YENİ İSTANBUL. MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE Tesis eden: HABİB ED I B TÖ R EH A N



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL

KRONİK 1957 YILI MEVZUATI [*]

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

626 Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan Kültür Anlaşmasının tasdiki hakkında Kanun

Ticaret Tabi Maddeler ve Bu Maddelerin

Dışişleri Komisyonu raporu

Türkiye: 1936 yılında maden istihsalâtımız umumiyet üzere artmıştır. Bu yılın istihsal adetlerini bir öncesi ile karşılaştıralım:

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

İçindekiler. İndeks. İKTİSADÎ DÜŞÜNCE TARİHİ 1. Giriş 1-19

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

İÇİNDEKİLER: Birinci bölüm DIŞ TİCARET SİYASETİ

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara

GİDER VERGİLERİ KANUNU 1, 2

HER NEVİ MADEN OCAKLARINDA YERALTI İŞLERİNDE KADINLARIN ÇALIŞTIRILMAMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

- 354 İstatistik umum müdürlüğü teşkilâtı hakkında kanun

SINAİ MÜESSESELERDE HAFTA TATİLİ YAPILMASI HAKKINDA 14 NUMARALI SÖZLEŞME


Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

Türkiye nin Amerika Birleşik ş Devletleri Pazarındaki İhracat Performansının Farklı Açıdan Analizi

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

YENİ METİN Yönetim Kurulu Madde 8:

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

YAPI KREDİ FİNANSAL KİRALAMA ANONİM ORTAKLIĞI YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞI'NDAN OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL TOPLANTISINA DAVET

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

80 NOLU SÖZLEŞME. Bu tekliflerin, bir milletlerarası Sözleşme şeklini alması lazım geldiği mütalaasında bulunarak;

256 Petrol Dairesi Reisliği 1959 yılı Bütçe Kanunu. (Resmî Gazete ile ilânı : 4. III Sayı: 10150)

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

TÜRKİYE HÜKÜMETİ İLE MİLLETLER ARASI ÇALIŞMA TEŞKİLATI

SANAYİLEŞEN TÜRKİYE NİN ENERJİ İHTİYACI VE YENİ BİR ARAŞTIRMA KURULUŞU: ELEKTRİK İŞLERİ ETÜD İDARESİ

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

-412- (Resmi Gazete ile yayımı: Sayı: 23777)

ÖZEL DURUM AÇIKLAMA FORMU

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Meskenlerin Haiz Olacakları Sağlık Şartlarına Ait Talimatta bu şartlarla ilgili hususlar belirtilmiştir.

AKÇANSA ÇİMENTO SANAYİ VE TİCARET A.Ş. ESAS SÖZLEŞME TADİL METİNLERİ

Madde 1 - Köylerin içme ve kullanma suyu ihtiyacı, DSİ Umum Müdürlüğü tarafından temin ve tedarik olunur.

PİMAŞ PLASTİK İNŞAAT MALZEMELERİ A.Ş. ESAS SÖZLEŞME MADDE TADİL TASARISI

AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI

RĠYASETĠCUMHUR SENFONĠ ORKESTRASI KURULUġU HAKKINDA KANUN (1)

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

TEMEİ, ESER II II II

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

SAYFA BELGELER NUMARASI

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

İktisat Tarihi

TİCARİ PLAKALARIN VERİLMESİNDE UYULACAK USUL VE ESASLAR HAKKINDA KARAR KARAR SAYISI : 86/10553 RESMİ GAZETE TARİHİ : /19096


13. ASKERLİK GÖREVİ Ordu Hayatı Savaş Yönetimi ve Siyaset Ordu Okuldur SEÇİM

Sektör Haberleri 29 ARALIK 2017

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

ELEKTRİKLE İLGİLİ HÜKÜMLERİ İHTİVA EDEN VE YÜRÜRLÜKTE OLAN KANUN, NİZAMNAME, TALİMATNAME, KARARLAR FİHRİSTİ. IVîer"î kanun ve

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ GÜVENLİK KUVVETLERİNİ GÜÇLENDİRME KURUMU GELİR KAYNAKLARI VE YARDIM KOMİTELERİ TÜZÜĞÜ

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

Yusuf Kemal TENGIRŞENK ( )

Avrupa Konseyi Üyesi Memleketler Arasında Gençlerin Kollektif Pasaport ile Seyahatlerine Dair Avrupa Sözleşmesi

Mevzuat Kroniği CEZA HUKUKU

İCRA VE İFLÂS KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN. Kanun No Kabul Tarihi :

Her milletin dili kimliğidir eğer dilinizi yozlaştırırsanız kimliğiniz erozyona uğrar.

ĠÇĠN BAKANLAR KURULUNA YETKĠ VERĠLMESĠ HAKKINDA KANUN

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

İstanbul Teknik Üniversitesi hakkında kanun : Kanun No: 4619 Kabul tarihi: 12/7/1944

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

3346 SAYILI KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Birinci Bölüm : İşletme faaliyetlerinin muhtelif safhmları 1

1933 Üniversite Reformu. ve «Tematik Üniversite» İhtiyacı. Durmuş Demir. İYTE Fizik Bölümü

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

(Resmî Gazete ile ilânı : 28. V Sayı: 7218) Kabul tarihi 5394 < 24. V. 1949

TBMM MİLLETVEKİLLERİ Cinsiyete göre dağılım. TBMM MİLLETVEKİLLERİ Partilere göre dağılım YEREL YÖNETİMLER KADIN ORANI (%)

Ulaştırma Komisyonu raporu

MİLLİ EMLAK GENEL MÜDÜRLERİ

2. Enver Paşa. 3. Rıza Tevfik Bölükbaşı

KAMU GÖREVLİLERİ ETİK KURULU KURULMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI. HAKKINDA KANUN ileti5176

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

GEMİ AŞÇILARININ MESLEKÎ EHLİYET DİPLOMALARINA İLİSKİN 69 SAYILI SÖZLEŞME

İçindekiler GENEL PRENSİPLER. Birinci B ö l ü m : HUKUK NİZAMI :

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN

SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMAYI TEŞVİK KANUNU

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

T.C. SULTANBEYLİ BELEDİYE MECLİSİ Tarih : KOMİSYON RAPORLARI Rapor No : 2012 / 4 HUKUK KOMİSYONU RAPORU BELEDİYE MECLİS BAŞKANLIĞI NA

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

ÖĞRETİM TEST USULÜ SINAVLARLA İLGİLİ BİR DENEME

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA MERKEZİ. Yayımlandığı Resmi Gazete :Tarih: 29/02/1960 Sayı:10444

Tablo 1 Ham Demirin, Cevherlerin, Kok ve Eriticinin Terkibi. MgO. AlıOj. CaO

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

MEVZUAT BİLGİLENDİRME SERVİSİ

Transkript:

1 Aralık 1949 Perşembe S İY A S Î İKTİSADÎ Şehir dışı -te Sayı 1 10 Kuruş Beyoğlu - Müellif Caddesi 6-8 Posta Kutusu 2100 - Beyoğlu Abone: Türkiye için seneliği 32 altı aylığı 17, üç aylığı 9 liradır. Hariç memleketler iki mislidir. MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE Tesis eden: HABİB ED I B TÖ R EH A N İlânlar: 6 ncı sayfada santimetresi 2 liradır. İlânlardan hiçbir mtes uliyet kabul edilemez Telefon - 44756-44757 Santral Telgraf Adresi : Hetlo. i İÇ ve DIŞ PO LİTİKA L 30 - XI - 1949 AYSER yahut Hitler Almanyası düne kadar nasıl Avrupa kıtasında muhasara edilmiş bir halde bulunuyor idiyse, Sovyetler Rusyası da bugün Asya - Avrupa kıtalarının üzerinde etrafı çevrilmiş olarak yaşamaktadır. Üstelik, sade coğrafyasında değil, ideolojisinde yani fikriyatında da mahsurdur. Almanya, kendini sarmakta o- lan çenberden kurtulmak için iki muazzam gayret göstermişti ve birbirinin devamından başka bir şey olmıyan Birinci ve İkinci Cihan Harplerinden mağlup çıkmıştı. Demek ki muhasara politikası, arka arkaya iki defa netice vermişti. Zaten bu politika, ihtilâl ve Napolyon Fransasmı tasfiye etmek hususunda da aynı isabet ve müessiriyeti göstermişti. Fransanın o tarihte başına gelen bu asrın birinci yarısında Almanya için tekerrür etmiş bulunuyordu. Ve nasıl Fransa 1870 den sonra, tehüke teşkil eden memelketi (ki bu o sıralarda Almanya idi) saranlar arasına katüdı ise, bugün de aynı şeyi Almanya yapmak mecburiyetindedir. Çünkü dünya kuvvetler manzumesinde hâsıl olmuş bir mihver kayması neticesinde, zaptedilmesi lâzım tehlikeyi artık iki kıta üzerinde olarak, Sovyet Rusya temsil etmektedir. Sovyet Rusya bir ucu Avrupa ve Yakındoğuya, bir ucu da Uzakdoğuya dayanan bir devlet olduğundan, emniyet ve muhasara tertibatının buna göre alınması lâzım gelmektedir. Avrupada bu, Atlantik Paktı yolundan düşünülmüştür. Ki, Almanya, ilân ve itiraf edilsin veya edilmesin, zımnen buna dahildir. Fakat Uzakdoğuda, 400 milymnluk Çin in kopup Sovyetler karargâhına kayması, o havalide süratli tedbirlerin alınmasını icap ettirmektedir. Bu hususta ilk akla gelen, Ja- ponyadan istifade olunmasıdır. Ancak, Japonya, elde patlaması daima mümkün bir tabancaya benzediğinden, Mac Arthur ile bir çok Amerikalılar tarafından desteklenmekte olan bu fikir şimdilik terkedilerek, Avustralya ve îngilterenin teklifleri daha makul ve makbul sayılmıştır. Bu tekliflere göre, Asyanın o parçasında, her şeyden önce AsyalIları mânen tatmin etmek, yani XIX. asrın istismarcı müstemleke rejimine bir nihayet vermek lâzımdır. Ingiltere, Hindistana, Amerika Filipinlere, Holanda EndonezyalIlara hürriyet ve istiklâllerini vermek suretiyle, bu yolu sökmüş bulunuyorlar. Fransa, aynı şeyi yapmalıdır ki bu camiaların milliyetçi hislerini Sovyet propagandası işliyeceğine bilâkis bu millî hisler, o propagandanın karşısına dikilebilsin. işte AsyalIları mânen tatmin eden bu hareketin başında bugün Hindistan! görüyoruz. Truman ın "dördüncü maddesi de işin maddî imkân şartlarmı temin edecektir. Bu suretle, Sovyetlerin o havalide zaptedilmesi hareketini, sıra ile Amerika, Ingiliz imparatorluğu ve kendi memleketlerine sahip kalmak istiyen Asyalı milletler temin eyliyecektir. Avrupadaki tedbirler ile Asya- dakilerine bu şekilde göz attıktan sonra şunu tespit ve müşahede etmiş oluruz ki, Sovyet tehlikesini, kendi hudutları içinde zaptedebilmek için, maddî ve mânevi karakollar dikme hareketi, bugün bir hayli inkişaf etmiş bulunmaktadır. Yirminci asrın büyük mahzuru eğer tarihi iyi okumuş ve mânasını iyi anlamış ise, eski mahzurlar gibi muhasarayı yarmıya yeltenecek yerde; çevresinde yaşamak mecburiyetinde olanları, böyle bir muhasaraya bizzat kendinin icbar ettiğini görerek tecrit edilmiye mahkûm bir coğrafya üzerinde tecrit edilmiye mahkûm fikirler imalinden vazgeçer. Yani Rus milleti, başkaları için bir tehlike teşkil etmenin kendi kendini tehlikeye atma demek odluğunu anlıyarak, dünyaya ve insanlığa iltihak eder. Kominform un kararlarından sonra Moskovanın teşkilâtlandırdığı sözde sulh taraftarları D ü n ya kom ünist hareketi için yeni taarru zlar hazırlıyorlar Moskova 30 (YİRS) Kasım ayının ikinci yarısında Macaristanda fev kalâde bir toplantı yapan Kominfor ma, müzakereleri sonunda bir tebli; neşrederek şu hususları ilân etmiştir: 1 Anglo-Amerikan harp taraftar larına karşı girişilen savaşta işçi sini finin aşağıdan başlamak suretiyle biıleşmesi şarttır ve mümkündür. Anglo-Amerikan âleminde teşvik edilen sağcı sosyalizm, komünizm» amansız düşmanıdır. Bu sosyalizme sa panlar Marksist fikirlere ihanet etmek te ve Maı-shall Plânı ile Atlantik pak tiyle dünyanın harbe sürüklenmesin terviç etmektedirler. Bu yola sapan iş çiler, kendi sınıflarının en bayağı rolü nü oynamış oluyorlar. İkinci enternas yonalin Amerikan emperyalizmini mas keliyen demokratik sosyalizm, Ameri kan casusluğunun merkezini teşki ediyor. 2 Kominform işçilerden, birlik te sisi için ve gerek Anglo-Amerikan em peryalizmine ve gerekse sağcı sosya üstlere karşı mücadele için sonsuz gay ret sarfetmelerini ister. 3 Bu hedefe varmak için her tüllü münasebetlerde birlik temini lâzım dır. 4 Sosyalist ve demokrat bir dünyanın kurulması için katolik işçileri kazanmak lâzımdır. Kominform, bu yolda dini âkideleri mühim bir engel telâkki etmez. 5 İşçi sınıfı sendikalar dahilinde teşkilâtlanıp mücadeleyi bu yoldan yürütmelidir. Bütün memleketlerdeki komünistler bu sendikalarda işaret vazifesini görürler. 6 İşçi sınıfı bu şekilde teşkilâtlanarak Amerikan emellerine karşı sistemli bir muhalefet yaratırsa, harp tehlikesini önliyebilir. 7 Rusya ve halk demokrasisi hükümetlerindeki komünist partileri, Titoculann, fırsatçıların ve burjuva milliyetçileriyle emperyalistlerin casuslarını meydana çıkarmak için gece gündüz çalışmaktadır. 8 Merkezî ve cenubi şarki Avrupadaki komünist partileri buralardaki Anglo-Amerikan ajanlariyle Titocu haydut ve eânilerin faaliyetini dikkatle takip edip maskelerini düşürmelidir. İtalyan komünist lideri Togliattı. Çekoslovak lideri Slansky, Romanya dış işleri Bakam Anna Pauker ve Macar lideri Rakoşi nin de imzaladıkları tebliğ şu şartlarla sona ermektedir: Tarihte ilk defa olarak, sulh taraftarları, Sovyet Rusyanın direktifleri altında hayat bulmaktadır. Bu teşkilâtın temelini, Sovyet Rusyaya karşı savaşmak istemediklerini bildiren bütün dünyadaki komünist partileri teşkil etmektedir. Harp esnasında, komünist partileri bütün dünyada halkı müdafaa etmiştir. Harpten sonra da, bütün demokrasi memleketlerindeki sanatkâr, ilim adamı ve işçilerin yardımı ile yeni bir dünya harbi hazırlıklarını önlemelidir. Sulh için girişilmekte olan bu savaşta muvaffakiyet, komünist partilerinin enerjilerine bağlıdır. Demokrat kuvvetlerin safları, harp kışkırtıcılarının saflarından çok daha geniştir. Halkın refah ve saadeti için, insan anahakları için hepimiz sıılhü müdafaa etmeliyiz. ııiıııyııııiiiıii Macaristanda toplanan Komintorma başkanlık eden Macar daşbakanı Hasosı Çekoslovak Cumhurbaşkanının karısı Madam Gotvvold ile Bulgaristonda büyük bir temizlik başladı Eski başbakan Rostov ile on mühim şahsiyetin muhakemesine başlandı Sofya, 30 ı YIR S) Bulgar haberleri ajansının bildirdiğine göre, dün Bulgar Halk Mahkemesi huzurunda, casuslukla itham edilen eski Bulgaristan Başbakanı Kostov ile arkadaşlarının muhakemesine başlanmıştır. Sofya radyosu şunları ilâve etmektedir: 1 Ekim tarihinden beri toplanmaktı olan vesika ve delillere istinat ederek Bulgaristan Cumhuriyeti Başsavcısı, Bulgaristan Hükümeti Bulgar halkı aleyhine, emperyalist ajanlar menfaatine faaliyette bulunan Kostov ve arkadaşları halikındaki dosyasını ta- malamıştır. Sanıklar şunlardır: 1 Trayço Kostov, Sofyadaki halk kütüphanesinin direktörü, Troçkist olan eski başbakan Kostov, dünyada faşistlerin, hâkimiyeti ellerine almasını istemektedir. Bulgar Komünist Partisinin toplantılarında, Kostov infiratçı bir hareket tarzı takınmıştır. Son zamanlarda Tito nun emri altında çalışan Bela Kun, Valevski gibi diğer Troçkistlerle temasta bulumaktadır. Kendisi, Bulgar rejimi aleyhine Sofyadaki İngiliz diplomatik ve askerî şahsiyetleriyle hükümeti devimliye matuf görüşmelerde bulunmuşutur. 2 Eski bakanlardan üniversite pıofesöıü îvatı Stefaııov, Eski Troç- kistlerden. 3 Nikola Pavlov, mimar. 4 Nikola Petkov, ziıaatçi. 5 Anton Forçev, iktisatçı. 6 İvan Aııtonov, ziraatçı. 7 İvan Geııov, mühendis. 8 İvan Georgiev, ziraatçi. Al- ıan casuslariyle birlikte Krupp fabrikalarında çalıştı, 9 Blagoy İvanov, Tito nun casuslariyle temasta bulunmaktadır. 10 Taııas İvauovski. öğretmen. 11 Menilo İvanov, Makedonya polis teşkilâtından. Almanlarla harb zamanında işbirliği yapmış. Kostov ve arkadaşları, halkçı Bulgar retjimine ve devlete karşı suikast hazırlamakla ithaııi edilmektedirler. Sofya radyosuna göre, bu casuslar, yabancı devletler hesabına çalışarak Bulgar ekonomisine sabotaj yapmakta, ve Sovyet Rusya ile münasebetlerin bozulmasına çalışmaktaydılar. Bütün bunlar Anglo-Amerikan emperyalistleri. Tito - Rankoviç canileri hesabına çalışmaktaydılar. Kostov ve arkadaşları, Dimitrov un eserini yıkmiya ve hükümeti devimliye çalışıfıaktaydılar. IIIHimiHimilINltlIllllHllillilHlilllHlilililllKllllillltillllUII... ' BiMnNKRIHHtHMMHMMMKM Yakup Kadri Karaosmanoğlu Y e n i 'da T ÜRK Edebiyatında Nur Baba", Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore Bir sürgün, ve bilhassa Yaban ile müstesna bir yer işgal etmiş o- lan Yakup Kadri Karaosmanoglu nun eserlerinden, okuyucuları senelerdenberi mahrum kalmışlardı. Hakikatte ötekilerinden de daha özlü ve daha hacimli bir roman, usta eliyle, bir hayli zamandanberi, tezgâha konmuş bulunuyordu PANORAMA yı Okumak zevkini karilerine temin edebildiği için Yeni kendini bahj tiyar addeder. Bu şahesere b u g ü n ikinci s a yfa m ızd a başladık ZÜRRÎYETSİZ Yeni, ikinci tefrika olarak okuyucularına, baştanbaşa komik ve beklenmedik hâdiselerle dolu olan Pat Troukın Mr Adam adlı romanının tercümesini takdim ediyor. Bu kısa romanda müellif, zamanımızın...ilımını.....mhiiiiiii... Bilinin...İlinin..... H M........... IHIHlill...... H W.. Profesör Laufenburger nin gazetemize verdiği beyanat Bütçeniz modernleştirilmiş, paranız sağlamdır Devalüasyon için bir sebep yoktur,, Paris Hukuk Fakültesinde Maliye bilgileri profesörü Laufenburger, aynı zamanda Fransız Maliye Enstitüsü Direktörü ve (Fransız İlimler Revüsü) nün sahibi olan Profesör, son günlerde memleketimize gelmiş, birkaç konferans vermiştir. Bu konferanslardan Üniversitesinde verileni hakkında Ekonomi sayfamızda izahat verilmiştir. Profesörle bir mülakat yaptık. Kendisine malî mevzular hakkında sorduğumuz suallere aşağıdaki cevapları verdi: Sual Ankara ve Üniversiteleri tarafından konferaııslaı vermiye davet edildiniz değil mi? Cevap Geçen sene Türk ilim müesseselerinin bana göstermiş oldukları sıcak kabulden mütehassis olarak bu sene de memnuniyetle memleketinize gelmek davetini kabul ettim. Sual Konferanslarınızın mevzuu ne idi? Cevap Modern bütçelerin devletleştirme ve millileştirme neticesinde ne dereceye kadar müteessir olduğunu ve memleketlerdeki fıat siyasetleriyle tasarruf durumlarının, bütçeleri ne dereceye kadar takyit ettiğini izah etmiye çalıştım. Bu mevzular, bugün Ankara ve Paris parlâmentolarında münakaşa edilmektedir. Sual - Türkiye mâliyesi halikındaki intihamız nediı? Cevap Ankarada Maliye Bakanınız tarafından kabul edilmek şerefine nail oldum. Gerek kendisiyle ve gerek Bakanlık, Merkez Bankası ve Ü- niversite fakülteleri uzmanlariyle etraflıca görüştüm. Mevzu hakkında müşahede ettiğim derin anlayıştan dolayı son derece mütehassisim. 1950 bütçesi, en modern şekilde Meclise takdim edilmektedir. Yeni bütçe, işletme masraflariyle envesitsnıan masrafları arasında esaslı bir fark gözetmektedir. Bir kelimeyle söylemek için, bu bütçe Fransız bütçesine çok yaklaşmaktadır. Sımt Vergi ıslahatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Cevap Bu mevzuda ilim adamları, mevcut dünya vergi sistemleri etrafında görüş iştiraki temin edilmiş olmasından memnundurlar. Fıansada olduğtı gibi sizin de bir tek vergi usulünüz vardır. Ve aynı zaman da istihsale tatbik edilen bir nev: (taks) almaktasınız. Böylece, gerek bütçelerin birbirlerine benzemesi ve gerekse vergilerin samimîliği bakımlarından Türkiyenin de dünya İktisadî birliğine yardım etmesi imkânları lıâsıl olmuş oluyor. Fransa, Türkiyenin böyle bir birliğe girmesini kuvvetle istemektedir. Sual Siz, ilmi meseleler etrafında milletler arasında işbirliği yapılmasına ve teknik meselelerin müşterek halledilmesine taraftar mısınız? Cevap Ben, naçizane mevcudiye- imle bu asil gayenin gerçekleşmesine daima çalıştım, iki memleket arasında profesörlerin mübadelesi tekerrür etmektedir. Bunu, genç iktisat doktorlarının mübadelesi takip edecektir. Türk Hükümetinin malî müşavire ihtiyacı yoktur. Bununla beraber ben teknisyenler arasında müsavi şerait altında konferanslar tertip edildiğini görmekle bahtiyarım. Bu konferanslar sayesinde her iki memleketteki müesseselerin birbirilerini daha yakından tanımaları ve bu şirretle iki memleket arasındaki bağların daha çok kuvvetlenmesi imkânı hâsıl olacaktır. Sual Türk lirası hakmda ne düşünüyorsunuz? Cevap Tüık lirasının devamlı surette sağlamlaşmıya doğru gitmesi nazarı dikkatimi celbetmektedir. Herhangi bir sırrı fâş etmek için konuşacak değilsem de, şahsî görüşüm odur ki, Türk lirasının devalüe edilmesi için hiçbir sebep yoktur. Türk dövizinin ekonomik temeli sağlamlaştıktan sonra zannediyorum ki, fiatlarda bir düşme teminini müteakip, Türk lirası üzerinde basit bir teknik ayarlama yaparak, Türk lirasının gelecekte Avrupa Birliğinin para ailesine girmesi temin edilmiş olacaktır. Not Prof. Laufenburger, Matbaamızı ziyaret ederek, beğenmiş ve bu arada bize makale vermek suretiyle işbirliği yapmayı kabul etmiştir. Bu haberi, memnuniyetle okuyucularımıza bildiririz. Profesör Loufeuburger ı ı ı ı m ı ı ı ıııııııııın ıııııı ım ı ı ı m ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı il 1111 il 111 m 11 mı nun n 11 mil mi; i ti 111 mit ıı i ııt mı ı mi m 111 tı mil ;ı ııııı 11 n 11 mı m 11 ııı i tn 11 m i ıı 11 il il 111 nuıııı i tu um 11 i!iı 11 iri 11 n il m 1111 m il m 11 liu 111 Seçim kanunu İlmî heyet, yapılan tâdillerle, memuriyet nüfuzunun artık seçimlere tesir edemiyeceği kanaatına vardı Ankara 30 (Telefonía) İlmi heyete dahil bir zattan öğrendiğimize göre hükümetin ilmi heyete verdiği seçim kanunu projesi, partilerin düşüncesini bildiren raporları ve vatandaşların mütalâaları gözönünde tutularak heyetçe esaslı şekilde incelenmiş ve bazı değişikliklerle son şeklini almıştır. Proje, bazı bölümler takdim ve tehir edilmek suretiyle şekil bakımından da bazı değişikliklere uğramıştır. Heyet, seçim sistemleri üzerinde yaptığı uzun münakaşalardan sonra projede olduğu gibi mutlak ekseriyet sistemini kabul etmiştir. Adalete daha uygun olmasına rağmen memleketimizin bünyesine uymamak itibariyle ııisp'î temsil sistemine gidilememiştir. Memurların vazife gördükleri yerlerde subay ve askerlerin mutlak olarak namzetliklerini koyanıamaları hakkın daki memnuiyet, projeden çıkarılmıştır ki, bu takdirde bit vali, defterdar PANORAMA Bugünkü cemiyet hayatımızın açık, samimî ve kudretli bir tahlilidir, in kılâp hareketimizin acı bir bilançosudur. İnkılâpçının merhametsiz neşter veya cumhuriyet savcısı memuriyet darbeleriyle kendi kendini sorguya çekmesi, bir nevi nefs muhasebesine varmasıdır. mahallinde de namzetliğini koyabilecektir. Üstad romancımız bu eserinde sözünü hiç esirgememiş, içtimai ve siyasi İlmi heyet, memuriyet nüfuzunun hayatımızın gülünç veya acıklı taraflarını mutat toksözlülüğü ile hicvederek artık seçimlere tesir edemiyeceği kanaatine varmış bulunmaktadır. içtimai yaralarımızın üzerine parmak basmıştır. Çok hareketli, sürükleyici bir roman olan; Bugünkü kanunda 40 bin kişiye bir PANORAMA da milletvekili seçilirken, projede yetmiş Kendi hayatımızı, bir sinema şeridi gibi birbirini takip eden sahneler halinde en mükemmel bir üslûpla canlandırılmış bulacaksınız. esası kabul olunmuştur. bin nüfusa bir milletvekili seçilmesi, Yeni,, Türk romanının belki de en olgun örneğini verecek olan Projenin Millet Meclisinden bu şekilde çıkması halinde 1950 seçiminden sonra milletvekili sayısı yarıya yakın bir nispette azalmış olacaktır, timi heyetin tespit ettiği şekilde bir yenilik de nüfusu 150 binden yukarı olaıı büyü kilçelerin de seçim dairesi sayılmasıdır. Her seçmenin bir seçim hüviyet kartı bulunacak ve seçmen bunu göstererek reyini kullanabilecektir. DÜNYA siyasî hayatını da acı bir şekilde hicvetmek fırsatını ka- Bu suretle hem seçime katılmamış çırmamıştır. Bir atom bombasının patlamasiyle, bu orijinal olanlar namına rey atılması, hem de romanda bomba gibi patlamıştır... bir kişinin bir kaç yerde oy kullanma Bugünden itibaren iki tefrikamızı takip ediniz! yı imkânı önlenmiş olacaktır. Seçim propagandasının yaılış şekli beyanname dağıtım ve umumî toplantı tertibi, bazı tahditlere uğratılmıştır. Hükümetin verdiği projede bir kimsenin bizzat kendi namzetliğini koyabilmesi kaldırılmış bulunmakta ve müstakil namzedin ya bir partinin listesinde yer alması veya (300) seçmen tarafından namzetliğinin talep edilmiş olması şart koşulmakta idi. İlmî heyet, bu kaydı vatandaşın siyasî hakkının tahdidi mahiyetinde görerek, kaldırmış ve buna ait maddeyi her vatandaşın müstakil adaylığını koymakta serbest olacağı şeklinde yeniden işlemiştir. Esasen müstakil adaylık, bugün yürürlükte bulunan Seçim Kanununda da mevcuttur. Stalin İÇ SA Y FA LA R D A İKİNCİ s a y f a d a Panorama. Edebî roman Yakup Kadri Karaosmanoğlu Byrnes'ün isyanı H. Steinîtz ÜÇÜNCÜ SAYFADA Bütçe Namık Zeki Aral DÖRDÜNCÜ SAYFADA Çağdaş cemiyetin ideal ve fikir buhranları M. Nermi Ziirriyetsiz dünya (R o man) Pat Frank tki türlü roman Yaşar Nabi BESİNCİ s a y f a d a Bir bağda (Hikâye) Reşat Nuri Güntekin ıııiimuiıııuıtıııuıııııııııihiııınıııihi<ıımii iııııioiıuıııııtııııııııııııııııiimıııuııııııııııihiııııııtiiıııunnt İsta n b u l konferansının neticeleri B. MacGhee dün gazetecilere Beyanatta bulundu Birleşik Amerikanın Orta ve Yakın Doğudaki diplomatları tarafından şehrimizdeki Amerikan elçilik binasında dört günden beri yapılan toplantıların sona ermesi üzerine dün gazetecileri kabul eden konferans başkam Amerika Dış İşleri Bakan Yardımcısı Mc. Ghee, yapılan görüşmeler etrafında geniş izahat vermiştir. Evvelâ, Türkiyede gördükleri hüsnü kabulü şükranla zikreden Amerikan diplomatı, Türk - Amerikan münasebetlerinin son derece samimî olduğunu belirtmiş ve Marshall Plân? gereğince memleketimize yapılmakta olan yardımların çok iyi tatbik edildiğini görmekten memnuniyet du ydu ğunu ifade etmiştir. İran, Türkiye ve Yunanistana yapılmakta olan askeri yardımların devamı, ve Başkan Truman ın programındaki dördüncü maddeye göre iktisaden geri kalmış milletlere yardım, Avrupamn kalkınma programı, konularının konferansın başlıca mevzuunu teşkil ettiğini söyliyen MacGhee, top- alntıda bulunan bütün diplomatların görüş birliğiyle varılan neticelerin Dışişleri Bakanlığına arzedileceğini ve her memleketin, ana dünya ve bölge dâvaları bakımından ilgili olduğu bütün meselelerin konferansta görüşüldüğünü ifade eylemiştir. Amerikan Dışişleri Müseteşarı, Türk devlet ricaliyle görüşmek üzere Türkiye Büyük Elçisi George Wandsworth ile beraber dün akşam Ekspresle Ankaraya hareket etmiştir. Okuyucularımızın dikkatine Bugün, Türk halk efkârının huzuruna çıkan gazetemizde 1 inci sahifeıhizin başındaki yazıdan başka her gün 3 nci sahifemizde siyasî, 3 üncü sahifemizde İktisadî 4 üncü sahifemizde de kültürel birer başmakale bulunacaktır. Bu üç makalede ileri sürülecek fikirlerin tamamen yazanlarına alt bulunacağını, bunları takdim (diniye başladığımız sırada bir defa daha belirtmeyi faydalı buluyoruz. ım ııııııııııııııııiııııifiııııııim iııııım ııim iııim iııııııııııııtıııtc iım ııim iıih iııim iııııtııııııııııııı ııııııı Biz sulhu muhafaza etmek azmindeyiz.

Sahife ; 2 Byrnes'ün isyanı Amerikaımı eski Dışişleri Bakam ve iktidarda bulunan Demokrat Partinin en mühim erkânından James Byrnes, son günlerde, uzun bir sükûttan sonra kendi parteisinin iç politikasına karsı şiddetli bir muhalefete geçmiştir. Amerikadaki hususi muhabirimizin çok sayanı dikkat olan bu mücadele hakktndaki son mektubunu aynen aşağıya almayı faydaı gördük. Washington Birleşik Amerika Demokrat Paıtisi nin en meşhur âzasından, sabık senatör, harp Seferberlik Dairesi müdürü, Amerikan Temyiz Mahkemesi hâkimlerinden ve eski Dışişleri Bakanı James Byrnes, Truman hükümetinin politikasına isyan etmiş ve nutuklar, broşürler, makaleler ve basın toplantılariyle, Cumhurbaş- Kanına karşı şayanı dikkat bir mücadeleye girişmiştir, 1947 senesi Ocak ayında sıhhî sebeplerle Dış işleri Bakanlığını General Mar shall a bırakan Byrnes ün sıhhati düzelmiş olsa gerek; herhalde politikaya dönmiye karar verdiği ve memleketi olan Cenup Carolina nın 1950 de yapılacak vali seçimlerinde, namzetliğini koyacağ) aylardanberi söylenip duruyor. Bu makamı, hâlen Demokrat Parti sinin, 1948 seçimlerinde Truman a karşı cephe almış olan asi "Cenuplu cephesinin, yâni "Dixiekrafların lideri ve cumhurreisi namzedi Thurmond işgal etmektedir. Byrnes, o seçimlerde susmuştu. Fakat o zamandanberi dış politika hususunda mutabakatını ileri sürerken, Truman ırt iç politikasını müteaddit defalar tenkit etmiş ve bilhassa hükümetin maliye, bütçe ve vergi politikasına şiddetle hücum etmiştir. Anlaşılıyor ki, bu hücumlar hudut müsademelerinden ibaretmiş. Birkaç gün evvel, Byrnes baştan aşağı demokrat olmakla beraber hemen tamamen muhafazakâr cenup grupuna maıısup ve bu itibarla Truman ın "Fair deal programına pek de müzahir olmıyan Cenup Devletleri valilerinin toplantısında, İç politikaya kıyasıya hücum etmiştir. Eğer maksadı memleketinin valiliğine namzetliğini koymak olsa idi, bu kadar ağır hücumlarda bulunmasına lüzum yoktu. Anlaşılıyor ki hücumu, politikanın esaslı prensiplerine, Truman ın "menfaati âmme devleti programına, yâni Amerikanın bugün en ziyade münakaşaya mâruz iç politika mevzuuna yüklenmektedir. Byrnes, bu mevzuda Bernard Beruch ve senatör Harry Byrd gi- 5İ muhafazakâr demokratlar ve bitaraf Taft, Millikan ve Martin gi- ji muhafazakâr cumhuriyetçilerle aynı safta bulunmaktadır. Byrnes, Amerlkada hiç bir zaman popüler olmamıştır; fakat bu günkü kanaatleri ona, halkın bazı zümreleri arasında hakiki bir popülârite temin edehiiir. ilk müdafaa hattımız ne Elbe ne de Rhein dir, sağlam ve kuvvetli bir Amerikan ekonomisidir. Yahut Maltye Nezareti, bütün uslu çocuklara hediye dağıtıp hiç birini İhmal et mlyen Noelbaba değildir. gibi pa rolaiar, Amerikan orta sınıfını pek de memnun bırakmıyacak sözler değildir. Ancak Byrnes, federal hükümete karşı mücadelesini, yalnız, devlet mürakabesinden, devlet müdahalesinden ve "Bize yabancı gelen sosyalizme gidişten bıkan serbest ekonomi namına açmıyor. Bu mücadeie hak ve salâhı yetlerinden gittikçe fedakârlık e- derek "federal yardım sadakalalariyle geçinmek zorunda kalan federe devletler namına da yürütülüyor. Bütün seçimlerde, seçmenler, Püyük bir ekseriyetle hâlâ Tru man ı desteklediklerini gösterdikleri halde, son zamanlarda "menfaati âmme devletine karşı olan hücumlar çoğalmıştır, Seçmenlerin hu umumî temayülüne rağmen Byrnes gibi tanınmış bir adamın giriştiği böyle şiddetli bir mücadele, hafife alınamaz. Byrnes'ün politik durumu şimdi cenuplu demokratların müteassıp tasarruf ta raftan, Virginia senatörü Harry Byrd ünküne benziyor. Bu zat son günlerde yazdığı bir makalede, masraf fasılları 43 milyar dolar civarında bulunan Amerikan devlet bütçesinde kolaylıkla ve bir hamlede" 10 milyar gibi bir meb lâğın tasarruf edilebileceğini teferruatiyle isbat ve bu tasarrufu şu kalemler üzerinde yapılabilece ğini iddia etmiştir! Millî Müdafaadan 3 milyar, dış kredilerden, Marshall plânından ve benzerlerinden 2 milyar, idari masraflardan, hükümet yardımlarından ve saireden 3 milyar ve ilâhirk... Bu tasarruflar yalnız bütçenin daimi açığını kapatmakla kalmıyacak, aynı zamanda ki Byrd asıl buna iayanıyor mühim vergi tenzilâtına da imkân verecektir. Halbuki Truman, hedef ittihaz ettiği men faati âmme devleti ni tahakkuk ettirebilmek için vergi tenzilâtına hiç yanaşmamaktadır. Açık bütçeli maliye sisteminin tasfiyesiyle geniş mikyasta vergi tenzilâtı, memlekette ve bilhassa orta sınıf arasında ne kadar popüler ise, devlet kontrolünün kaldırılması cereyanları aynı cazibeyi haizdir Görülüyor ki, Byrnes, Byrd ve ka labalık sayıda dostları, cazip bir programa sahiptirler. Bu progra mın önümüzdeki yıl, gündelik po litika hayatında, Truman ın sosyal devlet mefhumu İle çok şiddetli mücadelelere girişmesi kuvvetle muhtemeldir. H. ST EİN İT Z İngiltere, askerlerini Avrupadan çekmiyecek fngilizler Hong-Kong u müdafaaya ve bütün ihtimallere New-York 30 (YİRS) -Bugün gazetecilere beyanatta bulunan İngiltere İmparatorluğu Genel Kurmay Başkam Mareşal Sir William Slim, îngilterenin askerlerini Avrupadan çekmiye niyeti olmadığım söyledi. Mareşal Slim, mevcut kuvvetlerin şimdilik arttırılmıyacağmı söylemekle göğüs germe azmindeler beraber, bir harp vukuunda bu durumun tamamen değişeceğini ilâve etti. Hong Kong hakkında kendisine sorulan bir suale, Mareşal Slim, şu cevabı verdi: İngiltere Hong-Kong da kalmak ve her ihtimale göğüs germek azmindedir. «tım ıu m m ııııım m tm ıım ım u m ıım ım m ım m ııım m m ııım tm ım u ııııım ııııa ıu H m m m ım n A lııım ıiiiım H m iiih iıih im n ıu ıu n n ıııııııııih iım ıııım d iııım ıın m m H iııtım m m ıım ım ım ııu ım ııııu ıı Sovyet Rusya Doğu Âlmanyayı silâhlandırıyor Berlin 29 (A. P.) Bugün Batı Berlinde çıkan gazeteler, Doğu Almanya bölgesinde Rus silâhlariyle mücehhez altı gruptan müteşekkil Komünist halk polis ordusunun teşkilâtının tamamlandığını yazmaktadır. İngiliz bölgesinde çıkan Social demokrat gazetesi, hafta sonunda Doğu Almanya Hükümet erkânı ve Rus makamları arasında cereyan eden müzakereler neticesinde beheri 60.000 kişiden mürekkep 6 grupun kararlaştırıldığını büdirmekte ve şunları ilâve etmektedir: Cem an 360.000 kişiden mürekkep olacak olan bu 6 grup, Potsdam, Dresten, Weimar, Halle, Schwerin ve Rostockta yerleştirilecektir. Her grup 120 Rus tankı ve 80 müteharrik top ile mücehhez olacaktır. YENÎ İSTANBUL Fransa ve İtalyada parti kaynaşmaları Fransız Radikal Sosyalistleri ile balyan Sosyalistleri İÇ kavgalarla vakit geçiriyorlar Paris (Hususî muhabirimiz Yusuf t. Mutlu bildiriyor: Evvelce de tahmin ettiğimiz gibi, Radikal Sosyalistler Kongresi Bidault Hükümetine, hatırı sayılır bir mühlet vermiş bulunuyor: Hükümete fiilen iştirak eden redikaller, bütçenin kabulüne, yani 1 ocağa kadar hükümete, güçlük çıkamayacaklardır. Ondan sonra, durum değişip, Bidault Hükümetinin ciddî olarak aleyhine dönebilir. Her ne kadar, M. Edaouard Herriot, büyük itibarı sayesinde, partinin başkanlığım, rakibi Dalladıer den almış ise de, kongredeki umumi siyaset takriri, radikal railletvekilleı iyle bakanlara, Bidault kabinesine olduğu kadar ekseriyetin siyasetine de tamamen aykırı talimat vermiş bulunuyor. Bu takrir gereğince: 1 Malî siyasetin değiştirilmesi, 2 - Devletleştirme işinin tekrar gözden geçirilmesi, 3 içtimai emniyet meselesinin ıslahı, 4 Vergilerin toptan arttırılmasının kat! olarak önlenmesi, 5 Seçim kanununda tadilât yaparak rey ekseriyeti usulünün ısladı icabetmektedir. Böylece, Radikal Parti, Herriot cular ve Dalladier ciler olmak üzere ikiye ayrılmış bulunuyor. Birinciler hükümete taraftardırlar, sosyalist partilerin ekseriyetinin siyasetini ve biraz da güdümcülüğü kabul ediyorlar. İkinciler ise, hükümete aleyhdardırlar ve bütün radikal De Gaulle culerle birlikte, gerek bu De Gaulle cülerin, gerekse bu radikallerin mecliste müstakillerle siyaset birliği etmelerini istiyorlar. Müstakillerin şefi Paul Reynaud - dur. Roma (Hususi muhabirimiz Kipfer bildiriyor) Fransada, sosyalist zümrenin dönekleri" sayılan radikal sosyalistlerin kongresi böyle bir ihtimal İle kapanırken, İtalyada sosyalist hareket yeniden dağılmıya doğru gitmektedir. m i i i H i i t ı ı m m iıiiıu ıım u u ıu u u ıu u in U iıu ııım m ııt H u ıu ııu ih iu ıu ıııııım m ıu m ııııııım ım ıı Partinin merkez grupuna mensup Senatör Romita, aralık ayında Floransada bir birleşme kongresi toplanmasını temin etmiştir. Fakat son haftaların siyasi hâdiseleri bu kongrenin tek netice ile, yani üçüncü bir sosyalist partisinin kurulmasiyle nihayetlenebileceğini göstermektedir. Yeni partí Partito Socialista Unitario (Birleşmiş Sosyalist Partisi) adı altında, gûya Nenni nin komünist düşkünü solcu sosyalistleriyle Saragat ın hükümet taraftan sosyal demokratları arasındaki ihtilâfı ortadan kaldıracaktır. Hakikatte ise kongrede muhalif iki sosyalist cenah yerine üç taraf mücadele edecek ve bundan doğacak karışıklık ve ayrılık bütün İtalyan sosyalizminin zararına olacaktır. Solcu sosyalistlerden en son ayrılan Romita Ne Nenni, ne de Saragat parolası ile, her iki cenahın ekseriyetini cezbedebileeeğini umuyordu. Tertip ettiği birleşme kongresinde, De Gasperi ile işbirliğine taraftar olan en mühim şahsiyeti, Saragat ı, ekalliyette bırakmayı düşünen Romita, bu suretle temin edeceği ekseriyete dayanarak De Gasperi ile daha sosyalist bir hükümet programı hususundaki müzakerelerine yeniden başlıyabilecegini umuyor. Çünkü Romita, Nenni gibi De Gasperi hükümeti ve politikasının prensip itibariyle muhalifi olmamakla beraber Saragat ile de kardeşçe geçinebilecek kanaatte değildir. Bütün alâmetler, Floransa kongresinde, Romita nın şahsi taraftarları ile Nenni sosyalistlerinin sağ cenahı ve Saragat sosyal demokratlarının sol cenahı arasında birleşme hâsıl olacağını göstermektedir. Bu suretle dış manzaranın karışıklığı, partinin iç bünyesinde, hiç olmazsa bir dereceye kadar vuzuh yaratmıya yarıyacaktır. Çünkü Nenni ve Saragat, partilerinin aylardanberi muhalefet eden unsurlarından kurtulacaklar, Nenni büsbütün komünist kesilecek, halbuki Saragat, ocak ayı bidayetinde toplanması dügünülen sosyal demokrat parti kongresinde, geri kalan sosyalistlerin itimadını şüphesiz kazanabilecektir. Bu takdirde daha zayıf, fakat daha mütecanis bir partinin başında olarak De Gasperi hükümetine avdet edebilecektir. Şu kadar ki İtalyan sosyalizminin, birbirine düşman üçüzleri arasında, yakın zamanda anlaşma temini hususundaki ümitler, bugünkü kadar hiç bir zaman zayıflamamıştır. ı ı ı ı ıııim iım ıııın ım u ıt ım m ım m ıı Ingiltere komünist Çini tanıma kararıverdi Bu karar 1 Ocakta tebliğ edilecek Londra 29 (A.P.) İngiltere Dışişleri Bakanlığı bugün katî bir ifade ile, îngilterenin komünist Çin Hükümetini tanıyacağını bildirmiştir. Bakanlık sözcüsü, Hükümetin Çin komünist Hükümetini tanımadığı takdirde, büyük bir sürprizle karşılaşacağım söylemiştir. Resmî kaynaklar, Birleşmiş milletler genel kurulu gelecek ay toplantılarını talik edinciye kadar, İngilterede bu hususta resmî hiç bir tebliğin neşredilmiyecegini ifade etmektedirler. Muhtemel olarak, resmî tebliğ ocak ayının başlarında yayınlanacaktır. în gilterenin tanımayı geciktirmesine şu m u H (im ııu ih u ııih ih m u ıııııııım n ıu ııu ııir H!n Bin defa daha müthiş Londra 30 (YÎRS) Amerika Millî Müdafaa Vekâleti, pek yakında Eniwetock adasında yeni tekâmül ettirilmiş atom silâhlarının tecrübelerinin yapılacağını açıklamıştır. Emniyet tedbirleri bakımından, tecrübelerin yapılacağı tarih belirtümemiştir., Bundan başka, yapılacak tecrübelerde hiç bir yabancı müşahit hazır bulunmıyacaktır. Amerikan atom enerjisi komisyon başkanı Johnstone verdiği bir beyanatta eski ve tecrübesi yapılacak âmiller sebeé olmaktadır. 1 Çin milliyetçi Hükümetine, Rusyaya karşı isnatlarını ispat etmesi i- çin zaman bırakılmasının istenilmesi. 2 İngiltere, Dominyonları da aynı zamanda komünist hükümeti tanımasını istemektedir. Halbuki Avusturalya ve Yeni Zelandada yakında genel seçimler yapılacaktır. Bu iki Dominyonda, hükümete muhalif olanlar, iktidarda kalıp kalmıyacaklarını bilmeden bu hususta karar verdikleri için, her iki hükümeti tenkid etmek fırsatını bulacaklardır. 3 İngiltere, Avrupadaki dost memleketlerin de Çin komünist hükümetini tanımalarım beklemektedir. l u ı ı m ı ı ı ı ı ı ı ı ıııım u n ıııım ııııııııın ııl yeni bir atom bombası olan yeni bomba arasında mukayese yaparak bu yeni bombayı Süper bir bomba olarak vasıflandırmış ve eskisine nazaran 1000 misli daha müessir olduğunu ilâve etmiştir. Atom araştırma komisyonu başkanı David Lilenthal, ayandan Johnstone'un beyanatı hakkında herhangi bir tefsirde bulunmaktan kaçınmıştır. Hatırlarda olduğu veçhile son atom bombası infilâkı bundan 12 ay evvel aynı yerde vuku bulmuştu. O zamandanberi, bombanın tekemmül ettirilmesine uğraşılmaktaydı. M arshall Plânının Türkiyede Tatbiki 1 9 4 9 Haziranına kutlar 4 9 uıilyou dolar yardım «arfedmıulg bulunuyor Ankara, 30 (Hususî muhabirimiz bildiriyor) Yetkili bir kaynaktan aldığımız habere goıe, 1949 haziranına kadar geçen bir yıl içinde Amerikanın, Marshall Plânı gereğine Türkiyeye yaptığı yardım yekûnu 40 milyon dolardır. Bunun 18 milyon 852 bini Etibanka, 22 milyon 148 bini Tarım Bakanlığına, 5 milyonu Bayındırlık Bakanlığına tahsis edilmiş ve 3 milyon dolarlık akaryakıt alınmışıtır. Bütün bu tahsisler, geçen yılki yardım çerçevesi İçinde kullanılmıştır. 949 haziranından 950 haziranına kadar ise 59 milyonu doğrudan doğruya, 59 milyonu da tiraj hakkı yoliyle olmak üzere, Türkiyeye iki kısımda cem an 118 milyon dolarlık yardım ayrılmıştır, Bunun da tevzi şekli şöyledir: 13 milyon 793 bin dolar, Tarım Bakanlığına, bir milyon 400 bini su işlerine ve milyon 250 bini yollara olmak üzere cem an 10 milyon 651 bin dolar Bayındırlık Bakanlığına, 6 milyon 181 bini Denizyolarma, 3 milyon 758 bini Demiryolarıiıa olmak üzere u u illi\ ım > ıa ih iı ıiııim lim m ı< iim li l iıllıım ıliııım M u m ıım M i im ııu ııı,ıi.ıııiıııııııım ıı:m > n m ıiiiıiı İsveç'in tanıdığı tira j hakkı 2 milyon doların yerine sarfedilmediği iddia olunuyor Ankara, 30 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) İsveç; Marshall Plânı gereğince 1949 yılı İçin Türkiyeye 2 milyon sekiz yüz bin dolarlık tiraj hakkı tanımıştır. Yapılan anlaşmaya göre, tiraj hakkı, muayyen maddelere tahsis edilecek ve evvelâ o maddeler alınacaktır. Öğrendiğimize nazaran, hükümetimizin istği üzerine lsveçin tanıdığı tekmil tiraj hakkı, maden direğine tahsis edildiği halde, verilen müsaadelerle İsveçten başka maddeler ve bu arada kâğıt ithal edilmiştir. Halbuki, memlekette iki senelik kâğıt stoku bulunduğu iddia edilmektedir. Yapılan ithalâtla tiraj hakkımız tamamen dolmuş bulunduğundan İsveç hükümeti; bizim için kömür istihsali bakımından hayati bir zaruret olan maden direği vermekte müşkülât göstererek, ancak dolar mukabilinde talebimizi is af edeceğini bildirmektedir. Bu husus, Başbakan Yardmıcısiyle Devlet-, Maliye, İşletmeler ve Ekonomi ve Ticaret Bakanları arasında görüşülmüştür. Tiraj hakkımızın pek mühim olmıyan maddelerle kapatılmış olması hususu; şiddetli münakaşalara sebep olmuştur. Maden direğinin temini için başka bir yol aranmak üzere İsveç hükümetiyle temaslar devam etmektedir. Batı Almanyada siyasî partiler Bonıı 30 (YİRS) Batı Almanyadaki Amerikan işgal makamları, 28 Kasım tarihinden itibaren, Almanyada siyasî partilerin açılabilmesi için bugüne kadar lüzumlu olan lisansları ortadan kaldırmıştır. Şimdiden sonra, partilerin açılmasına mahallî Alman hükümetleri müsaade verebileceklerdir. Churchill 7 5 yaşında Londra 30 (YİRS) Îngilterenin harp zamanı lideri ve Muhafazakâr Partisi Başkanı Winston Churchill, bugün 75 inci senei devriyesini kutlamaktadır. Bu münasebetle dünyanın her tarafından tebrik telgrafları gelmektedir. Churchill bugün, Danimarka Kral ve kraliçesi şerefine Danimarka elçiliğinde verilecek öğle yemeğinde hazır bulunacaktır. cem an 9 milyon 939 bin dolar Ulaştırma Bakanlığına et ve balık için 7 milyon 500 bin dolar Ekonomi ve Ticaret Bakanlığına (Toprak Mahsulleri Ofisi), 2 milyon 100 bini kok ve kukurtsüzleştirme işlerine, 1 milyon 260 bini M. T. a. ya, 9 milyon 155 bini Zonguldak kömür işletmesine, 1 milyon 806 bini Garp linyitlerine, 9 milyon 430 bini elektrik hatları ve Sarıyer santralına, 250 bini Palo kromlarına, 500 bini Divriltl işletmesine, 1 milyon 840 bini etüd ve kontrol ve 500 bini navlun karşılığı olmak üzere cem an 26 milyon 821 hin dolar İşletmeler Bakanlığına, 840 bin dolar Gümrük ve Tekel Bakanlığına tahsis edilmiştir. 118 milyon dolardan geri kalan 71 milyon 564 bin doların 2 milyonu; kurulacak çimento fabrikaları için hususî teşebbüs tarafından tiraj hakkı yoliyle Danimarkadan ithal edilecek makinelere, ve 70 milyon 564 bin dolar buğday, şeker, ve diğer istihlâk maddelerinin satın alınması için piyasa ihtiyaçlarına ayrılmıştır. 1 Aralık 164» Heyecan uyandıran bir haber DUnki) gazetelerden bazıları, 1. Ocak 1950 tarihînden itibaren yürürlüğe girecek oian yeni Emeklilik Kanunu gereğince şehrimiz mekteplerinden ikiyü ze yakın öğretmenin tekaüde sevkedi- leceğini ve bu mevzudaki listenin hazırlandığını yazmışlardı, öğretmenler arasında büyük bir telâş ve alâka uy.«adıran bu haberin sıhhati hakkında malûmatına müracaat ettiğimiz Millî Eğitim Müdürü ; " Böyle bir- demiş şey bahis mevzuu değildir tir, Kızıla karşı tedbir alındı Mekteplerde kızıl hastalığı salgım aileleri endişelere sevketmekte ve çocuklarını mektebe göndermekten alıkoymaktadır. Bu mevzuda ker,''.isiyle konuştuğumuz Saflık ve Sosyal Yardım müdürü şunları söylemiştir : 4 şehrimizde böyle bir salgının olduğu iddia edilemez. Mekteplerin devam üstelerini tetkik ve "Şoksan kadar talebenin kızıl hastalığına tutulduğunu tesbit ettik. Çocukların hepsi tedavi altına alınmıştır. Ayrıca bütün mekteplere ilâç göndermiş bulunuyoruz. Bu ilâç talebenin burnuna damlatılmaktadır. Okulların dezenfektesine de devam ediyoruz. Şehrimiz için endişeyi mucip bir şey yoktur.... m...ımımııı».........»ilmim,...... inini...... (im ııi iım ım im iııiıim m ııu ııim ıiıi iııım im iııtu M iııııııiım i iııııım M V Türk tütüncülerinin Merkez Bankasından şikâyetleri Ankara Tütüncüler Kongresinde görüşülen meseleler arasında kredi meselesi de birinci derecede yer almıştı. Tütün müstahsillerinin, tütün tacirlerinin millî bankalardan kâfi derecede kredi temin edememesi, ayrıca bir (Tütüncüler Bankası) kurmak ihtiyacını hissettirmiştir. Fakat son Ankara kongresinde, tütüncüler bankası kurmaktan ziyude, mevcut millî bankaların tütüncülerle olan kredi münasebetlerini tanzim keyfiyeti üzerinde durulmuştur. Kongrede bu mevzuu inceliyen bir komitenin raporundan şu satırları aşağıya alıyoruz: "Son zamanlarda Millî Bankalar kredi hususunda pek müsait hareket etmemektedirler. Halbuki elde stoklar bulunması ve yeni mahsulün fazlalığı karşısında tütün tacirlerinin kredi ihtiyacı eskisinden daha ziyadedir. Kredi darlığı bir kısım tüccarın 1649 mahsulü piyasasına kâfi dere- cede faaliyetle iştirakine m ini olacaktır. Bu hal piyasa için bir zaaf unsuru dolay isiyle çiftçi için de zararlı neticeler tevlit edecektir. Etraftan akseden haberlere göre Millî Bankaların kredi hususunda fazla İmsak göstermeleri Merkez Bankasının tütün finansmanları için ileri sürdüğü bazı kayıt ve şartlardan ileri gelmektedir. Filhakika böyle ise Merkez Bankasının mevzuu yeniden ve alâka ile gözden geçirmesini ve milli bankaların önümüzdeki devrede tütün işine daha müsait krediler tahsis etmesine imkân vermesi lâzımdır. Tütün ihracatçıları komitesinin müdahale mübayaaları hakkındaki görüşü de şu merkezdedir: En büyük ihraç metaımız olan ve memleket iktisadiyatında mühim mevkii bulunan tütünün her safhasında Hükümet tarafından dikkat ve alâka ile takip edilmesi zarureti vardır. Müsabakamızı kazananlar Gazetemizi tanıtmak üzerç evvelce dağıtmış olduğumuz broşürlere kapağındaki bulmaca, büyük bir rağbet görmüş olduğundan gazetemize külliyetli miktarda cevap gelmiştir. Gelen cevapların doğruları arasında noter huzuriyle yapılan kur a sonunda isimleri aşağıda yazılı müstakbel okuyucularımız şu mükâfatları kazanmışlardır : Altı aylık abone kazanan : Taner Cönk Saraçoğlu Mahallesi 3. Cadde 16/6 ANKARA Üç aylık abone kazanan : A y dın Obuz Nişantaşı Kuyulu Bostan sokak Can Ap. 25/2 Şişli - Üçiindiden yirminciye kadar birer aylık abonemizi kazananlar : 3 Nurettin Turan Nişanca caddesi 43 Edirnekapı - 4 Enis Üge Davutpaşa Nevbahar mahallesi Topçu Emin bey sokak 2/1 Şamataya - 5 Samiye Söl Muradiye. Dere sokak No. 61 Beşiktaş - 6 İnal Göver Yeni Mahalle Bostan sokak 2 Çengelköy - 7 Erol Yüksel Spor caddesi 110 kat III Beşiktaş - 8 Riri Şerler Müellif sokak Neşe apartmanı 10/9 Beyoğlu- Îstanbul 9 Hayrullah Kıpçak Vezneciler caddesi No. 10 Beyazıt - 10 Muvaffak Aydın Maltepe Askeri Lisesi 2327 Çengelköy- Istanbul 11 Galip Alptekin Tugay Harikzedeler sokak 22 Beyazıt - 12 Fethi Uygun Aynalı Çeşme caddesi 50/2 Beyoğlu - 13 Mustafa Balmumcu O- kumuş Adam sokak 4/2 Fatih - 14 Cemal Aııadol Tünelbaşı Bostan sokak Demiriz ap. kat 1 Galata - 15 Üsteğmen Mehmet Ali Şen yaşar Jandarma er okulu subaylarından - Maçka 16 Halit Önüt As. Post. 11011 K. Dumlu - Erzurum 17 Ahmet Mavigöz Cuma mahallesi Kabristan sokak 17 Rami - 18 Rıfat Ikis Beylerbeyi Çamlıca caddesi 34 Beylerbeyi - 19 Halil Yıldız Gürel Sineması üstü Beşiktaş - 20 Hayri Baysal Akbıyık Oyuncu çıkmazı 20 Sultanahmet - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU PANORAMA EDEBÎ ROMAN " Bey evde m i? Neşet Sabit, bu sesi duyunca İçinden: Eyvah, bizim bağ komşusu! dedi. O, bu pazar gününü kâh okuyarak, kâh yazarak, kâh pencereden bahçeyi seyrederek, kâh yeni yaptırdığı bir geniş divanın üstüne uzanarak, akşama kadar evde, yalnız geçirmek istiyordu. Karısı iki çocuğuyla beraber dün a gitmişti. Kendisi de bir haftaya kadar seçim bölgesini dolaşmak üzere yola çıkacaktır. Geceli gündüzlü didinmelerle geçen uzun bir Ankara kışından sonra o kadar hasretle beklediği bu kısa dinlenme devresine Mansur Zade Hüseyin Efendinin ziyaretiyle başlamak Neşet Sabit için oldukça can sıkıcı bir aksiliktir. Elinden kitabım attı. Sinirli bir hareketle ayağa kalktı. Gûya saklanacak bir yer arıyormuş gibi şaşkın şaşkın bakınmıya başladı. Keşke, şu sersem Osman a, beni kim ararsa evde yok, demesini tenbih etseydim!,, diye mırıldandı. Fakat, iş işten geçmişti. Mansur Zade, başında Karagöz ün ışkırlağım andıran o acayip şapkasıyla, selâmünaleyküm, diyerek odadan içeriye daldı. Buyurun, Hüseyin Efendi, hoş geldiniz. " Hoş bulduk. Ve geçip biraz önce Neşet Sabit in uzandığı divanın bir köşesine oturmak istedi. Fakat 1 rahat edemedi; yavaşça yere kaydı. Kunduralarını dışarıda bıraktığı için sol ayağım kolaylıkla altına alıp sağ dizini dikerek kalın İsparta halısının üstünde yarı bağdaş kurmuş bir vaziyette, yerleşti. Bir sigara? Kullanmam. Öyleyse bir kahve... Misafir, bu ikinci teklife cevap vermek lüzumunu duymadı. Odamn duvarlarına ve tavanına bakıyordu: Ev güzel oldu; sağlıkla otur. Neşet Sabit, bir konuşma mevzuu bulduğuna sevinerek: " Hoşunuza gittiyse, neden siz de bir eşini yaptırmıyasımz; dedi. Ama sandrdm, size böyle bir ev, küçük gelir. Oğlunuz evlendi. Yakında torunlarınız olacak. Sığaıııazsınız. Mansur Zade, kıs kıs güldü: Yakışmış kel başa şimşir tarak! dedi. Neşet Sabit, komşusunun bu lâftan ne kasdettiğini anlıyâmadı. Biliyordu ki, Mansur Zadeler Ankara nın en zengin adamlarındandır. İsteseler bu çapta evlerden bütün bir mahalle kurdurabilirler ve yine pek iyi biliyordu ki, o, diğer bütün hemşerileri gibi memlekette başlıyan yeni hayat şartlarının devamlı olduğuna artık kanaat getirmiş ve bu şartlara ayak uydurmaktan başka çare kalmadığım anlamıştır. Neden? Sanki, vakttihâlim yok mu, demek istiyorsunuz? Hüseyin Efendi, dizinin birini indirip Öbürünü kaldırdı. Kesik kesik öksürdü. Bu söze cevap vermek istemediği anlaşılıyordu. Neşet Sabit sözüne devamla: Biraderzadelerinize baksanız a; dedi. Yenişehir'de banyosuyla, garajıyla betondan koskoca bir ev yaptırdılar. 2 Hüseyin Efendi, oturduğu yerden bir hindi gibi boynunu uzatarak: Yaptırdılar; yaptırdılar emme içinde oturamadılar ki; dedi. Aha; bir hafta öncek, yine eski evlerine taşındılar. Kırkbeş elli bin liraju kirece ver, kuma ver. Üstelik başına bir de emlâk vergisi belâsım çıkar. Akıl mı şimdi Bu? He, he, he! Akıl mı şimdi bu? Diyeceksin ki, kiraya versinler. Onlar da bunu isteyip duruyorlar. Hattâ gazeteye ilân bile koymuşlar. A y da ikiyüz, ikiyüz elli liraya kıyıp hangi babayiğit tutabilir evi. Vekil, mebus, müsteşar, müdürü umumî hep ev bark sahibi oldu. Kala Jtala bir ecnebi diplomatlar kaldı. Onlar da bizim gibilere rüşmez İri! Nice hatırı sayılır köşk, konak sahipleri yollarını gözetlerken başlarını bizden yana çevirmezler. Çevirseler de çırılçıplak evi istemezler. Karyolalar, koltuklar, kanepelerle dayayıp döşemek lâzım... Hadi, bunu da yaptın. Yaptın emme, il oğlu bu. Bir yıl, iki yıla varmaz, ne evden, ııe eşyadan hayır kalır. Sonra tut kelin perçeminden! He, he, he, he... Mansur Zade Hüseyin Efendi, gülüyor mu, hıçkırıyor mu? Anlamak mümkün değildi. Neşet Sabit, onun dediklerine, zaten, pek kulak asmıyordu. Ona, bir acayip nesneyi seyreder gibi, hayretle bakıyordu. Başının üstündeki uydurma şapkasından kalın örgülü yün çoraplarına kadar derme çatma kılığının bütün teferruatı; oturuşu, kımıldanışları, bir dizini büküp öbürünü kaldırışları ve nihayet, o koyu orta A- nadolu şivesi, Neşet Sabit te açılan bahisten bin kat daha büyük bir ilgi uyandırmıştı. Frenklerin Folk-Lore adını verdikleri şeylerin hepsi Mansuri Zade de toplanmış gibiydi ve elleriyle yüzünün derisi Ankara taşının rengindeydi. Vücudüııden odanın havasına sinsi bir kokunun yayılmakta olduğunu hissetmeseydi, Neşet Sabit, biraz evvelki dedirginliğine rağmen, bağ 3 komşusunun bu tepeden inme ziyaretinden â- deta memnun kalacaktı. Mansurî Zade Hüseyin Efendi, elinde tuttuğu fincanı sarsıp sarsıp kahvesinin son yudumlarını içtikten sonra elinin tersiyle dudaklarım sildi ve uzun bi rmüddet dik dik Neşet Sabit in yüzüne baktı: Haklı değil miyim, Mebus Bey? Neşet Sabit giilümsiyerek başını salladı; karşısındaki adamın neden bahsettiğini büsbütün unutmuştu bile. Fakat, Hüseyin Efendi bu gülümsemeyle bu baş sallayışını bir tasdik işareti sayıp kendi talâkatinden, kendi mantığından hoşnut, konuşmıya devam etti: Emme, sen bana diyeceksin ki, ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli! Deveyi güdeceğiz, tabii... Biz güdemezsek evlâtlarımız güdecek! Medeniyet kervanına katılmazsan yolda kalırsın. Yolda aç bilâç kalırsın. Kimseler dönüp halin nedir diye başını senden yana çevirmez. Bunu, anlamıyacak kadar geri kafalı değilim. He, he, he!... Birden, kendini toparladı; ciddî ve âdeta âlimane bir tavır takındı: Medeniyet... Avrupa medeniyeti! dedi. Bilir misin, ben buıııı neye benzetirim: Otomobile; otomobil, caddenin ortasından dolu dizgin gidiyor. Sen bunu, önüne geçip, durduramazsın. Ya bir kenara çekilirsin; ya altında ezilirsin; Ha, bir de, bunun içine binmek var. (Sesini a- cıklı bir sır tevdi ediyormuş gibi yumuşatıp yavaşlattı.) Evet, bir de bunun içine binmek var. Emme, ben sana birşey diyeyim m i? Otomobilin dümeni elinde olmadıktan kelli içine binmek marifet değil! Makinayı bileceksin^ o nasıl kullanılır öğreneceksin. Yâni ona sahip olacaksın. Yoksa, makina sana sahip olur. Onun ilminden anlıyan şoför seni istediği yere götürür, o senin emrine tâbi olacağı yerde bakar- 4 sm, sen, onun emri altına girmişsin. Her a- dam, körkörüne buna razı olmak istemez. Hem biz eşekten daha yeni indik Mebus Bey; otobüse ilk bindiğim gün başım öyle bir döndü, kursağım öyle bir altüst oldu ki alışma ya kadar çektiğimi bir ben bilirim. Bizim hâtûn dersen hiç alışamadı gitti. Bereket dışarı çıkmaz. Senede iki defa bir evden bağa, bir de bağdan eve taşınırken çıkması lâzım gelince, onu eşyalarla beraber yük arabasına bindiririm. gimdi gel de, böylesine fistan giydir, başına da şapkayı geçir. Yürümesini şaşırır, aklını kaybeder Alimallah,... Bu orijinal medeniyet tarifi, bu gerilikle ilerilik arasındaki samimî mukayese, Neşet Sabit in bir kulağından girip öbür kulağından çıkıyordu. Zira, o da arkadaşlarının çoğu gibi artık bu çeşit bahislerin hiç bir mânâsı kalmadığına hükmedenlerdi. İnkılâp olup bitmiş; inkılâp prensipleri kanunlaşmış; sağlam temeller üstünde yeni ve ileri bir cemiyet binası kurulmuştu. Bunun alt katında bazı müstehaseler daha bir kaç zaman için birşeyler homurdanabilirdi. Fakat bu homurtular milletin vicdanında, artık, hiç bir yankı uyandııamazdı. Ancak, şu halının üstündeki adam gibi insana ya bir gülmek arzusu, ya bir baş ağrısı verebilirdi. Netekim, Neşet Sabit, bu baş ağrısını hissetmiye başlamıştır. Mansur Zade Hüseyin Efendi, hâlâ bir nargile gibi guruldayıp duruyordu. Önce tuhaf veya gülünç, sonra can sıkıcı bir şekil alan bu monolog' daha ne kadar sürecekti? Neşet Sabit, bir kaç defa saatine baktı. Yemek zamanı gelip geçmişti bile. Fakat, Mansur Zade oralarda değildi. Zira, o öğle yemeğini sabahtan yemişti. Ev sahibini de öyle yapmış sanıyordu: (Devamı var)

» t Aralık 1949 Y E N î İSTANBUL S ah if e : M ali meseleler GÜNÜN EKONOMİK HAREKETLERİ Ü T Ç E ( İktibas Hakkı Mahfuzdur ) Transfer edilebilen sterlin hesaplarının beynelmilel piyasada faal mua ihtiyacı olan ithalâtçıların arasım bulleri Amerikan ihracatçılariyle sterline G EÇEN yaz ilmi bir heyet Haz- bean yedi sekiz veya sekiz on senelik ret-i Nûh un gemisini bulmak bir devre içinde arıyor. Eskiden bütçe mele görmesi Ingiliz hükümet adamlarını düşündürmektedir. 2 dolar 60 bilhassa Amerikan ihracatçıları ile Ankara, (Hususî muhabirimizden) gerek menkul ve gayrı menkul kıymaktadırlar. Bu gibi transaksiyonlar üzere Ararat Dağı nı baştan tanzim olunurken ve masrafların karşılığı için varidat aranırken millî irat aşağı taradı. Gemi bulunamadı. Çünkü heyet eksik vesaik ile yola çıkmış hemen hemen hiç hatıra gelmez, sa cent yâni 735 kuruş civarında satılan onların Arjantin, İspanya, Türkiye ve Ekonomi ve Ticaret Bakanlığının, metlere bağlı servetleri yeni iş sahalarına intikal ettirebilmek için, bun bu sterlinler Amerikada haftada 3 sterlin sahası dışında memleketlerdeki yurdun İktisadî kalkınmasında hususî teşebbüs ve sermayenin ehemmiların mobilize edilmesi icabeder. Fatı. Cevdet Paşa merhumun Kısas-ı dece ferdin gelirlerinden ifraz olunacak yüzde beş, on, on beş... ilâh. 1er milyon dolarlık muamele görmektedir. müşterileri arasında olmaktadır. Muamele şu şekilde olmaktadır: Ameriyetli rolünü tesbit etmek ve bunu bir kat hâlen böyle bir maksat için kre Enbiya sını nasılsa ihmal etmiş o- Devalüasyondan evvel de böyle bir piyasa mevcuttu ve yüzde 20 iskonlan Nûhcular, araştırmalarını Van ve yekûnları ile meşgul olunurdu. Şimdi ise memleketin senelere ait Millî kalı ihracatçı Wall Street döviz simsarına müracaat eder. Arjantinde 20 mek üzere geniş bir anket açtığı makez Bankasının reeskont yolları da bu gelişme seyri içinde tahakkuk ettirdi teminine imkân olmadığı gibi, Mer toyla bu piyasanın başlıca alıcıları Çölünün şimalinde yapmışlardı. Halbuki cenubunda yapacaklardı. Neden? gelirinden başkaca istikbale ait de ithalâtçılardı. Bunlar sterlin sahası bin dolarlık mal satın almak istiyen lûmdur. Türk Ekonomi Kurumu ankete cevap vermek üzere Millî Kü ki, bu servetleri mobilize etmek im maksatlar için açık değildir. Kaldı dışındaki şahısların: İngilteredeki hesaplarını satın almaktaydılar. Bugün Zira Tufan ı müteakip suların çekilmesiyle gemi Ararat Dağının değil, "Cûdi vrenin de millî geliri tesbit edildikten bir müşterisi vardır. Fakat Arjantinli ithalâtçı dolar bulamamaktadır. Simsar Amerikada dolar hesabı olan fa sonra bütçe lıazııianmaktadır, veya tüphane salonunda münakaşalı bir kânları temin edilse dahi maksadın transferable sterlin hesapları daha Dağının üzerine oturmuştu. Kıssa-i- bütçenin hazırlanması istenilmektedir. toplantı tertip etmiştir. Memleketin husulü için yeni iş sahalarında emniyet unsurlarının yerleştirilmesine, fazla ihracatçıların işine yaramaktadır. ihracatçılar mallarını derhal pa bir Arjantinli tüccarla temasa geçer. sıslarının, banka umum müdürlerikat sterline ihtiyacı olduğunu bildiği tanınmış iktisat ve maliye mütehas Nuh aleyh-is-selâm s. 6. Dün bulunanı ıyan geminin yarın da bulunamalirden diye çektiği yüzde 20, yüzde 25, Yeni nazariye, yeni tatbikat millî ge buralarda istikrar teminine ve teşvik raya tahvil etmek suretiyle yüzde 8 Amerikan Banker Arjantinli ithalâtçıya diğer tüccara sterlin tediye messillerinin ve tanınmış iş adamlanin, İktisadî devlet teşekkülleri müyacağını düşünerek nevmit olmıyaedici kârlara imkân bahşedecek kanun ve nizamlara ihtiyaç vardır. Yâni yüzde 30... ilâh nisbetinde hörmetli Iskontoyla bu sterlinleri satmaktadırlar. lım. hisseler le yalnız âmme masraflarına Tıpkı bu heyetin araştırmaları gibi etmesini temin eder, o da Amerikada^- rının hazır bulundukları bu toplantıda karşılık bumlakla iktifa etmek istemiyor, bizzat memleket iktisadiyatı devlet kendi tahvilleriyle hususî teşebbüse karşı rekabet halindedir. Hu Yolladığı malın parasını almak için ki dolarları Amerikalı ihracatçının ehemmiyetli bir başka araştırma da anketin birinci maddesini teşkil eden uzun zaman beklemek mecburiyetinde olan bir ihracatçı için, dolar su Bu transaksiyonun kanun dairesinsün bu günkünden daha geniş ölçüde hesabına geçirir. Yurt kalkınmasında hususî teşebbü geçen yazın sonlarında hükümet merkezinde başlamıştı. Muhterem Maliye nın seyir ve meşy i üzerinde müessir susi teşebbüsü vergilerle korkutmaktadır. Modern vergiler koyacağız derken sermaye terakümlerini iki defa olmıya, Konjonktür ün inhitat devresini önlemiye veya kısaltmıya, rerünmektedirkamları tarafından iyi karşılanmaretiyle tediye sistemi daha cazip göde olmasına rağmen İngiliz resmî ma faaliyet göstermesini sağlıyacak ııis- Bakanı yüz milyonlara, hattâ aşağı yu karı bir buçuk milyara kadar yükselen rakamların zirvelerinde 1950 büt çalışıyor. Böylece (Konjonktür) ün fah devresini tahrik veya tacil etrniye bette memlekette hususî sermaye terakümü olduğuna kani misiniz? Mesnetşebbüsü muamele vergisi ile baltala vergiye tâbi tutmaktadır. Hususî te New-York taki Wall Street banker- maktadır. IIMllllltllllUılllltl lllllll lim l IlUIMtIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIUIIHIKIlllillllllllllllllllllUlllllllllUtlIMIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIIIIIIIIIIIIIIIIllllll' çesine, varidat ile masarif arasında bir kısmındaki bütçe fazla veya açıklarını, ileri kısımlardaki bütçe açıklar Halbuki hükümetin değişmez prenleriniz nelerdir? problemi görüşülmüştür. Toplantıda beliren kanaate maktadır. bir tevazün noktası,, bulmak işini göre hususî teşebbüs sahiplerini yeni Bakanlık erkânından müteşekkil bir veya fazlaları ile eritmiye bakıyor. sip kararları alması ve değişmez, â- Italyada kıırk saatlik hafta sahalara götürecek sermaye miktarı piyasanın umumî tezahürlerine gö heyete tevdi ediyordu. Bakanlığın nasılsa bu heyet haricinde kalabilmiş Bazılarına göre ise bütçede tevazün dilâne vergi sistemleri vazetmesi, çalısına sistemimizi ıslah etmesi lâ meselesi, üzerinde dtırulnuya bile değer bir mesele değildir. Olsa da olur, det hükümet buhranı ile gölgelenen Kütlenin, satın alma kudretinin azal Komadan Bildiriliyor: Bir müd haftanın tehlikeleri de yok değildir. re pek azdır. Buna mukabil gayrı çok kıymetli bir rüknü kendine has zımdır. Hükümet devletçiyim derken menkullere veya ölü menkul kıymetlere bağlı servetler mevcuttur. Aynı nâfiz nazarı ile bu heyetin âzasına da olmasa da olur. Mesele memleket halkına meşgale bulmak ve memleket niden meşgul etmeye başlamıştır. Haselmesi, yahut da her ikisi dolayısiyle, dî cihazlanma işlerini dahi başarama sosyal dâva, İtalya iç politikasını yeması veya yevmiye ve fiyatların yük henüz devletçiliğin icabı olan İktisa Nuhcular,, adını veriyordu. Malî Nuh zamanda prodüktlf ve rasyonel olmı- Buların elinde, asıl Nuhcuları alâkadar iktisadiyatını istenildiği gibi idare ziran sonunda 1,8 milyon olan işsizlerin ekonomik ve sosyal nizamda ciddi aksi tesirler olacaktır ki, bunların önlen tesis edememiş, elektrik santrallarmı mıştır. Devlet henüz bir yol şebekesi yan iktisadi işlere yatırılmış sermayeler de vardır. eden Peygamberler hikâyeleri,, ka- eylemektir, iki büyük harpten çıkmış bugün 2 milyona yükseldiği tahmin «lar da mevsûk ve sağlam rehber veya olan bütün cihan iktisadiyatı ve bin- olunmaktadır. Şu kadar ki haziran mesine esasen imkân yoktur. kuramamış, hülâsa memleketin ekonomik kalkınmasını tahrik eden işleri Son yıllarda sermaye iş hayatına rehberler bulunmadığına göre muhterem heyetin elinden çıkarıp makam. halinde olduğu için durulmuş bir vaziriben 200,000 ziraat işçisi ilâve ediletık tehire imkân yoktur. Hükümet ya başarmadan bira fabrikası kurmağa netice mâliyeleri henüz bir çalkantı miktarına kışın daima işsiz kalan tak Bununla beraber bu meseleyi. ar kısa zamanda tasfiyeyi hedef tutarak akmış, çabuk toparlanacak işlere rağbet göstermiş bu da sermayelerin lü vasıtasiyle Vekiller Heyetine sunduğu yete bakarak yeni nazariye veya rıa- bilir. Üç nâzın çekildikten sonra teşekkül eden yeni hükümet, son toplan bütçeye işsizlere yardım tahsisatı (948 ieabederse, memlekette yeter derecede işlerin gidişine müdahale etmiyecek ve kalkışmıştır. Hülâsa olarak söylemek bütçede o tevazün noktasını ne dereceye kadar bulabildiği - bütçenin matkında bir hüküm vermiye henüz imtısında işsizlik ile esaslı şekilde meşgul de 33 milyar liret) koyacak, yahut da olmasa dahi hususi sermaye terakümü zariyeler veya bunların tatbikatı hakzumsuz, sahası boğulmuş, yeni sermayeye ihtiyaç göstermiyen işlerde toplanmasını intaç etmiştir. buata henüz verilmemiş olduğu şu sıralarda - pek kestirilemezse de mesa ıııakla beraber 40 saatlik hafta mese ne şekilde verilirse verilsin, sosyal dâ istihsale mâtuf hareketlere akıtılmakân yoktur. olmuş ve herhangi bir karara varıııa- dâvayı kökünden halledecektir. Karar mevcuttur. Fakat bu hususî sermaye Bizde uzun vâdeli işlere kapanan ilerinin, evvelki heyet mesaisinden Biz nasıl bir yol tutmalıyız? Bu lesini de gözden geçirmiştir. Kırk saatlik haftanın kabulü ile dâva her ne lup Kalabriya'da son defa vuku bulan ınâtuf hareketlere akıtılmak isteniva umumî efkârı endişelendirmekte o- mıştır. Eğer hususî sermaye istihsale sermayeler, teşviki sanayi kanununun eseridir. Bu kanun tamamen herhalde daha meşkûr olduğuna şüphe «tmiyebiliriz. kanlı hâdiselerden beri İtalyanın her Bütçenin işi, Devlet hizmetlerinin istilzam ettiği masrafları tesbit etmek ve bunlara karşılık bulmaktır. Devlet hizmetleri denilince ne anlaşılmak lâzım gelir? 1914 den evvel Devlet hizmetleri veya Devletin vazifeleri ikiye ayrılmak mutat olmuştu: 1 Zarurî vazifeler, 2 ihtiyarî vazifeler! Tatbikat sahası için bu, demekti ki, Devletin elindeki malî imkânlar zarurî vazifeleri karşılıyamaditkça ihtiyarî vazifelere geçilmesin! Ve o zamanlar Devletin fert umuruna müdahalesini asgarînin de asgarîsine indirmek temayülü ile eski maliye usulü, bir vakitler ispanyada zabıta işlerinin bile efrat veya hususî teşekküller marifetiyle idare edilebilmiş olduğunu hatırlatmakta fayda görürdü. 1914 denberi hiçbir şey unutmamakla beraber hiçbir şey de öğrenmemiş olanlara şimdi diyorlar ki bu tasnif.müstehase fikirler arasına karışmış ve içerisinde örümcekler ağ kurmuştur. Evvelce ihtiyarî gibi görünen vazifelerin de zamanla Devlet hizmetleri arasına almmasiyle bütçelerin masarif haneleri kabardıkça kabardı. Mukaddema milyonla, milyarla hesap edilen bütçe yekûnları hâlen milyarlar, trilyonlarla bağlanmaktadır. Eski devirde Devlet zarurî veya ihtiyarî bütün masrafları karşılamak üzere efrattan vergi alır, Millî Emlâkten gelen az çok varidatı buna katar, icabında biraz da istikraz ederek cümlesinin hâsılatiyle seneyi sene ederdi. O devirde Devlet, bütçelerin masarifine varidatını uydurmak için nazarlarını umumiyetle bir seneden fazla bir müddet haricine çıkarmaz, ve yine umumiyetle bütçede tevazünü mutlaka bu bir sene zarfında aramıya ve bulmıya çalışırdı. Yeni nezariye, hattâ bazı memleketlerde yeni tatbikat bütçe için tevazünü bir yıl içinde değil, İktisadî hâdiselerin yürüyüşündeki devir (Cycle) lere te- 30/XI/1949 Çarşamba Borsalarda Vaziyet : Ticaret Borsasında fiat gerilemesi ve umumî durgunluk devam etmektedir. Geçen haftalarda hareketli bulunan FINDIK ve CEVlZ piyasaları da bu umumî temayüle uymuşlarsa da bir İsveç vapurunun doğruca Karadenize gideceği h&beri piyasayı canlandırmıştır. NEBATÎ YAĞLARDA ve YAĞLI TOHUMLAR da ise iş yoktur. Yerli fabrikaların alışlarını kesmeleri üzerine durgunlaşan YAPAĞI piyasasına mukabil Ingiltereye ihracat dolayısiyle TlFTİK de kısmî bir hareket vardır. Esham ve Tahvilât Borsasında dikkate şayan bir hareket yoktur. Borsa dışı ALTIN piyasasında İse, dünya piyasalarına müvazi olarak, fiatler düşmekte devam etmektedir. İzmir: İzmir Borsasında ÜZÜM üzerine tereddütlü bir hava vardır: Satıcı, yeni ihraç ihtimalleri düşüncesiyle, çekingendir. Alıcı ise elinde bir stok bulundurmayı arzu etmekle beraber müstakbel dış satışların fiatlerinde mütereddit olduğu için, teenni ile hareket etmaktadır. İNCİR piyasası sağlamlığını son İngiliz satışları ile devam ettirmektedir. Esasen elde iki bin tonluk çok küçük bir stok kalmıştır. PAMUK piyasasında bilhassa kredi darlığı ve vapurların pamuk yüklemede ortaya koydukları zorlukların te Pamuk piyasası İzmirle muvazi durgunluğu muhafaza etmekledir. Namık Zeki Aral nazariye veya nazariyelere kendimizi kaptırmak mıyız? Milletler veya Cemiyetler de bir zaviyeden ailelere benzetilebiîmekten hâli kalamazlar Aile reisleri gibi Devlet zimamdarları da gönüllerinde ne tûl-i emel'ler beslerler! Aile babaları için olduğu kadar Devlet adamları için de bu tatlı hayaller gönüllerde yaşamakla kaldığı, tahakkuk sahasına çıkarılmaları mevzuubahis olmadığı müddetçe şüphesiz ki mesele yoktur. Fakat bu tûl-i emellere şeniyet sahasında vücut vermek istenildiği takdirde o zaman ailelerin olduğu kadar milletlerin de imkân larını o tatlı hayaller kadar gözönüne almak zarureti kendiliğinden ortaya çıkar. Bir babanın, oğluna, kızma, u- zak, yakın taallûkatına lâyık görmediği, temin etmek istemiyeceği nimet veya nimetler yoktuı! Fakat bir de o babanın elinde imkânlar vardır. Bu imkânlarla o tûl-i emelleri mutlaka yanyana getirip telif etmek zaruretini bir tarafa bırakarak sadece o nimetleri temin etmek isteyen bir babanın aile haysiyetinden başlayarak ne kadar fedakârlıklara katlanmak mecburiyetine düşeceğini, bizzat aileyi ne vaziyetlere, ne perişanlıklara düşüreceğini tasvire kalkışmak elbette lüzumsuzdur. Milletler ve zimamdarları için de keyfiyet başka türlü olmasa gerektir. Memleketin ihtiyaçları vardır, memleketin elinde imkânları vardır. Bu iki unsuru veya unsurları telif etmeden iş görmiye kalkışmak memleket mâliyesi kadar iktisadiyatını da biraz daha karışıklığa sürüklemekten başka bir şeye varamaz. Devlet vazifeleri hakkındaki eski tasnif bugün için bir müstehase telâkki edilse de şe niyet sahasında onu yine gözönüne almaktan başka çare yoktur. Zaten başka türlü de hareket etmeğe imkân var mıdır? ister istemez ihtiyaçları bir tertiplemeye tabi tutacağız, bir kısmım takdim, bir kısmını tehir edeceğiz. Elverir ki zarurî ler ile gayri zarurî ler şeklindeki tasnifi veya tertibi isabetle yapalım. olarak Transfer edilebilen Ingiliz liraları kadar tamamen hallolunmıyacaksa da sosyal gerginlik bir müddet için azalacaktır. Şu kadar ki, bu kırk saatlik İsrail Portakal İhracatı A Hayfa: İsrail yeni portakal mahsulünün ihracatı başlamıştır. 52 bin kasa portakal Atlantik O- cean şilepiyle İsveçe ihraç edilmiştir. Ingiltereye ihracatın ne vakit başivyacağı. bir iial anlaşmasına varılamadığından belli değildir. Ingılterede İnşaat A Londra: Ingiltere Sıhhat Bakanı Mr. Bevan, harbin sonundan beri Ingilterede 1.000.000 ev inşa edildiğini söylemiştir. Mısır ve Amerikan sermayesi A Kahire: Mısır hükümet mahfillerinin belirttiklerine göre, Amerikalıların yeni endüstriler kurmak maksadiyle Mısıra sermaye yatırma teklifleri bazı şartlar dahilinde memnuniyetle karşılanmıştır. Şartlar şunlardır: Yeni kurulacak endüstriler hâlen işliyen endüstrilere rekabet edici mahiyette olmamalıdırlar; kârlar dolarla ödenecekse, bunların tediyeleri yeni endüstri mamullerinin Amerikaya ihracatı ile olmalıdır. Meselâ, Amerikalılar Mısırda bir mensucat sanayii kurmak istiyorlarsa, dokunan kumaşların bir miktarı dolar karşılığı Amerikaya satılmalıdır. tarafından memnunsuzluk artmaktadır. Yeni Zelanda Yün Piyasası A Auckland: Yün piyasası açılmıştır. Fiatler geçen seneye nisbeten r,'c 30 yüksektir Bradford ve Avrupa başlıca alıcılardır. Almanya, I- talya ve Belçika piyasada aktif olmuşlardır. Fransa endüstriyel sıkıntılar yüzünden piyasaya iştirak etmemiştir. Amerika ihtiyatlı mübayaalaıda bulunmuş, şimdilik yalnız halı imalâtında kullanılan kaba yün almıştır. Japonya da bir miktar mübayaada bulunmuştur. Madrid Zirai Mahsuller Fuarı A Madrid: ispanyanın ÜO eyalet indeki ziraî faaliyetleri gösterecek ilk Ispanyol zirai fuarı Mayıs ayında Madridde yapılacaktır. İngiltere çelik sanayii gelişecek mi? A LONDRA: İngiliz Demir ve Çelik Federasyonu na mensup bir zat verdiği bir beyanatta Britanya nın bu son aylar zarfında Kanada dan 15 ilâ 18 milyon dolarlık çelik ve demir siparişleri aldığım söylemiştir. Bu Ingil terenin bu kadar kısa bir zamanda aldığı en mühim sipariştir. Portekiz balık ve ıneyvasını değerlendiriyor LONDRA: Büyük Britanya ile Portekiz Hükümetleri arasında aktedilen bir tisarî antlaşma mucibince, Ingiltere, meyva ve balık mukabilinde Portekiz e otomobil; sınaî makine, yün ve tekstil gibi maddeler verecektir. Gelecek seneye kadar bu iki memleket arasındaki tediye muvazeneli bir şekle sokulmuş olacaktır. Yeni uranyum madeni A MONTREAL: Kanada Madenler Bakanlığı Quebec şehri civarında keşfedildiği bildirilen uranyum madeni haberini teyid etmiştir, tngilterede kömür istihsali Fransa - Pakistan ticareti A LONDRA: Fransa ve Pakistan devletleri dün bir ticaret anlaşması imzalanmıştır. Hususî teşebbüsün rolü Türk Ekonomi Kurumunun bu husustaki fikirleri kalktıktan veya muamele vergisi yolu ile hükümleri zayıflatıldıktan sonra sermayenin uzun vâdeli işlere artık gitmez olduğu anlaşılmıştır. Binaenaleyh gerek prodüktif ve rasyonel olmıyan işlere yatırılmış sermayeleri, MllllllllllllUlllllllllllllllllllimimilimillllll mııılııılııımıııtlmmııııııııımıııı yorsa, önce hususî teşebbüsün emniyet şartları içinde çalışmasını temin etmek lâzımdır. Fakat bu teminatın, hükümetin en yüksek mertebesinde bulunan bir zatın beyanatı ile değil, kanunlar ve nizamlarla korunmuş olması da şarttır. I iıııılııııı ı ı m ı ı ı ı l ı ı ı ı ı. m m üniversitelinde Profesör Lanfenberger in konferansı Paris Hukuk Fakültesinde Maliye dersi veren dünyaca meşhur Prof. Lonfenberg, Üniversitesinin misafiri olarak îstanbula gelmiş* ve Konferans salonunda dikkate şayan bir konferans vermiştir. Profesörün, konferans mevzuu olarak seçtiği mesele, bugün dünyayı meşgul eden (devlet bütçeleri) meselesidir. Profesör, bütçeelrin büyüdüğünü, milyarlara çıktığım söylüyor, son derece karışık ve pek çok taksimata ayrılan modern bütçelerin, ne maliye nazırlarının, ne de parlâmentoların artık ihata edemiyecekleri bir hale gelmiş olduklarım söylüyor. Parlâmentoların bütçe tetkik ihmallerine, bilhassa temas eden Profesör, bu heyetlerin çok ihtisas istiyen bütçeleri tetkike kifayetli olmadığını, esasen bunun için zamana da malik olmadıklarını ifade etmektedir. Misal olarak 1950 Fransız bütçesinin henüz müzakeresine başlanmadığını, bu müzakerenin ancak önümüzdeki aralık ayında, onunda belki yirmisinde başlıya- cağız, böylece on günde koskoca bir devletin son derece muğlâk olan tir bütçesinin aslâ lâyıkiyle tetkikine imkân olmadığını ifade ediyor. Bütçelerin kabarması, devletin türlü dan ileri geldiği gibi, sosyal hizmettürlü İktisadî işletmelere el atmasmleıe büyük tahsisatlar ayırmasından dolayı da ileri gelmektedir. Fraıısada olduğu gibi, İngllterede, Tiirkiyede devletler birçok işletme işlerine girişmektedir. Bu işletmelerin faiz ve amortismanları, devlet bütçelerine ithal olunmaktadır. Gerçi kâr olursa, bunlar da bütçeye müspet taraftan girecektir. Meselâ, Fransaı-a, develt işletmeleri ekini açık demiryollar, bu açıklar bütçelerden kapanmaktadır. Profesör, gerek devletin işletmecilik yapmasına ve gerek sosyal hizmetlerle bugünkü kadar meşgul olmasına taraftar görünmemektedir. Devlet, hususî işletme sahalarına dahil olup, o sahaların bir kısmını kendi işgal ettikçe, millî sermaye terakümüne yardım eden hususî saha daralıyor. Buna mukabil devlet, kendisinin milli sermaye terakümüne çalışması zoru hâsıl oluyor. Halbuki, devlet, milli sermaye terakümü yapabilmesi için, el attığı işletmeleri kârlı yürütmesi lâzımdır ki, tecrübe, bunun aksini göstermektedir. Neticede, devletçilik, millî irat terakümünü daraltmaktadır. Profesöre göre millî iradı yine halk, yani hususî teşebölis arttırabilecektir. Profesör, konferansını dinleyiciler üzerinde çok müsait bir tesir bırakmıştır. MEMLEKET ve DÜNYA BORSA ve PİYASALARI KAMBİYO, ESHAM VE TAHVİLÂT Kambiyo Açılış Kapanış 1 Sterlin... 784. 784. 100 Dolar... 280 280. 100 Fr. Frangı 0.80 100 İsviçre Fr.. 64.03 100 Belç. Fr. 5.60 100 İsveç Kr.... 100 Florin... _ 73.68.40 T00 Liret... 044.12.80 1.44.12.80 100 Drahmi... 0.087.60 00.87.60 100 Escoudos 973.90 Serbest Fiatlar (Kurils) En aşağı En yukarı Dolar "Takas.. 4.40 4.40 Sterlin 11.59 11.59 İsviçre Frangı 1.02 1.02 Altınlar Bugün Dün Kuruş Kuruş Külçe Yerli Gr. 6.35 6.35 Külçe D p r u s s h 6.38 Cumhuriyet 44.10 44.20 Reşat... 45.20 Hamit... 42.60 42.60 Gulden... 41.80 42.85 İngiliz... 60 60.10 Fransız kok. 48.75 49. Napoleon III. 45.50 45.75 İsviçre... 43. Gümüş, Platin En aşağı En yukarı Gümüş Gr... _ Platin... 10. 11. Devlet Tahvilleri Ikramiyeli tahviller Kapanış (*) Vc 5 1933 Ergani 23.50 23.50 %5 1938 ikramiyeli 20.50 20.50 <75 Millî Müdafaa I... 100.25 100.25 %5 1941 Demiryolu IV. 98.35 98.35 %5 1941 Demiryolu V.. 99.40 99.40 %4 1/2 1949 ikramiyeli... 95.50 95.50 Diğerleri %6 1911 Demiryolu VI. 96.70 96.75 %6 Kalkınma I..... 96.75 96.75 %6 II. 96.90 96.90 % 6 III. 19.95 97. Te 6 1948 İstikrazı I... 96.80 96.85 %6 1948 II... 96.80 96.85 %6 Milli Müdafaa I... 19.65 19.60 6 1949 I... 96.60 16.40 %7 1934 Sivas-Erzurum I. 20.60 20.70 %7 1934 - II-VII. 21. 21.- - %7 1941 Demiryolu I.. 19.90 20.95 %7 1941 II.. 20.85 20.46 %7 1941 III.. 19.90 20 %7 Millî Müdafaa I.. 19.70 19.70 %7 " II.. 20.40 20.40 %7 " III.. 19.86 19.86 %7 VI.. 20.85 20.90 Şirket Tahvilleri Anadolu D.Y. Tertip A/B. C.. rc6o... MMiimes. Senet. 106. 63. - 68.50 Şirket Hisse Senetleri T. C. Merkez Bankası.. Türkiye İş Bankası... Türk Ticaret Bankası Arslan Çimento.... Şark Degirmencilk Millî Reasürans... 11.8.50 24.50 5. 16. 23.25 Ecnebi Tahviller Mısır Kredi fonsiye 1003. 1911. siri de inzimam ederek bir gevşeme vardır. Tıkanan prese yerlerini boşaltmak arzusiyle de arz hareketli, buna mukabil talep nazlıdır. ÇEKİRDEK ve NEBATÎ YAĞ piyasaları göründüklerinden gevşektirler. Bu piyasalarda prim ve tenzilât adiyle borsa fiatlerinin hakikî seviyeleri altında muamele olmaktadır. Adana: 107.- 64 50 60.50 118.50 25. 5.10 16.30 23.50 MEMLEKET TİCARET BORSALARI Ticaret Borsası Son Bugün Hububat kapanış Buğday Yumuşak... 31 31. % Buğday Sert... 31 31 Arpa Biralık... 27.10 ' Arpa yemlik (dökme)... 25 Mısır (Sarı)... 23.20 24. Fasulva Tombul... 100. Fasulva Çalı sert... 42 42. Kuşyemi... 40. Mercimek Kırmızı kabuklu 21. 36 Mercimek Yeşil... 48 50 Nohut natlircl... 60 55 Yağlı tohumları Ayçiçeği tohumu...... 38 Ketentohumu... 42. 47 Kendirtohumu... 35 Haşhaş tohumu (Mavi). 78 Susam... 81. 84 Yer fıstığı kabuklu... 58 78 Kuru Meyvalar Fındık (kabuklu sivri),. _ 72 Fındık (İç tombul)... 134 138 Ceviz (kabuklu)... 59. 62 Ceviz (İç natürel)... 172 180 Dokuma Hanı Maddeleri t Tiftik ana mal... 270.50 268 Yapak Anadolu (Kırkır») 210 210 Ham deriler: Sığır salamura kilosu... 200. 202. Keçi tuzlu kuru kilosu... 220. 225. Koyun hava kurusu kilosu 235. 237. Mezbaha sığır yaş kilosu 125 125 Nebatî yağlar: Zeytinyağı (Ekstra ekstra 260 270 Avçiçegi (Rafine)... 183 Fındık yağı 214. (*)' Ğü nümle Borsada muamelesi tescil edilmemiş tahvilât İzmir Ticaret Borsası Üzüm çekirdeksiz No. 9 İncir A serisi No. 8 " B serisi No. 108 Pamuk Akala I... Pamuk Akala XI.... Pamukyağı (rafine) Pamuk çekirdeği Bugün 59 56 45 241 mal 175 19. Adana Ticaret Borsası Pamuk Akala I Pamuk Akala II Pamuk Yerli I Pamuk Yerli M 165 mal Eskişehir Ticaret Borsası Buğday yumuşak Buğday sert... Son kapanış 59 56.45 45 243 yok 175 19.50 912-214 165 yok 32.- 30.70 34 Dünya kalay piyasası serbest bırakıldı Ticaret Bakanlığının alacağı karar piyasada alâka ile bekleniyor Milletlerarası kalay tevzi komitesi sene başında Kota sistemini kaldırmaktadır. Böylece harp yıllarında, her memlekete bir hisse ayrılarak dağıtılan dünya kalay istihsalinin satışı, yine eski serbest vaziyetine avdet etmektedir. Bu milletlerarası usule göre memleketimize ayrılan kalayların ithal lisansı, bilindiği gibi, şimdiye kadar münhasıran Ticaret Ofisine verilmekteydi. Bu ofis de kalayları Ticaret Bakanlığının emri ve koyduğu usullere uyarak ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktadır. Şimdi bu haber üzerine piyasada görüşülen başlıca mevzulardan biri, Ticaret Bakanlığının ithal lisanslarını ithalâtçı tüccara da verip vermiyeceği meselesidir. Filhakika piyasaya, bu milletlerarası karar gereğince hususi kalay teklifleri gelmiye başlamış fakat Bakanlığın kararı malûm bulunmadığından bunlara müspet veya menfî bir cevap vermek mümkün olamamıştır. Çivi fabrikatörleri Ankaraya gittiler Polonyadan gelen 1.000 tonluk bir arasında da rekabeti tahrik ederek, piyasayı düşüımiye âmil olduğunu yazmıştır. Yolda aynı menşeden daha 2.000 ton çivi bulunuşunu haber alan bu madde fabrikatörleri alâkalı makamlarla temas için Ankaraya gitmişlerdir. Hareketleri sırasında kendileriyle görüşen arkadaşımıza heyet âzasından biri: Memleket fabrikalarının istihsali ile iç piyasadaki istihlâk miktarının gözönünde tutularak ithalâtın ayarlanmasını istiyecekleı ini ve Başka bir himaye arzu etmediklerini söyle. iştir. --------- o--------- Bu yıl kuru meyva bol ve ucuzdur * Bu yıl kuru meyva bol ve ucuzdür Piyasamızda geçen sene 400-500 km ruşa satılan kuru kayısı bu sene 150-180 kuruşadır. Erik, zerdali, vişne kuruları da aynı durumdadır, istihsalin normalden fazla olması yüzünden meydana gelen bu vaziyette ihracatın yapılamamsı da mühim bir âmildir. Bilhassa son günlerde işportalarda her köşe başında 300 kuruşa Antep fıstığı satılmıya başlamıştır. Bu malı çokta nberi bu kadar ucuza bulamıyan halkın diğer kuru meyvalardan çok, buna rağbet etrniye başlaması da maddeler arası bir rekabet yaratmaktadır. Kahve fiyatlarmm yükselme sebepleri Kahve piyasasında vuku bulan yükselmelerin Rio daki fiat artmalarına muvazi olduğu anlaşılmaktadır. Ağustos ayında sif 525 dolar olan Rio kahve piyasası hâlen 830 dolara yükselmiştir. Bu yükselişe sebep olarak, bir yandan bu yıl Brezilyada vuku bulan kuraklık ile diğer taraftan Avrupada kahve istihlâkinin hissedilir derecede artmakta bulunması ileri sürülmektedir. Şehrimizde kahve toptan 830 kuruştur. Perakende olarak çekilmiş kahve 1000 kuruşa sa- 111tvi olzf YABANCI BORSALAR New-York Borsası Dün Son kur Buğday (Buşeli = Sent) Sert Kış mahsulü No. 2.... Kırmızı No. 2... Pamuk Middling (Libresi = Sent) Aralık... 29.87 Mart... 29.94 Maviş... 29.92 Temmuz... 29.62 Tiftik (Libresi = Sent) Teksas No 1... 60 58 Fındık (Libresi = Sent) Kabuklu Yerli iri... 21-22 21-22 orta t..ı..n. 18-20,5 18-20,5 Levaııt ic İthal malı... Ekstra iri iç ithal malı... 36-37 37-38 36-37 37-38 Kuru ilziim (Libresi = Sent) Thompson çekirdeksiz seçme. 11.50 11.50 Keten tohumu (Buşeli = Dolar) Minneapolis... 3.90 3,9-3,8 Kalay (Libre-sept)... 95 Levha-tenelco (Töfı-Dolar) 7ıS0 L o n d ra B orsa sı Keten tohumu «Tonu a: Sterlin!) Bombay... 62 62 Kalkilta.... 61. Ter fıstığı IJindistaj}... 62İS 62.25 B r a d fo r d P iy a sa sı Tiftik İyi mal (Libresi s= Peni)... 34 34. " Sıra malı " "... 30 30. Yiin... Anadolu " **... 18.50 18.50 Trakya " 18 İskenderiye Borsası Pamuk (Kantarı =s Tallar»)... Ashmounl Kısa elyafh F/G Karnak Uzun elyaflı F/G... -nvyün eden takribi piyasa değerleri.

# Sahife: 4 TENİ ISTAN BU L 1 Aralık 1949 Çağdaş cemiyetin ideal ve fikir buhranları -------------------- --------------------- Bu problemin çözülmesi ve yeni bir hayat nizamının kurulması için bir çok mütefekkirler çalışmaktadır İ Yazan: M. Ntrmi NSANLIK, ufak tefek değiş- buhranlar önlenmiş olur, istatistikleri meler ve farklarla, 31 yıllık bir karşılaştırırsak suçların iktisat duzaman parçasının üçte birini rumlarına, hattâ mevsimlere göre harp içinde geçirmiştir. Ömrümüzün arttığım veya azaldığını görebiliriz. barış içinde biten iki gününden sonra bir harp günü geiiyor, diyebiliriz. Hemen hemen bütün milletleri eşi görülmemiş birer muazzam çarpışma kudreti halinde karşı karşıya bırakan iki dünya harbinden başka, bu çerçevenin her nedense dışarısında saydığımız harpleri de katarsak, çağdaş cemiyetlerin ne kadar barışsız, ne kadar sükûnsuz bir ömür sürdüklerini anlamakta güçlük çekmeyiz. Çok iyi biliyoruz ki, bir cemiyet, harbin dışında kalmakla, onun sarsıntılarından kurtulmuş sayılamaz. Çünkü, çağdaş harpler, ne îlk-çağ cemiyetlerinin güttüğü dar tesirli harplere benzer, ne de iktisat yapısı henüz dallanmamış ve budaklanmamış Ortaçağ cemiyetlerinin harbine... Zaman ; milletleri birbiri ile arkamızda kalan çağların hiç bilmediği bir tarzda kaynaştırmıştır. Onun için harbin mânası bile değişmiş ve cemiyetlerin doğrudan doğruya hayat kaynaklarına çevrilmiş korkunç bir âfet haline gelmiştir. Bizim maddî buhranlarımızın olduğu gibi mânevi buhranlarımızın da sebeplerini; burada, emredici bir hâdise gibi beliren bu büyük ve temelli gelişmede aramalıyız. Çağdaş cemiyetin buhranlarım, gerçekliğe dayanarak incelemiye çalışan bilginlerin sayısı çok azdır. Hattâ onlar bile daha ziyade harbin nasıl önle- jıebilceğini araştırmaktan, belki biraz bu k A n î n n o ı l n t f D ı m ı v t K k ı r l o V l l H aşırıca, hoşlanırlar. Bizim böyle bir düşünüş tarzına karşı hiç bir diyeceğimiz yoksa da sebepler giderilmeden neticelerin değişebilceğine inananlardan olmadığımızı da söylemek isteriz. Gelişiminin hiç olmazsa üçte birini harp içinde geçirmiş çağdaş cemiyetlerin elbette çeşit, çeşit buhranları vardır. Hayatın her hâdisesi, bütünü bütününe, total bir hftdisedir.onun için biz, onu dağıtmadan, olduğu gibi kavramıya çalışmak zorundayız. Bir dâvayı iktjsada, cemiyet bilgisine, hukuka göre, ilh... düşünen biziz. Onu istersek bir bütünlük olarak da düşünebiliriz. Hattâ o zaman dâvanın içi daha çol^aydınlanmış olur. 3. Solculara göre, şimdiki kapitalist (?) cemiyet yıkılmadıkça insanlar kölelik ve uşaklık ideolojilerine (? ) göre yetiştirilmiş olacaklardır (?). ideolojiler; zümrelerin değil, büyük bir mukadderat birliğinden kaşka bir şey olmıyan cemiyetlerin kendisini aşmak temayüllerini dile getirir. Bu temayüller, ilk bakışta sanıldığı gibi hiç de basit değildir. Onların köklerini uzun bir tarihte, iklimde, ülkenin imkânlarında, coğrafyada, istihsalde a- ramalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrıldıktan sonra bu temayülleri işlemek vazifesi doğrudan doğruya cemiyetin dünyevî teşkilâtına düşmektedir. Demek oluyor ki, ideal ve fikir buhran larıııa nihayet verecek olan ideolojinin asıl hedefi iyi ve yaratıcı bir vatandaş tipi olmalıdır, Bugünkü mânada olmasa bile vatandaş tipinin topluluk zaruretlerine göre ayarlanması lüzumu eski Atina Şehir-Devleti'nde bile duyulmuştur. Eflâtun da bunun bellibaşlı izleri vardır. Aristoteles bir takım noktalarda daha radikal düşünmekte ve gençliğin, orta yaşlıların şehlr-devlett işlerine göre yetiştirilmelerini istemektedir. Rahipler, yalnız işe yaranuyan ihtiyarlardan seçilmelidir. Bundan da anlaşılıyor ki, bir zamanlar eski klâsik kültür dünyasında da çağımızın bu çok ehemmiyetli dâvası geniş bir ölçüde münakaşa edilmiş ve fikir edebiyatına geçmiştir. Hattâ 0 zamanıarda da, topluluğun, Dünyanın en büyük kültür merkezlerinde çıkan dergileri dikkatle karıştırır da düşüncelerinizi çağdaş ce iş bulma çareleri çay... Kahve çay, kahve çay, kahve miyetlerin ideal ve fikir buhranları Siz bu kahve - çay âyininin zâkir üzerinde toplarsanız biraz önce söylediklerimin yersiz olmadığını mutlaka sezebilirsiniz. Bütünü bütününe bir savaşın içinden henüz çıkmış cemiyetlerin dağınık ve parça parça dâvaları, buhranları olamaz tabii... Biz, size Sanatkârların iş bulması ve geçimlerini sağlaması her memlekette başgösteren içtimai dertlerden biridir. Bu derde deva bulmak üzere, Pariste bir iş bürosu kurulmuştur. Bu büroya müracaat edenlere, kendi sanat ve meslekleriyle bunun sebeplerini de söyleyebiliriz : alâkalı bir iş aranmaktadır, Bütünü bütününe bir harp güdebilmek İÇİn cemiyetin bütün maddi ve manevî kudretlerini seferberlendirmek lâzımdır. meselâ şair ve muharrirlere gazetecilik veya kâtiplik, ressamlara sanayi ve ticarî resim sahasında iş teklif edilir. Böyle zamanlarda cemiyetin 1948 de kurulan bu büroya, şimdiye ka bütün dinamik kaynakları, görünen dar genç ve yaşlı, kadın ve erkek olmak ve görünmiyen kültür değerleri disiplinli üzere, 956 kişi kaydolunmuştur. bir kudret halinde tek bir hedefe çevrilmiştir: Zafere... Şair, harp türküsü yazar, bestekâr cenk havası Tamamen meslek değiştirmeğe razı besteler, ressam kahramanlık tabloları yaratır, mütefekkir harp ruhunun mantığım işler. Bütün bu fikir ve ruh kaynaşmasına biz, kısaca, harp, daha doğrusu kahramanlık fikriyatı, ideolojisi adını verebiliriz. Halbuki : harp, yurdun sınırlarını korumak bakımından yüksek bir hayat ve kahramanlık hamlesi ise de verdiği neticeler bakımından yaratıcı değil, yıkıcı bir insan-faaliyetidir. Demek oluyor ki, barışsız geçen yılların ideolojisi de bu faaliyete göre ayarlanmış bir ideolojidir. Biz, şimdi, bilmiyoruz doğru mu, sisli ve temelleri çok oynak bir barış nizanıma kavuşmuş olduğumuzu umuyoruz. Fakat biz, bu ideolojiden sıyrılmış nııyızdır? Yeryüzünde hâlâ büyük bir kararsızlık hüküm sürerken bundan hemen sıyrılmamıza imkân var mıdır? Savaş yılları; cemiyet fertlerine bambaşka bir hüviyet verir. Uzun barış yıllarının insanı da bambaşka bir insandır. Onun için çağdaş cemiyetler, intikal devri nin henüz eşiğini hile aşmamışlardır. Çağımızın ideal ve fikir buhranını önleyecek ve yenecek yepyeni bir hayat ideolojisine kavuşamadığımıza hayret etmemeliyiz. Bunun en çok zararını görenler, harp yıllarında yetişen nesillerdir ve Dnlar hu yüzden en sert tenkitlerin konusu olmuşlardır. Çağımız şimdiki ideal ve fikir buhranlarından nasıl kurtulabilecektir? Kültür tarihinin hiç de yabancısı olmıyan bu sorguya ancak çağdaş cemiyetlerin gelecekteki gelişme tarzları cevap verebilir. Fakat birçok mütefekkirler, bıı son derecede çetin dâvayı çözmıye çalışmaktadırlar. Bu problemin çözülmesi ve yeni bir hayat nizamının kurulması için yapılan teklifleri başlıca Uç parçaya ayırabiliriz! 1, Dine ve kiliseye göre ideal ve fikir buhranını önlemek çok kolaydır. Dinin ve kilisenin binlerce yıllık değişmez ve hazır bir ideolojisi vardır. Hayatın mânevi cephesini ondan daha büyük bir üstatlıkla kim işliyebilir? Din kavgalarına, diri diri yakılanlara, dünyayı insanlara cehennem yapan taassuba bakmayınız. Din ve kilisef geleceğin en faziletli insanım yaratmak iddiasındadır. 2. İktisatçıya, sosyologa göre dâva, büsbütün başka türlüdür, iktisat şartları normalleşir de insanlar iyi bir hayat nizamına kavuşurlarsa birçok cemiyetin ve devletin en başta gelen bir dâvası olarak ele alınmıştır. Çağdaş devlet, devlet ve demokrasi nazariyeleri bakımından, zümrelerin üstünde müesses olduğu için, yeni insan tipine temel verecek olan cemiyet ideolojisini ona göre anlamak zorundadır, idealler ve fikirler zümre damgasını taşıdıkça nizam veren bir kudret olmaktan çıkar. Halbuki, çağdaş cemiyetin bövle güdücü kuvvetlere sonsuz bir ihtiyacı vardır. Gelecek yazımızda biz bunu ve bu dâvanın çözülüş imkânlarını incelemeye çalışacağız. Sanatkârlara olan sanatkârlar için, en modern psikoloji metodiarına göre, temayül ve istidatlarım ölçen bir büro da vardır. Bütün bu gayretlere rağmen, gerek iş verenlerin azlığı, gerekse sanatkârların intibak edememesi yüzünden alınan neticeler parlak değildir. Sanatkârların İçtimaî meselelerini acaba bu yollardan halletmek mümkün olacak mıdır? Pek inanmıyoruz. e İnceden ıncey9 P e n c e re Dibi T RENDE de, şehir vapurlarında da pencere diplerini severim. Bu sevgi, başkalarında da vardır tabii.., Niçin olmasın? Ben bu sevgiyle birlikte mi doğdum, bilmiyorum. Belki bütün dünya pencere dibi için didiniyor da benim haberim bile yok. İnsanlar bir yerde toplandılar mı, boy boy kalburlardan geçerler sanki. Zahmet çekmeden görebilirsiniz: şurada kalburun en ufak deliklerinden sıvışanlar var, biraz ötede daha iri deliklerden dökülenler var. Fakat semizler kalburun üstünde kalmışlardır ve aşağılara gülümseyerek bakarlar. Dağ - tepeleri de uçurumları öyle seyreder işte... Schopenhauer gibi meraklansaydım, düşünmeden, kendime sorardım: Bu insanlar, en karanlık ve uzak ozeliyetlerde mi birbirlerini tanımışlardır? Gönlüm, kimbilir neden, pencere dibinde oturanlara çabuk ısınır. Ben de onlarla karmakarışık ezeliyet yollarında karşılaşmış mı idim acaba? Hiç zannetmiyorum, Fakat siz vapurunuza biraz gecikirseniz ve orada bir pencere köşeciği bulamazsanız, beni, elbette daha iyi anlarsınız. Pencere dibinde oturanların bakışları, oturuşları, gülüşleri bile başkadır. İyi bir yer bulamamışsanız, hele ayakta kalmışsanız, çileden çıkarsınız. Pencere dibinden size çevrilen bir baş, sizi ezer, tüketir. Niçin daha erken gelmediniz? Ben, pencere diplerini limanlara benzetirim. Oraya sığınanlar; gidiş - geliş yalpalarından, çanta, dirsek, paket fırtınalarından kurtulurlar. Yer arayan yolcunun gözü kararmıştır, ne sağa bakar, ne de sola. Dizginini kaybetmiş böyle coşkun bir yolcu selinin kıyılarına düşenler; kendilerini avundurmak için teselli ararlar da bulamazlar. Ah, tek bir ağız açılsa da affedersiniz dese. İnsanları, sırasında, ufak bir söz - oyuncağı, çocuk gibi sevindirir. Siz yarım saat içinde yüzlerce bir şey değil demeye de çoktan razısınız, amma, ne dudaklarda bir oynaşma vardır, ne de size utanarak çevrilen bir çift göz... Katlanacaksınız. Nihayet bir yolcusunuz siz. Niçin vaktinde gelmediniz? Vapura geç kalışınızın sebepleri büyüktür, ehemmiyetlidir belki.. Fakat siz, yolculuğun mantığı böyle işte, üstelik suçlu sayılıyorsunuz. Biliyorum, ateş üstünde değil, amma, heyecan üstünde oturuyorsunuz. Her dakikada iki kere tedbir düşünmeye, oturuşunuzu deniz pusulası gibi, her sarsıntıya göre, ayarlanuya mecbursunuz. Çünkü, her dakikada iki kere çay, kahve, gazoz yüklü bir tepsi, tekke zikrini andıran monoton sözler arasında, tam yanınızdan geçiyor: ve zahitlerini gördükçe içinizden titrersiniz. Şehir vapurlarımızın kahve ocakları iem yüz binlerce liralık bir gelir kaynağıdır, hem de eğlence ve neşe şadırvanı... Bir taşla iki kuş vurmak, buna derler işte... Bu sevinci kıt devirde somurtkan bir yüze kahkaha şerbeti sunmak ne iyi bir şeydir. Siz dirseklenirsiniz, affedersiniz, diyeniniz yoktur, amma, tesadüf sizi başkaları na neşe dağıtmakla bol bol mük&fâtlandırabilir de. Kendi kendime soruyorum: Acaba ben, onun için mi, pencere diplerine bayılıyorum? Belki, onun için... İnsan sezgisinde derinliği kavranılmaz bir bilmece karanlığı var.,, Bizi, her şeyi bizden daha iyi ve daha önce sezen bir kudret güdüyor, Hem nereye biliyor musunuz? yer Pencerelere, köşelere, sinilecek lere., Üç yıl dönüm ü ve Ü ç Büyük Adam Bu sene saııat sahasında insanlığın yetiştirdiği en nadir dehâlardan üçünün yıldöııünıleri bütün dünyada geniş bir alâkayla kutlanmış \e her birinin İnsanlığa yaptığı hizmetler derin bir hayranlıkla anılmak, eserleri etrafında yeni tahliller ve araştırmalar meydana getirilmesine yol açmıştır. Bütün İnsanlığın iftihar vesilesi olan hu iiç büyük adamı, hayatlarını ve eserlerini kısaca gözden geçirerek, hatırlamanın faydasız olınıyaeağını düşündük. B G O E T H E U yıl dünyanın dört bucağında Alman şairi Goethe nin iki yüzüncü doğum yılı kutlandı. Başta Faust olmak üzere, bütün eserleri, ruhiyle, şahıslarlyle şairin kendi hayat çerçevesini aşıp, bütün insanlığın hayatım kavrıyan bir sembol halinde her yerde aynı heyecanla, aynı hararetle anıldı, Goethe, her tarafta, milli taassup çerçevesini kırıp, bütün insanların müşterek, yani beşeri duygularında akisler yaratarak, âdeta dünya vatadaşhğının yaşıyan bir remzi oluverdi, 1749 da Frankfurt ta doğan Goethe, ihtiraslı, coşkun bir' gençlik devresinden sonra, Weimar Dukalığının Başvekili olduktan sonra, hayatının yeni ve olgun safhasına girdi. Bu devrede tanıdığı Bayan Stein in tesiri altında, iç huzura vardı. Goeth^, her zaman güzelliğe ve aşka karşı hassastı. Gençliğinin ihtiraslarından, o büyük iç huzuruna, hislerini sanat eserleri haline sokarak ulaştı. 1794 te şair Schiller le tanıştı. Fftsılasız on yıl süren bu dostluk, Goethe nin hayatında yeni bir gençlik devresi açtı. Bu devre, aynı zamanda, şairin eser bakımından en verimli devresi oldu. Birinci Faust, bu devrenin mahsulüdür Schiller, daha münasebetlerinin başlangıcında, bu eserin ehemmiyetini takdir etmiş ve şairi onun üzerinde durmaya teşvik etmişti. Fakat, ne yazık kl, Schiller, bu muazzam eserin ikinci kısmını göremeden dünyaya gözlerini kapadı. Hiçbir sanat adamı, Goethe kadar, hayatında şeref ve itibara kavuşma* mıştır. Avrupayı istilâ eden, her yere dehşet salan Napoleon Bonapart, onun karşısında Büyük bir insan demekten kendini alamamıştır. Goethe dehası, çeşitli taraflarile birçok nesiller üzerinde tesirler yapmıştır. Büyük Fransız mütefekkiri Andrâ Gide, bir yazısında Kafamda yer alabilen her fikir, ya ondan gelmiştir; yahut ta, hiç olmazsa, özünü ondan almışta-. diyor. Altmış yılın mahsulü olan Faust, hayatın muazzam muammalarım halle uğraşan ilim ve felsefe meraklılarını, dün olduğu gibi, bugün de aynı heyecanla saran bir eser olarak yaşıyor. Goethe nin dilimize çevrileri başlıca eserleri şunlardır: Faust, Egmont, Herman la Dorothea, İphigenia, Wilhelm Meister, atolla, Kendi Hayatımdan Şiir ve Hakikat, Genç Werther in Istırapları, G B A L Z A C OETHE den elli sene sonra, 1799 da dünyaya gelen Balzac ın doğumunun 150 nci yıl dönümünde bulunurken, önümüzdeki yılbaşında ölümünün yüzüncü yıldönümünü de idrak edeceğiz. Zira Balzac Fransız romancılarının en büyüğü ve hiç şüphesiz dünya romancılığının en olgun simalarından biri olan Honoré de Balzac hayatının en olgun devresinde, daha 49 yaşındayken dünyaya gözlerini yummuştur. Bu eşsiz sanatkârın romanları bu çetin sanat sahasına atılanlar için nasıl bulunmaz birer örnekse, hayatı da, en güç şartlar altında hayatta muvaffak olmak istiyenler için mükemmel bir rehber olabilir. Taşralı mütevazı bir ailenin bu fakir, kimsesiz ve himayesiz çocuğu, edebiyat gibi en nankör bir sanat kolunda kendini tanıtabilmek için Pariste bir tavan arasının harap odasında soğuktan titriyerek ve yarı aç yaşıyarak, uzun yıllar bitmez tükenmez bir sabırla mücadele etmiş, ilk başarısızlıklarının acı hüsranlarından asla yılmıyarak ve her sefer taptaze bir azimle yeni baştan yola çıkarak, muvaffakiyet denilen anka kuşuna, tırnaklarından başka yardımcısı olmadan düz bir duvara tırmanırcasma bir fedakârlıkla erişmiştir. Sonradan "İnsanlık Komedyası gibi mânalı bir umumî isim altında birleştireceği elliden fazla romanı, hep aynı kıymet seviyesinde olmamakla beraber, devrinin Fransasmı, en yüksek muhitlerinden en aşağı halk tabar "?,u" " """ Chopin kalarına kadar her meslek ve zümreden insanlarına önümüzden geçit yaptırarak, şaşılacak bir kudret ve isabetle canlandırır. Romanlarında gıvıl gıvıl kaynaşan insan materyelini onıın kadar hiç kimse, diri diri va âdeta etrafımızdaki insanlardanmış hissini verircesine, canlandırmaya muvaffak olamamıştır. İnsanlığın yüzyıllarda bir yarattığı o pırıltılı dehalardan olan bu romancı, o kadar geniş bir ansiklopedik kültüre sahipti ki romanlarında meselâ tıp, hukuk, askerlik, ticaret, matbaacılık gibi birbirine en aykırı sahalarda bilgisinin genişiiğile, okuyucularını, bu kadar bilgiyi bir arada topiıyabüen hâfızasının kudreti hakkında hayretten hayrete düşürmekten bir an geri kalmaz. Pek uzun yıllar sadece yüzünü görmeden mektuplaştığı, sonra da uzaktan uzağa ve büyük fâsılalaria görüştüğü o meşhur Yabancı Kadın la, PolonyalI Kontes Haııska ile evlendikten pek az sonra ölüm döşeğine yatan Balzac, ardında bıraktığı eserlerin büyük bir kısmına ölümsüzlüğün o eşsiz tılsımım aşıladığı için, herhalde dünyaya gözlerini pek müsterih kapamış olacaktır. Yazan: Çeviren Pat Frank rriyetsiz Dünya U hikâyeyi bütün tafsilâtiyle anlatmak herhalde bana düşer, çünkü bu işi ilk meydana çıkaran benim, onu B başından sonuna kadar yaşadım, üstelik Bay Adâm ı yakından tanıdım. Adım Stephen Decatur Smith tir. Tahin şevkiyle dünyanın en muazzam hâdisesine karışmadan önce New-York taki Associated Press ajansında muhabirdim. Çalışma saham denize indirilen yeni gemiler, spor karşılaşmaları, belediye veya başka yerlerde yapılan itiraz nümayişleriydi. Batıda onuncu sokağın bir evinde zemin kâtta otururdum. Evliydim, bugün de hâlâ evli bulunuyorum. Buna kendim de şaşmaktan kendimi alamıyorum. Bu mesele, Madison Square Garden de yapılan Siyonist toplantısı gecesi başladı. Son karar ittifakla verildikten sonra (Toots Shor s) ta bir kadeh bir şey içmek niyetiyle kapılardan birine koştum. Fakat oraya varmak nasip olmadı. Sebebi de dizimdeki sakatlık, bir de o şişman kadındır. Şişman kadın, tam ben olaya girdiğim sırada sekizinci caddenin parmaklığından geçiyordu. Çarpışmamak için birdenbire durmak istedim. işte o zaman sakat bacağım burkuldu. Bu kadın olmasaydı başına gelenlerden belki de daha haftalarca haberi olmıyacaktı dünyanın. Sokağın öbür yanında, parkın karşısında poliklinik vardır. Hokey, paten, boks, güreş ve her çeşit çarpışmalardan İleri gelen kazalar dolayısiyle bu hastahanenin yeri pek münasip seçilmiştir. Nevv-York taki en iyi operatörlerden birkaçı orada bulunurlar. Ve bu işten hoşlanırlar, çünkü cankurtaran otomobillerinin kendilerine neler getireceği hiç belli olmaz. Sokağı düşe kalka geçtikten sonra hastahaneye varınca beni Thompson muayene etti. Dizimi ovalamaya başladı. Birdenbire ânı ve derin bir acı hissettim. Sonra her şey yoluna girdi. Dizim tabii halini aldı. Gelin de Shor da bir kadeh içelim, dedim. imkânı yok, esrarlı bir meseleyle meşgulüm. Bugün idare meclisi içtimai vardı. Büyük bir sır keşfedildi, bunun halli işi de bana havale edildi. Neymiş bu sır? dedim. Thompson bir an tereddüt etti, sonra anlattı:.k ısaca mesele şu: Ama gazetelere bir şey çıtlatmıyacaksınız, daha vakit gelmedi Doğumevinde artık kimse yer ayırtmıyor. Doğumevinde m i? Acayip şey. Çok acayip. Hastahaneler hiçbir zaman bugünkü kadar - 1 - dolup taşmâmıştı. Bir iki senedenberi gitgide ihtiyacı kaı-- şılıyâmıyoruz. Doğum miktarı da görülmemiş bir derecede arttı. Hastahanede sekiz ay öncesinden bile yatak ayırttıkları oluyordu. Ama birdenbire arkası kesiliverdi. Müracaatlar sıfıra düştü. Herhalde insanlar zürriyetten kesilmediler ya. Bildiğim şu ki, 22 hazirandan beri polikliniğin doğumevinde bir tek yatak ayırtılmamıştır, Gülünç, saçma bir şey, dedim. İnsanlar beş ay evvelinden yatak ayırtmaktan vazgeçtiler diye telâşa düşmekte ne mâna var? Thompson burnunu kaşıdı: Hadi yeni yeni hastahaneler yapılmış veya bizim hastahanede bir dizanteri salgını çıkmış, bir yığın çocuk ölmüş olsa, gene anhyayım. Yatıştırıcı bir tavırla cevap verdim- Yarın bunun bir hatadan ileri geldiğini, yer ayırtma bürosundaki bir memurun doğumevinize ait yerleri yanlış bir sütuna kaydetmiş olduğunu farkedersiniz, mesele kalmaz. Shor'a uğramaktan vaagegtlm. Sekizinci caddede yeraltı tirenine bindim. Ve geceyansına doğru eve döndüm. Marge sedirin üstüne uzanmıştı. Onu öpmek için eğildim. Nasıl oldu da doğurca eve gelebildin? dedi. Sensiz geçen bir saat kaybedilmiş zamandır, cevabını verdim. Şüpheli bir gözle beni tetkik etti: Yok, dedi, doğru değil. Herhalde bana anlatacak bir şeyin var. inkâr etmedim, ve hastahaneye gidişimi, doktor Thompson la görüştüklerimi anlattım. Sözümü bitirince karım atıldı: Biz de bir çocuk yapsak fena olmaz gibi geliyor bana, Amma yaptın, dedim. Poliklinikteki bu hâdisenin sebebi ne olabilir? Hiç, dedi, Marge. Herhalde bütün ahbaplarım Piskoposluk hastahanesine gitmiş olacaklar. Ertesi hafta çok iş çıktı. La Guaıdia, Almaııyanın askeri valiliği vazifesini kabul etmedi. Ve açıkta kalmış başbakanlar, kırallar ve generaller Avrupadan hergün uçakla Amerikaya akın etıniye başladı, Hergün onlarla müiâkatlaı- yapıyor, Thompson un esrarını hatırlamıya vakit bulamıyordum. Goethe Dilimize çevrilen başlıca eserlerini hatırlatalım: Vâdideki Zambak, Goriot Baba, Kuzin Bette, Eugénie Grandet, Albay Chabert, Esrarlı Bir Vaka, Louis Lambert, Otu* Yaşındaki Kadın, Tılsımlı Deri, Köy Hekimi, César Birotteau, Mutlak Peşinde, Modeste Mignon, Ö C H O P I N LÜMÜNÜN yüzüncü doğum yılı şerefine yapılan anma günlerine radyolarımızın da iştirak ettiği Frédéric Chopin içe işliyen şiir dolu, hüzünlü eserleriyle aktüelleğinl hiçbir zaman kaybetmiyen, daima genç kalmanın sırrına erişmiş bestekârlardan biridir. Daha dokuz yaşında besteleyip çaldığı eserleriyle herkesi kendine hayran bırakmıştı. Harmonilerinin yumuşaklığı ve canlılığı, notalarının çağlayanlar gibi akıyiyie bugün bütün dünyayı kendine bağlayan Chopin, bir zamanlar bütün Parlsl büyülemişti. Chopin, piyano başında bir ilâh oluveriyordu. Bestekârla aşkları edebiyat tarihinin büyük bir hâdise haline gelmiş olan meşhur Fransız romancısı George Sand, onun hakkında şöyle yazıyor: O piyanoya oturunca, insan kendini, belirsiz bir desen karşısında bulur. Sonra, sonra, gözlerimiz tatlı renklerle dolup taşar. Daha sonra, mavi mavi sesler çınlamaya başlar ve biz, artık şeffaf bir gecenin parlak mavisine gömülmuşuzdür: Hafif bulutlar, muhayyilenin bütün şekillerine bürünür, gök kubbeyi kaplar, ayın etrafını sararlar. Ayın o sihirli ışıkları, mahmur renkleri birer birer uykularından uyandırır..." Chopin 18X0 da Varşovada doğmuştu. 1849 da Pariste veremden öldü. Chopin, bütün hayatını Pariste geçirmesine rağmen, vatanı olan Poionyaya son derece bağlı idi. 1830 Polonya ihtilâli, onun o coşkun ruhunda Polonez ler halinde ifadesini buldu. Harbin başlarında, dans müziği haline sokulan Tristesse adlı eseri, bütün Pariste, yaklaşmakta olan kötü günlerin âdeta bir habercisi gibi, ağızlardan ruhlara akıyordu. Son zamanlarında Amerikalıların çevirdiği renkli bir film, Chopin in G, Sand le olan macerası yanında, musikisini de dünyaya, bu meyanda Türkiyeye sevdirdi. Radyonun dinleyici isteklerinde, her pazar Chopin den âautlaka bir iki parça bulunması da, bu sevgiyi gösteriyor, Chopin in belli başlı eserleri şunlardır: Polonezler, Mazurka, 3 Sonat, 4 Ballad, Noktürnler, Valslèr, Impromptu* ve «aire... : Yajftr Nabi Tamamiyle aklımdan çıkmış olan bu meseleyi Piskoposluk hastahanesi önünden geçerken birdenbire hatırladım. Bir ilham tesiriyle hemen oraya daldım. Idaıe memuruna takriben 20 haziran için bir oda kiralamak mümkün olup olmadığım öğrenmek istediğimi söyledim. Genç kız, önündeki fişleri karıştırdı. Sonra gişeye geldi. Başını salladı, ve dedi ki: Maalesef, ayın yirmisi için hiç yerimiz yok. Ama iki gün sonra için... Aklım başımdan gitti: Yani 22 haziranda çok yeriniz mi var? 22 haziran için hiç yer tutulmamıştır. 21 hazirândan sonrası için bütün yataklar serbesttir, - Çok teşekkür ederim, dedim. Daireme geldim. Oradan diğer beş hastahaneye telefon ettim. Sonra J. C. Pogey in çalışma odasna habersizce girdim. Yazı maşası yanındaki deri koltuğa yığıldım, ve bir sigara yapnııya çalıştım. Kibriti Pogey uzattı. Korkunç, dedim. Bundan müthiş bir şey tasavvur edilemez. Korkunç, Ne oldu? Artık çocuk doğmuyor, 21 hazirandan sonra çocuk doğmıyacak. J. C. Pogey, çok ihtiyar, sabırlı, akıllı bir adamdır. Ve Taft m başkanlık zamanından beri ajans idare eder. Sükûnetle dedi ki: Canım Steve, sükûnet bulun. Anlatın bakalım ne oluyor? Sözümü bitirince bir an sustu, ve sonra dedi ki: Evet, bu, hakikaten dünyanın yaratılışından beri vukua gelen hâdiselerin en mühimi olabilir. Meseleyi en küçük teferruatına kadar tahkik etmeli, ve bu havadisin vakitsiz yayılmasına sebep olabilecek şeylerden çekinmeli. işin aslını tahkik etmem kararlaştı, Kabil olduğu kadar bu işi telefonla yapmıya çalıştım. Yirmi büyük şehrin telefon rehberlerini edindim. Evvelâ Boston daki bir hastahaneyi istedim. Sonra Rocehester i, Philadelphia yı, Miami ve New-Orleans ı aradım. Daha sonra batıya döndüm. San Francisco yu çağırdım. Chicago, Saint Loııis ve Omaha dan haber gelmeyince cenuptaki bazı küçük şehirlere başvurdum. Vardığım netice şu oldu ki, temmuzda doğum sayısı sıfır olacaktı. (Devamt var) Edebî S ohbet A j İki türlü Roman Yazan: Yaşar Nabi ROMAN tabirinin halk ağzında ne kadar hafif bir mâna taşıdığını hep biliriz. Cemiyetin az kültürlü tabakalarına doğru indiğimiz ölçüde romana verilen kıymetin de derece derece düştüğünü, o kadar ki, roman okumanın âdeta bir kabahat haline geldiğini görürüz. Müsamahamızı biraz daha kıt tutarsak, yalnız mektep medrese görmüş İnsanlarda değil, muallimlik payesini kazanmış, gençliği terbiye vazifesini üzerine almış kimselerde bile bu yanlış kanaatin kuvvetli izlerine rastlandığını da söyliyebiliriz. Çocuklarına, gözlerini bozacağı korkusiyle roman okumayı yasak eden ana babalarla, derslerine zarar vereceği endişesiyle gördüğü her romanı talebesinin elinden kapan hocalar arasında zihniyet bakımından fark pek de büyük olmasa gerektir. Romanın, halk arasında bu derece kuçumsenlşinin sebebi nedir! Bizce asıl sebep, böyle basit İnsanların ancak bir çeşit romanla temasa gelmeleridir. Hiç bir sanat ve ahlâk kaidesiyle bağlı olmadan, en az bilgili ve görgülü insanları eğlendirmek, dolayıslyle kabil olduğu kadar çok satılmaktan başka bir maksadı olmıyan değersiz hikâye kitaplarının da, tıpkı en yüksek sanat eserleri gibi, roman adım taşıması bir çoklarının bu sakat athniyete kapılmalarına ve ona göre yanlış hükümler açmaktadır. vermelerine yol Zira unutamayız ki, hayatımızın üzerinden, teneffüs ettiğimiz hava gibi, hiç bir iz bırakmadan gelip geçen, romanlar büyük ekseriyeti teşkil etse, hattâ bunlar arasında çok zararlı olanları bulunsa hile, şahsiyetimizi bir zelzele sarsıntısına uğratan, tesiri tâ iliklerimize kadar işleyen romanlar da vardır. Ve biz edebi mânada Roman derken İşte bunları, yalnız bunları kastederiz. Ötekiler, o büyük kalabalık, edebi ıu&nada roman mefhumunun zaten dışında kalır. Bu İki clııs romanı ayırdetnıek İçin yanıltıcı ölçülere kapılmamalıyız. Halkın rağbeti de, yazanın şöhreti de bizi gerçek bir sanat eseri karşısında bulunduğumuza inandıracak delillerden değildir, Hattâ bütün satış rekorlarını kırmış romanlar içinde kırk elli yıl sonra adım kimsenin hatırlamadıkları da vardır. Bunun yanında ilk çıkışında pek az dikkati çektiği halde, cins bir şarap gibi, zaman geçtikçe kıymeti artan ve daha çok anlaşılanları da az değildir. Muhitlerinde yalnız iptidai ve bayağı romanlar görmüş, onlarla hallühamur olmuş insanların, romanın her türlüsüne karşı küçümseme duygularını tabii görsek bile, dimağımız ve ruhumuz üzerinde uyandırıcı, yükseltici, genişletici tesirleri söz götürmez olan büyük sanat eserlerinin yüzü suyu hürmetine Roman a karşı bu topyekûn düşmanlıkla mücadele etmekten geri durmamalıyız Şunu kabul edelim Ki, romanın ahlâk kitaplarından daha büyük bir terbiye kıymeti vardır. Ahlâk kitabı veya dersi maksadım gizlemez, dolayısiyle can sıkar, ukalâlık sayılır. Büyük sanatkârsa bir takım yüksek fikirleri telkin etmek misyordyle dünyaya gelmiş olmasına rağmen, ağları içine benliğimizi sımsıkı kavradıktan sonra, ilâcını en nefis bir tatlının harcında gizleyen bir hekim gibi ruhumuzu, hissettirmeden tedavi eder, önümüze bilmediğimiz, görmediğimiz, o muharriri okumasaydık belki bilmekten ve görmekten ömrümüz boyunca mahrum kalacağımız ufuklar açar. Fakir, zayif insanlara yapılan zulümlere isyan eden bir Diokens in tek başına, bu ağır içtimai derdin düzelmesindeki büyük rolü gözönüne getirilir ve insanlık duygularının yükselmesinde romanlariyle bir Tolstoy un hissesi düşünülürse romanın terbiye kıymetini azımsamanın ne kadar yalnış olacağı kendiliğinden meydana çıkar. Gençlerden arasıra aldığım mektuplarda falanca romanın yaşayış ve dünyayı görüş tarzları üzerinde yaptığı balyoz tesirini heyecanla anlatanlara rastlanuşımdır, Lise sıralarmdayken aynı sarsıntıyı Dostoyevski - nin romanlariyle ilk etıııasa geldiğim anda ben de duymuş olduğum için bu itirafların kıymet ve ehemmiyetini pek iyi ölçebiliyorum. Tesir sahası çok geniş böyle deha sahibi romancılar vardır. Bunların her biri her insan üzerinde ayni neticeyi doğurmaz. Çünkü Kardeş ruhlar" nazariyesi büsbütün boş olmasa gerektir. Her şahsiyet bir kutuptur, mukabil kutpu, şu veya bu romancının eserinde keşfeder ve onunla karşılaştığı anda şimşek, o büyült şimşek çakar ve bütün hayatımızı, o zamana kadar nasıl olup da meçhulümüz kaldığına bizi şaşırtacak bir vuzuhla aydınlatır. Bir muallim ömründe bir kaç yüa veya bir kaç bin öğrenci yetiştirmişse, olgun bir mütefekkir olan bir romancının yüz binlerce insana pek çok şeyler öğretmiş, bunlardan büyük bir kısmını, kötü yollara sapmaktan kurtarmış olduğunu düşünürsek romanın ehemmiyetini daha iyi kavrarız. Şu halde gençlerin roman okumalarını yasak etmek şöyle dursun, onlarda bu alâkayı yaratmak için elimizden geleni yapmalıyız. Bütün mesele, hayatın tecellî ettiği her sahada olduğu gibi, onları, roman sahasından da, sahte yıldızların yalancı, parıltısına kapılmaktan koruyarak doğru yolu bulmalarına yardım etmektir.

1 Aralık 1949 Y K N t İSTANBUL Sahlfo; 5 H İ K Â Y E ir a R«$at Nuri GÜNTEKİN ( J rta Anadolunun bir bağında misafirim. Yolunun ana yola epeyce uzak olmasına rağmen burada yerleşmiş çok eaki bir arkadaşı çiğneyip geçemedim. İkimizin de yaşlarımı* hayli ileridir. Bir daha nerede birbirimizi göreceğiz? Doğrusu aranırsa buna pek arkadaşlık da deneme*. Bir sene Ga- latasarayın ayni sınıfında karşıdan karşıya birbirimizi görmüştük. Hattâ galiba konuşmazdık da. Fakat asıl yakınlarımızı birer birer döküldükten v: sonra bunlar da bir hâtıra yerini tutuyor. Onbeş sene evvel onunla bu bağın bir saat uzağındaki küçük kasa- : bada karşılaştığımız zaman çehrelerimiz bugünkü kadar değişmemiş olf duğu için hemen birbirimizi tanımış ve kucaklaşmıştık. Mektepteki haline göre onun doktor, hariciyeci gibi gösterişli bir H hıesleığin adamı olacağı tasavvur edilebilirdi. Fakat tesadüf onu birinci büyük muharebe yıllarında ufak bir memur olarak bu kasabaya atmış, lu karısının ölümünden sonra bağ bahçe sahibi bir yerli kızla evlenerek burada yerleşip kökleşmişti. İlk gelişimde; için ve çocuklukta düşündüğü başka türlü bir hayat için kalbinde biraz bir şeyler kımıldanmakta devam ediyordu. Fakat simdi etrafına dal budak salmış kalabalık çoluk çocuğu arasında her şeyi unutmuştur. İkide bir yanımızdaki kuyudan çektiği su ile soğuttuğu tepeleme üzüm tabakları karşısında.eskiyi anışımız sadece â- V det yerini bulsun diyedir. Yoksa kendisi hâtıra denen şeyden anlaşılması lâzım gelen mânâda hiç bir şeyi hatırlamıyor. Doğrusu aranırsa ben de kendi hesabıma bambaşka bir hayal pe- i Sindeyim. Onbeş sene evvelki ilk misafirliğimde bu bağda gördüğüm bir kadın çehresini durmadan düşünüyorum: Bu kadın arkadaşımın ilk kırı sının lu anneslydi. Doğrusu oydu ki kızı öldükten ve damadı yeni i bir kadınla yeni bir aile kurduktan sonra bu ihtiyar kadın onları rahat Îbırakarak memleketine dönmüş olsun. Fakat bunu yapmamıştı. Gidecek yeri olmamasından mı? Belki bunun da biraz tesiri vardır. Fakat daha ziyade kızından kalan sekiz dokuz yaşlarındaki bir erkek çocuk yüzün- fe dendi. Edebiyat ölüme kadar giden büyük aşklardan çok bahseder. Fakat ü kimsesiz ihtiyar kadının, çocuğundan kalan çocuğa olan düşkünlüğünün 5 tbunlardan hiç birine benzemez bir aşk olduğunu kimse görmek istemej miştir. Yeni kadın fena bir kadına benzemiyordu. Bu çocuktan her halde. fazla yüksiinmiyecek, süratle üreyen kendi çocukları arasına o da ka- i. rışıp gidecekti. Fakat büyükanne onu öteki kardeşleri arasından çekip ayırmıştı. Evin eski ve koskoca bir berhane olması ve hele etraftaki uçi suz bucaksız bağlar ve kırlar, onun bu ayırma politikasına pek yardım etmekteydi. Uzun yaz günlerinde çocuğu civardaki ağaçlıklarda, dere kenarların-. da oyalıyor, geceleri erkenden odasına kapıyordu, Evet büyük anneye bir kaç defa bu yolda bir şeyler söylemek içim- den gelmişti. Fakat anlamasına imkân var mı? Kendimden ziyade onu i! muhtaç gördüğüm bu güzel dostluğu kazaya uğratmaktan başka bir şeye yarar m ı? Bu kadın henüz tam ihtiyarlığın bir nevi bahtiyarlık olan sersemliğine düşmemişti. Artık tutunulacak hiç bir noktası kalmanus olan hayatına keskin bir acı ile bakmakta olduğu en nazik devreyi geçirmekteydi. Hayat dediğimiz heybetli ümit ve arzu yığınından elinde kalan bir bu çocuktu. Onun gibi bende de bütün zehrini dökebileceği j bir insan sezdiği için değil miydi ki âşık bir kız çocuğu gibi yolumu :i bekliyordu. Bu ihtirası karşısında çocuk da, ben de ne olacaksak olai cağız. İşte bunun için o zaman dilimin ucuna gelen şeylerin hiç birini söy- İlemiye cesaret edememiş, aşağı bir dalkavuk gülümsemesiyle hep onu I dinlemiş ve tasdik etmiştim. 1... * * * I Şoför ikide birde yolda bekliyen otomobilin kornasına hafifçe do- Skunuyor, hattâ bağın içinde dolaşıyor gibi yaparak karşıdan bana alçalmakta olan güneşi gösteriyor, vaktin geç ve gideceğimiz yolun hayli uzak olduğunu ben de bilmiyor, değilim. Fakat şimdi yirmidört yaşında bir delikanlı olan öksüz çocuğu görmeden buradan ayrılabilir miyim? ' Bira* sonra o kardeşleriyle beraber, kasabadan dönüyor. Şimdi o hep- ' sinin en irisi ve kuvvetlisi olan bir yedek subaydır. Kendimi hatırlatmak için bir şeyler söylüyorum. Nezaket icabı Evet diye tasdik ediyor fakat pek iyi görüyorum ki hatırlamıyor. Hattâ biraz sonra büyük- : fi annesinden bahsettiğim zaman da durakladığını hissediyorum. Bu emil salsiz büyük aşktan onda kalmış hâtıralar bir takım küçük ve sefil kail rikatür parçalarından ibarettir. Eski ürkek ve cılız sesine mukabil şimj di tok, parlak bir sesi ve pervasız kahkahaları vardır. Boğazına bir şey p kaçıp öksürdüğü zaman büyükannenin nasıl korkup haykırdığına, bis raz hastalandığı geceler onun nasıl titreyip ağladığına dair taklitti hâtıralar anlattı. Dizlerini büküp boyunu kısaltarak, sırtını kamburlaş-.- tırarak küçük küçük adımlarla koşuyor; arada bir kesilmiş gibi yaparak yere çömelip gösteriyor; sesini titretip ihtiyarlatarak gülünç bir : şeyler söylüyor. Etrafındakiler İnceli kalınlı kahkahalarla gülüyorlar, keyiflerinden avuçlariyle baldırlarım döğüyorlar. Israrla bilek saatime bakarak: Geç kaldık; çok geç kaldık, diye acele acele otomobile yürüp yorum. Reşat Nuri G ÜNTEKİN İ UiUllimilllllUtlMUtUUMtUIUMimmiUtmiUlMlUitMMUItllitlilll Memlekette ilk defa resmî bir binaya duvar resmi yapıldı Birinciliği kazanan Zeki Faik Izer in eskisleri STAN BU L Radyosu Müdüriyeti, Rodyoevinin holü için, üç metre yirryn santim uzunluğunda, iki metre kırk eantim genişliğinde iki duvar resmi yaptırmak üzere bir müsabaka ilân etmişti. On sanatkârın iştirak ettiği müsabakada birinciliği ressam Zeki Faik Izerin, ikinciliği ressam Nurullah Berk ile Sabri Berkelin müştereken yaptıkları eskisler kazanmıştır. Bu müsabaka, memleketimizde, devlet binalarına duvar resmi yapılması yolunda açılmış bulunan ikinci resmî müsabakadır. İlk müsabaka, Ankara Gar binası için tertip ediltniş, neticelendirilmiş, fakat kazanan resim yaptırılmamıştır. Bu yüzden Garın duvarları el'an bomboş duruyor. Güzel Sanatlar Akademisi, inkılâbın akabinde, memlekette resim ve heykelin inkişaf edebilmesi için, resmî inşaata sarfedilen paranın yüzde ikisi nispetinde tahsisat konulmasını Hükümetten istemişti. Bugüne kadar müspet bir netice alınmış değildir. Radyoevi müsabakası, sadece bu bakımdan, epemleket sanat âlemine yeni ufuklar açmaktadır. irkir * Bir ufak kaza o zaman beni onbeş gün kadar kasabada alıkoymuştu. ; Arkadaşım beni ikide birde âdeta zorla yanına götürüyçr, bazan geceleri >d» bırakmıyordu. İhtiyar büyükanneyi işte o zaman tanımıştım. Bende duyduğu kokusunun onu çektiğini hissediyordum. Ürkek ve çekingen olmasına rağmen sık sık benimle yalnız kalmak için vesileler arıyordu. Hattâ bir iki kere beni, henüz rahat yürümiyen ayağıma rağ- ' men, dere kenarındaki gizli köşelerine kadar sürükledi. Tabii çocuktan b başka bir şeyden bahsetmiyordu. Bir yaşında kendi eline kalmıştı. Ana sütü emmediği İçin cılız ve hastalıklıydı. Kendi gayreti olmasaydı şim- p Idiye kadar mutlaka ölüp gitmiş olurdu. Rengini bir parça uçuk gördüğü geceler sabaha kadar başında bekler, uyurken nefes alışını dinlerdi. Gündüzleri bir parça terliyecek olsa arkasına tülbent sokardı. Hele kızını İkinciliği kazanan Nurullah Berk kaybettikten sonra bu yabancı memlekette yabancı insanlar arasında ııım ın ııııtm H iııııın H iım ıııin M ı ne kadar mesut olabileceğini tahmin ederdim. Fakat bu öksüzün hatırı jgj için her şeye tahammül ediyor, onunla çocuk olarak oyunlar oynuyor, f şarkılar söylüyordu. Bir kaç defa dilimin ucuna geldi: 'Keşke bir M İ Z A H zaman da onu ötekilerin arasına kapıp koyuvermeyi tecrübe etseniz... O- da. ötekilerle beraber bir parça dög-tlp sözseler... Bağırtıp ftırpa/asafî 1ar... Hakaret görmek korkusundan kurtulsa... Bir katabalık gördüğü V ; zaman etekliğinizin arkasına saklanmak ihtiyacım duymasa... Açık kır- İngiliz nüktesi larda konuştuğumuz zaman, bir hastayı uyandırmaktan korkar gibi çı- ; kardığı bu hafif ve kısık sesi çıkarmasa... Kimbilir belki betbahtlığın bu Ingilizlerin rc lunıumiyçtle A n ylosakson lan n kendilerine mahsus >f şekli ona daha ziyade, yarar. bir mizahı vardır. Bu özellik her halde soğukkanlı mizaçlarından ve hayat görüşlerinden, yaşayış tarzlarından ileri geliyor. İngiliz nüktesinde kaba söz yoktur; kelime oyunu bulunmaz. O, daha ziyade bir nevi mantık oyununa dayanır. Bunun bir kaç örneğini aşağıda Tüccardan biri, kâtibinin masası başmtia bulunmadığını görür. Kâtip yarım saat sonra geldiği vakit sorar: Nerede idiniz? Saçımı kestirmıye gittim. İş saatinde saç kestirilir mi? Neden kestirilmesin? İş saatlerinde uzamıyor mu? Bir Amerikalı ile bir İngiliz konuşuyorlar. Amerikalı, memleketinin büyüklüğünü, güzelliğini, zenginliğini öğdükten sonra ilâve ediyor: Bizde bulunan şeyler dünyanın biç bir yerinde yoktur. Meselâ benim aoğduğum şehirde o kadar büyük bir saat var ki çaldıktan üç dakika sonra altmış kilometre uzaktan duyulur. İngiliz: Bu da bir şey mi? Bizde bir borazan var. 1914 te İngilterede çaldı, üç sene sonra Amerikada duyuldu. İskoçyalmm biri trenden inip istasyondan çıkıyor ve bir taksiye yaklaşıyor: - Beni filân yere kaça götürürsünüz? Şoför cevap veriyor: Taksi ne yazarsa onu alırım. Bavulum için ayrı para alır mısınız? Küçük bir bavuldur. Onu da parasız taşırım. Öyle ise yalnız bavulumu götürün. Ben arkadan yaya gelirim. Demek kaleminizle geçinmiye muvaffak oluyorsunuz? Elbette. Hangi gazeteye yazıyorsunuz? Gazeteye yazmıyorum. On beş günde bir babama yazıyorum. İki dost konuşuyor: Dün karıma öyle sert, öyle acı şeyler söyledim ki... - Vay. Kavga çıktı demek bunun üstüne. Hayır. Karım ilk önce şaşaladı, sonra bana doğru gelerek cesaretimden dolayı hararetle tebrik etti. k Müşterinin biri kitapçıya soruyor: Bu kitap güzel mi? Bilmem. Okumadım. Müşteri: Nasıl? Kitap satıp da okumamak olur mu? Kitapçı Eczacı olsaydım sattığım ilâçların hepsini içmek mi lâzım gelirdi? Meşhur İngiliz devlet adamı Lloyd George bir gün bir mitingde pek şiddetli bir nutuk söyler. Onu dinliyen kadınlardan biri, hatibin sözlerine fena halde hiddetlenerek ayağa kalkıp bağırır: Kocam olsaydınız size zehir verirdim! Lloyd George büyük bir nezaketle mukabele eder: Ben de kocanız olsaydım, o zehiri içerdim madam. Yalnız burada bir noktaya temas etmek istiyoruz. Müsabaka müddeti bir ay olarak tesbit edilmişti. Biz, bu müddeti pek a* buluyoruz. Zira, sanatkâr için resim yapmak, eline kalem veya fırça alıp şekiller çizmek ve boyamak değildir. Bu, işin en son merhalesidir. Her şeyden evvel tasavvur ve zihnî meşgale gelir. Bir duvar resminin, konulacağı yerden artık kaldırılamıyacağı düşünülürse, İşin nezaketi kolayca anlaşılır. Ressamın, altına imzasını atacağı böyle bir esere, kendinden en iyisini vermesi icap eder. Bu itibarla, resim, ayrıca mimarî bir ehemmiyet alır ve zaman unsuru, büyük bir kıymet ifade eder. Radyo Müdüriyetinin ressamlara gösterdiği yakın alâkanın diğer resmî inşaata da nümune olmasını temenni ederken, bu sonuncu nokta üzerinde durulmasını, daha mükemmel neticeler alınması bakımından elbet faydalı buluyoruz. fa, ile Sabri Berkel'in müşterek eskisleri Faydalı keşifler S E K E R DÜNYANIN K IT L IK T E H L İK E S İN İ Ö N L E Y E B İL İR HEN Ü Z sapan değmemiş Haftıîstiva bölgelerinin % 2 sinden azını ekip biçmekle ve Birleşik Amerikanın bir senede silâhlanmak için sarfettiği kadar bir para ayırmakla, dünyanın durmadan artan nüfusunu açlık tehlikesinden kurtarmak mümkündür. İleri sürülen bu cazip fikir, şeker mütehassısı Dr. W. Willcox un fikridir. Bir hektar kamış şekerinin büyük verimli bir çeşidinden 30.000 kilo şeker ve şeker haline konması mümkün maddeler elde edilebilir. Bira mayası basilleri vasıtasiyle protein senrezi elde etmekte kullanılan bu miktar şeker, 15.000 kilo kadar maya temin eder ki, bu da 7.500 kilogram protein ihtiva eder. Vasat bir adamın günde 70 gram, senede de 24 kilo 650 gram proteine ihtiyacı vardır. Bir hektar şeker kamışından elde edilen proteinli maya 274 kişiyi beslemeğe elverir. Halbuki bir hektar buğday ancak 6 kişiyi besleyecek kadar protein temin edebilir. Bu hesaplara göre, 7.910.000 hektar şeker kamışı, arzı kaplayan iki milyardan fazla insanın beslenmesine yetecek kadar protein temin edebilir. Öteyandan, Dr. Willcox, nebatların İlmî istifası sayesinde hektar başına düşen verimin iki misline çıkacağını ve bu şekilde ekilmesi lâzım gelen toprakların yarı yarıya azalacağını katiyetle iddia etmektedir. B İK İN İ D E BULUNAN R A D Y O A K T İF B A LIK LA R 1896 senesinde meşhur Fransız âlimi Henri Becquerel bazı cisimlerin, bir müddet karanlıkta fotoğraf plâkaları üzerinde kaldıkları zaman, plâk ı doğrudan doğruya müteessir ettikleri ve klişe üzerinde şekillerinin bir gölge halinde görüldüğünü tesbit etmiş ve bu ııiu ıııııııılt ıııııııııııııııııııt ı cisimlerin radyoaktif olduğu neticesine varmıştır. Aynı tecrübe Bikini de atom bombasının infilâkından bir müddet sonra avlanan balıklar üzerinde de yapılmıştır. Balığın başı ve ön kısmı, yediği radyoaktif maddeler yüzünden, daha aydın bir hâle şeklinde çıkmış, radyoaktif maddelerin o derecede nüfuz edemedikleri kuyruk kısmı ise daha karanlık kalmıştır. W M AYASIZ E K M E K DAHA İK T İSA D İD İR.ES T P H A LİA ve Kuzey Rhin bölgeleri İaşe Nazırının isteği üzerine yapılan tecrübeler sonunda Bonn şehri kimya enstitüsü, mayasız ekmek yapmak suretiyle, büyük ölçüde un tasarruf ettiğini iddia eden bir ekmekçinin bulduğu usulü uygun görmüştür. Bu yeni usulle, 100 kilo undan 155 kilo ekmek elde edilebiyor. halbuki, her zamanki usulle 6 kilo maya kullanmak lâzım geliyor ve bu şekilde de ancak 135 kilo ekmek elde edilebiliyordu. YILDIZLAR Görüp de geçemedikleriıuiz Garip bir adam Z A cayip bir adamdı. Kıpkırmızı bir yüzü, elindeki gazeteye dalmış açık mavi gözleri, baston yutmuş gibi dimdik bir vüeudü vardı. Vapurun alt kamarasına indiği zaman, örtüyü kirli bulmuş olacak ki cebinden çıkardığı bir mendille iyice sildi. Sonra mendili gazetesinden kopardığı bir yaprağa sararak cebine koydu. "Allah, Allah, dedim, bu da nesil" Tam karşımdaki sırada oturuyordu. Gazetesini okurken, bir kaç yelcu asın bir kadının kucağında cıyak cıyak bağıran kundakta bir çocuğa, ara sıra başını kaldırarak, sanki ömründe his çocuk görmemiş gibi hayretle baktı; hafifçe başını salladığını bile hisseder gibi oldum. Halbuki ne kadar da şirin bir bebekti. Ağlamasında bile ayrı bir hoşluk vardı diyeceğim geliyor. Amma nedense bu viyaklamadan hiç memnun olmamış görünüyordu. Elinde kahve tepsisiyle yanından geçen garson bacağına şiddetle çarptığı zaman, ben bile kızdım, fakat o hemep yerinde bir toplandı, biraz daha büzüldü, ve garsona pardon! dedi. Garip bir adamdı, dedim ya, terbiyesiz herifin haddini bildirecek yerde üstelik ona pardon demek de ne oluyordu? Derken efendim cebinden bir küçük kese kâğıdı içinde fıstık çıkardı. Fıstıkları ayırarak yemlye başladı. Fakat fıstık kabuklarını herkes gibi yere atacak yerde yine gazetesinden koparıp külâh şekline koyduğu bir kâğıdın içine itina ile topluyordu.... Acayip! diye düşündüm, bu kabuklar ne işe yarar ki böyle topluyor. Vakit geçtikçe merakım artıyordu. Çünkü kabuklardan bir tekini bile yanılıp yere atmadı. Az sonra, iskeleye gelmiştik. Tuhaf bir merakla gözlerim bu garip adama takıldığı için ben de acele etmiyerek onun kalkmasını bekledim. Nihayet kalktı. Fakat içine fıstık kabuklarını doldurduğu kâğıdı unutmuştu. Bir konuşma fırsatı çıktığına memnun, kâğıdı alıp peşinden koştum:... Beyefendi, beyefendi, kâğıdım*! unuttunuz. Döndü, kıpkırmızı oldu: A, pardon, dedi. Excuse me! Demek ki Ingitizdi, belki de Amerikalı. Sonra yine temiz İngilizcesiyle devam etti: Affedersiniz, unutmuşum. Yalnız lütfen bana bir çöp kutusu gösterir misiniz? Çöp kutusu mu? Hoppala? Çöp kutusunu ben ne bileyim. Hiç aklıma gelmemiş, hiç aklımıza gelmiyen bir şey. Sağa baktım, sola baktım, ortalarda böyle bir şey göremedim. Bu sefea kızarmak sırası bana gelmişti. Aydın G Ö REN HtlHUHWimniHnimatlUimiHIIIHHHHmilWtUUMMUMHUmuntmuinHI,nnnnnn,...ıııiN.nn^m^ Istanbula gelecek yabancı müzisyenler Jacques Thibaud ve Magda Tagliafero nun resitallerinden ve solist olarak iştirak ettikleri senfonik konserlerinden sonra Filârmoni Derneği mevsim için hariçten getirtilecek kıymetli sanatkdrlarla yeni konserler haber veriyor. Geçen sene Cassado yu dinletmek zevkini veren Dernek, bu ay viyolonselist Bernard Miehelin i ve mart içinde de Pierre Fournier yi dinletecektir. Davet edilen diğer sanatkârlar arasında viyolonist Gerhard Taschner, İda Haendel ve Prilıoda vardır. Taschner den nihaî bir söz alınmış değildir. Gelemediği takdirde Schneider Hahn onun yerini alacaktır. Piyanistler içinde Kempff ile Samson François vardır. Hem piyanist, hem de Hollyıvood da filmlerde artist olarak roller almış bulunan Jose İturbi de senfonik orkestra ile bir konser bir de ayrıca resital vermek üzere yakında a gelecektir. KONUŞUYOR İnsanın talih' ve mukadderatı üzerinde yıldızların büyük bir rol oynamakta olduğunu iddia edenler ve buna inananlar çoktur. Bu telâkki ve bilgiye göre her insan muayyen bir yıldız altında doğar, dünyava geldiği yerde ve anda başı üstünde bulunan bu yıldızın bütün hayatı boyunca derin tesırleri altında bulunur. Bir kimsenin kendi yıldızına göre bir haftalık, iki haftalık, bir aylık veya bütün ömrü için mukadderatını tâyin ve tespit etmege, oroskopunu yapmak, eski tabirle, zaiçesini tanzim etmek denir. Gazetemiz her on beş günde bir, iki haftalık bir oroskop takdim edecektm. Bu suretle her okuyucumuz bu sütunlarda, doğum tarihine göre, müteakip ıkı hafta esnasında, işlerindeki, sevgi ve aşktaki imkânları, alacağı haberleri, para ve diğer hususlara ait ihtimalleri ilh.. tesbit edilmiş bulacaktır. 15 günlük ilk liste yarın bu sütunlarda Hicrî 1 9 4 9 R u m î Safer ARALIK Teş. sani 10 1 18 1369 Perşembe 1365 Vakit Vasati Ezant Güneş 7.04 2.22 Öğle 12.03 7.21 İkindi 14.28 9.46 Akşam 16.42 12.00 Yatsı 18.19 1.37 İmsak 5.21 12.39 Müıeler Topkapı Sarayı : Pazartesi - Çarşamba - Cumartesi, saat 13.30-17 Telf. (21090) Ayasofya: Pazartesi - Salı - Çarşamba - Perşembe - Cuma, s;vt 10-16; Cumartesi - Pazar, saat 14.50-16.00 Telf. (21750) Arkeoloji : Salı - Perşembe - Pazar, saat 13-17 Telf. (21682) Türk ve İslâm Eserleri: Salı-Perşembe-Pazar, saat 13.30-16.30 Tefi. (21888) Dolmabahçe İleniz Müzesi : Cumartesi saut 13-17, Pazar 9-18 Telf. (81284) ŞEHİR TİYATROLARI : Uranı Kısmı : (4217) Bir komiser geldi Komedi Kısmı : (40409) Bebek Her akşam saat 20,30 da M UAM M ER K A R A CA O P E R E T İ 3^- Bu gece MAKStMde 20.30 da J lrâkim 185 1 tem,il, * * * * 1 ^ 1 SIZIN SO KA K * - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - M z Cumartesi-Pa/ar matine 15 te P, Cumartesi matinelerinde ^ talebeye tenzilat ^ - * -fc SES,, (49369) Yunan Tiyatrosu : Edda Gabler 16,30 Ankara Büyük Tiyatro (10370-40) Knock Saat 20 de Küçük Tiyatro : (11169) Yalancı Akşam saat 20 de renm ek ihtiyacında olduâunuz hersev Beyoğlu ciheti: AI.KA/Alt : (42562) Cani kaçıyor- Meksika yolu AK : (44394) Mağlûp edilmiyenler ATLAS : (40835) Montekristonun mirası ELHAM HA : (43595) Mağlûp edilmiyenler * İNCİ : (84595) Samba Kralı tl*kk : (44289) Montekristonun mirası I,Al,E: (43595) Mağlûp edilmiyenler MELEK : (40868) Traviata SARAY: (41656) Tehlikeli karar SUAT PARK: (83143) Efe aşkı- Ayşenin duası SÜMER : (42851) (Yunan Opereti) Gambros En Opsi SARK : (40380) Kanlı haydut SIK : (43726) İzmirli Dimitriosun maskesi TAKSİM: (43191) Kanatlardan Türbe TAN: (80740) Bir çiçek üç böcek - Zevk kurbanları YENİ: (84137) Korkusuz Lassy - Aşk şarkısı YILDIZ : (42847) Samba Kralı ALEMDAR: (23683) Kılıçların gölgesinde ÇEMBER LİT AS : (22513) Korsanın adaleti - Renkli sürprizler HALK: (21901) Çöl aşkı - Altın küpeler HİLAL: (22717) 15 aralıkta açılacak (Hâlen kapalı) İST AN B İL: (22367) Lekeli hayat - Üç kahraman AZAK: (23542) Şehitler kalesi MARMARA: (23860) Gümüşler gölgesi MİLLİ: (22962) Kılıçların gölgesinde YENİ (Bakırköy) 16-126 Namus sözü - Ebediyen yaşanmaz. Kadıköy ciheti: HÂLE : (601.12) Çöğleç (yerli film) OPERA: (60S21) Gecelerin hâkimi - İlâhlar sevişiyor SÜREYYA : (60682) seferleri Üsküdar ciheti: Ehlisalip HÂLE: (60062) Gangsterler kâtibi - Şehzade Simbat K LASİK (M itil MÜZİĞİ BBC Northern Orchestra 11,15 BBC 16.19: Senfonik müzik (Pl.) 13,20, BBC Senfonik Orkestrası 15.15 BBC, 16.19; Senfonik müzik 20.15, Tschaikoıvsky konçertosu (Pl.) 22,15. Puccini ve eserleri (Pl.) 22.00. HAFİF. GARB MÜZİĞİ : Hafifi melodiler (Pl.) 8,15, İngiliz hafif müzik bestekârları 10,15 BBC, 16.19; Hafif müzik (Pl.) 13.15, Radyo Salon Orkestrası 13.15, Hafif melodiler (Pl.) 14,40, Bando müziği 16.45 BBC, 16.19; Operet Şarkıları (Pl.) 18,45. Hafif müzik (Pl.) 19,15, Varyete müziği (Pl.) 22.00. Hafif notalar 22,30. DANS MÜZİĞİ, CAZ: Allan Rotlı Orkestrası (İM.) 7,31 Ankara (Pl.) 14,15 BBC 16,19 Caz kulübü programı 16.15 BBC, 16.19; tstanbul (Pl.) 18,00. Dans müziği (Pl.) 18,30, Dans müziği (Pl.) 22.15. Dans müziği (Pl.) 23,00. ALATURKA MÜZİK : Türküler (Pl.) 8,00 Ankara, Karışık şarkılar (Pl.) 12.30 Ankara, Şarkılar (Pl.) 14,00). Tahir buselik faslı (Pl.) 18,00 Ankara, Şarkı ve türküler (Pl.) 18.45 ; Şarkılar (Pl.) 19.45, Tamburla saz eserleri (M. Cemil) 20,35 Ankara, Şarkılar (Pl.) 20,40, Fasıl (Pl.) 21,15 ; Memleket türküleri (Pl.) 21.50. HUSUSİ PROGRAMLAR ; Londra nın çocuklar programı (Türkçe) 18,30 BBC 19,24; Dinleviei İstekleri (İngilizce) 21,00 BBC 25,31. TÜRKÇE HABERLER : 7,15 BBC 31,41; 7,45 Ankara, ; 13,00 Ankara, ; 18,00 Ankara, ; 18,45 BBC 19,24; 22,45 Ankara, : 23.00 BBC 31. Bu akşam şehirde nöbetçi eczahaneler Eminönü ilçesi: Beyazıt: Cemil Ecz. Eminönü Ecz. Küçükpazar: Bensason Ecz. Alemdar: Arif Neşet Ecz. Eyüp ilçesi: Arif Beşer Ecz. Beşiktaş ilçesi: Süleyman Recep Ecz. Beşiktaş tramvay Cad. Beyoğlu ilçesi: Beyoğlu: Cemal Atasoy Ecz. Yüksekkaldırım 115. Taksim: Limoııer Ecz. Parmakkapı. Cihangir Ecz. Akarsu Cad. 34. Galata: Kemal Rıfat Ecz. Necatibey Cad. 181. Galata: Ziya Boyer Ecz. Karaköy Mertebanî So. 5. Şişli: Şark Merkez Ecz. Osmanbey. Şişli: Kurtuluş Ecz. Kurtuluş Cad. 231. Kasımpaşa: Merkez Ecz. Fatih ilçesi: Şehzadebaşı: İbrahim Ecz. Fener: Hayım Berg Ecz. Samat.va: Etofilis Ecz. Şehremini: Nâzım Ecz. Aksaray: Sarım Ecz. Karagümrük: Sarıgüzel Ecz. Üsküdar ilçesi: Ömer Kenan Eren Ecz. Hâkimiyeti Milliye Cad. Kadıköy ilçesi: Kadıköy Ecz. Rıhtım. Sarıyer ilçesi: İzzet Ecz. Sarıyer. Heybeliada: Heybeliada Ecz. İzmirde ALSANCAKTA: Tarlan Eczahanetsi. KEMER ALTINDA: Millet. Eczahanesi. EŞREFİ* AŞ AD A: Eşrefpaşa ec- zahanesi. BASMAHANEDE İtfaiye : Yeni İzmir Beyoğlu 44644 Kadıköy 66872 24222 Üsküdar 60945 Ankara 00 - İzmir 2222 - K.Yaka 5055 SOLDAN SAĞA: 1 Işıklı böcek. 2 Sucu. Çoğul. 3 Kemiğin İçindeki. Meyva, 4 Şef. Birlikte doğan. 5 İlâve. Sanat. Su. 6 Eski. 7 Lisan. Eski eğlence yerlerinden. 8 Ya» bancı. Doğru olmıyan. 9 Gev» şeklik. Kuzunun sesi. 10 Koku«lu bir ot. Çiçek. YUKARIDAN AŞAĞI: 1 Karşı gelen. Nadir. 2 Boşanma. Neşir. 3 Bir ay adı. Renk. Kabaca evet. 4 Talebe. Bir taraf. 5 Ek. 6 Yaşamıyan. Bir kadın adı. 7 Suların aiçalması. Bir yön. 8 Yuvarlak. Köy oteli. 9 Bir arap harfinin okunuşu. Soru eki. 10 Ayı yuvası. (Tersi) Kıt. Kimyevi bir madde.

Eahifeı 6 1 A m b it 1949 SİYASÎ İKTİSADİ MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE Sahibi! Y E N İ İSTA N BU L N EŞ R İY A T LIM IT E D Ş İR K E T İ MÜDÜRÜ! FA R U K A. SÜ N TER Bu sayıda yazı işlerini fiilen idare eden: SACI D Ö G ET Basıldığı yer; MATBAACILIK LIMITED ŞİRKETİ MATBAASI HERDİL TERCÜME BÜROSU HER LİSANDAN HER LİSANA Tel. 29042 İzzettin Han 22/13 Ankara Caddesi YEM İ İSTANBUL MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE İlânlarınız için müracaat yerleri Umumî acentelik Yeni Tevziat ve İlâncılık Limited Şirketi Beyoğlu Kaymakamlığı karşısı No. 6-8, kat 3 Telefon: 44756/57 Tâli acenteler Telgraf: Hetlo. '85 beygir kuvvetinde, 3 veya 4 ton su depolu, saatte 40-231 ton su işleyen, yüksek tazyikli kamilen BRONZ itfaiye pompası, yıkama ve sulama tertibatı, itfaiye tipi aleminyum merdiven ve en son sistem teçhizatla takviyeli 7 kişilik kapalı efrat taşıma mahalli JOHN KERR arozözü. İngiltere de JOHN KERR itfaiye mütehassıs fabrikaları Mamulatı Motopomp, Arozöz ve söndürme vasıtaları bütün dünyada,olduğu gibi, memleketimizde de Su merbank fabrikaları, Türkiye Şeker fabrikaları, Petrol Ofis, Toprak Ofis, Milli müesseseler ve hemen bütün belediyeler tarafından tercih edilmekte ve kullanılmaktadır. D ERH AL TESLİME AM ADE OLAN 6-28 - 85 beygir kuvvetinde en son sistem tazyikli yangın ve sulama motopompları, 24 telli en yüksek kalite Ingiliz keteninden mamul yangın hortumları, alıcı ve verici lâstik hortumlar, en son sistem Aleminyum madenî itfaiye merdivenleri, Siren cankurtaran ve her türlü itfaiye teçhizatı, ve; Dünyanın en meşhur yangın söndürme cihazlarını imal eden A L M A N Y A D A T O T A L fabrikaları mamulatı Kuru C02 gazlı, Tozlu, Köpüklü, LKluid mayili, Akar yakıt, iştial edici maddeler ve âdi yangınlar için muhtelif eb atta ve muhtelif fiatlarda söndürme vasıtaları, Belediyenin tamim ettiği, otomobiller için ufak ve çok ucuz C02 gazı ile çalışan söndürme cihazları, Yeni, İlâncılık Kollektif Şirketi Kahramanzade Han Ankara Caddesi. Telefon: 20094-95 Telgraf: İlâncılık - Faal Reklâm Acentesi Cağaloğlu yokuşu 44 \ Telefon: 25284 Telgraf: Advertising - Projeksiyonla Reklâmcılık Kollektif Ş* Galata Rıhtım caddesi, Kefeli Hüseyin Han No. 2 Telefon: 41871 Bunlardan başka Memleketin ve dünyanın her tarafında mevcut muteber ilâncılık müesseseleri. Muhtemel M üşterilerinizin Okuyacağı Gazetedir ELEKTRİKLİ Ç A M A Ş IR AA AKI NELERİDİR TÜRKİYE HOOVER SERVİSİ MATAŞ TİCARET T.A.Ş GALATA TAHIR MAN T EL. : 4 4 9 9 6 - SATIŞ YE R L E R İ : Cumhuriyet Caddesi No. 29. Telefün: 84575 Ankara: Arif Saltuk, Poştahane Caddesi No. 21. A. 15531 Ingilterede Gemiler, Akaryakıt tesisleri ve depolar için otomatik çalışan sabit C02 cihazları, Garajlar ve benzin depolan için C02 ve Tetralı - âletler. Amerikan NATIONAL FOAM köpük lansa ve eczaları. En müsait şartlarla depomuzda emrinize âmadedir. OTHERWELL Bridge And Enginering Co. fabrikaları Mamulfitı en son sistem Çelik Köprü, Dok. Hangar ve Liman tesisleri, akaryakıt depoları inşaatı, Demir ve keresteye İhtiyaç göstermeden yalnız çimento ile ucuz ve çabuk inşaatı sağlayan ARO sistemi inşaat plânları hakkında teklif ve izahat isteyiniz. c -. - S - AKDENİZ vc rmk S E Y A H A T E 0 I N I Z. Evinize neş e ve tatlı nağmeleri ancak bir JOBOTON,, pikapı verebilir. Tam otomatik fasılasız 10 plak çalan bu eşsiz cihaz lüks gösterişli olup bir mobilyaya hacet kalm aksızın dahi kullanılabilir. Otomatik ve tazyikli STREICHER Çöp kamyonları En basitinden en mütekâmiline kadar otomatik çalışan ve koku sızdırmıyan sıhhi çöp kamyonları, sokak süpürme, yıkama, kar ve Vidanjör makineleri Alman Tekniğinin son tekemmülâtını haiz olarak en kısa zamanda en müsait şartlarla teslim edilir. STANDARD İŞ LİMİTED ŞİRKETİ Şadi R. Dilek ve Şr. Müessese adresi: Metktup adresi: Beyoğlu P. K. 2118 Telefonlar: Galata Bankalar Caddesi Kısa telgraf adresi: STAND. Istanbulda: 40784-42477 Banka Sokak Roman Han- Ankarada : 15378 I... RflNMMNJMMM Sürat Kan for Temizlik Eğlence çr En nefis yemekler En itinalı servis Batı Akdeniz Hattı ı - Pire - Napoli Marsilya -Genova Batı Güney Akdeniz Hattı ı - İzmir - Pira-Limasol-Beyrut Marsilya-Cenovı-İskenderiye-Napoli DEVLET DENİZ YOLLARI "" ATEIYESİ i!iihînı:hiıi!iiiıı;ii!tîi!ii!inıııııııııııııııihiıi)iiııi3iiwın!iıii!!!;!i)i!n iın!'!ii:iıı: g ^ fg il1l W SAHRAM GESARve ORTAKLAR 302, İstiklâl caddesi, Beyoğlu Tel. 44934 ve SAHİBİNİN SESİ acentelerinde li!ll!lli:il!l!!liii!!l»iiiih!lll«llllü] i I-. I :li ISI! ^i1!ım ıllil IWI IIHIIIWIIII' mmıhltlllll»ni "W5aw * AVRUPA VE YURTTA MECCA N î TAH S İ L İ M K Â N I N D A N FAYDALANMAK İÇİN A B 0 N M A N K A R N E L E R İ N i I S R A R L A İ S T E Y i N İ Z I GAZETESİ A B O N E M A N K U P O N U Bu karneden koparılan bir yaprak mu kabilinde gazeteyi satan her muvezzi ve ya UitUncüden bir gazete satın alınır. Bu karnelerin kaplarından 12 aylığını biriktirip, hef senenin Ocak ayında gazetemize, acentelerimize tevdi edenlerin veya posta ile gönderenlerin isimleri üzerinde Noter huzurunda kur a ile yapılacak seçimde: Birinciliği kazanan için Avrupanın herhangi bir şehrinde üç sene tahsil; İkinci gelene, memleket içinde tahsil imkânları verilecektir. Tahsil imkânı ve arzusu olmıyanlara bu işe ayrılan tahsisat, yüzde yirmi tenziliyle defaten ödenecektir. Ayrıca diğer dokuz aboneye meşhur markalı uç altın, üç gümüş ve üç çelik kol saati verilecektir. «1 A B O N M A N K A R N E L E R İ GAZETE BAYİLERİNDE, SEÇKİN TÜTÜNCÜLERDE VE MÜESSESEMİZDE SATILMAKTADIR. Kişisel Arşivlerde Belleği Taha Toros Arşivi