GÖÇ, KİMLİK VE AİDİYET BAĞLAMINDA TÜRKİYE DE BALKAN GÖÇMENLERİ. Serdar ÜNAL Gülsen DEMİR



Benzer belgeler
KİMLİĞİN TARİHSEL VE KÜLTÜREL ORTAK İNŞASI: TÜRKİYE DE BALKAN (RUMELİ) GÖÇMENLERİ

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Sosyal-Mekânsal-Siyasal Kümelenme Biçimi Olarak Đzmir Kentinde Balkan (Rumeli) Kimliği

İzmir Sarnıç Örneğinde Bulgaristan Göçmenlerinin Yerleşme Özellikleri

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

TÜRKİYE DE DİLLER VE ETNİK GRUPLAR. (Ahmet BURAN-Berna YÜKSEL ÇAK, Akçağ Yayınları, Ankara 2012, 318 s.)

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Balkanlar da Nüfus Sayımları ve Kimlik Tartışması. Dr. Erhan Türbedar Dış Politika Analisti

MAKALE ÇAĞRISI INTERNATIONAL CRIMES AND HISTORY / ULUSLARARASI SUÇLAR VE TARİH MAKALE ÇAĞRISI

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Sultan Abdulhamit in hayali gerçek oldu BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU BALKANLAR 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

STRATEJİK VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE DE GÖÇ. Göç Veren Ülkeden Göç Alan Ülkeye Fırsat ve Risklerin Dönüşümü

OCAK-EYLÜL 2017 DÖNEMİ TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRMESİ

LOJİSTİK SEKTÖRÜ BÜYÜME ORANLARI

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

ZİYARETÇİ ARAŞTIRMASI ÖZET SONUÇLARI 9 12 Ocak 2013

Doğu ATEŞ ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ 2007 NÜFUS SAYIMI SONUÇLARI HAKKINDA İLK YORUMLAR

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN

ÇALIŞMA EKONOMİSİ II

Prof.Dr. GÜLSEN DEMİR

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

SAMSUN BÜYÜKŞEHIR BELEDİYE BAŞKANI YUSUF ZİYA YILMAZ & SAM-DER Avusturyada yaşayan Samsunlular Derneğinin

1. BÖLÜM KAVRAM, TARİHÇE VE KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA KENDİ KADERİNİ TAYİN

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

FAYLARDA YIRTILMA MODELİ - DEPREM DAVRANIŞI MARMARA DENİZİ NDEKİ DEPREM TEHLİKESİNE ve RİSKİNE FARKLI BİR YAKLAŞIM

Almanya daki slam Konferans - Müslümanlar n Durumu ve Uyumlar

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL

MEDYADA ETNİK TEMSİL ÖRNEĞİ

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

AVUSTURYA VE MACARİSTAN DA TAHIL VE UN PAZARI

6. BÖLÜM: BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

SOSYOLOJİ DERSİ 2.ÜNİTE TOPLUMSAL YAPI

Avrupa da Yerelleşen İslam

değildir. Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir

Samsun daki Pontusçu Faaliyetler

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

Yugoslavya-Makedonya Topraklarından Türkiye ye Göçler ve Nedenleri

Sırplar ve Karadağlılar. Ders birimi % Ders birimi % Balkan yarımadası 2+1 4, , , , ,55

Ders birimi % Ders birimi % Balkan yarımadası 2+1 4, , , , ,55

OCAK-EKİM 2017 DÖNEMİ TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRMESİ

EĞİTİM- ÖĞRETİM YILI NUH MEHMET YAMANER ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 10.SINIF OSMANLI TARİHİ I. DÖNEM I. YAZILI SORULARI A GURUBU

TÜRK DÜNYASINI TANIYALIM

OCAK-KASIM 2017 DÖNEMİ TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRMESİ

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

TARIMSAL İSTİHDAMA DAİR TEMEL VERİLER VE GÜNCEL EĞİLİMLER

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

Türk Süperetnosu, Dünya Sistemi ve Turan Petrolleri

MİLLETLERİN AKRABALIĞI

Editörler Prof.Dr. Ahmet Onay / Prof.Dr. Nazmi Avcı DİN SOSYOLOJİSİ

TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ. NÜFUS ve KENTLEŞME

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Araştırma Notu 15/176

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

YUSUF ADIGÜZEL ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. Y. Lisans Sosyoloji Sakarya Üniversitesi 1998

Konuşulan Dil Türkiye Türkçesinin Sahası Cuma, 02 Ağustos :27

II. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR KONGRESİ ÖZEL BÖLÜMÜ

EYLÜL 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

BALKAN AVASLARI. alkan Savaşları, I. Dünya. Harbinin ayak sesleri niteliğinde olan iki şiddetli silahlı çatışmadır. Birinci Balkan Savaşı nda

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

Şekil 1: Planlama Alanının Bölgedeki Konumu

Sakarya ili kültür ve turizm bakımından önemli bir potansiyele ve çeşitliliğe sahiptir. İlde Taraklı Evleri gibi

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

Şebinkarahisar lı bir baba ve Rumeli göçmeni bir annenin oğlu, İlk, orta ve lise öğrenimini Özel Tarhan Koleji'nde tamamladı,

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TÜRKİYE DEKİ GELİŞİMİ

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

OCAK-AĞUSTOS 2017 DÖNEMİ TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ

Dünya Mültecileri Hakkında Anahtar İstatistikler

DÜŞÜKLER VE ÖLÜ DOĞUMLAR 6

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim CHP

HALI SEKTÖRÜ. Kasım Ayı İhracat Bilgi Notu. TDH AR&GE ve Mevzuat Şb. İTKİB Genel Sekreterliği. Page 1

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

TÜRKİYE DE ETNİK, DİNİ VE SİYASİ KUTUPLAŞMA. Dr. Salih Akyürek Fatma Serap Koydemir

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir

Baykuş Ödülleri Ödül Alan Projeler

Medikal Turizmde Tanıtım, Pazarlama Stratejileri ve Hedef Ülkeler

Transkript:

SOSYOLOJİ DERNEĞİ GÖÇ, KİMLİK VE AİDİYET BAĞLAMINDA TÜRKİYE DE BALKAN GÖÇMENLERİ Serdar ÜNAL Gülsen DEMİR VI. Ulusal Sosyoloji Kongresi, Ekim 2009, Toplumsal Dönüşümler ve Sosyolojik Yaklaşımlar, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın.

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR GÖÇ, KİMLİK VE AİDİYET BAĞLAMINDA TÜRKİYE DE BALKAN GÖÇMENLERİ SerdarÜNAL 1 Gülsen DEMİR 2 Öz Türkiye iç ve dış göç süreçleri bakımından değerlendirildiğinde hem tarihsel hem de sosyal ve kültürel bir tecrübeye sahip bir ülke durumunda olduğu görülecektir. Bu araştırmada odaklanılan gruplar Türkiye ye çeşitli dönemlerde Balkan ülkelerinden göç etmiş olan gruplardır. Balkanlar dan gelen Türk ve Müslüman göçmenler Türkiye ye göç etmelerinin esası olarak Türk ve Müslüman olmalarını ve Türkiye nin gerçek anavatan ları olmasını göstermektedirler. İçinde yaşadıkları ülkeye beraberlerinde getirdikleri ve aynı zamanda yeniden ürettikleri kültür, gelenek, örf-adet ve dil (şive farklılığı) gibi değerlerinden dolayı göçmenler göze çarpmakta, bu yönde kimlik ve aidiyet çatışması, kuşaklararası değer çatışması vb. şeklinde kendini gösteren birtakım sorunların yaşanıp yaşanmadığı veya hangi boyutlarda olduğu ilgi konusu olmaktadır. Dolayısıyla, bu mesele göç, bütünleşme, kimlik, aidiyet bağlamında irdelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Göç, Kimlik, Kültür, Uyum, Bütünleşme, Aidiyet 1 Arş. Gör. Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü 2 Prof. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 379

Abstract Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri When Turkey is taken into consideration in point of internal and external migration processes it is well be observed that it has both historical and social and cultural experiences. The groups focused on this research are the ones that have migrated into Turkey in various periods from the Balkans countries. The Turkish and Muslim immigrants from Balkans have migrated to Turkey on the grounds that they are Turks and Muslims, and that Turkey is their actual homeland. On account of the values such as culture, tradition, customs and language (differences of accents) that the immigrants brings together by reproducing them they are conspicuous. In this direction, the problems relating to clash of identities and attachments, disputes on values of inter-generations have been highlighted. Therefore, this issue has been examined in context of migration, integration, identity and attachment. Keywords: Migration, Identity, Culture, Adaptation, Integration, Attachment 380 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Giriş Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR Tarih boyunca meydana gelen bireysel ya da kitlesel göçlerin, dünyanın bugünkü nüfus dağılımını, toplumların sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel yapılarını ve gelişimlerini şekillendirdiği görülmektedir. Genel olarak ifade edilecek olursa, insanlar tarih boyunca daha iyi yaşam standartları yakalamak amacıyla, bir yerden başka bir yere göç etmişlerdir. Üzerinde yaşadığımız topraklar, tarih boyunca meydana gelen göçler nedeniyle hareketli bir coğrafya özelliği taşımaktadır. Anadolu nun on bin yıllık yerleşme tarihi içinde, Anadolu toprakları çok zengin ve nitelikleri çok farklı göç deneyimleri yaşamış ve bugünkü kültürel çeşitliğini bu süreçler sonrasında kazanmıştır (Tekeli, 2007:447). Anadolu topraklarında göçün hemen hemen her türlüsü yaşanmıştır. Bu göç hareketliliği Türkiye Cumhuriyeti nin kurulmasından önceki döneme denk gelse de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Şüphesiz, bu göçler Türkiye nin tarihsel süreçte oluşmuş toplum dinamiğinde, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal hayatında önemli etkiler yaratmıştır. Türkiye, sahip olduğu konumu itibariyle uluslar arası düzeyde hem göç veren ve hem de alan bir ülkedir. Türkiye, bir yandan yıllardır yurtdışına işgücü ve yetişmiş eleman göçü vermekte, diğer yandan da, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerindeki yerel siyasi ve ekonomik sorunların da etkisi ile Türk ve Müslüman soylu kişilerin yoğun biçimde göç ettiği bir ülkedir. Bir başka göç olayı da, komşu ülkelerde (Irak ve İran) meydana gelen siyasi olaylar neticesi üçüncü ülkelere geçmek veya Türkiye de kalmak üzere çok sayıda mülteci ya da sığınmacının Türkiye ye geçmesi şeklinde oluşmaktadır (Yusuf, 2006:112). Türkiye, Osmanlı nın dağılma ve çökme, Cumhuriyetin ise kurulma ve yükselme süreçlerine paralel olarak iki yüzyılı aşan bir süredir çevre bölgelerden, özellikle de Balkanlar dan yönelen kitlesel göçlerin hedefi olmuştur. Belirli dönemlerde olmak üzere, özellikle Arnavut, Boşnak, Çerkez, Pomak, Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan göçmenleri vb. kesimlerin Türkiye ye yoğun bir göçü söz konusu olmuştur. Ağanoğlu nun (2001:343) hesabına göre, üç yüz yıllık göç tarihi incelendiğinde Rumeli den Anadolu ya iskân edilen ve kendi olanaklarıyla yerleşen insanlar ve onlardan ortaya çıkan kuşaklar hesaplandığında Türkiye nin yaklaşık 1/5 i kadar nüfusunun Rumeli kökenli olduğu varsayımı yapılabilir. Türkiye Osmanlı dan devraldığı nüfus yapısını 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 381

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri göçler sayesinde daha da çeşitlendirmiş, farklı kültürlerin farklı renkleri ile zenginleştirmiştir. Balkan ülkeleriyle ortak bir tarih söz konusudur, yüzyıllarca aynı tarih paylaşılmıştır (Şimşir, 2003:331). Anadolu nun gerek yakın ve gerek uzak tarihinde komşu ülkelerden Anadolu ya göçlerde ortak özellik, paylaşılan bir kültürdür. Ortak kültürel kökenin var oluşu diğer göç alan ülkelerde olduğu gibi, yerli kültürün norm ve değerlerini sarsıcı, tehdit edici bir yapının ortaya çıkışını engellemiştir. Bu nedenle Türkiye diğer göç alan dünya devletleri ile mukayese edildiğinde, göçmen nüfusun bütünleşme sorunları ile en az uğraşan ülkelerden biri olmuştur (Kümbetoğlu, 1997:229-230). Fakat, aynı veya benzer kültürel kökene sahip olmakla birlikte göçmenlerin yerleştikleri bölgenin yerlisi olan halk ve göçmen gruplar arasında bir kültürleşme süreci yaşanmaktadır. Kümbetoğlu nun (1997:271) da ifade ettiği gibi bireyler yeni kültürel çevrede kültürleşme sürecini grup düzeyinde ve bireysel düzeyde yaşamaktadırlar. Kültürleşme deneyimi göç eden grubun yerli grupla teması, iletişimi ve katılımına bağlı olarak güç ya da görece kolay yaşanabilmektedir. Bu noktada göç eden grupların sahip oldukları sosyal destekler, göç edilen ülkede kendilerine karşı oluşturulan sosyal tutumlar, yeni yaşamdan beklentiler, yeni kültürde bulunanlar yeni yaşam stratejilerinin geliştirilmesi açısından etkili faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri başlıklı bu tebliğ 2008-2009 yılında İzmir ilinde gerçekleştirmiş olduğumuz araştırmanın sonuçlarına dayanmaktadır. Ancak, bu tebliğde söz konusu bu araştırmanın kimlik ve aidiyet kısmı ağırlıklı olarak tartışılmaya çalışılmıştır. Şüphesiz Balkan göçmenleri denildiğinde tek homojen bir gruptan bahsedilmemektedir. Çalışmada, Balkan ülkelerinden Türkiye ye çeşitli göç dalgalarıyla farklı tarihlerde göç etmiş Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya göçmen grupları üzerine odaklanılmıştır. Ancak, Balkanlar dan Türkiye ye göç eden Balkan göçmenleri iki ayrı kategoride ele alınmıştır. Bu gruplardan birincisi etnik bakımdan Türk olan göçmenler, ikincisi ise etnik olarak Türk olmayan Balkan göçmenleridir. Birinci grupta yer alanlar daha çok Yunanistan, Bulgaristan ve 382 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR eski Yugoslavya-Makedonya göçmenleri ya da Türkleridir. İkinci grupta yer alanlar ise daha çok etnik olarak Türk olmayan eski Yugoslavya Müslüman Boşnak kökenli göçmenler ve etnik olarak Türk olmayan eski Yugoslavya-Makedonya kökenli Müslüman göçmenlerdir. Örneğin eski Yugoslavya-Makedonya kökenli göçmenler arasında etnik olarak Türk ve Müslüman olan Makedonya kökenli göçmenlerin yanı sıra etnik olarak Türk olmayan örneğin Müslüman Arnavut kökenli göçmenler de bulunmaktadır. Şüphesiz, etnik kimlik konusunda belirleyici olan etnik köken değil etnik bilinçtir. Ayrıca, Balkan topraklarından göç edenler arasında, hem göçten önceki süreçte hem de göçten sonraki süreçte biyolojik ve/veya kültürel bütünleşme içinde bulunmuş kesimlerin varlığı yadsınamaz. Dolayısıyla, bahsedilen göçmen kitlelerin kategorize edilme sürecinde çoğunlukla sıkıntı yaşandığı da bir gerçektir. Netice itibariyle, araştırma, farklı tarihlerde Bulgaristan ve Yunanistan dan göç eden Türk kökenli göçmenleri; eski Yugoslavya bölgesinden göç eden Müslüman Boşnak kökenli göçmenleri; eski Yugoslavya-Makedonya bölgesinden göç eden Müslüman Arnavut kökenli göçmenleri; eski Yugoslavya-Makedonya bölgesinden göç eden Türk kökenli göçmenleri kapsamıştır. Araştırmada, nicel ve nitel teknikler birlikte kullanılmıştır. Çalışmada, tesadüfi örneklemenin bir türü olan alan olasılıklı örnekleme ve yargısal/bilinçli örneklemenin bir türü olan kota örneklemesi nin birlikte kullanılması yoluna gidilmiştir. Araştırmanın evreni İzmir ili Bornova ilçesi ve Gaziemir ilçesi ndeki Balkan göçmenlerinin bulunduğu bölgeler/kümeler olarak belirlenmiştir. Buna göre, araştırma için, kent merkezi sınırları içinde, (az sayıda da olsa) yerli halkın ve yerli göçmen halkın da bulunduğu daha çok farklı Balkan göçmeni gruplarını bir arada barındıran Balkan göçmenleri mahallesi ya da göçmen semti olarak bilinen veya adlandırılan Bornova ilçesine bağlı Altındağ semtinden Tuna Mahallesi, Koşukavak Mahallesi, Birlik Mahallesi, Yeşilova Mahallesi, Serintepe Mahallesi; Çamdibi semtinden Rafetpaşa Mahallesi, Yıldırım Beyazıt Mahallesi, Barbaros Mahallesi, Meriç Mahallesi; Pınarbaşı semtinden Kemalpaşa Mahallesi, Doğanlar Mahallesi; Gaziemir ilçesine bağlı Sarnıç Beldesinden Atatürk Mahallesi, Menderes Mahallesi ve Hürriyet Mahallesi olmak üzere toplam 14 mahalle örnekleme alınmıştır. Söz konusu seçilen bu mahalleler araştırmanın aradığı niteliklere uygun ağırlıklı olarak Balkan göçmenlerinin yaşadıkları bölgelerdir. Bu yönde, araştırmanın kendine özgü ya- 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 383

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri pısı nedeniyle oluşturulmuş olan kotalar çerçevesinde belirlenen mahallelerde nüfus oranları/ ağırlıkları da göz önünde bulundurularak toplam 723 kişilik bir örneklem kümesi oluşturularak anket uygulanmış ve aynı zamanda derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Bu temelde, göç, uyum-bütünleşme, kimlik ve aidiyet süreçlerini farklı Balkan göçmeni grupları özelinde birarada ele alan bir araştırma tasarımına sahip olan bu çalışmada, Türkiye ye daha özelde İzmir İli ne (Bornova -Altındağ, Çamdibi, Pınarbaşı- ve Gaziemir Sarnıç- bölgelerine) çeşitli göç dalgalarıyla farklı tarihlerde Balkanlar dan gelmiş olan Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya (etnik olarak Türk, Boşnak, Arnavut kökenli) göçmenlerinin Türkiye deki uyum süreçleri; göçmenlerin yaşadığı deneyimler, kendilerini nasıl tanımladıkları, nereye ait hissettikleri ve kendileri için nasıl bir kimlik tanımlaması yaptıkları, topluluğun kendi tarihini nasıl algıladığı ve kendilerini tanımlarken nasıl bir kimlik formu kullandıkları, ayrıca çoklu-kimlikler/aidiyetler kavramlarının bu gruplara uygunluğu; göçmenlerin yerellerle olan etkileşimleri, göçmenlerin ve yerellerin birbirlerini nasıl algıladıkları ve tanımladıkları; göçmenlerin sosyal, kültürel ve ekonomik özellikleri; göç süreci ve sonrasında yaşanan sorunlar, konut, iş bulma seçenekleri vb. beklentilerin karşılanma düzeyi; Balkanlar dan Türkiye ye göç etmiş olan köken bakımdan Türk olan göçmenler ile köken olarak Türk olmayan Balkan göçmenleri arasındaki farklılıklar veya benzenlikler; Balkan göçmenlerinin Türkiye de nasıl bir göçmen topluluğu oluşturdukları, ne gibi sosyal, kültürel ve tarihi süreçlerden geçtiklerini ve gösterdikleri benzerlik ve farklılıkların hangi faktörlerle açıklanabileceği gibi konular irdelenmiştir. Ancak, yukarıda da belirtildiği üzere bu tebliğde söz konusu bu araştırmanın daha çok kimlik ve aidiyet kısmı ele alınmıştır. Bu noktada özellikle tartışılan konu heterojen bir kimlik anlayışının başka bir deyişle çoklu sadakat anlayışının bir toplum içinde hangi gruplar veya bireyler için ne derece geçerli olduğudur. Konuya Türk toplumunun genel yapısal karakteristiği açısından bakıldığında Türkiye nin kendine özgü bir çeşitlilik tecrübesinin bulunduğunu, farklı dilleri, dinleri, etnik kökenleri bir arada tutan bir yapıya sahip olduğunu söylemek mümkündür. Göçler Türkiye yi 384 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR Avrasya bölgesinin kültür sepeti haline getirmiştir. Her göçmen kitlesi, mutfaktan yemek adabına, konuşma aksanından giyim kuşam ve folklara, eğlenceden yas tutmaya kadar hemen her alanda yüzyıllar içerisinde oluşturdukları memleketlerine has kültür değerlerini Türkiye ye taşımış ve burada yaşatmaktadır. Bu kültürel alış-veriş sadece soydaşlar arasında değil gayrimüslim ve/veya farklı etnik kimliklerin birbirleriyle tanışmasını da sağlamış, seçici olmak kaydıyla aralarında etkileşim biçiminde olmuştur (Yusuf, 2006:115). Ayrıca, Türk toplumu içindeki farklılıklar diğer bazı ülkelerde görülen heterojen yapıdan farklıdır. Zira, Türk toplumu içinde her ne kadar etnik, dini ve kültürel açıdan farklı grupların varlığından söz edilebilse de, bu grupların aynı coğrafya üzerinde uzun yıllar yaşadığını birçok ortak kültürel değerlerin paylaşıldığını ve grupların birbirinden keskin bir şekilde ayrılmadığını göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu çalışmanın sınırları içinde düşünülecek olursa, Türkiye deki Balkan göçmenlerinin kimliklerini birden fazla kültürel aidiyet biçimine göre şekillendirdiklerini veya inşa ettiklerini söylemek mümkün müdür? Bu göçmenler için tek biçimci kimlik anlayışı yerine, çoklu kimlik kavramı kullanılabilir mi? Türkiye ye gelen Balkan göçmenlerinin farklı kimlikler arasında gidip geldiklerini veya birden fazla aidiyet geliştirdiklerini söylemek mümkün müdür? Kısacası, Balkan göçmenlerinin çift yönlü bir sadakat geliştirdiklerini ve bu anlamda çoklu kimlik anlayışını onlar için kullanmak doğru mudur? Nitekim, bu tebliğde Türkiye deki Balkan (daha özelde Bulgaristan, Yunanistan ve Eski Yugoslavya) göçmenlerinin bu konuda hangi zeminde ele alınabileceği konusu üzerinde durulmaktadır. Tarihsel Arka Plan Doğu-Batı kültür köprüsünün batı ayağında bulunan ve bir milletler ve dinler mozayiği olan Balkanlar, aynı zamanda Avrupa ile Akdeniz dünyasının üç büyük kimlik grubunun buluşma noktasını oluşturmaktadır. Bu grupları, Germen/Katolik; Slav/Ortodoks; Türk/Müslüman olarak belirtmek mümkündür (Bahadır, 2002:141). Anadolu nun Türkler tarafından XI. Yüzyılda Selçuklu fetihleri ile başlayan dönemde ve daha sonraki süreç içerisindeki Osmanlı Devleti nin topraklarının genişlemesi sırasında Türklerin, kazanılan topraklara yayılması sonucu geniş bir coğrafyaya dağıldıkları görülmüş- 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 385

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri tür. Ancak, Osmanlı Devleti nin gerileme sürecine girmesi ve bir yandan toprak kaybetmesi, bir yandan da ulusal ideolojilerin yaygınlaşmasından kaynaklanan baskılar, Anadolu nun dıştan sürekli göç almasına ve ikinci bir Türk yerleşme dalgasının yaşanmasına yol açmıştır (Yusuf, 2006:113). Osmanlı Devleti nin tarihi mirası üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, birçok meselede olduğu gibi, göç meselesini de Osmanlı dan devralmak zorunda kalmıştı. Karpat a göre 1922 ye kadar geçen yaklaşık 60 yıllık dönemde 4 milyon dolayında Müslüman Kırım Tatarları ve Çerkezler dahil- Osmanlı topraklarına göç etmiştir. Yine aynı yerde Osmanlıların Balkanlar daki toprak kayıplarını takip eden dönemde 1,5 milyona yakın Müslüman ın da Türkiye ye göç ettiği belirtilmektedir. Göçmenlerin önemli bölümü Balkanlar dan gelmiştir. İmar ve İskân Bakanlığı verilerine göre bu dönemde 400.000 i Yunanistan, 225.000 i Bulgaristan, 120.000 i Yugoslavya, 120.000 i Romanya ve 10.000 i de başka ülkelerden olmak üzere toplam 870.000 göçmenin ülkeye giriş yaptığı tahmin edilmektedir (akt. İçduygu; Sirkeci, 1999:259). Üç tarafı denizlerle kaplı olan Balkan yarımadası, kuzeyde Tuna ve Sava nehirleri ile güneyde Marmara ve Ege Denizi, doğuda Tuna nehri ve Karadeniz, batıda Akdeniz ve Adriyatik Denizi ile sınırlanmaktadır. Tihić e (akt. İbrahimgil, 2003:191) göre, her ne kadar Balkan kelimesi Türkçe sık ormanlarla kaplı sıra dağ anlamına gelse de, yarımadanın Osmanlı literatüründeki adı Rumeli dir. Türkler Balkanlar ı yurt edinen en eski topluluklardan biridir. Türklerin Balkanlar daki ilk ortaya çıkışı M.S. 4.5. Asırlarda Batı Hunlar la olmuştur. Daha sonra bölgeye VI. Asırda Avarlar, VII. Asırda Bulgar Türkleri, X.-XIII. Asırlarda, Kumanlar, Peçenekler gelmiştir. Bu dönemlerde bölgeye gelen adı geçen Türk boyları kendi devletlerini kurmuşlar, ancak fazla yaşatamamışlardır. Dolayısıyla ya buraları terk etmişler ya da yönettikleri topluluklar arasında erimişlerdir. Bu Türk boylarının izleri yer adlarında, Balkan halklarının kültürlerinde görülmektedir (Gökdağ, 2003:287). Truhelka ya göre de Türklerin Balkanlar ile ilk temasları Karadeniz in 386 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR kuzeyinden bölgeye gelen Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Peçenek ve Kuman Türk boylarıyla olmuştur (akt. İbrahimgil, 2003:191). Bu gruplar büyük çoğunlukla asimile olmuşlarsa da, bir kısmı kimliklerini korumuşlardır. Bu gruplar doğal olarak Selçuklu ya ve Osmanlı ya dahil olmuşlardır (Önder, 2007:317). Balkanlar da asıl uzun süreli ve kalıcı ilişkiler XIII. Yüzyıldan itibaren Osmanlılar zamanında başlamış ve günümüze kadar da devam etmiştir. Osmanlı da bu ilişkiyi ilk başlatan Orhan Gazi nin oğlu Süleyman Paşa dır. Onun 1354 yılında Çanakkale Boğazı nı geçerek Gelibolu ya ulaşmasıyla başlayan fetih hareketi, kendisinden sonra dalgalar halinde devam etmiş ve Balkanlar kısa bir süre sonra Osmanlı Devletinin en önemli kanatlarından biri haline gelmiştir (İsen, 1997:13). Yıldırım Bayezid Dönemi nde Türklerin gücü Tuna nehrini aşmış, 1391 yılında Eflâk olarak adlandırılan Güney Romanya Prensliği Osmanlı hâkimiyetini tanımış, ertesi yıl ise Selanik fethedilmiştir. 1453 yılında İstanbul u fetheden Fatih Sultan Mehmet 1481 yılında öldüğünde bugünkü Kırım, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Makedonya, Kosova, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Yunanistan toprakları Osmanlı İmparatorluğu na katılmıştı. Kanuni Sultan Süleyman ın 1526 Mohaç zaferi ile Budapeşte ve Macaristan Osmanlı hâkimiyetine geçti (İbrahimgil, 2003:191). Önder e (2007:321) göre, Osmanlı İmparatorluğu nun fetihleri sonucunda Balkanlar da, Anadolu nun hemen her tarafından gelen, çoğunluğu ise Karamanoğulları ve Aydınoğulları nın oluşturduğu büyük bir Türk nüfusu ortaya çıkmıştır. Balkanlar daki Türk yerleşimleri, Osmanlı Mufassal Tahrir Defterleri ndeki kayıtlarda mevcuttur ve köy isimleri olarak bulunmaktadır. Ayrıca, 16. Yüzyılda Celali İsyanları nedeniyle Anadolu daki bazı Türk toplulukları da Balkanlar a göç etmiştir. Bugün, Türkiye de muhacir, göçmen olarak tanımlanan Balkan kökenli vatandaşlarımızın geçmişi budur. Balkanlar da bu manzara 1663 ten itibaren bozulmaya başlamış 1699 Karlofça antlaşmasından sonra Osmanlı bu topraklardan kademe kademe çekilmek zorunda kalmıştır. 1832 yılında Yunan Krallığı kurulmuş, 1878 de ise Romanya, Sırbistan ve Karadağ devlet olarak 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 387

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri teşekkül etmiştir. Makedonya, Batı Trakya ve Bulgaristan ın bazı bölgelerinden ise 1912 yılında çekilmek zorunda kalınmıştır (İsen, 1997:13). Özellikle Balkan Savaşından sonra, Balkan Ülkeleri Birliği nin Hıristiyan orduları Balkanlar ı Türklerden temizleme girişimine başlamışlar ve Hıristiyan olmayı kabul etmeyen on binlerce Arnavut öldürülmüştür. Yunanistan ve Bulgaristan daki göçler 1900 lerden itibaren yoğunluk kazanmış ve büyük kitlesel göçler yaşanmıştır (Önder, 2007:323). Genel olarak bakıldığında, Rumeli 560 sene Osmanlı hâkimiyeti altında kalmıştır. Bugün bile Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Yunanistan, Lehistan, Romanya, Hırvatistan ve Yugoslavya bölgelerinde Osmanlıların izlerine rastlamak mümkündür (İnbaşı, 2003:17). Bu bölgelerde belli yoğunlukta soydaşlarımız yaşamaktadır. Bölgedeki Türk nüfusuyla ilgili sağlıklı bilgiler olmamakla birlikte bunların sayısının 2.500.000 civarında olduğu sanılıyor. Bu nüfusun büyük bir bölümü fethi izleyen yıllarda bu topraklara Anadolu dan giden göçlerden arta kalanlardır. Bir kısmının da kuzeyden Osmanlı öncesi bölgeye gelip yerleşen ve daha sonra Müslüman olanlardan meydana geldiği tahmin ediliyor. Osmanlı fetihlerinden sonra bölgedeki yerli halktan İslamiyet i kabul eden büyük topluluklar da meydana gelmiştir. Bugün Balkanlar da Müslüman nüfusun 12.000.000 olduğu biliniyor (İsen, 1997:13-14). Ataöv e göre (akt. Önder, 2007:324) bugün Romanya da Anadolu Türkü, Kırım, Noğay ve Gagauz Türkü olmak üzere 95.000 Türk bulunmaktadır. Bulgaristan daki 3 milyon Türk ülke nüfusunun %30 unu oluşturmaktadır. Yunanistan daki Batı Trakya da 200.000 Türk vardır. Makedonya da 77.000 Türk bulunmakta ve nüfusun %4 ünü oluşturmaktadır. Buna mukabil halkın %30 u Müslümandır. Bosna-Hersek te etnik yapı Sırp, Boşnak ve Hırvatlardan meydana gelmektedir. Bu önemli bölgede Türk yok denecek kadar azdır. Halkın %40 ı Müslümandır. Arnavutluk taki halkın %70 i Müslüman Arnavuttur ve bunların da %30 u Bektaşidir. Ancak Türk azınlık yok denecek kadar azdır. Kosova ve Sancak ta ise 250.000 Müslüman yaşamasına karşılık 80.000 Türk bulunmaktadır. Genel olarak bir değerlendirme yapılırsa, Balkanlar ın Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethi, bölgede yeni bir dönemin başlangıcı sayılır. Yaklaşık 500 yıl süren bu iktidar dö- 388 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR neminde bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı büyük ölçüde etkilenmiştir. Hemen hemen her dönemde büyük bir stratejik öneme sahip olan Balkanlar, Osmanlı Devleti nin çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşundan sonra da bu önemini korumuş ve Türk dış siyasetinde önemli bir yer tutmuştur. Ancak bu tarihten itibaren bölgede yaşayan Müslüman-Türk topluluklar açısından yeni ve zorlu bir dönem başlamıştır. Etnik kökenlerinden veya dinlerinden dolayı baskı ve göçlere maruz kalmışlardır. Nitekim, Türkiye, Osmanlı nın dağılma ve çökme, Cumhuriyet in ise kurulma ve yükselme süreçlerine paralel olarak (1988-1991 arasında Irak tan sığınan ve bir süre sonra geri dönen 460-500 bin arasındaki göçmen hariç), en son 1989 da Bulgaristan dan gelen 300 bin göçmenle (Toğrol, 1991:60) birlikte, iki yüzyılı aşan bir süredir çevre bölgelerden, özellikle de Balkanlar dan yönelen kitlesel göçlerin hedefi olmuştur. Söz konusu bölgelerin ve Balkanlar ın (Osmanlı öncesinden itibaren bölgede bulunan küçük Türk topluluklarına ek olarak), Anadolu dan Türkmen gruplarının gelerek yerleştiği/getirilerek yerleştirildiği topraklar olduğu dikkate alındığında, bu göçleri hareketlilik tipi açısından kısmen de olsa vatana dönüş veya dönüş göçü diye nitelemek olasıdır (Kocacık, 1997:137-138). Nitekim, kaybedilen Osmanlı topraklarından (Balkanlar dan) Türkiye ye dalga dalga büyük göç akınları olmuştur. Bu göçler sonucu Türk nüfusu Balkanlar da azalırken Türkiye de artmıştır (Şimşir, 2003:333). Kazgan (1985:1556) Balkanlar dan büyük Türk göçlerinin 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı ile başladığını, I. Dünya Savaşı na kadar Anadolu ya gelen göçmen sayısının 1 milyon civarında olduğunu belirtmektedir Doğanay a (1997:195) göre de I. Dünya Savaşı na kadar Kafkasya, Balkanlar ve Ege adalarından Anadolu ya gelen göçmen sayısı 1 milyonun üzerindedir. Kocacık (1997:138), 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı ndan itibaren 1900 e kadar Anadolu ya Balkanlar ın yanısıra, Kırım ve Kafkasya ile Batı ve Doğu Türkistan ve İdil- Ural yöresinden göçler gerçekleştiğini, Balkanlar dan göç edenlerin sayısının 1 milyon, tümünün toplam sayısının ise yaklaşık 2 milyon olduğunu vurgulamaktadır. Solak (1995:7) ise, sözü edilen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ertesinde, kaybedilen topraklarda yaşayan 3 milyonluk nüfustan 850 bininin Anadolu ya göç ettiğini belirtmektedir. Tekeli (1985:878), 1856-1913 ara- 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 389

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri sında Rusya nın egemenliğine giren topraklardan 232 bin Kırımlı ve 755 bin Çerkez göçmen geldiğini, 1877-1913 arasında Balkanlar dan gelen göçmen sayısının ise 465 bin olduğunu öne sürmektedir (akt. Çavuşoğlu, 2007:127-128). Cumhuriyet dönemindeki kayıtlara geçen ve tahmini olarak ilave edilen rakamlara göre, Rumeli den Türkiye ye gelen göçmen sayısı yaklaşık 1.800.000 dolaylarındadır. 1992 de Bosna-Hersek in bağımsızlığını ilan etmesiyle başlayan ve 1999 da Kosova da ortaya çıkan Sırp zulmü ve 2001 Makedonya olayları sonucunda da Türkiye ye bir miktar göç gerçekleşmiştir (Ağanoğlu, 2001:342-343). Doğanay a (1997:196-200) göre, Cumhuriyet döneminde Türkiye ye çoğunluğu Balkan ülkelerinden olmak üzere yaklaşık 1.600.000 insan göç etmiştir. Bu kişilerin yaklaşık %75 i devlet tarafından hazırlanan sistematik programlara göre iskân edilmiş, diğer kısmı ise serbest göçmen olarak kendi istedikleri bölgelere yerleştirilmişlerdir. Serbest göçmenlerin hemen hemen tamamı büyük kentlere yerleşmiş geriye kalan kısım ise yerleşim yeri olarak tarımsal iskân projeleri çerçevesinde kırsal alanları tercih etmiştir. Geray a (1962:7-9) göre, 1923-1960 döneminde Türkiye ye göçmen ve mübadil olarak sığınanlar ın sayısı 1.204.205 dir. Bunlar arasında (384 bini mübadil olan) Yunanistan göçmenlerinin sayısı 407 bin 788 (%33.9), Bulgaristan göçmenlerinin 374 bin 478 (%31.1), Yugoslavya göçmenlerinin 269 bin 101 (%22.4), Romanya göçmenlerinin ise 121 bin 351 (%10) dir. Kazgan a (1985:1556) göre ise, 1920 lerden itibaren Cumhuriyet döneminde, Kafkasya ve Rus idaresi altındaki topraklardan Türkiye ye göçler durmuş, ancak Balkanlar dan büyük kitlelerin göçü devam etmiştir. Türk topraklarına 1850-1970 dönemi itibariyle gelen göçmenlerin ve bunlardan doğan yeni kuşakların sayısını 10.000.919 olarak hesaplayan Kazgan, (30 yılın bir kuşak değişimi için gerekli süre kabul edilmesi halinde) bu sayının, Türkiye nin 1970 yılı nüfusu (35.666.549) içerisinde %30 gibi bir orana denk düştüğünü belirtmektedir. Bu hesaba göre, Türkiye de her 3 kişiden biri; ya göçmen ya göçmen çocuğu ya da göçmen torunudur. 390 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR P.Alford Andrews (1992:126-133), Balkanlar dan 1923-1949 arasında Türkiye ye toplam 877.209 kişi, 1950-1958 arasında da 286.430 kişinin göç etmiş olduğunu ileri sürer. Andrews bu verilere rağmen, 1923-1960 arasındaki kayıtlı göçmen sayısının 1.204.205 olduğunu belirtmektedir. Cumhuriyet döneminde gelen göçmenlerin yerleşmelerinde, terk ettikleri bölgedeki ekolojik-tabii ve sosyal çevreler ile benzerliğe dikkat edildiğini de vurgulayan Andrews, genellikle farklı grupların yeni yerleşim bölgelerinde birbirleri ile kaynaşmalarınınkarışmalarının amaçlandığına işaret etmektedir. Bu konuda Geray a (1962:30,31,34) göre, Balkan doğumlu göçmenlerin 775.491 i ağırlıklı olarak Marmara (%56.7), Ege (%21.3) ve Orta Anadolu (%11.7) bölgelerine yerleştirilmiş, yerleştirilen toplam 889.042 göçmenden en fazla göçmeni 84.946 (%9.6) ile Edirne, en az göçmeni de 10.037 (%1.1) ile Tokat ili almış, diğer illere de 10 binden az göçmen düşmüştür. Edirne nin ardından Tekirdağ (83.329, %9.4), İstanbul (80.721, %9.1) ve Kırklareli (69.402, %7,8) ni takiben Bursa iline (63.057, %7.1) göçmen düşmüştür. Önder in (2007:324-325) verdiği rakamlara göre de, Balkanlar dan 1923-1958 yıllarında Türkiye ye göç edenlerin sayısı 1.163.639 dur. Bu sayıya sadece 1968 ve 1989 yıllarında Bulgaristan dan yapılan iki göç eklendiği takdirde 1923 yılından beri Türkiye ye gelip yerleşen Balkan kökenlilerin rakamı 1.443.639 a ulaşmaktadır. Çavuşoğlu (2008:152-153), Osmanlı nın ve Cumhuriyet in sözü edilen göçmenlerle ilgili ölçütlerin, birbirinden ayrı ve farklı içerikte sosyo-kültürel yapılara dayandığını, ayrı ve farklı içerikte sosyo-kültürel bütünleşme çabalarına karşılık geldiğini ve her birinin kendi içinde tutarlı ve kaçınılmaz olduğunu vurgular...ölçütlere uygun olarak, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi göç hareketlerinin başlıca ortak yönü, Türk soyundan olmayanlara da göç olanağı tanımış olmalarıdır. Yalnız Cumhuriyet e ait ölçüt, Türk soyundan olmayanların Türklerle biyolojik ve/veya kültürel olarak bütünleşmiş bulunmalarına dikkat etmekte iken, Osmanlı ya ait ölçütte böyle bir dikkat söz konusu olmamıştır Netice itibariyle, Müslüman olmak, Osmanlı dönemi göçlerinde doğrudan ve bağımsız tek ölçüt, Cumhuriyet dönemi göçlerinde ise dolaylı ve bağımlı bir ölçüt olarak dikkate alınmıştır. Ancak her iki dönem göçmenlerinin ağırlıklı ortak niteliği, Türk soyundan olmak veya Türk kültürüne bağlı bulunmak olmuştur. 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 391

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri Kısacası, Osmanlı döneminde Müslümanlar ın ( Dindaşlar ın), Cumhuriyet döneminde Türk soyundan olan veya Türk kültürüne bağlı bulunan[ların], ( Soydaşlar ın) gerçekleştirmek zorunda kaldığı göç hareketlerinin başlıca itici nedenleri, yaklaşık olarak aynı ve ortaktır: Savaşlar, katliamlar, yağmalar, tecavüzler, baskı ve ayrımlar, tecritler, sürgünler ve zorla asimilasyonlar (Dışişleri Bakanlığı, akt. Çavuşoğlu, 2007:123). Açıkça cana, mala, namusa, dini ve/veya milli kimliğe saldırılar ile ağır saldırı tehditleri nedenleriyle Osmanlı toprakları üzerindeki ilk göç hareketi, 1771 de Kırım toprakları üzerinde meydana gelmiştir (Arı, 1960:5). Anadolu topraklarına yönelik ilk göç hareketi ise 1785-1800 döneminde Balkanlar, Kafkasya ve Kırım dan, son göç hareketi de 1989 da Bulgaristan dan gerçekleşmiştir (Toğrol, 1991:60). Göç, Kimlik ve Aidiyet Ekseninde Balkan Göçmenleri Bugün, Türkiye ye gerçekleşen göçler arasında Balkanlar dan yani Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, Arnavutluk, Romanya, Makedonya ve çevresinden gelen göçler çok büyük bir öneme sahiptir. Balkan göçmeni grupların Türkiye ye göç hareketinde bulunmalarının başlıca nedeni, gördükleri baskılar olmakla birlikte, ortak değerleri ve temel unsurları bakımından sahip oldukları kültürün Türkiye deki kültürden ayrı ve farklı olmaması ve Türkiye yi anavatan olarak görmeleridir. Araştırmadan, özellikle Türk kökenli Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya-Makedonya göçmenlerinin, milliyetçilik unsurunu ön plana çıkararak Türk kimliğini vurguladıkları tespit edilmiştir. Bir başka araştırmanın (Şen, 2004:44) ortaya koyduğu sonuçlar da göstermektedir ki; tarih bilinci Türklük bilincini güçlendiren bir bağ konumundadır, göçmenlerin Türkiye ye gelmeden önce bulundukları ülkelerde gördükleri baskılar karşısında gösterdikleri direnç güçlenen bir milliyetçilik duygusunu yaratmıştır.bu şekilde Türk kimliğini daha fazla hak etmeyi amaçlayan söylemler, Türkiye de yaşayan Türkler e oranla daha güçlü ve şüpheye yer bırakmayan Türklük anlayışına sahip olunduğu düşüncesini öne çıkarmaktadır. Türklüğün kendileri tarafından hak edildiğini meşrulaştıran ve çekilen acının miktarı doğrultusunda değer kazanan Türklük söylemleri etnisite ile kimlik arasındaki en güçlü milliyetçi bağı temsil etmektedir. 392 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR Türk kökenli olmayan eski Yugoslavya Boşnak kökenli göçmenler ve eski Yugoslavya- Makedonya Arnavut kökenli göçmenler de ise kimisi kendisinde Boşnaklığı veya Arnavutluğu ön planda tutarken, kimisi Türklüğü ve Müslümanlığı ön planda tutmaktadır. Ama, Türklük ve Boşnaklık veya Türklük ve Arnavutluk unsurlarının ikisinin de bu kişilerin söylemlerinde mutlaka bir arada kullanıldığı dikkat çekmektedir. Esasında, sadece Türklük ve Boşnaklık veya Türklük ve Arnavutluk değil, Osmanlı ve Müslümanlık kavramlarının sürekli birlikte kullanıldığı görülmektedir. Şüphesiz, bu durum ortak bir tarihsel geçmişten, kültürden veya başka bir deyişle tarihsel bağdan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya-Makedonya dan gelen Türk kökenli göçmenlerde olduğu gibi Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenlerin söylemlerinde de tarih ile kurulan bağ, Türk kimliğini sahiplenmelerinde çok önemli bir işlev görmektedir. Konuya tarihsel açıdan bakılacak olursa, Balkanlar da Türk veya Türklük gibi terimlerin bir dar, bir de geniş anlamları vardır. Dar anlamda Türk, Asya dan Anadolu ya gelen, oradan da bir bölümü Rumeli ye geçen etnik Türkler dir. Kelimenin geniş anlamı ise bir ulus adından ziyade bir kültürel kimliği, yaşam tarzını, hatta Müslümanlığı ve bunlara dayalı bir üst kimliği ifade etmektedir. Türklerin gelişiyle beraber İslam dinine geçen Balkan ulusları yüzlerce yıl bu kimlikle yaşamışlar ve büyük bölümü hala kendisini Türk olarak tanımlanmaktadır (Bahadır, 2002:81). Esasında, Boşnakları, Arnavutları vb. yani köken veya etnik olarak Türk olmayan ve Türkçe konuşmayan Balkan Müslümanlarını yaygın bir biçimde Türk olarak görme eğilimi söz konusudur. Başka bir deyişle, Türk, Müslüman ya da Osmanlı kelimeleri aynı anlama gelmekte ve Boşnaklar, Arnavutlar bu kavramlarla özdeşleştirilmektedir. Bunun nedeni, etnik kökenleri ne olursa olsun, Balkanlar daki tüm Müslümanların aralarında yaşadıkları Hıristiyan uluslardan ayrı bir millet olarak algılanmasıdır (Todorova, 1995:70). Balkan Müslümanları için, dini kimlikleri her zaman etnik kimliklerden çok önce gelmiştir. Özellikle Boşnaklar, kendilerini hep Osmanlı ekseninde görmüşlerdir. Dolayısıyla, çoğu etnik olarak Türk olmayan ve Türkçe konuşmayan bu insanlar, kendilerini daha çok Türklere yakın hissetmektedirler. Bal- 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 393

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri kan uzmanı Eran Frankel (1991), aynı durumun Makedonya için de geçerli olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin, Makedonyalı Müslümanlar hiçbir zaman Makedonyalılık adına İslam ı geri plana atmamışlardır. Aksine, çoğu kez kendi Slavlıklarını reddetmişler ve Slav olmayan bir İslam kimliğini benimsemişlerdir. Makedonya daki Müslüman Arnavutlar ya da Çingeneler, kendilerine Slav kimliğini benimsemektense, Türk olarak tanımlanmayı tercih ederler. Sonuçta, Balkan Müslümanları açısından dinin aynı zamanda bir tür ulusal mensubiyet belirleyen bir unsur olduğunu söylemek mümkündür. Etnik köken itibariyle, Türk olmayan Müslüman ulus ve grupların, kendilerini zaman zaman Türk olarak tanımladıkları görülmektedir. Kendilerini Türk olarak tanımlama olgusu, küçük Müslüman gruplarda olduğu gibi esasında Müslüman uluslar olarak tanınmış ve müstakil kimliğe sahip (Arnavutlar, Boşnaklar gibi) kalabalık uluslar için de geçerlidir. Türklük, bu grupların kendilerini tanımlarken sık başvurdukları bir nitelemedir (Bahadır, 2002:83). Todorova (1995:72), Türk-olmayan Balkan Müslümanlarının kendilerini Türklükle özdeşleştirme eğilimlerine gösterge olarak şu noktaya vurgu yapar: 20. Yüzyıl boyunca Balkanlar dan Türkiye ye göç eden Slav Müslümanlar (Arnavutlar dahil), Türk kimliğini benimseyerek Türk toplumu içinde asimile olmuşlardır. Bu durum, Todorova ya göre, Osmanlı mirasının Türk etkisine dönüşmesinin açık bir örneğidir. Dolayısıyla, genel olarak değerlendirildiğinde, esasında tüm Balkanlar da, aslında etnik olarak Türk olmamalarına karşın, kendilerini Türk olarak gören ya da görmeye eğilimli büyük bir Müslüman nüfus vardır. İslam ve Türk kavramlarının özdeşleştirildiği görülmektedir. Bu iki kavramı birleştiren ortak zemin ise Osmanlı kimliği olmaktadır. Bu anlamda, Türkiye ye tarihsel olarak Osmanlı dan kalan büyük bir Balkan insiyatifi söz konusudur. Bahadır a, (2002:87) göre de, Türklerle Balkanların Müslüman ulusları arasındaki yakınlık, benzerlikten de öte, ayniyet ölçüsündedir. Bu topluluklar Müslümanlığı kabul etmekle beraber ana dillerini korumuşlar; fakat bu, onların kimlik ve kültür özelliklerinin Türkleşmesini engellememiştir. Sonuçta, Balkan Müslümanları açısından dinin aynı zamanda bir tür ulusal mensu- 394 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR biyet belirleyen bir unsur olduğunu söylemek mümkündür. Böylece din birliğinden ilginç bir milli birlik doğmuştur. Bu anlamda, etnik köken itibariyle, Türk olmayan Müslüman ulus ve grupların, kendilerini sık sık Türk olarak tanımladıkları görülmektedir. Peki, sadece din birliği, bir ulusu ötekine bu kadar yakınlaştırmaya yeterli midir? Değilse, bu üstünde durulmaya değer birlikteliğin başka nedenleri neler olmuştur? Balkan insanlarını sadece Türkçe konuşmayan, bazen onu da konuşabilen birer Anadolu insanı görüntüsünde kılan nedir? Bahadır ın (2002:91-92) mevcut bulguları, gözlem neticelerini tarihsel süzgeçten geçirerek vardığı sonuçlara göre; Orta ve Batı Avrupa Ulusları için, Roma İmparatorluğu/Latin Uygarlığı/Hıristiyanlık (Katoliklik) ilişkisi ne ise; Doğu Avrupa ulusları (Slavlar) için, Bizans İmparatorluğu/Grek Uygarlığı/Ortodoksluk ilişkisi ne ise; bunlar gibi ama daha küçük çapta, Balkan Müslümanları için de Osmanlı İmparatorluğu/Türk Uygarlığı/Müslümanlık ilişkisi aynı şey olmuştur. Yani bir din alınırken aynı zamanda bir uygarlık alınmış ve bir sisteme entegre olunmuştur. Bölge genelinde mevcut uygarlığın önemli ölçüde Türkler tarafından getirilmiş olması ile birlikte bunu getiren milletin bir de dininin kabul edilmiş olması, onları gayrimüslim komşularından daha fazla Türklüğe yanaştırmıştır. Bu Müslümanların, devletin kurucu unsuru olan Türklerden ayrı tutulmamış olması, devlet yönetimi ve askerliğe büyük ölçüde iştirak etmiş olmaları da önemlidir. Ayrıca, bölgenin hem Müslüman hem de gayrimüslim halkı nazarında Türklük ve Müslümanlık kavramlarının hemen hemen aynı anlamda kullanılmıştır. Bölgenin uygarlığı gibi, bölgedeki Müslümanlığın da büyük ölçüde Türklerin getirdiklerine, onların dini alışkanlık ve geleneklerine dayandığı görüşü hakim olmuştur. Dolayısıyla, bu durum, Türklere, Türklerin İslâm ı yaşama şekillerine, hatta doğrudan dinle ilgisi olmayan diğer bazı yönlerine ait pek çok teamül ve uygulamanın aynen benimsenmesine, bazen bunlara dini anlam ve mahiyet verilmesine yol açmıştır. Bu anlamda, araştırmada, Balkan göçmenlerinin söylemlerinde öne çıkan unsur, Osmanlı, Müslümanlık ve Türklük anlayışının iç içe geçmiş olmasıdır. Bu üç kavram, ayrılmaz bir üçlü olarak ifade edilmekte ve en az Türklük kadar tanımlayıcı bir aidiyet biçimi oluşturmaktadır. Söylemler, milliyetçi öğeler kadar dinsel öğeleri de kullanarak Türk kimliğini tesis et- 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 395

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri mektedir. Osmanlı mirası ve Müslümanlığın Türk kimliği ile bütünleştirici bir form olarak kavranıldığı metinler, din ve Türklüğü aynı formun iki kolu olarak görmektedir (Şen, 2004:49). Dini kimlik (Ortodoksluk, Katoliklik), Balkan gayrimüslimleri arasında da geçmişte kullanılmış olan başlıca bir tanımlama biçimi olmakla beraber, böylesi tanımlamaların (Türk, Müslüman) bağlayıcı bir üst kimlik olarak kullanılması Müslümanlara özgü bir şeydir. Örneğin, ulusal bir kimlik unsuru olarak Ortodoksluklarına büyük önem veren Balkan ulusları, bazı istisnaların dışında, kendilerini bir diğer grupla veya herhangi bir muhtemel üst kimlikle (Ortodoks, Rus, Slav vs.) tanımlama eğilimi göstermezler; hatta bunlar, diğer gruplarla aralarında var olan farklılıkları, dil, lehçe, tarih, kilise vb. farklılıkları benimsemek ve vurgulamak eğilimindedirler. Balkan Müslümanlarında da, yine bazı istisnalar dışında, birbirleriyle tanımlanma eğilimi yoktur; fakat Türk veya Müslüman üst kimliğiyle tanınma konusuna gelince iş değişmektedir. Bu durum, çoğu zaman konusu Balkanlar olan bahislerde, bu yolda izahlar yapılması gerektiğini doğurmuştur (Saraç, 1996:1815). Herhalde Türklük kavramı ile din arasında tarih boyunca kurulagelmiş paralellikten olsa gerek, bazı vicdanlarda, hala bu ikisinin yan yana mütalaa edildiğini gözlemek mümkündür: Türkçe bilmeyen Allah tan korkmaz söyleminde olduğu gibi (Bahadır, 2002:94). Nitekim, dini kimlik bağlayıcı bir üst kimlik olarak kullanılmaktadır. Netice itibariyle, Osmanlı mirası, Müslümanlık (din) ve Türklüğün bir üst kimlik olarak kabullenildiği veya aynı potada eritildiği görülmektedir. Bu anlamda, tarih ile kurulan bağların, ortak dinin ve geçmişin, benzer/yakın kültürlerin bireylerin kimlik oluşumlarında/tercihlerinde etkili olabileceğini söylemek mümkündür. Araştırma kapsamında, göçmenlerin söylemlerinde vatan (anavatan) vurgusunun özellikle ön plana çıkarıldığı tespit edilmiştir. Bu söylemlerin hem Türk kökenli Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya-Makedonya göçmenlerinde hem de eski Yugoslavya Boşnak kökenli göçmenler ve eski Yugoslavya-Makedonya Arnavut kökenli göçmenlerde benzer olması dikkat çekmektedir. Söylemlerde Türk kimliği, din, Osmanlı mirası ve milliyetçi öğeler zemininde tanımlanmaktadır. Üzerinde durulması gereken nokta, bu durumun Türk kökenli Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya-Makedonya göçmenleri için geçerli olmakla birlikte eski Yugoslavya Boşnak kökenli göçmenler ve eski Yugoslavya-Makedonya Arnavut kökenli 396 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR göçmenler için de geçerli olmasıdır. Ancak, Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenlerde din, Osmanlı mirası ve milliyetçi unsurlara dayandırılarak oluşturulan Türk kimliğine Boşnak ve Arnavut kimliği de eklenmektedir veya bu unsurlara dayandırılarak oluşturulan Boşnak ve Arnavut kimliğine Türk kimliği eklenmektedir. Başka bir deyişle, din, Osmanlı mirası, milliyetçilik, Boşnaklık veya Arnavutluk, Türklük unsurlarının bir araya geldiği (aynı potada eridiği) bir yapı ortaya çıkmaktadır. Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenlerin bu unsurların tümüne ayrı ayrı ancak bir bütün olarak yakın oldukları, aynı anda hem Boşnaklık veya Arnavutluk hem de Türklük aidiyeti geliştirdikleri tespit edilmiştir. Bu anlamda, Türkiye deki Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenlerin, çoklu sadakat anlayışına dayalı bünyesinde birden fazla unsuru barındıran bir kimlik anlayışına sahip olduklarını söylemek bir derece mümkündür. Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenler kimliklerini inşa ederlerken çoğu zaman farklı referanslara başvurmaktadırlar. Ancak, dikkat edilmesi gereken nokta bu kişilerin din, Osmanlı mirası, Boşnak veya Arnavut ve Türk kimliğini hiçbir zaman birbirinden ayırmadıkları ve Boşnak veya Arnavut ve Türk kimliğine sadakatin/aidiyetin farklı yönleri olarak sahip çıktıklarıdır. Böylelikle, eski Yugoslavya Boşnak kökenli göçmenlerin ve eski Yugoslavya-Makedonya Arnavut kökenli göçmenlerin kimlik tanımlamalarında, aidiyetlerinde eşzamanlı olarak birden fazla kimliğin, kültürün varlığını görmek mümkündür. Nitekim, Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenlerin söylemlerinde, kendilerini tanımlarken bile zaman zaman Boşnak veya Arnavut zaman zaman Türk kimliğinin ön planda olması, kimi zaman Boşnak veya Arnavut kültürünün özelliklerine vurgu yapılması, kimi zaman Osmanlı mirası ve Müslümanlığın öne çıkarılması, kimlik inşalarında farklı unsurların bir araya geldiğini göstermektedir. Başka bir deyişle kimliksel bir geçişlilik söz konusudur. Bu yönde, Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenlerin Türk toplumu içinde çoklu bir aidiyet, çoklu-kimlik, tireli kimlik (hypenated identity) anlayışına uygun düştüklerini söylemek mümkündür. Ancak, yine de bu grupları, başka bazı ülkelerdeki yabancı göçmenlerin sahip oldukları statüde değerlendirmek mümkün değildir. Batı ülkelerinin, kendi toplumları içindeki yabancı göçmenler için çoğunlukla kullandıkları bu tür çoklu-kimlik, çoklu-sadakat ve tireli kimlik -hypenated iden- 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 397

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri tity- vb. gibi kavramlar bu çalışmada Boşnak ve Arnavut kökenli göçmen grupları için kullanılan kavramlardan içerik olarak birtakım farklılıklar arz etmektedir. Zira, Türkiye deki tüm bu grupların Türk toplumuyla ortak bir tarihsel geçmişi paylaştığı ortak (benzer) bir kültürü bulunmaktadır. Bu anlamda, Boşnak ve Arnavut kökenli göçmen grupları için kullanılan bu kavramların özel bazı yönlerinin olduğunu belirtmekte fayda vardır. Araştırma kapsamında ele alınan Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenlerin (muhtemelen Türkiye deki diğer bu türden grupların) her ne kadar bazı kültürel farklılıkları olsa da öz kültür itibariyle bu toplumun yapısından çok fazla uzaklaşmadıkları ve tarihsel ortak bir geçmişin olması onları zaten bu ülkeye ister istemez bir sadakat, aidiyet beslemelerine yol açmıştır. Anadolu nun gerek yakın ve gerek uzak tarihinde komşu ülkelerden Anadolu ya göç eden Arnavut, Boşnak, Çerkez, Pomak, Yunanistan, Bulgaristan Türkleri vb.lerin ortak özellikleri paylaşılan bir kültürdür. Ortak kültürel kökenin var oluşu diğer göç alan Batı ülkelerinde olduğu gibi, yerli kültürün norm ve değerlerini sarsıcı, tehdit edici bir yapının ortaya çıkışını engellemiştir. Bu nedenle Türkiye diğer göç alan dünya devletleri ile mukayese edildiğinde, göçmen nüfusun bütünleşme sorunları ile en az uğraşan ülkelerden biri olmuştur (Kümbetoğlu, 1997:229-230). Dolayısıyla, buradan çıkan en önemli sonuç Boşnak ve Arnavut kökenli göçmenler için çoklu-kimlik, çoklu-sadakat gibi kavramların kullanılabileceği, ancak, Batı ülkelerindeki göçmenler için kullanılan çoklu-kimlik, çoklu-sadakat ve tireli kimlik -hypenated identity- vb. gibi kavramların aynı içerikle bu gruplar için doğrudan kullanılmasının yerinde olmayacağıdır. Aynı şekilde, bazı metinlerde iddia edildiğinin aksine, bu grupların Türkiye de tamamen etnik gruplar olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. Şöyle ki (Çavuşoğlu, 2007:147-148), etnik kimlik konusunda belirleyici olan etnik köken değil, etnik bilinç tir. Örneğin, Yugoslavya-Makedonya dan Türkiye ye kitlesel 1952-67 göçünde, yerel makamlardan etnik kökeninin Türk olduğuna ilişkin belge alan göçmen adayları, bölgedeki Türk temsilciliklerinde kökenlerinden çok Türk kültürü ve Türk bilinci taşıyıp-taşımadıkları yönünden incelenmiştir. Ve doğaldır ki bu kültürden ve bilinçten yoksun olan Türk kökenlinin talebi reddedildiği gibi, bu kültürü ve bilinci taşıyan Arnavut etnik kökenlinin talebi kabul edilmiştir. Açıkça Cumhuriyet, Türk kültürü ve Türk bilinci taşımayan bir kimseye veya kesime soydaş sı- 398 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı

Serdar ÜNAL - Gülsen DEMİR fatı atfetmediği gibi, bu kültürden ve bilinçten yoksun olduğu kanaatine vardığı hiçbir kimseyi veya kesimi, ülkeye soydaş göçmen olarak kabul etmemiştir Kaldı ki Türkiye de olduğu gibi Yugoslavya-Makedonya daki ve Balkanlar ın hemen tüm bölgelerindeki bir Türk ailesinin akrabaları arasında farklı bazı unsurlara rastlamak olanaklıdır. Bu yüzden, bu aileler ve akrabalar Türk ten ayrı veya Türk e karşı(t) anlamda bir etnik grup veya karşı(t) grup olarak ortaya çıkmış değildir. Boşnak ve Arnavut kökenli göçmen grupları için yapılan bu yorumlar, Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya Makedonya Türk kökenli göçmenler için kısmen farklılaşmaktadır. Çünkü, bu gruplar köken ve ırksal olarak zaten Türk asıllı soydaşlardır. Dolayısıyla, bu gruplar için, çoklu-sadakat veya çoklu aidiyet/kimlik kavramlarının kullanılması mümkün değildir. Her ne kadar, zaman zaman Türk soyundan gelen göçmenlerin yerlileri olumsuzlayan kendilerini yücelten bazı söylemleri olsa da veya göçmenler sahip oldukları bazı özelliklerini geldikleri yere borçlu olduklarını ifade etseler de, bu durum onların kendilerini çifte bir kimlikle tanımlamalarına ya da çifte bir aidiyet geliştirmelerine yol açmamaktadır. Bu anlamda, göçmenlerin Türkiye dışında başka bir ülkeye de aidiyet geliştirdikleri şeklinde yorumlanabilecek bazı bulgular elde edilmişse de, görüşülen kişilerden Türkiye dışında başka bir ülkeye de sadakate sahip oldukları veya kimliklerinde Türk kimliği dışında başka bir kimliğin de izleri olduğu yönünde herhangi bir söylemle karşılaşılmamıştır. Zaten, tarihsel açıdan da bakıldığında, Türkiye ye göçen Balkan kökenli halkın çok büyük çoğunluğu Osmanlı döneminde Anadolu nun her tarafından gidip Balkanlar a yerleşen, çoğunluğu Karamanoğlu ve Aydınoğlu Türkmenleri olan insanlardır (Önder, 2007:326). Bahçeci (2007:3) bu durumu şöyle özetliyor: Yeni coğrafya çizildikten sonra biz batıda kalanlar suyun öte yakasından diye tanımlanır. Kimimiz Batı Trakyalı, kimimiz Balkanlı, kimiz Makedonyalı, Boşnak, Arnavut, Bosnalıyızdır. Ama hepimiz Türk üz ve Müslüman ız. Tarihte de kimliğimizi koruma uğruna çok badireler atlatmışızdır. Osmanlı döneminde Anadolu dan seçme ailelerin yerleştirildiği bu bölgelerde hep mücadeleli yıllar olmuştur. O dönemde ben filanım diyerek kimliğini ortaya koymak kolay değildi. Çünkü herkes için geçerli olan Osmanlı olmaktı. Evet, bugün de geçerli olan Türkiyeli olmak. Anavatanda tek kimlik Türkiyelilik tir. Türkiye ye göç etmek durumunda bı- 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı 399

Göç, Kimlik ve Aidiyet Bağlamında Türkiye de Balkan Göçmenleri rakılan tüm hemşehrilerimizin iyi incelenirse bugünkü yaşantılarında geleneklerini muhafaza etmekten başka dilekleri yoktur. Bu durum, esasında bugün Balkanlar da yaşayan Türk ve Müslüman vatandaşlar için de aynısıdır. Balkan topraklarında kalmış ailelerin çoğunun Türkiye ye göç etmiş bir yakını veya akrabası mutlaka vardır. Oradaki Türklerin konuşma dilinde Türkiye nin adı kısaca öte dir: Öteye en son ne zaman gittin?; ötede çok akrabam var; öteden dün geldik vb. konuşmalara çok sık rastlanır (Bahardır, 2002.27-28). Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya-Makedonya kökenli göçmenler kendilerini din ve milliyetçiliğe dayalı oluşturulan Türk kimliği altında tanımlamaktadırlar. Zaten, ağırlıklı olarak milliyetçilik temelinde oluşturulan bir kimlik formunda çoklu-kimliklerden bahsetmek kendi içinde tutarsız olacaktır. Başka bir deyişle, güçlü bir milliyetçilik yapısına sahip bir bünyede çoklu-kimlikler ya da çoklu-aidiyetlerden bahsetmek tezat olacaktır. Bu anlamda, aslı ve kültürü aynı olan ve anavatan olarak gördüğü ve kabul ettiği Türkiye de yaşayan bir göçmenin bu tür bir çoklu-aidiyetinden bahsetmek sistematik veya teorik olarak çok mümkün gözükmemektedir. Bu tür bir yorum, öz-kültüründen farklı bir ülkede yaşayan ve o kültürün özellikleriyle (kuşaklar boyunca) artık donanmaya başlayan kimliklerle ilintili bir konudur. Dolayısıyla, Türkiye deki Balkan göçmenlerini bu kategoride değerlendirmek mümkün değildir. Nitekim, bu tür gruplara, kendi öz kültürüyle bağdaşmayan bir kültüre yönelik çoklu-kimlik ya da aidiyet kavramlarını kolayca uyarlamak kendi içinde bir tutarsızlık yaratmış olacaktır. Sonuç itibariyle, herhangi bir topluma karşı aidiyet geliştirme veya sadakat duymanın, bireyin o toplumla -ya da toplumlarla- kültürel benzerliği ve tarihsel bağıyla ilişkili olabildiğini söylemek mümkündür. Aslında, Türkiye ye Balkan lardan göçteki en önemli nokta, çoğunlukla göç alan yerin çekiciliği değil, göç veren yerlerin iticiliğidir. Bu göçlerin temelinde de soya dönüş politikaları diğer bir deyişle siyasal, dinsel vb. etkenler rol oynamıştır. Başka bir deyişle, göç ve göçmen tarihsel şartlar içerisinde düşünüldüğünde, yaşanan göç hareketi bir tür zorunlu göç olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye ye göç edenlerin temel olarak çok büyük beklentilerle göç ettiklerini söylemek mümkün değildir. Bu anlamda, zorunlu göç sonrasında göç- 400 6. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildiri Kitabı