Anaokulu ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ - KASIM 2012
Çocuklarda Davranış Bozuklukları Çocuğun yaşamakta olduğu iç çatışmalarını, çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı olarak davranışlarına aktarması davranış bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Yalan söyleme, çalma, saldırgan-lık, inatçılık, küfür etme gibi çeşitli davranışlar, davranış bozuklukları arasına girmektedir. Ancak orta-ya çıkan her olumsuz davranış, bu bozukluk tanımına girmemektedir. Bu nedenle davranışın bozukluk sayılabilmesi için çeşitli kriterler gerekmektedir. Bunlar: 1) Yaşa Uygun Davranışlar: Çocukların yaşı ve gelişim düzeyi, davranışın niteliğini belirlemede en etkili faktördür. Bazı davranışlar, kendi doğal süreci içinde normaldirler. Örneğin üç yaşında mülkiyet kavramı henüz gelişmediği için beğendiği her oyuncağı izinsiz alma ve eve taşıma davranışı gösteren bir çocuğun davranışı, normal sayılabilirken ilerleyen yaşlarda yaşanan izinsiz alma ve eve taşıma davranışı, bir bozukluk olarak değerlendirilebilmektedir. 2) Sürekli Davranışlar: Belli bir davranışın çocuk tarafından ısrarla yapılması ve uzun süre devam et-mesi durumudur. 3) Davranışın Yoğunluğu: Örneğin 5-6 yaşındaki bir çocuk için hırçınlık ve öfke normal bir süreç olarak kabul edilirken çevresindeki kişilere fiziksel olarak zarar verme davranışı, doğal bir süreç olarak değerlendirilemeyebilir. 4) Cinsiyet Rolünün Etkisi: Genel olarak erkeklere özgü olarak görülen bazı davranışların kızlarda görülmesi ya da kız çocuklarına özgü tavırların erkek çocuklarda görülmesi de anormal davranış tipi olarak değerlendirilebilir. Genel Olarak Davranış Bozukluklarının Nedenleri Çocuk, kendisine gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde ya da yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış bozukluklarına yönelebilir. İntikam alma isteği: Özellikle dayak yiyen, sevgi verilmeyen çocuk, anne ve babasından intikam almak ister. Aşırı otoriter ve baskıcı tutum, katı disiplin, anne-babaya karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine ve buna paralel olarak başkaldırıcı bir bireyin oluşmasına neden olur. Yetersizlik: Çocuğun kendine güvensizliği de davranış bozukluklarına neden olabilmektedir. Anne-babanın aşırı koruyucu ya da hoşgörülü tutumu, gerektiğinden fazla özen göstermesi, fazla kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk; diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi olur. Bu durum, çocuğun kendi kendine yetmesine engel olur ve davranış bozukluklarına sebebiyet verebilir. Okul öncesi dönemde, sık karşılaşılan davranış bozukluklarından bazıları şunlardır:
Yalan Söyleme Sosyal bir davranış olan yalanın amacı, başkalarını yanıltmaktır. Anne ve babalarının birçoğu, çocuğun gerçeğe sadık kalmasını çok erken bir dönemde isterler. Oysa üç yaş çocuğunun inanılmayacak öyküler uydurması ve taklit oyunlarından hoşlanması doğaldır. Onların abartmaları ya da söyledikleri yalanlar, aldatma amacı gütmez. Çocuk, gerçeği iyi değerlendiremediği, görüp duyduğunu çarpıttığı için uydurur. Kimi anne ve babalar, çocuğun olmamış şeyleri olmuş gibi anlatmasını, yalan sayar. Oysa öykü uydurmak ve taklit oyunu, yalan söylemek değildir. 3-4 yaş çocuğunun sık sık söylediği yalanlar, gerçek anlamda yalan değildir; sahte ya da görünürde, başka bir deyişle sözde yalanlardır. Görünürde yalan, bazen oyun niteliği taşır. Çocuk, çevresindeki kişiler ya da kendisiyle ilgili olaylara, ince ayrıntılar katarak bunları süsler. Gerçeğe bu anlamda bağlı kalabildiği gibi tümüyle başka bir olay da yaratabilir. Bu tür uygulamalar, yedi yaş öncesi çocuklarda sıklıkla görülür. Bu uydurmalar, zamanla gelişebilir ve öykü gibi tamamlanabilir. Onların hayal gücü ürünlerinin özelliği, ikinci bir kişi yaratmalarıdır. Çocuk, çoğunlukla kendisiyle aynı yaş ve cinsiyette bir kardeş, kuzen, arkadaş yaratır. Çocuk; duygu ve deneyimlerinin bir bölümünü, sorumluluklarının bazılarını ona aktarır. Tek çocuk ya da kardeşleri kendinden çok büyük olan çocuklarda bu duruma daha sık rastlanır. Örneğin; oyun arkadaşı olmayan bir çocuk, kendisiyle aynı yaşta sembolik bir arkadaş yaratır. Çocuk, kurduğu hayalleri gerçek gibi kabul eder. Altı yaş öncesinde çocuk, yalan söylediğinin farkında değildir. Öykü uyduran çocuğa engelleyici bir girişimde bulunulmamalıdır. Aynı zamanda onunla alay edilmemelidir. Bu durum, onu hayal kırıklığına uğratabilir. Yalan, ilk beş yıl bir problem oluşturmaz. Ancak altı yaş civarında çocuğa yalanın doğru olmadığı, ahlak kurallarına aykırı olduğu anlatılmalı ve çocuğa iyi örnek olunmalıdır. Dört yaşında yalan söyleyen çocuk, bu yalanı övünmekten öte bir amaçla söylemişse ve bu yalan düş gücü ürünü ya da bir şaka değilse o zaman annenin çocuğuna, doğruyu söylemezse ona ne zaman inanacağını bilemeyeceğini söylemesi yeterlidir. Sert cezalardan kaçınılmalıdır. Küçük çocuğun sözde yalanları, ahlaki bir hata gibi görülmemelidir. Çocuğa, doğru söylemenin övülmeye değer bir davranış olduğu önceden anlatılmalıdır. Çalma - Hırsızlık Çocukta doğuştan gelen bir mülkiyet kavramı yoktur. Çocuk, çevresinde gördüğü hoşuna giden ya da gereksinim duyduğu eşyayı kendine mal etmeye ya da düşünmeden kullanmaya girişir. Mülkiyetin anlamı, çocuğun gelişimine uygun olarak ailece kendi-
sine aşılanmalıdır. Küçük yaşlardaki çocuklarda başkalarına ait olan bir şeyi izinsiz alma davranışına sık rastlanır. Ancak bu tür eylemleri çalmak eylemleri olarak kabul etmemek gerekir. Çalma olayı, çocukta beş yaşına kadar sorun oluşturmaz. İki yaş çocuğunda sahiplik kavramı yoktur. Her şey onundur. Senin, benim, onun yoktur. Çocuk, giderek kendinin olanla olmayanı ayırt etmeye başlar. Ama bencil tutumu uzun süre değişmez. 3-4 yaş çocuğu, okulda beğendiği oyuncağı kimseye sormadan alır ve avucunda saklar. Gözden kaçmayan suçlu bir görünümü vardır. Başka bir deyişle sormadan alınmayacağını bilir ama alma isteğine karşı koyamaz. Çocuk başkalarına ait olan şeyleri alamayacağını öğrenmelidir. Bunu öğretmenin en iyi yolu, çocuğun kendisine ait eşyaları almasını sağlamak ve yeterince büyüyünce kendisine harçlık vermektir. Çocuğun ayrı odası ve çekmeceleri olması da tercih edilen bir yöntemdir. Anne ve babaların da çocuklarına iyi örnek olmaları için başkalarına ait olan şeyleri, izinsiz almamaları gerekir. Hatta çocuğa ait olan eşyaları bile çocuğun iznini isteyerek almaları da etkili bir yöntem olabilir. Çocuk, kendisine ait olamayan bir eşya ile eve döndüğünde ebeveynler çocuğu korkutmadan veya onu rencide etmeden, o eşyanın geri verilmesini sağlamalıdırlar. Böylelikle çocuk, gereksiz yere suçlanmamış ama davranışı da onaylanmamış olur. Sonunda kazançlı çıkmayışı da bu davranışın tekrarlanmasını daha az çekici duruma getirir. Saldırganlık Küçük çocuklarda saldırganlık, normal bir tepki biçimidir. Çocuğun güvenlik, mutluluk ya da başka bir gereksiniminin şekil değiştirerek başka bir biçimde ortaya çıkması durumudur. Çocuğun akranlarına vurması, ısırması, eşyaları fırlatması, tekmelemesi, tükürmesi ve zarar vermeyi amaçlayan tehditler şeklinde sözel davranışlarda bulunması saldırganlık olarak değerlendirilmektedir. Sürekli ve aşırı biçimde saldırgan olan çocuk; sinirli, anlaşılmaz, eyleme hazır ve aşırı geçimsizdir. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Hemen parlar ve kavgaya hazırdır. Kuralları sık sık çiğner ve ceza görür. Bu çocuklar, cezadan etkilenmez ya da kısa süreli etkilenmiş gibi görünürler. Olağan anlaşmazlıkları bile bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Tepkileri ölçüsüz ve durumla orantısızdır. Öfkesini yenemez ve hep kendini haklı çıkarmaya çalışır. Evde, okulda sürekli sorun yaratırlar ve yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler. Genellikle erkek çocuklar daha saldırgandırlar. Saldırgan davranışların ebeveynler tarafından ödüllendirilmesi, geleneksel kültürün erkek çocuğun
saldırganlığını onaylaması, çocuğun yetişkinlerden katı ceza, anlayışsızlık ve yetersiz sevgi görmesi, televizyon ve bilgisayar oyunlarının olumsuz etkisi, anne-baba tutumlarının olumsuzluğu, çocukla aralarındaki iletişimin iyi olmaması, çocuğun anne-babasından dayak yemesi, çocukta görülen saldırgan davranışların nedeni olabilmektedir. İnatçılık İnatçılık, çocukta benliğini gösterme gereksiniminin bir belirtisidir. 3-4 yaşına geldiğinde dünyada başka insanlar da olduğunu, onların istediklerini yaptıklarını görür. O zaman, çocuk da kendisinin büyükler gibi olması gerektiğini anlar ve bağımsız hareket etmeye başlar. Bu dönemde kendisine yap denilen şeyi yapmazken yapma denileni yapmaya başlar. Bu durum, ortalama 3-4 yaşlarındaki bir çocuk için normal bir olgudur. Kız çocuklarında daha erken görülebilir. İnatçı çocuk, saldırganlığını pasif direniş yoluyla açığa vuran çocuktur. İnatçı çocuğun genel tutumu, çoğunlukla gergin anne ve çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı özerklik dönemine rastlar. Annenin tuvalet eğitiminde katı tutumu veya yemek konusunda ısrarcı oluşu çocuğu pasif direnmeye götürür. Çocuk, ya yemeğini yerken nazlanır ya da oturağına oturtul-duğunda dışkısını tutarak anneye direnir. Anne-çocuk arasında bu dönemde başlayan savaş, başka alanlara da sıçrayarak sürüp giderse ortaya inatçı bir kişilik çıkar. Bu dönemde anne ve baba, çocuğa ne çok baskı uygulamalı ne de aşırı hoşgörüde bulunmalıdır. Anne ve babalar, çocuğun inatçılık yapmasını sağlayacak durumları, yaratmaktan kaçınmalıdırlar. Çocukta inatçılık belirtileri görülünce çocuğun üzerine fazla gidilmemelidir. Aile, çocuk üzerinde fazla baskı uygulamayarak çocuğun ilgisini başka bir konu üzerine çekmeye çalışmalıdır.