HİKMET ULUĞBAY_ 22 Kasım 2008_ODTÜ Mezunları Derneği



Benzer belgeler
İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

MİLLİ MÜCADELE TRENİ


Lozan Barış Antlaşması

Türkiye de Petrol Var mı?

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

Title of Presentation. Hazar Havzası nda Enerji Mücadelesi Dr. Azime TELLİ 2015 ISTANBUL

SAYFA BELGELER NUMARASI

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

bakanlarından Rafet Bey'in ABD yetkilileri ile gizlice imzaladığı CHESTER

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

A) Siyasi birliklerini geç sağlamaları. B) Sömürge alanlarını ele geçirmek istemeleri. C) Sanayi devrimini tamamlayamamaları

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

İngiliz Belgelerinde Kurdistan

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Bu durumun, aşağıdaki gelişmelerden hangisine ortam hazırladığı savunulabilir?

Ortadoğu Diye Bir Yer Var mı?

İşte Osmanlı'nın çökmesine neden olan anlaşma!

İKİNCİ BİNYILIN MUHASEBESİ İÇİNDEKİLER

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

Devrim Öncesinde Yemen

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

Osmanlı tarihinde çok dikkat. Çanakkale Savaşlarından 110 yıl önce yaşanan Çanakkale Savaşı. Evrensel Bakış Açısı Gürbüz Evren

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Cumhuriyet Halk Partisi

UNUTULAN SAVAŞLAR / KUTÜ L-AMMARE ZAFERİ

İRAN İSLAM CUMHURİYETİ BIE DELEGESİNİN ODAMIZI ZİYARETİ

değildir. Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

Gazi Ahmet Muhtar Paşa

Haftalık ders sayısı 2, yıllık toplam 74 ders saati Kategoriler Alt kategoriler Ders içerikleri Kazanımlar Dersler arası ilişki IV.

KRUVAZİYER TURİZMİNDE DÜNYA VE İZMİR, TÜRKİYE KRUVAZİYER PLATFORMU NUN ÇALIŞMALARI

İÇİNDEKİLER... SUNUŞ III

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR R5)

YÜKSEK ÖĞRETIM ALANINI GELIŞTIRMEK IÇIN IRAK VE TÜRKIYE ARASINDA DAHA ÇOK IŞBIRLIĞI YAPILMASINI UMUYORUZ.

FİNANS KILAVUZ COINKILAVUZ GÜNLÜK BÜLTEN FOREXKILAVUZ HİSSEKILAVUZ. /finanskilavuz. /forexkilavuz. /hissekilavuz.

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

Skyros adasında Robert Brooke nin mezar taşındaki yazı

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

YİSAD Üyelerinden Çanakkale Şehitliği ne ziyaret Ağustos 2012 / Demir Çelik Store

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

İÇİNDEKİLER... SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp BELGELER

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

LOJİSTİK SEKTÖRÜ BÜYÜME ORANLARI

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

Enerji Ülkeleri.Rusya En Zengin..! 26 Ocak 2015

15 Ekim 2014 Genel Merkez

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni

İNKILAP TARİHİ VİZE BÖLÜMÜ ALTIN SORULAR. 1- Osmanlı da ilk kez yabancı ülkeye seyahat eden padişah kimdir? CEVAP: Abdülaziz.

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Uluslararası İlişkiler Ana Gazi Üniversitesi 2004

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

GÖÇ DUVARLARI. Mustafa ŞAHİN

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

Zorunlu ama takan yok

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

İÇİNDEKİLER. 16 Mayıs Amiral Souchon Padişah V. Mehmed Reşad ın huzurunda. Amiral şerefine Bomonti Bira Fabrikasında düzenlenen ziyafet.

BÜLTEN İSTANBUL B İ L G İ AZİZ BABUŞCU. NOTU Yeni Dünya ve Türkiye 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

Orta Asya da Çin ve Rusya Enerji Rekabeti

T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim

Azerbaycan Enerji Görünümü GÖRÜNÜMÜ. Hazar Strateji Enstitüsü Enerji ve Ekonomi Araştırmaları Merkezi.

775QSU& b T Ü R K İY E C U M H U R İY E T İN İN H E D E F İ; BİR A Ç IK D E N İZ D E V L E T İ O LM AK TIR. Fahri S. K O R UTÜRK

PETROL BORU HATLARININ ÇUKUROVA'YA KATKILARI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ

Dunkirk'ün gerçek tarihi

I.DÜNYA SAVAŞI ve BALKANLAR


SAYIN TAKİPÇİLERİMİZ,

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Enerji Dışı İthalatımızın Petrol Fiyatları ile İlişkisi

Orta Asya daki satranç hamleleri

Amerikan Stratejik Yazımından...

Transkript:

İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik in Dramatik Öyküsü Değerli Konuklar, ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu na ve Prof. Dr.Osman Sevaioğlu na bana bu konuşma olanağını sundukları için huzurunuzda teşekkürü borç bilirim. Bugün sizlere Osmanlı topraklarından, günümüz Ortadoğu sunu oluşturan bölümlerin, petrol varlıkları nedeni ile nasıl koparıldığının dramatik öyküsünün belirli noktalarını kısaca anlatmak istiyorum. Bu anlatım için mozaik yaklaşımını izleyeceğim. Ancak bu Petropolitik in özet bir sunuşu olmaktan çok, bu mücadeleyi şekillendiren devletlerin yöneticilerinin içinde bulundukları dünyayı algılayışları ve ulusal çıkarlara bakış açıları ile, ilgili devletlerin fiziki güç karşılaştırması ekseni etrafında yapılacaktır. Zira anlatacağım konular, Petropolitik te yer alsalar bile, petrole yönelik entrikaların kapsamlı öyküsü içinde, geri planda kalmaktadırlar. Burada ön plana çekeceğim bilgiler ışığında Petropolitik farklı bir boyutta okunacaktır. Anlatacaklarımın bir bölümü İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik isimli kitabımda yer almasına karşın bir bölümü de henüz orada yer almayan bilgiler olacaktır. Önce anlatacaklarım için neden dramatik veya hüzünlü sıfatını kullandığımı açıklamak isterim. Çünkü dinleyeceklerinizin bir bölümü gerçek anlamda trajik iken diğer bazıları komik görünecektir. Öykünün iki temel karakteri vardır; birincisi sanayi devrimini başlatan ve onun dalgaları üzerinde yükselişini sürdüren İngiliz İmparatorluğu ve diğeri bir zamanlar dünyayı titreten Osmanlı İmparatorluğundan geri kalan ve ayakta durmaya çabalayan, Avrupa nın tanımlaması ile, hasta adam. Bir numaralı yardımcı rolde ise Almanya yer almaktadır. Ayrıca bazı figüranlar da sahnede yer almaktadır. 1 Önce bu aktörlerin petrol paylaşımı sürecindeki fikri yapıları ve fiziki güçlerine ilişkin bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. 1838 yılında İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında Balta Limanı Antlaşması olarak bilinen Ticaret Antlaşması imzalanmıştır. Kısa sürede benzeri antlaşmalar diğer Avrupa ülkeleri ile de imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, sanayi devrimini yaşama geçirme şansına ebediyen veda etmiştir. Bunun sonucunda Osmanlı ekonomik yapısı geniş ölçüde eriyip yıkılma yoluna girmiştir. Bu antlaşmanın bir maddesine göre, Osmanlı Devleti İngiltere ve benzeri antlaşmaların imzalandığı diğer devletlerin uygun görüşünü almadan ithal ettiği malların gümrük vergilerini yükseltemeyecektir. İlk bakışta Petropolitik ile hiç ilgisi yokmuş gibi görünen bu husus, İngiltere nin elinde Petropolitik i şekillendiren önemli bir silah konumu kazanacaktır. İngiliz Parlamentosu, sömürgesi Hindistan a ulaşmak için güvenli güzergah arayışları çerçevesinde, Fırat Nehri Havzasını incelemek üzere, 1834 yılında Yarbay Francis Rawdon Chesney i bölgeye göndermiştir. Chesney in çalışmaları iki yıl sürmüş ve ayrıntılı bir rapor halinde İngiliz Hükümeti ne sunulmuştur. Daha sonra da incelemelerini 1850 yılında dört ciltlik kitap olarak yayınlamıştır. Bu kitapta Dicle-Fırat Havzası ndaki petrol yatakları hakkında da bilgiler mevcuttur. 1 Mart 1848 günü Avam Kamarası İngiltere nin izlemekte olduğu dış politika üzerinde görüşmeler yapmaktadır. Bu görüşmeler sırasında söz alan Henry Temple Palmerston isimli bir milletvekili şu değerlendirmeyi yapıyor; Bizim sonsuza dek yanımızda olacak

dostlarımız yoktur ve bizim sürekli kalıcı düşmanlarımız da yoktur. Bizim sürekli ve sonsuza dek var olacak çıkarlarımız mevcuttur ve işte bu çıkarları izlemek bizim görevimizdir (1). Bana göre, Palmerston bu sözleri ile, bir yandan tarih okumak ve anlamak için temel felsefi bakış açısını belirtirken, diğer yandan da modern jeopolitik ve jeo-stratejinin temel ilkesini dile getirmiştir. Bu sözün sahibi, 1855-1865 yılları arasında, İngiliz İmparatorluğu nun Başbakanlığını yapmıştır. Kudüs konusunda Katolik çıkarlarını korumak için Fransa nın ağırlık koyması ve buna Ortodokslar adına Rusya nın karşı çıkmasının yol açtığı, Osmanlı-Rus gerginliği, İngiliz devlet adamları ve Parlamentosu tarafından kaygı ile izlenmekte idi. Bu olaylara ilişkin olarak, 15 Ağustos 1853 günü Avam Kamarasında yapılan görüşmeler sırasında Austin Henry Layard isimli milletvekili şu uyarıda bulunmuştur; İstanbul un çökmesi halinde, Osmanlı yı oluşturan bütün büyük bölgeler, örneğin Küçük Asya, Suriye, Mezopotamya tam bir kargaşa ve anarşi içine düşecektir. Bu bölgeleri ele geçiren devlet Hindistan a da egemen olacaktır (2). Layard ın bu söyleminin gerisinde Osmanlı topraklarında bulunduğu sürede edindiği izlenimlerin mutlaka katkısı vardır. Layard uzun yıllar Mezopotamya topraklarında arkeolojik kazılar yapmış ve eski medeniyetlere ilişkin birçok eseri ortaya çıkarmıştır. 2003 yılında yağmalanan Bağdat Müzesindeki eserlerin bir kısmı Layard ın ortaya çıkardığı eserlerdir. Layard, bu kazılarına ilişkin bilgileri ve bölgedeki gözlemlerini 1849 yılında bir kitap halinde yayınlamıştır. Bu kitap, Ninova ve Kalıntıları ismi ile 2000 yılında Türkçe ye çevrilmiştir. Layard daha sonra 1877 yılında İstanbul da İngiltere nin Büyükelçisi olarak da görev yapmıştır. Aktörlerden İngiltere nin fikri gücü ve ufkunu anlamak için seçilmiş bu birkaç örneğin bu aşama için yeterli olduğunu düşünüyorum. Şimdi de aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu nun fikri gücünü ve ufkunu anlamamıza yardımcı olacak bazı gözlemler yapalım. Her şeyden önce anılan tarihlerde ülkede bir Parlamento yoktur ve buna gereksinim duyan, birkaç kişi dışında, böyle bir zihniyet ise henüz oluşmamıştır. 2 Fransa İmparatoru III Napolyon, 1867 yılında açılacak Uluslar arası Paris Fuarı na şeref konuğu olarak Osmanlı Sultanı Abdülaziz i davet eder. Sadrazam Ali Paşa, Heyet te İstanbul Belediye Başkanı Ömer Faiz efendinin de bulunmasını ister ve gezi ile ilgili notlar alıp temize çekmeden müsvette halinde kendisine vermesini söyler. Temize çekmemesini istemesinin nedeni ilk izlenimin kaybolmaması içindir. Şimdi size, Osmanlı Devleti nin ufkunu gösterebilmek için, Ömer Faiz efendinin notlarında yer alan bazı bilgileri aktaracağım. Seyahate katılanların arasında ileride tahta geçecek şehzade Abdülhamit te vardır ve gözlemlerinden bir tanesi şudur; İngiltere de gördüğüm servet ve refah beni hayrette bırakmıştı. Hafsalam almıyordu. Trenimiz Londra ile Dover arasında adeta havadan gidiyordu. İki tarafımızdan başka trenler durmadan gelip geçiyorlardı. Her yerde muazzam faaliyet vardı. Limanlar vapur dolu idi. Bütün dünya adeta İngiltere için çalışıyordu. Bu seyahatin uzun süre etkisinden kurtulamadım (3). Ömer Faiz efendi, veliaht Murat efendi ve şehzade Abdülhamit ile birlikte Paris fuarını gece ziyaret ettiklerinde şu gözlemde bulunuyor; Üçüncü defadır ki fırsat bularak yine Belediye Sarayı civarına gelmek imkanını buldum. Bir anda bütün ışıklar yanıyor, bir anda sönüyor, sonra kısım kısım yanmaya devam ediyordu. Güneş adeta yere inmiş, sadece burasını aydınlatır olmuştu. Bu ışık oyunlarını seyretmekte olan veliaht Murat efendi duygularını şöyle dile getirmiştir, ne garip, ne ibretli manzara. Adamlar

azmetmişler, uğraşmışlar, adeta güneşin ışıklarını almışlar, saklamışlar, gecelerin karanlığını gündüze çevirmek için kullanıyorlar (4). Londra da bulunan ve orada Hürriyet gazetesini çıkaran Namık Kemal, Abdülaziz in İngiltere yi ziyaret ettiği günlerde yazdığı yazıda şu tespiti yapıyor Bize hasta adam diyorlar. Doğrudur. Hastalık tedavi edilmez, kendi haline kalırsa kangren olur ve hasta ölür. Avrupa şimdi bu günü bekliyor. Mirasımızı taksim için (5). Namık Kemal in bu gözleminden sonra, hasta tedavi edilmediği için, 45 yıl sonra başlayacak Birinci Dünya Savaşı bitiminde Sevr antlaşması ile bu taksim planı masaya konulacaktır. Ömer Faiz efendi Padişah ın Elysse sarayını ziyaretinden sonra şu notları almıştır; Olaylar, Padişah ı başka konularda da uyarmanın şart olduğunu gösterdi; (ülkede) uyanmaları gerekenlerin başında bizzat kendisi vardı. Fransızların sadece saraylarında değil, tarlalarında, tezgahlarında, hatta ahırlarında ve kümeslerinde Osmanlılar için dersler vardı. Uyanma köy evinde başlayacak, sanata oradan intikal edecekti (5). Ömer Faiz efendinin diğer bir gözlemi ise şudur; Paris teki sergide her devletin pavyonunda geniş bir salonun duvarları, yayınlanmış eserlerin, kitapların, dergilerin, gazetelerin, albümlerin, afiş denilen büyük ilanlarına ayrılmıştı. Bundan mahrum olanlar, aralarında bizim olduğumuz ve daha doğrusu bizim temsil ettiğimiz Doğu ülkeleri idi. Ben bu sunumları, sergi için hazırlanmış zannetmiş, bu duygu ve beğeni ile seyretmiştim. Ne zaman ki Londra da, daha sonra Viyana da ve Peşte de aynı şeyleri halkın yoğun olarak bulunduğu yerlerde gördüm, o zaman ibretle uyandım ki, Avrupa demek ilim ve okuma demektir. Herkes okuyacaktır. Okumasını yazmasını bilecek ve kendi seviyesine göre okumak istediğini bol ve ucuz bulacak, her okuduğundan yeni bir şeyler öğrenecek, böylelikle milletçe yaşanılan zamanın insanları haline gelinecektir (6). Ömer Faiz efendi Osmanlı nın Fuardaki pavyonu için ise şu gözlemde bulunmuştur; Her milletin pavyonlarında kendi halkının yaptığı işler gururla sunuluyor. Bizim pavyonumuzda ise asıl ilgi çekmeyi kahve ve nargile ikramında bulmuşuz (7). 3 Şimdi de, üzerinde durduğumuz bu dönemdeki Sadrazamı Ali Paşa ve Dışişleri Bakanı Fuat Paşa nın yazdıkları vasiyetnamelerden sadece birer alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ali Paşa, Türkiye coğrafi bakımdan Hint Okyanusu ndan, Karadeniz e, Akdeniz e, Kızıldeniz e, Adriyatik e kadar uzanmaktadır. Bu denizlerde bütün Avrupa Devletlerinin gemileri dolaşmaktadır. Türkiye bu denizlerde coğrafi konumuna uygun bir rol oynamamaktadır. Avrupa Devletleriyle rekabet şöyle dursun, onlara teslimiyet göstermektedir (8). Fuat Paşa ise şöyle diyor; İhmaller yüzünden mahvolma felaketinden kurtulabilmemiz, İngiltere kadar paraya, Fransa kadar bilgi aydınlığına ve Rusya kadar askere sahip olmamıza bağlıdır. Bizim için artık önemli olan çok gelişmek değil, fakat kesin olarak Avrupa nın diğer ülkeleri kadar gelişmiş olmaktır (9). Sizlere her iki vasiyetnameyi de baştan sona okumanızı öneririm. Zira vasiyetnamelerde çok zengin bir Osmanlı Devleti analizi vardır. Buraya kadar sunduğum bilgiler ile 1850 li yıllarda Petropolitik dramın iki baş aktörünün fikri ve fiziki güçleri genel hatları ile ve Osmanlı Devleti açısından hüzün verecek şekilde ortaya çıkmıştır. Şimdi de bazı tablolar eşliğinde, iki baş aktörümüzden sadece birisinin yer aldığı, çeşitli ülkelerin fiziki gücünün 1890-1913 döneminde gösterdiği seyre göz atalım. Tablo 1 den, silah üretiminin temel maddelerinden biri olan çelik üretimi 1913 yılında bile Osmanlı Devleti nde yapılamamakta olduğu görülmektedir. Bu konuda, TÜİK in yayınladığı

Osmanlı Sanayii 1913, 1915 yılları sanayi istatistikleri başlıklı kitabın 182 inci sayfasında Osmanlı ülkesinde yüksek fırınlar ve metalürji fabrikaları yoktur ifadesi yer almakta ve 1913 yılında ithal edilen çelik miktarı olarak da sadece 455.4 ton rakamı verilmektedir. Bu noktada sizlere, sanayi devriminin Avrupa da hızla yayıldığı dönemde 1835 yılında Osmanlı Devleti nin isteği üzerine gönderilen yüzbaşı Helmuth von Moltke nin ki daha sonra Mareşal rütbesine kadar yükselmiştir- Osmanlı topraklarını gezdiği sırada 11 Mart 1838 günü Tokat tan yolladığı mektubundan bir pasajı, madenciliğimizin o tarihteki durumunu göstermesi bakımından, okumak istiyorum; Ben Halib lerin ve Kalde lilerin bu eski işliklerinde bakır kalhanelerinin (izabe) nasıl işlediğini görmeyi merak ediyordum. Fakat benim ümidim lüzumundan fazla büyükmüş! Burada maden yok, ya da hiç değilse işletilmiyor. Maden cevheri Ergani de topraktan temizlendikten sonra maden külçeleri halinde, altı günlük yoldan izabe için develerle buraya getiriliyor. Niye buraya getiriyorlar anlamadım. Kasabanın ortasından akan bir dereyi tanzim etmeyi düşünmemişler, bundan faydalanmıyorlar. Sefil tahta barakalar içinde ekmekçi fırını gibi iki sıra küçük izabe fırını, insanların çektiği körükler ve ağaç kömürü yığınları; işte meşhur Tokat izabe ocaklarının bütün nitelikleri bundan ibaret(10). Osmanlı topraklarındaki petrol yataklarının işletilmesi, I. Dünya Savaşı na değin sızıntıların bulunduğu yerlerde küçük kuyular açılmasından ibarettir. Bir devletin savunma sanayi dahil tüm sanayine yön veren temel maddelerden diğer birisi de enerjidir. Tablo 2 de çeşitli ülkelerin enerji tüketimleri yer almaktadır. Osmanlı Devleti için veri konamamıştır. Zira tablonun hazırlandığı birim bazında veri yoktur. Ancak, TÜİK in yayınladığı Osmanlı dönemi sanayi istatistiklerinde şu bilgiler yer almaktadır. 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğunda 20,977 beygir gücü kullanılmaktadır. Bunun yüzde 75.9 u buhar makinelerinden, yüzde 12.8 petrol ürünü kullanan içten patlamalı motorlardan elde edilmektedir. Bu yaklaşık 21 bin beygir gücünün boyutunu tam gösterebilmek için 1840 yılında İngiltere nin 620 bin beygir gücü enerji kullandığını söylemek yeterlidir. 1915 yılında Osmanlı Devletinde kullanılan enerji, 1840 yılında İngiltere nin kullandığı mekanik gücün yaklaşık 30 da biridir. 1907 yılında İngiltere, 10,749,000 beygir gücü enerji kullanma noktasına gelmiştir(11). Osmanlı Devleti nin 1915 deki yaklaşık 21 bin beygir gücü enerji kullanımı bu rakamın binde 2 sidir. 4 Bu noktada, bir başka güç unsuru olan mali güce de kısaca değinmek istiyorum. İngiltere, dünyaya yoğun olarak sermaye ihraç etmekte ve borç vermektedir. Osmanlı Devleti ise 1854 yılından itibaren ağırlıkla Fransa ve İngiltere den aldığı borçları sanayi yatırımı yerine tüketimde kullanmakta, maaş ödemekte ve sonuçta da mali iflasa düşüyor ve 1876 yılında borçlarını ödeyemeyeceğini açıklıyor. 1880 yılında da Düyun-i Umumiye İdaresi kurulmuştur. Balta Limanı Antlaşması ndan sonra bir de bu İdare nin kurulması ile birlikte Osmanlı Devleti nin ekonomik denetimi tamamen yabancı devletlerin eline geçmiştir. Bazı devletlerin Birinci Dünya Savaşı öncesinde sanayi gücünün İngiltere ye göre ne konumda olduğuna ilişkin bilgiler Tablo 3 de yer almaktadır. Tablo 3 den de görüldüğü üzere, İngiltere nin 1900 yılındaki sanayi gücü 100 kabul edildiğinde çeşitli ülkelerin muhtelif yıllardaki sanayi gücünün göreceli durumu ilginç bir manzara göstermektedir. İşin en üzüntü veren yanı, Osmanlı Devleti nin bu tabloda yer alabilecek bir sanayi gücünün var olmadığı acı gerçeğidir. İngiltere, Osmanlı ve Almanya nın fiziki güçleri konusundaki bu bilgiler, Osmanlı Devleti nin Birinci Dünya Savaşı na girmesinin ne kadar hatalı bir intihar karar olduğunu açıkça göstermektedir.

Şimdi de Birinci Dünya Savaşı na giden yıllarda İngiltere ve Osmanlı Devletlerindeki yöneticilerin bazı görüşlerine ve bazı olaylara yer vermek istiyorum. Osmanlı Devleti nin petrol bulunan topraklarını denetlemeye yönelik ilk İngiliz girişimi 1880 yılında yer almıştır. İngiltere Bahreyn Şeyhi ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma ile Bahreyn Şeyhi topraklarına İngiliz Hükümetinin izni olmadan diğer devletlerin temsilcilerini kabul etmeyeceğine ve kömür istasyonu kurdurmayacağına söz vermiştir. O tarihlerde donanmaların kömür enerjisi ile çalıştıkları hatırlanırsa, böyle bir anlaşmanın stratejik önemi de kolayca anlaşılır. Bu anlaşma ve daha sonra diğer Basra Körfezi Şeyhlikleri ile yapılacak bir seri anlaşmalar ile bu bölge Osmanlı Devleti nin elinden hızla kaymaya başlamıştır. İşin ilginci ve hüzün veren tarafı Osmanlı Devleti nin bu anlaşmaların yapıldığından haberdar olmamasıdır. Osmanlı Devleti bu anlaşmaların varlığından çok sonra haberdar olacak ve hiçbir şey yapamaycaktır. 1889 ve 1898 yıllarında Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit, dünya tarihinin en büyük özelleştirmesini ilginç bir şekilde yapmıştır. Musul ve Bağdat Vilayetlerindeki petrol varlıklarını, Osmanlı Devlet Hazinesi nden Padişah ın yani kendisinin Özel Hazinesi ne devretmiştir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Politik Müsteşarı Lord Curzon, 1892 yılında yayınladığı kitabında yer alan bir ifadeyi sizinle paylaşmak istiyorum; İran Körfezi nde (Basra Körfezi) herhangi bir devlet tarafından Rusya ya bir liman kurma ayrıcalığı tanınmasını, İngiltere ye yapılmış bir hakaret ve statükonun çılgınca parçalanması ve uluslar arası savaş çığırtkanlığı olarak kabul ederim (12). Evet yanlış duymadınız bu söylem, bu bölgenin hükümranı olan Osmanlı Devleti nin bir bürokratına ait değildir. Aslında bölgenin çok uzağında olan ama bölgeyi ele geçirmek için ince planlar yapan bir devletin, İngiltere nin, bürokratıdır. Bu bürokrat daha sonra Hindistan Valisi olacak ve o görevinde iken Basra Körfezi ndeki İngiliz askeri varlığını ve hakimiyetini Osmanlı Devleti aleyhine ciddi şekilde geliştirecek ve en sonunda İngiliz Dışişleri Bakanı olarak Lozan müzakerelerine katılacaktır. Lord Curzon, ayrıca şu söylemin de sahibidir; Türkistan, Afganistan, Kafkasya, İran bunlar dünya hakimiyeti için oynanan satranç tahtası üzerindeki taşlardır. İlginçtir bu söylem, 105 yıl sonra yeni bir süper gücün politik kuramcılarından olan Zbigniew Brzezinski tarafından 1997 yılında şöyle ifade edilmiştir; Avrasya, küresel üstünlük mücadelesinin oynandığı satranç tahtasıdır (13). Brzezinski, ABD Başkanı J. Carter in Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevinde bulunmuştur. Son yılların moda projesi, Büyük Ortadoğu Proje sine bu söylemler ışığında bakmakta yarar vardır. 5 Yeniden geçmişe dönersek, 1898 yılında, Almanya nın İstanbul Büyükelçisi Bieberstein, Berlin e gönderdiği raporunda Osmanlı topraklarının Almanya için sunduğu fırsatları uzun uzun anlattıktan sonra, Fakat bir alanı kendimiz için hak olarak görmeliyiz, o da, Anadolu demiryollarındaki mevcut ayrıcalığımızın Dicle ve Fırat Nehirleri üzerinden Basra Körfezi ne değin uzanmasıdır. Büyükelçi nin bu ifadeyi kullanmasının nedenlerinden en önemlisi, bu demiryolu anlaşmasına göre demiryolu hattının iki yanında 20 şer kilometrelik alanda petrol dahil her türlü maden ve diğer ekonomik çıkarlara yönelik ayrıcalık haklarının Alman Şirketi ne terk edilmiş olmasıdır. Ayrıca Alman jeologların yaptıkları incelemelerde Musul Havzasında petrol yataklarının, 1870 den beri işletilmekte olan, Hazar Denizi Havzası petrollerinden çok daha zengin olduğunu tespit etmeleridir.

Bu kez İngiltere nin İstanbul daki Büyükelçisi O Conor, 1903 yılında Londra ya gönderdiği ve Bağdat Demiryolu imtiyazını değerlendiren raporundaki şu paragraflar dikkat çekicidir; Diğer taraftan, gümrük vergisi oranlarının değiştirilmesine yönelik kısıtlamaların adalete uygun olarak sonsuza değin devam etmeyeceği açıktır. Bu kısıtlama, eski anlaşma hükümlerinden kaynaklanmakta ve karşılığında da Türklere herhangi bir avantaj tanınmamaktadır. Büyük devletler, bu kısıtlamaları reddetme hakkını Türklere tanımıyor, ancak bu tutum herhangi bir diğer ülkenin zor kabul edeceği bir hükümranlık kısıtlamasıdır. Öte yandan, İngiltere veya diğer büyük devletler, gümrük vergisi oranının artmasına olumlu görüşlerini vermeden önce, bazı yeni ayrıcalıklar elde etmeye çalışacaklardır. Sağlayacakları bu avantajların kendilerine ekonomik getirisi en az Bağdat Demiryolları yapımının Osmanlı Devleti ne sağlayacağı ekonomik yarar kadar olacaktır. Bu ve izleyecek birçok rapor, Osmanlı toprak ve ekonomik varlıklarının, 1838 Balta Limanı Antlaşması nın hazırladığı ortam içerisinde, devrin önde gelen devletleri, İngiltere, Almanya, Fransa ve Çarlık Rusya sı tarafından nasıl paylaşılmakta olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Almanya, İngiltere nin deniz gücüne bir an önce yetişip, onu geçebilmek amacıyla, 1898 yılında Donanma Kanunu nu çıkarmıştır. Bu kanunun görüşülmesi sırasında ünlü sosyalist düşünür ve yazar August Bebel, büyük bir kehanette bulunur ve şöyle der; Bu Meclis in özellikle sağ tarafında, İngiltere ile savaşa girmek isteyen bir grup fanatik vardır. yasa ile istenen tüm gemilere sahip olan donanmamızla İngiltere ye karşı silaha sarılmak çılgınlık olur. Bunu isteyenlerin yeri Reichstag değil, tımarhanedir (14). 1899 yılının başında Kuveyt Şeyhi topraklarını İngiltere nin himayesine sokan bir Anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma izleyen diğer anlaşmalarla daha da güçlendirilecektir. Ancak bu gelişmelerden Osmanlı Devleti nin haberi yoktur ve Şeyh, bölgedeki çıkarlarını geliştirmek için Osmanlı Hükümeti nden de yararlanmaya devam edecektir. 6 1904 yılında, Abdülhamit in Hazine-i Hassa İdaresi ile Anadolu Demiryolu Şirketi arasında Mezopotamya petrollerinin tespitine yönelik bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmanın izlediği inişli çıkışlı seyir Petropolitik te geniş olarak yer almıştır, o nedenle burada değinilmeyecektir. İngiltere, 1907 yılında fuel-oil ile işleyen savaş gemisi üretimine başlamıştır. 1911 yılında Donanma Bakanı olan W.S. Churchill bir yandan bu yöndeki çalışmaları hızlandırırken diğer yandan da petrolün sağlanmasında ve denetiminde Devlet in rol alması düşüncesini yaşama geçirmeye başlamıştır. Bu bağlamda İngiliz-İran Petrol Şirketi nin yarıdan fazla hissesini Hazine nin satın alması sağlanmıştır. Bu gelişmeler çerçevesinde Churchill, 17 Temmuz 1913 günü Avam Kamarası nda yaptığı konuşmada şu hususları vurgulamıştır; 1907 yılında tamamen petrole dayanan ilk açık deniz destroyer filosu inşa edilmiştir. O günden bu yana her izleyen yıl yalnız petrolle çalışan yeni bir filo inşa edilmiştir. Aynı şekilde son beş yıl zarfında kömürle çalışan zırhlı ve kruvazörler de kritik zamanlarda tüm güçlerini kullanabilmek için petrollü hale getirilmektedir. Bizim nihai politik amacımız, Donanma nın akaryakıt ihtiyacını karşılamada, bu maddenin bağımsız üreticisi ve petrol sahalarının sahibi olmaktır. İngiltere nin ülkesinde ve sömürgelerinde ciddi bir petrol varlığı olmamasına rağmen, manevra, ikmal ve ateş gücü üstünlüğü için Donanması nı petrole bağımlı hale getirme karar ve uygulaması, petrolü stratejik bir ham madde konumuna taşımış ve petropolitiğin geleceğini de şekillendirmiştir.

Churchill in bu konuşmasını yapmasından birkaç ay önce Osmanlı Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa, 11 Mart 1913 günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, Londra da İngiltere ile devam etmekte olan Basra Körfezi ihtilafları dahil bir çok konuyu içeren diplomatik müzakereler ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır; Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere ile sorun çıkaramayız. Bu önemsiz topraklardan ne gibi faydamız olabilir? Kuveyt ve Katar ı İngiltere ye bırakmaya ve zengin Irak Vilayetimizle ilgilenmeye karar verdim. Sadrazam bu kararı almak suretiyle ilgilenmek istediği Irak topraklarının kapısını da İngiltere ye aralamıştır. Zira, Londra da devam etmekte olan müzakerelerde Osmanlı Heyet Başkanı eski Sadrazam Hakkı Paşa ya İngiliz Hükümeti 23 Mayıs 1913 günü verdiği bir nota ile şu talepte bulunmuştur; Majestelerinin Hükümeti, gümrük vergisi artırımı konusunda olumlu yanıt verebilmek için ek bir koşul getirmeyi arzu etmemekle birlikte, Osmanlı Hükümeti nin Mezopotamya daki petrol kuyularında İngiliz kontrolünü sağlayacak işlemlere gecikmeksizin başlayacağına güvenmektedir. Londra da Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında gümrük vergisinin arttırılmasına ilişkin müzakereler devam ederken, aynı günlerde İngiltere ile Almanya arasında da Osmanlı topraklarındaki ekonomik çıkarların iki ülke arasında paylaşılmasına yönelik görüşmeler sürmekte idi. İngiltere ile Almanya arasında 15 Haziran 1914 tarihinde imzalanan bu anlaşma çok kapsamlı bir ekonomik çıkar paylaşım belgesidir. Namık Kemal in kehaneti gerçekleşmeye başlamıştır. 28 Haziran 1914 günü Sadrazam Sait Halim Paşa, İngiliz ve Alman Büyükelçiliklerine verdiği bir nota ile Musul ve Bağdat Vilayetlerindeki petrol varlıklarının olduğu alanları bir İngiliz-Alman ortaklığı olan Türk Petrol Şirketi ne kiralamaya yönelik bir niyet bildiriminde bulunmuştur. Bu niyet bildiriminin yapılmasında önemli rol oynayan hususlardan birisi de 14 Temmuz 1914 günü süresi dolacak olan geçici yüzde 3 oranındaki gümrük vergisi artışının süresini uzatabilme endişesidir. Bu yüzde 3 lük geçici vergi artışı için çeşitli ülkelerin talep ettikleri tavizleri anlatmaya buradaki sürem yetmeyecektir. Ancak Maliye Nazırı nın İngiliz Büyükelçisi ile 24 Haziran 1914 günü yaptığı görüşmede kullandığı bir ifadeyi Büyükelçi nin telgrafında yer aldığı şekliyle burada tekrarlamakta fayda görmekteyim; Maliye Nazırı, İngiltere ve Almanya, Fransa ve Rusya dan Suriye ve doğu illerinde petrol arama konusunda gelecek baskılara, Osmanlı Hükümeti nce direnilmesine destek olmaya söz verirler ise Mezopotamya petrol ayrıcalığının çözümünün kolaylaşabileceğini ifade etmiştir. Büyükelçi, böyle bir güvencenin İngiltere den istenilmesinin yararsız olduğu yanıtını vermiştir. 1913-1914 döneminde Maliye Bakanı nın 500,000 lira borç bulabilme telaşı da vardır. 7 Niyet mektubunun verilmesinden önce Balkanlar karışmış ve barut kokusu tüm dünyayı sarmıştı. Buna rağmen Osmanlı Devleti nin böyle bir niyet mektubu vermek zorunda kalışı, Devletin içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Nitekim, mektubun verilmesinden bir ay 6 gün sonra İngiltere Almanya ya savaş ilan etmiştir. Bu niyet mektubu, savaş sonrası devletlerarası ilişkilerde ve şirketler arası çekişmelerde önemli bir rol oynamıştır. Savaşın başlaması ve Osmanlı Devleti nin Almanya nın yanında yer almasından ve Mısır seferine karar verilmesinden kısa bir süre sonra, 26 Kasım 1914 günü, İstanbul daki ABD Elçisi Henry Morgenthau Washington a gönderdiği telgrafında şu analize yer vermiştir; Türkiye nin Mısır ın fethi için yaptığı hazırlıklar, Almanya yı geniş ölçüde kaygılandırmaktadır. Almanlar Türklerin Mısır daki yenilgilerinden değil, tersine başarılı olmalarından korkmaktadır. Türklerin Mısır da zafer kazanması Kaiser in bu bölge

hakkındaki planlarına aykırı düşecektir. Çünkü o zaman Türkler barış masasına Almanya nın yanında güçlü oturacak ve koşullarını öne süreceklerdir. Oysa Almanya nın savaş planlarında Türklerin güçlenmesi diye bir düşünce yoktur. Zira daha önce İngiltere ile yaptıkları pazarlıkta Osmanlı Devleti nin parçalanmasında pay sahibi olmayı Keiser özellikle istemiştir. Osmanlı Devleti nin müttefik olarak seçtiği ülke de mezar kazıcılarından birisidir. Savaş ın başlamasından önce Irak ı savunmak için Osmanlı ordu mevcudu hakkındaki bilgiler Tablo 4 de yer almaktadır. Aynı Tablo dan da görüleceği üzere, Savaş ın bir bucuk yılında Osmanlı Ordusu nun kayıpları başlangıç gücünün 2 katına yakındır. İngiltere nin de kayıpları Osmanlı Ordularından az değildir. Savaşın başlaması ile birlikte İngiltere, Osmanlı Devleti ni paylaşmaya yönelik bir seri yeni anlaşmalar imzalamıştır. Bunlardan birinci grup anlaşmalar İngiltere, Fransa ve Rusya arasında yer almıştır. İkinci grup anlaşmalar ise, Osmanlı topraklarında yaşayan Arap Şeyhleri ile yapılmıştır. Mekke Şerifi Hüseyin ile İngiltere arasındaki anlaşma bir seri mektuplaşma olup bunlar hep birlikte McMahon mektupları olarak anılmaktadır. Mekke Şerifi dışındaki Arap Şeyhleri ile yapılan anlaşmalardan üç tanesine burada değinmek istiyorum. Bunlardan ilki Kuveyt Şeyhi ile imzalanan 3 Kasım 1914 tarihi anlaşmadır. Aşağıdaki alıntısına bakıldığında görüleceği üzere İngiltere bu Şeyh ten İbn-i Suud dahil diğer bazı Şeyhlerle birlikte Osmanlı topraklarına saldırı yapmasını ve işgal etmesini istemektedir. İkinci olarak değinmek istediğim anlaşma ise 30 Nisan 1915 tarihinde Yemen deki Sabya Şeyhi ile yapılan anlaşmadır. Aşağıya alıntı yapılmış metinden de görüleceği üzere, İngiltere, Şeyh İdris ten, Osmanlı birliklerini Yemen de konuşlandıkları yerlerden çıkarmak üzere saldırmasını talep etmektedir. Aslında tüm cephelerde kaybedilen insanlarımızın ortak öyküsünü yansıtan Yemen türküsünde yer alan giden gelmiyor acep nedendir sualinin yanıtı, İngiltere nin Şeyhliklerle yaptığı bu anlaşmalardır. İngiltere, 26 Aralık 1915 tarihinde de İbn-i Suud la bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma ile İngiltere, Necd, El Hassa, Katif ve Cubayil ile bunlara bağlı topraklarda İbn-i Suud un hükümranlığını kabul etmiştir. Bu anlaşmanın tam metni Petropolitik isimli kitabımda mevcuttur. Görüldüğü üzere, savaş bitmeden İngiltere Arap ların yerleşik olduğu tüm toprakları Osmanlı Devleti nden koparıp ona karşı cephe oluşturacak yapılanmaya sokmayı başarmıştır. Savaş ın hemen öncesinde ve Savaş sırasında bu Şeyhlikler İngiltere den sürekli parasal ve silah desteği de almıştır. Bu konuda Petropolitik te bilgiler yer almakla birlikte çok kapsamlı bilgiler F. F. Anscombe nin The Ottoman Gulf isimli kitabında mevcuttur(15). Osmanlı nın Arap topraklarında faaliyet gösteren İngiliz ajanları konusundaki bilgimiz Lawrence ile sınırlıdır. Oysa, en az onun kadar etkili olan birçok isim daha vardır. Bunlardan sadece birkaçını saymakta fayda görüyorum. Bayan Gertrude Bell, E.B. Soane, Binbaşı Noel ve Deniz Albayı Shakespear. İşin hüzün veren yanı bu kişilerin yazdıkları kitaplar veya bu kişiler hakkında yayınlanmış biyografiler henüz dilimize çevrilmemiştir. Bunları bilmeden tarih bilgimiz tam olamaz. 8 Savaş ın Mezopotamya da sona erişi de çok hüzün vericidir. İngiliz Kabinesi, 13 Ağustos 1918 günü yaptığı toplantıda, diğer konuların yanında Mezopotamya Cephesine yönelik olarak sunulan raporu da incelemiştir. Bu rapor üzerinde görüşlerini ifade eden Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour un şu sözleri çok önemlidir; Bir idealist göz ile baktığımızda dahi, Mezopotamya nın kuzey bölgelerini ele geçirmemiz kaçınılmazdır. Ne Başkan Wilson ne de bir başkası, Dicle ve Fırat ın çevresindeki geniş, Mezopotamya topraklarını yeniden Osmanlıların denetimine bırakmak istemeyecektir. Bu durumda sormak isterim, Mezopotamya daki Küçük Zap suyuna veya yeterli derecede zengin su kaynaklarını

denetim altına alacak kadar ordularımızla ilerlememiz çok önemli değil midir? Bunu başardığımızda, petrol yataklarının da büyük çoğunluğu elimize geçmiş olacaktır. Görüşmelerin tamamlanmasından sonra Başbakan, Hükümet kararını şu şekilde açıklamıştır; Savaş sona ermeden Musul a ulaşılmalıdır. 18 Ekim 1918 günü Ateş-Kes görüşmeleri başlamış ve 30 Ekim 1918 günü belge imzalanmıştır. Ateş Kes imzalandığında İngiliz ordusu Musul dan 60 kilometre uzakta bulunmaktadır. Ancak İngiliz uçakları, Osmanlı ordusunun üzerine çok önceden beri ateşkes görüşmelerinin başladığını bildiren ve boşuna kan dökülmemesine ilişkin bildiriler atmaya başlamıştır. Bu bildiriler üzerine, Osmanlı birliklerinin komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa 14 Ekim 1918 günü Sadrazam ve Başkomutan Vekili Müşir Ahmet İzzet Paşa ya çektiği telgrafta; Eğer gerçekten silah bırakışması görüşmeleri başladı ise, boşuna kan dökülmemesi için, durumun bildirilmesini istemiş ve koşullar bu ise, Musul şehrini elde tutacak şekilde oyalayıcı bir çekilme savunması yapacağını bildirmiştir. Sadrazam önerilen bu planı kabul etmiştir. Ancak İngilizlerin, ateş-kes hükümlerini Musul u almadan uygulama gibi bir niyetleri yoktur. Ali İhsan Paşa nın, iki ordu arasında tampon bölge kurulması, talebini de dikkate almaksızın İngiliz ordusu Musul a doğru hareketini hızlandırmıştır. İngiliz komutanının Musul un kendilerine teslim talebi ve Osmanlı ordusunun Musul dan da geri çekilmesini istemesi üzerine Ali İhsan Paşa, ateş-kes koşullarına aykırı bu istemi Sadrazam a telgrafla bildirir. Sadrazamın yanıtı şöyledir; İngiliz Hükümeti, dilerse bütün ülkeyi barış zamanında dahi işgal edebilir. Zira karşı koyacak hiçbir gücümüz yoktur. Ali İhsan Paşa, zorunlu olarak, birliklerine 9 Kasım günü Nusaybin e çekilme emrini vermiştir. Savaş bittiğinde İngiltere nin Mezopotamya cephesinde ilk günden beri üstlendiği insan maliyeti 30 bini aşkın ölü ve 70 binden fazla yaralıdır(14). Osmanlı Ordusu nun kayıplarının bu rakamlara yakın olduğu tahmin edilebilir. 9 Savaşın petrole yönelik ilginç bir çatışması da Kafkasya da yaşanmıştır. Rusya da rejim değişikliğinin olması, bu cephedeki çatışmalara son vermiş ve Batum da Osmanlı ordu komutanı ile Ermeni ve Gürcüler arasında barış görüşmeleri başlamıştır. Bu görüşmeler devam ederken Filistin Cephesi nde görev yapmakta olan Alman Albayı Kressenstein aniden Tiflis e gelmiş ve Gürcüleri Osmanlı Devletine karşı örgütlemeye başlamıştır. Alman Albay, bu örgütleme işlerine Savaş sırasında Rusya ya esir düşen Alman ordusu mensuplarını dahil ederek küçük çaplı bir ordu meydana getirmiştir. Alman Albay, ayrıca Gürcülerin bağımsızlık ilan etmelerini teşvik etmiş ve bu yeni devletin Alman himayesini kabul ettiğini de açıklatmıştır. Osmanlı ordu komutanı ültimatom vermiş ve kararlılığını sergilemek üzere birliklerini yürüyüşe geçirmiş ve Gürcü ve Alman birliklerini yenerek dağıtmıştır. Bu ilginç Alman girişimi, Batum a Enver Paşa nın Alman General von Seeckt i de yanına alarak gelmesi ile çözüme bağlanmıştır. Ancak, aynı günlerde, Berlin Hükümeti, Rus Büyükelçisi ne, Rusya nın Bakü petrollerinden bir bölümünü kendilerine vermeyi kabul etmesi halinde Osmanlı ordusunun Bakü ye yürüyüşünü durdurmaya çalışacağını bildirmiştir. Savaş sonrasında İngiltere nin petrollü bölgelere ilişkin bakışını özetleyen açıklamalardan birisi de Donanma Bakanı Walter Hume Long un 23 Mart 1920 günü dile getirdiği şu sözleridir; Dünyadaki bilinen petrol yataklarını ele geçirebilirsek, dilediğimiz gibi kullanabiliriz. Eğer, Büyük Britanya, ele geçirilebilir petrol sahalarına sahip olma fırsatını elinden kaçırırsa Hükümet, ulusal çıkarlar bakımından en uygun zamanda harekete geçmemekle suçlanacaktır. Olağan dışı fırsatların eşiğindeyiz; ya biz bu kapıdan girmek için gerekeni yapacağız veya başkaları girecek ve geleceğin anahtarına sahip olacaktır. Bakan ın bu çok önemli ifadesinde petrolü tanımlamak için seçtiği şu iki kelimeye

dikkatlerinizi çekmek isterim; geleceğin anahtarı. Petrol ve doğal gaz 21 inci yüzyılda da anahtar olmaya devam etmektedir. Bakan ın bu sözleri bir gündüz rüyası değildi. Aslında dünya petrollerini denetlemeye yönelik olarak İngiltere ve Fransa arasında bir süredir müzakereler devam etmekteydi. Bu görüşmeler bitmiş ve İtalya nın San Remo kentinde iki ülke, 24 Nisan 1920 günü dünya petrolünü paylaşan bir anlaşma imzalamışlardır. Bu anlaşma ile ABD dışında kalan dünyanın petrollü bölgelerini iki ülke paylaşılmıştır. Bu anlaşmayı ABD öğrendikten sonra İngiltere ve ABD arasında yoğun ve gergin bir diploması trafiği yaşanmıştır. Irak petrollerine yönelik oyunlar İstiklal Savaşı sırasında da devam etmiştir. Bu bağlamda Güneydoğu Anadolu da Kürt aşiretlerinin isyan girişimleri de olmuştur. Bu girişimlerin gerisinde İngiltere vardır. Bağdat taki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Cox, 18 Ekim 1921 günü Sömürgeler Bakanı Sir W.S. Churchill e gönderdiği telgrafında şu bilgileri vermektedir; Kürt liderlerinden Halil Bedirhan, Kürdistan ın Doğuşu Cemiyeti nin beş üyesi ile birlikte Bağdat a gelmiştir. Bu kişiler iki yıldır Kürt ayaklanmasının başlaması için hazırlık yapmaktadırlar. Bu liderlerin planlarına göre, Dersim, Diyarbakır, Bitlis ve Van da aynı anda ayaklanma başlatılacaktır. Halil Bey silah, Binbaşı Noel in yardımını ve İngiltere nin desteğini istemektedir. İstanbul daki ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol, 20 Şubat 1922 günü Washinton a gönderdiği raporunda şu bilgileri vermektedir; Şimdi Kürdistan ın ünlü petrol yatakları nedeniyle yabancı entrikalar başladığı için kuşkusuz ciddi sorunlar çıkabilir. İngilizler, herhalde, Kürdistan ı denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyeceklerdir. Türkler de Kuzey Mezopotamya yı ele geçirmek için aynı şeyi yapacaklardır. Kürdistan ı özel bir etki bölgesi sayan Fransızlar da, Türk-İngiliz sürtüşmesinden çıkar sağlamakta bir an bile duraksamayacaklardır. Amerikan Askeri Ateşesi de şu yorumu eklemiştir; Yunanlılar önemli bir zafer kazanırsa, Kürt isyanı Türkiye nin gerisini ciddi bir şekilde tehdit edebilir. Ancak, batıdaki savaş Türklerin lehine gelişir ise Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderlerden birisiyle Kürt sorununa son verebilir. 10 Bazı çevreler, Musul un Lozan müzakerelerinden kaybedildiğini iddia ederler. Bu iddialar ciddi bir tarih bilgisi birikimine dayanmamaktadır. Buraya kadar sunduğum özet bilgiler ve Petropolitik isimli kitabımdaki daha kapsamlı bilgiler, Musul dahil Osmanlı İmparatorluğu nun petrollü topraklarının daha İstiklal Savaşı başlamadan nasıl kaybedildiğini arşiv belgeleri eşliğinde net bir biçimde açıklamaktadır. Lozan görüşmeleri sırasında Türkiye, Musul u geri almak için çok yoğun çaba göstermiştir. Bu müzakerelerin ayrıntısı da kitapta mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti, Lozan da Musul u geri alamamışsa da, Irak petrollerinden yüzde 10 oranında royalti hakkını elde etmiştir. Ancak ne hüzün vericidir ki 1950 li yıllardan sonra bu alacaklar, Hükümetlerce takipsiz bırakılmıştır. Irak petrollerinden royalti alacak bakiyemiz 26 milyon altın sterling in üzerindedir. O günkü değerlerle alacağımızın karşılığı 30.2 milyon varil petrole eşdeğerdir. Özetle sunduğum bilgilerin sizleri de hüzünlendirdiğini sanıyorum. Amacım sizlere hüzünlü bir gün yaşatmak değildir. Amacım, birinci petrol paylaşımının yaşandığı dönemde Osmanlı Devleti ni ve İngiltere yi yönetenlerin dünya görüş ve ufkunu sizlere kısaca hatırlatmaktır. Gördüğünüz üzere, birinci petrol paylaşımında ülkemiz, çağın bilgi ve teknoloji devrimlerini izleyemediği için, çok ağır bedeller ödemiştir. Yüksek bedel ödenen bu deneyimi aklımızdan çıkarmamak gerekir. Ne yazık ki, sizlere özetle sunduğum konularda İngilizce dilinde yayınlanmış yüzlerce eser bulunmasına karşın, bu

konuda ülkemizde özgün çalışma veya çeviri olarak çok az kaynak mevcuttur. Dünyada ve özellikle ülkemizin bulunduğu coğrafyada yoğun bir şekilde enerji kaynaklarını denetleme mücadelesinin yeniden yaşandığı bu dönemde toplumsal hafızamız yeterince zengin bilgi ile dolu değildir. İçinde bulunduğumuz coğrafyada, Büyük Orta Doğu projesi, renkli devrimler ve kitle imha silahları ile mücadele sıfatları ile tanımlanan ikinci petrol paylaşım mücadelesi bütün şiddeti ile devam etmektedir. O nedenle, bu acımasız mücadele ortamında ulusal çıkarlarımızı en iyi şekilde koruyabilmek için sadece birinci petrol paylaşımının entrikalar zinciri bilmek yetmez, bunun ötesinde 20 nci yüzyıl boyunca bu alanda sergilenen tüm oyunlar ve kullanılan teknikler ile birlikte son on yıldır yer alan gelişmelerin 5 N 1 K sını çok iyi bilmek gerekir. Bunu, ülkeyi yönetenler olduğu kadar, bürokratlar ve akademisyenler ile birlikte toplumu bilgilendirmede önemli görev üstlenmiş bulunan görsel ve yazılı basının uzman kadroları da bilmek ve izlemek zorundadır. Bana düşüncelerimi sizlerle paylaşma olanağını verdiği ve sunuşuma eşlik eden bu güzel görselleri hazırladığı için Prof. Dr. Osman Sevaioğlu na ve beni sabırla dinlediğiniz için sizlere teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. Hikmet Uluğbay 11 (1) Bartlett J. ve Kaplan J., Familiar Quotations. (2) Hikmet Uluğbay, İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik, De-Ki Yayınevi 2008, sayfa 23. (3) Kutay Cemal, Sultan Abdülaziz in Avrupa Seyahati, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1991, sayfa 100-101. (4) Kutay, sayfa 120-121. (5) Kutay, sayfa 86. (6) Kutay, sayfa 153-154. (7) Kutay, sayfa 126. (8) Andıç Fuat- Andıç Süphan, Sadrazam Ali Paşa Eren Yayıncılık 2000, sayfa 95. (9) Akarlı E.D., Belgelerle Tanzimat Osmanlı Sadrazamları Ali ve Fuad Paşaların Siyasi Vasiyetnameleri, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları Haziran 1978, sayfa 1-8. (10) Mareşal H. Von Moltke, Türkiye Mektupları, Remzi Kitabevi 1969 sayfa 147. (11) Landes David S., The Unbound Prometheus: Technological Change and Industrial Development in Western Europe from 1750 to the Present, Cambridge University Press, 1991 sayfa 289 dipnot 1. (12) Hurewitz J.C., The Middle East and North Africa in World Politics Cilt 1 sayfa 465. (13) Brzezinski Z., Büyük Satranç Tahtası, İnklap Kitabevi, sayfa 14. (14) Massie R.K., Dretnot: İngiltere, Almanya ve Yaklaşan Savaşın Ayak Sesleri Sabah Kitapları 1995, sayfa 160. (15) Frederick F. Anscombe, The Ottoman Gulf: The Creation of Kuwait, Saudi Arabia and Qatar, Colombia University Press New York 1997. (16) Busch Briton Cooper, Britain, India and the Arabs 1914-1921 university of California Press 1971, sayfa 162.

Tablo 1 Çeşitli ülkelerdeki demir (1890 yılı için) ve çelik üretiminin gösterdiği gelişmeler (milyon ton olarak) Ülkeler 1890 1900 1913 ABD 9.3 10.3 31.8 İngiltere 8.0 5.0 7.7 Almanya 4.1 6.3 17.7 İtalya 0.01 0.11 0.93 Osmanlı ü. yok ü. yok ü. Yok Kaynak Paul Kennedy, The Rise and Fall of the Great Powers, sayfa 200. Tablo 2 Çeşitli ülkelerdeki enerji tüketimi (milyon ton kömür eşdeğeri) Ülkeler 1890 1900 1913 12 ABD 147 248 541.0 İngiltere 145 171 195.0 Almanya 71 112 187.0 İtalya 4.5 5 11.0 Osmanlı v.yok v.yok 0.8 (*) (*) Osmanlı Devleti ne ait bu veri Zonguldak taki kömür üretim miktarıdır. Kaynak: Paul Kennedy, y.a.g.e. sayfa 201. Osmanlı verisi Meydan-Larousse Cilt 12 sayfa 951.

Tablo 3 İngiltere ile karşılaştırıldığında çeşitli ülkelerin sanayi güçleri (1900 yılında İngiltere düzeyi 100 kabul edilerek) Ülkeler 1880 1900 1913 İngiltere 73.3 100.0 127.2 ABD 46.9 127.8 298.1 Fransa 25.1 36.8 57.3 Rusya 24.5 47.5 76.6 İtalya 8.1 13.6 22.5 Japonya 7.6 13.0 25.1 Kaynak: Paul Kennedy, y.a.g.e. sayfa 201. Tablo 4 Irak Cephesindeki Osmanlı asker mevcudu ve silah mevcutları 13 Ekim 1914 tarihinde Irak taki Osmanlı Askeri varlığı Subay 402 Er 22,560 P. Tüfeği 19,346 A. Makineli 3 Top mermisi 3,016 Şarapnel 3,203 P. Mermi s. 1,905

11.11.1914-22.4.1916 Savaş döneminde tarafların kaybı Osmanlı Tarafı İngiliz Tarafı Subay Şehit 201 Yaralı 624 E. Kayıp 286 Er Şehit 6,620 Yaralı 20,434 E. Kayıp 12,012 Toplam 40,185 46,946 Kaynak: I. Dünya Harbin de Türk Harbi Cilt III, Ekler 12-13. G. Kurmay Askeri Tarih ve Strateji Etüd Bşk.lığı Yayın No. 3 The United Kingdom s Recognition of Kuwayt as an Independent State Under British Protection 14 3 November 1914. I am ordered by the British Government to convey to Your Excellency gratitude for your loyalty and your offer of assistance, and to request you to attack Umm Qasr, Safwan and Bubiyan and to occupy them. You should endeavour, afterwards, in co-operation with Shaikh Sir Khazal Han, Amir Abdul Aziz bib Saud and other reliable Shaikhs to liberate Basrah from Turkish possession..

British Treaty With The Idrisi Sayyid of Sabya 30 April 1915 This Treaty of Friendship and Goodwill is signed by Major-General D.G.L. Shaw the Political Resident, Aden, on behalf of the British Government, and by Sayed Mustafa bin Sayed Abdul Ali on the part of His Eminence Saiyid Muhammad bin Ali bin Muhammad bin Ahmet bin Idris, the Idrisi Saiyid and Amir of Sabia and its environments. 2. Its main objects are to war against the Turks and to consolidate a pact of friendship between the British Government and the Idrisi Saiyid, abovementioned and his Tribesmen. 3. The Idrisi Saiyid agrees to attack and to endeavour to drive the Turks from their stations in the Yemen and to the best of his power to harass the Turkish troops in the direction of the Yemen and to extend his territories at the expense of the Turks. 4. The Saiyid s prime objective will be against the Turks only, and he will abstain from any hostile or provocative action against Imam Yahya so long as the latter does not join hands with the Turks. 5. 15 9. Ratified by the Viceroy of Indian, Delhi, 6 November 1915. Kaynak: J.C. Hurewitz, Diplomacy in the Near and Middle East: A Documentary Record, 1914-1955, sayfa 12.