Bu ön bilgiler ışığında Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyâtının genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Bu ön bilgiler ışığında Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyâtının genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:"

Transkript

1 Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının Oluşumu 1923 te cumhuriyetin ilanıyla başlayıp günümüze kadar gelen edebiyattır. Fakat Millî Edebiyât dönemini kesin çizgilerle bu dönemden ayıramayız. Mondros Mütârekesi nden sonra devletimizin, vatanımızın savunmasız duruma düşmesi Anadolu nun sömürgeci politikalarla semiren tek dişi kalmış canavar ruhlu sömürgeci devletler tarafından işgâline zemin hazırlamıştır. İşgal, vatan savunmasının Anadolu da yoğunlaşmasıyla neticelenmiştir. Millî Mücâdele ruhu Anadolu da ve bazı SANAT İslâm topraklarında canlanmıştır. Bu ruh Millî edebiyat döneminde meyvelerini vermeye başlamış ve Cumhuriyet döneminin Türk edebiyâtının oluşum aşamasında da devam etmiştir. Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek, Milleti oluşturan değerler (vatan birliği, istiklâlin sembolü olan bayrak, asırlarca milletimizi dipdiri tutan millî ve Bizim diyarımız da bin bir baharı saklar! manevi değerler, ortak bir değerimiz olarak dil, kültürel dokumuzun kökenlerinin aranacağı millî tarih ) Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının Oluşumu aşamasında telif edilen eserlerimizin ruh dokusunu meydana İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar getirmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanan ve sosyal, siyasi, akademik, hukûkî, ekonomik hayatımızın Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da değişiminde önemli rol üstlenen inkılâblar ve devrimler edebî eserler ile öğretici metinlerimizin muhtevasını da Gezersin kırk asırlık mabedin içini etkilemiştir. Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda, Batı kökenli edebî türler ile öğretici metinler Atatürk ilke ve inkılâbları ile bu ilke ve inkılâblar doğrultusunda Bize heyecan verir bir parça yeşil çini yapılan devlet düzenlemelerinin getirdiği yeniliklerle donatılmıştır. Birinci Dünya Savaşı ndan sonra oluşturulan yapay haritalar huzursuzluğu artırmıştır. Bunun getirdiği, İslam Sen raksına dalarken için titrer derinden milletleri arasındaki irtibatsızlık problemlerimizi derinleştirmiş ve günümüzde bile kanayan bir yara olarak Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin tefrika(ayrılık) hastalığı hâlini almıştır. Bizim de kalbimizi kımıldatır derinden Akıl, sezgi, varlık bilinci ve yorumlaması, gerçekliğin algılanma biçimi gibi felsefi yorumlar Batı da olduğu gibi Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin bizde de etkisini göstermiştir. Bu tür felsefi düşünceler edebî eserlerde de yansımalarını göstermiş ve kurmacanın imkânları ve çatısı altında varlığını ispatlamak istemiştir. Fırtınayı andıran orkestra sesleri GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (Sürrealizm): Akıl, mantık ve zekâyla mutlak gerçeğe ulaşmak imkânsızdır. Bilinçaltı, Bir ürperiş getirir senin sinirlerine, rüya, hayal gücü gibi kaynaklar göz önünde tutularak, akıl ve deneylerin sınırladığı dar gerçekten, "realite"den Istırap çekenlerin acıklı nefesleri kurtulup "sürreal"e yükselinebilir. Töre, âdet, gelenek ve ahlak gibi değerlere karşı çıkılır. Bizde geçer en yanık bir musiki yerine VAROLUŞÇULUK (Egzistansiyalizm): İnsanın, kendi varlığının farkında olması ve kendi hayatını kendi kararıyla kurması gerektiğini savunur. İnsan, her zaman vardır ve özgür bir varlıktır. İnsana yol gösterecek olan da Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun sadece bu kendi varlığıdır. İnsan, sürekli kendini aşmaya çabalamalıdır. Kendini yenilemeli, kendi kabuğundan Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini, (içinden)çıkma mücadelesini sürekli vermelidir. Bu nedenle varoluşçular, devamlı bir arayış içinde oduklarından Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun mutsuzluk ve bunalım içindedir. Bu anlayışla oluşturulan edebiyata "bunalım edebiyatı" denmiştir. Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini... SEZGİCİLİK (Intuisyonizm): Sezgi akıl ve zihinden üstündür, önceliklidir. Varlığa ulaşmanın kaynağı sezgidir. Birdenbire açılmak, aracısız ve doğrudan kavramak varlığa ulaşmanın esasıdır. Varlıkları bize veren sezgidir, bilgi Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken değildir. Bergsonculuk olarak da bilinir. Yazılmamış bir destan gibi Anadolu muz DADAİZM: Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. 1. Dünya Savaşı nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin Sana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz akımıdır. Dada cı yazarlar, Kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı. Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen Faruk Nafiz Çamlıbel kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında etkili olan bazı sosyal ve siyasi olaylar şunlardır: Kurtuluş Savaşı; Latin alfabesinin kabulü; Saat, takvim, ölçü ve kıyafetlerde Batı dünyasına uyulması; Medreselerin kaldırılması; Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması; Öğretimin birleştirilmesi; İkinci Dünya Savaşı; Çok partili hayata geçiş; Kore Savaşı; 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesi; Kıbrıs Barış Harekâtı; 12 Eylül 1980 askerî müdahalesi; İlköğretimden üniversiteye kadar pek çok eğitim kurumunun açılması Bu ön bilgiler ışığında Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyâtının genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Yazı diliyle konuşma dili arasındaki fark ortadan kalktı. Dilde sadeleşme çabaları aralıksız sürdü. Şiirde günlük konuşma dili hâkim oldu. 2. Edebiyatımız, toplumcu bir karakter ve gerçekçi bir anlayış kazandı. 3. Aruz vezni terk edilerek ( Mehmet Akif, Yahya Kemal, Ahmet Haşim hariç) heceye yöneliş hızlandı. Şiir, bazı şairlerin diliyle ve eliyle serbest nazıma yaklaştı. 4. Şiir, roman, hikâye, tiyatro gibi türlerde önemli gelişmeler ve uluslararası başarılar sağlandı. Şiirler, romanlar, öyküler ve oyunlar doğrudan ya da dolaylı olarak bu inkılâblarla bağlantılıdır. Şair ve yazarlar yeni ilke ve reformları eserlerinde yorumlamış, açıklamış ve savunmuşlardır. 5. Milli Edebiyat la başlayan halka inme, Anadolu ya yönelme çabası, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı nın ana ilkeleri olmuştur. 6. Yeni dil - eski dil tartışmaları sonuçlanmış; siyasi irade, Türk Dil Kurumu nu kurarak dilde arılaşmaya hız kazandırmıştır. (Nurullah ATAÇ gibi bazı yazarların Öz Türkçecilik anlayışı, amacını aşarak, yazı dilini halkın konuştuğu konuşma dilinden uzaklaştırmış; bununla birlikte TDK nin eğitim politikaları üzerindeki etkisi ve yazarların ısrarı ile medya kontrolü öz Türkçecilik anlayışı çevresinde türetilen bazı kelimelerin yazı dilimize ve zamanla konuşma dilimize de yerleşmesini sağlamıştır.) 7. Türk edebiyatı, hem Doğu dan hem de Batı dan yararlanmış, bir yandan öz kaynaklarına yönelirken diğer yandan dünya edebiyatlarını mercek altına almıştır. Batı edebiyatlarından daha önceki dönemlerde aldığımız edebî ve öğretici metin türleri millî içerikle zenginleştirilerek kullanılmaya devam etmiştir a kadar yerli hayata ve halka yöneliş, daha sonra yeni edebi oluşumların etkisiyle insan ve toplum merkezli yapısını sürdürmüştür. 9. I. ve II. Dünya Savaşları arasında kalan dönemde Avrupa da ortaya çıkan dadaizm, sürrealizm, post-modernizm gibi bireyin bunalımını esas alan ve modernizmi sorgulayan akımlar bizde de özellikle 1940 tan sonra etkisini göstermiştir. 10. Bireyin anlatılmasında psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmış; bireyi önemseyen varoluşçuluk, sezgicilik gibi fikirlere değer verilmiştir. 11. Millî Mücadele ruhu İstiklâl Harbi, Çanakkale Harbi gibi yakın dönem hadiseleriyle birlikte tarihimizin şanlı sayfalarının da edebî ve öpğretici metinlerde yer bulmasını sağlamıştır. 12. Öykü ve romanda toplumsal gerçekçilik egemen olmuştur. 13. Şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Buna bağlı olarak mekânlar da çeşitlilik kazanmıştır. 14. Bu dönemden itibaren farklı edebi topluluklar ortaya çıkmaya başlamıştır. 15. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, batılılaşma ekseni etrafında yeni bir kültür oluşturma çabası ortaya çıkmıştır. Bu kültürü oluşturma görevi de aydınlara verilmiştir. Bu dönem eserlerinde, oluşan bu yeni fikirlerin ve kültürlerin edebiyatla halka benimsetilme çabaları görülmektedir. 16. Millî edebiyat hareketinin bir devamı mahiyetinde olan ve Cumhuriyetin ilanıyla birlikte gelişen edebiyat; biçim, dil, ahenk, içerik gibi yönleriyle Millî edebiyatla kaynaşmış haldedir. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyâtında Öğretici Metinler Bu dönemde kullanılan öğretici metin türleri: Deneme, Günlük, Gezi Yazısı, Makale, Hatıra, Fıkra(Köşe Yazısı), Söyleşi(Sohbet), Eleştiri, Biyografi, Röportaj (Bu öğretici metinleri 11. sınıf Dil ve Anlatım dersinde gördüğünüz için bu türlere dair bilgilerden sorumlusunuz.) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyâtı nın önemli öğretici metinleri ve yazarlarına dair bilgiler için araştırma yapınız. Biz kısaca hatırlatalım. 1

2 GÜNLÜK/GÜNCE Hangi gün yazıldığını belirtmek için tarih atılan, çoğu zaman her günün sonunda o gün olup bitenin, sıcağı sıcağına anlatıldığı, olaylarla ilgili yorumlar, değerlendirmeler yapıldığı öznel ve kısa, samimi yazılara günlük (günce) denir. Birkaç örnek: Günlük: (Oğuz Atay ın Günlüğü): Oğuz Atay Jurnal 1 2: Cemil Meriç Günler: Cemal Süreya Yaşamak: Cahit Zarifoğlu Günce 1 2: Nurullah Ataç Sohbet yazarı ele aldığı konuda fazla derinleşmez, ileri sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna gitmez, sezdirmeye çalışır; bu yönüyle makaleden ayrılır. Bu türün dili yalın konuşma dili, anlatımı da konuşma havasında rahat ve samimidir. Yazar sorulu cevaplı cümlelerle, konuşuyormuş hissi verir. Birkaç örnek: Eşref Saati: Şevket Rado Sözden Söze: Nurullah Ataç Edebiyat Söyleşileri: Suut Kemal Yetkin Hak Dostum Diye Başlayalım Söze: Haldun Taner Dilimiz Üzerine Söyleşiler: Melih Cevdet Anday ANI/HATIRA Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı belli bir dönemin yorumlandığı yazılar olduğundan tarihi bir belge özelliği de gösteren(bilimsel nitelikli belge değlidir.) yazılara anı (hatıra) denir. Birkaç örnek: Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu: Salah Birsel Çankaya: Falih Rıfkı Atay Boğaziçi Yalıları: Abdülhak Şinasi Hisar Edebiyatçılarımız Geçiyor: Halit Fahri Ozansoy FIKRA (Köşe Yazısı) Hayatın içinden herhangi bir konunun daha çok sosyal, siyasal ve kültürel olayların kişinin penceresinden görüldüğü şekliyle yazılan ve kanıt esasına dayanmayan, ele alınan konu hakkında bilgi vermenin değil, o konu ile ilgili düşündürmenin önemli olduğu kısa, günübirlik yazılara fıkra denir. Birkaç örnek: Kulaktan Kulağa: Orhan Seyfi Orhon Gün Doğmadan: Yusuf Ziya Ortaç Pazar Konuşmaları: Falih Rıfkı Atay Devekuşuna Mektuplar: Haldun Taner Eşkâl-i Zaman: Ahmet Rasim BİYOGRAFİ/HAYAT HİKÂYESİ Bir kişinin hayatının anlatıldığı tarafsız ve gerçekçi yazılara biyografi denir. Biyografilerde amaç o kişiyi tüm yönleriyle (hayatı, eserleri, kişiliği, görüşleri vs.) tanıtmaktır. Divan edebiyatında özellikle şairlerin hayatını anlatan bu tür eserlere tezkire denirdi. Birkaç örnek: Yahya Kemal: Ahmed Hamdi Tanpınar Mehmed Akif Ersoy: Midhat Cemal Kuntay Siyasi ve Edebi Portreler: Yahya Kemal Beyatlı GEZİ YAZISI/SEYAHATNAME Gezilip görülen yerler hakkında yazılan; çeşitli mekânların başka yerlere benzemeyen tarihi, mimari, ekonomik, teknolojik ve kültürel özelliklerinin ayrıntılarıyla anlatıldığı yazılara gezi yazısı denir. Birkaç örnek: Tuna dan Batı ya: İsmail Habip Sevük Anadolu Notları 1-2: Reşat Nuri Güntekin Düşsem Yollara Yollara: Haldun Taner Göz Ucuyla Avrupa: Yusuf Ziya Ortaç Deniz Aşırı: Falih Rıfkı Atay İpek Yolu ndan Afganistan a: Erdem Beyazıt Hicaz'dan Endülüs'e: Nazif Gürdoğan Mavi Anadolu: Azra Erhat Mavi Yolculuk: Azra Erhat Üsküp ten Kosova ya: Yavuz Bülent Bakiler MAKALE Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, belli kanıtlar, belgeler, inandırıcı veriler kullanarak kanıtlamaya çalıştığı ve böylece okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçladığı yazı türüne makale denir. Makalede temel unsur düşüncedir. Makalenin iki önemli özelliği vardır. Bunlardan birincisi konuya yeni bir açıdan bakıyor olması, ikincisi ise ispat kaygısı taşımasıdır. Bu yüzden makalelerin dili akıcı ve ciddidir. Klasik makale planı; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş bölümünde bilgi verilecek, açıklanacak konu veya savunulacak fikir açıklanır. Makalenin en kısa bölümüdür. Gelişme bölümünde ortaya konulan konu veya savunulacak düşüncenin ayrıntılarına girilir. Konu gerekli görülen yönlerden işlenir, açıklanır. İleri sürülen görüşlerle ilgili belgeler, istatistikler, tarihi gerçekler, özdeyişler, atasözleri, sosyal olaylar ve bilim-teknik alanındaki çalışmalar, buluşlar vb. ortaya konulur. Makalenin en uzun bölümüdür. Sonuç bölümünde, gelişme bölümünde açıklığa kavuşturulan görüşler doğrultusunda bir sonuca ulaşılır. Bu bölümde giriş gibi kısadır. Makalede amaç bilgi aktarmak ya da görüşlerine okuyucuyu inandırmak olduğundan açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır. Makale, gazete ile birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazı türüdür. Bizde Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkmasıyla görülür. İlk makale de aynı gazetede Şinasi tarafından yazılmıştır. Edebiyatımızda Tanzimat döneminden beri görülen makale türünde Namık Kemal, Hüseyin Cahit, Ziya Gökalp, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Yaşar Nabi, Ahmet Hamdi Tanpınar ünlü birkaç isimdir. SOHBET/SÖYLEŞİ Herhangi bir düşünceyi, konuyu, yazarın karşısında biri varmış gibi günlük, sıradan ve rahat bir dille anlattığı fikir yazılarına sohbet (söyleşi) denir. DENEME Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüne deneme denir. OTOBİYOGRAFİ Yazar eğer kendi hayatını anlatmışsa yazıya otobiyografi denir. Otobiyografilerde çoğu zaman sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlarından da söz eder. Birkaç örnek: Hayatım: Hasan Ali Yücel Böyle Gelmiş Böyle Gitmez: Aziz Nesin Ya Kendim ya da Defter-i Âmâlim: Yusuf Akçura Deneme yazarı görüşlerini aktarırken samimi bir dil kullanır. Kendi içiyle konuşuyormuş gibi bir hava içindedir. Deneme her konuda yazılabilir. Ancak daha çok tercih edilen konu her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren, kalıcı, evrensel konulardır. Birkaç örnek: Karalama Defteri: Nurullah Ataç Edebiyat Konuşmaları: Suut Kemal Yetkin Sanat Üzerine Denemeler: Sabahattin Eyüboğlu Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler : Rasim Özdenören Bir Yazarın Notları: Nuri Pakdil Bakanlar ve Görenler: İsmet Özel Yaşadığım Gibi: Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir: Ahmet Hamdi Tanpınar Bu Ülke (1974,1985): Cemil Meriç Mağaradakiler (1978) : Cemil Meriç Düşman Kazanmak Sanatı: Tarık Buğra Yaşamı Yeniden Kurmak: Oktay Akbal Edebiyat Yazıları I-II-III: Sezai Karakoç Kurutulmuş Felsefe Bahçesi: Salah Birsel Akasya ve Mandolin: Mustafa Kutlu Altı Ay Bir Güz: Bilge Karasu Bir Değirmendir Bu Dünya: Cahit Zarifoğlu ELEŞTİRİ/TENKİT Bir sanatçının, bir sanat eserinin iyi ve kötü yanlarını ortaya koyarak onun gerçek değerini belirleyen yazılara eleştiri denir. Şiir, tiyatro, hikâye, roman, resim, heykel, film gibi bir sanat veya düşünce eserinin, zayıf ve güçlü yönleri göz önünde bulundurularak gerçek değerini belirleme amacıyla yapılan inceleme sonucunun anlatılmasıyla ortaya çıkar. Eleştiri türüne eskiden tenkit, eleştiri yazan kimseye de "münekkit" denirdi. Bugün eleştiri yazan kimseye eleştirmen denilmektedir. Eleştirmen eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; eserin yazarına ve okura yol gösterir. RÖPORTAJ/DERİN HABER Röportaj, sözlü anlatımla gerçekleşmekle birlikte gazete ve dergilerde yayımlanın yazı türlerinden biridir. Yazarın okuyucularına bir konuyu inandırmak için kişi, eşya, eser ya da bir yerle ilgili olarak yaptığı incelemeleri, fotoğraflarla süsleyerek, kendi görüşlerini de katarak yazdığı gazete ve dergi yazılarına röportaj denir. Birkaç örnek: Kaya Çukuru: Melih Cevdet Anday Allah ın Askerleri, Yaşar Kemal Bu Diyar Baştan Başa, Yaşar Kemal Çocuklar İnsandır: Yaşar Kemal Çukurova Yana Yana, Yaşar Kemal MÜLAKAT (GÖRÜŞME) Kendi alanının uzmanı ünlü kişileri etraflıca tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu aydınlatmak üzere uzmanlarla (veya ünlülerle) yapılan görüşmelerin aktarıldığı gazete yazılarına mülâkat (görüşme) denir. Birkaç örnek: Diyorlar ki: Ruşen Eşref Ünaydın Mülakat: Ruşen Eşref Ünaydın Bugün de Diyorlar ki: Hikmet Feridun Es Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar: Mustafa Baydar Edebiyatçılarımız Konuşuyor: Yaşar Nabi Nayır Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyâtında Coşku ve Heyecan Bildiren Metinler (Cumhuriyet Dönemi Şiiri) 1. Saf (Öz) Şiir Anlayışını Sürdüren Şiir Yedi Meşaleciler 2. Serbest Nazım ve Toplumcu Şiir ( ) 3. Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir Beş Hececiler ve Hisarcılar 4. Garip Hareketi (I. Yeni) ( ) 5. Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir Maviciler 6. İkinci Yeni ( ) 7. İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir ( ) 1960 Sonrası Mistik Duyarlılık Şiiri Sonrası Şiir 9. Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri 1. Saf (Öz) Şiir Anlayışı Saf şiir anlayışı Paul Valery nin şiirde dili her şeyin üstünde tutan görüşünden hareketle, Batı edebiyatından Paul Valery,Stephane Mallerme ve Divan şiirinin biçimci yapısından bir hayli etkilenen şairlerimizde (Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek, Özdemir Asaf, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ziya Osman Saba) görülen ortak zevk ve anlayışa verilen addır. Şiir söz ile mûsıkî arasında, sözden ziyâde mûsıkîye yakındır. Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır. Şiir, muhtelif tefsîrâta müsâit bir vüs at ve ve şümûlü hâiz olmalı. Türk edebiyatında Saf Şiir eğilimi Ahmet Haşim in Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar adlı makalesiyle (Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.) başlar. Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak. 2

3 Şiirde her türlü ideolojik sapmanın dışında kalarak okuyucuda sadece estetik haz uyandıran şiir yazma eğilimi, bu şairleri her türlü mektepleşme eğiliminin dışında kalıp müstakil şahsiyetler olarak şiir yazmaya yöneltmiştir. Saf şiir anlayışına sahip şairler Milli Edebiyat Dönemi şiir hareketlerinden de etkilenmişlerdir. Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel(hayali) ve bireysel yön ağır basar. Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır. Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durup; bir şey öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Saf şiir anlayışına sahip şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar. Sanatın form/biçim sorunu olduğuna inanan bu şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine özgü özel imge düzeni oluştururlar. Özgün ve yaratıcı olan bu imgeler dilin mantığına uygundur ve dilin anlam alanını genişletip dile yeni olanaklar sunacak bir yapıya sahiptir. Dilde saflaşma düşüncesi kendini rahat şiir yazma şeklinde başat(baskın) öğe olarak gösterir. Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak düşüncesiyle dilin yücelişi paralellik gösterir. İçsel ve bireysel bir yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler. Saf şiir anlayışına sahip şairler geleneksel biçimlerin yanı sıra serbest nazımla da şiirlerini yazmışlardır. Serbest nazmın yanı sıra beyit, dörtlük gibi nazım birimlerini, hece ya da aruz ölçüsünü kullananlar da vardır.(yahya Kemal, Necip Fazıl, Ahmet Hamdi...) Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendisini hissettirir. Gizemselcilik bireyselcilik, ruh, ölüm, masal, mit temaları yoğun olarak işlenir. Şairlerde sembolizm akımının izleri görülür. Şiirde söyleyişe büyük değer veren ve asıl olanın anlam değil anlatım olduğunu savunan Yahya Kemal şiiri sessiz bir musikiye benzetir. Şiirde biçim mükemmelliğine büyük önem verir, kelimeler üzerinde titizlikle durur, söylemek istediğini anlatacak sözcüğü buluncaya kadar uğraşır; yakın anlamlarıyla yetinmez. Şiirde iki unsurun önemli olduğunu vurgulamıştır: İstanbul Türkçesinin kullanılması ve şiirde ritim sağlanmasıdır. Şiirlerinde Türk tarihinin, Türk sanatının başarılı geçmişini, çevresinin güzelliklerini ve bunlar karşısındaki kişisel duygularını dile getirmiştir. Duygu, düşünce ve hayali ustalıkla kaynaştırdı ve lirik-epik şiirlerinin konularını aşk, doğa, deniz, ölüm ve sonsuzluktan aldı. Yahya Kemal parnasizm akımının şiirde biçim kusursuzluğuna verdiği değerden etkilenmiştir. Şiirlerinde divan edebiyatının gül, bülbül, aşk, şarap mazmunlarını kullanmış; ancak şiiri günümüz Türkçesiyle yazmıştır. Nedim den sonra ikinci İstanbul aşığı ve şarkı ustası sayılmıştır Ok şiiri hariç bütün şiirlerini aruz vezni ile yazmıştır. Aruzu; Türk aruzu haline getirmiştir. Nesirlerinin büyük bir kısmı fikir yazıları, sohbetler ve anılarıdır. Şiir: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyle, Rubailer. Nesir: Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Siyasi Hikâyeler; Edebiyata Dair. HATIRLATAN Yahya Kemal Beyatlı Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi, Seslendi pek vakitsiz.. İçim yandı ansızın. Mâzî yosunla örtülü bir göl ki yok dibi, Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın. Hicran gün ortasında neden böyle seslenir, Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi? Sessiz Gemi, Yahya Kemal Beyatlı Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. NECİP FAZIL KISAKÜREK ( ) Keskin bir özleyişle hayâl ettiren nedir, Bir devre varsa insanın ömründe en iyi? Ey sevgi anladım bu uzaktan sadâ ile, Ömrün yegâne lezzetidir hâtıran bile YAHYA KEMAL BEYATLI ( ) Üsküp te doğmuş, milletvekilliği ve büyük elçilik yapmıştır. Modern şiir dilinin yolunu açanlardandır. Şiirimize batılı anlayışla ilk çekidüzen veren sanatçımızdır. Divan şiiri ile yeni şiir arasındaki köprüyü tek başına kurmuştur. Tanzimat tan beri yıkılmaya hatta unutturulmaya çalışılan Divan şiiri onunla yeniden keşfedilir. Sanatçı kişiliğini Paris te okurken ünlü tarihçi Albert Sorelin derslerinden aldığı tarih zevkinden ve Fransız şairlerin ölçü ve biçim güzelliğinde bulmuştur. Rubai, şarkı onunla yeniden canlanmıştır. Türk aruzuna son ve en güzel şeklini veren O dur. BEKLENEN Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar, Ne de şeytan bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimle gölgeni, Gelme, artık neye yarar? Şairin ilk şiirlerinde Halk ve Tekke şairlerine ait biçim ve özlerin, çağdaş bir içerikle yenileştiği görülür. Önceleri dini havadan uzak şiirler yazmış, sonraları ise Allah yolunu anlatmayı amaç edinmiş, sanatı inançlarının sesi haline getirmiştir. Bütün şiirlerini heceyle yazmış ve biçime ısrarla bağlı kalmıştır. Şiirlerinde kolay anlaşılan fakat yorum gerektiren söyleyişler vardır. Ona göre şiir Mutlak Hakikat i arama işi dir. Şiirlerinde insanın evrendeki yeri, madde ve ruh meseleleri, insanın içindeki çatışmaları ve metafizik olayları konu olarak ele almıştır. Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Çile Tiyatro: Tohum, Bir Adam Yaratmak, Künye, Satırbaşı, Para, Reis Bey, Ahşap Konak Fıkra, İnceleme ve Makaleleri: Çöle İnen Nur, Büyük Doğu ya Doğru, Çerçeve, İdeologya Örgüsü, Baş Makalelerim Hatıra: Babıali, Cinnet Mustatili, Yılanlı Kuyudan, O ve Ben, Büyük Kapı Hikâye: Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntusundan Hikayeler, Hikayelerim Kaldırımlar I, Necip Fazıl KISAKÜREK Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksin, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler. İstanbul da doğmuş Felsefi şiirin en önemli temsilcilerindendir. Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkarmıştır. Şiirlerinde metafizik ve soyut konulara sıkça yer vermiştir. Şiiri oluşturan temel iki unsurun his ve fikir olduğunu belirtmiştir. Şiirlerinin içyapısı kadar dış yapısı da sağlamdır. Bu yüzden ölçüye ve kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır. Ölüm güzel şey; budur perde altından haber. Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taslar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi. (Necip Fazıl ın birçok şiiri bestelenmiştir. Bestelenen şiirler arasında Kaldırımlar da vardır. Aykut Kuşkaya, Uğur Işılak, Hasan Sağındık gibi sanatkârlar tarafından birçok şiiri bestelenmiştir.) 3

4 CAHİT SITKI TARANCI ( ) Ne geceler ekledim sabaha Öyle ağır öyle kara Güneş göz kırptığımda penceremden Dirildim yine sünger mezarımdan hayata Canım Azrail in elinde değilse Umudum var hâlâ Diyarbakır da doğmuş, çeşitli kamu kuruluşlarında çalışmıştır. Hececi şiir geleneğini sürdüren şairlerimizdendir. Şiirlerinde sürekli bir sıkkınlık, hoşnutsuzluk, bıkkınlık sezilir. Şiir onu hayata bağlayan tek nedendir. Ahmet Haşim gibi çirkinliğinden ve sevilmediğinden bahseder. Şiirlerinde ölüm korkusu, yaşama bağlılık, çocukluk günleri, zamanın geçiciliği en çok işlediği temalardır. Şiirlerinde heceye bağlı kalmakla beraber serbest şiire de karşı çıkmamıştır. Şiirde ses güzelliğine önem verir. Şiirin bir kelime işi olduğunu, duygunun, fikirlerin, buluşların sonradan geldiğini savunur. Yalın, içten, ahenkli bir dille şiirler yazmıştır. Yalın bir söyleyişi olmasına rağmen yer yer imge ve sembollere başvurmuştur. Şiir hakkındaki görüşlerini değişik makale ve denemelerle gazetelerde açıklamış olmasına rağmen arkadaşı Ziya ya yazdığı mektuplar da şairi tanıma açısından önemlidir. Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel (şiir) önemli eserleridir. Otuz Beş Yaş şiirinden Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç fark ettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Şiirlerinde biçim kurallarına sımsıkı bağlı olduğu görülür. Sanatı bir ruh disiplini olarak görür. Biçimi ise bir disiplin yansıması olarak tanımlar. Sembolistlerde olduğu gibi üç dört satırlık cümleler kurmuştur. Ölçü ve kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır. Ölçüdeki durakları kaldırmıştır. Sese ve ahenge önem verir. Kafiyeleri dikkatli ve olgundur. Sone ve Terzarima yı başarıyla kullanmıştır. Şiirlerinde ruhun dalgalanışlarını dile getirmiştir. Şiirlerinde konu olarak Anadolu yu, memleket manzaralarını, tabiat ve tarih sevgisini işlemiştir. Anadolu ağzına özgü söyleyişleri şiirlerin de ilk kullanan da odur. Destanımsı şiirleri de vardır. (Olvido, Dağlara, Ağrı) Fransız şair Baudelaire inin etkisindedir. Gölgeler, O Böyle İstemezdi (Tiyatro); Şiirleri İş Bankasınca 1974 yılında "Şiirler" adı altında toplanmıştır. Bursa da Zaman şiiri geniş bir kesim tarafından Ayaklar, Ahmet Muhip Dıranas Biliyorum gölgede senin uyuduğunu Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin Hazların âleminde yumulmuş kirpiklerin Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu. Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden, Ayakları dışarda örtüden. Ölmüş herkes gibi ölen insan, Yalnız ayaklar kalmış yaşayan. Ardından ölüme düşen başın İki kardeş bakakalmış şaşkın. Der ki, bu ayakları görenler, Başım değilmiş düşünen meğer. Ayaklarım, az gide uz gide, Ayaklarım, ümitler peşinde! Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür! Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür AHMET HAMDİ TANPINAR ( ) Aşk dediğin nedir ki Tenden bedenden sıyrık Çocukların içinde Yaşadığı bir çığlık Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar? Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında. Aşk dediğin nedir ki Histen nefesten varlık Umutsuzluk içinde Karanlığa son ıslık Şiir, öykü, roman, edebiyat tarihi, makale, deneme alanlarında eserler vermiştir. Eserlerinde Doğu-Batı çatışması, rüya ve zaman kavramları, geçmişe özlem, mimari ve musiki öne çıkar. Ne içindeyim zamanın! Ne de büsbütün dışında dizeleri onun zamanı kavrayışının özünü vermektedir. AHMET MUHİP DIRANAS ( ) Sinop ta doğmuş, çeşitli kamu kuruluşlarında görev yapmıştır. Fransız sembolistlerinin ve yeni izlenimcilerinin sanat anlayışını benimsemiştir. Vezin ve kafiyeye büyük önem veren bu anlayış, tabiattaki bir anlık görünüşten yola çıkarak, onun gerisindeki saf düşünceye yönelir. Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında; Yekpare geniş bir anın Parçalanmaz akışında, Bir garip rüya rengiyle Uyumuş gibi her şekil, Rüzgârda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil. Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen; İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş; sevilmiştir. Tanpınar şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirmiş, fakat asıl kabiliyetini şiir estetiğine göre yazdığı mensur eserlerinde göstermiştir. Yahya Kemal ve Paul Valery'den gelen mükemmeliyet fikrine göre şiirlerinin dilini durmadan yoğuran Tanpınar, az; fakat derin, güzel ve yeni şiirler yazmıştır. Her Şey Yerli Yerinde Her şey yerli yerinde; havuz başında servi Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan, Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan, Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi Her şey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak, Serpilen aydınlıkta dalların arasından Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman Sessizlik dokunuyor bir yerde yaprak yaprak Belki rüyalarındır bu taze açmış güller, Bu yumuşak aydınlık dalların tepesinde, Bitmeyen aşk türküsü kumruların sesinde, Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner. Her şey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan, Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgârda. Tanpınar'ın en çok önem verdiği şiirler hayatının sonuna doğru çevresinin baskısı ile neşrettiği Şiirler kitabındaki manzumeler ile vefatından sonra kitap haline getirilmiş olan serbest şiirleridir. Ahmet Haşim in özellikle de Yahya Kemal in etkisinde kalmış, Sembolizmden etkilenmiştir. Romanlarında psikolojik tahlillere önemle eğilen yazarın; kendine has bir üslubu vardır. Yazarlığı dışında İstanbul Üniversitesi nde edebiyat profesörlüğü, milletvekilliği de yapmıştır. Beş Şehir adlı önemli deneme kitabında Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul u anlatmıştır. Huzur romanı, aşkı, psikolojiyi ve Doğu-Batı karşıtlığını içerir; roman kişilerinin adlarının verildiği dört bölümden oluşur: İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz. Şiir: Bütün Şiirleri Roman: Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Aydaki Kadın. Öykü: Abdullah Efendi nin Rüyaları, Yaz Yağmuru. Deneme: Beş Şehir, Yaşadığım Gibi. Makale İnceleme: Yahya Kemal, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Üzerine Makaleler Bekleyeceğim, Tanpınar Aylar geçip yıllar olsa da Yıllar geçip zaman dolsa da Aşkın arzuları beni boğsa da Bir gün seversin diye bekleyeceğim Bugün nişanlansan, yarın evlensen Benden başka bin bir kişi sevsen Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen Bir gün dönersin diye bekleyeceğim Seni beklemekle geçse de ömrüm Şu fani dünyada kalmasa günüm Senden uzakta ölürsem bir gün Ahirette seni bekleyeceğim... Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim, Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim 4

5 YEDİ MEŞALECİLER 1928 yılında ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını Yedi Meşale adlı kitapta toplamışlardır. Türkiye de Cumhuriyet döneminde sanat sanat içindir deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler dir. Şiirlerini Yedi Meşale adlı bir kitapta toplayan Muammer Lütfi Bahşi, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok, Ziya Osman Saba ve Kenan Hulusi Koray adlı gençlerin oluşturduğu bir harekettir. Bunlar eserlerini Meşale adlı bir dergide yayınlıyor ve bunlara Ahmet Haşim de yazılar gönderiyordu. Bu grup artık Ayşe, Fatma edebiyatından bıktıklarını ilan ediyor ve ne olduğu çok da açık seçik belirtilmeyen ancak Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şiir anlayışlarına yakın duran ve bunların devamı olduğunu gösteren şiirler yazıyorlardı. Bu sanatçılara göre şiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde kullanılamazdı. Gerçek şiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik dolu olan şiirdir. Yedi Meşale nin Mukaddimesi: Bu eser size her türlü müşkülata rağmen yalnız sanat aşkıyla çalışan birkaç gencin bir senelik edebi mahsulünü takdim ediyor. diye başlar. Bu önsöz, edebi bir tatminsizlik ve mevcut edebiyattan bıkış ile edebiyatın bozulduğu bittiği hakkında, hemen her devirde söylenegelen sözlere bir tepkiden ibarettir. Bu ifadelerin çoğu Abdülhak Hamid ve Recaizade Mahmut Ekrem in şiirin hiçbir şekilde sınırlandırılmayacağını anlatan yazı ve şiirlerini andırır. Mukaddimede gençler, kendilerinin de zamanla önemsiz kalacaklarını, buna rağmen taklitçi edebiyattan kurtulmak için vazifeye atıldıklarını belirtirler. Dünün mızmız ve soluk hisleri ve Ayşe Fatma terennümleri terk edilecek. Yalnız duygular ifade edilecek. Şiirin konu ve temaları genişletilecek. Yıllardır değiştire değiştire verilen fikir ve konulardan vazgeçilecek. Şiirde canlılık samimiyet ve yenilik esas olacak. Gerçek bir sanat eseri meydana getirmek için şiirlerde sanat ve inceliğe dikkat edilecektir. Bu şairler Türk edebiyatından Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şairlerinin etkisinde kalmışlardır. Bu hareket fazla uzun sürmez. Yedi Meşale yi çıkaran gençlerin çoğunda şiir faaliyeti bir gençlik hevesi olarak kalır. Bu topluluğun edebiyat anlayışını şöyle özetleyebiliriz: Sanat, sanat için olmalıdır. Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır. Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır. Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır. Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır. Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır. Fransız sembolistlerin etkisinde kalmışlardır. Edebiyatımızda kısa süreli bir yankı uyandıran Yedi Meşaleciler, hedeflerine gerçekleştiremeden dağılmışlardır. Yedi Meşale Topluluğunun Sanatçıları: SABRİ ESAD SİYAVUŞGİL ( ) İlgi çeken ev içi eşya ve tasvirlerinden sonra özellikle çevirileri ve edebiyatı yakından takip eden denemeleriyle edebiyatla olan bağlantısını sürdürdü. Psikoloji profesörü olarak ilmi çalışmalara kendisini verdi. Şiirlerini Odalar ve Sofalar adlı kitapta topladı. Sanat hayatına şiirler yazarak başladı. Empresyonist bir ressam tutumuyla eşya ve görünüm tasvirlerinde canlı şiirler yazmıştır. Bir süre çeşitli gazetelerde fıkra yazarlığı, tiyatro eleştirmenliği yapmıştır. Önemli çeviriler de yapmıştır. Şiir: Odalar ve Sofalar İnceleme: İstanbul da Karagöz ve Karagözde İstanbul, Psikoloji ve Terbiye Bahisleri, Karagöz, Folklor ve Milli Hayat, Roman ve Okuyucu ODALAR VE SOFALAR Sabri Esad Siyavuşgil, Evler, bir nara benzer Nar tanesi, sofalar. Akşam, yol gibi gezer; Sükûn, su gibi dolar. Odada bir pancurun Sofadadır güneşi; Camlarda yanan korun Düşer içime eşi. Odada yığın yığın Gölgenin salkımları; Sofada yalnızlığın Duyulur adımları. Oda, içinden duyar Oluktan düşenleri; Sofa, geceyi oyar, Dinler merdivenleri. VASFİ MAHİR KOCATÜRK ( ) Asıl çalışmasını edebiyat tarihi ve incelemesine ayırdı. Halk şiiri biçim özelliklerinden yararlanarak hece ölçüsüyle vatan, millet sevgisi, ulusal bilinç, kahramanlık, fedakârlık konularını işledi. Epik şiirleriyle tanınmıştır. Manzum oyunlar da yazmıştır. Bir sanatçı olmaktan çok edebiyatla ilgili kitap ve araştırmalarıyla tanınmıştır. Şiir: Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler, Ergenekon, Bizim Türküler, Hayat Şarkıları, Dağların Derdi Oyun: Yaman, On İnkılâp, Sanatkâr Araştırma-İnceleme: Saz Şiiri Antolojisi, Türk Edebiyatı Antolojisi, Türk Nesir Antolojisi, Meşhur Beyitler, Türk Edebiyatı Tarihi CEVDET KUDRET SOLOK ( ) Birinci Perde adlı kitabında şiirlerini topladı. Roman ve tiyatro türlerinde de eser veren Cevdet Kudret, okul kitapları ve edebiyat tarihimizle ilgili ciddi eserler yazdı. Edebiyata şiirle başlamış; daha sonra öykü, roman ve tiyatro türünde eser vermiştir. Şiirlerinde bireysel duygular, özlem, yalnızlık, kıskançlık gibi konuları işlemiştir. Romanlarında daha çok kendi yaşamını anlatmıştır. Edebiyatla ilgili önemli inceleme ve araştırmaları vardır. Dil üzerine denemeler de yazmıştır. Şiir: Birinci Perde Öykü: Sokak Tiyatro: Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Danyal ve Sara, Kurtlar Roman: Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız, Sınıf Arkadaşları Araştırma: Edebiyat Bilgileri, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, Orta Oyunu, Karagöz Deneme: Dilleri Var Bizim Dile Benzemez ZİYA OSMAN SABA ( ) Toplar odam kuş gibi Sofamın laflarını. Birer bibloymuş gibi Süsler boş raflarını. Beni duvar boyunca Bir kum gibi ufalar Odam uyku dolunca Uyumayan sofalar. YAŞAR NABİ NAYIR ( ) 1933 yılında çıkarmaya başladığı Varlık dergisini ömür boyu devam ettirdi. Bu dergi Türk edebiyatının gelişmesinde, yeni kabiliyetlerin yetişmesinde ve tanıtılmasında önemli rol oynadı. Ayrıca Varlık yayınlarıyla da bir edebiyat kütüphanesi kurdu. Kendi adıyla ya da Muzaffer Reşit takma adıyla derlediği, hazırladığı antoloji ve tanıtma kitaplarının sayısı altmışı geçer. Bir ara yalnız çağdaş dünya edebiyatını konu edinmiş, aylık Cep dergisini çıkardı. Asıl ününü yayıncılıkla sağlamıştır. Şiir: Onar Mısra, Kahramanlar Öykü: Sevi Çıkmazı Roman: Âdem ile Havva, Bir Kadın Söylüyor Tiyatro: Köyün Namusu, Mete, İnkılâp Çocukları, Beş Devir MUAMMER LÜTFİ BAHŞİ ( ) İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandıktan sonra heceye yönelmiş, sonra serbest nazımda karar kılmıştır. Şiirlerinde genellikle milli konuları işlemiştir. Yedi Meşale Topluluğu nun en az tanınan şairidir de Meşale dergisinin kapanması üzerine topluluk da dağılmış; Yedi Meşaleciler 1933 te Varlık Dergisi nde tekrar birleştirmişlerdir. Ancak diğer üyelerin dünyalarının uzağında kalan Muammer Lütfi onlar arasında yer almamıştır. Yedi Meşalede çıkan şiirlerinden başka, şiirlerine dönemin tanınmış dergilerinde rastlanmamış ve şiirlerini kitaplaştırmamıştır. Topluluğun dağılmasından sonra bütünüyle edebiyattan koptu. Grubun şiire en sadık şahsiyeti oldu. Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak adlı kitaplarında şiirlerini toplayan Ziya Osman Saba hikâyeler de yazmıştır. Özellikle ev içi şiirler yazdı ve kendisinden daha kabiliyetli bir başka şaire, Behçet Necatigil e örnek oldu. Şair yalnızlık duygusunu ve hatıraları şiirlerinde başarıyla dile getirir. Şiirlerinde anılara düşkünlük, çocukluk özlemi, ev ve aile sevgisi, yoksul yaşamalara karşı utanç ve acıma, Allah a kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte dünya özlemi gibi konuları işledi. Heceyi, duraklarında değişiklik yapmadan kılınır. Serbest şiir örnekleri de vermiştir. Ziya Osman, bütün insanların mutlu olduğu ve herkesin hoşgörü içinde yaşadığı bir dünya özlemiyle yaşar. Bu yönüyle Yunus Emre ve Mevlânâ geleneğinin modern çağdaki sesidir. Gözlemci ve dışa vurumcu bir tarzı benimsemiştir. Hikâyelerinde de genellikle bir anı karakteri vardır. Şiir: Sebil ve Güvercinler, Nefes Almak, Geçen Zaman Öykü: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul 5

6 Sebil ve Güvercinler, Ziya Osman Saba Çözülen bir demetten indiler birer birer, Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun. Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun, Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler... Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun, Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun! Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler... En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra, Beyaz boyunlarını uzattılar taslara... Bir damla suya hasret gideceklermiş meğer. Şimdi bomboş sebilden selviler bir şey sorar, Hatırlatır uzayan dem çekişleri rüzgâr Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler. Toplum için sanat anlayışı vardır. Sanatkâr toplumun ruh mühendisidir. Toplumcu gerçekçi edebiyat eğitsel bir işlevle yüklüdür. Sosyalist bireyselliğin geliştirilmesi bu edebiyatın ana amacıdır. Büyük İnsanlık, Nâzım Hikmet Büyük insanlık gemide güverte yolcusu tirende üçüncü mevki şosede yayan büyük insanlık. Büyük insanlık sekizinde işe gider yirmisinde evlenir kırkında ölür büyük insanlık. Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter pirinç de öyle şeker de öyle kumaş da öyle kitap da öyle büyük insanlıktan başka herkese yeter. Büyük insanlığın toprağında gölge yok sokağında fener penceresinde cam ama umudu var büyük insanlığın umutsuz yaşanmıyor. 7 Ekim, Taşkent, 1958 KENAN HULUSİ KORAY ( ) Edebiyat dünyasına adım atması öğrencilik yıllarına denk düşer. Servet-i Fünûn dergisinde yayınlanan ilk hikâyelerinin ardından, aynı dergiye yazan diğer altı arkadaşı ile birlikte, edebiyatımızda Yedi Meşaleciler diye anılan topluluğu oluşturdular. Grup içinde yalnızca hikâye yazan tek yazardır. Yaşadığı sürede beş hikâye kitabı yayınlamış, Osmanoflar romanı ve kısa hikâyelerinin birçoğu gazete sayfalarında kaybolup gitmiştir. Gazeteciliğinin de etkisiyle küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet döneminde korku türünde örnekler veren ilk hikâyecidir. Hikâyeleriyle önem kazanan sanatçı, küçük hikâye tarzını benimsemiştir. İlkin ahenkli, şiirsel öyküler yazmış; daha sonra gerçekçi öyküye yönelmiştir. Halkı, işçiyi, köylüyü konu edinmiştir. Psikolojik konularda da öykü yazmıştır. Cumhuriyet Döneminde korku türünde örnekler veren ilk hikâyecidir. Bahar Hikâyeleri adlı eserindeki bazı öykülerinde korku ve esrar temasını işlemiştir. Öykü: Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi, Son Öpüş (uzun hikâye) Roman: Osmanoflar 2. Serbest Nazım ve Toplumcu Gerçekçi Şiir Toplumcu gerçekçi şiir, serbest nazım özellikleri taşır. Toplumcu gerçekçi şiir, ideolojik içerikli bir şiirdir. Toplumcu gerçekçi şiir, o güne kadar görülmemiş, denenmemiş bir görsellik, karmaşık biçimli teknikler barındıran bir şiirdir. Politik bir içerik taşıması şiirin etkileme ve belirleme gücünü yükseltmiştir. Şiirdeki paralel, simetrik akışlar ve kırılmalar Rus şair Mayakovski den gelen yansımalardır. Materyalist ve Marksist bir dünya görüşü üzerinde temellendirilmiştir. Toplumcu gerçekçi şiir söylev üslubundan yararlanmıştır. Toplumcu gerçekçi şiirler geniş kitlelere hitap etmek ve onları harekete geçirmek amacıyla yazılmıştır. Toplumcu gerçekçi edebiyat, halkçılık, köycülük kavramları ile hümanist bir düşünce etrafında şekillenen bir edebiyattır. Toplumcu gerçekçi anlayışın ekseninde insan, toplum ve üretim ilişkileri vardır. Sanat her türlü dinsel ve töresel bağlardan kurtulmalıdır. Toplumcu gerçekçi edebiyat, programa dayalı ve tezi olan bir edebiyattır. Toplumcu gerçekçi edebiyata iyimser bir bakış açısı egemendir. Toplumcu gerçekçi edebiyatta insanı belirleyen en temel öğe kolektivizmdir. Nazım Hikmet, Beşir Fuat, Hoca Tahsin Efendi, Abdullah Cevdet, Ercüment Behzat Lav ve Kadro dergisi yazarları (Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör ) bu edebiyat anlayışının öncüleridir. NAZIM HİKMET RAN ( ) 1902 de Selanik te doğdu. Heybeliada Harbiye Mektebi ni bitirdi. Aydınlık Gazetesi nde yayınlanan yazı ve şiirleri nedeniyle 15 yıl hapsi istenince Moskova ya kaçtı de çıkarılan Af Kanunu ndan yararlanıp tekrar yurda döndü. Resimli Ay Dergisi nde çalışmaya başladı de yeniden 4 yıl hapse mahkûm oldu. Bu kez, Cumhuriyet in 10. Yılı nedeniyle çıkarılan aftan yararlandı. Gazetecilik yaptı, film stüdyolarında çalıştı de Harp Okulu ndaki aramalarda ele geçen şiir ve kitapları nedeniyle "orduyu kışkırtmak" suçundan 28 yıl 4 aya hüküm giydi. Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yattı de özgürlüğüne kavuştu. Askerlik vazifesini yapmadığı için askere alınması kararı çıkınca tekrar Moskova ya kaçtı. 25 Temmuz 1951 de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. O da Polonya uyruğuna geçti. Borjenski(Borzeçki) soyadını aldı te öldü. Moskova da toprağa verildi. Orada yatıyor. 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet in yeniden Türk vatandaşlığına kabul edilmesi için Bakanlar Kurulu`nun 5 Ocak 2009 tarihli kararı Resmi Gazete`de yayımlanarak, yürürlüğe girdi. 1940'lı yıllarda, Yeni Edebiyat, Ses, Gün, Yürüyüş, Yığın, Baştan, Barış gibi toplumcu dergilerde İbrahim Sabri, Mazhar Lütfi takma adlarıyla ya da imzasız olarak bazı şiirleri çıkmıştır. İlk şiirlerini hece vezni ile ve daha çok tasavvufi, mistik temalarla yazmaya başlamasına rağmen içerik bakımından diğer hececilerden uzaktı. Hece vezninden ayrılarak Türkçenin ses özellikleri ile armoni oluşturan serbest vezni benimsedi. O, biçim açısından bakıldığında, serbest nazım, serbest şiir, özgür koşuk adlarıyla nitelenen ve şiirden ölçü, uyak gibi bağları atan bir akımın başlatıcısıdır. Ona göre şiirde asıl önemli olan öz dür. Biçim öze uydurulmalı, özü bir kat daha belirgin kılmalıdır. Moskova dayken tanıdığı gelecekçilik, kuruculuk akımlarından etkilenerek yazdığı şiirlerinde ölçüyü atmakla birlikte uyağı boşlamaz. Şeyh Bedrettin Destanı"nda şiirini tam anlamıyla bir ulusal bireşime ulaştırdı. Divan ve halk şiiri söyleyişlerini, çağdaş bir şiir anlayışı içinde eritti. " En önemli eserlerinden "Memleketimden İnsan Manzaraları"nda 2'nci Meşruriyet'ten 2'nci Dünya Savaşı'na kadar uzanan geniş bir zaman diliminin öyküsünü destanlaştırdı. Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı bu eser, yeni bir türün habercisi oldu. Hürriyet Kavgası, Nâzım Hikmet Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, dalga dalga aydınlık oldular, yürüdüler karanlığın üstüne. Meydanları zaptettiler yine. Beyazıt'ta şehit düşen silkinip kalktı kabrinden, ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını yıktı Şahmeran'ın mağarasını. Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır. Nazım Hikmet Eserleri Nâzım Hikmet'in ilk şiir kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü, 1928'de Bakû'de yayımlandı. Bu kitaptaki şiirler daha sonra Türkiye'de basılan kitaplarında şairin yasaları gözeterek yaptığı bir iki değişiklikle yer aldı. Türkiye'de arasında yayımlanan kitapları şunlar: Şiir: 835 Satır, Jokond ile Sİ-YA-U, Varan 3, 1+1=1, Sesini Kaybeden Şehir, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Gece Gelen Telgraf, Portreler, Taranta Babu'ya Mektuplar, Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı, Kuvâyi Milliye Oyun: Kafatası, Bir Ölü Evi, Unutulan Adam, Ferhad ile Şirin, Yusuf ile Menofis, Demokles'in Kılıcı, Kadınların İsyanı Roman-Öykü-Masal: Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Kan Konuşmaz, Yeşil Elmalar, Hikâyeler, Çeviri Hikâyeler, Masallar Fıkra: İt Ürür Kervan Yürür (Orhan Selim adıyla) Diğer: Şeyh Bedreddin Destanına Zeyl-Millî Gurur, Alman Faşizmi ve Irkçılığı (inceleme, 1936), Sovyet Demokrasisi (inceleme, 1936) La Fontaine'den Masallar(Ahmet Oğuz Saruhan mahlasıyla) 3. Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir Hecenin beş şairi adıyla da anılan Beş Hececiler milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmıştır. Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir. Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denemişlerdir. Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni biçimler aradılar. Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir. 6

7 Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir. Kurtuluş Savaşı nın etkilerinin sürdüğü dönemde ortaya çıkmış, dünyadaki milliyetçilik akımından etkilenmiştir. Milliyetçi bir yapısının olması nedeniyle Türk diline büyük önem verilmiştir. Yabancı dillerin dil kuralları terk edilmiştir. Yabancı sözcükler yerine mümkün olduğunda Türkçe karşılıkları kullanılmıştır. Hece vezni kullanılmıştır. Millî konulara yer verilmiştir, millî hisler ön plândadır. Sözcükler ilk anlamlarıyla kullanılır. (Fazla derin imgelere yer vermeyi tercih etmezler) Şiirlerde halk arasından seçilmiş sıradan insanlar vardır. Şairler şiirlerini, Kültür Haftası, Hisar, Çınaraltı gibi dergilerde yayımlamışlardır. AHMET KUTSİ TECER ( ) Kudüs te doğmuş, milletvekilliği yapmış, Cumhuriyet Dönemi Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren sanatçılardandır. Faruk Nafiz in etkisi altında kalmış, önceleri bireysel şiir yazarken sonraları memleket ile ilgili şiirler yazmıştır. Folklorun ve âşık tarzı söyleyişin en önemli destekleyicilerindendir. Şiirlerinde Anadolu halk motiflerini işlemiş; aşk, doğa, vatan, ölüm, özlem gibi temaları işlemiştir. Hece ölçüsüne yeni biçimler eklemiştir. Avrupai şiir anlayışından, âşık tarzı söyleyişe yönelmiştir. Şiirlerinde iç duygu ve bununla birlikte gelişen hafif sesli bir musiki havası vardır. Halk edebiyatı üzerine araştırmaları önemlidir. Edebiyatımıza Âşık Veysel'i kazandırmıştır. Tiyatro eserlerinde köy ve şehir folkloru yanında orta oyunu tekniğini de kullanmıştır "Şiirler" tek şiir kitabıdır. Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Satılık Ev, Bir Pazar Günü (Tiyatro) diğer önemli eserleridir. Nerdesin, Ahmet Kutsi Tecer Geceleyin bir ses böler uykumu, İçim ürpermeyle dolar:-nerdesin? Arıyorum yıllar var ki ben onu, Âşıkıyım beni çağıran bu sesin. Gün olur sürüyüp beni derbeder, Bu ses rüzgârlara karışır gider. Gün olur peşimden yürür beraber, Ansızın haykırır bana:-nerdesin? Bütün sevgileri atıp içimden, Varlığımı yalnız ona verdim ben. Elverir ki bir gün bana, derinden, Ta derinden, bir gün bana "Gel" desin. Besbelli ölümüm sabahleyindir. İlk ışık korkuyla girerken camdan, Uzan, başucumda perdeyi indir, Mum olduğu gibi kalsın akşamdan. ORHAN ŞAİK GÖKYAY ( ) 16 Temmuz 1902'de Kastamonu İnebolu da doğdu. 1994'te İstanbul da yaşamını yitirdi. Çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1969'da İstanbul Eğitim Enstitüsü'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden emekliye ayrıldı. 1984'ten sonra Marmara ve Mimar Sinan üniversitelerinde divan edebiyatı dersleri verdi. Edebiyat tarihimiz ile ilgili araştırmalarıyla, özellikle Dede Korkut Masallarını yalınlaştırması ile dikkat çekti. Aruzla yazdığı ilk şiirleri Kastamonu da yayınlanan "Açıksöz" dergisi ile Balıkesir de kendisinin yayınladığı "Çağlayan" dergisinde çıktı. Ardından hece veznine döndü. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri saz ve tekke şiirini kavramış bir gönül adamının ustalıklı tadını taşırlar. Önceleri âşık tarzına uygun, çoğunlukla ulusal konuları işleyen lirik şiirler yazdı. 1940'lardan sonra edebiyat tarihi, folklor ve halk edebiyatı araştırmalarına yöneldi. Eski metinleri inceledi, eklediği notlarla birlikte sadeleştirilmiş basımlarını hazırladı. Şiir: Birkaç Şiir-Poems, Bu Vatan Kimin, Yas Sadeleştirme-Düzenleme: Dede Korkut, Bugünkü Dille Dede Korkut Masalları, Dedem Korkudun Kitabı, Katip Çelebi Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri, Katip Çelebi den Seçmeler, Kabusnâme, Eşkâl-i Zaman, Ferah-Cerbe Fetihnâmesi, Mevâ-idü'n Nefâis fi Kavaidi'l Mecâlis, Hâlâtü'l Kahire mine'l Adâti'-z Zâhire Eleştiri: Destursuz Bağa Girenler Bu Vatan Kimin Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir. Tutuşup kül olan ocaklarından, Şahlanıp köpüren ırmaklarından, Hudutta gaza bayraklarından Alnına ışıklar vuranlarındır. Ardına bakmadan yollara düşen, Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan, Huduttan hududa yol bulup koşan, Cepheden cepheyi soranlarındır. İleri atılıp sellercesine Göğsünden vurulup tam ercesine, Bir gül bahçesine girercesine Şu kara toprağa girenlerindir. Tarihin dilinden düşmez bu destan, Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı yakut olan bu vatan Can verme sırrına erenlerindir. Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil, Bu sevgi bir kuru ifade değil, Sencileyin hasmı rüyada değil, Topun namlusundan görenlerindir. ARİF NİHAT ASYA ( ) BAYRAK Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım! Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selâmlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver. Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: Yurda ay yıldızının ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düştüğümüz gün Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim. Senin altında doğdum. Senin altında öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yeryüzünde yer beğen! Nereye dikilmek istersen, Söyle, seni oraya dikeyim! Bayrak Şairi Öğretmen, milletvekili Rubai ustası. Hece ve aruzu kullandı. Serbest şiirler de yazdı. Dini ve millî duyguları, kahramanlıkları sade bir dille şiirleştirmiştir. Ankara da vefat etti. Bayrak, yurt, ulus, kahramanlık, tarih, din, aşk, doğa temalarını işlediği şiirlerini Çağlayan, Türk Yurdu, Hayat, Hisar, Defne gibi dergilerde yayımladı. Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Köprü, Heykeltıraş, Yastığımın Rüyası, Ayetler, Kubbe-i Hadrâ, Aynalarda Kalan Rubaileri: Kıbrıs Rubaileri, Nisa, Kova Burcu, Avrupa dan Rubailer Düzyazı: Kanatlar ve Gagalar, Terazi Kendini Tartmaz Özdeyişler: Kanatlar ve Gagalar Şehitler tepesi boş değil, Biri var bekliyor. Ve bir göğüs, nefes almak için; Rüzgâr bekliyor. Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye; Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş meçhul asker diye? KEMALETTİN KAMU ( ) Vatan sevgisini, aşk, gurbet ve doğa sevgisini işlediği şiirleriyle tanınır. Bingöl Çobanları adlı pastoral şiiriyle ünlüdür. Şiir: Gurbet, Bingöl Çobanları 7

8 ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI ( ) Hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır. Anadolu yu, tarihi, deniz güzelliklerini işlemiştir. Şiir: Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız Mermerleri ZEKİ ÖMER DEFNE ( ) Halk Edebiyatı geleneklerine bağlı ve hece ölçüsünde çağdaş şiirler yazdı. Anadolu yu şiirlerinin ana teması olarak aldı. Yurt güzellemeleriyle tanındı. Şiir: Denizden Çalınmış Ülke, Sessiz Nehir, Kardelenler BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR ( ) Halk şiiri biçim özellikleriyle şiirler yazmıştır. Atatürk e ve cumhuriyete olan sevgisini anlatmıştır. Ankaralı Âşık Ömer takma adıyla şiirler de yazmıştır. Şiir: Erciyes ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri HÜSEYİN NİHAL ATSIZ ( ) Bir lahza uzaktan seni görmem, Hasretle yanan bağrıma bir damla su oldu. Sensiz geçerek ruhu karartan koca bir yıl, Hissiz ve hayatsız bir ölüm uykusu oldu. Ömrümdeki en korkulu endişe ve duygu, Sensiz yaşamak korkusu oldu. Şiir, roman ve araştırma eserleri vermişlerdir. Türkçülük akımının önemli temsilcilerindedir. Türkçülük akımını destekleyen Atsız Mecmua, Orhun, Orkun, Ötüken gibi dergiler çıkarmış. Düşüncelerini bu dergilerde ortaya koymuştur. Tarihi romanlar yazmıştır. Romanlarında efsane mitos, destan geleneğinden yararlanmıştır. Göktürk dönemini yalın bir dille anlatmıştır. Roman: Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Ruh Adam, Deli Kurt, Dalkavuklar Gecesi NECMETTİN HALİL ONAN ( ) Şiire aruz ölçüsü ile başlamıştır. Bireysel veya milli duygularla örülü hece şiirleriyle tanındı. Milli Edebiyat hareketinin geliştiği sırada yetişen şair, şiirlerinde bireysel duygulanışlarıyla, ulusal duyguları birlikte işlemiştir. Bir Yolcuya şiiri hamaset edebiyatının en güzel örneklerindendir. Şiir: Çakıl Taşları, Bir Yudum Daha Roman: İşleyen Yara, Kolejli Nereye Araştırma: İzahlı Divan Şiiri Antolojisi ŞÜKUFE NİHAL BAŞAR ( ) Çoğu heceyle yazılmış şiirlerinde lirizm ve kadınsı bir içtenlik dikkat çeker. Millî uyanış hareketi içinde de yer aldı. Türk Kadınlar Birliği nin kurucuları arasındadır. İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı. Sonra hece ölçüsüne döndü. Şiirlerinde romantik duyguları, hikâye ve romanlarında ise toplum sorunlarını, kadın problemlerini işledi. Şiir: Yıldızlar ve Gölgeler, Hazan Rüzgârları, Gayya, Su, Şile Yolları, Sabah Kuşları, Yerden Göğe, Şükufe Nihal/Şiirler (Toplu şiirler) Hikâye: Tevekkülün Cezası Roman: Renksiz Istırap, Yakut Kayalar, Çöl Güneşi, Yalnız Dönüyorum, Domaniç Dağlarının Yolcusu, Çölde Sabah Oluyor Gezi: Finlandiya Su, Şükûfe Nihal Kalbinden kalbime akan bir sesti Akşam gölgesinde çağlayan o su Sesini en tatlı yerinde kesti Bizi sonsuzluğa bağlayan o su. O su, bir sır gibi mırıldanırdı; Göğsünde bir sarı ay yıkanırdı; Bizi Leylâ ile Mecnun sanırdı Gamlı yolumuzda ağlayan o su Sessiz ruhumuzu o bestelerdi, Bize Unutalım dünyayı derdi Bir aldı sonunda verdi bin derdi, Bizi bizden fazla anlayan o su. Şimdi ne akşam var, ne ses ne dere; Yolumuz ayrıldı başka ellere; Benzetti bizi bir kırık mermere Ruha zehir gibi damlayan o su. BEŞ HECECİLER Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bir tümsek, Anadolu'nda, İstiklâl uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmed'in yattığı yerdir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed'in düşmanı boğduğu sele Mübarek kanını kattığı yerdir. Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Beş Hececiler topluluğunun sanatçıları şunlardır: HALİT FAHRİ OZANSOY ( ) Aruzla şiire başlamış sonraları heceyle şiirler yazmış ve Beş Hececiler e katılmıştır. Bir öğretmen olan şair, şiirlerinde aşk, ölüm, hüzün konularını sıkça işlemiştir. Şiir: Cenk Duyguları, Rüya, Efsaneler, Zakkum, Bulutlara Yakın, Gülistanlar Harabeler, Paravan, Balkonda Saatler, Sulara Dalan Gözler, Hep Onun İçin, Sonsuz Gecelerin Ötesinde Tiyatro: Sönen Kandiller (Manzum), Baykuş, İlk Şair, Nedim, On Yılın Destanı, Hayalet, Bir Dolaptır Dönüyor, İki Yanda Roman: Sulara Giden Köprü, Âşıklar Yolunun Yolcuları Anı: Edebiyatçılar Geçiyor, Dârülbedâyi Devrinin Eski Günleri, Eski İstanbul Ramazanları ENİS BEHİÇ KORYÜREK ( ) Şiire arzula başlamış Ziya Gökalp in etkisiyle heceyi kullanmaya başlamıştır. Gemiciler şiiri başta olmak üzere, Türk denizciliğiyle ilgili şiirleriyle tanınmıştır. Son yıllarında tasavvufi şiirler de yazmıştır. Şiir: Miras, Güneşin Ölümü, Varidat-ı Süleyman YUSUF ZİYA ORTAÇ ( ) Hem heceyle hem de aruzla şiirler yazmıştır. Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır. Şiir: Akından Akına, Cenk Ufukları, Yanardağ, Kuş Cıvıltıları (Çocuk Şiirleri), Bir Rüzgâr Est, Âşıklar Yolu, Bir Servi Gölgesi Anı: Portreler, Bizim Yokuş (Gazetecilik Anıları) Roman: Göç, Uç Katlı Ev Fıkra: Beşik, Ocak, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa Gezi Yazısı: Göz Ucuyla Avrupa ORHAN SEYFİ ORHON ( ) Şiire aruzla başlamış sonraları heceyle yazmaya başlamıştır. Hece ölçüsüyle gazel biçiminde şiirler de yazmıştır. Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi adlı manzum masalıyla sevilmiştir. Mizah çalışmaları da vardır. Şiir: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi, Gönülden Sesler Mizah-Hiciv Hikâyeleri: Asri Kerem, Düğün Gecesi Makaleleri: Dün-Bugün-Yarın Fıkra: Kulaktan Kulağa BİR YOLCUYA Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. başlamışlardır. Özellikle Ziya Gökalp ten etkilenerek Milli edebiyat akımına yönelmişlerdir. Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir. Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler. Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar. Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir. Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır. Beş hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur: Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan Beş Hececiler, Anadolu yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır. Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve ilk şiirlerinde kullandıkları aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL ( ) İstanbul da doğmuştur. Edebiyat fakültesini yarıda bırakmış, edebiyat öğretmenliği ve İstanbul milletvekilliği yapmıştır. Milli Edebiyat akımın etkisinde kalmıştır. Şiire I.Dünya Savaşı yıllarında aruzla başladı. Daha sonra da hece vezniyle şiirler yazmaya başladı; fakat heceyle şiirler yazarken aruzla de yazmaya devam etti. Aruzla ve heceyle yazdığı şiirlerinde ahengi yakaladığı görülür. Duygu ve düşünceyi bir arada yürüten, romantik ve realist konu ve hayatları işleyen şiirleriyle ün yapmıştır. Lirik bir şekilde aşkı anlattığı şiirleriyle gençlerin büyük beğenisini kazanmıştır. Anadolu yu gerçek anlamda şiire konu edinen ilk sanatçımızdır. Şiirlerinde Anadolu yu ve memleket sevgisini anlatır. Anadolu yu karış karış gezerek tanığı dönemdeki şiirlerinde derin bir memleket sevgisi görülür. 8

9 Şiirlerindeki başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtirastır. Dili akıcıdır. Şiirlerinde halkın konuşma dilinden aldığı kelimeleri kullanması şiirlerin sevilmesine sağlamıştır. Söz sanatlarına yer veren güçlü bir üslubu vardır. Nesir alanında da önemli eserler vermiştir. Tiyatroları da oldukça başarılıdır. Şiir: Dinle Neyden. Şarkın Sultanları, Çoban Çeşmesi, Sudaki Halkalar, Han Duvarları, Zindan Duvarları, Akıncı Türküleri Tiyatro: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Yayla Kartalı (Çoğu manzumdur) Roman: Yıldız Yağmuru, Ayşe nin Doktoru Faruk Nafiz Çamlıbel - "Sanat" Şiiri Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek, Bizim diyârımız da bin bir baharı saklar! Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek, İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar. Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini. Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda, Bize heyecan verir bir parça yeşil çini Sen raksına dalarken için titrer derinden Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin; Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin. Fırtınayı andıran orkestra sesleri Bir ürperiş getirir senin sinirlerine, Istırap çekenlerin acıklı nefesleri Bizde geçer en hazin bir musikî yerine! Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini; Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini... Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken Yazılmamış bir destan gibi Anadolu muz. Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz. (Hayat, 30 Kânunuevvel (Aralık) 1926, S.5, s.88.) HİSARCILAR (HİSAR AKIMI) 1950 lerde Hisar dergisi etrafında toplanan Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı, Gültekin Samanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Yavuz Bülent Bakiler gibi sanatçıların oluşturduğu edebi topluluktur. Gelenekçidir, geleneğe bağlıdır. Yeniliğe, Batıya karşı değillerdir ama Türk şiir geleneğinin yıkılmasına karşıdırlar. Ölçü, uyak ve gelenekten gelen nazım biçimlerini kullanırlar. Sanatın ideolojinin emrine girmesine karşı oldukları için Marksizm ve komünizme de karşı çıkmışlardır. Milli değerlerin yaşatılmasını arzu ederler, aşırı ve tutucu değillerdir. Türk kültürüne, diline, şiirine, edebiyatına emeği geçmiş değerlerin yaşatılmasını isterler. Hem Nazım Hikmet in başlattığı toplumcu gerçekliğe, hem Orhan Veli nin Garip hareketine, hem de İkinci Yeni şiirine karşıdırlar. Radyo Hisar Saati programında sanat görüşlerini açıklamışlardır. Hisar dergisinin 113. ve 114. (Mart 1967) sayılarında bu görüşler yayımlanmıştır: Sanatçının Dili Yaşayan Dil Olmalıdır. Aksi takdirde, ister eski, ister yeni olsun ölü kelimelerden doğan her eser yeni nesilleri birbirinden ayırır. Sanatçı Bağımsız Olmalıdır. Zira onun eseri siyasi sistemlerin de, ekonomik doktrinlerin de propaganda aracı değildir. Sanat Milli Olmalıdır. Çünkü kendi milletinden kopmuş bir sanatın milletler arası bir değer kazanması beklenemez. Sanatta Yenilik Esastır. Ne var ki bu yenilik eskinin ret ve inkârı şeklinde yorumlanmamalıdır. Hisarcılar ın Özellikleri: İlk sayısı 1950 de yayımlanan Hisar dergisi, iki ayrı dönemde yayın hayatını sürdürmüştür arasında yetmiş beş sayı; arasında iki yüz iki sayı yayımlanmıştır. Garipçilere ve İkinci Yeniciler e tepki göstermişler ve milli duyguları manevi değerleri öne çıkaran bir edebiyattan yana olmuşlardır. Ölçü, uyak gibi klâsik edebiyat öğelerini kullanarak, aşk, doğa ve vatan sevgisi gibi konuları işlemişlerdir. Sanatçının hiçbir ideolojinin sözcülüğünü yapmaması ve bağımsız olması gerektiğini savunmuşlardır. Şiir güzelliğini korumak koşuluyla; aruzu, heceyi, serbest şiiri kullanmayı, şiiri nesre yaklaştırmayı uygun görmüşlerdir. YAVUZ BÜLENT BAKİLER (1936- ) Geleneksel şiirimizin öz ve şekil özelliklerini kendi şiir potasında eriterek kişiliğine kavuşmuştur. Şiirlerinde, Anadolu ya, Anadolu insanına eğilmiş, onların sorunlarını yapıcı bir tavırla dile getirmiştir. Sade ve rahat bir dili, aydınlık bir üslubu vardır. Milli ve manevi değerlere bağlı kalmıştır. Şiir: Yalnızlık, Duvak, Seninle, Harman Gezi Yazısı: Üsküp ten Kosova ya, Türkistan Türkistan MUNİS FAİK OZANSOY ( ) Hisar dergisinde başyazılar yazmıştır. Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar daki şiir zevkini yakalamaya çalışmıştır. Şiir: Büyük Mabedin Eşiğinde, Hayal Ettiğim Gibi, Yakarış, Bir Daha, Zaman Saati, Yakınma, Kaybolan Dünya, Düşündüğün Gibi İLHAN GEÇER ( ) Daha çok duyguya yaslanan şiirler yazmıştır. Şiirleri dışında eleştirileri de vardır. Uzun yıllar Hisar dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır. Şiir: Büyüyen Eller, Belki, Yeşil Çağ, Hüzzam Beste MEHMET ÇINARLI ( ) Konya nın Ermenek ilçesinde doğdu. Lise öğrencisi iken şiir yazmaya başlayan sanatçı, şiirlerini önce Antalya Gazetesi, Yedigün ve Yarımay dergilerinde, sonra Çınaraltı ve Doğu da, daha sonra da arkadaşlarıyla birlikte kurdukları Hisar dergisinde yayımlar. Türk Yurdu, Çağrı, İlgaz ve Töre dergilerinde de yazmıştır. Hem aruz hem de hece vezniyle şiirler yazmıştır. Yerli ve millî kültürle beslenen şiirleri şekil yönünden mükemmel, muhteva yönünden de orijinal hayâllerle doludur. Sâde, yaşayan Türkçe ile ferdî ve millî meseleleri anlatır. Hisar dergisinde yayımladığı deneme ve tenkit yazıları Hisar dergisi çevresinde bir şâirler okulunun oluşmasını sağlamıştır. Yeni Bîr Dünyâ Kurmuşum adlı kitabı ile 1976 da Türkiye Millî Kültür Vakfı Şiir Armağanı nı kazanmıştır. Şairin Hisar dergisinin 26.sayısında geniş bir biyografisi mevcuttur. Şiir: Güneş Rengi Kadehlerle, Gerçek Hayali Aştı, Bir Yeni Dünya Kurmuşum Deneme ve makaleleri: Halkımız ve Sanatımız, Söylemek Yaraşır, Sanatçı Dostlarım Gözlerin İstanbul Oluyor Birden Gerçek Hayali Aştı, Mehmet Çınarlı Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım Şiirlerim rüzgârdır uzak dağlardan esen Durgun sular gibi azalacağım Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen. Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince Yalnız gözlerime bak diyeceksin. Ellerim usulca ellerine değince Kaybolup gideceksin Bir elim seni çizecek bütün pencerelere Bir elim seni silecek. Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere Senin için yeni baştan can kesilecek. Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde Sonra seni kaybetmek hemen her yerde Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak Yapayalnız kalmak iskelelerde. Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Ben, kağnılarla yaylılarla büyüdüm geldim Çocuk yüreğimi yakan türküler dinleye dinleye. Mahzun kağnılarla, nazlı yaylılarınla Ve tozlu yollarınla sevdim seni Türkiye! O tezek topladığım kırlar, yaylalar... Başına oturduğum, yemek yediğim atandır. Türkiye'm, anayurdum, sebebim, çarem... Taşına toprağına vurgunluğum bundandır... Gerçek hayâli aştı, ufuklar uzak değil En olmaz isteklere uzanmak yasak değil. Uçuyor rüzgâr gibi altımdaki küheylan Ne kadar dizginlesem yavaşlayacak değil Artık yaratan sensin havamı, iklimimi Buzların soğuğu yok, alevler sıcak değil. Gül yaprağına döndü tekmesi düşmanların Sunulan zehir değil, saplanan bıçak değil. Öyle bir boşandık ki çöle benzer ömrüme Bir Nuh tufanı oldu, sel değil, sağnak değil. GÜLTEKİN SAMANOĞLU (1927- ) Hisar ın kurucuları arasındadır. Hatıraları ve birtakım yaşantının ilham ettiği kapalı duyguları anlattığı şiirlerinde saadeti arar. Şiir: Alacakaranlık, Uzun Vuran Gölge MUSTAFA NECATİ KARAER ( ) Hisar ın kurucuları arasındadır. Halk edebiyatına ilgi duymuştur. Zengin bir çağrışım olan şiirlerinde gelenekten de geniş ölçüde faydalanan sanatçı dile hâkimdir. Kerem ile Aslı yı yeniden yazmıştır. Şiir: Sevmek Varken, Güvercin Uçurtmak, Kuşlar ve İnsanlar, Ses Mimarlarından 9

10 AHMET TUFAN ŞENTÜRK ( ) Geleneğe bağlı bir şairdir. Konuşma dilini kullanır. Şiir: Sarhoş Dünya, Mustafa Kemal, Allah Versin, Çakır Dikeni, İnsanlık Şarkısı, Hepsinden Güzel, Sevgiyle, Dağıstan Aslanı Şeyh Şamil Destanı 4. Garip Hareketi (I.Yeni) ( ) Cımbızlı Şiir Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı; Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünya! BEKİR SITKI ERDOĞAN ( ) Güz Düşünceleri Bu sabah gökyüzü daha bir yorgun, Daha bir dumanlı, Daha bir derin! Şu anda, omzumdan tanıdık bir el, Tutup silkelese şöyle bir güzel, Kurtulsam yükünden düşüncelerin Aruz ve hece ölçüsünü kullanmış, Divan ve halk şiirinden yararlanmıştır. Rubai türündeki şiirleri Hisar dergisinde çıkmıştır te Deniz Harp Okulu Marşı, 1973 te 50. Yıl Marşı, 1981 de 100. Yıl Marşı, 1998 de 75. Yıl Marşı ile birincilik ödülleri kazandı. Şiir: Bir Yağmur Başladı, Yalan Dünya, Dostlar Başına COŞKUN ERTEPINAR ( ) Bir çocuk kadar masum duygularını, öğretmenlik izlenimlerini tertemiz bir Türkçe ile şiirlerine yansıtmıştır. Şiirlerinde memleket sevgisi, barış, kardeşlik, dostluk gibi konuları işlemiştir. Şiir: Dönülmez Zaman İçin, Tek Adam, Kaderden Yana, Mevsimlerin Ötesinden, Güzel Dünya, Şu Dağlar Bizim Dağlar, Zaman Bahçesinde, Destan Atatürk, Küçük Dünyamın İçinden, Dorukta Rüzgâr Var, Sevginin Yedi Rengi FEYZİ HALICI (1924- ) Garipçiler: Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu. Şiirde her türlü kurala ve belirli kalıplara karşı çıkmışlardır. Şiirde ölçü, kafiye ve dörtlüğe karşı çıkmışlardır. Şiirde şairaneliği, mecazlı söyleyiş ve sanatları kabul etmediler. Süslü, sanatlı dile karşı çıkıp sade bir dil kullandılar. Şiirde o güne kadar işlenmedik konuları ele aldılar. İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların problemleri, günlük sıradan hadiseler, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir. Kişiler dünyasını sıradan insanlar veya küçük insan tipi oluşturur. BEDAVA - Orhan Veli Bedava yaşıyoruz, bedava; Hava bedava, bulut bedava; Dere tepe bedava; Yağmur çamur bedava; Otomobillerin dışı, Sinemaların kapısı, Camekânlar bedava; Peynir ekmek değil ama Acı su bedava; Kelle fiyatına hürriyet, Esirlik bedava; Bedava yaşıyoruz, bedava. ORHAN VELİ KANIK ( ) İstanbul da doğmuş, PTT Umum Müdürlüğü ve MEB Tercüme Bürosu nda çalışmıştır. Türk şiirinde iki arkadaşıyla birlikte büyük bir atılım yapmış, yeni bir anlayışın öncüsü olmuştur. 1914'te arkadaşlarıyla birlikte yayımladıkları Garip adlı şiir kitabı ve yazdığı önsöz, Türk şiirinde günden güne donmuş olan eski değerleri yıkmış, şiire başka bir açıdan bakılmasını sağlamıştır ten sonra orta sınıf insanının küçük sorunlarını ön plana çıkaran yergi ve esprilere dayanan şiirler yazdı. La Fontaine den fabl çevirileri yapmıştır yılında Yaprak dergisini çıkarmıştır. Kitabe-i Seng-i Mezar Hiç bir şeyden çekmedi dünyada Nasırdan çektiği kadar. Hatta çirkin yaratıldığından bile O kadar müteessir değildi. Ayakkabısı vurmadığı zamanlarda Anmazdı ama Allah'ın adını Günahkâr da sayılmazdı Sen Söyle Yazık oldu Süleyman Efendi'ye. Dünya nasıl dönerse, güneş etrafında Dönüyorum burcunda bir tanem, öyle. Neyse, salkım salkım ışık, neyse söz Örttüm cümle kapıları, tek sen söyle Halk şiiri geleneğinden yararlandı. Fezai imzasıyla saz şiiri tarzında şiirler yazdı. Yeni tarz şiirlerinde de başarılıdır. Memleket, din ve dostluk, Mevlana nın da etkisiyle onun şiirlerinde önemli yer tutar. Anadolu insanının ince duyarlılığını şiirleştirmiştir. Son dönemde sevgi, aile ve çocuk şiirleri yazmıştır. Çağrı dergisini 1957 den beri yayımladı. Konya Âşıklar Bayramı nı gelenekleştirdi. Şiir: Bir Aşkın Şiirleri, İstanbul Caddesi, Günaydın, Dinle Neyden, Rubailer NEVZAT YALÇIN (1926- ) Hisar ın kadrosu içinde yer alan bir sanatçıdır. Şiir: A Sokağı, Güneş ve Adam NÜZHET ERMAN ( ) Anadolu halkının ıstırap, sevgi ve çilelerini şiirlerinde işler. Şiir: Yeşil, A Benim Canım Efendim, Anadolu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Hem Hürriyet Hem Ekmek, Türk, Halk Haktır YAHYA AKENGİN (1946- ) Hisar dergisinde tanındı. Heceyi sürdürenlerdendir. Hem konu hem de içerik bakımından geleneğe bağlı bir şairdir. Şiir: İstesen, Akşamla Gelen, Kimselere Anlatamadan Halk deyişlerinden yararlanmışlar, toplumsal yergiye yer vermişlerdir. Şiirde anlaşılmazlık dışlanmış ve anlam, şiirin en önemli niteliği olarak öne çıkarılmıştır. Şiir, bir bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır ve her şeyden önce manadan ibarettir. İlk çağlarda İkinci dizenin daha kolay hatırlanması için bir araç olarak kullanıldığına inandıkları ölçü ve uyağı şiirden dışlamış. Hece ölçüsü de aruz ölçüsü de gereksizdir. felsefesini ilke edinmişlerdir. Serbest şiir benimsenmiştir. Şiirde tarihinin aç gözünü doyurmuş olan edebi sanatlara artık gerek olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre her türlü söz ve anlatım sanatı bırakılmalıdır. Şiir halka seslenmelidir anlayışıyla sokağı ve günlük yaşamdaki her şeyi şiire aktardılar. Sürrealizm ve dadaizmden etkilenen sanatçılar bilinçaltı, düşler ve çocukluk heyecanları gibi konuları sık kullanmışlardır. Kuralsızlığı kural edinmişlerdir. Şâirânelikten kaçınmışlar, günlük konuşma dilini (sade bir dili) kullanmışlardır. Şiirin müzik, resim gibi sanatlarla olan ilişkisine son vermişlerdir. İroni ve mizah Garipçilerin ayırıcı özelliklerindendir. Şiirde toplumsal aksaklıkları eleştirmişlerdir. Genel olarak siyaset dışı kalmışlardır. Şiir duyguya değil, akla seslenmelidir görüşünü benimseyen sanatçılar, şiirin bütün geleneklerden uzaklaşması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bütün güzelliği öne çıkarılmıştır. Yaşama sevinci ni dile getirmişlerdir. Söylev havasından uzaklaşmışlar, doğa betimlemelerine başvurmuşlardır. Konuşma dili ile günlük sıradan konuları işlediler. İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir. Şiire getirdiği ilkeler: o Ölçüye baş kaldırıp serbest yazmak o Kafiyeyi şiir için gerekli görmekten vazgeçmek o Şairane duyuları, parlak görüntüleri şiirden silmek o Şiiri hayal gücünün kapalı duvarlarından kurtarıp gerçek hayata çıkarmak, o Yapmacıksız tabii bir söylentiyle, günlük yaşayış içinde halktan insanları yakalamak, o Her çeşit kelimeyi konuyu şiire sokmak, halk deyişlerinden yararlanmak ve toplumla ilgili yergiye yer vermek (Şiirleri)Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı (Nesirleri) Sanat ve Edebiyatımız, Bindiğimiz Dal OKTAY RİFAT HOROZCU ( ) Başlangıçta, yeni bir hava içinde, güçlü aşk şiirleri; toplumcu sanat ilkesinden hareketle halk deyimi ve söyleyişlerinden masal ve tekerlemelerden faydalanarak başarılı taşlamalar; sosyal şiirler yazdı. Perçemli Sokak adlı kitabıyla birlikte şiir anlayışında büyük değişiklik olmuş II. Yeni şiirine kaymıştır. Şiir: Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler, Güzelleme, Karga İle Tilki, Aşk Merdiveni, Denize Doğru Konuşma, Dilsiz ve Çıplak, Koca Bir Yaz Dişli rüzgârlara karşı büyüttüm Düşman gecenin içinde seni Bir damlacık aydınlığım Kalemime kâğıdıma şavkı vuran Avucumda koruduğum bugüne 10

11 MELİH CEVDET ANDAY ( ) Şiirlerinde toplumsal gerçekliği inceler. Sonraları, ilk şiirlerindeki romantizmden sıyrılarak duygulardan çok aklın egemenliğine, güzel günlerin özlemine bırakır. Yalın bir dil vardır. Düz yazılarında ise yoğun bir düşünce, şiirsel, esprili, özlü bir dil vardır. Fıkra, makale, gezi, roman, tiyatro ve şiir yazmıştır. Çevirilerde yapmıştır. Şiir: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafname, Yan yana 5. Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir Garip Hareketi nin etkisinin sürdüğü yıllarda şiiri onlar kadar bayağılaştırmak istemeyen, her biri kendine özgü şiir tarzını oluşturmuş bazı şairler şiirdeki lirizmi kaybetmeden yeniliği sürdürmüşlerdir. Bu şairler Garip, İkinci Yeni gibi topluluklara katılmamış, görüş ve ideolojilerini şiirlerine temel yapmamışlardır. Şiirlerinde yeni bir dil, üslup ve bakış açısı aramışlar ve kendi tarzlarını yenileme ve değiştirme ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu şiir anlayışının başlıca temsilcileri şunlardır: FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA ( ) CAHİT KÜLEBİ ( ) Öğretmenlik yıllarında Anadolu yu tanıyan Cahit Külebi, memleketçi şiirimize yeni bir ses getirmiştir, Şiirlerinde derin bir Anadolu sevgisi vardır; İyimser, açık ve gerçekçi bir bakışla Anadolu ya eğilmiştir. Şiirlerinde temiz bir Türkçe, Karacaoğlan ı andıran bir içtenlik görülür. Hayalden ziyade, gerçekçi bir anlayışla yazmıştır. Onu gerçekçi romantik şair olarak niteleyebiliriz. Şiir: Adamın Biri, Rüzgâr, Atatürk Kurtuluş Savaşı nda, Yeşeren Otlar Hikâye Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz! Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz! Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz! Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz! Benim doğduğum köylerde Şimal rüzgârları eserdi. Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz! Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz! İstanbul da doğmuş çeşitli devlet memurluklarında bulunmuştur. Cumhuriyet döneminin önemli şairlerinden olan Fazıl Hüsnü, öğrenimini Anadolu nun değişik yerlerinde sürdürmüş, subaylık yaptığı yıllarda ise Anadolu yu daha iyi tanıma fırsatı bulmuştur. Sanatçı, iç ve dış gerçeklere bakarak, bilinçaltına yönelerek şiire yeni ürperişler getirir. Doğru saydığı düşüncelere tutkuyla bağlanan, ancak en büyük tutkusu şiir olan sanatçı en fazla içtenliğe önem verir. İlk şiirlerinde mistik ve metafizik ağırlıklı şiirler yazarken sonraları, maddeci bir dünya görüşüne yönelmeye başlamış, insanı evrensel bir başlıkla, duygu, düşünce ve tutkularıyla anlattı. Şiirlerinde insan sevgisine ve adalet duygusuna her zaman yer vermiştir. Serbest şiir yanında ölçülü ahenkli kafiyeli şiirler de yazmıştır. Şiirlerinde öztürkçe kelimeler yanında kendi türettiği kelimeleri de kullanır. Şiirlerinin kimisi oldukça açık ve yalın kimisi de sembollerle yüklüdür. Şiirleri devamlı gelişme gösterir. Kurallı biçimlerden serbest biçimlere, anlamlı özlerden en yalın anlamlara varan şiir türlerini dener. Her şiirinde bir yeni yi dener gibidir. Genellikle epik-dramatik, lirik-didaktik ve toplumsal gerçekçi anlayıştadır. Şiir dili en son türetilen Türkçe sözcüklerle doludur. Şiir: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Çakırın Destanı, Üç Şehitler Destanı, Türk Olmak, Yedi Memetler. Düzyazı: İstiklal Savaşı Samsun dan Ankara ya, İstiklal Savaşı İnönüler, Sivaslı Karınca, İstanbul Fetih Destanı, Anıtkabir, Asu, Delice Böcek, Batı Acısı, Çanakkale Destanı, Kubilay Destanı, 19 Mayıs Destanı, Hiroşima SABAHATTİN KUDRET AKSAL ( ) Şiir ve öyküleriyle tanınır. Biçimi önemser. Garipçilerden etkilendiği ilk şiirlerinden sonra, insanın evrendeki yerini, değerini aramaya çabaladığı felsefi düşünceleri içinde barındıran bir şiire yönelmiştir. Şiir: Şarkılı Kahve, Gün Işığı, Duru Gök, Eşik Öykü: Gazoz Ağacı BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU ( ) Ressam kişiliğinden gelen öğeler şiirlerinde önemli yer tutar. Ressamlığın verdiği bakış açısıyla adeta renklerle tablo çizmiştir. Şiirlerinin sosyal içeriği de vardır. Anadolu insanının yoksul yaşamını anlatmıştır. Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş, gibi türlerine karşı duyduğu hayranlık şiirlerine yansımıştır; halk kültüründen esinlenmiştir. Şiirlerinde gözlemlerine de yer vermiştir. Şiirlerinde biçim, ölçü, uyak kaygısı taşımamıştır. Şiirlerini doğal ve akıcı bir üslupla yazmıştır. Gezi, deneme türündeki yapıtlarında halk kültürü, halk sanatı düşüncelerini ortaya koymuştur. Şiir: Dol Karabakır Dol, Karadut, Tuz, Yaradan a Mektuplar, Üçü Birden, Dördü Birden, Yaşadım Düzyazı: Tezek, Delifişek, Canım Anadolu Karadut Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın ağulum Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın. ÖZDEMİR ASAF ( ) 2=1 Kim o, deme boşuna... Benim, ben. Öyle bir ben ki gelen kapına; Başdan başa sen. Şiirlerini döneminden ayrı bir dil ve söyleyiş tarzıyla yazmıştır. Dize sayısını çoğu kez en aza indirmiştir. Şiirlerinde imajsız, anlamsız, yer yer ironik söyleyişe özen göstermiştir. Şiirlerde sen ben ikilemi ni ele almıştır. Yaşadıklarını, çevresindeki olayları soyutlaştırarak düşünce planına aktarmıştır. Şiir: Dünya Kaçtı Gözüme, Sen Sen Sen, Bir Kapı Önünde, Yuvarlağın Köşeleri (Özdeyişler-Etika), Benden Sana Mutluluk, Nasılsın, Yalnızlık Paylaşılmaz, Çiçekleri Yemeyin, Yumuşaklıklar Değil, Bir Kapı Önünde, Lavinia Düzyazı: Ça Hikâye: Dün Yağmur Yağacak BEHÇET NECATİGİL ( ) İstanbul da doğmuş, çeşitli illerde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Orhan Veli nin şiir anlayışını devam ettirmeye çalışmıştır. İçe dönük bir kişiliğe sahip olmasına rağmen, şiirlerinde kendi evinden başlayarak diğer evleri, sokağı, çevreyi, dış dünyayı ve toplumu, sorunlarıyla kavramaya, irdelemeye yönelmiş, algılamaya çalışmıştır. Şiirlerinde değişken özellikler görülür. Önce doğal, yalın, sonra yer yer karanlık ya da kapalı olan söyleyiş vardır. Şiirlerinde duygudan çok düşünce ve sembol vardır. Bu yönüyle Garipçilerden ayrılır. İlk şiirlerinde biçim, kafiye ve ölçü vardır. Söz sanatlarına fazlaca yer vermiştir.(kapalı Çarşı) Sonraki şiirlerinde biçimsel özgürlük, gözlemler ve yaşadıkları ön plana çıkmıştır.(çevre) MAVİCİLER (MAVİ AKIMI) Attila İlhan ın yıllarında çıkardığı derginin adı olan Mavi nin etrafında toplanan Orhan Duru, Ferit Edgü gibi sanatçıların oluşturduğu bir edebi topluluktur. Bu sanatçılar, şairane bir sanat anlayışının temsilcisi olmuşlardır. Daha sonra Mavi dergisi Özdemir Nutku nun yönetimine geçer ve Attila İlhan ın savunduğu toplumsal gerçekçiliğin (sosyal realizm) sözcüsü olur. Dergi, Nisan 1956 da çıkan 36. sayıdan sonra (Son Mavi) kapatılır. Temsilcileri; Attila İlhan, Ferit Edgü, Orhan Duru, Özdemir Nutku, Yılmaz Gruda, Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun, Demir Özlü ve Tahsin Yücel dir. Garip akımına karşı bir duruş sergilemeleri ve yenilikçi şiiri savunmaları, onları Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir akımına dâhil eder. Maviciler in Özellikleri: Garip akımına tepki olarak çıkmıştır. Bu topluluğun hedefinde Garip Akımı vardır. Garipçilerin savunduğu birçok görüşe karşı çıkmışlardır. Özellikle şiirin açık olması gerektiği anlayışı Maviciler tarafından tamamen reddedilmişti. Maviciler şiirin bütünüyle açık olamayacağını, anlam kapalılığının şiiri düzyazıdan ayıran önemli bir faktör olduğu görüşündedirler. Şiirin basit olamayacağını zengin benzetmeli, içli, derin olması gerektiğini savunmuşlardır. 11

12 ATTİLA İLHAN ben sana mecburum 15 Haziran 1925 tarihinde Menemen (İzmir)' de doğdu. İzmir'de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu' ve Karşıyaka Ortaokulu'nu bitirdi. İzmir Atatürk Lisesi'nde öğrenci iken, Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davranma savıyla tutuklandı, okulundan uzaklaştırıldı. Danıştay kararı ile yeniden öğrenim hakkı kazanarak İstanbul Işık Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladığı yüksek öğrenimini yarıda bırakarak arasında aralıklı olarak altı yıl Paris'te yaşamını sürdürdü. Dönüşünde gazetecilik, yayın yönetmenliği, yayın danışmanlığı, yazarlıkla yaşamını kazandı. Yeni Edebiyat, Yücel, Genç Nesil, Fikirler, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön gibi dergilerde şiirleri yayınlandı. Garip ve İkinci Yeni şiirine karşı çıkmıştır. Mavi dergisinde Maviciler diye bilinen toplumsal gerçekçilik akımının sözcüsüdür ve kurucucusudur. İlk şiirlerinde Nâzım Hikmet ve halk şiirinin biçim özelliklerinden etkilenmiştir. Zamanla taşkın, çarpıcı imgelerle örülü, toplumsallaşmış bireyi temel alan, kimi zaman öykülemeye dayalı, divan şiiri olanaklarından da yararlanmayı bilen, duyarlılığı yüksek nitelikte şiirler yazmıştır. Şiirlerinde büyük harf ve noktalama işaretlerini kullanmamıştır. Bir Soru: melengecin dalında çifte sığırcık diley çifte sığırcık ciğerime ateş değdi öley diley öley gencecik zehir pamuk ırgatlığı gavur gündelikçilik rina-rinnan-nay yüreğim bölündü lay damarlarım delindi kan gider kan gider melengecin dalinda çifte saksagan diley çifte saksagan boynumda dönüp batır öley diley sol kahbe devran ağlarım bir yandan kan kusarım bir yandan rinna-rinnan-nay ellerim kırıldı lay gözüm seli duruldu kum gider kum gider. Nihavent bir bahçeydi Muammer Bey in gecesi Yıldızlar gök lâciverdinde yaldızlı bir dua tümcesi Gizemler çizer çizgiler havuzun mor dalgınlığına Yansımış sanki yukardan evrenin son bilmecesi Dağılır yumuşak telâşiyle kadifemsi yarasalar Mevlânâ yla buluşur boşlukta Şemseddin-i Tebrîzî Attilâ İlhan ın iki şiirinden alınan yukarıdaki mısralar göz önünde bulundurulduğunda Attilâ İlhan ın şiir anlayışı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Halka ait, yerleşik ve millî olanı aradığına dair bir yorum yapmak mümkündür. B) Halk edebiyatı ve divan edebiyatı şiirlerini millî kültürün ayrılmaz ve inkâr edilemez öğeleri sayar ve bu şiir geleneklerinden istifade eder. C) Birinci yenicilerin dil ve sanat anlayışına karşı anlam derinliği ve çeşitliliği sağladığını düşündüğü imgelere dayalı şiir diline sahip çıkar. D) Garipçilerin halka inme telaşlarına karşılık toplumsal gerçekçilik anlayışını yadsıyan, tamamıyla öz benliğinin eseri olan eserlere imza atmıştır. E) Hece vezniyle yazmadan hece, aruz vezniyle yazmadan aruz ritminden yararlanmıştır. ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum büyüdükçe büyüyor gözlerin ben sana mecburum bilemezsin içimi seninle ısıtıyorum. ağaçlar sonbahara hazırlanıyor bu şehir o eski istanbul mudur karanlıkta bulutlar parçalanıyor sokak lambaları birden yanıyor kaldırımlarda yağmur kokusu ben sana mecburum sen yoksun. ölmek kimi zaman rezilce korkuludur insan bir akşam üstü ansızın yorulur tutsak ustura ağzında yaşamaktan kimi zaman ellerini kırar tutkusu bir kaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor durup köşe başında deliksiz dinlesem sana kullanılmamış bir gök getirsem haftalar ellerimde ufalanıyor ne yapsam ne tutsam nereye gitsem ben sana mecburum sen yoksun. belki haziranda mavi benekli çocuksun ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor belki körsün kırılmışsın telaş içindesin kötü rüzgar saçlarını götürüyor ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında belki zor ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yaşamak düşünsem sus deyip adınla başlıyorum içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin hayır başka türlü olmayacak ben sana mecburum bilemezsin. Attila İlhan şiirlerinde; yağmur, karanlık, bulut gibi karamsarlık, yalnızlık ve korku veren manzaralara sıkça yer vermiştir. Şiir roman, senaryo türlerinde eserler vermiştir. 11 Ekim 2005 tarihinde İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şiir: Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Belâ Çiçeği, Yasak Sevişmek, Tutuklunun Günlüğü, Böyle Bir Sevmek, Elde Var Hüzün, Korkunun Krallığı, Ayrılık Sevdaya Dâhil, Kimi Sevsem Sensin Roman: Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez, Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Fena Halde Leman, Dersaadet te Sabah Ezanları, Yaraya Tuz Basmak, Haco Hanım Vay, O Karanlıkta Biz Gezi-Deneme-Eleştiri: Abbas Yolcu (Gezi), Hangi Sol, Gerçekçilik Savaşı, Hangi Atatürk, Batı'nın Deli Gömleği, İkinci Yeni Savaşı, Sağım Solum Sobe, Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler, Ulusal Kültür Savaşı, Hangi Sağ, Hangi Batı, Sağım Solum Sobe, Hangi Edebiyat, Sosyalizm Asıl Şimdi, Hangi Laiklik, Hangi Küreselleşme AHMET OKTAY (1933- ) Mavi hareketi içinde yer almıştır. Toplumcu sanata bağlı sanatçılar arasındadır. Şiir: Gölgeleri Kullanmak, Her Yüz Bir Öykü Yazar, Dr.Kaligari nin Dönüşü, Sürgün, Sürdürülen Bir Şarkının Tarihi, Kara Bir Zamana Alınlık, Yol Üstündeki Semender, Ağıtlar ve Övgüler, Gözüm Seyirdi Vakitten, Söz Acıda Sınandı, Az Kaldı Kışa, Hayalete Övgü, Poyrazda Kımıldayan Salıncak 6.İkinci Yeni Şiiri ( ) Türk şiirinde 1950'den sonra Garip akımına ve 1940 kuşağının toplumsal gerçekçi şairlerine tepki olarak doğan, değişik imge, çağrışım ve soyutlamalarla yeni bir söyleyişi amaçlayan şiir akımıdır li yıllarda Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan gibi şairlerin başını çektiği bir edebiyat akımıdır. II. Yeni, şiirimizde çok uzun soluklu olmasa da, geniş bir okuyucu kitlesi bulamasa da Türk şiirine yeni boyutlar getirmiştir. Şiir için şiir anlayışıyla hareket etmişler; erdem, ahlak, toplum ve gerçek gibi konuların şiirin dışında tutulması gerektiğini savunmuşlardır. Onlara göre anlamlı olmak şiir için önemli değildir. II. Yeni ye göre şiir bir öykü anlatma aracı değildir. Öteki edebi türlerden kesin çizgilerle ayrılmalıdır. Bu yüzden konuyu ve olayı şiirden atmışlardır. Eşya, görünüm ve insanı gerçeküstücülükten daha aşırı bir soyutlama ile anlatmayı amaç edinmişlerdir. Onlara göre şiirde ahenk, ölçü ve uyakla değil; musiki ve anlatım zenginliği ile sağlanmalıdır. Garip teki gibi ortak bir hareket olmayıp bağımsız şairlerin benzer bir çizgide şiir yazmasıyla oluşmuştur. Özellikle şiirde anlama değil, ses güzelliğine önem veren bu akım, Batı'da gerçeküstücülerin kullandıkları bilinçaltını harekete geçirme yönteminden faydalanır. İkinci Yeni akımının temsilcileri, sözcükler arasındaki anlamsal bağlantıları kopararak yeni görüntüler yaratma yolunu seçmişlerdir. İkinci yeniciler; şiirde öykü öğesini dışlayarak imgeye, hayal gücüne ve duyguya ağırlık verdiler. Daha çok bireyin toplumdaki yalnızlığı, sıkıntıları, çevreye uyumsuzlukları gibi temalara ağırlık verdiler. İkinci yeniciler, alabildiğine hayalcidirler Dönemin siyasi baskısından kaçmakla ve biçimcilikle eleştirildiler. Konuşma diline sırt çevirmişlerdir. Serbest çağrışıma dayanan şiirleri kopuk kopuktur. Tesadüfen seçilmiş kelime veya cümlelerin alt alta sıralanmasıyla şiirin oluşturulduğu intibahını verirler. Genelde cümle yapıları bozuktur. Bir boş vermişlik havası hâkimdir İkinci Yeni adını ilk kez Muzaffer Erdost kullandı. En önemli temsilcileri Cemal Süreyya, İlhan Berk, Sezai Karakoç, Edip Cansever, Ece Ayhan dır. EDİP CANSEVER ( ) Şiirleri ve şiir üstüne yazıları ile tanınmıştır. İlk şiirlerinde gerçekçi ve bohem şehir şiirlerinin temelini oluşturur. Şiirlerinde en çok işlediği temalar, sıkıntı ve karamsarlıktır. 12

13 Üslup yönünden ilk şiirlerinde; okuyana hoş gelen mizahlı söyleyiş son dönem şiirlerinde ortadan kalkmış ve yerini yapmacık zekâ oyunlarına bırakmıştır. Cansever, çok deneme yapan, en yeni akımları izleyen her yıl değişik şiirlerle ortaya çıkmaya çalışan, fakat çok arayıp az bulan bir şairdir. İkindi Üstü, Dirlik Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Umutsuzlar Parkı, Petrol, Sevda ile Sevgi, Şairin Seyir Defteri, Bezik Oynayan Kadınlar (şiir) önemli eserleridir. TURGUT UYAR ( ) Aşk, ayrılık, ölüm temlerini, çevreden aldığı izlenimleri işleyen şiirler yazmıştır. Gerek öz gerekse biçim bakımından sürekli değişen, halk şiirinden divan şiirine geniş bir kültür birikimini değerlendirirken kendisi olabilen bir şiiri geliştirmiştir. Arz-ı Hal, Türkiyem, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütünler Islak, Her Pazartesi, Divan, Toplantılar (şiir) önemli eserleridir. SEZAİ KARAKOÇ (1933- ) Düşünce Ruhun Dirilişi Kıyamet Aşısı Çağ ve İlham I-II-III-IV İnsanlığın Dirilişi Diriliş Neslinin Âmentüsü Yitik Cennet Makamda İslâmın Dirilişi Gündönümü Diriliş Muştusu İslâm İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü Düşünceler I-II Dirilişin Çevresinde Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi I-II-III Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı I-II Unutuş ve Hatırlayış Varolma Savaşı Çağdaş Batı Düşüncesinden Çıkış Yolu I-II-III İnceleme: Yunus Emre, Mehmed Âkif, Mevlâna, Piyes: Piyesler I, Armağan Hikâye HİKÂYELER I Meydan Ortaya Çıktığında HİKÂYELER II Portreler Günlük yazılar: Farklar, Sütun, Sûr, Gün Saati, Gür Röportaj Tarihin Yol Ağzında Günümüz şiirinde, İslami düşünceyi modern şiirdeki gerçeküstücülükle kaynaştıran; mistisizmden, enbiya-evliya kıssalarından yararlanan, çarpıcı benzetme ve imgelerle, denenmemiş sentezlere ulaşan, bağımsız sayfalar açan bir sanatçıdır. Şiir üslubu bakımından ikinci Yeni ye yakın sayılsa da, şiirlerinde işlediği temalar, inandığı değerler bakımından şiirimizde yeni ve değişik bir sestir. Aşkını dile getirdiği Mona Rosa şiiri ile nice efsanelerin baş kişisi olmuştur. Arzuladığı diriliş neslini anlattığı birçok fikir, öykü ve çeviri kitapları yazmıştır. Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Poetikasını anlattığı ikinci yazı Soyutlama ile ilgilidir. Nitekim modern sanat genel anlamda soyutlamaya dayanır. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar yeni bir bağlama oturtması gerekir. Bunu da Diriliş kavramına bağlar. Şiir ŞİİRLER I Hızırla Kırk Saat ŞİİRLER II Taha'nın Kitabı/Gül Muştusu ŞİİRLER III Körfez/Şahdamar/Sesler ŞİİRLER IV Zamana Adanmış Sözler ŞİİRLER V Ayinler/Çeşmeler ŞİİRLER VI Leylâ ile Mecnun ŞİİRLER VII Ateş Dansı ŞİİRLER VIII Alın Yazısı Saati ŞİİRLER IX Monna Rosa (Aşk Ve Çileler) ŞİİRLER X Monna Rosa (Ölüm ve Çerçeveler) ŞİİRLER XI Monna Rosa (Pişmanlık ve Çileler) ŞİİRLER XII Ve Monna Rosa ŞİİRLER XIII Karayılan GÜN DOĞMADAN Şiirlerin Toplu Basımı Çeviri Şiir Batı Şiirlerinden İslâmın Şiir Anıtlarından Deneme Edebiyat Yazıları I Medeniyetin Rüyası Rüyanın Medeniyeti Şiir Edebiyat Yazıları II Dişimizin Zarı... Edebiyat Yazıları III Eğik Ehramlar 1 Kapalı Çarşı şiirinde anlatılmak istenen duygu ve düşünce İkinci Yeni akımına sahip şairlerde olduğu gibi, doğrudan doğruya değil de, müphem bir şekilde ortaya konulmuştur. 2 Mona Roza şiiri gençlik dönemlerinin şiirlerindendir. (19 yaşında iken yazmıştır.) Mona Roza şiirindeki anlam kapalılığı ve belirsizliğinin Kapalı Çarşı ve Batış şiirlerindeki kadar olmaması, Mona Roza şiirinin, Sezai Karakoç un Mona Roza şiirini yazdığı zamanda henüz kendine ve İkinci Yeni şiirine has şiir anlayışının tam olarak yerleşmediği dönemlerine ait olduğunun göstergesi olabilir. 3 Genel olarak, şiirlerinde millî ve manevî değerlere bağlılık görülmektedir. 4 Millî nitelikli bir şiir oluşturmak için Halk Edebiyatı nazım biçimlerinin uygulanmasının zorunluluğuna inanıldığı bir zamanda, Şiirin birimi şiirdir. Onu biçim ve öz diye ikiye ayırmak sadece poetikada olabilir. Yoksa biçim ve özü şiirden ayrı ayrı çekip çıkarmak mümkün değildir. Kendine mahsus bir özü olmayan şiirin biçimi de yok demektir. Var gibi görülen ses ve geometri, sadece boş bir kalıptan başka bir şey olamaz. Nasıl ki maskeye insan yüzü denemez. Öte yandan, biçimi olmayan şiirin özü de yok demektir. Yüzü olmayan insan olamayacağı gibi, şekilsiz şiir de olamaz. Ve şair biçim peşinde iken, ruhunu yitirmemek, geometrinin, şemanın tutsağı ve kurbanı olmamak durumunda ve zorunda. diyerek şiirde biçimden ziyade verilmek istenen özün kalıcı olacağı; fakat biçimi hiç önemsemeyen şiir anlayışının da özü veremeyeceği düşüncesine sahiptir. Öncelikli olan özdür; ama biçimi değişmez dogma haline getirmek doğru değildir. Biçimin dogmatik olmaması biçimin önemini yok saymayı gerektirmez, şeklinde ifade edilebilecek bir şekil ve muhteva ilişkisi ortaya koyar. 5 Kapalı çarşı şiirinde geçen Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı & Kapalı çarşı içinde fikre ve gerçeğe / Neler neler etti anlarsın onlar / Şemsiyeler gibi / Felaketlerin en şakacısına açılıveren onlar dizelerindeki onlar şeklinde ifade edilen insanlar, Sezai Karakoç un zihniyeti dikkâte alındığında, millî fikre ve Türk milletinin değerlerine değer vermeyen insanlar olarak yorumlanabilir. 6 Sezai Karakoç un Sütun kitabında geçen, Hıristi-yanlık insanlığın bugünkü durumundan sorumludur. Marksizm sorumludur. Batı sorumludur. Hepsi de elle-rini insanlığın kanına bulamışlardır. İslâm sa daima mazlumların yanında kalmış, onlarla birlikte acı bir alınyazısını paylaşmış bir masumluk görüşüdür. İnsan-lık ancak onunla kurtuluşa erecektir. Diriliş, insanın İslâm da dirilmesi ve İslâm da kurtulmasıdır. şeklin-deki sözleri şiirlerinin birçoğunda öz olarak, veril-mek istenen mesajın muhtevası olarak yerini almıştır. 7 Şair, bağlantısını kendisi kurmalı, her şeyin kiralandığı çağımızda, son derece dikkâtli olmalı, bilerek bilmeyerek kiralanma durumuna düşmemeli. Ortak görüşlerce de kiralanmamalı şair. Bir levha asılıdır şairin alnında: Satılık değildir. Kiralık değildir. Sezai Karakoç a ait olan bu sözlerin anlatmak istediği düşünceler Kapalı çarşı şiirinde: Bir gazete uzun ve kul olmuş bir gazeteydi Kapalı Çarşı & Sen bana kapalı çarşı / Şüphesiz o kadar satılan ve alınanlar var ki mısralarında bir tepki olarak yerini almıştır. 8 Sezai Karakoç üslup olarak garip akımına hiç bağlanmamış, sembolcü ve gizemci tavrıyla, Baudleaire in dağınık görünen eserlerinin arkasındaki bütünlüğün fark edilmesi isteğinde olduğu gibi öğretilerini sezdirmeler, imalar, mecazlar, çizimler yoluyla vermek istemiştir. 9 BEN KANDAN ELBİSE GİYDİM HİÇ DEĞİŞTİRSİNLER İSTEMEZDİM şiirinde geçen Kendinden bir şeyler kattın / Güzelleştirdin ölümü de / Ellerinin içiyle aydınlattın / Ölüm ne demektir anladım mısraları dönemindeki bazı şairlerin ve maddeci fikir taraftarlarının ölümü bir yok oluş, çürüme, varlığın çirkinleşmesi olarak yorumlamalarına karşılık olarak verilmiş bir cevap olarak izah edilebilir. 10 Çağdaşı olan İkinci Yenicilerden bazı şairlerin şiirlerinde kadını sürekli cinsel araç olarak ele almaları, erotizmi şiirin atardamarı olarak izah etmeleri, kadını kendilerine geceler boyu çocuk doğurtulan varlık olarak tanımlamaları, şiire cinselliği yerleştirmeleri, ailevî ahlak kurallarını hiçe sayan bir yaklaşım sergilemeleri Sezai Karakoç un tepkisine sebep olmuştur. O şiirlerinde kadını ideal varlık, ideal sevgili, kutsal anne, zarif vakitlerin seçkin kadınları, çocuğunun şefkatli koruyucusu, insana sahip çıkmanın sembolü olarak ele almış ve Kapalı Çarşı şiirinde geçen, Kendi yastıklarına düşmesin / Dostlarının kadınları üstündeki gölgesi onlara anlat. mısralarında olduğu gibi Türk milletinin ailevî ahlak kurallarını hatırlatan bir yaklaşım sergilemiştir. 11 Sezai Karakoç, Adak Işığı şiirinde olduğu gibi kapalı, sembolist şiir üslubuyla Anadolu kasaba ve köylerine girmiş, buraların yaşayışını, geleneklerini, törelerini, inanışlarını, efsanelerini, kahramanlarını yine sezdirmeler yoluyla ele almıştır. 12 Şiirlerinde çocuk kavramını insanın saf ve kirlenmemiş hali, insanın masumiyeti olarak yorumlamıştır. 13 Sezai Karakoç "Monna Rosa"nın modern bir Leyla ile Mecnun denemesi olduğunu söyler. Sevgililerin birleşememeleri ve ilk aşamada beşeri olan aşkın daha sonra ilahi aşka dönüşmesi konu açısından "Monna Rosa"yla Leyla ile Mecnun arasında bir yakınlık olduğunu göstermektedir. 14 "1952 baharına girerken 19 yaşında ve Mülkiye ikinci sınıftayım. Bir şiir üzerine çalışıyorum. Bu şiir gittikçe beni kendi dünyasına çekiyor. Yıllar, serbest şiir denen ölçüsüz, kafiyesiz şiirin zafer yılları. Orhan Veli akımı bir sel gibi edebiyatımızı kaplamış. Okul kitaplarında henüz Yahya Kemal'in saltanatı devam ediyorduysa da piyasayı Orhan Veliciler istila etmeye başlamıştı. Yaşlılar, edebiyat fakültesi profesörleri, makalelerinde Yahya Kemal'den bahsediyorlardı, ama dergilerde gençler Orhan Veli ve arkadaşlarının açtığı çığırdan giderek tüm geleneksel şiir değerleriyle ilişkilerini kesmiş bulunuyorlardı. Şairanelik hor görülüyordu. Edebiyatımızın 'gül', 'bülbül' gibi mazmunları alay konusuydu. Bütün değerler yere serilmiş gibi gözüküyordu. Kadın; 'tak takıştır, sür sürüştür, muhallebiciye gel, piyasa vakti' çerçevesinde algılanıyordu. Ben hecede ısrar ediyordum. 'Gül' kavramını yeniden diriltmenin gereğini düşünüyordum hep. 'Monna Rosa' (Mona Roza) böyle doğdu. Modern bir Leyla ile Mecnun denemesiydi bu. Bir gencin dilinden anlatılış şeklinde başladı şiir. 'Rose' bilindiği gibi 'gül' demekti. 13

14 Böylece, aşağılanan 'gül' kavramını yeniden gündeme getirmek istedim. (...) Aslında 'gül' mazmunu ve modern anlamda 'Leyla ile Mecnun' hikâyesi, şiirimize tekrar bu şiirle girdi denebilir." Sezai Karakoç a ait olan bu sözlere göre, Mona Roza şiiri biçim, şiir dili ve gelenekle olan ilişkisi bakımından, Orhan Veli nin öncülüğünü yaptığı şiir tarzına bir tepkidir. 15 Mona Rosa nın ilk biriminde siyah ve ak güllerden söz edilmesi, şiirin diğer bölümleriyle ilişki kurma amacına yöneliktir. İlk birimin ikinci dizesindeki beyaz yatak tamlaması, sevgilinin masumiyetini, saflığını simgeler. Sevgilinin doğduğu Gülce (ya da Geyve) diye bir yerden söz edilmesi şairin şiiri gerçekçi bir coğrafi ortamda, yani gerçek dünyada yerleştirmek istemesinden kaynaklanır; Gülce, şiirde adı geçen kişinin gerçekliğine dair bir uzamdır. 16 Mona Rosa nın ikinci biriminde mekânın kırsal oluşu üzerinde durulur; imgesel bir anlatımla karanlık ve tehdit edici bir atmosfer yaratılır. 'Çakal' ve 'tavşan' karşıtlığı, bu atmosferin temelini oluşturur. Çakal lar kirlidir, tavşan lar ürkek. Yağmur bile toprağa her zamanki gibi düşmez. Anlatıcının avuçlarındaki zaman; rüzgârın kavraması gibidir, bir farkında olma inceliğidir. 17 Mona Rosa nın üçüncü biriminde aşkın adımları, başka bir yola ayak uydurmak üzeredir. Çünkü anlatıcı sevgiliden kendisini göstermemesini istemektedir. Anlatıcı(şair) ötelidir(öteki âlemin, manevî, ilâhî âlemin peşindedir); çünkü başka bir dünyaya ait olduğunu söyleyerek gizemci arayışını da belirtmiş olur. Sevgili sadece onu ilahi aşka götürecek olan bir araçtır. "Ancak anlatıcı beşeridir ve beşeri aşk onu gerçek maksattan(ilâhî aşktan) uzaklaştırabilir. (Kavuşmanın neticesinde aşktan uzak kalmaktan korkuyor olabilir.) Kendisini arayışında beşerî sevgili aracı olurken, beşerî aşkın kurbanı da olabileceğinin farkındadır. Onun için sevgiliyi görmek istemez. Arayışının başarıya ulaşması için beşerî sevgili ona ilgisiz, acımasız davranmalıdır, ilgi gösterirse o zaman arayış tehlikededir. Ancak bu kesitte anlatıcının bunun farkında olduğunu ve gerçekten neyi aradığını görürüz. Artık istediği Allah'ı bulmaktır ve beşerî sevgili, yani yaşanılan evren dünya, bir engeldir." 18 Mona Rosa nın dördüncü biriminde her anın ve karşılaşılan her şeyin sevgiliyi hatırlatması üzerinde durulmuştur. 19 Mona Rosa nın beşinci biriminde anlatıcı, dikkatini kendi kişiliği ve ruh hali üzerine yoğunlaştırır. Ruh, ışıksızdır ve bir mumun ardında bekleyen rüzgârla sallanmaktadır. Karşıtlıklarla dolu bir dünyayı terennüm eden simgesel anlatım, beşinci kesitte, anlatıya umut veren bir açılımla devam eder: En ıssız yerlerde bile zambaklar açar. 'Vahşi bir çiçeğin gururu' tamlamasındaki 'vahşi' ve 'gurur' sözcükleri de temel anlamlarının dışında kullanılmıştır. Vahşi, uzaklığın bir engel olmadığı, mekânların bunaltmadığı, özgürlüğün ellerde bir azat kuş gibi kanat çırptığı, akan su gibi, uçan kuş gibi bir yüreğin sıfatı olabilir. İlk birimde geçen kanadı kırık kuş bu birimde bir umudun haberiyle ışıksız ruhuna ışık bulmaktadır. Gurur da, uzaklığın, ulaşılmazlığın bir göstergesi biçiminde düşünülebilir. 20 Mona Rosa nın altıncı biriminde sevgilinin ellerinden ve parmaklarından söz edilmesi ve onun bir nar-çiçeğini ezmesi okuru, divan şiirinin dünyasına götü-rür. Klasik edebiyat ile tehdit edici gerçek bir dünya arasında devamlı bir gidip gelme sezilir bu dizelerde. 21 Mona Rosa nın yedinci biriminde anlatıcı, geçen zamandan söz ederken, bir şeylerin kopup kopup gidi-şinden ve dönmeyişinden yakınır bir tutum sergiler. Bu dizenin iletisi, biten bir gün ve biten bir hayattır. 22 Mona Rosa nın sekizinci biriminde anlatıcı, kuş yerine vurulmak isteğinden söz eder. Akşam sözcüğündeki hüzün bütün bir kesite sinmiş gibidir. İncir kuşu (anthus compestris) serçe görünümünde bir göçmen kuştur. Farsça 'encir' biçiminde okunan incir 'delik, oyuk' anlamına gelir. İsmini incirden değil, incir ismini 'incir kuşu'ndan alır. (incir kuşu=delici kuş) 23 Mona Rosa nın dokuzuncu biriminde sevgiliyi incir kuşlarının bakışlarında veya su kenarlarında bulması anlatıcının aşkının artık başka bir boyuta geçmiş olduğunu gösterir. Artık beşeri sevgiliye ihtiyacı yoktur, çünkü gerçek sevgilinin varlığını, münâcâtlarda olduğu gibi, doğada hissetmektedir. 24 Mona Rosa nın onuncu biriminde Monna Rosa bu yeni durumu kabul etmemekte, aşığa kırgın bakışla yönelmekte, anlatıcı ise aşkının farklı olduğunu ve kurşunun en güzel şarkıyı söylediğini belirtmektedir. Buradaki kurşun âşığın beşerî aşkına yöneltilmiş bir yok oluş simgesidir. Silahın dönük olduğu yön, sevgilinin değil, sevenin kalbidir; âşığın kalbindeki ilâhî aşka dönüşmesi gereken beşerî aşkadır. 25 Mona Rosa nın on birinci biriminde anlatıcı, 'çağın incittiği bir masal'da kendini anlayacak birini arayan bir mucize avcısı gibidir. 'Artık' zarfıyla bir sınır çizilmektedir. 'İnan, dinle, kabul et' eylemleri, başka bir boyuta geçmek üzere oluşun göstergeleridir. 26 Mona Rosa nın on ikinci biriminde anlatıcı, sevgi-liyi, sevginin gizemci boyutunu anlamaya davet eder. 27 Mona Rosa nın on üçüncü biriminde sevgili artık sadece bir kalıptır. Gerçi, anlatıcı onun kuşun kanlı tüylerine yanıt vermesini ister. Belki de bu onun tarafından anlaşılmak istediğini gösterir. Belki de bu, son bir davettir. 28 Mona Roza şiirinin ilk birimin tekrarı ile bitmesi aşkın artık bir başka boyuta vardığını gösterir ve yeni bir başlangıcı temsil eder. Beşeri aşktan ilahi aşka geçiş vardır. Belki de sürekli bir gel-git hadisesinin yaşandığının ya da bu değişimin vesilesi olduğu için sevgiliye bir minnettarlık bildirisinin göstergesidir. 29 Sezai Karakoç halk şiiri geleneğinin biçim özelliklerinden yer yer yararlanmış, ama bunu dogma hainle getirmeyip serbest şiiri de kullanmıştır. 30 Dış dünyayı olduğu gibi almak. İşte sanatın sıfır olduğu nokta, alt nokta; sanat eserinin üzerine kurulduğu vaka ve vakaların tepeden tırnağa, içten ve dıştan, kökten ve yüzden, eşyaya ve kanunlarına aykırı düşmesi... İşte sanatın sıfır noktası olmasa da, eninde sonunda başarısızlığı gösterecek noktası, son nokta... Bu iki uç arasındaki sayısız durumlar, haller, kullanılagelen manasıyla realite ile sanat eseri arasındaki ilgiyi verir. Sezai Karakoç a ait olan bu sözler, Balkon şiirinin balkon ve apartman ile bunların varlığının getirdiği olumsuzluklar olarak yorumlanabileceği gibi bu şiirde geçen her bir kavramın sembolik manalarda kullanılıp bu sembollerin ardında sanatçın zihnindeki başka ve öz gerçekliklerin anlatılmak istendiğinin işaretçisi olabileceğinin de göstergesidir. 31 Sanat tutumum, genel dünya görüşümün bir bölümünden başka bir şey değildir. Onu bir sesin, yeni bir sesin sırtına yüklemekten ibarettir. Sezai Karakoç a ait olan bu sözlerden hareketle, Balkon şiirinin şairin Doğulu bakış açısıyla Batı medeniyetine ait anlayış ve yaşam biçimini estetik bir nazarla değerlendirme girişimi olduğunu söylemek mümkündür. 32 Sezai Karakoç un diriliş motifi, toplumun millî ve manevî yapısını koruyup canlı tutan, dirilten aydınları ifade eder. 33 Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine IV şiirinde şairin gönlündeki sevgiliye duyduğu aşk ustaca işlenmiştir. Fakat o her zaman olduğu gibi üslubu gereği bunu açık açık dile getirmez. Mısralar hem Ey Sevgili ye hem En Sevgili ye (Bunlar farklı şekillerde yorumlanabilmektedir.) hem de yer yer özlemini çektiği hayalindeki sevgiliye yorumlanabilecek niteliktedir. 34 Tasavvuf ve şiir iç içedir geçmiş hayatımız ve edebiyatımızda. Tekkeler, Mevlevihaneler, dergâhlar şiir tapınaklarıdır aynı zamanda. Mevlevilikte şiir, musiki ve tasavvuf birbirinden ayrılmaz, tek parça bir ruh akışının üç görünümüdür. Şiirsiz bir manevi âlem, manevî âleme pencere açmamış bir şiir dünyası olabilir; ama yoksul dünyalar olarak. Sezai Karakoç a ait olan bu sözlerden hareketle Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine IV şiirini Sezai Karakoç un sanat anlayışı ile yoğrulmuş bir şiir dünyasının; fakat manevî âleme açılan bir şiir dünyasının ürünü sayabiliriz. 35 Her an olağanüstü duyarlı olmak, kelimelere bu duyarlılığı bütün şiddeti ve elektrikliliği ile yüklemek şairin misyonudur. Veliliği, önderliği, kahramanlığı, savaşçılığı, aşkı ve ölümü milleti adına, insanlık adına kelimeler içinde bir kere daha yaşamak borcundadır. O, yalnız, milletinin geçmişini değil, geleceğini de yüklenmiştir. Gelecek felaketleri sezip çığlık çığlığa haber vermek, halkı uyarmak, ona yön göstermek, bunu da kalplere ve ruhlara işleyecek bir güçle yapmak ödevindedir. Zulüm alkışçısı, yurduna göz koyanların çağırıcısı ya da günün adamı olduğu gün, şair ölmüştür, en hazin bir ölümle ölmüştür. Toprağın bile kabul edemeyeceği bir trajediyle ölmüştür. O, artık gülünç bile değildir. O, hiçbir şey değildir. Yine de şair diye anılacaktır; ama şairliğin de, şiirin de yüzkarası olarak. Şairler, en çok bu şaire, yitik şaire ağlamalıdır. Sezai Karakoç a ait olan bu sözlerden hareketle Sezai Karakoç un şiirlerinde, evrensel olarak, insanın rûhî, fikrî, hissî yönüne hitap eden, evrensel insanın acılarını, rûhî, fikrî, hissî ihtiyaçlarını dikkâte alan, özelde milletimizin millî değerlerini terennüm eden; fakat bunu yaparken bilimsel gerçekleri de göz ardı etmeyen bir yaklaşım sergilediğini söyleyebiliriz. Ona göre şair, aynı zamanda, mazlumların sesidir. Günlük, anlık, geçici zevklerin sanat eserinde yer almasının şiiri yozlaştıracağı düşüncesine sahiptir. Ona göre şair günün adamı değil, bütün zamanların; hatta zamanların da ötesinin sesi olmalıdır. 36 Sezai Karakoç Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine IV şiirinde bütün zaman ve mekânlarda, en güzel ve en sıkıntılı günlerinde hep O nun varlığına yakın olmanın ümidiyle hayata asılır. Yusuf gibi pazarlarda satılır; ama Mısır a(mecazen, varlıklar ülkesine) sahip olacağını da bilerek. İbrahim gibi O nu gökyüzünde arar, yıldızlara sorar, O nunla konuşur. Kudüs(Meryem), seçilmiş kutlu kişiliği ile yer bulur. Mısır(Züleyha) sırrını derinleştiren ve merhamet denizine götüren bir ırmak olarak yatağını bulur. Sevgilinin varlığının tecelli ettiği her şey sevgilidir. 37 Sezai Karakoç Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine IV şiirinde sevgiliyle söyleşir. Hiçbir şeyi olumsuz görmez. Güzellik sırrının anahtarına en yakın olduğu anın heyecanını taşır. Söz namludan değil gönül pınarının derinliklerinden fışkırarak kıblesini bulmuş, sırrını da içinde gizleyerek. Bu kıble, bu sevgili bir hayal ülkesine ait değil. Vardan öte bir Var ın ülkesine aittir. Duyuş ve düşünüşün örtüştüğü noktada söylemin en leziz tadında kıvamını bulduğu bir gülün açılma anı neşesiyle. Artık vuslat hasretinin ateşi değil içini yakan. Kavuşma sevincinin heyecanıdır Tereddütten zerre yok. Korku bir güneş gibidir onda okurun gönül denizini köpürten. Yenilginin de zafere ulaşan bir yol olduğunun farkındadır. Çünkü her şeyde bir sır, bir ayet görür. Gerçek aşkın ayetlerini tespit etmiş. Onları anlamanın, güzelliğe ermenin anahtarını sevgiliden ister üstü kapalı. Ve bu umudu içinde hep saklayacağını sevgilinin merhametine sığınarak dile getirir. 38 Şiirde millî damga zorunludur. Evet, şiir evrensel olduğu ölçüde millî, millî olduğu ölçüde evrenseldir. Dil ve kelimeler, onu dolaysız millet malı yapar. Şair, milletine kafasıyla, gönlüyle ve ruhuyla yapışıktır. Alınyazısı milletinin alınyazısıdır. Kendi alınyazısını da milletinin alınyazısı yapar. Milletini yaşar şair hep. Sezai Karakoç a ait olan bu sözler onun şiirinin evrensel düşünceyi kapsayan millî düşünceden çıktığını, evrensel düşünce deryasına açılmaktan korkmayan cesur bir millî karaktere sahip olduğunu, şairin farklı düşünceleri kavrarken kendi millî düşüncesinin sağlamlığına güvendiğini, bununla birlikte farklı dünya görüşlerini kendi millî varlığına zarar vermediği, katkı yaptığı derecede önemsediğini gösterebilir. 39 Sepet şiiri şairin İslam milletlerinin içinde bulunduğu hâllere kayıtsız kalmadığını gösterir. 40 Sezai Karakoç un yukarıdaki şiirlerinin hepsini ve diğer şiirlerini dikkâte aldığımızda İkinci Yeni akımının diğer şairlerinden zihniyet, içerik, şiirdeki gaye bakımlarından farklı olduğunu söyleyebiliriz. (Not: Yukarıdaki 40 maddelik açıklamayı bir sonraki sayfadaki şiirlerle değerlendiriniz. 14

15 KAPALI ÇARŞI - Sezai Karakoç Kendi yastıklarına gölge salmasın Çocuklarının öpüşleri onlara anlat Onlara anlat yağmur karşılıklı yağar Ruhların içindeki müzikle karşılıklı Kapalı çarşı içinde bir sigara Bir keman kılıfı senin saçlarına sürünen yağ Onlara anlat kadınların gözlerinin içinden geçer Kapalı çarşı ve kapalı çarşıyı götüren saat Bir inci gerdanlık dumanları içinde kapkara Anlamağa başladığı ağır ve çekilmez kelimeler içinde dağ Senin resmin ince gerdanlığın siyah parlaklığı içinde ışıklı Işıklı ışıksız yandan ve önden ışıksız arkadan ve içten ışıklı Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı Tüyler içinde gelen yeni dünya Bir sandalye kadar hür olduğu gün Sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat Benim aynamı küçültüp büyülten onlar Benim aynamı aynalıktan çıkaran Kapalı çarşılar içinde fikre ve gerçeğe Neler neler etti anlarsın onlar Şemsiyeler gibi Felaketlerin en şakacısına açılıveren onlar Kendi yastıklarına düşmesin Dostlarının kadınları üstündeki gölgesi onlara anlat Kapalı çarşılar içinde Aslanların ağaç kabuğuna yazdığı şiir Kapalı çarşı içerisinde Açık ve keskin yumuşak ve güzel Kur'an sesleri Kapalı çarşı içinde kapalı rüya çarşıları Kapalı çarşı içinde öfke ve af çarşıları Kapalı çarşıya gittiğin zaman Bir yangın sonrasının gazetelerini okudun Bir gazete uzun ve kul olmuş bir gazeteydi Kapalı Çarşı Mavi gözlü bir gazete Kapalı çarşı içinde bulutların en senin olanı Sen bana kapalı çarşı Şüphesiz o kadar satılan ve alınanlar var ki Şüphesiz bir harita kırığı Bir yapma deniz parçasıyla kapalı Kapalı Çarşı Sen kapalı çarşılar üstüne yağmur yağanı Yağmurun iyi ve doğru yağmadığını onlara anlat ADAK IŞIĞI - Sezai Karakoç Sıcak yaz göklerinde Önde uzanan ovada Birden bir ışık sağdan Bir ışık soldan çıkar Ve bunlar Şimşek hızıyla birbirlerine ulaşırlar Bunu halk adak için uğur sayar Derler: Leyla ile Mecnun buluştular Bu göz açıp kapama anında Ne varsa dile muradında Mutlak yerine gelir arzun Yerde kavuşmayanlar gökte kavuşurlar Ve bir uğurlu anda Kavuşmak isteyenleri kavuştururlar BATIŞ - Sezai Karakoç Güneştir düşen turuncusunda menekşeler sunarım Gece artık hiç dönülmeyecek yerlerdeki o sevgiliye Çocuklara kekik toplayan o sevgiliye Bir kekik uzatan çocuk anne deyince Deniz dibinden çatı çeken Çocuk üstüne arkadaş üstüne Güneştir düşen yeşilinde bir yüz döner Değişmeyen o gençliğiyle sevgili Ölümden sonraki kurtulma gibi Döner döner de gelir karşıma Deniz dibinden çıkan ahtapot ölüleri Eski utanmaları çeker su yüzüne Güneştir kırmızı ve ben en çömezi bir rengin Altın hatıralar hükümetinin Bitmeyen sultanı o sevgiliye adanmış Soy utanç soy anış soy sevgi Gel artmaz azalmaz ey sevgi sürgün ülkeden başkentler başkentine ıv BEN KANDAN ELBİSE GİYDİM HİÇ DEĞİŞTİRSİNLER İSTEMEZDİM Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir toz bulutu gibi Savuran yüreğime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli Lambalar eğri Aynalar akrep meleği Zaman çarpılmış atın son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu Büyüttüğü emzirdiği Kuş tüyünden Ve kuş sütünden Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Kendinden bir şeyler kattın Güzelleştirdin ölümü de Ellerinin içiyle aydınlattın Ölüm ne demektir anladım Bütün şiirlerde söylediğim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine âşikârsın bellisin Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini Ey gönüllerin en yumuşağı en derini Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Çölden farklı olmayan bu korku Çocukların bu korkudan olur neşeleri Siyah sepete baktıkça her biri Sıcak hoşluğunu anlarlar ölmenin Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında Çatı katlarında bodrum katlarında Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba Hep Kanlıca'da, Emirgan'da Kandilli'nin kurşuni şafaklarında Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Ey çağdaş Kudüs (Meryem) Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha) Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında Köle gibi satıldım pazarlar pazarında Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda Verilmemiş hesapların korkusuyla Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk cellâdından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır Sezai Karakoç Artık ölebilirdim Bütün İstanbul şahidim Ben kandan elbiseler giydim Bundan senin haberin var mı? Yer değiştiren ben değildim Farklılaşan sendin Sendin bana gelen aynalarla Sendin bana gelen sendin SEVGİ - Sezai Karakoç 1. Ah benim sevgim çiçek örneği Çarpılmışların kinini yeniler Beni alnımdan vurmak ister Saraların iftiraların gençliği Bilirim geçmektir sevgi Ölümün en yumuşak en ayarlı yerinden Çünkü çocuklar geçer Ölümün en yumuşak en ayarlı yerinden Zarif vakitlerin seçkin kadınları Hazırlardı kızlıklarında (doğum)ları Kaçmakla kurtulamadıkları Arada uyguladıkları 2. O gün gün ışığından mahrum Mahrum bırakılmış genç kızlar Anneleriyle parka çıkarlar Anneleriyle anneleriyle anneleriyle MONA ROZA - Sezai Karakoç Mona Roza, siyah güller, ak güller. Gülce nin gülleri ve beyaz yatak... Kanadı kırık kuş merhamet ister; Ah, senin yüzünden kana batacak. Mona Roza, siyah güller, ak güller. Akşamları gelir incir kuşları, Konarlar bahçemin incirlerine; Kiminin rengi ak, kiminin sarı. Ah, beni vursalar bir kuş yerine! Akşamları gelir incir kuşları. Ulur aya karşı kirli çakallar, Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa. Mona Roza, bugün bende bir hal var, Yağmur iğri iğri düşer toprağa, Ulur aya karşı kirli çakallar. Ki ben, Mona Roza, bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında, Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar... Su kenarında Ki ben, Mona Roza, bulurum seni Açma pencereni, perdeleri çek; Mona Roza, seni görmemeliyim. Bir bakışın ölmem için yetecek, Anla Mona Roza, ben bir deliyim, Açma pencereni, perdeleri çek. Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza: Henüz dinlemedin benden türküler, Benim aşkım uymaz öyle her saza, En güzel şarkıyı bir kurşun söyler... Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza. Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, Bende çıkar güneş aydınlığına, Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi, Seni hatırlatır her zaman bana; Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi... Artık inan bana muhacir kızı; Dinle ve kabul et itirâfımı. Bir soğuk, bir garip, bir ince sızı, Alev alev sardı her tarafımı. Artık inan bana muhacir kızı. Zambaklar en ıssız yerlerde açar, Ve vardır her vahşî çiçekte gurur. Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr, Işıksız rûhumu sallar da durur. Zambaklar en ıssız yerlerde açar. Yağmurlardan sonra büyürmüş başak, Meyvalar sabırla olgunlaşırmış. Bir gün gözlerimin tâ içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış, Yağmurlardan sonra büyürmüş başak. Ellerin ellerin ve parmakların Bir narçiçeğini eziyor gibi. Ellerinden belli olur, bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi. Ellerin ellerin ve parmakların Altın bilezikler, o korkulu ten, Cevap versin bu kanlı kuş tüyün; Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen, Bir tüy ki kapalı, geceye güne, Altın bilezikler, o korkulu ten. Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona: Saat on ikidir, söndü lambalar, Uyu da turnalar gelsin rüyana, Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar; Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona: Mona Roza, siyah güller, ak güller. Gülce nin gülleri ve beyaz yatak... Kanadı kırık kuş merhamet ister; Ah, senin yüzünden kana batacak. Mona Roza, siyah güller, ak güller. SEPET Sezai Karakoç Bir vakitler niçin Dolmayı bekleyen Böyle büyük tutulmuş ölçüleri Ekmek sepetleri Çocuklar bile biliyor Ve boşalmayı Filistin in ekmek sepetleri Ekmek sepetleri Anne ne koysun içine Ekmek mi çocuk mu Düşmanın ilk baktığı Ekmek sepetleri Her eşya gitse Kalacak tek eşya İnsana en aykırı Filistin de ekmek sepetleri Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili 15

16 CEMAL SÜREYA ( ) Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir. Şiir: Üvercinka, Göçebe, Sevda Sözleri ECE AYHAN ( ) Kendine özgü çağrışımlar ve göndermelerle örülü şiirleriyle hem Türk şiirinde hem de İkinci Yeni nin içinde farklı bir kanal açtı. Şiirinin kilit noktası dildir. Şiir: Ortadokslular, Sivil Şiirler, Son Şiirler İLHAN BERK ( ) Doğu şiirinin klasik kalıplarını denedi, beyit ve türkü biçimlerinden yararlandı. Araştırmacı kişiliği, özgün duyarlılıkları ve buluşlarıyla 20. Yüzyıl Türk şiirinin en önemli isimleri arasındadır. Şiir: İstanbul, Günaydın Yeryüzü, Pera ÜLKÜ TAMER (1937- ) İlk şiir kitabı Soğuk Otların Altında ile başlayarak İkinci Yeni duyarlılığını yansıtan soyutlamalara yönelik, yoğun ve özgün bir imge anlayışı geliştirdi. Yalın bir dil kullandığı şiirlerinde giderek toplumsal kaygılar ve düşünce öğeleri ağırlık kazandı. Şiir: Gök Onları Yanıltmaz, Sıragöller, Seçme Şiirler TEVFİK AKDAĞ ( ) İkinci Yeni nin saklı sularından diye nitelendirilmiştir. İlk şiirleri 1952 yılında Mülkiye ve Türk Dili dergilerinde yayınlandı. İkinci Yeni ye bağlı, söyleyiş güzellikleri ve kıvraklıkları taşıyan şiirler yazdı. Şiir: Lacivert Kanatlı Bir Kuştur Gece, Çıplak ve Sevinçle, Eski İnsan Sözleri, Kıpırda Ey Karanlık 7. İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir ( ) 1960 lı yıllara gelindiğinde İkinci Yeniler şiir kitaplarını yayımlamayı sürdürdükleri gibi, daha önceki yıllarda şiirlerini yayımlayan Behçet Necatigil, Atilla İlhan, Melih Cevdet, Oktay Rıfat, Nazım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Ceyhun Atıf Kansu da bu yıllarda yeni şiir kitaplarını yayımlamışlardır kuşağı şairleri, Nazım Hikmet in kitaplarının yayımlanmasının serbestleştiği, siyasal ve güncel dergilerin yoğun olarak okunduğu ve gündemi belirlediği bir ortamın etkisindedirler. Yeni Gerçek, And, Halkın Dostları, Militan gibi dergiler etrafında toplanan şairler, şiir anlayışlarını ve ideolojilerini bu dergilerde açıklamaya çalışmışlardır. Marksist felsefeyi benimseyen toplumcu gerçekçi şairler, daha çok sosyal ve güncel politikayı konu edinmişler, halkın ve işçi sınıfının sorunlarını politik bir bakışla ortaya koymaya çalışan şiirler yazmışlardır. Önemli temsilcileri Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Kemal Özer, Refik Durbaş ve Nihat Behram dır. Umut ve yarına inanç, direnme ve isyan konuları şiire hâkimdir. Şairler, toplumun sözcüleri gibi şiirler yazmışlardır. İkinci Yeni Şiiri, kapalı bir özellik gösterirken; İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir açık anlatımıyla dikkat çeker. Biçimden çok içeriğe önem vermişler, toplumsal mesajları etkili kılmak için slogan üslubundan yararlanmışlardır. Bu yıllarda şiirlerini yayımlayan şairlerden biri,1940 toplumcu şairler kuşağının en gençlerinden olan Ahmet Arif tir. Yankılar uyandıran, halk şiiri, hece şiiri ve aruzla yazılmış şiirlerin söyleyiş özelliklerinin bir arada bulunduğu şiirlerini Hasretinden Prangalar Eskittim adlı kitabında toplayarak yayımlamıştır. Mutlu Olmak Varken adı altında bütün şiirlerini bir arada yayımlayan A. Kadir de toplumcu şairler kuşağının 60 lı yıllardaki temsilcisi olarak yer alır. Bu dönemin bir diğer temsilcisi Hasan Hüseyin önce, kullandığı dil ve şiir dünyasını algılaması bakımından Atilla İlhan ın etkisinde kalmışsa da giderek kendi söyleyişini bulmuş, Kavel, Kızılırmak, Temmuz Bildirisi adlı şiir kitaplarıyla toplumcu şiirde yeni örnekler vermiştir. Hasan Hüseyin bu üç kitabına Kızılkuğu, Ağlasın Ay Şafağı, Oğlak, Acıyı Bal Eyledik, Kelepçenini Karasında Bir Ak Güvercin. gibi kitaplarıyla yetmişli ve seksenli yıllara geçmiştir. Şükran Kurdakul da, şiirimizin geleneksel biçimleriyle yazdığı toplumsal şiirlerini topladığı Nice Kaygılardan Sonra, İzmir in İçinde Amerikan Neferi, Giderayak, Halk Orduları kitaplarıyla altmışlı yılların şairleri arasına katılıp günümüze değin gelmiştir lı yılların sonunda, yetmişli yılların başında İkinci Yeni hareketine tepkiler gösterilmeye başlandığı gibi,yeni toplumcu şairlerle karşılaşıyoruz. Bu yılların genç kuşağı olarak Metin Demirtaş, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Ataol Behramoğlu ve Özkan Mert i görüyoruz. Şiir kitaplarını aynı yıllarda yayımlayan bu şairler arasında İkinci Yenilere karşı çıkanlar Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe, Özkan Mert ve İsmet Özel olmuştur. Bir Gün Mutlaka adlı kitabıyla adını duyuran Ataol Behramoğlu ; Yolculuk, Özlem ve Kavga Şiirleri, Ne Yağmur Ne Şiirler, İyi Bir Vatandaş Aranıyor, Kızıma Mektuplar, Eski Nisan, Türkiye Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum, Bebeklerin Ulusu Yok, Yaşayan Bir Şiir kitaplarıyla günümüze gelmiştir. Süreyya Berfe şiirlerini Gün Ola, Savrulan, Hayat ile Şiir, Ufkun Dışında adlı dört kitapta toplamıştır. Daha önce yayımladığı Geceleyin Bir Koşu dan sonra yetmişli yılların yazarları arasına Evet İsyan la katılan İsmet Özel, bu kitabına Cinayetler Kitabı, ilk üç kitabını bir arada bastırdığı Şiirler, Cellâdıma Gülümserken, Erbain i (4 kitabı bir arada) eklemiştir. Kitaplarını yetmişli yıllarda yayımlayarak Cumhuriyet dönemi şiirinde yer alan ve yankı uyandıran şairler olarak da Can Yücel, Ali Püsküllüoğlu, Eray Canberk, Özdemir İnce, Ahmet Oktay, Hilmi Yavuz, Gülten Akın, Refik Durbaş, Sennur Sezer ve Nihat Behram dikkati çekerler. Şiirimizde toplumsal yergiye güncelleştirerek canlılık kazandıran, kullandığı kendine özgü sözcüklerle yarattığı yeni bir gülmeceyi lirizmle birleştiren Can Yücel ilk şiir kitabı Yazma yı 1950 de yayımlamakla birlikte onu izleyen Sevgi Duvarı nı yetmişli yılların başında yayımlayarak bu yılların şairleri arasına katılmıştır. Bu kitaplarını izleyerek şiirlerini on kitapta toplamıştır. Şiir kitaplarını ellili yıllarda yayımlamaya başlayarak Unutma Onları yla bu yılların şairleri arasına katılan ve şiirlerini topluca Babadat ta yayımlayan Ali Püsküllüoğlu; İlk şiir kitaplarını yine ellili yılların sonlarına doğru yayımlamaya başlayarak, Kırmızı Karanfil, Ağıtlar ve Türküler, Seyran Destanı ile yetmişli yıllarda dikkatleri çekip, bütün şiirlerini Toplu Şiirler de bir arada yayımlayan Gülten Akın; Kiraz Zamanı ile bu yılların şairleri arasına katılıp, Toplu Şiirler, Uykusuzluk ve Mavi Hayy la günümüze gelen Özdemir İnce; Şiirlerini altmışlı yılların sonlarına doğru yayımlamaya başlayarak, Sürgün adlı kitabıyla yetmişli yılların sonlarında şiirlerini okuyuculara sunup, Sürdürülen Bir Şarkının Tarihi, Kara Bir Zamana Alınlık, Yol Üstündeki Semender, Ağıtlar ve Övgülerle günümüze gelen Ahmet Oktay; Bedrettin Üzerine Şiirler ve Doğu Şiirleri yle yetmişli yıllarda tanınıp, II Cilt Toplu Şiirler, Gülün Ustası Yoktur, Erguvan Sözleri yle günümüzde de şiirlerini yayımlamayı sürdüren Hilmi Yavuz, şiirimizi gerek biçim gerekse söyleyiş özellikleri ve temalar bakımından İkinci Yeniler in şiirlerinden tamamen sıyırarak toplumcu görüşe yönelmişlerdir. Aralarında Hilmi Yavuz, uyak düzeni, kullandığı sözcükler ve benzetmeler, söz dizimi yönünden Divan Şiirini yeniden canlandırma denilebilecek özgün şiirler yazmıştır. Bu şairlerle birlikte,1960 lı yılların başında, Gecekondu adlı kitabıyla adını duyurup ona Yasak'ı ekleyen Sennur Sezer, toplumsal konulara değinen bir şair olarak görünürken, 70 li yılların şairleri arasına katıldığı Direnç te topladıklarında ve onu izleyen şiirlerinde yalın bir söyleyişle içten uygularla yazdığı şiirlerini yayımlamıştır. 70 li yılların başında Kuytu Sular la şiirlerini tanıtan Eray Canberk, şiirlerinde ele aldığı kişisel ya da toplumsal temaları içten bir duyarlılıkla diline de özen göstererek yazmıştır. Yüreğinin Burkulduğu Zaman la seksenli yıllara geçen Canberk Eskimiş; Yalnızlığa ve Ebrular la günümüze gelmiştir. Refik Durbaş la Nihat Behram 1970'li yılların toplumcu şairleri olarak görülüyorlar. Refik Durbaş 70 li yılların sonunda yayımladığı Siyah Bir Acıda kitabıyla bu yılların yazarları arasına girmiş, Çırak Aranıyor ve Menzil le günümüze gelmiştir. Şiirlerinde 12 Mart olaylarını yansıtan bir şair olarak dikkati çeken Nihat Behram, Hayatımız Üzerine Şiirler le adını duyurduktan sonra, şiir yazmayı sürdürmüş, Yeniden Kendi Şehrim le günümüze gelmiştir. 70 li yılların şairleri arasında, Akdeniz, Mor, Dört Kişiydiler Bir de Ben, Yeryüzünün Yü-reği, Yerdeli Gökdeli, Zeytinli Fırın Sokağı, Güz Ey, Fide adlı kitaplarıyla toplayan Cengiz Bektaş ı; Sihiyadan Nara ya, Dünyaya Bakış, Bir Nisan Akşamında kitaplarıyla Ergun Evren i eklemek gerekir li yıllara geldiğimizde, bu yılların genç şairleri olarak ilk dikkati çekenler Yaşar Miraç, Ozan Telli, Abdülkadir Bulut ve Ahmet Ada oluyor. Bu şairlerin özelliği halk şiirinden, dilinden ve kültüründen yararlanmalarıdır. Yaşar Miraç, Trabzonlu Delikanlı, Ozan Telli, Şahince adlı şiir kitaplarını bu yılların başında yayımlayarak geniş bir okuyucu kitlesini etkileyip, aynı çizgide yazdıkları şiirlerini yayımlamayı sürdürmüşlerdir. Ahmet Ada Taş Plak Gazeller le günümüze gelmiştir. Abdülkadir Bulut un şiirleri ölümünden sonra Ülkemin Şiir Atlası adıyla yayımlanmıştır. 80 li yıllarda genelde, değişik bakış açılarıyla toplumun acılarını yansıtmakla birlikte, değişik temalara değinen yer yer alaysılama ve gülmeceyi kullanan şairler olarak, Abdülkadir Budak, Ali Cengizhan, Metin Altıok, Ahmet Telli, İsmail Uyaroğlu, Ahmet Erhan, Güven Turan, Tuğrul Tanyol, Erdoğan Alkan, Neşe Yaşın, Nurer Uğurlu, Adnan Özer, Hüseyin Yurttaş, Gültekin Emre, Enis Batur, Hüseyin Atabaş, Metin Demirtaş, Şükrü Erbaş, Salih Bolat, Enver Ercan en çok dikkati çeken şairler arasında yer alıyorlar. 90 lı yıllarda bu şairlere kendilerinden söz ettirenler olarak Turgay Kantürk, Gülsüm Akyüz, Metin Cengiz, Sina Akyol, Sunay Akın, Hulki Aktunç, Güngör Tekçe, Akgün Akova, Muzaffer Erdost, Ali Asker Barut, Melisa Gürpınar, Ersin Salman gibi adlar eklenmiştir. İSMET ÖZEL 1944 yılında Kayseri de doğmuştur. Hacettepe Üniversitesi nin Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Şiirlerinde mistisizm ve batı şiiri geleneğini birleştirmiştir. 16

17 Sebeb-i Telif, İsmet Özel Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız yaprakla yağmurun aşkı meselâ kim olsa serpilen coşturuyor bizi imreniyoruz başkalarının mahvına. Yağmur mahvoluyor çarparak kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur silkiniyor vuran her damlaya. Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını uzak iklimlerin kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz: Bize ait olan ne kadar uzakta! Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız başkalarının düşünceleriyle değil. Üstümde yıldızlı gök demişti Königsberg li içerimde ahlâk yasası. Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa? İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek idam mangasındasın içinde yasa varsa. Girmem, girmedim mangalara Yer etmedi adalet duygusu içimde benim çünkü ben ömrümce adle boyun eğdim. Yıldızlı gökte bana soracak olursanız kösnüdüm ona karşı onu hep altımda istedim. Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz siz gidin artık düşman dağıldı dedikleri bir anda anlaşılıyor baştan beri bütün yenik düşenlerle aynı kışlaktaymışız incecik yas dumanı herkese ulaşıyor sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda tek başınayız. Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek hepimiz, her birimiz gizli bir isimle adaşız yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı hayatımıza kendi adımızla başlardık bilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açık belki dilimi çözer, aşkımı başlatırım aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine adımı aşkın üstüne kendim yazarım. İsmet Özel, 1963 yılında yayımlamaya başladığı ilk şiirlerinde, öncelikle imge yoğunluğu ve sözcük seçmede gösterdiği titizlikle dikkat çeker. Şiiri insan gerçeğini irdelemenin özel bir bilgi alanı sayan İsmet Özel, yılları arasında yazdığı şiirlerini Geceleyin Bir Koşu (1966) adlı kitabında toplar. Türk şiirinin yenilikçi deneylerini toplumcu bir tutumla bağdaştırabilmede gösterdiği başarı, ikinci kitabı Evet, İsyan (1969)ın büyük yankılar uyandırmasını sağlar te Ataol Behramoğlu ile birlikte Halkın Dostları dergisini çıkarır, ancak 12 Mart 1971 muhtırasının ardından kapatılan dergi, bir daha yayın hayatına dönmez. Bu dönemde siyasi ve felsefi görüşleri bakımından değişiklikler yaşayan İsmet Özel, Müslüman dünya görüşüne bağlanır. Üçüncü yapıtı Cinayetler Kitabı (1975)nda şair, sürdüregeldiği şiir serüveninde önceki yazdıklarıyla bağlarını ustalıkla vurgular. Şiir anlayışını ortaya koymak üzere yazdığı Şiir Okuma Kılavuzu (1980) ve Türk şiirinin günümüzdeki konumu üzerine yazdıklarıyla yankıları devam eden bir tartışma alanına işaret eder. Şiir kitaplarının dördüncüsü olan Celladıma Gülümserken (1984) şairin şiir serüveninin ana hatlarını çizmiş görünüyor. Şiirleri Şiirler (1980), Şiir Kitabı (1982) ve Erbain (1987)de topluca yayınlanan İsmet Özel in beşinci şiir kitabı Bir Yusuf Masalı (1999)dır. Bazı gazetelerdeki yazılarında, İslam kaynaklarından uzaklaşarak oluşmuş bir sosyopolitik ortamda Müslümanların kendi kaynaklarına bağlı kalarak gerçekçi ve haklı bir çıkış yolu arama çabalarını savunur. Önceleri Müslümanca Düşünmeye Başlangıç adını koymayı düşündüğü ilk deneme kitabı Üç Mesele (1978), Türkiye de Müslümanlığın anlaşılma biçimine yeni bir yaklaşım niteliği taşır. İsmet Özel bu yaklaşımını teknik, medeniyet ve yabancılaşma meseleleri üzerinden sergiler. Aynı çabanın uzantısı olarak Zor Zamanda Konuşmak (1984), Taşları Yemek Yasak (1985), Bakanlar ve Görenler (1985), Faydasız Yazılar (1986), İrtica Elden Gidiyor (1986), Surat Asmak Hakkımız (1987), Tehdit Değil Teklif (1987), Cuma Mektupları (1989), Tahrir Vazifeleri (1994), Neyi Kaybettiğini Hatırla (1995), Ve l Asr (1995), Tavşanın Randevusu (1999) ve Bilinç Bile İlginç (2001) adlı kitapları yayınlar. İsmet Özel in bu eserlerinin tamamı daha önce çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. Daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan tek eseri, bir çeşit otobiyografisi olan Waldo, Sen Neden Burada Değilsin? (1988)dir de İsmet Özel le o güne kadar yapılan röportajların bir kısmı Sorulunca Söylenen adlı kitapta yayınlanır. Şiir: Hayatımız Üstüne Şiirler, Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar, Dövüşe Dövüşe Yürünecek, Hayatı Tutuşturan Acılar Anı: Darağacında Üç Fidan, Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit, Yılmaz Güney le Yasaklı Yıllar ATAOL BEHRAMOĞLU (1942 ) İsmet Özel le Halkın Dostları, Nihat Behram la Militan dergilerini çıkarmış ve bu dergilerin yöneticiliğini yapmıştır. İkinci Yeni etkisini taşıyan ilk dönem şiirlerinden sonra, 1970 li yıllarda işçi sınıfının, siyasal mücadele içerisinde bulunan insanların sıkıntılarını, duygularını ve umutlarını anlatmıştır. Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var şiiriyle geniş kesimler tarafından sevilmiştir. Şiirlerini günlük konuşma diliyle, yalın ve açık bir anlatımla yazmıştır. Şiir: Bir Ermeni General, Bir Gün Mutlaka, Yolculuk Özlem Cesaret ve Kavga Şiirleri, Kuşatmada, Mustafa Suphi Destanı, Dörtlükler, Ne Yağmur Ne Şiirler 1960 Sonrası Mistik Duyarlılık Şiiri Cahit Zarifoğlu, Ebubekir Eroğlu, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Nurullah Genç, Erdem Beyazıt, Hilmi Yavuz, Asaf Halet Çelebi gibi sanatçılar, İslamcı, mistik duyarlılıkla şiir yazmışlardır. Bu sanatçılar Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Yunus Emre, Fuzuli ve Şeyh Galip i örnek almışlar ve şiirlerinde geleneksel değerlerle Batılı değerlerin çatışmasını konu edinmişlerdir. Yedi Güzel Adam olarak da bilinen genç şairler topluluğu bu süreçte oluşmuştur. SÜREYYA BERFE (1943 ) İlk şiirlerinde İkinci Yeni akımının izleri görülür dan sonra halk geleneğinden beslenen yeni bir şiir dili kurmanın olanaklarını aramış, toplumsal ve halkçı bir yönelim gösteren şiirler yazmıştır. Şiir: Gün Ola, Savrulan, Hayat ile Şiir, Ufkun Dışında, Ruhumun, Nabiga KEMAL ÖZER ( ) İlk dönemlerinde İkinci Yeni Hareketi içinde yer aldı. Bunu, ilk üç şiir kitabına yansıttı. Daha sonra toplumcu gerçekçi diye nitelenen bir tarza yöneldi. Eleştirmenlere göre, bu dönemde, gündemdeki toplumsal ve siyasal olayların yanı sıra söz konusu olaylar karşısında insanların duygu, düşünce ve tepkilerine tanıklık etti. Şiir: Gül Yordamı, Ölü Bir Yaz, Tutsak Kan, Kavganın Yüreği, Yaşadığımız Günlerin Şiirleri, Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya, Geceye Karşı Söylenmiştir, Kimlikleriniz Lütfen, Araya Giren Görüntüler, Sınırlamıyor Beni Sevda, İnsan Yüzünün Tarihinden Bir Cümle, Bir Adı Gurbet Oğulları, Öldürülen Analar, Onların Sesleriyle Bir Kez Daha, Sevdalı Buluşma REFİK DURBAŞ (1944 ) Şiire İkinci Yeni nin etkisinde başladı. Sonraki şiirlerini halk dilinden ve klasik şiirden gelen unsurlarla zenginleştirmiştir. Şiirlerinde Marksist ideoloji ve bu yolda verilen mücadeleyi anlatır. Şiir: Kuş Tufanı, Geçti mi Geçen Günler, Menzil, Çırak Aranıyor, Çaylar Şirketten, Nereye Uçar Gökyüzü, Bir Umuttan Bir Sevinçten, Adresi Uçurum, Tilki Tilki Saat Kaç, İstanbul Hatırası, İki Sevda Arasında Karasevda NİHAT BEHRAM (1946- ) Ağabeyi Ataol Behramoğlu ile Militan dergisini kurmuş ve yönetmiştir. 12 Eylül Döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla T.C. vatandaşlığından çıkarılmıştır. Şiirlerinde doğanın yeri ve sözcük dağarcığının zenginliği dikkat çekicidir. CAHİT ZARİFOĞLU ( ) Anılar defterinden gül yaprağı Gibi unutuldum kurudum Başıma düşmüş sevda ağı Bir başıma tenhalarda kahroldum Sen kim bilir, rüzgârlı eteklerinle Kim bilir hangi iklimdesin, ben Sensiz bu sessizlikle Deli gibiyim sensiz Bu sessizlikle Ayrılıkla başım belada Gözlerini çevir gözlerime Yoksa sensiz bu sessizlikle Deliler gibiyim Sensiz bu sessizlikle İlk şiirlerinde ikinci yeni akımının etkileri görülür. Madde-ruh çatışması, Batı diktasına karşı Doğu protestosu temalarını işledi. İlk şiir kitabı İşaret Çocukları 1967 de yayınlandı. Şiirlerinde dinsel inançları çerçevesinde ele aldığı Anadolu insanlarının acı, umut ve sevgilerini yansıttı. Son şiirlerinde ise İslamcı düşüncedeki insan sevgisi, toplumsal mutluluk anlayışını işledi. Yer yer gerçeküstü ögeler ve eski şiir kalıplarını uyguladı. Türk şiirinin en "zarif" abisi olarak niteleyebileceğimiz eşsiz şair Cahit Zarifoğlu tüm hayatını yalnızlığın kıyısında, inandığı şeyler uğrunda savaşarak geçirmiştir. Daha çocuk yaşta babasıyla manevi bir kopuş yaşamış, gençliği oradan 17

18 oraya savrularak geçmiştir. Henüz 47 yaşında hayata gözlerini yuman şair, etkili diliyle şiir sanatında saygıyla anılmıştır. Günlük: Yaşamak Deneme: Bir Değirmendir Hayaller Peşinde Tiyatro: Sütçü İmam Bu Dünya, Zengin ERDEM BAYAZIT ( ) Bir neslin ağabeyi: Erdem Bayazıt Seçkin bir kimse değilim ismimin baş harfleri acz tutuyor Bağışlamanı dilerim Sana zorsa bırak yanayım Kolaysa esirgeme Hayat bir boş rüyaymış Geçen ibadetler özürlü Eski günahlar dipdiri Seçkin bir kimse değilim İsmimin baş harflerinde kimliğim Bağışlanmamı dilerim Sana zorsa bırak yanayım Kolaysa esirgeme Hayat boş geçti Geri kalan korkulu Her adımım dolu olsa İşe yaramaz katında Biliyorum Bağışlanmamı diliyorum Ve tüm tabiat 7 Haziran 1987 günü büyük bir kedere boğulur. Çünkü artık kırlarda çiçekler Cahitsiz açacaktır. Cahit Zarifoğlu'nun Bilinen Son Şiiri Ölüm başucumda Bir melek elini uzatıyor bana Yapayalnız Bir yolculuk Ruhların beklediği bir yer var Orda Bir sığır gözü gibi bakıyor bana Ölüm Neden örtülerin altındasın, hadi çık Görün bana Zaman yol alıyor O saat, ah o saat Kimbilir nerede konaklar Şatom kararıyor, ay ışığında mezar Lâmbayı yak anne, üşüdü parmaklarım Gidiyoruz azar azar Şiir: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller, Korku ve Yakarış Hikâye: İnsanlar Çocuk Hikâyeleri: Serçekuş, Katıraslan, Ağaçkakanlar, Yürek Dede ile Padişah, Küçük Şehzade, Motorlu Kuş, Kuşların Dili Çocuk Şiirleri: Gülücük, Ağaçokul (Çocuklara Afganistan Şiirleri) Roman: Savaş Ritimleri, Ana Lise yıllarında birlikte aynı okulda okuma imkânı bulan Erdem Bayazıt Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören ve Akif İnan aynı yaşlardadır. Nuri Pakdil ise aynı okulda kendilerinden iki yıl önde olan bir ağabey konumundadır. Yıllarca sürecek bu güzel beraberliğin temeli işte bu yıllarda öğrencilik döneminde atılmış, sağlam temeller üzerine kurulu olan bu dostluk sarsılmadan sürmüştür. Tok, kavgacı, destana yatkın bir üslûpta söylenmiş olan şiirlerinde ayrıca ince duyarlılıklar işlenmiştir. İslâmî ton bir leit-motif (sıkça işlenen tema) halinde bütün şiirlerine yayılmıştır. gidiyoruz, ne olacağız vs. Erdem Bayazıt şiirinde bu temalar her zaman var olmuştur ve yazdığı her şiirde farklı tonlarda az çok mutlaka işlenmiştir. Sonraki yıllarda bu konular şiirinde yine yer alacak, ölüm teması şiirinde sık sık işlenecektir.. Okuma ve yazmaları giderek artar, şiirde yoğunlaşmaya başlar ve toplumsal olaylar, onu çok etkiler, kimi hadiselerin de şiirine yansıdığı görülür. Bunlardan birisi de Çoban Ali'nin kent meydanında ahali önünde idam edilişidir. Boşluklu Yaşamak şiirinde bu idam olayını ironik biçimde anlatır: Adamın kafasında koskoca bir güneş var diyorum ben Adamın kafasında Sultanahmet'in güvercinleri Gülhanenin ağaçları Oturacak yerleri parkların Sonra yedi yıl hücrede beklemek göksüz Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayınlanmıştır. Şiir: Sebeb Ey, Risaleler, Şiirler Gezi: İpek Yolundan Afganistan a: 1981 de İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan ı içeren iki aylık gezi ile ilgili izlenimlerini kitaplaştırdı. MEHMET AKİF İNAN Birazdan Gün Doğacak İthaf: Nuri Pakdil'e Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında Direnen insanlığın Saçlarınız ıstırap denizinde bir tutam başak Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana O inanmışlar çağının. Zaman akar yer direnir gökyüzü kanat gerer Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz Soluğunuz umutsuz ceylanların gözyaşına sünger. Gün doğar rüzgâr eser bulut dolanır Rahmet şarkısı söyler yağmurlar Alnınız en soylu isyandır demir külçelere Gürültü susar ses donar sevgi tohumu patlar Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde. Ey bizim sabır yüklü toprağımızın kutsal ağacı Sen bize hayatsın umutsun mezarlar kadar derin Bizi tutan bir şey varsa dirilten o sensin Üzerinde uyuduğumuz yavru kuşların tüy renkli sıcaklığı. Ey damarlarımızda donan buz yüklü heykeller beldesinden Yıkıntılar sonrası sarındığım şefkat anası Ey dağları yerinden oynatan ses ey mermeri toz eden rüzgar Ey âlemi donatan ışık toprağa can veren el. Gün olur, toprak uyanır, ağaç uyanır, uyanır böcekler Sarı bozkır titrer çıplak ağaçlar yeşerir gök yıkanır kirli dumanlardan Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler Yemyeşil bir rüzgâr eser yıldızlar arasından. Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü Çatlayacak yalanın çelik kabuğu Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu. İnsanlığın ebedi sorunlarını anlamak ve anlatmak, varlık-yokluk meselesi, yalnızlık, eşyanın tabiatı, sanat ve edebiyat, nereden geliyoruz, nereye (D. 12 Temmuz 1940, Şanlıurfa Ö. 6 Ocak 2000). İlk ve ortaokulu Urfa da, liseyi Maraş ta bitirdi. Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1972) mezunu. Öğrencilik yıllarında Hilal dergisi ve yayınlarını ( ) yönetti, Türk Ocakları Genel Merkezi nde müdürlük yaptı (196469). Türk Taşıt Sendikası nda sendikacılık faaliyetinde bulundu ( ). Gazi Eğitim Eğitim Enstitüsü nde Türkçe-edebiyat öğretmenliği yaptı ( ) yılında Hacc görevini yerine getirdi. Kurucusu olduğu Eğitimciler Birliği Sendikası ve Memur-Sen Konfederasyonu nun Genel Başkanlığını yaptı ( ) yılının Haziran ayında kanser hastalığına yakalandığı anlaşılarak Ankara da hastaneye yatırıldı. Tedavilerden ümit kesilince isteği üzerine Aralık ayında götürüldüğü Urfa da 2000 yılının ilk günlerinde bir Ramazan gecesi vefat etti. İlk ve yazı şiirleri 1957 den itibaren mahalli gazetelerde çıktı da Derya adlı bir gazete yayımladı yılında Nuri Pakdil, Rasim Özdenören ve Erdem Bayazıt la birlikte Edebiyat dergisinin, 1976 da Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören ve Ersin Gürdoğan grubu ile Mavera dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Daha çok Edebiyat dergisinde çıkan yazıları ile, ayrıca 1977 de Yeni Devir gazetesinde Akif Reha imzası ve kendi adıyla yazdığı köşe yazılarıyla tanındı de Kanal 7 de kültür ve sanat programı hazırlayıp sundu. Bazı ürünleri de Türk Ruhu, Türk Yurdu, Filiz, Yeni İstiklal, Hilal gibi gazete ve dergilerde yayımlandı de Divan ve halk şiiri geleneğinden yararlandığı şiirleriyle kendi kuşağının usta şairleri arasında gösterildi de KASD Deneme Ödülü nü aldı te Türkmenistan ın başkenti Aşkabat ta yapılan Türkçe nin Üçüncü Uluslarası 18

19 Şiir Şöleni nde kendisine Türkmenistan ın ünlü şairi Mahdum Kulu Şiir Ödülü verildi. Ölümünden sonra Urfa Belediyesi tarafından aynı yıl adına şiir yarışması düzenlendi. Akif İnan, Divan şiiri nazım biçimini, hece veznini ve halk şiirini bir arada kullanma başarısını göstermiştir. Onun şiiri, bu yönüyle klasik şiirin üslup hususiyetini ve ifade kudretini modern zamana taşıyan bir şiir özelliği taşımaktadır. ( ) Akif İnan, Divan şiiri ile günümüz arasında bir köprü kurmuş ve Türk şiirine yeni bir duyarlık kazandırmıştır. O, şiirlerinde, sosyal konuları, aşkı, tabiatı, sade bir ifade biçimiyle yansıtabilme başarısını göstermiştir. O nun şiiri, yerli düşüncenin ürünleri dir. Zamanı aşıp çağı yenileyen şiirlerdir. Akif İnan, modern çağda millî ve geleneksel bir ses olarak Türk şiirinde kendine has bir yer edinmiştir. Eserleri: Mescid-i Aksa, Ağ, Ölüm, Yürek Gazeli, Umut Gazeli, El Gazeli, Sensin, Şehir Gazeli Mescid-i-Aksa Mescid-i Aksa yı gördüm düşümde Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu Varıp eşiğine alnını koydum Sanki bir yeraltı nehr çağlıyordu Gözlerim yollarda bekler dururum Nerde kardeşlerim diyordu bir ses İlk Kıblesi benim ulu Nebi nin Unuttu mu bunu acaba herkes Burak dolanırdı yörelerimde Mi raca yol veren hız üssü idim Bellidir kutsallığım şehir ismimden Her yana nur saçan bir kürsü idim Hani o günler ki binlerce mü min Tek yürek halinde bana koşardı Hemşehrim nebi ler yüzü hürmetine Cevaba erişen dualar vardı Karakoç gibi sanatçı, edebiyatçı ve düşünürlerle yakın ilişkiler kurdu. Hukuk Fakültesi nden 1965 yılında mezun olduktan sonra 1967 yılına kadar Hukuk Müşavirliği yaptı. Avukatlık stajını tamamladıktan sonra bu mesleği ilkelerine ters bulan Pakdil, avukatlık yapmadı yılından 1973 yılına kadar Devlet Planlama Teşkilatı'nda uzman olarak çalıştı yılında Edebiyat dergisini çıkardı yılında da Edebiyat Dergisi Yayınları'nı kurdu ve 1984 yılına kadar devam etti. Edebiyat Dergisi Yayınları, yılları arasında 18'i Nuri Pakdil imzasını taşıyan, 45 kitap yayımladı. Paris ve Roma'ya gitti; gezi izlenimlerini Batı Notları adlı kitabında anlattı. Nuri Pakdil, Edebiyat Dergisi'nde yazanlara müstear isimler takmakla meşhurdu. Kendisinin de 16 farklı ismi vardı. En çok "Ebubekir Sonumut" adını kullanıyordu yılında kitap yazmaya ara verdi. 28 Şubat 1997 tarihinde Edebiyat Dergisi Yayınları'ndan çıkardığı Sükût Sûretinde isimli kitabıyla suskunluğunu bozdu ve ard arda kitaplar yayınlamaya başladı. Rahman, Nuri Pakdil Suyu temizliyor ayakların /gerçek mi gerçek/ savaş pilotu exupery'nin parmaklarının suya dokunuşudur çoğalan ibrahimlerle bir gelecek vakit habercisi yeniden çizdi kenti - buruşmuş çocuk balonları gibi kaldırıldı kentin putları ve eski fotoğrafları bir şölen kelimelerde Şimdi kimsecikler varmaz yanıma Mü minde yoksunum tek ve tenhayım Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım inanınca duanın gücü artar tutsaklık eridi bir akımdır geçen yüreğimden en uzaktaki bir müslümanın yüreğine Mescid-i Aksa yı gördüm düşümde Götür Müslümana selam diyordu Dayanamıyorum bu ayrılığa Kucaklasın beni İslâm diyordu /varoluş sevmenin ekonomisi/ baktığın yerlerde gölge rahman rahim bir kutsal gölge Mehmet Akif İnan vakur dinç bir devrimden iyi anlarım - benim işim devrim yapmak NURİ PAKDİL(1934- ) Türkiye de yaşayan sanatçının, düşünürün, yazarın gönlü ve kafası İslâm düşüncesiyle dolu olmadan, nasıl yazılanlar yerli olabilir? Nuri Pakdil, yılları arasında çıkardığı Edebiyat Dergisi ile bütünleşmiştir. Nuri Pakdil, 1934 yılında Kahramanmaraş ta doğmuştur. İlkokuldan itibaren yazmaya başladı. Ortaokuldayken tanıştığı Büyük Doğu, hem düşünce ve hem de yazı macerasına ivme kazandırdı yıllarında Lisedeyken iki arkadaşıyla birlikte 'Hamle' dergisini çıkardı. Kahramanmaraş'ta çıkan Demokrasiye Hizmet ve Gençlik gazetelerinde yazıları yayınlandı. Bir süre Yeni İstiklâl Gazetesi'nde sanat sayfaları düzenledi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1965 yılında mezun oldu yılında İstanbul'da Yeni İstiklâl Gazetesi'nde sanat sayfaları düzenledi. Üniversite yıllarında Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Kasım 2014'te Necip Fazıl Kısakürek Saygı Ödülü'nün ilkini aldı. Büyük bir entelektüel direnişçi olan Nuri Pakdil, hep sorgulayan bir bilincin, kendine özgü bir üslubun, tavrın, duruş, ilişki ve algılayış biçiminin, tutarlı bir hayat, düşünce ve edebiyat tarzının, bütünlüklü bir hayat ve edebiyat anlayışının, inandığı değerlerle uyumlu bir hayat pratiğinin sahibi, tarihin bilinçli, aşklı, tutkulu, öfkeli, hınçlı sorumlu tanığıdır. Kimsenin adamı olmayan, hiçbir şekilde çıkar peşinde koşmayan, yalnızlığı bir hayat biçimine dönüştüren, aykırı bir kişiliktir. Zor beğeniler ve zor seçimlerin adamı olan, ama kalabalıkların adamı olmayan Nuri Pakdil, yol arkadaşlarıyla yollarını ayırarak, kendi başına var olmayı seçti. Özellikle yazılarının toplamında, kavramlar bir vurgu olarak öne çıkarlar. Yerli düşünce, yerli yazar, yerli edebiyat, Orta Doğu, Türk Ulusu, İslâm, Müslümanlar, özgürlük, emek, alın teri, direnmek, direnç, yerli halk, tarih bilinci, yabancılaşma, zaman, çağ, öz eleştiri, oruç bilinci, çağ ve çağın sorgulanması, - örneğin İnsanlığı Tanrı dan alıkoyan her engel cin, dir. gibi. bir güzel geyik gibi özü tarihin anlamı yaşamanın -her savaşçınınbir muştu büyütüyorum yüreğimde bileklerimizin gücüne doğru işleyen bir asya direnci afrika siyah inci en çok şimdi anlıyoruz ömer'i ali'yi hasan'ı ve osman'ı /keskin nişancı olarak ilerliyoruz/ ey öbürsü günleri bekleyen çocuklar - işçi asker kutsal /alınteri kitabımın ilk cümlesi/ burjuva ayağa kalk güneyde kuzeyde doğuda batıda yargılıyorum seni şan soluyan şan alan genç yürekler ey kardeşler gören gözlere ortalık ışımıştır (mayıs1970) Kitapları: Harikalar Tablosu / Prevert, Oyun/Çeviri Ay Operası / Prevert, Şiir/Çeviri Biat II, Deneme Bağlanma, Deneme Bir Yazarın Notları II, Deneme Put Yapımevleri, Oyun Biat III, Deneme Anneler ve Kudüsler (Şiir) Bir Yazarın Notları III, Deneme Kasırganın Çatırtıları / Guillevic, Şiir/Çev Bir Yazarın Notları IV, Deneme Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş, Oyun Edebiyat Kulesi, Deneme Sükût Sûretinde, Şiir Derviş Hüneri, Deneme Batı Notları, Gezi-İzlenim Arap Saati, Deneme Umut, Oyun Ahid Kulesi, Şiir Korku, Oyun Klas Duruş, Deneme Arap Şiiri (Güldeste) I, Şiir/Çeviri Arap Şiiri (Güldeste) II, Şiir/Çeviri Kalem Kalesi, Deneme Bir Yazarın Notları I, Deneme Osmanlı Simitçiler Kasîdesi, Şiir Otel Gören Defterler 1: Çarpışan Sesler, Deneme Otel Gören Defterler 2: Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, Deneme Otel Gören Defterler 3: Büyük Sorgu, Deneme Otel Gören Defterler 4: Simsiyah, Deneme Otel Gören Defterler 5: Ateş Hattında Harf Müfrezeleri, Deneme Otel Gören Defterler 6: Yazmak Bir Mûcize, Deneme ALÂEDDİN ÖZDENÖREN ( ) Türk Edebiyatı'nın önde gelen hikâyecilerinden Rasim Özdenören'in ikizi olarak 20 Mayıs 1940'ta Kahramanmaraş'ta dünyaya gelen Alâeddin Özdenören, ilk ve orta öğrenimini Maraş, Tunceli, Malatya ve İstanbul'da tamamladı yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitiren Özdenören, İstanbul, Maraş, Çorum, Mersin ve Ankara'da çeşitli okullarda öğretmen olarak görev yaptı yılında Kültür Bakanlığı Müşavirliği'ne atanan Özdenören, 19

20 bu görevindeyken emekli oldu ve emekliliğinden sonra Balıkesir'e yerleşti. Lise yıllarında ikiz kardeşi Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt ile Maraş'ta çıkardıkları Hamle dergisi ile mahalli gazeteler için hazırladıkları edebiyat sayfalarında edebiyata başlayan Alâeddin Özdenören, daha sonraları Yeni İstiklal, Diriliş ve Edebiyat dergileri ile, 1976'da kurucuları arasında yer aldığı Mavera dergisinde yazmaya devam etti. Özdenören, son yıllarda ise Edebiyat Ortamı, Yedi İklim, Hece, Ay Vakti, Ünlem, Yansıma gibi dergilerde görünmüştü. Şair, kimi zaman kendi adıyla, kimi zaman da Bilal Davut müstearıyla Yeni Devir, Milli Gazete, Zaman, Tutanak ve Sağduyu gazetelerinde de fikrî ve kültürel yazılar kaleme aldı. Özdenören'in şiirlerine hüzün, ayrılık, ölüm, keder gibi duygular hâkimdir. Bu duygular, ince bir lirizm ile sağlam bir şiirsel yapı oluşturur. Cebimde Ölümüm, Alâeddin Özdenören Gülüm gülüm Bu kentin koynuna girdiğim günden beri Cebimde ölümüm Avuç avuç dağıtırım insanlara Bir türlü tükenmez ölümüm. Üzümleri aydınlatırım masal çarşılarını Yatağına sığmayan ırmakları Mağara içine gizlenmiş aşkları Yerler mühürlenince akşamları Kanlı sulara gömülürüm. Bu oğulcuk için terennüm edilen şiirleri Türkçe"nin belki de en hazin, en lirik parçaları olarak edebiyat tarihimizde anılacaktır. Şiirinin izlekleri olarak zikredebileceğim Nostalji, Zaman, Güzelleme, Hastalık, Hafakan, Ölüm, Metafizik coğrafya bütün şiirlerine bir usare halinde nüfuz etmiştir. Ölümünden sonra yayınlanan "Açılı-Yorum" (Hece Yayınları) adını taşıyan kitabı Türkçe"nin en nadide metinlerinden oluşuyor. Kitap, bir şiirden veya bir şiirin belli bir parçasından hareketle yazarın izlenimlerini dile getiriyor. Bu metinlerde bilgi birikimine koşut olarak kullanılan öyküleme tekniği, esef ki, onun atıl bıraktığı öyküleme dehasına da tanıklık ediyor. Asıl ırası şair olmakla birlikte az şiir yazdı. "Güneş Donanması" ve "Yalnızlık Gide Gide" adlarıyla çıkan şiir kitapları daha sonra "Bütün Şiirler" (Hece Y.) adı altında bir kitapta toplandı. Alaeddin"in şiirleri olsun, düzyazıları olsun okundukça okuma isteği uyandıran türden ürünler... Tüketilemeyen, bilakis okudukça çoğalan türden metinler. Alaeddin, Dostoyevski gibi, Faulkner ve benzerleri gibi beni yazmaya kışkırtan beğendiğim yazarlar kümesinde yer alır. Öldüğünde yaşı 63''tü, ama gerek o, gerek daha erken bu dünyayı terk etmiş olan Cahit (Zarifoğlu), daha sonra Akif (İnan), Erdem (Bayazıt), benim için Yunus Emre''nin deyişiyle birer göğ ekin mesabesindeydi. Şiir: Güneş Donanması (1974), Yalnızlık Gide Gide (1996), Şiirler/ Bütün Şiirleri: (1999), Bütün Şiirler (2002) Deneme: İnsan ve İslâm (1982), Batılılaşma Üzerine (1983), devlet ve insan (1986), Yakın Çağ Batı Dünyası ve Türkiye'ye Yansımaları (1986) İnceleme: Şiirin Geçitleri (1996). Hatıra: Unutulmuşluklar (1999). RASİM ÖZDENÖREN Gülüm gülüm Benim ölümüm Çocukların kulaklarına küpedir Vitrin denizlerine zincirlenmiş çocukların. Daha çok şairlik yönüyle tanıdığımız Alâeddin Özdenören'in deneme, inceleme, hatıra ve deneme alanlarında da eserleri vardır. Bir süre Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü'nde tedavi gördükten sonra, taburcu olan ve ikamet ettiği Balıkesir'e dönen şair Alaeddin Özdenören, 26 Haziran 2003'de hayata gözlerini yumdu. Şairin cenazesi 27 Haziran 2003 günü Cuma namazını müteakip Balıkesir Bahçelievler Camii'nden kaldırılarak Başçeşme Mezarlığı na defnedildi. Dökülüş, Alâeddin Özdenören Baktıkça gözlerine derinden Üstüme başıma güller dökülür. Ve her şey kopar yerinden Bir buluş bir gülüş ve unutuş ellerinden Ellerinden beyazlıklar dökülür Düşlerim ki, kuşatır gökyüzünü Sonra yıldızlar dökülür Geçerim arasından kimsesiz çocukların Ağaçlardan ağıtlar dökülür Akar saçlarımdan yalnızlığın ırmağı Kalbime dökülür.. Dokuz yaşındaki oğlu Kerem"in bir otomobil kazasında ölümü hayatını allak bullak etti. Yırtıcı, iflah olmaz bir acılar girdabına düştü... Rasim Özdenören (d. 1940, Kahramanmaraş), Türk öykü ve deneme yazarı. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamladı. İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü nü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatı nda uzman olarak çalıştı. Bir ara araştırma amacıyla ABD nin çeşitli eyaletlerinde, de iki yıl kadar kaldı yılında Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi. Aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı de istifa ederek ayrıldığı devlet memurluğuna bir süre sonra tekrar döndü. Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikâyeleri ayrıca TV filmi yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülünü almıştır. Rasim Özdenören in, Türk edebiyatında adını duyurmaya başladığı yıllar, köy romancılığının etkisinin artık azalmaya başladığı, varoluşçu yazarların etkisinin daha fazla hissedildiği yıllardır. O yıllarda roman ve öykü yazarları genel olarak Batı kaynaklı bir anlayışla, sanki dışarıdan bakan bir gözle eserlerini yazmışlardır. Özdenören ise daha çocukluğunda Anadolu nun birçok ilini gezerek, orada yaşayarak, köyünü, kasabasını, şehrini tanıyarak, kendisine ayrıntı avcısı dedirtecek bir özellik ve güçlü bir tasvir yeteneğiyle, insanın evrensel yanlarını öne çıkararak yazmıştır öykülerini. Yazar, gençliğinin ilk yıllarından itibaren kendine edebiyatı ciddi bir meşale olarak seçen insanlardan oluşan bir arkadaş grubuna dâhil olmakla, sonraki yıllarda şekillenecek edebî şahsiyeti için çok önemli bir zemin bulmuştur. Bu arkadaş grubu Özdenören in anlaşılmasında kilit konumdadır. Çünkü Özdenören in okumaları, edebî ilgileri büyük oranda bu arkadaş grubunda şekillenmeye başlamış; sonraki yıllarda tanıştığı Sezai Karakoç un etkisiyle bir bütünlük kazanmıştır. Özdenören in Amerika ya gidip orada iki yıla yakın bir süre kalması vesilesiyle çağdaş dünyanın en önemli merkezini tanımasının da eserlerine olumlu yansımaları olmuştur. O, yerli olmak nedir, bu nasıl gerçekleştirilir, sorularının cevabını öyküleriyle vermiş bir yazardır. Hikâyelerinin kahramanları, çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz, dokunabileceğimiz kişilerdir. Rasim Özdenören, gerek denemelerinde gerekse öykülerinde, meselenin anlatmak olduğunu ilk öykülerinden başlayarak kavramış bir yazardır. O, İslami kimliğiyle tanınan bir öykücü olmasına rağmen öykülerinde hiçbir zaman, dönemindeki birçok yazarda görüldüğü gibi, inandığı şeyleri okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği mesajı öyküyü örselemeden, akışı ve yapıyı bozmadan anlatmayı bilmiştir. Anlatırken de dili ustaca kullanmış, yer yer de adeta şiir yazmıştır. Rasim Özdenören'in çevresinin, Türk Edebiyatı'na derin bir ırmak gibi bütün alüvyonları taşıyıp getirdiğini söylemek abartı olmaz. Onun kişiliğinin oluşmasında ve düşüncelerinin edebi alana aktarımında bu damarın büyük etkisi olmuştur. Bu damarı oluşturan isimler, birkaç asır önce Türk edebiyatının derin kimlik kırılması yaşadığı Batılılaşma çıkmazında yerli ve manevi bir ses olarak yükselecektir. Bu yerli damarın içinden bir ses olarak Rasim Özdenören, öykünün, insan merkezinden yine insan merkezine aktığını 'inatla' savunmuş ve bu yolda velud bir yazar olduğunu göstermenin yanında, Türk edebiyatındaki kopuk damara yeniden kan pompalamıştır. Eserlerinden Bazıları: Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler Kafa Karıştıran Kelimeler Müslümanca Yaşamak Yaşadığımız Günler Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı Çarpılmışlar, Çözülme Çok Sesli Bir Ölüm Gül Yetiştiren Adam Hastalar ve Işıklar Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti Ruhun Malzemeleri Ben ve Hayat ve Ölüm Yeniden İnanmak Denize Açılan Kapı Red Yazıları Acemi Yolcu İpin Ucu Çapraz İlişkiler Kent İlişkileri Kuyu Yüzler Köpekçe Düşünceler Düşünsel Duruş Toz Aşkın Diyalektiği Eşikte Duran İnsan Yazı, İmge ve Gerçeklik Ansızın Yola Çıkmak Hışırtı İki Dünya İmkânsız Öyküler Siyasal İstiareler Açık Mektuplar 20

21 Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler isimli eserden alıntılar "Dinin buyruklarına ve yasaklarına, ancak ve yalnız dinin buyruğu ve yasağı olduğu için uyulur." (S. 7) "Dine, din dışı bir takım heveslerimizin, özlemlerimizin tatmini için bağlanmak bu meselenin usûlü, diyalektiği bakımından yanlış olacaktır." (S. 8) "Müslümanlar, halen dünyanın her yerinde kendilerine ait olmayan bir hayat tarzı içinde yaşamaktadırlar." (S. 11) "Bizim doğru veya yanlış diye kabul ettiğimiz şeyler, çoğu kez, taşıdığımız zihniyetin dışa vuran yansımaları oluyor. Bir hususun doğru olduğunu da, yanlış olduğunu da belirleyen, faktör bizim zihniyetimizle, dahası niyetimizle yakından ilgilidir."s. 12 "Aslında Batı için mesele olan şey, geri kalmış diye baktığı ülkelerin derdine derman olmak değil, fakat mevcut sömürü düzeninin sürdürülme imkânlarını "bilimsel bir tabana" oturtma endişesi ve gayretidir." s. 13 Müslüman için hedef İslâm'ı yaşayarak belli bir millî gelire ulaşmak değildir. Allah'ın rızasını kazanmak için yaşamaktır. Ama bu da senin belli bir millî gelir seviyesine ulaşmana engel değildir."(14) Garaudy şöyle söylüyordu: Batı rönesansı, Müslümanlardan sadece tecrübe metodu ile tekniğini aldı. Onun, Allah'a götüren ve insanlığa hizmeti esas alan yönünü bir tarafa bıraktı." (S. 20) "Müslüman çağın gözüyle İslâm'a bakmaz, İslâm'ın gözüyle çağa bakar." (S. 26) Müslümanlar, kendilerine hiç kimsenin lütuf ve ihsan olarak bahşetmediği, bu yüzden de kimseye boyun eğmek zorunda kalmayacakları bir özgürlüğü kullanacaklardır. Müslüman olma özgürlüğünü. Bu özgürlüğün elde edilmesi için de kimseyle boğuşmak gerekmez. Kullanılabilirse bu özgürlük her zaman her yerde kendiliğinden vardır." (S. 28) "Müslüman, ne daha fazla gelir elde etmek, ne total gelirin adil dağılımını sağlamak, ne insanlar arasında barış, sükunu, kardeşliği tesis etmek için Müslümandır. Bu veya benzeri şeyler İslâmî bir hayat sürdürmenin doğal sonuçları olarak ortaya çıkarlar. Kendi başına bunların hiçbiri ulaşılacak bir gaye ve hedef diye alınmaz. Müslüman için, hedeflerin en önünde ve sonunda bulunan biricik husus yalnız ve ancak Allah'ın rızasını kazanma faaliyetidir." (S. 33) "Bugünün Müslümanlarında, teslim oluştaki hasbilik az çok ortadan kalmıştır. O, İslâm'ı yalnız emir ve yasaklara teslim olmaktan ibaret bir hâdise olarak görmemektedir sanki. Teslim olmakla birlikte, bir şeyler de ummakta ve beklemektedir." (S. 41) "Mesele ilk Müslümanların İslam'a teslim olurken gösterdikleri hasbilikteki inceliği kavramakta ve onlara benzemeye çalışmakta yoğunlaşmaktadır. İslâmî anlamda teslim oluşta, hiçbir dünya kaygısının yeri olmadığı, gerçek anlamıyla iman etmenin insanları zaten bu tür endişelerden münezzeh kıldığı idrak edilebilmelidir." (S. 41) Günümüz Müslümanlarının durumu da bazılarınca bir Don Kişotluk olarak görülebilir. Şu farkla ki, Müslümanlar, Don Kişot'dan farklı olarak ne yaptıklarının bilincindedirler. Onlar, kendilerine telkin edilen yaşama tarzını bilinçle reddetmekte, İslâm'ın öngördüğü yaşama tarzına bilinçle talip olmaktadırlar." (S. 45) "İslam'ı kavramak derken, belki her şeyden önce onun yaşanabilir bir olay olduğunu İslam'ın bir zihin fantezisi değil, bir hayat tarzı olduğunu anlamak gerekiyor." (S. 48) Günümüz Müslümanlarının durumu da bazılarınca bir Don Kişotluk olarak görülebilir. Şu farkla ki, Müslümanlar, Don Kişot'dan farklı olarak ne yaptıklarının bilincindedirler. Onlar, kendilerine telkin edilen yaşama tarzını bilinçle reddetmekte, İslâm'ın öngördüğü yaşama tarzına bilinçle talip olmaktadırlar." (S. 45) "İslâm bir tür bilgi kategorisi haline dönüştürülmeye çalışıldıkça, onun mücerret bir zihin faaliyeti olduğu yolundaki yanlış izlenimi de yaygınlaşmaktadır. Bu ise İslâm'ın hayata dönüştürülmesini önleyici bir faktör olarak önümüze çıkmaktadır." (S. 58) "Mevcut hayat tarzını reddedemeyen Müslüman, farkında olmadan, kendine, kendi değerlerine yabancılaşmaktadır." (S. 61) "Kendi iç şartımızı İslâm doğrultusunda gerçekten ayarlayabildiğimiz takdirde dış dünya şartının aslında göründüğü kadar mudil (karışık) olmadığını da kavrayacağız." (S. 63) "Müslüman imanından kesinlikle emin olacak, inşallah mü'minim demeyecek, elhamdülillah mü'minim diyecektir." (S. 61) "Müslüman, öncelikle kendi için (kafasını ve kalbini) her türlü putlardan arındırmanın mücadelesini vermelidir. Bu sanıldığı kadar kolay değildir. Özellikle çağımızın getirdiği "gizli putlar" söz konusu olunca, bu putlardan arınabilmek ciddi bir zihin ve kalb cehtini gerektirmektedir." (S. 73) İslâm'da, hukuk, sosyal yapının temelini oluşturur. O kadar ki, ilkin hukuk vardır, var olan o hukuka göre, diğer sosyal kurumlar oluşur." (S. 79) "İslâm'ın hükümlerini, gene İslâm'ın emrettiği vasatı gözeterek uygulamalıyız. Bize bir hüküm uygulamasında ne kadar katı olmamız emrediliyorsa o kadar katı olmalıyız; daha fazla değil, daha eksik değil. Yoksa ifrata veya tefrite düşme tehlikesi önümüzdedir." (S. 88) "İslâmî kültür, Müslümanca yaşayış tarzının bir fonksiyonu niteliğindedir. İslâmın öngördüğü hayat tarzını eksiksiz olarak yaşayan insanlar, sonuç olarak çevrelerinde bir İslâm kültürünü de oluşturacaklardır." (S. 96) "Batı'nın kafa yapısı, dini de felsefe haline getirmiştir. Dinin hayata müdahale edecek, hayatı sevk ve idare edecek özünü iptal etmiştir. Marx, din afyondur, derken asıl bunu anlatmak istiyordu."(97) "İslâm'ın bilimi reddetmediğini, bilakis teşvik ettiğini söylemek çoğumuzun hoşuna gitmektedir. Oysa İslâm'ın reddetmediği bilimin bugün Batı âleminde geliştirilmiş olan bilim ve bu bilime temel hazırlayan belli bir zihniyet midir, yoksa bundan tamamen farklı olan bir "bilim" ve telakki tarzı mıdır? Batı aleminde bugün bilim diye anılan hadisenin kökenindeki telakki tarzının dine muhalif bir zihniyeti yansıttığını, bugün çoğumuz hemen hemen unutmuş görünüyoruz." (S. 99) Mavera nın ilk sayısında kurucular adına Rasim Özdenören in kaleme aldığı Mavera başlıklı yazıda önce mâverâ kelimesinin anlamı üzerinde durulmuş, kelimenin bilginin deneysel olmayıp sezgisel olduğunu ifade eden felsefî bir görüşü de içine aldığına dikkat çekilmiş ve edebiyatın, amacı kendinden ibaret olan bir çalışma alanı olarak görülmediği belirtilmiştir. Çıkış amacı ise son birkaç on yıldır çok büyük aşamalardan geçerek bugün reddi mümkün olmayan bir düzeye ulaşan yerli düşüncemizin edebiyatına yeni açılımlar getirmek olduğu ifade edilmiş, Mavera, bir yaşama biçimi halinde öz uygarlığımızı yeniden yürürlüğe koyma davasını güdenlerin edebiyat alanındaki bir buluşma yeridir denilmiştir. (nr. 1, Aralık 1976, s. 46). Dergide daha çok kavramlardan yola çıkarak yazdığı yazılarda yeni fikrî ayrıştırmalar yaptığı görülen Rasim Özdenören in gelenek kavramını yorumladığı, dile bakış açılarını izah ettiği ve kendileri hakkındaki bazı polemiklere cevap vermek üzere yazdığı yazılar da bu bağlamda anılması gereken çalışmalardır. HİLMİ YAVUZ (1936 ) Başlangıçta daha çok İkinci Yeni akımının etkisinde imgeci şiirler yazdı. Sonraki yıllarda gelenekçilikle çağdaş bir bakışı kaynaştıran, biçim ve özün dengelendiği bir düzey sergiledi. İslam mistisizmi, özellikle de tasavvuftan yararlanarak kendine özgü bir sözcük dağarcığı geliştirdi. doğunun sevdaları I sevda derinlerdedir, oysa ferhad üstünü kazmada dağın kalbimin, yani o yağmur ve acıdan ocağın madenini, laciverdi ve mahmur bir ağrıyla delmede şirin ve en aşılmaz, en derin bir şiirin yurt edindiği billur bir köşke girmede leyla ve mecnun'un, yani o çölden ve ağıttan otağın önünde, bir adak gibi ölüme diz çöktürmede leyla ve yakut, şafak ve irin ile emzirdiği bir gözün boynunu vurmada şirin sevda derinlerdedir, oysa ferhad üstünü kazmada dağın Hilmi Yavuz Şiir: Bakış Kuşu, Bedreddin Üzerine Şiirler, Doğu Şiirleri, Yaz Şiirleri, Gizemli Şiirler, Zaman Şiirleri, Söylen Şiirleri, Ayna Şiirleri, Hüzün ki En Çok Yakışandır Bize, Gülün Ustası Yoktur, Erguvan Şiirler, Çöl Şiirleri, Akşam Şiirleri, Yolculuk Şiirleri, Hurufi Şiirler, Büyü sün Yaz Sonrası Şiir 1980 sonrasında yazılan şiir, bazı edebiyat çevrelerinde kayıp dönem olarak adlandırılmaktadır li yıllara değin süren sessizlik ve şiirdeki hareketsizlik, birçok kesimi bu dönem edebiyatını yok saymaya itmiştir. Bu dönemde Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Sedat Umran, Seyhan Erözçelik, Lale Müldür, Ahmet Erhan ve Küçük İskender gibi şairler şiirin hareketliliğini sağlamışlardır. İkinci Yeni sonrasında 1980 e kadar şiiri toplumcu bir bakışla kavrayan şairlerin anlayışı, 1980 darbesiyle yerini özellikle 1970 lerin toplumculuğunu ön plana alan şiire karşı duran 1980 kuşağı şairlerine bırakmıştır sonrası şairleri; şiirde geleneksel birikimin önemini vurgulamışlar ve Halk, Divan, İkinci Yeni ve saf şiir gibi ayrımlara girmeden en yeniden en eskiye kadar Türk şairlerini dikkatle okumayı savunmuşlardır Sonrası Şiirin Özellikleri: Bu dönem şairleri birlikte dergiler çıkarmışlardır. 21

22 1980 şairleri için ortak bir anlayıştan çok, grupların ve kişilerin ayrı ayrı şiir anlayışlarından söz edilebilir. Yazko Edebiyat, Üç Çiçek, Şiiratı ve Sombahar gibi dergiler bu dönemde etkilidir. İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirde olduğu gibi ideolojiyi şiirlerinde öncelikli bir öğe olarak görmemişlerdir. Düz yazıya yaklaşan bir üslupla, anlatmaya imkan veren temaları da şiirlerinde işlemişlerdir. İmge anlayışlarında uzak çağrışımlara önem vermeleri bakımından İkinci Yeni yle yakınlıkları vardır. HÜSEYİN ATLANSOY (1962- ) Mistik metafizikçi yönü ağır basan bir şairdir. Metropol hayatını ve ilişkilerdeki hızlı değişimi, konuşma dilinin imkânlarından yararlanarak ironik bir biçimde işlemiştir. Şiir: İntihar İlacı, Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi, Şehir Konuşmaları, İlk Sözler, Su Burcu İyi Günler İlerde Anneanne 1980 Sonrası Şiirin Önemli Temsilcileri HAYDAR ERGÜLEN (1956- ) 14 Ekim 1956'da Eskişehir de doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Anadolu Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. İstanbul'da reklâm yazarlığı yaptı. Anadolu Üniversitesi'nde yayımcılık, reklâmcılık ve Türk Şiiri dersleri verdi. Alevi-Bektaşi kaynaklarından yararlanmıştır. Aşk, kardeşlik, yaşantılar, çocukluk gibi konuları çoğunlukla imgeli ve mecazlı bir dille işlemiştir. Alevi-Bektaşi şiir geleneğiyle birlikte Cemal Süreya ve Behçet Necatigil ile yakınlıklar kurmuştur. Şiirlerinde divan şiiri geleneğinin etkisi vardır. İlk şiiri 1972'de Eskişehir'de Deneme dergisinde "Umur Elkan", ilk yazısı da aynı yıl Yeni Ortam gazetesinde "Mehmet Can" adıyla yayımlandı. İstanbul'da Üç Çiçek (1983) ile Şiir Atı (1986) dergilerini yayıma hazırlayanlar arasında yer aldı. 1979'dan başlayarak Somut, Felsefe Dergisi, Türk Dili, Yusufçuk, Yarın, Gösteri, ile Varlık dergilerinde şiirler yayımladı. Karşılığını Bulamamış Sorular adlı ilk şiir kitabı 1981 yılında yayımlandı. karşılığını bulamamış sorular için serin rüzgârlar taşır bir dostumun yüzünü yakan mevsim incelmiş bir hayatın kederiyle sessizce durur anıların yamacında renginden su alan resim odalara sığmazdık odalar dar içinde gizli bir ses ölürken dönenip durdu heves dağlar dağlar saatleri biz sustururduk korkusuyla kendi sesimizin yok ederdik kardeşliğini gündüzle gecenin karardı baktıkça gözler balkon derinliğindeki dağlara heves yollara düştü tedirginlik korkulara yüzün gecikmiş bir mektupta anlaşılır dürüst ve ıslak yitirilmiş bir anıyla çıkageldi güneyin ılık sokaklarından -her ses bir renge yakışır su kendi bildiğince akar hiçbir şeye benzemez içimizdeki uçurum ne kadar acemi harcı olsa da ölümle karşılanmalı bazı sorular. iyi günler ilerde anneanne iyi günler ilerde bense yirmidört saatlik günlerdeyim anneanne rüyalarında senin ne kıyamet kopuyor ne de bir gül düşüyor dalından sen böyle istersin bilirim gülümseyerek anneanne oysa ne sarışın kızlar göz kırpıyor esmer delikanlılara ne de ortadoğu bir gül bahçesi oluyor yine de iyi günler ilerde anneanne esmerliğimiz kıyamet herkese halime bakıp üzülme anneanne bir bakarsın dayımla beraber ortak bir iş kurar belki bir süpermarket açarız ne dersin, kasada da muzaffer durur, gülümseyerek yok yok olur, dandy, pop-corn ve kalve çorba satarız. kahrolsun amerika deriz sonra kahrolsun fransa için ve mançurya kahrolur biz böyle deyince devr-i daim düzeniyle dönen dünya mançurya da kahrolur niye kahrolacaksa anneanne, müzmin başağrılarım artıyor işte yaşamak bu deyip dostlar müttefiklere gülümsediğinde anneanne, ah anneanne çıkış yok ve bu tereke rahmetli dedemin yüreğinden daha eski bir mesele MURATHAN MUNGAN (1955- ) İstanbul da doğdu. Mardin Lisesi nden sonra, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü nü bitirdi. Devlet Tiyatroları nda dramaturg olarak çalıştı. Çeşitli dergilerde yayımlanan şiir, öykü ve yazılarıyla tanındı. Öykü ve şiirlerinde, iç çatışmalar içinde bunalan büyük kent insanlarını anlattı. Şiirde yeni biçim olanakları aradı. Öykülerinde, şiirsel bir dil kullandı. Doğu hikâyeciliği ile Batı hikâyeciliğini birleştirmek ister. Bunun için hikâyelerine tarihi ve mitolojik motifleri yerleştirir. Dağınık Yatak senaryosu filme alınmıştır. Aşk, sevgi, hasret, ihanet gibi duyguları beynelmilel bir çerçeveye oturtur. Dört Kişilik Bahçe ve Ölüm Burnunda radyo oyunlarıdır. Oyun: Geyikler Lanetler, Mahmud ile Yezida, Taziye, Bir Garip Orhan Veli Şiir: Osmanlıya Dair Hikayat, Kum Saati, Şahtiyan, Yaz Sinemaları, Eski 45 likler, Mırıldandıklarım, Yaz Geçer, Omayra, Metal, Erkekler İçin Divan, Mürekkep Balığı, Başkalarının Gecesi, Oda Poster ve Şeylerin Kederi Hikâye: Son İstanbul, Cenk Hikâyeleri, Kırk Oda, Lal Masallar, Kaf Dağının Ölümü, Üç Aynalı Kırk Oda Roman: Yüksek Topuklar Aşk Yeniden, Murathan Mungan Aşk yeniden, Akdeniz'in tuzu gibi. Aşk yeniden, Rüzgârlı bir akşam vakti. Aşk yeniden, Karanlıkta bir gül açarken... Aşk yeniden, Ürperen sahiller gibi. Aşk yeniden, Kumsalların deliliği. Aşk yeniden, Bir masal gibi gülümserken... Gözlerim doluyor, Aşkımın şiddetinden, Ağlamak istiyorum. Yıldızlar tutuşurken, Gecelerin şehvetinden, Kendimden taşıyorum... yüreğimiz bölüştürülemez iyi günler ilerde Aşk yeniden, Bitti artık bu son derken. Aşk yeniden, Aynı sularda yüzerken. Aşk yeniden, Rüya gibi bir yaz geçerken... sade ekmeği bildiğimiz günler geçmişte ve güzeldi anneanne şimdi ekmek dile gelse boğazımızdan geçişine utandığını söylerdi Aşk yeniden, Unutulmuş yemin gibi. Aşk yeniden, Hem tanıdık, hem yepyeni. Aşk yeniden, Kendini yarattı kendinden... iyi günler yok! iyi günler yok anneanne kıyamet bize kıyamet bize kıyamet bize kıyam/et bize Hüseyin Atlansoy 22

23 OLMASA MEKTUBUN, Murathan Mungan Olmasa mektubun, Yazdıkların olmasa Kim inanırdı Senle ayrıldığımıza. Sanma unutulur, Kalp ağrısı zamanla Her şeyi unutarak Yaşanır sanma. Neydi bir arada tutan şey ikimizi Birleştiren neydi ellerimizi Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi Sevmek birçok şeyi göze almaktır. Baksana geçmişe, Ne çok anıyla yüklü Nerde o taverna, Nerde sinema Harcanmış zamanla Yeniden yaşanmaz ki; Geç kaldıktan sonra Arama boşa! SEDAT UMRAN ( ) Eşyanın iç dünyasını yansıtarak Türk şiirine büyük bir yenilik getirmiş şairdir. Cansız nesnelerin bilinmeyen dünyalarını okuyucuyla paylaşan Ümran, bilinçaltına attığı acılarını; sevinçlerini eşyanın kimliğinde dışa vurarak mutluluğa ulaşabileceğine inanmış bir sanatçıdır. Şiirlerinde herhangi bir ideolojik düşünce barındırmayan Umran, mısralarında ele aldığı maddeyi, gücünü ve güçsüzlüğünü dile getirmek için kullanmıştır. Yazdığı şiirlerin konuları son derece önemsiz ayrıntılardır. Ancak o kimsenin şiir yazmayı aklına getirmediği nesnelere şiirlerinde hayat vermiştir. Sedat Umran Alman şiirine özenmiş bir şairdir. Şiirlerinde kafiye ve mısra gibi ahenk ve ritim öğelerine pek başvurmamış, sembollere çokça yer vermiştir. Şiir: Meşaleler, Leke, Gittin Taş Atarak Denizlerime, Kara Işıldak Gittin, Sedat Umran Gittin, dağ gibi büyüdü yalnızlık Issızlığın iki ucunda şimdi sen varsın Tam ortasında: yokluğun yokluğun yokluğun O konuşsa konuşur, sussa susarsın Gittin, taş atarak denizlerime Halka halka genişleyen anıların kaldı Girdin çıkmamak üzere dehlizlerime Birden yaşamanın hızı azaldı Gittin, boşandı içimde sevincin yayı Kim öğretecek bana ah, sensiz yaşamayı KÜÇÜK İSKENDER (1964- ) Şiirlerinin temalarında alışılagelmişin bazen tam karşısında yer alan; polemikçi, başkaldırıcı şiiriyle sadece 1980 li yılların gözü pek şairi sayılır. Fazlaca karışık ve yer yer fazlaca uzun ve çoğaltımcı şiiri oldukça özgün ve başarılıdır. Geleneksel yöntemler kullanarak yazdığı divan tarzı şiirleri ve gazelleriyle de dikkat çeker. istediğin gibi yaptım; artık kalbim yok artık kalbim yok ağladığımda sana düşündüğümde seni artık kalbim yok seni anlatırken birilerine, atmıyor kalbim atmıyor kalbim seni gördüğümde rüyalarımda istediğin gibi yaptım; artık kalbim yok! küçük bir velede verdim onu, oyuncak niyetine fırlattım attım doyursun karnını diye bir sokak köpeğine suda sektirdim bir kiremit parçası gibi ve bekledim batmasını bekledim batmasını yanan bir gemi nasıl ağlayarak denize dökülürse istediğin gibi yaptım; artık kalbim yok! artık kalbim yok baktığımda eski resimlere özlediğimde seni arta kalmış bir kalbim yok! YOK!... Küçük İskender in Başlıca Eserleri: Şiir: Gözlerim Sığmıyor Yüzüme, Erotika, Yirmi5April, Periler Ölürken Özür Diler, Suzidilara, Güzel Annemin Hayal Gücü, Ciddiye Alındığım Kara Parçaları, Papağana Silah Çekme, Gözyaşlarım Nal Sesleri, Alp Krizi, Sarı Şey, Bir Çift Siyah Deri Eldiven, İpucu Bırakma Sanatı, Bahname, Klarnet, Kahramanlar Ölü Doğar, Çürük Et Deposu, Eski Kral Deposu, Siyah Beyaz Denizatları, Barudî, Dicle ile Fıra, Bir Daha Bana Benzeme Angel Roman: Flu es, Cehenneme Gitme Yöntemleri, Zatülcenp Deneme: Şiirli Değnek, Eflatun Sufleler Günce: Cangüncem Düzyazı: Dedem Beni Korkuttu Hikâyeleri, İkizler Burcu Hikâyeleri, 666, Belden Aşağı Aşk Hikâyeleri, The Kırmızı Başlıklı İstasyon Şefi, Pop H art SUNAY AKIN (1962- ) Yeni Garipçi şiir anlayışını benimser. Anlık ilhamlara dayanan ve genellikle kısa olan şiirleri, Orhan Veli nin şiirindeki bazı özelikleri günümüzde sürdüren bir yapıya sahiptir. Ayrıca, bu tür şiirlerde genellikle rastlanmayan, yumuşak, lirik bir tonu vardır. Şiirlerinde özellikle ince yergi öğelerini kullanmadaki rahatlığı ile dikkat çeker. Cemal Süreya nın etkisinde sürdürdüğü şiirlerde ise dil oyunlarına dayalı yoğun bir alaycılık ve şaşırtma; çocuklar ve hüzünle birlikte şairin ilgi ve duyarlılığını göstermektedir. Şiir: Makiler, Antik Acılar, Kaza Süsü, 62 Tavşanı Roman: İstanbul un Nazım Planı, Ay Çöreği ve Deniz Yıldızı, Kız Kulesi ndeki Kızılderili, Önce Çocuklar ve Kadınlar, İstanbul da Bir Zürafa, Onlar Hep Oradaydı, Kırdığımız Oyuncaklar, Kule Canbazı Derleme: Şairler Matinesi, Küçük Asker Küçük Asker, Şiir Cumhuriyeti, Ve Şaire Ve Şaire, Kırılan Canlar 9. Cumhuriyet Dönemi Türk Halk Şiiri Türk halk edebiyatı Anadolu da 13. yy.da Yunus Emre yle ve 14. yy.da yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri yle ilk olgun ürünlerine vermeye başlamıştır. Anadolu da ozan ın ve kopuz un yerini âşık ve bağlama almıştır. Baştan beri anonim olarak süregelen halk edebiyatı özellikle 15. yy.dan itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür. Günümüzde daha çok Halk Edebiyatı üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Pertev Naili Boratav, Şükrü Elçin, Umay Günay, Muharrem Ergin gibi araştırmacılar Halk Edebiyatını sistemli bir şekilde incelemişlerdir. Cumhuriyet Dönemi Halk Şiirinin Özellikleri: Halk şairleri usta-çırak ilişkisi içinde yetişmeye devam etmişlerdir. Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme geleneğinin takipçisidirler. Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir yazan şairler de vardır. (Abdurrahim Karakoç gibi) Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde geleneksel konuların yanında güncel konuları da işlemişlerdir. 19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir. Divan şiiri etkisi ve Arapça-Farsça sözcüklerin kullanımı bu dönemde oldukça azalmıştır. Son dönem Türk halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini göstermektedir. Şehirde yaşayan eski halk şairleri divan şiirinden de etkilenmiş, günümüz halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri daha da genişletmişleridir. Şekil bakımından halk şiirinde değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır. Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar, dertler, sevinçler aynıdır. Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu günümüz halk şiirinin başlıca temsilcileridir. ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU ( ) 25 Ekim 1894 te Sivas ın Şarkışla ilçesi Sivrialan köyünde dünyaya gelmiştir. 21 Mart 1973 te yine Sivrialan da yaşamını yitirmiştir. Çocukken çiçek hastalığı yüzünden bir gözünü, daha sonra bir kaza sonucu diğer gözünü kaybetti. Saz çalmayı öğrendi. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Emrah, Dadaloğlu gibi halk ozanlarından etkilenerek türkü yorumu ve sazda ustalaştı. İki kez evlendi. 7 çocuğu oldu. Ölüm nedeni akciğer kanseridir. Şimdi Şarkışla da her yıl adına bir şenlik yapılır. Üçyüz onda gelmiş idim cihana Dünyaya bakmadım ben kana kana Kader böyle imiş çiçek mahana Levh u Kalem kara yazmış yazımı Bu dizelerle özetledi çocukluğunu ve sazla tanışmasını Âşık Veysel. Annesi Gülizar 1894 te Sivas ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde, koyun sağmaktan dönerken doğurdu Veysel i. Yedi yaşına girdiği 1901 de Sivas ta çiçek salgını yeniden yaygınlaşır; o da yakalanır bu hastalığa. O günleri şöyle anlatıyor: Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan. Bu düşmeden sonra Veysel in belleğine bir de renk işler: Kırmızı. Düşerken büyük bir olasılıkla elinde sıyrık oluyor, kanıyor. Bunu eşi Gülizar Ana şöyle anlatıyor: Bilinmez değilsin, renklerden yalnız kırmızıyı hatırladı. Gözleri gönlüne çevrilmeden önce, yani çiçek hastalığına yakalanmadan önce düşmüştü. Kan görmüştü. Kanın rengini hatırlardı yalnız. Kırmızıyı... Yeşili de elleriyle bulur ve severdi. 23

24 Sağ gözünün görme şansı varmış, ışığı seçebiliyormuş bu gözüyle o sıralar. Yalnız yakınlardaki Akdağmağdeni nde doktor varmış. Babasına Çocuğu Akdağmadeni ne götür, orada gözünü açacak bir doktor var demişler. Sevinmiş babası. Kara Toprak, Aşık Veysel Şatıroğlu Ne var ki, olumsuzluklar yakasını bırakmamış Veysel in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın dönüverince; babasının elinde bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Nice güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü isteğim topraktan aldım Benim sâdık yârim kara topraktır Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sâdık yârim kara topraktır Beyhûde dolandım boşa yoruldum Benim sâdık yârim kara topraktır Koyun verdi kuzu verdi süt verdi Yemek verdi ekmek verdi et verdi Kazma ile döğmeyince kıt verdi Benim sâdık yârim kara topraktır Âdem'den bu deme neslim getirdi Bana türlü türlü meyva yedirdi Her gün beni tepesinde götürdü Benim sâdık yârim kara topraktır Anadolu yu kent kent dolaşıp şiirlerini sazıyla seslendirmiştir. Köy Enstitüleri nde saz ve halk türküleri dersleri vermiştir. En güzel şiirlerinden bazılarını ölümünden hemen önce yazmıştır. Türkçesi yalındır ve dili ustalıkla kullanmıştır. Âşık Veysel i folklor araştırmaları neticesinde sanat ve edebiyât dünyasına tanıtan kişi Ahmet Kutsi Tecer dir. Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır. Tekniği gösterişsiz ve nerdeyse kusursuzdur. Şiirlerinde erişilmesi güç anlam zenginliği ve söyleyiş güzelliğine ulaşmıştır. Âşık Veysel de yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içedir. Şiirlerinde; aşk, özlem, hayat, ölüm, doğa ve yurt sevgisi, birlik ve beraberlik, sosyal sorunlar ve tasavvuf gibi temaları işlemiştir. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de var. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlanmıştır. Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldeyim Gidiyorum gündüz gece Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece Âşık Veysel Şatıroğlu, Son şiiri, Ölümünden kısa bir süre önce oğlu Ahmet Şatıroğlu'na yazdırmıştır. Karnın yardım kazmayınan belinen Yüzün yırttım tırnağınan elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sâdık yârim kara topraktır İşkence yaptıkça bana gülerdi Bunda yalan yoktur herkes de gördü Bir çekirdek verdim dört bostan verdi Benim sadık yârim kara topraktır Havaya bakarsam hava alırım Toprağa bakarsam dua alırım Topraktan ayrılsam nerde kalırım Benim sâdık yârim kara topraktır Dileğin varsa iste Allah'tan Almak için uzak gitme topraktan Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan Benim sâdık yârim kara topraktır Hakikat ararsan açık bir nokta Allah kula yakın kul da Allah'a Hakkın gizli hazinesi toprakta Benim sâdık yârim kara topraktır Bütün kusurumuzu toprak gizliyor Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor Kolun açmış yollarımı gözlüyor Benim sâdık yârim kara topraktır Her kim ki olursa bu sırra mazhar Dünyaya bırakır ölmez bir eser Gün gelir Veysel'i bağrına basar Benim sâdık yârim kara topraktır ABDURRAHİM KARAKOÇ ( ) Selam saygı hepinize Gelmez yola gidiyorum Ne şehire ne de köye Gelmez yola gidiyorum Saz çalmamakla birlikte şiirlerini halk şiiri gelenekleri doğrultusunda yazmıştır. Politik taşlamalarıyla tanınan şair, Mihriban adlı şiiriyle geniş kesimler tarafından sevilmiştir. Mihriban Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban Yar, deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban Önce naz sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor Mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut çizilmiyor Mihriban Boşa bağlanmış bülbül gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım kara bahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor Mihriban UNUTURSUN (Mihribanım) Unutmak kolay mı? deme Unutursun Mihriban'ım Oğlun kızın olsun hele Unutursun Mihriban'ım Zaman erir kelep kelep Meyva dalında kalmaz hep Unutturur bir çok sebep Unutursun Mihriban'ım Yıllar sineye yaslanır Hatıraların paslanır Bu deli gönlün uslanır Unutursun Mihriban'ım Süt emerdin gündüz gece Unuttun ya büyüyünce Ha işte tıpkı öylece Unutursun Mihriban'ım Gün geçer azalır sevgi Değişir her şeyin rengi Bugün değil yarın belki Unutursun Mihriban'ım Gemi bekliyor limanda Gideceğim bir ummanda Gözüm kalmadı cihanda Gelmez yola gidiyorum Eşim dostum yavrularım İşte benim sonbaharım Veysel karanlık yollarım Gelmez yola gidiyorum 21 Mart 1973 günü, sabaha karşı saat 3.30 da doğduğu köy olan Sivrialan da, şimdi adına müze olarak düzenlenen evde yaşama gözlerini yumdu. Düzen böyle bu gemide Eskiler yiter yenide Beni değil, sen seni de Unutursun Mihriban'ım 1932 yılının Nisan ayında Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesinde dünyaya geldi. Dedesi, babası ve kardeşleri de şair olduğu için küçük yaşlarda şiire merak sardı. İlk yazdığı şiirleri 2 kitap olacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 'Hasan'a Mektuplar' ismi altında 1964 yılında adet bastırdı. Şiirlerinde esas unsur insandır. Serdengeçti, TöreDevlet, Ocak, Yeni Düşünce, Yenisey, Alperen yayınları olarak şimdiye kadar 12 şiir kitabı, bir tane de makalelerinden derlenen nesir kitabı çıktı yılından beri gazetecilik yapmaktadır. Bir ara siyasete girdi ve ayrıldı. Niçin girip, niçin ayrıldığını bir röportajda şöyle cevaplandırdı: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım'. Abdurrahim Karakoç un Yayınlanmış eserleri: Hasan'a Mektuplar (1965), Akıl Karaya Vurdu(1965), Eli Kulakta (1969), Hakim Beğ(1970), Vur Emri (1973), Kan Yazısı (1978), Suları Islatamadım (1983), Beşinci Mevsim (1985), Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu (1994), Yasaklı Rüyalar (2000), Gökçekimi (2000), Gerdanlık - I (2000), Gerdanlık - II (2002), Parmak İzi (2002), Yağmur Yerden Yağar (2002), Anadolu'da Bahar(2006), Barış Çağrısı-Dünya Barışına Çağrı Grubu-Meneviş Yayınları(2009), Aynanın İki Yüzü 24

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER YEDİ MEŞALECİLER Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan ilk edebi topluluktur. 1928 de Yedi Meşale adıyla ortaklaşa bir kitap çıkarıp bu kitabın ön sözünde şiirle ilgili görüşlerini açıklamışlardır. Beş Hececiler

Detaylı

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE Ekim 2013 Sayı 1 Yazar; HARUN ŞEN 1 İçindekiler KALDIRIMLAR 1... 3 DİYET... 4 ÇOCUKLARINIZA ZAMAN AYIRIN... 5 2 KALDIRIMLAR I Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama

Detaylı

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü Yirminci asrın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa da ortaya çıkan felsefi bir akımdır.

Detaylı

Zeus tarafından yazıldı. Çarşamba, 11 Mart :05 - Son Güncelleme Perşembe, 27 Mayıs :12

Zeus tarafından yazıldı. Çarşamba, 11 Mart :05 - Son Güncelleme Perşembe, 27 Mayıs :12 Fecr-i Âti edebi topluluğundan sonra 1928 yılında Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil, Muammer Lütfi Bahşi, Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok gibi biri

Detaylı

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır. BEŞ HECECİLER Milli edebiyattan etkilenen Beş Hececiler, milli kaynaklara dönmeyi ilke edinmişlerdir. Şiire I. Dünya Savaşı Milli Mücadele yıllarında başlayıp Mütareke yıllarında şöhret kazanan edebi topluluktur.

Detaylı

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

Bilim,Sevgi,Hoşgörü. Bilim,Sevgi,Hoşgörü. Mehmet Akif Ersoy 20 Aralık 1873 27 Aralık 1936 Mehmet Akif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı nın yazarıdır. Vatan Şairi olarak anılır. Yahya Kemal Beyatlı

Detaylı

DÜZYAZI (NESİR) TÜRLERİ

DÜZYAZI (NESİR) TÜRLERİ DÜZYAZI (NESİR) TÜRLERİ Bu kaynakta belli başlı düz yazı (nesir) türleri ile ilgili kısa bilgiler bulunmaktadır. Her türle ilgili ayrıntılı bilgiler için, üst menümüzdeki Edebi Türler sekmesinden faydalanabilirsiniz..

Detaylı

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ OLUŞUMU KAZANIMLAR.Osmanlı Devleti ni güçlü kılan sosyal, siyasi düzenin bozulma nedenlerini.batı düşüncesine,

Detaylı

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - III MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDEKİ BAĞIMSIZ SANATÇILAR YAHYA KEMAL BEYATLI (1884 1958) Şiirleri Milli edebiyat akımına uymaz, daha çok makale ve konferanslarında bu akımı

Detaylı

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI AHMET HAŞİM ( 1884 1933 ) Fecriati topluluğunun en önemli şairi olup modern Türk şiirinin kurucularından biridir. Türk edebiyatında akşam şairi olarak da tanınır. Sanat

Detaylı

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Gönderen admin - 31/01/ :14

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Gönderen admin - 31/01/ :14 MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ Gönderen admin - 31/01/2012 23:14 1.Aşağıdaki sanatçılarımızdan hangileri Beş Hececiler grubunda yer alır? A) Orhan Veli Kanık Ahmet Kutsi Tecer B) Yusuf Ziya Ortaç Faruk Nafiz Çamlıbel

Detaylı

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 tarihinde bugün Makedonya sınırları içerisinde bulunan Üsküp te dünyaya geldi. Asıl adı Ahmet Agâh tır. Şehsuvar Paşa torunlarından olduğu

Detaylı

YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI

YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI 1- MAKALE Herhangi bir konuda öne sürülen bilgi görüş ve düşünceleri kanıtlamaya yönelik yazı türüdür. Yazan öne sürdüğü görüş

Detaylı

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım İLETİŞİM, DİL VE KÜLTÜR 1. İletişim 2. İnsan, İletişim ve Dil 3. Dil Kültür İlişkisi DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ 1. Dillerin Sınıflandırılması

Detaylı

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Yusuf Yeşilkaya www.yusufyesilkaya.com yusufyesilkaya@gmail.com 26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul Çemberlitaş ta dünyaya gelen Necip Fazıl, hem kültürlü hem de varlıklı bir ailenin çocuğudur. Dört-beş yaşında

Detaylı

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 60 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar. Edebiyatına

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 60 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar. Edebiyatına 23 Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 60 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar 1. Edebi Türler Batı Etkisinde Gelişen Türk - Batı nın Türk Öğrenci: na - Türkçe yayınlanan ilk 2. Edebi

Detaylı

Genç Kalemler", şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âti şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları

Genç Kalemler, şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âti şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları Genç Kalemler", şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âti şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları bakımından ikiliğe düşürdü; edebiyatı cedide ve fecriati

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI Kazanımlar Osmanlı

Detaylı

O.Ö. 100 Temel Eser. Kategori: Türk Şiiri Çarşamba, 28 Nisan :21 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 6397

O.Ö. 100 Temel Eser. Kategori: Türk Şiiri Çarşamba, 28 Nisan :21 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 6397 TANITIM: Memleket edebiyatı, İstanbul yerine Anadolu ve insanlarının anlatılmasıdır. Milli Mücadele yıllarında birçok İstanbullu şair ve yazar Ankara gibi bozkır kasabasına gelip eserler verdiler. Faruk

Detaylı

1. BÖLÜM. Þiirin Anlamsal Özellikleri

1. BÖLÜM. Þiirin Anlamsal Özellikleri Cevap Anahtarý 1. BÖLÜM Güzel Sanatlar ve debiyat Þiirin Biçimsel Özellikleri Þiirin Anlamsal Özellikleri Söz Sanatlarý 3 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Düz Yazý Türleri

Detaylı

GARİP AKIMI (I. YENİ)

GARİP AKIMI (I. YENİ) GARİP AKIMI (I. YENİ) Garipçiler: Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat Horozcu nun oluşturduğu bir topluluktur. 1941 yılında Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Garip adlı ortak bir kitap yayımladılar.

Detaylı

GÜNLÜK (GÜNCE) www.dosyabak.com

GÜNLÜK (GÜNCE) www.dosyabak.com GÜNLÜK (GÜNCE) 1 GÜNLÜK Öğretmeye bağlı, gerçekçi anlatım türlerinden biri olan günlükler, bir kişinin önemli ve kayda değer bulduğu olayları, gözlem, izlenim duygu düşünce ve hayallerini günü gününe tarih

Detaylı

Kübra YILMAZ, Yudum HACIOĞLU, Kadri ŞAHİN, Abdülkadir Arslan

Kübra YILMAZ, Yudum HACIOĞLU, Kadri ŞAHİN, Abdülkadir Arslan YAYIN KURULU Hazırlayanlar Kübra YILMAZ, Yudum HACIOĞLU, Kadri ŞAHİN, Abdülkadir Arslan YAYINA HAZIRLAYANLAR KURULU Kurumsal Yayınlar Yönetmeni Saime YILDIRIM Kurumsal Yayınlar Birimi Dizgi & Grafik Mustafa

Detaylı

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: 1975 3. Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu:

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: 1975 3. Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu: ÖZ GEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: 1975 3. Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Erciyes Üniversitesi 1998 Y. Lisans Yeni

Detaylı

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM

İnci Hoca TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI I. DÖNEM ÖZELLİKLERİ İlk özel gazete Tercüman-ı Ahval ile başlar. Toplum için sanat anlayışı benimsenmiştir. Halkı aydınlatma amacıyla eser verildiği için

Detaylı

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden, Çemberlitaş taki dedesinin konağında büyüyen şair, Amerikan ve Fransız kolejlerinde başladığı ilk ve lise öğrenimini Deniz Lisesi nde tamamladı. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü nü 1924 te bitirince

Detaylı

NECİP FAZIL KISAKÜREK

NECİP FAZIL KISAKÜREK NECİP FAZIL KISAKÜREK NECİP FAZIL KISAKÜREK kimdir? Necip fazıl kısakürekin ailesi ve çocukluk yılları. 1934e kadar yaşamı 1934-1943 yılları hayatı Büyük doğu cemiyeti 1960tan sonra yaşamı Siyasi fikirleri

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ...

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ... İÇİNDEKİLER Birinci Bölüm... 7 ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ... 8 Türk Dillerinin Sınıflandırılması... 14 Türk Dillerinin Ses Denklikleri Bakımından Sınıflandırılması... 16 Altay Dilleri Teorisini Kabul

Detaylı

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri. C i h a n D e m i r c i Damdaki Mizahçý 90 Yaþýnda Eskimeyen Bir Usta: Haldun Taner Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri. 1986'da yitirdiðimiz Haldun Taner

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I BÖLÜM II

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I BÖLÜM II İÇİNDEKİLER BÖLÜM I EDEBİYAT NEDİR? TÜRK EDEBİYATI NIN GEÇİRDİĞİ EVRELER NELERDİR?... 1 1. İslamiyet Öncesi Dönem... 2 2. İslamiyet in Etkisi Altındaki Dönem... 2 3. Batı Etkisindeki Dönem... 3 a. Tanzimat

Detaylı

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( ) (1874-1931) Servet-i Fünun akımının önemli romancılarından biri olan Mehmet Rauf, 1875 de İstanbul da doğdu. Babası Hacı Ahmet Efendi, bir sağlık kurumunda çalışan bir memurdu. Önce Balat ta ki Defterdar

Detaylı

Sami Paþazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdý

Sami Paþazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdý Ö m e r A y h a n Sami Paþazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdý Tanzimat edebiyatýnýn düzyazý yazarlarý, öyküden çok romana eðilmiþ, öykü türündeki verimleri, neredeyse romana yaklaþan oylumlarýyla

Detaylı

İSTİKLÂL MARŞI'MIZ. Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı.

İSTİKLÂL MARŞI'MIZ. Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı. İSTİKLÂL MARŞI'MIZ Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı. Kimisi yazılmış bilmem hangi krala; lorda, barona. Küçümsemem ama, benzetirim

Detaylı

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI Türk ve dünya edebiyatında ortaya konan eserler, amaçları ve içerikleri açısından farklı özellikler taşırlar. Bu eserler genel olarak üç ana başlıkta toplanır. Ancak son dönemde bu sınıflandırmaların sınırları

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU CUMHURİYET

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER. Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER. Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni ÖĞRETİCİ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ VE YAZILIŞ AMAÇLARI Öğretici metinler, bir konuyu

Detaylı

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR ÖTÜKEN Ârif Nihat Asya BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR Şiirler: 1 BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR Servet Asya ya Armağanımdır. DESTAN O zaferler getiren atların Nalları altındanmış; Gidişleri akına, Gelişleri akındanmış.

Detaylı

YAZARLARIN GAZETELERDEKİ YAZILARI ÜZERİNE BİBLİYOGRAFYALARIN LİSTESİ Bülent Ağaoğlu İstanbul, Ağustos 2002 İÇİNDEKİLER A.RIFAT... 3 ADIVAR, HALİDE EDİP... 3 AHMET CEVDET... 3 AHMET RASİM... 3 ALİ KEMAL...

Detaylı

İnci Hoca SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR ( )

İnci Hoca SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR ( ) SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR (1920 1960) SERBEST ŞİİR NEDİR? Herhangi bir ölçü ve uyağa bağlı olmayan şiir türüdür. Serbest şiiri önce Fransız sembolistleri arasında yayılmış, İtalyan şair Marinetti

Detaylı

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı Öğrenci : MEHMET ERKAN Eğitsel Performans Olay Çevresinde Oluşan

Detaylı

ATTİLA İLHAN ın HAYATI MAVİCİLİK AKIMI

ATTİLA İLHAN ın HAYATI MAVİCİLİK AKIMI ATTİLA İLHAN ın HAYATI VE MAVİCİLİK AKIMI MAVİCİLER (1952 1956) Attila İlhan tarafından çıkarılan bir fikir ve sanat dergisi olarak 1952 yılında yayına başlayan Mavi adlı bir derginin etrafında gelişen

Detaylı

1.Aşağıdaki yapıtlardan hangisi karşısındaki sanatçıya ait değildir?

1.Aşağıdaki yapıtlardan hangisi karşısındaki sanatçıya ait değildir? 12.sınıf Türk Edebiyatı 2.Dönem 3(SON) Yazılı Soruları SORULAR ve CEVAP ANAHTARI 1.Aşağıdaki yapıtlardan hangisi karşısındaki sanatçıya ait değildir? A) Dokuzuncuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa B) Semaver

Detaylı

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 55 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar

Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 55 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar Kategori: EDEBİYAT Öngörülen ders saati: 55 Alt Kategori Program İçeriği Özel Hedefler Kazanımlar 33 1. Edebi Türler 2. Edebi Akımlar 3. Edebi Metinler Batı Etkisinde Gelişen Türk Tanzimat Dönemi Türk

Detaylı

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı Sözlü Dönem Yazılı Dönem İslamî Dönem Türk Edebiyatı Geçiş Dönemi Divan Edebiyatı Halk Edebiyatı Batı etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Tanzimat

Detaylı

Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Eserler

Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Eserler Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Eserler AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962) Öz-saf şiir akımın en büyük temsilcilerinden olan Tanpınar roman ve hikayelerinde ise daha çok psikolojik çözümlemelere, ruh tahlillerine

Detaylı

KIRMIZI KANATLI KARTAL

KIRMIZI KANATLI KARTAL Resimleyen: Vaqar Aqaei Refik Durbaş KIRMIZI KANATLI KARTAL ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Şiir 1. basım Refik Durbaş KIRMIZI KANATLI KARTAL Resimleyen: Vaqar Aqaei www.cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın

Detaylı

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır. Edebiyatı Sanatçıları Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. ı vardır. MEVLANA: XIII.yüzyılda yaşamıştır. Birkaç

Detaylı

İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871

İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871 İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871 Hayatı ve Edebi Kişiliği İbrahim Şinasi 5 Ağustos 1826 da İstanbulda doğdu. 13 Eylül 1871 de aynı kentte öldü. Topçu yüzbaşısı olan babası Mehmed Ağa 1829 da Osmanlı Rus savaşı

Detaylı

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI INDA ROMAN VE ŞİİRLERİN ÖZELLİKLERİ, YAZAR VE ESERLERİ. Sedat Vural Osman Dağ Metin Şan

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI INDA ROMAN VE ŞİİRLERİN ÖZELLİKLERİ, YAZAR VE ESERLERİ. Sedat Vural Osman Dağ Metin Şan CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI INDA ROMAN VE ŞİİRLERİN ÖZELLİKLERİ, YAZAR VE ESERLERİ Sedat Vural Osman Dağ Metin Şan ROMANLARıN ÖZELLIKLERI Yazarlar toplum gerçekleri yansıtmaya, sorunlarına çözüm getirmeye

Detaylı

3. Yazma Becerileri Sempozyumu. Çağrışım: Senden Kim Çıkacak?

3. Yazma Becerileri Sempozyumu. Çağrışım: Senden Kim Çıkacak? Çağrışım: Senden Kim Çıkacak? AMAÇ Amacımız dört temel dil becerisinin bir ayağını oluşturan yazma becerisine farklı bir bakış açısı kazandırmak; duyan, düşünen, eleştiren, sorgulayan insanlar yetiştirme

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi 1970. Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi 1970. Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971 Resim ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Prof. Dr. Ensar ASLAN İletişim Bilgileri :Ahi Evran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Adres Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanlığı Telefon : Mail : 2. Doğum Tarihi : 3. Unvanı

Detaylı

DİPNOTLAR. [1] "İlmi Heyet", Hakimiyeti Milliye, 25.04.1924.

DİPNOTLAR. [1] İlmi Heyet, Hakimiyeti Milliye, 25.04.1924. DİPNOTLAR [1] "İlmi Heyet", Hakimiyeti Milliye, 25.04.1924. [2] Rapor hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: John Dewey, Türkiye Maarifi Hakkında Rapor, Maarif Vekaleti Yayını, İstanbul, 1939. [3] Şükrü Saraçoğlu,

Detaylı

SERVETİFÜNUN SANATÇILARI - I

SERVETİFÜNUN SANATÇILARI - I SERVETİFÜNUN SANATÇILARI - I TEVFİK FİKRET (1867 1915) Servetifünun edebiyatının öncüsü ve üstadı sayılmaktadır. Şiirlerinde aşk, doğa, aile, çocuk, acıma gibi bireysel duyarlılıkları karamsar bir bakış

Detaylı

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I ÖMER SEYFETTİN ( 1884 1920 ) Milli Edebiyat akımının ve çağdaş Türk öykücülüğünün öncülerindendir. Küçük hikâyeyi tamamen bağımsız bir hale getirmiştir. Türk edebiyatında

Detaylı

BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ

BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ Her yönüyle edip (edebiyatçý) ve öðretmen Ýbrahim Zeki Burdurlu nun ölümsüz bir yapýtý elinizi öpüyor. Burdurlu bu çalýþmasýnda, cennet Anadolu nun deðiþik yörelerinden

Detaylı

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY EKİM HAFTA DERS SAATİ KONU ADI YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI EDEBİYATININ OLUŞUMU ÖĞRETİCİ METİNLER 2 KAZANIMLAR 1. Osmanlı Devleti ni güçlü kılan sosyal, siyasi düzenin bozulma nedenlerini belirler.

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ 2010-2011 ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM 11. SINIF MF-DİL GRUBU GRUBU TÜRK EDEBİYATI DERSİ III

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ 2010-2011 ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM 11. SINIF MF-DİL GRUBU GRUBU TÜRK EDEBİYATI DERSİ III ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ 2010-2011 ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM 11. SINIF MF-DİL GRUBU GRUBU TÜRK EDEBİYATI DERSİ III. YAZILI SINAVI SORULARI Öğrencinin Adı ve Soyadı : Sınıfı:

Detaylı

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI ŞEHİR TANITIM YAYINLARI 1 Yayın Adı: Şiir Şehir Urfa Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi Hazırlayan: Mehmet KURTOĞLU Sayfa Sayısı: 160 Toplam Baskı

Detaylı

İnci. Hoca DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ II (BENTLERLE KURULANLAR)

İnci. Hoca DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ II (BENTLERLE KURULANLAR) DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ II (BENTLERLE KURULANLAR) BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ A. BENT SAYISI TEK OLANLAR (TEK DÖRTLÜKTEN OLUŞANLAR) RUBAİ Edebiyatımıza İran edebiyatından gelmiştir. Dört

Detaylı

KAYBEDİLENLER. Birkaç sene sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

KAYBEDİLENLER. Birkaç sene sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti. KAYBEDİLENLER Bir gün insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise, ünlem işaretini

Detaylı

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama...24 2. Haftanýn Testi...25

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama...24 2. Haftanýn Testi...25 ÝÇÝNDEKÝLER A. BÝRÝNCÝ TEMA: BÝREY VE TOPLUM Küçük Cemil...11 Bilgi Hazinemiz (Hikâye Yazmaya Ýlk Adým)...14 Güzel Dilimiz (Çaðrýþtýran Kelimeler - Karþýlaþtýrma - Þekil, Sembol ve Ýþaretler - Eþ Anlamlý

Detaylı

Ben yazabilirim! DÜNYA ÇOCUKLARI HAİKU YARIŞMASI - TÜRKİYE

Ben yazabilirim! DÜNYA ÇOCUKLARI HAİKU YARIŞMASI - TÜRKİYE Ben yazabilirim! DÜNYA ÇOCUKLARI HAİKU YARIŞMASI - TÜRKİYE HAİKU 3 dizelik ve 5-7-5 hece kuralına göre yazılan, orjinali Japonca olan dünyanın en kısa şiir türüdür. İlk örnekleri 17.yy da oluşturulmuş

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Doç. Dr. Rıza BAĞCI ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖĞRENİM DURUMU Lisans: 1976-1980 Doç. Dr. Rıza BAĞCI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ/TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ Yüksek Lisans: 1984-1987 EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Sorular... 9 Ödev... 10

İÇİNDEKİLER. Sorular... 9 Ödev... 10 İÇİNDEKİLER ÜNİTE 1 DİL, DİLLER VE TÜRKÇE... 1 1. Giriş... 2 2. Dilin Özellikleri... 2 3. Yeryüzündeki Diller... 2 4. Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri... 4 5. Türk Yazı Dilinin Gelişmesi Eski Türkçe...

Detaylı

Sohbetin özellikleri şunlardır:

Sohbetin özellikleri şunlardır: SÖYLEŞİ NEDİR? Söyleşi anlamındaki Arapça'dan dilimize geçmiş olan sohbet kelimesi, iki anlam içerir: 1. Arkadaşlık, yârenlik; 2. Konuşma, görüşme, birlikte oturup söyleşme. Bir yazarın günlük olaylar

Detaylı

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN BU ÖDEVİN HAZIRLANMASINDA MUSTAFA NAZIM ÖZGEN BURCU OLGUN GÜLŞAH GELİŞ VE FATMA GEZER TARAFINDAN ORTAK HAZIRLANMIŞTIR. BİLGİSAYAR 1 DERSİ PROJE ÖDEVİ NURAY GEDİK

Detaylı

Yazı Menu. - Beş Hececiler - FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL - ENİS BEHİÇ KORYÜREK - HALİT FAHRİ OZANSOY - YUSUF ZİYA ORTAÇ - ORHAN SEYFİ ORHON

Yazı Menu. - Beş Hececiler - FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL - ENİS BEHİÇ KORYÜREK - HALİT FAHRİ OZANSOY - YUSUF ZİYA ORTAÇ - ORHAN SEYFİ ORHON Yazı Menu - Beş Hececiler - FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL - ENİS BEHİÇ KORYÜREK - HALİT FAHRİ OZANSOY - YUSUF ZİYA ORTAÇ - ORHAN SEYFİ ORHON Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke

Detaylı

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana.

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana. Konu: "Woyzeck ve "Matmazel Julie Adlı Eserlerde Kullanılan İmge ve Simgelerin Eserlerin Tezlerine Katkısı Adı-Soyadı: Halil İbrahim Yüksel No: 149 Sınıfı: 11-D WOYZECK VE MATMAZEL JULIE DE İMGE VE SİMGE

Detaylı

TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM SANATÇILARI

TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM SANATÇILARI TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM SANATÇILARI RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847-1914) Eski edebiyata karşı yeni edebiyatı savunan genç şair ve yazarlara destek olmuş, onlar Edebiyatımızın Batılılaşmasında önemli

Detaylı

KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ OKULLAR ARASI ÖDÜLLÜ YARIŞMALAR

KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ OKULLAR ARASI ÖDÜLLÜ YARIŞMALAR KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ 2016-2017 OKULLAR ARASI ÖDÜLLÜ YARIŞMALAR YARIŞMALARIMIZ Güzel Şiir Okuma Yarışması Şehitler Ölmez Konulu Resim Yarışması Kainatın Efendisi Peygamber Efendimiz (SAS) Konulu Kompozisyon

Detaylı

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ Mustafa Köz KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ YARATICI OKUMA DİZİSİ Şiir Resimleyen: Yasemin Ezberci Yaratıcı Okuma Dosyası: Mustafa Köz Mustafa Köz KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ Resimleyen: Yasemin Ezberci Yayın Koordinatörü:

Detaylı

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I

YENİ TÜRK EDEBİYATI - I YENİ TÜRK EDEBİYATI - I Yayın Yönetmeni Sadettin Bayrak Yayın Editörü Dr. Özcan Bayrak Kapak Tasarımı Hüseyin Özkan İç Tasarım Özlem Özkan Baskı ve Cilt Çalış Ofset Davutpaşa Caddesi Yılanlı Ayazma Sokak

Detaylı

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden Kavrama 1 ECE KAVRAMA 21102516 TURK 101 Ali TURAN GÖRGÜ SEVGİNİN GÜCÜ 1918 yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden biridir. Şiirlerinde genellikle değişim içinde

Detaylı

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN

Tanzimat Edebiyatı. (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN Tanzimat Edebiyatı (Şiir-Roman) YAZARLAR Dr. Özcan BAYRAK Dr. Muhammed Hüküm Dr. Taner NAMLI Dr. Celal ASLAN Dr. Ahmet Faruk GÜLER Dr. Nuran ÖZLÜK Dr. Mehmet ÖZGER Dr. Macit BALIK Yayın Editörü: Doç. Dr.

Detaylı

5. Aşağıdakilerden hangisinde Falih Rıfkı Atay ın anı türündeki eserleri bir arada verilmiştir?

5. Aşağıdakilerden hangisinde Falih Rıfkı Atay ın anı türündeki eserleri bir arada verilmiştir? 1.1923 doğumlu olan sanatçı, yılından itibaren çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yapmıştır. Son olarak Cumhuriyet gazetesinde Evet/Hayır adlı köşenin yazarlığını yapmaktadır. Öykü, roman, denme ve anı

Detaylı

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI 1 2 EDEBİ BİLGİLER (ŞİİR BİLGİSİ) 1. İncelediği şiirden hareketle metnin oluşmasına imkân sağlayan zihniyeti 2. Şiirin yapısını çözümler. 3. Şiirin

Detaylı

-rr (-ratçi KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 961 HALDUN TANER. Mustafa MİYASOĞLU TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ : 98

-rr (-ratçi KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 961 HALDUN TANER. Mustafa MİYASOĞLU TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ : 98 HALDUN TANER -rr (-ratçi KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 961 HALDUN TANER Mustafa MİYASOĞLU TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ : 98 I Kapak Düzeni: Dr. Ahmet SINAV ISBN 975-17-0262-3 Kültür ve Turizm Bakanlığı,

Detaylı

Şimdi noktalama işaretlerinin neler olduğunu ayrıntılarıyla görelim. Anlamca tamamlanmış cümlelerin sonunda kullanılır.

Şimdi noktalama işaretlerinin neler olduğunu ayrıntılarıyla görelim. Anlamca tamamlanmış cümlelerin sonunda kullanılır. NOKTALAMA İŞARETLERİ Dilimizde ilk kez Tanzimat döneminde kullanılan noktalama işaretleri, yazının daha kolay anlaşılmasını sağlar. Yazının okunmasını kolaylaştırır ve anlam karışıklığına düşülmesine engel

Detaylı

Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri

Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ABD YENİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI SEMİNER ÇALIŞMASI Yusuf Ziya Ortaç ve Tiyatro Eserleri Konuşmacı Emre ERDOĞAN Beylerbeyi nde doğmuşum, bostanlara karşı bir evde yıl 1895 babam,

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 2014-2015 Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor)

ÖZGEÇMİŞ. 2014-2015 Yaşar Kemal in Romanlarında Toplumcu Gerçekçilik (devam ediyor) ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Secaattin Tural 2. Doğum Tarihi : 15.07.1966 3. Unvanı : Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5. Çalıştığı Kurum : Kırklareli Üniversitesi Derece Alan Üniversite Lisans Türk Dili

Detaylı

ZİYA OSMAN SABA CÜMLEMİZ BÜTÜN ŞİİRLERİ

ZİYA OSMAN SABA CÜMLEMİZ BÜTÜN ŞİİRLERİ 1 2 ZİYA OSMAN SABA CÜMLEMİZ BÜTÜN ŞİİRLERİ 3 2014, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Detaylı

Ürün Detayları 2015-2016 EGO0-11.06DS 11. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI. Eğitim doğamızda var

Ürün Detayları 2015-2016 EGO0-11.06DS 11. SINIF DENEME SINAVLARI SORU DAĞILIMLARI. Eğitim doğamızda var . 99 // 11. Sınıf Programı - Dil ve Anlatım // 01 Metinlerin Sınıflandırılması 02 Anlatım Türleri 03 Öğretici Metinler (Mektup) 04 Öğretici Metinler (Günlük) DİL ve ANLATIM DİL ve ANLATIM 05 Ses Bilgisi

Detaylı

Metin Edebi Metin nedir?

Metin Edebi Metin nedir? Metin Nedir? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla

Detaylı

Yeni Türk Edebiyatında Kadıköy. 1. Adı Soyadı: Haluk ÖNER. 2. Doğum Tarihi: 11.10.1979. 3. Unvanı: Yrd. Doç. Dr.

Yeni Türk Edebiyatında Kadıköy. 1. Adı Soyadı: Haluk ÖNER. 2. Doğum Tarihi: 11.10.1979. 3. Unvanı: Yrd. Doç. Dr. 1. Adı Soyadı: Haluk ÖNER 2. Doğum Tarihi: 11.10.1979 3. Unvanı: Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Türk Dili Ve Edebiyatı Marmara 2000 Y. Lisans Yeni Türk Edebiyatı Marmara

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI 013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI KDZ.EREĞLİ ANADOLU LİSESİ 11. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI AY: EYLÜL (11 İş Günü Hafta) GÜN SAAT KONULAR ÖĞRENCİLERİN KAZANACAĞI HEDEF VE DAVRANIŞLAR

Detaylı

Savaş, kahramanlık ve vatan sevgisi gibi konuları destansı ve abartılı bir anlatımla işleyen şiirlerdir.

Savaş, kahramanlık ve vatan sevgisi gibi konuları destansı ve abartılı bir anlatımla işleyen şiirlerdir. ŞİİR TÜRLERİ 1. EPİK ŞİİR Epik, destan niteliğinde olan, destansal demektir. Savaş, kahramanlık ve vatan sevgisi gibi konuları destansı ve abartılı bir anlatımla işleyen şiirlerdir. Destanlar, epik şiirin

Detaylı

DERS BİLGİLERİ TÜRK DİLİ-I TRD101 1 2 + 0 2 2

DERS BİLGİLERİ TÜRK DİLİ-I TRD101 1 2 + 0 2 2 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK DİLİ-I TRD101 1 2 + 0 2 2 Dersin Dili Türkçe Dersin Seviyesi Önlisans Dersin Türü Zorunlu Dersin Koordinatörü Dersi Verenler Dersin Yardımcıları

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871 İBRAHİM ŞİNASİ İstanbul da doğdu. Arapça, Fransızca, Farsça dersleri

Detaylı

DİL VE ANLATIM 10. SINIFLAR ( ORTAK ) B GRUBU 20 Kasım 2014

DİL VE ANLATIM 10. SINIFLAR ( ORTAK ) B GRUBU 20 Kasım 2014 ADI : SOYADI:. SINIF : NU.:.. DİL VE ANLATIM 10. SINIFLAR ( ORTAK ) B GRUBU 20 Kasım 2014 KAHTA FEN LİSESİ 2014 2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM I. YAZILI PUAN. 1. Soru 2. Soru 3. Soru 4. Soru 5. Soru

Detaylı

T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL ÇORUM ADA ÖZEL ÖĞRETİM KURSU TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI III BİLİM GRUBU ÇERÇEVE PROGRAMI

T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL ÇORUM ADA ÖZEL ÖĞRETİM KURSU TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI III BİLİM GRUBU ÇERÇEVE PROGRAMI T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL ÇORUM ADA ÖZEL ÖĞRETİM KURSU TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI III BİLİM GRUBU ÇERÇEVE PROGRAMI 1 1. KURUMUN ADI: Özel Çorum Ada Özel Öğretim Kursu 2. KURUMUN ADRESİ: : Yavruturna

Detaylı

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim.

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim. SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? MUHAMMED AKBULUT-

Detaylı

2015 2016 ÖĞRETİM YILI 1. SINIF TÜRKÇE ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

2015 2016 ÖĞRETİM YILI 1. SINIF TÜRKÇE ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI 2015 2016 ÖĞRETİM YILI 1. SINIF TÜRKÇE ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI 1 BİREY VE TOPLUM Okulumuzda Çalışanlar e l 2- Dinlediğini Anlama: 1, 2, 3, 4,, 12, 13, 15, 16, 17 3- Tür, Yöntem ve Tekniklere

Detaylı

EKİM ÜNİTE II ÖĞRETİCİ METİNLER

EKİM ÜNİTE II ÖĞRETİCİ METİNLER SEYYİT MAHMUT HAYRANİ ANADOLU LİSESİ 015 016 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİL VE ANLATIM İ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI EYLÜL ÜNİTE I METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI ÜNİTE 1 İLETİŞİM, DİL VE KÜLTÜR HAFTA

Detaylı

KİMDİR BU? CUMHURİYET DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER

KİMDİR BU? CUMHURİYET DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER KİMDİR BU? CUMHURİYET DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER Edebiyat tarihçisi ve deneme yazarıdır. Metin tahlili metodunu edebiyatımızda en iyi uygulayan odur. Türkiye nin meselelerini denemelerinde milli bir anlayışla

Detaylı

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI 1 EDEBİYAT TARİHİ / TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERE AYRILMASINDAKİ ÖLÇÜTLER 1.Edebiyat tarihinin uygarlık tarihi içindeki yerini.edebiyat tarihinin

Detaylı

TANZİMAT EDEBİYATI ( ) HAZIRLAYAN: Döndü DERELİ D GRUBU-105

TANZİMAT EDEBİYATI ( ) HAZIRLAYAN: Döndü DERELİ D GRUBU-105 TANZİMAT EDEBİYATI (1860 1896) HAZIRLAYAN: Döndü DERELİ D GRUBU-105 TANZİMAT EDEBİYATI 1860'da Tercüman-ı Ahval Gazetesinin çıkmasıyla başlayan, Divan edebiyatı geleneklerini bir yana bırakarak Batı kültürüne

Detaylı

Yüksek. Eğitim bilimleri. Eğitim bilimleri

Yüksek. Eğitim bilimleri. Eğitim bilimleri ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Salih Bolat 2. Doğum Tarihi:.7.1956. Ünvanı: Yrd.Doç.Dr 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Lisans Sosyal Politika Yüksek Lisans Eğitim bilimleri Doktora Eğitim bilimleri Üniversite

Detaylı