ISSN ANKARA ÜNİVERSİTESİ SBFDERGİSİ 71[2]

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ISSN ANKARA ÜNİVERSİTESİ SBFDERGİSİ 71[2]"

Transkript

1 ANKARA ÜNİVERSİTESİ ISSN SBFDERGİSİ 71[2] Nisan - Haziran 2016

2 Yayın Sahibi : A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Adına Dekan Kadir Gürdal Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Kadir Gürdal Yönetim Yeri : A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Cebeci/Ankara Yayın Türü : Yaygın Süreli Yayın Baskı : Ankara Üniversitesi Basımevi, A.Ü. Merkez Kampüsü Beşevler/Ankara Basım Tarihi : Ankara Üniversitesi SBF Dergisi (ISSN ) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesince yılda dört sayı olarak yayınlanan hakemli bir dergidir. Dergide basılması için önerilecek yazılar, derginin biçim kurallarına kesinlikle özen gösterilerek hazırlanmalı ve değerlendirme sürecine girmek üzere Yayın Komisyonu nun yazışma adresine gönderilmelidir. Abonelik ile ilgili konular için AÜSBF Yayın İşleri ile yazışılmalıdır. Journal of the Faculty of Political Science (ISSN ) is a quarterly, refereed journal published by the Faculty of Political Science, Ankara University, Turkey. Manuscripts must be prepared observing the form of the articles in the present issue and submitted to the editorial board for consideration by anonymous referees. Subscription orders should be addressed to: AÜSBF Yayın İşleri, Cebeci, Ankara, Turkey. Copyright: A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi 2016 Dergide yer alan yazılarda ileri sürülen görüşler yalnızca yazarlara aittir, yayınlanan kurumu bağlamaz. Opinions expressed in articles are those of the authors and not necessarily those of the Faculty of Political Science, Ankara.

3 ANKARA ÜNİVERSİTESİ SBFDERGİSİ Danışma Kurulu/Advisory Board Yılmaz Akyüz, Special Economic Advisor, South Centre, Geneva Fuad Aleskerov, Institute of Control Sciences, Moscow Paul Dumont, Université Marc Bloch, Strasbourg Hilal Elver Falk, University of California, Santa Barbara Bülent Gültekin, Wharton School, Philadelphia Jeffrey D. Howison, Yeditepe Üniversitesi Barbara Kellner-Heinkele, Institut für Turkologie, Berlin Mihail S. Meyer, Institute of Asian-African Studies, Moscow Ephraim Nimni, Queen s University Belfast Thomas L. Saaty, University of Pittsburgh Michael O. West, Binghamton University Bodo Zeuner, Freie Universität, Berlin Yayın Kurulu/Editorial Board Ozan Zengin (Editör) Elif Tuğba Doğan (Yardımcı Editör) Sevgi Eda Tuzcu (Yardımcı Editör) Ahmet Murat Aytaç Can Umut Çiner Ersin Embel Ceyhun Gürkan Akın Usupbeyli İletişim Adresi/Communication Address Ankara Üniversitesi, SBF Dergisi Yayın Kurulu Cebeci, Ankara, Türkiye Tel: Faks: sbfdergi@politics.ankara.edu.tr URL: Ankara Üniversitesi SBF Dergisi'nin yer aldığı akademik endeksler - Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAKBİM) - EBSCOhost - EBSCO Tüm Siyaset Bilimi Endeksi - Index Islamicus - Akademia Sosyal Bilimler Endeksi (ASOS Index) Journal of the Faculty of Political Science is indexed and abstracted in - Turkish Academic Network and Information Center (ULAKBİM) - EBSCOhost - EBSCO Political Science Complete - Index Islamicus - ASOS Academia Social Sciences Index

4 İÇİNDEKİLER / CONTENTS Zeynep Çirkin - Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir / Happiness and Income Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları / Spatial Econometrics and Its Usage in Social Sciences Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler / Individual Level Determinants of Electoral Turnout and Unconventional Political Participation in Turkey Tarhan Okan - Emrah Koparan - Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi / The Relationship Between Board Diversity and Corporate Social Responsibility Disclosures: The Moderator Effect of Institutional Environment Ozan Ağlargöz Sormak ya da Sormamak : Yönetim ve Organizasyon Alanında İlginç Kuramsal Katkı Arayışı ve Araştırma Sorusunun Rolü / To ask, or not to ask : In Search of Interesting Theoretical Contribution in the Field of Management and Organization Studies and the Role of Research Question Ali Somel Reel Sosyalizmde Yönetim Sorunu: 1930 lu ve 1960 lı Yıllarda Sovyetler Birliği Deneyimi / The Problem of Administration in Real Socialism: The Experience of the Soviet Union During the 1930s and 1960s Marella Bodur Ün - Kasım Timur Kolektif Siyasal Şiddet ve İslami Toplumsal Hareket Analizi: Hamas Örneği / Collective Political Violence and Analysis of Islamist Social Movements: The Case of Hamas

5 Melih Yeşilbağ Hegemonyanın Harcı: AKP Döneminde İnşaata Dayalı Birikim Rejimi / The Mortar of Hegemony: Construction-Led Accumulation Regime in the AKP Period Selim Coşkun - Hakan Dulkadiroğlu - Nevzat Fırat Kunduracı Kamu Sektöründe Bireysel Performansa Göre Ücret Uygulamaları: Başarısızlığın Yaygınlaşması / Individual Pay for Performance in the Public Sector: Dissemination of the Failure Hikmet Kuran Kitap İncelemesi: Şehir Hakkı Seray Kumlu Kitap İncelemesi: Antropolojinin Akrabalık Yaklaşımları

6 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s MUTLULUK VE GELİR * Arş. Gör. Zeynep Çirkin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Doç. Dr. Türkmen Göksel Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öz Bu çalışmanın amacı öznel iyi oluş bileşenleri olan mutluluk ve yaşam doyumunun gelir başta olmak üzere çeşitli ekonomik sosyal ve demografik değişkenlerden nasıl etkilendiğini incelemektir. Çalışmada anket yöntemi kullanılmış ve anket yöntemiyle elde edilen veriler sıralı probit (ordered probit) tahmin yöntemiyle tahmin edilmiştir. Çalışmaya ait en önemli bulgularından biri mutluluk ve yaşam doyumunun gelirden farklı şekilde etkilenmeleridir. Gelir seviyesinde meydana gelen artış kişinin mutlu olma olasılığı üzerinde istatistiki olarak anlamlı değilken kişinin daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığı üzerinde istatistiki olarak anlamlıdır. Ayrıca çalışmadan elde edilen diğer önemli bulgular ise kişinin mutlak gelirini değil göreli gelirini önemsemesi ve kişinin sahip olduğu gelir arttıkça daha çok gelir elde etmek istemesidir. Anahtar Sözcükler: Öznel İyi Oluş, Mutluluk, Yaşam Doyumu, Gelir, Sıralı Probit Happiness and Income Abstract The main goal of this study is to examine the relationship between the components of subjective well being (which are happiness and life satisfaction), income and some other socio-demographic factors. In this paper, questionnaire method is used as a data collection tool. The data set is analyzed by the ordered probit estimation method. One of the most important findings of this study is that happiness and life satisfaction are affected by income in a different way. An increase in income level does not have a statistically significant effect on happiness, however it has a statistically significant effect on life satisfaction. We also find that relative income is more valuable than the absolute income for people and their income aspiration level increases with an increase in income level. Keywords: Subjective Well Being, Happiness, Life Satisfaction, Income, Ordered Probit * Makale geliş tarihi: Makale kabul tarihi:

7 376 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Mutluluk ve Gelir Giriş Mutluluk pek çok insan için tek olmasa da hayatta ulaşılmak istenen nihai amaçtır. Fakat uzun bir süre, mutluluk ekonomi alanında yapılan çalışmalarda kendine bir yer edinememiştir. Mutluluğun ekonomik çalışmalarda yer edinmesi sürecinde Easterlin in (1974) Does Economic Growth Improve the Human Lot adlı çalışması ve Scitovsky nin (1976) The Joyless Economy: An Inquiry into Human Satisfaction and Consumer Dissatisfaction adlı çalışmasının önemi büyüktür. Bu çalışmanın yapılma amacı, kişilerin hayatlarını devam ettirmelerinde önemli bir motivasyon kaynağı olan mutluluğun hayatımızı idame ettirmemizde başat faktör olan gelirden nasıl etkilendiğini Türkiye bağlamında incelemektir. Çalışma anket yöntemiyle elde edilen 2014 yılına ait verilerle yürütülmüştür ve ekonometrik analizde sıralı probit (ordered probit) yöntemi kullanılmıştır. Halk arasında mutluluk olarak bilinen kavramın, psikoloji literatüründeki karşılığı öznel iyi oluştur. Öznel iyi oluş kavramının üç önemli özelliği bulunmaktadır. Birinci özelliği, öznel olması yani bireyin tecrübelerine dayanmasıdır. İkinci özelliği, öznel iyi oluşun bir taraftan negatif etkileri barındırmazken diğer taraftan da olumlu etkileri barındırmasıdır (Diener, 1984: 543). Üçüncüsü ise öznel iyi oluş ölçümlerinin kişinin hayatıyla ilgili genel bir değerlendirmeyi kapsamasıdır (Diener, 1984: 544). Sonuç olarak öznel iyi oluş bireyin hayatından duyduğu memnuniyetten, hissettiği pozitif duygulardan ve negatif duygular hissetmemesinden oluşan geniş bir kavramdır (Alexandrova, 2005: 302). Öznel iyi oluş kavramı, duygusal bileşen ve bilişsel bileşen olmak üzere iki ana bileşenden oluşmaktadır. Duygusal bileşen (Affective Component) sıklıkla karşılaşılan olumlu duygulanım (güven, ilgi, ümit, heyecan, gurur, neşe gibi duyguları içerir) ve nadiren karşılaşılan olumsuz duygulanımdan (öfke, nefret, suçluluk, üzüntü gibi duyguları içerir) oluşurken bilişsel bileşen (Cognitive Component) ise yaşam doyumundan oluşmaktadır (Myers ve Diener, 1995: 10; Alexandrova, 2005: 302). Perio (2006) da öznel iyi oluşun iki bileşenden oluştuğunu ve mutluluğun öznel iyi oluşun duygusal bileşeni (Affective Component) olduğunu ifade ederken yaşam doyumunun da öznel iyi oluşun bilişsel bileşeni (Cognitive Component) olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca her ne kadar bu iki kavramı birbirinden ayırmanın zor olduğunu söylese de ekonomik perspektiften bakıldığında bu iki kavramı birbirinden ayırmanın faydalı olacağını da belirtmiştir (Peiro, 2006: 348). Bu nedenle bu çalışmada da öznel iyi oluşun farklı bileşenleri olan mutluluk ve yaşam doyumu ayrı ayrı ele alınmıştır. Gelir değişkeni için farklı sonuçlara

8 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 377 ulaşılırken diğer bağımsız değişkenler için ise benzer sonuçlarla karşılaşılmıştır. Çalışmada kullanılan bağımsız değişkenler aylık gelir miktarı başta olmak üzere cinsiyet, yaş, çocuk sayısı, medeni hal, dini eğilim, gelir memnuniyeti, kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyet, çalışma ortamından duyulan memnuniyet, işsiz kalmama süresi, kişinin kurum veya bireylere yaptığı maddi yardım miktarıdır. Aylık gelir ve ortalama gelir arasındaki fark ile aylık gelir ve kişiyi mutlu edecek minimum gelir miktarı arasındaki fark değişkenlerinin de yaşam doyumu ve mutluluk üzerinde etkili olup olmadığı araştırılmak üzere bu değişkenler modellere bağımsız değişken olarak ilave edilmiştir. Çalışmada mutluluk seviyesi yedi, yaşam doyumu seviyesi ise on kategoride ele alınmıştır. Bağımlı değişkenler sıralı bir yapıya sahip olduğu için tahmin yöntemi olarak sıralı probit (ordered probit) yöntemi kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara kısaca değinilecek olursa, kişinin cinsiyetinin kadın olması, yaşam doyumu ve mutluluk seviyesi üzerinde olumlu etkiler yaratmaktadır. Diğer taraftan yaş ve çocuk sayısında meydana gelen artış ise mutluluk ve yaşam doyumunu olumsuz yönde etkilemektedir. Beklenildiği üzere çalışma ortamından duyulan memnuniyet, kamusal hizmetlerden duyulan memnuniyet ve gelir seviyesinden duyulan memnuniyet de yine mutluluk seviyesi ve yaşam doyumu üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Aylık gelir miktarı, mutluluk seviyesi üzerinde istatistiki olarak anlamlı değilken gelirden duyulan memnuniyetin mutluluk seviyesi üzerinde istatistiki olarak anlamlı olması mutlak gelir yerine göreli gelirin kişinin mutluluğu üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Kişilerin bireylere veya kurumlara yaptığı maddi yardımlar mutlu olma olasılıklarını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılıklarını artırmaktadır. Bu durum bireyin yalnızca kendi faydasını düşünmediğini, bunun yanı sıra çevresindekileri de önemsediğini gösteren bir sonuçtur. Kişinin gelirinin ortalama geliri geçmesi de kişilerin mutlu olma olasılıklarını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılıklarını artırmaktadır. Aylık gelir ve kişiyi mutlu edecek minimum gelir miktarı arasındaki fark arttıkça (aylık gelir minimum gelirden düşük iken) kişinin mutlu olma olasılığı ve daha yüksek bir yaşam doyumuna sahip olma olasılığı azalmaktadır. Son olarak kişinin geliri arttıkça kendisini mutlu edeceğine inandığı minimum gelir miktarında genel olarak bir artış trendi olduğu gözlemlenmiştir. Bu çalışmanın kalan kısmının akışı şu şekilde özetlenebilir. Çalışmanın birinci bölümünde mutluluk kavramına ve bu kavramın doğası gereği heterojen olan yapısına değinilmiştir. İkinci bölümde öznel iyi oluşun bir diğer bileşeni olan yaşam doyumundan bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde gelir ve mutluluk arasındaki ilişki üzerinde ayrıntılarıyla durulmuş, farklı çalışmalardan ve bu çalışmaların sonuçlarından bahsedilmiştir. Dördüncü bölümde, kullanılan yöntem, veri seti ve kurulan modellerle ilgili bilgi verilmiştir. Daha sonra ise kurulan modellerden elde edilen sonuçlar yine

9 378 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) bu bölümde değerlendirilmiştir. Son bölümde ise çalışmanın geneliyle ilgili bir sonuç değerlendirmesi yapılmıştır. 1. Mutluluk Tarih boyunca filozoflar, mutluluğun insan aktiviteleri için mükemmel bir motivasyon kaynağı olduğunu düşünmüşlerdir (Diener, 1984: 542). Bu nedenle bu kavram üzerinde önemle durulmaya devam edilmektedir. Fakat filozofların mutluluk kavramını tartışmaya başlamalarından itibaren mutluluk, üzerinde tam olarak uzlaşılamayan bir konu olmayı sürdürmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar son 30 yılda artış gösterse de mutluluk hala belirsizlikleri olan bir kavramdır (Oishi vd., 2013: 559). Diener vd. nin (2004) yaptığı çalışmaya göre mutluluk, hayattan alınan zevk, yaşam doyumu, pozitif duygular, anlamlı bir yaşam, hoşnutluk hissi gibi çeşitli anlamlara gelmektedir. İyi bir hayatın en önemli bileşenlerinden birinin mutluluk olduğu görüşü büyük ölçüde kabul görmektedir. Fakat mutluluk kavramı doğası gereği tek tip bir tanım ile açıklanamamıştır (Diener, Scollon, Lucas, 2004: 188). Rojas (2007: 6) yaptığı çalışmada dokuz farklı mutluluk tanımını ele almıştır. Tablo 1. Kavramsal Gönderi Teorisini Oluşturan Referans Noktaları Stoacı Yaklaşım (İçsel) Erdem Yaklaşımı (İçsel) Eğlence Yaklaşımı (Dışsal) Anı Yaşama Yaklaşımı (Kısmen Dışsal) Memnuniyet Yaklaşımı (Dışsal) Ütopyacı Yaklaşım (İçsel) Huzur Yaklaşımı (Kısmen İçsel) Gerçekleştirme Yaklaşımı (Kısmen Dışsal) Dini Yaklaşımı (İçsel) Kaynak: Rojas, 2007: 6. Mutluluk, her şeyi olduğu gibi kabul etmektir. Mutluluk, başkaları ve kendin için doğru şekilde davranmaktır. Mutluluk, kişinin erişebildiği şeylerden keyif almasıdır. Mutluluk, kişinin yaşadığı her andan keyif almasıdır. Mutluluk, kişinin kendinden ve sahip olduğu şeylerden memnuniyet duymasıdır. Mutluluk, erişilmez bir olgudur ve biz ona sadece yaklaşmaya çalışırız. Mutluluk, ulaşamayacağımız şeylerden vazgeçip, sakin ve huzurlu bir hayat sürmektedir. Mutluluk, yeteneklerimizi tümüyle kullanabilmektir. Mutluluk, Tanrı yla derinleşen mükemmel bir ilişkinin sonucudur.

10 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 379 Bu mutluluk tanımlarının bazıları dışsal faktörlere bağlı iken bazıları ise içsel faktörlere bağlıdır. Kişinin sahip olduğu mutluluk algısının içsel ya da dışsal faktörlere bağlı olması çeşitli ekonomik, sosyal ve demografik değişkenlerden farklı şekillerde etkilenebilmesine yol açmaktadır. 2. Yaşam Doyumu Yaşam doyumu, kişinin beklentileri ve sahip olduğu yaşam kalitesi unsurlarından elde ettiği hislerle ilgili bir karşılaştırma olup mutluluktan daha somut temellere dayanan bir kavramdır. Mutluluk ise kişinin yaşamını kendi değerlerine göre dolu, anlamlı ve huzurlu bir şekilde algılama sürecidir. Mutluluk kavramını etkileyen değişkenler bireyden bireye farklılık gösterebileceği gibi, farklı devletlerde, farklı coğrafi bölgelerde ya da farklı değerlere sahip toplumlarda da değişkenlik gösterebilir (Şeker, 2011: 117). Yaşam doyumu ise kişinin tüm yaşamını olumlu bir değerlendirmeyle ele alıp yaptığı derecelendirmedir. Diğer bir deyişle kişinin ulaştığı hayatı ne kadar sevdiğini göstermektedir (Veenhoven, 1996: 6). Dolayısıyla yaşam doyumu kavramı mutluluğa göre biraz daha nesnellik içermektedir. Bireyin yaşam kalitesini genel olarak değerlendirmesi ile ulaşılan olumluluk derecesi anlamına gelen yaşam doyumu, sürdürülen yaşamdan alınan hazzın büyüklüğü ile ilgilidir (Veenhoven, 1996: 17). Genellikle öznel iyi oluşun yaşam doyumu bileşeni daha az dikkat çekmektedir. Yaşam doyumu, insanların hayatlarını kendi öznel ve benzersiz kriterler seti ışığında değerlendirme sürecini temsil etmektedir. Birey, kendi yaşam koşullarını belirlediği yaşam standartları ile karşılaştırdığında ve sahip olduğu koşulların zihnindeki standartlar ile uyum sağladığını gördüğünde yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olmaktadır. Bu nedenle yaşam doyumu kişinin kendi belirlediği standartlar doğrultusunda yaptığı bilinçli bir bilişsel değerlendirmedir (Pavot ve Diener, 1993: 164). 3. Gelir ve Öznel İyi Oluş İlişkisi Öznel iyi oluş çalışmaları uzun bir süre boyunca psikologlar tarafından yapılmış ve ekonomi biliminin uzak durduğu bir alan olarak kalmıştır. Fakat son zamanlarda psikoloji ve ekonomi biliminin iç içe olduğu çalışmalar da yapılmıştır. Bu kırılmaya yol açan en önemli gelişmelerden biri Easterlin'in 1974 te yapmış olduğu çalışmadır. Bu çalışmadan sonra benzer çalışmalar yapılmış ve 90 lı yıllardan itibaren de ekonomistler farklı ülkeleri ve farklı zaman dilimlerini içeren çalışmalarla mutluluğun belirleyicileri üzerinde durmuşlardır (Frey ve Stutzer, 2002: 404). Gelir ve öznel iyi oluşu inceleyen çalışmalarda farklı boyutlar söz konusudur. Bazı çalışmalar tek yıllık ve ülke içinde yapılan değerlendirmelerken bazı çalışmalar ise tek bir yılı içeren fakat

11 380 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) birden fazla ülke içeren çalışmalardır. Diğer taraftan zaman boyutunu analize dahil eden ülkeler arası çalışmalar olduğu gibi ülke içinde yapılan analizler de vardır. Easterlin (1974), çalışmasında daha mutlu olmak için daha çok paraya ihtiyacımızın olup olmadığını sorgulamıştır. Easterlin (1974) çalışmasında üç farklı boyutta gelir ve mutluluk arasındaki ilişkiyi ele almıştır. İlk olarak ülke içerisinde yoksul ve zengin bireylerin mutluluk seviyelerindeki farklılıkları incelemiştir. İkinci olarak uluslararası bir karşılaştırma yaparak ülkelerin ortalama mutluluk seviyeleri ve Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) büyüklükleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Son olarak ise zaman boyutu olan bir değerlendirme yapmıştır. Ülke içerisindeki zengin ve yoksul kişiler arasındaki ilişkiyi ele aldığında zenginlerin ortalama olarak yoksullara göre daha mutlu olduğu sonucuna ulaşmıştır yılında bir grup Amerikalı ile yapılan çalışmadan elde edilen bulguları incelediğinde yıllık geliri dolar ve altında olan bireylerin olduğu grupta çok mutlu olduğunu ifade edenlerin oranı %29 iken, yıllık geliri dolar ve üstünde olan grupta çok mutlu olduğunu ifade edenlerin oranı %56 dır. Diğer taraftan yıllık geliri dolar ve altında olan grupta mutlu olmadığını ifade edenlerin oranı %13 iken dolar ve üzerinde gelir seviyesine sahip olanlarda bu oran %4 tür. Bu sonuç gelir ve mutluluk arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu göstermektedir (Easterlin, 1974: 100) yılına ait 7 farklı ülkenin verileri incelendiğinde de benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Büyük Britanya, Batı Almanya, Tayland, Filipinler, Malezya, İtalya ve Fransa da yapılan araştırmalarda da zenginler arasında mutlu olmadığını ifade edenlerin oranı, yoksullar arasında mutlu olmadığını ifade edenlerin oranından daha düşüktür (Easterlin, 1974: 101) yılında 13 farklı ülkeye ait veriler incelendiğinde de benzer sonuçlara ulaşılmıştır ölçeğinde yapılan mutluluk değerlendirmesinde yüksek gelir grubundaki kişilerin ortalama olarak düşük gelir grubundaki kişilerden daha mutlu olduğu gözlemlenmiştir (Easterlin, 1974: 102). Ülkeler arasında yapılan karşılaştırmalar incelendiğinde de benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Genelde daha zengin ülkelerin ortalama olarak daha mutlu olduğu gözlemlense de bazı ülkelerin (Küba, Mısır) düşük olan kişi başı GSMH büyüklüklerine rağmen neredeyse en zengin ülke olan Amerika kadar mutlu olduğu gözlemlenmiştir. Bu çalışmaya göre Amerika da kişi başına düşen GSMH dolar iken Küba da 516 dolar, Mısır da ise 225 dolardır. Fakat Amerika nın ortalama mutluluk seviyesi 6,6 iken Küba nın ortalama mutluluk seviyesi 6,4, Mısır ın ortalama mutluluk seviyesi ise 5,5 tir (Easterlin, 1974: 105). Bu noktada ülkelere ait kültürel farklılıkların uluslararası karşılaştırmalarda farklılık yaratacağını söylemek mümkündür. Yani bir grubun içinde göreli olarak iyi durumda olmak daha mutlu olmaya sebep olsa da ülkeler arası

12 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 381 karşılaştırmalarda göreli iyilik kavramı yok olmakta ve kültürel farklılıklardan kaynaklanan bir çelişki ortaya çıkabilmektedir. Çünkü göreli gelirin etkisi uluslararası karşılaştırmalarda daha silik hale gelmektedir. Gelir ve mutluluk arasındaki ilişkide merak edilen sorulardan en önemlisi herkesin gelirinin zamana bağlı olarak aynı anda artması, yani bir ülkede ekonomik büyümenin yaşanmasının zaman içindeki mutluluğumuzu da artırıp artırmayacağıdır. Easterlin (1974) yaptığı çalışmada zamanla nasıl bir değişimin olduğunu gösterecek verinin ne yazık ki kısa olduğundan bahsetmiş ama yine de bir değerlendirme yapmayı uygun görmüştür. Fakat bu değerlendirmeyi yaparken zaman içinde mutluluk kavramının değişikliğe uğramış ve bozulmuş olabileceğini de çalışmasında vurgulamıştır (Easterlin, 1974: 108). Easterlin (1974), yıllarını kapsayan ve AIPO dan elde edilen veri seti ışığında yılları arasında çok mutlu olduğunu ifade edenlerin yüzdesinde bir artış (%39 dan %53 e), yılları arasında ise çok mutlu olduğunu söyleyenlerin sayısında ciddi bir düşüş (%53 ten %43 e) olduğunu gözlemlemiştir. Aynı dönemler için mutlu olmayanların sayısında da önce azalış ardından artış gözlemlenmiştir (Easterlin, 1974: 109). Ayrıca Easterlin (1974: 121) Amerika da, özellikle geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında araştırmanın yapıldığı yıllarda daha yüksek bir büyüme oranının olduğuna dikkat çekmiştir. Fakat mutluluk seviyesindeki artış süreklilik göstermemiştir. Easterlin (1974) Amerika ya ait bu verilerle gelir ve mutluluk arasındaki ilişkiye dair kesin yargılarda bulunmak konusunda dikkatli olunması gerektiğini fakat zaman boyutu ele alındığında ortaya çıkan gelir ve mutluluk arasındaki ilişkinin, yatay kesit analizlerindeki kadar net olmadığını vurgulamıştır. Easterlin (1974: 111) bu etkinin çok net olmamasını göreli gelir kavramına bağlamaktadır. Easterlin (1974: 118), Duesenberry modeline göre göreli gelirin mutluluğun önemli bir belirleyicisi olduğunu ifade etmiştir. İnsanlar kendi mutluluklarıyla ilgili bir karara varırken referans noktası olarak bir takım standartlara ya da normlara bakarlar ve bu normlar önceki ya da halen devam eden sosyal deneyimlerine göre şekillenir. Bu nedenle gelir grubunun altında bulunanlar kendilerini gelir grubunun tepesinde bulunanlardan daha kötü hissetmektedir. Ülkeler arasında yapılan karşılaştırmalarda göreli gelirin etkisi daha silik hale gelmektedir. Dolayısıyla ülke içinde yapılan analizler, ülkeler arasında yapılan analizlere göre daha güçlü sonuçlar doğurmaktadır. Sonuç olarak ülke içi değerlendirmelerde ortaya çıkan gelir ve mutluluk arasındaki pozitif ilişkinin belli bir zaman ya da mekan için ülkeler arasında yapılan karşılaştırmalarda daha zayıf olduğu gözlemlenmiştir (Easterlin, 1974: 119). Easterlin (1974: 121), aynı zamanda çalışmanın yapıldığı yıllar arasında büyümede meydana gelen bu artışın geçmiş yıllarla karşılaştırınca ne kadar büyük olduğunun da bireyler tarafından görmezden gelindiğini de ifade

13 382 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) etmiştir. Easterlin in (1974) bu ifadesi, Diener in (1999) yaptığı çalışmada vurgulamış olduğu, kişilerin yeni durumlarına uyum sağlama kabiliyetlerine işaret etmektedir. Diener (1999), yaptığı çalışmalarda bir kişinin gelirinde meydana gelen değişikliğin yaşam standartlarında artış ya da düşüş ile öznel iyi oluş seviyesini geçici olarak artırabileceğinden veya azaltabileceğinden bahsetmiştir. Fakat Adaptasyon Teorisi gereği, zaman içinde kişi yeni standartlarına uyum sağladığı için bu etki uzun vadede yok olmakta ve gelir artışının zaman serisi analizlerde mutluluk üzerinde etkisinin olmadığı gözlemlenmektedir (Diener vd., 1999: 287). Dolayısıyla zaman serisi analizlerinin ülke içi ve ülkeler arası değerlendirmelerden farklı çıkması adaptasyon teorisine bağlanabilir. Easterlin (1995) yaptığı çalışmada herkesin gelirinin aynı anda artmasının herkesin mutluluğunun da aynı anda artması anlamına gelmediğini ifade etmiştir. Easterlin (1995: 35) e göre bu durumun nedeni refah algısının dayandığı materyal normların gelirde meydana gelen artışa paralellik göstererek artmasıdır. Bu nedenle ekonomide meydana gelen bir büyümenin etkisi beklenildiği gibi mutluluğu artırıcı yönde olmayabilir. Carbonell (2005) çalışmasında gelir ve mutluluk arasındaki ilişkiyi gözlemlediğinde Easterlin (1974) ile benzer sonuçlara ulaşmıştır. Hem bir ülkedeki zengin kişilerin yoksullara göre ortalama olarak daha yüksek bir mutluluk seviyesine sahip olduğu hem de zengin ülkelerin yoksul ülkelerden ortalama olarak daha yüksek bir mutluluk seviyesine sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Carbonell, 2005: 999). Carbonell (2005) e göre gelir ve mutluluk arasındaki ilişkiyi incelerken bazı noktalara özellikle dikkat etmek gerekmektedir. Örneğin, kişinin geliri ve mutluğu arasındaki ilişki sadece kendi mutlak gelirine bağlı değildir. Aynı zamanda bireyin kişisel istek ve ihtiyaçlarını tatmin etmesine de bağlıdır. İkincisi, bireyin gelir algısı kişinin geçmişteki gelir durumunun yanı sıra kişinin kendini kimlerle karşılaştırdığına da bağlıdır (Carbonell, 2005: 999). Bu durumu Easterlin (1995: 36) çalışmasında mutluluk ya da öznel iyi oluşun kişinin geliriyle doğru orantılı, başkalarının geliriyle ise ters orantılı olduğunu ifade ederek dile getirmiştir. Kişinin kendini karşılaştırdığı bu kişiler referans grup olarak bilinmektedir. Üçüncüsü ise kişilerin genellikle yeni durumlarına uyum sağladıktan sonra beklentilerini değiştirmeleridir. Yani gelir artışı kişilerin beklentilerini değiştirmesine sebep olmaktadır. Bu durum hedonik adaptasyon ya da tercih sapması olarak bilinmektedir (Carbonell, 2005: 999). Carbonell (2005: 1015), yaptığı çalışmada yoksul insanların gelirinin referans gruptan düşük olmasının yoksul kişilerin mutsuz olmasına yol açtığı, zenginlerin ise ortalama gelirden daha yüksek bir gelir seviyesine sahip olmalarının onların mutlu olmasına neden olmadığı sonucuna varmıştır.

14 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 383 Stevenson ve Wolfers (2008) yaptıkları çalışmada mutluluk ve yaşam doyumunu ayrı ayrı ele almış ve gelir ile yaşam doyumu arasındaki ilişkinin gelir ve mutluluk arasındaki ilişkiden daha güçlü olduğunu bulmuştur. Benzer sonuçlara Kahneman ve Deaton da (2010) ulaşmıştır. Stevenson ve Wolfers (2008: 28), gelir ve mutluluk arasındaki ilişkiyi üç ayrı şekilde analiz etmiştir. Bunlardan birincisi, bir toplumdaki varlıklı ve yoksul kişileri ele alarak yaptıkları analizdir. İkincisi, zengin ve yoksul olan ülkeleri ele alarak yaptıkları analizdir. Üçüncüsü ise, ülkelerdeki ortalama mutluluk ve ortalama gelirdeki değişimleri gözlemleyerek yaptıkları analizdir. Stevenson ve Wolfers (2008: 28) bir ülke içerisinde öznel iyi oluş ve gelir ilişkisini ele aldıklarında ulaştıkları sonuçların zengin ve yoksul ülkeleri karşılaştırırken elde ettikleri sonuçlarla benzerlik gösterdiğini diğer taraftan zaman serisi analizlerinde ise ülke fakirleştikçe ya da zenginleştikçe mutluluğunda bu değişimlerle aynı yönde hareket ettiği sonucuna ulaşmışlardır. Stevenson ve Wolfers (2008) yaptıkları çalışmada hem ülke içi ve ülkeler arası tahminlerde hem de zaman serisi tahminlerinde gelir ve mutluluk arasındaki ilişkinin benzer sonuçlar ürettiğini gözlemlemişlerdir. Ayrıca ekonomik büyümenin mutluluğu artırmayacağı ve nispi gelirin kişinin mutluluğu üzerinde daha önemli olduğu fikrini inandırıcı bulmadıklarını ifade etmişlerdir. Bununla beraber diğer ampirik çalışmalardan farklı olarak pek çok durumda ülkedeki ekonomik büyümenin insanların daha mutlu olmasına sebep olduğunu hatta ekonomik büyümenin daha hızlı gerçekleştiği yıllarda mutluluk seviyelerinde de daha hızlı bir artış olduğunu gözlemlemişlerdir. Fakat Amerika nın kayda değer bir istisna olarak karşımıza çıktığından bahsetmişlerdir. Amerikalıların son 35 yılda mutluluklarında fark yaratacak hiçbir ilerleme olmamış, hatta kadınların mutluluk seviyelerindeki bir azalma meydana gelmiştir. Diğer taraftan bunun aksine Japonya'da hızlı ekonomik büyüme döneminde mutluluk seviyesinde bir artış meydana gelmiştir. Yaşam memnuniyeti Avrupa'da artış göstermiş ve ekonomik büyümenin daha sağlam olduğu yerlerde kendini daha net bir şekilde göstermiştir. Stevenson ve Wolfers (2008: 29) bir bütün olarak ele alındığında, zaman serisi analizlerinde elde edilen kanıtların daha önce iddia edildiği gibi gelirin zaman içerisinde mutluluk üzerinde etkili olmadığı fikrini desteklemesinin zor olduğunu ifade etmişlerdir. Perio (2006) da Stevenson ve Wolfers (2008) gibi öznel iyi oluşun duygusal bileşeni (Affective Component) olan mutluluğu ve bilişsel bileşeni (Cognitive Component) olan yaşam doyumunu ayrı ayrı ele almıştır. Gelir ile yaşam doyumu güçlü bir şekilde ilişkili iken, gelir ve mutluluk arasındaki ilişkisinin zayıf olduğunu gözlemlemiştir. Bu sonuçlar mutluluk ve yaşam doyumunun öznel iyi oluşun iki farklı yüzü olduğunu göstermiştir. Mutluluk ekonomik faktörlerden nispeten bağımsız iken yaşam doyumu ekonomik faktörlere güçlü bir şekilde bağlıdır (Peiro, 2006: 348). Peiro (2006) ya göre

15 384 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) gelir ve öznel iyi oluş ilişkisini inceleyen çalışmalardan elde edilen sonuçlar doğrultusunda fikir birliğine varılmış iki önemli sonuç vardır. Birincisi, en azından zengin ülkelerde zaman içerisinde gelir arttıkça kişinin mutluluğunda bir artış meydana gelmemektedir. İkincisi, gelir ve mutluluk arasındaki ilişki doğrusal olmasa da zengin ülkelerdeki kişiler, yoksul ülkelerden ortalama olarak daha mutludur (Peiro, 2006: 349). Peiro (2006) yaptığı çalışmada, gelirin finansal tatmin üzerindeki etkisinin çok güçlü olduğu, fakat mutluluk ve yaşam memnuniyeti üzerindeki etkisinin küçük olduğu sonucuna ulaşmıştır. Sonuç olarak, öznel iyi oluşun birer parçası olan mutluluk ve yaşam doyumu sosyal faktörlerden benzer şekillerde etkilense de ekonomik faktörlerden farklı şekillerde etkilenmektedir (Peiro, 2006: 362). Kahneman ve Deaton (2010) yaptıkları çalışmada paranın mutluluğu satın alıp alamayacağını hem duygusal refah hem de yaşam değerlendirmesi açısından ele almışlardır. Bu çalışma için kişi ile anket yapılmıştır (Kahneman ve Deaton, 2010: 1). Gelir ve eğitim yaşam değerlendirmesi ile daha yakından ilgili iken sağlık, yalnızlık, sigara kullanımı gibi faktörler ise duygusal refah için nispeten daha güçlü olan belirleyicileridir. Kahneman ve Deaton ın (2010: 1) çalışmasında kişinin yaşamıyla ilgili yaptığı olumlu değerlendirmesi gelir arttıkça artmaya devam ederken duygusal refah seviyesi ise yıllık gelirin dolar olduğu seviyeye kadar devam etmekte fakat bu gelir eşiği aşıldıktan sonra neredeyse değişmemektedir. Kahneman ve Deaton (2010: 1), gelir ile yaşam doyumu arasındaki korelasyonun gelir ve mutluluk arasındaki korelasyondan farklı olduğunu ve bazı durumlarda yaşam doyumu ve gelir arasındaki ilişkinin daha önemli olabildiğini vurgulamıştır. Kahneman ve Deaton (2010) yaptıkları çalışmada daha yüksek gelirin, kişiler ekonomik olarak iyi durumda olsalar bile yaşam doyumunu artırdığını ifade etmiştir. Fakat diğer taraftan gelirin duygusal refah üzerindeki etkisi yıllık dolara sahip olduktan sonra gelir artışıyla artmamaktadır (Kahneman ve Deaton, 2010: 2). Sonuç olarak gelirde meydana gelen artışın yaşam doyumunu kişi ne kadar zengin olursa olsun artırdığı, doların üzerine çıkıldıktan sonra gelirin artmasının ise mutluluk üzerinde etkili olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Kahneman ve Deaton, 2010: 4). Diener ve Selligman (2004), World Values Survey i kullanarak kişi başına düşen geliri dolar ve üzerinde olan ülkelerin oluşturduğu bir grupta ortalama yaşam memnuniyeti ve kişi başına düşen gelir arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Ortalama gelir seviyesine ulaşıldıktan sonra gelirin refah üzerindeki etkisinin çok düşük olduğunu gözlemlemişlerdir (Diener ve Seligman, 2004: 5). Diener ve Seligman a göre yoksul ülkelerin gelirinde meydana gelen artışın bireyler üzerindeki etkisi zengin ülkelerdeki bireylere göre daha fazladır. Bu durum azalan marjinal fayda kavramı ile de tutarlıdır (Diener ve Seligman, 2004: 8). Myers ve Diener (1995) e göre yiyecek,

16 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 385 barınma, güvenlik gibi temel ihtiyaçlar kişinin mutlu olmak için öncelikle sahip olması gereken şeylerdir. Bu ihtiyaçlar karşılandıktan sonra gelir ve mutluluk arasındaki ilişki zayıflamaktadır (Myers ve Diener, 1995: 13). Layard (2005) ile Frey ve Stutzer (2002), yaptıkları çalışmalarda özellikle temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için gereken gelir miktarına sahip olmayanların gelirinde meydana gelen artışın, mutluluk üzerinde önemli bir etki yarattığını ifade etmişlerdir. Fakat bu ihtiyaçlar karşılandıktan sonra gelirde meydana gelen artışın, mutluluk üzerinde etkili olmadığını ya da çok küçük değişmeler yarattığını ifade etmişlerdir. Layard (2005), yoksul ülkeler ve zengin ülkeler için gelirin mutluluk üzerinde yarattığı etkiyi incelerken doları eşik değer olarak kullanmış ve bu değerin altındaki ve üstündeki ülkelerde gelirin mutluluk üzerinde gösterdiği etkinin farklı olduğunu gözlemlemiştir. Diğer taraftan Frey ve Stutzer de (2002) doları eşik değer olarak kullanmış ve bu değerin altında ve üstünde gelirin öznel iyi oluş üzerindeki etkisinin farklı olduğunu gözlemlemiştir (Layard, 2005: 149; Frey ve Stutzer, 2002: 416). Proto ve Rustichini (2013) yaptıkları çalışmada kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) ve yaşam doyumu arasındaki ilişkiyi ülkelere özgü faktörler olmadan incelemişlerdir. Bu ilişkinin kişi başına düşen GSYH nin doların (2005 yılı Satın Alma Gücü Paritesi ne göre) altında olduğu ülkelerde arttığını, zengin ülkelerde ise bu ilişkinin düz bir seyir izlediğini ifade etmişlerdir. Kişi başına düşen GSYH nin doların altında olduğu ülkelerdeki yaşam doyumunun, kişi başına düşen GSYH nin dolar civarında olan ülkelerdeki yaşam doyumundan %12 daha az olduğu gözlemlenmiştir. Kişi başı GSYH nin dolar civarında olduğu ülkelerde yaşam doyumu en yüksek seviyededir. Yaşam doyumu fakir ülkelerde GSYH ile artış göstermektedir. Fakat bu ilişki zengin ülkelerde çok daha azdır (Proto ve Rustichini, 2013: 1). Proto ve Rustichini (2013) gelir ve yaşam doyumu arasındaki ilişkiyi incelerken iki farklı analiz yürütmüştür. Bu analizlerden ilki ülke bazlı model, ikincisi ise bölge bazlı modeldir. Daha sonra ise elde ettikleri sonuçları açıklamak için kullandıkları basit aspirasyon modelini geliştirmişlerdir. Proto ve Rustichini (2013) yaptıkları analizler ile şu sonuçlara ulaşmışlardır. Düşük gelirli ülkelerde yaşam doyumu GSYH ile artmaktadır. Yaşam doyumu ve GSYH arasındaki ilişki doların üzerine çıkıldıkça artış oranı azalırken doların üzerine çıkıldığında ise ilişki yok olmaktadır. Yaşam doyumu, zengin ülkelerde GSYH arttıkça düşme eğilimi göstermektedir yılı satın alma gücü paritesine göre eğer kişi başına düşen gelir dolar ve dolar aralığında ise yaşam doyumunda zirve noktasına ulaşılmaktadır (Proto ve Rustichini, 2013: 2).

17 386 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Proto ve Rustichini (2013) Doğu Avrupa ülkeleri dâhil edilmeden 14 Batı Avrupa ülkesi kullanılarak bölgesel bir gözlem yapmışlardır. Bu 14 ülkede GSYH ve yaşam doyumu arasındaki ilişkinin benzerlik gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Veriler yoksul olan bölgelerde kişi başına düşen GSYH ve yaşam doyumu arasında pozitif yönlü bir ilişki bulunduğunu göstermiştir. Fakat bu ilişki varlıklı olan bölgelerde azalmakta ve negatif yönlü olmaktadır yılı satın alma gücü paritesine göre yaşam doyumunda zirve noktaya kişi başına düşen GSYH nin dolar ile dolar aralığındayken ulaşılmaktadır (Proto ve Rustichini, 2013: 2). Proto ve Rustichini (2013) kişi başı GSYH ve yaşam doyumu arasındaki ilişkinin azalmasını ve daha sonra negatif eğimli olma sürecini Aspirasyon Seviyesi Teorisi (gelir arttıkça daha çok gelir elde etme isteği) ile açıklamıştır. Easterlin ve Angelescu (2009) ise Stevenson ve Wolfers tan (2008) farklı olarak yaptıkları çalışmada uzun dönemde GSMH de meydana gelen artışın mutluluk üzerinde bir etkisinin olmadığına dikkat çekmiştir. Analizde 17 gelişmiş ülke, 9 gelişmekte olan ülke ve 11 geçiş dönemi ülkesi için ele alınmıştır. Bu üç farklı ülke grubu içinde GSMH de meydana gelen artış mutluluk üzerinde etkili olmamıştır. Ayrıca analiz 37 ülke için tekrar yapılmış fakat yine anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (Easterlin ve Angelescu, 2009: 1). Kısaca ifade etmek gerekirse belli bir zaman noktasında mutluluk, doğrudan gelirdeki değişimden etkilenirken belli bir zaman dilimi ele alındığında gelir artışının mutluluk üzerinde etkili olmaması durumuna kısaca Gelir Mutluluk Paradoksu ya da Easterlin Paradoksu denilmektedir. Bu paradoksa göre kısa dönemli analizlerde gelir ve mutluluk arasında pozitif bir ilişki varken uzun dönemli analizlerde bu ilişki kaybolmaktadır (Easterlin ve Angelescu, 2009: 2-14). 4. Metodoloji 4.1. Anket Tasarımı ve Veri Seti Oluşturma Süreci Çalışmada kullanılan anket öznel iyi oluş bileşenlerinin (mutluluk ve yaşam doyumu), demografik değişkenlerden (yaş, cinsiyet, eğitim, medeni hal, çocuk sayısı), ekonomik değişkenlerden (gelir, işsiz kalmama süresi, maddi yardımlar, ulaşılmak istenen gelir ve aylık gelir arasındaki fark, aylık gelir ve ortalama gelir arasındaki fark) ve ekonomik olmayan değişkenlerden (sosyal ilişkiler, dini eğilim, sosyal ve kültürel faaliyetler, sağlık ve kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyet, çalışma ortamı memnuniyeti) nasıl etkilendiğini görmek amacıyla düzenlenmiştir.

18 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 387 Tablo 2. Değişken Tablosu Bağımlı DeğiĢkenler DEĞĠġKENLER Bağımsız DeğiĢkenler Mutluluk (1-7) Cinsiyet (1-0) Yaşam Doyumu (1-10) Yaş (18-65) Medeni Hal (4-0) Çocuk Sayısı (0- ) Dini Eğilim (1-0) Eğitim Durumu (0-5) Yapılan Maddi Yardımın Büyüklüğü (0-+ ) Eğlenceye Ayrılan Zaman (1-0) Kamu Hizmetlerinden Duyulan Memnuniyet (5-0) Çalışma Ortamından Duyulan Memnuniyet (3-0) Aylık Gelir Miktarı (0- ) Gelirden Duyulan Memnuniyet (3-0) İşsiz Kalmama Süresi (2-0) Kişinin Yaptığı Maddi Yardım Miktarı (3-0) Aylık Gelir ve Ortalama Gelir Arasındaki Fark (- -+ ) Aylık Gelir ve Kişiyi Mutlu Edecek Minimum Gelir Miktarı Arasındaki Fark (- -+ ) Çalışmada kullandığımız toplam 42 sorudan ve 7 bölümden oluşan anket sadece Türkiye de yaşayan bireylere uygulanmıştır. Bu bölümler, kişisel bilgiler, gelir ve çalışma durumu, enflasyon ve işsiz kalmama süresi, riskten kaçma, mutluluk ve yaşam doyumu, nevrotizm ve sosyal ilişkilerdir. Bu anketten elde edilen verilerin tamamı çalışmada kullanılmamıştır. Anketlerin katılımcılara ulaştırılması için Google Drive üzerinden bir soru formu oluşturulmuş ve anketin dağılımı Facebook, elektronik posta grupları ve diğer sosyal medya araçları aracılığıyla yapılmıştır. Buna ek olarak çeşitli kamu kurumlarına da anketler baskı formunda dağıtılarak veri toplama sürecine devam edilmiştir. Veri toplama süreci 2014 yılı Kasım ayının ilk haftasında başlamış ve 2014 yılı Aralık ayının son haftasında bitmiştir. Bu süre zarfında 662 kişiye ulaşılmıştır fakat eksik verilerin olması sebebiyle 622 kişiye ait

19 388 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) veriler kullanılmıştır. Ankete katılan kişilere ait sosyal, demografik ve ekonomik bilgiler Tablo 3 aracılığı ile özetlenmiştir. Tablo 3. Veri Seti ile İlgili İstatistiki Bilgiler DeğiĢkenler Yüzdelik Dağılım Mutluluk Seviyelerinin Dağılımı 1 %1 3 %15 5 %30 7 %3 2 %4 4 %35 6 %12 Yaşam Doyumu Seviyelerinin Dağılımı 1 %4 4 %12 7 %16 2 %3 5 %20 8 %12 3 %7 6 %15 9 %7 10 %4 Cinsiyet Kadın %49 Erken %51 Yaş Minimum 18 Maksimum 65 Medeni Durum Bekar %25 İlişkisi Var %5 Evli %66 Boşanmış %3 Eşi Vefat Etmiş %1 Çocuk Sayısı Dağılımı Katılımcıların %43,6 sının Çocuk Sayısı 0 Katılımcıların %18,2 sinin Çocuk Sayısı 1 Katılımcıların %26,7 sinin Çocuk Sayısı 2 Katılımcıların %8,5 inin Çocuk Sayısı 3 Katılımcıların %2,1 inin Çocuk Sayısı 4 Katılımcıların %1 inin Çocuk Sayısı 5 Dini Eğilim Katılımcıların %31,5 i haftada en az 1 defa dini bir etkinlikte bulunmaktadır. Katılımcıların %68,5 inin dini etkinliklere katılma sıklığı bir haftadan daha fazladır. Eğitim Durumu İlköğretim %7 Lise %7 Ön Lisans %5 Lisans %58 Yüksek Lisans %16 Doktora %7 Yapılan Maddi Yardım Miktarı Katılımcıların %1 inin bir yıl içerisinde yapmış olduğu maddi yardımları değeri 100 TL nin altındadır. Katılımcıların %7,2 sinin bir yıl içerisinde yapmış olduğu maddi yardımları değeri 100 TL ile TL arasındadır. Katılımcıların %45,8 inin bir yıl içerisinde yapmış olduğu maddi yardımları değeri TL ile TL arasındadır. Katılımcıların %46 sının bir yıl içerisinde yapmış olduğu maddi yardımları değeri TL nin üzerindedir.

20 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 389 Eğlenceye Ayrılan Zaman Kamu Hizmetlerinden Duyulan Memnuniyet Katılımcıların %22,3 ü haftada en az bir defa kendini eğlendiren bir aktiviteye katılmaktadır. Katılımcıların %77,7 sinin kendinin eğlendiren aktivitelere katılma sıklığı bir hafanın üzerindedir. Katılımcıların %6,1 inin kamu hizmetlerinden duyduğum memnuniyetin derecesi 0 dır. Katılımcıların %24,1 inin kamu hizmetlerinden duyduğum memnuniyetin derecesi 1 dir. Katılımcıların %20,9 unun kamu hizmetlerinden duyduğum memnuniyetin derecesi 2 dir. Katılımcıların %48,9 unun kamu hizmetlerinden duyduğum memnuniyetin derecesi 3 dür. Çalışma Ortamı Memnuniyeti Oldukça Memnunum %9 Memnununum %43 O Kadar da Memnun Değilim %35 Memnun Değilim %13 Gelir Dağılımı Durumu TL % TL % TL % TL % TL % TL ve üstü %13 Gelirden Duyulan Memnuniyeti Oldukça Memnunum %4 Memnununum %27 O Kadar da Memnun Değilim %35 Memnun Değilim %34 İşsiz Kalmama Süresi Katılımcıların %21,4 ü hiç işsiz kalmamıştır. Katılımcıların %28 i 1 yıldan daha az bir süre işsiz kalmıştır. Katılımcıların %50,6 sı 1 yıl ve daha uzun süre işsiz kalmıştır. Çalışma Ortamı Memnuniyeti Oldukça Memnunum %9 Memnununum %43 O Kadar da Memnun Değilim %35 Memnun Değilim %13 Aylık Gelir ile Ortalama Gelir Arasındaki Fark Katılımcıların %39 unun geliri ortalama gelir miktarının üzerindedir. Aylık Gelir ve Kişiyi Mutlu Edecek Minimum Gelir İlişkisi Katılımcıların %61 inin geliri ortalama gelir miktarının altındadır. Aylık Gelir>Kişiyi Mutlu Edecek Minimum Gelir %5,14 Aylık Gelir=Kişiyi Mutlu Edecek Minimum Gelir %4,01 Aylık Gelir<Kişiyi Mutlu Edecek Minimum Gelir %90,08

21 390 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) 4.2. Ekonometrik Modeller ve Tahmin Sonuçları Mutluluk seviyesinin bağımlı değişken olduğu modellerden elde edilen analiz sonuçları aşağıda özetlenmiştir. Tablo 4. Mutluluk Seviyesinin Bağımlı Değişken Olduğu Modeller Sıralı Probit Modellere Ait Katsayılar ve p-değerleri DeğiĢkenler MM1 MM2 MM3 MM4 MM5 MM6 Cinsiyet YaĢ Çocuk Sayısı Medeni Hal Dini Eğilim Eğitim Gelir Mem. Kamu Hizmetleri ÇalıĢma Ort. Mem. ĠĢsizlik Eğlence Hayır ĠĢlerine Ayrılan Miktar Aylık Gelir Aylık Gelir ve Ortalama Gelir Arasındaki Fark *0,22 (0,01) **-0,084 (0,04) *0,16 (0) *0,18 (0,04) *0,13 (0,01) *0,09 (0,04) *0,17 (0) *0,12 (0,01) **0,21 (0,04) *0,2 (0) *0,2 (0,01) **-0,01 (0,05) 0,14 (0) ***0,17 (0,06) *0,13 (0,01) **0,09 (0,04) *0,18 (0) 0,12 (0,02) **0,21 (0,04) *0,2 (0) *0,23 (0) *0,13 (0) *0,26 (0) *0,10 (0) *0,14 (0) **0,09 (0,03) *0,17 (0) *0,12 (0,01) *0,24 (0,01) **-0,01 (0,03) *0,13 (0) *0,23 (0,01) *0,09 (0,01) *0,13 (0,01) ***0,08 (0,07) *0,2 (0) *0,14 (0) *0,2 (0,01) ***-0,009 (0,08) *0,13 (0,002) *0,27 (0,003) **0,094 (0,02) *0,11 (0,01) *0,22 (0) **0,12 (0,02) **0,22 (0,003) 0,03 (0,18) ***0,16 (0,06) *-0,012 (0,01) **-0,15 (0,02) **0,11 (0,02) ***0,25 (0,08) ***0,006 (0,08)

22 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 391 Aylık Gelir ve Mutlu Edecek Minimum Gelir Arasındaki Fark *-0,08 (0,003) Gözlem Sayısı Not: Yukarıdaki tabloda *%1 lik, ** %5 lik, ***%10 luk anlamlılık düzeylerini göstermektedir. Parantez içerisindeki değerler ise p-değerleridir. Yaşam Doyumu seviyesinin bağımlı değişken olduğu modellerden elde edilen analiz sonuçları aşağıda özetlenmiştir. Tablo 5. Yaşam Doyumu Seviyesinin Bağımlı Değişken Olduğu Modeller Sıralı Probit Modellere Ait Katsayılar ve p-değerleri DeğiĢkenler YDM1 YDM2 YDM3 YDM4 YDM5 YDM6 Cinsiyet YaĢ Çocuk Sayısı Medeni Hal Dini Eğilim Eğitim Gelir Memnuniyeti Kamu Hizmetleri ÇalıĢma Ort. Mem. ĠĢsizlik Eğlence Hayır ĠĢlerine Ayrılan Miktar *0,32 (0) *-0,12 (0) *0,16 (0) *0,23 (0,01) *0,16 (0) *0,21 (0) *0,3 (0) *-0,11 (0) 0,18 (0) *0,25 (0) *0,09 (0,01) *0,21 (0) *0,28 (0) *0,21 (0) *0,28 (0) *-0,014 (0) *0,14 (0) **0,19 (0,04) *0,17 (0) *0,22 (0) *0,3 (0) *0,26 (0) *0,3 (0) *-0,01 (0) *0,22 (0,01) *0,23 (0) 0,25 (0) *0,22 (0,03) *0,2 (0) *0,29 (0) **-0,01 (0,02) **0,2 (0,03) ***0,09 (0,08) *0,21 (0) 0,27 (0) **0,21 (0,03) *0,23 (0) *0,3 (0) *-0,01 (0) *0,14 (0) 0,37 (0) *0,33 (0)

23 392 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Aylık Gelir Aylık Gelir ve Ortalama Gelir Arasındaki Fark Aylık Gelir ve Mutlu Edecek Minimum Gelir Arasındaki Fark **0,06 (0,02) **0,06 (0,02) ***0,005 (0,09) *-0,12 (0) Gözlem Sayısı Not: Yukarıdaki tabloda *%1 lik, ** %5 lik, ***%10 luk anlamlılık düzeylerini göstermektedir. Parantez içerisindeki değerler ise p-değerleridir Tahmin Sonuçlarının Değerlendirilmesi Bağımlı değişkenler olan yaşam doyumu ve mutluluk sıralı yapıya sahip olduğu için sıralı probit (ordered probit) 1 tahmin yöntemi kullanılarak modeller tahmin edilmiştir. Her iki bağımlı değişken için yapılan analizlerden elde edilen sonuçlar gelir değişkeni hariç olmak üzere niteliksel ve istatistiki olarak paralellik göstermiştir. Cinsiyet, medeni hal, eğitim seviyesi, dini eğilim, eğlenceye ayrılan zaman, işsiz kalmama süresi, gelirden ve kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyet gibi niteliksel değişkenler kategorik değişken olarak (0,1,2,3 gibi) analize dahil edilmiştir. Öncelikle kişinin cinsiyetinin kadın olması mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Bu durum kadınların hem negatif hem de pozitif durumlara verdikleri tepkilerin erkeklere göre daha şiddetli olmasıyla açıklanabilir. Tenaglia (2007: 15) kadınların erkeklerden daha mutlu olduğunu bunun nedenini de kadınların hem yaşadıkları mutluluğu hem de mutsuzluğu erkeklerden daha çok hissetmelerine bağlamıştır. Yani aynı kötü veya iyi durum karşısında erkeklerin verdikleri tepkiler kadınlara göre daha zayıftır. Bu durum genel mutluluk seviyesinin kadınlar için daha yüksek çıkmasına yol açmaktadır. Tablo 6 de de görüldüğü üzere kadınların hem 1 Probit yöntemi bağımlı değişkenin 2 kategori (örneğin, 0-1 olduğu) modellerde kullanılmaktadır. Sıralı (ordered) Probit yöntemi ise bağımlı değişkenin ikiden fazla sıralı yapıya (0-1-2 veya vb. gibi) sahip olduğu modellerde kullanılmaktadır. Bu çalışmada bağımlı değişkenlerimiz olan yaşam doyumu 10 kategori, bir diğer bağımlı değişkenimiz olan mutluluk ise 7 kategoridir. Bu nedenle çalışmanın analiz kısmında Sıralı (ordered) Probit Model kullanılmıştır.

24 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 393 ortalama yaşam doyumu hem de ortalama mutluluk seviyesi bu çalışmada kullanılan verilere göre erkeklerden daha yüksektir. Tablo 6. Cinsiyetlere Göre Ortalama Yaşam Doyumu ve Ortalama Mutluluk Cinsiyet Ortalama YaĢam Doyumu Ortalama Mutluluk (1-10) (1-7) Kadın 4,92 3,38 Erkek 4,56 3,26 Kişinin yaşında meydana gelen artış mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını azaltmaktadır. Bu etkinin nedenleri zaman içinde yaş ilerledikçe artan kaygı, stres, maddi problemlerle baş etme zorunluluğu ve ilerleyen yaşla beraber ortaya çıkan sağlık problemleri olabilir. Buna ek olarak kişinin yaşı ilerledikçe hayattan beklentilerinin azalması ve yaşam memnuniyetinin düşmesi de ortaya çıkan bu negatif etkinin açıklayıcısı olabilir. Kişinin sahip olduğu çocuk sayısında meydana gelen artış mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını azaltmaktadır. Bu durum çocuk sayısında meydana gelen artışın bireyi hem maddi (eğitim vb. masraflar) hem de özellikle ergenlik döneminde manevi olarak negatif yönde etkilemesiyle açıklanabilir. Gelişmiş ülkelerde çocuk sayısının kişinin mutluluğunu negatif olarak etkilediği gözlemlenirken az gelişmiş ülkelerde ise çocuk sayısının kişinin mutluluğunu pozitif olarak etkilediği gözlemlenmiştir. Bu çelişkili durum az gelişmiş ülkelerde çocukların aile bütçesine olan katkısıyla, diğer taraftan gelişmiş ülkelerdeki çocuk sayısındaki artışın ise çocuk yetiştirme masrafları dolayısıyla ailelerin bütçesini ciddi şekilde negatif olarak etkilemesiyle açıklanabilir (Peiro, 2006: 357). Kişinin evli olması ya da bir birlikteliğinin olması mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Bunun nedeni bireyin sosyal bir varlık olması ve özellikle aile bağları ve/veya partnerleri aracılığıyla dâhil oldukları çeşitli sosyal ağlar sayesinde daha güvenli ve mutlu hissetmeleridir. Bu görüş Peiro (2006) ve Diener vd. (1999) tarafından da desteklenmektedir. Yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre evli insanların yaşamdan duydukları memnuniyet bekarlardan daha fazladır. Hatta evli insanlar boşanmış, dul kalmış ya da hiç evlenmemiş kişilerden daha mutludurlar (Peiro, 2006: 358; Diener vd., 1999: 289). Tenaglia (2007: 29) da yaptığı çalışmada evliliğin kişilerin mutluluğunu pozitif yönde etkilediğini ifade etmiştir.

25 394 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Eğitim seviyesinde meydana gelen artış, kişinin mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Eğitim seviyesinde meydana gelen artış, özellikle gelir seviyesinde artışa neden olduğu için gelirle bağlantılı olarak mutluluk ve yaşam doyumu seviyesini de olumlu yönde etkilemektedir. Diğer taraftan kişinin eğitim seviyesinin yükselmesi, farklı ilgi alanları bulması ve kendini geliştirebileceği bir çevre edinme fırsatı yakalama olasılığı yarattığı için de mutluluk seviyesi üzerinde olumlu bir etki yaratmaktadır. Blanchflower ve Oswald (2004) yaptıkları çalışmada eğitim seviyesinin öznel iyi oluş üzerindeki etkisinin pozitif olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Blanchflower ve Oswald (2004: 1371) bu durumu eğitim seviyesi arttıkça artan gelir seviyesine bağlamaktadırlar. Gelir memnuniyetinde meydana gelen bir artış, kişinin mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Kişinin gelirinden duyduğu memnuniyet, ulaşmak istediği hedeflerine yakınlığı ile ilişkili ve bu nedenle mutluluğu üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Çalışma ortamından ve kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyette meydana gelen bir artış, kişinin mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Kamusal hizmetlerden duyulan memnuniyetin yarattığı olumlu etkinin nedeni kişinin yaşadığı toplumdaki refah göstergelerinden biri olan sağlık, ulaşım vb. kamu hizmetlerinden sağladığı haz nedeniyle kişinin içinde bulunduğu toplumdan ve dolayısıyla yaşadığı hayattan duyduğu memnuniyeti etkileyerek mutluluk seviyesini artırmasıdır. Kişinin işsiz kalmama süresinin az olması kişinin mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Kişinin daha önce işsiz kalmamış olmasının mutluluğu üzerinde yarattığı pozitif etkinin nedenleri işsiz kalmadığı için kişinin kendini yeterli ve daha güvende hissetmesi, ihtiyaçlarını karşılamak için başka birinin yardımına ihtiyaç duymaması ve işsizliğin yarattığı negatif etkilere maruz kalmayarak psikolojik olarak daha iyi hissetmesi olarak sıralanabilir. Tenaglia (2007) yaptığı çalışmada benzer sonuçlara ulaşmıştır. Tenaglia (2007) ya göre işsizliğin maliyeti sadece kaybedilen gelir değildir. İşsizliğin aynı zamanda manevi maliyeti de bulunmaktadır. Söz konusu manevi maliyet kişinin özgüvenini ve özsaygısını azaltarak sosyal ilişkilerine ve içinde bulunduğu toplumdaki kimliğine zarar vererek öznel iyi oluşu üzerinde dolaylı olarak negatif bir etki ortaya çıkarabilir (Tenaglia, 2007: 20). Kişinin haftada en az bir defa dini bir aktiviteye katılması mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Bunun nedeni dini yönden inançlı olan kişilerin hem günlük

26 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 395 işlerden kaynaklanan problemlere hem de ciddi krizlere verdikleri tepkilerin inançlı olmayanlara göre daha olumlu olmasıdır. Bu konuyla ilgili Gallup Organization tarafından yapılan çalışmada, dini inancı güçlü olan ve olmayanlar arasında yapılan karşılaştırmada dini inancı güçlü olan bireylerin dini inancı zayıf olanlara göre iki kat daha fazla çok mutluyum (very happy) seçeneğini işaretledikleri gözlemlenmiştir (Myers ve Diener, 1995: 14). Ayrıca dini olarak aktif olanların katıldıkları etkinlikler vb. de sosyal olarak kendilerini iyi hissetmelerine neden olmaktadır. Kişinin haftada en az bir defa kendini eğlendiren bir aktiviteye katılması kişinin mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Bunun nedeni kişinin kendini eğlendiren aktivitelere katılımının doğal olarak mutluluk seviyesini ve yaşam doyumunu olumlu yönde etkilemesidir. Ayrıca arkadaşları veya ailesiyle geçirdiği zaman dilimi sağlam sosyal ilişkiler geliştirmesine yol açarak kişinin psikolojisini olumlu yönde etkilemektedir. Hayır işlerine ayrılan miktarda meydana gelen artış kişinin mutlu olma olasılığını ve daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Kişinin başkasına yardım edebilecek durumda olması hem kişinin kendini çevresindeki insanlar için önemli hissetmesine yol açmakta hem de yaşadığı toplumun bir parçası gibi hissedip başkaları üzerinde olumlu etkiler yarattığını düşünmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla hayır işlerine ayrılan miktarda meydana gelen artış bireyin psikolojisini olumlu yönde etkilemekte ve mutluluk seviyesinin artmasına yol açmaktadır. Gelirde meydana gelen artış mutluluk seviyesi üzerinde istatistiki olarak anlamlı değilken yaşam doyumu üzerinde istatistiki olarak anlamlıdır. Dolayısıyla aylık gelir miktarında meydana gelen artış sadece daha yüksek bir yaşam doyumu seviyesine sahip olma olasılığını artırmaktadır. Bu analizdeki en önemli noktalardan biri, gelir faktörünün öznel iyi oluşun iki farklı bileşeni üzerinde farklı etkiler yaratmasıdır. Aylık gelir ve ortalama gelir arasındaki fark arttıkça (aylık gelir ortalama gelirden büyük iken) kişinin mutlu olma olasılığı ve daha yüksek bir yaşam doyumuna sahip olma olasılığı artmaktadır. Yani kişinin geliri ortalama gelirin üzerine çıktıkça bu mutluluk seviyesini ve yaşam doyumunu olumlu yönde etkilemektedir. Analiz sonuçlarına göre aylık gelir ve kişiyi mutlu edecek minimum gelir arasındaki fark arttıkça (aylık gelir kişiyi mutlu edecek minimum gelirden küçük ise) yani kişi kendini mutlu edeceğine inandığı gelirden uzaklaştıkça mutlu olma olasılığı ve daha yüksek bir yaşam doyumuna ulaşma olasılığı azalmaktadır. Özetle, yaşam doyumu üzerinde etkili iken mutluluk seviyesi üzerinde istatistiki olarak anlamlı değildir. Diğer taraftan kişinin gelirinin ortalama

27 396 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) gelirden fazla olması istatistiki olarak kişinin mutluluğu üzerinde etkilidir. Yani kişi mutlak gelirini değil göreli gelirini önemsemektedir. Mutlak gelirin önemli olmadığına dikkat çeken bir başka nokta da gelir miktarı mutluluk üzerinde etkili değilken gelirden duyulan memnuniyetin mutluluk seviyesini olumlu yönde etkilemesidir. Gelirde meydana gelen artışın, mutluluk seviyesi üzerinde istatistiki olarak anlamlı olmamasının nedenlerinden diğerleri ise kişinin gelirine adaptasyon sağlaması ve gelir arttıkça artan daha çok gelir elde etme isteğidir. Bu durumun göstergelerinden biri olarak kişinin sahip olduğu gelir arttıkça kendisini mutlu edeceğine inandığı minimum gelirin de artmasını gösterebilir ve bu durum Tablo 7 den incelenebilir. Tablo 7 de kişilere kendilerini mutlu edecek minimum gelir miktarının ne kadar olduğu sorulmuş ve kişilerinin gelirleri arttıkça kendilerini mutlu edeceğine inandıkları gelir miktarına verdikleri cevabın da arttığı gözlemlenmiştir. Bunun nedeni kişilerin gelirlerine adaptasyon sağlamış olmalarıdır. Tablo 7. Artan Gelir Elde Etme İsteği Gelir Grupları KiĢiyi Mutlu Edecek Ortalama Minimum Gelir Aralıktaki KiĢi Sayıları (Toplam: 622) TL Aralığı TL TL Aralığı TL TL Aralığı TL TL Aralığı TL TL Aralığı TL TL Aralığı TL TL Aralığı TL TL Aralığı TL TL ve Üstü TL 13 Kişilerin gelir gruplarında artış oldukça kendilerini mutlu edeceklerine inandıkları minimum gelir miktarı da artmaktadır. Fakat aylık geliri TL yi geçen kişilerin kendilerini mutlu edeceklerini düşündükleri minimum gelir seviyesinde bir azalma meydana gelmektedir. Bu durum kişinin doyuma ulaşmaya başlamasıyla ilişkilendirilebilir.

28 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 397 Kişinin aylık gelirinden kendini mutlu edecek minimum geliri çıkardığımızda oluşan fark arttıkça (aylık gelir minimum gelirden küçük ise) yani kişi kendini mutlu edecek minimum gelirden uzaklaştıkça mutluluk seviyesi ve yaşam doyumu negatif olarak etkilenmektedir. Bu durum Tablo 8 de de net olarak görülmektedir. Tablo 8. Aylık Gelir ve Kişiyi Mutlu Edecek Minimum Gelir Arasındaki İlişkinin Mutluluk ve Yaşam Doyumu Üzerindeki Etkisi Gruplar Mutluluk Ortalaması YaĢam Doyumu Ortalaması KiĢi Sayısı Kendini mutlu edecek minimum gelirin, aylık gelirinden daha fazla olduğunu söyleyenler Kendini mutlu edecek minimum gelirin aylık gelirine eşit olduğunu söyleyenler Kendini mutlu edecek minimum gelirin, aylık gelirinden daha az olduğunu söyleyenler 4,29 5, ,57 6, ,74 6,9 32 Sonuç Bu çalışmada öznel iyi oluş bileşenleri olan mutluluk ve yaşam doyumu kavramlarının, gelir başta olmak üzere çeşitli ekonomik, sosyal ve demografik faktörlerden nasıl etkilendiği üzerinde durulmuştur. Çalışmada anket yöntemi kullanılmış ve bu yöntemle elde edilen veriler sıralı probit (ordered probit) yöntemiyle tahmin edilmiştir. Ankete 662 kişi katılmış fakat analizler 622 kişinin verileri ile yürütülmüştür. Modelde kullanılan bağımsız değişkenler olan yaşam doyumu ve mutluluk için ayrı ayrı 6 farklı model kurulmuş ve modellerden elde edilen sonuçların gelir değişkeni hariç olmak üzere diğer değişkenlerin niteliksel olarak oldukça benzer olduğu gözlemlenmiştir. Modellerde kullanılan bağımsız değişkenler; cinsiyet, yaş, kişinin sahip olduğu çocuk sayısı, eğitim seviyesi, medeni hal, aylık gelir miktarı, gelir memnuniyeti, çalışma ortamı memnuniyeti, dini eğilim, eğlenceye zaman ayırma, aile ve arkadaşlarla geçirilen zaman, sağlık ulaşım vb. kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyet, işsiz kalmama süresi, aylık gelir ve ortalama gelir arasındaki fark ve aylık gelir ile kişiyi mutlu edecek minimum gelir arasındaki fark olarak sıralanabilir. Kişinin cinsiyetinin kadın olması mutluluk ve yaşam doyumunu olumlu yönde etkilemektedir. Diğer taraftan kişinin yaşında ve çocuk sayısında meydana gelen artış yaşam doyumunu ve mutluluk seviyesini olumsuz yönde

29 398 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) etkilemektedir. Çalışma ortamından, gelirden ve kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyette meydana gelen artış, yaşam doyumunu ve mutluluk seviyesini olumlu yönde etkilemektedir. Analiz sonuçlarından elde edilen bilgiye göre kişinin eğitim seviyesinde meydana gelen artış gelir artışına neden olduğu için yaşam doyumu ve mutluluk seviyesi üzerindeki etkisi olumlu yöndedir. Kişinin haftada en az bir defa dini ya da kendini eğlendiren bir etkinliğe katılmasının yaşam doyumu ve mutluluk seviyesi üzerindeki etkisi pozitiftir. Ayrıca kişinin hayır işlerine ayırdığı miktarda meydana gelen artışın yaşam doyumu ve mutluluk seviyesi üzerindeki etkisi olumlu yöndedir. Gelir değişkeninin mutluluk seviyesi üzerinde istatistiki olarak anlamlı olmadığı, yaşam doyumu üzerinde ise istatistiki olarak anlamlı olduğu gözlemlenmiştir. Gelir değişkeninin mutluluk seviyesi üzerinde istatistiki olarak anlamlı olmaması çeşitli teorilerle açıklanmaya çalışılmaktadır. Bunlardan biri göreli gelir kavramı ve karşılaştırma etkisidir. Yani kişiler sahip oldukları mutlak geliri değil, kendilerini diğer kişilerle karşılaştırdıklarında sahip oldukları gelirin büyüklüğünü önemsemektedirler. Bir bireyin gelirinin çok yüksek olması herkesin gelirinin çok yüksek olduğu bir çevrede kişiyi mutlu etmeye yetmemektedir. Kişi herkesin kendisinden maddi olarak daha kötü olduğu bir çevrede ise mutlak olarak geliri gerçekten yüksek olmasa da mutlu olabilmektedir. Kişinin kendini karşılaştırdığı referans grubun standartlarının o kişiden yüksek olması da bireyi mutsuz etmektedir. Mutluluk kavramının doğası gereği, heterojen bir yapıya sahip olması ve kimilerinin mutluluk tanımı içerisinde gelir kavramının bulunmaması da gelir faktörünün mutluluk seviyesi üzerinde etkili olmamasını açıklamaya çalışan teorilerden biridir. Bir diğer teori ise artan aspirasyon seviyesi ve adaptasyon yeteneğidir. Bu durum kişinin gelirinde bir artış meydana geldiğinde geçici olarak kişinin kendini mutlu hissetmesi fakat zamanla bu gelir seviyesine adaptasyon sağladığı için gelirin mutluluk üzerindeki etkisinin yok olmasıdır. Ayrıca kişi gelirine adaptasyon sağlarken tüketim alışkanlıklarını da değiştirdiği için artan aspirasyon seviyesi nedeniyle daha çok gelir elde etmek istemeye de devam etmektedir. Aylık gelir ve ortalama gelir arasındaki fark (aylık gelirden ortalama geliri çıkardığımızda oluşan fark) değişkeninde (aylık gelir ortalama gelirden büyük ise) meydana gelen artışın yaşam doyumu üzerindeki etkisi pozitiftir. Aylık gelirin ortalama gelirden fazla olması kişiyi olumlu yönde etkilemektedir. Kişinin gelirinin kendini mutlu edecek minimum gelir noktasına yaklaşması ve bu noktayı aşması mutluluk seviyesini olduğu gibi yaşam doyumu seviyesini de olumlu yönde etkilemektedir.

30 Zeynep Çirkin Türkmen Göksel Mutluluk ve Gelir 399 Kaynakça Alexandrova, Anna (2005), Subjective Well-Being and Kahneman s Objective Happiness, Journal of Happiness Studies, 6: Blanchflower, David G. ve Andrew. J. Oswald (2004), Well-Being Over Time in Britain and the USA Journal of Public Economics, 88: Carbonell, A. Ferrer-i (2005), Income and Well-Being: An Empirical Analysis of the Comparison Income Effect, Journal of Public Economics, 89: Diener, Ed (1984), Subjective Well-Being, Pyschological Bulletin, 95 (3): Diener, Ed, Eunkook M. Suh, Richard E. Lucas ve Heidi L. Smith (1999), Subjective Well-Being: Three Decades of Progress, Psychological Bulletin, 125 (2): Diener, Ed, Christie Napa Scollon ve Richard E. Lucas (2004), The Evolving Concept of Subjective Well-Being: The Multiaceted Nature of Happiness, Advances in Cell Aginig and Gerontology, 15: Diener, Ed ve Martin E. P. Seligman (2004), Beyond Money: Toward an Economy of Well-Being, Psychological Science in the Public Interest, 5 (1): Easterlin, Richard (1974), Does Economic Growth Improve the Human Lot? Some Empirical Evidence, David, Paul Allan ve Melvin Warren Reder (Ed.), Nations and Households in Economic Growth (New York: Academic Press): Easterlin, Richard (1995), Will Raising the Incomes of All Increase the Happiness of All? Journal of Economic Behavior and Organization, 27: Easterlin, Richard ve Laura Angelescu (2009), Happiness and Growth the World Over: Time Series Evidence on the Happiness-IncomeParadox, IZA Discussion Paper, No: Frey, Bruno S. ve Alois Stutzer (2002), What can Economist Learn from Happiness Research?, Journal of Economic Literature, 40 (2): Kahneman, Daniel ve Angus Deaton (2010), High Income Improves Evaluation of Life but Not Emotional Well-being, Proceedings of the National Academy of Sciences in the United States of America, 107: Layard, Richard (2005), Happiness and Public Policy, LSE Health and Social Care Discussion Paper No: 14. Myers, David G ve Ed Diener (1995), Who is Happy, Psychological Science, 6 (1): Oishi, Shigehiro, Jesse Graham, Selin Kesebir ve Iolanda Costa Galinha (2013), Concepts of Happiness Across Time and Cultures, Personality and Social Psychology Bulletin, 39 (5): Pavot, William ve Ed Diener (1993), Review of the Satisfaction With Life Scale, Psychological Assessment, 5 (2): Peiro, Amado (2006), Happiness, Satisfaction and Socio-economic Conditions: Some International Evidence, The Journal of Economics, 35: Proto, Eugenio ve Aldo Rustichini (2013), A Reassessment of the Relationship Between GDP and Life Satisfaction, PlosOne, 8 (11): Rojas, Mariano (2007), Heterogeneity in The Relationship Between Income and Happiness: A Conceptual-Referent-Theory Explanation, Journal of EconomicPsychology, 28: Stevenson, Betsey ve Justin Wolfers (2008), Economic Growth and Subjective Well-Being: Reassessing the Easterlin Paradox, İZA Discussion Paper, No: 3654.

31 400 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Scitovksy, Tibor (1974), The Joyless Economy: An Inquiry into Human Satisfaction and Consumer Dissatisfaction (Oxford Press). Şeker, Murat (2011), Mutluluk Ekonomisi, Sosyoloji Konferansları, 39: Tenaglia, Simone (2007), Testing Theories on Happiness: A Questionnaire, Working Paper: 1-44, University of Tor Vergata, Roma. Veenhoven, Rutt (1996), The Study of Life Satisfaction, Saris, Willem E., Ruut Veenhoven, Annette C. Scherpenzeel ve Brendan Bunting (Ed.), Comparative Study of Satisfaction with Life in Europe (Budapest: Eötvös University Press):

32 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s MEKÂNSAL EKONOMETRİ VE SOSYAL BİLİMLERDE KULLANIM ALANLARI * Öz Dr. Sevgi Eda Tuzcu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyal bilimler literatüründe, sosyal normların, komşuluk etkilerinin veya referans gruplarının bireylerin karar verme süreci üzerindeki etkisi uzun zamandır tartışılmaktadır. Ne var ki, geleneksel yöntemlerdeki gözlemlerin birbirinden bağımsız olduğu varsayımı, söz konusu etkiyi yansıtamamakta ve çalışmalarda hataların olmasına yol açmaktadır. Mekânsal ekonometriyi, gözlemler arasındaki komşuluk ilişkilerini ve bu ilişkilerin neden olduğu sorunları dikkate alan yöntemler bütünü olarak tanımlamak mümkündür. Burada, dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, mekânın, bir başka deyişle gözlemler arasındaki uzaklığın nasıl belirlendiğidir. Mekân, bölgesel çalışmalarda ele alındığı şekliyle coğrafik olarak tanımlanabilirken, ekonomik uzaklık ya da kişisel uzaklık gibi soyut kavramlarla da ifade edilebilir. Bu nedenle, çalışmanın gerekliliklerine uygun bir mekân tanımının yapılması büyük önem taşımaktadır. Bu çalışma, öncelikle her biri farklı anlamlara gelen mekânsal regresyon çeşitlerini sınıflandırmakta ve bu yönüyle, söz konusu yöntemler arasında seçim yapmak isteyen araştırmacılara yol göstermeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın bir diğer katkısı ise farklı uzaklık tanımlarına göre çalışmaları incelemesi ve literatürden örnekler sunmasıdır. Bu örnekler, uzaklığın coğrafi olarak tanımlanıp tanımlanmamasına göre iki grupta ele alınmıştır. Etkisi Anahtar Sözcükler: Konum, Mekânsal Regresyon, Coğrafi Uzaklık, Ekonomik Uzaklık, Komşuluk Spatial Econometrics and Its Usage in Social Sciences Abstract Social science literature has long discussed the importance of so-called social norms, neighborhood effects or peer influences on the decision making process of individuals. However, traditional econometric techniques usually rely on the assumption that observetations are independent from each other, and therefore cannot reflect these effects, and often leads to incorrect inferences. Spatial econometrics can be considered as the modeling techniques that account for the peculiarities caused by the space component. Here, one of the most critical points of spatial models is the definition of the neighborhood, in other words, the location of observations. The proximity among locations can be defined based on the geography as in the regional studies or economic distances. Even abstract concepts of proximity, such as the inter-personal distance, can be used in such techniques. Hence, the distance definition that is appropriate to the notion of the study plays an important role. This study attempts to classify the spatial regressions, in which each one of which has a different interpretation, and tries to guide the researches while selecting the correct modeling technique. Another major point of this study is that it presents examples of studies in the field according to their distance definitions. These papers are grouped on the base of the geographical or nongeographical distance concepts employed. Keywords: Location, Spatial Regression, Geographical Distance, Economical Distance, Neighborhood Effect * Makale geliş tarihi: Makale kabul tarihi:

33 402 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları * Giriş Manski (1993, 2000), sosyal normlar, komşuluk etkileri, çoğunluk etkisi veya referans grubu olarak adlandırabileceğimiz etkilerin, kişilerin ekonomik kararlarını doğrudan belirlediğini ortaya koymaktadır. Örneğin, oligopol modellerinde her bir firma üretim düzeylerini birbirlerine göre belirlemekte, bu da endüstrideki toplam üretim düzeyini oluşturmaktadır. Benzer şekilde, Akerlof (1997), karar verme sürecinin, kişilerin eğitim düzeyleri, tutumları vb. nin yanı sıra, onların arkadaşlık ve aile ilişkilerinin, bir başka deyişle sosyal ağlarının da etkisi altında olduğunu belirtmektedir. Ne var ki, geleneksel ekonometrik yöntemler genellikle gözlemlerin birbirinden bağımsız olduğu ve varyansın sabit olduğu varsayımı üzerine kurulu olan Gauss Markov Teoremi ne dayanır. Komşuluk ilişkilerinin, bir başka deyişle ekonomik birimlerin kararlarında, komşularının hareketlerinin ve/veya kararlarının etkisinin modele dahil edilmesi ise, her iki varsayımın da sağlanabilirliğini oldukça düşürmektedir. Bu varsayımların ihlali, katsayıların ve anlamlılık düzeylerinin yanlış yorumlanması, uygun olmayan modellerin kullanılması, uyumun iyiliği testlerinin geçerli olmaması gibi ciddi sorunlara yol açabilmektedir (LeSage, 1997). Bu çalışma, komşuluk ilişkilerinin ekonometrik modellere nasıl dahil edildiğini ve bu modellerin sınıflandırılmasını, literatürden örnekler vererek açıklamayı amaçlamaktadır. Bu süreçte, geleneksel yöntemler için sorun yaratan söz konusu ilişkilerin nasıl tanımlandığına ise özel bir önem atfedilecektir. Anselin (1988), mekânsal ekonometriyi, konumdan kaynaklanan farklılıkların istatistiksel analize dahil edilmesi şeklinde tanımlamaktadır. Bu çerçevede düşünüldüğünde, mekânsal ekonometriyi, geleneksel ekonometri içerisinde, gözlemler arası mekânsal uzaklıkları dikkate alan bir alt dal olarak görmek mümkündür (Anselin, Gallo ve Jayet, 2008). Bu farklılıkların modelleme sürecine eklenmesi ile geleneksel olarak tanımlanan ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi mümkün olabilmektedir. Çünkü mekânsal veriler, geleneksel ekonometrideki verilere ek olarak, uzaydaki konumlar hakkında da * Bu çalışma, 2015 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamlanan A New Look at Mutual Fund Tournament Hypothesis Using Spatial Modeling adlı doktora tezinden türetilmiştir.

34 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 403 bilgi sağlar (Arbia, 2006). Ne var ki, Harris, Moffat ve Kravtsova (2011), bu ilişkilerin tanımlanma sürecinin genellikle belirsiz olduğunu ve modellerin sonuçlarının değişik uzaklık tanımlarına göre farklı sonuçlar verebileceğini ortaya koymaktadır. Öte yandan, Anselin (1988) konumun, bir başka deyişle gözlemler arası uzaklıkların coğrafi verilerden elde edilerek belirlenebileceği gibi, ekonomik uzaklıklar, kişiler arası uzaklıklar gibi soyut anlamda da tanımlanabileceğini ifade etmektedir. Bu anlamda, aslında mekânsal ekonometrideki en önemli noktalardan biri söz konusu komşuluk ilişkisinin tanımlanması olacaktır. Ancak, sosyal bilimler literatüründe farklı uzaklık tanımlarının bir arada sunulduğu bir çalışmaya kolaylıkla rastlanamamaktadır. Bu nedenle, bu çalışmanın özellikle Türkçe literatürde söz konusu yöntemleri kullanmayı planlayan okuyucuya model oluşturma ve seçme konusunda yardımcı olması beklenmektedir. Çalışmanın sonraki bölümü, kısaca konumdan kaynaklanan sorunlara ve mekânsal ekonometri modellerinin sınıflandırılmasına değinmektedir. İkinci bölüm ise sosyal bilimlerde kullanılan farklı uzaklık tanımlarına göre literatürdeki çalışmaları incelemektedir. Son bölümde ise genel bir değerlendirmeye ulaşmak mümkündür. 1. Mekânsal Ekonometrinin Kapsamı 1.1. Mekânsal Etkiler Anselin (1988), uzaklıkların modelleme sürecine dahil edilmesi ile ortaya çıkan etkileri mekânsal etki (spatial effects) olarak tanımlamakta ve mekânsal bağımlılık ve mekânsal heterojenlik olarak ikiye ayırmaktadır. Bu etkilerden ilki olan mekânsal bağımlılık, temel olarak Tobler (1970: 236) in şu ilkesine dayanır: Birbirine mekânsal olarak yakın olan gözlemler, uzak olanlara göre daha fazla benzeşir. Coğrafik açıdan, Tobler (1970) bu durumu şöyle bir örnekle açıklamaktadır: Bir bölgedeki popülasyonun artışı, kendi iç sürecinden etkilendiği kadar, diğer bölgelerdeki popülasyon artışından da etkilenir. Bir başka deyişle, uzayda bir noktada bulunan bir bağımlı değişken, başka noktalarda bulunan gözlemlerle bir fonksiyon ile ifade edilebilecek şekilde ilişkili olabilir (Anselin ve Griffith, 1988). Anselin (2010), mekânsal bağımlılık veya mekânsal otokorelasyonu daha formel bir biçimde coğrafik uzay/ şebeke uzayı üzerindeki gözlemlerin göreli pozisyonundan kaynaklanan ve standart tekniklerle çözülemeyen bir çeşit çapraz kesit korelasyon olarak tanımlamaktadır. Burada, gözlemler arasındaki korelasyon tarafından temsil edilen ilişkinin yapısı, gözlemlerin uzaydaki pozisyonlarına göre spesifik bir sıralama izlemesi ile oluşur (Anselin, 2006).

35 404 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) İlk bakışta, mekânsal bağımlılık, zaman serilerinde ortaya çıkan ardışık korelasyon (serial correlation) gibi düşünülebilir (Anselin, 1988). Ancak, zaman serilerinde gözlemler geçmişe doğru tek yönlü bağımlılık göstermektedir. Mekânsal bağımlılık söz konusu olduğunda ise i konumundaki bir gözlem, j konumundaki bir başka gözleme bağımlılık göstermektedir. Bu nedenle zaman serilerindeki tek yönlü gecikmeli değişken, mekânsal ekonometride çok yönlü hale gelmekte ve geleneksel ekonometrik yöntemleri kullanarak çözüme ulaşmayı engellemektedir. Bu anlamda düşünüldüğünde, komşuluk ilişkileri her yöne doğru söz konusu olabilir. Bir başka deyişle, uzayda i konumuna her yönde komşu olabilecek sınırsız sayıda olası j konumundan bahsetmek mümkün olabilecektir. Bu ilişkilerin belirlenme biçimi bir sonraki bölümün içerisinde olan Komşuluk İlişkilerinin Modele Eklenmesi başlığı altında daha ayrıntılı tartışılmaktadır. LeSage ve Pace (2009), hata terimlerinin birbirinden bağımsız olarak standart normal dağılım ile dağılmaları beklenen doğrusal bir regresyon modelinde, komşuluk ilişkilerinin dahil edilmesi ile veri üretim sürecinin aşağıdaki gibi olacağını belirtmektedir: y y y i y 2 ~ N(0, ) i j 2 ~ N(0, ) j i j j i X i X j i i 1 j j 2 i=1 ve j=2, komşu gözlemleri ifade etmektedir ve i konumundaki değerlerin j konumuna bağlı olduğu varsayılmaktadır. Ancak, bu tip bir eşanlı denklem sistemi, potansiyel olarak n 2 -n tane parametre tahmini gerektireceğinden hızlı bir biçimde serbestlik derecesi problemi yaratacaktır (Anselin, 2006; LeSage ve Pace, 2009). Bu sorun, uzaklıkları ifade eden bir mekânsal ağırlık matrisinin, veri üretim sürecine dahil edilmesi ile çözülebilmektedir. LeSage (1999) ve Zeren (2011), mekânsal bağımlılığın ilk sebebi olarak veri toplama sürecindeki adrese bağımlılık gibi bazı durumların yarattığı ölçüm hatalarını göstermektedir. Diğer ve en önemli sebebi ise, ekonomik, bölgesel veya sosyal ilişkilerin konuma bağlı yapısının dikkate alınmamasının getirdiği dışlanmış değişken sorunudur. Bu dışlanmış değişken, geleneksel yöntemlerde olduğu gibi, otokorelasyon problemini beraberinde getirmektedir. Geleneksel durumdan farklı olarak, burada uzayda her yöne doğru gelişebilen mekânsal bir otokorelasyon söz konusudur. Mekânsal etkilerden ikincisi olan mekânsal heterojenlik ise, çapraz kesit analizdeki heterojenliğin özel bir türüdür. Bir konumdan diğerine göre değişen/ (1)

36 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 405 sabit olmayan varyans sorunu olarak da tanımlanabilir (Anselin ve Griffith, 1988; Griffith ve Paelinck, 2011). Anselin (1988) e göre, mekânsal heterojenlik; fonksiyonun şeklinin ve parametrelerin konum, uzaklık veya bölgeye göre değişiklik göstermesi, bir başka deyişle veri seti boyunca sabit olmamasıdır. Bu durum başlangıçtaki veri setinden kaynaklanabileceği gibi, her konumda değişiklik gösteren komşu sayısı nedeniyle sonradan da ortaya çıkabilir (Anselin, 2003). Örneğin, çapraz kesit veri ile zengin ve gelişmemiş bölgeleri inceleyen bir araştırmacı, bölgeler arasındaki sınırların rastgele olarak belirlenmesi nedeniyle konumdan kaynaklanan heteroskedastisite ile karşılaşabilir. Mekânsal bağımlılığın tersine, bu ikinci etki, klasik ekonometrik yöntemler ile çözülebilir. Bu nedenle mekânsal bağımlılık sorununa literatürde daha çok yer verildiği gözlemlenmektedir (Florax ve Van Der Vlist, 2003). Ancak mekânsal ekonometri, bu sorun için daha az parametre yardımıyla daha etkin çözüm alternatifleri sunmaktadır (Anselin ve Griffith, 1988). Ayrıca, genellikle mekânsal bağımlılık ile mekânsal heterojenlik sorunları bir arada ortaya çıkmaktadır. Anselin (2010), bu durumu ters problem (inverse problem) olarak tanımlamaktadır. Üstelik mekânsal heterojenlik, konuma bağlı olan yapısal değişiklikler ve bu nedenle değişen katsayılar hakkında ek bilgiler de sunabilmektedir. Tüm bunlar birlikte dikkate alındığında, her iki mekânsal etkinin varlığında da mekânsal ekonometrik yöntemleri kullanmak bir zorunluluk halini almaktadır Mekânsal Regresyon Modelleri Komşuluk İlişkilerinin Modele Eklenmesi Komşuluk ilişkilerini modele dahil etmek ve eşanlı denklem sistemlerinin daha önce belirtilen sorununun önüne geçmek için, mekânsal bir ağırlık matrisi (spatial weight matrix) kullanılır. Mekânsal ağırlık matrisi (W), sıra ve sütunların çapraz kesit gözlemlere denk geldiği bir NxN pozitif matristir; matris elemanları wij, i konumundaki gözlem ile j konumundaki gözlem arasındaki etkileşimi gösterir (Anselin, Le Gallo ve Jayet, 2008). Bir şebeke sistemi için düşünüldüğünde, düğümler (gözlemler) arasındaki ilişkinin varlığını ve gücünü ifade eder. İlişkinin olmaması durumunda matris elemanı 0 değerini alır. Burada vurgulanması gereken bir diğer nokta ise, W matrisinde ele alınan komşuluk kavramı yalnızca ilişkinin varlığı veya yokluğu üzerine kuruludur. İlişkinin yönü ise dikkate alınmamaktadır (Corrado ve Fingleton, 2012). W matrisi iki ayrı konumdaki gözlemler arasındaki ilişkiyi betimlediğinden ve gözlemler uzayda her yönde bulunabileceğinden, daha önce belirtildiği üzere, sonsuz sayıda ilişki bulunması muhtemeldir. Corrado ve

37 406 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Fingleton (2012) farklı ilişkiler ağını göstermek için aşağıdaki örneklerden ve yararlanmıştır: Şekil 1a. Yıldız Şeklinde Ağ Şekil 1b. Tam Bir Ağ Şekil 1c. En Yakın Komşuluk Kaynak: Corrado ve Fingleton, 2012:

38 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 407 W matrislerini iki farklı biçimde düzenlemek mümkündür. Bunlardan ilki 0 1 ikili düzende hazırlanan matrisler, diğeri ise genel mekânsal ağırlık matrisleridir (Anselin, 1988). Corrado ve Fingleton (2012), Şekil 1a, 1b ve 1c deki komşuluk ilişkilerinin 0 1 düzendeki matris gösterimini aşağıdaki gibi ifade etmektedir: Wa Wb Wc İkili düzendeki bu matrisler, komşuluk ilişkilerini, gölge değişkene benzer bir şekilde ifade eder. Ayrıca bu matrislerin, satranç tanımlarına benzer şekilde kale (rook), fil (bishop) veya vezir (queen) olarak adlandırılmasına da rastlanmaktadır (Anselin, 1988; Zeren, 2010). Anselin (1988) bu tanımları, komşuluğun; sırasıyla ortak kenar, köşe veya bir merkeze sabit uzaklık şeklinde belirtilmesine göre düzenlenmiştir. Örneğin, Şekil 1a da gösterilen ve Wa matrisinde ifade edilen komşuluk biçimi vezir komşuluk ilişkilerine örnektir. Genel mekânsal ağırlık matrislerini ise, uzaklığa bağlı ilişkilerin bir kombinasyonu olarak düşünmek mümkündür (Anselin, 1988). Bu matrisler, gözlemleri birbirlerine olan yakınlıklarına göre ağırlıklandırır. Bir başka deyişle, her bir gözleme aradaki ilişkinin derecesine göre bir ağırlık atanır. Bu

39 408 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) çerçevede düşünüldüğünde, genel ağırlık matrisleri aslında Gauss Markov teoreminin gözlemler arasındaki tam bağımsızlık varsayımı için bir çözüm oluşturmaktadır. Arbia (2006), uzaklıkların Öklid uzaklığı olarak d ij ile ifade edilebileceğini belirtmektedir. Bu durumda, en genel ağırlık matrisi şu şekildedir: w ij 1/ w g d ) (2) ij ( ij Zeren (2010), bu fonksiyon yapısının genellikle d w ij 1/ d veya olarak ele alındığını ifade etmiştir. Arbia (2006), komşuluk çeşitlerine göre uzaklık oluşturmanın da mümkün olduğunu ifade eder. Bu komşuluklar, bir kritik değere (eşik değere) göre belirlenebildiği gibi (kritik değer komşuluğu); en kısa uzaklığa göre de tanımlanabilir (en yakın k komşuluğu). Buna göre kritik değer komşuluğu matrisi aşağıdaki gibi belirlenebilir: Kritik değer komşuluğu W matrisi: w ij d ij diger d İşlem ve yorum kolaylığı için, ağırlıklar genellikle standardize edilmiş halde kullanılır. Bunun için, her sıranın (sütunun) toplamı 1 edecek şekilde s veya w w / jw olacak şekilde düzenleme yapılır. Ancak, bu ij ij ij standardizasyon işlemi orijinal ağırlıklarda var olan simetrinin kaybolmasına yol açacaktır. W matrisinin genel veya ikili sistemde oluşturulması kararının yanı sıra, teorik çerçevesinin belirlenmesi de gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu matrisinin oluşturulması aslında önemli bir sorun teşkil etmektedir. Çünkü bu matris, önceden belirlenmekte ve ekonometrik analize dışsal bir faktör olarak eklenmektedir. Dolayısıyla, yanlış oluşturulmuş bir W matrisi, gerçek olmayan çıkarımlar yapmaya neden olabilir. Aslında mekânsal ekonometriye getirilen en önemli eleştirilerden birisi de W matris seçiminin teorik alt yapıdan yoksun olması ve bir bakıma mekanik bir biçimde yapılmasıdır (Corrado ve Fingleton, 2012). Anselin (1988) ve Anselin, Le Gallo ve Jayet (2008), ister ikili sistemde oluşturulmuş, isterse genelleştirilmiş halde olsun, W matrisinin seçiminin mekânsal etkileşim teorisine uygun olmasının gerekliliğini vurgulamaktadır. Örneğin, Anselin (1988: 28-29), bu matrisin, aslında girdi çıktı modelleri ile uyum içerisinde olduğunu ve buradan elde edilen katsayıların (teknik ölçümlerin); mekânsal ağırlık matrisindeki ilişkileri yansıtmada kullanılabileceğini belirtmektedir. Öte yandan, mekânsal bağımlılığın yapısını doğaçlama (ad hoc) bir biçimde tasvir

40 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 409 etmek tek başına yeterli olmayacaktır. Seçilen W matrisi, mutlaka kullanılan teoriye uygun bir alt yapıya da sahip olmalıdır (Anselin, 1988). W matrisi hakkındaki bir diğer eleştiri de, mekânsal ekonometrinin, seçilen matrisin gerçeği tam ve doğru olarak yansıttığı varsayımını yapmasıdır. Oysa Gibbons ve Overman (2012), W matrisinin tam olarak gerçeği yansıtmasının zor olduğunu belirtmekte ve bu seçimin önemine vurgu yapmaktadır. Tam da bu nedenle Elhorst (2010), uygulamada olası diğer W matrisi tanımlarını da kullanarak elde edilen sonuçların güvenirliğinin test edilebileceğini belirtmektedir Mekânsal Etkinin Araştırılması Mekânsal ekonometrik bir analize başlarken, öncelikle analiz birimleri ve komşuları arasında ilişkinin, bir başka deyişle mekânsal bağımlılığın varlığını gösteren, keşifsel istatistiklere başvurmak mümkündür. Bunlardan en sık kullanılanı Moran I istatistiğidir. Moran I istatistiği, bir gözlem ile komşuların ortalama değerleri arasında doğrusal ilişkiyi tespit etmekte, bir diğer ifade ile bir gözlemin komşuları ile arasındaki korelasyonu ölçmekte kullanılır (Ward ve Gleditsch, 2007). Bu istatistiğe bağlı olarak çizdirilen grafikte, standardize edilen gözlemlerin (z) komşuların ortalama değerleri (Wz) ile aynı yönde hareket etmesi (yüksek değerlerin yüksek komşuluk değerleri ile çevrelenmesi veya tam tersi) halinde pozitif mekânsal otokorelasyonun varlığından söz edilebilir (Anselin vd., 2000). Mekânsal otokorelasyonun olmadığı durumda, bu ikisi arasında sistematik bir ilişki bulunmayacaktır. Moran I istatistiği, mekânsal otokorelasyonun varlığını göstermekte oldukça başarılı olmakla birlikte, çalışılan bölgedeki tüm alanı inceler. Bu anlamda, global bir istatistiktir. Bir başka deyişle, bu istatistiğe göre analizdeki bütün gözlemler birbirine bağlıdır. Birindeki değişme, komşuların tümüne yayılarak etki gösterecektir (Anselin, 2003). Öte yandan, kimi zaman, bir gözlemdeki değişme daha sınırlı bir alanda etki yapabilir; bu durumda lokal istatistiklere ihtiyaç duyulabilir. Bu ihtiyaca cevaben geliştirilen Getis ve Ord (1992) a ait G istatistiği, daha sınırlı bir alanda ortaya çıkan mekânsal otokorelasyonu saptayabilmektedir. Mekânsal otokorelasyonun varlığı ortaya konulduktan sonra, sıra komşuluk ilişkilerinin modele dahil edilmesi aşamasına gelmektedir. Hatırlanmalıdır ki, zaman serilerindeki geriye doğru tek yönlü ilişkinin tersine, mekânsal ekonometride gözlemler arasındaki ilişki her yöne doğru olabilir. Bu durum da, potansiyel olarak sonsuz sayıda komşuluk ilişkisi yaratacaktır. Gözlemler arasındaki söz konusu ilişkiler, W matrisinde yansıtılacak ve aşağıdaki gibi ifade edilen bir mekânsal gecikmeli değişken yardımıyla

41 410 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) modelleme sürecine dahil edecektir (Anselin, 1988; Anselin, Le Gallo ve Jayet, 2008). y w y (3) i j ij j Burada gecikmeli değişken ifadesi Anselin (1988) in mekânsal ekonometri ile zaman serileri arasında kurduğu benzerlik sebebi ile kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, zaman serilerinde olduğu gibi bir gecikme, mekânsal gecikmeli değişkenlerde söz konusu değildir. Öte yandan, bu mekânsal gecikmenin klasik bir regresyondaki bağımlı değişkene, açıklayıcı değişkenlere veya hata terimlerine uygulanması ile farklı anlamlara gelen modeller ortaya çıkmaktadır Mekânsal Modellerin Sınıflandırılması Çoklu doğrusal regresyon, mekânsal modeller için hem bir başlangıç noktası, hem de bir kıyas mekanizması oluşturacaktır. Mekânsal ilişkileri içermeyen bu model genel olarak aşağıdaki gibi gösterilebilir: y N X (4) Manski (1993), bir bireyin neden komşu gözlemlerden etkilenebileceğini açıklayan üç çeşit etkileşimden bahseder: (i) İçsel Etki (Endogeneous Effects): Bireyler, grup davranışı ile uyumlu hareket etme eğilimi gösterebilir. (ii) Dışsal Etki (Exogeneous Effects): Bireyler, grubu oluşturan dışsal karakteristiklere benzer hareket etme eğilimi gösterebilir. (iii) İlişkili Etki (Correlated Effects): Aynı gruba üye olan bireyler, benzer kişisel özelliklere sahip oldukları veya benzer çevresel etkilere maruz kaldıkları için aynı şekilde davranma eğilimi gösterebilirler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; içsel ve dışsal etkilerin diğer mekânsal birimlerden kaynaklanmasına karşın, ilişkili etkinin çevre faktörleri sebebiyle ortaya çıktığı gerçeğidir. Manski (1993), bu üç etkiyi şu örnek üzerinden açıklamıştır: Lise öğrencisinin ortalama başarısında, öğrencinin devam ettiği okulun başarı ortalaması veya bir başka referans grubun etkisi içsel etki olarak nitelendirilebilir. Öte yandan, öğrencinin başarısının, referans grubun sosyoekonomik düzeyine göre değişmesi ise dışsal etkiye örnektir. İlişkili etki ise, aynı okula giden öğrencilerin aynı öğretmenlerden eğitim alması ya da benzer aile geçmişlerine sahip olması nedeniyle benzer bir başarı düzeyi göstermesi olarak açıklanabilir. Doğaldır ki, Manski (1993) de ifade edilen bu etkilerin her biri farklı anlamlar taşımaktadır. Bu üç etkiyi de çoklu regresyon modeline dahil

42 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 411 ettiğimizde, aşağıdaki genel mekânsal modele ulaşılacaktır (Elhorst, 2010, 2014): y Wy X WX u u Wu N Burada Wy, bağımsız değişkenler arasındaki içsel etkiyi ifade etmektedir. Bir bağımsız değişkenin aldığı değerin doğrudan komşularının etkisi altında olduğunu ifade eden bu durum, mekânsal ya da sosyal etkileşim sürecinin en belirgin tipidir (Elhorst, 2014). Tobler (1970) in kendi çalışmasında verdiği popülasyon örneği tam da bu durumu ifade etmektedir. İçsel etkinin, diğerlerinden farklı ve en önemli özelliği bir geri bildirim mekanizması yaratmasıdır. Bu durum, yine Manski (1993) de verilen bir örnekle şu şekilde açıklanabilir: Söz konusu lise öğrencilerinden bir kısmına özel bir eğitim verildiğini düşünelim. Eğer öğrencinin ortalama başarısı, okulun ortalama başarısı ile ilişkili ise bu şekildeki bir özel eğitim sadece öğrencilerin başarısını doğrudan etkilemekle kalmaz. Bunun yanı sıra okulun ortalama başarısını yükseltmesi sebebiyle öğrencinin üzerinde ikinci ve dolaylı bir etki de yaratır. Diğer taraftan, WX değişkeni, karar vericiler arasındaki dışsal etkiyi ifade etmektedir. Buna göre, i konumunda bulunan bağımlı değişken, aradaki uzaklığa bağlı olarak j konumundaki bağımsız değişkenlerden etkilenmektedir (Elhorst, 2014). Örneğin, bakımlı bahçelerden oluşan bir siteye komşu olmak, sahip olunan evin değerini artıracaktır. Burada WX değişkeni, komşu evlerin mekânsal ortalama karakteristik özelliklerini ifade etmekte; bir anlamda yaratılan dışsallığı dikkate almaktadır (LeSage ve Pace, 2009). (5) No. lu modeldeki son mekânsal etki olan Wu ise, Manski (1993) de tarif edilen ilişkili etkiyi ifade etmektedir ve komşuların hata terimleri arasındaki mekânsal bağımlılığı göstermektedir. Son olarak, modelin parametreleri olan mekânsal otoregresif katsayıyı ve ise mekânsal otokorelasyon katsayısını ifade etmektedir. β ve θ ise klasik regresyondaki diğer parametreleri oluşturmaktadır. (5) No. lu denklemdeki, ve θ katsayılarının sıfırdan farklı olup olmamasına göre farklı mekânsal modeller öngörülebilir. En sık kullanılan modellerden ilki yalnızca nin sıfırdan farklı olduğu durumdur ve aşağıdaki biçimde gösterilebilir: y Wy X (6) (6) No. lu model, Anselin (1988) tarafından başlangıçta karma regresif, mekânsal otoregresif model olarak isimlendirilse de, LeSage ve Pace (2009) in (5)

43 412 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) önerdiği mekânsal gecikmeli model ismi daha çok benimsenmiştir. Bu modelde, komşulardaki ortalama bir değişim, i konumundaki bağımlı değişkeni kadar etkilemektedir. Örneğin Rey ve Montouri (1999), ABD deki bir eyaletteki kişi başına gelir artışının, kendi iç dinamiklerinin yanı sıra, komşu eyaletlerin de kişi başına gelir düzeyine bağlı olduğunu bu model yardımıyla incelemişlerdir. Ancak burada iki yönlü bir ilişki söz konusudur. Daha açık bir ifade ile i konumundaki bağımlı değişkenin değişimi de, bir geri bildirim mekanizması yardımıyla, komşularını etkileyecektir. Bu durum, bir dengeye ulaşana kadar sürecektir. Bir başka deyişle, i eyaletinin gelirindeki artış da sonrasında komşu eyaletlerdeki gelir düzeyini etkileyecektir. Toplam etkiyi karşılıklı artıran ve içsel etkiden kaynaklanan bu geri bildirim mekanizması mekânsal çarpan (spatial multiplier) olarak adlandırılmakta (Anselin, 2003) ve incelenen bölgedeki tüm gözlemlerin birbiriyle ilişkisini (global etkisini) göstermektedir (Anselin, 2006). Bu nedenle de grup içerisindeki bireylerin karşılıklı birbirini etkilediği, içsel etkiyi yansıtır. Eğer i konumundaki bağımlı değişken y, doğrudan komşuların y değerleri ile ilişkili değilse ancak yine de mekânsal ilişkilerin yarattığı bir otokorelasyon söz konusu ise mekânsal hata modelini kullanmak uygun olacaktır (Ward ve Gleditsch, 2007). Bu modelde, klasik regresyonun aksine, hata terimlerinin arasında ile ifade edilen mekânsal bir ilişki söz konusudur ve şu şekilde gösterilir: y X u N u Wu Mekânsal hata modeli, mekânsal gecikmeli modelin aksine teorik bir mekânsal ya da sosyal etkileşim süreci gerektirmez (Elhorst, 2014). Bunun yerine modelleme sürecinde dışlanmış bir değişkenin mekânsal bağımlılık yarattığını ifade eder. Bu anlamda, Manski (1993) nin ifade ettiği şekli ile ilişkili etkiye maruz kalırlar; bir başka deyişle, bireyler aynı grupta olduğu için benzer davranışlar gösterirler. Kimi zaman, bir bölgedeki veya gözlemdeki açıklayıcı değişkendeki değişim, diğer bölgedeki bağımlı değişkeni etkileyebilir. Bu durumda, açıklayıcı değişkenin bağımlı değişkene olan uzaklığı önem kazanır. Burada etki tamamen dışsaldır ve diğer iki modelin tersine mekânsal model ile açıklanmaz (Anselin, 2003). LeSage ve Pace (2009) tarafından mekânsal gecikmeli X modeli (spatial lag of X model) olarak adlandırılan bu model aşağıdaki gibi gösterilebilir: y N X WX (8) (7)

44 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 413 Yukarıda verilen bahçe ev örneği, bu model ile ifade edilebilir. Diğer varsayımlarını sağladığı durumda, en küçük kareler (EKK) yöntemini tahmin edici olarak kullanmakta bir sakınca yoktur. Anselin (2003), mekânsal gecikmeli modelin tersine, (8) no.lu eşitlik ile gösterilen modelde, mekânsal ilişkilerin bağımsız değişkenler ile sınırlı olduğunu, bu anlamda lokal etkileri ifade ettiğini belirtmektedir. Mekânsal gecikmeli X modeline, bağımlı değişkenler arası komşuluk ilişkilerinin de ( Wy ) eklenmesi ile mekânsal Durbin modeline ulaşılabilir (Anselin 1988; LeSage ve Pace 2009): y Wy N X WX u (9) Mekânsal Durbin modeli, diğer konumlarda (bölgelerde) bulunan bağımlı (Wy) ve bağımsız değişkenlerin (WX) etkisini aynı anda dikkate almaktadır. Bir başka deyişle, belirli bir konumda (bölgede) bulunan bağımsız değişkendeki birim değişmenin, bütün konumlardaki (bölgelerdeki) bağımlı değişkenler üzerindeki etkisini göstermektedir (LeSage ve Pace, 2009). Örneğin, bölgesel gelir farklılıklarını açıklamaya çalışan bir modelde, bölgeye ait gelir düzeyi hem mekânsal gecikmeli değişkenin ifade ettiği diğer bölgelerin gelir düzeyinden etkilenirken (Wy), hem de komşu bölgelerin nüfus yoğunluğu, sanayi yapısı gibi bağımsız faktörlerin (WX) de etkisi altında olabilir. Yukarıdaki tartışmalar ışığında, mekânsal Durbin modelinin içsel ve dışsal etkileri aynı anda taşıdığını söyleyebiliriz. Bu nedenle, Elhorst (2010) a göre, doğru veri üretim süreci, mekânsal gecikme veya mekânsal hata şeklinde de olsa, mekânsal Durbin modeli sapmasız parametre tahminleri yapabilmektedir. Bu özelliği sayesinde, diğer modellere göre daha üstün olduğu söylenebilir. Söz konusu modeller,, ve θ katsayılarının hangilerinin sıfırdan farklı olduğuna göre araştırmacıya farklı bilgiler sunar. Burada dikkat edilmesi gereken ve mekânsal regresyon modellerini klasik regresyondan ayıran bir diğer nokta da, regresyon katsayılarının yorumlanma biçimidir. Klasik regresyonda, bağımsız değişkenin katsayısı, diğer her şey sabitken, bağımsız değişkendeki 1 birimlik değişmenin bağımlı değişken üzerindeki etkisini göstermektedir. LeSage ve Pace (2009) e göre ise, mekânsal modellerdeki, ve θ parametreleri, komşuluk ilişkilerinin getirdiği ilişkileri de içerdiğinden, araştırmacıya daha zengin bir bilgi sunmaktadır. Bunlardan özellikle, mekânsal gecikme içeren modeller, geri bildirim mekanizması nedeniyle özel bir öneme sahiptir. Yukarıda tanımlanan mekânsal modellere ilişkin sınıflandırma, Tablo 1 de özetlenmeye çalışılmıştır:

45 414 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Tablo 1. Mekânsal Modellerin Sınıflandırılması Modelin İsmi Modelin Gösterimi Mekânsal Etki Örnek Klasik Regresyon Modeli Mekânsal Gecikmeli Model Mekânsal Gecikmeli X Modeli Mekânsal Hata Modeli y N X Bu modelde hiçbir mekânsal etki bulunmamaktadır. EKK, parametre tahmini için en etkin ve sapmasız yöntemdir. y Wy X 0. Model, y N X WX u Wu içsel etkiyi içerir. Geri bildirim mekanizması (mekânsal çarpan etkisi) vardır. EKK yı kullanmak uygun değildir. θ 0. Model, dışsal etkiyi içerir. Geri bildirim mekanizması yoktur. EKK kullanılabilir. y N X u 0. Model, ilişkili etkiyi içerir. Teorik ya da mekânsal bir etkileşim sürecinden ziyade, dışlanmış bir değişkenin mekânsal bağımlılığa sebep olduğu durumdur. EKK en etkin tahmin edici olma özelliğini kaybeder. Bir bölgedeki kişi başına gelir düzeyi; bölgede bulunan fiziksel sermayenin, sektörün ve nüfus yoğunluğunun bir fonksiyonudur. Bir bölgedeki kişi başına gelir düzeyi; bölgenin kendi özelliklerinin yanı sıra komşu bölgelerin gelir düzeyinden de etkilenmektedir. Bir bölgedeki kişi başına gelir düzeyi; bölgenin kendi özelliklerinin yanı sıra komşu bölgelerin nüfus yoğunluğu gibi karakteristiklerinin etkisi altındadır. Bir bölgedeki kişi başına gelir düzeyi; bölgenin kendi özelliklerinden etkilenir. Buna ek olarak gözlemlenemeyen etkiler ya da şoklar hata terimleri arasında mekândan kaynaklanan bir bağımlılık yaratmıştır.

46 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 415 Mekânsal Durbin Modeli Genel Mekânsal Model y Wy N X WX u u Wu 0 ve θ 0. Model, içsel ve dışsal etkiyi aynı anda içermektedir. Geri bildirim mekanizması vardır. EKK yı kullanmak uygun değildir. y Wy N X WX u 0, θ 0 ve 0. Her üç mekânsal etkiyi de içerir. Geri bildirim mekanizması vardır. EKK kullanılamaz. Bir bölgedeki kişi başına gelir düzeyi; komşu bölgelerin ortalama gelir düzeyinden, bölgenin kendi özelliklerinden ve komşu bölgelerin karakteristiklerinden etkilenir. Mekânsal Durbin Modeli ne ek olarak, bu modelde hata terimleri arasında mekândan kaynaklanan etki de dikkate alınmaktadır. Söz konusu modellerin tümden gelim yöntemiyle yapılmış ayrıntılı bir sınıflandırması için Elhorst (2010, 2014) a da bakılabilir. Yukarıda tartışıldığı üzere, mekânsal modeller, Manski (1993) tarafından ortaya konan üç ayrı etkiyi dikkate almasına göre alt gruplara ayrılmıştır. Hatta bu nedenle Elhorst (2010), Genel Mekânsal Model kavramı yerine Manski Modeli kavramını kullanmaktadır. Öte yandan, Manski (1993) nin mekânsal ekonometriye getirdiği önemli bir eleştiri de bulunmaktadır. Buna göre, bir grubun ortalama davranışı, gruba üye olan bireylerin davranışını da etkileyebilir. Bir başka deyişle, içsel etkiler, her zaman dışsal etkilerden veya ilişkili etkilerden ayrıştırılamayabilir. Lise öğrencilerinin ortalama başarısı örneğini sürdürecek olursak, öğrencinin başarısındaki değişimin kaynağının; ortalama okul başarısından mı, sosyo ekonomik düzeyden mi yoksa benzer eğitim ve aile geçmişlerinden mi kaynaklandığını söylemek her zaman mümkün olmayabilir. Ortaya konan etki, toplam etkidir; içsel veya dışsal etkiden kaynaklandığı söylenemez (Gibbons ve Overman, 2012). Bu nedenle tahmin edilen parametreleri anlamlı bir biçimde yorumlamak mümkün değildir. Manski (1993), bu durumu yansıtma problemi (reflection problem) olarak adlandırmaktadır. Anselin (2006), dikkatli bir biçimde belirlenen W matrisinin, mekânsal gecikmeli modellerde yansıtma problemini çözdüğünü belirtmektedir. İçsel ve ilişkili etkilerin birlikte yer aldığı modeller için ise bu sorunun sürdüğünü, çözüm olarak bu etkilerin ayrıştırılabileceği deney düzenlerinden yararlanabileceğini söylemektedir. Elhorst (2010), yansıtma problemi ile

47 416 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) karşılaşılması halinde mekânsal hata teriminden vazgeçilebileceğini belirtmiştir. Çünkü bu durumda sadece parametre tahmini etkinsiz hale gelmektedir. Diğer etkileri dikkate almamanın yaratacağı sorunlar ise çok daha büyük olacaktır. Gibbons ve Overman (2012) ise, Anselin (2006) e benzer şekilde, bu sorunun çözümü için mümkün olan hallerde kontrol ve deney gruplarının oluşturulmasını, böylelikle toplam etkinin ayrıştırılmasını önermektedir. Öte yandan, Corrado ve Fingleton (2012), mekânsal Durbin modeline doğrusal olmayan kısımlar da eklenmesi ile geliştirilmesinin yansıtma problemini otomatik olarak çözdüğünü ortaya koymuştur Model Seçimi Modeller arasından seçim yapmak için ise, araştırmacının ilgili literatüre uygun olacak biçimde tercihte bulunması tavsiye edilmektedir (Ward ve Gleditsch, 2007). Öte yandan, Elhorst (2010), öncelikle EKK yardımıyla klasik bir regresyon modelinin kurulmasını ve Anselin (1988) in önerdiği Lagranj Çarpanı (Lagrange Multiplier - LM) testleri yardımıyla, mekânsal gecikmeli değişkenin ve mekânsal hata modelinin uygunluğu belirlenmesini önermektedir. Bu etkilerden birinin veya her ikisinin varlığının tespiti halinde, her iki etkiyi de içinde barındıran mekânsal Durbin modelinin geçerliliği test edilmelidir. Daha önce de belirtildiği üzere Elhorst (2010), gerçek veri üretim süreci, genel mekânsal model dışında yukarıda belirtilen tüm modeller için mekânsal Durbin modelinin sapmasız tahmin edici üreteceğini ortaya koymuştur. Bu nedenle mekânsal Durbin modeli, iyi bir başlangıç noktası oluşturacaktır. Daha sonra, katsayıların sıfırdan farklı olup olmama durumuna göre mekânsal gecikmeli değişken veya mekânsal hata modellerinden biri seçilebilir. Eğer, başlangıçtaki LM testi, her iki etkinin de olmadığını gösteriyorsa, klasik regresyon modeli, gecikmeli X değişkenini içerecek şekilde, bir başka deyişle mekânsal gecikmeli X modelinin oluşturulması ile yeniden gözden geçirilmelidir. Ancak bu etkinin de sıfırdan farklı olmadığı durumda, klasik regresyon değişkenler arası ilişkiyi doğru tanımlayacaktır. Modelde gecikmeli bir değişken olsa bile, hata terimleri arasında korelasyon olmadığı sürece, EKK, etkin bir tahmin edici olmayı sürdürecektir. Ne var ki, Anselin (1988) de de belirtildiği üzere, mekânsal modeller, hem mekânsal bağımlılık, hem de heteroskedastisite problemlerini içermektedir. Bu durumda, EKK tahmin edicisi sapmasızlığını ve etkinliğini sürdüremeyecek ve uygun bir tahmin yöntemi olma özelliğini kaybedecektir. Yukarıda sayılan regresyon modelleri açısından, EKK nın kullanımı yalnızca mekânsal gecikmeli X modeli için uygundur.

48 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 417 Anselin (1988), EKK ya alternatif olarak maksimum olabilirlik (ML) yöntemini önermektedir. Zira mekânsal gecikmeli model ve mekânsal hata modeline ait parametrelerin tahminine dair ilk çalışmalardan birini yapan Ord (1975), EKK ve ML yi kıyaslamış ve yalnızca ML nin tamamen etkin ve sapmasız tahminler sağladığını bulmuştur. Ne var ki, Zeren (2010), ML nin normal dağılım varsayımının sağlanmasının her zaman mümkün olmadığını; büyük örneklemler için ise bu varsayım sağlansa bile tahminlerin hesaplanmasının zor olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle ML yöntemine alternatif olarak, araç değişken ve genelleştirilmiş momentler yöntemini de kapsayan momentler yöntemini kullanmak söz konusu olabilir. Anselin (2006) ve Elhorst (2014), momentler yönteminin özellikle veri setlerinin büyüklüğü nedeniyle yaşanan hesaplama zorluklarının üstesinden gelmesi ve herhangi bir varsayım gerektirmemesi nedeniyle iyi bir seçenek olduğunu vurgulamaktadır. Elhorst (2014), özellikle mekânsal Durbin modeli gibi birden fazla değişkenin bir ağırlık matrisi yardımıyla modele dahil edildiği durumlarda iki aşamalı en küçük kareler (2SLS) yönteminin parametre tahmini için uygun olduğunu belirtmektedir. Paket programlarda da yaygın olarak ML yönteminin yanı sıra 2SLS yönteminin kullanıldığı gözlemlenmiştir. Parametre tahmininden sonraki aşama, katsayılar hakkında çıkarım yapmaktır. ML yöntemi kullanılarak yapılan tahminlerde, mekânsal gecikmeli modelin katsayılarının, Wald test veya olabilirlik oranı (likelihood ratio) yardımıyla sıfırdan farklı olup olmadığı anlaşılabilir (Anselin, 1988, 2001). Bunun dışında Lagrange Çarpanı (LM) ve Rao Score yöntemlerini de çıkarım yapmada ele almak mümkündür. Bu yöntemler, aynı zamanda mekânsal hata ve mekânsal gecikmeli modeller arasında seçim yapabilmek açısından da faydalıdır (Anselin, 2001). 2. Sosyal Bilimler Alanında Kullanım Örnekleri Mekânsal analizin en önemli parçalarından biri, ekonomik birimler arasındaki ilişkiyi gösteren mekânsal ağırlıkların belirlenmesi ve W matrisinin oluşturulmasıdır. Bu ilişki ya da yakınlık derecesi coğrafik uzaklıklara bağlı olduğu kadar, ekonomik anlamda da (ulaşım süresi, kişiler arası uzaklıklar, ticaret hacmi vb.) tanımlanabilir (Anselin, Gallo ve Jayet, 2008; Anselin, 1988). Yukarıdaki tartışma, matrisin türünden bağımsız olarak, doğru seçimin yapılmasının analiz için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Uygulamada, coğrafik temelli uzaklık yapısının kullanılması yaygın olsa da pek çok çalışma Anselin (1988) in vurguladığı biçimde ekonomik mesafe tanımından da yararlanmaktadır. Bu çalışma, sonraki bölümlerde farklı uzaklık tanımlarına göre yapılan bir sınıflandırma yardımıyla sosyal bilimler alanında mekânsal ekonometrinin kullanımına dair örnekler sunmak amaçlanmıştır.

49 418 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Elbette ki sosyal bilimlerin kapsadığı alan çok geniştir ve bu alanın tamamına nüfuz etmek mümkün olmayacaktır. Yine de, bu çalışmada, söz konusu yöntemlerin değişik kullanım şekillerine yer verebilmek için mümkün olduğunca farklı alan arasından seçim yapılmaya gayret edilmiştir. Bu örnekler, iki ayrı kategori içerisinde tarihsel bir sıra oluşturacak biçimde sunulmuştur Coğrafi Uzaklıklara Dayanan Çalışma Örnekleri Mekânsal ekonometri, uzaklıklara dayanan doğası gereği, özellikle bölgesel ve kentsel analiz çalışmalarında sık kullanılan yöntemleri içermektedir. Bölgeler arası farklılık ve benzerlikleri vurgulayan çalışmaların önceliği coğrafi uzaklık tanımlarına vermesi de beklenen bir durumdur. Bu nedenle bu bölümdeki çalışmalar, ağırlıklı olarak bölgesel analizlerden oluşmaktadır. Bu alandaki ilk çalışmalardan biri, Rey ve Montouri (1999) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada, bölgesel ekonomik kalkınmanın, konumdan bağımsız düşünülemeyeceğini; çünkü ekonomik yakınsamayı belirleyen ulaşım ve teknoloji transferi gibi faktörlerin coğrafi konumdan çok etkilendiğini belirtmektedirler. Aslında, bu çalışma Anselin (1986) de belirtilen ve mekânsal ekonometrik teknikleri gerektiren örneklerden biridir. Anselin (1986), yüksek ve düşük gelirli bölgeleri araştıran çalışmaların, mekânsal etkileri açıkça dikkate almamaları halinde, hatalı sonuçlar elde edeceğini ifade etmektedir. Rey ve Montouri (1999) de, kendinden önceki çalışmaları, her bir bölgeyi bağımsız birimler olarak ele aldıkları ve bölgeler arası etkileşimi göz ardı ettikleri için eleştirmektedir. Bu amaçla, yılları arasında ABD nin değişik bölgelerindeki gelir düzeyini keşifsel mekânsal ekonometri yöntemleri ile tekrar incelemişlerdir. Çalışmalarında, hem kişi başına gelirdeki çapraz kesitsel değişimi (σ-yakınsama), hem de yoksul ve zengin bölgeler arasındaki farkları (β-yakınsama) ele almışlardır. Analiz için kullandıkları mekânsal ağırlık matrisi, ortak sınırları 1 ile ifade eden ikili bir matris yapısındadır. Öncelikle global mekânsal bağımlılığın varlığı Moran I istatistiği ile tespit edilmiştir. Beta yakınsama ise üç tip mekânsal regresyon ile değerlendirilmiştir: mekânsal etkilerin hata terimlerinde yer aldığı mekânsal hata modeli; mekânsal gecikmeli model ve sadece gelir seviyesinin uzaklıklara bağlı olarak ağırlıklandırıldığı mekânsal gecikmeli x modeli. Bulgular, yüksek derecede mekânsal bağımlılığa işaret etmektedir. Ayrıca, göreli gelir düzeyine göre bölgeler arasında bir yakınsama da tespit etmişlerdir, ancak bu yakınsama komşu bölgelerin gelir düzeyine sıkı sıkıya bağlıdır. Bir başka deyişle, bölgeler, gelir düzeylerine göre kümelenme eğilimi göstermektedir. Gelir düzeyi yüksek olan eyaletler, bir kümeyi oluştururken; düşük olanlar diğer kümeyi oluşturmaktadır. Sonuç olarak, Rey ve Montouri (1999), bölgesel kalkınma için

50 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 419 öncü niteliğindeki bu çalışmasında, mekânsal etkileri dikkate almamanın önemli hatalara neden olabileceğini göstermektedir. Neden bazı ülkelerin zenginken, diğerlerinin yoksul kaldığını araştırma sorusu olarak dile getiren bir diğer çalışma da Ertur ve Koch (2007) a aittir. Bu çalışma, özellikle teknolojinin ve bilginin transferinin yarattığı mekânsal bağımlılık üzerinde durmaktadır. Ertur ve Koch (2007), klasik büyüme modellerinde dışlanmış değişken ve heterojenlik problemlerinin yoğun olarak yaşandığını, mekânsal otokorelasyonun varlığının ise modelin varsayımlarını ihlal ettiğini belirtmektedirler. Bu amaçla, fiziksel sermayenin yanı sıra, teknolojik bağımlılığı da modelleyebilmek için mekânsal etkilerin dahil edildiği Solow modelinden yararlanmışlardır. W matrisinin oluşturulmasında, ülkeler arasındaki coğrafi uzaklığı ve bu uzaklığın karesinin tersini aldıkları iki ayrı tanımdan kıyaslamalı olarak yararlanmışlardır. Burada, tasarrufların, nüfus artışının ve konuma göre reel gelir düzeyinin etkisini belirleyebilmek amacıyla Manski (1993) tanımladığı şekliyle hem içsel hem de dışsal etkileri dikkate alan mekânsal Durbin modelinden yararlanılmıştır. Sonuçlar, EKK ile tahmin edilen geleneksel Solow modeli ile karşılaştırılmıştır. Çalışmanın bulguları, bilginin üretildiği ülkenin sınırları dışına taşan bir etkisinin varlığını ve bu yayılmanın uzaklık ile ters orantılı olduğunu göstermektedir. Teknolojik olarak birbirine bağımlı ülkelerin iktisadi büyümesi üzerine çalışılırken, bunları mekânsal olarak birbirinden ayrı kabul etmek hatalı bir modellemeye neden olacaktır. Ortaya çıkan dışlanmış değişken problemi, geleneksel Solow modelinin doğru olmadığını göstermektedir. Gelir eşitsizliği ve büyümenin yakınsaması, mekânsal etkileri dikkate almayı da beraberinde getirmektedir. Bu alandaki pek çok diğer çalışmanın yanı sıra Yıldırım, Öcal ve Özyıldırım (2009), yılları arasında Türkiye için bölgesel yakınsama ve gelir adaletsizliğini incelemişlerdir. Bu alandaki diğer çalışmalar, bölgeleri ya da ülkeleri ayrık gruplar halinde kümelemekte ve aralarında hiçbir ilişkinin olmadığını varsaymaktadır. Söz konusu çalışmanın literatüre katkısı ise, gelişmekte olan bir ülkede bölgeler arası adaletsizliği incelerken, mekânsal etkileri de dikkate almasından ileri gelmektedir. Rey ve Montouri (1999) de de olduğu gibi, Yıldırım vd. (2009) da, fiziksel olarak komşu bölgeleri 1 ile diğerlerini ise 0 ile gösteren ikili bir uzaklık matrisi kullanmıştır. Öncelikle, λ nın sıfırdan farklı olup olmadığını test eden mekânsal hata modeli; daha sonra ise sırasıyla ρ ve θ için test yapan mekânsal gecikmeli model ve mekânsal gecikmeli X modeli yardımıyla bölgelerin birbirine yakınsaması incelenmiştir. Bu modellere ek olarak Yıldırım vd. (2009), coğrafik olarak ağırlıklandırılmış regresyon modelini de, mekânsal etkileri dikkate almada bir alternatif olarak kullanmışlardır. Coğrafik olarak ağırlıklandırılmış regresyon modeli, klasik regresyonun bir uzantısı kabul edilebilir. Bu yöntemde, parametre tahmini sırasında, gözlemler bölgeler

51 420 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) arasındaki uzaklıklara göre ağırlıklandırılır; böylece bölgelere özel parametre tahminleri oluşturulmuş olur. Bu yöntem, mekânsal heterojenliği doğrudan dikkate alması açısından faydalıdır. Yıldırım vd. (2009) nin bulguları, bir bütün olarak Türkiye de şehirlerarası gelir yakınsaması olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle, gelir düzeyi düşük bölgeler, zaman içerisinde büyüme hızı bakımından gelir düzeyi yüksek bölgelere yakınsamaktadır. Ancak, kişi başına gelir artış hızı ile bağımsız değişkenler arasındaki doğrusal ilişki, şehirlerin bulunduğu bölgelere göre farklılık göstermektedir. Bu durumda, Yıldırım vd. (2009) nin de belirttiği gibi mekânsal modeller, klasik regresyona göre daha uygun tahminler yapmaktadır. İki tip model arasında yapılan kıyaslamalar, gelir düzeyi yakınsamasındaki şehirlerarasındaki yüksek sapmanın, klasik yöntemlerde ele alınamadığını göstermektedir. Eğitim harcamaları ile gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) arasındaki ilişki, iktisat literatürünün ve bölgesel çalışmaların üzerinde durduğu bir konudur. Yeşilyurt (2008), Türkiye de özellikle eğitim ve sağlık sektöründe illere göre yığılmanın mümkün olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle, iller bazında eğitim harcamalarındaki etkinlik düzeyini belirlemeyi amaçlayan çalışmasında, komşuluk ilişkilerini de analize dahil etmiştir. Çalışma, doğrusal programlama temelli veri zarflama analizi yardımıyla illerin eğitim harcamalarındaki etkinlik düzeylerini belirlemiştir. Burada modelin girdisi olarak o ildeki öğretmen ve derslik sayısı; çıktı olarak ise il nüfusuna göre üniversite sınavında barajı geçen öğrenci sayısı ele alınmıştır. Bu şekilde belirlenen etkinlik düzeyleri, analizin ikinci kısmında bağımlı değişken olarak kullanılmıştır. Mekânsal gecikmeli model ve mekânsal hata modellerini, klasik regresyon ile karşılaştırmalı olarak kullanan çalışma, illerin etkinlik düzeylerini GSYİH ve okuryazarlık oranı ile açıklamaya çalışmıştır. Hem mekânsal gecikmeli modelde, hem de mekânsal hata modelinde, sırasıyla komşuluğun ortalama etkisini gösteren ρ ve λ katsayıları anlamlı çıkmıştır. Bu nedenle klasik regresyonun Yeşilyurt (2008) un çalışması için uygun olmayacağı söylenebilir. Öte yandan, mekânsal modeller arasındaki seçim, log olabilirlik ve R 2 değerlerine göre yapılmış; mekânsal hata modelinin daha uygun olduğu belirlenmiştir. Yeşilyurt (2008); aynı bölgede bulunan illerin benzer etkinlik seviyelerine sahip olduğunu; çünkü bölgeler itibarıyla benzer etkilere maruz kaldıklarını, bu nedenle de mekânsal hata modelinin daha uygun olduğunu belirtmektedir. Bu durum, Manski (1993) tarafından ilişkili etki olarak tanımlanan etkilenme biçimine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Çalışmanın bulguları, diğer modellere göre mekânsal hata modelinde, GSYİH nin ve okuryazarlık oranının eğitim harcamalarının etkinlik düzeyinde daha yüksek bir etkisi olduğunu göstermektedir. Öte yandan, bölgesel kalkınma literatüründe, dışsal etkilerin de önemli bir yer tuttuğu düşünüldüğünde, mekânsal Durbin modelinin çalışmaya dahil edilmemiş olması bir eksiklik olarak düşünülebilir.

52 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 421 Bölgesel çalışmaların bir diğer ilgi alanını konut fiyatlarının belirlenmesi oluşturmaktadır. Her ne kadar ev fiyatlarını belirleyen temel etken reel gelir düzeyi olsa da, Holly, Pesaran ve Yamagata (2010) bölgesel farklılıkların modelleme sürecinde mutlaka dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Örneğin, büyük şehirlerdeki yüksek konut fiyatlarının, bireyleri civardaki daha düşük fiyatlı bölgelerde ev edinmeye zorladığı düşünüldüğünde, konumun önemi bir kez daha anlaşılabilir. Benzer şekilde, konut edinmede işgücü hareketliliği de konumu ön plana çıkarmaktadır. Bu noktaları göz önünde bulunduran Holly vd. (2010), 1975 ile 2003 yılları arasında ABD nin eyaletleri arasındaki konut fiyat farklılıklarını mekânsal analiz yöntemiyle incelemişlerdir. Bunun için tanımladıkları W matrisi, ikili sistemde olup eyaletler arasında ortak bir sınır ya da köşenin bulunması halinde 1 değerini almaktadır. Mekânsal otokorelasyonun varlığını araştırmak için Holly vd. (2010), öncelikle hata terimlerini parçalara ayırmış; daha sonra bu parçaların mekânsal gecikmesinin eklendiği yeni regresyonlar yaratmışlardır. Bu analiz, mekânsal bağımlılığın derecesini ölçmek için gerçekleştirilmiştir. Sonuçlar, ABD deki komşu eyaletler arasında yüksek derecede mekânsal bağımlılık olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, diğer açıklayıcı değişkenlerin yanı sıra mekânsal bağımlılığı dikkate almamak modellemede hatalara neden olabilecektir. Nüfus artışı, gelir dağılımındaki farklılıklar ve sosyo-kültürel değişimler, beraberinde şehirleşmeyi de getirmektedir. Zeren ve Kılınç Savrul (2012), Türkiye de şehirleşmeyi etkileyen, sanayileşme düzeyi, yoksulluk oranı, istihdam, doğum hızı, net göç hızı gibi faktörleri, mekânsal etkileri de dikkate alarak incelemiştir. Mekânsal gecikmeli model ve mekânsal hata modeli, bu analiz için seçilen iki temel yöntemdir. Aralarındaki seçimi Zeren ve Kılınç Savrul (2012), önceki çalışmalar da olduğu gibi log olabilirlik değerine bakarak yapmışlar ve mekânsal hata modelini şehirleşmeyi açıklamada uygun bulmuşlardır. Analizleri için, şehirlerin en yakın 5 komşusunu belirten ve kale (rook) komşuluğu esas alan iki ayrı ikili düzende W matrisinden yararlanmışlardır. Her iki komşuluk tanımı da benzer sonuçlar vermektedir. Ancak, kale tipi komşuluğun olabilirlik değeri daha yüksek olduğundan, daha uygun bir mekânsal ağırlık matrisi oluşturduğu söylenebilir. Buna göre, diğer her şey sabitken, şehirleşme düzeyi yüksek olan komşuların, söz konusu şehrin bu seviyesini de aynı yönde etkilediği tespit edilmiştir. Mekânsal ekonometrinin kullanıldığı bir başka alan ise mikro iktisattır. Pinkse, Slade ve Brett (2002), ürünlerin birbirinin tamamen aynı olmadığı ama ikamesi olduğu monopolcü rekabet piyasalarında fiyat oluşumunu incelemişlerdir. Çalışmalarının amacı, bu piyasalardaki fiyat rekabetini global ve lokal olarak ayıracak ampirik bir yöntem geliştirmektir. Mikro iktisatta, lokal rekabet daha çok firmanın iki taraftan kendisine komşu olan iki diğer

53 422 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) firma ile rekabetini ifade etmekte kullanılmaktadır. Bu anlamda, düz bir hat üzerinde tek yönlü bir fiyat bağımlılığının olduğunu düşünmek mümkündür. Bu bağımlılık, uzaklık ile ters orantılı olarak değişmektedir. Bir başka deyişle, uzaktaki firmaların fiyat rekabetine çok az etkisi olmakta veya hiç etkisi olmamaktadır. Global rekabet modelinde ise, bütün firmalar birbiri ile rekabet halindedir. Pinkse vd. (2002) ise klasik görüşü, firmalar arasındaki bu rekabeti simetrik olarak ele aldığı için eleştirmektedir. Bu nedenle, geliştirdikleri modelde fiyatlar, komşu firmaların fiyat değişimlerine bağlı olarak oluşmaktadır. Bir başka deyişle, lokal düzeydeki fiyat rekabeti çok yönlü olabileceği gibi, global fiyat rekabeti de asimetrik olabilir. Pinkse vd. (2002), bu amaçla, 1993 yılında ABD deki yağ üretme tesislerini, rafine petrol piyasasının göstergesi olarak seçmiştir. Bu amaçla, üç çeşit uzaklık tanımı yapmıştır. Bunlar, en yakın tesis komşuluğu, üçüncü bir tesis ile aynı şekilde rekabet etmek ve tesisler arasındaki Öklid uzaklığıdır. Burada ilk iki tanım, komşu olup olmama ve rekabet edip etmeme durumuna göre ikili bir W matrisinin oluşturulmasını sağlarken, son tanım genelleştirilmiş W matrisine örnektir. Pinkse vd. (2002), mekânsal etkileri bu şekilde dikkate alırken, fiyat oluşum sürecinin doğrusal olmayan yapısını dikkate alacak semi-parametrik bir modelleme yaklaşımı izlemişlerdir. Aslında bu durum, yansıma probleminin çözümü için Corrado ve Fingleton (2012) daki doğrusal olmayan yapıları çalışmaya katma önerisine uygundur. Çalışmanın sonuçları, sadece ilk uzaklık tanımının tesisler arası rekabeti belirlemede mekânsal olarak etkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca, mekânsal etkilerin dikkate alınmasıyla, fiyat oluşumunun önceden düşünüldüğünden daha lokal bir yapı sergilediği ortaya çıkmıştır. Pinkse vd. (2002) nin çalışması, mekânsal ekonometri literatürüne, farklı uzaklık tanımlarını kıyaslama açısından katkıda bulunmaktadır. Mekânsal ekonometri, sosyal bilimlerde pek çok alanda gerekli olabilmektedir. Bu alandaki bir başka örneği ise uzaklığın ABD deki bankaların performansları üzerindeki etkisini inceleyen Tirtiroglu vd. (2011) vermektedir. Yayılma tartışmalarını temel literatür olarak alan Tirtiroglu vd. (2011), komşuluğun ABD bankalarının toplam verimlilik faktör büyümesi üzerindeki etkisini araştırmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, söz konusu çalışma, komşu eyaletlerdeki bankaların performanslarının birbirleri ile nasıl ilişkisi olduğu, bu mekânsal ilişkinin ne kadar uzağa yayılabildiği ve bu yayılmanın temel motivasyonunun ne olduğunu sorgulamaktadır. Bu sorulara yanıt bulabilmek için, Tirtiroglu vd. (2011) yılları arasındaki yıllık bankacılık verileri ile panel ve gecikmeli mekânsal regresyon analizlerini gerçekleştirmişlerdir. Öncelikle konumun panel analiz üzerinde bir etkisi olup olmadığını anlamak için, komşu eyaletler ve rastsal seçilen eyaletler için ayrı ayrı regresyon kurulmuştur. Sonuçlar, banka performanslarının konumları ile doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde, Tirtiroglu vd. (2011) konumun

54 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 423 performans üzerindeki etkisinin fiziksel olarak yakınlıktan mı yoksa eyaletlerin yasal düzenlemeleri arasındaki benzerlikten mi kaynaklandığını anlayabilmek için, yasal düzenlemelerdeki benzerliklere göre ayrı bir uzaklık tanımı yapmışlardır. Bu ikinci analizin sonuçları, yasal düzenlemelerin değilse de fiziksel yakınlığın banka performansı üzerinde önemli etkisinin olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, banka performansı ile ilgili çalışmalarda mekânsal etkilerin göz ardı edilmesi, dışlanmış değişken sorununa yol açabilmektedir. Burada sayılan çalışmalar, kullandıkları W matrisi biçimi ve mekânsal yöntemlere göre Tablo 2 de özetlenmeye çalışılmıştır.

55 Tablo 2. Coğrafi Uzaklıklara Dayanan Çalışma Örneklerinin Özetlenmesi 424 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2)

56 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 425

57 426 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) 2.2. Coğrafi Olmayan Uzaklık Tanımları Kullanan Çalışma Örnekleri Mekânsal etkiler bölgesel çalışmaların yanı sıra sosyal bilimler alanındaki diğer çalışmalarda da yaygın olarak dikkate alınmaktadır. Pek çok çalışma, bireylerin, grupların, ailelerin veya oy verenlerin karar verme süreçlerinde başkalarının etkisi altında olduğunu göstermektedir (Akerlof, 1997; Anselin, 1988; Dow vd., 1984; Ward ve Gleditsch, 2007). Mekânsal etkilerin analize dahil edilme gerekliliği de tam da bu karar verme sürecinin bu yapısından kaynaklanmaktadır. Öte yandan, bu gerekliliği dikkate alabilmek için coğrafi uzaklıklar dışında da bir uzaklık ölçütü gerekmektedir. Örneğin, büyük şehirler veya ekonomik ilişkileri daha sıkı ülkeler arasındaki uzaklık, coğrafya üzerinden tanımlanandan daha kısa olabilir (Corrado ve Fingleton, 2012). Bu durumda, sıklıkla ekonomik uzaklık diye tanımlanan farklı uzaklık kavramlarına ihtiyaç olacaktır. Bu çalışma ise, daha genel bir tanım olan coğrafi olmayan uzaklık tanımını temel almış ve bu kavrama dayanan bazı çalışmalara aşağıdaki gibi örnekler sunmayı amaçlamaktadır. Bunların arasında, ekonomik çalışmaların yanı sıra dil benzerliği, demokrasi seviyesinin yayılması ve ulusal kimlik oluşturma örnekleri de bulunmaktadır. Kültürlerarası çalışmalarda, örneklem birimlerinin birbirinden bağımsız olmadığını ve bunun getirdiği mekânsal ilişkileri ilk olarak dikkate alan makalelerden biri Dow vd., (1984) ne aittir. Bu çalışmada, Dow vd. (1984), bağımlı örneklemlerin yapay bir şekilde yüksek veya düşük korelasyon tahminlerine neden olabileceğine ve bu durumun antropoloji alanında Galton Problemi olarak isimlendirildiğine dikkat çekmektedir. Bu anlamda, özellikle mekânsal ağırlık matrisinin doğru belirlenmesinin gerekliliği bir kez daha vurgulanmaktadır. Anselin (1988) in soyut uzaklık tanımına uygun olarak, Dow vd. (1984) de coğrafi uzaklıkların ötesinde dil benzerliği gibi sosyal uzaklık tanımlarının üzerinde durmaktadır. Her ne kadar bu şekilde yapılan bir uzaklık tanımı sosyal bilimler için çok cezbedici olsa da, böyle bir mekânsal ağırlık matrisi oluşturmak kolay olmayacaktır. Eğer bu matris, gerçek süreci doğru anlatamıyorsa, bir başka deyişle, bireyler, gruplar ya da analiz birimleri arasındaki uzaklık doğru tanımlanmamışsa, yanlış çıkarımlar söz konusu olabilecektir. Benzer şekilde, Dow vd. (1984), otokorelasyon parametrelerini hesaplamada kullanılan tahmin yönteminin de önemli olduğunun altını çizmektedir. Etkinlik ve sapmasızlık açılarından en iyi parametre tahmin edicisini bulmak için, söz konusu çalışma, EKK, maksimum olabilirlik, yinelemeli genelleştirilmiş en küçük kareler ve yinelemeli kalıntı regresyonları yöntemlerini simülasyonlar yardımıyla karşılaştırmıştır. Bu karşılaştırma için kullanılan mekânsal ağırlık matrisi, sosyal uzaklık için bir örnek de teşkil etmesi amacıyla, dil benzerliklerinden yola çıkılarak hesaplanmıştır. Bu

58 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 427 matriste, iki dilin birbirine ne kadar benzediği dil ağacı ailesi üzerindeki düğümlerin kıyaslanması yolu ile elde edilmiştir. Dow vd. (1984) nin çalışmasının sonuçları, EKK tahmin edicisinin her ne kadar sapmasızlık özelliğini korusa da etkinliğini kaybettiğini göstermektedir. Aynı zamanda, EKK, katsayıların anlamlılık düzeylerini hesaplarken, varyansı olduğundan küçük bulmaktadır. Dow vd. (1984), EKK dışında kalan yöntemler için ise herhangi bir üstünlük tespit edememiştir. Bu nedenle, diğer üç yöntem de mekânsal regresyon analizinde eşit şekilde kullanılabilir. Akerlof (1997), bu alanda sosyal uzaklığın önemini tartışan temel çalışmalardan biridir. Çalışma, bireylerin fayda düzeyini tanımlayan temsil edici ajan (representative agent) bir başka deyişle rasyonel insan modellerini, kişisel veya gruplar arası farklılıkları yeterince dikkate almaması nedeniyle eleştirmektedir. Şimdiye kadar kullanılan bu modellerde, temel amaç faydanın maksimize edilmesi olup hiçbir bireyin farklı hareket etmesi için sebep yoktur. Ancak, sosyal etkileşim, bireyler arasındaki mesafe ile doğru orantılıdır. Bir başka deyişle, birbirine grup normları anlamında daha yakın bireyler arasında daha yoğun sosyal etkileşim gözlemlenecektir. Bu yakınlık kavramı, ilk olarak Anselin (1988) de belirtildiği şekliyle Öklid uzaklığından daha geniş bir kavramdır. Akerlof (1997) un çalışması, sosyal bilimler alanında mekânsal etkileşimlerin yerini vurgulaması bakımından çok değerli bir çalışmadır. Ancak, bu çalışma, kişiler arası uzaklığın ölçülebilmesi için bir gösterge ya da ölçüm biçimi önermemektedir. Sosyal uzaklık tanımı için gerekli olan bu gösterge ihtiyacı pek çok çalışma tarafından ele alınmıştır. Bu alanda, ekonomik uzaklık kavramı, bir başka ifadeyle, bireyler arasındaki ilişkinin tanımlanması, ilk olarak Conley (1999) tarafından ileri sürülmüştür. Conley (1999) nin çalışmasının amacı, uzaklığın hatalı ölçüldüğü durumlarda uygulanabilecek tutarlı bir genelleştirilmiş momentler yöntemi ortaya koyabilmektir. Bu amaçla çalışmasında parametrik ve parametrik olmayan momentler yöntemlerini kıyaslamıştır. Bulguları, parametrik yaklaşımlarda, uzaklığın ölçümünün genellikle sorunlu olduğunu göstermektedir. Çünkü klasik yaklaşım, uzaklığın açıkça belirtildiği bir kovaryans matrisine ve normal dağılım varsayımına dayanmaktadır. Conley (1999) ise çalışmasında, konumu her bir gözlemin rastgele alanından yola çıkarak tanımlamıştır. Buna göre, i ve j gözlemleri arasındaki uzaklık, bu gözlemlerin konumunu ifade eden s i ve s j arasındaki farktır. Bu uzaklık azaldıkça, X si ve X sj rassal değişkenleri arasındaki korelasyon yükselecektir. Bir başka deyişle, gözlemler arasındaki ekonomik uzaklık, rastgele alanlar arasındaki bağımlılığı, bir başka deyişle mekânsal bağımlılığı şekillendirecektir. Conley (1999), aslında bu yaklaşımın, gözlemler arasındaki bağımlılığın hesaplanabilmesinin basit hale getirdiğini savunmaktadır. Çalışmada, ekonomik bir uzaklık göstergesi olarak, ticaret

59 428 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) hacimlerinin veya işgücü ya da fiziksel sermayenin ulaşım maliyetlerinin kullanılması önerilmektedir. Elbette ki bu uzaklık tanımı, hatalar ile ölçülebilen bir tanım olacaktır. Çalışmanın amprik kısmında da, buna uygun biçimde, ülkeler arasındaki ulaşım maliyetleri dikkate alınmıştır. Dow vd. (1984) ve Akerlof (1997) da olduğu gibi, Conley (1999) da iktisatta gözlemler arasında bağımlılığın bulunduğunu, dolayısıyla Gauss-Markov Teoremi ne dayalı geleneksel yöntemlerin yetersiz kalacağını işaret etmektedir. Coğrafi olmayan uzaklık tanımlarının yardımıyla mekânsal ekonometrinin sosyal bilimlerde uygulanmasının bir diğer örneğini de Conley ve Topa (2002) vermiştir. Bu çalışmada, Conley ve Topa (2002), mekânsal etkilerin işsizliğin belirleyicileri üzerindeki etkisini incelerken, bireyler arasındaki sosyal ağları da farklı ekonomik uzaklık ölçümleri yardımıyla dikkate almaktadır. Sosyal ağların, yeni iş olanakları açısından önemi herkes tarafından bilinmektedir. Bu tip ağlar, çoğunlukla mesafe ile doğrudan ilişkilidir. Bir başka ifadeyle, bireyler öncelikle yakın çevresi ile etkileşim halindedir. Ancak fiziksel yakınlık kadar, etnik, dini, milli ya da eğitimsel benzerlikler de iş bulma sürecini hızlandırıp veride kümelenmeler mekânsal bağımlılıklar yaratabilir. Bu amaçla, Conley ve Topa (2002), ABD için yaptıkları çalışmalarında; W matrisini, bölgeler arası uzaklık, toplu taşıma ile ulaşım süresi, farklı ırklar ve etnik kimlikler arası uzaklık ve bir bölgedeki işlerin dağılımından yola çıkarak hesaplanan Öklid uzaklığı olarak tanımlamışlardır. Bu uzaklıkların ölçümündeki hataları göz önünde bulundurarak, Conley (1999) de önerilen hesaplama yönteminden faydalanmışlardır. Bulgular, farklı tanımlara göre değişiklik gösterse de, genel olarak mekânsal bağımlılığın işsizlik üzerinde etkili olduğunu ifade etmektedir. Mekânsal bağımlılık, uzaklık arttıkça önemini yitirmektedir. Conley ve Dupor (2003), ekonomik dalgalanmalarda da mekânsal etkilerin varlığından bahsetmekte ve modelleme sürecine dahil edilmesinin gerekliliğini işaret etmektedir. Çalışmalarının amacı, ABD deki sektörlerin verimlilikleri arasında ilişkiyi mekânsal etkileri de dikkate alarak ölçmektir. İki sektör arasındaki mesafe, girdi çıktı yapılarının benzerliklerinden yola çıkılarak hesaplanmıştır. Sektörler eğer benzer endüstriler için üretim yapıyorsa, çıktı yapısına göre birbirlerine yakın kabul edilmişlerdir. Aynı şekilde, sektörler benzer teknolojiler kullanıyorlarsa girdi yapısına göre birbirlerine yakındır. Çalışmanın sonuçları, iş çevriminin etkisi düzeltildikten sonra bile, ABD deki üretim sektörlerindeki toplam verimlilik artışında önemli miktarda eş hareketler olduğunu göstermektedir. Verimlilik artış oranları, özellikle girdi mesafesi kısa olan sektörlerde yüksek korelasyona sahiptir. Dolayısıyla bu sektörlerdeki verimlilik birlikte hareket etmekte ve toplam verimlilikteki dalgalanmalara katkıda bulunmaktadır.

60 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 429 Ekonomik uzaklık kavramını temel alan çalışmalar, yukarıda sayılanlardan ibaret değildir. Aslında, sosyal bilimler, mekânsal etkileşimi sıklıkla dikkate almaktadır. Bu çalışmalara bir diğer örnek olarak Pinkse ve Slade (2004) gösterilebilir. Pinkse ve Slade (2004), İngiltere de 1995 yılında bira sektöründeki birleşmeleri ele almışlardır. Söz konusu çalışmada, müşterilerin otomobil gibi münferit alternatifler arasından karar vermeleri ve yalnızca bir tanesini seçmeleri gerekmedikçe, eksenlerin farklı marka ve miktarları gösterdiği ürün özellikleri uzayından bir noktayı seçtiklerini belirtmektedir. Aslında Pinkse ve Slade (2004) in bu çalışması Pinkse vd. (2002) geçmişteki araştırmalarının bir uzantısıdır deki çalışmayı takip ederek, güncel olanda da çapraz fiyat esneklikleri semi parametrik olarak hesaplanmış ve mekânsal ağırlık matrisi olarak kullanılmıştır. Daha açık bir ifadeyle, bira markaları; aynı ürün tipindeyse, aynı bira yapımcısı tarafından üretiliyorsa ve benzer alkol oranına sahipse birbirlerine yakın kabul edilmiştir. Çalışmanın sonuçları, bira piyasasındaki rekabet üzerinde her bir uzaklık tanımının farklı etkileri olduğunu göstermektedir. Ekonomi politikalarının belirlenme süreci de mekânsal etkilerden bağımsız düşünülemez. Bu konudaki Simmons ve Elkins (2004) in çalışması, farklı hükümetlerin uyguladığı serbestleşme politikalarının zaman içerisinde bölgesel/mekânsal benzerlik gösterdiğini belirtmektedir. Bu amaçla, Simmons ve Elkins (2004), ülkelerin dış ticaret politikaları seçimlerini ve bu seçimlerde diğer ülkelerin rolünü incelemişlerdir. Çalışmanın araştırma soruları ise temelde şu şekildedir: (1) Herhangi bir yerdeki politika seçimi, bir başka yerde uygulanan politikanın getirilerini değiştiriyor mu? (2) Herhangi bir yerdeki politika seçimi, politika yapıcının temel aldığı bilgi setini değiştiriyor mu? Simmons ve Elkins (2004), bu çalışmalarında, politika yapım sürecini etkileyen mekânsal kümelenmenin sadece hata terimlerini etkilemekle kalmayıp aslında çalışmanın özünü oluşturduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, mekânsal gecikmeli regresyon modeli analiz için seçilmiştir. Çalışmanın asıl odak noktası ise, mekânsal ağırlık matrisinin belirlenmesidir. Bu amaçla, coğrafi olmayan pek çok uzaklık tanımı kullanılmıştır. Öncelikle, serbest bir ekonomi politikasının getirisi, piyasadaki rekabete, bir başka deyişle diğer ülkelerin dış ticaret politikalarına bağlı olduğundan; Simmons ve Elkins (2004), ülkeler arasındaki ikili ilişkilere dayanan rekabetçi uzaklık tanımını geliştirmişlerdir. Bu rekabetçi uzaklık tanımı, söz konusu iki ülkenin üçüncü bir piyasada rekabet edip etmediklerini ölçmeye çalışmaktadır. Bunun için, her bir ülkenin diğerlerine yaptığı toplam ihracat oranları kullanılarak bir korelasyon matrisi oluşturmuşlardır. Bu şekilde, her ülkenin bir diğeri ile olan ticaret ilişkisi ortaya konmuş olmaktadır. İkinci olarak, her bir ülkenin dokuz ayrı sektördeki ihracat rakamlarını gösteren bir diğer korelasyon matrisi oluşturmuşlardır. Bu iki matris yardımıyla, her kategorideki en rekabetçi on ülkenin bulunması

61 430 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) amaçlanmaktadır. Ülkelerin her bir kategorideki ortalama değerleri, analizdeki mekânsal gecikmeyi temsil etmektedir. Benzer şekilde, Simmons ve Elkins (2004), benzer eğitim ya da teknolojik alt yapıya sahip olan ülkelerin yabancı piyasalarda aynı pazar payı için rekabet ettiklerini ortaya koymaktadırlar. Buradan hareketle, birbirine en çok benzeyen 10 ülkenin ortalama değerlerinden yola çıkarak ikinci bir korelasyon matrisi oluşturulmuştur. Bu matrisin amacı, komşuların bilgi setindeki değişimlerin söz konusu ülkedeki dış ticaret politikalarını nasıl etkilediğini görmektir. Simmons ve Elkins (2004), bu uzaklık kavramlarından yararlanırken, ülkelerin politika tercihleri üzerindeki gerçek uzaklığı etkisini kontrol edebilmek için Öklid uzaklığına dayalı iki tane coğrafi mekânsal ağırlık matrisi daha oluşturmuşlardır. Bunlardan ilki, ülkelerin başkentleri arasındaki mesafenin logaritmasına dayalı oluşturulmuşken; ikincisi ülkelerin ortak bir sınıra sahip olmaları halinde 1 değerini almaktadır. Simmons ve Elkins (2004), yılları arasında IMF ye üye olan 182 ülkeyi semi Markov ve hazard modeli ile analiz etmişlerdir. Her iki yöntem de, yukarıda tanımlanan şekilde komşuluk ilişkilerini içeren ve bu şekilde dışlanmış değişken sorununa çözüm olan mekânsal gecikmeli değişkenlerden yararlanmıştır. Simmons ve Elkins (2004) in sonuçları, politika mesafesi tanımına göre birbirine yakın olan ülkelerin, benzer serbestleşme politikaları yürüttüğünü göstermektedir. Komşuluk ve politika oluşturma sürecine dair literatür, bu alandaki Beck, Gleditsch, ve Beardsley (2006) nin çalışması ile genişlemiştir. Antropolojideki Galton Problemi (Dow vd. 1984) ve Tobler (1970) ile uyumlu olarak, Beck vd. (2006) da, politik ekonomi çalışmalarında, tam bağımsızlık ilkesine dayanan geleneksel yöntemlerin yetersizliğinden bahsetmektedir. Bu amaçla komşuluk ilişkilerini dikkate alan söz konusu çalışma, mekânsal hata modeli ve mekânsal gecikmeli modelden hangisinin uygun olduğunu belirlemek istemektedir. Mekânsal hata modeli, mekânsal bağımlılığın sadece hata terimlerinde ortaya çıktığı ve açıklayıcı değişkenlerin bu etkinin altında olmadığı durumlarda kullanılan bir yöntemdir. Beck vd. (2006) ise, politika yapımı ve uygulama sürecinde, değişkenlerin birbirlerini karşılıklı olarak etkilediklerinden, bir başka deyişle Anselin (2003) ile tanımlanan mekânsal çarpanın varlığından bahsetmektedir. Bu anlamda, Manski (1993) nin bahsettiği içsel etki, dış ticaret politikalarının oluşturulmasında yoğun olarak gözlemlenmektedir. Tüm bu nedenler göz önüne alındığında, Beck vd. (2006) ve öncesinde Simmons ve Elkins (2004), yöntem seçimlerini mekânsal gecikmeli modelden yana kullanmışlardır. Diğer pek çok çalışmada olduğu gibi (Akerlof, 1997; Anselin, 1988; Conley, 1999; Dow vd., 1984); Beck vd. (2006) de, coğrafya tabanlı olanlardan farklı bir uzaklık tanımına ihtiyaç olduğunun altını çizmektedir. Örneğin bir

62 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 431 ülkedeki demokrasi seviyesi, komşularının ne kadar demokratik biçimde yönetildiğinden etkilenmektedir. Ancak, birbirine harita üzerinde uzak olan ülkeler de coğrafi olmayan uzaklık tanımlarına göre yakın sayılabilir. Bu noktadan hareket eden Beck vd. (2006), demokrasinin yayılımını gösteren iki farklı ölçütü mekânsal ağırlık matrisi olarak kullanmışlardır: bunlardan ilki geleneksel anlamda tanımlanan uzaklıktır. Birbirlerine olan mesafesi 500 km den az olan ülkeler komşu kabul edilmiş ve mekânsal ağırlık matrisinde 1 değerini almıştır. Böylece ikili bir W matrisi oluşturulmuştur. İkinci uzaklık tanımı ise, ülkelerin birbirleri ile olan ticaret hacimlerine göre yapılmıştır. En yüksek dış ticaret hacmine sahip olan ülkenin, söz konusu ülke üzerinde en büyük etkiyi yaratacağı varsayılmıştır. Ticaret hacminin ağırlık olarak kullanılması aslında daha önce Conley (1999) tarafından da önerilmiştir. Böylece, her ne kadar birbirine komşu olan ülkeler, ilk W matrisine göre eşit önemde olsa da, ikinci mekânsal ağırlık matrisine göre farklı ağırlığa sahip olacaklardır. EKK nın uygun olmaması nedeniyle, mekânsal gecikmeli modelin parametre tahmini için Dow vd. (1984) gibi, Beck vd. (2006) de maksimum olabilirlik yöntemini kullanmıştır. Çalışmanın bulguları, her ne kadar coğrafi uzaklık arttıkça ticaret hacmi azalsa da, yine de bu hacme dayalı W matrisinin ilkinde olmayan bilgileri içerdiğini göstermektedir. Üstelik daha demokratik ülkelerle ticaret yapmak, söz konusu ülkenin de demokrasi seviyesini de olumlu yönde etkilemektedir. Gelirin etkisi ise, mekânsal etkilerin modele dahil edilmesi ile yarıya düşmektedir. Sosyal bilimlerde, mekânsal etkilerden yararlanan farklı bir disiplin örneğini de Lin, Wu ve Lee (2006) sunmaktadır. Bu çalışmada, ulusal kimlik oluşturmada komşuluğun, bir başka deyişle, mekânsal etkilerin önemi araştırılmaktadır. Lin vd. (2006) farklı etnik kökenlerden oluşan bir toplumda, ulusal kimliğin oluşturulmasında hemşerilik ve sahip olunan işin etkili olduğunu savunmaktadırlar. Bu amaçla, 1996 ve 2000 yılları arasında yapılan seçim anketi verilerinden yararlanarak, Tayvanlı bireylerin kimlik oluşturma süreçlerini incelemişlerdir. Çalışmalarında, mekânsal regresyonu, hiyerarşik regresyon ve gölge değişken içeren regresyon ile kıyaslamışlardır. Mekânsal etkileri içeren yöntem olarak mekânsal gecikmeli model seçilmiştir. Bu anlamda Li vd. (2006) nin çalışmasında, bireylerin ulusal kimliklerini seçerken, grubu oluşturan diğer bireyler ile aralarında karşılıklı bir etkileşimin varsayıldığı söylenebilir. Modelde iki ayrı W matrisi tanımlanmış ve kullanılmıştır. Bunlardan ilki, bireylerin hemşeri olup olmamasına göre tanımlanan ikili matristir. Aynı şehri paylaşmaya dayalı olduğu için coğrafi temelli bir mekânsal ağırlık matrisi sayılabilir. Öte yandan, ikinci W matrisi, aynı işi yapıp yapmamaya göre 1 değerini almaktadır. Bu anlamda, coğrafi olmayan bir uzaklık tanımından yararlanılmıştır. Sonuçlar, ulusal kimlik oluşturmada, bireylerin yaptığı işin ve hemşehriliğin önemli olduğunu

63 432 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) göstermektedir. Her ne kadar mekânsal gecikmeli model bu çalışmanın özünü oluştursa da, Lin vd. (2006) gölge değişkenli doğrusal regresyonu ve hiyerarşik regresyon modelini de kıyaslama yapmakta kullanmışlardır. Özellikle gölge değişkenlerin ikili bir W matrisine çok benzediği söylenebilir. Ancak, Lin vd. (2006) gölge değişkenin birimler arasında aynı ilişkinin olduğunu varsaydığını, hâlbuki ikili düzende bile olsa mekânsal ağırlık matrisinin birimler arasındaki ilişkiyi ağırlıklandırdığını belirtmektedir. Hiyerarşik regresyon modeli ise söz konusu içsel etkiyi dikkate hiç almadığından, araştırma sorusunun doğasına uygun olmayacaktır. Yukarıda sayılan ve gerek coğrafya temelli gerekse farklı şekillerde tanımlanmış uzaklıklara dayanan çalışmalar, sosyal bilimler alanında mekânsal etkilerin ne kadar önemli bir yer kapladığını göstermektedir. Özellikle bölgesel çalışmaların yapısı, bu ilişkileri daha göze görünür hale getirmiş ve coğrafi uzaklığa dayanan mekânsal ağırlık matrisleri literatürde sıklıkla kullanılır olmuştur. Alternatif uzaklık tanımlarının kullanıldığı çalışmalar ise literatürde görece olarak daha azdır. Ne var ki, gerek Manski (1993) gerekse Akerlof (1997) tarafından özellikle vurgulandığı üzere, bireyleri veya karar mekanizmalarını içinde bulundukları grup veya ortamdan ayrı düşünmek, doğru olmayan çıkarımlara neden olmaktadır. Bu anlamda da, sosyal bilimlerin yeni uzaklık tanımlarına açık olduğu ve ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Coğrafyadan bağımsız olarak tanımlanan uzaklık kavramlarına örnek olarak sunulan yukarıdaki çalışmalar, okuyucuya bir bütün halinde sunabilmek için Tablo 3 te derlenmiştir.

64 Tablo 3. Coğrafi Olmayan Uzaklık Tanımları Kullanan Çalışmalara Örnekler Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 433

65 434 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Sonuç Bu literatür taraması, kısaca mekânsal ekonometriyi tanımlamayı ve geleneksel yöntemlerden farkını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Sosyal bilimlerin her disiplininde etkili olabilecek olan komşuluk ilişkileri, geleneksel şekilde çözülemeyen sorunlar yaratmaktadır. Daha önemli olan nokta ise, bu ilişkilerin göz ardı edilmesi gerçek olmayan çıkarımlar yapılmasına neden olabilmektedir. Mekânsal ekonometri, doğası gereği bölgesel çalışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Analiz birimlerini oluşturan şehirler ya da bölgeler arası ilişkiler, birbirlerine olan coğrafi uzaklıklarına göre ağırlıklandırılarak ele alınmaktadır. Buradaki temel mantık, Tobler (1970) in Her şey birbiri ile ilişkilidir; ancak yakın şeyler daha çok ilişkilidir yasasından ileri gelmektedir. Öte yandan, mekânsal yöntemler, coğrafi uzaklıklar ve bölgesel çalışmalar ile sınırlı değildir. Manski (1993), bireylerin neden birbiri ile ilişki olabileceğini üç ayrı grupta açıklamıştır. Akerlof (1997) ise klasik iktisattaki rasyonel birey kavramının kişiler arası ilişkileri dikkate almaması sebebiyle eksik olduğunu belirtmektedir. Buradan yola çıkıldığında, kişiler arası uzaklık gibi diğer uzaklıkların da dikkate alınması gerekmektedir. Bu anlamda, literatürün farklı uzaklık tanımlarına açık olduğu görülmektedir. Her iki uzaklık tanımı için de bakıldığında, sosyal bilimler alanında mekânsal regresyonun yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Öte yandan, pek çok çeşidi bulunan ve her biri farklı anlamlara gelen bu modellerin sınıflandırıldığı çalışmaların sayısı özellikle Türkçe literatürde daha sınırlıdır. Üstelik farklı çalışmaların aynı tip model için farklı kavramlar kullandığı da görülmektedir. Bu çalışma, Manski (1993) nin tanımından yola çıkarak mekânsal regresyon modellerini sınıflandırmakta; sosyal bilimler alanında şimdiye kadar kullanılmış yöntemler ve bunların ele aldığı farklı uzaklık tanımlarına ilişkin örnekler sunmaktadır. Bu anlamda, söz konusu çalışmanın, mekânsal modeller arasından seçim yapacak ve yeni uzaklık tanımları kullanacak olan araştırmacılara yardımcı olması amaçlanmaktadır. Kaynakça Akerlof, George (1997), Social Distance and Social Decisions, Econometrica, 65 (5): Anselin, Luc (1986), Some Further Notes on Spatial Models and Regional Science, Journal of Regional Science, 26 (4): Anselin, Luc (1988), Spatial Econometrics: Methods and Models (First Edit, Dordrecht: Kluwer Academic Publishers).

66 Sevgi Eda Tuzcu Mekânsal Ekonometri ve Sosyal Bilimlerde Kullanım Alanları 435 Anselin, Luc (2000), Spatial Analyses of Crime, Criminal Justice, 4 (2): Anselin, Luc (2001), Spatial Econometrics, Baltagi, Badi H. (Der.), A Companion to Theoretical Econometrics (Oxford, UK: Blackwell Publishing): Anselin, Luc (2003), Spatial Externalities, Spatial Multipliers, and Spatial Econometrics, International Regional Science Review, 26 (2): Anselin, Luc (2006), Spatial Econometrics, Mills,Terence C. ve Kerry Patterson (Der.), Palgrave Handbook of Econometrics Vol. 1 Econometric Theory (New York: Palgrave Macmillan): Anselin, Luc (2010), Thirty Years of Spatial Econometrics, Papers in Regional Science, 89 (1): Anselin, Luc ve Daniel A. Griffith (1988), Do Spatial Effecfs Really Matter in Regression Analysis?, Papers in Regional Science, 65 (1): Anselin, Luc, Julie Le Gallo ve Hubert Jayet (2008), Spatial Panel Econometrics, Matyas, Laszlo ve Patrick Sevestre (Der.), The Econometrics of Panel Data Advanced Studies in Theoretical and Applied Econometrics (Verlag-Berlin-Heidelberg: Springer): Arbia, Giuseppe (2006), Spatial Econometrics (New York: Springer Berlin Heidelberg). Beck, Nathaniel, Kristian Skrede Gleditsch ve Kyle Beardsley (2006), Space is More than Geography: Using Spatial Econometrics in the Study of Political Economy, International Studies Quarterly, 50 (1): Conley, Timothy G. (1999), GMM Estimation with Cross Sectional Dependence, Journal of Econometrics, 92 (1): Conley, Timothy G. ve Giorgio Topa (2002), Socio-Economic Distance and Spatial Patterns in Unemployment, Journal of Applied Econometrics, 17 (4): Conley, Timothy G. ve Bill Dupor (2003), A Spatial Analysis of Sectoral Complementarity, Journal of Political Economy, 111 (2): Corrado, Luisa ve Bernard Fingleton (2012), Where is the Economics in Spatial Econometrics?, Journal of Regional Science, 52 (2): Dow, Malcolm M., Micheal L. Burton, Douglas R. White ve Karl P. Reitz (1984), Galton s Problem as Network Autocorrelation, American Ethnologist, 11 (4): Elhorst, J. Paul (2010), Applied Spatial Econometrics: Raising the Bar, Spatial Economic Analysis, 5 (1): Elhorst, J. Paul (2014), Linear Spatial Dependence Models for Cross-Section Data, Spatial Econometrics from Cross-Sectional Data to Spatial Panels (Berlin, Heidelberg: Springer): Ertur, Cem ve Wilfried Koch (2007), Growth, Technological Interdependence and Spatial Externalities: Theory and Evidence, Journal of Applied Econometrics, 22 (6): Florax, Raymond J. G. M. ve Arno J. Van Der Vlist (2003), Spatial Econometric Data Analysis: Moving Beyond Traditional Models, International Regional Science Review, 26 (3): Getis, Arthur ve J. Keith Ord (1992), The Analysis of Spatial Association by Use of Distance Statistics, Geographical Analysis, 24 (3): Gibbons, Stephen ve Henry G. Overman (2012), Mostly Pointless Spatial Econometrics?, Journal of Regional Science, 52 (2):

67 436 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Griffith, Daniel A. ve Jean H. P. Paelinck (2011), Non-Standard Spatial Statistics and Spatial Econometrics, Advances in Geographic Information Science: v-xxix. Harris, Richard, John Moffat ve Victoria Kravtsova (2011), In Search of W, Spatial Economic Analysis, 6 (3): Holly, Sean, M. Hashem Pesaran ve Takashi Yamagata (2010), A Spatio-Temporal Model of House Prices in the USA, Journal of Econometrics, 158 (1): LeSage, James P. (1997), Regression Analysis of Spatial Data, Journal of Regional Analysis and Policy, 27 (2): LeSage, James P. ve R. Kelley Pace (2009), Introduction to Spatial Econometrics (Florida: Chapman and Hall). Lin, Tse-Min, Chin - En Wu ve Feng-Yu Lee (2006), Neighborhood Influence on the Formation of National Identity in Taiwan: Spatial Regression with Disjoint Neighborhoods, Political Research Quarterly, 59 (1): Manski, Charles F. (1993), Identification of Endogenous Social Effects: The Reflection Problem, The Review of Economic Studies, 60 (3): Manski, Charles F. (2000), Economic Analysis of Social Interactions, Journal of Economic Perspectives, 14 (3): Ord, Keith (1975), Estimation Methods for Models of Spatial Interaction, Journal of the American Statistical Association, 70 (349): Pinkse, Joris ve Margaret Slade (2004), Mergers, Brand Competition, and the Price of a Pint, European Economic Review, 48 (3): Pinkse, Joris, Margaret Slade ve Craig Brett (2002), Spatial Price Competition: A Semiparametric Approach, Econometrica, 70 (3): Rey, Sergio J. ve Brett D. Montouri (1999), US Regional Income Convergence: A Spatial Econometric Perspective, Regional Studies, 33 (2): Simmons, Beth A. ve Zachary Elkins (2004), The Globalization of Liberalization: Policy Diffusion in the International Political Economy, American Political Science Review, 98 (1): Tirtiroglu, Dogan, Basak Tanyeri, Ercan Tirtiroglu ve Kenneth N. Daniels (2011), Banking Geography and Cross-Fertilization in the Productivity Growth of US Commercial Banks, Koç University-TÜSİAD Economic Research Forum Working Paper Series, No: Tobler, Waldo R. (1970), A Computer Movie Simulating Urban Growth in the Detroit Region, Economic Geography, 46 (Supplement: Proceedings): Ward, Michael D. ve Kristian Skrede Gleditsch (2008), Spatial Regression Models (Los Angeles: Sage Publications). Yeşilyurt, M. Ensar (2008), Eğitim Sektöründe Etkinlik ve Mekânsal İlişkiler, İktisat, 23 (263): Yıldırım, Jülide, Nadir Öcal ve Süheyla Özyıldırım (2009), Income Inequality and Economic Convergence in Turkey: A Spatial Effect Analysis, International Regional Science Review, 32 (2): Zeren, Fatma (2011), Mekânsal Etkileşim Analizi, Ekonometri ve İstatistik, (12): Zeren, Fatma ve Burcu Kılınç Savrul (2012), Türkiye de Şehirleşmeyi Etkileyen Faktörler: Mekânsal Ekonometri Analizi, Journal of Yasar University, 28 (7):

68 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s TÜRKİYE DE SEÇİME VE GELENEKSEL OLMAYAN SİYASAL FAALİYETLERE KATILIMI ETKİLEYEN BİREYSEL SEVİYE FAKTÖRLER * Öz Yrd. Doç. Dr. Özge Çelik Russell Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Türkiye de seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma üzerinde etkili olan bireysel seviye faktörler konusundaki bilgimiz sistematik olarak toplanmış mikro seviyedeki verilerin eksikliği nedeniyle sınırlıdır. Bu çalışmada seçime katılım ve geleneksel olmayan katılımla ilişkili bireysel seviye faktörlerin belirlenmesi için Türkiye Değerler Araştırması nın 1996, 2007 ve 2011 verileri kullanmıştır. Kaynak modeli, mobilizasyon modeli, siyasal güven ve siyasa tercihleri gibi temel açıklayıcı çerçeveler Türkiye örneğinde nicel yöntemler kullanılarak test edilmiştir. Çalışmada karşılaştırılan iki bağımlı değişkenden seçime katılım için lojistik, geleneksel olmayan katılım için doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Eğitim seviyesi, zaman içinde tutarlı olarak, seçime katılımla negatif, geleneksel olmayan katılımla pozitif ilişkilidir. Siyasal güven, geleneksel olmayan katılımla zaman içinde tutarlı olarak negatif, seçime katılımla bazı yıllarda pozitif ilişkilidir. Dernek üyelikleri, geleneksel olmayan katılımla zaman içinde tutarlı olarak pozitif, seçime katılımla bazı yıllarda pozitif ilişkilidir. Geleceğe yönelik siyasa tercihlerinden, ekonomik istikrar, seçime katılımla 2000 li yıllarda pozitif ilişkiliyken, ifade özgürlüğünün korunması geleneksel olmayan katılımla bütün yıllarda pozitif ilişkilidir. Bulgular, eğitim seviyesi arttıkça ve siyasal güven azaldıkça seçime katılmanın daha az olası, geleneksel olmayan katılımın daha olası hale geldiğini; ekonomik istikrarın ülkenin birincil siyasa hedefi olarak değerlendirilmesinin seçime katılmayı daha olası, ifade özgürlüğünün birincil hedef olarak değerlendirilmesinin geleneksel olmayan katılımı daha olası hale getirdiğini önermektedir. Anahtar Sözcükler: Türkiye, Siyasal Katılım, Seçime Katılım, Eğitim, Siyasal Güven Individual Level Determinants of Electoral Turnout and Unconventional Political Participation in Turkey Abstract Our understanding of individual level determinants of turnout and unconventional political participation in Turkey is limited due to lack of systematically collected micro level data. This study uses World Values Survey data on Turkey for years 1996, 2007, and 2011 to determine the factors associated with turnout and unconventional participation. Main explanatory frameworks such as the resource model, mobilization model, political trust, and policy preferences are tested in the Turkish case using quantitative methods. Education is associated negatively with turnout and positively with unconventional participation in all years. Political trust is consistently negatively associated with unconventional participation and positively associated with turnout in some years. Associational memberships are consistently positively associated with unconventional participation while the relationship is weaker for turnout. Among future policy preferences, economic stability is positively associated with turnout in 2007 and 2011, while protection of the freedom of expression is positively associated with unconventional participation in all years. Findings suggest that as education level increases and political trust decreases, turnout is less likely, while unconventional participation is more likely. Indicating economic stability as the principal policy aim increases the likelihood of turnout, while indicating the freedom of expression increases the likelihood of unconventional participation. Keywords: Turkey, Political Participation, Turnout, Education, Political Trust * Makale geliş tarihi: Makale kabul tarihi:

69 438 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler Giriş Siyasal katılım demokratik siyasal sistemlerin hayat kaynağını oluşturur. Vatandaşlar siyasal katılım gerçekleştirerek doğrudan veya dolaylı olarak siyasal sistemin farklı seviyelerindeki siyasal kararları desteklerler veya bunlara karşı çıkarlar (Kaase ve Marsh, 1979: 42; Milbrath, 1965: 2). Bu anlamda siyasal katılım demokratik siyasal kurumların ve süreçlerin meşruiyetini muhakeme etmek için kullanılabilecek temel bir değerlendirme ölçütüdür (Radcliff ve Davis, 2000: 132). Siyasal katılım oy verme, siyasi kampanyaya katılma, temsilcilerle bağlantı kurma gibi geleneksel biçimlerden imza kampanyasına katılma, boykot etme, grev yapma, gösteriye katılma gibi geleneksel olmayan biçimlere uzanan geniş bir tayfta yer alan davranışları kapsar (Milbrath, 1965: 23-29; Kaase ve Marsh, 1979: 42-45). Hem geleneksel hem de geleneksel olmayan siyasal katılım biçimleri vatandaşların siyasal kararlar ve siyasalara yönelik olumlu veya olumsuz tutumlarını siyasal süreçlerde otorite pozisyonunda bulunan aktörlere yansıtmalarını sağlayan önemli kanallardır. Meşruiyet ve yasallık birbirleriyle ilgili ancak aynı olmayan kavramlar olduğu ölçüde, geleneksel olmayan siyasal katılım biçimleri içindeki protesto etkinlikleri demokratik kurumların işleyişine dair vatandaşların hoşnutsuzluğunu ifade eden yasal ve yasal olmayan siyasal eylemleri içerebilir (Kaase ve Marsh, 1979: 45). Geleneksel siyasal katılım biçimleri içindeki en önemli ve üzerine en çok araştırma yapılan oy verme eylemi de vatandaşların siyasal tercihlerini ve onlara sunulan siyasal seçenekler kümesinin niteliğine dair genel tutumlarını yansıtır. Bu anlamda oy verme eylemi, periyodik seçimlerde vatandaşların yaptığı parti tercihleri ve bizatihi oy verme eylemini gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri (seçime katılma) olmak üzere iki seviyede incelenir. Bu çalışma Türkiye de seçime ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmaya etki eden bireysel seviye faktörlerin belirlenmesi ve karşılaştırılması üzerinedir. Geleneksel siyasal katılım biçimleri içinde seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal katılım biçimleri içinde özellikle protesto etkinliği niteliğinde olan siyasal eylemlere katılmaya etki eden bireysel seviyedeki faktörler araştırılmıştır. Siyasal katılımı etkileyen faktörler bu alandaki araştırmacılar tarafından makro ve mikro veriler kullanılarak analiz edilmektedir. Bu çalışmada siyasal katılıma etki eden bireysel seviye faktörlerin

70 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler belirlenebilmesi için Dünya Değerler Araştırması nın üçüncü, beşinci ve altıncı dalgalarının Türkiye uygulaması olan Türkiye Değerler Araştırması nın 1996, 2007 ve 2011 yılları verileri kullanılmıştır. Çalışmanın amacı, Türkiye de seçime katılmayı ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmayı etkileyen faktörleri karşılaştırmaktır. Bu çerçevede çalışmanın araştırma sorusu, Türkiye de seçime katılmaya ve geleneksel olamayan siyasal faaliyetlere katılmaya etki eden faktörlerin neler olduğudur. Seçime katılma ve ağırlıkla protesto etkinliği niteliğinde olan geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmaya etki eden faktörlerin karşılaştırılması, siyasal katılım konusundaki en temel sorulardan birine yani kimlerin hangi siyasal katılım yollarını kullandığı sorusuna cevap verilebilmesi açısından önemlidir. Bu sorunun cevabı bize, dolaylı olarak, seçim sisteminin yapısının ortaya çıkardığı seçeneklerden ve siyasal karar alma süreçlerinin yapısının ortaya çıkardığı sonuçlardan kimlerin görece hoşnut kimlerin de görece hoşnutsuz olduğunu gösterebilir. Bu durumu dolaylı da olsa kestirmeye çalışmak bize vatandaşların siyasal sistemin niteliğine dair yönelimleri ve tutumları konusunda fikir verecektir. Türkiye de siyasal katılımı etkileyen bireysel seviye faktörler üzerine literatürde görece az sayıda çalışma vardır. Bu durumun temel nedenlerinden biri bütün araştırmacıların erişimine açık ve ulusal seviyede örnekleme dayanan mikro veri setlerinin çok az olmasıdır. Bu geçmişten bugüne sürekliliğini korumuş bir sorundur (Esmer, 2002: 92). Mikro veri kullanılarak Türkiye de genel seçimlerdeki seçmen davranışına etki eden bireysel seviye faktörlerin araştırıldığı çok önemli çalışmalar yapılmıştır ancak bu çalışmaların tamamı seçmenlerin parti tercihleri üzerinedir (Esmer, 1995; Esmer, 2002: 92; Kalaycıoğlu, 1994; Kalaycıoğlu, 1999). Veri eksikliği sorunun ortaya çıkardığı bir başka sonuç da ülke karşılaştırmaları yapan ve siyasal katılımı karşılaştırmalı perspektifte anlamamızı sağlayan yayınlardaki mikro veriye dayalı analizlerde Türkiye nin yer almamasıdır. Seçime katılma konusunda, Türkiye örneği üzerine yazarın bildiği kadarıyla sadece Ergun Özbudun un 1976 yılında basılan Social Change and Political Participation in Turkey isimli eseri vardır. Özbudun (2015: 18) un bu önemli çalışması da veri eksikliği sorunundan dolayı yerel oy verme oranları üzerine toplulaştırılmış verilerin kullanıldığı ekolojik analize dayanmakta ve dolayısıyla bireysel seviyedeki mikro faktörlerin tespit edilmesine olanak vermemektedir. Geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım konusunda ise yazarın bildiği kadarıyla ülke nüfusunu temsil edebilen bir örneklem kullanılarak yetişkin bireylerden toplanmış mikro verilerin kullanıldığı bir çalışma mevcut değildir. Gençlerin 439

71 440 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımı üzerine yapılan çalışmalar ise betimleyici çalışmalardır ve açıklayıcı istatistiksel modeller kullanılmamıştır. 1 Bu çalışmada, karşılaştırılan siyasal katılım davranışları nicel araştırma yöntemleri kullanılarak incelenmiştir. Karşılaştırmada iki ayrı bağımlı değişken kullanılmıştır: seçime katılma (oy verme) ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma. Anlamlı bir karşılaştırma yapılabilmesi için her iki bağımlı değişken de aynı bağımsız değişken kümesi kullanılarak analiz edilmiştir. Bağımlı değişkenlerin yapılarındaki farklılıktan dolayı seçime katılma davranışı için lojistik regresyon ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma davranışı için çoklu doğrusal regresyon analizleri kullanılmıştır. Her iki bağımlı değişken için de çalışmada kullanılan Türkiye Değerler Araştırması verilerinin her bir yılı için (1996, 2007, 2011) ayrı regresyon analizleri yapılmıştır. Böylece, farklı siyasal katılım davranışlarının karşılaştırılmasında zaman içindeki değişiminin de gözlenmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın temel bulguları seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma üzerinde eğitim seviyesi, siyasal güven duygusu ve geleceğe yönelik birincil siyasa tercihleri bakımından farklılıklar olduğudur. Eğitim seviyesi arttıkça ve siyasal güven duygusu azaldıkça seçime katılma daha az olası hale gelirken, geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma daha olası hale gelmektedir. Ekonomik istikrarın ülkenin birincil siyasa hedefi olması gerektiğini düşünme seçime katılmayı daha olası hale getirirken, ifade özgürlüğünün ülkenin birincil siyasa hedefi olması gerektiğini düşünme geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmayı daha olası hale getirmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde siyasal katılımı etkileyen bireysel seviye faktörlere ilişkin bir literatür incelemesi yapılmıştır. İkinci bölümde çalışmada kullanılan veriler ve yöntem üzerine bilgi sunulmuş, analizlerde kullanılan bütün değişkenlerin nasıl kodlandığı açıklanmıştır. Üçüncü bölümde seçime katılmaya etki eden faktörlerin belirlenmesi için kullanılan lojistik regresyon analizlerinin ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmaya etki eden faktörlerin belirlenebilmesi için kullanılan çoklu doğrusal regresyon analizlerinin sonuçları sunulmuştur. Dördüncü bölümde üçüncü bölümdeki analizlerden elde edilen bulgular tartışılmıştır. 1. Literatür İncelemesi Verba ve Nie (1972: 17) ın tespiti doğrultusunda siyasal katılımın üç ana bileşeni katılım seviyesi, katılım biçimleri ve katılımı kimlerin 1 Bu paragraftaki tespitler bu çalışmanın yazarının gerçekleştirdiği literatür araştırmasından elde ettiği bilgilerle sınırlıdır.

72 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler gerçekleştirdiğidir. Siyasal katılım biçimlerinin seviyeleri bağlamsal faktörlere, özellikle de seçim kurumlarının yapısına ve siyasal kültüre bağlı olarak ülkeler arasında değişiklik gösterir (Geys, 2006; Almond ve Verba, 1963). Seçim kurumlarının yapısıyla ilgili olarak nispi temsil sistemlerinin, zorunlu oy verme kurallarının ve görece daha kolay yerine getirilebilen seçmen kaydı oluşturma koşullarının seçime katılım seviyelerine olumlu etkisi olduğu bulunmuştur (Blais ve Carty, 1990; Radcliff ve Davis, 2000; Blais ve Dobrzynska, 1998; Geys, 2006). Türkiye de seçime katılma seviyesinin görece yüksek olmasına nispi temsil sisteminin, zorunlu oy vermenin veya oy vermenin genel olarak bir vatandaşlık görevi olarak görülmesinin ve seçmen kaydı oluşturma koşullarının oldukça kolay olmasının etki ediyor olabileceğini söylemek dayanaksız bir değerlendirme olmayacaktır. Türkiye de 1945 ve 2015 yılları arasında gerçekleştirilen 14 genel seçimdeki seçime katılma oranlarının ortalaması kayıtlı seçmenlerin %82,1 idir. 2 Şekil 1 de 1945 ve 2015 yılları arasında Türkiye deki parlamento seçimlerine katılım oranlarının ortalaması küresel ortalama ve bazı bölgesel ortalamalarla karşılaştırılmıştır. Türkiye de parlamento seçimlerine katılma oranı Batı Avrupa oranı ile denk ve küresel ortalamadan yüksektir. 441 Şekil 1. Parlemento Seçimlerine Katılım ( ) Türkiye Batı Avrupa Küresel ortalama Kuzey Amerika Doğu Avrupa Batı Asya 70,4% 70,3% 66,7% 65,3% 82,1% 81,2% 0% 10% 20% 30% 40% 50% 60% 70% 80% 90% Seçime Katılım (kayıtlı seçmenlerin yüzdelik oranı olarak) Kaynak: Sunulan veri görselleştirmesi International Institute for Democracy and Electoral Assitance ( sayfasında oluşturulmuştur. 2 Genel seçime katılma oranlarının ortalaması International Institute for Democracy and Electoral Assitance ( sayfasındaki veri seti kullanılarak hesaplanmıştır. 1 Kasım 2015 genel seçimlerine ilişkin katılım oranları veri eksikliği nedeniyle hesaplamaya dâhil edilmemiştir.

73 442 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Siyasal katılım biçimleri üzerine en çok kullanılan ayrım geleneksel ve geleneksel olmayan katılımdır (Sabucedo ve Arce, 1991: 94; Kaase ve Marsh, 1979: 45). Geleneksel siyasal katılım oy verme başta olmak üzere siyasal kampanyalara katılma, kampanyalara veya adaylara parasal destekte bulunma, siyasi temsilcilerle bağlantı kurma ve siyasal partilere üye olma gibi etkinlikleri içerir (Milbrath, 1965: 18; Verba ve Nie, 1972: 51-54). Geleneksel olmayan siyasal katılım ise imza kampanyasına katılma, boykot etme, greve katılma, siyasal gösteriye katılma, binaları işgal etme ve en uç noktasında şiddet içeren eylemler gerçekleştirme gibi genellikle vatandaşların siyasal kararlara dair hoşnutsuzluğunu ifade eden etkinlikleri içerir (Marsh ve Kaase, 1979: 59). Geleneksel olmayan siyasal katılım biçimleri geleneksel siyasal katılım biçimlerine kıyasla daha heterojen ve tahmin edilmesi güçtür (Sabucedo ve Arce, 1991: 94). Siyasal katılım davranışının mikro veri kullanılarak araştırıldığı çalışmaların bulguları ağırlıkla dört temel açıklayıcı yaklaşım çerçevesinde kavramsallaştırılan faktörlere işaret eder. Bu yaklaşımlar sırasıyla bireysel kaynakların, siyasal mobilizasyonun, siyasal güvenin ve siyasa tercihlerinin siyasal katılım üzerine etkileri üzerinedir. Bunlardan kaynak modeli en temel yaklaşım olarak değerlendirilir (Verba ve Nie, 1972) ve sosyo-ekonomik statü modeli olarak da adlandırılır (Schlozman, 2002: 442). Kaynak modeline göre, bir bireyin geliri, mesleği ve özellikle eğitimi ile siyasal katılım davranışı arasında güçlü bir ilişki vardır (Schlozman, 2002: 442). Bu yaklaşımın temel varsayımı siyasal katılım etkinliğinin bazı bireysel kaynaklara sahip olmayı gerektirdiği ve bu kaynaklara daha fazla sahip olan bireylerin daha fazla siyasal katılım gerçekleştireceğidir. Bireyin siyasal katılım gerçekleştirme kapasitesini onun gelir, meslek ve eğitim durumunun sağladığı para, zaman ve sivil beceriler olarak sıralanan kaynakların öncelikli olarak etkilediği temel fikirdir (Brady vd., 1995). Bunlar arasında özellikle daha yüksek eğitim seviyesi gelir ve meslek faktörlerini de etkilediği için bu faktörler için temsili değişken olarak kabul edilebilir. Verba, Schlozman ve Brady (1995) yüksek eğitim seviyesinin siyasal katılıma doğrudan etkisinin yanı sıra daha yüksek gelir seviyesine sahip olmayı, iş ortamında sivil beceriler edinmeyi, siyasete ilgi duymayı ve siyaset hakkında bilgi sahibi olmayı etkileyerek siyasal katılım üzerinde dolaylı da etkisi olduğunu bulmuşlardır (aktaran Schlozman, 2002: 442). Jackson (1995) da eğitim seviyesinin seçime katılma eylemine siyasal farkındalık, sivil yükümlülük hissi, siyasal etkililik hissi ve seçmen kaydı oluşturma durumu üzerinden dolaylı etki ettiğini bulmuştur. Kaynak modelinin ardından mobilizasyon (devşirme) modeli de önemli bir açıklayıcı çerçeve oluşturur. Mobilizasyon modeli bireyin siyasal katılımına etki eden kişiler arası ilişki ağ bağlarıyla ilgilidir. Siyasetin konu olduğu bireylerarası etkileşimlerin içinde olan bireylerin siyasal katılım

74 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler gerçekleştirmeye teşvik olacağı veya mesleki, dini, kurumsal vb. belirli kişiler arası etkileşim ağ bağlarının içinde yer alan bireylerin siyasete katılmaya daha yüksek eğiliminin olacağı temel fikirdir (Norris, 2002: 26). Bu anlamda, dini servislere katılma, sosyal sermaye sahip olma ve siyasal parti, sendika, dini dernek ve diğer gönüllü kuruluşlara üyeliğin olması siyasal mobilizasyonun ölçülmesinde kullanılan faktörlerdir (Smets ve Ham, 2013). Vatandaşların siyasete katılmasına etki eden bu gönüllü kuruluşlar çok geniş ve heterojen bir sivil örgütler grubu oluşturur. Bunlar arasında sendikalar ve mesleki örgütler gibi belirli sosyal gruplara ve iktisadi kesimlere odaklı olanlar geleneksel olarak çıkar grubu tanımının içinde değerlendirilen gönüllü örgütlerdir. Bu örgütlerin ana yönelimi temsil ettikleri sosyal ve iktisadi kesimlerin talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda siyasa süreçlerini etkilemektir (Norris, 2002: 28). Böylece, siyasal katılıma etki eden sivil örgütlerin siyasal partiler, sendikalar ve mesleki kuruluşlar gibi bir kısmı yapıları ve temsil ettikleri kesimler itibariyle açık biçimde siyasal niteliklidir. Dolayısıyla mobilizasyon yaklaşımı çerçevesinde bu örgütlere üyeliğin siyasal katılıma görece daha fazla etki etmesi beklenebilir. Siyasal katılım faaliyetleri üzerinde etkisi olan bir başka faktör siyasal güvendir. Siyasal güven vatandaşların siyasal süreçlerin işleyişine dair meşruiyet algılarının en merkezi göstergelerinden biridir (Fennema ve Tillie, 1999: 705). Hem siyasal kurumlara güven hem de demokratik sistemin işleyişine dair memnuniyet araştırmalarda siyasal güven göstergeleri olarak kullanılmaktadır. Franklin (2004) in çalışması kurulu demokrasilerde siyasal kurumlara güvenin azalması ile parlemento seçimlerine katılım seviyesinin düşmesi arasında paralellik olduğunu göstermektedir (aktaran Grönlund ve Setälä, 2007: 400). Grönlund ve Setälä (2007) çalışmalarında parlementoya güvenin ve demokrasinin işleyişine yönelik memnuniyetin seçime katılma seviyelerine olumlu etkisi olduğunu bulmuşlardır. Bélanger ve Nadeau (2005) nun bulguları da siyasal güvenin düşük olmasının seçimlere katılma üzerinde yabancılaştırıcı bir etkisi olduğunu önermektedir. Daha ötesi, siyasal güven, geleneksel ve geleneksel olmayan siyasal katılım biçimlerine farklı biçimlerde etki edebilir. Kaase (1999) nin geleneksel olmayan siyasal katılım biçimlerinin siyasal güven ve kişilerarası güvenle ilişkisini incelediği çalışmasının bulguları siyasal kurumlara daha az güveni olan bireylerin geleneksel olmayan siyasal katılım faaliyetleri gerçekleştirme ihtimalinin daha yüksek olduğunu önermektedir. Bireysel kaynaklar, mobilizasyon ve siyasal güvenin yanı sıra siyasa tercihlerinin de seçmen davranışına etkisi araştırılmıştır. Siyasa tercihleri içinde en çok iktisadi siyasa tercihleri ve değerlendirmeler üzerinde durulmaktadır. Vatandaşların hükümetlerin ekonomik performansına yönelik değerlendirmeleri (Anderson, 2007: 273; Lewis-Beck ve Stegmaier, 2000: 183) veya siyasa tercihleri onların seçime katılmasını ve parti tercihlerini etkiler (Brody ve Page, 443

75 444 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) 1972). İktidardaki hükümetlerin ekonomik performansına göre görev süresinin bitimindeki seçimlerde oy oranlarının değişmesi Türkiye de de gözlemlenen bir olgudur (Çarkoğlu, 1997). Daha geniş anlamda ifade edilecek olursa siyasal katılım davranışlarına geçmişe yönelik değerlendirmeler ve geleceğe yönelik siyasa tercihleri etki edebilir (Fiorina, 1978; Healy ve Malhotra, 2013; Highton, 2004). Geçmişe yönelik değerlendirmeler ve geleceğe yönelik siyasa tercihlerinin siyasal katılımı etkilemesi demokratik sistemlerde siyasal katılımın işlevinin özüyle doğrudan ilgilidir. Eğer siyasal katılım vatandaşların siyasal sistemin çeşitli seviyelerinde alınan kararlara ilişkin memnuniyet veya hoşnutsuzluklarını çeşitli biçimlerde ifade etmeleri anlamına geliyorsa, siyasal katılım biçimlerinin tümü vatandaşların siyasa tercihlerini yansıtan önemli girdi mekanizmalarıdır. Bu anlamda seçimlerde seçmenlerin tercih ettiği siyasal partilerin belirli siyasa tercihleri ile ilgili olması gibi geleneksel ve geleneksel olmayan siyasal katılım biçimlerinin de belirli siyasa tercihleri ile ilişkili olması beklenebilir. 2. Veri ve Yöntem Bu çalışmada Türkiye Değerler Araştırması nın 1996, 2007 ve 2011 yılları verileri kullanılarak seçime katılma ve protesto etkinliğine katılmayı etkileyen faktörler araştırılmıştır. Araştırılan siyasal katılım davranışlarına dair genel bir desenin ortaya çıkarılması her ne kadar ilgi çekici bir yaklaşım olacaksa da bu çalışmada siyasal katılım biçimlerine etki eden faktörlerin yıllar içinde değişip değişmediğinin açıklanabilmesi için havuzlanmış bir veri seti yerine her üç yılın anket verileri ayrı ayrı kullanılmıştır yılındaki Türkiye Değerler Araştırması nda bu çalışmada siyasal mobilizasyon çerçevesinde incelenen gönüllü kuruluş üyeliklerine dair sorular sorulmadığı için 2001 yılının verileri araştırmanın dışında bırakılmıştır. Örneklem büyüklüğü bakımından, Türkiye Değerler Araştırması na 1996 yılında 1907, 2007 yılında 1346 ve 2011 yılında 1605 kişi katılmıştır. Veri setlerindeki değişkenler yeniden kodlanırken orijinal değişkenlerdeki bütün kayıp (missing) veri kategorileri yeniden kodlanan değişkenlerde de kayıp veriler olarak kodlanmıştır. Orijinal değişkenlerin kategorilerinde yer alan gözlemlerin hiç biri yeniden kodlama yapılırken dışarıda bırakılmamıştır ve değişkenler yeniden kodlandıktan sonra her bir değişkene ait toplam gözlem sayısının değişmediği kontrol edilmiştir. Bağımlı Değişkenler Bu çalışmada iki farklı bağımlı değişken kullanılmıştır. Bunlardan biri nitel değişken olan bireylerin seçime katılıp katılmadığını ifade eden seçime katılma, diğeri bireylerin protesto etkinliğine katılmalarını ifade eden

76 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmadır. Seçime katılma değişkeni 2011 yılı için veri setindeki Biliyorsunuz ülkemizde çok kısa bir süre önce genel seçimler yapıldı. Siz bu seçimlerde oy kullanabildiniz mi? Kullanabildiniz ise hangi partiye oy verdiniz? sorusuna verilen yanıtlardan oluşturulmuştur. Sorunun seçeneklerini oluşturan cevap kategorileri şöyledir: AK Parti, CHP, MHP, BDP, diğer ve oy kullanmadım. Bu soruya verilen yanıtlar oy kullanmadım = 0 ve diğer bütün kategoriler = 1 olmak üzere ikili değişken olarak yeniden kodlanmıştır. Böylece 2011 veri setinde bağımlı değişken olarak ankete katılanların rapor ettiği fiili seçime katılma eylemi kullanılmıştır ve 1996 yıllarına ait veri setlerinde ankete katılanlara aynı soru yöneltilmemiştir. Bu yıllara ait veri setlerinde seçime katılma değişkeni Yarın seçim yapılacak olsa siz hangi partiye oy verirdiniz? Henüz tam karar vermediyseniz bile, şu anda size en yakın gelen partiyi söyleyebilir misiniz? sorusuna verilen yanıtlardan oluşturulmuştur. Sorunun cevap kategorilerinden hiçbiri = 0, diğer bütün kategoriler = 1 olarak yeniden kodlanarak ikili değişken oluşturulmuştur. Bu soruya verilen yanıtlar 2011 veri setindeki soruya verilen yanıtlar gibi fiili seçime katılma eylemini ölçmemektedir. Ancak hiçbir siyasi partiyi oy verme tercihi olarak belirtmeyenlerin seçim günü de sandığa gitmeme ihtimali yüksek olduğundan mevcut verilerin durumu göz önünde bulundurularak 1996 ve 2007 yılları için seçime katılma değişkeni bu şekilde kodlanmıştır. Böylece 1996 ve 2007 anketleri verileri seçime katılma niyetini ölçmektedir. Bu durum özellikle 1996 verileri açısından önemlidir çünkü anketin saha çalışması (Aralık Ocak 1997) seçimden hemen önce veya hemen sonra yapılmamıştır anketinin saha çalışması (Ocak - Mart 2007) ise seçimden (22 Temmuz 2007) dört ay önce tamamlanmıştır. Tablo 1 de Türkiye de 1995, 1999, 2007 ve 2011 yıllarındaki parlamento seçimlerindeki seçime katılım oranları ile 1996, 2007 ve 2011 yıllarına ait seçime katılma değişkeni kullanılarak hesaplanan katılım oranları karşılaştırılmıştır verilerinin yansıttığı katılım oranları, anketten önce ve anketten sonra gerçekleşen parlamento seçimlerine katılım oranlarından yaklaşık %10 puan daha düşüktür. Ancak 2007 verileri anketten sonra gerçekleşen seçimlerdeki katılım oranlarını neredeyse tam olarak yansıtmaktadır. Araştırmanın bulguları açısından 1996 yılı verilerinin sonuçları diğer yılların verilerinin sonuçlarından ana bağımsız değişkenler bakımından diğer olası farklılık nedenlerinin elenebileceği şekilde belirgin bir ayrışma göstermemiştir. 445

77 446 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Tablo 1. Genel Seçimlere Katılım Genel seçimlere katılım oranı Bağımlı değişken %85,2 (1995) %87,1 (1999) %74,4 (1996) %84,2 (2007) %83 (2007) %83,2 (2011) %92,8 (2011) Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu sayfasındaki Yüksek Seçim Kurulu verileri kullanılmıştır. ( Geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma değişkeni, toplu bir dilekçeye imza atmak, bir boykota katılmak, barışçı gösterilere katılmak ve bir greve katılmak gibi siyasi faaliyetlere yönelik sorulara verilen cevaplardan oluşmaktadır. Her bir sorunun katıldım, gerekirse katılabilirim ve kesinlikle katılmam şeklindeki cevap kategorilerinden katıldım = 1, diğer tüm kategoriler = 0 olarak kodlanmıştır. Böylece değişkenin hesaplanmasında katılımcıların rapor ettiği fiili katılım esas alınmıştır. Geleneksel olmayan siyasi faaliyetlere fiilen katılmış olmaya ilişkin oluşturulan bu ikili değişkenler kullanılarak bir toplamsal endeks oluşturulmuştur. Basit toplamsal endeks hesaplanmasının ortaya çıkardığı kayıp veri sorununu minimalize etmek için, endeks puanları endekse dâhil edilen sorulardan en az iki tanesine verilen geçerli cevapların ortalaması alınarak hesaplanmıştır. En düşük endeks puanı 0, en yüksek endeks puanı 1 dir. Bağımsız Değişkenler Siyasal katılımda kaynak modelinde merkezi olan eğitim değişkeni Eğitim durumunuz nedir? En son hangi okulu bitirdiniz veya yarım bıraktınız? sorusuna verilen yanıtlardan oluşturulmuştur. Sorunun yanıt kategorileri hiç okula gitmedim = 1, ilkokuldan ayrıldım ve ilkokul mezunuyum = 2, ortaokuldan ayrıldım ve ortaokul mezunuyum = 3, liseden ayrıldım ve lise mezunuyum = 4, üniversiteden ayrıldım ve üniversite mezunuyum = 5 olarak yeniden kodlanarak beş kategorili eğitim değişkeni oluşturulmuştur. Yine kaynak modeli kapsamında ankete katılanların istihdam durumunu belirten istihdam durumu değişkeni Bir işte çalışıyor musunuz? Yani şu anda para kazandığınız bir iş yapıyor musunuz? sorusuna verilen yanıtlardan oluşturulmuştur. Sorunun yanıt kategorilerinden ücretli ve tam zamanlı, ücretli ve yarı zamanlı ve kendi işimin sahibiyim = 1, diğer bütün kategoriler = 0 olarak yeniden kodlanarak ikili istihdam durumu değişkeni oluşturulmuştur. Çalışmaya dâhil edilen farklı yıllara ait veri

78 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler setlerinde anketlere katılanların gelir seviyesini ölçmek için birbirleriyle aynı gelir seviyesi gruplarının yer aldığı ölçekler kullanılmamış ve bu veriler bazı veri setlerinin içinde yer almamaktadır. Bütün veri setlerinde yer alan gelirler ölçeği değişkeninin en üst gelir seviyesine denk düşen kategorisi de bazı senelerde asgari ücret olduğu başka senelerde ise hangi gelir seviyesine denk düştüğü belirlenemediği için bu çalışmada kullanılabilecek tutarlı bir gelir seviyesi ölçümü bulanamamıştır. Bu nedenle çalışmada gelir seviyesini ölçen bir değişken kullanılamamıştır. Siyasal katılımda kaynak modeli çerçevesinde bu çalışmadaki ana beklenti eğitim seviyesi değişkenin her iki bağımlı değişken üzerindeki analizlerde istatistiksel olarak anlamlı olması ve eğitim seviyesi arttıkça siyasal katılımın da artmasıdır. Siyasal katılımda kaynak modeli çerçevesinde diğer beklenti de gelir seviyesi arttıkça siyasal katılımın artması olmalıdır. Ancak kullanılan veriler tutarlı bir gelir seviyesi ölçümü kullanılmasını olanaklı kılmadığı ve çalışmada kullanılan istihdam durumu değişkeni de gelir seviyesini ancak kısmi olarak temsil edebileceği için bu çalışmada istihdam durumu değişkenine ilişkin belirli yönde bir beklenti yoktur. Siyasal katılımda mobilizasyon modeli çerçevesinde çalışmada anketlere katılanların gönüllü kuruluşlara üyeliklerini ölçen iki üyelik değişkeni kullanılmıştır. Gönüllü kuruluşlara üyeliği ölçen bu iki değişkenin değerleri ilgili soruların cevap kategorilerinin aktif üye ve pasif üye = 1, üye değil = 0 olarak yeniden kodlanmasıyla oluşturulan toplamsal endeks kullanılarak hesaplanmıştır. Birinci üyelik değişkeni siyasal parti, sendika ve meslek kuruluşları üyeliklerini, ikinci üyelik değişkeni din, spor, sanat, eğitim, müzik, çevre, hayır, yardım, tüketim gibi konularda faaliyet gösteren gönüllü kuruluşlara üyelikleri içermektedir. Birinci üyelik değişkenine dâhil edilen gönüllü kuruluşlar yapıları veya temsil ettikleri çıkarlar bakımından siyasal nitelikte oldukları için diğer kuruluşlara üyeliklerden ayrı olarak kodlanmıştır. Mobilizasyon modeli çerçevesinde değerlendirilen faktörlerden biri olan dini servislere katılma derecesi veri setlerinde yer almasına rağmen çalışmada kullanılan analizlere dâhil edildiğinde bazı yıllara ait modellerde çoklu doğrusallık problemi ortaya çıkardığı için bu çalışmada sunulan analizlere dâhil edilememiştir. Siyasal katılımda mobilizasyon yaklaşımı çerçevesinde bu çalışmadaki ana beklenti her iki bağımlı değişken üzerindeki analizlerde birinci ve ikinci grup gönüllü kuruluşlara üyelik sayısına ilişkin oluşturulan indeksleri temsil eden değişkenlerin istatistiksel olarak anlamlı olması ve gönüllü kuruluşlara üyelik sayısı arttıkça siyasal katılımın da artmasıdır. Siyasal katılıma etki eden siyasal güven faktörleri çerçevesinde kurumlara güven değişkeni parlemento, hükümet ve mahkemelere yönelik güveni ölçen soruların yanıtlarından oluşturulmuştur. Her bir sorunun yanıt kategorileri tamamen güvenirim = 4, biraz güvenirim = 3, pek 447

79 448 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) güvenmem = 2, hiç güvenmem = 0 olarak kodlanmış ve toplamsal endeks oluşturularak kurumlara güven puanları hesaplanmıştır. Demokratik memnuniyet değişkeni 2007 ve 2011 veri setlerindeki Peki bizim ülkemiz bugün ne ölçüde demokratik olarak yönetiliyor? Hiç demokratik olarak yönetilmediğini düşünüyorsanız 1, tamamen demokratik olarak yönetildiğini düşünüyorsanız 10 olmak üzere bir puan veriniz sorusuna verilen yanıtlardan oluşmaktadır. Siyasal sistemden memnuniyet değişkeni 1996 veri setinde İnsanların bu ülkenin yönetim sistemiyle ilgili farklı görüşleri var. Burada işlerin ne kadar iyi işlediğine dair bir ölçek var: 1 çok kötü ve 10 çok iyi anlamına geliyor. Bugünkü haliyle siyasal sistemi bu ölçekte nereye koyardınız? sorusuna verilen yanıtlardan oluşmaktadır. Siyasal güven faktörlerine dair literatürdeki mevcut bulgular doğrultusunda bu çalışmadaki beklentiler siyasal güven arttıkça seçime katılma ihtimalinin artması ve siyasal güven azaldıkça geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımın artmasıdır. Geleceğe yönelik siyasa tercihleri bakımdan seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma arasında fark olup olmadığını test etmek için iki siyasa tercihi bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Ekonomik istikrar değişkeni gelecek on yıl içinde ülkenin birinci hedefinin ne olması gerektiği sorusuna verilen yanıtlardan oluşturulmuştur. Sorunun yanıt kategorileri istikrarlı bir ekonomi = 1, diğer bütün seçenekler = 0 olarak yeniden kodlanarak ekonomik istikrar değişkeni oluşturulmuştur. İfade özgürlüğünün korunması değişkeni, gelecek on yıl içinde ülkenin birinci hedefinin ne olması gerektiği sorusuna verilen yanıtlardan oluşmaktadır. Sorunun yanıt kategorilerinden ifade ve düşünce özgürlüğünün korunması = 1, diğer bütün seçenekler = 0 olarak yeniden kodlanarak ifade özgürlüğü değişkeni kodlanmıştır. Ekonomik istikrar ve ifade özgürlüğü değişkenleri ülkenin birincil siyasa hedefine dair ayrı iki soru kullanılarak oluşturulmuştur. Geleceğe yönelik siyasa tercihleriyle ilgili bu çalışmadaki beklentiler ekonomik istikrarın geleceğe yönelik birincil siyasa hedefi olması gerektiğini belirtmenin seçime katılma ihtimalini arttırması ve ifade özgürlüğünün geleceğe yönelik birincil siyasa hedefi olması gerektiğini belirtmenin geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımı arttırmasıdır. Temel sosyo-demografik kontrol değişkenleri olarak yaş, cinsiyet (kadın = 1, erkek = 0) ve medeni durum (evli = 1, diğer bütün durumlar = 0) kullanılmıştır. Oy verme yaşı göz önünde bulundurularak hem seçime katılma hem de geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma üzerine analizlere veri setlerindeki 18 yaş ve üzerindeki bireyler dâhil edilmiştir.

80 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler 3. Türkiye de Seçime Katılmaya ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılmaya Etki Eden Bireysel Seviye Faktörlerin Analizi 3.1. Seçime Katılma Seçime katılma değişkeni ikili değişken olduğu için lojistik regresyon analizi kullanılmıştır. Seçime katılma modeline bireysel kaynaklar, mobilizasyon, siyasal güven ve geleceğe yönelik siyasa tercihleri ayrı ayrı eklenmiştir. Bütün bağımsız değişkenlerle seçime katılma arasındaki ilişkileri gösteren son model Tablo 5 te sunulmuştur. 1996, 2007 ve 2011 yılı verilerinde seçime katılmayla bireysel kaynak faktörlerinin (eğitim ve istihdam) ilişkisi Tablo 2 de verilmiştir. Kaynak yaklaşımı çerçevesindeki beklenti yönünde bütün yıllara ait modellerde eğitim katsayıları istatistiksel olarak anlamlıdır ancak beklentinin aksine negatiftir. Bireyin eğitim seviyesi arttıkça seçime katılması daha az olasıdır. Örneğin üniversite seviyesinde eğitim almış bir bireyin lise seviyesinde eğitim almış bir bireye kıyasla seçime katılması daha az olasıdır. İstihdam katsayısı sadece 2011 yılına ait modelde istatistiksel olarak anlamlıdır ve pozitiftir yılı verileri için, bireyin istihdam edilmiş olması halinde istihdam edilmemiş bir bireye göre seçime katılma olasılık oranı 1,97 kat artmaktadır. Bir başka ifadeyle 2011 verileri için istihdam edilmiş bireyin seçime katılma göreceli olasılık oranı (odds ratio) 3 1,97 dir. Seçimde oy kullanan ve istihdam edilmemiş her bir kişiye karşılık, istihdam edilmiş yaklaşık olarak iki kişinin seçimde oy kullandığını ifade etmektedir. Yaş ve cinsiyet (kadın olma) katsayıları sadece 1996 yılı modelinde istatistiksel olarak anlamlıdır; yaş katsayısı pozitif, cinsiyet katsayısı negatiftir. Bireyin yaşı arttıkça seçime katılması daha olasıdır. Kadınların seçime katılması erkeklerin seçime katılmasından daha az olasıdır. Medeni durum her üç senenin modelinde istatistiksel olarak anlamlıdır ve pozitiftir. Evli olan bireylerin seçime katılması İngilizce odds ratio teriminin Türkçe karşılığı olarak bu çalışmada göreceli olasılık oranı ifadesi kullanılmıştır. Cümlelerin açıkça göreceli bir kıyaslama ifade ettiği durumlarda sadece olasılık oranı, cümlelerin açıkça göreceli bir kıyaslama ifade etmediği durumlarda göreceli olasılık oranı ifadesi kullanılmıştır. Olasılık (probability) bir olayın meydana gelme sayısının toplam meydana gelme ihtimallerine oranını ifade eder. Göreceli olasılık (odds) ise bir olayın meydana gelme sayısının bu olayın meydana gelmemesi (yani başka olayların meydana gelmesi) sayısına oranıdır. Örneğin, herhangi bir kış mevsiminde gribe yakalanma olasılığı 1/10 ise bu her 10 kişiden yaklaşık olarak 1 kişinin gribe yakalanacağı anlamına gelir (Sweet ve Grace-Martin, 2012: 191). Ancak bu durumda gribe yakalanma göreceli olasılığı 1/9 dur, yani gribe yakalanan her 1 kişiye karşılık 9 kişi gribe yakalanmamaktadır.

81 450 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) evli olmayan bireylerin seçime katılmasından daha olasıdır. Medeni durum ve seçime katılma arasındaki ilişki özellikle 2011 yılı verileri için oldukça kuvvetlidir. Evli olmayan ve seçime katılan her bir kişiye karşılık, evli olan yaklaşık olarak üç kişi (2,82) seçime katılmaktadır. Tablo 2. Kaynak Faktörlerinin Seçime Katılma Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Seçime katılma Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Eğitim -0,296*** 0,05 0,744-0,267*** 0,07 0,765-0,234** 0,11 0,791 İstihdam -0,055 0,14 0,947 0,211 0,19 1,234 0,683*** 0,24 1,979 Yaş 0,008* 0,00 1,008 0,008 0,00 1,008 0,012 0,00 1,012 Cinsiyet -0,469*** 0,13 0,626-0,026 0,18 0,974 0,193 0,23 1,213 Medeni durum 0,239* 0,14 1,270 0,371* 0,19 1,449 1,039*** 0,24 2,827 Sabit Terim 1,777*** 0,29 5,914 1,854*** 0,41 6,384 2,055*** 0,64 7,807 Model ki-kare 69,6 (p. 0,000, sd. 5) 31,71 (p. 0,000, sd. 5) 55,9 (p. 0,000, sd. 5) Nagelkerke R 2 0,063 0,050 0,100 Cox&Snell R 2 0,043 0,030 0,040 N Katsayılar logit katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ve göreceli olasılık oranları (odds) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0,01. 4 Siyasal mobilizasyon göstergesi olarak kullanılan gönüllü kuruluş üyeliklerine dair değişkenlerin eklenmesiyle birlikte seçime katılmayla kaynak ve mobilizasyon değişkenleri arasındaki ilişki Tablo 3 te sunulmuştur. 4 İstatistiksel anlamlılık düzeyleri, rastlantısal meydana gelişlerin olasılığını (p) belirtir. Bağımsız değişken ile bağımlı değişken arasında gözlemlenen ilişkinin rastlantısal olarak gözlemlenmiş olması olasılığı azaldıkça, veri, gözlemlenen ilişkinin gerçek bir ilişki olduğunu daha kuvvetle önerir. p < 0,10 ifadesi bağımsız değişken ile bağımlı değişken arasında gözlemlenen ilişkinin rastlantısal (şans eseri) olarak gözlemlenmiş olması olasılığının %10 dan düşük, p < 0,05 ifadesi %5 ten düşük, p < 0,01 ifadesi %1 den düşük olduğunu belirtir. Özellikle, %5 ve %1 eşiklerinde gözlemlenenin gerçek bir ilişki olduğu çıkarımı daha kuvvetle desteklenmiş olur (Sweet ve Grace-Martin, 2012: 108). Tabloda, her bir bağımsız değişken için p değerlerinin ayrı bir sütunda sunulması yerine, anlamlılık düzeyi eşiklerine karşılık gelen ilişkiler %10 eşiği için *, %5 eşiği için ** ve %1 eşiği için *** sembolleri kullanılarak işaretlenmiştir. Bu çalışmada kullanılan bütün lojistik regresyon ve çoklu doğrusal regresyon sonuçları tablolarındaki sunumlar bu şekilde düzenlenmiştir.

82 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler Mobilizasyon değişkenlerinin eklenmesiyle birlikte kaynak değişkenlerinin istatistiksel anlamlılıkları ve işaretleri değişmemiştir. Mobilizasyon yaklaşımı çerçevesindeki beklenti yönünde bütün yıllar için birinci grup üyelik değişkeninin katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Bireyin siyasi partilere, sendikalara ve mesleki kuruluşlara üyelik sayısı arttıkça seçime katılması daha olasıdır. Birinci grup üyelik endeksindeki her bir birim artış için bireyin seçime katılma göreceli olasılık oranı 1996 yılı için 1,38, 2007 için 1,70 ve 2011 için 2,62 kat artmaktadır. İkinci grup üyelik değişkeninin katsayısı sadece 2011 yılı için istatistiksel olarak anlamlıdır ve işareti negatiftir. Bireyin ikinci grup yani din, spor, sanat, eğitim, müzik, çevre, hayır, yardım, tüketim gibi konularda faaliyet gösteren gönüllü kuruluşlara üyelik sayısı arttıkça seçime katılması daha az olasıdır. 451 Tablo 3. Kaynak ve Mobilizasyon Faktörlerinin Seçime Katılma Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Seçime katılma Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Eğitim -0,306*** 0,05 0,737-0,287*** 0,07 0,751-0,228** 0,11 0,796 İstihdam -0,080 0,14 0,923 0,168 0,19 1,183 0,601** 0,25 1,824 Üyelik 1 0,325** 0,13 1,384 0,530* 0,31 1,700 0,965** 0,48 2,625 Üyelik 2-0,152 0,11 0,859 0,037 0,17 1,038-0,459** 0,18 0,632 Yaş 0,010** 0,00 1,010 0,007 0,00 1,007 0,009 0,01 1,009 Cinsiyet -0,408*** 0,13 0,665 0,000 0,18 1,000 0,191 0,24 1,210 Medeni durum 0,205 0,14 1,228 0,344* 0,19 1,411 1,079*** 0,25 2,943 Sabit Terim 1,705*** 0,29 5,500 1,934*** 0,42 6,919 2,184*** 0,66 8,885 Model ki-kare 79,1 (p. 0,000, sd. 7) 35,8 (p. 0,000, sd. 7) 64,0 (p. 0,000, sd. 7) Nagelkerke R 2 0,074 0,056 0,116 Cox&Snell R 2 0,050 0,034 0,047 N Katsayılar logit katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ve göreceli olasılık oranları (odds) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0,01. Siyasal güven değişkenleri olarak kullanılan kurumlara güven, demokratik memnuniyet ve siyasal sistemden memnuniyet değişkenlerinin eklenmesiyle oluşturulan model Tablo 4 te sunulmuştur yılı verileri için siyasal sistemden memnuniyet, 2007 ve 2011 yılları için demokratik memnuniyet değişkeni kullanılmıştır. Siyasal güven değişkenlerinin modele eklenmesiyle 2011 yılı için eğitim ve 2007 yılı için birinci grup gönüllü kuruluşlara üyelik istatistiksel olarak anlamlı olmaktan çıkmıştır. Kurumlara güven değişkenin katsayısı 1996 ve 2007 yılları için istatistiksel olarak anlamlı

83 452 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) ve pozitiftir. Kurumlara güven endeksindeki her bir birim artış seçime katılma göreceli olasılık oranlarını 1996 yılı için 1,19, 2007 yılı için 1,23 kat arttırmaktadır ve 2007 verileri için, bireyin siyasal kurumlara güveni arttıkça seçime katılması daha olasıdır yılı için siyasal sistemden memnuniyetin katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir; siyasal sistemin işleyişinden memnuniyet ölçeğindeki her bir birim artış için seçime katılma göreceli olasılık oranı 1,07 kat artmaktadır. Bireyin siyasal sistemin işleyişine yönelik memnuniyeti arttıkça seçime katılması daha olasıdır ve 2011 yılları için demokratik memnuniyet katsayısı istatistiksel olarak anlamlı değildir; katsayı 2007 de beklentinin aksine negatif, 2011 de beklenti yönünde pozitiftir. Tablo 4. Kaynak, Mobilizasyon ve Siyasal Güven Faktörlerinin Seçime Katılma Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Seçime katılma Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Eğitim -0,211*** 0,05 0,810-0,178** 0,08 0,837-0,192 0,12 0,825 İstihdam -0,098 0,14 0,907 0,153 0,20 1,165 0,634** 0,25 1,884 Üyelik 1 0,382*** 0,13 1,465 0,387 0,31 1,473 0,821* 0,47 2,272 Üyelik 2-0,129 0,11 0,879 0,139 0,18 1,149-0,370* 0,20 0,691 Kurumlara güven 0,179*** 0,02 1,196 0,210*** 0,04 1,233 0,009 0,04 1,009 Sistem (1996) 0,068** 0,03 1,070 Demokratiklik (2007, 2011) -0,020 0,03 0,980 0,020 0,05 1,020 Yaş 0,009 0,00 1,009 0,011 0,00 1,011 0,010 0,01 1,010 Cinsiyet -0,424*** 0,14 0,654-0,106 0,19 0,900 0,186 0,24 1,204 Medeni durum 0,265* 0,14 1,303 0,260 0,21 1,297 1,069*** 0,26 2,912 Sabit Terim -0,102 0,37 0,903 0,008 0,55 1,008 1,818** 0,80 6,159 Model ki-kare 138,1 (p. 0,000, sd. 9) 64,2 (p. 0,000, sd. 9) 55,6 (p. 0,000, sd. 9) Nagelkerke R 2 0,130 0,107 0,108 Cox&Snell R 2 0,089 0,065 0,043 N Katsayılar logit katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ve göreceli olasılık oranları (odds) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0,01. Geleceğe yönelik siyasa tercihlerine dair değişkenlerin eklenmesiyle birlikte bu çalışmaya dâhil edilmiş olan bütün değişkenlerin eklendiği son model Tablo 5 te sunulmuştur ve 2007 verileri için kullanılan seçime katılma değişkenleri fiili katılımı değil katılım niyetini ölçtüğünden, genel olarak bütün katılım modellerinde ve özellikle bu son ve tam modelde yer alan sonuçlar çerçevesinde karşılaştırma yapılırken temkinli olunması gerekmektedir. Her üç sene için eğitim değişkeninin katsayısı beklenti yönünde

84 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler istatistiksel olarak anlamlı ancak beklentinin tersine negatiftir. Bireyin eğitim seviyesi yükseldikçe seçime katılması daha az olasıdır. Birinci grup gönüllü kuruluşlara üyeliğe dair değişkenin katsayısı 1996 ve 2011 yıllarında beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Birinci grup üyelik endeksindeki her bir birim artış için seçime katılma göreceli olasılık oranı 1996 yılı için 1,43, 2011 yılı için 2,22 kat artmaktadır. Bir başka ifadeyle, 1996 ve 2011 verileri için, bireyin siyasi partilere, sendikalara ve mesleki kuruluşlara üyelik sayısı arttıkça seçime katılması daha olasıdır yılında bu değişkenin katsayısı istatistiksel olarak anlamlı değildir ancak beklenti yönünde pozitiftir. Siyasal güven değişkenlerinden kurumlara güvenin katsayısı 1996 ve 2007 yıllarında beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Bu yılların verilerinde, kurumlara güveni daha yüksek olan bireylerin seçime katılması daha olasıdır. Bu değişkenin katsayısı 2011 yılı için istatistiksel olarak anlamlı değildir ancak beklenti yönünde pozitiftir. Kurumlara güven endeksindeki her bir birim artış için seçime katılma göreceli olasılık oranı 1996 yılı için 1,19, 2007 yılı için 1,23 kat artmaktadır. Diğer siyasal güven değişkenlerinden sadece sistemden memnuniyetin katsayısı 1996 yılında beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Sistemin işleyişinden memnuniyet ölçeğindeki her bir birim artış için seçime katılma göreceli olasılık oranı 1,07 kat artmaktadır. Bireyin sistemin işleyişinden memnuniyeti arttıkça seçime katılması daha olasıdır. Geleceğe yönelik siyasa tercihi değişkenlerinden sadece istikrarlı ekonominin katsayısı 2007 ve 2011 yıllarında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Ekonomik istikrarı ülkenin birincil siyasa hedefi olarak belirtenlerin belirtmeyenlere göre seçime katılma göreceli olasılık oranları 2007 yılı için 1,50 kat, 2011 yılı için 1,93 kat artmaktadır. Örneğin, 2011 yılı verileri için, ekonomik istikrarı ülkenin birincil siyasa hedefi olarak belirtmemiş ve seçime katılmış her bir kişiye karşılık, ekonomik istikrarı birincil hedef olarak belirtmiş ve seçime katılmış yaklaşık olarak iki kişi vardır. İkinci grup gönüllü kuruluşlara üyelik değişkeninin katsayıları beklentinin aksine istatistiksel olarak anlamlı değildir. İstihdam edilmiş olma durumu sadece 2011 yılında istatistiksel olarak anlamlıdır ve katsayısı beklenti yönünde pozitiftir yılı için istihdam edilmiş olanlar istihdam edilmemiş olanlara göre seçime 1,90 kat daha fazla katılmaktadır. Bir başka ifadeyle, istihdam edilmemiş ve seçime katılan her bir kişiye karşılık, istihdam edilmiş yaklaşık iki kişi seçime katılmaktadır. 453

85 454 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Tablo 5. Kaynak, Mobilizasyon, Siyasal Güven ve Geleceğe Yönelik Siyasa Tercihlerinin Seçime Katılma Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Seçime katılma Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Katsayı Sth Odds Eğitim -0,193*** 0,06 0,824-0,194** 0,08 0,823-0,216* 0,12 0,806 İstihdam -0,072 0,15 0,930 0,185 0,20 1,203 0,644** 0,26 1,904 Üyelik 1 0,363*** 0,13 1,437 0,344 0,32 1,410 0,802* 0,47 2,229 Üyelik 2-0,111 0,11 0,895 0,272 0,21 1,313-0,301 0,20 0,740 Kurumlara güven 0,176*** 0,02 1,193 0,209*** 0,04 1,232 0,003 0,04 1,003 Sistem (1996) 0,072** 0,03 1,075 Demokratiklik (2007, 2011) -0,025 0,03 0,976 0,012 0,05 1,012 Ekonomik istikrar -0,154 0,13 0,857 0,408** 0,18 1,504 0,658*** 0,23 1,930 İfade özgürlüğü 0,005 0,14 1,005-0,164 0,26 0,848 0,239 0,38 1,269 Yaş 0,011* 0,00 1,011 0,011 0,00 1,011 0,012 0,01 1,012 Cinsiyet -0,450*** 0,14 0,637-0,068 0,19 0,934 0,227 0,24 1,255 Medeni durum 0,252* 0,15 1,286 0,240 0,21 1,271 0,996*** 0,26 2,707 Sabit Terim -0,149 0,38 0,861-0,113 0,57 0,893 1,587* 0,82 4,890 Model ki-kare 133,1 (p. 0,000, sd. 11) 70,5 (p. 0,000, sd. 11) 63,1 (p. 0,000, sd. 11) Nagelkerke R 2 0,129 0,118 0,123 Cox&Snell R 2 0,088 0,072 0,050 N Katsayılar logit katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ve göreceli olasılık oranları (odds) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0,01. Yaş ve cinsiyet (kadın olma durumu) değişkenlerinin katsayıları sadece 1996 yılı için istatistiksel olarak anlamlıdır; yaş pozitif cinsiyet ise negatiftir. Bireyin yaşı arttıkça seçime katılması daha olası, kadınların seçime katılması erkeklerin seçime katılmasından daha az olasıdır. Evli olma durumunun katsayısı 1996 ve 2011 yıllarında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Evli olanların evli olmayanlara göre seçime katılma olasılık oranı 1996 yılında 1,28 kat, 2011 yılında 2,70 kat daha fazladır Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılma Geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmanın bağımlı değişken olduğu analizlerde doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma modeline bireysel kaynaklar, mobilizasyon, siyasal güven ve geleceğe yönelik siyasa tercihleri ayrı ayrı

86 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler eklenmiştir. 1996, 2007 ve 2011 yıllarında siyasal faaliyetlere katılmayla kaynak değişkenleri arasındaki ilişki Tablo 6 da sunulmuştur. 455 Tablo 6. Kaynak Faktörlerinin Geleneksel Olmayan Siyasal Katılım Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Geleneksel olmayan siyasi faaliyetlere katılma Katsayı Sth Katsayı Sth Katsayı Sth Eğitim 0,047*** 0,00 0,020*** 0,00 0,029*** 0,00 İstihdam 0,026*** 0,01 0,008 0,01-0,022** 0,01 Yaş 0,000 0,00 0,000 0,00 0,000 0,00 Cinsiyet -0,028*** 0,00-0,020* 0,01-0,017 0,01 Medeni durum 0,007 0,01-0,004 0,01-0,029*** 0,01 Sabit Terim -0,072 ***(0,02) 0,006(0,02) 0,017(0,02) Düzeltilmiş R 2 0,134 0,024 0,054 N Katsayılar standardize edilmemiş regresyon katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0,01. Geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma ile eğitim arasındaki ilişki beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve seçime katılma modellerindeki durumdan farklı olarak, pozitiftir. Her üç yıla ait verilerde eğitim seviyesi arttıkça geleneksel olmayan siyasi faaliyetlere katılım artmaktadır. İstihdam değişkeni karma sonuçlar vermektedir, katsayısı 1996 ve 2011 yıllarında istatistiksel olarak anlamlı, 1996 yılında pozitif ancak 2011 yılında negatiftir. Cinsiyet, yani kadın olma durumu, katsayısı 1996 ve 2007 yıllarında istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Katsayı 2011 yılında istatistiksel olarak anlamlı değildir ancak diğer yıllardaki gibi negatiftir. Medeni durum, yani evli olma durumu, katsayısı 2011 yılı için istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Mobilizasyon değişkenlerinin eklenmesiyle birlikte geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım ile bağımsız değişkenler arasındaki ilişki Tablo 7 de sunulmuştur. Her üç yıl için hem birinci grup hem de ikinci grup gönüllü kuruluşlara üyeliğin katsayıları beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Bireyin üye olduğu gönüllü kuruluş sayısı arttıkça geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımı da arttırmaktadır. Mobilizasyon değişkenlerinin eklenmesiyle birlikte cinsiyet istatistiksel olarak anlamlı olmaktan çıkmıştır ancak medeni durum katsayısı 2011 yılı için hala istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir.

87 456 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Tablo 7. Kaynak ve Mobilizasyon Faktörlerinin Geleneksel Olmayan Siyasal Katılım Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Geleneksel olmayan siyasi faaliyetlere katılma Eğitim 0,041*** 0,00 0,015*** 0,00 0,021*** 0,00 İstihdam 0,009 0,01-0,002 0,01-0,022** 0,01 Üyelik 1 0,087*** 0,00 0,090*** 0,01 0,089*** 0,01 Üyelik 2 0,027*** 0,00 0,030*** 0,01 0,060*** 0,00 Yaş 8,654E-6 0,00 3,189E-6 0,00-0,001 0,00 Cinsiyet -0,007 0,00-0,014 0,01-0,008 0,01 Medeni durum -0,002 0,01-0,006 0,01-0,031*** 0,01 Sabit Terim -0,068***(0,01) 0,018 (0,02) 0,028(0,02) Düzeltilmiş R 2 0,215 0,076 0,158 N Katsayılar standardize edilmemiş regresyon katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0,01. Siyasal güven değişkenlerinin eklenmesiyle birlikte ortaya çıkan sonuçlar Tablo 8 de sunulmuştur. Kurumlara güven değişkeninin katsayısı beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Bireyin kurumlara güveni azaldıkça geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımı artmaktadır. Siyasal sistemden memnuniyet değişkeninin katsayısı 1996 yılında beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Demokratik memnuniyet değişkeninin katsayısı 2007 ve 2011 yıllarında beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Bireyin siyasal sistemin işleyişine ve demokratikliğine dair memnuniyeti azaldıkça geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımı artmaktadır yılı için medeni durum değişkenin katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Tablo 8. Kaynak, Mobilizasyon ve Siyasal Güven Faktörlerinin Geleneksel Olmayan Siyasal Katılım Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Geleneksel olmayan siyasi faaliyetlere katılma Eğitim 0,034*** 0,00 0,010*** 0,00 0,017*** 0,00 İstihdam 0,012 0,01-0,007** 0,01-0,025** 0,01 Üyelik 1 0,083*** 0,00 0,092*** 0,01 0,091*** 0,01 Üyelik 2 0,025*** 0,00 0,026*** 0,01 0,062*** 0,00 Kurumlara güven -0,014*** 0,00-0,010*** 0,00-0,011*** 0,00 Sistem (1996) -0,004** 0,00 Demokratiklik (2007, 2011) -0,006*** 0,00-0,008*** 0,00 Yaş 6,797E-5 0,00 0,000 0,00-0,001 0,00

88 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler Cinsiyet -0,006 0,00-0,017 0,01-0,012 0,01 Medeni durum -0,002 0,01 0,004 0,01-0,021** 0,01 Sabit Terim 0,070***(0,02) 0,156***(0,03) 0,179***(0,03) Düzeltilmiş R 2 0,252 0,105 0,209 N Katsayılar standardize edilmemiş regresyon katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0, Geleceğe yönelik siyasa tercihlerinin de eklendiği son geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım modeli Tablo 9 da sunulmuştur. Seçime katılma modelindeki sonuçlardan farklı olarak, eğitim ve geleneksel olmayan katılım arasındaki ilişki pozitiftir. Eğitim katsayısı bütün senelerde beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Bireyin eğitim seviyesi arttıkça geleneksel olamayan siyasal faaliyetlere katılımı artmaktadır. Her iki grup gönüllü kuruluşa üyelik değişkenlerinin katsayıları bütün senelerde beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. Gönüllü kuruluşlara üyelik sayısı arttıkça geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım da artmaktadır. Bu durum, siyasal mobilizasyonun özellikle geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Seçime katılma modelinden farklı olarak, bütün siyasal güven değişkenlerinin katsayıları bütün senelerde beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Siyasal güven azaldıkça geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım da artmaktadır. Geleceğe yönelik siyasa tercihi değişkenlerinden ekonomik istikrarın katsayısı, son seçime katılma modelindeki sonuçlardan farklı olarak, hiçbir sene için istatistiksel olarak anlamlı değildir ve işareti bütün seneler için negatiftir. İfade özgürlüğü değişkeninin katsayısı, seçime katılma modelindeki sonuçlardan farklı olarak, bütün seneler için beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitiftir. İfade özgürlüğünün gelecek on yıl içinde ülkenin birincil siyasa hedefi olması gerektiğini belirtme durumu geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımı arttırmaktadır. Tablo 9. Kaynak, Mobilizasyon, Siyasal Güven ve Geleceğe Yönelik Siyasa Tercihlerinin Geleneksel Olmayan Siyasal Katılım Üzerindeki Etkisi Bağımlı değişken: Geleneksel olmayan siyasi faaliyetlere katılma Eğitim 0,033*** 0,00 0,010** 0,00 0,016*** 0,00 İstihdam 0,012 0,01-0,006 0,01-0,027** 0,01 Üyelik 1 0,079*** 0,00 0,092*** 0,01 0,094*** 0,01 Üyelik 2 0,025*** 0,00 0,027*** 0,01 0,059*** 0,00 Kurumlara güven -0,013*** 0,00-0,009*** 0,00-0,011*** 0,00 Sistem (1996) -0,004** 0,00

89 458 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Demokratiklik (2007, 2011) -0,006*** 0,00-0,007*** 0,00 Ekonomik istikrar -0,013 0,00-0,003 0,01-0,006 0,00 İfade özgürlüğü 0,045*** 0,01 0,043*** 0,01 0,073*** 0,01 Yaş 0,000 0,00 0,000 0,00-0,001 0,00 Cinsiyet -0,006 0,00-0,016 0,01-0,013 0,01 Medeni durum -0,001 0,01 0,005 0,01-0,018* 0,01 Sabit Terim 0,057**(0,02) 0,144***(0,03) 0,171***(0,03) Düzeltilmiş R 2 0,262 0,108 0,219 N Katsayılar standardize edilmemiş regresyon katsayılarıdır ve karşılık gelen standart hatalar (sth) ile sunulmuştur. Kullanılan istatistiksel anlamlılık düzeyi eşikleri: *p < 0,10. **p < 0,05. ***p < 0, Bulguların Tartışılması ve Önemi Bu çalışmada karşılaştırılan seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma modelleri özellikle eğitim, siyasal güven ve geleceğe yönelik siyasa tercihlerine ilişkin değişkenler üzerinden farklılaşmaktadır. Modeller arasındaki bu farklılaşmalar yorumlanırken, seçime katılma davranışı için kullanılan bağımlı değişkenin, 1996 ve 2007 yılları verilerinde katılımcıların rapor ettiği fiili seçime katılma davranışını ölçmediği göz önünde bulundurulmalıdır ve 2007 yılları verileri kullanılarak oluşturulan seçime katılma değişkenleri anket katılımcılarının geleceğe yönelik oy verme niyetlerini temsil etmektedir. Seçime ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma modelleri arasındaki ana farklardan en önemlisi eğitim ve katılım arasındaki ilişkidir. Eğitim ve geleneksel olmayan siyasal katılım arasındaki ilişki pozitifken, eğitim ve seçime katılma arasındaki ilişki negatiftir. Bütün bağımsız değişkenlerin dâhil olduğu seçime katılma modeline göre Türkiye de eğitim ve seçime katılma arasındaki ilişki kaynak modeli çerçevesindeki ana beklentiden farklı bir durum ortaya koymaktadır. Eğitim seviyesinin artması ve seçime katılma arasındaki istatistiksel olarak anlamlı negatif ilişki, daha yüksek eğitim seviyesi sahip olanlara kıyasla, toplumun daha düşük eğitim seviyesine sahip olan kesimlerinin oy vermeye daha fazla gittiğini göstermektedir. Bu bulgu Türkiye deki seçmen davranışının yerleşik ve endüstrileşmiş batı demokrasilerinden farklı olduğunu önermektedir. Eğitimin önemli bir parçası olduğu siyasal katılımda kaynak modeli, öncelikle Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere batı demokrasilerindeki seçmenlerin davranışları üzerine toplanan veriler kullanılarak yapılan çalışmalarla siyasal katılım literatürdeki kalıcı ve merkezi durumuna gelmiştir. Eğitimin geleneksel siyasal katılım üzerindeki etkisine dair ihtimaller, eğitimin bireyin siyasete dair bilgisinin ve eleştirel düşünme becerilerinin artmasını sağladığı ve bireyde katılıma yönelik bir sorumluluk hissi yarattığıdır (Burden, 2009; Campbell, 2009). Ancak seçime

90 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler katılma davranışının seçmenin kendi siyasal eğilimlerini yansıtan anlamlı bulduğu tercihlerin mevcut olmasıyla yakından ilişkili olduğu düşünüldüğünde, eğitim seviyesi daha düşük olanların daha yüksek olanlara kıyasla sandığa daha fazla gitmesi Türkiye deki siyasi seçeneklerin toplumun daha yüksek eğitim seviyesine sahip kesimlerine daha az hitap ettiğine işaret edebilir. Diğer yandan seçime katılma kimlerin siyasal tercihlerinin siyasal aktörler tarafından siyasa oluşturma süreçlerinde girdi olarak değerlendirileceğini belirleyen faktörlerden biri olduğu için, eğitim seviyesi daha düşük olanların sandığa daha fazla gitmesi Türkiye deki siyasal aktörlerin gündemlerini ve söylemlerini toplumun bu kesimlerinin ihtiyaçları ve talepleri yönünde oluşturmalarına etki edebilir. Bu iki ihtimal bir arada değerlendirildiğinde seçime katılma ve eğitim seviyesi arasındaki negatif ilişkinin Türkiye de daha yüksek ve daha düşük eğitim seviyesine sahip kesimler arasındaki ayrımı perçinliyor olması söz konusu olabilir. Bütün bağımsız değişkenlerin eklendiği geleneksel olmayan siyasi faaliyetlere katılım modelinde, katılım ve eğitim arasındaki ilişkinin kaynak modeli çerçevesindeki beklenti yönünde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif olması daha yüksek eğitim seviyesine sahip olmanın özellikle protesto etkinliklerine katılmayı arttırdığını göstermektedir. Bu bulgu iki ihtimali önerebilir. Birincisi, toplumun eğitim seviyesi daha yüksek olan kesimleri, siyasal taleplerini dile getirmek için seçime katılma gibi geleneksel katılım yollarından ziyade imza kampanyasına, greve ve boykota katılma gibi geleneksel olmayan katılım yollarını daha fazla tercih ediyor olabilir. İkincisi, eğitim seviyesi daha yüksek olan kesimler eğitim seviyesi daha düşük olan kesimlere kıyasla genel olarak siyasal kararlar konusunda daha memnuniyetsiz olabilir. Bir başka ifadeyle, siyasal sistemin farklı seviyelerdeki işleyişi eğitim seviyesi daha yüksek olanların siyasal tercihlerine ve taleplerine daha az hitap ediyor olabilir. Seçime ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım modelleri arasındaki diğer ana fark genel olarak siyasal güven ve seçime katılma arasındaki ilişkinin pozitif olması, siyasal güven ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım arasındaki ilişkinin negatif olmasıdır. Özellikle geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım ile siyasal güven değişkenlerinin tümü arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı ve negatiftir. Bu durum Türkiye de siyasal güvenin azalması ile protesto etkinliklerine katılma arasında güçlü bir bağ olduğunu göstermektedir. Bu bulgu Akgün ün (2001) çalışmasında daha kapsamlı biçimde tartıştığı gibi güven eksikliğinin siyasal sisteme yönelik meşruiyet algısını erozyona uğratabileceği ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılımı arttırabileceği savlarını desteklemektedir. Ayrıca, bu bulgu siyasal katılım literatüründe görece daha az pekişmiş bir bulgudur. Görece çok az sayıda araştırma siyasal güven ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere 459

91 460 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) katılım arasında güçlü bir ilişki tespit etmiştir. Bu anlamda Türkiye de üç ayrı zaman diliminde gerçekleştirilmiş ve on beş yıllık bir döneme yayılmış araştırmaların verilerinin siyasal güvenin azalması ile geleneksel olmayan siyasal faaliyetler arasında güçlü bir ilişkiyi göstermesi siyasal katılım literatürü açısından önemli bir bulgudur. Siyasal güven değişkenleri ve eğitim değişkeni ile geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım arasındaki ilişkiler, Türkiye de toplumun görece daha yüksek eğitim seviyesine sahip kesimlerinin siyasal sistemin işleyişinden ve demokratikliğinden memnuniyetsiz olduğunu ve siyasal kurumlara güvenlerinin az olduğunu göstermektedir. Seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma modelleri arasındaki üçüncü farklılık geleceğe yönelik siyasa tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Ekonomik istikrarın ülkenin gelecek on yıl içindeki birincil siyasa hedefi olması gerektiğini düşünme ile seçime katılma arasında 2007 ve 2011 yıllarında gözlemlenen istatistiksel olarak anlamlı pozitif ilişki Türkiye de özellikle 2000 li yıllarda iktisadi tercihler ve değerlendirmeler yönünde oy vermenin etkili olduğunu önermektedir. Bu bulgu Çarkoğlu nun (1997) hükümetlerin ekonomik performansına göre görev sürelerinin bitiminde hükümeti oluşturan parti veya partilerin oy oranlarının değiştiğine yönelik bulgusunu kısmen desteklemektedir. Eğitim seviyesi daha düşük olanların daha yüksek olanlara kıyasla daha fazla sandığa gittiği göz önünde bulundurulduğunda, bu durum toplumun sosyo-ekonomik statüsü daha düşük olan kesimleri için iktisadi kaygılar temelinde oy vermenin başat seçmen davranışı desenlerinden biri olduğunu önerebilir. İstihdam değişkeni ve seçime katılma arasındaki ilişkinin yönünün 1996 yılı için negatif, 2007 ve 2011 yılları için pozitif ve 2011 yılı için istatistiksel olarak anlamlı olması da 2000 li yıllarda sosyo-ekonomik statüsü görece düşük olanlar için iktisadi oy verme davranışının söz konusu olabileceği tahminini kısmen desteklemektedir. İktisadi oy verme davranışının daha ayrıntılı bir ölçümü ancak seçmenlerin bir seçimden diğerine hangi partilere hangi değerlendirmeler çerçevesinde oy verdiğini tespit eden mikro veriler kullanılarak mümkün olabilir. Ancak Türkiye deki seçmen davranışı üzerine bu tip mikro verilerin batı demokrasilerindeki durumun aksine sistemli olarak toplanmıyor olması iktisadi temelli oy verme davranışının bireysel seçmenler seviyesinde analiz edilmesini mümkün kılmamaktadır. Seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma modelleri arasındaki dördüncü fark geleceğe yönelik siyasa tercihi değişkenlerinden ifade özgürlüğü ile seçime katılma arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki yokken, ifade özgürlüğü ile geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılma arasında istatistiksel olarak anlamlı ve güçlü bir pozitif ilişkinin olmasıdır. Bu durum Türkiye de geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılanlar için ifade özgürlüğünün birincil önemde bir siyasa tercihi

92 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler olduğunu göstermektedir. Geleneksel olmayan siyasal faaliyetlerin bu çalışmada ağırlıkla protesto etkinliklerine fiili katılımı temsil ettiği göz önünde bulundurulduğunda, ifade özgürlüğünün her üç yıl için de istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif olması, ifade özgürlüğün toplumun siyasal sistemin çeşitli kademelerinde verilen siyasal kararlardan memnun olmayan kesimlerinin özellikle önem verdiği bir konu olduğunu önerebilir. Seçime katılma modelinin işaret ettiği sandığa giden seçmen profili ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım modelinin işaret ettiği profil arasındaki farklar göz önünde bulundurulduğunda demokratiklik ve ifade özgürlüğünün korunması gibi fikirsel ve düşünsel faktörlere önem verenlerin siyasal sistemin geleneksel girdi kanallarının işleyişinden hoşnutsuz olması söz konusu olabilir. 461 Sonuç Bu çalışmada Türkiye de seçime katılma ve geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılmaya etki eden bireysel seviye faktörler Türkiye Değerler Araştırması nın 1996, 2007 ve 2011 yıllarındaki sonuçlarından sağlanan mikro veriler kullanılarak karşılaştırılmıştır. Çalışmanın bulguları Türkiye de eğitim seviyesi ve seçime katılma davranışı arasında güçlü bir negatif bir ilişkinin olduğunu, ancak protesto etkinliği niteliğindeki geleneksel olmayan siyasal faaliyetlere katılım ile eğitim seviyesi arasında ise güçlü bir pozitif ilişkinin olduğunu göstermektedir. Çalışmanın diğer temel bulgusu, Türkiye de, siyasal güvenin yüksek olması ile seçime katılma davranışı arasında pozitif bir ilişkinin olduğu, ancak siyasal güvenin düşük olmasının protesto etkinliğine katılma üzerinde güçlü bir pozitif etkisinin olduğunu göstermektedir. Bunların yanında çalışmanın bulguları iktisadi siyasa tercihlerinin sandığa gitme üzerinde etkili olduğunu, ancak protesto etkinliklerine katılma üzerinde ifade özgürlüğünün korunması gibi düşünsel faktörlere dair siyasa tercihlerinin etkili olduğunu önermektedir. Bu bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Türkiye de toplumun eğitim seviyesi görece düşük ancak siyasal sistemin işleyişine ve siyasal kurumlara güveni yüksek kesimlerinin sandığa daha fazla gittiğini, eğitim seviyesi görece yüksek ancak siyasal sistemin işleyişine ve siyasal kurumlara güveni düşük kesimlerinin protesto etkinliklerine daha fazla katıldığını göstermektedir. Bu sonuçlar Türkiye de siyasal katılım bakımından kısmen seçkin hoşnutsuzluğu (elite disaffection) olarak ifade edilebilecek bir olguya ve toplumun belirli kesimlerinin anaakım geleneksel siyasal katılım mekanizmalarının işlevselliği konusunda güven eksikliği olduğuna işaret etmektedir.

93 462 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Kaynakça Akgül, Birol (2001), Türkiye de Siyasal Güven: Nedenleri ve Sonuçları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 56 (4): Almond, Gabriel A. ve Sidney Verba (1963), The Civic Culture: Political Attitudes and Democracy in Five Countries (London: Sage). Anderson, Christopher J. (2007), The End of Economic Voting? Contingency Dilemmas and the Limits of Democratic Accountability, Annual Review of Political Science, 10: Bélanger, Éric ve Richard Nadeau (2005), Political Trust and the Vote in Multiparty Elections: The Canadian Case, European Journal of Political Research, 44 (1): Blais, André ve Agnieszka Dobrzynska (1998), Turnout in Electoral Democracies, European Journal of Political Research, 33 (2): Blais, André ve Kenneth R. Carty (1990), Does Proportional Representation Foster Voter Turnout?, European Journal of Political Research, 18 (2): Brady, Henry E., Sidney Verba ve Kay Lehman Schlozman (1995), Beyond SES: A Resource Model of Political Participation, American Political Science Review, 89 (2): Brody, Richard A. ve Benjamin I. Page (1972), Comment: The Assessment of Policy Voting, The American Political Science Review, 66 (2): Çarkoğlu, Ali (1997), Macroeconomic Determinants of Electoral Support for Incumbents in Turkey, , New Perspectives on Turkey, 17 (2): Esmer, Yılmaz (1995), Parties and the Electorate: A Comparative Analysis of Voter Profiles of Turkish Political Parties, Balım, Çiğdem, Ersin Kalaycıoğlu, Cevat Karataş, Gareth Winrow ve Feroz Yasamee (Der.), Turkey: Political, Social and Economic Challenges in the 1990s (Leiden: E. J. Brill): Esmer, Yılmaz (2002), At the Bollot Box: Determinants of Voting Behavior, Sayari, Sabri ve Yılmaz Esmer (Der.), Politics, Parties, and Elections in Turkey (Boulder, CO: Lynne Rienner): Fennema, Meindert ve Jean Tillie (1999), Political Participation and Political Trust in Amsterdam: Civic Communities and Ethnic Networks, Journal of Ethnic and Migration Studies, 25 (4): Fiorina, Morris P. (1978), Economic Retrospective Voting in American National Elections, American journal of Political Science, 22 (2): Geys, Benny (2006), Explaining Voter Turnout: A Review of Aggregate-Level Research, Electoral Studies, 25 (4): Gönlund, Kimmo ve Maija Setälä (2007), Political Trust, Satisfaction and Voter Turnout, Comparative European Politics, 5 (4): Healy, Andrew ve Neil Malhotra (2013), Retrospective Voting Reconsidered, Annual Review of Political Science, 16: Highton, Benjamin (2004), Policy Voting in Senate Elections: The Case of Abortion, Political Behavior, 26 (2): Jackson, Robert A. (1995), Clarifying the Relationship Between Education and Turnout, American Politics Quarterly, 23 (3): Kaase, Max ve Alan Marsh (1979), Political Action. A Theoretical Perspective, Barnes, Samuel ve Max Kaase vd. (Der.), Political Action: Mass Participation in Five Western Democracies (Beverly Hills, CA: Sage):

94 Özge Çelik Russell Türkiye de Seçime ve Geleneksel Olmayan Siyasal Faaliyetlere Katılımı Etkileyen Bireysel Seviye Faktörler Kaase, Max (1999), Interpersonal Trust, Political Trust and Non-Institutionalized Political Participation in Western Europe, West European Politics, 22 (3): Kalaycıoğlu, Ersin (1994), Elections and Party Preferences in Turkey: Changes and Continuities in the 1990s, Comparative Political Studies, 27 (3): Lewis-Beck, Michael S. ve Mary Stegmaier (2000), Economic Determinants of Electoral Outcomes, Annual Review of Political Science, 3: Marsh, Alan ve Max Kaase (1979), Measuring Political Action, Barnes, Samuel ve Max Kaase vd.(der.), Political Action: Mass Participation in Five Western Democracies (Beverly Hills, CA: Sage): Milbrath, Lester W. (1965), Political Participation. How and Why People Get Involved in Politics (Chicago: Rand McNally). Norris, Pippa (2002) Democratic Phoenix: Reinventing Political Activism (New York: Cambridge University Press). Radcliff, Benjamin ve Patricia Davis (2000), Labor Organization and Electoral Participation in Industrial Democracies, American Journal of Political Science, 44 (1): Sabucedo, Jose Manuel ve Constantino Arce (1991), Types of Political Participation: A Multidimensional Analysis, European Journal of Political Research, 20 (1): Schlozman, Kay Lehman (2002), Citizen Participation in America: What Do We Know? Why Do We Care?, Katznelson, Ira ve Helen V. Milner (Der.), Political Science: State of the Discipline (New York: Norton): Smets, Kaat ve Carolien van Ham (2013), The Embarrassment of Riches? A Meta-Analysis of Individual-Level Research on Voter Turnout, Electoral Studies, 32 (2): Sweet, Stephen ve Karen Grace-Martin (2012), Data Analysis with SPSS (Boston: Pearson). Verba, Sidney ve Norman H. Nie (1972), Participation in America: Political Democracy and Social Equality (New York: Harper and Row Publishers). 463

95 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s YÖNETİM KURULU ÇEŞİTLİLİĞİ VE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK SÖYLEMLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ: KURUMSAL ÇEVRENİN MODERATÖR ETKİSİ * Yrd. Doç. Dr. Tarhan Okan Yrd. Doç. Dr. Emrah Koparan Doç. Dr. Tülay İlhan Nas Gümüşhane Üniversitesi Amasya Üniversitesi Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Merzifon MYO İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öz Bu araģtırmanın amacı, yönetim kurulu çeģitliliği ve kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) söylemleri arasındaki iliģkide faaliyet gösterilen ülkeye ait kurumsal çevrenin moderatör etkisini ortaya koymaktır. Ġlgili literatür çerçevesinde geliģtirilen araģtırma hipotezleri 30 ülkeden seçilen 192 iģletmeden, nitel ve nicel veri toplama araçları bir arada kullanılarak elde edilen veriler ile test edilmektedir. Elde edilen bulgular, kurulda yer alan kadın üye oranı ve Ph.D. derecesine sahip üye oranı ile KSS arasında pozitif yönlü bir iliģkiye kanıt sağlarken, MBA derecesine sahip üye oranı için elde edilen iliģki negatif yönlüdür. Analiz sonuçları YK çeģitliliği ile KSS arasındaki bu iliģkilerin kurumsal çevre boyutları olarak ele alınan düzenleyici, normatif ve biliģsel çevrenin güçlü ve zayıf düzeylerine göre farklılaģacağını ifade eden moderatör hipotezlere de çeģitli düzeylerde kanıt sağlamaktadır. Anahtar Sözcükler: Yönetim Kurulu ÇeĢitliliği, Kadın Yönetim Kurulu Üyeleri, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Kurumsal Çevre, Moderatör Etki The Relationship Between Board Diversity and Corporate Social Responsibility Disclosures: The Moderator Effect of Institutional Environment Abstract The purpose of this study is to examine the moderator effect of the country s institutional environment on the relationship between board diversity and corporate social responsibility (CSR) disclosures. The research hypotheses developed in the framework of the related literature are tested by means of data obtained from the administration of both qualitative and quantitative data collection instruments to the 192 business organizations chosen among 30 countries. The findings showed a positive relationship between CSR and the ratio of female members in the board, and the ratio of members with a Ph.D. degree, but the obtained findings for the member rate having MBA was found to be negative. The results of the analysis provide evidences for moderator hypotheses which assert that this relationship between board diversity and CSR differ according to the level of weakness and powerful of regulatory, normative and cognitive environments as corporate environmental dimensions. Keywords: Board Diversity, Corporate Social Responsibility, Female Board Members, Institutional Environment, Moderator Effect * Makale geliģ tarihi: Makale kabul tarihi:

96 466 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi * Giriş Geleneksel kurumsal yönetim teorilerinin baskın olarak ele alındığı ilgili literatür incelendiğinde, yönetim kurulu yapısı ile kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) arasındaki iliģkiyi ele alan çalıģmalarda genel olarak finansal performansa ya da kurumsal sosyal sorumluluk performansına odaklanıldığı görülmektedir (Örn. Mahadeo vd., 2012; Bear vd., 2010; Cheung vd., 2010; Rettab vd., 2009; Terjesen vd., 2009; Hallin ve Gustavsson, 2009; Ghazali, 2007; Velde vd., 2005; Orlitzky vd., 2003; Erhardt vd., 2003; Carter vd., 2003; McWilliams ve Siegel, 2000; Johnson ve Greening, 1999). Yönetim kurulu yapısı olarak da genellikle yönetim kurulu kompozisyonu (Michelon ve Parbonetti, 2012; Jo ve Harjoto, 2011; Khan, 2010) ya da son dönemlerde özellikle yapılan kanuni düzenlemeler sonucunda daha fazla önem kazansa da sınırlı sayıdaki çalıģmada ele alınan, kadın yönetim kurulu üyelerini niteleyen yönetim kurulu çeģitliliği (Virtanen, 2012; Elstad ve Ladegard, 2012; Boulouta, 2013) ele alınmaktadır. Kakabedse (2007) çalıģmasında, kurumsal sosyal sorumluluğun dünyada hızla artan önemine rağmen, yönetim kurulu kompozisyonu ve özellikle de cinsiyet çeģitliliği üzerinde yapılan çalıģmaların büyük çoğunluğunun sadece finansal performansa odaklanmalarının ĢaĢırtıcı olduğunu belirtmektedir. Bu noktada yönetim kurullarındaki çeģitliliğin kurumsal sosyal sorumluluk üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu üzerine çok az çalıģma yapılmıģ olduğu ve bu konularda gelecek çalıģmaların odaklanabileceği birçok boģ alan bulunduğu dikkat çekmektedir (Terjesen vd., 2009). Michelon ve Parbonetti (2012) ise çalıģmalarında elde ettikleri bulgular sonucunda, yönetim kurulu kompozisyonlarının özellikle sürdürebilirlik söylemleri üzerindeki etkilerini açıklamada iç üye ve bağımsız üye gibi yönetim kurulu üyelerinin belirli niteliklerine odaklanan geleneksel ve sınırlı ayrımın ötesinde faktörlerin incelenmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Bu çalıģma ile farklı boyutlarla ele * Bu çalıģma, 6-7 ġubat 2015 tarihleri arasında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen VI. Örgüt Kuramı Çalıştayı nda sunulmuģ ve bildiriler kitapçığında yer almıģtır. ÇalıĢmaya tartıģmacı olarak sağladığı değerli katkı ve eleģtirilerinden dolayı Doç. Dr. Kadire Zeynep Sayım a ve değerli yorumlarıyla katkı sağlayan diğer katılımcılara teģekkür ederiz.

97 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 467 alınan yönetim kurulu çeģitliliği ile kurumsal sosyal sorumluluk söylemleri arasındaki iliģki, kurumsal çevrenin moderatör etkisi de göz önüne alınarak incelenip ilgili literatüre katkıda bulunmaya çalıģılmaktadır. Yönetim kurulları kurumsal yönetiģim sisteminin can alıcı bir parçasını oluģturmakta (Vigano vd., 2011) ve kurumsal sosyal sorumluluk gibi stratejik yönetim faaliyetlerini Ģekillendiren bir mekanizma olarak kabul edilmektedir (Arora ve Dharwadkar, 2011: 136; Dehaene vd., 2001: 387). Yönetim kurullarının kurumsal sosyal sorumluluk üzerindeki etkilerinde ise kurulun kontrol rolünün önem taģıdığı ve bu rol sayesinde paydaģların beklentileri, sağlık, çevre, güvenlik, hayırsever yardımlar gibi konuların yönetim kurulu toplantılarına taģındığı ifade edilmektedir (Huse vd., 2009: 583). Bu noktada kurul çeģitliliğinin artmasının, bir yandan farklı paydaģ grupların ihtiyaçlarının ve ilgilerinin farkına varılmasını kolaylaģtıracağı, diğer yandan ise yönetimin bu konuda yönlendirileceğini ve sosyal sorumluluk uygulamalarını Ģekillendireceği öne sürülmektedir (Harjoto vd., 2014). Yönetim kurulu çeģitliliği anlamında gerçekleģtirilen çalıģmaların önemli bir kısmının, çeģitliliği kadın üye sayısı gibi sadece belirli bir boyuta odaklanarak ele aldığı görülmektedir (Adams ve Flynn, 2005; Singh ve Vinnicombe, 2004; Arfken vd., 2004; Sheridan ve Milgate, 2005; Smith vd., 2006; Burke ve Mattis, 2000; Hillman vd., 2007; Adams ve Ferreira, 2009). Mevcut çalıģmada ise kadın üye oranı, yönetim kurulu üyelerinin lisansüstü eğitimleri ve yaģları olarak daha kapsamlı ele alınan yönetim kurulu çeģitliliğinin firmaların kurumsal sosyal sorumluluk söylemlerini ne düzeyde ve ne yönde etkiledikleri sorusuna yanıt aranmaktadır. Yönetim kurulları çeģitliliği ile kurumsal sosyal sorumluluk arasındaki iliģkiyi ele alan çalıģmalarda özellikle vekâlet kuramının, kaynak bağımlılığı yaklaģımının ya da feminist yaklaģımın bakıģ açısından faydalanıldığı görülmektedir. Ancak yönetim kurulu çeģitliliği ile kurumsal sosyal sorumluluk arasındaki iliģkiyi kurumsal kuram bakıģ açısıyla ele alan herhangi bir çalıģmaya araģtırmacılar tarafından henüz rastlanılamamıģtır. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramsal çerçevesini açıklamak için önemli bir kuram olduğu ifade edilen kurumsal kuram (Muthuri ve Gilbert, 2011; Marquis vd., 2007; Campbell, 2007, 2006; Doh ve Guay, 2006; Husted ve Allen, 2006; Johnson ve Greening, 1999) yönetim kurulu çeģitliliği ile kurumsal sosyal sorumluluk açıklamaları arasındaki iliģkiyi irdelemede yeterince ele alınmadığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, yönetim kurulu çeģitliliği ve kurumsal sosyal sorumluluk konusunda yapılan sınırlı sayıdaki çalıģmalar, karar verici konumdaki aktörlerin seçimlerini Ģekillendiren kurumsal faktörlerin böyle bir iliģkiyi nasıl etkileyeceğini açıklamamaktadır. Oysaki kurumsal güçler, özellikle firmaların meģruiyeti için büyük önem arz eden kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerini biçimlendirmede büyük bir öneme sahiptir (Marquis

98 468 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) vd., 2007). Örgütlerin yapıları, süreçleri ve faaliyetleri, içerisinde bulundukları kurumsal bağlam tarafından Ģekillenmektedir. Burada, yönetim kurulu çeģitliliğinin kurumsal sosyal sorumluluk üzerindeki etkisinin yanı sıra, ortaya çıkabilecek böyle bir iliģkinin düzenleyici, normatif ve biliģsel boyutlarda güçlü ve zayıf kurumsal çevrelerde farklılaģıp farklılaģmayacağı ortaya konulmaya çalıģılmaktadır. Literatürdeki mevcut çalıģmaların önemli bir kısmı Amerika ya da Anglosakson ülkelerine odaklanarak gerçekleģtirilmektedir (Boulouta, 2013; Bear vd., 2010; Bernardi vd., 2006; Grosvold vd., 2007; Hafsi ve Turgut, 2013; Harjoto vd., 2014; Huse vd., 2009; Ibrahim ve Angelidis, 1994). Özellikle Norveç gibi kadın yönetici bulundurmanın yasal mevzuatta zorunluluk Ģeklinde bulunduğu (Nielsen ve Huse, 2010) ülkelerde gerçekleģtirilen çalıģmaların ağırlıkta olduğu görülmektedir. Kurumsal yönetimin altında yatan varsayımlar ve etkileri farklı kurumsal bağlamlarda farklı sonuçlar doğurabilmektedir (Örn. La Porta vd., 1999; La Porta vd., 2002; Claessens vd., 2003; Claessens ve Laeven, 2003). Burada uluslararası iģletmecilik bağlamında, ülkeler arası bir çalıģma gerçekleģtirilerek konu ile ilgili daha kapsamlı bir bilgi sunulmaya çalıģılmaktadır. Bu çalıģmada araģtırmanın modelinin sunulacağı ilk bölümde, yönetim kurulu çeģitliliği ile firmaların kurumsal sosyal sorumluluk söylemleri arasındaki iliģki, kurumsal bağlamın etkisi de göz önüne alınarak tartıģılacaktır. Daha sonra, ilgili literatür çerçevesinde geliģtirilen hipotezler, örneklemden elde edilen verilere dayanarak sınanacaktır. TartıĢma ve gelecek çalıģmalara yönelik önerilerle çalıģma son bulacaktır. 1. Çalışmanın Kavramsal Çerçevesi ve Araştırma Modeli Bu çalıģmada yönetim kurulu çeģitliliğinin firmanın kurumsal sorumluluk söylemi üzerindeki etkisi kurumsal çevrenin moderatör etkisi ve bir dizi kontrol değiģkeni de göz önüne alınarak araģtırılmaya çalıģılmaktadır. ÇalıĢmanın devam eden bölümlerinde ayrıntıları ile açıklanacak olan kurumsal sosyal sorumluluk ve yönetim kurulu çeģitliliği arasındaki iliģkiyi ele alan literatür incelendiğinde (Örn. Terjesen vd., 2009; Huse vd., 2009; Harjoto vd., 2014; Coffey ve Wang, 1998) bu iliģkiyi konu edinen araģtırmalarda yönetim kurulu alt baģlıkları olarak; yaģ (Harjoto vd., 2014; Hayes, 2001; Diamantopoulos, vd., 2003; Hafsi ve Turgut, 2013), cinsiyet (Bear vd., 2010; Huse vd., 2009; Bilimoria, 2000; Selby, 2000; Wang ve Coffey, 1992; Williams, 2003; Bernardi vd., 2006; Johnson ve Greening, 1999; Frias- Aceituno vd., 2013; Fondas, 1997; Burges ve Tharenou, 2002), eğitim (Cheah vd., 2011; Post vd., 2011) değiģkenlerinin yer aldığı görülmektedir. Bu

99 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi çalıģmaların yanı sıra, araģtırmanın diğer değiģkenleri olan kurumsal çevre ve KSS arasındaki iliģkiyi (Marquis vd., 2007; Campbell, 2007; Moon ve Vogel, 2008) ve yönetim kurulu çeģitliliği, kurumsal çevre ve kurumsal sosyal sorumluluk arasındaki iliģkiyi (Ntim ve Soobaroyen, 2013; Marquis vd., 2007; Muthuri ve Gilbert, 2011; Grosvold vd., 2007) kapsayan çalıģmalardan hareketle geliģtirilen araģtırma modeli ġekil 1 de sunulmaktadır. Modelde de görüldüğü üzere bu çalıģmada yönetim kurulu çeģitliliği; kadın üye oranı, lisansüstü eğitim düzeyli (doktora ve MBA) üye oranı ve üyelerin yaģ ortalamaları düzeyinde ele alınmaktadır. Daha önce de ifade edildiği gibi, ilgili literatürde günümüze kadar yapılan çalıģmalarda genelde bu boyutlardan biri, özellikle de kadın üye sayısı, ele alınarak güçlendirilmiģ yönetim araģtırılmaktadır. Bu çalıģmada üç boyutun birlikte ele alınmasının nedeni, daha detaylı bir bakıģ açısı sunmasıdır. ÇalıĢmada KSS, hem sosyal ve çevre olarak ayrı ayrı hem de bu ikisinin toplamı olarak üç düzeyde ele alınarak modellere dâhil edilmiģtir. Moderatör değiģken olarak ele alınan kurumsal çevrenin etkisi ise Scott (2001) ın sınıflandırmasından hareketle düzenleyici, normatif ve biliģsel düzeyde irdelenmektedir. Bundan sonraki bölümde, yönetim kurulu çeģitliliğinin kurumsal sosyal sorumluluk üzerindeki etkisi vekâlet kuramı ve kurumsal kuram çerçevesinde geliģtirilen hipotezlerle ortaya konulmaya çalıģılmaktadır. 469 ġekil 1. ÇalıĢmanın Modeli BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER Yönetim Kurulu Çeşitliliği Kadın üye oranı Ph.D. üye oranı MBA üye oranı YaĢ ortalaması a BAĞIMLI DEĞĠġKEN Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) KSS TOPLAM KSS SOSYAL KSS ÇEVRE b c MODERATÖR DEĞİŞKENLER Kurumsal Çevre (Zayıf / Güçlü) Düzenleyici Normatif BiliĢsel KONTROL DEĞİŞKENLERİ Yönetim Kurulu büyüklüğü Denetçi üye oranı Büyüklük Sektör (imalat) Sektör (finans) GeliĢtirilen araģtırma modelinde (ġekil 1) ifade edilen değiģkenler, ilgili literatürde yer alan kuramlar ıģığında belirlenmeye çalıģılmıģtır. ÇalıĢmanın bağımsız değiģkenleri ele alınırken kurumsal yönetiģim bağlamında, yönetim kurulu çeģitliliğinden hareket edilmektedir. Yönetim kurulu çeģitliliği, bu alanda yapılmıģ çalıģmaların paralelinde, cinsiyet, yaģ ve eğitim değiģkenleri

100 470 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) düzeyinde ele alınmaktadır. Sınırlı sayıdaki çalıģmada yer alan etnik köken, ırk gibi çeģitlilik değiģkenleri ise bu çalıģmanın örnekleminin çok kültürlü bir yapıya sahip olması nedeniyle ortaya çıkacak bağlamsal farklılıklar göz önüne alınarak araģtırmaya dâhil edilmemiģtir. Toplumsal değerlere sahip çıkma ve bu değerleri koruma konuları, kadınların özellikleri ile bağdaģtırılmakta ve sahip oldukları bu özellikler nedeniyle onların toplumsal sorunları daha fazla önemsedikleri öne sürülmektedir (Fondas, 1997; Eagly ve Karau, 1991; Dobbins, 1985). Toplumsal sorunları algılama, anlamlandırma ve bu konularda politikalar geliģtirme sürecinde kadınların KSS performansını arttıracakları düģünüldüğünden kadın üye oranı bu çalıģmada bir açıklayıcı değiģken olarak kullanılmıģtır. Bununla birlikte, kadın üyelerin yönetim kurullarındaki varlıklarının hem ulusal hem de uluslararası düzenleyici yapılarca zorunlu hale getirilmesi, kadınların çeģitli yönetim uygulamaları üzerindeki etkisini daha ilgi çekici bir konuma taģımaktadır. Yönetim kurulu çeģitliliği bağlamında düģünüldüğünde yönetim kurulundaki üyelerin eğitim düzeyleri ve yaģları da KSS üzerinde etkiye sahip olabilecek diğer değiģkenler olarak akla gelmektedir. Bu konudaki öncül çalıģmalarda özellikle, KSS nin çevre boyutu ve eğitim düzeyi arasında iliģkilere (Post vd., 2011; Cheah vd., 2011) ve yönetim kurulu üyelerinin yaģları ile firmanın sorumlulukları arasında çeģitli iliģkilere vurgu yapılmaktadır (Aguilera ve Jackson, 2010). Modelin bağımlı değiģkenini oluģturan KSS, son yıllarda yönetim literatüründe dikkat çeken kavramların baģında gelmektedir. Günümüz dünyasının iģletmelerden etik, çevresel ve yasal beklentileri giderek artmaktadır (Crane vd., 2008). Ayrıca KSS uygulamaları, iģletmelere finansal performans (Albinger ve Freeman, 2000; Basil ve Erlandson, 2008), itibar/imaj geliģtirme (Mullen, 1997; Albinger ve Freeman, 2000; Grunig vd., 2002; David vd., 2005), iģletme baģarısı (Grunig vd., 2002; Basil ve Erlandson, 2008), kriz durumlarından korunma, üstesinden gelme (Sellnow ve Brand, 2001) ve paydaģlarla pozitif iliģkiler kurma gibi faydalar sağlamaktadır. Yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS üzerindeki etkilerini inceleyen çalıģmaların çoğunun, kaynak tabanlı kuram ve vekâlet kuramına dayandığı öne sürülmektedir (Bear vd., 2010). ĠĢletmeler için önemli uygulamalardan biri olan KSS üzerinde yönetim kurulu üyelerinin etkisi de dikkate değer bir konudur. Bu noktada yapılan çalıģmalar KSS ve yönetim kurulu çeģitliliği arasında güçlü bir iliģkinin olduğunu ortaya koymaktadır (Mohamad vd., 2010, Ibrahim vd., 2003; Harjoto vd., 2014). Bununla birlikte bu iliģkiyi analiz eden çalıģmaların örneklemlerinin genel olarak tek ülke düzeyinde ve sınırlı sayıda kalmakta olduğu görülmektedir. Mevcut çalıģmada ise söz konusu iliģkiler çok sayıda ülkeden elde edilen bir örneklemle test edilmeye çalıģılmaktadır.

101 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 471 Kurumsal kuram, örgütlerin faaliyetlerini yerine getirdikleri çevredeki kurumsal faktörlerden etkileneceklerini belirtmektedir (Doh ve Guay, 2006). Firmalar kurumsal çevrenin bu baskılarına uymak zorunda kalmaktadırlar. Onlar için baģarının yolu çevrenin taleplerine cevap vermekten geçmektedir (Dacin, 1997; Deephouse, 1996). Bu noktada, yönetim kurulu çeģitliliği değiģkenleri ile KSS arasındaki öngörülen iliģkilerin kurumsal çevrenin güçlü ve zayıf düzeylerine göre nasıl farklılaģacağının ortaya konulması amacıyla, kurumsal çevre değiģkenleri birer moderatör değiģken olarak modele dâhil edilmiģtir. Margolis ve Walsh (2001), KSS ile ilgili 127 araģtırmayı inceledikleri çalıģmalarında, sektör ve büyüklük değiģkenlerinin bu konuda öne çıkan kontrol değiģkenleri olduğunu rapor etmiģlerdir. Öte yandan bu değiģkenlerin, daha sonraki yıllarda yapılan çeģitli çalıģmalarda da yer aldığı görülmektedir (Örn. Brammer, vd., 2009; Bear vd., 2010; Galbreath, 2011; Post vd., 2011). Modelde yer alan diğer bir kontrol değiģkeni olan yönetim kurulu büyüklüğü de literatürde dikkat çeken değiģkenlerden biridir. Bu noktada yönetim kurulu üye sayısı az olan kurulların çok olanlara oranla daha etkili olmaları beklenmektedir. Bu durum daha etkin koordinasyon ve iletiģim avantajları sağlamaktadır (Jizi vd., 2014). Fakat konu yönetim kurulunun çeģitliliği açısından ele alındığında, çeģitlilik konusunda avantaj sağlayan büyük yönetim kurullarının firmanın sosyal performansı üzerinde daha etkili oldukları belirtilmekte ve bu durum görgül olarak da desteklenebilmektedir (Jizi vd., 2014) Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yönetim kurulu çeģitliliğini Bear vd. (2010), üyelerin yönetim kurullarına getirdikleri kaynaklardaki çeģitlilik ve özellikle yönetim kurulundaki kadın üye sayısını niteleyen cinsiyet kompozisyonundaki çeģitlilik olarak kabul ederken, Kang ve çalıģma arkadaģları (2007: 195) yönetim kurulu kompozisyonundaki çeģitlilik olarak tanımlamaktadır. Van der Walt ve Ingley (2003) ise çeģitliliği, kuruldaki karar alma ve diğer süreçleri etkileyen, farklı nitelikteki, farklı özelliklere ve deneyimlere sahip bireylerin bir kombinasyonu olarak görmektedir. Burada çeģitlilikten kasıt, genellikle yaģ, cinsiyet, etnik köken, ulus ve nadiren din, eğitim ve meslek olarak ifade edilmektedir (Mahadeo vd., 2012). Milliken ve Martins (1996) de çeģitliliği kolayca ortaya çıkarılabilen gözlenebilen çeģitlilik ve üyelerin geçmiģleri gibi daha az gözlenebilen çeģitlilik olarak iki grup altında toplamaktadırlar. Gözlenebilen çeģitlilik ırk, etnik köken, cinsiyet ve yaģı içerirken, daha az gözlenebilen çeģitlilik ise eğitim ve mesleki geçmiģ, endüstri deneyimi ve örgütsel üyeliği

102 472 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) kapsamaktadır (Kang vd., 2007). Bu çalıģmanın amacına uygun olarak cinsiyet ve yaģ olmak üzere gözlenebilen çeģitlilik karakteristiklerinden ikisi, daha az gözlenebilen çeģitlilik karakteristiklerinden de lisansüstü eğitim ele alınmaktadır. Yönetim kurulu çeģitliliğine, son dönemlerde dünyada giderek artan güçlü bir ilginin olduğu görülmekte, bu ilginin sebebi olarak ise kurul çeģitliliğinin, örgüte farklı bilgi alanlarını taģıyacağı, farklı perspektifler kazandıracağı ve bu farklılıkların karar alma süreçlerinde daha baģarılı sonuçlara götüreceği iddia edilmektedir (Bilimoria, 2000; Ramirez, 2003; Sellers, 2007). Yönetim kurulu çeģitliliğinin avantajlarından bazıları olarak pazarı daha iyi anlama, artan yaratıcılık ve yenilikçilik ve etkili problem çözme olduğu ileri sürülmektedir (Carter vd., 2003). Yönetim kurulu çeģitliliği, kurulların kurumsal sosyal sorumluluk politikalarına bakıģ açılarını etkilemektedir (Harjoto vd., 2014). Yönetim kurullarındaki çeģitlilik karar alma süreçlerinde çatıģmalara neden olmakla birlikte, farklı seçenekler üretme ve bu seçeneklerin sonuçlarını daha detaylı bir biçimde inceleme fırsatı sunmaktadır (Carter vd., 2003: 37). Yönetim kurullarını üst yönetimin homojenliğinin neden olduğu dar görüģlülüğünden kurtarmakta, üst yönetimin daha geniģ bir bakıģ açısı kazanmasına ve uzun dönemli fayda odaklı olmalarına katkıda bulunmaktadır (Carter vd., 2003: 37; Coffey ve Wang, 1998). ÇeĢitlilik sayesinde yönetim kurulu sadece kısa dönemli düģünceler sergilemediği için doğrudan ekonomik olmayan, daha özgeci faaliyetlere doğru eylemlerini geniģletmekte, dolayısıyla daha fazla sosyal sorumluluğa eğilmektedirler (Coffey ve Wang, 1998). Arfken vd. (2004) kurul çeģitliliğinin kurul bağımsızlığını arttırdığını ileri sürmektedirler. Farklı cinsiyete, etnik kökene ya da kültürel geçmiģe sahip üyelerden oluģan kurullar daha geleneksel geçmiģe sahip üyelerden oluģan kurullara kıyasla olayları farklı bakıģ açıları ile sorgulayabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, geleneksel olmayan özellikleri kurula taģıyarak daha aktif bir kurul yaratabilmektedirler (Carter vd., 2003). Bu kurul da sadece firmanın finansal performansına odaklanmayıp toplumun refahını daha fazla düģünüp sosyal sorumluluk olaylarına daha fazla eğilebilmektedir. Genellikle bugüne kadar yapılan çalıģmalarda kurumsal sosyal sorumluluk ve yönetim kurulu bağımsızlığı arasında güçlü bir iliģki olduğu önerilmektedir (Mohamad vd., 2010, Ibrahim vd., 2003). Harjoto vd., (2014) çalıģmasında KSS ve yönetim kurulu arasında bir iliģki olduğunu ortaya koymaktadırlar. Burada belirtilen açıklamalar ıģığında, yönetim kurulu çeģitliliğinin firmaların KSS söylemleri üzerinde etkili olması beklenmektedir: H 1 : Yönetim Kurulu çeģitliliği firmaların kurumsal sosyal sorumluluk söylemleri üzerinde etkili olacaktır.

103 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 473 Daha önce de ifade edildiği üzere, bu çalıģmada, yönetim kurulu çeģitliliği alt kriterlerinden birisi kadın üye oranıdır (ġekil 1). Yönetim kurulu çeģitliliği konusu ile ilgili literatür incelendiğinde, neredeyse bütün çalıģmalarda karģımıza çıkan hatta tek baģına çalıģmalara konu olan boyutun, cinsiyet çeģitliliği olduğu görülmektedir. Yönetim kurullarındaki kadın yöneticilerle ilgili ilk çalıģmalar, yönetim kurullarındaki kadın sayısını ortaya koymaya çalıģmakta ya da yönetim kurullarında kadınların yeterince temsil edilememesine sebep olan faktörleri incelemekteyken, çok az sayıda çalıģma yönetim kurullarında kadın yöneticilerin özellikleri ve bu pozisyondaki gerçek rollerini açıklamaktadır (Nielsen ve Huse, 2010). Yönetim kurullarındaki kadın üye oranı ile KSS arasındaki iliģkinin incelendiği çalıģmaların büyük çoğunluğunda, bu iki faktör arasında olumlu yönde bir iliģki olduğu ortaya konmuģtur (Bear vd., 2010; Huse vd., 2009; Bilimoria, 2000; Selby, 2000). Kurullarında kadın üye yüzdesi daha fazla olan firmalarda hayırseverlik ve yardımlaģma düzeyinin de yüksek olacağı (Wang ve Coffey, 1992; Williams, 2003) ve daha olumlu bir çalıģma ortamı oluģacağı yapılan çalıģmalarda ileri sürülmüģtür (Bernardi vd., 2006; Johnson ve Greening, 1999). Frias-Aceituno vd. (2013) yıllarını kapsayan dönemde 15 ülkede 568 Ģirket üzerinde yaptıkları araģtırmada kuruldaki cinsiyet çeģitliliğinin KSS açıklamaları ve uygulamaları üzerinde etkili olduğunu bulmuģlardır. Cinsiyet çeģitliliğinin fazla olduğu kurullarda örgütün sosyal misyonunu gerçekleģtirme olasılığının daha fazla olduğu görülmektedir (Siciliano, 1996). Ġbrahim ve Angelidis (1994) yaptıkları çalıģmada, farklı bir bakıģ açısıyla olaya yaklaģıp, kadınların KSS nin etik ya da yasal boyutundan ziyade isteğe bağlı boyutuna daha çok yöneldiklerini ortaya koymuģlardır. Kadınların erkeklere kıyasla toplumsal yönlerinin daha ağır bastığı düģünülmektedir. Özellikle dünyanın çeģitli bölgelerinde farklı kültürlerdeki kadın davranıģlarına iliģkin yapılan çalıģmalar, empati, toplumun her düzeydeki sorunları önemseme ve toplum için büyük öneme sahip değerlere sahip çıkmak konularını kadınların özellikleri ile iliģkilendirmiģlerdir (Fondas, 1997; Eagly ve Karau, 1991; Dobbins, 1985). Bunun da ötesinde konu örgütsel düzeye taģındığında aynı örgütsel pozisyonlardaki kadın ve erkeklerin cinsiyet rolleri ile uyumlu farklı baskılarla karģı karģıya kaldıkları gözlenmektedir (Gutek ve Morasch 1982 den aktaran Boulouta, 2013). Kadınlar erkeklere kıyasla daha sosyal odaklı oldukları için KSS konularında daha etkili kararlar aldıkları ileri sürülmektedir (Burges ve Tharenou, 2002; Ibrahim ve Angelidis, 1994). Aynı zamanda, kadınlar kurullara farklı mesleki deneyimlerini (Hillman vd., 2002; Singh vd., 2008), sahip oldukları farklı değerleri (Boulouta, 2013) ve daha farklı olan sosyal ağlarını getirmektedirler (Miller ve Triana, 2009). Kadın üyeler kurulda farklı bakıģ açıları sunmakta ve paydaģların ihtiyaçlarını ve KSS konularını daha etkili bir Ģekilde vurgulayarak bu konuların kurullarda

104 474 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) rahatça konuģulduğu ortamlar yaratmaya katkıda bulunmaktadırlar (Bear vd., 2010). Burgess ve Tharenou (2002) çalıģmalarında kadınların toplumsal duyarlılığı konusundaki cinsiyet özelliklerinin yönetim kuruluna kadınların atanması için önemli bir etki olarak görüldüğünü ileri sürmektedirler. Bu nedenle kadınların daha çok topluma hassas davranıģlar sergilemeleri ve KSS konularında daha güçlü bir etkiye sahip olmaları beklenmektedir. Burada yapılan açıklamalar ıģığında aģağıdaki hipotez geliģtirilebilir: H 1a : Yönetim kurulundaki kadın üye oranı arttıkça KSS uygulamaları artacaktır. Yönetim kurulu çeģitliliği kapsamında ele alınan diğer değiģken ise yöneticilerin eğitim seviyeleridir (Cheah vd., 2011). Eğitim seviyesi ile çevresel sorunlara duyarlılık pozitif iliģki içerisindedir. Eğitim düzeyi yüksek olan üyeler düģük olanlara nazaran çevresel sorunlara daha duyarlı olmaktadırlar (Post vd., 2011; Cheah vd., 2011). Eğitim seviyesi arttıkça, çevresel ve sosyal sorunlar konusunda daha fazla bilgi sahibi olunmakta ve bu konulara iliģkin kararlarda çok daha fazla olumlu tutum sergilenmektedir (Post vd., 2011). H 1b : Yönetim kurulundaki eğitimli üye oranı arttıkça KSS uygulamaları artacaktır. Yönetim kurulu çeģitliliğindeki diğer bir önemli değiģken ise kurul üyelerinin yaģlarıdır. Literatür yaģ ve iģteki tutumlar arasında belirgin bir iliģkinin olduğunu göstermektedir. Kurumsal yönetim bağlamında yaģ, kuruldaki yöneticilerin davranıģlarını etkilemekte ve sosyal sorumluluk içeren kararlar alınmasında açık bir etkisi olmaktadır (Zajac ve Westphal, 1996). Yöneticilerin yaģ çeģitliliği firmaların sorumlulukları konusunda daha dengeli kararlar alabilmesini sağlamaktadır (Aguilera ve Jackson, 2010). Bir kısım araģtırma yaģ ile KSS arasında negatif bir iliģki olduğunu ileri sürmektedir (Harjoto vd., 2014). YaĢ düģtükçe KSS ye olan ilgi artabilmektedir (Hayes, 2001). Genç yöneticilerin, mantık ve prensip olarak çevreye ve etik olaylara karģı daha hassas oldukları da görülmektedir. Böylesi bir hassaslık sosyal olarak sorumlu ve çevreye dost davranıģların oluģmasına liderlik etmektedir (Hafsi ve Turgut, 2013). Bununla birlikte, gençlerin ve yaģlıların KSS konularına daha duyarlı olduğuna (Diamantopoulos vd., 2003) buna karģılık orta yaģlıların ise duyarlılıklarının azaldığını ileri süren çalıģmalar da literatürde yer almaktadır (Hafsi ve Turgut, 2013). YaĢlı bireylerin daha yüksek ahlaki değerlere sahip olması nedeniyle bu bireylerden oluģan kurulların KSS uygulamalarına daha fazla yönelmeleri beklenmektedir. Ancak genç bireyler çevreyle daha iliģkili olup çevresel sorunlarla ilgili daha fazla bilgiye sahiptirler (Diamantopoulos vd., 2003). Burada yapılan açıklamalar ıģığında aģağıdaki hipotez geliģtirilebilir:

105 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 475 H 1c : Yönetim kurulundaki yaş ortalaması azaldıkça KSS uygulamaları artacaktır Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk İlişkisinde Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi Kurumsal kuramın bakıģ açısına göre, örgütler faaliyetlerinde kurumsal faktörlerden önemli ölçüde etkilenmekte ve ekonomik açıklamalar temelinde ele alınan finansal performans ve rekabet kavramları örgütlerin KSS faaliyetlerini açıklamada yetersiz kalmaktadır (Doh ve Guay, 2006). Kurumsal beklentiler, büyük çaplı paydaģların talepleri ve beklenen sosyal davranıģlara uymak konusunda firmalar üzerinde baskı oluģturmaktadır (Filatotchev ve Nakajima, 2014). Kâr amacıyla hareket eden veya etmeyen farklı sosyal aktörler faaliyet gösterdikleri kurumsal çevre içerisindeki düzenleyiciler, değerler ve kurumsal normlardan etkilenmektedirler (DiMaggio ve Powell, 1983). Kurumsal güçler örgütsel süreçleri ve yapıları Ģekillendirmekte, etkili performans ve faaliyetlerin neler olduğu ile ilgili firmalara yollar sunmaktadır. Yeni kurumsallaģma bakıģ açısına göre, firmalar sadece kaynakların verimliliği konusunda çaba içerisinde değil ayrıca meģruiyet ve sosyal kabul edilebilirlik kazanmayı beklemektedirler (Ntim ve Soobaroyen, 2013: 470). Firmalar baģarılı olabilmek için çevrede hüküm süren kurallar ve inançlar sistemine uymak zorundadır, çünkü hem yapısal hem de stratejik izomorfizm firmaya meģruluk kazandırmaktadır (Dacin, 1997; Deephouse, 1996). Stratejilerin, yapının ve süreçlerin faaliyet gösterilen ülkenin kurumsal hususiyetlerine adapte edilmesi, bu noktada önemli bir mesele haline gelmektedir (Meyer ve Peng, 2005: 611). Bununla birlikte geliģmekte olan ülkeler, bahsedilen kurumsal özellikleri bakımından geliģmiģ ülkelerden önemli ölçüde farklılaģmaktadır (Peng vd., 2008: 921). Zayıf kurumsal bağlam özelliklerini taģıyan bu tür ülkelerde, kurumsal geliģmemiģlik ya da olgunlaģamama risk düzeyini arttırmakta (Child vd., 2003: 243) kurumlar ve kurumsal faktörler, bu bağlamlar için, özellikle önemli olmaktadır (Meyer, 2001: ; Peng vd., 2008: 921). Zayıf kurumsal bağlamlarda kurumlar açısından kompleks bir yerel bağlam söz konusu olmaktadır. KSS ile ilgili alınacak kararlarda, zayıf ve güçlü kurumsal bağlamlardaki kurumsal baskılar farklılaģmaktadır. Ancak meģruluk için firmanın bu baskıları dikkate alması ve rehber olarak izlemesi gerekmektedir (Husted ve Allen, 2006). Çünkü KSS global doğası gereği farklı kurumsal güçleri, firmaların KSS uygulamalarını etkilemektedir (Gjolberg, 2009; Marquis vd., 2007). Kurumsal çevre aktörün davranıģlarını kısıtlayıcı ve düzenleyici bir etki yaratmaktadır (Scott, 1995).

106 476 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Kurumsal yönetim literatürü kurumsal bağlamın örgüt uygulamalarında büyük bir öneme sahip olduğunu belirtirken, araģtırmaların yönetim kurulu çeģitliliğini ihmal ettiğini vurgulamaktadır (Grosvold vd., 2007). Kurumsal çevrenin yönetim kurulu çeģitliliği üzerindeki etkisi, ilgili literatürde pek dikkate alınmamaktadır (Parboteeah vd., 2008; Spencer ve Gomez, 2004). Oysaki karar alma süreçlerinde etkili olan yönetim kurulları, bulundukları kurumsal bağlamdan etkilenmektedir. Diğer bir ifadeyle, yönetim kurullarını oluģturan aktörlerin davranıģlarının ve seçimlerinin kurumsal çevrelerden etkilendiği söylenebilir. Dolayısıyla, kurumsal bağlamın güçlü ya da zayıf olması yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS uygulamaları üzerindeki etkisini etkileyebilecektir. Güçlü kurumsal çevrelerde yönetim kurulu çeģitliliği kavramının önemini yitirmesi beklenmektedir. Güçlü bağlamlarda kurumsal baskılardan hareketle firma, meģruiyet kazanmak adına, ister istemez diğer firmalarla eģbiçimli KSS faaliyetlerini gerçekleģtirmek durumda kalmaktadır. Campell (2007) çalıģmasında kurumsal çevre güçlü olduğunda, yoğun kurumsal baskılar çerçevesinde, KSS faaliyetinin daha fazla gerçekleģtirileceğini iddia etmektedir. Böyle bir çevrede yönetim kurulu çeģitliliğinin bir önemi kalmamakta, kurumsal bağlam doğrudan KSS faaliyetlerini yönlendirmektedir. Dolayısıyla, yönetim kurulu çeģitliliğinin düzeyi önemini kaybetmektedir. Kurumsal baskılar çerçevesinde yapılacak KSS faaliyetleri açık bir biçimde belirtilmiģ olup yönetim kurulunun çeģitliliğinin az veya fazla oluģunun bu faaliyetlere çok da fazla etkisi olamayacaktır. Ancak kurumsal baskılar zayıf olduğunda çeģitlilik devreye girebilmektedir. Kurumsal çevre zayıf olduğunda kurumsal baskılar azalırken yönetim kurulundaki üyelerin KSS konusundaki kararlarının daha etkili olması beklenmektedir. Yönetim kurulunun çeģitliliğinin KSS yi artıracağına iliģkin yukarıda bahsedilen literatürden hareketle, zayıf kurumsal çevrelerde yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS uygulamalarını daha fazla etkileyebileceği iddia edilebilmektedir. Zayıf kurumsal çevrelerde özgür seçime sahip olacak kurul üyeleri KSS faaliyetlerinde daha özgür davranabilmektedirler. Zayıf ve güçlü kurumsal çevrelerde, yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS ye etkisinde kurumsal çevrenin zayıf ya da güçlü olmasına göre farklılaģması beklenmektedir. Bu çalıģmada kurumsal kuramın etkisini değerlendirmek için Scott (2001) ın sınıflandırmasından hareketle düzenleyici, normatif ve biliģsel kurumsal bağlam sınıflandırmasından hareket edilmektedir. Düzenleyici süreçler, gelecekteki davranıģları yönlendirmek amacı ile kural koyma, baģkalarının o kurallara riayetini denetleme ve gerekli yaptırımları iģletme kapasitesini ifade etmektedir (Scott, 2008: 52). Hükümetler KSS uygulamaları ve açıklamaları kapsamında çeģitli düzenlemelere gitmektedir ve çeģitli yaptırımlarla örgütleri belirli bir yönde davranmaya zorlamaktadırlar (Moon ve

107 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 477 Vogel, 2008). Farklı düzenleyici sistemler KSS nin farklı formlarını üretebilmekte ve tüm sosyal aktörler düzenleyici kurumların baskısı nedeniyle bu kural ve yaptırımları aktif bir Ģekilde takip etmektedirler (Moon ve Vogel, 2008). Scott (2001) çalıģmasında düzenleyici kurumların etkisini zorlayıcılık üzerinden açıklamakta, kanunları ve kuralları bunun bir göstergesi olarak belirtmektedir. Hükümetler ve düzenleyici kurumlar yasal mekanizmalar ya da yaptırımları kullanarak çevresel sorumluluk davranıģlarını ve giriģimlerini meģrulaģtırmaktadırlar. H 2 : YK çeģitliliğinin KSS uygulamaları üzerindeki etkisinin yönü ve/veya büyüklüğü güçlü ve zayıf düzenleyici çevreli ülkeler arasında farklılaģacaktır. H 2a : YK kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde ve zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. H 2b : YK eğitimli üye (Ph.D. ve MBA) oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde ve zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. H 2c : YK yaş ortalamasının KSS üzerindeki etkisi, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde ve zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. Sosyal yaģamın kural koyucu, değerlendirici ve bağlayıcı boyutunu ifade eden normatif kurumlar, tercih edilen ya da istenen davranıģları tanımlayan değerler ile iģlerin nasıl yapılması gerektiğini belirleyen normları içermektedir (Scott, 2008: 54). Bu yapı içerisinde ahlaken doğru ve uygun olmak önem taģımaktadır (Özen, 2010: 297). Normatif sistemler, bir yandan amaç ve hedefleri tanımlarken diğer yandan da onlara ulaģmanın uygun yollarını ya da baģka bir deyiģle oyunun nasıl oynanacağı ile ilgili kuralları belirlemektedir (Scott, 2008: 55). O halde, normatif çevre zaten uygun olanı teģvik ederek örgütleri belli bir yönde davranıģa yönlendirmektedir (Campbell, 2006). Örgütler, kendilerinden beklenen rollere uygun davranıģlar sergileyerek sosyalleģmekte ve kabul edilebilirlikleri bu rollere uygun hareket etmeleri ile mümkün olmaktadır (Brammer ve Millington, 2004). Normatif değerleri oluģturan çeģitli sosyal aktörler meģru örgütsel uygulamalar için standartlar oluģturmaktadırlar (Muthuri ve Gilbert, 2011). Scott (2001) normatif çevre kapsamında yaptığı açıklamalarda, çevresel sorumluluğun temelinde sosyal yükümlülüklerin olduğunu ve normatif güçler için meģrulaģmanın temelinde de ahlak yönetimi olduğunu ileri sürmektedir. H 3 : YK çeģitliliğinin KSS uygulamaları üzerindeki etkisinin yönü ve/veya büyüklüğü güçlü ve zayıf normatif çevreli ülkeler arasında farklılaģacaktır. H 3a : YK kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü normatif çevreli ülkelerde ve zayıf normatif çevreli ülkelerde farklılaşacaktır.

108 478 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) H 3b : YK eğitimli üye (Ph.D. ve MBA) oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü normatif çevreli ülkelerde ve zayıf normatif çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. H 3c : YK yaş ortalamasının KSS üzerindeki etkisi, güçlü normatif çevreli ülkelerde ve zayıf normatif çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. BiliĢsel sistemler ise kurumların kültürel değerler tarafından desteklenerek kavramsal olarak doğru kabul edilen ve bu nedenle de aktörlerin farkında olmadan uyum gösterdikleri boyutunu ifade etmektedir (Özen, 2010: 296). Örgütler, faaliyetlerini yürüttükleri kurumsal çevrelerde kültürel olarak kabul edilebilir davranıģlar sergiledikleri ölçüde amaçlarına ulaģabilmektedirler (Kostova ve Zaheer, 1999). BiliĢsel baskı diğer tüm örgütsel uygulamalarda olduğu gibi KSS davranıģını etkileyen ve harekete geçiren diğer bir faktör olarak ele alınmaktadır (Muthuri ve Gilbert, 2011). Böyle bir etkinin ise endüstri içerisindeki en iyi uygulamaları yapan iģletmelerin taklit edilmesi ile KSS eģbiçimliliğinin oluģabileceği ileri sürülmektedir (Matten ve Moon, 2008). H 4 : YK çeģitliliğinin KSS uygulamaları üzerindeki etkisinin yönü ve/veya büyüklüğü güçlü ve zayıf biliģsel çevreli ülkeler arasında farklılaģacaktır. H 4a : YK kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü bilişsel çevreli ülkelerde ve zayıf bilişsel çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. H 4b : YK eğitimli üye (Ph.D. ve MBA) oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü bilişsel çevreli ülkelerde ve zayıf bilişsel çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. H 4c : YK yaş ortalamasının KSS üzerindeki etkisi, güçlü bilişsel çevreli ülkelerde ve zayıf bilişsel çevreli ülkelerde farklılaşacaktır. 2. Araştırma Tasarımı 2.1. Araştırma Modeli ve Analiz Yöntemi ÇalıĢmanın amacı ve varsayımları çerçevesinde geliģtirilen (ġekil 1) araģtırma modeli; (1) YK çeģitliliğinin Ģirketlerin KSS uygulamaları üzerindeki direkt etkisini (a) ve (2) Faaliyet gösterilen ülkelerin kurumsal çevrelerinin, YK çeģitliliği ile KSS uygulamaları arasındaki iliģkideki moderatör etkilerini (b) ortaya koymayı amaçlamaktadır. Baron ve Kenny (1986: 1174) moderatör değiģkeni, bağımlı değişken ve bağımsız değişken(ler) arasındaki ilişkinin yönü ve/veya büyüklüğünü etkileyen, nitel veya nicel bir değişken olarak tanımlamaktadır. Buna göre geliģtirilen

109 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 479 modelde ifade edilen moderatör etkinin ortaya çıkabilmesi için, YK çeģitliliğini ifade eden değiģkenler ile KSS arasındaki iliģkilerin yönleri ve/veya büyüklüklerinin faaliyet gösterilen ülkenin kurumsal çevresine (güçlü veya zayıf) bağlı olarak değiģmesi beklenmektedir. Moderatör hipotezin test edilmesi konusunda pek çok araģtırmacı tarafından da (Örn. McClean vd., 2013; Okan vd., 2013) uygulanan yöntem, bağımsız değiģken (X) ve moderatörün (Z) etkileģiminden elde edilen üçüncü bir değiģkenin (XZ) modele dâhil edilerek, bu etkileģimin anlamlılığının test edilmesidir (Baron ve Kenny, 1986). Baron ve Kenny (1986: 1174) makalelerinde ayrıca, böyle bir etkinin test edilmesi konusunda uygulanacak yaklaģımın, bağımsız değiģken ve moderatör değiģkenin ölçüm düzeylerine göre farklılaģacağını ifade etmektedirler. Buna göre moderatör değiģken kategorik (örneğin ikili) olduğunda uygulanabilecek yöntem, bağımsız değiģken ve bağımlı değiģken arasındaki iliģkileri moderatörün her iki kategorisi (geliştirilen model çerçevesinde düşünüldüğünde güçlü ve zayıf kurumsal çevreli ülkeler) için ayrı ayrı analiz ederek aradaki farklılığı test etmek olarak bilinmektedir (Baron ve Kenny, 1986: 1175). Yukarıdaki anlatımlar (Baron ve Kenny, 1986: 1175) çerçevesinde ele alındığında, çalıģma kapsamında geliģtirilen moderatör hipotezlerin sınanması için, oluģturulan temel modelin moderatörün iki ayrı düzeyi için oluģturulan gruplar (güçlü kurumsal çevreli ve zayıf kurumsal çevreli ülkeler) için ayrı ayrı test edilmesi gerekmektedir. GeliĢtirilen araģtırma modeli (ġekil 1) matematiksel olarak aģağıdaki gibi ifade edilebilir; Temel Model (Tüm örneklem): KSS=β 0 + β 1. KADIN ORAN + β 2. PhD ORAN + β 3. MBA ORAN + β 4. YAġ ORTALAMA + β 5. YKTOP + β 6. DENETĠM ORAN + β 7. BÜYÜKLÜK /1000 Zayıf Kurumsal Çevre: KSS=β z0 + β z1. KADIN ORAN + β z2. PhD ORAN + β z3. MBA ORAN + β z4. YAġ ORTALAMA + β z5. YKTOP + β z6. DENETĠM ORAN + β z7. BÜYÜKLÜK /1000 Güçlü Kurumsal Çevre: KSS=β G0 + β G1. KADIN ORAN + β G2. PhD ORAN + β G3. MBA ORAN + β G4. YAġ ORTALAMA + β G5. YKTOP + β G6. DENETĠM ORAN + β G7. BÜYÜKLÜK /1000 Moderatör hipotezler (H 2, H 3, H 4 ) yukarıda ifade edilen modeller çerçevesinde değerlendirildiğinde söz konusu hipotezlere kanıt sağlanabilmesi için zayıf kurumsal çevreler (β z ) ve güçlü kurumsal çevreler (β G ) için hesaplanan katsayıların farklılığının (β z β G ) ortaya konulması gerekmektedir (bu yorumlar için, Baron ve Kenny, 1986: 1175; Kline, 2011: 289; ġimģek, 2007: 21). O halde çalıģmanın moderatör değiģkenlerini oluģturan kurumsal çevre boyutlarının nasıl kodlanacağı, modelin ve uygulanacak analiz stratejisinin belirlenmesi açısından önem taģımaktadır. ÇalıĢmada kullanılan değiģkenlerin

110 480 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) yapısı gereği, bağımsız değiģkenler (YK çeşitliliği örgüt düzeyi), bağımlı değiģken (KSS örgüt düzeyi) ve moderatör değiģken (kurumsal çevre ülke düzeyi) arasında bir analiz düzeyi farklılığı olduğu dikkat çekmektedir. Bu bağlamda kurumsal çevre değiģkenlerinin, YK çeģitliliği değiģkenleri ile çarpımlarından oluģan etkileģim değiģkenleri üretmek yerine, ülkelerin güçlü ve zayıf kurumsal çevreli ülkeler olarak iki kategoriye ayrılması ve örgüt düzeyinde test edilecek iliģkilerin bu kategoriler arasında nasıl farklılaģacağının ortaya konulmasının daha tutarlı olacağı düģünülmüģtür. Kurumsal çevre boyutlarının güçlü ve zayıf düzeylerine göre kategorize edilmesi gibi bir yaklaģım, çalıģmanın kavramsal arka alanı çerçevesinde değerlendirildiğinde, kuramsal olarak da tutarlı görünmektedir. Bu açıklamalar ıģığında araģtırma modelinin temel varsayımı, YK çeģitliliği değiģkenlerinin KSS üzerindeki etkilerinin (anlamlılık, güç ve/veya yönlerinin) güçlü kurumsal çevreli ve zayıf kurumsal çevreli ülkeler arasında bütünsel olarak ve/veya çeģitli değiģkenler bakımından farklılaģacağı öngörüsüne dayanmaktadır. Modelde (ġekil 1) ayrıca örgüt düzeyinde ölçülen kontrol değiģkenlerinin etkileri (c) de ele alınmıģtır Örneklem ÇalıĢmanın verileri örgüt düzeyinde analiz edilmiģtir. ÇalıĢmanın amacı doğrultusunda 2013 yılı temel alınarak belirlenen ana kütle, geliģmiģ ve geliģmekte olan ülkelerde faaliyet göstermekte olan büyük ölçekli iģletmelerden oluģmaktadır. Ana kütleden örneklem seçiminde çalıģmanın kısıtları ve değiģkenlerin yapısı çerçevesinde aģağıdaki kıstaslar dikkate alınmıģtır; 1) Örneklem kapsamına alınacak iģletmelerin bulunduğu geliģmiģ ve geliģmekte olan ülkelerin seçilmesinde Robert House ve çalıģma arkadaģları tarafından gerçekleģtirilen GLOBE (2004) araģtırmasında yer alan ülkeler ele alınmıģtır. Buna göre 16 geliģmiģ ve 14 geliģmekte ülke (Tablo 1) belirlenmiģtir. 2) ÇalıĢmada kullanılan değiģkenler dikkate alındığında, her biri farklı ülkelerde faaliyet gösteren iģletmeler için gerek yönetim kurulu çeģitliliği düzeyindeki bilgilerin, gerekse KSS ile ilgili açıklamaların tamamına ulaģmak mümkün olmamaktadır. Böyle bir kısıt genel olarak bu bilgilerin yer aldığı raporlardaki bilgi eksiklikleri veya raporların Ġngilizce formatlarının bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Öte yandan söz konusu raporlar, ülkelerin büyüklük bakımından önde gelen iģletmeleri tarafından ve yine geliģmiģ ülke iģletmeleri tarafından daha düzenli tutulmakta ve açıklanmaktadır. Bu kısıt çerçevesinde her ülke için en büyük iģletmeler belirlenerek, büyüklük sırasına göre incelenen iģletmeler arasından gerekli raporlarına ulaģılabilen 5 ila 10 adet iģletme örneklem kapsamına alınabilmiģtir.

111 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 481 Bu kısıtlar çerçevesinde çalıģmanın örneklemi 192 iģletmeden oluģmuģtur. Ancak örneklem kapsamında bulunan iģletmelere ait değiģkenlerin her biri için farklı sayılarda kayıp veri (missing value) bulunmaktadır. Test edilen yapısal eģitlik modellerinde kayıp verilerin liste olarak silinmesi yöntemi (listwise deletion) tercih edildiğinden 1 bu analizlerde kullanılan iģletme sayısı 148 olarak belirlenmiģtir. Örneklemin genel özellikleri Tablo 1 de özetlenmektedir. Tablo 1 de yer alan değerler incelendiğinde, liste olarak silme yönteminin kullanıldığı YEM modellerinde 44 adet iģletmenin verisinin kullanılamadığı dikkat çekmektedir. Söz konusu veri kaybı ile ilgili bir değerlendirme yapıldığında; en fazla kayıp verinin yaģ (n=27; %14,1), Ph.D. ve MBA üye oranlarını ifade eden eğitim düzeyi (n=20; %10,4) gibi yönetim kurulu üyelerinin demografik bilgilerini içeren değiģkenlerden kaynaklandığı görülmektedir. Veri toplama aģamasında iģletmeler için bu verilerden birine veya aynı anda birkaçına ulaģılamaması söz konusu olmuģtur. Bu veri kaybının bir nedeni yönetim kurulu üyelerinin demografik özelliklerinin kullanılan diğer değiģkenlere göre daha özellikli bir yapıda olması ve pek çok iģletmenin ilgili raporlarında bu verilere yer vermemesidir. Örneklemi oluģturan iģletmelerinin 1 Yapılacak istatistiksel analizler açısından sorun oluģturan kayıp veriler konusunda genel olarak benimsenen yaklaģım, bu verilerin analizden çıkarılması yoluyla kayıp veri içermeyen bir veri seti elde etmek olarak bilinmektedir (Demir ve Parlak, 2012: 232). Kayıp verilerin analizden çıkarılması konusunda kullanılan en yaygın yaklaģımların ise kendilerine özgü avantaj ve dezavantajlara sahip alternatif yöntemler olan liste olarak silme (listwise deletion) ve ikili olarak silme (pairwise deletion) yöntemleri veya bu ikisinin kombinasyonu olduğu öne sürülmektedir (Peugh ve Enders, 2004: 537; Enders, 2010: 39). Kayıp verilerin, her bir analiz bazında silinmesi esasına dayanan ikili olarak silme yöntemi veri kaybının azaltılmasını sağlamaktadır (Enders, 2010: 40). Ancak bu yöntem kullanıldığında, her analizde yer alan vaka sayısının değiģmesi nedeniyle, çalıģma içerisinde yapılan farklı analizlerin mukayese edilememesi ve yapısal eģitlik modeli gibi analizlerde tahmin problemlerine neden olabilecek bir sorun olan kovaryans matrisinin pozitif tanımlanamaması gibi dezavantajlarla karģılaģılabilmektedir (Peugh ve Enders, 2004: 528). Bu dezavantajlar göz önüne alınarak, yapısal eģitlik modelinin test edilmesinde en az bir adet kayıp veri içeren tüm satırların analiz dıģı bırakılması esasına dayanan liste olarak silme yöntemi tercih edilmiģtir (Peugh ve Enders, 2004: 528). Bu yöntemin önemli dezavantajları veri kaybı nedeniyle ortaya çıkmaktadır (Demir ve Parlak, 2012: 233). Bununla birlikte bu yöntem gerekli varsayımlara karģı kararlı ve sağlam oluģu, diğer yandan ise gerçek standart hata kestiriminde titiz oluģu gibi nedenlerle daha dürüst bir yöntem olarak nitelendirilmektedir (Little ve Rubin, 1987; Allison, 2002, 2009 dan aktaran Demir ve Parlak, 2012: 233).

112 482 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) küçük bir kısmı (n=8; %4,2) için ise KSS raporlarının Ġngilizce formatlarına ulaģılamadığından KSS değiģkenleri ile ilgili veri elde edilememiģtir. Kayıp veriler silindikten sonra kullanılan örneklemde bazı ülkelerin daha az sayıda iģletme ile temsil ediliyor olması dikkat çekmektedir (Örn. Mısır, Nijerya ve Katar için birer iģletme). Bununla birlikte, böyle bir kısıtın çalıģmanın kavramsal yapısı ve modeli çerçevesinde göz ardı edilebileceği düģünülmektedir. Çünkü kullanılan moderatör değiģkenin (kurumsal çevre) yapısı gereği, modelde her bir ülke bazında ayrıma gitmek yerine benzer kurumsal çevre özelliği taģıyan ülkeler, düzenleyici, normatif ve biliģsel çevrelerinin düzeylerine göre iki kategoriye (güçlü ve zayıf) ayrılmıģtır. BaĢka bir deyiģle geliģtirilen modelde, YK ile KSS uygulamaları arasındaki iliģkinin her bir ülke için nasıl Ģekilleneceğinden çok belirli kurumsal yapıların (güçlü veya zayıf) etkisi altında nasıl Ģekilleneceğini test etmek önem taģımaktadır. Ġstatistiksel sağlamlığın kontrolü (robustness check) baģlığı altında bu kayıp verilerin model üzerindeki olası sonuçları hakkında fikir sahibi olabilmek üzere ayrıca, verilerin her bir analiz bazında silinerek (pairwise deletion) veri kaybının en aza indirildiği (Enders, 2010: 40) alternatif modeller ve veri yapıları test edilerek YEM sonuçlarına benzer sonuçların bu yeni değiģken yapılarında da elde edilip edilmediği değerlendirilecektir.

113 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Tablo 1. Örneklemin Genel Özellikleri a GeliĢmiĢ Ülkeler b Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi ĠĢletmeler GeliĢmekte ĠĢletmeler Frekans % Olan Ülkeler Frekans % 1-Avustralya 10 (5) 5,2 (3,4) 17- Hindistan 5 (4) 2,6 (2,7) 2-Avusturya 10 (3) 5,2 (2,0) 18- Brezilya 5 (2) 2,6 (1,4) 3-Kanada 10 (10) 5,2 (6,8) 19- Çin 5 (3) 2,6 (2,0) 4-Japonya 10 (8) 5,2 (5,4) 20- Mısır 5 (1) 2,6 (0,7) 5-ABD 10 (10) 5,2 (6,8) 21- Endonezya 5 (5) 2,6 (3,4) 6-İngiltere 10 (9) 5,2 (6,1) 22- Malezya 5 (4) 2,6 (2,7) 7-Tayvan 11 (8) 5,7 (5,4) 23- Nijerya 5 (1) 2,6 (0,7) 8-İsviçre 10 (10) 5,2 (6,8) 24- Filipinler 5 (4) 2,6 (2,7) 9-İsveç 5 (5) 2,6 (3,4) 25- Polonya 5 (2) 2,6 (1,4) 10-İspanya 5 (5) 2,6 (3,4) 26- Katar 5 (1) 2,6 (0,7) 11-Kore 5 (5) 2,6 (3,4) 27- Rusya 5 (5) 2,6 (3,4) 12-Fransa 5 (5) 2,6 (3,4) 28- Gün. Afrika 5 (5) 2,6 (3,4) 13-Almanya 5 (5) 2,6 (3,4) 29- Tayland 5 (5) 2,6 (3,4) 14-Yunanistan 5 (3) 2,6 (2,0) 30- Türkiye 6 (5) 3,1 (3,4) 15-İtalya 5 (5) 2,6 (3,4) 16-Hollanda 5 (5) 2,6 (3,4) Toplam 121 (101) 63,0 (68,2) Toplam 71 (47) 37,0 (31,8) Sektörler c Frekans % 1-Karma 5 (5) 2,6 (3,4) 2-Madencilik 10 (6) 5,2 (4,1) 3-İmalat Sanayii 41 (37) 21,6 (25,0) 4-Elektrik, Gaz ve Su 24 (18) 12,5 (12,2) 5-İnşaat ve Bayındırlık 2 (0) 1,0 (0) 6-Toptan ve Perakende Ticaret, Otel ve Lokantalar 6 (5) 3,1 (3,4) 7-Ulaştırma, Haberleşme ve Depolama 17 (12) 8,9 (8,1) 8-Mali Kuruluşlar 64 (44) 33,3 (29,7) 9-Teknoloji 22 (21) 11,5 (14,2) 10-Gayrimenkul 1 (0) 0,5 (0) Toplam 192 (148) 100 a Kayıp verilerin liste olarak silinmesi sonucu kullanılan verilerin frekans ve oranları parantez içerisinde verilmiģtir. b Sektör sınıflaması Kamuyu Aydınlatma Platformu referans alınarak yapılmıģ olup birden fazla sektörde faaliyet gösteren iģletmeler ayrı bir kategori (karma) altında sınıflanmıģtır ( c Ülke sınıflaması için IMF referans alınmıģtır ( /ft/weo/2013/01/weodata/weoselagr.aspx). 483

114 484 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) 2.3. Değişkenler ve Ölçümleme DeğiĢkenlerinin ölçümlenmesi ile ilgili bilgiler Tablo 2 de özetlenmektedir. Tablo 2. DeğiĢkenler ve Ölçümleme Bağımlı DeğiĢken: ĠĢletmelerin Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) uygulamaları KSS TOPLAM KSS SOSYAL KSS ÇEVRE KSS, iki ayrı kodlayıcı tarafından GRI (Global Reporting Initiative) içerik analizi modeli çerçevesinde kodlanmıģtır. ( KSS skorları, iģletmelerin çevre ve sosyal boyutlardaki KSS faaliyetlerinin sayısını ifade etmektedir. Bu iki boyutun toplamı ise toplam KSS skorunu oluģturmaktadır. ( KSS skorlarının güvenilirliğini hesaplamak için Perreault ve Leigh (1989) tarafından geliģtirilen ve pek çok araģtırmacı tarafından önerilen (Örn. Okazaki ve Skapa, 2008; Grayson ve Rust, 2001; Kolbe ve Burnett, 1991) Ir 2 güvenilirlik ölçeği kullanılmıģtır. Perreault ve Leigh (1989) e göre kodlayıcılar arası güvenilirliğin sağlanması için hesaplanan Ir değerinin 0,80 in üzerinde olması gerekmektedir. Buna göre KSS ÇEVRE (%99,12), KSS SOSYAL (%99,66) ve KSS TOPLAM (%99,71) boyutlarının her biri için yeterli düzeyde güvenilirlikten bahsedilebilmektedir. Veri Kaynağı: ĠĢletmelerin faaliyet raporları, KSS ve sürdürülebilirlik raporları Bağımsız DeğiĢkenler: ĠĢletmenin Yönetim Kurulu ÇeĢitliliği KADIN ORAN PhD ORAN MBA ORAN YAġ ORTALAMA Kuruldaki kadın üye sayısının toplam üye sayısına oranı Kuruldaki doktora dereceli üye sayısının toplam üye sayısına oranı Kuruldaki master dereceli üye sayısının toplam üye sayısına oranı Kurul üyelerinin yaģ ortalaması Veri Kaynağı: ĠĢletmelerin faaliyet raporları ve kurumsal yönetim uyum raporları Kontrol DeğiĢkenleri YK TOPLAM Yönetim kurulundaki üye sayısı DENETĠM ORAN Denetimde görevli üye sayısının kuruldaki üye sayısına oranı BÜYÜKLÜK /1000 ÇalıĢan sayısı (Örn. Glaister vd., 2008; Chen ve Bouvain, 2009) (büyüklük yapılan analizlerde yorum kolaylığı sağlamak amacı ile 2 F0/N >= I/k için Ir = {[Fn/N (I/k)][k/(k-1)]}1/2 ve F0/N<= I/k için Ir =0, F0 denk kararların olduğu yerdeki yargıların sayısıdır; N kararların toplam sayısıdır; k kategorilerin toplam sayısıdır; F/N uyum yüzdesidir. Tüm değerler, 32 online yaratıcı stratejilerin her biri için hesaplanan güvenilirlik endekslerinin ortalamalarına dayanmaktadır.

115 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 1000 e bölünerek kullanılmıģtır). SEKTOR ĠMALAT ĠĢletme imalat sektöründe ise, 1 diğer sektörlerde ise 0. SEKTOR FĠNANS ĠĢletme finans sektöründe ise, 1 diğer sektörlerde ise 0. Veri Kaynağı: ĠĢletmelerin faaliyet raporları ve kurumsal yönetim uyum raporları Moderatör DeğiĢkenler: ĠĢletmenin Faaliyet Gösterdiği Ülkenin Kurumsal Çevre Boyutları (Scott, 1995) Düzenleyici Çevre Normatif Çevre BiliĢsel Çevre 485 Dünya Bankasının, Dünya YönetiĢim Göstergeleri (WGI) projesi (2013) verileri (Kaufmann, Kraay ve Mastruzzi, Söz hakkı ve hesap verebilirlik, politik istikrar ve Ģiddetin/terörizmin yokluğu, hükümetin etkinliği, düzenleyici kalite, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluğun kontrolü. Bu değiģkenler, Ang vd., 2014; Hernández ve Nieto, 2015; Gallego ve Casillas, 2014 gibi araģtırmacılar tarafından da kullanılmıģtır. Dünya Ekonomik Forumun Küresel Rekabet Gücü Raporu ( ) verileri. ĠĢletmelerin etik davranma düzeyleri, denetim ve raporlama standartlarının gücü, yönetim kurullarının etkinliği, yönetim okullarının kalitesi, araģtırma ve eğitim hizmeti alma olanağı. Raporun farklı sürümleri, öncül araģtırmacılar tarafından (Örn. Xu vd., 2004) normatif boyutla ilgili değiģkenlerin elde edilmesi için kullanılmıģtır. Raporun ( ) sürümü içerisinden normatif boyutu temsil eden maddelerin seçilmesinde Arslan ve Larimo (2010) referans alınmıģtır. Dünya Bankasının Knowledge for Development (K4D) - Knowledge Index (KI) (2012) verileri ( Eğitim ve insan kaynakları (ortalama eğitim yılı, orta öğretim kaydı, yükseköğretim kaydı), inovasyon sistemi (royalite ve lisans ücretleri, harcamaları ve kazançları, onaylanan patent baģvuruları, bilimsel ve teknik dergi makaleleri) ve enformasyon ve iletiģim teknolojileri -ICT (1000 kiģi baģına telefon, bilgisayar ve internet kullanımı) (Eğitim ve insan kaynakları ile inovasyon sistemleri boyutları için popülasyona göre ağırlıklandırılmıģ değerler kullanılmıģtır). Bu değiģkenlerin belirlenmesinde Ilhan-Nas (2012) referans alınmıģtır. ÇalıĢmanın modeli ve yapılacak analizlerin varsayımları gereği, veri setinin kullanılacak moderatör değiģkenlerin, skorlarına göre iki grupta tanımlanması gerekmektedir. Öncül araģtırmalar incelendiğinde bu iģlemin yapılmasında moderatör değiģkenin ortalamanın standart sapma kadar altı, ortalama ve ortalamanın standart sapma kadar üstü olacak Ģekilde gruplara ayrılması (Örn. Zweig ve Webster, 2003) veya medyana göre iki grup elde edilmesi (Örn. Glaister vd., 2008; Innosenti vd., 2010) gibi yöntemlerin tercih edildiği görülmektedir. Ancak çalıģmada kullanılan kurumsal çevre

116 486 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) değiģkenleri, örneklem kapsamındaki iģletmelerin faaliyet gösterdikleri ülkelere ait skorlardan oluģmakta ve her ülkede birden fazla (5/6 ila 10/11 adet) iģletme yer almaktadır. Bu durum dikkate alındığında, daha tutarlı sonuçlar elde edebilmek amacı ile ilk adımda örneklem kapsamındaki 30 ülke kurumsal çevre skorlarına göre iki grup oluģturacak Ģekilde tanımlanmıģ, iģletmeler ile ilgili gruplamada ise ülkelere ait bu gruplama dikkate alınmıģtır. Kullanılan moderatör değiģkenlerin bir diğer özelliği, her bir kurumsal çevre boyutunu temsil eden birden fazla vekil değiģkenin bulunmasıdır. Bu çerçevede, boyutları temsil eden değiģkenlerin ortalama skorları üzerinden elde edilecek kompozit değerler yerine, ülkelerin kurumsal çevre boyutlarına ait alt değiģkenlerin tamamı dikkate alınarak gruplanması ve bu grupların her bir alt değiģken bakımından nasıl farklılaģtığının ortaya konulmasının daha açıklayıcı olacağı düģünülmüģtür. Yapılan açıklamalar ıģığında ülkelerin sınıflandırılmasında değiģkenlerin, bireylerin ya da benzer Ģeylerin birbirlerine benzer örüntü (pattern) ya da karakteristiklere sahip olmaları temel alınarak gruplanmasını sağlayan bir teknik olan (Cramer ve Howitt, 2004: 24) kümeleme analizi uygulanmıģtır. Kümeleme analizinde kümeleri oluşturan gözlemlerin değişkenlere göre ortalamalarına bakılarak, önceden belirlenen sayıda küme elde edebilmek amacı ile hiyerarşik olmayan/k-ortalamalar yöntemi kullanılmıģtır (Nakip, 2013: 551). Kümeleme analizleri düzenleyici, normatif ve biliģsel çevre boyutları için ayrı ayrı yapılarak ülke sınıflamaları elde edilmiģtir. Kümeleme analizi ANOVA sonuçları ve değiģkenlerin küme ortalamaları Tablo 3 te özetlenmektedir. Düzenleyici, normatif ve biliģsel çevre için yapılan her üç analizde elde edilen F istatistiklerinin, tüm değiģkenler için anlamlı olduğu (P=,000) görülmektedir. Buna göre düzenleyici, normatif ve biliģsel çevreler için elde edilen ülke grupları arasında bu boyutları temsil eden değiģkenler bakımından anlamlı farklılıklar bulunduğu görülmektedir. Küme ortalamaları incelendiğinde her üç kurumsal çevre boyutu için hesaplanan ortalamaların elde edilen ilk kümelerde (Küme 1) daha düģük olduğu görülmektedir. DeğiĢkenlerin özellikleri de dikkate alınarak, bundan sonra yapılacak analizlerde kurumsal çevre ortalamaları düģük olan ülke kümeleri zayıf kurumsal çevreli ülkeler, bu değiģkenler bakımından yüksek ortalamaya sahip ülke kümeleri de güçlü kurumsal çevreli ülkeler olarak adlandırılmıģtır.

117 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 487 Tablo 3. Kümeleme Analizleri ANOVA Sonuçları ve DeğiĢkenlerin Küme Ortalamaları DeğiĢkenler Düzenleyici Kurumsal Çevre Küme 1 Küme 2 F P Söz hakkı ve hesap verebilirlik -,26 1,11 34,766,000 Politik istikrar ve Ģiddetin/terörizmin yokluğu -,83,84 76,356,000 Hükümetin etkinliği -,01 1,39 64,452,000 Düzenleyici kalite -,04 1,34 77,919,000 Hukukun üstünlüğü -,25 1,39 92,568,000 Yolsuzluğun kontrolü -,38 1,36 68,483,000 DeğiĢkenler Normatif Kurumsal Çevre Küme 1 Küme 2 F P ĠĢletmelerin etik davranma düzeyleri 3,86 5,55 134,609,000 Denetim ve raporlama standartlarının etkinliği 4,56 5,74 55,464,000 Yönetim kurullarının etkinliği 4,31 5,37 80,603,000 Yönetim okullarının kalitesi 4,25 5,31 18,108,000 AraĢtırma ve eğitim hizmeti alma olanağı 4,39 5,58 55,162,000 DeğiĢkenler BiliĢsel Kurumsal Çevre Küme 1 Küme 2 F P Eğitim ve Ġnsan Kaynakları 3,87 8,28 146,049,000 Ġnovasyon Sistemi 5,21 8,77 70,338,000 Enformasyon ve ĠletiĢim Teknolojileri 4,24 8,35 77,177,000 Kümeleme analizleri sonucunda elde edilen küme üyelikleri ve ülkelerin küme merkezlerine uzaklıkları Tablo 4 te özetlenmektedir. Ülkelerin küme merkezlerine uzaklıkları incelendiğinde güçlü kurumsal çevreli ülkeleri en iyi temsil eden ülkelerin, düzenleyici çevre için ABD (,313), normatif çevre için Kanada (,525), biliģsel çevre için ise Fransa (,225) olduğu görülmektedir. Zayıf kurumsal mesafeli ülkeleri en iyi temsil eden ülkelerin ise düzenleyici çevre için Filipinler (,395), normatif çevre için Çin (,385) ve biliģsel çevre için Türkiye (,717) olduğu dikkat çekmektedir. Kullanılan hiyerarģik olmayan kümeleme analizinin varsayımı gereği birbirlerine benzeyen gözlemler, her bir kümenin onu en iyi temsil eden tipik bir gözlemi etrafında toplanarak kümeler oluģturulmaktadır (Nakip, 2013: 551; italik vurgu yazarlara aittir). Dolayısıyla Tablo 4 te yer alan mesafeler daha ayrıntılı yorumlandığında küme merkezlerine yakın olan ülkelerin o kümeye ait özellikleri daha iyi yansıttığı söylenebilmektedir. Buna göre örneğin, güçlü düzenleyici çevreye sahip ülkelerin toplandığı kümenin merkezine daha yakın olan ABD düzenleyici çevreyi ifade eden değiģkenler (Tablo 3) bakımından bu kümeyi iyi temsil eden küme ortalamasına yakın skorlara sahip bir ülke konumundadır. Bununla

118 GeliĢmekte Olan Ülkeler GeliĢmiĢ Ülkeler 488 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) birlikte Ġsveç ABD ye göre daha yüksek, Ġtalya ise daha düģük değerlere sahip olan iki uç örneği oluģturmaktadır. 3 Tablo 4. Küme Üyelikleri ve Küme Merkezlerine Uzaklıklar a Ülkeler Düzenleyici Normatif BiliĢsel Zayıf Güçlü Zayıf Güçlü Zayıf Güçlü Avustralya -,830 -,548-1,443 Avusturya -,801 -,886-1,132 Kanada -,911 -,525 -,652 Japonya -,447-1,362 -,445 ABD -,313 -,821 -,822 Ġngiltere -,735 -,661-1,527 Tayvan -,846 -,815-1,105 Ġsviçre - 1,261-1,380-1,946 Ġsveç - 1,459 -,759-1,625 Ġspanya - 1,173 1, ,991 Kore - 1,267, ,870 Fransa -,471 -,770 -,225 Almanya -,618 -,650 -,886 Yunanistan 1,554 -, ,250 Ġtalya - 2,089 1, ,043 Hollanda - 1,128 -,814-1,378 Hindistan,927 -,897-2,926 - Brezilya,890 -,986-2,872 - Çin 1,389 -,385 -,904 - Mısır 1,619-2,325-1,644 - Endonezya,638 -,543-2,696 - Malezya 1, ,822 3,217 - Nijerya 2,179-1,115-3,587 - Filipinler,395 -,934-2,027 - Polonya - 1,268, ,368 Katar - 2,156 -,727 2,740 - Rusya 1,214 -, ,652 Gün. Afrika 1, ,859 2,064 - Tayland,636 -,682-1,551 - Türkiye,916 -,742 -,717 - N Küme Merkezleri Arasındaki Uzaklık 3,769 2,816 7,004 a Verilen değerler ülkelerin bulundukları küme merkezine olan uzaklıklarını ifade etmektedir. 3 Düzenleyici çevre değiģkenlerinin düzeylerine dair yorumlar, Tablo 3 te yer alan küme ortalamaları ve çalıģmada kullanılan veri kaynağını oluģturan Dünya YönetiĢim Göstergeleri (WGI) projesi (2013) ülke verileri (Kaufmann vd., üzerinden yapılmıģ olup çalıģmanın kapsamı gereği, tüm ülkelerin küme üyeliklerine ait ayrıntılı yorumlara yer verilmemiģtir.

119 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi Verilerin Analizi YK çeģitliliği ve KSS arasındaki iliģkilerin güçlü ve zayıf kurumsal çevre etkisi altında nasıl değiģeceğini ortaya koymayı amaçlayan moderatör modelin testi için, yapısal eģitlik modellemesi (YEM) kullanılmıģtır. 4 YEM, bağımlı değiģkenin birden fazla boyut içeren yapısı gereği (KSS TOPLAM = KSS ÇEVRE + KSS SOSYAL ) mevcut çalıģma için uygun bir yöntem olarak düģünülebilir. Ancak bu yöntemin tercih edilmesindeki asıl neden, yöntemin aynı modelin farklı popülasyonlardan gelen verilerle yani birden fazla grupta eģ zamanlı olarak test edilmesine olanak tanımasıdır (Reisinger ve Turner, 1999: 72; Reisinger ve Mavondo, 2006: 42; ġimģek, 2007: 20). AraĢtırma modeli ve analiz yöntemi baģlığı altında yapılan açıklamalar hatırlanacak olursa, mevcut çalıģmada test edilecek olan modelin kavramsal yapısı gereği moderatör değiģkenin güçlü ve zayıf kurumsal çevreli ülkeler olarak iki kategoride ele alınması gerekmektedir. Moderatör hipotezin YEM kullanılarak test edilmesinde, oluģturulan modelin aynı anda iki (ya da daha fazla) grupta analiz edilmesini sağlayan çoklu grup analizleri kullanılabilmektedir (ġimģek, 2007: 20-21). 4 YEM (yapısal eģitlik modellemesi), nicel değiģkenler üzerinde doğrulayıcı faktör analizi ve yol (path) analizi gibi analizleri uygulamak için kullanılabilecek bir dizi sofistike ve karmaģık istatistiksel prosedürü ifade eder (Cramer ve Hovitt, 2004: 163). Bu modellerin kullanılmasındaki temel amaç, her biri bir veya daha fazla gözlenen (observed) değiģkenle ölçülen örtük (latent-unobserved) yapılar arasındaki iliģki örüntüsünü eģzamanlı olarak açıklamak olarak tanımlanmaktadır (Reisinger ve Turner, 1999: 71). Bir YEM modelinin yapısı gereği gözlenen değiģkenlerin kendi aralarındaki iliģkiler, gözlenen değiģkenlerle örtük değiģkenler arasındaki iliģkiler ve örtük değiģkenler arasındaki iliģkiler aynı anda ölçülebilmektedir (ġencan, 2005: 122). YEM çoklu regresyon ve faktör analizlerini kombine eden bir yöntem (Reisinger ve Mavondo, 2006: 42) olmakla birlikte bağımlı ve bağımsız değiģkenler arasındaki iliģkileri tanımlayacak birden fazla regresyon eģitliğini test edebilmek, belirli bir faktör modelini birden fazla popülasyondan elde edilen verilerle eģ zamanlı olarak test edebilmek, birden fazla bağımlı değiģkeni aynı model içerisinde ele alabilmek gibi avantajlara da sahiptir (Reisinger ve Turner, 1999: 72). ÇeĢitli avantajları çerçevesinde bu tekniğin, çoklu regresyon ve faktör analizi gibi geleneksel tekniklerden daha üstün olduğu düģünülmektedir (Glaister vd., 2008: 376). YEM in bir diğer önemli özelliği, bütünüyle teoriye dayalı, tümdengelimci ve doğrulayıcı bir mantığa dayanmasıdır (ġimģek, 2007: 1-3). Bu özelliği çerçevesinde genelde, teori testi ve nedensel modelleme (causal modelling) (Reisinger ve Mavondo, 2006: 41-42) özelde de yönetim alanındaki kavramsal yapıların incelenmesi noktasında (Glaister vd., 2008: 376) kullanıģlı olacağı öne sürülmekte olup bu yöntemin alt boyutlardan oluģan bir kavram olan KSS değiģkenini ele alan araģtırmalar için uygun olduğuna vurgu yapan çalıģmalar da (Rowley ve Berman, 2000: ; Galbreath ve Shum, 2012: 221) mevcuttur.

120 490 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Moderatör değiģkenin kategorik olması sayesinde uygulanabilen bu yöntem, modelin veri uyumu moderatör değiģkene göre oluģturulan her iki grupta test edilerek, gruplar arasında karģılaģtırma yapılması mantığına dayanmaktadır (Iacobucci, 2010: 92). Böyle bir durumda eğer yapısal eģitlik modelinde test edilen direkt etkinin gücü veya yönü oluģturulan gruplar arasında gözle görülür biçimde farklılaģıyorsa, grup üyeliğinin söz konusu direkt etki üzerinde bir moderatör olarak iģlev gördüğü söylenmektedir (Kline, 2011: 289). Anlatılanlar ıģığında, oluģturulan yapısal eģitlik modelinin gruplar arasındaki değiģmezliğinin (invariance) test edilmesinde Kline (2011: 252, 288) tarafından önerilen süreç referans alınmıģtır (ayrıca, Innocenti vd., 2011). Buna göre; ilk adımda oluģturulan serbest (unconstrained) modelde aynı regresyon modeli iki grup üzerinde test edilerek, modelin bu gruplar arasındaki yapısal değiģmezliği (configural invariance) sınanmıģtır. Bu modelin özelliği bütün parametrelerin her iki grup için farklı tahmin edilmesine izin verilmiģ olmasıdır. Ġkinci adımda oluģturulan kısıtlanmıģ (constrained) modelde ise hem faktör yüklerinin (metrik değişmezlik) hem de bağımsız değiģkenlerle bağımlı değiģkenler arasındaki direkt iliģkileri ifade eden regresyon katsayılarının iki grup için aynı olması sağlanmıģtır. Moderatör hipotezin destek bulması için temel mantık, parametrelerin serbest hesaplanmasına olanak tanıyan sınırlandırılmamıģ modelin, parametrelerin aynı değerleri aldığı sınırlanmıģ modelden daha iyi bir uyum iyiliği göstermesidir. SınırlandırılmıĢ model ve sınırlandırılmamıģ model arasındaki uyum iyiliklerini karģılaģtırmak üzere x 2 farklılık testi uygulanmıģtır. Test edilen modelde ayrıca hesaplanan regresyon parametre tahminleri arasındaki farklar için hesaplanan kritik oranlar (CR FARK ) değerlendirilmiģtir (Byrne, 2010: ). Uygulanan çoklu grup analizlerinde, bu analizlerin varsayımları gereği standardize edilmemiģ katsayılar yorumlanmıģtır (ġimģek, 2007: 154; Kline, 2011: ) Bulgular DeğiĢkenlerin tanımlayıcı istatistikleri ve değiģkenler arasındaki Pearson korelasyon katsayıları 5 Tablo 5 te özetlenmektedir. Bağımsız değiģkenler arasındaki iliģkiler incelendiğinde, bu katsayıların çoklu doğrusal bağlantı 5 ÇeĢitli korelasyon ölçütleri mevcut olmakla birlikte, özellikle veriler aralıklı (interval) veya oransal (ratio) olduğunda kullanılan en yaygın korelasyon ölçütünün Pearson s r olduğu ifade edilmektedir (Bryman ve Cramer, 1997: 172; Cramer ve Hovitt, 2004: 38). Bununla birlikte çalıģmanın ana yöntemini oluģturan Yapısal EĢitlik Modellerinin temel istatistiğini oluģturan kovaryanslar da verilerin sürekli olması durumunda Pearson korelasyon katsayılarının bir ürünü olarak (cov xy =r xy SD x SD y ) hesaplanmaktadır (Kline, 2011: 10, 31).

121 Tablo 5. DeğiĢkenlerin Tanımlayıcı Ġstatistikleri ve DeğiĢkenler Arasındaki Pearson Korelasyon Katsayıları Tanımlayıcı Ġstatistikler N X 18,8 13,3 5,5 0,14 0,22 0,29 59,9 11,9 0,4 100,7 - σ 8,6 6,7 2,3 0,1 0,2 0,2 4,4 3,7 0,4 207,8 - Bağımlı DeğiĢkenler Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 491 problemine neden olabilecek düzeyde (r<0,80) olmadığı (Bryman ve Cramer, 1997: 257) görülmektedir. Bağımsız değiģkenler içerisinden sadece KADIN ORAN ve PhD ORAN değiģkenleri KSS boyutları ile anlamlı ve pozitif yönlü iliģkiler göstermektedir. 1-KSSTOPLAM 1 2-KSSSOSYAL,98 ** 1 3-KSSÇEVRE,85 **,75 ** 1 7-YAġORTALAMA,13,12,15,10,01 -, SEKTORFĠNANS -,16 * -,09 -,30 **,19 ** -,11,10 -,04,20 ** -,09 -,13 -,37 ** 4-KADINORAN,24 **,21 **,27 ** 1 Bağımsız DeğiĢkenler 5-PhDORAN,24 **,24 **,19 * -, MBAORAN -,14 -,14 -,10,15 * -,26 ** 1 Kontrol DeğiĢkenleri 8-YKTOP,09,10,07,20 ** -,17 *,12,17 * 1 9-DENETĠMORAN,10,10,08 -,16 *,27 ** -,28 ** -,23 ** -,47 ** 1 10-BÜYÜKLÜK/1000,14,13,16 *,05,11 -,05,01,07, SEKTORĠMALAT,09,04,22 ** -,08,08,13,01,03 -,00,07 1 * P<,05; ** P<,01

122 492 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Kontrol değiģkenleri için, SEKTOR FĠNANS değiģkeni ile hem KSS TOPLAM (r=-,16; P<,05) hem de KSS ÇEVRE (r=-,30; P<,01) arasında negatif yönlü iliģkiler gözlenirken, KSS SOSYAL için anlamlı bir iliģki (r=-,09; P>,10) elde edilememiģtir. KSS ÇEVRE aynı zamanda SEKTOR ĠMALAT (r=;22; P<,01) ve BÜYÜKLÜK /1000 (r=,16; P<,05) ile pozitif yönlü iliģki göstermektedir. KSS SOSYAL ve KSS ÇEVRE arasında ise pozitif yönlü bir iliģki gözlenmektedir (r=,75; P<,01). YK çeģitliliğinin KSS üzerindeki etkisini ve faaliyet gösterilen ülkenin kurumsal çevresinin bu iliģki üzerindeki moderatör etkisinin test eden YEM sonuçları Tablo 6 da özetlenmektedir. Uygulanan YEM de SEKTOR FĠNANS ve SEKTOR ĠMALAT değiģkenleri veri uyumunu olumsuz etkiledikleri için modellere dâhil edilememiģtir. Buna göre oluģturulan modellerde YK çeģitliliği değiģkenleri (4 adet) ve kontrol değiģkenleri (3 adet) gözlenen değiģken (observed variable) olarak ele alınmıģ, endojen değiģken olarak kullanılan KSS ise örtük değiģken (latent variable) olarak ele alınmıģ ve 2 adet gözlenen değiģkenle (KSS SOSYAL ve KSS ÇEVRE ) temsil edilmiģtir. Analiz sonuçları (Tablo 6) YK çeģitliliğinin KSS üzerindeki direkt etkisini, örneklemin bütünü (N=148) üzerinde test eden temel modelin veri ile uyumunun tatminkâr olduğunu ortaya koymaktadır (x 2 =2,517; P>,10). Analiz sonuçlarına göre KADIN ORAN (β=5,581; P<,01) ve PhD ORAN (β=1,770; P<,05) değiģkenleri KSS üzerinde anlamlı ve pozitif yönlü bir etkiye sahip iken, MBA ORAN değiģkeninin KSS üzerindeki etkisi anlamlı ve negatif yönlüdür (β=-1,892; P<,05). Bu bulgular ıģığında, YK kadın üye oranı arttıkça KSS uygulamaları artacaktır Ģeklinde ifade edilen H 1a, hipotezi destek bulurken, YK eğitimli üye (Ph.D. ve MBA) oranı arttıkça KSS uygulamaları artacaktır Ģeklindeki H 1b hipotezi sadece PhD ORAN için (kısmen) destek bulmaktadır. Bununla birlikte, YK yaş ortalaması arttıkça KSS uygulamalarının azalacağını ifade eden H 1c hipotezi için anlamlı sonuçlar elde edilememiģtir. YK çeģitliliği ve KSS arasındaki iliģkilerin zayıf düzenleyici çevreli ve güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde faaliyet gösteren iģletme grupları arasında farklılaģıp farklılaģmadığını test eden moderatör analiz sonuçları Model 1 de özetlenmektedir. Bulgular incelendiğinde bütün parametre değerlerinin, oluģturulan iki grup arasında farklı tahmin edilmesine izin verilen serbest modelin (Model 1(A)) uyum indeksi değerlerinin (x 2 /df=,833; CFI=1,000; TLI=1,051; NFI=,968; RMSEA=,000), faktör yüklerinin ve regresyon katsayılarının (βz=β G ) iki grup için aynı olduğu kısıtlanmıģ modelden (Model 1(B)) (x 2 /df=1,352; CFI=,970; TLI=,892; NFI=,912; RMSEA=,049) nispeten daha iyi olduğu görülmektedir. Bu iki modelin uyum iyiliklerini karģılaģtırmak üzere yapılan x 2 farklılık testi ( x 2 (8)= 17,06; P<,05) kısıtlanmıģ modelin veri uyumunda serbest modele göre anlamlı bir kötüleģme olduğunu ortaya koymaktadır.

123 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi Zayıf düzenleyici çevre (βz) ve güçlü düzenleyici çevre (β G ) için farklı hesaplanan (Model 1(A)) regresyon tahminleri ve bu parametre tahminleri arasındaki farklılığı ortaya koyan CR FARK değerleri incelendiğinde; KADIN ORAN değiģkeninin KSS üzerindeki etkisinin düzenleyici çevreye bağlı olmaksızın anlamlı ve pozitif yönlü olduğu görülmektedir (βz=7,647; P<,05 ve β G =3,340; P<,05; CR FARK =-1,069; P>,10). Buna göre YK kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde ve zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde farklılaşacaktır Ģeklinde ifade edilen H 2a hipotezi desteklenmemektedir. Eğitim düzeyi ile ilgili değiģkenler incelendiğinde MBA ORAN değiģkeninin zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde negatif olan etkisinin (βz=-7,159; P<,01) güçlü düzenleyici çevreye sahip ülkelerde pozitif ve anlamsız olduğu (β G =,028 P>,10), bu iki katsayı arasındaki farkın ise anlamlı olduğu görülmektedir (CR FARK =3,204; P<,01). Bu durum MBA mezunu üyelerin KSS üzerindeki zayıf düzenleyici çevrelerde ortaya çıkan olumsuz etkisinin, güçlü düzenleyici çevreye bağlı olarak ortadan kalktığı (anlamsız ve pozitif yönlü) ya da bu iliģkinin güçlü düzenleyici çevrenin etkisiyle nispeten daha olumlu bir yapıda ortaya çıktığı Ģeklinde yorumlanabilir. Ph.D. üye oranı için güçlü ve zayıf düzenleyici çevreli ülke gruplarında hesaplanan katsayılar arasındaki farklılık (CR FARK =,741; P>,10) anlamsız olmakla birlikte, bu değiģkenin KSS üzerindeki etkisine dair zayıf düzenleyici çevrelerde anlamsız olan katsayının (βz=,694; P>,10) güçlü düzenleyici çevrelerde anlamlı ve pozitif yönlü olduğu dikkat çekmektedir (β G =2,015; P<,05). MBA ORAN ve PhD ORAN için elde edilen bu iki bulgu bir arada değerlendirildiğinde, eğitimli üyelerin KSS üzerindeki etkilerinin düzenleyici çevrenin güçlü olduğu durumda, zayıf düzenleyici çevrelere göre, nispeten, daha olumlu olduğu söylenebilir. Buna göre YK eğitimli üye (Ph.D. ve MBA) oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde ve zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde farklılaşacaktır Ģeklinde ifade edilen H 2b hipotezinin kısmen de olsa destek bulduğu söylenebilir. Bir diğer bağımsız değiģken olan YAġ ORTALAMA için elde edilen katsayıların her iki grup için de anlamsız (βz=,037; P>,10 ve β G =,043; P>,10; CR FARK =,102; P>,10) olduğu göz önüne alınarak YK yaş ortalamasının KSS üzerindeki etkisi, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde ve zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde farklılaşacağını ifade eden H 2c hipotezi de desteklenmemiģtir. Kontrol değiģkenlerinin katsayıları değerlendirildiğinde (Model 1(A)) YK TOPLAM değiģkeni için zayıf ve güçlü düzenleyici çevrelerde hesaplanan katsayılar arasında anlamlı farklılık olmadığı görülmektedir (βz=,107; P>,10 ve β G =,069; P>,10; CR FARK =-,335; P>,10). Bununla birlikte denetim kurulu üye oranının düģük düzenleyici çevreli ülkelerde negatif yönlü ve anlamsız olan etkisinin (βz=-2,611; P>,10) güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde anlamlı ve pozitif yönlü (β G =,655; P<,10) olduğu ve bu iki katsayı arasında anlamlı bir 493

124 494 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) farklılık bulunduğu görülmektedir (CR FARK =1,834; P<,10). ĠĢletme büyüklüğünün zayıf düzenleyici çevreli ülkelerde ortaya çıkan pozitif yönlü etkisi ise (βz=,003; P<,05) güçlü düzenleyici çevrelerde anlamlı değildir (β G =,000; P>,10; CR FARK =-2,256; P<,05). YK çeģitliliği ile KSS arasındaki iliģkilerin normatif çevrenin zayıf ve güçlü düzeylerine göre ele alındığı Model 2 (A) sonuçları, bu iliģkilere dair katsayıların oluģturulan ülke gruplarına göre farklılaģmasına izin verilen serbest modelin (x 2 /df=1,055; CFI=,997; TLI=,984; NFI=,960; RMSEA=,019), kısıtlanmıģ modele (x 2 /df=1,830; CFI=,932; TLI=,754; NFI=,884; RMSEA=,075) göre daha iyi bir veri uyumu gösterdiğini ( x 2 (8)= 23,94; P<,01) ortaya koymaktadır. Kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi zayıf normatif çevreli ülkelerde anlamlı ve pozitif yönlü (βz=7,588; P<,01) iken bu iliģki güçlü normatif çevre etkisi altında daha düģük bir güce sahip ve anlamlı değildir (β G =1,721; P>,10; CR FARK =-2,056; P<,01). Buna göre YK kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü normatif çevreli ülkelerde ve zayıf normatif çevreli ülkelerde farklılaşacaktır Ģeklinde ifade edilen H 3a hipotezi desteklenmiģtir. Eğitim düzeyi konusunda elde edilen bulgular, düzenleyici çevre ile benzerlik göstermektedir. Buna göre Ph.D. üye oranının KSS üzerindeki zayıf normatif çevrelerde anlamsız olan etkisi (βz=-,554; P>,10) güçlü normatif çevrelerde anlamlı ve pozitif yönlü olmakta, ancak bu iki katsayı arasındaki farka istatistiksel olarak (P<,10 düzeyinde) kanıt sağlanamamaktadır (β G =2,237; P<,05; CR FARK =1,588; P>,10). MBA mezunu üye oranı için zayıf normatif çevrelerde negatif yönlü olan iliģki (βz=-6,145; P<,01) ise güçlü normatif çevrelerde anlamsız ve pozitif yönlü bir değer almaktadır (β G =,537; P>,10; CR FARK =3,815; P<,01). Buna göre, YK eğitimli üye (Ph.D. ve MBA) oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü normatif çevreli ülkelerde ve zayıf normatif çevreli ülkelerde farklılaşacaktır biçiminde ifade edilen H 3b hipotezinin de kısmen destek bulduğu söylenebilir. YaĢ ortalaması için elde edilen katsayılar (βz=,066; P>,10 ve β G =,025; P>,10; CR FARK =-,612; P>,10), YK yaş ortalamasının KSS üzerindeki etkisi, güçlü normatif çevreli ülkelerde ve zayıf normatif çevreli ülkelerde farklılaşacaktır Ģeklinde ifade edilen H 3c hipotezinin normatif çevre için de reddedildiğini ortaya koymaktadır. Kontrol değiģkenlerinin katsayıları normatif çevre etkisi altında değerlendirildiğinde YK TOPLAM (βz=,077; P>,10 ve β G =,050; P>,10; CR FARK =-,284; P>,10) ve DENETĠM ORAN (βz=-1,377; P>,10 ve β G =,498; P>,10; CR FARK =1,106; P>,10) değiģkenlerine ait etkilerin zayıf ve yüksek normatif çevrelerde farklılaģmadığı, bununla birlikte, iģletme büyüklüğünün zayıf normatif çevreli ülkelerde pozitif yönlü olan etkisinin (βz=,003; P<,05) güçlü normatif çevrelerde anlamlı olmadığı görülmektedir (β G =,000; P>,10; CR FARK =- 2,403; P<,05).

125 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi BiliĢsel çevrenin moderatör etkisine dair analiz bulguları (Tablo 6: Model 3 (A)) incelendiğinde serbest model ve kısıtlanmıģ modelin veri uyumlarını kıyaslamak üzere hesaplanan x 2 istatistiğinin anlamlı olmadığı görülmektedir ( x 2 (8)= 12,05; P>,10). Bununla birlikte serbest modelin uyum iyiliği değerlerinin (x 2 /df=,927; CFI=1,000; TLI=1,023; NFI=,963; RMSEA=,000), kısıtlanmıģ modele (x 2 /df=1,159; CFI=,986; TLI=,951; NFI=,924; RMSEA=,033) göre nispeten daha yüksek olduğu görülmektedir. Kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi hem zayıf (βz=11,087; P<,01) hem de güçlü (β G =4,050; P<,01) biliģsel çevreli ülkelerde anlamlı iken, bu iki katsayı arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemektedir (CR FARK =-1,548; P<,10). Bu bulgu ıģığında, YK kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü bilişsel çevreli ülkelerde ve zayıf bilişsel çevreli ülkelerde farklılaşacaktır Ģeklinde ifade edilen H 4a hipotezi desteklenmemektedir. DüĢük biliģsel çevreli ülkelerde Ph.D. mezunu üye oranının KSS üzerindeki anlamsız olan etkisi (β Z =1,717; P>,10), güçlü biliģsel çevre etkisi altında anlamlı olmakta (β G =2,187; P<,05) ancak iki katsayının büyüklükleri karģılaģtırıldığında anlamlı bir farklılık elde edilememektedir (CR FARK =,227; P>,10). Bununla birlikte MBA üye oranının KSS üzerindeki etkisi göz önüne alındığında zayıf biliģsel çevre (βz=-7,561; P<,01) ve güçlü biliģsel çevre (β G =-,381; P>,10) arasında anlamlı bir farklılık gözlenmekte ve zayıf biliģsel çevrelerde ortaya çıkan negatif iliģki, güçlü biliģsel çevreli ülkeler için daha zayıf olmakta ve anlamlı etkisini kaybetmektedir (CR FARK =2,965; P<,01). Elde edilen bu iliģki yapısına göre YK eğitimli üye (Ph.D. ve MBA) oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü bilişsel çevreli ülkelerde ve zayıf bilişsel çevreli ülkelerde farklılaşacaktır Ģeklinde ifade edilen H 4b hipotezinin kısmen de olsa desteklendiği söylenebilir. YK yaģ ortalaması için elde edilen katsayılar (βz=,035; P>,10 ve β G =,042; P>,10; CR FARK =,100; P>,10), YK yaş ortalamasının KSS üzerindeki etkisi, güçlü bilişsel çevreli ülkelerde ve zayıf bilişsel çevreli ülkelerde farklılaşacaktır Ģeklinde ifade edilen hipotezin (H 4c ) biliģsel çevre için de reddedilmesine neden olmaktadır. Kontrol değiģkenlerinin etkileri incelendiğinde YK toplam için elde edilen katsayıların anlamsız olduğu (βz=,137; P>,10 ve β G =,066; P>,10; CR FARK =-,619; P>,10) görülmektedir. DENETĠM ORAN için zayıf (βz=-2,256; P>,10) ve güçlü (β G =,548; P>,10) biliģsel çevreli ülkelerde elde edilen katsayılar ve bu katsayılar arasındaki fark anlamsızdır (CR FARK =,826; P>,10). Son olarak iģletme büyüklüğünün zayıf biliģsel çevreli ülkelerde ortaya çıkan pozitif yönlü etkisinin (βz=,003; P<,05) güçlü biliģsel çevrelerde anlamlı olmadığı görülmektedir (β G =,000; P>,10; CR FARK =-2,103; P<,05). 495

126 Tablo 6. Yapısal EĢitlik ve Moderatör Analiz Bulguları c,d Temel Model DÜZENLEYĠCĠ ÇEVRE NORMATĠF ÇEVRE BĠLĠġSEL ÇEVRE Model 1(A) a Model 1(B) b Model 2(A) Model 2(B) Model 3(A) Model 3(B) 496 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) KADINORAN PhDORAN MBAORAN YAġORTALAMA DENETĠMORAN BÜYÜKLÜK/1000 β βz βg CRFARK βz = βg βz βg CRFARK βz = βg βz βg CRFARK βz = βg 5,581 ** 7,647 * 3,340 * -1,069 1,770 *,694 2,015 * 1,634 * -,554 2,237 * 1,903 * 1,717 2,187 *,741 1,588,227 3,204 ** -1,667 *,382-2,611, ,834 +,362-1,377,498 1,106-2,256 *,001,003 ** 3,815 ** -1, ,403 *,001,003 * 2,965 ** -1,998 * -2,103 *,001 Bağımsız DeğiĢkenler Kontrol DeğiĢkenleri YKTOP + a b c d 4,487 ** 7,588 ** 1,721-2,056 * 4,702 ** 11,087 ** 4,050 ** 5,293 ** -1,548 (,300) (,411) (,180) (,252) (,408) (,093) (,253) (,596) (,218) (,285) 1,617 * (,162) (,063) (,184) (,149) (-,051) (,204) (,174) (,157) (,200) (,148) -6,145 **,537-7,561 ** -,381-1,892 *,028-7,159 ** (-,173) (-,655) (,003) (-,153) (-,562) (,049) (-,134) (-,692) (-,035) (-,183),047,037,043,033,066,025,042,035,042,038,102 -,612,100 (,091) (,071) (,085) (,065) (,129) (,049) (,082) (,067) (,082) (,075),040,107,069,045,077,050,043,137,066,043 -,335 -,284 -,619 (,064) (,172) (,112) (,072) (,124) (,081) (,069) (,221) (,106) (,070,414-2,256,548,376,826 (,077) (-,526) (,132) (,073) (-,278) (,100) (,083) (-,455) (,110) (,076),001,003 *,000,000,000 (,071) (,294) (-,006) (,103) (,100) (,289) (-,022) (,078 ) (,297) (-,014) x 2 2,517 9,990 27,047 12,658 36,601 * 11,118 23,172 df x 2 /df,419,833 1,352 1,055 1,830,927 1,159 x 2-17,06 * 23,94 ** 12,05 df CFI 1,000 1,000,970,997,932 1,000,986 TLI 1,103 1,051,892,984,754 1,023,951 NFI,989,968,912,960,884,963,924 RMSEA,000,000,049,019,075,000,033 P<,10; * P<,05; ** P<,01 Model (A): Serbest Model (tüm parametre değerleri iki grup için farklı) Model (B): KısıtlanmıĢ Model (faktör yükleri ve regresyon katsayıları iki grup için aynı) Standardize edilmiģ verilerle uygulanan analizlere ait katsayılar parantez içerisinde verilmiģtir. βz: zayıf kurumsal çevreli ülkeler ve βg: güçlü kurumsal çevreli ülkeler için hesaplanan regresyon katsayılarıdır.

127 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi İstatistiksel Sağlamlığın Kontrolü (Robustness Check) Değişkenlerin Birim Farklılıklarından Arındırılması: Test edilen yapısal eģitlik modellerinde uygulanan moderatör analizlerin varsayımları gereği, standardize edilmemiģ katsayılar yorumlanmıģtır. Bununla birlikte çalıģmada kullanılan değiģkenlerin farklı ölçü birimlerine sahip oldukları dikkat çekmektedir. Bu durum göz önüne alınarak, değiģkenlerin ölçü birimlerinden arındırılması sonucu elde edilen analiz sonuçlarının yorumlanması ve böylece beta katsayıları arasında daha sağlıklı bir karģılaģtırmanın yapılabilmesi amacı ile aynı analizler, değiģkenler standardize edilerek ((X i - )/s x ) (Albayrak, 2006: 228) tekrarlanmıģtır. Tablo 6 da parantez içerisinde özetlenen standardize edilmiģ değiģkenlere dair beta katsayıları, standardize edilmemiģ verilerin kullanıldığı analiz bulguları ile tutarlılık göstermektedir. Alternatif Moderatör Değişken: Yapılan analizlerde düzenleyici, normatif ve biliģsel çevrenin moderatör etkileri ayrı modellerde test edilmiģtir. Bu bağlamda bu üç çevre boyutunun özelliklerini de yansıtan alternatif bir moderatör değiģkenin YK çeģitliliği ve KSS arasındaki iliģkide nasıl bir rol oynayacağını test edebilmek amacı ile yapılan analizler ülkelerin geliģmiģlik düzeyleri bakımından oluģturulan geliģmiģ ülkeler (β D ) ve geliģmekte olan ülkeler (β E ) grupları moderatör değiģken olarak kullanılarak tekrarlanmıģtır. 6 Bu analizlerde elde edilen bulgular genel olarak bir önceki analizlerle tutarlılık göstermektedir. GeliĢmiĢlik düzeyinin moderatör etkisine dair analiz bulguları serbest model ve kısıtlanmıģ modelin veri uyumlarını kıyaslamak üzere hesaplanan x 2 istatistiğinin anlamlı olmadığını göstermektedir ( x 2 (8)= 11,51; P>,10). Bununla birlikte, MBA üye oranı (β E =-5,635; P<,01; β D =-,415; P>,10; CR FARK =2,427; P<,05) ve iģletme büyüklüğü (β E =,003; P<,05; β D =,000; P>,10; CR FARK =-2,175; P<,05) ile KSS arasındaki iliģkiler geliģmekte olan ve geliģmiģ ülkeler arasında anlamlı düzeyde farklılaģmaktadır. Kadın üye oranı her iki grup için anlamlı iken (β E =7,694; P<,05; β D =3,958; P<,05; CR FARK =-,913; 6 GeliĢmiĢ ve geliģmekte olan ülke grupları (N=30) arasında düzenleyici, normatif ve biliģsel çevre boyutlarını temsil eden vekil değiģkenler bakımından farklılık olup olmadığını test etmek üzere uygulanan Mann-Whitney U testi sonuçlarına göre, bu ülke grupları arasında düzenleyici çevreyi temsil eden 6 boyut ve biliģsel çevreyi temsil eden 3 boyut bakımından anlamlı farklılık (P<,05) bulunmaktadır. Normatif çevre değiģkenleri bakımından farklılıklara bakıldığında ise denetim ve raporlama standartlarının gücü ve yönetim kurullarının etkinliği dıģındaki değiģkenlerin ortalamaları ülke grupları arasında anlamlı düzeyde (P<,05) farklılaģmaktadır. GeliĢmekte olan ülkeler bu değiģkenlerin tamamı bakımından daha düģük ortalamaya sahiptir.

128 498 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) P<,05), Ph.D. üye oranı sadece geliģmiģ ülkeler için anlamlıdır (β E =1,411; P>,10; β D =2,156; P<,05; CR FARK =0,396; P>,10). Öte yandan YAġ ORTALAMA ile KSS arasında geliģmekte olan ülkeler için anlamlı bir iliģki gözlenmiģtir (β E =,109; P<,10). Alternatif Modeller, Alternatif Veri Yapıları ve İstatistiksel Varsayımların Testi: ÇalıĢmada eldeki verilerden olabildiğinde fazla bilgi elde edebilmek, en uygun modeli ve veri yapısını tespit edebilmek amacı ile kayıp verilerin alternatif yöntemlerle (liste olarak ve ikili olarak) analiz dıģı bırakıldığı farklı modeller test edilmiģtir. Bu süreçte, bağımlı değiģkenin varyansının çoğunun, az sayıdaki değiģken tarafından açıklandığı en yordayıcı modelin tespit edilebilmesi ve böylece modele fazla katkısı olmayan ilave değiģkenlerin elimine edilmesi amacıyla aģamalı (stepwise) regresyon analizi tercih edilmiģtir (Hinton, 2004: 294). Bağımsız değiģkenler ve kontrol değiģkenlerinin KSS TOPLAM üzerindeki etkilerini test eden aģamalı regresyon analizi sonuçları Tablo 7 de özetlenmektedir. AĢamalı regresyon modellerinin testine baģlamadan önce ayrıca, sadece açıklayıcı değiģkenlerin yer aldığı modeller oluģturularak (Model 1a ve Model 1b), kontrol değiģkenlerinin bir sonraki adımda dâhil edildikleri modellerin (Model 2a ve Model 2b) açıklayıcılık güçlerine (R 2 ) ne düzeyde katkı sağladıklarının ortaya konulması amaçlanmıģtır. Test edilen regresyon modellerinde ortaya çıkabilecek otokorelasyon sorununun saptanması için Durbin-Watson (DW) istatistiği 7 ve çoklu doğrusal bağlantı (multicollinearity) sorununun tespit edilebilmesi için Varyans ArtıĢ Faktörleri (VIF) 8 hesaplanmıģtır. Tablo 7 de yer alan modeller (Model 1a Model 6a ve Model 1b Model 7b) incelendiğinde hesaplanan DW istatistiklerinin 1,773 (en düģük) ila 1,933 (en yüksek) değerleri arasında olduğu görülmektedir. Bu değerler test edilen modellerde anlamlı otokorelasyon sorununun olmadığı Ģeklinde yorumlanabilmektedir (Akgül, 2005: 344). Tablo 7 de yer alan modeller için hesaplanan VIF değerleri incelendiğinde, 1,0 (en düģük) ila 1,5 7 DW istatistiğinin 2 civarında bir değer alması durumunda, hata terimlerinin birbirleriyle ilişkili olması anlamına gelen, otokorelasyon sorununun olmadığı, değerin 0 a yakın olması halinde pozitif, 4 e yakın olması durumunda ise negatif otokorelasyon olduğu söylenebilmektedir (Akgül, 2005: 344, 376). 8 Çoklu doğrusal regresyon modellerinde bağımsız (açıklayıcı) değiģkenlerin birbirleri ile yüksek düzeyde iliģkili olması durumunda çoklu doğrusal bağlantı (multicollinearity) sorunu ortaya çıkabilmektedir (Hinton, 2004: 293). Bu sorunun saptanmasında kullanılan önemli göstergelerden biri Varyans ArtıĢ Faktörleridir (VIF) (Albayrak, 2006: 70). Hesaplanan VIF değerlerinin 10 dan küçük olması durumunda çoklu doğrusal bağlantı probleminin olmadığı söylenebilmektedir (Albayrak, 2005: 110).

129 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi (en yüksek) arasında değiģen bu değerlerin çoklu doğrusal bağlantı problemine neden olacak sınırlarda olmadıkları görülmektedir. Regresyon analizinin varsayımları gereği, hata teriminin varyansının bağımsız değiģkenlerin değerlerine göre değiģmemesi ve bağımlı değiģkenin varyansı ile hata teriminin varyansının eģit olması gerekmektedir (Serper, 2010: 535). Hata teriminin varyansının sabit olması (homoscedasticity) varsayımının ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan değiģen varyans (heteroscedasticity) sorunu ise istenmeyen bir durum olarak tanımlanmaktadır (Albayrak, 2006: ). Kesit verilerde ortaya çıkma olasılığı daha yüksek olan bu sorun ayrıca, bazı önemli açıklayıcı değiģkenlerin modele dâhil edilmemesi, bağımlı değiģkenin yanlıģ ölçülmesi ya da tanımlanması, kullanılan bağımlı değiģkenin mevsimsellik gösteren bir zaman serisi olması ve üzerinde çalıģılan ana kütlelerin türdeģ olmaması gibi nedenlerle ortaya çıkabilmektedir (Albayrak, 2008: 114). ÇalıĢma kapsamında ayrıca, değiģen varyans (heteroscedasticity) sorununun tespiti için Breusch-Pagan / Cook-Weisberg testi uygulanmıģ 9 ve sabit varyansı (homoscedasticity) ifade eden H 0 hipotezi test edilmiģtir 10 (Tatoğlu, 2012: ). Elde edilen istatistiklerin (chi 2 ) anlamsız olması, oluģturulan modellerde değiģen varyans sorununun olmadığını ortaya koymaktadır. DeğiĢen varyans sorununun yukarıda tanımlanan nedenleri (Albayrak, 2008: 114) çerçevesinde düģünüldüğünde bu sonuç, farklı ülkelerden kesitsel olarak seçilen veri setinin oluģturulması ve modele dâhil edilen değiģken yapısının seçimi konusunda da tutarlılık sağlandığı konusunda belirli ölçüde fikir vermektedir. Tablo 7 de yer alan regresyon modellerinin uyum iyiliklerine kanıt sağlamak (Akgül, 2005: 331) veya baģka bir deyiģle modellerin bütünsel olarak anlamlı kabul edilebilmesi için hesaplanan F istatistiğinin anlamlı olması gerekmektedir (Nakip, 2013: 400). Analiz sonuçlarına göre (Tablo 7) kayıp verilerin ikili olarak silindiği modeller için (Model 1a Model 6a) hesaplanan F istatistiklerinin anlamlı olduğu (P<,01) görülmektedir. Bu modeller incelendiğinde, kadın üye oranı (Model 6a: β=,283; P<,01) ve doktoralı üye oranı (Model 6a: β=,220; P<,01) değiģkenleri KSS TOPLAM üzerinde anlamlı ve pozitif yönlü bir etkiye sahiptir. Kontrol değiģkenlerinin etkileri incelendiğinde; yönetim kurulu büyüklüğü (Model 6a: β=,195; P<,05) ve denetçi üye oranı (Model 6a: β=,161; P<,10) için pozitif yönlü etkiler elde edilirken, finans sektörünün KSS TOPLAM üzerindeki etkisinin (Model 6a: β=-, Sabit varyans varsayımı sadece kayıp verilerin liste olarak silindiği modeller için test edilmiģtir. 10 Ana modelin bağımsız değiģkenleri modele alınarak uygulanan alternatif test tercih edilmiģtir (Tatoğlu, 2012: ).

130 500 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) 212; P<,01) negatif yönlü olduğu dikkat çekmektedir. Regresyon modelleri için uyum iyiliğinin değerlendirilmesinde kullanılan bir diğer ölçüt R 2 olarak gösterilen tanımlayıcılık katsayısı olup bu değer bağımlı değiģken ve bağımsız değiģkenler arasındaki çoklu korelasyon katsayısının (R) karesidir (Akgül, 2005: 360). R 2 aynı zamanda bağımsız değiģkenlerin, bağımlı değiģkene dair varyansın yani bilginin ne kadarlık kısmını (yüzde olarak) açıklayabildiğini göstermektedir (Albayrak, 2006: 257; Nakip, 2013: 398). Regresyon modellerinde hesaplanan R 2 değerinin bağımsız değiģken sayısındaki artıģla birlikte artması gibi yanıltıcı bir durumla karģılaģılabileceğinden (Nakip, 2013: 400) bu katsayının modelin serbestlik derecesine göre düzeltilmesi ile elde edilen düzeltilmiģ R 2 de (Albayrak, 2006: 257) aradaki iliģkinin açıklayıcılık gücü konusunda fikir sahibi olmak üzere yorumlanabilmektedir. Açıklayıcı değiģkenler ve kontrol değiģkenlerinin tamamının birlikte ele alındığı Model 2a nın açıklayıcılık gücünde sadece açıklayıcı değiģkenleri içeren bir önceki modele (1a) göre 0,064 oranında anlamlı bir artıģ olduğu (F DEĞĠġĠM = 2,326; P<,05) görülmektedir. Bu durum kontrol değiģkenlerinin modelin açıklayıcılık gücüne anlamlı düzeyde katkı sağladıkları Ģeklinde yorumlanabilir. Modellere ait R 2 değerleri incelendiğinde elde edilen nihai modelin (Model 6a) KSS TOPLAM değiģkenindeki değiģimin %18,9 unu açıkladığı görülmektedir. Kayıp verilerin liste olarak silindiği modeller (Model 1b Model 7b) için hesaplanan anlamlı F istatistikleri (P<,01) bu modellerin de anlamlı olduğunu göstermektedir. Kadın üye oranı (Model 7b: β=,320; P<,01) ve doktoralı üye oranı (Model 7b: β=,186; P<,05) değiģkenlerinin KSS TOPLAM üzerindeki pozitif yönlü etkileri, kayıp verilerin liste olarak silindiği modellerde (Tablo 7) de gözlenmektedir. Bu veriler kullanıldığında ortaya çıkan bir farklılık MBA diplomalı üye oranının KSS TOPLAM üzerindeki negatif yönlü etkisidir (Model 7b: β=-,191; P<,05). Kontrol değiģkenlerinin Model 2b nin açıklayıcılık gücüne sağladıkları katkının (R 2 DEĞĠġĠM=0,04) nispeten daha düģük ve istatistiksel olarak anlamsız olduğu görülmektedir. Bu durum, finans sektörü (Model 7a: β=-,153; P<,05) haricindeki kontrol değiģkenlerinin etkilerinin anlamlı olmaması ile de açıklanabilmektedir. Elde edilen nihai modele (Model 7a) ait R 2 katsayısı yorumlandığında KSS TOPLAM değiģkenindeki varyansın %16,6 lık kısmının bu model içerisinde yer alan KADIN ORAN, PhD ORAN, MBA ORAN ve SEKTOR FĠNANS değiģkenleri tarafından açıklanabildiği görülmektedir. Kayıp verilerin ikili olarak silinmesi ve liste olarak silinmesi yöntemleri ile tekrarlanan analizler bütünsel olarak değerlendirildiğinde, elde edilen sonuçlar arasında genel olarak tutarlılık sağlandığı ve gerek açıklayıcı değiģkenler gerekse kontrol değiģkenleri için modele katkı sağlayacak anlamlı iliģkiler üretilebildiği söylenebilir. Bununla birlikte, açıklayıcı değiģkenler ve kontrol değiģkenlerinin KSS TOPLAM üzerindeki etkilerinin anlamlılıklarının veya büyüklüklerinin, uygulanacak moderatör analizin beklentileriyle uyuģacak

131 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 501 Ģekilde, bazı iģletme verilerinin eklenmesi veya çıkarılması sonucu elde edilen farklı veri seti kombinasyonları arasında farklılık gösterebildiği dikkat çekmektedir. Tablo 7. Açıklayıcı DeğiĢkenler ve Kontrol DeğiĢkenlerinin Bağımlı DeğiĢken (KSS TOPLAM ) Üzerindeki Etkisini Test Eden AĢamalı Regresyon Analizleri a Bağımsız DeğiĢkenler KSS Toplam N:184 (Pairwise Yöntemi) N Mod.1a Mod.2a Mod.3a Mod.4a Mod.5a Mod.6a KADIN ORAN 192,261 **,282 **,280 **,284 **,276 **,283 ** PhD ORAN 172,227 **,191 *,194 *,200 *,213 **,220 ** MBA ORAN 172 -,106 -,081 -,074 -,074 YAġ ORTALAMA 165,089,088,089,089,103 Kontrol DeğiĢkenleri YKTOP 192,171 +,176 *,184 *,186 *,195 * DENETĠM ORAN 192,155 +,157 +,163 +,182 *,161 + BÜYÜKLÜK/ ,056,056 SEKTOR ĠMALAT 192,034 SEKTOR FĠNANS 192 -,179 * -,192 * -,201 * -,204 ** -,212 ** F 6,147 ** 4,147 ** 4,670 ** 5,275 ** 6,022 ** 6,832 ** DüzeltilmiĢ R 2,119,157,162,165,165,161 R 2,142,207,206,203,198,189 R 2 DEĞĠġĠM -,064 -,001 -,003 -,005 -,010 F DEĞĠġĠM - 2,326 *,173,549,838 1,785 Durbin Watson 1,904 1,851 1,843 1,819 1,817 1,773 VIF (Aralık) 1,0-1,1 1,0-1,5 1,0-1,3 1,0-1,5 1,1-1,4 1,1-1,4 Bağımsız DeğiĢkenler KSS Toplam N:148 (Listwise Yöntemi) N Mod.1b Mod.2b Mod.3b Mod.4b Mod.5b Mod.6b Mod.7b KADIN ORAN,281 **,314 **,318 **,314 **,321 **,315 **,320 ** PhD ORAN,199 **,174 *,178 *,184 *,186 *,197 *,186 * 148 MBA ORAN -,183 * -,183 * -,184 * -,170 * -,185 * -,200 * -,191 * YAġ ORTALAMA,069,075,073,074 Kontrol DeğiĢkenleri YKTOP BÜYÜKLÜK 148,054,102,107,113,112,079 DENETĠM ORAN,095,100,103,083 SEKTOR ĠMALAT,068,068 SEKTOR FĠNANS -,126 -,136 -,162 * -,167 * -,165 * -,153 *

132 502 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) F 6,227 ** 3,552 ** 3,950 ** 4,435 ** 5,035 ** 5,884 ** 7,113 ** DüzeltilmiĢ R 2,125,135,138,141,141,142,143 R 2,148,188,185,182,176,172,166 R 2 DEĞĠġĠM -,040 -,003 -,004 -,005 -,005 -,006 F DEĞĠġĠM - 1,350,479,639,864,825,974 Durbin Watson 1,933 1,890 1,870 1,856 1,863 1,865 1,867 VIF (Aralık) 1,0-1,1 1,0-1,5 1,1-1,5 1,1-1,5 1,1-1,4 1,0-1,1 1,0-1,1 Breush-Pagan / Cook-Weisberg Test chi 2 4,06 10,48 9,93 8,79 6,17 2,96 1,27 + P<,10; * P<,05; ** P<,01; a Standardize edilmiģ Beta katsayıları raporlanmıģtır. Sonuç ve Öneriler Bu çalıģma, son yıllarda yazında oldukça önemli bir konu olarak ele alınan KSS kavramını, yönetim kurulu çeģitliliği bağlamında incelemektedir. GeliĢtirilen araģtırma modeli, yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS faaliyetleri üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu ve böyle bir etkinin faaliyet gösterilen ülkenin kurumsal çevresine bağlı olarak farklılaģıp farklılaģmayacağı soruları üzerine ĢekillendirilmiĢtir. Bu noktada çalıģmanın yönetim kurulu çeģitliliği ve KSS arasındaki iliģkiyi ele alan öncül literatürün ötesinde sağlayacağı düģünülen önemli bir katkısının, bu güne kadar benzer bir iliģki yapısı içerisinde yer verilmeyen kurumsal çevre faktörlerinin, bir moderatör değiģken olarak modele dâhil edilmesi olduğu düģünülmektedir. Söz konusu çalıģma ayrıca, hem geliģmiģ hem de geliģmekte olan ülkelerin bir karıģımından oluģan örneklemin genel özellikleri bakımından da önemli sonuçlar ortaya koymaktadır. Robertson ın 2009 yılında, Wanderley ve diğerlerinin 2008 yılında ve Williams ın 1999 yılında yaptıkları çalıģmalarda, ulusal farklılıklar ve KSS faaliyetleri arasında önemli bir iliģkinin olduğunu vurgulamıģlardır. Antal ve Sobczak ın 2007 tarihli çalıģmasında, farklı kültürel, sosyo-ekonomik ve yasal bağlamın ülkeler arasında KSS faaliyetlerinde farklılıklar göstermesine yol açtığı belirtilmektedir. Bütün bu boyutlarda farklı özelliklere sahip çok sayıda ülkeden oluģan geniģ bir örneklemde yürütülen mevcut çalıģmada ise bahsedilen bu çalıģmalarda vurgulanan bağlamsal özelliklerin bir adım ötesine geçilerek yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS üzerindeki etkisinin ülkeler arasında farklılaģması, faaliyet gösterilen ülkenin kurumsal çevresine bağlı olarak açıklanmaya çalıģılmıģtır. Elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS üzerindeki etkisini örneklemin bütünü üzerinde test eden temel model sonuçları, yönetim kurullarında kadın üye oranı değiģkeninin KSS üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Elde edilen bu sonuç, yönetim kurullarında kadın üye sayısının KSS üzerinde olumlu bir

133 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi etkisinin olduğunu ileri süren öncül literatürle (Bear vd., 2010; Huse vd., 2009; Williams, 2003; Bilimoria, 2000; Selby, 2000; Wang ve Coffey, 1992; Siciliano, 1996) uyuģmaktadır. Bu modelde yer alan eğitim değiģkenine dair bulgular ise biraz daha karmaģık bir tablo sunmaktadır. Yönetim kurulu üyelerinin eğitim düzeyleri, örneklemin genel özellikleri de dikkate alınarak, doktora ve yüksek lisans derecesine sahip olan üye oranı üzerinden ele alınmıģtır. Böyle bir tercihin yapılmasındaki ana etken ise yönetim kurulunu oluģturan yöneticilerin en düģük eğitim düzeyinin genel olarak lisans eğitimi olması nedeniyle KSS deki değiģimi açıklamada ortaya çıkacak bir farklılığın doktora ve yüksek lisans eğitimlerinden kaynaklanacağının düģünülmesidir. Elde edilen analiz bulguları, eğitim düzeyi ile ilgili kuramsal beklentilerimiz çerçevesinde ilginç bir yapıda Ģekillenmektedir. Öncül literatür yönetim kurulunda eğitimli üye oranın artmasının KSS uygulamalarını artıracağını öne sürerken (Elm vd., 2001; Cheah vd., 2011), Post vd., (2011) çalıģmalarında MBA üstü ve altı Ģeklinde ölçtükleri eğitim seviyesi ve KSS arasında herhangi bir iliģki bulamamıģlardır. Mevcut çalıģmada bu sıkıntının giderilmesi adına MBA ve Ph.D. seviyeleri farklı ele alınmıģ ve elde edilen analiz sonuçları doktoralı yönetim kurulu üye oranı değiģkeni KSS ile anlamlı ve pozitif yönlü bir etkiye sahip olduğunu, ancak yüksek lisanslı yönetim kurulu üye oranı değiģkenin KSS üzerindeki etkisinin negatif yönlü olduğunu göstermektedir. Elde edilen bu iliģkiler, örneklemin genel özellikleri çerçevesinde değerlendirildiğinde daha anlaģılır görünmektedir. Örneklem dâhilindeki iģletmelerin doktora mezunu yönetim kurulu üyelerinin demografik özellikleri daha ayrıntılı değerlendirildiğinde akademik bir eğitime sahip olan bu üyelerin, genel olarak dıģarıdan ve bağımsız üye statüsünde olduğu görülmektedir. Doktora mezunu üyelerin ağırlıklı olarak sosyal bilimler alanında uzman olmalarının ve kadın üyelerin çoğunluğunun da bu grupta yer almasının da elde edilen sonuçlarda etkili olmuģ olabileceği söylenebilir. Yüksek lisans eğitimine sahip üyelere bakıldığında ise bu eğitimin genellikle e-mba programıyla elde edildiği ve daha çok stratejik yönetim ve teknik odaklı olarak nitelendirilebilecek olan böyle bir eğitime sahip üyelerin sosyal meselelerden çok kar ve performans odaklı olacakları söylenebilir. Öncül literatür çalıģmanın bir diğer bağımsız değiģkeni olan yaģ ve iģteki tutumlar arasında belirgin bir iliģkinin olduğunu göstermektedir. Buna karģın, mevcut çalıģmada yönetim kurulu yaģ değiģkeni ile KSS arasında anlamlı bir iliģki bulunamamıģtır. Literatürde bazı tartıģmalar olsa da genç yönetim kurulu üyelerinin KSS konusunda daha hassas oldukları vurgulanmaktadır (Diamantopoulos vd., 2003). Post ve diğerlerinin (2011) çalıģmasında ise farklı bir tablo ortaya çıkmıģ olup orta yaģlılara oranla çok genç ve çok yaģlı üyelerin çevreye duyarlılıklarının artmakta olduğu yönünde bulgular elde edilmiģtir. Mevcut çalıģmada ise yaģ ile ilgili anlamlı bir iliģki elde edilemediği 503

134 504 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) görülmektedir. Bu noktada özetlenen öncül çalıģmalar çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında, yaģ ile ilgili olarak söz konusu literatürün de çeliģkili bulgular sunduğu dikkat çekmektedir. Bununla birlikte değiģkenlere ait tanımlayıcı istatistikler incelendiğinde örnekleme dâhil edilen kurul üyelerinin yüksek bir yaģ ortalamasına (59,9) ve düģük bir standart sapmaya (4,4) sahip oldukları görülmektedir. Böyle bir yaģ dağılımı nedeniyle, KSS üzerinde olumlu etkileri olması beklenen daha genç üyelerin tercihlerinin elde edilen iliģkilere yansımadığı söylenebilir. Bu noktada literatürdeki tartıģmalardan da hareketle, yaģın KSS yi değerlendirmede yönetim kurulları için bir değiģken olarak dikkate alınmasının anlamlı olabileceği ancak böyle bir etkinin elde edilmesi için yaģ dağılımına dair daha geniģ bir varyansın söz konusu olması gerektiği söylenebilir. Kontrol değiģkenlerinin etkileri örneklemin bütünü için değerlendirildiğinde, yönetim kurulu büyüklüğü, yönetim kurulundaki denetim kurulu üye oranı ve iģletme büyüklüğü değiģkenlerinin KSS üzerinde anlamlı etkilere sahip olmadıkları görülmektedir. Bununla birlikte uygulanan aģamalı regresyon analizlerinde, farklı veri yapıları için elde edilen bulgular, yönetim kurulu büyüklüğü ve denetim kurulu büyüklüğü ile KSS arasında pozitif yönlü iliģkilerin varlığına kanıt sağlamaktadır. Bu modellerde yer alan sektör değiģkeni dikkate alındığında ise finans sektörünün KSS yi olumsuz etkilediği görülmektedir. Bu bulgu, KSS konusundaki beklentilerin finans sektörü için imalat sektörüne göre daha düģük olması nedeniyle bu sektörde yer alan iģletmelerin KSS konusuna imalat sektörüne göre daha az önem veriyor olabileceklerini akla getirmektedir. Kurumsal çevrenin moderatör etkisinin modele dâhil edildiği analiz bulguları genel olarak değerlendirildiğinde, yönetim kurulundaki kadın oran değiģkeninin KSS üzerindeki etkisinin düzenleyici çevreye bağlı olmaksızın anlamlı ve pozitif yönlü olduğu görülmektedir. Ancak düģük ve yüksek düzenleyici çevreler için hesaplanan katsayılar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, zayıf düzenleyici çevreler için hesaplanan katsayının güçlü düzenleyici çevrelere göre nispeten daha yüksek bir değere sahip olduğu da dikkat çekmektedir. Buna göre zayıf düzenleyici çevrelerde güçlü düzenleyici çevrelere oranla kadın üye oranının yüksek olduğu yönetim kurullarına sahip iģletmelerin daha fazla KSS yapma eğiliminde oldukları düģünülebilir. Normatif çevre için elde edilen iliģkiler ise çok daha net bir yorum olanağı sunmaktadır. Buna göre, kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi zayıf normatif çevreli ülkelerde anlamlı ve pozitif yönlü iken bu iliģki güçlü normatif çevre etkisi altında daha düģük bir güce sahip ve anlamlı değildir. BaĢka bir deyiģle yönetim kurulu kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisi, güçlü normatif çevreli ülkelerde ve zayıf normatif çevreli ülkelerde anlamlı bir

135 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi biçimde farklılaģmakta ve kadınlar zayıf normatif çevreli ülkelerde daha fazla KSS yapılmasını sağlamada etkili olmaktadır. BiliĢsel çevre için değerlendirildiğinde, kadın üye oranının KSS üzerindeki etkisinin hem zayıf hem de güçlü biliģsel çevreli ülkelerde anlamlı olduğu görülmektedir. Bu iliģkiye ait katsayı zayıf kurumsal çevreli ülkelerde, güçlü kurumsal çevreli ülkelere göre daha büyük olmakla birlikte bu iki katsayı arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemektedir. BiliĢsel çevre için elde edilen katsayılar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı olmasa dahi, söz konusu katsayıların büyüklükleri zayıf biliģsel çevrelerde güçlü biliģsel çevrelere oranla kadın üye oranının yüksek olduğu yönetim kurullarına sahip iģletmelerin daha fazla KSS yapma eğiliminde olduklarını ima etmektedir. Yönetim kurulundaki kadın üye oranı ve KSS iliģkisinde kurumsal çevrenin etkisine iliģkin yukarıda yapılan açıklamalardan hareketle zayıf kurumsal çevreli ülkelerde kadının bir aktör olarak kararlarda etkili olacağı ve yönetim kurulundaki kadın üye oranının artmasının KSS yi artıracağı ileri sürülebilmektedir. Güçlü kurumsal çevrelerde çevre zaten iģletmenin kararlarını Ģekillendirmekte ve yönetim kurullarında üyelere özgür seçim Ģansı tanımamaktadır. Zayıf kurumsal çevrelerde ise aktör aktif olarak kararlarda etkili olabilmektedir. Güçlü bir kurumsal çevrede kadın ya da erkek olmak kararları farklılaģtırmayacak ve çevrenin beklentisine göre hareket edilecektir. Zayıf kurumsal çevrelerde ise çalıģmada da ortaya konulduğu gibi yönetim kurulu cinsiyet çeģitliliği KSS uygulamalarında etkili olmaktadır. Öncül literatürde güçlü kurumsal çevrelerde baskılar nedeniyle daha fazla KSS yapılacağı, bunun karģısında ise zayıf kurumsal çevrelerde baģka faktörlerin KSS faaliyetlerini etkileyeceği belirtilirken (Campbell, 2007), yönetim kurulu çeģitliliğinin bu faktörlerden biri olduğu ve zayıf kurumsal çevrelerde çeģitliliğin artmasının KSS yi etkileyeceği söylenebilecektir. Doktoralı üye oranı için güçlü ve zayıf kurumsal (düzenleyici, normatif, bilişsel) çevreli ülke gruplarında hesaplanan katsayılar arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak anlamsız olmakla birlikte, bu değiģkenin KSS üzerindeki etkisine dair zayıf kurumsal çevrelerde anlamsız olan katsayıların güçlü kurumsal çevrelerde anlamlı ve pozitif yönlü olduğu dikkat çekmektedir. Yönetim kurulundaki doktoralı yönetim kurulu üyesi oranı değiģkeni için elde edilen bu bulgu ıģığında, doktoralı üyelerin KSS üzerindeki etkilerinin kurumsal çevrenin güçlü olduğu durumda, zayıf kurumsal çevrelere göre, daha olumlu olduğu söylenebilir. ÇalıĢma kapsamında uygulanan analizler, zayıf kurumsal çevreye sahip olan ülkelerin çoğunlukla geliģmekte olan ülkeler olduğunu ortaya koymaktadır. GeliĢmekte olan ülkeler için yönetim kurullarındaki doktoralı üyelerin kurul kararları üzerinde önemli düzeyde etkili olmamaları, genellikle dıģarıdan üye statüsünde olan bu üyelerin kurullardaki 505

136 506 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) rollerinin zayıf kurumsal çevreye de bağlı olarak sadece sembolik olması ile açıklanmaya çalıģıldığında çok ĢaĢırtıcı görünmemektedir. Oysa doktoralı üyelerin kuruldaki varlıkları, güçlü kurumsal çevreye sahip ve geliģmiģ ülkeler için çok daha önemli olacaktır. Bu üyeler güçlü kurumsal çevrelerde yasalara dayanarak daha fazla etkili olabilecek ve kuruldaki söz haklarını kullanarak KSS faaliyetlerinde olumlu bir artıģ olmasını sağlayabileceklerdir. Doktoralı üyeler için elde edilen bu iliģkiler, yüksek lisans mezunu üyelere dair iliģkilerle tamamen zıt bir yapıdadır. Yönetim kurulundaki yüksek lisansa sahip üye oranı değiģkeninin KSS üzerindeki etkisi güçlü ve zayıf kurumsal çevreler (düzenleyici, normatif, bilişsel) arasında anlamlı düzeyde farklılaģmaktadır. Bu iliģkiye dair zayıf kurumsal çevreli ülkelerde negatif olan etkinin, güçlü kurumsal çevreye sahip ülkelerde pozitif yönlü ve anlamsız olduğu görülmektedir. Bu durum yüksek lisans mezunu üyelerin KSS üzerindeki zayıf kurumsal çevrelerde ortaya çıkan olumsuz etkisinin, güçlü kurumsal çevreye bağlı olarak ortadan kalktığı ya da bu iliģkinin güçlü kurumsal çevrenin etkisiyle nispeten daha olumlu bir yapıda ortaya çıktığı Ģeklinde yorumlanabilir. Yönetim kurulu üyelerinin yaģ ortalamaları değiģkeni için elde edilen katsayıların anlamsız olduğu göz önüne alınarak bu değiģkenin KSS üzerindeki etkisi, güçlü kurumsal (düzenleyici, bilişsel, normatif) çevreli ülkelerde ve zayıf kurumsal çevreli ülkelerde farklılaģmayacağı görülmektedir. Kontrol değiģkenlerine iliģkin analizler dikkate alındığında ise; yönetim kurulu büyüklüğünün KSS üzerindeki etkisinde kurumsal çevrenin moderatör etkisine rastlanamamıģtır. Yönetim kurulu çeģitliliğine dair elde edilen anlamlı etkiler göz önüne alındığında, yönetim kurulu büyüklüğü için anlamlı iliģkilerin elde edilememiģ olması yönetim kurullarının niceliksel yapılarından ziyade niteliksel yapılarının daha önemli olduğu Ģeklinde yorumlanabilir. Okan ve diğerleri (2014: 64) yaptıkları çalıģmada vekâlet teorisinin önerdiği yönetim kurulu büyüklüğünün firma için daha avantajlı olduğunu belirtmektedirler. Fakat çalıģma sadece geliģmekte olan bir ülkeyi kapsadığı ve mevcut çalıģma ile bağlamsal anlamda farklı bir zeminde gerçekleģtirildiği için böyle bir farklılığın oluģtuğu söylenebilir. Ayrıca bağlamsal anlamda örgütü etkileyen kurumsal çevrenin baskıları dâhilinde KSS yapmanın bir avantaj olup olmadığı da tartıģmaya açıktır. Diğer bir kontrol değiģkeni olan denetim kurulu üye oranının KSS üzerindeki etkisinin normatif çevre ve biliģsel çevrelerin güçlü ve zayıf düzeyleri için anlamlı olmadığı görülmektedir. Buna karģın, denetim kurulu üye oranı değiģkenine dair düģük düzenleyici çevreli ülkelerde negatif yönlü ve anlamsız olan etkinin, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde önemli düzeyde farklılaģarak anlamlı ve pozitif yönlü olduğu dikkat çekmektedir. BaĢka bir

137 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 507 deyiģle güçlü düzenleyici çevrelerde denetim kurulu üye oranı arttıkça KSS artmaktadır. Bu bulgu, güçlü düzenleyici çevreli ülkelerde yasal çerçevenin daha etkin olması ile birlikte, denetim kurulunun daha etkin olabilmesi ile açıklanabilmektedir. ĠĢletme büyüklüğünün zayıf kurumsal (düzenleyici, bilişsel, normatif) çevreli ülkelerde ortaya çıkan pozitif yönlü etkisi güçlü kurumsal çevrelerde anlamlı değildir. Türkiye gibi zayıf kurumsal çevrelerde büyük iģletmelerin daha fazla KSS yaptığı dikkate alındığında bu sonucun beklenen bir sonuç olduğu ileri sürülebilir. Güçlü kurumsal çevrelerde hem büyükler hem de küçükler çevresel zorunluluklardan dolayı KSS faaliyetlerini yerine getirmektedir. Zayıf kurumsal çevrelerde olsalar bile büyük iģletmeler uluslararası bir rekabetle karģı karģıya kalmakta ve baģka çevresel baskılarla baģ etmek zorunda oldukları için daha fazla KSS faaliyetine yönelmektedirler. ÇalıĢmanın yukarda belirtilen katkılarının yanı sıra bazı kısıtları da bulunmaktadır. Yönetim kurulu çeģitliliğinin KSS üzerindeki etkisinde kurumsal çevrenin moderatör etkisini açıklamak için ortaya konan iliģkilerin değerlendirilmesinde bulguların sözü edinilen kısıtlar çerçevesinde değerlendirilmesi önem taģımaktadır. Bunlardan ilki, çalıģmanın temelde ülkeler arası bir araģtırma olmasından dolayı verilere ulaģmada sorunlar yaģanmıģ olması ve ülkeler düzeyinde detaylı bilgiler sunulamamıģ olmasıdır. Bu noktada yönetim kurulu üyelerinin deneyimleri, kuruldaki bağımsız üye, iç üye ve dıģ üye sayısı/oranı gibi değiģkenler ile ilgili bilgilere pek çok iģletme için ulaģılamamıģtır. Gelecek çalıģmalarda detaylı verilerle ülkeler düzeyinde bu çalıģma derinleģtirilebilir. Örneğin, yönetim kurulu çeģitliliğinin alt boyutlarından kadın üyenin etkisinin daha kapsamlı ölçülebilmesi için iç üye/dıģ üye olmaları, eğitimleri ve deneyimlerinin etkileri araģtırılabilir. Bu bağlamda Norveç gibi bazı ülkelerde yönetim kurullarında kadın üye bulundurma yasal zorunluluğun olmasının, yönetim kurulu çeģitliliği ile KSS arasındaki iliģkiye etkisinin ne olduğunun araģtırılmasının da önemli sonuçlar üreteceğine inanılmaktadır. Kaynakça Adams, Susan M. ve Patricia M. Flynn (2005), Local Knowledge Advances Women's Access to Corporate Boards, Corporate Governance: An International Review, 13 (6): Adams, Renée B. ve Daniel Ferreira (2009), Women in the Boardroom and Their Impact on Governance and Performance, Journal of Financial Economics, 94 (2): Aguilera, Ruth V. ve Gregory Jackson (2010), Comparative and International Corporate Governance, The Academy of Management Annals, 4 (1): Akgül, Aziz (2005), Tıbbi Araştırmalarda İstatistiksel Analiz Teknikleri: SPSS Uygulamaları, 3. Baskı (Ankara: Emek Ofset).

138 508 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Albayrak, Ali S. (2005), Çoklu Doğrusal Bağlantı Halinde Enküçük Kareler Tekniğinin Alternatifi Yanlı Tahmin Teknikleri ve Bir Uygulama, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (1): Albayrak, Ali S. (2006), Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistik Teknikleri (Ankara: Asil Yayın Dağıtım). Albayrak, Ali S. (2008), Değişen Varyans Durumunda En Küçük Kareler Tekniğinin Alternatifi Ağırlıklı Regresyon Analizi ve Bir Uygulama, Afyon Kocatepe Üniversitesi, İ.İ.BF. Dergisi, 10 (2): Albinger, Heather S. ve Sarah J. Freeman (2000), Corporate Social Performance and Attractiveness as an Employer to Different Job Seeking Populations, Journal of Business Ethics, 28 (3): Ang, Siah H., Mirko H. Benischke ve Jonathan P. Doh (2015), The Interactions of Institutions on Foreign Market Entry Mode, Strategic Management Journal, 36 (10): Antal, Ariane B. ve André Sobczak (2007), Corporate Social Responsibility in France: A Mix of National Traditions and International Influences, Business & Society, 46 (1): Arfken, Deborah E., Stephanie L. Bellar ve Marilyn M. Helms (2004), The Ultimate Glass Ceiling Revisited: The Presence of Women on Corporate Boards, Journal of Business Ethics, 50 (2): Arora, Punit ve Ravi Dharwadkar (2011), Corporate Governance and Corporate Social Responsibility (CSR): The Moderating Roles of Attainment Discrepancy and Organization Slack, Corporate Governance: An International Review, 19 (2): Arslan, Ahmad ve Jorma Larimo (2010), Ownership Strategy of Multinational Enterprises and the Impacts of Regulative and Normative Institutional Distance: Evidence from Finnish Foreign Direct Investments in Central and Eastern Europe, Journal of East-West Business, 16 (3): Baron, Reuben M. ve David A. Kenny (1986), The Moderator-Mediator Variable Distinction in Social Psychological Research: Conceptual, Strategic, and Statistical Considerations, Journal of Personality and Social Psychology, 51 (6): Basil, Debra Z. ve Jill Erlandson (2008), Corporate Social Responsibility Website Representations: A Longitudinal Study of Internal and External Self-Presentations, Journal of Marketing Communications, 14 (2): Bear, Stephen, Noushi Rahman ve Corinne Post (2010), The Impact of Board Diversity and Gender Composition on Corporate Social Responsibility and Firm Reputation, Journal of Business Ethics, 97 (2): Bernardi, Richard A., Susan M. Bosco ve Katie M. Vassill (2006), Does Female Representation on Boards of Directors Associate with Fortune's 100 Best Companies to Work for List?, Business & Society, 45 (2): Bilimoria, Diana (2000), Building the Business Case for Women Corporate Directors, Burke, Ronald J. ve Mary C. Mattis (Ed.), Women on Corporate Boards of Directors: International Challenges and Opportunities (Netherland: Dordrecht: Kluwer Academic Publishers): Boulouta, Ioanna (2013), Hidden Connections: The Link between Board Gender Diversity and Corporate Social Performance, Journal of Business Ethics, 113 (2): Brammer, Stephen ve Andrew Millington (2004), The Development of Corporate Charitable Contributions in the UK: A Stakeholder Analysis, Journal of Management Studies, 41 (8): Brammer, Stephen, Andrew Millington ve Stephen Pavelin (2009), Corporate Reputation and Women on the Board, British Journal of Management, 20 (1):

139 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi Bryman, Alan ve Duncan Cramer (1997), Quantitative Data Analysis with SPSS for Windows (London, New York: Routledge). Burges, Zena ve Phyllis Tharenou (2002), Women Board Directors: Characteristics of the Few, Journal of Business Ethics, 37 (1): Burke, Ronald J. ve Mary C. Mattis (2000), Women on Corporate Boards of Directors: Where Do We Go From Here?, Burke, Ronald J. ve Mary C. Mattis (Ed.), Women on Corporate Boards of Directors: International Challenges and Opportunities (Netherlands: Dordrecht, Kluwer Academic Publishers): Byrne, Barbara M. (2010), Structural Equation Modeling with AMOS: Basic Concepts, Applications, and Programming, Second Edition (New York, London: Routledge). Campbell, John L. (2006), Institutional Analysis and the Paradox of Corporate Social Responsibility, American Behavioral Scientist, 49 (7): Campbell, John L. (2007), Why Would Corporations Behave in Socially Responsible Ways? An Institutional Theory of Corporate Social Responsibility, Academy of Management Review, 32 (3): Carter, David A., Betty J. Simkins ve W. Gary Simpson (2003), Corporate Governance, Board Diversity and Firm Value, The Financial Review, 38 (1): Cheah, Eng-Tuck, Dima Jamali, Johnnie E.V. Johnson ve Ming-Chien Sung (2011), Drivers of Corporate Social Responsibility Attitudes: The Demography of Socially Responsible Investors, British Journal of Management, 22 (2): Chen, Stephen ve Petra Bouvain (2009), Is Corporate Responsibility Converging? A Comparison of Corporate Responsibility Reporting in the USA, UK, Australia, and Germany, Journal of Business Ethics, 87 (1): Cheung, Yan L., Weiqiang Tan, Hee-Joon Ahn ve Zheng Zhang (2010), Does Corporate Social Responsibility Matter in Asian Emerging Markets?, Journal of Business Ethics, 92 (3): Child, J., L. Chung ve H. Davies (2003), The Performance of Cross-Border Units in China: A Test of Natural Selection, Strategic Choice and Contingency Theories, Journal of International Business Studies, 34 (3): Claessens, Stijn ve Luc Laeven (2003), Financial Development, Property Rights and Growth, Journal of Finance, 58 (6): Claessens, Stijn, Simeon Djankov ve Leora Klapper (2003), Resolution of Corporate Distress in East Asia, Journal of Empirical Finance, 10 (1-2): Coffey, Betty S. ve Jia Wang (1998), Board Diversity and Managerial Control as Predictors of Corporate Social Performance, Journal of Business Ethics, 17 (14): Cramer, Duncan ve Dennis Howitt (2004), The Sage Dictionary of Statistics: A Practical Resource for Students in the Social Sciences (London, Thousand Oaks, New Delhi: Sage Publications). Crane, Andrew, Dirk Matten ve Laura J. Spence (Ed.) (2008), Corporate Social Responsibility: Readings and Cases in a Global Context (London: Routledge). Dacin, M. Tina (1997), Isomorphism in Context: The Power and Prescription of Institutional Norms, Academy of Management Journal, 40 (1): David Prabu, Susan Kline ve Yang Dai (2005), Corporate Social Responsibility Practices, Corporate Identity, and Purchase Intention: A Dual-Process Model, Journal of Public Relations Research, 17 (3):

140 510 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Demir, Ergül ve Burcu Parlak (2012), Türkiye de Eğitim Araştırmalarında Kayıp Veri Sorunu, Eğitimde ve Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Dergisi, 3 (1): Deephouse, David L. (1996), Does Isomorphism Legitimate?, Academy of Management Journal, 39 (4): Dehaene, Alexander, Veerle De Vuyst ve Hubert Ooghe (2001), Corporate Performance and Board Structure in Belgian Companies, Long Range Planning, 34 (3): Diamantopoulos, Adamantios, Bodo B. Schlegelmilch, Rudolf R. Sinkovics ve Greg M. Bohlen (2003), Can Socio-Demographics Still Play a Role in Profiling Green Consumers? A Review of the Evidence and an Empirical Investigation, Journal of Business Research, 56 (6): DiMaggio Paul J. ve Walter W. Powell (1983), The Iron Cage Revisited: Institutional Isomorphism and Collective Rationality in Organizational Fields, American Sociological Review, 48 (2): Dobbins, Gregory H. (1985), Effects of Gender on Leaders Responses to Poor Performers: An Attributional Interpretation, Academy of Management Journal, 28 (3): Doh, Jonathan P. ve Terrence R. Guay (2006), Corporate Social Responsibility, Public Policy, and NGO Activism in Europe and the United States: An Institutional-Stakeholder Perspective, Journal of Management Studies, 43 (1): Eagly, Alice H. ve Steven J. Karau (1991), Gender and the Emergence of Leaders: A Meta- Analysis, Journal of Personality and Social Psychology, 60 (5): Elm, Dawn R., Ellen J. Kennedy ve Leigh Lawton (2001), Determinants of Moral Reasoning: Sex Role Orientation, Gender, and Academic Factors, Business & Society, 40 (3): Elstad, Beate ve Gro Ladegard (2012), Women on Corporate Boards: Key Influencers or Tokens?, Journal of Management and Governance, 16 (4): Enders, Craig K. (2010), Applied Missing Data Analysis (New York, London: The Guilford Press). Erhardt, Niclas L., James D. Werbel ve Charles B. Shrader (2003), Board of Director Diversity and Firm Financial Performance, Corporate Governance: An International Review, 11 (2): Filatotchev, Igor ve Chizu Nakajima (2014), Corporate Governance, Responsible Managerial Behavior, and Corporate Social Responsibility: Organizational Efficiency Versus Organizational Legitimacy?, Academy of Management Perspectives, 28 (3): Fondas, Nanette (1997), Feminization Unveiled: Management Qualities in Contemporary Writings, Academy of Management Review, 22 (1): Frias-Aceituno, José V., Lazaro Rodriguez-Ariza ve I.M. Garcia-Sanchez (2013), The Role of the Board in the Dissemination of Integrated Corporate Social Reporting, Corporate Social Responsibility and Environmental Management, 20 (4): Galbreath, Jeremy (2011), Are There Gender-Related Influences on Corporate Sustainability? A Study of Women on Boards of Directors, Journal of Management & Organization, 17 (1): Galbreath, Jeremy ve Paul Shum (2012), Do Customer Satisfaction and Reputation Mediate the CSR-FP Link? Evidence from Australia, Australian Journal of Management, 37 (2): Gallego, ngales ve Jose C. Casillas (2014), Choice of Markets for Initial Export Activities: Differences between Early and Late Exporters, International Business Review, 23 (5):

141 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 511 Ghazali, Nazli A. Mohd (2007), Ownership Structure and Corporate Social Responsibility Disclosure: Some Malaysian Evidence, Corporate Governance, 7 (3): Gjølberg, Maria (2009), Measuring the Immeasurable?: Constructing an Index of CSR Practices and CSR Performance in 20 Countries, Scandinavian Journal of Management, 25 (1): Glaister, Keith W., Omer Dincer, Ekrem Tatoglu, Mehmet Demirbag ve Selim Zaim (2008), A Causal Analysis of Formal Strategic Planning and Firm Performance: Evidence from an Emerging Country, Management Decision, 46 (3): Grayson, Kent ve Roland Rust (2001), Interrater Reliability, Journal of Consumer Psychology, 10 (1&2): Grosvold, Johanne, Stephen Brammer ve Bruce Rayton (2007), Board Diversity in the United Kingdom and Norway: An Exploratory Analysis, Business Ethics: A European Review, 16 (4): Grunig, Larissa A., James E. Grunig ve David M. Dozier (2002), Excellent Public Relations and Effective Organizations: A Study of Communication Management in Three Countries (New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates). Gutek, Barbara A. ve Bruce Morasch (1982), Sex Ratios, Sex-Role Spillover and Sexual Harassment of Women at Work, Journal of Social Issues, 38 (4): Hafsi, Taïeb ve Gokhan Turgut (2013), Boardroom Diversity and Its Effect on Social Performance: Conceptualization and Empirical Evidence, Journal of Business Ethics, 112 (3): Hallin, Anette ve Tina K. Gustavsson (2009), Managing Death Corporate Social Responsibility and Tragedy, Corporate Social Responsibility and Environmental Management, 16 (4): Harjoto, Maretno, Indrarini Laksmana ve Robert Lee (2015), Board Diversity and Corporate Social Responsibility, Journal of Business Ethics, 132 (4): House, Robert J., Paul J. Hanges, Mansour Javidan, Peter W. Dorfman ve Vipin Gupta (2004), Culture, Leadership and Organizations: The GLOBE Study of 62 Societies (CA: Sage). Hayes, J. (2001), The Greater Good: How Ethical Investment Pays Off, Australian Financial Review, 26-27: Hernández, Virginia ve María J. Nieto (2015), The Effect of the Magnitude and Direction of Institutional Distance on the Choice of International Entry Modes, Journal of World Business, 50 (1): Hillman, Amy J., Albert A. Cannella Jr. ve Ira C. Harris (2002). Women and Racial Minorities in Boardroom: How do Directors Differ?, Journal of Management, 28 (6): Hillman, Amy J., Christine Shropshire ve Albert A. Cannella Jr. (2007), Organizational Predictors of Women on Corporate Boards, Academy of Management Journal, 50 (4): Hinton, Perry R. (2004), Statistics Explained, 2nd Edition (London, New York: Routledge). Huse, Morten, Sabina T. Nielsen ve Inger M. Hagen (2009), Women and Employee-Elected Board Members, and their Contributions to Board Control Tasks, Journal of Business Ethics, 89 (4): Husted, Bryan W. ve David B. Allen (2006), Corporate Social Responsibility in the Multinational Enterprise: Strategic and Institutional Approaches, Journal of International Business Studies, 37 (6): Iacobucci, Dawn (2010), Structural Equations Modelling: Fit Indices, Sample Size, and Advanced Topics, Journal of Consumer Psychology, 20 (1):

142 512 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Ibrahim, Nabil A. ve John P. Angelidis (1994), Effect of Board Members Gender on Corporate Social Responsiveness Orientation, Journal of Applied Business Research, 10 (1): Ibrahim, Nabil A., Donald P. Howard ve John P. Angelidis (2003), Board Members in the Service Industry: An Empirical Examination of the Relationship between Corporate Social Responsibility Orientation and Directorial Type, Journal of Business Ethics, 47 (4): Innocenti, Laura, Massimo Pilati ve Alessandro M. Peluso (2011), Trust as Moderator in the Relationship between HRM Practices and Employee Attitudes, Human Resource Management Journal, 21 (3): Ilhan-Nas, Tulay (2012), Institutional Distance Influences on the Multinational Enterprises (MNES ) Ownership Strategies of Their Affiliates Operating in an Emerging Market, African Journal of Business Management, 6 (20): Jizi, Mohammad I., Aly Salama, Robert Dixon ve Rebecca Stratling (2014), Corporate Governance and Corporate Social Responsibility Disclosure: Evidence from the US Banking Sector, Journal of Business Ethics, 125 (4): Jo, Hoje ve Maretno A. Harjoto (2011), Corporate Governance and Firm Value: The Impact of Corporate Social Responsibility, Journal of Business Ethics, 103 (3): Johnson, Richard A. ve Daniel W. Greening (1999), The Effects of Corporate Governance and Institutional Ownership Types on Corporate Social Performance, Academy of Management Journal, 42 (5): Kakabadse, Andrew P. (2007), Being Responsible: Boards are Re-examining the Bottom Line, Leadership in Action, 27 (1): 3-6. Kang, Helen, Mandy Cheng ve Sidney J. Gray (2007), Corporate Governance and Board Composition: Diversity and Independence of Australian Boards, Corporate Governance: An International Review, 15 (2): Kaufmann, Kraay ve Mastruzzi, ( ). Khan, Md. Habib-Uz-Zaman (2010), The Effect of Corporate Governance Elements on Corporate Social Responsibility (CSR) Reporting: Empirical Evidence from Private Commercial Banks of Bangladesh, International Journal of Law and Management, 52 (2): Kline, Rex B. (2011), Principles and Practice of Structural Equation Modelling, Third Edition (New York, London: The Guilford Press). Kolbe, Richard H. ve Melissa S. Burnett (1991), Content-Analysis Research: An Examination of Applications with Directions for Improving Research Reliability and Objectivity, Journal of Consumer Research, 18 (2): Kostova, Tatiana ve Srilata Zaheer (1999), Organizational Legitimacy under Conditions of Complexly: The Case of the Multinational Enterprise, Academy of Management Review, 24 (1): La Porta, Rafael, Florencio Lopez-De-Silanes, Andrei Shleifer ve Robert Vishny (2002), Investor Protection and Corporate Valuation, Journal of Finance, 57 (3): La Porta, Rafael, Florencio Lopez-De-Silanes ve Andrei Shleifer (1999), Corporate Ownership Around the World, The Journal of Finance, 54 (2): Mahadeo, Jyoti D., Teerooven Soobaroyen ve Vanisha O. Hanuman (2012), Board Composition and Financial Performance: Uncovering the Effects of Diversity in an Emerging Economy, Journal of Business Ethics, 105 (3):

143 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 513 Margolis, Joshua D. ve James P. Walsh (2001), People and Profits?: The Search for a Link between a Company s Social and Financial Performance (New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates, Inc). Marquis, Cristopher, Mary A. Glynn ve Gerald F. Davis (2007), Community Isomorphism and Corporate Social Action, Academy of Management Review, 32 (3): Matten, Dirk ve Jeremy Moon (2008), Implicit and Explicit CSR: A Conceptual Framework for A Comparative Understanding of Corporate Social Responsibility, Academy of Management Review, 33 (2): McClean, Elizabeth J., Ethan R. Burris ve James R. Detert (2013), When Does Voice Lead to Exit? It Depends on Leadership, Academy of Management Journal, 56 (2): McWilliams, Abagail ve Donald Siegel (2000), Corporate Social Responsibility and Financial Performance: Correlation or Misspecification?, Strategic Management Journal, 21 (5): Michelon, Giovanna ve Antonio Parbonetti (2012), The Effect of Corporate Governance on Sustainability Disclosure, Journal of Management and Governance, 16 (3): Meyer, Klaus E. (2001), Institutions, Transaction Costs, and Entry Mode Choice in Eastern Europe, Journal of International Business Studies, 32 (2): Meyer, Klaus E. ve Mike W. Peng (2005), Probing Theoretically into Central and Eastern Europe: Transactions, Resources, and Institutions, Journal of International Business Studies, 36: Miller Toyah ve María del Carmen Triana (2009), "Demographic Diversity in the Boardroom: Mediators of the Board Diversity Firm Performance Relationship", Journal of Management Studies, 46 (5): Milliken, Frances J. ve Luis L. Martins (1996), Searching for Common Treads: Understanding the Multiple Effects of Diversity in Organizational Groups, Academy of Management Review, 21 (2): Mohamad, Nor R., Shamsul N. Abdullah, Mohd Z. Mokhtar ve Nik Fuad Bin Kamil (2010), The Effects of Board Independence, Board Diversity and Corporate Social Responsibility on Earnings Management, Finance and Corporate Governance Conference 2011 Paper. Moon, Jeremy ve David Vogel (2008), Corporate Social Responsibility, Government and Civil Society, Crane, Andrew vd. (Ed.), The Oxford Handbook of Corporate Social Responsibility (Oxford: Oxford University Press). Mullen, Jennifer (1997), Performance-Based Corporate Philanthropy: How Giving Smart can Further Corporate Goals", Public Relations Quarterly, 42 (2): Muthuri, Judy N. ve Victoria Gilbert (2011), An Institutional Analysis of Corporate Social Responsibility in Kenya, Journal of Business Ethics, 98: Nakip, Mahir (2013), Pazarlamada Araştırma Teknikleri ve SPSS Uygulamaları, 3. Baskı (Ankara: Seçkin). Nielsen, Sabina ve Morten Huse (2010), The Contribution of Woman on Boards of Directors: Going Beyond the Surface Corporate Governance: An International Review, 18 (2): Ntim, Collins G. ve Teerooven Soobaroyen (2013), Corporate Governance and Performance in Socially Responsible Corporations: New Empirical Insights from a Neo-Institutional Framework, Corporate Governance: An International Review, 21 (5): Okan, Tarhan, Tülay İlhan-Nas ve Ekrem Tatoğlu (2013), Yönetim Kurulu Yapısı ve Kurumsal Mesafe Etkileşiminin Çokuluslu İşletmelerin Uluslararasılaşma Stratejileri Üzerindeki

144 514 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Etkisi, IV. Örgüt Kuramı Çalıştayı, Bildiriler Kitabı (Ankara: Yıldırım Beyazıt Üniversitesi): Okan, Tarhan, Selcen Sarı ve Tülay İlhan-Nas (2014), Yönetim Kurulu Yapısı ile Finansal Performans Arasındaki İlişkide Uluslararası Çeşitlenmenin Aracılık Etkisi, İ. Ü. İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü Yönetim Dergisi, 25 (77): Okazaki, Shintaro ve Radoslav Skapa (2008), Global Website Standardization in the New EU Member States: Initial Observations from Poland and the Czech Republic, European Journal of Marketing, 42 (11/12): Orlitzky, Marc, Frank L. Schmidt ve Sara L. Rynes (2003), Corporate Social and Financial Performance: A Meta-Analysis, Organization Studies, 24 (3): Özen, Şükrü (2010), Yeni Kurumsal Kuram: Örgütleri Çözümlemede Yeni Ufuklar ve Yeni Sorunlar, Sargut, A. Selami ve Şükrü Özen (Der.), Örgüt Kuramları, 2. Baskı (Ankara: İmge Kitabevi): Parboteeah, K. Praveen, Martin Hoegl ve John B. Cullen (2008), Managers Gender Role Attitudes: A Country Institutional Profile Approach, Journal of International Business Studies, 39: Peng, Mike W., Denis YL Wang ve Yi Jiang (2008), An Institution-based View of International Business Strategy: A Focus on Emerging Economies, Journal of International Business Studies, 39: Perreault, William D. ve Laurance E. Leigh (1989), Reliability of Nominal Data Based on Qualitative Judgments, Journal of Marketing Research, 26 (2): Peugh, James L. ve Craig K. Enders (2004), Missing Data in Educational Research: A Review of Reporting Practices and Suggestions for Improvement, Review of Educational Research, 74 (4): Post, Corinne, Noushi Rahman ve Emily Rubow (2011), Green Governance: Boards of Directors Composition and Environmental Corporate Social Responsibility, Business & Society, 50 (1): Ramirez, Steven A. (2003), A Flaw in the Sarbanes-Oxley Reform: Can Diversity in the Boardroom Quell Corporate Corruption?, St. John s Law Review, 77 (4): Robertson, Diana C. (2009), Corporate Social Responsibility and Different Stages of Economic Development: Singapore, Turkey, and Ethiopia, Journal of Business Ethics, 88 (4): Rowley, Tim ve Shawn Berman (2000), A Brand New Brand of Corporate Social Performance, Business & Society, 39 (4): Reisinger, Yvette ve Felix Mavondo (2006), Structural Equation Modelling: Critical Issues and New Developments, Journal of Travel & Tourism Marketing, 21 (4): Reisinger, Yvette ve Lindsay Turner (1999), Structural Equation Modelling with Lisrel: Application in Tourism, Tourism Management, 20: Rettab, Belaid, Anis B. Brik ve Kamel Mellahi (2009), A Study of Management Perceptions of the Impact of Corporate Social Responsibility on Organizational Performance in Emerging Economies: The Case of Dubai, Journal of Business Ethics, 89 (3): Scott, Richard W. (1995/2001), Institutions and Organizations (Thousand Oaks, CA: Sage Publication). Scott, Richard W. (2008), Institutions and Organizations: Ideas and Interests, Third Edition (Thousand Oaks, CA: Sage).

145 Tarhan Okan Emrah Koparan Tülay İlhan Nas Yönetim Kurulu Çeşitliliği ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Söylemleri Arasındaki İlişki: Kurumsal Çevrenin Moderatör Etkisi 515 Selby, Cecily C. (2000), From Male Locker Room to Co-ed Board Room: A Twenty-Five Year Perspective, Burke, Ronald J. ve Mary C. Mattis (Ed.), Women on Corporate Boards of Directors: International Challenges and Opportunities (Netherlands, Dordrecht: Kluwer Academic Publishers): Sellers, Patricia (2007, October 15), Women on Boards (Not!), Fortune, 156 (8): 105. Sellnow, Timothy L. ve Jeffrey D. Brand (2001), Establishing the Structure of Reality for an Industry: Model and Anti-Model Arguments as Advocacy in Nike s Crisis Communication, Journal of Applied Communication Research, 29 (3): Serper, Özer (2010), Uygulamalı İstatistik, 6. Baskı (Bursa: Ezgi Kitabevi). Sheridan, Alison ve Gina Milgate (2005), Accessing Board Positions: A Comparison of Female and Male Board Members Views, Corporate Governance: An International Review, 13 (6): Siciliano, Julie I. (1996), The Relationship of Board Member Diversity to Organizational Performance, Journal of Business Ethics, 15: Singh, Val ve Susan Vinnicombe (2004), Why So Few Women Directors in Top U.K. Boardrooms? Evidence and Theoretical Explanations, Corporate Governance, 12 (4): Singh, Val, Siri Terjesen ve Susan Vinnicombe (2008), Newly Appointed Directors in The Boardroom: How Do Women and Men Differ?, European Management Journal, 26 (1), Smith, Nina, Valdemar Smith ve Mette Verner (2006), Do Women in Top Management Affect Firm Performance? A Panel Study of Danish Firms, International Journal of Productivity and Performance Management, 55 (7): Spencer, Jennifer W. ve Carolina Gómez (2004), The Relationship Among National Institutional Structures, Economic Factors, and Domestic Entrepreneurial Activity: A Multicountry Study, Journal of Business Research, 57 (10): Şencan, Hüner (2005), Sosyal ve Davranışsal Ölçümlerde Güvenilirlik ve Geçerlilik (Ankara: Seçkin). Şimşek, Ömer F. (2007), Yapısal Eşitlik Modellemesine Giriş: Temel İlkeler ve Lisrel Uygulamaları (Ankara: Ekinoks). Tatoğlu, Ferda Y. (2012), Panel Veri Ekonometrisi (İstanbul: Beta). Terjesen, Siri, Ruth Sealy ve Val Singh (2009), Women Directors on Corporate Boards: A Review and Research Agenda, Corporate Governance: An International Review, 17 (3): Van der Walt, Nicholas ve Coral Ingley (2003), Board Dynamics and the Influence of Professional Background, Gender and Ethnic Diversity of Directors, Corporate Governance: An International Review, 11 (3): Velde, Eveline Van de, Wim Vermeir ve Filip Corten (2005), Finance and Accounting Corporate Social Responsibility and Financial Performance, Corporate Governance: The International Journal of Business in Society, 5 (3): Viganò, Riccardo, Alessandro Zattoni, Robert E. Hoskisson ve Morten Huse (2011), New Perspectives on Board Research, Journal of Management and Governance, 15 (1): 1-4. Virtanen, Alia (2012), Women on the Boards of Listed Companies: Evidence from Finland, Journal of Management and Governance, 16:

146 516 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Xu, Dean, Yigang Pan ve Paul W. Beamish (2004), The Effect of Regulative and Normative Distances on MNE Ownership and Expatriate Strategies, Management International Review, 44 (3): Wang, Jia ve Betty S. Coffey (1992), Board Composition and Corporate Philanthropy, Journal of Business Ethics, 11 (10): Wanderley, Lilian Soares O., Rafael Lucian, Francisca Farache ve José Milton de Sousa Filho (2008), CSR Information Disclosure on The Web: A Context-Based Approach Analyzing the Influence of Country of Origin and Industry Sector, Journal of Business Ethics, 82 (2): Williams, S. Mitchell (1999), Voluntary Environmental and Social Accounting Disclosure Practices in the Asia-Pacific Region: An International Empirical Test of Political Economy Theory, The International Journal of Accounting; 34 (2): Williams, Robert J. (2003), Women on Corporate Boards of Directors and their Influence on Corporate Philanthropy, Journal of Business Ethics, 42: World Economic Forum, ( ), The Global Competitiveness Report , Schwab, Klaus (Ed.) (Geneva, Switzerland). Zajac, Edward J. ve James D. Westphal (1996), Who Shall Succeed? How CEO/Board Preferences and Power Affect the Choice of New CEOs, Academy of Management Journal, 39 (1): Zweig, David ve Jane Webster (2003), Personality as a Moderator of Monitoring Acceptance, Computers in Human Behavior, 19: ( ). ( ). ( ). ( ). ( ).

147 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s SORMAK YA DA SORMAMAK : YÖNETİM VE ORGANİZASYON ALANINDA İLGİNÇ KURAMSAL KATKI ARAYIŞI VE ARAŞTIRMA SORUSUNUN ROLÜ * Öz Yrd. Doç. Dr. Ozan Ağlargöz Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bu çalışmanın amacı ilginç kuramsal katkı sağlama potansiyeli açısından araştırma sorusunun önemini vurgulamak ve bu potansiyele sahip araştırma sorularının nasıl geliştirilebileceğine ilişkin kavramsal düzeyde öneriler sunmaktır. Yürütülen araştırmalar alanyazına dayalı olarak araştırma sorusu geliştirme girişimlerinde yaygın olarak kullanılan geleneksel yöntemlerin ilginç kuramsal katkı sağlama konusundaki yetersizliği noktasında birleşmekte ve araştırma sorusu geliştirme konusunda daha yenilikçi yaklaşımlara olan ihtiyaca dikkat çekmektedir. Bu çalışma kapsamında araştırma sorusu geliştirme konusunda geleneksel baskın yaklaşım olarak kabul edilen dolgulama yaklaşımının yol açtığı açmazdan hareketle daha yenilikçi olduğu düşünülen sorunsallaştırma yaklaşımı ilginç kuramsal katkı sağlama konusunda alternatif bir yol olarak önerilmektedir. Anahtar Sözcükler: Kuramsal Katkı, Araştırma Sorusu, Dolgulama Yaklaşımı, Sorunsallaştırma Yaklaşımı, Yönetim ve Organizasyon To ask, or not to ask : In Search of Interesting Theoretical Contribution in the Field of Management and Organization Studies and the Role of Research Question Abstract The purpose of this paper is to underscore the potential importance of research question for providing interesting theoretical contribution and confer guidance on how research questions having that potential can be developed. Recent studies agreed upon the fact that prevalent methods used for developing research questions are failing to provide interesting theoretical contribution and called for the need on more innovative approaches. Embarking from the dilemma caused by gap-spotting -traditional research question development approach- problematization which is said to be more innovative, is offered as an alternative way for developing research questions for providing interesting theoretical contribution. Keywords: Research Question, Theoretical Contribution, Gap-Spotting Approach, Problematization Approach, Management and Organization Studies * Makale geliş tarihi: Makale kabul tarihi:

148 518 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) Sormak ya da Sormamak : Yönetim ve Organizasyon Alanında İlginç Kuramsal Katkı Arayışı ve Araştırma Sorusunun Rolü Giriş Sosyal Bilimler alanında ilginç ve yenilikçi fikirlerin kıtlığı yoğun bir şekilde hissedilmektedir (Alvesson ve Sandberg, 2013: VII). Bu kıtlığın önemli bir nedeni araştırma sorularının tekdüzeleşmesi ve soruların merak uyandırma yetisini kaybetmesi olabilir. Tüm araştırma girişimleri araştırma sorusuyla başlar. Araştırma sorusu araştırma süreci, sürecin bileşenleri ve sürecin çıktıları üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahiptir (Maxwell, 2012: 5). Sosyal bilimlerin bir alt disiplini olarak yönetim ve organizasyon alanında da daha kapsamlı ve etkili araştırma sorularına ilişkin arayış oldukça yoğundur (Rynes, 2006a; Rynes, 2006b; Rynes ve Shapiro, 2005). Etkili araştırma sorusu geliştirilme(me)si araştırma girişimlerinin kuramsal katkı 1 potansiyeli üzerinde güçlü bir belirleyicidir. Akademik çalışmaların temel hedefi olan kuramsal katkı araştırmaya ilişkin görgül bulguların dikkatli bir şekilde sunumundan veya var olan bilginin geçerliliğinin teyit edilmesinden daha öte çağrışımlar içermektedir. Tüm kuramsal katkı çabaları dikkatli bir şekilde geliştirilmiş araştırma soru/sorularının varlığını gerektirmektedir. Bir başka ifadeyle, araştırma sorusunun geliştirilerek ifade edilmesi araştırma sürecinin belki de en kilit konusudur. Soru sormadan herhangi bir konu üzerindeki bilgi birikimimizi geliştirmemiz pek olanaklı değildir. Hatta bazen etkili ve doğru sorulmuş araştırma sorusu cevabın kendisinden daha önemli hale gelebilir. Soru, araştırma konusunun daha derinlemesine irdelenmesine sebep olur, düşünümselliği (reflexivity) teşvik eder ve entelektüel faaliyetleri 1 Kuramsal katkı kavramı İngilizce deki theoretical contribution kavramını ifade etmektedir. Kavramın Temellendirilmiş Kuram (Grounded Theory) ile farklılığına vurgu yapmak üzere bu uyarıda bulunulmaktadır. Her ne kadar benzer sosyokültürel güçlerin (bkz. Charmaz, 2006: 4-9) etkisiyle ortaya atılan atılmış olsalar da, Temellendirilmiş Kuram da amaç araştırılan konuyu açıklayan bir kuram ortaya koymak şeklinde iken, sorunsallaştırma var olan kuramların tam ve net olarak anlaşılması ile altlarında yatan varsayımların sorgulanarak ilginç kuramsal katkı sağlanasını amaçlamaktadır. Temellendirilmiş Kuram ın müstakil bir araştırma yöntemidir. Sorunsallaştırma ise araştırma sorusu geliştirmeye ilişkin alternatif bir yollardan sadece birisidir.

149 Ozan Ağlargöz Sormak ya da Sormamak : Yönetim ve Organizasyon Alanında İlginç Kuramsal Katkı Arayışı ve Araştırma Sorusunun Rolü 519 tetikler. Fakat etkili araştırma soruları kendiliğinden ortaya çıkmaz, araştırma sorularının yapılandırılması, geliştirilmesi ve ifade edilmesi gerekir (Alvesson ve Sandberg, 2013: 1). Bu makalede geleneksel araştırma sorusu geliştirme yöntemlerine kıyasla daha yaratıcı sonuçlar vereceği iddia edilen sorunsallaştırma yaklaşımı üzerinde durularak, özelde yönetim ve organizasyon genelde ise sosyal bilimlerin tüm alanlarındaki araştırma sorusu geliştirme çabalarına katkı sağlanması öngörülmektedir. Makale kapsamında girişilen tartışmanın iki açıdan katkı sağlaması beklenmektedir. İlk olarak makale aracılığıyla yönetim ve organizasyon alanındaki yönetimci/evrenselci geleneğin etkisiyle doğduğu, yöntemsel tekdüzelik ve yetersizlikle pekiştiği iddia edilen (Özen, 2001) törensel görgülcülük (Özen, 2002) açmazına araştırma sorusu bağlamında bir çıkış yolu önerilmektedir. İkinci ve bence daha önemli katkı ise yönetim ve organizasyon alanında yaygın akademik kimlik olarak betimlenen doğal danışman/örgüt mühendisi/teknisyen (Berkman, 1987; Üsdiken ve Pasadeos, 1992; Üsdiken ve Pasadeos, 1993) gibi roller yerine, yönetime/yönetimciliğe (Locke ve Spender, 2011) karşı, örgütün yanında (Parker, 2002) bir konumlanmanın da varlığına ilişkin farkındalık yaratılmasıdır. Makalenin başlığını Hamlet tamamlasaydı, şüphesiz işte bütün mesele bu! diyerek devam ederdi. Fakat ilginç kuramsal katkı arayışında araştırma sorusunun rolünün yönetim ve organizasyon alanı açısından sorunsallaştırıldığı bu çalışma da, ilginç kuramsal katkı ile araştırma sorusu arasında tek yönlü, tam ve doğrusal bir ilişki kurulduğu düşünülmemelidir. Bu makalede araştırma sorusu, araştırmacıları ilginç kuramsal katkıya götüren etkenlerden sadece birisi olarak değerlendirilmekte, araştırma sorusunun tasarlanmasına ilişkin geleneksel anlayışa değinilmekte, geleneksel anlayışı akademiye dayatan kurumsal güçlerden hakemler ve editörler ile sıralamalar ve listelerden söz edilmektedir. Bu çalışmada ilginç kuramsal katkı; toplumsal meseleleri dert edinerek dikkat çeken, merak uyandıran ve değişimi harekete geçirme potansiyeli olan bilgi birikimi şeklinde nitelendirilmiştir. Makale kapsamında ilginçliğin sosyolojisi ile araştırma sorusu tasarımı konusu ilişkilendirilecek, varsayımları sorgulayarak araştırma sorusu geliştirmenin kuramsal katkının ilginçliği açısından önemi vurgulanacaktır. Makale kapsamında öncelikle araştırma sorusu ve kuramsal katkı konuları üzerinde durulacak, daha sonra, makale araştırma sorularının geliştirilmesine ilişkin sorunsallaştırma yaklaşımının daha geleneksel yaklaşımlarla kıyaslanarak detaylı olarak betimlenmesi ve yönetim/organizasyon alanındaki araştırma sorusu geliştirme çabalarına yönelik çeşitli önerilerin sunulmasıyla son bulacaktır. Çalışma yönetim ve organizasyon alanına ilişkin bulgu ve yorumlardan hareketle hazırlanmış olsa da araştırma

150 520 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) sorusu geliştirme konusunda sosyal bilimler alanının geneline yönelik çıkarımları olanaklı kılacağı düşünülmektedir. 1. Araştırma Sorusu Nedir? Araştırma sürecinin sonuçları akademik yayınlarla ifade edilir. Sosyal bilimler alanında bu tür yayınların sıkıcılıktan uzak, sosyal bilimcinin kendi varlığının bilincinde olduğu, çalıştığı olguları tamamen bağlamın zaman ve mekân boyutlarından soyutlayarak belli değişkenlere indirgeme çabası içine girmediği eserler olması beklenir (Alvesson ve Gabriel, 2013: 256). Bu tür eserlerin sosyal bilimlerin toplumsal düzeyde etki yapma potansiyeli güçlendireceği unutulmamalıdır (Flyvbjerg, 2001: 166). Araştırma sorusu araştırma girişiminin kapsamının ve yönünün net bir şekilde belirlenmesini sağlar (Walliman, 2006: 32). Akademik çalışmalarının en önemli amaçlarından birisinin ilgili alana ilginç ve etkileyici kuramsal katkı sağlamak olduğu düşünüldüğünde, ilginç ve etkileyici kuramsal katkının temel girdisinin araştırma sorusu olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Araştırma sorusunun akademik çalışmalar üzerindeki güçlü etkisi kabul ediliyor olsa da etkili araştırma sorularının nasıl geliştirileceği konusunun üzerinde çok yoğun bir şekilde durulmaması dikkat çekici bir eksikliktir. Araştırma sorusunun geliştirilmesi konusunda çeşitli kaynaklar yön gösterici olabilir. Araştırmacının ilgi alanı, kuram veya alanyazın özellikle üzerinde durulan araştırma sorusu geliştirme kaynakları arasındadır (Bryman, 2008: 69-73). Alvesson ve Sandberg (2013) gerek nicel gerekse de nitel araştırma yaklaşımları kapsamında araştırma sorularının daha çok alanyazına dayalı olarak geliştirildiğini ileri sürmekte ve zamanla bu sürece ilişkin tek yönlü bir bakış açısının baskın hale geldiğini belirtmektedir. Akademik çalışmalar kapsamında araştırma soruları geliştirilirken en çok tercih edilen yöntem dolgulama 2 yaklaşımıdır. Dolgulama yaklaşımının yoğun bir şekilde kullanımının ilginç ve etkileyici kuramsal katkı sağlama açısından sınırlı bir etkiye sahip olduğu ileri sürülmekte ve alternatif bir yöntem olarak sorunsallaştırma yaklaşımının kullanılması önerilmektedir. Sosyal bilimlerde etkili kuramsal katkının var olan bilgi birikiminin temelinde yatan varsayımları 2 İngilizce deki gap-spotting kavramını karşılamak üzere kullandığımız dolgulama yaklaşımı ilk anda yadırganabilir. Genel anlamı itibariyle gap-spotting alanyazındaki bir boşluğun işaretlenmesi şeklinde düşünülebilir. Fakat gap-spotting kavramından hareketle aslında alanyazındaki boşluğun gösterilmesi/yaratılması ve araştırma sonuçları itibariyle bu boşluğun doldurulması kastedilmektedir. Bu açıdan dolgulama yaklaşımı; eylemin bütününe ilişkin bir niteleme olarak ele alınmalıdır.

151 Ozan Ağlargöz Sormak ya da Sormamak : Yönetim ve Organizasyon Alanında İlginç Kuramsal Katkı Arayışı ve Araştırma Sorusunun Rolü 521 teyit etmek yerine daha önceden ortaya konmamış ilişkileri ve bağlantıları keşfetmekten geçtiği (Weick, 1989: 524) hatırlanırsa, sorunsallaştırma yaklaşımının önemi kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Geliştirilen araştırma sorularının kuramsal katkı sağlama potansiyeli üzerindeki etkisi alana ilişkin önemli sorunları da beraberinde getirmektedir. Örneğin yönetim ve organizasyon alanında akademik kariyer yapma yolunu seçen genç akademisyenler kendileri için önemli olduğuna inandıkları soruların cevabını aramakta, bu işe sadece danışmanları veya diğer önemli akademik aktörler tarafından tanımlanmış alanyazındaki bir boşluğu doldurmak için girmemektedirler (Adler ve Hansen, 2012: 132). Fakat aslında dolgulama yaklaşımında yapılan iş var olan çalışmaları yeniden yorumlamak, metinler arası ilişkileri şekillendirmek, kuramsal boşluk yaratmak ve kendi bakış açısını savunmak şeklindedir (Locke ve Golden-Biddle, 1997: 1057). Courpasson (2013: 1243) a göre yönetim ve organizasyon alanı etki düzeyi düşük akademisyenlik çabalarıyla dolmuştur. Daha tutkulu, bir başka ifadeyle bireysel olarak anlamlı ve aynı zamanda toplumsal olarak önemli olan konulara ilişkin araştırma girişimlerine ihtiyaç vardır. Akademik geleneklerin çoğu mücadeleden yana olmalarına rağmen günümüzde akademisyenlik gözlem ve gözlenen sonuçların raporlaştırılması işine indirgenmekte, tutkusuz nesnellik adeta övülesi bir hal almaktadır (Adler ve Hansen, 2012: 128). Bu durum akademik eserlerde yazarların seslerini kesmeleri, edilgen bir dil kullanmaları veya birinci şahıs kullanırlarsa bunu çok fazla kişiselleştirmemeleri 3 şeklindeki önerilerle de pekiştirilmektedir. Fakat ilginç ve etkili kuramsal katkıya giden yol alanyazındaki boşlukları doldurmaktan değil, dünyaya ilişkin sorunlara cevap aramaktan geçer (Kilduff, 2006: 252). Bu arayış yönetim ve organizasyon alanında çalışan akademisyenleri hem Almanların dediği gibi fachidioten 4 olma tehlikesinden kurtaracak (Alvesson ve Sandberg, 2014: 968) hem de Pfeffer (2007) in uygulamaya dönük çıktı potansiyelinin düşüklüğü nedeniyle alana yönelttiği eleştirilere cevap teşkil edecektir. 3 Her ne kadar kişiselleştirmemenin düzeyi üzerinde durulmasa da ifade Yönetim Araştırmaları Dergisi nin yazarlara not bölümünün dile ilişkin açıklamalar kısmında yer almaktadır ( - Erişim Tarihi: ). Kuramsal katkının ifade edilişindeki düşünümsellik kuramı mantıksal bağlam içerisine tam olarak yerleştirilmesini sağlamaktadır (Davis, 1999: 264). Kişiselleştirilemeyenin savunulması sorunlara yol açabilir. Kaldı ki, aynı dergide yer alan bir makalesinde Özen (2002) nin aynı uğraşı alanı içindeki insanlarla dertleşmek olarak gördüğüm bu çalışmada, mümkün olduğunca biçimsel olmayan bir dil kullanmaya çalışacağım şeklindeki ifadesi oldukça dikkat çekicidir. 4 Tek boyutlu uzmanlaşmanın aşırılaşmış halinin ifade etmek için kullanılmaktadır.

152 522 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) 2. Yönetim ve Organizasyon Alanında Kuramsal Katkı ve İlginçlik Türkiye nin yönetim ve organizasyon alanındaki akademik çıktısı uygulama yönelimli, görgül olmayan, bağlamdan uzak tercüme çabaları şeklinde betimlenmektedir 5 (Üsdiken ve Wasti, 2009). Türkiye nin durumu çevrede olmanın verdiği bir tür geri kalmışlık olarak düşünülse de kuramsal katkı konusunda durum merkez olarak nitelendirilen bağlam için de pek iç açıcı değildir. Academy of Management Review (2011) in kuram geliştirme konulu özel sayısında Suddaby vd. (2011: 236) yönetim ve organizasyon alanında yeni kuramlara ilişkin kıtlığa vurgu yapmakta ve geçmişte ( ) ortaya konmuş kuramlara dayalı olarak çalışma yönündeki eğilimin özel sayının esin kaynağı olduğunu belirtmektedir. Özel sayının geneline yönelik değerlendirmelerinde eserlerin öncelikle çağdaş örgüt kuramlarına ilişkin bir eleştiri olduğu belirtilmekte ve alanın kuram geliştirme konusundaki geri kalmışlığına vurgu yapılmaktadır (Suddaby vd., 2011: 236). Bu noktada, kuramsal katkı konusunda acaba Daft ve Lewin (1990: 1) in önemle üzerinde durdukları, yönetim ve organizasyon alanında yürütülen akademik çabaların, toplumsal düzeydeki sorunlar karşısında duyarsızlaş(tırıl)ma tehlikesi gerçek mi oldu? sorusu akla gelebilir. Acaba yönetim ve organizasyon alanındaki doğa bilimlerine öykünen bilim yapma anlayışının etkisi 6 ve bu etki sonucunda kanıksanan, öznenin zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde incelenmesi geleneği alandaki akademisyenlerin olguları bağlamla ilişkilendirme, bir başka ifadeyle tikel bakabilme, yetilerini mi köreltti (Sanberg ve Tsoukas, 2011)? O zaman, belki de esas sorulması 5 Değerlendirme dönemi için yapılmıştır. Çalışmanın veri seti iki alt grupta toplanmaktadır. Birinci grupta Türkiye de söz konusu dönemde yayın hayatına aralıksız olarak devam eden ve işletmecilik konularını kapsama alanına alan dört akademik dergi (Amme İdaresi Dergisi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dergisi ve ODTÜ Gelişme Dergisi) belirlenmiştir. Bu dergilerde yayımlanmış ve yönetim/organizasyon alanında olduğuna, uzman görüşü alınarak, karar verilen 467 makaleden 100 tanesi rassal olarak seçilmiş, bu seçim sonunda üniversite bağlantılı olmayan yazarlarca kaleme alınmış eserler elenmiştir. Kalan 86 makale araştırmanın veri setinin ilk grubunu oluşturmuştur. Çalışmanın veri setini oluşturan ikinci grupta ise söz konusu dönemde SSCI te taranan ve yazarlarından en az birisi Türkiye de faaliyet gösteren üniversitelerde görevli olan akademisyenlerce kaleme alınan eserlere odaklanılmıştır. İkinci grupta toplam 17 makale incelenmiştir. 6 Yöntemsel hegemonya ve monotonluğun bilimsel gelişme üzerinde etkisine ilişkin daha detaylı bir tartışma Feyerabend (1975/2010) da yer almaktadır.

153 Ozan Ağlargöz Sormak ya da Sormamak : Yönetim ve Organizasyon Alanında İlginç Kuramsal Katkı Arayışı ve Araştırma Sorusunun Rolü 523 gereken soru, kuram var da (bkz. Koontz, 1961; 1980), örgüt nerede kaldı (Suddaby vd., 2011: 239)? şeklinde ifade edilebilir. Kullanıma hazır sorular, oldukça yoğun araştırılmış alanlar, moda olan düşünce tarzları yönetim ve organizasyon alanını tekdüzeleştirmiş olabilir (Stepherd ve Sutchliffe, 2011: 363). Ayrıca akademik normlara uyum süreci araştırmacıları geniş, dağınık, karmaşık, tartışmalı toplumsal konular yerine yapılabilirliği olan pragmatik araştırma soruları sormaya yönelttiği de doğrudur (Adler ve Hansen, 2012: 132). Sonuçta ortaya konan dar alanda kısa paslaşmalar şeklinde yürütülen araştırma çabalarının yenilikçi, farklı, ilginç, ufuk açıcı ve etkileyici kuramsal katkı sağlama olasılığı oldukça düşük düzeyde kalmaktadır. O halde alanın ilginç kuramsal katkı sağlama amacından hareketle geliştirilecek araştırma sorularına olan ihtiyacı oldukça açıktır. Akademisyenlerin tümü araştırmalarıyla alana yönelik ilginç ve etkileyici olarak nitelendirilen kuramsal katkı ortaya koymak isterler. Fakat her kuramsal katkı aynı zamanda ilginç ve etkileyici olmayabilir. Sorular ve soru sorma işi bazı durumlarda sıkıcı da olsa ortaya konan kuramsal katkının ilginçliğinin gözetilmesi oldukça önemlidir Bu nedenle öncelikle kuram kavramı açıklanmalı daha sonra bir kuramı veya kuramsal katkıyı ilginç ve etkili kılan etkenler üzerinde durularak araştırma sorusuyla ilişkilendirilmelidir Kuram ve Kuramsal Katkı Kuramın ne olduğuna ilişkin tam ve net bir cevap verebilmek oldukça güçtür. Corley ve Gioia (2011: 12) ya göre kuram belli bir olgunun nasıl ve niçin olduğunu betimleyen kavramları ve bu kavramlar arasındaki ilişkileri kapsayan bilgi birikimidir. O zaman kuramsal katkı da bizi söz konusu olguya ilişkin daha gelişkin bir anlayış düzeyine götüren katkı olarak düşünülebilir. Bacharach (1989: 496) ise kuramı belli varsayımlar ve kısıtlar altında kavramlar arasındaki ilişkileri betimleyen bir cümle olarak tanımlamaktadır. Kuram karmaşık görgül dünyayı organize etmek için kullanılan dile dayalı bir araçtır. Bir başka ifadeyle, kuram, kavramlarla organize ettiği görgül dünyanın anlamını net bir şekilde iletilmeyi amaçlar. Kurama ilişkin açıklamalarda kavramın teknik ve genel olmak üzere birbiriyle karıştırılan fakat aslında birbirine zıt olan iki farklı anlama geldiği belirtilmektedir. Genel anlamda kuram; gerçeğin bilgisini ortaya koyan fikir, önerme ve açıklama şeklinde ifade edilmektedir. Bir başka deyişle, kuram ve gerçeğin bilgisi genel anlamda eşdeğer görülmekte ve kuramın olması gerekeni net bir şekilde ortaya koyduğuna vurgu yapılmaktadır. Kavram, teknik açıdan birbiriyle ilişkili fikirler ve önermelerden meydana gelen durumsal bilgi birikimi şeklinde ifade edilmektedir (Miller ve Brewer, 2003: 324). Gerek genel gerekse de teknik tanımlar incelendiğinde kuramın temel işlevinin betimleme

154 524 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) ve açıklama olduğu noktasında uzlaşıldığı fark edilecektir (Whetten, 1989: 491). Yönetim ve organizasyon gibi paradigma mutabakatının düşük düzeyde olduğu alanlarda kuram ile kuram olmayanın ne olduğunu ayırt etmek oldukça zordur (Weick, 1995: 387). Tanımı üzerinde mutabakat sağlanamayan kuram gibi bir kavrama ilişkin katkının tarifini yapmak doğal olarak oldukça güç bir iştir (Corley ve Gioia, 2011: 12). Kuramsal düzeyde katkı araştırma konusunun daha kapsamlı veya daha farklı özellikleri itibariyle anlaşılmasını sağlayan farklı bir boyutun veya farklı bir bakış açısının keşfidir. Bu keşif araştırılan iddiaların görgül olarak desteklenip desteklenmediğinin sorgulanmasından daha öte de bir anlayış düzeyini işaret etmektedir (Alvesson ve Sandberg, 2013: 62). Kilduff (2006: 252) kuramsal katkının ilgili alandaki tüm görgül çalışmaların sunumu olarak algılanmaması gerektiğini belirtmekte ve gerçek katkının orijinal bir fikrin varlığını gerektirdiğini ileri sürmektedir. Weick (1989: 516) için kuramsal gelişim yapay seleksiyon benzeri disipline edilmiş bir tür hayal etme faaliyetidir. Bu faaliyet bize belli bir bakış açısı sağlarken belli bakış açılarını da görmezden gelmemize neden olur (Suddaby vd., 2011: 237). Yönetim ve organizasyon alanında kuram olarak ortaya konan birçok çıkarım aslında kuram-benzeri yapılardır. Bu tür yapıların ortaya konması kuramsal katkı sağlama işlevinin yerine getirilmesi açısından oldukça önemlidir. Kuramın geliştirilmesi merak uyandıran ilginç bir soruyla başlayan ve alana ilişkin detaylı açıklamalar veya yenilikçi modellerle biten bir süreçtir. Kuramsal katkı olarak ortaya konan eserler, alandaki ilerlemenin özeti şeklinde düşünülebilir. Bunlar yön gösterir, belki de geliştirilecek kuramın izlerini taşır ama bu girişimlerin sonuçları kuram olarak nitelendirilmemelidir (Weick, 1995) İlginçlik Yönetim ve organizasyon alanının kuram geliştirme konusunda yaşadığı darboğaz; ilgili alanının kuramsal bağlamına tam olarak oturtulmadan başka disiplinlerden transfer edilen araştırma sorularının, yöntemlerin ve kuramların hegemonyası altına sokmaktadır (Subbady vd., 2011: 237). Zengin bağlamsal detaylar içeren, anlatım yönünden kuvvetli çalışmalara yoğun bir şekilde ihtiyaç duyulmaktadır (Rynes, 2004: 12-13). Alandaki baskın aktörleri memnun etmek amacıyla araştırma yapmak yerine bilim insanlarının kendileri için önemli olan konularda orijinal kuramsal katkı sağlama amacıyla yola çıkmaları, araştırma girişimlerinde daha önceden sorulmamış soruları sormaları ve geleneksel düşünce kalıplarını sorgulamaları önerilmektedir (Kilduff, 2006: 252). Belki de yönetim ve organizasyon alanı, zayıf paradigma açmazını bu şekilde avantaja çevirebilecektir.

155 Ozan Ağlargöz Sormak ya da Sormamak : Yönetim ve Organizasyon Alanında İlginç Kuramsal Katkı Arayışı ve Araştırma Sorusunun Rolü 525 Yönetim ve organizasyon alanı oldukça dinamiktir. Bugün bize önemli gelen sorular yarın sıradanlaşabilir. Çünkü dünün büyük soruları yarının dar görüşlü kalıplarına dönüşme eğilimdedir (Gabriel, 2010: 760; Alvesson ve Sandberg, 2014). Corley ve Gioia (2011: 14) tarafından dönemine ilişkin olarak yapılan bir değerlendirmede sadece dört yıl için (Oliver, 1991; Nahapiet ve Ghoshal, 1998; Adler ve Kwon, 2002; Benner ve Thusman, 2003) en çok atıf alan ve yayınlandığı yılın en iyisi olarak seçilen makalelerin aynı makaleler olduğu belirlenmiştir. Bir başka ifadeyle araştırma sorularının bugüne ilişkin teyit edici çabalar yerine geleceğe ilişkin sorgulayıcı çabalar şeklinde geliştirilmesi gerekmektedir. Bu durumun yönetim ve organizasyon araştırmalarını daha ilginç kılacağı açıktır. Belki de ilginç olan çalışma aslında genel anlamda önemli olarak da kabul edilmelidir (Rynes, 2004). Peki, araştırmanın ilginçliği neden öneminden daha değerlidir? Temel olarak ilginçlik, araştırma çabasını geçici olmaktan kurtarıp daha kalıcı bir yapıya büründürmektedir (Davis, 1971: 338). İyi kuram kuşkusuz doğru ve sağlam bir araştırma çabasının ürünü olmalıdır. Fakat bu özellikler kuramı ilginç ve dolayısıyla önemli yapmaya yetmeyebilir. Yönetim ve organizasyon alanında doğru bir şekilde yürütülmüş ve gerçekten ilginç makalelerin yokluğuna dikkat çekilmekte ve yenilikçi yönü ağır basan, tekdüzelikten uzak yayınların gerekliliği vurgulanmaktadır. Tabii ki herhangi bir araştırma raporunun sadece ilginç olduğu için yayınlanacağı düşünülmemelidir. İlginçlik beraberinde araştırmanın önemi ve geçerliliğinden ödün verilmediğinde anlamlı hale gelmektedir (Bartunek vd., 2006: 9-10). İlginç olarak nitelenmek bile bazen farklı anlamalara gelebilir, belki ilginç bulduğumuzu ifade ederken kullandığımız tonlama tarzımız bizim hangi ilginçlikten söz ettiğimizin anlaşılmasını sağlayabilir. İlginçlikten kastedilen; okunup, beğenilip bir daha bakılmamak üzere arşivlenen çalışmalar değildir (Barley, 2006: 16). Bir başka ifadeyle yönetim ve organizasyon alanında ihtiyaç duyulan salt kuramsal katkı değil, ilginç kuramsal katkıdır. İlginçliğin sosyolojisi olarak nitelendirdiği çalışmasında Davis (1971) bazı ünlü sosyal kuramları, özellikle de sosyoloji alanındakileri incelemekte ve bir kuramı ilginçleştiren özellikleri ortaya koymaya çalışmaktadır. Davis (1971) e göre ideal olan yeni kuramın veya kuramsal katkının olağanla olağanüstü arasında bir yerde konumlandırılmasıdır. Kuramın ilgi çekmesi, anlamlı bulunması ve yeni bir düşünce ekolünün gelişimine ön ayak olması için var olan kuramdan ciddi bir şekilde farklılaşması fakat aynı zamanda var olan kuramla bağını kopartmaması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle kalıplaşmış 7 Analiz ilgili dönemde Academy of Management Review de yayınlanan makaleleri içermektedir.

156 526 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 (2) varsayımları sorgularken sınırı aşmanın da bir sınırı vardır (Barley, 2006). O halde ortaya konan kuramsal katkının ilginçliği hususunun verili kuramsal bağlamla ilişkisine bağlı olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. Verili kuramsal bağlamla tam bir uyuma sahip bulunan kuramsal katkılar, var olanın yeniden ifade edilmesinden öteye geçememiş demektir. Bu durumda ortaya konan kuramın ilgi çekme potansiyeli de son derece düşük olacaktır. Öte yandan kuramsal katkı, verili kuramsal bağlamı tümüyle sorgular ve reddeder mahiyette ise bu durumda da kuramsal bağlam dışı bir statüde marjinalize edilme olasılığıyla karşı karşıya kalacaktır. Yeni kuramsal katkıların ilginçliği bakımından ideal durum Şekil 1 de görülmektedir. Şekil 1 bize, ilginçlik konusundaki litmus testinde alternatif varsayımların Yaniii? ile Oha! arasında bir yerlerde konumlandırılması gerektiğini, hedef kitlenin ancak bu tür bir sorgulama sonucunda Aha! şeklinde tepki vereceğini göstermektedir. 8 Şekil 1. Kuramsal Katkının İlginçliği Kaynak: Davis, 1971; Alvesson ve Sandberg, 2013: 68. Ne zaman birey İşte bu ilginç! şeklinde bir tepki verse, bu tepki aslında yaşadığı deneyimi geçmişiyle karşılaştırması ve geçmiş deneyimini yanlış veya yetersiz bulmasının sonucudur (Weick, 1989: 525). Bu birey için bir öğrenme fırsatıdır; beklenmedik bir keşif, ilgi çekici yeni bir alan açmak, var olan düzeni bozmak, entelektüel düşünüşü tetiklemek, tanınmak ve sıkıcılıktan uzaklaşmak için yazar tarafından okuyucuya sunulan bir fırsattır. Hedef kitlenin tepkisine göre; kuramsal varsayımlar bazen yeniden gözden geçirilebilir ve geliştirilebilir, yeni retorik öğeler eklenebilir, farklı yayın olanakları ve hedef kitleler gözden geçirilebilir (Alvesson ve Sandberg, 2013: 69). İlginçlik 8 Bu anekdot 2013 Yönetim ve Organizasyon Yaz Okulu (YOYSEM) nda Prof. Dr. Behlül Üsdiken tarafından dile getirilmiştir.

MUTLULUK VE GELİR * Happiness and Income Abstract. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s

MUTLULUK VE GELİR * Happiness and Income Abstract. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, No. 2, 2016, s. 375-400 MUTLULUK VE GELİR * Arş. Gör. Zeynep Çirkin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Doç. Dr. Türkmen Göksel Ankara Üniversitesi

Detaylı

YAŞAM MEMNUNİYETİ VE AKADEMİK BAŞARIDA İYİMSERLİK ETKİSİ. Burcu KÜMBÜL GÜLER ** Hamdi EMEÇ ***

YAŞAM MEMNUNİYETİ VE AKADEMİK BAŞARIDA İYİMSERLİK ETKİSİ. Burcu KÜMBÜL GÜLER ** Hamdi EMEÇ *** D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi Cilt:21 Sayı:2, Yıl:2006, ss:129-149 YAŞAM MEMNUNİYETİ VE AKADEMİK BAŞARIDA İYİMSERLİK ETKİSİ Burcu KÜMBÜL GÜLER ** Hamdi EMEÇ *** ÖZET Psikolojinin güncel akımını oluşturan pozitif

Detaylı

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity İskender GÜMÜŞ* Nebi Sümer, Nevin Solak, Mehmet Harma İşsiz Yaşam: İşsizliğin

Detaylı

Ekonomik Rapor Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği / 85

Ekonomik Rapor Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /  85 1.5 Yaşam Memnuniyeti TÜİK tarafından, ülke genelinde bireylerin mutluluk algılaması, umut, değerler, kişisel gelişim, sağlık, gelir ve çalışma hayatı gibi alanlarda memnuniyetini ölçmek üzere 2003 yılından

Detaylı

KIMYA BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN ENDÜSTRİYEL KİMYAYA YÖNELİK TUTUMLARI VE ÖZYETERLİLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ; CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

KIMYA BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN ENDÜSTRİYEL KİMYAYA YÖNELİK TUTUMLARI VE ÖZYETERLİLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ; CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ KIMYA BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN ENDÜSTRİYEL KİMYAYA YÖNELİK TUTUMLARI VE ÖZYETERLİLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ; CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Öğr. Gör. Gülbin KIYICI Arş.Gör.Dr. Nurcan KAHRAMAN Prof.

Detaylı

PSİKİYATRİ KLİNİĞİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERDE İŞ DOYUMU, TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ VE İLİŞKİLİ DEĞİŞKENLERİN İNCELENMESİ

PSİKİYATRİ KLİNİĞİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERDE İŞ DOYUMU, TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ VE İLİŞKİLİ DEĞİŞKENLERİN İNCELENMESİ PSİKİYATRİ KLİNİĞİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERDE İŞ DOYUMU, TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ VE İLİŞKİLİ DEĞİŞKENLERİN İNCELENMESİ Doç. Dr. Fahriye OFLAZ Uzm. Hem. Hülya KEMERÖZ KARAKAYA İÇERİK 1. Araştırmanın Amacı 2. Gereç

Detaylı

KONYA-KARAMAN YAŞAM MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRMESİ

KONYA-KARAMAN YAŞAM MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRMESİ DEĞERLENDİRME NOTU: Yasemin KARADENİZ YILMAZ Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, İstatistikçi KONYA-KARAMAN YAŞAM MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRMESİ 27.06.2014 DEĞERLENDİRME NOTU:

Detaylı

NİĞDE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ NDEN YRD. DOÇ. DR. TAYFUN DOĞAN İLE MUTLULUK TEMALI HOŞ BİR SÖYLEŞİ

NİĞDE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ NDEN YRD. DOÇ. DR. TAYFUN DOĞAN İLE MUTLULUK TEMALI HOŞ BİR SÖYLEŞİ NİĞDE ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ NDEN YRD. DOÇ. DR. TAYFUN DOĞAN İLE MUTLULUK TEMALI HOŞ BİR SÖYLEŞİ Nasıl mutlu olabiliriz? hepimizin sorusu. Bu soruyu kendine sormayan yoktur, diye düşünüyoruz. İşin

Detaylı

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Cilt: 4, Sayı: 1, Mart 2018 Vol: 4, No: 1, March 2018 ISSN: 2149-5203 www.maliyearastirmalari.com Mart / March 2018, Cilt / Volume:4, Sayı / Issue:1 Maliye Araştırmaları Dergisi

Detaylı

Araştırma Notu 14/161

Araştırma Notu 14/161 Araştırma Notu 14/161 22 Ocak 2014 EĞİTİM KALİTESİNDE YÜKSEK AMA YETERSİZ ARTIŞ Seyfettin Gürsel * ve Mine Durmaz ** Yönetici Özeti Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2012 yılı raporunu

Detaylı

DANIŞMAN ÖĞRETMEN MENTORLUK FONKSİYONLARI İLE ADAY ÖĞRETMENLERİN ÖZNEL MUTLULUK DÜZEYİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

DANIŞMAN ÖĞRETMEN MENTORLUK FONKSİYONLARI İLE ADAY ÖĞRETMENLERİN ÖZNEL MUTLULUK DÜZEYİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ DANIŞMAN ÖĞRETMEN MENTORLUK FONKSİYONLARI İLE ADAY ÖĞRETMENLERİN ÖZNEL MUTLULUK DÜZEYİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Ramazan YİRCİ Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Uğur ÖZALP Millî

Detaylı

ULUSLARARASI 9. BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ÖĞRETMENLİĞİ KONGRESİ

ULUSLARARASI 9. BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ÖĞRETMENLİĞİ KONGRESİ ULUSLARARASI 9. BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR ÖĞRETMENLİĞİ KONGRESİ SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN BOŞ ZAMAN AKTİVİTELERİNE VERDİKLERİ ANLAMIN VE YAŞAM DOYUMLARININ İNCELENMESİ: AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

Detaylı

Türkiye de Sigara Fiyatları ve Tüketim İlişkisi

Türkiye de Sigara Fiyatları ve Tüketim İlişkisi Türkiye de Sigara Fiyatları ve Tüketim İlişkisi Zeynep Önder Giriş Türkiye dünyadaki en büyük sigara tüketici ülkelerden biridir. A.B.D. Tarım Bakanlığı verilerine göre, 199-1999 yılları arasında dünyadaki

Detaylı

HEMġEHRĠ ĠLETĠġĠM MERKEZĠ ÇALIġANLARIYLA STRES VE KAYGI DURUMLARI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

HEMġEHRĠ ĠLETĠġĠM MERKEZĠ ÇALIġANLARIYLA STRES VE KAYGI DURUMLARI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME HEMġEHRĠ ĠLETĠġĠM MERKEZĠ ÇALIġANLARIYLA STRES VE KAYGI DURUMLARI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME Psi. Özge Kutay Sos.Yelda ġimģir Ġzmir,2014 HEMġEHRĠ ĠLETĠġĠM MERKEZĠ ÇALIġANLARIYLA STRES VE KAYGI DURUMLARI

Detaylı

T.C. KALKINMA BAKANLIĞI İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELERİN MAKRO ANALİZİ

T.C. KALKINMA BAKANLIĞI İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELERİN MAKRO ANALİZİ T.C. KALKINMA BAKANLIĞI İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELERİN MAKRO ANALİZİ EKONOMİK MODELLER VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Dairesi Mayıs 2014 Tem.05 Oca.06 Tem.06

Detaylı

Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler

Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler 9 Kasım 2010 Nobody s Unpredictable Çalışmanın Amacı 2010 Ipsos Türkiye de boşanma, ayrılık, ya da vefat nedeniyle ebeveynlerden birinin yokluğunun psikolojik ekonomik

Detaylı

Artan Sağlık Harcamaları Temel Sağlık Göstergelerini Nasıl Etkiliyor? Selin Arslanhan Araştırmacı

Artan Sağlık Harcamaları Temel Sağlık Göstergelerini Nasıl Etkiliyor? Selin Arslanhan Araştırmacı Artan Sağlık Harcamaları Temel Sağlık Göstergelerini Nasıl Etkiliyor? Selin Arslanhan Araştırmacı TEPAV Değerlendirme Notu Temmuz 1 19 191 19 193 19 195 19 197 19 199 199 1991 199 1993 199 1995 199 1997

Detaylı

İŞLETMELERDE KURUMSAL İMAJ VE OLUŞUMUNDAKİ ANA ETKENLER

İŞLETMELERDE KURUMSAL İMAJ VE OLUŞUMUNDAKİ ANA ETKENLER ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANA BİLİM DALI İŞLETMELERDE KURUMSAL İMAJ VE OLUŞUMUNDAKİ ANA ETKENLER BİR ÖRNEK OLAY İNCELEMESİ: SHERATON ANKARA HOTEL & TOWERS

Detaylı

Cilt:7 Sayı: 1 Volume:7 Issue:1 ISSN: ISPARTA

Cilt:7 Sayı: 1 Volume:7 Issue:1 ISSN: ISPARTA Cilt:7 Sayı: 1 Volume:7 Issue:1 ISSN: 2146-2119 2 0 1 7 ISPARTA SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ Teknik Bilimler Dergisi Cilt:7 Sayı: 1 Yıl: 2017 SÜLEYMAN DEMİREL UNIVERSITY Journal of Technical Science Volume:7

Detaylı

G İ R İ Ş. SBÖ115 SOS. PSİ. - Prof.Dr. H. HARLAK

G İ R İ Ş. SBÖ115 SOS. PSİ. - Prof.Dr. H. HARLAK G İ R İ Ş 1 İnsanın duygu düşünce ve davranışları başka insanlardan nasıl etkilenir, onları nasıl etkiler? İnsanlar birbirlerini nasıl algılar? İnsanlar birbirlerine karşı niçin dostluk veya düşmanlık

Detaylı

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Cilt: 3, Sayı: 1, Mart 2017 ISSN: 2149-5203 www.maliyearastirmalari.com Mart/ March 2017, Cilt / Volume:3, Sayı / Issue:1 Maliye Araştırmaları Dergisi RESEARCH JOURNAL OF PUBLIC

Detaylı

2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ. Zafer YÜKSELER. (19 Haziran 2017)

2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ. Zafer YÜKSELER. (19 Haziran 2017) 2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ Zafer YÜKSELER (19 Haziran 2017) TÜİK, 2017 yılı ilk çeyreğine ilişkin GSYH büyüme hızını yüzde 5 olarak açıklamıştır. Büyüme hızı, piyasa beklentileri olan

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Siyasal Bilgiler Fakültesi / Ankara Üniversitesi 1992

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Siyasal Bilgiler Fakültesi / Ankara Üniversitesi 1992 Adı Soyadı: Hasan VERGİL Ünvanı: Prof. Dr. Öğrenim Durumu: ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Siyasal Bilgiler Fakültesi / Ankara Üniversitesi 1992 İktisat Bölümü Y.

Detaylı

1. SOSYAL SERMAYE 1. (1) (2) 2. (3). (4) 3. (5) (6) 4.

1. SOSYAL SERMAYE 1. (1) (2) 2. (3). (4) 3. (5) (6) 4. 1. SOSYAL SERMAYE 1. Sosyal sermaye OECD tarafından grup içerisinde ya da gruplar arasında işbirliğini kolaylaştıran anlayışlar, paylaşılan değerler, normlarla birlikte ağlar olarak tanımlanmaktadır (1).

Detaylı

Eğitim Bağlamında Oyunlaştırma Çalışmaları: Sistematik Bir Alanyazın Taraması

Eğitim Bağlamında Oyunlaştırma Çalışmaları: Sistematik Bir Alanyazın Taraması Eğitim Bağlamında Oyunlaştırma Çalışmaları: Sistematik Bir Alanyazın Taraması Meryem Fulya GÖRHAN Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Anabilim

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (35) 2017, 16-42

Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (35) 2017, 16-42 Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (35) 207, 6-42 Mutluluğun Türkiye deki Belirleyenlerinin Zaman İçinde Değişimi Change in The Determinants of Happiness in Turkey Over Time Olcay SERVET Geliş tarihi: 4.0.206, Kabul

Detaylı

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ISPARTA İLİ KİRAZ İHRACATININ ANALİZİ

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ISPARTA İLİ KİRAZ İHRACATININ ANALİZİ T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ISPARTA İLİ KİRAZ İHRACATININ ANALİZİ Danışman Doç. Dr. Tufan BAL YÜKSEK LİSANS TEZİ TARIM EKONOMİSİ ANABİLİM DALI ISPARTA - 2016 2016 [] TEZ

Detaylı

Diyarbakır da Anayasa Değişiklik Paketi ve Referandum Algısı. 10 Ağustos 2010 Diyarbakır

Diyarbakır da Anayasa Değişiklik Paketi ve Referandum Algısı. 10 Ağustos 2010 Diyarbakır Diyarbakır da Anayasa Değişiklik Paketi ve Referandum Algısı 10 Ağustos 2010 Diyarbakır 2 DİYARBAKIR DA ANAYASA DEĞİŞİKLİK PAKETİ VE REFERANDUM ALGISI 10 Ağustos 2010 Doç. Dr. Behçet Oral Doç. Dr. İlhan

Detaylı

Buse Erturan Gökhan Doğruyürür Ömer Faruk Gök Pınar Akyol Doç. Dr. Altan Doğan

Buse Erturan Gökhan Doğruyürür Ömer Faruk Gök Pınar Akyol Doç. Dr. Altan Doğan Buse Erturan Gökhan Doğruyürür Ömer Faruk Gök Pınar Akyol Doç. Dr. Altan Doğan Psikososyal Güvenlik İklimi Psikososyal güvenlik iklimi, örgütsel iklimin spesifik bir boyutu olup, çalışanların psikolojik

Detaylı

Araştırma Notu 14/163

Araştırma Notu 14/163 g Araştırma Notu 14/163 7 Mart 2014 REİSİ KADIN OLAN HER DÖRT HANEDEN BİRİ YOKSUL Gökçe Uysal * ve Mine Durmaz ** Yönetici özeti Gerek toplumsal cinsiyet eşitliği gerekse gelecek nesillerin fırsat eşitliği

Detaylı

Evrensel Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığının Yüzü 2009

Evrensel Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığının Yüzü 2009 1 -ÖZET- 1 1 http://www.durexnetwork.org/en-gb/research/faceofglobalsex/pages/home.aspx Durex Ağı tarafında hazırlanan ve sunulan Evrensel Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığının Yüzü raporu hakkında Durex Ağı

Detaylı

Sosyal Etki Teorisi. Sunan: M.Benan YAZICIOĞLU Sunum Tarihi: 27.02.2014

Sosyal Etki Teorisi. Sunan: M.Benan YAZICIOĞLU Sunum Tarihi: 27.02.2014 Sosyal Etki Teorisi Sunan: M.Benan YAZICIOĞLU Sunum Tarihi: 27.02.2014 Sosyal Etki ve Uyma Davranışı Sosyolojinin, toplumun bütününü kapsayan kanunu insan toplum hayatı yaşar kanunudur. İnsan bir toplumda

Detaylı

EFA 2009 Küresel İzleme Raporu. Eşitsizliklerin Üstesinden Gelmek: Yönetişim. EFA Hedeflerindeki İlerleme ve Önemli Noktalar

EFA 2009 Küresel İzleme Raporu. Eşitsizliklerin Üstesinden Gelmek: Yönetişim. EFA Hedeflerindeki İlerleme ve Önemli Noktalar EFA 2009 Küresel İzleme Raporu Eşitsizliklerin Üstesinden Gelmek: Yönetişim EFA Hedeflerindeki İlerleme ve Önemli Noktalar EFA 2009 Raporu na göre; iyi bir yönetişim ile okula kayıt oranları artabilir,

Detaylı

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı DEĞERLENDİRMENOTU Nisan2011 N201127 tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Ayşegül Dinççağ 1 Araştırmacı, Ekonomi Etütleri Hasan Çağlayan Dündar 2 Araştırmacı, Ekonomi Etütleri 2008 Krizinin

Detaylı

İŞSİZ BİREYLERİN KREDİ KARTLARINA İLİŞKİN TUTUM VE DAVRANIŞLARININ YAPISAL EŞİTLİK MODELİYLE İNCELENMESİ: ESKİŞEHİR ÖRNEĞİ

İŞSİZ BİREYLERİN KREDİ KARTLARINA İLİŞKİN TUTUM VE DAVRANIŞLARININ YAPISAL EŞİTLİK MODELİYLE İNCELENMESİ: ESKİŞEHİR ÖRNEĞİ Makalenin Yayınlandığı Dergi: İktisat İşletme ve Finans Yayınlanma Tarihi: 2014-08-01 00:00:00 Cilt: 29, Sayı: 341, Yıl: 2014 Sayfa(lar): 57-86 ISSN: 1300-610X Digital Object Identifier (DOI): 10.3848/iif.2014.341.4074

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DÖNEM PROJESİ TAŞINMAZ DEĞERLEMEDE HEDONİK REGRESYON ÇÖZÜMLEMESİ. Duygu ÖZÇALIK

ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DÖNEM PROJESİ TAŞINMAZ DEĞERLEMEDE HEDONİK REGRESYON ÇÖZÜMLEMESİ. Duygu ÖZÇALIK ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DÖNEM PROJESİ TAŞINMAZ DEĞERLEMEDE HEDONİK REGRESYON ÇÖZÜMLEMESİ Duygu ÖZÇALIK GAYRİMENKUL GELİŞTİRME VE YÖNETİMİ ANABİLİM DALI ANKARA 2018 Her hakkı saklıdır

Detaylı

Araştırma Sorununun Tanımlanması Denence/Hipotez Kurma. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan

Araştırma Sorununun Tanımlanması Denence/Hipotez Kurma. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan Araştırma Sorununun Tanımlanması Denence/Hipotez Kurma BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan Ders İçeriği Konu seçme Konuyu daraltma Araştırma sorusu İyi ve kötü araştırma soruları Bağımlı/bağımsız

Detaylı

YARI LOGARİTMİK MODELLERDE KUKLA DECİşKENLERİN KA TSA YıLARıNIN YORUMU

YARI LOGARİTMİK MODELLERDE KUKLA DECİşKENLERİN KA TSA YıLARıNIN YORUMU Marmara Üniversitesi U.B.F. Dergisi YIL 2005, CİLT XX, SAyı 1 YARI LOGARİTMİK MODELLERDE KUKLA DECİşKENLERİN KA TSA YıLARıNIN YORUMU Yrd. Doç. Dr. Ebru ÇACLAYAN' Arş. Gör. Burak GÜRİş" Büyüme modelleri,

Detaylı

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir.

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir. ÖZET Üniversite Öğrencilerinin Yabancı Dil Seviyelerinin ve Yabancı Dil Eğitim Programına Karşı Tutumlarının İncelenmesi (Aksaray Üniversitesi Örneği) Çağan YILDIRAN Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Detaylı

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME Hamit BİRTANE Uzman Mart 2012 TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME Günümüz ekonomilerinin en büyük sorunlarından biri olan

Detaylı

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması İleri Analiz Çalışması Sonuçları Toplantısı İSTEYEREK VE KENDİLİĞİNDEN DÜŞÜKLERİN YAYGINLIĞI VE DÜŞÜKLERİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Dr. Tuğba Adalı Doç. Dr. Alanur Çavlin

Detaylı

EKONOMİK KATILIM VE FIRSATLARDA CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN SOSYOEKONOMİK VE KÜLTÜREL DEĞİŞKENLERLE İLİŞKİSİ. Aslı AŞIK YAVUZ

EKONOMİK KATILIM VE FIRSATLARDA CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN SOSYOEKONOMİK VE KÜLTÜREL DEĞİŞKENLERLE İLİŞKİSİ. Aslı AŞIK YAVUZ EKONOMİK KATILIM VE FIRSATLARDA CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN SOSYOEKONOMİK VE KÜLTÜREL DEĞİŞKENLERLE İLİŞKİSİ Aslı AŞIK YAVUZ 1 İçindekiler 1. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi 2. Çalışmanın Amacı 3. Çalışmada

Detaylı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi. HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU Ağustos 2017 1 HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2017 TEMMUZ İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME Yılın İlk 7 Ayında

Detaylı

T.C. İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİREYSEL DEĞERLER İLE GİRİŞİMCİLİK EĞİLİMİ İLİŞKİSİ: İSTANBUL İLİNDE BİR ARAŞTIRMA

T.C. İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİREYSEL DEĞERLER İLE GİRİŞİMCİLİK EĞİLİMİ İLİŞKİSİ: İSTANBUL İLİNDE BİR ARAŞTIRMA T.C. İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİREYSEL DEĞERLER İLE GİRİŞİMCİLİK EĞİLİMİ İLİŞKİSİ: İSTANBUL İLİNDE BİR ARAŞTIRMA DOKTORA TEZİ Cafer Şafak EYEL İşletme Ana Bilim Dalı İşletme

Detaylı

Aylık Ekonomik Değerlendirmeler Raporu Şubat 2016 4. Rapor. Prof. Dr. Kerem Alkin

Aylık Ekonomik Değerlendirmeler Raporu Şubat 2016 4. Rapor. Prof. Dr. Kerem Alkin Aylık Ekonomik Değerlendirmeler Raporu Şubat 2016 4. Rapor Prof. Dr. Kerem Alkin Dünya ve Türk ekonomisinde gündemin zayıf olduğu bir hafta geçireceğiz. Bu haftanın en kritik konusu, TCMB Para Politikası

Detaylı

EDITORIAL TEAM EDITOR IN CHIEF ECONOMICS EDITOR SOCIOLOGY EDITOR PSYCHOLOGY EDITOR BUSINESS ADMINISTRATION EDITOR

EDITORIAL TEAM EDITOR IN CHIEF ECONOMICS EDITOR SOCIOLOGY EDITOR PSYCHOLOGY EDITOR BUSINESS ADMINISTRATION EDITOR EDITORIAL TEAM EDITOR IN CHIEF Assoc. Prof. Ali Çağlar ÇAKMAK, Bursa Technical University, Faculty of Humanities and Social ECONOMICS EDITOR Dr. Lecturer Cevat BİLGİN, Bursa Technical University, Faculty

Detaylı

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I İnsan Kaynakları Yönetimi Bilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Programları Bilimsel Yöntemleri I Dr. M. Volkan TÜRKER 8 Bilimsel Süreci* 1. Gözlem alanının belirlenmesi 2. Ön Bilgi Toplama Yazın Taraması 3.

Detaylı

Politika Notu Nisan ve 2008 Krizlerinin Karşılaştırması. Müge Adalet Sumru Altuğ

Politika Notu Nisan ve 2008 Krizlerinin Karşılaştırması. Müge Adalet Sumru Altuğ nokta dikkati çekiyor. Birincisi, kriz öncesi döneme bakıldığında, 21 krizinde zirveye daha hızlı ulaşıldığını, bir başka deyişle, büyümenin daha keskin olduğunu görüyoruz. Bununla birlikte, zirveden inişte,

Detaylı

İlköğretim Matematik Öğretmeni Adaylarının Meslek Olarak Öğretmenliği

İlköğretim Matematik Öğretmeni Adaylarının Meslek Olarak Öğretmenliği İlköğretim Matematik Öğretmeni Adaylarının Meslek Olarak Öğretmenliği 1 Seçmeye Yönelik Motivasyonlarının İncelenmesi Derya ÇELİK, Ra aza GÜRBÜZ, Serhat AYDIN, Mustafa GÜLER, Duygu TAŞKIN, Gökay AÇIKYILDIZ

Detaylı

HOLLANDA`DA YAŞAYAN TÜRKLERİN YAŞAM MEMNUNİYETİ ÇALIŞMASI

HOLLANDA`DA YAŞAYAN TÜRKLERİN YAŞAM MEMNUNİYETİ ÇALIŞMASI HOLLANDA`DA YAŞAYAN TÜRKLERİN YAŞAM MEMNUNİYETİ ÇALIŞMASI T.C. Dışişleri Bakanlığı, T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu, TÜBİTAK, YÖK, Marmara Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi destekleri ile ve Maastricht

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İktisat Orta Doğu Teknik Üniversitesi 1991 Yüksek Lisans İktisat Bilkent Üniversitesi 1994

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İktisat Orta Doğu Teknik Üniversitesi 1991 Yüksek Lisans İktisat Bilkent Üniversitesi 1994 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Sıdıka Başçı 2. Doğum Tarihi: 1 Ocak 1970 3. Unvanı: Yardımcı Doçent 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İktisat Orta Doğu Teknik Üniversitesi 1991 Yüksek Lisans

Detaylı

Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Yrd. Doç. Dr. H. Coşkun ÇELİK Arş. Gör. Barış MERCİMEK

Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Yrd. Doç. Dr. H. Coşkun ÇELİK Arş. Gör. Barış MERCİMEK Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yrd. Doç. Dr. H. Coşkun ÇELİK Arş. Gör. Barış MERCİMEK EYLÜL-2013 Temel olarak bir bilgisayar, çeşitli donanım parçalarını bir araya getirip uygun bir çalışma platformunu

Detaylı

Kurumsal Şeffaflık, Firma Değeri Ve Firma Performansları İlişkisi Bist İncelemesi

Kurumsal Şeffaflık, Firma Değeri Ve Firma Performansları İlişkisi Bist İncelemesi T.C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Finans Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Özeti Kurumsal Şeffaflık, Firma Değeri Ve Firma Performansları İlişkisi Bist İncelemesi Prof.

Detaylı

Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi

Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi Cahit YILMAZ Kültür Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İstanbul c.yilmaz@iku.edu.tr Key words:kredi,büyüme. Özet Banka kredileri ile ekonomik büyüme arasında

Detaylı

ÖRNEK BULGULAR. Tablo 1: Tanımlayıcı özelliklerin dağılımı

ÖRNEK BULGULAR. Tablo 1: Tanımlayıcı özelliklerin dağılımı BULGULAR Çalışma tarihleri arasında Hastanesi Kliniği nde toplam 512 olgu ile gerçekleştirilmiştir. Olguların yaşları 18 ile 28 arasında değişmekte olup ortalama 21,10±1,61 yıldır. Olguların %66,4 ü (n=340)

Detaylı

EURUSD

EURUSD EURUSD 1.14490 1.14220 1.13960 1.13835 1.13620 1.13455 BREXIT belirsizliğinin devam ettiği EuroZone dan bugün majör veri olarak TÜFE verilerini takip ettik. %1.6 ile beklentilere paralel olarak gelen veri

Detaylı

The Study of Relationship Between the Variables Influencing The Success of the Students of Music Educational Department

The Study of Relationship Between the Variables Influencing The Success of the Students of Music Educational Department 71 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Haziran 2009, 71-76 Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Öğrencilerinin Başarılarına Etki Eden Değişkenler Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Detaylı

HABER BÜLTENİ xx Sayı 27 Konya İnşaat Sektörü 2015 te 2014 e Göre Daha Kötü Performans Sergiledi:

HABER BÜLTENİ xx Sayı 27 Konya İnşaat Sektörü 2015 te 2014 e Göre Daha Kötü Performans Sergiledi: HABER BÜLTENİ xx.01.2016 Sayı 27 Konya İnşaat Sektörü 2015 te 2014 e Göre Daha Kötü Performans Sergiledi: Konya İnşaat Sektörü Güven Endeksi (KOİN), her ay Konya da inşaat sektöründe faaliyet gösteren

Detaylı

ANALİZ SONUÇLARI. 1 Mart 2017 tarihine kadar kullanmayınız.

ANALİZ SONUÇLARI. 1 Mart 2017 tarihine kadar kullanmayınız. ANALİZ SONUÇLARI 1 Mart 2017 tarihine kadar kullanmayınız. ANALİZ SONUÇLARI ANALİZ SONUÇLARI GÖRSELLER NASIL OKUNMALI? GÖRSELLER NASIL OKUNMALI? GÖRSELLER NASIL OKUNMALI? RENKLENDİRİLMİŞ TÜRKİYE HARİTALARI

Detaylı

TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN

TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe]. ofsport Sciences 2004 1 15 (3J 125-136 TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN ış TATMiN SEViYELERi Ünal KARlı, Settar KOÇAK Ortadoğu Teknik

Detaylı

İŞGÜCÜ PİYASALARINDA MEVSİMLİK ETKİLER AZALIYOR

İŞGÜCÜ PİYASALARINDA MEVSİMLİK ETKİLER AZALIYOR ÖZET İŞGÜCÜ PİYASALARINDA MEVSİMLİK ETKİLER AZALIYOR 17.04.014 Ekim Kasım Aralık Ayları. HAZIRLAYAN Prof. Dr. Halis Yunus ERSÖZ İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa DELİCAN İnsan Kaynakları Araştırma

Detaylı

2001 ve 2008 Yılında Oluşan Krizlerin Faktör Analizi ile Açıklanması

2001 ve 2008 Yılında Oluşan Krizlerin Faktör Analizi ile Açıklanması 2001 ve 2008 Yılında Oluşan Krizlerin Faktör Analizi ile Açıklanması Mahmut YARDIMCIOĞLU Özet Genel anlamda krizler ekonominin olağan bir parçası haline gelmiştir. Sıklıkla görülen bu krizlerin istatistiksel

Detaylı

Konut Kredisi Piyasasına Bakış

Konut Kredisi Piyasasına Bakış Konut Kredisi Piyasasına Bakış Türkiye Konut Kredisi İstatistikleri (Temmuz 2012 - Haziran 2013) 2013 2. Çeyrek Uyarı: Bu raporda sunulan istatistiklerin önemli bir kısmı Konutkredisi.com.tr web sitesinin

Detaylı

ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN LIFE SATISFACTION AND VALUE PREFERENCES OF THE INSTRUCTORS

ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN LIFE SATISFACTION AND VALUE PREFERENCES OF THE INSTRUCTORS VII. Uluslar ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN LIFE SATISFACTION AND VALUE PREFERENCES OF THE INSTRUCTORS gursoymeric10@gmail.com, ramazankaratay@gmail.com ÖZET incelenmesidir. Çal demo Anahtar Kelimeler:

Detaylı

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt:2 Sayı:1 Bahar 2012 ISSN: 1308-5549 Çankırı Karatekin University Journal of the Faculty of Economics & Administrative Sciences

Detaylı

MAĞAZA İMAJI, MAĞAZA MEMNUNİYETİ VE MAĞAZA SADAKATİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜKETİCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ÖZET

MAĞAZA İMAJI, MAĞAZA MEMNUNİYETİ VE MAĞAZA SADAKATİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜKETİCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ÖZET D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi Cilt:22 Sayı:1, Yıl:2007, ss:105-121 MAĞAZA İMAJI, MAĞAZA MEMNUNİYETİ VE MAĞAZA SADAKATİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜKETİCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Murat Selim SELVİ * Hatice ÖZKOÇ

Detaylı

SAĞLIK HİZMETLERİ TALEBİ. Gülbiye Yenimahalleli Yaşar

SAĞLIK HİZMETLERİ TALEBİ. Gülbiye Yenimahalleli Yaşar SAĞLIK HİZMETLERİ TALEBİ Gülbiye Yenimahalleli Yaşar Talep ve talep fonksiyonunu etkileyen etmenler Talep: Satın alma gücü ile desteklenen istektir. Bireysel talep fonksiyonunu etkileyen etmenler: 1. Fiyat

Detaylı

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 yılına iyi başlayan ülkemiz halı ihracatı, yılın ilk dört ayının sonunda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla % 23,1 oranında artarak

Detaylı

Bilgisayar ve İnternet Tutumunun E-Belediyecilik Güvenliği Algısına Etkilerinin İncelenmesi

Bilgisayar ve İnternet Tutumunun E-Belediyecilik Güvenliği Algısına Etkilerinin İncelenmesi Bilgisayar ve İnternet Tutumunun E-Belediyecilik Güvenliği Algısına Etkilerinin İncelenmesi Tuna USLU Gedik Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Programı Özel Gebze Doğa Hastanesi Sağlık Hizmetleri A.Ş.

Detaylı

Konut Kredisi Piyasasına Bakış

Konut Kredisi Piyasasına Bakış Konut Kredisi Piyasasına Bakış Türkiye Konut Kredisi İstatistikleri (Ocak 2012 - Aralık 2012) 2012 Yıl Sonu Uyarı: Bu raporda sunulan istatistiklerin önemli bir kısmı Konutkredisi.com.tr web sitesinin

Detaylı

ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME

ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME ġanliurfa DA ĠġSĠZLĠK ORANI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME Hamit BĠRTANE Uzman Ekim 2011 % T. C. ġanliurfa DA ĠġSĠZLĠK ORANI ÜZERĠNE BĠR DEĞERLENDĠRME Günümüz ekonomilerinin en büyük sorunlarından biri olan

Detaylı

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ MALİYE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Cilt: 3, Sayı: 2, Temmuz 2017 Vol 3, No: 2, July 2017 ISSN: 2149-5203 www.maliyearastirmalari.com Temmuz/ July 2017, Cilt / Volume:3, Sayı / Issue:2 Maliye Araştırmaları Dergisi

Detaylı

PSİKOLOJİK YILDIRMANIN ÖNCÜLLERİ VE SONUÇLARI: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ. Hacettepe Üniversitesi Psikometri Araştırma ve Uygulama Merkezi HÜPAM

PSİKOLOJİK YILDIRMANIN ÖNCÜLLERİ VE SONUÇLARI: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ. Hacettepe Üniversitesi Psikometri Araştırma ve Uygulama Merkezi HÜPAM PSİKOLOJİK YILDIRMANIN ÖNCÜLLERİ VE SONUÇLARI: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Hacettepe Üniversitesi Psikometri Araştırma ve Uygulama Merkezi HÜPAM PROJENİN AMACI Bu projenin temel amacı Hacettepe Üniversitesi

Detaylı

T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI. 2012 Yılı Çalışan Memnuniyeti Anket Raporu

T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI. 2012 Yılı Çalışan Memnuniyeti Anket Raporu T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI 2012 Yılı Çalışan Memnuniyeti Anket Raporu OCAK 2013 1.1 Araştırmanın Amacı Araştırmada, Dokuz Eylül Üniversitesi Strateji Geliştirme

Detaylı

T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI Yılı Çalışan Memnuniyeti Anket Raporu

T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI Yılı Çalışan Memnuniyeti Anket Raporu T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI 2013 Yılı Çalışan Memnuniyeti Anket Raporu OCAK 2014 1.1 Araştırmanın Amacı Araştırmada, Dokuz Eylül Üniversitesi Strateji Geliştirme

Detaylı

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ DAVRANIŞ BİLİMLERİ ve İLETİŞİM DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ Duygu ile ilgili alanyazında araştırmacıların, biyolojik temelli olan, diğer hayvanlarla paylaşılan, tüm kültürlerde görülen ve evrensel

Detaylı

ÇALIŞMAYAN KADINLARIN SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARI, SOSYAL GÖRÜNÜŞ KAYGISI VE FİZİKSEL AKTİVİTEYE KATILIMLARINI ENGELLEYEN FAKTÖRLER Zekai

ÇALIŞMAYAN KADINLARIN SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARI, SOSYAL GÖRÜNÜŞ KAYGISI VE FİZİKSEL AKTİVİTEYE KATILIMLARINI ENGELLEYEN FAKTÖRLER Zekai ÇALIŞMAYAN KADINLARIN SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARI, SOSYAL GÖRÜNÜŞ KAYGISI VE FİZİKSEL AKTİVİTEYE KATILIMLARINI ENGELLEYEN FAKTÖRLER Zekai PEHLİVAN*; Elif Nilay ADA*;Gizem ÖZTAŞ* *Mersin Üniversitesi

Detaylı

Büyüme Değerlendirmesi: 2013 4. Çeyrek

Büyüme Değerlendirmesi: 2013 4. Çeyrek Büyüme Değerlendirmesi: 2013 4. Çeyrek 31.03.2014 YATIRIMSIZ BÜYÜME Seyfettin Gürsel*, Zümrüt İmamoğlu, ve Barış Soybilgen Yönetici Özeti TÜİK'in bugün açıkladığı rakamlara göre Türkiye ekonomisi 2013

Detaylı

Çeşm-i Cihan Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları E-Dergisi

Çeşm-i Cihan Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları E-Dergisi Bartın ve Yöresi Tarih-Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Çeşm-i Cihan Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları E-Dergisi ISSN: 2149 5866 Cilt: 2 Sayı: 2 Kış 2015 BARTIN Çeşm-i Cihan: Tarih

Detaylı

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş Canlılar hayatta kalmak için güdülenmişlerdir İnsan hayatta kalabilmek

Detaylı

tepav Haziran2011 N201143 POLİTİKANOTU 12 Haziran 2011 Seçiminde Seçim Sisteminin Parlamento Yapısına Etkileri

tepav Haziran2011 N201143 POLİTİKANOTU 12 Haziran 2011 Seçiminde Seçim Sisteminin Parlamento Yapısına Etkileri POLİTİKANOTU Haziran2011 N201143 tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Dr. Türkmen Göksel Öğretim Üyesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dr. Yetkin Çınar Öğretim Üyesi, Ankara

Detaylı

Araştırma Notu 18/229

Araştırma Notu 18/229 Araştırma Notu 18/229 18 Mayıs 2018 15-19 YAŞ ARASINDAKİ 700 BİN GENÇ NE İŞGÜCÜNDE NE EĞİTİMDE Gökçe Uysal * ve Yazgı Genç ** Yönetici Özeti 2012-2016 dönemine ait Hanehalkı İşgücü Anketi verileri kullanılarak

Detaylı

ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ VE MOTİVASYON ELİF SANDAL ÖNAL

ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ VE MOTİVASYON ELİF SANDAL ÖNAL ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ VE MOTİVASYON ELİF SANDAL ÖNAL ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ VE MOTİVASYON Bireylerin günlük hayatlarının yaklaşık üçte birini geçirdikleri işyerleri, kişi için önemli bir ortamdır. İşyerlerinde

Detaylı

Stratejik Düşünce Enstitüsü Ekonomi Koordinatörlüğü

Stratejik Düşünce Enstitüsü Ekonomi Koordinatörlüğü Stratejik Düşünce Enstitüsü Ekonomi Koordinatörlüğü www.sde.org.tr ANALİZ 2014/2 2013 YILI ALTIN ANALİZİ Dr. M. Levent YILMAZ Ekonomistlerin çoğu zaman yanıldığı ve nedenini tahmin etmekte zorlandığı bir

Detaylı

Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Yrd. Doç. Dr. H. Coşkun ÇELİK Arş. Gör. Barış MERCİMEK

Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Yrd. Doç. Dr. H. Coşkun ÇELİK Arş. Gör. Barış MERCİMEK Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yrd. Doç. Dr. H. Coşkun ÇELİK Arş. Gör. Barış MERCİMEK EYLÜL-2013 Bilgisayar, uzun ve çok karmaşık hesapları bile büyük bir hızla yapabilen, mantıksal (lojik) bağlantılara

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ DAVRANIŞIN TANIMI Davranış Kavramı, öncelikle insan veya hayvanın tek tek veya toplu olarak gösterdiği faaliyetler olarak tanımlanabilir. En genel anlamda davranış, insanların

Detaylı

Sayı: 2012-13 / 13 Haziran 2012 EKONOMİ NOTLARI. Belirsizlik Altında Yatırım Planları

Sayı: 2012-13 / 13 Haziran 2012 EKONOMİ NOTLARI. Belirsizlik Altında Yatırım Planları EKONOMİ NOTLARI Belirsizlik Altında Yatırım Planları Yavuz Arslan Aslıhan Atabek Demirhan Timur Hülagü Saygın Şahinöz Abstract: This note analyzes the relationship between uncertainty and firm investment

Detaylı

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ Hazırlayan: Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik Görünümü IMF düzenli olarak hazırladığı Küresel Ekonomi Görünümü

Detaylı

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİ EDEN BAZI FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI (MUĞLA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖRNEĞİ) ÖZET ABSTRACT

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİ EDEN BAZI FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI (MUĞLA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖRNEĞİ) ÖZET ABSTRACT Muğla Üniversitesi SBE Dergisi Güz 2001 Sayı 5 ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARILARI ÜZERİNE ETKİ EDEN BAZI FAKTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI (MUĞLA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F ÖRNEĞİ) ÖZET Erdoğan GAVCAR * Meltem ÜLKÜ

Detaylı

DÜNYA DA VE TÜRKİYE DE EKONOMİK BÜYÜMENİN SİGORTACILIK SEKTÖRÜNE ETKİSİ

DÜNYA DA VE TÜRKİYE DE EKONOMİK BÜYÜMENİN SİGORTACILIK SEKTÖRÜNE ETKİSİ T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı DÜNYA DA VE TÜRKİYE DE EKONOMİK BÜYÜMENİN SİGORTACILIK SEKTÖRÜNE ETKİSİ Elif ERDOĞAN Yüksek Lisans Tezi Çorum 2013 DÜNYA DA VE TÜRKİYE

Detaylı

Bu Hafta Açıklanacak Olan FOMC Toplantı Tutanakları Sonrasında Piyasada Volatilite Artabilir

Bu Hafta Açıklanacak Olan FOMC Toplantı Tutanakları Sonrasında Piyasada Volatilite Artabilir Bu Hafta Açıklanacak Olan FOMC Toplantı Tutanakları Sonrasında Piyasada Volatilite Artabilir Yurtdışı gelişmeleri incelediğimizde, ABD ve K.Kore arasında yaşanan gerilim sonrasında dolar kanadında değer

Detaylı

STRATEJİK PLANLAMANIN KIRSAL KALKINMAYA ETKİSİ VE GAZİANTEP ÖRNEĞİ ANKET RAPORU

STRATEJİK PLANLAMANIN KIRSAL KALKINMAYA ETKİSİ VE GAZİANTEP ÖRNEĞİ ANKET RAPORU STRATEJİK PLANLAMANIN KIRSAL KALKINMAYA ETKİSİ VE GAZİANTEP ÖRNEĞİ ANKET RAPORU Şubat 10 2012 Yener YÜKSEL Mülkiye Başmüfettişi 0 İÇERİK Araştırmanın Amacı:... 3 Anket Ölçeklerinin Oluşturulması:... 3

Detaylı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi The International Journal of Economic and Social Research ISSN: 1306-2174 http://www.iibf.ibu.edu.tr Cilt/Volume: 4 Yıl/Year: 4 Sayı/Issue:2 Güz/Autumn 2008 Cilt/Volume: 4 Yıl/Year: 4 Sayı/Issue:2 Güz/Autumn

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. M. Arcan TUZCU

Yrd. Doç. Dr. M. Arcan TUZCU Yrd. Doç. Dr. M. Arcan TUZCU Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi EĞİTİM Doktora Yüksek Lisans Lisans Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Bölümü 1999 2003 Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme

Detaylı

DEMİRYOLU YAPIM VE İŞLETİM PERSONELİNİN KURUMA YÖNELİK AİDİYET VE İŞ MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRME RAPORU

DEMİRYOLU YAPIM VE İŞLETİM PERSONELİNİN KURUMA YÖNELİK AİDİYET VE İŞ MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRME RAPORU DEMİRYOLU YAPIM VE İŞLETİM PERSONELİNİN KURUMA YÖNELİK AİDİYET VE İŞ MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRME RAPORU Hazırlayanlar: Yrd. Doç. Dr. M. Deniz Giray Yrd. Doç. Dr. Duygu Güngör İzmir Üniversitesi Fen-Edebiyat

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015) TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015) Hane Halkı İşgücü İstatistikleri 2014 te Türkiye de toplam işsizlik %10,1, tarım dışı işsizlik ise %12 olarak gerçekleşti. Genç nüfusta ise işsizlik

Detaylı

Özel Bir Hastane Grubu Ameliyathanelerinde Çalışan Hemşirelerine Uygulanan Yetkinlik Sisteminin İş Doyumlarına Etkisinin Belirlenmesi

Özel Bir Hastane Grubu Ameliyathanelerinde Çalışan Hemşirelerine Uygulanan Yetkinlik Sisteminin İş Doyumlarına Etkisinin Belirlenmesi Özel Bir Hastane Grubu Ameliyathanelerinde Çalışan Hemşirelerine Uygulanan Yetkinlik Sisteminin İş Doyumlarına Etkisinin Belirlenmesi Sibel Yıldırım*, İlknur İnanır**, Zerrin Kaya*** * Acıbadem Hastanesi,

Detaylı