İslamcı bir devlete doğru Toplumda Gülen-Hareketinin nüfuz kazanması Yazar: Aydın Fındıkçı

Transkript

1 Türkiye nin Fethi İslamcı bir devlete doğru Toplumda Gülen-Hareketinin nüfuz kazanması Yazar: Aydın Fındıkçı İstanbul Türkiye, bir zamanlar sahip olduğu Batılı laik devlet ve toplum düzeninden uzaklaşıyor. Bu yol İslamcı bir devlete gidiyor. 29 Ekim 1923 de Atatürk tarafından ilan edilen modern Cumhuriyetin yönü başından beri Batıya dönüktü. Demokratik ve laik Avrupalı bir Türkiye ve bunun Batı normlarında modernleşmesi Atatürkü ün açık hedefiydi. Bu arzu, son yeni gelişmeler ve aslında sevindirici bir gelişme olan ordunun ülkenin iç siyasetine artık karışmama isteğide dikkate alındığında, ciddi tehlike içindedir. AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümeti yönetimi altında 2002 den beri kadın erkek eşitliği, din özgürlüğü, düşünce ve basın özgürlüğü, coğulculuk ve benzeri birçok başka Batılı değerlerin,bir çok yasal değişiklik, siyasi ve dini uygulamalarla gün be gün altı oyuluyor. Bu gelişme İsalamcıların modern Türkiye ile hesaplaşması ve Türkiye yi Batıdan koparması olarak mütaala edilebilir yılında elhamdülillah şeriatçıyız. Amacımız islam devletidir diyende AKP-Şefi Erdoğan dı. AB-Tam Üyelik Görüşmeleri ve Sonuçları Atatürk ün arzusu ülkesinde Batılı değerleri tesis etmek ve günün birinde Türkiye nin Avrupa daki eşit yerini almaktı. Bu arzudan AKP ustalıkla istifade etti. AB ne tam üyelik müzakere sürecinde çok sayıda olumlu ve doğru uygulamalar gerçekleşti. İğdam cezasının kaldırılması, parti yasaklamaları zorlaştırılması, anayasa mahkemesine üye hakim sayısının 11 den 17 ye çıkartılması ve bunların görev sürelerinin oniki yıl ile kısıtlanması gibi. Yine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye sayısı 7 den 22 ye çıkarıldı. Buna paralel olarak da aynı zamanda AKP ve Gülen Hareketi sempatizanı hukukçular buralara atanarak Türk yargısının islamcı fetih hareketi ilerletilmiş oldu. Güya Boğazdaki ülkenin Avrupa ya bağlanmasına yardımcı olmak adına, AKP hükümeti ile imtiyazlı ortaklığı genişletme yerine 2005 de AB-tam üyelik müzakerelerini başlatıldı. Bugün bunun doğru olmadığı netleşti. İçlerinde adalet, basın ve ordudaki laik unsurları bariz bir şekilde bertarat etmek ve yarı devlet başkanlığını içeren anayasa reformu planı, İstanbul Taksim, Çamlıca ve.

2 Büyükada da yeni camiiler inşaa etme projelerini yürürlüğe geçirme planlarınında olduğu iktidar partisinin uygulamalarının tamamına yakını başından beri yürüttüğü islamcı ve faşist bir tek hükümdarlık kurmak amaclı olmuştur. Bu tür uygulamalar kesinlikle Türkiye nin demokratikleşme sürecine giden yolda atılan adımlar değildir ve dolaysıyla AB ye yakınlaştırmıyor. Erdoğan ın hükümdarlık sistemini kabüllenemeyen ve kabül etmeyen askerden, gazeteci ve Profesörlere kadar uzanan muhalif güçlerin tutuklanması ve korkutulması, Türk toplumunu tüm yönleriyle planlı olarak islamlaştırmanın parçasıdır. Türkiye nin AB ne tam üye olma olgunluğu çok uzaklarda olduğunu bilen Türk Führer yine de gelecek yıllarda Ya Türkiye AB ye belli bir süre içersinde tam üye olarak kabul edilir yada AB ile yapılan tam üyelik görüşmeleri kesilir diye açıklamada bulunacaktır. Daha sonra da taraftarlarına dönüp AB Türkiye yi dini sebeblerden dolayı kabul etmiyor, bu yüzden islam dünyasına yönelmeli gerektiğini savunacak bu, bazı Arap ülkelerin ekonomik çöküşü nedeniyle biraz zayıflatmış olsada. Erdoğan islam dünyasının liderliğini Yeni Türkiye si ile üstlenmenin rüyasını görüyor. Bunun için AKP nin Führer i sadece sunni (Hanefileri) Türkleri ve Kürtleri (Şafiileri) seferber etmekle kalmıyor, bunun yanı sıra sunni Araplarla ve otoriter rejimlerle de, örneğin Mısırda Mursi yönetimindeki Müslüman-Kardeşlerle de Suriyede Esad iktidarına karşı iş birliği yapıyor. Bunu yaparken aynı zamanda da, Türkiye deki Sunnileri Alevilere karşı kışkırtıyor ve Alevi yerleşim yerlerinde sunni inancının camilerini inşaa ettiriyor. Din Özğürlüğü Yok Özellikle islamcı imam Fetullah Gülen tarafından dikte edilen, sunni doğrultudaki dini icraat giderek Türkiye nin sosyal ve kültürel yaşamını belirliyor. Türk toplumunun tümü Güle in adeletine, yani şeriat kanununa göre yaşamaya zorlanıyor. Bugünün Türkiyesinde yeniden çağdaş müslümanlar (keza Sunniler ve Aleviler aynı şekilde) ve Hiristiyanlar sokak ortasında tartaklanıyor, meslek yaşamlarında haksızlığa uğruyor ve siyasi takibe tabi tutuluyorlar. Alkol tüketimi ve dağıtımı, İnternet özgürlüğü giderek daha çok kısıtlanıyor. Türbansız kadınlar tüm ülke çapında taciz ediliyor, hakarete maruz kalıyor ve kamu hayatından uzaklaştırılıyorlar. Bunun tek sebebi, farklı din ve inanç gruplarına ait olmaları veya inançlarını Erdoğan ın dikte

3 ettiği şekilde yaşamamaları veya şeriata karşı olmalarıdır. Dolaysıyla Türkiye deki din özgürlüğü, AKP iktidarı tarafından yalnızca kendisine yakın duran kişilerin, dinci tarikatların ve kuran kursu okullarının özgürlüğü şeklinde algılanıyor ve yaşatılıyor. Türban giyimi devletin yüksek mevkilerinde görev almak için neredeyse bir şart oldu. Türkiye de kadınların %60 ından fazlası kültürel gerekçelerden dolayı geleneksel olarak başörtüsü takıyor. Bu kültürel başörtüsü İslamcılar tarafından türban şekline çevirildi ve artık türban giymek bankalarda, hastanelerde ve devlet daireleri gibi kamuya açık yerlerde fiilen serbest bırakıldı. İlk okul öğrencilerin taşıdıkları okul önlüğü haziran 2012 de uygulamadan kaldırılmasıyla ilk ve ve orta öğretimde de türban giymenin yolu açıdı. Bugünün Türkiyesinde İslamcıların iktidara geldikleri tarihten bu yana eşlerini eve kapatan, iş hayatından uzaklaştıran, döven ve hatta öldüren erkeklerin sayısı yıldan yıla artı. Eşleri ve kızları onların malı olduğundan her istediklerini yapabilme anlayışına sahipler den itibaren kadına yönelik cinayet sayısı hükümet istatiklerine göre %1400 artı. Tüm bunlar kadın düşmanı uygulamaların ve zihniyetin pratik sonuçları ve Türk toplumunun yaşadığı islamcı dönüşümün üzücü örnekleridir. Fetullah Gülen ve AKP Amerikan dergisi Foreign Policy nin de yürütüyor tahmin ğöre artık devletin tüm aygıtı nerdeyse, islamcı Gülen tarikatı ve AKP nin elindedir.yazar Ahmet Şık ve polis amiri Hanefi Avcı polis teşkilatına sızan Gülen tarikatı hakkında yazdıkları kitaplarından dolayı anında tutuklandılar. Şık 1 a göre, Gülen tarikatının ideolojik temelleri, aslında 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra tüm Türkiye ye yaymak istenen ve her yönüyle kaba bir milliyetciliği içinde barındıran bir İslam anlayışı olan Türk-İslam-Sentezi dir. Erdoğan ve Gülen in Büyük-Osmanlı-Rüyaları artık dış politikanın bir parçası haline geldi, AKP lideri bunu açıkca şöyle ifade ediyor: Ecdadımızın gittiği her yere gitmek zorundayız. Ve bu Osmanlı rüyasının bir baskı ve etki aracı olarakda Gülen in talebeleri tarafından Almanya da bile birçok okul açılmaktadır. Böylelikle hoşgörü, Kültürler arası dialoğ, Dinler ve Kültürler Arası İşbirliği gibi slogansal başlıklar 1

4 altında Türk-İslam-Sentezi ve benzeri fikirleri yayıyorlar. Bu hareket bir süredir Almanya da da hizmet ticari unvanını taşımaktadır. Bunun için kenilerini Hoca Efendinin talebeleri olarak tanımlayan ve değişik isimler altında örgütler kuran çoğunluğu Türk kökenli üniversite öğrencileri kullanılıyor. Vizyon adındaki özel okul veya Münich te bulunan İDİZEM derneği buna örnektir. Ya da Süddialog (Güney Dialoğu), kendi internet sitelerinde Gülen i sunni geleneğinin en iyi müslüman imamlardan biri diye tanıtıyor, İDİZEM in İnternet sitesine göre Fetullah Gülen hoşgörüyü ve dialoğu simgeliyen bir figur olarak lanse ediliyor. Alman partilerin ve kurumların bu tür derneklerle işbirliği içinde olmaları, İslam dini mensuplarının Almanya daki uyumlarına hiç bir şekilde fayda getirmiyor. Nerdeyse tüm tarafsız gözlemciler, Türkiye de hukukun AKP tarafından ayaklar altında çiğnendiğinde hemfikirdirler. İktidarı eleştiren herkesi çok ağır yaptırımlarla tehdit ediyorlar ve sansürü yoğunlaştırıyorlar. AKP, Gülen ve yandaş medyası, Gülen hareketinin ve AKP nin yaşam felsefesini paylaşmayan ve hatta İslamı ve demokrasiyi suistimal eden İslamcılara karşı gelen ve eleştiren Türkleri Allahsız, İslam düşmanı ve kâfir olarak adlandırıyorlar. Bu insanlara resmen iftira atılıyor, meslek hayatlarında haksızlığa uğratılıyorlar ve hatta tutuklattırıyorlar. İnsana çok çabuk darbeci kelimesini haksız yere yakıştırıyorlar ve bu söylem doğrudan insana hapisi boylatıyor. Bu tecrübeyi sözde Ergenekon Darbesi sürecinde ve 1997 de Erdoğan ın babalığı İslamcı Başbakan Erbakan a karşı düzenlenen gerçek darbede, sayısız silahlı kuvvetler mensubu, yazarlar ve gazeteciler yaşamak zorunda kaldılar. Darbeci olarak adlandırılan kişiler arasında Soner Yalçın ve Nedim Şener gibi (ikiside Şık gibi serbest bırakıldı) eleştirmen gazeteciler, Mustafa Balbay gibi seçilmiş milletvekileri, Mehmet Haberal ve Fatih Hilmioğlu gibi profesörler ve nice entellektüel ve üniversite öğrencisi dahilidir. Bunlar yıllardır tutukludur. Sınırsız Gazeteciler in verilerine göre Türkiye de 49 gazeteci tutuklu bulunmaktadır ki bu sayı İran ve Çin den daha fazla. Erdoğan, Gülen ve AKP koalisyonunun çözümüm değil bilakis sorunun en büyük parçası olduğu şu aralar Mısırda Mursi örneğinde de göründüğü gibi - önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacaktır. Ve Batı fark edecek ki, yine yanlış kişilere bel bağlamış. Bu ilk defa olmuyor ki.

5 Yazar öğretmen ve seminer yöneticisidir. Münich de sosyoloji bölümünde yıllarca öğretim görevliliği yapmıştır. Doç. Dr. Aydın Fındıkçı Kuran-ı Kerim in çağdaş yorumlanması gerektiğini ve Almanya daki islami Kuruluşlardan yazılı olarak şeriattan el etek çektiklerini ve demokratik hukuk devletini kabul etiklerine dair bir açıklama yapmaları gerektiğini savunuyor. Bundan dolayı Türk asıllı Alman yazar çoğu kez açıktan saldırılara maruz kalıyor ve hatta kendi deyimiyle meslek hayatında mağdur oluyor.