Transkript

1 ZAMAN Gazetesi Basri Doğan 2007 Yılı Değerlendirmesi Birlikte yaşama ve birlikte çalışma sloganıyla işbaşına gelen yeni kabineyle daha güzel bir Hollanda ümit etmekteyiz. Dolayısiyle siyaset olarak 2007 göçmenler açısından geçmiş yıllara göre daha ılımlı ve uysal bir havanın oluşmasına vesile olmuştur. Bu gelişme diğer yıllara göre 2007 için bir kazanımdır. Avrupa Türk orta sınıfı içinde yaşadıkları ülkelerin gerçeklerini, gündemini okumaya çalışıyor ve bu yönde sorumluluk almak istiyor. Dünyanın tartıştığı temaları ve sorunları kendilerinin de sorunları olarak görüyorlar. Nitekim 2007 nin Haziran ayında Amsterdam da nerdeyse onbeş saate varan sempozyum ve devamında canlı televizyon yayınında katılımcıların ortak ve olgun tavırları Avrupa Türk Orta Sınıfı nın doğuduğunu gösteriyordu. Avrupa norm ve değerleri gelişirken, Hollanda içine kapanamaz. Kapanmamalı. Çifte pasaport tartışmalarıyla kamuoyu oyalanmamalıdır. Hollanda bir an önce geçmiş yıllarda kaybettiği hoşgörü kültürüne tekrar ulaşmak için çalışmalıdır. IV Balkenende hükümeti bunun için bir fırsattır ve iyi değerlendirilmelidir. UETD (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) Hollanda başkanı olarak geride bıraktığımız 2007 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin açınızdan 2007 yılı Hollanda da nasıl geçti? Siyasi katılım, entegrasyon ve sivil vizyon ve girişim gibi hedefleri olan bir sivil toplum kuruluşu olarak geriye dönüp baktığımızda, 2007 yılı ile ilgili Hollanda da hemen aklımıza gelen hiç şüphesiz yeni işbaşına gelen IV. Balkenende hükümetidir nın son aylarında yapılan seçimler sonucunda, hükümet 2007 nin ilk aylarında teşekkül etti. Ve hükümet ilk yüz gününü 2007 yaz mevsimine girmeden bitirdi. Yeni hükümetin sloganı hatırlanacağı üzere Birlikte yaşamak, birlikte çalışmak olarak duyuruldu. Bu birlikteliğin içinde bizim de, yani göçmenlerin de olması oldukca sevindiricidir. Geçmiş yıllarda bizi, yani göçmenleri hedef alan, yapmış oldukları açıklamalarla bizi üzen hükümet üyeleri yerine, daha sosyal ve ülkedeki azınlıklara daha sempati ile yaklaşan bir hükümetin 2007 yılında iş başında olması bizim için bir şanstır. Çok somut iyileştirmeler hemen olmasa bile en azından psikolojik olarak göçmenleri rahatlatmak Hollanda için olumlu bir gelişmedir. Birlikte yaşama ve birlikte çalışma sloganıyla işbaşına gelen yeni kabineyle daha güzel bir Hollanda ümit etmekteyiz. Dolayısiyle siyaset olarak 2007 göçmenler açısından geçmiş yıllara göre daha ılımlı ve uysal bir havanın oluşmasına vesile olmuştur. Bu gelişme diğer yıllara göre 2007 için bir kazanımdır yılında bir ilk yaşandı ve Hollanda Kraliçesi Beatrix Türkiye yi ziyaret etti. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Doğru yılında bizi ve ülkemizi yakından ilgilendiren bir başka gelişme de hiç şüphesiz Kraliçe Beatrix in Türkiye gezisiydi. 400 yıllık tarihi geçmişi Hollanda-Türkiye ilişkilerinde ilk defa Hollanda Kraliyeti ne mensup bir Kraliçe 2007 yılında Türkiye yi ziyaret etti. Çifte aidiyete mensup olan bizler için bu ziyaret elbette heyecan vericiydi. Sadakat duyduğumuz ülkelerin birbirlerini yüksek düzeyde ziyaret etmeleri bize güç vermektedir. Gezinin elbette başka yönleri de vardır. Mesela bu geziden kulağımıza küpe olacak, Hollanda Eski Dışişleri Bakanı Bot un bazı açıklamaları aynen şöyleydi: Bu sıradan bir ziyaret değildir. Tam da Hollanda'nın, Türkiye'nin AB üyeliğine destek vermediği izlenimlerinin yaygın olduğu dönemde, aksini ispatlamak için gerçekleştiriliyor." Hakikaten bu ziyaret sıradan bir ziyaret değildi. Umarız bu ziyaret bir taraftan Türkiye Hollanda ilişkilerini iyileştirirken, diğer taraftan da Hollanda daki Türkler in konumlarının iyileşmesine katkıda bulunmuştur.

2 Kraliçe Beatrix in bu ziyareti esnasında Türkiye yi ve Türkleri çok yakından tanıyan Hollanda Eski Dışişleri Bakanı Bot şu ifadeleri de kullandı: Avrupa'daki insan gücünüzü göz ardı etmeyin. Sizin insanlarınız Avrupa'da yaşıyor. Örneğin Hollanda'da 400 bin Türk asıllı insan var ve bunlar çeşitli görevler alıyorlar, toplumu etkiliyorlar. Onların pozitif etkisiyle artan sayıda Hollandalı Türkiye'ye gitmeye başladı ve gördüklerinden çok etkileniyorlar. Bu noktada Ankara ya güzel bir mesaj vardı aslında. Mesaj, Avrupa da Türkiye nin müthiş bir sosyal sermayesi vardır. Bu, Avrupa daki gücünüüzün farkında olun ve bu güçten optimal şekilde faydalananın mesajıydı. Türklerin siyasi katılımlarını da bir ölçüde gösteren Hollanda İl Genel Meclisi Seçimleri 2007 yılında yapıldı. Seçimlere alışan Türkler için bu seçimler ne anlama geliyor? Hakikaten Hollanda da geçtiğimiz yıllarda olağanüstü seçimleri de göz önüne alırsak sık aralıklarla seçimler yapıldı. Hem de Türklerin rol oynadıkları seçimler yapıldı. Dolayısiyle 2007 yılında yapılan Hollanda İl Genel Meclisi seçimleri de Türklerin siyasi katılımları açısından önem arzeden bir seçim örneğiydi. 7 Mart 2007 tarihinde yapılan İl Genel Meclisi (eyalet) seçimleri Türklerin belediye ve milletvekili seçimlerinde olduğu gibi İl Genel Meclisi seçimlerinde de oldukca önemli bir rol üstlendiklerini ortaya koydu. Bilindiği gibi Hollanda (12) il yönetimine ayrılmıştır. İller, merkezi hükümet ile belediyeler arasındaki yönetim kademelerini oluşturmaktadır. İl yönetimleri; hastanelerin yapısının korunmasından ihtiyaç duyulan başka sağlık kuruluşlarıyla birleştirilmesine, kamu taşımacılığından, gençlere dönük sosyal hizmetlere, bisiklet yollarına kadar gündelik sosyal hayatı doğrudan ya da dolaylı şekilde etkileyen pek çok alanda düzenleme yetkisine sahiptir. Bu görevlerini yaparken gerektiğinde merkezi hükümetle, yerel yönetimlerle ve özel sektörle işbirliği içinde çalışırlar. İl Genel Meclisi seçimleri çerçevesinde, Türk siyasetcilerin katıldığı Samanyolu Televizyonunun Madalyon tartışma programı Kuzey Hollanda Eyalet meclisinden ve TGRT Politika masası da Rotterdam Meram Restourant an canlı olarak yayınlandı. Farklı siyasi parti temsilcileri ve Türk sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı programda İl Genel Meclisi görevleri yanısıra Hollanda Türk toplumunun bugün karşı karşıya olduğu bazı sorunlar dile getirildi. Üzerinde durulan sorunların en önemlilerinden bir tanesi, okullarında staj yapmak isteyen Türk ve yabancı gençlerin staj yeri bulamamalarıydı. Seçimlerde kullanılan tercihli oylarla İl Genel Meçlisine Türk kökenli üyeler seçildi. Hollanda siyaset geleneğinde yeni işbaşına gelen hükümet ilk 100 gününü doldurunca önemli bir etkinlik yaparak gelecek yıllar için çalışma planını açıklar. IV. Balkenende hükümeti de böyle bir etkinliği Schokland Antlaşması ve Milenyum Gelişme Hedefleri olarak gerçekleştirdi. Siz de kurum olarak bu etkinliğe katılarak önümüzdeki dönemde yapılacak hangi projelere imza attınız? Evet, Hollanda da böyle bir gelenek var. Yeni işbaşına gelen hükümet icratının ilk yüz gününü doldurmasıyla 30 Haziran tarihinde Hollanda nın çok az bilinen yerleşim birimlerinden Schokland da bir program gerçekleştirdi. Hollanda Dışişleri Bakanlığınca organize edilen bu dev organizasyona ev sahipliğini Kalkınma İşbirliği Bakanı Bert Koenders yaptı. Bu etkinlikle Hollanda hükümeti 2015 Milenyum Gelişme Hedefleri ne destek verdiğini açıkladı. Bunun için Milenyum Hedeflerinin sekizi hakkında da etkinlikler ve projeler vardı. Her projeye bir bakan görevlendirilmişti. Hatırlanacağı üzere, 2000 yılında 189 devlet başkanı biraraya gelmiş ve dünyada yoksullukla mücadele için 2015 yılına kadar 8 hedef tespit etmişlerdi. Bu hedefler kısaca şunlardı: Yoksulluk ve açlığı yok etmek, herkese ilk eğitim, kadınları güçlendirmek ve onlara yetki vermek, çocuk ölümlerini azaltmak, anne sağlığını geliştirmek, HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele etmek, çevreyi korumak ve gelişme için küresel ortaklık Milenyum Hedefleri ne destek vermek amacıyla toplam 37 ayrı projeye imza atıldı. Hatta Schokland

3 adında bir fon kurularak Kalkınma ve İşbirliği Bakanlığınca bu fona 50 milyon Avro tahsis edildi. Schoklad da gerçekleşen bu etkinliğe Türkler de katıldı ve Schokland da farklı bir etkinlik yaşandı. Amsterdam Türk Tasavvuf Musikisi Grubu, Tevazü ilahiler eşliğinde ney üfledi. Semazenler sema ettiler. Aynı çadırda UETD nin kardeş kuruluşlarından Afrika ve Orta Avrupa da etkinlikler yapan Birlikte Çalışan Müslüman Yardım Kurumu nun (SMHO) üç ayrı projesi de imzalandı. Bu projeler 2015 Milenyum Hedefleri arasında yer alan ve Romanya, Kosova da uygulanacak eğitim ve öğretim projeleriydi. Projelerin imza merasimi esnasında bakan Vogelaar a Hollanda Türklerinin 2015 Milenyum Hedeflerine katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirdikleri etkinliklerin yer aldığı bir dosya sunuldu. Dosya Hollanda Türklerinin bir kaç yıl öncesinden Milenyum Hedefleri doğrultusunda yaptıkları etkinliklerin belgelerinden oluşmaktaydı. Bundan çok etkilenen bakan Vogelaar, siz bu işe 2005 yılında başlamışsınız demekten kendini alamadı. Evet Avrupalı Türk aydınları, gençleri sadece karşı karşıya kaldıkları sorunlarla değil, aynı zamanda küresel sorunlarlarla da uğraşmaktalar. Sorunların çözümüne kendi çaplarında katkıda bulunmaya çalışmaktalar. Zira mensup oldukları medeniyet böyle bir görevi bu gençlerin omuzlarına yüklemektetir Yılı aynı zamanda Avrupa Birliği nin 50. Kuruluş yıldönümüydü. 50. Kuruluş Yılında Avrupa Birliği ve Türklerin Siyasi Katılımı konulu ve geniş katılımlı bir etkiklik gerçekleştirildi. Bu etkinlikten beklenen sonuca ulaşıldı mı? Biliyorsunuz kardeş kuruluşumuz Türkevi son yedi yıldır bir etkinliğe imza atıyor. Bu etkinlik Avrupa Türkçe Süreli Yayınlar Sempozyumu dur. Her yıl Amsterdam da gerçekleştirilen bu etkinlik Avrupa çapında bir etkinliktir ve 13 ayrı ülkeden temsilci katılır. İşte bir gelenek halini alan, Türkiye dışındaki Türkçe Süreli Yayınlar Sempozyumu 2007 yılında tekrar Amsterdam da gerçekleştirildi. İlk organizasyondan itibaren Türkiye Cumhuriyeti Lahey büyükelçiliği tarafından açılışı yapılan ve bir noktada Büyükelçiliğin himayeseinde gerçekleştirilen Süreli Yayınlar Sempozyumunda gelenek bu yıl da devam etti. Baki İlkin, Aydan Karahan, Tacan İldem den sonra söz konusu etkinliğin altıncısının açılışı şimdiki büyükelçimiz sayın Selahattin Alpar a nasip oldu. Yine bu etkinliği baştan beri destekleyen TİKA (Türk İşbirliĝi ve Kalkınma Ajansı) bu yıl da etkinliğe göndermiş olduğu delege ile tesmil edildi. Yıllar içinde Türkçe Süreli Yayınlar Sempozyumu kelimenin tam manasıyla sürdürülebilir bir etkinlik halini aldığnı söyleyebiliriz. Bu kavramı yani sürdürülebilirlik kavramını hak etmek kolay olmadı elbette. Tam altı yıldır onüç ayrı ülkeden Türkçe yazanlar, sivil toplum örgütleri ve son olarak Türk kökenli siyaset temsilcilerinin katılmasıyla üçlü takım kurulmuş oldu : Siyaset, sivil toplum ve medya Geçen yıl, Birleşmiş Milletelerin de üzerinde özenle durduğu Milenyum Hedefleri 2015 teması seçilmişti. Bu yıl ise 50. Kuruluş Yıldönümünde Avrupa Birliği, Türkler ve Siyasi Katılım konusu seçildi. Herhalde gelinen bu nokta, beklenen sonuca ulaşıldı mı sorusuna en güzel bir cevapdır. Devamla bu bize şunu ifade ediyor. Avrupa Türk orta sınıfı içinde yaşadıkları ülkelerin gerçeklerini, gündemini okumaya çalışıyor ve bu yönde sorumluluk almak istiyor. Dünyanın tartıştığı temaları ve sorunları kendilerinin de sorunları olarak görüyorlar. Nitekim 2007 nin Haziran ayında Amsterdam da nerdeyse onbeş saate varan sempozyum ve devamında canlı televizyon yayınında katılımcıların ortak ve olgun tavırları Avrupa Türk Orta Sınıfı nın doğuduğunu gösteriyordu. Katılımcılar kırk, elli yıllık Avrupa serüvenimizin tekrar gözden geçirilmesi ve yapılacakların varolandan farklı ele alınmasını savundular. Sempozyum da göze çarpan bir başka özellik ise siyasetci, sivil toplum ve medya temsilcilerinin biraraya gelmiş olmasıydı. Bu üçlü Avrupa daki insanımızın meselelerinde adeta ortak hareket etmeye ve birbirini tamamlamaya niyetleniyordu. Birbirlerine köstek yerine destek anlayışının gelmesini savunanlar fazlalıktaydı. Aralarında kuracakları sağlıklı bir iletişim ağı çalışmasıyla hem kendi alanlarında başarılı olacaklar

4 hem de toplumsal meselelerde ortak hareket etme davranışı sergileyecekler. İşte Altıncı Avrupa Türkçe Süreli Yayınlar Sempozyumunun soyut amaçlarına bir tanesi yukarıda izah edilen tabloya ulaşabilmekti. Sempozyumda biraraya gelen sınırlı sayıdaki insan bu düşünceleri bölgelerine döndüklerinde onbinlere belki yüzbinlere ilettiler. Ve her geçen gün artarak devam edecek olan sayıda Avrupa genelinde oluşturulacak bir iletişim ağı tüm insanlığın çıkarları için mobilize edilebilecek hale gelecektir. Bu hedefin gerçekleşmesi için sempozyum kararları arasında yayınlanan şu teklif oldukca manidardır: Avrupa genelinde Türk kökenli siyasetcilere destek vermek amacı ile vatandaşlık, insan hakları ve demokratik deĝerler etrafında ortak bir politik söylemin oluşması yönünde Kopenhagen, Berlin, Paris, Strasburg, Ankara gibi merkezlerde çeşitli çalışmalar yapmak. İşte sempozyumun somut sonuçlarından bir tanesi de budur. Sanki 2007 yılında Hollanda da oluşan yeni hükümette görev alan çifte pasoportlu müsteşarlar hedeflenmişcesine anlaşılması zor olan bir Çifte Pasaport ve Çifte Aidiyet Tartışmaları başlatıldı bu ülkede. Bu konuda düşünceleriniz nedir? Doğru yılında bizi de çok yakından ilgilendiren Çifte vatandaşlık ya da çifte pasaport konusunda bir tartışma başlatıldı. Gerçi bu tür tartışmalar elbette yeni değildi. Sadece siyaset ile de sınırlı değildi. Kamu kuruluşlarının her alanında, her sektörde başarılı olmuş Hollandalı olmayanlara bu çifte uygulama devam edip gidiyor bu ülkede. Bu sakat uygulamaların altında bize olan güvensizlik yatıyor. Bu uygulamanın temelinde Avrupa-merkezcilik yatıyor. Bu davranışın arkasında kıskançlık yatıyor. Hazmedememezlik yatıyor. Bizler, yani Hollandalı olmayan yarı orta sınıflılar hep aşağılarda olacağız. Hep düşük işlere talip olacağız. Her zaman Hollandalılara soracağız. Bir işi Hollandalı dan daha iyi bilmemiz ne haddimize! Bizim ne işimiz var, siyasi partilerin tepelerinde. Altlarda bir yerlerde konuşlanmamız gerekir. Belediye başkanlıklarında gözümüz olabilir mi? Ya da her hangi bir protestan kuruluşunda manager olabilir miyiz? Maalesef Hollanda genel anlamda işte böyle. Hiç şüphesiz sağlıklı ortamlarda çalışanlar da vardır. Ancak genel anlamda yukarıda ifade edilen, çoğu zaman farkedilmeyen bir kıskançlık, istememezlik var. İşte bunun en bariz tezahürü, Hollanda da yeni hükümetin göreve başlamasıyla ortaya çıkan çifte vatandaşlık tartışmalarında kendini gösterdi. Tartışmalara hükümette görev alan Türk kökenli Nebahat Albayrak ın ve Fas kökenli Ahmed Abutalip in çifte pasaport taşımaları neden gösterildi. Efendim bu iki insanın çifte pasaportu varmış. Hollanda ya sadık olamazlarmış gibi iddialar tartışmalarda ifadesini bulmaktaydı. Milletvekili seçimlerine sadece Müslümanlara karşı olduğunu belirterek giren ve dokuz sandalye alan bir partinin önerisi hem Avrupa normlarıyla hem global gelişmelerle çelişmektedir. Zira dünyamız her geçen gün globalleşmekte, bireylerin bir değil birden çok kimliğe ve aidiyete sahip olmaları normalleşmektedir. Yıllardır konuşuyoruz. Biz çifte vatandaşız. Bizim Hollanda ya ve Türkiye ye karşı aidiyetimiz var. Sorumluluklarımız var. Yarım yüzyıla yaklaşan göç tarihinde ilk defa iki göçmen müslüman hükümet üyesi Nebahat Albayrak (Mültecilerden Sorumlu Devlet Bakanı) ve Ahmed Abutalip (Sosyal İşlerden Sorumlu Devlet Bakanı) olarak görev aldılar ve bu arkadaşlarımız sadece ait oldukları kimlikten dolayı eleştirilmektedirler. Yapmış ve yapacak olduklarından dolayı değil. Bu ve benzeri tartışmalar Hollanda ruhuna terstir. Hem her kademede görev alan, sorumluluk yüklenen çifte vatadaş olan siyasetciler, bireyler, sivil toplum örgütü temsilcileri, yaşadıkları ülkenin kalkınması, ileri gitmesi, modern hukuk devletinin en iyi şekilde işlemesinin bilinci içindedirler. Avrupa norm ve değerleri gelişirken, Hollanda içine kapanamaz. Kapanmamalı. Çifte pasaport tartışmalarıyla kamuoyu oyalanmamalıdır. Hollanda bir an önce geçmiş yıllarda kaybettiği hoşgörü kültürüne tekrar ulaşmak için çalışmalıdır. IV Balkenende hükümeti bunun için bir fırsattır ve iyi değerlendirilmelidir. Tam bu tartışmalar biraz unutulmuşken, Hollanda Hükümet Politikaları Bilimsel Kurulu nun (WRR) Hollanda ya ait olma başlıklı raporu açıklandı. Raporun

5 tanıtımında bir konuşma yapan Prenses Maxima tek tip Hollandalı yoktur cümlesini kullandı ve ortalık birden karıştı. Olay tam olarak neydi? Evet Hollanda 2007 yılında sizin de ifade ettiğiniz gibi böyle bir kimlik tartışmasıyla sarsıldı. Bir taraftan yeni kabine üylerinin çifte sadakatı tartışılırken, diğer taraftan da hükümetin politikalarına yön veren bilimsel bir kurumun Hollanda kimliği diye saf bir kavram yoktur ibaresine gelen açıklamaları tam bir kördöğüşüne yol açtı. Üstüne üstlük böyle bir açıklamanın Kraliçe ailesi üyelerinde yani Veliaht Prens Willem Alexzander in eşi Prenses Maxima dan gelmiş olması işi iyice zorlaştırdı. Maxima raporun tanıtımı esnasında yaptığı konuşmasında şunları söyledi: Hollanda kimliğini arayışım yedi yıl önce başladı. Onlarca uzmana başvurdum, bulamadım. Hollanda tek bir klişeye sağdırılamayacak denli karmaşık bir ülke. Hollanda adına bir çok şeyle karşılaştım. Ancak tipik Hollanda kişisi diye bir şeyin var olduğu söylenemez". Böyle bir ifade bizi rahatlatırken, yabancı düşmanı siyasetçiler Geert Wilders, Rita Verdonk ve bazı tarihçileri çileden çıkardı. Bir çok Hollandalı oturup kendi kendine Hollandalı Kimdir sorusunu sormaya başladı. WRR raporunun başlığı da bu kavram kargaşalığını destekler mahiyette. Zira raporun başlığı Hollanda Kimliği olmayıp Hollanda ya ait olma olarak yayınlanmış. Hollanda da bir çok kimlik var ve bu kimlikler bir şekilde Hollanda ya mensuplar. Hollandalılık özelliği taşımaktalar. Farklı kültür ve kökten olan kimlikler birbirlerini tanımaktalar ve renkli bir Hollanda vatandaşlığı oluşmakta. Dolayısiyle WRR in yayınladığı bilimsel raporun arkasındayız biz. Yani tek bir Hollanda kimliği yoktur. Raporda vurgulanan Hollandalı olmak için Hollanda kanını taşımanın şart olmadığının ifadesinin altını çizmekteyiz. WRR e göre Hollandalı olmanın birçok şekli, birçok farklı renk tonu var. Sadece sarı saçların ve mavi gözlerin Hollandalı olması gerekmiyor. Önemli olan Hollanda ya duyulan sadakattır nin sonbaharında Türkiye de yaşanan terör olaylarının Hollanda ya sıçraması söz konusuydu. Başta Hollanda basını olmak üzere bazı çevreler Hollanda da bir Türk-Kürt çatışmasından dem vurdular. Tam bu süreçte sizin de içinde olduğu bir grup Sivil Toplum Kuruluşları ortak bir tavır koydular. Meselenin aslı neydi? Sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye de PKK teröründen kaynaklanan olayların Avrupa ya yansımasıyla harekete geçen bazı güçler çok farklı oyunları tezgahlamayı denediler. Ancak oynanmak istenen oyun, görünmeyen bir el tarafından adeta bozuldu. Bu işten medet umanların iştahları kursaklarında kaldı. Öncelikle Batı kamuoyunda oluşturulmak istenen tablo, Türkiye de bir Türk-Kürt kavgasının zuhur ettiği ve bu kavganın kısa sürede Avrupa daki insanlar arasında da yaşanacağı varsayımıydı. Hakikaten Türkiye Cumhuriyeti nin bir vatandaşı olarak Avrupa ülkelerinde bu yönde olayların çıkması ve yayılması endişesini ta iliklerimizde yaşadık. İşte insanımızın böyle zor bir durumda olduğu bir anda, Hollanda da faaliyet gösteren Türk ve Kürt Sivil Toplum örgütleri temsilcileri biraraya gelerek Türkiye deki yaşanan dehşet verici olaylar ve bu olayların Avrupa ya yansımasını değerlendirdik. Ortak yapılan toplantı esnasında özet olarak şü görüşlere yer verildi: Olayların özellikle Batı medyası tarafından çığırından çıkartılıp, sanki Türkiye de bir Türk-Kürt çatışması varmışçasına takdim edilmesi çok tehlikelidir. Her türlü terör, nereden gelirse gelsin şiddetle kınanmalıdır. Türkler ve Kürtler yüzyıllardır birlikte yaşayan, aynı acıları ve sevinçleri paylasan, aynı cephede savaşan kardeşlerlerdir. Yüzlerce yılda yaratılan bu kardeşliğin ve dostlugun terör örgütü PKK tarafından ortadan kaldırılmasına izin verilmemelidir. Ve Türkiye de bir Kürt sorununun olduğunu yadsınamaz, ancak bu sorunun çözümü sokaklar değildir. Türkiye Cumhuriyet inde iç içe girmiş ve ayrılması mümkün olmayan olan bu birliktelik sevgiyle, hoşgörüyle, dayanışmayla devam ettirilmelidir. Konuşmak, anlaşmak, tartışmak ve sorunları çözmek ancak demokratik bir Türkiye de olabilir. Sivil Toplum Örgütleri bu toplantıyı yapmadan tam üç gün önce PKK nın Amsterdam daki basın bürosu Hollanda gazetelerine bir açıklama yaparak şunları söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti Avrupa ülkelerine ve Hollanda ya özel elemanlar gönderdi. Bu elemanlar Avrupa ülkelerinde ve Hollanda da Türk Kürt çatışmasını organize edecekler. Koskocaman ve kuyruklu bu yalan karşısında Hollandalılar endişe duyarken, Türk gençlerinin organize ettikleri terörü protesto

6 yürüyüşlerinden çatışma çıkması beklentisine girenler bile oldu. Ancak, hem böyle bir açıklamadan haberleri bile olmayan Sivil Toplum Örgütleri yapmış oldukları ortak açıklamayla, hem de Utrecht sokaklarında Türk-Kürt Kardeştir pankartları taşıyarak yürüyüş yapan Türk gençleri, büyük bir arzuyla beklenen Türk Kürt çatışması oyununu bir hamlede bozmuşlardır. Olay bundan ibarettir. Hollandalı Türkler Kurban Bayramında kendilerinden beklenmedik bir hareket yaparak ikinci defa Hollanda daki yoksullukla mücale için et topladılar. Bu çıkış Hollandalılar tarafından nasıl karşılandı? 40 yıllık bir göç tarihine sahip olan Hollandalı Türkler ilk defa geçen yıl Kurban Bayramında bir ilki gerçekleştirerek Hollanda daki yoksullulara verilmek üzere Kurban eti topladılar. Türklerin bu davranışı Hollanda Devlet televizyonu NOS un saat ve ana haberlerinde ikinci büyük haber olarak yer aldı. Tabiri caizse yer yerinden oynadı yılında bu etkinliğin ikincisi gerçekleştirildi. Hollandalı Türklerin öncülüğünde, kardeş kuruluşumuz Birlikte Çalışan Müslüman Yardım Kuruluşları (SMHO)olarak ülkede kurban kesen müslümanlara bir çagrı yaparak Hollanda daki yoksullar için gönüllü kurban eti toplama kampanyasını gerçekleştirdi. SMHO nun bu çağrısına bir çok cami, kuruluş, kasap ve vatandaş destek verdi. Hatta bazı cami imamları bu girişimi hutbelerden ilan ettiler. Bayram namazı esnasında yapılan duyuru ve çağrıdan sonra vatandaşlarımız kesmiş oldukları kurban etlerini bölgelerindeki et toplama adreslerine ulaştırdılar. Genel koordinatörümüz Mikail Güneş tarafından yürütülen bu proje tam manasıyla, Hollanda da Kurbanlarını kesen Müslümanlardan gönüllü olarak et toplayarak, bu etlerin sucuk ve lahmacun haline getirilmesini sağlayan bir etkinliktir. Kurban bayramının ilk üç günü, Hollanda nın Amsterdam, Eindhoven, Enschede, Amersfoort, Den Haag, Rotterdam, Gorinchem, Roermond, Helmond ve Weert şehirlerindeki kasap ve camilerde yaklaşık 4000 kilo Kurban eti toplandı. Toplanan Kurban etleriyle daha çok yoksulların yemek yedikleri sosyal lokantalar olan van Harte Restorantlar ve evsizlere yardım eden de Regenboog adlı kuruluşlarla Kurban Bayramı Yemek Organizasyonu yapılmakta. Hollanda daki Türk iş adamları da projenin hayata geçirilmesinde ellerinden geleni yaptılar. Toplanan Kurban etlerinin önemli bir bölümü KOÇ sucukları sahibi Hikmet Gürcüoğlu tarafından salam ve suçuk haline getirildi. Bu ürünü bir bölümü 2008 in Ocak ayının son haftası Amsterdam, Den haag, Rotterdam şehirlerinde altı ayrı noktada organize edilecek Kurban Bayramı Yemekleri programıyla yoksullara sunulacak. Bir bölümü ise yıl boyu yoksullara dağıtmak üzere Voedselbanken gıda banklarına teslim ediliyor. Söz konusu proje kısa adı SMHO olan Müslüman Yardım Kuruluşları nın girişimi ve Cordaid ün (Katolik Yardım ve İşbirliği Kuruluşu) destekleriyle gerçekleşmekte. Proje genel anlamda, Türklerin öncülüğünde Hollanda daki Müslümanların Hollanda da yoksullukla mücadeleye katkıda bulunmayı, Müslümanların dünyadaki yoksulluk sorununa dikkat çekmeyi ve global bir sorun olan yoksullukla mücadeleyi hedeflemekte. Bu proje bizim 2007 yılının son ayında gerçekleştirilen son projemiz oldu. Kurban Eti Toplama Projesi, bu yıl da Hollanda Devlet Televizyonu (NOS), RTL4 televizyonu ve Radyo 1, ANP Hollanda resmi haber ajansı, de Volkskrant, Algemen Dagblad, Trouw, PERS, Metro ve De Telegraaf gibi gazeteler tarafından takip edildi ve yayınlandı. Proje aynı zamanda CIHAN Haber Ajansı, IHLAS Haber Ajansı ve DHA Ajansı tarafında da takip edilerek geniş kitlelere yayıldı yılında Hollanda da bir dizi Mevlana Etkinlikleri gerçekleştirildi. Bu etkinlikler nelerdi ve neler hedeflenmişti? Bilindiği üzere, 2007 yılının Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) tarafından Mevlânâ ve Hoşgörü Yılı ilan edilmesiyle Hollanda da etkin olan 17 kültür ve sanat kuruluşu bir araya gelerek 2007 yılında Hollanda da Mevlana Celaleddin Rumi yi en etkin bir şekilde tanıtabilmek amacıyla harekete geçtik. Birbirinden farklı bu kurumların biraraya geliş sebebi hiç şüphesiz 2007 yılının Mevlana Hoşgörü Yılı ilan edilmesiyle

7 ülkemizin, kültürümüzün ve elbette asırlarca insanlık gündemini etkileyen Mevlana nın küresel düşüncelerinin tanıtılması için çok önemli bir fırsat olduğunu düşünmemizdir. Buradan hareketle planlanan 26 farklı etkinlikle bir taraftan kendi insanımıza ve gençlerimize, bir taraftan da içinde yaşadığımız ülke insanlarına Mevlana yı, Konya yı, Türkiye yi, kültürümüzü ve tarihimizi anlatmaya çalıştık. Hollanda Mevlana etkinlikleri sembolik olarak, o günkü Kültür ve Turizm Bakanı Müsteşarı ve şu anda Cumhurbaşkanlığı Sekreteri olan Prof. Dr. Mustafa İsen in de katıldığı bir yemekli programla başladı. Hakiketen geride bıraktığımız bir yılda tam tamına 26 ayrı etkinlik planlanmış ve bunların bugüne kadar 24 tanesi gerçekleştirildi. Bu etkinliklerin bazıları başlıklar halinde şöyle sıralanabilir: Mevlana Rumi Takvimi yayımlandı, Ocak tarihleri arasında İstanbul Tarihi Türk Mûsıkîsi Topluluğu ndan Ömer Tuğrul İnançer in katıldığı Mevlâna ve Mevlevilik Kursları organize edildi. 20, 21, 22 Nisan tarihlerinde Amsterdam başta olmak üzere Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende adına Hollanda Adalet Bakanı Hisch Ballin in katılımıyla, Hoorn, Zaanse Schans, Den Haag ve Rotterdam kentlerinde Sema gösterileri ve Tasavvuf musikisi konserleri organize edildi. Hollanda tarihinde bir ilke atılarak Mesnevi Hollandacaya tercüme edildi. Hollanda 2 televizyonunda yayınlanmak üzere 27 dakikalık Mevlana Belgeseli hazırlandı ve yayınlandı. TGRT, Kanal Avrupa Televizyonlarında Hollanda Mevlana etkinliklerini konu alan tartışma programları organize edildi. Sami Özer ve Zara konserleri organize edildi. On ay süren Mevlana ve Erasmus mukayeseli makaleler yayınlandı. 17 Aralık tarihinde Rotterdam Tarih Müzesinde Mevlana ve Erasmus konulu bir sempozyum organize edildi. Bütün bu etkinliklerle hedefimiz Hollanda da 5 milyon insana ulaşabilmekti. Konserler, televizyon programları, gazete yayınlarıyla bu sayıya 2007 nin sonunda ulaştığımızı tahmin ediyorum. Gösterilen ilgi üzerine Hollanda Mevlana etkinlikleri 2008 in Nisan ayına kadar uzatıldı.