Yeni bir siyasallaflma dönemine girerken. Yeni bir siyasallaflma dönemine girerken. AKP nin kriz sinyalleri T. AKP nin kriz sinyalleri

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Yeni bir siyasallaflma dönemine girerken. Yeni bir siyasallaflma dönemine girerken. AKP nin kriz sinyalleri T. AKP nin kriz sinyalleri"

Transkript

1 sömürge kapitalizminin kriziyle ve AKP iktidarının yavaş yavaş inişe geçmeye başlamasıyla birlikte, şimdi CHP de sancılı ve uzun bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Parti içi akımların, partinin kitle temelinin, sermaye temsilcilerinin ve görüldüğü kadarıyla popüler halk temennisinin mutabakatıyla kurultayda kuvvetli bir yenilenme isteği ortaya çıktı. Düzenin beklentileri açısından Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığında somutlanan bu mutabakatın önünde şimdi ciddi bir yenilenme şartı var: Neoliberal krizin yıkımından doğan emek eksenli tepkileri sisteme eklemleme ve gene bu süreçte ortaya çıkan neoliberal kimlik gerilimlerini yeni düzenle uyumlu hale getirme. Kısacası, uzun zamandır yeri doldurulamayan sol liberal partileşme boşluğu, düzenin ana akım sol partisiyle doldurulmak istenmektedir Elbette bunlar evdeki hesap. Çarşı hesabı, yani piyasaların, sokağın, kırk yıllık taşlaşmış parti yapısının, partinin geleneksel kitle temelinin, partinin halkla/işçi sınıfıyla ilişkilerinin ve yeni genel başkanın kişisel dönüşümünün barındırdığı gerilimlerin hesabı, işte onu süreç gösterecek. Ama sürecin bugün gösterdiklerine bakacak olursak: CHP'nin 33. Genel Kurul'u (22-23/05) yapıldı. Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşık bütün delegelerin oyuyla partinin 7. genel başkanı seçildi. Kurultayda öyle bir hava esti ki, sanki epeydir eski rejimin "tutucu" mevzilerine sinmiş bir vaziyette bekleyen "sol değişim hareketi", Deniz Baykal'ın çekilmesiyle, atılım yaptı. Sanki AKP'nin "değişimcilik" noktasındaki hoyrat hegemonik üstünlüğü karşısında başı önünde ezik bir şekilde dolaşan sol, yıllardır beklediği fırsatı yakaladı: Sanki "artık rüzgâr tersine döndü!" Şimdi bütün tartışmalar, kurultay rüzgârının sahiciliğinin ve sürekliliğinin olup olmadığının etrafında dönmektedir. Bu bir yana, kesin olan bir şey var ki, o da kurultayın, iktidardan muhalefete, İslamcılardan sola, liberallerden ulusalcılara dek hemen bütün kesimleri etkilemiş olduğudur. Ayrıca halkın popüler ilgisini çekmiş olması ise başlı başına önemlidir. En karamsar olanlar, bunun şişirilmiş bir hava olduğu ve dağılacağı; en iyimser olanlarsa, bunun sol bir değişim dalgasının ve bu dalganın sonunda gelecek sol bir iktidarın habercisi olduğu görüşündedirler. Sahiciliği ve sürekliliği bir yana bırakılırsa, kurultayda esen sol rüzgâr, kuvvetini esasen CHP'nin hâlihazırdaki yenilenme dinamiklerinden almıyor. Zaten böyle bir hazırlık ve teşkilatlanma da yürütülmedi. Kurultayda esen sol rüzgâr, ürkiye yeni bir siyasallaşma dönemine girdi. Bugünden başlayarak genel seçime uzanan bir süreçte siyasetin yapısında ve öznelerinde köklü bazı değişimleri ortaya çıkaracak koşullar olgunlaşıyor. Neoliberal dönüşüme, çeşitli krizlerden geçerek yerleşik bir düzen niteliği kazandıran AKP iktidarının başarısı, aynı zamanda kendi sonunu da hazırlıyor. Eski rejimin asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin alt edilmesiyle güçlenen AKP iktidarı, kendisi dâhil kimsenin dışında kalamayacağı yeni bir siyasallaşma sürecinin önünü açmış oldu. Kapanmakta olan döneme özgü siyasallaşma ve iktidar savaşımı öznelerinin kazanarak ya da kaybederek de olsa eski konumlarını yitirmeleri, AKP'nin ve onun ters simetrisinde mevzilenen CHP'nin yeniden yapılanmalarını zorunlu kılıyor. Koşullar nesnel olarak CHP'yi, AKP iktidarının yumuşak karnında tepkileri biriken işçi sınıfının/halkın düzenle bağlarının zayıfladığı kırılgan alanlara itmektedir. AKP ise tam anlamıyla bir sermaye partisi olmasının gereğini yaparak iktidarını derinleştirmenin ve emeğe yeni saldırı programlarının peşinde. CHP'de yenilenme mutabakat ; ama hangi eksende? Cumhuriyetin kurucu partisi CHP'nin siyasallaşma süreçleri, o zamandan beri iki ana akımın parti içi iktidar mücadelesinin sonuçlarına bağlı olarak biçimlendi: Asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin devletçi, ulusalcı, statükocu çizgisi ve sosyal demokrat, halkçı çizgi. Kapitalizmin özellikle kriz ve yeniden yapılanma koşullarına bağlı olan bu iki çizgiden biri egemen parti çizgisi olarak öne çıktı. Neoliberal yeni Hep kerameti kendinde gören egemenler, halk n çal nm fl yarat c l ndan beslenerek ceplerini doldurmakta; halk n çal nm fl gücüne yaslanarak iktidarlar n desteklemekteydiler. Halk n çal nm fl güzelli iyle sanatsever; çal nm fl dayan flmac l yla yard msever oldular. De iflimcilikle böbürlenerek halk n s rt na çürümüfl diktatörlüklerini infla etmeleri, halk n özündeki özgürlük ve devrim dinamiklerinin tersine çevrilmesinden baflka bir fley de ildir. flte flimdi, AKP iktidar n n ve düzenin en k r lgan yerlerine vurarak kendisinden çal nm fl olanlar geri almaya bafllayan iflçi s n f, ezilenler ve yoksul halk n devrimci siyasetiyle hesaplaflma vakti geldi AKP nin kriz sinyalleri AKP nin kriz sinyalleri T Türkiye nin yeni siyasallaflma ekseninde: Türkiye nin yeni siyasallaflma ekseninde: lamcı kitlelerin, Kürtlerin ve Alevilerin bu düzenle yeniden bütünleştirilebilmesi için düzenin gereksindiği nesnel adımları attı. (Kürtlerin ve Alevilerin çelişkili siyasal süreçleri bu nesnel-sistemsel girişimin gerçekliğini değiştirmiyor.) 1. Kriz ve neoliberal yeniden yap lanma AKP iktidarının önemli bir başarısı da, İslamcı bir kadroyu iktidarın tepesine çıkarması oldu. Tarihin cilvesine bakın ki, cumhuriyet tarihinin çok sancılı dönüşüm süreçlerinden birine, yıllardır rejim karşıtı olarak gösterilen çok özel ve dinamik bir kadro önderlik etmektedir. Ağırlıkla İslamcı hareketten, eski bürokratik seçkinlerden, biraz da soldan ve liberallerden devşirilen bu yeni, genç, girişken kadro, cumhuriyetle yaşıt bir rejim sorunu olan İslamcılığın düzenle bütünleşmesini sağladığı gibi, krizle birlikte tıkanma noktasına gelen neoliberal atılımın gereksindiği taze kanı oluşturdu. Özal'ın (ANAP) neoliberal hamlelerinin halkta yarattığı tepkilerin bir toplumsal muhalefete dönüşmesi, Kürt sorununun rejimi kilitlemesi ve İslamcıların Refah Partisi'yle hükümet ortağı olması (Refahyol Hükümeti, 1997) neoliberal yeni sömürge kapitalizmini çok yönlü krizlere sürükledi. Düzenin, DSP, CHP, MHP gibi (özellikle Ecevit-Bahçeli ulusalcımilliyetçi-faşist ekseni) seçenekleri ülkeyi krizden çıkaracak politikalar geliştiremedikleri gibi, yolsuzluk ve çürümeyi derinleştirdiler. Krizin derinleşmesi, aynı zamanda yerleşik burjuva partilerinin temsil krizine girerek çözülmesini getirdi. İşte bu koşullarda, AKP, 28 Şubat'ın darbeleriyle iyice derinleşen siyasal İslam'ın krizinde bir yenilenme hareketi ("Yenilikçiler") olarak gelişti. Hareketi ve İslamcı kitleleri neoliberal kapitalizme uyarlayarak krizi aştı. Neoliberal sürece daha önce ANAP döneminde uyum sağlamış Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Köksal Toptan gibi isimleri de iktidarın çekiciliği sayesinde bünyesine kattı. İslamcıların militanlık potansiyelini hep canlı tutma taktiklerinin yanın- 120 S YASAL REJ M 120 S YASAL REJ M ürkiye'de siyasal mücadele, cumhuriyetin başından beri "rejim düşmanı" gibi gösterilen İslamcı hareketin, son yıllarda, kitlesel bir iktidar partisi olmasının koşullarını yarattı. '70'lerin sonlarında sokaklarda boy gösteren "bir İslamcı militan"ın, 2000'lerde adım adım karizmatik bir "devlet adamı"na dönüşmesine tanık olduk. Devlet adamlığı geleneğinin "seçkin temsilcileri"nin burun kıvırdığı Recep Tayyip Erdoğan, büyük kitleleri coşturan, uluslararası üne sahip bir önder kültüne dönüştü. Kişisel karizması partisinin önüne geçti. Yeri geldiğinde sokakta, yeri geldiğinde bürokraside hep devletin hizmetinde görev yapan İslamcı hareketin işbitirici (pragmatik) önderi Tayyip Erdoğan, miadı dolmuş "asker-sivil devlet seçkinleri"ne karşı bir halk kahramanı gibi şişiriliyor. Oysa bilinen kuvvetli bir kahramanlık öyküsü yok. Nasıl oluyor da, ezilenlerin siyasal rejimle bütünleştirildiği bütün kavşaklarda hep devletin hizmetinde olan İslamcı hareketin önderi AKP-Erdoğan, "eski devlet seçkinleri" karşısında halka bir kahraman gibi görünüyor? Daha önemlisi, nasıl oluyor da sömürge tipi faşizmi yeniden yapılandıran AKP iktidarı (İslamcı liberal siyasal rejim), "otoriter devlet ve rejim geleneğinde demokratik bir açılım" gibi görünüp aynı anda hem emperyalistlerin hem egemen sınıfların hem de ezilenlerin kitlesel desteğini alabiliyor? Bunu, zorba bir devletin halkta yarattığı bıkkınlığın, yine iktidarın olanakları kullanılarak etkin bir kitle desteğine dönüştürülmesiyle açıklamak, doğrusu çok kolay bir açıklama olurdu. Ezilenlerin ve dışlanmışların içinden sıyrılarak "vuruşa vuruşa" devletin tepesine dek tırmanmış bir "halk kahramanı"nın, her eylemi ve söyleminin, halkta mağdurlar adına seçkinlere atılmış bir intikam tokadı gibi yankılanması anlaşılır bir şeydir. Kaldı ki, iktidardayken bile hep "mağduru oynayarak" halkın desteğini kazanabilme taktikleri, görmezden gelinebilecek bir yetenek değildir. Bu gerekçeler, Erdoğan ın halka bir kahraman gibi görünmesinin bazı nedenlerini açıklasa da, onun asıl başarısını açıklamaz. Onun en büyük başarısı, 1990 ların sonlarında neoliberal yeni sömürge kapitalizminin derinleşen krizlerinin bir süreliğine de olsa aşılarak, neoliberal dönüşümün yerleşik bir düzen haline getirilmesidir. Kapitalist bir siyasal rejimin temel sorunu, yıkıma uğrattığı ezilenlerin tepkilerinin düzenle yeniden bütünleştirilmesidir. Baskı ya da rızayla, bastırarak ya da asimile ederek, aldatarak ya da satın alarak tepkilerin düzenle bütünleştirilmesi (eklemlenme), bunun için kullanılan yöntem ve araçlar o rejimin niteliğini ve sağlamlığını belirler. Bu anlamda, AKP iktidarının temsil ettiği İslamcı liberal rejim, neoliberal yeni sömürge kapitalizminin kendi çok yönlü krizinin içinden çıkardığı en sağlam rejim biçimidir. Çünkü, dar anlamıyla kendi iktidarını sağlama alma çabalarının ötesinde, kapitalist bir siyasal rejimin çözmesi gereken iki temel soruna net bir şekilde yanıt vermektedir. Birincisi, AKP iktidarı, neoliberal ilkeler çerçevesinde yürütülen dönüşüm sürecine önderlik ederek, sermaye sınıflarının genel ve ortak çıkarlarının kesintisiz korunduğu bir düzene yerleşiklik kazandırdı. İkincisi, özellikle krizin derinleştiği 2000'lerde sürekli ezilen ve dışlanan işçi kitlelerinin, yoksulların, İs- AKP nin ve Tayyip Erdo an n kiflili inde sömürge tipi faflizmin iktidar na yerleflen slamc liberal rejim, neoliberal dönüflüme yerleflik bir düzen kazand rd. Statükocu düflmanlar n kolayl kla altedip devrimci hareketin olmad koflullarda halk n politik muhalefetini denetim alt na alarak rejimin krizinden bir süreli ine de olsa baflar yla ç kan AKP, gelinen noktada kaç n lmaz olarak kendi krizini de büyütmektedir slamc liberal rejim slamc liberal rejim T Sömürge tipi faflizmin iktidar nda Veysel Dere ürk Silahlı Kuvvetleri (TSK) AKP'yle yaşadığı iktidar savaşımıyla anılır oldu. Muhtıralar, gizli görüşmeler, brifingler, görevdeki subaylardan, emekli komutanlara uzanan darbe iddialı polis operasyonları bu savaşın yansıdığı çatışmalar oldu. Ordu siyasetin bir aktörü olarak gündemden hiç düşmedi. Fakat tüm bu çatışma ve gerilimlerle eşzamanlı olarak TSK içinde de bir değişim yaşandı. AKP iktidarı döneminde ülkenin yaşadığı neoliberal dönüşümden TSK da nasibini aldı. Profesyonel orduya geçiş, tek tip askerlik, ordunun küçülmesi gibi kod larla tartışılan değişiklikler, TSK'nın neoliberal dönüşümünün adımlarını oluşturmaktadır. I. Bir emperyalizm projesi olarak TSK'n n dönüflümü Neoliberal dönüşüm egemenlerin güvenlik ve tehlike anlayışını da değiştirdi. Emperyalistlerin silahlı birliği NA- TO güvenliği tehdit eden yeni gelişmeleri tespit edebilmek için yeni bir stratejik plan yapmaya çalışıyor. Bu yeni arayış "Neoliberalizm için tehdit unsuru nedir?" sorusuna verilecek cevaplarla kendi güvenlik kavramını tanımlıyor. Yoksulluk yeni tehdit in odağını oluşturuyor. Güvenlik sorununun tanımı değişirken ülkelerin güvenliğini sağlamakla sorumlu olan kurumlar ve ordular da bu yeni güvenlik konseptine uygun bir biçimde yeniden yapılandırılıyor. Önceki dönemde devletlerarası çatışmalara, askeri saldırılara, nükleer saldırı ihtimaline karşı donatılan ordular, artık yeni çatışmalara göre de yapılandırılmaktadır. Yoksulların isyanı, enerji kaynakların sömürgeleştirilmesi, çevrelerinin tahribatıyla birlikte mülksüzleştirilen köylüler, güvencesiz işçilerin başkaldırıları bunlardan bazılarını oluşturmaktadır. Ayrıca ordular, su, gıda, enerji nedeniyle yaşanacak bölgesel gerilimlere müdahale edecek donanıma ve kabiliyete sahip olmak üzere de yeniden yapılandırılmaktadır. Türkiye nin güvenlik stratejilerini de belirleyen emperyalizmin silahlı gücü NATO'da 1991 de başlayan yeni strateji çalışmaları, bugün hazırlanmakta olan Yeni Stratejik Konsept belgesiyle sürmektedir. NATO kuvvetlerinin dönüşümü için 1999 da NATO Savunma Yetenekleri Girişimi kurulmuştur. Bu girişimin tarif ettiği ordu modeli şu vasıflara sahiptir: n Hareket kabiliyeti ve konuşlandırılabilirlik : İttifak sahası dışındaki alanlar da dâhil, kuvvetleri ihtiyaç olan yerlerde süratle konuşlandırabilme yeteneği; n İdame ettirme : ana üslerinden uzakta konuşlanan kuvvetlere ikmal ve bakım sağlamak ve uzun süreli operasyonlarda yeni birliklerin hazır olduklarını garanti etme yeteneği; n Etkili savaşma : yüksek yoğunluktan alçak yoğunluğa, her tür operasyonda düşmanla etkili şekilde savaşabilme yeteneği; n Yaşayabilirlik : mevcut ve gelecekteki tehditlere karşı kuvvetleri ve altyapıyı koruyabilme yeteneği; n Birbiriyle uyumlu iletişim : değişik ülkelerden gelen kuvvetlerin birlikte etkili şekilde çalışabilmelerine olanak sağlama Bu hedefler doğrultusunda 2002 yılında Prag da gerçekleşen NATO zirvesinde üye ülkeler, ordularının dönüşümü konusunda Prag Yetenekler Taahhüdü metni etrafında uzlaşmıştır yılında NATO'nun 21. yüzyılda yeni tehditlere karşı koyabilecek bir örgüte dönüştürülmesinin simgesi olarak nitelenen "NATO Mukabele Gücü" (NRF) kurulmuştur. İlk kurulduğunda 6 bin askerden oluşan NRF küçük ama etkili bir askeri birliktir ve NATO nun yaşadığı dönüşümün merkezi olarak tanımlanmaktadır. NRF, Riga 120 REJ M 120 REJ M TSK, neoliberal devletin silahl gücü olarak düzeni tehdit eden toplumsal hareketlere karfl koyacak flekilde yeniden yap land r lmaktad r. Orduya, emperyalizmin bölgesel gücü olarak, sömürgeci iflgallerde ve bölgenin sistemle bütünlefltirilmesi operasyonlar nda etkin görevler verilmektedir TSK'n n iktidar çat flmalar n n gölgesinde kalan dönüflümü TSK'n n iktidar çat flmalar n n gölgesinde kalan dönüflümü T Esen Özdemir Art k demir almak günü gelmiflse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. R ht mda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli 3 2 ürkiye yeni bir siyasallaşma dönemine giriyor. Bu hiçbir siyasal öznenin dışında kalamayacağı; ya yenilenerek sürece etkin müdahale edeceği ya da etkisiz kalarak çözüleceği köklü bir dönüşüm süreci olacak. Bu sürecin belirleyici politik öznesi, hiç kuşku yok ki, işçi sınıfı hareketidir. 1980'lerden 1990'ların sonlarına dek birinci kuşak neoliberal saldırı dalgası karşısında savunmacı hareketinin bastırılmasıyla uzun bir sessizliğe gömülen işçi sınıfı, güvencesizleştirmeden ve güvencesizlikten doğan işçi ve hak hareketleriyle sınıflar mücadelesinde "tehlikeli bir düşman" olarak yerini aldı. Güvencesizlik, işçi sınıfı hareketinin yeni bir siyasallaşma eksenini oluşturuyor. Ancak işçi sınıfı hareketinin bastırılmasıyla, onun ağır bedeller ödenmiş yenilgisinin üstüne basarak yerleşik bir düzen haline gelen neoliberal dönüşüm, güvencesizlerden yükselen yıkıcı tehditle yeni bir siyasallaşma sürecine girdi. Bu süreçte egemenler arası iktidar savaşımları ikinci plana düşerken, düzen derinleşen krizinden emeğe yönelik kapsamlı bir saldırı planıyla çıkmaya çalışıyor. İşçi sınıfının neoliberalizme karşı ilk savunmacı başkaldırısının eski rejimin bütün egemen güçlerinin görece ittifakıyla bastırılması, düzenin neoliberal ilkelerce dönüşümünün önünü actı. Sınıf hareketinin bastırıldığı bir ortamda daha ellerinin kanı kurumadan egmenler, yeni düzenin iktidarı için şiddetli bir çatışmaya tutuştular. Tarihin cilvesine bakın ki, 2010'u yarıladığımız bugünlerde, artık eski rejimin egemen kanadının da bazı tasfiye operasyonlarıyla direncinin kırıldığı bir dönüm noktasına gelindi. Eski rejimin egemen iktidar gücü olan asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin direnci epey kırıldı. İktidar blokunun gerilerine itilerek, en azından belli bir süre, siyasal-toplumsal bir güç olarak belirleyici bir konumdan uzaklaştırıldı. Böylece egemenler arası iktidar savaşımını temel alan siyasallaşma ekseni bütünüyle önemini ve güncelliğini yitirmese de (zaman zaman yine gündemin ilk sıralarına tırmandırılsa da) artık eskisi kadar siyasallaştırma gücü kalmadı. Eski seçkinlerin direnci kırıldıktan sonra, onlardan devralınan miras, AKP iktidarı tarafından neoliberal donanımlarla pekiştirilerek sürdürülmektedir. AKP, İslamcı liberal bir rejim biçimiyle sömürge tipi faşizmin iktidarına yerleşti. İslamcı hareketten getirdiği teşkilatçılık yeteneklerini ve kendisiyle ilişkili sanayi, ticaret ve finans burjuvazisinin sınıfsal dinamizmini devletin geleneksel gericiliğiyle buluşturan AKP, ikinci büyük dönüşümün eşiğine geldi. Bu dönüşüm sürecinde ilk hamleyi merkez sağ ve geleneksel devlet yapısı üzerindeki hegemonyasını genişleterek yapmaktadır. İktidara tırmanırken "özgürlük", "değişim" ve "demokrasi" kavramları üzerinde hegemonya kuran AKP, şimdi en sıkıntılı olduğu konuda, yani "devlet"in sahiplenilmesi konusunda hegemonya girişimlerini artırmaya başladı. Sırada "cumhuriyet", "Atatürk" ve "TSK"nın sahiplenilmesi var. Bu kavram ve kurumlar üzerinde hegemonya kurmak, iktidarını borçlu olduğu çatışmanın doğası gereği öteki kavramlarda olduğu kadar kolay olmasa da, bunu bir zorunluluk olarak gerçekleştirmek durumunda. AKP hegemonyasını "klasik bir merkez sağ partiye" doğru genişletmek, eldeki kuşu ürkütmeden, orada birikmiş olan devlet deneyimini de iktidarına katmak zorunda. İslamcı entelektüellerin yeni bir devlet tanımı arayışları (Ali Bulaç, "Kerim devlet", Zaman, 24/04 ) bunun bir örneğini oluşturmaktadır. Yine Atatürk ve 1923 cumhuriyet döneminin ilk atılımının büyük tarihi vizyonu, bir muasır medeniyetleşme atılımı olarak bugün Avrupa Birliği üyeliğinden neoliberal hak ve özgürlüklere kadar AKP'yle ilişkili burjuvazi tarafından sahiplenilmektedir. (Aktaran Ergin Yıldızoğlu, "Kemalizm öldü, Yaşasın Kemalizm", Cumhuriyet, 12/05, Gökhan Bacık (Zaman yazarı)-dariush Zahedi, Foreign Affairs web sitesi) Yine AKP, toplumsal muhalefet eylemleri karşısında gösterdiği düşmanca tepkiyle İslamcı, piyasacı gericiliğine şimdi bir de tipik faşist, antikomünist gericiliği eklemiş oldu. Elbette bütün bunlar İslamcı hareketin ve devletin geleneksel yapısında belirleyici dinamikler olarak zaten vardı; ancak bunlar, AKP'nin son atılımlarıyla neoliberal çerçevede yeni bir senteze ulaştırılmaktadır. Böyle bir sentez sayesinde, bir zamanlar AKP'nin etkili bir ideolojik silahı olan "iktidardayken muhalif" görünmek ve bunun söylemiyle ezilenlerin desteğine kazanma siyasetinin yetmezlikleri de giderilecektir. Buradaki can alıcı sorun, neoliberal kapitalizminin krizi derinleştikçe, eski çatışmanın doğası gereği devlete (yargıya, TSK'ya) yeni görevler verme sürecindeki yetmezliklerin aşılmasıdır. Böylece yenenler yenilenlerin bütün devlet geleneğini kendi iktidarına katarak, artık birinci plana yükselen siyasallaşma ekseninde olgunlaşan uzlaşmaz çelişkilerle ve büyük kriz dalgalarıyla karşılaşmaya hazırlanabilirler. Eski rejimin bir eleştirisi ve aşılması olarak neoliberal kapitalizmin iktidarına gelen AKP, ömrünü tüketmiş statükocu düşmanlarını çok kolay alt etti ve devrimci hareketin olmadığı koşullarda halkın politik muhalefetini bir süreliğine de olsa denetim altına aldı. Ancak o büyük iktidar başarısının kaçınılmaz sonucu olarak her geçen gün büyüyen başka bir düşman yarattı. O düşman, güvencesizlik kılığında her gittiği yerde AKP iktidarını adım adım izleyerek huzurunu kaçıran devrimci işçi sınıfından başkası değildir. Güvencesizlikten doğan dinamiklerin, geleneksel hiçbir muhalefet kalıbına sığmayan hareket biçimleri, iktidar tarafından dinci-piyasacı gerici, antikomünist bir söylemle "tehlikeli sınıflar" olarak baş düşman ilan edilmelerine yol açtı. Güvencisizlikten doğan işçi ve hak hareketleri, henüz politikleşmiş bir sınıf hareketi olarak tarihsel sahnede yerini almamışken bile iktidarın artan tedirginliği, yürünmesi gereken yola ilişkin ipuçları vermektedir. Bu ipuçları, hak hareketlerinin, neoliberal programı kesintiye uğratabilme potansiyelinde görülmektedir. Yine bu ipuçları, hak hareketlerinin, iktidarın gündelik yürütme etkinliklerine karşı sıklaşan şaşırtıcı baskınlarında ve sendikal bürokrasiyi taraf olmaya zorlayan fiili müdahalelerinde görülmektedir. İşte egemenlerde uyanan tehdit hissinin pratik temeli budur. Ancak bu noktaya kolay gelinmedi. Türkiye işçi sınıfı ağır yenilgilerden geçip büyük bedeller ödeyerek güvencesizlik eksenli yeni siyasallaşma eksenini yakaladı. 1980'lerden 2000'lere neoliberal yeni sömürge kapitalizminin yerleşik bir düzene dönüşmesi, temelde egemenler arası iktidar çatışmalarından doğan yenilgi ya da zaferlere bağlı olarak gerçekleşmedi. İşçi sınıfının yüzlerce yıllık kazanımlarını temsil eden bi- Neoliberalizme karfl savunmac tepkilerinin yenilgisinden sonra uzun bir sessizli e gömülen s n f hareketi, üzerindeki ölü topra n at yor. Ad m ad m izleyerek, AKP iktidar n n huzurunu kaç ran güvencesiz iflçi hareketleri ve halk n hak mücadeleleri, devrimci öznenin güvencesizlik k l ndaki muhteflem dönüflünü haber veriyor Yeni bir siyasallaflma dönemine girerken Yeni bir siyasallaflma dönemine girerken T bürokrasi İstanbul sermayesi nin partisi olmaya adaydır. Daha önceden de belirttiğimiz gibi AKP, egemen sınıfların tamamının talep ettiği bir dönüşümü uygulamaya aday olabilen tek sermaye partisidir. AKP yi iktidara taşıyan sermaye uzlaşmasını zayıf kılan ise siyasi tekliğin üzerinde yükseldiği toplumsal temelin homojen olmayışı, çatışmalı doğasıdır. Yandafllar n yükselifli AKP, iktidarının birinci döneminde, hem TÜSİAD da bloklaşan geleneksel tekelci sermayenin hem de o güne kadar büyük oranda MÜSİAD çatısı altında toplanan İslamcı sermayenin desteğini alarak iktidara yürümüştür. Ancak zamanla hem TÜSİAD içerisindeki pozisyon alışlar değişmeye başlamış hem de İslamcı sermaye grupları arasında da farklılıklar, ayrışmalar baş göstermiştir yılında kurulan ve daha çok küçük ve orta boy işletmeleri bünyesinde barındıran MÜSİAD ın üye profilinin önemli bir bölümü, '80'li yıllarda ANAP döneminde kuruluşunu gerçekleştiren yeni firmalardan oluşmakta, bu profil Milli Görüş geleneğinin siyasi olarak üzerinde yükseldiği temel olmaktadır. Bu profilin hatırı sayılır kısmının, Konya, Kayseri, Denizli, Antep gibi yeni sanayileşen kentlerin organize sanayi bölgelerinde, ihracata yönelik emek-yoğun sektörlerde, güvencesiz çalıştırmaya dayalı orta ve büyük sermayedarlardan oluşması kendilerini Anadolu Kaplanı olarak nitelendirmelerine neden olmaktadır. 1 İslamcı sermaye grupları, büyükşehirlerde ise daha çok ticari sermaye olarak görülmektedir. Cemaatin büyüklüğüne bağlı olarak garantilenen müşteri kitlesi İslamcı ticari sermayenin en önemli avantajı olmuştur. MÜSİAD ın en hızlı büyüdüğü dönem büyükşehir belediyelerini Refah Partisi nin almasının ardından, İslamcı sermayenin büyüdüğü yıllara rastlar. Belediyelerce yürütülen kamusal hizmetlerin sermaye birikiminin konusu olmaya 120 SERMAYE 120 SERMAYE gemen sınıf fraksiyonları arasında ciddi bir çatışma olduğu yeni bir tespit değil. Bu durum sıcaklaşan siyasi çatışmalar ile egemen sınıf fraksiyonları arasındaki çatışmalar arasındaki bağlantı noktalarını kurmayı gerekli kılıyor. AKP iktidarı kriz koşullarında bir sermaye uzlaşması olarak gündeme geldi krizi sonrasında neoliberal kapitalizmin toplumsal hegemonyasını sağlayabilecek tek seçenek olarak öne çıkan AKP nin, toplumsal temelinin omurgasını, yükselen yeni sermaye sınıfının muhafazakâr kesimleri oluşturmaktaydı. Diğer taraftan AKP, geleneksel tekelci sermaye de dâhil tüm sermaye kesimlerinin talep ettiği bir dönüşümü yürütmeye aday olabildiği ölçüde zoraki bir uzlaşmanın merkezinde yer aldı. Ancak bu uzlaşma içsel kriz dinamiklerini bünyesinde taşıyan bir uzlaşma oldu. AKP nin ilk iktidar döneminde sağladığı geniş tabanlı sermaye uzlaşması, içindeki potansiyel kriz dinamiklerini öteleyebilmekte, krizi yönetme yeteneğini gösterebilmekteydi. Ancak sermaye birikim koşulları zorlaştıkça ve AKP nin omurgasını oluşturan sermaye, geleneksel sermayenin alanına girdikçe egemen sınıfların iktidar mücadelesi kızışmaya, krizi yönetmek de giderek zorlaşmaya başladı. Sermaye içi mücadelenin taraflar Çatışmanın taraflarını tanımlayabilmek açısından öncelikle tespit edilmesi gereken konu, sermaye içi mücadele ve bunun siyasi karşılıkları açısından kristalize olmuş, netleşmiş, bloklaşmış, homojen iki taraf olmadığıdır. Sermaye içi mücadele açısından, sıkça yapıldığı üzere, İstanbul sermayesi ve Anadolu kaplanları şeklinde bloklaştırarak basitleştirilemeyecek kadar karmaşık çıkar çatışmaları ve çıkar birlikleri mevcuttur. Anadolu kaplanları da, İstanbul sermayesi de bu ifadeleri aşan heterojenliktedir ve iç içe geçmiş ilişkiler ağına sahiptir. Bu nedenle ne AKP tek başına Anadolu Kaplanları nın partisidir, ne de asker-sivil ANAP döneminin ard ndan geleneksel tekelci sermaye öncülü ünde kurulan sermaye gruplar aras ittifak bozulmufl ve bir koalisyon hükümetleri dönemi yaflanm flt. AKP iktidar yla birlikte, slamc sermayenin daha belirleyici oldu u bir ittifak do du. AKP nin ikinci iktidar dönemi ise sermaye içi mücadelenin öne ç kt bir dönem olarak yaflan yor E Azer Ulafl Oligarflide yükselen s n flar fliddetlenen çat flma Oligarflide yükselen s n flar fliddetlenen çat flma Bir dönüflümün öyküsü olarak Tekel direnifli Bir dönüflümün öyküsü olarak Tekel direnifli nişe son yılların en yaygın kitlesel desteğini verenler, Tekel işçilerinin aynı zamanda kendi hikâyelerini de anlattığının bilincindeydiler. Ama AKP iktidarı, direnişe omuz verenlerden daha çevik bir şekilde durumun farkına vardı. Yaklaşan tehlikeyi bir toplumsal muhalefet hareketine dönüşmeden, pervasızca saldırarak ve psikolojik harekat yöntemleri kullanarak kuşattı. Abdi İpekçi Parkı'nda işçilere pervasız polis saldırısının ardından sıkışan AKP'nin, toparlanarak, saldırıyı çok boyutlu bir kuşatma operasyonuna dönüştürmesi karşısında işçilerin direnişi, halkın, özellikle AKP ye karşı toplumsal muhalefetin desteğini artıran dönüm noktasıdır. İktidarın saldırısı, uzun bir kuluçka döneminin ardından ürkek adımlarla yolunu arayan Tekel işçilerini ateşleyerek, kararlı bir direnişe yöneltti. Ülkeyi gerilimlere sürükleyen onca "yüksek politika gündemini" yararak Ankara'nın merkezinde iktidara meydan okuyan Tekel işçileri, AKP'nin mağduriyet silahını tersine çevirip onun emek düşmanı saldırgan yüzünü gösterdi. AKP den canı yanan kitleler ve toplumsal muhalefet örgütleri, saldırıya uğrayan Tekel işçilerini desteklediler. Ancak bu anlamlı destekler, neoliberalizme karşı işçi sınıfı siyaseti, bir toplumsal muhalefet hareketi düzeyine sıçratılamadı. Direnişi ve bunu istismar eden desteği, şahsına ve partisine karşı ideolojik bir harekât olarak değerlendiren Başbakan Erdoğan, bu yüzeysel AKP karşıtlığını, her zamanki gibi toplumu kamplaştırmak için kullanmaya çalıştı. AKP karşıtlığının sınıfsal politik özünü çarpıtarak antikomünist, İslamcı-gerici ve liberal bir kuşatmayla yeni bir kutuplaşma ekseninde direnişçileri yalnızlaştırmaya çalıştı. Bunun için başlıca üç yöntem kullandı. Birincisi, bildik, "masum işçi eylemine, sol, terörist, komünist, muhalif sızmalar" söylemine bu sefer de başvuruldu. Amaç, direnişçileri bölüp çevrelerindeki desteği kopararak, AKP lehinde gerici-faşist bir saflaşmanın ideolojik meşruluğunu oluşturmaktı. İkincisi, AKP il örgütlerinden cemaatlere, İslamcı medyadan büyük oranda emek yoğun (ucuz, güvencesiz) işçi çalıştıran İslamcı sermayeye, işçi ailelerinden çeşitli vakıf ve derneklere geniş kesimler seferber edildi. Kuşatma ülke çapına yaygınlaştırıldı. Kuşatmanın sol gösterip sağ vuran üçüncü öğesi, direnişin yüzeysel AKP karşıtlığını yüceltip ardındaki sınıf politikasını gizleyen sermaye medyasından parlamenter muhalefete herkesi kapsadı. Bunlar, "sosyal patlama tehlikesinin" canlı kanlı habercisi olarak Tekel direnişini iktidar çatışmalarının malzemesi yaparken, en korktukları şey, neoliberal dönüşümü tökezleten -sermaye iktidarını kesintiye uğratan- süreçlerin önünün açılmasıydı. İşte direnişin tam bu noktadan ilerletilmesi; AKP karşıtlığının işçi sınıfı siyaseti olarak politikleştirilmesi, yaygın-popüler fiç HAREKET ekel işçilerinin 78 gün süren Ankara direnişi, 2 Mart'ta sona erdi yaz aylarına uzanan hazırlık dönemini ve marttan bugüne süren artçı eylemleri de sayarsak, uzun ve öğretici bir süreç oldu. Direniş hakkında çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Söylenen olumlu şeylerin tümünü sonuna dek hak etti. Türkiye işçi sınıfı tarihinde Tekel gibi özgün etkileriyle anılan, çığır açan, eşik atlayan pek az eylem vardır. Kavel, Haziran, Yeni Çeltek, Tariş, Zonguldak ilk akla gelenlerdendir. Tekel direnişi, daha tarih olmadan, işçi sınıfı hareketinde bir "tarihsel dönüm noktası" diye anılmaya başlandı. Tekel direnişi bir dönüşümün öyküsüdür. Tekgıda-İş'te (Türk-İş) örgütlü Tekel işçileri, 78 günde, taşlaşmış bir geleneksel devletçi sendikal kabuğu çatlatıp, kendi sınırlı ufuklarından hak mücadelelerinin ve yeni işçi hareketlerinin geniş âlemlerine açıldılar. Dönüştüler. Dönüştükçe, uzun zamandır hasret kalınan "kazanma umudunu" yeniden ateşlediler. Dönüşümü "küçük" kazanımlarla pekiştirdiler. Özlük haklarını koruma çabaları işçilerin hak mücadelesine dönüştü. Sektörel bir işçi eylemi, hak mücadelesine dönüştükçe, halkın çoktandır unutulmaya yüz tutmuş "dayanışma eğilimlerini" canlandırdı. AKP iktidarının Tekel işçilerine dayattığı ucuz ve güvencesiz çalışma statüsü olan "4C", neoliberal dönüşümün getirdiği güvencesiz yaşamın ortak simgesi haline geldi. Halkın ortak sorunlarının ve çıkarlarının da sesi haline gelen Tekel direnişçileri, halkın saygısını ve güvenini kazandılar. Bu noktada, örneğin taşeron çalışma gibi güvencesizlikten değil, güvencesizleştirilmeye karşı tepkiden doğan Tekel direnişi, kendisiyle aynı neoliberal saldırıya uğrayanlar üzerinde yarattığı sarsıcı nesnel etkiyle önemlidir. Sektörel bir işçi eyleminin, hak mücadelesiyle, içerik olarak genişleyip toplumsal olarak yaygınlaşması, eylemin politikleşme ve işçi sınıfının özneleşme gücüne güven tazeledi. Hak mağdurunu etkin bir direnişçiye dönüştüren bu süreç, epeydir kendisinden umut kesilen devrimci öznenin yeni bir işçi hareketi olarak çok yakındaki dönüşünü haber vermektedir. Dayanışma eğilimlerinin bu denli yaygınlığı, toplumsal muhalefetin yeni politikleşme eksenini göstermektedir. Halkın parçalanmış gücünü birleştiren güvencesizliğe karşı mücadele, toplumsal muhalefetin sürükleyici politik halkalarından biri haline gelmektedir. İşçi sınıfını, yoksulları ve öteki ezilen halk kesimlerini ortak bir çatışma ekseninde politikleştiren Tekel çadırı, kısa zamanda AKP iktidarına karşı ortak bir muhalefet çadırına dönüştü. Tekel direniş çadırı, meşruluğunu esas olarak, sınırlı bir "AKP karşıtlığı"ndan ya da haksızlığa uğrayanların "iktidardan hak ve adalet talebi"nden almamaktadır. Haklarını kesinlikle pazarlık konusu yapmayan direnişçilerin, "Ölmek var, dönmek yok!" ve "Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak istiyoruz!" sloganlarıyla dile getirdikleri talepler, meşruluğunu, AKP iktidarına ve neoliberal politikalara karşı toplumsal muhalefeti ortaklaştırma gücünden ve halkın desteğinden almaktedır. "Anlat lan senin hikâyendir!" "Ancak eğer Alman okur, İngiliz sanayi ve tarım işçilerinin durumuna omuz silker ya da iyimser bir biçimde Almanya'da işlerin bu kadar kötü olmadığı düşüncesiyle kendini avutursa, ona açıkça şunu söylemeliyim: 'De te fabula narratur!'" ("Anlatılan, senin hikâyendir!") Marks Kapital'in Almanca birinci baskıya önsözünde Alman işçi sınıfına böyle seslenir Dire- AKP nin ve neoliberalizmin dayatt güvencesizli e karfl kurulan direnifl çad rlar, toplumsal muhalefetin sürükleyici halkas ve iflçi s n f n n, yoksullar n ve ezilen halklar n ortak sesi oldu. Meflrulu unu, AKP iktidar na ve neoliberal politikalara karfl toplumsal muhalefeti ortaklaflt rma gücünden ve halk n deste inden ald Celal K raç 78 günde devri âlem 78 günde devri âlem T üvencesizliğe karşı yükselen hareketler, sınıf mücadelesinin yeni bir dönemini haber veriyor. Bu yeni dönemde, işçi hareketinde olduğu gibi hak mücadelelerinde de kadın militanlığının dikkat çekici biçimde öne çıktığı görülüyor. Tekel direnişiyle Sakarya Meydanı, sınıf hareketindeki bu yenilenmenin habercisi olarak kadın militanlığının öne çıkmasına tanık oluyor. İşte bu nedenle, Tekel direnişindeki işçi kadınların deneyimlerinin ışığını süzmek, hak mücadelelerinde yeni yeni beliren kadın militanlığına ilişkin yol gösterici ipuçları sunabilir. 1. S n f hareketinin yeniden oluflum sürecinde temel bir dinamik olarak kad n ve kad n militanl n n ortaya ç k fl Dünyada ve ülkemizde işçi sınıfı hareketi tarihsel olarak yeniden oluşuyor, yeniden politikleşiyor. Kadınlar bu yeniden oluşum ve yeniden politikleşme sürecinde temel bir dinamik olarak yer almaya başladı. Ülkemizdeki işçi sınıfı hareketinin yeniden oluşum sürecinde, güvencesizleştirmeye karşı mücadele öne çıkıyor. Tekel işçilerinin direnişi bu gelişim seyrinin en belirgin örneğini oluşturdu. Kadınlar, güvencesizliğe karşı hak mücadeleleri ekseninde gelişen sınıf mücadelesinin bu yeni biçim ve niteliğine kolayca uyum sağlıyorlar. Bu sayede mücadelede etkin rol alıyorlar. Çünkü kadınlar, güvencesizliğin yaygınlaştığı temel alanların başlıca toplumsal aktörleridir. Kadın katılımının geniş bir yer tuttuğu Tekel direnişinde kadınlar, sayıları kadar dinamik etkileriyle de kendilerini gösterdiler. Bunun yanında, eylemlerde sürekli ön sıralarda yürüyen kadınlar, sendikanın geri tutumları karşısında her zaman yüreklendirici ve ateşleyici oldular. Direnişin sürekli kılınmasında, kadının cinsel-toplumsal olarak ezilmişliğine de meydan okuyarak mücadeleye katılması, onu mücadele içinde hızla politikleştirirken, bir yandan da yaşam içindeki eşitsizlik ilişkilerini sorgular hale gelmesinde etkili oldu. Neoliberalizmin temel stratejilerinden ikisi olan güvencesizlik ve kamusal hizmetlerin piyasalaştırılması süreçleri, en çok kadınları etkilemektedir. Çünkü güvencesizliğin yaygınlaştığı alanlar çoğunlukla kadın emeğinin yoğun olarak kullanıldığı alanlardır. Bunlar hizmet sektörü (özellikle özelleştirilen kamusal hizmet sektörü), tekstil, gıda, metal, elektronik gibi yeni sömürgelere kaydırılan ucuz ve yoğun emeğe dayalı geleneksel işkollarıdır. Bunun yanı sıra temel kamusal hizmetlerin piyasalaştırılması da kadın emeğine dayalı yeniden üretim alanına yönelmektedir. Kadınlar bu iki saldırının hedefinde bulunan toplumsal aktörler olarak, işçi sınıfı hareketinin bu yeni tarihsel döneminde önemli bir role sahip hale geldiler. Güvencesiz çalıştırmanın yaygınlaştığı hizmet alanları, ağırlıkla kadın emeğinin özgül niteliğini istihdam eden alanlardır. Kadınların zaten cinsiyete dayalı toplumsal iş bölümü nedeniyle yapmakta ustalaştığı ev işlerinin bir benzeri olduğu iddia edilen hizmet ve üretim alanlarında çoğunlukla kadın emeği kullanıyor. Bu gibi işlerin "kadın işleri"ne benzerliği, kadın emeğinin topyekûn değersizleştirilmesiyle paralel biçimde ve işin niteliğinden bağımsız olarak 'ucuz-güvencesiz' emek kullanımına zemin hazırlıyor. Elbette bu 'ucuz-güvencesiz' emek kadınınki oluyor. Güvencesizliğe karşı gelişen tepkilerde kadınları en önde 120 fiç HAREKET fiç HAREKET Kad n iflçiler Kad n iflçiler Tekel direnifli, kad n militanl n n s n f hareketinin yeniden oluflum sürecinde temel bir dinamik olarak ortaya ç kt n gösterdi. Tekel kad n iflçilerinin özgün deneyimleri, ezilenlerin mücadelesinde yeniden sahneye ç kan kad n n toplumsal özne olarak konumunun nas l sürekli hale getirilece ine dair ipuçlar veriyor G Tekel direniflinin ilk k v lc m n çakan Abdi pekçi deki sald r n n ard ndan Türk- fl Genel Merkezi önünde toplanmaya bafllayan iflçiler aras nda kad nlar vard. O gün kad nlar n gözlerinden okunan kararl l k, sendikal bürokrasinin çürümüfllü ünü aflacakt Elif Y ld z Tekel direniflinin sürükleyici gücü Tekel direniflinin sürükleyici gücü oplumsal hareket sendikacılığı (THS) kavramı ilk kez, ilerici akademisyenler tarafından 1980 lerde Brezilya, Güney Afrika, Güney Kore ve Filipinler de ortaya çıkan militan, hareketli sanayi sendikalarını anlamak için geliştirildi. Yeni sendikal stratejiler THS olarak adlandırmaya başlanırken, bu akademisyenler yüzlerini bu örgütlenmeleri incelemeyi sağlayacak kavramsal bir çerçeve geliştirmek üzere, toplumsal hareket kuramına çevirdiler. Önemli sorunlarla karşı karşıya kalan Kuzey deki sendikaların da Güney deki yeniliklerden birşeyler öğrenebileceğini savundular. Güney in THS deneyimi, bu deneyimin gidişatı ve yarattığı kuramsal sonuçlar daha kapsamlı biçimde çözümlenmelidir. Bu durumun en önemli nedeniyse, bu hareketlerin de kendilerini yaratan politik, ekonomik ve işyeri koşullarının değişmesiyle birlikte yeni zorluklar; hatta bir kriz yaşıyor olmalarıdır. 120 fiç HAREKET fiç HAREKET Tekel iflçilerinin direnifliyle yeniden gündeme gelen, emek hareketinin krizi, iflçi s n f n n yenilenme dinamikleri ve hak hareketlerine iliflkin tart flmalara küçük bir katk olmas amac yla toplumsal hareket sendikac l üzerine haz rlanm fl bir çeviri yaz s n sunuyoruz Güney Afrika örne i Güney Afrika örne i Toplumsal hareket sendikac l kavram, Türkiye de ilk kez 1990 l y llar n ortalar nda yayg nlaflan sendikal kriz ba lam nda, S n f Hareketinde Yön dergisi sayfalar nda gündeme geldi. * S n f mücadelesinin ve iflçi s n f hareketinin yaflad politik-örgütsel kriz, faflist devlet fliddeti ve sermayenin maddi üretim koflullar na yönelik sistemli müdahaleleri taraf ndan tek tarafl biçimde belirleniyor gibi göründü ü koflullarda, THS, kapitalist sald rganl a karfl yükselen ilk militan iflçi tepkileri dalgas n n örgütsel ifadesi oldu. Ba ml kapitalist ülkelerde gerek bafll bafl na birer sendikal model (Brezilya, Güney Kore, Güney Afrika), gerekse iflçi s n f n n gerçek bir e ilimi (1991 Zonguldak kenti direnifli) olarak ortaya ç kan toplumsallaflm fl iflçi hareketi örnekleri, henüz elvada proletarya sözünün hakim say ld bir dönemde, iflçi s n f n n dünya çap ndaki yeniden do uflunun ilk iflaretlerini verdiler. THS, 1990 l y llar n ikinci yar s ve 2000 lerde Türkiye de giderek daha yayg n biçimde tan nan ve sa -sol yorumlara konu olan bir kavrama dönüflürken, yukar da say lan klasik THS örneklerinin ana mücadele konusu olmayan bir sorun da, dünya iflçi s n f n n bafll ca gündemine dönüfltü: yayg n mülksüzlefltirme ve güvencesiz çal flt rma. Öte yandan toplumsal hareket sendikac l n n, merkez ülkelerin statükocu sendikal modelinin tarihsel-pratik bir elefltirisi olan klasik örnekleri, 2000 li y llarda yayg nlaflan güvencesizleflme sald r s na karfl mücadelede ve dolay s yla iflçi s n f hareketinin tarihsel krizini aflmada baflar s z oldular. THS modellefltirmesine temel oluflturan Brezilya, Güney Kore gibi örneklerde, bir dönemin militan sendikalar, yeni ortaya ç kan güvencesiz iflçiler hareketlerini kucaklamakta önemli eksiklikler sergilediler ve yeni statükocu yap lara dönüfltüler. Bir baflka deyiflle, belirli bir tarihsel döneme (1980 lere) özgü THS örnekleri de, ortaya ç kan yeni güvencesiz iflçi hareketleri ve neoliberal sald r ma durlar n n radikal do rudan eylem hareketleri taraf ndan tarihsel-pratik bir elefltiriye tabi tutuldular li y llar n neoliberalizme karfl geliflen toplumsal hareketleriyle yeni iflçi hareketlerinin birli inden do an halk hareketleri, klasik toplumsal hareket sendikac l kab na art k s mamaya bafllad lar. Ba ml kapitalist ülkelerde 1980 li y llar n özgün koflullar alt nda oluflan politik halk muhalefetinin flemsiye kavramlar ndan birisi olarak gündeme gelen klasik toplumsal hareket sendikac l n n bilinen örnekleri krize girerken, iflçi s n f n n oldukça farkl maddi, toplumsal ve politik koflullarda ortaya ç kan hak mücadeleleri, klasik THS kavram n aflan yeni politik kavramlaflt rmalara ihtiyaç duyuyor. Güney Afrika örne ine dair tart flmalar dönüflümün önemli yönlerine dikkat çekerken, bir yandan da THS modellefltirmesinde neyin biçim, neyin öz oldu unu anlamam z n ipuçlar n sunuyor. flçi s n f hareketi ise, 1905 Rus devriminden bu yana bize ayn ipucunu gösteriyor: Kitle grevleri ve kitle mücadelesi baflar l olacaksa, gerçek bir halk hareketine dönüflmeli, yani proletaryan n en genifl kesimlerini kavgaya çekebilmelidir. (Rosa Lüksemburg, Kitle Grevi ) * Bak. Sendikal Krize Güneyin Yan t : Toplumsal Hareket Sendikac l, SHY, fiubat 1995, S. 1; THS den halk n haklar hareketine T Karl von Holdt * Toplumsal hareket sendikac l : Toplumsal hareket sendikac l : (bağlı sermaye grubu Tuskon un ve eğitim kurumlarının 1) uluslararası faaliyetleri hükümet desteğiyle yaklaşık 120 ülkeye ulaşmıştır. Bunlara paralel olarak İHH (Ulusalararası İnsani Yardım) gibi yardım/misyonerlik faaliyetleri örgütlenmektedir. Son dönemde de ABD de, yeni vakıf oluşumları ile desteklenen lobi faaliyetleri geliştirilmektedir. Bu uluslararası faaliyetlerin bir tür emperyalizm olarak tanımlanmasının bir dizi dayanağı vardır: Tekelci sermayenin belli bir gelişim kaydetmesiyle, Türkiye dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri haline gelmiş, sermaye ihraç etmeye başlamış ve G20 ülkeleri arasına alınmıştır. Türkiye ordusunun katıldığı uluslararası askeri operasyonların sayısı giderek artmakta ve bu operasyonlarda daha ileri roller alınmaktadır. Türkiye dışişleri diplomasisi, bölgesel politikaların şekillenmesinde etkin bir rol edinme arayışındadır ve zaman zaman emperyalist güçlerle ya da geleneksel müttefikleriyle de ihtilafa düşerek, çok yönlü bir dış politika iddiasını ortaya koymaktadır. Emperyalist kapitalist sistemin, ülkelerin siyasal sınıflandırılması açısından bir değişim yaşadığı nesnel bir gerçekliktir. Üstelik dünyanın politik haritasında reel sosyalizmin çözülmesiyle yaşanan değişime, küreselleşme yle birlikte sermayenin hareket biçiminde yaşanan köklü bir değişim de eşlik etmiştir. Türkiye de bu değişimin dışında değildir. Bir dönem SSCB sınırında emperyalist kapitalist sistemin ön cephe ülkesi olarak konumlanan Türkiye, reel sosyalizmin yıkılmasının ardından emperyalizmle bütünleşmemiş 120 EMPERYAL ZM 120 EMPERYAL ZM ürkiye nin bugünkü uluslararası konumu tanımlanırken, gerek egemenler içinde gerekse liberal ve ulusalcı eğilimlerin etkisi altındaki sol çevrelerde çoğu zaman adı konmadan kabul edilen bir saptama var: alt-emperyalizm. Türkiye egemenleri, Soğuk Savaş sonrası yeni-sömürgeciliğin hedefindeki bölgelerde ekonomik, askeri ve politik faaliyetlerini giderek tırmandırma eğilimine girmiştir. Kafkaslar, Orta Asya, Balkanlar, Ortadoğu ve Afrika artık Türkiye sermayesinin, diplomasisinin ve ordusunun faaliyet alanındadır. Özellikle AKP iktidarıyla birlikte Türkiye nin yükselen bir bölgesel güç olduğu ya da olabileceği; yayılmacı bir politikaya yöneldiği, emperyalist hiyerarşide ara bir konum elde ettiği öne sürülmektedir. Özal (ve müteakiben Demirel-Çiller) döneminde Musul- Kerkük hayallerini canlandırarak; Kafkasya da, Orta Asya da darbeler tezgahlamaya çalışarak; çevre ülkelerde müteahhitlik yatırımlarına girişerek ilk girişimlerini sergileyen bu siyaset, AKP döneminde belli bir olgunluğa erişmiştir. Kafkasya, Ortadoğu ve Afganistan-Pakistan daki ihtilafların emperyalist sistemle uzlaşmaya dayalı bir çözümü için diplomasi faaliyetlerine hız verilmiştir. TSK nın katıldığı uluslararası operasyonlara Lübnan, Aden Körfezi (Somali), Afganistan-Pakistan da eklenmiştir. Türkiye sermayesinin Ortadoğu, Orta Asya, Afrika ve Doğu Avrupa daki faaliyetleri tırmanışa geçmiştir. Fethullah Gülen cemaatinin Türkiye art k dünyan n en büyük 17. ekonomisi, sermaye ihraç ediyor, dört bir yana asker gönderiyor, emperyalistlere ve geleneksel müttefiklere karfl diklenmiyor ama dik duruyor, çok yönlü bir d fl politikaya yöneliyor... Yoksa y llar n yeni sömürgesi birden emperyalist bir güce mi dönüflüverdi! Türkiye bölgesel bir emperyalist güç mü? Türkiye bölgesel bir emperyalist güç mü? Alt-emperyalizm kavram ilk olarak Ba ml l k Okulu teorisyenlerinden Ruy Mauro Marini taraf ndan Brezilya n n 1970 lerde aç a ç kan yeni uluslararas rolünü tan mlamak için kullan l r. Marini, Brezilya n n yüzlerce y ll k sömürge geçmiflinin ard ndan, emperyalizme ba ml bir endüstriyel geliflme ile yeni bir ekonomik yap ya kavufltu una dikkat çeker. Brezilya n n Latin Amerika ve Afrika daki yay lmac politikas, yeni pazarlar araman n ötesinde, hammadde kaynaklar üzerinde kontrol kazanma yönünde bir giriflime denk düflmüyor mu? Dahas, Arjantin gibi potansiyel rakiplerin bu kaynaklara eriflimini engellemeye denk düflmüyor mu? Brezilya, yabanc ülkelere olan kamu borçlar sürekli büyürken esas olarak devlet kanal yla ama ayn zamanda çeflitli ülkelerde kaynaklar sömürmek için faaliyet yürüten finans gruplar yla iliflkili sermaye kanal yla sermaye ihraç etmektedir. Bu sermaye ihrac, Brezilya gibi ba ml bir ülkenin yapabilecekleri ba lam nda çok özel bir sermaye ihrac olarak göze batm yor mu? 1968 i izleyen y llarda mali sermayenin ola and fl gelifliminin yan s ra, son y llarda Brezilya da aç a ç kan h zland r lm fl tekelleflme sürecini ak lda tutmak da iyi olur. Marini, Brezilya y emperyalistler ile sömürgeler aras nda bir konuma yerlefltiren bu süreci de altemperyalizmin aç a ç k fl n n en iyi örne i olarak tan mlar. Emperyalist-kapitalist sistemin li y llar n ard ndan yaflad de iflimin, özellikle de reel sosyalizmin y k lmas n n ard ndan, devletlerin uluslararas konumlar n tan mlayacak yeni bir s n fland rma ihtiyac n ortaya koymas ve böylesi bir s n fland rman n henüz oluflturulamam fl olmas alt-emperyalizm kavram n n giderek daha yayg n biçimde kullan lmas n da beraberinde getirir. Kavram Ba ml l k Okulu nun takipçilerinden Troçkistlere kadar pek çok çevre taraf ndan farkl ba lamlarda kullan lmakta; Kanada ve Avustralya dan Çin ve Rusya ya, Hindistan ve Brezilya dan Güney Afrika ve Türkiye ye pek çok ülke alt-emperyalist olarak adland r labilmektedir. Alt-emperyalizm kimi zaman Ba ml l k Okulu nun yar çevre kategorisini, kimi zaman emperyalist kapitalist sistemin baflat güçlerine göre geç kapitalistleflmifl ama sonradan onlar kadar olmasa da emperyalist iddialar n peflinde koflabilecek belli bir geliflmifllik düzeyini yakalam fl bir ülkeyi, kimi zaman da geliflkin bir yeni-sömürgeyi tan mlamak için kullan lmaktad r. Altemperyalizm, bu üç kullan m biçiminde de asl nda farkl teorik sistematiklerden yola ç k larak yap lan bir e retilemeden ibaret görünmektedir. IV. Bunal m Dönemi ni karakterize eden temel kriz dinamiklerinden biri, ABD emperyalizminin hegemonyas n n çözülmesidir. Alt-emperyalizm de, bugün, as l olarak IV. Bunal m Dönemi nin krizinden do an yeni uluslararas süreçleri kavramsallaflt rma aray fl n n bir ürünüdür. ABD hegemonyas ndaki çözülme e ilimleri, reel sosyalizmin eski merkezlerinin yaflad kapitalist dönüflüm süreçleri, bölge devletlerinin bir araya gelmelerinden do an bölgesel güç olma e ilimleri, yenisömürgeler kufla nda yaflanan katmanlaflma yeni bir aç klay c kavramsal çerçeve ihtiyac n do urmaktad r. Alt-emperyalizm T Levent Kara

2 Yeni bir siyasallaflma dönemine girerken Neoliberalizme karfl savunmac tepkilerinin yenilgisinden sonra uzun bir sessizli e gömülen s n f hareketi, üzerindeki ölü topra n at yor. Ad m ad m izleyerek, AKP iktidar n n huzurunu kaç ran güvencesiz iflçi hareketleri ve halk n hak mücadeleleri, devrimci öznenin güvencesizlik k l ndaki muhteflem dönüflünü haber veriyor T ürkiye yeni bir siyasallaşma dönemine giriyor. Bu hiçbir siyasal öznenin dışında kalamayacağı; ya yenilenerek sürece etkin müdahale edeceği ya da etkisiz kalarak çözüleceği köklü bir dönüşüm süreci olacak. Bu sürecin belirleyici politik öznesi, hiç kuşku yok ki, işçi sınıfı hareketidir. 1980'lerden 1990'ların sonlarına dek birinci kuşak neoliberal saldırı dalgası karşısında savunmacı hareketinin bastırılmasıyla uzun bir sessizliğe gömülen işçi sınıfı, güvencesizleştirmeden ve güvencesizlikten doğan işçi ve hak hareketleriyle sınıflar mücadelesinde "tehlikeli bir düşman" olarak yerini aldı. Güvencesizlik, işçi sınıfı hareketinin yeni bir siyasallaşma eksenini oluşturuyor. Ancak işçi sınıfı hareketinin bastırılmasıyla, onun ağır bedeller ödenmiş yenilgisinin üstüne basarak yerleşik bir düzen haline gelen neoliberal dönüşüm, güvencesizlerden yükselen yıkıcı tehditle yeni bir siyasallaşma sürecine girdi. Bu süreçte egemenler arası iktidar savaşımları ikinci plana düşerken, düzen derinleşen krizinden emeğe yönelik kapsamlı bir saldırı planıyla çıkmaya çalışıyor. İşçi sınıfının neoliberalizme karşı ilk savunmacı başkaldırısının eski rejimin bütün egemen güçlerinin görece ittifakıyla bastırılması, düzenin neoliberal ilkelerce dönüşümünün önünü actı. Sınıf hareketinin bastırıldığı bir ortamda daha ellerinin kanı kurumadan egmenler, yeni düzenin iktidarı için şiddetli bir çatışmaya tutuştular. Tarihin cilvesine bakın ki, 2010'u yarıladığımız bugünlerde, artık eski rejimin egemen kanadının da bazı tasfiye operasyonlarıyla direncinin kırıldığı bir dönüm noktasına gelindi. Eski rejimin egemen iktidar gücü olan asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin direnci epey kırıldı. İktidar blokunun gerilerine itilerek, en azından belli bir süre, siyasal-toplumsal bir güç olarak belirleyici bir konumdan uzaklaştırıldı. Böylece egemenler arası iktidar savaşımını temel alan siyasallaşma ekseni bütünüyle önemini ve güncelliğini yitirmese de (zaman zaman yine gündemin ilk sıralarına tırmandırılsa da) artık eskisi kadar siyasallaştırma gücü kalmadı. Eski seçkinlerin direnci kırıldıktan sonra, onlardan devralınan miras, AKP iktidarı tarafından neoliberal donanımlarla pekiştirilerek sürdürülmektedir. AKP, İslamcı liberal bir rejim biçimiyle sömürge tipi faşizmin iktidarına yerleşti. İslamcı hareketten getirdiği teşkilatçılık yeteneklerini ve kendisiyle ilişkili sanayi, ticaret ve finans burjuvazisinin sınıfsal dinamizmini devletin geleneksel gericiliğiyle buluşturan AKP, ikinci büyük dönüşümün eşiğine geldi. Bu dönüşüm sürecinde ilk hamleyi merkez sağ ve geleneksel devlet yapısı üzerindeki hegemonyasını genişleterek yapmaktadır. İktidara tırmanırken "özgürlük", "değişim" ve "demokrasi" kavramları üzerinde hegemonya kuran AKP, şimdi en sıkıntılı olduğu konuda, yani "devlet"in sahiplenilmesi konusunda hegemonya girişimlerini artırmaya başladı. Sırada "cumhuriyet", "Atatürk" ve "TSK"nın sahiplenilmesi var. Bu kavram ve kurumlar üzerinde hegemonya kurmak, iktidarını borçlu olduğu çatışmanın doğası gereği öteki kavramlarda olduğu kadar kolay olmasa da, bunu bir zorunluluk olarak gerçekleştirmek durumunda. AKP hegemonyasını "klasik bir merkez sağ partiye" doğru genişletmek, eldeki kuşu ürkütmeden, orada birikmiş olan devlet deneyimini de iktidarına katmak zorunda. İslamcı entelektüellerin yeni bir devlet tanımı arayışları (Ali Bulaç, "Kerim devlet", Zaman, 24/04 ) bunun bir örneğini oluşturmaktadır. Yine 2

3 Atatürk ve 1923 cumhuriyet döneminin ilk atılımının büyük tarihi vizyonu, bir muasır medeniyetleşme atılımı olarak bugün Avrupa Birliği üyeliğinden neoliberal hak ve özgürlüklere kadar AKP'yle ilişkili burjuvazi tarafından sahiplenilmektedir. (Aktaran Ergin Yıldızoğlu, "Kemalizm öldü, Yaşasın Kemalizm", Cumhuriyet, 12/05, Gökhan Bacık (Zaman yazarı)-dariush Zahedi, Foreign Affairs web sitesi) Yine AKP, toplumsal muhalefet eylemleri karşısında gösterdiği düşmanca tepkiyle İslamcı, piyasacı gericiliğine şimdi bir de tipik faşist, antikomünist gericiliği eklemiş oldu. Elbette bütün bunlar İslamcı hareketin ve devletin geleneksel yapısında belirleyici dinamikler olarak zaten vardı; ancak bunlar, AKP'nin son atılımlarıyla neoliberal çerçevede yeni bir senteze ulaştırılmaktadır. Böyle bir sentez sayesinde, bir zamanlar AKP'nin etkili bir ideolojik silahı olan "iktidardayken muhalif" görünmek ve bunun söylemiyle ezilenlerin desteğine kazanma siyasetinin yetmezlikleri de giderilecektir. Buradaki can alıcı sorun, neoliberal kapitalizminin krizi derinleştikçe, eski çatışmanın doğası gereği devlete (yargıya, TSK'ya) yeni görevler verme sürecindeki yetmezliklerin aşılmasıdır. Böylece yenenler yenilenlerin bütün devlet geleneğini kendi iktidarına katarak, artık birinci plana yükselen siyasallaşma ekseninde olgunlaşan uzlaşmaz çelişkilerle ve büyük kriz dalgalarıyla karşılaşmaya hazırlanabilirler. Eski rejimin bir eleştirisi ve aşılması olarak neoliberal kapitalizmin iktidarına gelen AKP, ömrünü tüketmiş statükocu düşmanlarını çok kolay alt etti ve devrimci hareketin olmadığı koşullarda halkın politik muhalefetini bir süreliğine de olsa denetim altına aldı. Ancak o büyük iktidar başarısının kaçınılmaz sonucu olarak her geçen gün büyüyen başka bir düşman yarattı. O düşman, güvencesizlik kılığında her gittiği yerde AKP iktidarını adım adım izleyerek huzurunu kaçıran devrimci işçi sınıfından başkası değildir. Güvencesizlikten doğan dinamiklerin, geleneksel hiçbir muhalefet kalıbına sığmayan hareket biçimleri, iktidar tarafından dinci-piyasacı gerici, antikomünist bir söylemle "tehlikeli sınıflar" olarak baş düşman ilan edilmelerine yol açtı. Güvencisizlikten doğan işçi ve hak hareketleri, henüz politikleşmiş bir sınıf hareketi olarak tarihsel sahnede yerini almamışken bile iktidarın artan tedirginliği, yürünmesi gereken yola ilişkin ipuçları vermektedir. Bu ipuçları, hak hareketlerinin, neoliberal programı kesintiye uğratabilme potansiyelinde görülmektedir. Yine bu ipuçları, hak hareketlerinin, iktidarın gündelik yürütme etkinliklerine karşı sıklaşan şaşırtıcı baskınlarında ve sendikal bürokrasiyi taraf olmaya zorlayan fiili müdahalelerinde görülmektedir. İşte egemenlerde uyanan tehdit hissinin pratik temeli budur. Ancak bu noktaya kolay gelinmedi. Türkiye işçi sınıfı ağır yenilgilerden geçip büyük bedeller ödeyerek güvencesizlik eksenli yeni siyasallaşma eksenini yakaladı. 1980'lerden 2000'lere neoliberal yeni sömürge kapitalizminin yerleşik bir düzene dönüşmesi, temelde egemenler arası iktidar çatışmalarından doğan yenilgi ya da zaferlere bağlı olarak gerçekleşmedi. İşçi sınıfının yüzlerce yıllık kazanımlarını temsil eden bi- 3

4 flçi s n f hareketinin yeni siyasallaflma sürecinin baflar s, birbirinden ayr flmaya zorlanan ulusal, s n fsal, siyasal vb. dinamiklerin birleflik bir s n f hareketi olarak politikleflmesine ba l d r. Halk n ba r ndaki bütün politikleflme biçimlerini ortak kesen öznelik konumu, "proleterlik konumu"dur. Bugün proletaryan n ve tüm halk n ortak ç karlar n n temsil bayra güvencesiz iflçi s n f n n ve halk n hak mücadelelerinin elindedir rikiminin faşist baskı ve güdümleme yöntemleriyle yenilgiye uğratılmasıyla oldu. Bu dönemde yükselen sol, emek ve toplumsal muhalefet hareketleri ardı ardına liberal-ulusalcı/milliyetçi-sosyal demokrat eksenlerde oluşan iktidar saldırılarıyla bastırıldı. Yeni düzenin iktidarına oynayan egemen siyasal güçler, devrimci öznenin tasfiyesinde mutabakata vardılar. 12 Eylül faşizminden, sosyalizmin yenilgisinden ve ilk neoliberal uygulamalardan doğan saldırıların yoğunlaştığı zorlu koşullarda gelişen militan kadro yapısı ve mücadele birikimi tasfiye edildikten sonra, emek hareketi ve işçi sınıfı, uzlaşmacı sendikal bürokrasi kanıyla büyük ölçüde denetim altına alındı. Bu dönemde işçi sınıfının siyasallaşma eksenini, işçi sınıfının tarihsel birikimini ve kazanımlarını tasfiye eden neoliberal saldırı karşısında, kazanımları koruma mücadelesi oluşturdu. Ne var ki, bu mücadele bugünkü hak mücadelelerinden farklı bir çerçevede ortaya çıktı. Savunmacı-korumacı bir eylem tarzıyla gelişen hareket, güvencesizleştirilmeye karşı ülke çapında bir savunma hattı oluşturup hareketi siyasallaştırmaktan ziyade, yerel, bölgesel, sektörel ölçekte tek tek kazanımlara odaklanan bir eylem çizgisi izledi. Bu savunma hattıyla, neoliberal saldırı programından doğan büyük mülksüzleştirme, metalaştırma ve işçileştirme dalgasının sınıfsal dinamizmini, devrimci özneyi oluşturacak biçimde örgütleme şansı yoktu. Devrimci hareketin bulunmadığı koşullarda toplumsal muhalefet ya da Kürt hareketiyle de buluşamayarak kendi sınırlarında yetersizliğe düşen emek hareketinin, engelleyemediği neoliberal dönüşümün yerleşik bir düzen kazanmasıyla o günlere özgü siyasallaşma dönemi de sona ermiş oldu. Yeni siyasallaşma döneminin eksenine güvencesizlikten doğan hareketler yerleşti. Bugüne dek halkın hak hareketleri ve güvencesiz işçi hareketleri olarak kendini gösteren bu siyasallaşma süreci, bütün ücretlilerin güvencesiz işçiye dönüştürülmeleri ve halkın toplumsal yaşamının güvencesiz bir yaşama dönüştürülmesinden gücünü almaktadır. Burada güvencesizlik, toplumsal yaşamın ve ücretli çalışmanın temeline yerleşerek hem işçi hareketlerinin, hem de halkın hak mücadelelerinin ortak keseni durumundadır. Sürecin, güvencesizliğin işçi hareketlerini, hak mücadelesinin ise halk hareketlerini ilgilendirmesi gibi bölünmelere uğratılması gerçeklerle örtüşmez. İşçilerin hak mücadelesinden başlayıp da düz bir evrim çizgisi izleyerek halkın hak mücadelesine ulaşılacağı ya de tersi bir yaklaşım ilerletici olamaz. Daha başından itibaren süreç, bütün alanlardaki hak mücadelelerini birlikte ele alan bütünsel bir yaklaşımla örgütlenmelidir. Bu iki süreç iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan mücadelelerden oluşmaktadır. İşçi sınıfı hareketinin bu yeni siyasallaşma sürecinin başarısı, birbirinden ayrışmaya zorlanan sınıfsal, siyasal ve toplumsal dinamiklerin birleşik bir sınıf hareketi olarak politikleştirilmesine bağlıdır. Mühendis, doktor, avukat, devlet bürokrasisinde çalışanlar olarak orta sınıflar her geçen gün güvencesizleşerek işçileştiriliyor. Geleneksel işçiler yeni güvencesiz statülerde yeniden işçileştiriliyor. Bir güvencesizlik olgusu olarak işsizlik, işçi sınıfının yapısal etkin bir parçası haline geliyor. Bütün bunlar halkın yoksullaştırılması ortamından besleniyor. Başta Kürtler bütün ezilenler, salt kimlik özelliklerine indirgenerek neoliberal düzenle bütünleştirilmeye çalışılıyor. Tarımsal üreticiler, doğanın-çevrenin acımasızca tahribatıyla birlikte yıkıma uğratılıyor... İşte bütün bu hareketleri ortak kesen öznelik konumu proleterlik konumudur. Proleterlik konumu, neoliberal kapitalizmin derinleşen krizlerinden temel çıkış politikası olarak geliştirilen, "emek maliyetlerinin ucuzlatılması ve emeğin güvencesizleştirilmesi" politikalarının zorunlu bir sonucudur. Yeni işçi eylemlerine sert tavırlarla yaklaşan AKP iktidarının da eli mecbur ödünsüzce derinleştirdiği bu temel politika, güvencesiz işçi sınıfını, bütün ezilenlerin "evrensel temsilcisi" durumuna getirmektedir. Bu evrensel devrimci proleterlik konumu olmadan, "adil paylaşım", "sürdürülebilir çevre", "hayırsever dayanışma" gibi politikalarla diğer bütün hareketlerin düzen tarafından eklemlenmeleri olasıdır. Neoliberal düzen, yalnızca, derinleşen krizlerinden ve dayandığı olmazsa olmaz güvencesizleştirme politikalarından dolayı işçi sınıfının yeni proleterlik konumuyla uzlaşamamaktadır. Tekel, İtfaiye, Marmaray ve taşeron sağlık işçilerinin eylemlerinde görüldüğü gibi, güvencesizlik, bu eylemler sayesinde bütün muhalefet kesimlerinin yüzleştiği ve buna bağlı olarak vaziyet almaya zorlandığı bir siyasallaşma dinamizmini oluşturmaktadır. Her yeni siyasallaşma dönemi, bir önceki dönemin siyasal sınıfsal yapılarında kaymalarla, yer değiştirme, çözülme ve yeniden yapılanmalarla gelmektedir. Daha dün "laik-ulusalcı orta sınıfların cumhuriyet mitingleri"yle coşarak AKP'yi "boş varoş edebiyatı" yapmakla suçlayan CHP teşkilatçıları, bugün "orta sınıf-yoksullar ittifakıyla" önlerine çıkan sol-liberal iktidar fırsatını yakalamaya çalışıyorlar. Eski bürokrasi seçkinlerini ve sosyal demokrat halkçı eğilimleri temsil eden geleneksel parti içi akımların; Kemalist, ulu- 4

5 salcı, laik, halkçı ve liberal ideolojilerin kırmasından oluşan eklektik bir sol liberal yapılanmayla bu hedefine ulaşıp ulaşmayacağı ayrı bir konu. Ama CHP'yi bu noktaya getiren toplumsal sınıfsal temeldeki köklü değişimler ve çözülmeler, bütün sol-yasal partileri ve parti girişimlerini de aynı oranda etkilemektedir. Bütün sol partiler, üzerinde yükseldikleri temelin yeni siyasallaşma gereklerine yanıt verme zorunluluğuyla karşı karşıyalar. Üstelik aynı temele ve kulvara neoliberal siyasallaştırma ilkeleriyle -şimdilik en azından söylem düzeyinde- yönelen CHP'yle birlikte bu sefer zorlu bir rakiple de karşı karşıyalar. Güvencesizlerin uzlaşmaz militan eylemlerinde yankılanan sınıflar mücadelesi, onları, yeni sol liberal reformist çizgiyle aralarına kalın duvarlar örüp güvencesiz işçilerin ve halkın hak mücadelelerinin devrimci militan çizgisiyle yakınlaşma noktasında yüzleşmeye zorlamaktadır. Farklı sol yapıların hareket noktası ne olursa olsun, "cumhuriyetin kazanımlarının sosyalist bir eksende korunmasını" bir siyasallaşma ekseni olarak benimseyenlerden, "Müslüman demokratlara kadar uzanan bir ittifaklar ekseniyle statükocu devlet bürokrasisini kuşatmaya" kalkışanlara dek, er geç hepsinin geldiği ortaklaşma-yüzleşme hattı budur. Bir zamanlar burjuva liberal haklar katalogunda bulunması nedeniyle güvensizlik duyulan "haklar" kavramı, bugün büyük ölçüde halkın hakları mücadelesinin militan emeğiyle toplumsal muhalefetin ve solun merkezine yerleşmeye başladı. Güvencesizliğe karşı militan mücadeleler sayesinde, haklar kavramı, devrimci stratejilerin kurucu kavramları olarak yeni bir çerçevede yeniden üretilebileceği yönünde devrimci sol-sosyalist-komünist akımların ve militan aydınların-akademisyenlerin ilgi ve güvenini çekmeye başladı. 1980'lerin ortalarından bugüne dek, 12 Eylül faşizmine karşı demokrasi mücadelesinden neoliberalizme karşı taşeron işçilerin ve halkın hak mücadelelerine dek, Halkın Devrimci Yolu'nun üzerinde yürüdüğü siyasal çizginin temel başarısı tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Güvencesizlikten doğan uzlaşmaz çelişkiler ve buradan doğan çatışmalar, işçi sınıfının devrimci siyasallaşma ekseni olarak yeni bir sınıf hareketini haber vermektedir. Bunu anlamak için parlak bir öngörü yeteneği ya da derin bir uzak görüşlülük gerekmiyor. Türkiye solunda pek çok akımda böyle bir yetenek ve birikim bulunmaktadır. Ancak sorun şu ki, böyle bir anlayışın, güvencesiz işçiler, ezilenler ve yoksul halk için inandırıcı ve sürükleyici bir devrimci sosyalist çizgi olarak örgütlenmesi o kadar da kolay olmuyor. Bunun için, devrimci hareketin ve solun, devrimci geleneğiyle yenileyici güncel çatışmalar ekseninde buluşma isteği ve iradesi de gerekli. Böyle bir çizginin, bugünün sosyalizmini temsil eden devrimci bir çizgi olarak örgütlenmesi için ısrar ve kararlılık da gerekli. Sürekli güvencesizleştirilen işçi sınıfı ve haklarından yoksun bırakılan yoksul halk kitleleri içinde bulunmayı, devrimci-özgürleştirici bir yaşam tarzı olarak yeniden üretmek de gerekli. Devrimci sosyalist mücadelenin yıllardır biriktirdiği özgürleştirici kültürün, militan mücadele ahlakının, yoldaşça güven ilkesinin, örgütlenme kültürünün ve tam bir adanmışlık duygusunun somut pratik bir çizgiye dönüştürülmesi de gerekli. Uzun yıllardır sola, ezilen halka ve işçi sınıfına yönelen faşist baskı, terör ve asimilasyon koşullarında elbette bunu başarmak kolay değil. Her yeni siyasallaşma dönemi, salt genel anlamıyla siyasal toplumsal kaymalar ve çözülmelerle değil, eski döneme özgü militan siyasal yapı ve kuşaklarda çözülmelerle de gelmektedir. Ancak özünde bir yenilenme ve yeniden siyasallaşma sorunu olan bu sorunun aşılmasının temelinde, yeni döneme özgü devrimci eylem çizgisinin ve politik hareket kuşağının yaratıcı, özgürleştirici ve militan bir tarzda yaratılması yatmaktadır. Yine bu sorunun temelinde, toplumsal muhalefetin ileri barikatlarında çatışarak üzerinde yürüdüğü çizgiyi gerçekleştiren militanların, örneğin özgün bir "hak mücadelesi militanlığıyla" politikleşen yeni kuşaklarla buluşmaları, açılıp çoğalmaları bulunmaktadır. Yine bu sorunun temelinde, üzerinde yürünen çizginin toplumsal muhalefet hareketlerine, güvencesiz işçi hareketlerine, halkın hak mücadelesi hareketlerine ve devrimci harekete dönüştürülerek aşılması bulunmaktadır. Yine yeni bir siyasallaşma dönemine giriyoruz. İşçi sınıfı ve sosyalizm mücadeleleri tarihinin bütün politik hareket kuşaklarına öğreti olmuş çok bilinen bir kuralı vardır. Bütün siyasal yenilenme ve atılım süreçleri, mücadelenin bütün yükünü çeken militanların şöyle derin bir nefes alıp hep yeni baştan başlama tazeliğiyle sürecin ilerici dinamiklerine yüklenmeleriyle başarılacaktır. "Yanılsama içinde olmayan komünistler, umutsuzluğu açık kapı bırakmayanlar, olağanüstü zor görevlerde tekrar tekrar 'baştan başlama' gücü ve esnekliğini koruyabilenler yok olmaya mahkum değildirler." (Lenin) Halk n Devrimci Yolu'nun üzerinde geliflti i siyasal çizgi, güvencesizlikten do an çat flmalar ekseninde siyasallaflan yeni bir s n f hareketinin gelece ini müjdeliyor. "Hak mücadelesi militanl yla" politikleflen yeni kuflaklar, devrimci hareketin ve sosyalizmin devrimci gelene iyle bu çizgide bulufluyor 5

6 Türkiye nin yeni siyasallaflma ekseninde: AKP nin kriz sinyalleri T ürkiye yeni bir siyasallaşma dönemine girdi. Bugünden başlayarak genel seçime uzanan bir süreçte siyasetin yapısında ve öznelerinde köklü bazı değişimleri ortaya çıkaracak koşullar olgunlaşıyor. Neoliberal dönüşüme, çeşitli krizlerden geçerek yerleşik bir düzen niteliği kazandıran AKP iktidarının başarısı, aynı zamanda kendi sonunu da hazırlıyor. Eski rejimin asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin alt edilmesiyle güçlenen AKP iktidarı, kendisi dâhil kimsenin dışında kalamayacağı yeni bir siyasallaşma sürecinin önünü açmış oldu. Kapanmakta olan döneme özgü siyasallaşma ve iktidar savaşımı öznelerinin kazanarak ya da kaybederek de olsa eski konumlarını yitirmeleri, AKP'nin ve onun ters simetrisinde mevzilenen CHP'nin yeniden yapılanmalarını zorunlu kılıyor. Koşullar nesnel olarak CHP'yi, 6 AKP iktidarının yumuşak karnında tepkileri biriken işçi sınıfının/halkın düzenle bağlarının zayıfladığı kırılgan alanlara itmektedir. AKP ise tam anlamıyla bir sermaye partisi olmasının gereğini yaparak iktidarını derinleştirmenin ve emeğe yeni saldırı programlarının peşinde. CHP'de yenilenme mutabakat ; ama hangi eksende? Cumhuriyetin kurucu partisi CHP'nin siyasallaşma süreçleri, o zamandan beri iki ana akımın parti içi iktidar mücadelesinin sonuçlarına bağlı olarak biçimlendi: Asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin devletçi, ulusalcı, statükocu çizgisi ve sosyal demokrat, halkçı çizgi. Kapitalizmin özellikle kriz ve yeniden yapılanma koşullarına bağlı olan bu iki çizgiden biri egemen parti çizgisi olarak öne çıktı. Neoliberal yeni

7 Hep kerameti kendinde gören egemenler, halk n çal nm fl yarat c l ndan beslenerek ceplerini doldurmakta; halk n çal nm fl gücüne yaslanarak iktidarlar n desteklemekteydiler. Halk n çal nm fl güzelli iyle sanatsever; çal nm fl dayan flmac l yla yard msever oldular. De iflimcilikle böbürlenerek halk n s rt na çürümüfl diktatörlüklerini infla etmeleri, halk n özündeki özgürlük ve devrim dinamiklerinin tersine çevrilmesinden baflka bir fley de ildir. flte flimdi, AKP iktidar n n ve düzenin en k r lgan yerlerine vurarak kendisinden çal nm fl olanlar geri almaya bafllayan iflçi s n f, ezilenler ve yoksul halk n devrimci siyasetiyle hesaplaflma vakti geldi sömürge kapitalizminin kriziyle ve AKP iktidarının yavaş yavaş inişe geçmeye başlamasıyla birlikte, şimdi CHP de sancılı ve uzun bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Parti içi akımların, partinin kitle temelinin, sermaye temsilcilerinin ve görüldüğü kadarıyla popüler halk temennisinin mutabakatıyla kurultayda kuvvetli bir yenilenme isteği ortaya çıktı. Düzenin beklentileri açısından Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığında somutlanan bu mutabakatın önünde şimdi ciddi bir yenilenme şartı var: Neoliberal krizin yıkımından doğan emek eksenli tepkileri sisteme eklemleme ve gene bu süreçte ortaya çıkan neoliberal kimlik gerilimlerini yeni düzenle uyumlu hale getirme. Kısacası, uzun zamandır yeri doldurulamayan sol liberal partileşme boşluğu, düzenin ana akım sol partisiyle doldurulmak istenmektedir Elbette bunlar evdeki hesap. Çarşı hesabı, yani piyasaların, sokağın, kırk yıllık taşlaşmış parti yapısının, partinin geleneksel kitle temelinin, partinin halkla/işçi sınıfıyla ilişkilerinin ve yeni genel başkanın kişisel dönüşümünün barındırdığı gerilimlerin hesabı, işte onu süreç gösterecek. Ama sürecin bugün gösterdiklerine bakacak olursak: CHP'nin 33. Genel Kurul'u (22-23/05) yapıldı. Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşık bütün delegelerin oyuyla partinin 7. genel başkanı seçildi. Kurultayda öyle bir hava esti ki, sanki epeydir eski rejimin "tutucu" mevzilerine sinmiş bir vaziyette bekleyen "sol değişim hareketi", Deniz Baykal'ın çekilmesiyle, atılım yaptı. Sanki AKP'nin "değişimcilik" noktasındaki hoyrat hegemonik üstünlüğü karşısında başı önünde ezik bir şekilde dolaşan sol, yıllardır beklediği fırsatı yakaladı: Sanki "artık rüzgâr tersine döndü!" Şimdi bütün tartışmalar, kurultay rüzgârının sahiciliğinin ve sürekliliğinin olup olmadığının etrafında dönmektedir. Bu bir yana, kesin olan bir şey var ki, o da kurultayın, iktidardan muhalefete, İslamcılardan sola, liberallerden ulusalcılara dek hemen bütün kesimleri etkilemiş olduğudur. Ayrıca halkın popüler ilgisini çekmiş olması ise başlı başına önemlidir. En karamsar olanlar, bunun şişirilmiş bir hava olduğu ve dağılacağı; en iyimser olanlarsa, bunun sol bir değişim dalgasının ve bu dalganın sonunda gelecek sol bir iktidarın habercisi olduğu görüşündedirler. Sahiciliği ve sürekliliği bir yana bırakılırsa, kurultayda esen sol rüzgâr, kuvvetini esasen CHP'nin hâlihazırdaki yenilenme dinamiklerinden almıyor. Zaten böyle bir hazırlık ve teşkilatlanma da yürütülmedi. Kurultayda esen sol rüzgâr, 7

8 GÜNDEM kurultay düzenleyicilerinin bilinci ve iradesi dışında, yeni bir siyasallaşma ve hareketlenme sürecine giren işçi sınıfının taze soluğunun kurultayda şöyle bir esip geçmesidir. Şimdilik o kadar, daha fazlası değil. Yıkıcı neoliberal saldırılar karşısında son yıllarda özellikle güvencesiz işçilerin ve hak mücadelelerinin halkta yarattığı etkiler, sol bir beklenti ve heyecanlanma olarak kurultaya da yansımadan edemezdi. Devrimci Sağlık-İş'in yıllardır büyük bir sabır ve kararlılıkla sürdürdüğü güvencesiz sağlık işçileri mücadelesi, Tekel işçilerinin etkileyici Ankara direnişi ve nihayet muhteşem 1 Mayıs Taksim kazanımı, AKP baskıları altında uzun süredir sinmiş bir halkın, sola ve kendine olan güvenini tazeledi. Bu tazelik, hiçbir ayrım gözetmeden düzenin bütün köhnemiş yapılarında ya içerden çatlatarak ya doğrudan baskınlar yaparak kendini hissettirmektedir. Halkın iktidardan faşist terörle ya da asimilasyonla sistematik olarak dışlandığı; işçi sınıfının sistematik bir dışlama yöntemiyle sendikal yönetimlere katılamadığı koşullarda kürsü işgal etmek, yol kesmek gibi eylemler bir fiili militanlık örneği olduğu gibi, aynı zamanda birer doğrudan demokrasi pratiğidir. CHP'liler açısından sorun, bu havanın gerçek bir yenilenme hareketine dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğidir. Sorunun yanıtı öncelikle parti yapısının yenilenmesinde saklıdır ki burada kısa dönemde daha çok, Kılıçdaroğlu'nun gerçek bir lider haline dönüşebilmesi ve parti içi akımların yeni yönelimleri belirleyici olacak. Kurultayın şaşırtıcı havasının gerçek bir siyasallaşma sürecine dönüştürülmesi, burada iddialı hemen bütün kesimlerin temel politik sorunu haline geldi. Öncelikli beklenti Kemal Kılıçdaroğlu etrafında oluşmaktadır. CHP kitlesinin geniş desteğini, ortalama halkın ilgisini ve neredeyse artık kendilerinden umut kesilen sol siyasetçilerin katılımıyla bir nevi CHP içi mutabakatın temsilcisi olarak genel başkan seçilen Kılıçdaroğlu, acaba koltuğu doldurabilecek mi? Şimdilik Kılıçdaroğlu'nun çizdiği görüntü, onun daha çok bir zoraki kahraman olarak öne çıktığıdır. Hemen herkesin yıllardır özlemle beklediği sol önder koltuğuna ansızın itilmiş bulunan Kılıçdaroğlu, sadece beklenti hanesinin kuvvetli bir enerjiyle dolu olduğu biçimlendirilmeye açık, şekilsiz bir politik kimlik olarak siyaset sistemindeki yerini aramaktadır. Kendine yakıştırılmaya çalışılan hiçbir lakap, tıpkı dökülecekmiş Cin olmadan adam çarpanlar n, her daim emperyalizmin sofras nda çöplenenlerin krizi f rsata çevirme giriflimcili i anlafl l yor da ya sana ne demeli Brezilya iflçi s n f n n devlet baflkan?! Eskiden metal iflçisiydin, flimdi emperyalizmin sofras nda gerçek bir "kalamar"a ("lula") dönüfltün! 8

9 GÜNDEM gibi duran markalı gömlek gibi üzerine tam oturmuyor. ("Markasını ve parasını bilmiyorum; görevliler önerdi, ben de giydim" dedi.) Önceleri "Gandi Kemal"di; kurultay sonrasında solun solunda yer alan bir "Halkçı Kemal"e dönüştü. Ancak burada gerçek şu ki, üstesinden gelir ya da gelemez; ama Kemal Kılıçdaroğlu'nun kişiliğinde ete kemiğe bürünen sol-halkçı beklentiler, onu, çelişkilerle, kararsızlık ve ileri atılımlarla dolu sancılı bir dönüşüm sürecine soktu bile. Şimdilik Ecevit şapkasıyla ve halkçı söylemiyle düzen solunun geleneksel değerlerini öne çıkaran Kılıçdaroğlu, bu sürecin sonunda, neoliberal politik girişimciler piyasasının hızla tükettiği bir "lider artığı"na, bir "genel başkan karikatürü"ne ya da karizmatik bir sol liberal önder figürüne de dönüşebilir. Koşullar illa ki kendine uygun ("uyumlu") politik liderini yaratacaktır. Kuruluşundan 1960'ların sonlarına dek CHP, devlet kuran parti, Kemalist küçük burjuva diktatörlüğünün yürütme gücü, DP'nin yürütme gücünü temsil ettiği oligarşik diktatörlüğün muhalefeti olarak işlev gördü. Genel olarak elbette Türkiye kapitalizmin egemen güçlerini temsil etmekle birlikte, hareket ve yürütme gücünü asker-sivil bürokrasi seçkinlerinden aldı. '60'ların sonlarından '70'lerin sonlarına ve '80'lerin sonlarından '90'ların sonlarına dek klasik sosyal demokrasiye yaklaşan bir çizgi izledi. İlginçtir, her iki dönem de işçi sınıfının siyasallaşmasının ve toplumsal muhalefetin yükselme yıllarına denk gelmektedir. Şimdi yine böyle bir döneme giriliyor ve CHP yine bir yeniden yapılanmanın eşiğinde bulunuyor. Bu süreçte en ciddi sürtüşme noktası CHP'nin teşkilat yapısında ortaya çıkmaktadır. Kurultayda Baykalcıların etkisiz kılınmasıyla birlikte, iki ciddi güç odağı belirleyici konuma geldi: Önder Sav ve Gürsel Tekin. Bundan sonrasına ilişkin pek çok gelişme bu iki gücün çekişmelerinin ortak damgasını taşıyacak gibi görünüyor. Yılların Önder Sav'ı partinin bütün taşlaşmış yapısını, eski rejimin asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin siyasal girişimlerini temsil ediyor. Genel merkez örgütlerinden Türkiye'nin ücra köşelerindeki küçük parti çekirdeklerine kadar tam anlamıyla Sav'ın denetiminde bulunuyor. Zaten Kılıçdaroğlu gibi bürokrasiden devşirilen, aşağıdan teşkilatçılık duyarlılıkları ve yetenekleri olmayan birinin partinin merkez çekirdeğinde bölünme olmadan genel başkanlığa yükselme şansı zayıf olurdu. Haliyle Kılıçdaroğlu'nun önderleşme sürecinin hakiki bir "Önder"leşmeyle eski bürokrasi seçkinlerine teslimiyete dönüş olasılığı göz ardı edilmemeli. Ne var ki, özellikle eski rejimin egemen güçlerinin AKP karşısında tökezleyerek geri bir konuma çekilmelerinin onlara bel bağlayanları hayal kırıklığına uğrattığı bir ortamda, bunca parti kurdunun arasından sıyrılan Kılıçdaroğlu için bu olasılık en zayıf olasılık gibi görünüyor. Öte yandan, bunun karşısında diğer bir gerçek güç olarak, partinin en güçlü örgütünün başında bulunan ve bütün "halk adamı" pohpohlamalarına karşın İstanbul sermayesinin kanatları altında kuluçkaya yatmış bir siyasetçi olan Gürsel Tekin var. Neoliberal siyasetçi kalıbına uygun bir siyasetçi olan Tekin, takım çalışmasına yatkın, pragmatik, girişimci özellikleriyle Kılıçdaroğlu'nu sol liberal kulvara çekiştirecek bir kurnazlığa sahiptir. Yerel seçim 2009'da Kılıçdaroğlu-Tekin ikilisinin İstanbul çalışması, CHP siyasetinde özlenen bir takım çalışması projesi olarak epey takdir toplamıştı. Bu bakımdan Sabah gazetesinden Sevilay Yükselir in şu 9

10 GÜNDEM haberi bir hayli anlamlı. Benzer bir haber Milliyette de çıktı: "Ancak buna mukabil, Kılıçdaroğlu kurultay salonunda konuşmasını yaparken, salonun tam karşısındaki Radisson SAS Otel'in lobisinde karşılaştığımız İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ilginç ve beni çok şaşırtan bir yorumda bulundu. "Kötüydü! Çok kötüydü hem de! Çünkü bu konuşma metnini ben kaleme almadım. Benim hazırladığım konuşma metni dün gece yarısı operasyonu ile değiştirilmiş birileri tarafından. Benim hazırladığım metinde iktidarı hedef alan konuşmalar ve Başbakan'ı hedef alan polemikler yoktu! Muhalefetin m'si yoktu! CHP'nin değişen vizyonunu, bundan sonra yapacaklarımızı anlatan konular vardı sadece. Üzgünüm ama ben de sizlerle birlikte ilk kez dinliyorum bu konuşmayı. Şaşkınlık içindeyim. Ne yazık ki kötü bir metin" deyip, sonuna da, "Ne yazık ki medya Kılıçdaroğlu'nu yanlış yönlendirdi!" dipnotunu ekleyince bu sohbete tanık olan Milliyet Yazarı Serpil Yılmaz, Taraf'tan Star Gazetesi'ne henüz transfer olan Elif Çakır'la hep beraber atladık üzerine... "Ne demek medya yanlış yönlendirdi Gürsel Bey? Nasıl yani, bu konuşmanın metnini medyadan birileri mi hazırladı yoksa?" deyip, son cümlesinin kodlarını çözmeye çalıştık ama maalesef pek bir bozuk ve mutsuz hal içinde olduğunu hissettiğimiz Tekin, tüm ısrarımıza rağmen sorularımızı cevapsız bırakıp ortamdan kaçmayı yeğledi." Üstelik bu kulvarda Gürsel Tekin yalnız değil. Neoliberal yeni sömürge kapitalizminin sol liberal bileşenindeki boşluğun yıllardır giderilememesinin sıkıntılarını yaşayan egemen sermaye kesimleri, mevcut CHP ortamını kendi projeleri lehine şekillendirme girişimlerine başladılar bile. Bu arada Doğan medya grubunun şiddetli desteğini anmadan geçmeyelim Konuşmasına "yoksulların, işçilerin haklarını korumak için geliyoruz" diye başlayan Kılıçdaroğlu, kurultayda yüzü sola ve halka dönük bir söylem kullandı. Sermaye fırsatı kaçırmadı; Aslı Aydıntaşbaş'ın kaleminden (Milliyet, 24/05) kalın kırmızı çizgilerle destek şartını ileri sürdü: "Ancak unutmayalım ki, Türkiye hâlihazırda dünyanın 16. büyük ekonomisi; global finans sistemine entegre; G20'de; yılda 20 milyar doğrudan yabancı yatırım alıyor; sıcak para akışı küresel krize rağmen devam ediyor; yaklaşık 600 milyar dolarlık bir bankacılık ve finans sektörü var; ülkemiz sağdan sola muazzam bir enerji havzasının kilidini elinde tutuyor; ticaret ve girişimcilik bazında kendi bölgesinde süper güç olma yolunda Ekonomiyi sınıf mücadelesi eksenine oturttu. Bütün bunlardan hepimiz [Sermaye-emek bütün sınıfları kast ediyor] faydalanıyoruz; hepimizi zenginleştirecek bir vizyon ortaya koymalı. Bunun için projeler sunması, ekonomiyi sınıf dinamiği ötesinde de görebilmesi lazım." İşte bütün sınıflara kazandıran sermaye formülü budur! Parti meclisine yeni seçilen sosyoloji profesörü Sencer Ayata'nın kavramlarıyla yeniden ifade edersek, "CHP orta sınıflarla yoksulların ittifakını sağlamalı." Anımsanacağı üzere, eski asker-sivil bürokrasi seçkinlerinin önderliğinde eski kentli orta sınıfların "cumhuriyet mitingleri" ekseninde siyasallaştırılması girişimleri başarısız oldu. Elbette

11 GÜNDEM bunda AKP'nin, Ergenekon operasyonlarıyla yürüttüğü iktidar hamlelerinin payı son derece büyüktür. Fakat burada gerçek sorun şu ki, AKP iktidarına karşı bu siyasallaştırma girişimi, orta sınıfların; devlet memurlarının, adliye, maliye ve mülkiye bürokrasisinde çalışanların, mühendis, doktor gibi yani hızla işçileştirilen, kendisi "beyaz yakalı, ama yeni yeni "mavi" hayatın sıkıntılarını yaşamaya başlayan kesimlerin "güvencesizleştirilmekten doğan" sınıfsal dinamizmini örgütlenmesini temel almıyordu. (Belki sadece görebilenler için bunu görünür kılıyordu o kadar!) Şimdi yoksullarla buluşturularak yeni bir politik dinamizmin ortaya çıkarılması düşünülen bu kesimler, aslında işçi sınıfının en dinamik ve eğitimli yeni öznelerini oluşturmaktadır. İşte parlatılarak Kılıçdaroğlu'nun önüne konulan sol liberal proje, orta sınıf-yoksullar ittifakının siyasallaşmış gücüyle, artık AKP'nin doldurmakta zorlandığı boşluğun doldurulmasıdır. Peki, bunun halk açısından anlamı nedir? Bütün o solcuhalkçı söylemin ardında ezilenlerin güvencesizlikten doğan sınıfsal konumlarının yeniden üretilerek düzenle bütünleştirilmesinden öte, reformist bir seçenek bile görünmüyor. Şimdilik en yakın olasılık, neoliberal dönüşümün yıkıcı etkisiyle altındaki toplumsal temelin kayması sonucu çözülmekte olan "orta sınıf solculuğu"nun (liberal ve ulusalcı akımlar), CHP'nin kökleriyle buluşturulmuş bir "sol liberal" kulvarda toparlanmasıdır. Öte yandan, neoliberal dönüşümün yerleşik bir düzene dönüşmeye başlamasıyla birlikte, AKP de yavaş yavaş bir "klasik düzen partisi"ne dönüşmeye başladı. Kendi varlık sebebi olan iktidar hasmını alt edip iktidara yerleştikçe, mağdurların uzun iktidar yürüyüşü de sona ermiş oldu. Bu son aynı zamanda AKP-CHP siyaset karşıtlığını oluşturan neoliberal siyasallaşma sürecinin bir döneminin de sonu anlamına gelmektedir. Sistem artık yerleşik bir düzen haline gelmiştir ve sömürge tipi faşizmin iktidarında artık İslamcı liberal bir rejim oturmaktadır. Eski rejimin krizinden doğan yıkımların telafisinin vaat edildiği kuvvetli bir hegemonyayla AKP, dışlanan yoksul emekçi halk sınıflarını neoliberal düzene yeniden eklemledi. Emperyalizmin bölge projelerinin, tekelci sermayenin bütünsel projelerinden doğan taleplerin ve yükselen "öteki" burjuvazinin iktidar beklentilerinin birliğini sağlayarak sermayenin iktidarını pekiştirdi. Fakat böylece kendi krizine giden yola önemli bir kilometre taşını da döşemiş oldu. Kılıçdaroğlu, başbakana, halkın eskiden seslendiği gibi "Tayyip" değil de "Recep Bey" diye hitap ederken aslında halkın eski bir yarasını kaşıyordu. Bundan böyle AKP, büyük bir kitlesel seferberlikle iktidara yürüyenlerin değil, yine de en azından yaklaşan seçimler açısından en az onun kadar önemli olan iktidardan ciddi beklentileri olanların desteklediği partidir. Öncelikle belirtelim ki, AKP'nin halk üzerindeki inandırıcılığı, özellikle sistem karşıtlarını sisteme eklemleme gü- Ey "suyunda sürgün sular " Munzur'un "müfettifl" evlad, bak flimdi atalar n süren devlet partisinin bafl na da geçtin. Görülüyor ki, sermayenin "h rs z-müfettiflçilik" oyununda aslans n kaplans n (!) Peki, halk ndan çal nm fl olanlar n da pefline ayn "yürek ferahl "yla düflebiliyor musun?

12 GÜNDEM cü ve sermaye sınıflarını neoliberal dönüşüm üzerinde birleştirme yeteneği hâlâ yeri doldurulabilir görünmüyor. Özellikle neoliberal kimlik politikalarının temelini oluşturan gerilimlerin çözümünde CHP'nin ulusalcı-liberal eksende oluşan "koalisyon-mutabakat" yapısı henüz AKP'ye alternatif oluşturabilecek bir yönelim oluşturmamaktadır. Bununla birlikte AKP de yürüttüğü sermaye programıyla bu beklentileri karşılayamamakta ve eski hegemonik marifetiyle bu programın yıkıma uğrattıklarını sisteme eklemlemede eskisi kadar başarılı olamamaktadır. Başarısızlık bir yana güvencesizlik eksenli muhalefet, AKP'nin giderek tipik sağcı (dinci gerici, antikomünist) yanını iyice açığa çıkarmaktadır. Bu bakımdan Erdoğan'ın CHP kurultayı sonrasında söylediği "yoldaş-candaş medya" sözleri eski bir yarayı kaşıyor gibi. Yine aynı şekilde, Hüseyin Çelik, "bunlar soğuk savaş siyaseti diyor " Bildik, sağın birliğini komünizm alerjisi yaratarak sağlama siyaseti. Son günlerde AKP hegemonyasının Kürt-sol-emek ayağının aksaması karşısında, klasik İslamcı söylem, hayırseverlik uygulamaları ve halkın tepkilerinin şiddetle bastırılması dışında bir politika görünmemektedir. Tersine sermaye programının en saldırgan maddelerinin uygulandığı yeni bir sürece giriliyor. Eme e-halka yeni ekonomik sald r program Başbakan Erdoğan'ın Tekel işçilerine karşı saldırgan tavrı, hadi diyelim bir iktidar refleksiydi. Öyle ya, kendisiyle birlikte temsil ettiği sermaye iktidarının sürekliliğini tehdit eden işçi eylemine, değil Erdoğan, hiçbir işçi düşmanı iktidar tahammül edemezdi. Peki, başbakanın Zonguldak'taki grizu patlamasının ardından halkın tepkilerine karşı tavrına ne demeli? Daha 30 maden işçisinin 500 metre toprağın altındaki cesetleri çıkarılmadan, başbakanın aynı toprağın üstünde halka hitaben yaptığı konuşma olayın basit bir iktidar refleksi olmadığını gösteriyor: " bu olayın kaderinde var, fıtratında [yaradılışında] var Bunu sağa sola çekmeye de kimsenin ne fikri derinliği, ne düşünce derinliği yetmez. Niye yetmez?... Senin kazaya, kadere imanın yoksa o ayrı mesele zaten Çıkmışlar şunu söylüyorlar: 'Efendim niye bunlar taşerona verildi?' 5 yıldır bu taşeron orada çalışıyor; 5 yıldır orada bir olay olmamış. Bunlar sadece galeri açmak için bu görevlerini yapıyorlar. [Başbakanın özrü kabahatinden büyük. Kömür çıkarma işini taşerona vermediklerini, galeri açma işini verdiklerini söylemek istiyor.]... Bu yörenin insanları bu tür olaylara alışık; ölüm bu mesleğin kaderinde var Tabii oradaki acı- Avrupa da yeni bir kriz ve s n f mücadelesi dalgas Dünya daha Eylül 2008 de ABD de patlak veren finansal krizin flokunu üstünden atamadan, flimdi de Yunanistan daki borç krizinin tetikledi i yeni bir dalga ile karfl karfl ya. Bu dalgan n önce spanya ve Portekiz i, ard ndan rlanda ve talya y içine alarak tüm Avrupa y tehdit edebilece i öngörülerinin ard ndan, aylar boyunca Yunanistan krizinin derinleflmesini seyreden IMF ve AB harekete geçti. Yunanistan a 4 y l içinde 500 milyar Euroluk kredi verilmesini öngören, IMF destekli bir ekonomik paket aç kland. Sermaye bunun bir kurtarma paketi oldu unu söylüyor ama 5 May s ta, ertesi gün paketi oylayacak olan Yunan Parlamentosunu uyarmak için son 35 y l n en kitlesel ve militan eylemini gerçeklefltiren emekçiler öyle demiyor. Çünkü temel hedefi, krizin yay lmas n engellemek ve Euro nun istikrar n korumak olarak belirlenen paket eme i de topun a z na koyuyor. Peket neleri mi öngörüyor? Ücretler 2014 y l na kadar dondurulacak. Çal flanlara ve emeklilere y lda iki kez verilen ikramiyeler kesilecek. Genç iflçiler deneme süresi ad alt nda iki y l boyunca asgari ücret alt nda çal flt r lacak. K sa bir süre önce yüzde 19 dan 21 e ç kar lan KDV yüzde 23 e ç kar lacak. Benzin, sigara ve alkole yüzde 10 zam yap lacak. Tüm kamu yat r mlar nda kesintiye gidilecek. Tafl ma ve enerji piyasas liberallefltirilecek. Emeklilik için çal flma süresi 37 y ldan 40 y la ç kar lacak. Patronlar n iflçi ç karmas n k s tlayan yasalar esnetilecek. Yunanistan halk için bir trajedi anlam na gelen bu kurtarma paketi, emek ile sermaye aras ndaki ç kar uzlaflmazl n n net bir ifadesi olarak, yükselen bir s n f mücadeleleri dalgas n da haber veriyor. Emekçilerin refah devleti döneminden kalma kazan mlar n gasp etmeyi hedef alan neoliberal düzenlemeleri son birkaç y ld r yükselifle geçen bir emek ve halk muhalefetine tak lan Avrupa sermayesi bu kez de borç krizinden istifade etmeye çal fl yor. Ancak sermayenin bu giriflimi; y llard r sendikal hareket, göçmenler ve gençlik aras nda geliflen neoliberalizme karfl hareketleri daha etkin bir flekilde soka a ça r yor. 5 May s ta IMF, AB ve hükümete ihtar için Atina sokaklar n dolduran yüzbinlerce emekçinin polis karfl s nda sergiledi i kitle militanl ve hükümetin eylemcilere ve potansiyel eylemci olarak görülenlere yönelik polis terörü muhalefetin radikalleflme, iktidar n ise bask c laflma e iliminde oldu unu gösteriyor. Beklentiler, kriz ve kemer s kma programlar n n Yunanistan la s - n rl kalmayaca Avrupa ya ad m ad m yay laca yönünde. Bu ayn zamanda Avrupa da AB anayasas na karfl muhalefetten bafllay p, 12

13 GÜNDEM yı istismar etmek, provoke etmek isteyen illegal-legal malum örgütlerin Bu benzeri acı olayların AK Parti'yi ve AK Parti iktidarını yıpratma fırsatı olarak değerlendirilmek istendiğine şahit oluyoruz " Tayyip Erdoğan'ın emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarına dair en genel zihniyetini gösteren bu sözler, aslında AKP iktidarının hegemonyasının çözülmeye başlamasının telaşını yansıtmaktadır. AKP iktidarı halk üzerinde artık eskisi kadar inandırıcı olamamaktadır. Sorunun bu yanı, işçi sınıfı siyasetinin oluşturulmasına ilişkin ayrı bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Ancak, tıpkı Tekel direnişinde olduğu gibi Erdoğan'ın buradaki tavrı, sırf hegemonyası çözülen bir iktidarın can havliyle refleks göstermesi olarak değerlendirilemez. Psikolojik harekât teknikleri içeren ve ideolojik çarpıtmalarla dolu bu sözler emeğe yeni saldırı programının habercisidir. AKP iktidarı, bundan sonra da emeğin ve yaşamın güvencesizleştirilmesiyle, işçi sınıfının taşeronlaştırılmasıyla devam edecek. Açıkça işçi sınıfına karşı sermayenin en genel çıkarlarını temsil eden AKP iktidarı, bu tavırla, kitlesel işçi ölümlerine, nüfusun büyük bir bölümünün artık (gereksiz) nüfus kitlesi haline getirilmesine yol açan bir programın yürütülmesindeki ısrarını göstermektedir. Ekonomi toparlan yor sald r lar geliyor! İktidarın yeni ekonomi politikalarının hareket noktasını oluşturan bu kavramlar, son zamanlarda, resmi AKP sözcülerinin, ekonomi bürokratlarının ve iktidar yanlısı medyanın dilinden düşmüyor. Bu kavramlar kriz öncesi neoliberal politikaların sürdürülmesi anlamına geliyor. Yeni düzenlemelerle yeniden gündeme getirilen kriz öncesi bu politikalar, faturayı emeğe ödeten sermaye lehine tedbirler içeriyor. Emperyalizme bağımlı bir sermaye iktidarı olarak AKP iktidarının, kapitalizmin 1929'dan beri en büyük küresel krizini derinleştiren bu neoliberal politikaları sürdürmekten başka seçeneği yok. Ancak ve ancak bu politikalar temelinde özel olarak kendi iktidarını sağlama almayı isteyebilir ki, o da artık halkın muhalefeti yüzünden eskisi kadar kolay görünmüyor. Bu doğrultuda son günlerin önemli gelişmelerinden biri "mali kural"ın yasalaştırılması girişimidir. Mali kural bu yıl yasalaştırılacak ve 2011'de uygulamaya konulacak. "Mali uyarlamalarla, kamunun borç yükünü düşürmek için bütçe dengesini ayarlama"yı yasal güvence altına alarak sermayeye ve uluslararası emperyalist kuruluşlara selam duran AKP iktidarı, üstelik bunu en IMF karşıtı görün- e itimde özellefltirme, esnek çal flt rma, göçmen yasas gibi neoliberal sald r lara karfl giderek yükselen bir seyir izleyen yeni halk hareketlerinin de yeni ve daha etkili bir muhalefet dalgas olarak yay laca na iflaret ediyor. Ne var ki, krizin tek etkisi emek-sermaye çat flmas ndaki fliddetlenme olmayacak. AB nin yaflad ekonomik güçlükler ve krizden dolay Avrupa halklar içinde rkç l k ve AB den milliyetçi kayg larla ayr lma e ilimleri de güçleniyor. Almanlar n Yunanistan a kaynak aktar lmas na karfl ç kmas, Bat Avrupa da gittikçe fliddetlenen göçmen iflçi düflmanl, Belçika da zengin eyaletlerde yoksul eyaletlerden ayr lma hedefiyle geliflen ayr l kç e ilimler afl r sa c bir yükseliflin de sinyallerini veriyor. Her ne olursa olsun, yeni ekonomik paket oylamas nda sol ve sa partiler içinde istifalara yol açan farkl e ilimlerin ortaya ç kt Yunanistan da oldu u gibi, bu kriz dalgas n n siyaset sahnesine de yeni bir biçim verece i görülüyor. Komflunun bafl na gelenleri, Türkiye nin iyi durumuna gösterge olarak de erlendiren AKP iktidar ve burjuva medya ise yine krizi f rsata çevirme masallar yla meflgul. Yunanistan dan ürken turistler Türkiye ye gelecek[mifl], Türkiye nin istekleri karfl s nda Yunanistan n eli zay flayacak[m fl], Türkiye sermayesi Yunanistan dan banka, fabrika kapatabilecek[mifl] Türkiye, te et geçip f rsata çevrilen ilk kriz dalgas nda, yüzde -15 lik GSMH küçülmesi ve yüzde 16,6 l k iflsizlik oran ile en çok zarar gören geliflmekte olan ekonomi olarak kayda geçmiflti. fiimdi de ana ihracat pazar olan Avrupa n n, para birimindeki de ersizleflme ve kemer s kma planlar ile yeni bir daralma süreci ile karfl karfl ya. Türkiye ekonomisi sadece pazar kaybetme tehlikesiyle de il, kredi olanaklar nda daralma ile de karfl karfl ya. Bu a r bir borç yükü alt nda, ancak d fl kaynak sayesinde yoluna devam edebilen Türkiye yi yine zorlu bir sürecin bekledi ini gösteriyor. AKP, kredi ve pazar iliflkisini Arap sermayesi ile kuran yandafl sermaye gruplar n n görece avantajl durumuna güvenerek te et geçecek dese de, bu gruplar n istisnai avantaj toplam y k m dengeleyebilecek bir oran temsil etmiyor. Yunanistan n bugünkü durumu, neoliberalizmin krizinin bast r lamad, pefl pefle patlayan krizlerde kazanan n daima uluslararas finans kapital oldu u ve hiçbir kapitalist ekonominin fliddetli s n f mücadelelerini haber veren bu kaderden muaf olmad gerçe inin canl delili. 13

14 düğü bir zamanda gündeme getirdi. IMF'yi uzakta tutarak hazırladığı Orta Vadeli Plan'ın ( ) icrasında, kredi vurguncularına bir mali kural güvencesi verilerek, IMF'nin bile takdirini kazandı. Özellikle 2009'un son çeyreğinden beri yürüttüğü sıkı mali disiplin nedeniyle Türkiye'nin mali yapısının sağlamlığını dile getiren IMF yetkilileri iktidara gaz vermeyi ihmal etmedi. Türkiye, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın övünerek söz ettiği G20 çerçevesinde kurulan Finans İstikrar Kurulu'na üye oldu. Mali kurala göre, "AKP iktidarı, ne kadar bütçe açığı verileceğini, ne kadar borçlanma yapılacağını, belli formüllere bağlıyor ve iktidarın iradesini (kendisini ve sonraki iktidarları) bu formülasyonun ipoteği altına alarak, neoliberal hedefleri yasa haline getirmeye hazırlanıyor. (Mustafa Sönmez, Cumhuriyet, 14/05) Krizin faturasını devlet üzerinden halka ödetme politikası devleti de mali krize sürükleyen bir sistematik oluşturmaktadır. Büyüyen bütçe açığı ve artan kamu borç yükü, ancak borçlanmayla ayakta durabilen ekonominin borçlanma kısır döngüsünü tehlikeye atmaktadır. Böylece borçlanma rejimini yeniden yapılandıran mali kural, piyasaların, yani AKP nin, firmaların borçlandığı tekelci sermayenin egemenliğini sağlama almaktadır. Elbette "ekonomik toparlanma ve büyüme" söyleminin, bir iktidar yalanı ve bir sermaye ideolojisi olarak sürdürülmesinin bir anlamı var. Örneğin amaçlardan biri sürekli emek aleyhine işleyen borçlanma rejimini gizlemek. Resmi rakamlar; TÜİK, DPT gibi kuruluşların verileri; TÜSİAD, MÜSİAD gibi doğrudan sermaye örgütlerinin raporları, kısacası burjuva iktisat matematiği hep bu söylemi desteklemektedir. Sermayenin iç çekişmeleri ve hükümetle olan gerilimleri, borçlandırma yoluyla yapılan emeğe saldırı ekseninde yaratılan uzlaşmayı bozmamaktadır. Ekonominin büyümesi denilen şey, dış borçlanmaya dayalı spekülatif bir büyümedir. Kitlesel işsizlikler ve artık nüfus yaratan, çarpık ve adaletsiz bir gelir dağılımı ortaya çıkaran, halkı büyük yığınlar halinde yoksullaştıran bir büyümedir. Burjuva iktisat matematiğinin hesaplarına göre istenildiği zaman büyüme gösteren rakamlarının yalanı, bir taşeron temizlik işçisiyle yapılan söyleşide şöyle ortaya çıkmaktadır: "Yiyemediklerimizi ve giyemediklerimizi saymazsanız, hesaplar doğru!" İktidarın resmi sözcülerinin bankacılık sisteminin sağlamlığından, hatta "Türk bankacılık sisteminin" (en az yarısı yabancı sermaye ortaklığı) yarattığı kıskançlıktan söz ederken gizledikleri gerçek, aslında reel sektörün krizidir. "Bankalar sağlam, kriz teğet geçti" derken, krizin deprem merkezini finansal sektörde arayanları bir süreliğine avutan iktidar yalanı, reel sektörü kırıp geçiriyordu. "Küresel krizde yüzde 5'e yakın daralan Türkiye kapitalizminde dışa bağımlı sanayi 3 ayda cari açığı yine 10 milyar dolara tırmandırdı." (Mustafa Sönmez, age.) 2009 yılında sanayi üretiminde gerileme yüzde 30'u aştı; sanayide işsizlik ise 150 bini buldu. Bütün bu büyüme ve toparlanma hesaplarının gölgesinde, "resmi işsizlik oranı yüzde 11'den yüzde 14'e çıktı arası tarım dışı sektörlerde yılda ortalama büyüme yüzde 5,1 iken, istihdam artışı yüzde 2,1'de kalmış. Sanayideki büyümü oranı yüzde 5 iken, istihdam artışı sadece yüzde 0,5 olmuş. Bu toparlanma emekçi sınıfları işsizlik ile güvencesizlik kıskacında ezmeye yönelik bir toparlanmadır. Başbakan Erdoğan ve TOBB, işsizliğin sorumluluğunu halkın gözünde birbirlerine yıkmaya çalışırken, yine aynı toplantıda Maliye Bakanı Mehmet Şimşek işsizliğin çözümünün "işgücü piyasalarının esnekleşmesi"nden geçtiğini söyledi. Erdoğan işsizlik sorununu çözmek adına topu sermayeye atarken, Şimşek, onların topa girmesi için gereğini yapacaklarını açıklıyor: İşgücü piyasaları esnekleşecek Bu ikili söylem önümüzdeki dönem işsizlikle terbiye edilmek istenen yığınların daha daralan bir biçimde karşılaşacağı kıskacı göstermektedir. Erdoğan ın güvencesiz maden işçilerinin o ocağa bilerek girdikleri ni ifade etmesiyle bir kez daha görülmüştür ki işsizlikle terbiye ederek güvencesizliğe razı etme stratejisi önümüzdeki döneme damgasını vuracaktır. Timsah gözyaşlarıyla AKP, TÜSİAD, TOBB, TİSK, MÜSİAD'ın birlikte desteklediği "işsizliğe karşı önlem" paketleri ve "Ulusal İstihdam Stratejisi"yle patronları, bir yandan işçileri işten çıkarmaya teşvik ederken, bir yandan da işçinin hep göz diktikleri kıdem tazminatı hakkının gaspını planlamaktadır. Sonuçta yine aynı kısır döngüye takılıp kalıyoruz: Dış borçlanmaya, spekülatif sermaye girişine bağlı çarpık sanayileşme ve yine dış borçlanma yaratıcı istihdam biçimini doğuruyor. Büyük dış borçlar ve yüksek cari işlemler açığı ile sürdürülebilen bu istihdam artışı, güvencesiz çalışan çocuk, kadın ve genç işçilerin, tarım, kayıt dışı sanayi ve hizmet sektörlerinde acımasızca sömürülmesiyle ortaya çıkıyor. (Erinç Yeldan, Söyleşi, sendika.org) 14

15 flçi s n f n n tafleronlaflt r lmas yla, devlet olarak emperyalizmin bölge tafleronlu u, neoliberal politikalara tam bir teslimiyetin ürünüdür. AKP eliyle eme e sald rarak kendi mezar kaz c lar n büyüten kapitalist düzene, tam da krizin en derinleflti i yerde iflçi s n f n n söyleyecek bir çift laf olacak: " yi kazm fls n ihtiyar köstebek!" AKP iktidarı, görüldüğü kadarıyla, sanki hiçbir şey olmamış gibi yine aynı kriz dalgasını derinleştiren politikaları sürdürmektedir. Bu onun doğrudan sermaye yanlısı tavrını göstermektedir. Anlaşılan o ki, krizin yıkıcı bedellerini, devlet zoruyla, ekonomik zorla, güvencesizleştirerek, sendikasızlaştırarak baskı altına aldığı emeğe ödeten iktidar, yine bunu başarabileceğine güvenmektedir. Büyümenin ve toparlanmanın maliyeti emekçi sınıflara yüklenmektedir. Emeğin kazanımları, ücretler, sosyal haklar, güvenceler askıya alınmaktadır. İşgücü piyasaları büyük ölçüde taşeronlaşırken kayıt dışına itilen halkın büyük bölümü toplumsal olarak dışlanmaktadır. Ancak AKP iktidarının bu başarılı liberal dönüşüm adımları aynı zamanda yaşanan bu yeni proleterleşme dalgasında yeni bir devrimci öznenin oluşumunu da getirmektedir. Marks'ın dediği gibi, kapitalizm, [Tayyip Erdoğan eliyle] yine kendi mezar kazıcısını yaratmaktadır! İçerde anayasa değişikliğiyle gündeme gelen iktidarını güçlendirme hamlelerine ve sermayenin emek düşmanı kriz politikalarına hız veren AKP iktidarı, dışarıda ise emperyalizmin bölge politikaları çerçevesinde çalışmalarını bir hayli hızlandırdı. Aktif Tafleron un zor zamanlar AKP iktidarı, dış politikada boyunun ölçüsünü alıyor. ABD emperyalizminin egemenlik krizini fırsata çevirme iddiası ile sunulan aktif taşeronluk siyasetinin aslında krizin yükünü sırtlanmak anlamına geldiği gözler önüne seriliyor. Ermenistan açılımı, Ermenistan la ilişkileri hala düzeltemedi; ama Azerbaycan la ilişkileri bozdu. İsrail e karşı One minute ile başlayıp Ortadoğu da büyük sempati toplayan AKP şovları, OECD üyeliği konusunda İsrail e verilen desteğin ardından oluşan kuşku ve hayal kırıklığını kolay kolay giderecek gibi görünmüyor. İran ın nükleer programı konusundaki krizin çözümü için Brezilya ile birlikte ortaya konan takas anlaşması, AKP daha şişinmeye bile fırsat bulamadan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri tarafından işe yaramaz ilan edildi. Ermenistan la ilişkilerin normalleştirilmesi hedefiyle 2008 yılında başlatılan süreçte, Azerbaycan la ilişkilerin kötüleşmesi dışında somut bir sonuç alınamadı. Ermenistan ile hala ortak bir belge imzalanamadı. Ama bu süreçte Azerbaycan Rusya ya daha fazla yanaşarak Türkiye üzerinden iletilmesi hedeflenen doğalgaz rezervlerini Rusya projelerine bağladı ve Türkiye ye satılan doğalgaza zam yaptı. Ne var ki evdeki bulgurdan olan AKP nin, dimyattaki pirince kavuşması da zor görünüyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan, 22 Nisan 2010 itibariyle sürecin askıya alındığını açıkladı. Çünkü Ermeni soykırımı tasarıları dünya parlamentolarından geçtikçe içerde maruz kalınan milliyetçi basınç ve Azerbaycan ı tümden yitirmeme kaygısı, AKP yi Ermenistan ın işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi gibi Ermenistan tarafından reddedilen önkoşullar açıklamak zorunda bırakmıştı. Yine de Türkiye ve Ermenistan yönetimleri, sürecin devam edeceğini söylediler. Bu tuhaf tavrı anlaşılır kılan açıklama ABD dışişleri bakanlığından geldi. Sözcü Philip Crowley, Ermenistan ın tavrına şaşırmadıklarını; ancak sürecin devam edeceğini açıkladı. Çünkü ABD dışişleri iki ülkeye de Nisan da Washington da düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi nde Sürecin işlemesini muhafaza edin demişti. Rus haber ajansı Regnum gerçeği daha açık ifade etti: Zirve sırasında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yol haritası konusunda anlaşmaya vardı Kısacası AKP nin Ermenistan açılımının aslında Azerbaycan ı rahatsız ettiği gibi Türkiye nin ve Ermenistan ın projesi olmaktan çok ABD nin projesi olduğu görülüyor. Bir başka ABD projesinde, Gürcistan ı ABD-NATO eksenine katmak için inisiyatif alan Türkiye, Rusya nın 2008 yazında Gürcistan a müdahalesinin kaybedenlerindendi. ABD projesi olduğu malum Ermenistan açılımı da henüz bir şey kazandırmış değil; ama AKP eli mecbur görevini yapıyor. Üstelik kaybetme korkusu daha ağır bastığından olsa gerek, içerde kaçak Ermeni işçileri tehcir etme tehdidi gibi şoven çıkışlara yönelirken, dışarıda da gittikçe mesafe açan Azerbaycan ın gönlünü alabilmek için ısrarla sahiplendiği projeyi tıkayacak şartlar öne sürüyor. Türkiye nin İran krizi karşısındaki tutumu, üzerinde en fazla spekülasyon yapılan dış politika konularından biri. Türkiye uzun süredir, İran la Batı arasında nükleer program konusunda oluşan krizde arabuluculuk girişimlerinde bulunuyordu. AKP tarafından defalarca dile getirilen bu niyet, kesin bir dille reddedilmediyse de tam olarak kabul de görmedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İran a karşı dördüncü bir yaptırım paketini gündemine alınca nisan başında yeniden arabuluculuk öneren AKP, İran ın tek başına Tür- 15

16 GÜNDEM kiye nin arabuluculuğunu kabul etmediğini belirtmesiyle geri çevrildi. Bunun üzerine Brezilya devreye girdi ve Türkiye de Brezilya ya eşlik etti. İran ın zenginleştirilmiş uranyumu nükleer yakıt karşılığında Türkiye de takas etmesini öngören anlaşma ilk başta büyük bir ilerleme gibi yansıtıldıysa da ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya dan ardı ardına gelen olumsuz açıklamalar krizin yerli yerinde durduğunu gösterdi. Bu durumu, Türkiye nin Batı ile ters düşmesi şeklinde yorumlayanlar oldu. Örneğin Financial Times Türkiye ve Brezilya yı kastederek Yükselen güçler Batı nın kurallarına uymak istemiyor başlıklı bir yorum yayımladı. Bu yorumlara yol açan temel yanılgılardan biri, emperyalistlerin İran konusunda net bir tavra sahip olduklarını ve bunun da olası bir uzlaşmayı yadsıdığını varsaymaları. Oysa ABD, İran ı kontrol altında tutmaya ihtiyaç duyduğu gibi bunu ne şekilde yapacağı konusunda pürüzsüz bir plana sahip değildir. ABD ve BM GK nin diğer daimi üyeleri (İngiltere, Fransa, Rusya, Çin), yani nükleer silah sahibi olma hakkını sadece kendilerine tanıyan bu 5 ülke, kendilerini dünya üzerinde söz sahibi yapan ve sahip olana da bir tür dokunulmazlık sağlayan bu silahın başka ülkelerce geliştirilmesini istemiyor. Nükleer silahlar Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore'de; Ortadoğu'da ise sadece İsrail'de var. Hele de Irak savaşının ardından Ortadoğu da bir bölgesel güç olma eğilimine giren İran ın bu açıdan kontrol altında tutulması gerekiyor. Diğer yandan 2000 li yıllarda neoliberal programlara hız veren İran, gelişimini emperyalist kapitalist sistem içinde görmektedir ve ABD nin bölgesel müdahaleleri ile çıkar ortaklıklarına da sahiptir. İran ABD nin Afganistan a ve Irak a yönelik müdahalelerini ortak düşmana karşı fiilen desteklemiştir. İran rejiminin ve bölgedeki nüfuzunun kabul edilmesi halinde bu desteğin çok daha ileri biçimlerinin ortaya konması olasılık dışı değildir. İran a saldırının yol açacağı maliyet ise Irak la kıyaslanamayacak büyüklükte olacaktır. Tam da bu nedenlerle ABD içinde çelişkili sesler yükseliyor; savaşla diplomasi çağrıları birbirine karışıyor. Örneğin Pentagon un akıl hocalarından Thomass Barnett, şöyle diyor: İran la yapılacak büyük pazarlığı hayal etmek zor olmamalı. İran nükleer bombayı elde eder, diplomatik tanınma gerçekleşir. Yaptırımların kaldırılması ve serbest ticaretin açılmasını, İran ın şer ekseninden çıkarılması izler. Karşılığında İran, ABD ye Filistin de iki devletli çözüm ve Şii çoğunluğun kontrolünde istikrarlı bir Irak için uzun dönemli destek vermeli, bölgedeki terörist gruplara sağladığı desteği kesmeli. Ardından Suriye ye Lübnan üzerindeki egemenliğine son vermesi için ortak baskı uygulanması ve -daha çok sembolik olarak- İsrail in diplomatik tanıma süreci ile bu devletin var olma haklarının resmi deklarasyonu geliyor. Bu pazarlık, umut etmek için çok mu fazla? Kendinize şunu sorun: Bu adımların atılmadığı bir ortamda Ortadoğu yu gelecekte barış içinde hayal edebiliyor musunuz? Ben edemiyorum; dolayısıyla İran ın nükleer bomba elde etmesini on yıllar içinde Ortadoğu barışı için olabilecek en iyi olasılık olarak görüyorum. Barnett ın İran ın nükleer silah elde etmesine dayalı senaryosu bir uçlaştırma olmakla birlikte, uzlaşmanın mümkün ve ABD çıkarına olduğuna işaret etmesi bakımından anlamlıdır. Sonuç olarak ABD, Bush un hala iktidarda olduğu 2006 dan bu yana, saldırı tehdidini askıya almaksızın diplomasi seçeneğini de gündemde tutuyor. Saldırı tehdidi, ABD lehine bir diplomasinin koşullarını oluşturmak açısından da önemseniyor. İran körfezinde birkaç yıldır uçak gemileri ile boy gösteren ABD, İran a karşı nükleer silah kullanma seçeneğini sürekli gündemde tutuyor. Obama nın nükleer durum değerlendirmesi raporunda biyolojik ve kimyasal silahlarla dahi olsa bir saldırıya maruz kalınması halinde buna nükleer silahlarla karşı konmayacağı; ancak İran ve Kuzey Kore nin bu konuda bir istisna teşkil ettiği belirtiliyor. Nükleer saldırı uzak bir olasılık olmakla birlikte, en uzağı bile tedirginlik veren bu olasılık dikkatleri Türkiye ye çeviriyor. ABD nin, İran a karşı kullanabileceğini ima ettiği nükleer silahlar NATO bünyesinde Türkiye deki askeri üslerde bulunuyor. Türkiye nin bu pozisyonu arabuluculuk girişimlerinde İran ın isteksizliğini de açıklıyor. Öte yandan NATO üsleri ve operasyonları konusunda ABD ye karşı gelme şansı bulunmayan AKP iktidarı, İran ı ABD ile uzlaşmaya ikna etmek gibi bir işlev üstleniyor. Başarısız arabuluculuk girişimlerinde dahi Türkiye üzerinden İran a bir mesaj gönderilmiş oluyor: Uzlaşma seçeneğin var ama daha fazlasını yapmalısın! Bu çelişkili sürecin hem sopası hem havucu olan Türkiye, yükselen güç pohpohlamaları bir yana, bölgede belirleyiciliği ve güvenilirliği tartışmalı bir ülke durumundadır. Etkin bir güç olmaktan çok ABD ile bölge arasında dolaylı temas sağlayan bir aracıya dönüşmüştür. AKP iktidarının dış politikada inandırıcılığını sorgulatan önemli gelişmelerden biri de İsrail in Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı na (OECD) üyeliğine verilen destekti den bu yana OECD ye katılmaya çalışan İsrail, Türkiye nin de desteğiyle muradına erdi. İsrail in 10 Mayıs günü Paris te gerçekleşen oylamalarda aralarında Türkiye nin de bulunduğu 31 üyenin oylarıyla OECD ye kabul edilmesi, Filistin üzerindeki işgal ve abluka siyasetinin onaylanması anlamına geliyor. Veto hakkını kullanarak İsrail in üyeliğini engellemesi mümkün olan Türkiye tercihini Filistin den değil İsrail den yana kullandı. Böylece van münit, alçak koltuk krizi gibi şovlarla sözüm ona İsrail e karşı çıkan; ancak askeri, ekonomik, diplomatik ilişkileri de tavizsiz ilerleten AKP iktidarının ikiyüzlülüğü bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Filistin den ve uluslararası dayanışma hareketlerinden gelen çağrılara kulaklarını tıkayan AKP ik- 16

17 GÜNDEM tidarının bu tavrı ile Ortadoğu daki AKP/Erdoğan sempatisinin birden tersine dönmesi beklenemez. Ancak Ortadoğu halklarının direnişçi geleneği ilerde anımsamak üzere tarihe notunu düştü bile. AKP iktidarı ile birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilediği iddialarının karşısında, Türkiye-İsrail stratejik ittifakı dimdik ayakta durmaktadır. Özellikle terörizme karşı istihbarat paylaşımı ve silah ticareti konusunda son dönemde belirgin bir ilerleme de görülmektedir. PKK ye karşı operasyonlarda kullanılmak üzere İsrail den sipariş edilen Heron casus uçakları mart ayında ülkeye geldi. Alçak koltuk krizi mizanseni sürerken, AKP nin İsrail e yolladığı müsteşarları tarafından son rötuşları tamamlanan anlaşma ile getirilen uçaklar nisan ayında Kandil e yönelik bombardımanlarda kullanıldı. Yine nisan ayında Türkiye nin davetlisi olarak gelen bir İsrailli heyet Türkiye-Irak sınırındaki karakollarda ve birliklerde 5 gün boyunca içeriği açıklanmayan çalışmalar yürüttü. Tank modernizasyonu, istihbarat paylaşımı ve askeri teknoloji geliştirme üzerine son iki yılda imzalanan anlaşmalar da yürürlükte. Bu kadar sıkı bir ilişki, AKP nin İsrail karşıtı şovlarını da açıklıyor. AKP, Ortadoğu halkları açısından tiksinti veren bu sıkı ilişkiyi gizleyebilmek için one minute gibi çıkışlara, Filistin e yol açık gibi tantanalı uluslararası yardım ve dayanışma şovlarına ihtiyaç duyuyor. Ancak gelişen Türkiye-İsrail stratejik ittifakının, özellikle OECD deki oylama sonrası, utangaç biçimlerde de olsa sorgulanmaya başlandığı ve gerek İslamcı hareket içinde gerek Filistin kurtuluş hareketi içinde çeşitli eleştirilere konu olduğu görülüyor. Türkiye yi emperyalizmin sorun alanlarında bir aktif taşeron olarak bölgesel güç haline getirmeye çalışan AKP iktidarını çeşitli biçimlerde zorlayan bu süreçler, önümüzdeki dönem siyaset gündemindeki olası gelişmeleri etkileyecek bir dizi sonuç açığa çıkarıyor. Birincisi AKP dış siyasetinin gerçek dinamik ve sınırlarının ne olduğu giderek belirginleşiyor. AKP emperyalizmden bağımsız bir dış siyaset izlememekte, hatta emperyalizme yaranmak için attığı kimi adımlar da beğenilmeyip boşa düşmektedir. Bu görünür bağımlılık hali, bölge ülkelerinde bir güven sorunu yaratmakta ve AKP iktidarının arabuluculuk önerileri reddedilmektedir. AKP iktidarının Türkiye ve bölge halkları nezdinde yaratmaya çalıştığı imajı da zedeleyen bu durum, emperyalistler açısından da AKP nin özgün işlevini, yani onun ılımlı İslamcı siyasetini sınırlamaktadır. İşte böylesi bir ortamda ABD den gelen yeni AKP yorumlarına dikkat çekmek gerekmektedir. Mart ayında ABD eski büyükelçisi Morton Abramowitz ve eski dışişleri bakanı James Baker AKP ye yönelik uyarılar içeren bir yazı kaleme aldı. Yazıda Erdoğan'ın giderek daha otoriter, eleştirileri hor gören bir lidere dönüştüğü eleştirilerine yer verildi ve bir de uyarı çekildi: Batı şimdiye kadar AKP'yi övdü ancak, Türkiye'nin AB ve daha geniş demokratik dünyanın bir parçası olabilmesi için esas olan büyük değişimleri ilan etmekten kaçınarak Türklere iyilik yapmıyor. ABD nin Abromowitz ve Baker ın kaleminden ifade ettiği uyarı, iddia ettikleri gibi Erdoğan ın otoriter tutumundan değil, ılımlı İslamcı ve aktif (taşeron) dış politika siyasetinin bugün geldiği tıkanmadan ve beklentileri yeterince karşılayamamasından dolayıdır. Ola ki AKP bu tıkanma karşısında, emperyalizme bağımlılık gerçeğini unutmaya kalkarsa, ona bu gerçek de hatırlatılacaktır. Ancak bu bağımlılık aynı zamanda tıkanmanın başlıca nedenlerinden biridir. Bu da AKP dış politikasının giderek olgunlaşan kriz dinamiğine işaret etmektedir. AKP'nin kriz dinamikleri Egemen siyasetteki değişim ve yeniden yapılanma girişimleri, Türkiye siyasetinin yeni bir siyasallaşma sürecine girmiş olduğunu göstermektedir. AKP iktidarının inişe geçmesi ve CHP'nin yeniden yapılanma girişimleri bunun yüzeydeki görüntülerini oluşturmaktadır. AKP'nin sömürge tipi faşizmin iktidarını İslamcı liberal bir rejimle yürütmesi, iktidar savaşımında rakiplerine karşı açık üstünlük sağlaması ve yine neoliberal programın uygulanmasındaki başarılarının sonucu olarak neoliberal yeni sömürge kapitalizminin krizi de yeniden derinleşmeye başladı. Şimdiye dek egemenler arası iktidar savaşımlarına bağlı gelişen siyasallaşma süreci, artık belli bir olgunlaşma noktasına ulaştı. Ne egemenler ne de ezilenler için bu siyasallaşma ve çatışma ekseni daha fazla geliştirici değil. En azından AKP iktidarı açısından, önceki dönem kutuplaştırma siyasetiyle emek eksenli halk muhalefetini denetim altına alacak, hele hele iktidarının destek temeli haline getirebilecek niteliğini yitirmektedir. Dış siyasette bütün havalı girişimlere karşın, bu haliyle aktif taşeronluk politikaları belli bir süre sonunda AKP iktidarının sıkıntılı-krizli konularından biri haline gelmektedir. AKP'nin tam da krizin bedellerini emeğe ödeten emek-halk düşmanı politikalarını artırdığı bir dönemde, şimdiye dek hep ters simetriğinde yer alarak hep AKP iktidarını güçlendiren karşıtlıklar üreten CHP, sol ve emek söylemlerini bol keseden kullandığı bir yeniden yapılanma sürecine itiliyor. Güvencesiz işçi sınıfının ve hak mücadelelerinin ateşleyici etkisiyle halkın, AKP iktidarından umutları yavaş yavaş kestiği ve solda bir canlanma etkisi yarattığı bir zamanda, CHP'deki bu kıpırdama AKP'yi ana siyasal kurgusunu değişime zorlayan bir gelişmedir. Bu bakımdan AKP nin ve neoliberal kapitalizmin en kırılgan yerinde işçi sınıfı, ezilenler ve yoksul halk durmaktadır. Düzeni yeni bir siyasallaşma sürecine zorlayan ve iktidarın kırılma noktalarından vurarak, süreci çok boyutlu devrimci bir krize dönüştürecek olan da işçi sınıfının devrimci siyasetidir. 17

18 S YASAL REJ M Sömürge tipi faflizmin iktidar nda slamc liberal rejim AKP nin ve Tayyip Erdo an n kiflili inde sömürge tipi faflizmin iktidar na yerleflen slamc liberal rejim, neoliberal dönüflüme yerleflik bir düzen kazand rd. Statükocu düflmanlar n kolayl kla altedip devrimci hareketin olmad koflullarda halk n politik muhalefetini denetim alt na alarak rejimin krizinden bir süreli ine de olsa baflar yla ç kan AKP, gelinen noktada kaç n lmaz olarak kendi krizini de büyütmektedir Veysel Dere Türkiye'de siyasal mücadele, cumhuriyetin başından beri "rejim düşmanı" gibi gösterilen İslamcı hareketin, son yıllarda, kitlesel bir iktidar partisi olmasının koşullarını yarattı. '70'lerin sonlarında sokaklarda boy gösteren "bir İslamcı militan"ın, 2000'lerde adım adım karizmatik bir "devlet adamı"na dönüşmesine tanık olduk. Devlet adamlığı geleneğinin "seçkin temsilcileri"nin burun kıvırdığı Recep Tayyip Erdoğan, büyük kitleleri coşturan, uluslararası üne sahip bir önder kültüne dönüştü. Kişisel karizması partisinin önüne geçti. Yeri geldiğinde sokakta, yeri geldiğinde bürokraside hep devletin hizmetinde görev yapan İslamcı hareketin işbitirici (pragmatik) önderi Tayyip Erdoğan, miadı dolmuş "asker-sivil devlet seçkinleri"ne karşı bir halk kahramanı gibi şişiriliyor. Oysa bilinen kuvvetli bir kahramanlık öyküsü yok. Nasıl oluyor da, ezilenlerin siyasal rejimle bütünleştirildiği bütün kavşaklarda hep devletin hizmetinde olan İslamcı hareketin önderi AKP-Erdoğan, "eski devlet seçkinleri" karşısında halka bir kahraman gibi görünüyor? Daha önemlisi, nasıl oluyor da sömürge tipi faşizmi yeniden yapılandıran AKP iktidarı (İslamcı liberal siyasal rejim), "otoriter devlet ve rejim geleneğinde demokratik bir açılım" gibi görünüp aynı anda hem emperyalistlerin hem egemen sınıfların hem de ezilenlerin kitlesel desteğini alabiliyor? Bunu, zorba bir devletin halkta yarattığı bıkkınlığın, yine iktidarın olanakları kullanılarak etkin bir kitle desteğine dönüştürülmesiyle açıklamak, doğrusu çok kolay bir açıklama olurdu. Ezilenlerin ve dışlanmışların içinden sıyrılarak "vuruşa vuruşa" devletin tepesine dek tırmanmış bir "halk kahramanı"nın, her eylemi ve söyleminin, halkta mağdurlar adına seçkinlere atılmış bir intikam tokadı gibi yankılanması anlaşılır bir şeydir. Kaldı ki, iktidardayken bile hep "mağduru oynayarak" halkın desteğini kazanabilme taktikleri, görmezden gelinebilecek bir yetenek değildir. Bu gerekçeler, Erdoğan ın halka bir kahraman gibi görünmesinin bazı nedenlerini açıklasa da, onun asıl başarısını açıklamaz. Onun en büyük başarısı, 1990 ların sonlarında neoliberal yeni sömürge kapitalizminin derinleşen krizlerinin bir süreliğine de olsa aşılarak, neoliberal dönüşümün yerleşik bir düzen haline getirilmesidir. Kapitalist bir siyasal rejimin temel sorunu, yıkıma uğrattığı ezilenlerin tepkilerinin düzenle yeniden bütünleştirilmesidir. Baskı ya da rızayla, bastırarak ya da asimile ederek, aldatarak ya da satın alarak tepkilerin düzenle bütünleştirilmesi (eklemlenme), bunun için kullanılan yöntem ve araçlar o rejimin niteliğini ve sağlamlığını belirler. Bu anlamda, AKP iktidarının temsil ettiği İslamcı liberal rejim, neoliberal yeni sömürge kapitalizminin kendi çok yönlü krizinin içinden çıkardığı en sağlam rejim biçimidir. Çünkü, dar anlamıyla kendi iktidarını sağlama alma çabalarının ötesinde, kapitalist bir siyasal rejimin çözmesi gereken iki temel soruna net bir şekilde yanıt vermektedir. Birincisi, AKP iktidarı, neoliberal ilkeler çerçevesinde yürütülen dönüşüm sürecine önderlik ederek, sermaye sınıflarının genel ve ortak çıkarlarının kesintisiz korunduğu bir düzene yerleşiklik kazandırdı. İkincisi, özellikle krizin derinleştiği 2000'lerde sürekli ezilen ve dışlanan işçi kitlelerinin, yoksulların, İs- 18

19 S YASAL REJ M lamcı kitlelerin, Kürtlerin ve Alevilerin bu düzenle yeniden bütünleştirilebilmesi için düzenin gereksindiği nesnel adımları attı. (Kürtlerin ve Alevilerin çelişkili siyasal süreçleri bu nesnel-sistemsel girişimin gerçekliğini değiştirmiyor.) 1. Kriz ve neoliberal yeniden yap lanma AKP iktidarının önemli bir başarısı da, İslamcı bir kadroyu iktidarın tepesine çıkarması oldu. Tarihin cilvesine bakın ki, cumhuriyet tarihinin çok sancılı dönüşüm süreçlerinden birine, yıllardır rejim karşıtı olarak gösterilen çok özel ve dinamik bir kadro önderlik etmektedir. Ağırlıkla İslamcı hareketten, eski bürokratik seçkinlerden, biraz da soldan ve liberallerden devşirilen bu yeni, genç, girişken kadro, cumhuriyetle yaşıt bir rejim sorunu olan İslamcılığın düzenle bütünleşmesini sağladığı gibi, krizle birlikte tıkanma noktasına gelen neoliberal atılımın gereksindiği taze kanı oluşturdu. Özal'ın (ANAP) neoliberal hamlelerinin halkta yarattığı tepkilerin bir toplumsal muhalefete dönüşmesi, Kürt sorununun rejimi kilitlemesi ve İslamcıların Refah Partisi'yle hükümet ortağı olması (Refahyol Hükümeti, 1997) neoliberal yeni sömürge kapitalizmini çok yönlü krizlere sürükledi. Düzenin, DSP, CHP, MHP gibi (özellikle Ecevit-Bahçeli ulusalcımilliyetçi-faşist ekseni) seçenekleri ülkeyi krizden çıkaracak politikalar geliştiremedikleri gibi, yolsuzluk ve çürümeyi derinleştirdiler. Krizin derinleşmesi, aynı zamanda yerleşik burjuva partilerinin temsil krizine girerek çözülmesini getirdi. İşte bu koşullarda, AKP, 28 Şubat'ın darbeleriyle iyice derinleşen siyasal İslam'ın krizinde bir yenilenme hareketi ("Yenilikçiler") olarak gelişti. Hareketi ve İslamcı kitleleri neoliberal kapitalizme uyarlayarak krizi aştı. Neoliberal sürece daha önce ANAP döneminde uyum sağlamış Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Köksal Toptan gibi isimleri de iktidarın çekiciliği sayesinde bünyesine kattı. İslamcıların militanlık potansiyelini hep canlı tutma taktiklerinin yanın- 19

20 S YASAL REJ M nında, onları yeni düzenle bütünleştirme stratejisiyle hareketin önünü açtı. Sermayenin dolaşımına ve iktidar çatışmalarına koşut son derece verimli sonuçlar ortaya çıktı. Sokak militanlarından "devlet adamları", "Hacı tüccar-esnaf takımından" kendi deyişleriyle "hakiki burjuvazi" türedi. Kuvvetli bir kitle seferberliğini de arkasına alıp çürümüş yerleşik burjuva partilerini yararak iktidara tırmanan AKP, hızla neoliberal dönüşüm projelerinin aradığı "ideal özne"ye dönüştü. Tencere yuvarlandı kapağını buldu. 2. ktidar savafl m yla örtülen gerçek Türkiye'de köklü rejim değişimleri, siyasal temelindeki dinamiklerin akışkanlığına bağlı olarak hep şiddetli iktidar çatışmalarıyla ya da askeri darbe gibi ani kesintilerle olur. Yeni sömürge kapitalizmine (çarpık kapitalizm) özgü yapısal krizler ve istikrarsızlıklar, hep "siyasal ve ekonomik değişiklik" beklentilerinin ve bu beklentileri güdümleyen "kahramanların" iktidara taşındığı temeli oluşturur. Şimdi de öyle, yine bir rejim içi köklü değişim şiddetli iktidar çarpışmaları altında yaşanıyor. Tayyip Erdoğan'ın Biz her şeyi biliyorduk; [ama koşulların olgunlaşmasını bekledik, demek istiyor] sözlerine de yansıdığı gibi, değişim, uzun sürece yayılmış bir darbe gibi yaşanıyor. Neoliberal dönüşümün yerleşiklik kazanmasının önünde engel olan eski iktidar kümelenmeleri tasfiye edilirken, darbenin diğer hedefi, halkın ilerici, devrimci tepkilerinin oluşmasını engellemektir. Sömürge tipi faşizmin iktidarı için girişilen iktidar savaşımlarında AKP ve TSK odaklarında kümelenmiş egemen güçler, devlet teröründen halka dağıtılan rüşvete dek her türlü yönteme başvuruyorlar. Çatışan iktidar odaklarının çıkarlarının halkın çıkarları gibi sunulması bilinen bir meşruluk aracıdır. Yine iktidar savaşımının bir toplumsal saflaşma ve gerilimle desteklenmesi bilinen bir burjuva iktidar oyunudur. Bu çatışmaları destekleyen ideolojik saldırıların ana eksenini "demokrasi" kavramı oluşturmaktadır. Ülkemizde bir türlü mümkün olmayan demokrasiye geçiş süreci, uğruna her türlü anti-demokratik uygulamanın meşrulaştırıldığı; faşizmin demokrasi, terörün barış, çürümenin yenilenme ve işbitiriciliğin erdem gibi sunulduğu yerleşik bir düzene dönüşüyor. Eski rejimin egemen iktidar odağını oluşturan askeri bürokrasiye tutunarak güçlenen ve TSK'nın yeni düzendeki değişen konumuna bağlı mevzi kaybedenler bile demokrasiden dem vurmaktadır. Onlar AKP iktidarını, "devletin laik demokratik cumhuriyetçi geleneğinden dinci gerici ( antidemokratik-karşıdevrimci ) bir kopuş" olarak tanımlamaktadır. Buna göre, AKP kendini her nasıl tanıtırsa tanıtsın, aslında onun "gizli bir iktidar planı" var. Ama takiye yaparak, koşullar olgunlaştığında çıkarıp uygulamaya koyacağı "radikal İslamcı devlet planını" sürekli gizlemeye çalışmaktadır. Doğrusu, AKP gibi derin tarihsel, toplumsal kökleri olan İslamcı bir kitle partisinin gizli planlarının olmaması şaşırtıcı olurdu. En azından, kendisini iktidara taşıyan İslamcı kitlelerin bir bölümünün gönlünde bir İslamcı devletin yattığını herkes bilir. AKP iktidarının sürekliliği, bu kitlelerin belli ölçüde tatmin edilmesine bağlıdır. Öyle ki, AKP nin zaman zaman bu kitlelerin kimi beklentilerini canlı tutacak çıkışlar yapması da, artık sıradan bir iktidar oyununa dönüştü. Yeri gelmişken, bu sıradanlığı, burjuva iktidar çatışmalarının olağan gerilimleri çerçevesinde değerlendirmek yanlış olur. İslamcı kitlelerin dinsel beklentilerinin karşılanması sürecinde ortaya çıkan siyasal-toplumsal gericiliğin küçümsenmesi, telafisi kolay olmayan zararlara yol açabilir. Ne var ki İslamcı gericiliğin tehlikelerini slamc liberal rejim, slamc hareketin motivasyon, meflruiyet, enerji ve dinamizmini sisteme kazand rd. Dinci kadrolar, cemaat iliflkileri, slamc piyasa dinamikleri ve bireyci, rekabetçi dinsel ideoloji, rejimin gereksindi i taze kan sa lad. ktidar n kuruluflunda, devletin yeniden yap lanmas nda, yönetiflim organlar nda, sivil toplum kurulufllar n n, hay rseverlik etkinliklerinin örgütlenmesinde, belediyecilik, kontrgerilla, istihbarat, polis ve devlet bürokrasisindeki etkinlikleri ciddi boyutlara ulaflt 20

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Geçtiğimiz ay Suriye de Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalif güçler arasında yaşanan çatışmaya ilişkin, Suriye Devrimci Sol

Detaylı

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi Devrimci Marksizm Yayın Kurulu Uzun vadede bu felâket konusunda suçun nasýl daðýtýlacaðý çok þeyi belirleyecektir. Ýþte bu, önemli bir entelektüel

Detaylı

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor? Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor? Gezi olaylarından bu yana Hükümetin dikişlerinin tutmadığını ve sadece patronlar tarafından değil, çeşitli cemaatler ve muhafazakar sektörler

Detaylı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 03/05/2017 Arş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

Teröre karşı mücadele cephesi!

Teröre karşı mücadele cephesi! Teröre karşı mücadele cephesi! Türkiye, teröre karşı mücadele adı altında, birlik ve beraberlik içinde emekçilere yönelik bir terör rejimine sürüklenmek isteniyor. Bu nedenle milli seferberlik dahi ilan

Detaylı

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

Yeni anayasa neyi hedefliyor? Yeni anayasa neyi hedefliyor? Siyasal iktidar Yeni Anayasanın yazımına kapalı kapılar ardında devam ederken, yeni anayasanın yazılma sürecine dair öğrenebildiğimiz yegâne şey, mecliste oluşturulan uzlaşma

Detaylı

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi MTM Medya Takip Merkezi, 2010 yılında medyanın gündemini belirleyen konu ve olayları derledi. İki bini aşkın gazete, dergi, TV kanalı ve haber sitesinde periyodik olarak yapılan takip sonuçları, yıl boyunca

Detaylı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim 1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim Türkiye de 2007 genel milletvekili seçimlerine ilişkin değerlendirme yaparken seçim sistemine değinmeden bir çözümleme yapmak pek olanaklı değil. Türkiye nin

Detaylı

Aile flirketleri, kararlar nda daha subjektif

Aile flirketleri, kararlar nda daha subjektif Dr. Yeflim Toduk Akifl Aile flirketleri, kararlar nda daha subjektif flirket birleflmeleri ve sat nalmalar, türkiye deki küçük iflletmelerden, dev flirketlere kadar her birinin gündeminde olmaya devam

Detaylı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1) BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, 1914-1918 (1) Topyekûn Savaş Çağı ve İlk Büyük Küresel Çatışma Mehmet Beşikçi I. Dünya Savaşı nın modern çağın ilk-en büyük felaketi olarak tasviri Savaşa katılan toplam 30 ülkeden

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

Baskı: Estet Ajans Matbaacılık Merkezefendi Mah. Fazılpaşa Cad. 4. Zer San. Sit. No: 16/26 Topkapı / İstanbul Tel:

Baskı: Estet Ajans Matbaacılık Merkezefendi Mah. Fazılpaşa Cad. 4. Zer San. Sit. No: 16/26 Topkapı / İstanbul Tel: Devrimin GEZMİŞ Önsözü DENİZ 1 Yeni Evre Kitaplığı: 2 Kitabın Adı: Devrimin Önsözü Deniz Gezmiş Yayına Hazırlayan: Agit Cihan Birinci Basım: Mayıs 2010 İSBN: 978-605-61008-5-7 Yayın Sertifika No:15814

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ INSTITUTE FOR STRATEGIC STUDIES S A E STRATEJİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ KASIM, 2003 11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ 11 EYLÜL SALDIRISI SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ FİZİKİ SONUÇ % 100 YIKIM

Detaylı

Sonucu ekonomik kriz değil, politik kaygılar şekillendirdi

Sonucu ekonomik kriz değil, politik kaygılar şekillendirdi Sonucu ekonomik kriz değil, politik kaygılar şekillendirdi 1930 yılını başlangıç alırsak son 79 yılda 14 yerel seçim yapıldı. 29 Mart 2009, 14. yerel seçim. 2004 yerel seçimlerinin birincisi olan AKP,

Detaylı

ACR Group. NEDEN? neden?

ACR Group. NEDEN? neden? ACR Group NEDEN? neden? CİNSİYET YÜZDE % Kadın Erkek 46,8 53,2 YAŞ - - - - - - 18-25 26-35 20,1 27,6 36-45 46-60 29,4 15,2 60+ 7,7 I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz,

Detaylı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz İstanbul YDK: 1 Mayıs itibariyle başlamış olan Eme(K)adın kampanyamız kapsamında güvencesiz, görünmeyen ve yok sayılan kadın emeği üzerine araştırmalar yapmaya devam ediyoruz. Bu kez bu konuda sendikal

Detaylı

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler Dünya üzerindeki birçok İslami kurum, kuruluş ve şahsiyetler Türkiye'de yaşanan darbe girişimi hakkında mesajlar yayımladı. 16.07.2016 / 22:09 15 Temmuz gecesi

Detaylı

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Açılış Tarihi Kapanış Tarihi Sona Eriş Nedeni 1 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17.11.1924 05.06.1925

Detaylı

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... 3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... Seçime Doğru Giderken Kamuoyu: 3 Kasım 2002 seçimlerine bir haftadan az süre kalmışken, seçimin sonucu açısından bir çok spekülasyon bulunmaktadır.

Detaylı

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? Dünyada mal ve hizmet hareketlerinin uluslararası dolaşımına ve üretimin uluslararasılaşmasına imkan veren düzenlemeler (Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası

Detaylı

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'de 1990'lı yıllardaki duvar yazıları, İslamcılığın yükseldiği döneme yönelik yakın bir tanıklık niteliğinde. 10.07.2017 / 18:00 Doksanlı

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ PSİKİYATRİK KRİZ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ PSİKİYATRİK KRİZ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ PSİKİYATRİK KRİZ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ Kuruluş : 27 Ekim 1989 Adres : Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci Kampüsü Dikimevi - Ankara Tel : 363 03 26-363 03 27 ANKARA ÜNİVERSİTESİ

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER Prof. Dr. M. Tuba Ongun Ülke siyasetinin yakıcı gündeminin, yükseköğretim sistemi ve üniversitelerimizin sorunlarının çok önüne geçtiği günler yaşıyoruz. YÖK ün hazırladığı

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

Bu yazıda (*) yapılacak değerlendirme, sorunu daha çok KESK özelinde ele alıp buradan bir tartışma zemini yaratmayı amaçlıyor.

Bu yazıda (*) yapılacak değerlendirme, sorunu daha çok KESK özelinde ele alıp buradan bir tartışma zemini yaratmayı amaçlıyor. Makale Yazarı: Zeynel Özgün 21 Mayıs 2013 Yeni KESK i kuralım! Bugün Türkiye de ve dünyada sendikal mücadelenin bir durağanlık, hatta gerileme gösterdiği herkesçe bilinen, söylenen bir gerçek. İşçi sınıfının

Detaylı

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Editörler Doç.Dr. Gülay Ercins & Yrd.Doç.Dr. Melih Çoban TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Yazarlar Doç.Dr. Ahmet Talimciler Doç.Dr. Gülay Ercins Doç.Dr. Nihat Yılmaz Doç.Dr. Oğuzhan Başıbüyük Yrd.Doç.Dr. Aylin

Detaylı

Parti Program ve Tüzüklerin Feminist Perspektiften Değerlendirilmesi i

Parti Program ve Tüzüklerin Feminist Perspektiften Değerlendirilmesi i Parti Program ve Tüzüklerin Feminist Perspektiften Değerlendirilmesi i Parti içi disiplin mekanizması (cinsel taciz, aile içi şiddet vs. gibi durumlarda işletilen) AKP CHP MHP BBP HDP Parti içi disiplin

Detaylı

SAÐLIKTA ÖZELLEÞTÝRME

SAÐLIKTA ÖZELLEÞTÝRME Doç. Dr. Ýlker BELEK Akdeniz Üniversitesi Týp Fakültesi Halk Saðlýðý Anabilim Dalý Öðretim Üyesi SAÐLIKTA ÖZELLEÞTÝRME Burjuva Sýnýf Saldýrýsýnýn Tepe Noktasý Yukarýda tanýmlanan saðlýk sistemi yapýsý

Detaylı

İlerici Kadınlar Kimdir?

İlerici Kadınlar Kimdir? İlerici Kadınlar Kimdir? Türkiye de AKP iktidarı ile ivme kazanan piyasacılık ve gericilik kadınlar üzerindeki baskıyı daha da artırmıştır. Özellikle son on yılda toplumsal yaşamın dincileştirilmesi kadın

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni ziyaret eden ilk Türk siyasi lider olan Perinçek, onurlarına verilen yemek sırasında bir konuşma gerçekleştirdi. ABD'nin savaş

Detaylı

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası STRATEJİK VİZYON BELGESİ SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası Yakın geçmişte yaşanan küresel durgunluklar ve ekonomik krizlerden dünyanın birçok ülkesi ve bölgesi etkilenmiştir. Bu süreçlerde zarar

Detaylı

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ! DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ! Silahlý Propaganda ve Gerilla Savaþý Nikaragua da Devrim ve Seçim Proletarya ve Sosyalist Siyasal Bilinç Demokratik Muhalefette Demokrat! Türkiye Devriminde Kürt

Detaylı

ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ

ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ HAK-İŞ Konfederasyonu olarak 24-25 Mayıs 2018 tarihinde Londra da gerçekleştirilen ITUC Genel Kurul kararlarını ele alan, ITUC İcra Kurulu

Detaylı

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. SİYASAL PARTİLER Siyasi Parti Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. Siyasi partileri öteki toplumsal örgütlerden ayıran

Detaylı

İçindekiler Şekiller Listesi

İçindekiler Şekiller Listesi 1 İçindekiler 1.GĠRĠġ 3 2. Mekânsal Sentez ve Analiz ÇalıĢmaları... 4 3. Konsept....5 4. Stratejiler.....6 5.1/1000 Koruma Amaçlı Ġmar Planı.....7 6.1/500 Vaziyet Planı Sokak Tasarımı....7 7.1/200 Özel

Detaylı

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK AKADEMİSİ GÜVENLİK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI GÜVENLİK VE TERÖRİZM YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE DAĞILIMLARI 1. ve Terörizm (UGT) Yüksek Lisans (YL) Programında sekiz

Detaylı

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ 1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ 1. GİRİŞ Odamızca, 2009 yılında 63 fuara katılan 435 üyemize 423 bin TL yurtiçi fuar teşviki ödenmiştir. Ödenen teşvik rakamı, 2008 yılına

Detaylı

Türk bürokrasisinde güç mücadelesi: Muhafazakar blok ve Perinçek grubu

Türk bürokrasisinde güç mücadelesi: Muhafazakar blok ve Perinçek grubu Türk bürokrasisinde güç mücadelesi: Muhafazakar blok ve Perinçek grubu Erdoğan ın güvenlik-istihbarat yapısındaki bu güç mücadelesini nasıl yöneteceği bürokrasinin ve AK Parti nin anayasal yapısının dönüşümünü

Detaylı

INTL 101 / SİYASET BİLİMİNE GİRİŞ

INTL 101 / SİYASET BİLİMİNE GİRİŞ INTL 101 / SİYASET BİLİMİNE GİRİŞ Siyaset, siyasal sistemler ve siyaset bilimine ait temel kurum ve kavramlar; öğrencilerin farklı siyasal sistemlerin işleyişlerini anlamalarına yönelik olarak siyaset

Detaylı

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018 ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018 ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞ KOŞULLARI Demokrasi Kültürümüzün Yetersizliği Bedeli ödenmeden demokrasiye girmiş olmamızın sıkıntılarını çekiyoruz. Art

Detaylı

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ Enerji, modern kişisel yaşamın, üretim ve iletişim süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri. Enerjinin tüketimi küresel düzeyde hızla artmaya devam ederken üç ana ihtiyaç baş gösteriyor:

Detaylı

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB Danýþma Kurulu 38. Dönem 2. Toplantýsý 16 Nisan 2005'te Ankara'da TMMOB çalýþmalarý üzerine bilgilendirme ve TMMOB çalýþmalarýnýn deðerlendirilmesi gündemi

Detaylı

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE Türkiye Đşçi Sendikaları Konfederasyonu KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE Ankara Amaç Türkiye de kayıt dışı istihdam önemli bir sorun olarak gündemdedir. Ülkede son verilere göre istihdam edilenlerin yüzde

Detaylı

NTERNET ÇA I D NAM KLER

NTERNET ÇA I D NAM KLER Mustafa Emre C VELEK NTERNET ÇA I D NAM KLER www.internetdinamikleri.com STANBUL-2009 Yay n No : 2148 letiflim Dizisi : 55 1. Bas m - stanbul - Haziran 2009 ISBN 978-605 - 377-066 - 4 Copyright Bu kitab

Detaylı

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki 14.11.2013 tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki Tablo 1 Sosyal BilimlerEnstitüsü İletişim Bilimleri Doktora Programı * 1. YARIYIL 2. YARIYIL İLT 771 SİNEMA ARAŞTIRMALARI SEMİNERİ 2 2 3 10 1

Detaylı

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - İtalya İlişkileri: Fırsatlar ve Güçlükler ( 2014 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

Çarşamba İzmir Basın Gündemi

Çarşamba İzmir Basın Gündemi 16.09.2015 Çarşamba İzmir Basın Gündemi Krizler arasında Devrim Özkan Her şeyin dünyadaki tüm gelişmelerden etkilenebildiği yeni bir çağda yaşıyoruz. Son iki yüzyıllık dönemde dünyadaki tüm ekonomik

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

SİVİL GLOBAL GLOBAL SİVİL DİPLOMASİ İNŞASI PROGRAMI Potansiyelin Keşfi

SİVİL GLOBAL GLOBAL SİVİL DİPLOMASİ İNŞASI PROGRAMI Potansiyelin Keşfi STRATEJİK VİZYON BELGESİ SİVİL GLOBAL 2015-2023-2053 GLOBAL SİVİL DİPLOMASİ İNŞASI PROGRAMI Potansiyelin Keşfi (2015-2023-2053) Globalleşme süreci ülkeleri ekonomik, siyasi ve sosyolojik bakımdan üç temel

Detaylı

1 1. BÖLÜM ASKERLİKTE ÖZELLEŞTİRMENİN TARİHİ

1 1. BÖLÜM ASKERLİKTE ÖZELLEŞTİRMENİN TARİHİ İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ... iii KISALTMALAR...xiii TABLOLAR LİSTESİ... xv ŞEKİLLER LİSTESİ... xvii GİRİŞ... 1 1. BÖLÜM ASKERLİKTE ÖZELLEŞTİRMENİN TARİHİ 1.1. ANTİK VE ORTA ÇAĞ... 9 1.1.1. Antik Çağ... 9 1.1.2.

Detaylı

: TRE Investment-TRE II Proje Tarihi : 01.2005-06.2005 nflaat Tarihi : 06.2005-12.2006 Ana Strüktür. : Betonarme Karkas Ana fllev

: TRE Investment-TRE II Proje Tarihi : 01.2005-06.2005 nflaat Tarihi : 06.2005-12.2006 Ana Strüktür. : Betonarme Karkas Ana fllev EGEM MARLIK 00/ - 0 Yap Tan t m Genel görünüm O live Park Evleri Mimari Tasar m : M art D Mimarl k, Metin K l ç Mimari Proje ve Uygulama Ekibi: Özgür Dinçer, Gökhan Yadel, Okan Taflk ran, brahim Deniz,

Detaylı

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI 2010 Eğitim Öğretim Bahar Dönemi ZORUNLU DERSLER Uluslararası Ġlişkilerde Araştırma ve Yazma

Detaylı

işçiokulu FASİKÜL 22:

işçiokulu FASİKÜL 22: Emperyalizm nedir? Emperyalizm dünya üzerinde uluslararası sermayenin tek tek ülkelerdeki emekçileri sömürmesi ve baskı altına almasının adıdır. Bütün yeraltı ve üstü zenginliklere el koyma, pazarı ele

Detaylı

İZMİR İLİ İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI İSTATİSTİKLERİ VE İŞ GÜVENLİĞİNİNKENT YAŞAMINA ETKİLERİ. Aykut AKDEMİR Maden Mühendisi izmir@maden.org.

İZMİR İLİ İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI İSTATİSTİKLERİ VE İŞ GÜVENLİĞİNİNKENT YAŞAMINA ETKİLERİ. Aykut AKDEMİR Maden Mühendisi izmir@maden.org. 719 İZMİR İLİ İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI İSTATİSTİKLERİ VE İŞ GÜVENLİĞİNİNKENT YAŞAMINA ETKİLERİ Alpaslan ERTÜRK Maden Yüksek Mühendisi izmir@maden.org.tr Aykut AKDEMİR Maden Mühendisi izmir@maden.org.tr

Detaylı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi 1990 yılında Latin Amerika'nın ada ülkesinde bir grup Müslüman ülkedeki yönetimi ele geçirmek için silahlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Detaylı

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 ( TASLAK STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1 Yeni Dönem Türkiye - Polonya İlişkileri; Fırsatlar ve Riskler ( 2016 ) Türkiye; 75 milyonluk nüfusu, gelişerek büyüyen

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ NO.12, ARALIK 2016 ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI 30 Kasım 2016 Çarşamba günü Ortadoğu Stratejik

Detaylı

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu 2016 yılında 126 ülkenin ordusu değerlendirilmiş ve dünyanın en güçlü orduları sıralaması yapılmıştır. Ülkenin sahip olduğu silahlı gücün yanında nüfusu, savaşabilecek ve askerlik çağına gelen insan sayısı,

Detaylı

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ STRATEJİK VİZYON BELGESİ ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ Ekonomi, Enerji ve Güvenlik; Yeni Fırsatlar ( 20-22 Nisan 2016, Pullman İstanbul Otel, İstanbul ) Karadeniz - Kafkas coğrafyası, tarih boyunca

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 ( STRATEJİK VİZYON BELGESİ ) TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1 Yeni Dönem Türkiye - Suudi Arabistan İlişkileri: Kapasite İnşası ( 2016, İstanbul - Riyad ) Türkiye 75 milyonluk nüfusu,

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

16 Ağustos 2013 BURHANETTİN DURAN

16 Ağustos 2013 BURHANETTİN DURAN BURHANETTİN DURAN Analiz Niçin İhtiyaçtır? Siyasal vesayetlerinden kurtulmuş, ekonomisi büyüyen, kronik toplumsal sorunlarını çözüme kavuşturmuş ve bölgesinde itibarı artan bir Türkiye nin önündeki en

Detaylı

Merkez Strateji Enstitüsü. Türkiye-Rusya İlişkileri Mevcut Durumu ve Geleceği

Merkez Strateji Enstitüsü. Türkiye-Rusya İlişkileri Mevcut Durumu ve Geleceği Merkez Strateji nstitüsü Türkiye-Rusya İlişkileri Mevcut Durumu ve Geleceği 1 Türkiye-Rusya İlişkilerinin Tarihsel Seyri: Savaş-Kriz-İşbirliği Savaş Kriz İşbirliği 16. yy 1917 1940 1990 2011 2015 2 Türkiye-Rusya

Detaylı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim CHP

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim CHP 1999 ve 2002 Seçimlerinde CHP 1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim CHP 1999 seçimlerine Türkiye yükselen milliyetçilikle girdi. Ecevit in azınlık iktidarında seçimlere kısa bir süre kala Türkiye

Detaylı

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL İSTANBUL 2015 YAYINLARI Yazar: Dr. A. Oğuz ÇELİKKOL Kapak ve Dizgi: Sertaç DURMAZ ISBN: 978-605-9963-09-1 Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı)

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Uluslararası İlişkiler Tarihi II PSIR 112 3 3 + 0 3 5

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Uluslararası İlişkiler Tarihi II PSIR 112 3 3 + 0 3 5 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Uluslararası İlişkiler Tarihi II PSIR 2 3 3 + 0 3 5 Ön Koşul Dersleri PSIR Dersin Dili İngilizce Dersin Seviyesi Lisans Dersin Türü Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011 Seri/Sıra No 2000 li Yıllar / 8 Kitabın Adı Türkiye de Eğitim Editör Bekir S. GÜR Yayın Hazırlık Arter Reklam ISBN 978-605-5952-25-9 Baskı Tarihi Ağustos-2011 Ofset Baskı ve Mücellit Ömür Matbaacılık Ömür

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018 DÜŞÜNCE KURULUŞLARI Şubat 2018 Düşünce kuruluşları nedir? Nasıl çalışır? Özellikleri nelerdir? Dünyadaki düşünce kuruluşları Türkiye deki düşünce kuruluşları DÜŞÜNCE KURULUŞLARI NEDİR? DÜŞÜNCE KURULUŞLARI

Detaylı

Siyasette kutuplaşma. Ahval 13/8/2018

Siyasette kutuplaşma. Ahval 13/8/2018 Ahval 13/8/2018 Türkiye deki durumdan söz edeceğim, ama konu her ülke için de geçerli. Siyasi kutuplaşma, çok farklı görüşlerin ortaya çıkması olmasa gerek, bu farklı görüşlerin taraflarca tartışılamaz

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST207 3 3 + 0 3 4

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST207 3 3 + 0 3 4 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST207 3 3 + 0 3 4 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü Dersi

Detaylı

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi Bugünlerde bu üç adı bir araya getiren ortak özellik, her birinin uluslararası sınıflar mücadelesinde bölgesel etkilere yol

Detaylı

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI

YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS MÜFREDATI 2010 Eğitim Öğretim Yılı Bahar Dönemi Zorunlu Dersler Uluslararası İlişkilerde Araştırma

Detaylı

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ... ÖRNEK SORU: 1 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti açısından, 30 Ekim 1918 de, yenilgiyi kabul ettiğinin tescili niteliğinde olan Mondros Ateşkes Anlaşması yla sona erdi. Ancak anlaşmanın,

Detaylı

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez 1 / 8 2014/08/29 15:48 Ana Sayfa GÜNDEM DÜNYA EKONOMĐ SPOR KELEBEK YAZARLAR EMLAK AĐLE HÜRRĐYET TV myy@hurriyet.com.tr Hürriyet 11.08.2014 Pazartesi Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez - A + Tak

Detaylı

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 3. 2009'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 3. 2009'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi POLİTİKANOTU Mart2011 N201126 tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Sarp Kalkan 1 Politika Analisti, Ekonomi Etütleri Ayşegül Dinççağ 2 Araştırmacı, Ekonomi Etütleri Büyüme Rakamları Üzerine

Detaylı

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TürkİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu 1976 Yılında kurulmuş ülke genelinde 50.500 üyesi

Detaylı

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3 ÜNİTE:1 Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2 Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3 Millî Güvenlik Konseyi Rejimi, 1982 Anayasası nın Yapılışı ve Başlıca Özellikleri

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Olcay Bige AŞKUN. İşletme Yönetimi Öğretim ve Eğitiminde Örnek Olaylar ile Yazınsal Kurguları

Yrd. Doç. Dr. Olcay Bige AŞKUN. İşletme Yönetimi Öğretim ve Eğitiminde Örnek Olaylar ile Yazınsal Kurguları I Yrd. Doç. Dr. Olcay Bige AŞKUN İşletme Yönetimi Öğretim ve Eğitiminde Örnek Olaylar ile Yazınsal Kurguları II Yay n No : 2056 Hukuk Dizisi : 289 1. Bas Kas m 2008 - STANBUL ISBN 978-975 - 295-953 - 8

Detaylı

Bir Müflterinin Yaflam Boyu De erini Hesaplamak çin Form

Bir Müflterinin Yaflam Boyu De erini Hesaplamak çin Form Bir Müflterinin Yaflam Boyu De erini Hesaplamak çin Form Bu formu, müflterilerinizden birinin yaflam boyu de erini hesaplamak için kullan n. Müflterinin ad : Temel formül: Yaflam boyunca müflterinin öngörülen

Detaylı

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI Değerli Arkadaşlar, Türkiye zor günlerden geçiyor. Ajan filmlerini aratmayan olaylar gün geçmiyor ki gündeme

Detaylı

Önemli olanlardan başlar isek, Işık Ergüden 1970 li yıllardaki sol içi şiddet ortamını ilgili soruyu cevaplandırırken şöyle değerlendiriyor:

Önemli olanlardan başlar isek, Işık Ergüden 1970 li yıllardaki sol içi şiddet ortamını ilgili soruyu cevaplandırırken şöyle değerlendiriyor: Express in 129. sayısında Işık Ergüden ile devrimci şiddet, 1970 li yıllardaki silahlı mücadele grupları, tarihimiz ve değişik konuları ele alan uzun bir söyleşi yayımlandı. Bu söyleşinin bazı bölümlerini

Detaylı

İstanbul Politikalar Merkezi. FUAT KEYMAN 13 Mayıs 2017

İstanbul Politikalar Merkezi. FUAT KEYMAN 13 Mayıs 2017 İstanbul Politikalar Merkezi FUAT KEYMAN 13 Mayıs 2017 Yerel Kalkınmada Yeni Dinamikler: Türkiye nin Kentlerinden, Kentlerin Türkiye sine raporu; 12 kentimize ilişkin sosyo-ekonomik verilerin derinlemesine

Detaylı

BURSA DA İLK 250 ŞİRKET VE İSTİHDAM

BURSA DA İLK 250 ŞİRKET VE İSTİHDAM BURSA DA İLK 250 ŞİRKET VE İSTİHDAM Prof. Dr. Yusuf ALPER 1. GENEL OLARAK İSTİHDAM Ekonomik faaliyetin toplumsal açıdan en önemli ve anlamlı sonuçlarından birini, yarattığı istihdam kapasitesi oluşturur.

Detaylı

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1 Rapor No: 41, Mart 2011 KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Center for Mıddle Eastern Strategıc Studıes mezhepçilik Irak

Detaylı

Bu yaz girifle gereksinmiyor. Do rudan, kan tlayaca m z

Bu yaz girifle gereksinmiyor. Do rudan, kan tlayaca m z Yoksulun fians Bu yaz girifle gereksinmiyor. Do rudan, kan tlayaca m z sonuca geçelim: Teorem. Yoksulun zengine karfl flans yoktur. Bu çok bilinen teorem i kan tlayabilmek için her fleyden önce önermeyi

Detaylı

TÜRKİYE IX. TARIM EKONOMİSİ KONGRESİ ŞANLIURFA, 2010 Kadınların ekonomik alanda yer almaları, aile içi ekonomik refahı sağlaması yanında ülke ekonomisine yaptığı olumlu katkı ile ulusal kalkınmaya da katkıda

Detaylı

İNTİHAR EYLEMLERİ Kasım 2003 İstanbul Saldırıları HALİM ALTINIŞIK STRATEJİ-GÜVENLİK-YÜZ OKUMA UZMANI

İNTİHAR EYLEMLERİ Kasım 2003 İstanbul Saldırıları HALİM ALTINIŞIK STRATEJİ-GÜVENLİK-YÜZ OKUMA UZMANI EYLEMLERİ 15-20 Kasım 2003 İstanbul Saldırıları HALİM ALTINIŞIK STRATEJİ-GÜVENLİK-YÜZ OKUMA UZMANI EYLEMLERİ A. Programın Amaç ve Gerekliliği 11 Eylül gününden beri "terör" daha fazla tartışılmaya başlanmıştır.

Detaylı

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ (Taslak Rapor Özeti) Faruk Aydın Hülya Saygılı Mesut Saygılı Gökhan Yılmaz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü

Detaylı

Hiçbir zaman Ara s ra Her zaman

Hiçbir zaman Ara s ra Her zaman Ö RETMEN ÖZ DE ERLEND RME FORMU K fi L K ÖZELL KLER flimi seviyorum. Sab rl y m. Uyumluyum. fl birli ine aç m. Güler yüzlüyüm. yi bir gözlemciyim. yi bir planlamac y m. Çocuklara, ailelere, meslektafllar

Detaylı

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! Clara Zetkin haklı olarak Kadının özgürlüğünün, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, emeğin sermayenin

Detaylı