere genellikle bu usûlün son beş zamanından girilir. Bazı âyinlerde II. ve IV. Selamlar güfte olarak birbiriyle aynı olabilmekte, bâzı âyinlerde ise melodi aynı iken güfte farklı olabilmektedir. Hz. Mevlânâ nın aşağıdaki
meşhur dörtlüğü bir çok âyinin II. ve IV.Selamında Ağır Evfer usûlünde bestelenerek kullanılmıştır: Sultân-ı menî, sultân-ı meni Ender dil ü cân îmân-ı meni Der men bidemî men zinde şevam Yek cân çi şeved, sad cân-ı menî. Sultânımsın, sultânımsın Gönlümdesin, cânımdasıni îmânımsın. İçindeysem ancak ben dirilirim, Bir cân ne demek, sen benim yüz cânımsın. III.Selam, Allâh ın büyüklüğü ve kudreti karşısında kulun hayranlığının aşka dönüşünün manâ edildiği en geniş ve de en sanatlı bölümdür. Büyük çoğunluğu 28 zamanlı Devr-i kebir usûlü ile başlayıp (bazı âyinlerde devr-i kebir yerine Frenkçin, Fahte, Ağır düyek, Çifte düyek usûlleri kullanıldığı da görülmektedir), 10 zamanlı Aksak semâî ve de 6 zamanlı Yürük semâî usûlü ile devam eder ve genişler. Yürük Semâî bölümünde eserin gideri aynı usûlde bestelenen ve güfteleri birbirine bağlayan terennümlerde arttırılır. Ritim itibarı ile de en hareketli noktaya bu selamda ulaşılır. Tüm âyinlerin III. Selam ında Ahmet Eflâki Dede nin Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur, Kulı olan kişiler, hüsrev ü hakan olur Her ki bugün Veled e inanûben yüz süre, Yoksul ise bây olur, bây ise sultân olur dörtlüğü Yürük Semâî usûlünde bestelenmiştir. Bu bölümde ahmet Eflâkî dede nin bu dörtlüğünü kullanmak bir gelenek kabul edilmiştir. IV.Selam dan sonra sazlarla icra edilen Düyek usûlünde bir Son Peşrev ve Son Yürük Semâî ile âyin sona erer. Mevlevî âyinleri genellikle Hz. Mevlânâ nın Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr ve Rubâiyyat ından alınmış Farsça şiirlerinden bestelenir. Bunun yanı sıra Sultan Veled, Ulu Ârif Çelebi, Ahmet Eflâkî Dede, Dîvâne Mehmet Çelebi, Gavsi Dede, Şeyh Gâlib gibi Mevlevî şairlerin şiirlerine de Mevlevi âyinlerinde yer verildiği görülür. Ayrıca Yunus Emre nin,
Yar yüreğim yâr, gör ki neler var, Yar yüreğim, del ciğerim, gör ki neler var, Yâre haber var dizeleri pek çok âyinde yer alır. Günümüze ulaşan ilk mevlevî âyini örneklerinin XV-XVI. yüzyılda bestelendiği tahmin edilmektedir. Bestekârı bilinmeyen, Pencgâh, Hüseynî ve Dügâh makamında ki bu Âyin-i Şerîfler Beste-i Kadîm olarak olarak bilinir. XVII. yüzyıla gelindiğinde Köçek Derviş Mustafa Dede (? 1683) nin Beyâti makamında bestelediği ayin ile Buhûrîzâde Mustafa Itri Efendi (1640? 1712?) nin bestelediği Segâh Âyin-i Şerîf Türk Mûsikîsi nin şâh eserlerindendir. Beyâti makamındaki âyin-i şerif bestekârı bilinen ilk âyin olarak Türk müziği tarihine geçmiştir. Mutrıb ve Semâ Heyeti Osman Kırklıkçı - Ud Emre Erdal - Kemençe Osman Öksüzoğlu Kûdüm Günay Çelik - Kanun Volkan Yılmaz Ney Ahmet Şahin Hanende Bekir Büyükbaş Hanende Hakkı Gürsoy Dinçer Hanende İbrahim Kâmil Birlikay Semâzen Burhan Katılmış Semâzen Metin Erkuş - Semâzen