ÖKÜZİNİ MAĞARASI EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ. Yüksek LisansTezi. Taliha Aslan

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ÖKÜZİNİ MAĞARASI EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ. Yüksek LisansTezi. Taliha Aslan"

Transkript

1 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PREHİSTORYA ANABİLİM DALI ÖKÜZİNİ MAĞARASI EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ Yüksek LisansTezi Taliha Aslan Ankara-2006

2 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PREHİSTORYA ANABİLİM DALI ÖKÜZİNİ MAĞARASI EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ Yüksek Lisans Tezi Taliha Aslan Tez Danışmanı Prof.Dr. Işın Yalçınkaya Ankara-2006

3 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PREHİSTORYA ANABİLİM DALI ÖKÜZİNİ MAĞARASI EPİ-PALEOLİTİK SÜS OBJELERİ Yüksek Lisans Tezi Tez Danışmanı : Işın Yalçınkaya Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmzası Tez Sınavı Tarihi...

4 i İÇİNDEKİLER...i ÖNSÖZ...ii 1.GİRİŞ AMAÇ MATERYAL YÖNTEM ANADOLU EPİ-PALEOLİTİĞİ VE SORUNLARI ÖKÜZİNİ MAĞARASI Kazı Tarihçesi Sedimantasyon ve Stratigrafi EPİ-PALEOLİTİK SÜS OBJELERİ Yapım Teknikleri Tipleri Süs objelerinin Ritüel Ve Majik Kökeni ÖKÜZİNİ MAĞARASI SÜS OBJELERİ Kullanılan Hammaddeler Ve Tipolojik Özellikleri Taş...48 a. Cins...49 b. Renk...51 c. Boyut...52 d. Biçim...52 e. İstatistiksel Değerlendirme Yumuşakça Kabuğu...57

5 a. Cins...58 b. Renk...58 c. Boyut...59 d. Biçim...60 e. İstatistiksel Değerlendirme Kemik...64 a. Cins...64 b. Boyut...65 c. İstatistiksel Değerlendirme ÖKÜZİNİ MAĞARASI EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ Epi-Paleolitik Dönem Süs Objelerinin Bulunduğu Arkeolojik...66 Ve Jeolojik Seviyeler Ve Özellikleri 6.2. Pleistosen Dönem Süs Objeleri İstatistiksel Değerlendirme Holosen Dönem Süs Objeleri İstatistiksel Değerlendirme ANADOLU DA EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ VEREN DİĞER MERKEZLER Karain Mağarası Üçağızlı Mağarası YAKINDOĞU DA EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ VEREN BAZI MERKEZLER Hayonim Mağarası Hayonim Terrace Muğaret El-Wad...95

6 8.4.Ain Mallaha Wadi-Al Hammeh Ras En Naqb Quweira Bölgesi Wadi Judayid Beidha Kharaneh IV Wadi El Jilat Rosh Horesha Abu Salem ÖKÜZİNİ SÜS OBJELERİNİN DİĞER ANADOLU VE YAKINDOĞU MERKEZLERİNİN SÜS OBJELERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ ÖZET..121 KAYNAKÇA EKLER LEVHALAR TABLOLAR..142 FOTOĞRAFLAR.166

7 ii ÖNSÖZ Arkeolojinin hammaddesini dünyanın farklı yerlerinde, farklı zaman dilimleri ve mekanlarda varolmuş olan topluluk ya da toplumların, yaşadıkları dönem içinde ortaya koydukları her türlü maddi kalıntı oluşturur. Teknolojik düzeylerinden ekonomi sistemlerine kadar her türlü kalıntı ve hatta o dönem insanlarının manevi dünyalarına ulaşmamızı sağlayan çeşitli türlerdeki objeler, bu kategori içinde değerlendirilen ve yaratılmış olduğu toplum içinde o toplumun kültürünün bir parçası olan kalıntılardır. Ne var ki arkeoloji bilimi içinde geçmişin izlerini bugüne ulaştırmak zamanın ne kadar geriye gittiği noktasında zorlaşmakta ve daha eski dönemlerin kültür dokularını oluşturan materyallere ulaşmamızı engellemektedir. Bu anlamda veri olma potansiyeline sahip tüm kaynaklardan faydalanılmaktadır. Bu kaynaklardan biri de, süs objeleri adı altında değerlendirdiğimiz deniz ve kara yumuşakça kabukları ile taş ve kemikten yapılan çeşitli biçimlerdeki takılar ve takı öğeleridir. Prehistorik insanın yaşamında, Üst Paleolitik dönem ile belirginleşen, sanat ile paralel zamanlarda yeni bir üretim olarak ortaya çıkan süs objeleri yapımı, Epi- Paleolitik dönemde de devam etmiştir. Asya dan Avrupa ya, Yakındoğu ve Balkanlara kadar insanların yaşam alanları içine giren her ortamda arkeolojik kalıntılar olarak var olmuş ve ele geçirilmiştir. İnsanın geçmişten beri süregelen deneyimlerini kendi yaşam alanları içinde harmanlaması, yaşadığı koşullar içinde bir bilgeliğe ulaşmasını sağlamıştır. Bunun

8 en çarpıcı örneklerinden birini, Mitten in de sözünü ettiği sosyal ve tarih zekalarının bir entegrasyonu (Mitten,1998:190) ile ortaya çıkan süs objeleri verir. Olasılıkla dinsel bir amaç doğrultusunda kendilerini ifade etme biçimleri olarak ve çeşitli güçlere karşı korunma amacı taşıyarak oluşturulan bu objeler, estetik bir algılayışla da kullanılmışlardır. Kemik, yumuşakça kabuğu ve taşı işleyerek üretilen bu objeler, günümüze dek süren takı geleneğinin ilk örnekleridir ve soyut düşüncenin en erken kanıtlarındandır. Yapmış olduğum bu çalışmada, beni yönlendiren ve kazı malzemesini tez konusu olarak çalışmama için izin veren, tez danışmanım Prof. Dr. Işın Yalçınkaya ya, ilgi ve teşviklerinden dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Doç.Dr. Harun Taşkıran, Yrd.Doç.Metin Kartal, Uzman Beray Kösem, Öğretim Görevlisi Kadriye Özçelik in bilimsel yardım ve yönlendirmelerinden dolayı, süs objelerinin fotoğraf çekimlerini yapan, desteğini ve yardımını esirgemeyen değerli arkadaşım Tolga Özdemir e teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Çalışmamın önemli bir bölümünü oluşturan taş boncukların cinslerinin analizi konusunda fikirlerini benimle paylaşan Coğrafya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yiğitbaşoğlu na sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Taliha Aslan Mart

9 1 1. GİRİŞ Öküzini Mağarası Antalya il merkezinin yaklaşık 31 km kuzeybatısında, Yağca Köyü sınırları içinde Antalya Traverten Ovası nın Katran Dağı ile kesiştiği kısımda yer alır. Öküzini ilk kez İ. Kılıç Kökten tarafından, yine Antalya il sınırında Öküzini Mağarası nın kuzeydoğusunda yer alan Karain Mağarası çalışmalarına paralel olarak, 1956 yılında saptanmıştır. Bu tarihte, giriş boşluğunda, Kökten tarafından bir sondaj çukuru açılmıştır. Bu ilk kazı sondaj niteliği taşıdığından mağaranın kronostratigrafi ve kültürel stratigrafi problemleri yeterince ortaya konulamamıştır.1989 yılında Tübingen ve Ankara Üniversiteleri nin ortak çalışmalarıyla Kökten in bıraktığı kesitlerden birinde yeni bir sondaj kazısı yapılarak, kesit temizlenmiş ve üzerinden örnekler alınmıştır yılından Öküzini kazılarının bittiği 1999 yılına kadar, Ankara Üniversitesi ve Liége Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen kazılar, 1990 yılından itibaren Antalya Müzesi adına Prof. Dr. Işın Yalçınkaya nın başkanlığı altında yürütülmüştür (Otte ve diğ.,1995:931). Mağarada gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, Epi-Paleolitik ten Neolitik ve Kalkolitik çağlara kadar bazı teknik evreler kaydedilerek, bu çağlara ait zengin buluntu toplulukları gün ışığına çıkarılmıştır ( Yalçınkaya,1995:61-62 ). Anadolu nun Epi-Paleolitik dönemi açısından oldukça önemli bir merkez durumunda olan mağara, Güneydoğu Avrupa ve Levant Bölgesi arasında önemli bir konuma sahip olup, pleistosen sonu ve holosen başlangıcına ait zengin kültür tabakaları verir ( Otte ve diğ., 1995:931).

10 2 Öküzini Mağarası buluntu toplulukları, stratigrafik konumlarından ötürü Anadolu açısından oldukça önemlidir. Mağarada, zengin bir yontmataş buluntusu ve fauna kalıntılarından bahsetmek mümkündür. Yine Epi-Paleolitik dışında Üst Paleolitik dönemler içinde de rastlanan deniz yumuşakça kabukları, taş ve kemikten yapılan boncuklar, her iki dönemi de içine alan Öküzini Mağarası nın tipik buluntuları olarak varlıklarını korumaktadırlar (Yalçınkaya,1995:61-62). Bir yüksek lisans tezi olarak ele alınan bu araştırmada, Antalya sınırları içinde yer alan Öküzini Mağarası süs objeleri buluntuları, tipolojik, yapım teknikleri ve kullanım amaçları gibi farklı açılardan ele alınacaktır. Bu yöntemle birlikte tarihsel ve kültürel anlamda Yakındoğu ile Anadolu arasında kurulabilecek bu yakınlığın süs objeleri bağlamında, kültürel devamlılığının var olup olmadığı araştırılacaktır. Öküzini Mağarası nda kullanılan süs objelerinin, malzemesi, yapım teknolojisi, tipleri ve kullanım amaçları ile Yakındoğu da bu geleneğin devam edip etmediği, benzerlik ve farklılıklarıyla kültürel devamlılık konusunda bilgiler vermesi açısından önemlidir AMAÇ İnsanlığın milyonlarca yıllık geçmişine, yapılan araştırma ve gözlemlerin sonucunda elde edilen bulgularla tanıklık eden prehistorya, yoğunlukla alet tipolojisi ağırlıklı çalışan bir disiplindir. Prehistorik devirlerde insan, doğadan elde ettiği materyali kendi kullanım gereklerine göre üreterek, kemik, boynuz ve taştan çeşitli aletler yapar. Doğayla mücadelesinde, kendine koşullarının el verdiği ölçüde bir yaşam alanı yaratan

11 3 prehistorik insan, özellikle Üst Paleolitik te oluşan ve Epi-Paleolitik döneme gelindiğinde de devam eden bir gelenekle karşımıza çıkar. Bu dönemlerde geliştirerek yaptığı aletlerin yanı sıra, diğer dönemlerde rastlanmayan takı ve takı elemanları görülmeye başlanır. Daha önce Öküzini buluntularına dair yapılan çok sayıda çalışma mevcuttur. Yrd.Doç.Metin Kartal ın Öküzini Mağarası (Katran Dağı) Mikrolitik Endüstrisi adlı çalışması bunlardan biridir. Öküzini Mağarası mikrolitik aletlerine ilişkin bu çalışmada, Öküzini buluntularından yola çıkılarak, özellikle Akdeniz Bölgesi nin Yakındoğu ile, hem tarihsel hem de kültürel anlamda çağdaşlığının söz konusu olduğunun üzerinde durulmuştur. Yakındoğu ile Anadolu arasında tarih öncesi insanların aletleri arasında kurulan korelasyon bu tez kapsamı içinde mikrolitik aletlerden yola çıkılarak değerlendirilmiş; değerlendirilme sonucunda Öküzini nde Epi-Paleolitik dönemin çeşitli evrelerine ait kalıntıların varlığı belgelenmiştir (Kartal, 1999). Bizim buradaki amacımız, bu benzerliği süs objeleri yapım tekniklerinden, kullanılan hammaddelerden, bu geleneğin ortaya çıkmasına neden olan maddi ve manevi koşullardan yola çıkarak, mağaranın Plesitosen ve Holosen dolguları içinde ele geçirilen süs objelerini gerek tipolojik özelliklerini inceleyip gözlemleyerek, gerekse de bu objelerin majik anlamlarının kökenlerini araştırıp nedenlerini kurgulayarak, Öküzini buluntularının Yakındoğu ile ilişkilerinin diğer yönlerini tartışmak ve sonuçları elimizden geldiği ölçüde ifade etmeye çalışarak, Prehistorya bilimine süs objeleri açısından katkıda bulunmaktır yılında kazısı tamamlanan Öküzini üzerinde aletlerden fauna kalıntılarına kadar gerçekleştirilmiş olan çok sayıda çalışma ile, sistemli kazılarla ilk kez

12 4 araştırılan bu iskan yerinin bütün kültürel özelliklerinin ortaya konulması, Akdeniz Bölgesi içinde ve Anadolu nun diğer merkezlerinde Epi-Paleolitik yerleşimlerin mevcudiyetine dair bilgilere ve ilerde yapılacak çalışmalara ışık tutacağı nedeniyle çok önemlidir. Ancak tipoloji çalışmaları Prehistorya biliminin tümünü kapsamaz. Aslında insanlık tarihinin merkezinde duran ve geçmişten bugüne birçok sorunun kökeni konusunda bize bilgiler verebilecek olan Prehistoryanın kendi içinde taşıdığı bu dinamiği, konu bağlamında, süs objelerinden yola çıkarak gösterebilmek yukarda bahsettiğimiz bu amacı pekiştiren bir neden olmaktadır. Ayrıca bu bilim kapsamında daha önce yapılan çalışmalar içerisinde süs objelerine yeterince değinilmemiş olması, bu tezi hazırlamak istememizin bir başka nedenidir. Takı gelenekleri, paleolitik insanın, sembolik dünyalarının ve maneviyatlarının bir göstergesidir. Bu açıdan yaklaşıldığında Orta Paleolitik dönemde de, her ne kadar çok sık rastlanılmasa da, bir ölü gömme geleneği söz konusudur. Bu anlamda manevi değerlerin başlangıcı, Orta Paleolitik döneme kadar inebilmektedir. Bu sorunsalın aydınlatılmaya çalışılması tezin amaç kısımlarından birini belirlemekle birlikte sonraki dönemde farklı bir boyut alarak süs objelerinin kullanım geleneği içine girişi, yani süs objelerinin gerek ölü hediyeleri gerek süslenme amacını taşıyarak kullanımının kökeni sorunu, bu tezin yapılış nedeninin diğer bir kısmını kapsamaktadır. Öküzini nin bazı kültürlerle çağdaşlığı konusu, süs objelerinin Anadolu içinde ve dışında diğer bazı yerlerle paylaştığı ortaklıklar bu tezde aydınlatmaya çalıştığımız başka bir soru olmakta, bu anlamda diğer bir amacı teşkil etmektedir.

13 MATERYAL Bu çalışma kapsamındaki süs objeleri, yılları arasında Öküzini Mağarası kazıları sonucunda ele geçirilen yumuşakça kabukları, taş, kemik ve yine kemik buluntular içinde değerlendirdiğimiz dişlerden yapılan takıların tamamını kapsar. Bahsedilen yıllar arsında 400 parça ele geçirilmiş ve bu parçaların tamamı üzerinde analiz çalışması gerçekleştirilmiştir. Süs eşyalarının yapımında kullanılan bu materyallerin tümü, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Prehistorya Ana Bilim Dalı Labaratuvarı nda mevcuttur. İlk olarak 1956 yılında İ.K.Kökten tarafından sondaj niteliği taşıyan çalışma krono- stratigrafi ve kültürel stratigrafi problemlerini daha ayrıntılı bir biçimde gün ışığına koymak amacıyla başlatılmıştır; ilk sistemli kazılar yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Eski yıllara ait kazı raporlarında süs objeleri açıkça belirtilmediği için takı yapımında kullanılan materyalleri, yılı kazı sezonundan itibaren inceleyerek, yaklaşık 10 yıl süren kazılar boyunca ele geçen Pleistosen ve Holosen jeolojik ünitelerine ait tüm objeleri çalışmamıza dahil ettik YÖNTEM Tez süresi içinde izlenecek yöntemin belirlenmesi amacıyla ilk olarak Epi- Paleolitik kavramı üzerinde durularak, bu dönemin Anadolu içinde nereye yerleştirildiği, neyi ifade ettiği ve buluntu yerlerinin neden birkaç alanda sınırlandığı belirtilmiş, böylece Anadolu da Epi-Paleolitik sorunu ifade edilmeye çalışılmıştır. Sonraki süreçte, Prehistorya Labaratuvarı nda bulunan Öküzini süs objelerinin tasnifi için, kazılarda saptanmış olan tüm arkeolojik ve GH seviyelere ait çeşitli

14 6 hammaddelerden yapılmış boncuk ve üzerinde delme işlemlerine rastlanmamış yumuşakça kabukları ile yine boncuk yapımı için kullanılmış kemik ve taş objeler; buluntular içindeki oranı oldukça çok olan, çoğu boncuk çekirdeği olarak kullanılmış dentaliumlar tek tek incelenip, sayılarak istatistiksel incelemeleri; süs objelerinin türleri, boncukların kayaç tiplerine, renklerine, boyutlarına ve cinslerine göre dağılımları, hangi tabakalarda ne kadar mevcut oldukları ayrı ayrı başlıkları altında değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme yapılırken belirlenen bu analizlerin ayrıntıları Excel de hazırlanan tablolarda, istatistiksel değerlendirme adı altında nitelik ve nicelik olarak belirlenmiştir. Böylece kazılar boyunca ele geçirilen süs objelerinin tipolojik özellikleri bu çalışma sonucunda ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu istatistiksel değerlendirme tezin bir diğer önemini göstermekte ve ulaşmak istediğimiz sonuca ana yöntem olmaktadır. Yakındoğu buluntularını birebir gözlemleme şansımız olmadığı için, Yakındoğu da bu konuda daha önce çalışılmış olan, ulaşabildiğimiz yayınlar, çeşitli kaynaklardan derlenmiş ve bu kaynaklardan edindiğimiz süs objelerinin hammaddelerine ait fotoğraflar tespit edilerek ve yapılan araştırmalar incelenerek,yakındoğu buluntularının özellikleri sentezlenmiştir. Yumuşakça kabuklarının cinslerinin ve türlerinin tanımlanması temel olarak Prehistorya nın çalışma alanına girmemektedir. Bu konudaki değerlendirmemiz için, Biyoloji den faydalandık. Çıkardığımız sonuçlar, Anadolu ve Yakındoğu arasındaki ilişkilerde daha net sonuçlar elde etmemize imkan tanımıştır.

15 7 2. ANADOLU EPİ-PALEOLİTİĞİ VE SORUNLARI Buzul çağının sonları (Würm) ve holosen çağın başlarına doğru, dünyada yeni iklim koşulları belirmeye başladı ve bir anlamda doğal çevre yeniden biçimlendi. Buzulların kuzeye doğru çekilmesi ve soğuk ikliminin giderek ısınmaya başlamasıyla, deniz seviyelerinin yükselmesi, hakim rüzgar yönlerini belirleyen alçak ve yüksek basınç alanlarının yer değiştirmesine neden oldu. Bu değişmeyle yağış getiren rüzgarların, denizlerdeki sıcak ve soğuk su akıntılarının yönleri değişti. Bütün bu gelişmeler önce bitki örtüsünü hemen ardından da hayvan topluluklarının bu ekolojik değişimlere ayak uydurarak, günümüzdekini andıran yeni fauna, flora dolayısıyla yeni çevre koşullarının belirişine yol açtı. İklimdeki değişimler her buzul döneminin sonunda yinelenen değişiklikler olsa da, bu kez insanlar önceleri olmadığı kadar biyolojik ve düşünsel yetilerini, kültür ve teknolojilerini geliştirmiş durumdaydılar. G.Ö. yaklaşık 14 bin yıl kadar önce Üst Paleolitik Çağ iklim kuşaklarının yer değiştirmesiyle başlayan bu süreç sonucunda yeni kültürler ortaya çıkar (Özdoğan, 2002: 60). Halen tartışmalı olan Epi-Paleolitik dönemin ya da çoğu araştırmacı tarafından bu dönem yerine kullanılan Mezolitiğin ortaya çıkması da bahsedilen bu iklimsel değişimler yaşanırken gerçekleşir. Paleolitik dönem içinde yer alan ve paleolitik kültürlerin sonuncusunu ifade etmek için ortaya atılan Epi-Paleolitik kavramı, bugün hala bazı araştırmacılar

16 8 arasında tartışma konusu olmakta, ancak birçok araştırmacı tarafından da benimsenmektedir. Epi-Paleolitik kavramı, paleolitik içinde yer almadan önce paleolitik dönem alt, orta, ve üst olmak üzere çeşitli aşamalara ayrılmakta ve dönemin sonuncusunu ifade etmek üzere de, Üst Paleolitik kavramı kullanılmaktaydı. İlk olarak Yakındoğu ve Avrupa da araştırma yapan bilim adamlarının terminolojiyi yeniden gözden geçirmesiyle, Epi-Paleolitik kavramı ortaya çıkmıştır. Epi-Paleolitik teriminin ortaya konması Avrupa Mezolitik ini belirginleştirmiştir. Levant da çalışmalar yapan bazı araştırmacılar tarafından bu terim, 1960 larda ortaya atılmış; Akdeniz Levant ı içinde yaklaşık olarak G.Ö. 20/ ile G.Ö yılları arasına yerleştirilmiştir. Epi-Paleolitik dönemin izleri hemen hemen tüm Yakındoğu, Kuzey Afrika ve Anadolu da izlenmekte ve bunların radyo karbon tarihleri birbirine yakın değerler göstermektedir. Ancak bu durum Avrupa kıtası için daha farklı bir durum sergilemektedir. Çünkü Yakındoğu ve Anadolu daki buluntu topluluklarının yakın benzerlerine Avrupa da Mezolitik dönemde rastlanmakta, tarihi de Epi-Paleolitik e göre daha geç bir zamanı yansıtmaktadır (Bar-Yosef, 1991: ). Bu noktada Mezolitik ve Epi-Paleolitik dönemin teknolojik yaratımlarına, ekonomik ve sosyal yaşamına genel bir bakış yapmayı yerinde buluyoruz. Böylece her iki dönem arasında var olduğu ifade edilen ayrımları görerek, bu farklılığın Anadolu içindeki yansımalarını daha net anlama şansına sahip olacağız. Dönemin kültür dokularını oluşturan teknolojik ve ekonomik anlamda çeşitli yapıların, Paleolitik ve Neolitik dönemlerden izler taşıdığı bir dönem olarak

17 9 tanımlanan Mezolitik, Paleolitik Çağ ile Neolitik Çağ arasında yer alan bir geçiş evresi olarak kabul edilmektedir. Mezolitik Çağ da, taş alet endüstrisinde, halen paleolitik gelenekli teknolojinin devam ettiği görülür. Bu konuda, çakmaktaşının yeni gereksinimler için yetersiz kalmasının insanları farklı alternatiflere yönlendirdiğini belirten Clark, Mezolitik Çağ da bu sorun için bulunan çözümün ise, mikrolitik aletler olduğunu ifade etmiştir. Mezolitik Çağ ın en çarpıcı özelliğinin mikrolitik aletler olduğunun altını çizen araştırmacı, bu aletler için en çok tercih edilen hammaddenin ise obsidyen, çakmaktaşı vb. taşlar olduğunun, bunların da kemik, odun ya da boynuz sapları üzerine yerleştirilerek yeni işlevleri karşılayacak şekilde tasarlandıklarının önemi üzerinde durmuştur (Clark,1962:35). Bundan çok uzak bir tanıma sahip olmayan Epi-Paleolitik ise, insanın halen göçebe bir yaşam süren avcı-toplayıcı ekonomik sistemi ile yerleşik, üreten ve tarım yapan, hayvan evcilleştiren ekonomik sistemi arasında olan bir geçiş dönemi olarak tanımlanmaktadır (Bar-Yosef, 1991: ). İnsan topluluklarının henüz bilinçli bir biçimde tarım yapmadıkları, arpa ve buğday yetiştiriciliğine dair belirtilerin yeni başladığı bir dönem olan Epi-Paleolitikte, mikrolitler fosil direktörleri olarak görülmekte, günlük yaşamda gerekli olan aletler taş, kemik ve odundan yapılmaktadır. Neolitik dönemin çiftçi ekonomisine doğru bir yön alan bu dönemde, insanların basit barınaklar yaparak yarı yerleşik bir yaşama geçmeye başladıkları da düşünülmektedir. Taş ve kemik endüstrisinin yanı sıra çok sayıda kara ve deniz yumuşakça kabukları ile bunlardan yapılan çok sayıda süs objeleri, Epi-Paleolitik ve Mezolitik sit alanlarında ele geçirilmiştir ( Bar-Yosef, 1998: ). Ancak teknolojik, sosyal ve ekonomik anlamda farklı bölgelerde görülen çoğu benzerliğe

18 10 rağmen tarihsel farklar, Yakındoğu ve Anadolu için söz konusu olmaz iken, Avrupa için bu ayrımın yapılmasına neden olmuştur. Paleolitiğin son aşaması olarak kabul edilen Epi-Paleolitik dönem çalışmaları, Avrupa dan Balkanlar a, Yakındoğu dan Anadolu ya kadar çok sayıdaki bölgeyi kapsayan geniş bir alana yayılmıştır. Ancak Anadolu, paleolitik döneme ait oldukça zengin buluntuları coğrafyası içinde barındırmasına rağmen, paleolitik dönemler ve özellikle de Epi-Paleolitik dönem çalışmaları konusunda, tatmin edici bir sayıya sahip değildir. Esasen Anadolu da pek çok merkezde, Epi-Paleolitiğe ilişkin verilerin mevcut olmasına rağmen, yapılan çalışmalar Öküzini ve Karain Mağaraları dışında sistemli olamamış, bu durum da, tezin bir kısmını oluşturan Epi-Paleolitik dönem içinde süs objesi yapımında kullanılan elemanların ve yapacağımız çıkarsamaların sınırlarının yalnızca belli birkaç alanla sınırlanmasına neden olmuştur. Bunun için bu koşulları hazırlayan nedenlerin ortaya konularak tartışılması gerektiği kanısındayız. Türkiye de Epi-Paleolitik sitlerini bir araya toplayan Harmankaya ve Tanındı, Türkiye nin kıtaların kesiştiği bir yer de oluşu ile, bu kıtalardaki paleolitik ve Epi- Paleolitik dönem buluntu toplulukları arasında bağlayıcı bir köprü görevi görmesi gerektiğini belirterek, Anadolu nun paleolitik açıdan taşıdığı önemi dile getirmişlerdir. Ancak bu zenginliğe karşılık Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü nce mali açıdan sağlanan desteğin yeterli miktarda olmaması, bu konuda çalışmalar yapacak uzmanların eksikliği ve günümüzdeki çağdaş araştırmacıların ancak birkaç bilim adamının çalışmalarıyla sınırlı olmasının, paleolitik ve Epi-

19 11 Paleolitik dönem araştırmalarını sekteye uğrattığını ifade etmişlerdir (Harmankaya ve Tanındı, 1996:8). Anadolu da mağara ve açık hava yerleşme yerlerinde sistemli ve ayrıntılı kazıların hemen hemen yok denecek kadar az olması, Afrika ve Avrupa ya nazaran, Türkiye için kesin bir kronolojinin henüz tam olarak kurulamamasına neden olmaktadır. Ancak çeşitli çalışmalar sonucunda gerek yüzey araştırmalarında gerekse kazılarda ele geçen prehistorik insanın alet repertuarı içinde yer alan yontma taş aletlerin özellikle Yakındoğu ve B.Avrupa nın endüstrileri ile biçimsel benzerliğine dayanarak karşılaştırmalı bir kronolojinin kurulmasına çalışılmış; ancak bunlar da eldeki problemlerin çözümü için çok yeterli olmamıştır. Yalnızca biçimsel benzerliklerden yola çıkılarak yapılan kıyaslamalarda, kronoloji şablonlarını aynı şekilde uygulamak mümkün değildir, sağlıklı sonuçlar vermez (Harmankaya ve Tanındı,1996:7-13). Bahsedilen bu araştırmalardan belki de en önemlisi Antalya daki Beldibi ve Belbaşı kaya altı sığınaklarıdır. Bu iki buluntu yerinde gerçekleştirilen kazılar sonucunda el geçirilen buluntular Bostancı tarafından Üst Paleolitik, Neolitik ve Mezolitiğe bağlanmıştır. Aletlerin tekno-tipolojik benzerliklerinden yola çıkılarak Yakındoğu ve Avrupa gibi bazı bölgelerle yakınlıklar kurulmuştur. Beldibi mezolitiği ile kısmen de olsa Natufien arasında bir paralellik kuran Bostancı, Beldibi nin bazı seviyelerinde deniz kabuklarına ve süs objelerine rastlandığını ifade etmiştir (Bostancı,1967:74-75). Sistemli bir araştırma olmaksızın tahminlerle yürütülen bu çalışmalara, bugün bazı araştırmacılar tarafından da kuşkuyla yaklaşılmaktadır. Ancak Akdeniz Bölgesi

20 12 içinde Epi-Paleolitik dönemin izleri kesinleşmiştir. Akdeniz Bölgesi nde yer alan Öküzini Mağarası yakınlarında yer alan Beldibi ve Belbaşı kayaaltı sığınaklarının paleolitik dönem için önem arz ettiği araştırmacılar tarafından dile getirilmektedir. Mutlak yaşlandırma sonuçlarının olmaması, daha sağlam karşılaştırmalar yapılmasını engellemektedir (Taşkıran,1995: ). İlerde yapılacak çalışmaların bu merkezlerin bugün için taşıdığı problemleri yok edeceği kanısındayız. Son yıllarda Epi-Paleolitik döneme ilişkin olarak yapılan çalışmaların umut verici olduğunu belirten araştırmacılar, Öküzini Mağarası ve Karain dışında, Trakya dahil Türkiye nin çeşitli bölgelerinde Epi-Paleolitik döneme ait yerleşim yerlerinin tespit edildiğini ifade etmişlerdir. Bu buluntular mağaralar, kaya altı sığınakları, açık hava yerleşimleri ve işlik yerlerinden ele geçmiştir. Anadolu da bu dönemi kapsayan buluntu yerlerinin çoğunun Akdeniz Bölgesi nde kümelendiği görülmekte, bunu Marmara, Güney Doğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi izlemektedir (Kartal, 2003:35). Yapılan çalışmalar sonucunda, Anadolu Epi-Paleolitiği hakkında edindiğimiz bilgiler, aslında bu dönemin kültür kalıntılarının izlerinin, Anadolu nun hemen hemen her yerinde mevcut olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Ancak Anadolu Epi-Paleolitiğinin sorunlarının giderilip; bu dönemin özelliklerinin bir çok boyutuyla görülebilmesi yapılacak çalışmaların çoğalması ile mümkün olacaktır.

21 13 3. ÖKÜZİNİ MAĞARASI Antalya nın yaklaşık olarak 32 km kuzeybatısında, Karain Mağara nın ise 1 km kuzeydoğusunda bulunan Öküzini Mağarası Torosların kratese dönemi alçak yamaçları içine açılmıştır. Küçük olmasına rağmen prehistorik dönemler açısından oldukça önemli konumda olan bir mağaradır. Deniz seviyesinden 300 m., önünde yer alan Traverten ovasından ise, 5m yüksekliktedir. Ağzı doğu-kuzeydoğuya doğrudur ve hemen yakınında karstik su kaynakları bulunmaktadır (bkz.lev.i)(kökten,1955: 271) Kazı Tarihçesi 1956 yılında ilk kez Kökten tarafından Karain deki çalışmalara paralel olarak saptanan Öküzini Mağarası ndaki ilk çalışma, sondaj niteliği taşır (Yalçınkaya., 1992:55) yılında Karain çevresi pleistosen ekolojisinin ve bu ekolojik ortam içindeki kültürel stratigrafinin tespit edilmesi amacıyla mağaradan sediman örnekleri alınmıştır. Ancak bu çalışmalar sırasında mağarada süregelmekte olan hızlı tahribat dikkat çekmiş ve burada ivedilikle bir kurtarma kazısının yapılması gerektiğine karar verilmiştir. Böylece 1990 yılında ilk sistemli kazılara başlanmıştır (Yalçınkaya., 1992:55). Öküzini Mağarası kazılarında çağdaş kazı sistemine göre çalışılabilmesi için, öncelikle mağaranın parsellenmesi gerekmiş ve bunun için mağaranın güneydoğu

22 14 köşesinde kazı (0) noktası belirlenmiştir. Mağarada kazılar, harfler ve rakamlarla kodlanmış, karelerde yapılmıştır. Öncelikle Kökten in sondaj çukurunun güneybatı kesitinin bulunduğu yerde kareler oluşturabilmek amacıyla iki eksen oluşturulmuştur. Buna göre X ekseni harflerle, Y ekseni rakamlarla kodlanmıştır. Bu eksenlerin (0) noktasına göre değeri 39 cm dir. Enine ekseni J, K, L, harfleri birer metre aralıklarla, oluşturulmuş; boyuna eksene ise 5,6 rakamları konulmuştur. Böylece giriş gözünün güneybatı köşesinde J5, K5, L5, J6, K6, L6 kareleri oluşturulmuştur (bkz.lev.ii) oluşturulan bu karelerde, buluntuların yatay ve dikey konumlarının daha detaylı bir biçimde belirlenmesi için çeyrek karelere bölünmüş ve bu çeyrek kareler a, b, c, d şeklinde adlandırılmıştır. Kazıya başlarken, öncelikle kesit üzerinde 0 ve VI arasında sıralanan bir jeolojik silsile saptanmış ve bunların sınırları, profil üzerindeki fişlerle belirginleştirilmiştir (bkz. Lev.III). Dikey olarak yapılan kazılarda, arkeolojik seviye ya da tabaka her 10 cm de AH olarak kodlanmıştır (Yalçınkaya., 1992:57) Ele geçen endüstrilerin tamamen karışık olan 0 seviyesi ile kısmen karışıklık gösteren 1. arkeolojik seviyenin dışında, Epi-Paleolitik özellikler gösterdiği görülmüştür. Özellikle 20. seviyeye kadar, bu durum, kendisini ortaya koymaktadır. Ele geçen endüstriye genel bir bakış yapacak olursak: Yontmataş aletlerin temelde ön kazıyıcılar ve geometrik mikrolitlerden oluştuğu, bunlar içinde üçgen, yarımay, ve trapezleri içeren geometrik formların yanı sıra özellikle yarımayların dikkat çektiği görülmüştür. Yine sırtı düz devrik dilgicikler, düzeltili mikrolitler ve geniş üçgen

23 15 tipler, çeşitli tabakalara rastlanan budanmış minik parçalar, dişlemeliler ve bunlara ek olarak taşkalemler, saplı parçalar alet topluluğunun diğer kısmını oluşturmaktadır. Buluntular içinde yer alan diğer bir grubu da, radyolaritten üretilmiş boncuk taneleri ile üzeri gravürlü çakıl parçaları oluşturmaktadır. Kazı sezonunda çeşitli arkeolojik seviyelerden elde edilen yaş sonuçlarının ilki Harward Üniversitesi nden gelmiştir. Buna göre: Dolgunun üst kısımlarına doğru yani 6. ve 7. arkeolojik seviyeler G.Ö /- 500 (Gx-16283), tabana doğru 19. ve 20. arkeolojik seviyeler G.Ö /- 280 (Gx-16284) C14 yaşları vermiştir. Yalçınkaya nın bildirdiğine göre bu yaşlar, tipolojik olarak yapılan Epi-Paleolitik tanımlamasını doğrulamasının yanı sıra, Karain in kronostratigrafik durumu ile Öküzini nin kronostratigrafisini karşılaştırmak için büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Elde edilen sonuçlardan biri de, daha önce Karain de yapılan çalışmalar sonucunda Karain B gözünün 18. arkeolojik seviyesinin G.Ö /-400 (Hv.14374) C14 yaşı verdiği ve Öküzini nin alt seviyelerinin Karain B nin Geç Üst Paleolitiki ile çağdaş olduğu yönündedir. Ancak Öküzini nin üst seviyeleri, Karain den daha geç görünmektedir. Bu da yapılan tipolojik gözlemlere uygunluk göstermektedir ve 1991 yıllarında yapılan kazılar sonucunda Öküzini nde A ve B olmak üzere iki profil oluşturulmuştur (bkz. Lev.IV)1990 ve 1991 yılları kazılarının profilleri üzerinde görülen kalker taş kuşağının, daha sonraki dönemlerde açılmış olabilecek bir mezar çukuru ile kesilmiş olduğu ortaya konularak bu gömütün yaşı C14 analizleriyle G.Ö /- 140 olarak belirlenmiştir (Yalçınkaya., 1994:44).

24 16 Kültürel stratigrafi açısından 1991 yılı kazılarına bakıldığında, J5c, I5d, I6d çeyrek karelerinin, karışıklık gösteren ilk seviyesinin dışında, diğerlerinin Epi-Paleolitik görünümlü mikrolit aletler verdiği görülür. Yine bu yılın kazılarına bakıldığında kemik endüstrisinde bir çeşitlenme görülmekle birlikte, öğütme, dibek ve sürtme taşlarına rastlanmaktadır.yalçınkaya dan öğrendiğimize göre; I6b/ 3, 4, 5, 6, 7- I6d/ 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 I5d/ 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11- J5c/ 3, 4, 5, 6, 8, 10 gibi çeşitli seviyelerden deniz yumuşakça kabukları ele geçmiştir. Mağaraya dışardan taşınarak getirildiği bildirilen bu kabukların çoğu, delinerek takı elemanı olarak kullanılmıştır.yine I6d/5 seviyesinden ala geyik kesici dişinden şekillendirilerek delinmiş bir kolye ile I6b/2, 15d/3 arkeolojik seviyesinden radyolaritten yapılmış yassı, daire şeklinde delinmiş iki boncuk tanesi ele geçen takı elemanları arasında yer almaktadır. Şimdiye dek yapılmış tüm kazılarda sıkça kömür örnekleri toplanmış olmasına rağmen, ateşin kullanıldığına dair herhangi bir ateş izine ya da ocağa rastlanılmamıştır. Ancak 1992 yılında mağaranın iskanı boyunca ateşin kullanıldığı gösteren, üç tane ocak izi kaydedilmiştir. Bunlardan iki tanesinin yan yana olduğu, üçüncüsünün ise daha alttaki seviyelerde yer aldığı belirtilmekte, ocakların içinde zaman zaman bulunan kömür parçalarının ise, paleoekoloji açısından taşıdığı değere dikkat çekilmektedir. Endüstrinin arkeolojik seviyelere göre değişimine değinen Yalçınkaya, geometrik mikrolitler olarak adlandırılan aletlerin genel olarak üst seviyelerde yoğunlaştığını, alt seviyelere doğru kaybolduklarını, ancak bütün silsile boyunca görülen ortak alet tipinin ön kazıyıcılar olduğuna dikkat çekmektedir.her yıl

25 17 olduğu gibi söz konusu yılın kazılarında da delinmiş yumuşakça kabukları, radyolarit boncuk, bızlar ve işlenmiş diğer kemik objeler gün ışığına çıkarılmıştır. Hemen hemen tüm seviyelerde fauna kalıntılarına rastlanmıştır. Bu konuda Prof. A.Gautier kazı sonuçlarından yola çıkarak, en azından üç tafonomik sınıf ayırt edilebileceğini ifade etmiştir. Bu sınıflandırma içinde en önemli grubu, avlanarak tüketilen hayvanlardan olan yabani koyun, keçi, ala geyik, domuz, karaca gibi hayvanlar olduğunu saptayan Gautier, ikinci grup olarak işlik yeri ürünlerini belirtmiştir. Bunlar Akdeniz den gelen deniz yumuşakçalarını içermektedir. Bunların çoğunu da delinmiş süs eşyalarını oluşturmaktadır. Bu grup içine temel av hayvanlarına ait çalışılmış kemiklerin girdiğini belirten Gautier, üçüncü gruba insanla çağdaş olan kalıntıları yerleştirir. Yani bunlar yılanlar, yengeçler, balıklar gibi insanlar tarafından isteyerek getirilmemiş, mağaraya çeşitli yollardan gelmiş kalıntılardır sezonunda C14 yöntemi sonucunda elde edilen yaşlarla birlikte, önceki yıllarda elde edilen sonuçları da kapsayan bir tablo aşağıda görülmektedir (Yalçınkaya.,1994:43-52).

26 18 ÖKÜZİNİ MAĞARASI C14 YAŞLARI ÖRNEK NO LAB. NO ARK. SEVİYE C14 YAŞI ÖRNEK 1. (RT-144) (AH5) G.Ö /-115 ÖRNEK 2. (GX-16283) (LV- (AH6+7) G.Ö / ) (AH6+7) G.Ö /-100 ÖRNEK 5. (RT-1442) (AH 13+14) G.Ö /-90 ÖRNEK6. (GX-16283) (LV- AH(19+20) G.Ö / ) (AH19+20) G.Ö /-360 L5c/d GH:7 (LV-2057 D) (AH27) G.Ö /-290 RT: Weizmann Institute of Science GX: Geochron Labaratories Division ( A.B.D) LV: Universite Catholique de Louvain (Belçika) 1993 yılı Öküzini kazıları, B profilinde ve A profilinin önündeki zemin üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu yıl yapılan kazılar 1992 sezonunda açığa çıkartılmış olan ocak yerleri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Burada tespit edilen ocakların küvet biçiminde olduğu rapor edilmiştir. Bu ocakların kaya bloklarından paravanlar arasına kurulmuş olmaları, mağaranın diğer kısmındaki ocakların aksine, erozyona uğramadan orijinal formlarını korumalarını sağlamıştır. A profilindeki çalışmaların amacı, Yalçınkaya nın bildirdiğine göre; ana kayaya ulaşarak mağaranın dolgularının hangi derinliğe kadar indiğini saptamak ve A profilini tamamlamaktır. Kazı sonunda elde edilen sonuçlar, gerek B profilinin, gerekse de sondaj ın kazılan tüm seviyelerinin Epi-Paleolitik in çeşitli evrelerine ait olduğu yönündedir (Yalçınkaya., 1996: 24-25).

27 yılında gerçekleştirilen kazıda, sondaj kazısı, mezar kazısı, B profili kazısı, zemin kazısı ve C profili kazısı olmak üzere 5 aşamalı bir süreç izlenmiştir yılında başlatılan sondaj kazısına devam edilmiştir. Üç çeyrek karede 32, ; bir çeyrek karede 33 arkeolojik seviyenin tabanına kadar inilmiş ancak 5.12m kotunda ortaya çıkan iri kaya blokları, daha derinlere inmeyi engellediği için çalışmaya ara verilmiştir. Yapılan bu sondaj kazısının A profilinin mağaranın tabanına doğru uzantısının saptanabilmesine olanak verdiğini söyleyen Yalçınkaya, stratigrafik açıdan, yaklaşık 1m derinlikte kızıl renkli in-situ sedimanlarla, koyu renkli atık sedimanların birbiriyle açık bir sınır oluşturduğunu, arkeolojik olarak ise, bu atık topraklar içinde aktüel ve arkeolojik objelerin karışık bulunduğunu ifade etmiştir. Sondajda 30. arkeolojik seviyeye kadar çok zengin bir buluntu topluluğunun bulunduğu ancak 33. seviyeye kadar azaldığı dile getirilmiştir. Buluntuların niceliğinin yanı sıra niteliğinde de belirgin bir değişimin yaşandığı, Epi-Paleolitiğin eski bir evresi ya da Üst Paleolitiğin geç bir evresine ait olduğu rapor edilen diğer görüşlerdendir. B profilinin üstünde yer alan 5 çeyrek karede mezar kazısı gerçekleştirilmiştir. Mezar kazısının amacı daha önceki yıllarda bulunan bir Epi- Paleolitik mezara ulaşmaktı. Ancak aktüel seviyenin kaldırılmasından sonra, Neolitik katta, yeni bir mezarın ortaya çıkmaya başladığı görülmüş, planimetrik bir çalışmayla ve özenle açılan mezar, hoker pozisyonunda bir insan iskeleti vermiştir (bkz. Lev.V) Ancak gerçekleştirilen mezar kazısı sırasında, Neolitik ve Epi- Paleolitik seviyelerin birbirine karıştıkları gözlemlenmiştir. Mezar içinde rastlanan dibi in situ, kırılmış bir kap, kırık bir taş idol ile çok sayıda kolye tanesi, ölü hediyesi olarak yorumlanmış ve ölü gömme geleneğine ışık tutması açısından önemi

28 20 belirtilmiştir. B profili kazısının yapılmasının amacı, beş çeyrek karenin kazıldığı B profilinde, daha önceki yıllarda J10c çeyrek karesinde ortaya çıkan ocağın sınırlarının belirlenmesi olarak saptanmıştır. 15. seviyede belirlenen bu ocağın, dört çeyrek kare içinde yayıldığı görülmüş, söz konusu ocağın yatay planda yuvarlak, dikey planda küvet biçiminde olduğu belirtilmiştir. B profili kazısı sonucunda ortaya çıkan kesitin görünümü şu şekilde ifade edilmiştir. En üst jeolojik seviyede (0), irili ufaklı taş döküntüsü yer almakta, bunun hemen altında lokal ve süperpoze kül katmanları bulunmaktadır. Daha alttaki tabakalar yatay bir konumdadır ve çok sayıda arkeolojik belge içerir. İlk olarak 1992 yılında başlanan zemin kazısı na 1993 yılında ara verilmiş ve 1994 yılında tekrar başlanmıştır. Zemin kazısından beklenilen, mağara tabanındaki jeolojik ve arkeolojik seviyeleri gün ışığına çıkarmak ve ortaya çıkan kesitlerin seviyeleri ile bağlantılarını sağlamaktır yılının en yoğun kazısının gerçekleştiği kazı C profili kazısıdır. Kökten in sondaj çukurunu çevreleyen bütün kesitleri ortaya çıkararak, jeolojik ve arkeolojik seviyelerin mağaranın içindeki yatay ve dikey uzanımlarını gün ışığına çıkarmak ve kesitin tamamına ulaşmak amaçlanmıştır. Ancak sedimanların tahrip olması, düz uzanan bir profil elde etmek yerine, köşelerle birbirinden ayrılmış kesitler elde edilmiştir. Böylece C profilinde (bkz. Lev.VI) N ile MI ve M2 kesitleri elde edilmiştir. MI kesiti V. jeolojik seviyede ateş izleri vermiştir. Bu seviye ayrıca çok yoğun arkeolojik ve paleontolojik buluntu topluluğu içerir. Kazı sonunda elde edilen bulgular, Epi-Paleolitiğin çeşitli evrelerine ait kalıntıların gerek tipolojik, gerekse de teknolojik açıdan daha önceki yılların buluntularının

29 21 izlerini taşıdığı yönündedir yılında verilen C14 yaşlarına, bu sezonda yenileri eklenmiş ve aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (Yalçınkaya.,1996: 25-31): JEOLOJİK SEV. ARK.SEV. KARE LAB. TARİH( G.Ö) IaI 16 GIF A /-140 IbI L5 HD /-80 IbI L5 HD /-80 IbI 5,6 L5 ETH /-80 IbI L5 ETH /-90 IbI L5 HD /-115 Ic top K5c RT /-530 Ic K5c Gx /-100 Ic K5c Lv /-90 Ic L5 ETH /-90 II L5 ETH /-90 II L5 HD /-90 II L5 ETH-8Ç /-90 III L5 ETH /-90 IV L5 HD /-110 IV L5 HD /-80 IV K5c RT /-90 IV-V 13 J6a LV /-180 V-V18 14 J5c LV /-210 VIa L5 HD /-120 VIa L5 HD /-120 VIa L5 HD /-75 VIb K5c GX /-180 VIb K5c LV /-280 VIb 20 L5 HD /-310 VIb L5 HD /-270 VIII 25 L5c LV /-280 VIII-IX 25 L5d LV /-190 IX-X 27 L5c/d LV /-90 GIF: Gift Sur Yvette (Fransa) HD: Heidelberg (Almanya) ETH: Zurich AMS (İsviçre) RT: Weizmann Institute (İsrail) GX: Geochron Laboratories Division (A.B.D) LV: Louvain (Belçika)

30 22 Öküzini nde sürdürülen aktüel incelemelerden yola çıkılarak mağarada prehistorik etkinliklerin izleri 6 teknik evreye ayrılmaktadır. Bahsedilen bu çalışma Öküzini Mağarası kazılarının arasında geçen süreç boyunca ortaya çıkan sonuçlardır: G.Ö yıl civarında yaşlandırılan birinci topluluk, düz sırtlı, çoğunlukla sivri, ya da sırtları hafifçe çıkıntılı aletler, dilgi üzerine ön kazıyıcılarla ve birkaç budanmış dilgi ile temsil edilirler. Bu sırada avcılık, keçi ve ala geyiklere yöneltilmiştir. G.Ö e doğru insan etkinlikleri bin yıllık aradan sonra tekrar görünmeye başlamış ve avcılar hemen hemen yalnızca koyun ve keçilere dönmüşlerdir. Alet çantası içinde uzun üçgenler ve sırtlı dilgicikler yer alır. G.Ö e doğru üçüncü evre tamamen yeni bir hiatüsü kapsar. Çekirdekler daima iki kutupludur; taşımalıklar dilgi üzerine ön kazıyıcılar, çoklu çontuklu dilgiler, taş kalemler ve muntazam olmayan mikrolitlerin üzerinde kullanılmışlardır. Avcılık tablosu içinde geyiklerinde yer bulmasına karşılık, temel olarak koyundan oluştuğu görülür. G.Ö yıl civarına yaşlandırılan dördüncü grupta artistik ya da sembolik üretimin ortaya çıktığı görülür. G.Ö e doğru gerçekleşen yeni etkinliklerde, karışmış karma bir taş endüstrisi ile birlikte seramik parçaları ve cilalı bir balta Neolitik i işaret eder (Yalçınkaya, 1997:12-13) kazı sezonunda 1,2,3, No.lu Alanda ve 1994 yılında başlayan sondaj çukurunda çalışılmış; 1996 yılında ise 1 No.lu Alan ile sondaj kazısına devam

31 23 edilmiş, B profili ve önünde bulunan zemin kazılmıştır yıllarını kapsayan 1 No.lu Alan kazısında Holosene ait bir mezar bulunmuştur. İlk mezar 1994 yılında hocer pozisyonunda bulunmuştu yılında bu gömütün ayak ucunda ikinci bir mezar yeri ve mağaranın girişe doğru uzantısında başka bir bireye ait ayak kemikleri bulundu kazı sezonunda tamamen açılan II No.lu mezarda da, iskeletin daha önceki mezarda olduğu gibi hocker pozisyonunda olduğu görüldü. Özbek e göre yaşlarında ölmüş bir kadına ait olan bu gömütün etrafı çember biçimli bir taş duvar ile çevrelenmişti. Ayak ucuna ikinci bir kap yerleştirilmişti.ii. mezarın doğu yönünün bitişiğinde, üçüncü bir mezar daha açığa çıkartıldı. II. No.lu mezarda olduğu gibi sağ tarafı üzerine yatırılmış güney-güneybatı/ kuzey- kuzeydoğu yönünde uzanmaktaydı. Bu mezarında hocker pozisyonunda olduğu söylenebilir. Mezarın çevresi çember biçiminde taş duvarlarla çevrelenmiş ve ölü hediyesi olarak yine küçük bir kap bırakılmıştır. III.No.lu mezarın yaklaşık 2m kuzeydoğusunda V.No.lu mezar açığa çıkartılmıştır (bkz.lev.vii) diğer mezarda olduğu gibi bu mezarda da mezar hediyesi olarak bir kabın bırakıldığı saptanmıştır. Sonuç olarak I.No.lu Alanın Neolitik ya da Erken Kalkolitik ait bir nekropol olduğu belirtilmektedir. II.No.lu Alan kazısında buranın tümüyle Epi paleolitik Çağ kalıntıları verdiği kaydedilmiş; mikrolitler, ön kazıyıcılar, dilgicik çekirdekleri yoğun olarak ele geçmiştir. III. No.lu alan kazısında ise antropik etkilerin belirtilerinin bir hayli yoğun olduğu görülmüş ve kazı yönteminde değişiklik yapılması zorunluluğu doğmuştur. Her arkeolojik seviye 10cm den 5cm ye indirilerek kazılmış, jeolojik seviyeler daha çok dikkate alınmıştır. Bu alanda da II.No.lu alanda olduğu gibi, Epi- Paleolitik döneme ait malzeme ele geçmiştir (Yalçınkaya ve diğ.,1998:48-55).

32 yıllarını kapsayan sondaj kazısında, 1994 yılında A profilini ana kayaya indirmek, eski kazıların sınırlarını saptamak ve mağara stratigrafisini bütünüyle ortaya koymak amaçlanmıştır. Eski kazılara ait in situ olmayan sedimanlar in situ seviyelere indirilerek kaldırılmıştır. Kazılar sırasında VI, VII, VIII, olarak adlandırılan üç jeolojik seviye tespit edilmiştir. VI. jeolojik seviyede dağınık bir biçimde ateş izlerine ve kömür parçalarına rastlanırken, kahve renkli olan VII. jeolojik seviyeye denk gelen arkeolojik tabakaların yoğun bir buluntu topluluğu içerdiğine dikkat çekilmiş ve buradan çıkan kemiklerin büyük çoğunluğunun otçul hayvanlara ait olduğu belirtilmiştir. Kırmızı renkli ve killi bir sediman içeren VIII. seviyenin VI. Jeolojik seviyeden çok daha bol buluntu içermesi ve taşlı oluşuyla ayrıldığı, belirtilen diğer sonuçlar arasında yer almaktadır (Yalçınkaya ve diğ., 1998:47-58) yılı kazı sezonunda mezarlık alanı, B profili ve zemin kazısı olmak üzere 3 ayrı alanda çalışılmış; toplam 36 çeyrek karede 82 arkeolojik seviye kazılmıştır. Mezarlık alanı holosen döneme ait bir alandır. Burada yapılan kazının Öküzini Mağarası holosen dönem katlaşımını bütünüyle ortaya koyacağı düşünülmektedir. Mezarlık alanına buluntular açısından bakıldığında, 1.ve 2. arkeolojik seviyelerin Roma Dönemi ne, 3, 4 ve 5. arkeolojik seviyelerin ise Protohistorik döneme ait olduğu saptanmıştır. Yontma taş endüstri elemanları yine en yoğun bulunan gruptur. Süs objeleri içinde yer alan, radyolarit ve denizel yumuşakçalardan yapılmış çeşitli boncuk taneleri, dentalium boncuk çekirdeği rastlanan diğer buluntular içinde yer alır. B profili kazısı sonucunda buranın Epi-Paleolitik boyunca mutfağa ilişkin uğraşların yürütüldüğü bir alan olduğuna kanaat getirilmiştir. Zemin kazısı

33 25 sonucunda, özellikle VII. VIII, jeolojik seviyelerinin çok miktarda arkeolojik buluntu içerdiği tespit edilmiştir (Yalçınkaya ve diğ., 1999:39-45). Mevsim normallerinin üzerinde görülen yağışlar, Öküzini Mağarası dolgularını, bir miktar zarara uğratmıştır. Doğa koşullarının olumsuzluğu nedeniyle 1998 yılı kazısı yalnızca 1. No.lu mezarlık alanında tek bir tabaka ile 3. No.lu Alanda tek bir çeyrek karede gerçekleştirilmiştir. Mezarlık alanından ele geçen buluntulara bakıldığında, Pleistosen ve Holosen e ait sedimanların ve dolayısıyla da buluntuların karışık olduğu belirtilmektedir. Mezarda ölü hediyesi olarak bırakılan eşyaların, çanak-çömlek parçaları, obsidyenden bir ok ucu, kemikten ve dentaliumlardan boncuklar, denizel yumuşakça kabuklarından kolye taneleri olduğu görülmekte ve bütün bunlar holosen buluntu topluluğuna atfedilmektedir. III No.lu Alanın ise yoğun bir insan aktivitesine sahne olduğu görülmüş; bulunan ocak kalıntılarının ise bunu kanıtlayan izler olduğuna kanaat getirilmiştir. Epi-Paleolitiğe ait olan tüm buluntular içinde yer alan ön kazıyıcılar, geometrik olmayan mikrolitler ve mikro uçlar gibi dönemin tipik aletlerinin Karain B gözü ile benzerliğine dikkat çekilerek; bütün Epi-Paleolitik silsile boyunca yer yer bulunan kemik endüstri içinde bızların, Öküzini içinde özelleşmiş gibi göründüğü ifade edilmiştir (Yalçınkaya ve diğ., 2000: 29-33) yılı Öküzini kazısı, C profilinin alt kısmında ve M3 kesitinin devamındaki sondaj alanında gerçekleştirilmiştir yılı M3 kesitine yaslanan ve en alttaki kotlara denk gelen kısımda büyük kalker bloklarla karşılaşılması, bu blokların ana kaya olup olmadığı noktasında, zamanın yeterli olmamasından dolayı, netliğe

34 26 kavuşamamıştır. Bu yıl bu sorunun çözülmesi umularak gerçekleştirilen kazıda L7d, M6c, M7a ve M7c çeyrek kareleri kazılmıştır. M7c nin 27. arkeolojik seviyesinde yoğun bir kül depolanmasına rastlanmıştır. Bu insan aktivitesini ve dolayısıyla da oturma tabanını gösteren önemli bir kanıttır yılında kazılan tüm seviyeler Epi-Paleolitik endüstri toplulukları ve hayvan kalıntıları vermiştir. Bunun yanı sıra dentaliumdan boncuk çekirdekleri, boncuk taneleri ve kemik alet olarak yalnızca tek bir bız gün ışığına çıkarılmıştır. Öküzini nin alt seviyelerine doğru kemik endüstri öğelerinde gözle görülür bir azalma dikkat çekmektedir. Faunal buluntular içinde av hayvanlarının çoğunu, koyun ve keçinin oluşturduğu saptanmış; buluntular içinde keçiye oranla koyun kalıntılarının çok daha fazla olduğu kaydedilmiştir (Yalçınkaya ve diğ., 2001:23). Elde edilmiş olan buluntu topluluğunun niceliği, Öküzini nin çok önemli bir Epi- Paleolitik merkez olduğunu göz önüne sermektedir Sedimantasyon ve Stratigrafi Torosların Kratese dönemi kalkerli alçak yamaçları içine açılmış, küçük fakat kültür tarihimiz açısından oldukça önemli olan Öküzini Mağarası, karstik bir mağaradır. Erimeye uygun karbonatlı ve sülfatlı kayaların yeraltı suları tarafından aşındırılması ile meydana gelen karstik mağaralar, belirli parametrelere bağlı olarak oluşmaya başlar ve gelişirler. Kısa mesafeler dahilinde büyük değişiklikler gösteren bu parametrelerin etkinlik dereceleri ve karşılıklı etkileşimleri sonucu, mağaralar gelişir ve şekillenirler. M. Pawlikowski nin çalışmaları, buranın karstik bir kanaldan

35 27 ayrıldıktan sonra üst pleistosen esnasında ilk defa açıldığına işaret eder. Mağaranın kurumasından sonra, iri kalker bloklarındaki çökme, girişin ve terasın morfolojisini etkilemiştir (bkz. Lev:VIII) (Otte ve diğ., 1995: 931). Öküzini Mağarası nın kültürel stratigrafi ve kronostratigrafisini problemlerini tam olarak ortaya koymak adına 1989 yılından itibaren Tübingen ve Ankara Üniversitesi ortak çalışmalar içinde yer almıştır (Otte ve diğ., 1995:931). Sondaja başlamadan önce, mağarada Kökten in kazısından arta kalan 1,5 m genişlikteki doğu-batı profili temizlenmiş ve sınırları kesin olarak belirlenmiştir. Aynı alan içinde tam ve dikey yeni profil oluşturulmuştur. Kökten in kazısından arta kalan iki parça halindeki döküntülerden üst kısım sert, alt kısım ise gevşek ve çakmaktaşının bol olduğu bir seviyedir. Üst seviyelerde killi ve kalın bir tabaka içeren seviyelerden sonra, farklı sedimantolojik tipler barındıran bir koleksiyon içinde kuru, çakıllı bir seviye ile, bej renkli, balçıklı bir sedimanın iri taneli döküntülerle oluşturduğu dağınık bir seviye yer alır. XII. jeolojik seviyeden VI. jeolojik seviyenin başlangıcına kadar toprak rengi kırmızı, oldukça nemli ve ıslaktır. Bu seviye killi terrarrossa sediman içerir (bkz.lev:ix). Alt seviyelere doğru sedimanlar kahverenkli olup, daha çok antropojeniktir. Kalınlığı 1cm den az olan daha ince, kil parçalarıyla tamamen kaplı olan bu seviyede, genellikle tüm tabaka içinde odun kömürüne rastlanmıştır. Sediman analizlerinin sonuçlarına göre; en aşağıdaki sedimanların civarındaki alandan toplanan yerin materyalini tamamıyla küçük kalker parçaları

36 28 oluşturmaktadır. En üstteki seviyeleri oluşturan C ve D çok daha heterojendir. Bu üst seviyeler, kalker parçalarını ve kahverengi sedimanların kapsar; ancak bu seviyelerin başlıcalarını gri renkli kalker tebeşir oluşturur; bu kısım özellikle insanlar tarafından oluşturulmuştur (Albrecht ve diğ., 1992: ).

37 29 4. EPİ-PALEOLİTİK SÜS OBJELERİ Takı kullanımı ve süslenme geleneği insanlık tarihi içinde Üst Paleolitik dönemle birlikte başlamıştır. Üst Paleolitiğin başlangıcında gömülmüş insan vücutları üzerinde in situ olarak ya da oturma yerleri içinde dağınık olarak ele geçen bu objeler, bilezikler, kolyeler, saç süsleri ve kolye uçları (pendant) gibi oldukça ileri bir zevk ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Küçük topluluklar halinde yaşayan insanların bulundukları coğrafi çevreden temin edebildikleri doğal malzemelerle tasarladıkları takılar, günlük yaşamlarını devam ettirirken kullandıkları eşyalar olma özelliklerinin yanı sıra, gömüt pratiklerinin bize bıraktığı kalıntılardan sağlanan bilgilere göre, majik anlamlı ve zamanla ritleşen, geleneksel yaşamı bütünleyen elemanlardır. Bu nesneler içinde boncuklar, ortaya çıktıkları zamandan itibaren insanlığın başından beri tercih ettiği ve kullandığı eşyalardır. Üst Paleolitik ile başlayan bu gelenek Epi-Paleolitik döneme de yansımış ve günümüze kadar gelişerek devam etmiştir. Büyüklü küçüklü çeşitli boyut ve biçimlerde karşımıza çıkan bu eşyalar, tek parça halinde kolye ucu ile çok sayıdaki boncuğun bir araya getirilerek oluşturulduğu kolye olarak, taç yapımı, saç süsleri, bileklik ve çoğu zamanda giysilerin üzerinde dekor amaçlı olarak çok farklı şekillerde kullanılmışlardır. Bu objelerin yapımında kullanılan hammaddelerin başında taş ve yumuşakça kabuğu gibi doğadan rahatça temin edebileceği nesneler gelir. Ayrıca prehistorik insanın yiyecek gereksinimini temin ettiği hayvanların bazılarının kemik ve dişleri de yine boncuk yapımı için

38 30 kullanılan materyaller arasında yer alır. Yiyecek kültürü içinde yer alan yumuşakçaların yanı sıra bazı hayvanların kemik ve dişlerinin süs eşyası için kullanımı, dönemin faunası konusunda da ipuçları vermektedir. Taşların ve yumuşakça kabuklarının, takı yapımında kullanılan materyaller içinde daha fazla tercih edildiği görülmekte; Öküzini buluntuları içinde de en çok bu hammaddelerin varlığı dikkat çekmektedir. Daha estetik bir görüntüye sahip olmaları belki de bu tercihin nedenini açıklayabilir. Özellikle taşları bir süs elemanı haline getirmenin ve bir taşı ilkel yöntemlerle işlemenin zorluğu düşünüldüğünde bu mantıklı gibi görünmektedir. Bölgeler ve bölgelerin ekolojik ortamlarına göre değişebilme özelliği belirgin olan bu nesnelerden yumuşakça kabuklarının, gölsel, denizel, ve karasal olmak üzere üç türü belirmekte ve bunlar içinde özellikle de deniz kökenli hayvanların kabuklarının kullanıldığının önemi üzerinde durulmaktadır. Deniz kökenli yumuşakça kabuklarından en çok tercih edilen türün dentalium ve türleri olduğu ayrıca Columbella Rustica, Arcularia Gibossula gibi çeşitli boyut ve biçimlerde yumuşakça kabuklarının da boncuk yapımı için kullanılmış olduğu dile getirilmektedir. Sınırlarını Yakındoğu ve Anadolu olarak belirlediğimiz süs objelerinin özelliklerini bu iki bölgeden yola çıkarak verecek olursak şunları söyleyebiliriz: Levantine Epi-Paleolitiği konusunda çalışmaları bulunan araştırmacıların bu bölgeye ilişkin raporlarının sonuçlarına göre, kullanılan materyallerin jeolojik gruplar içinde belli bir kronolojiye yerleştirildiği görülmekte; bazı türlerin kaynağının tek bir

39 31 denizden sağlanmasına karşılık, bir takım türlerinde kaynağına birkaç yerde rastlandığı ifade edilmektedir. Örneğin dentaliumların bazı cinsleri Akdeniz ve Kızıl Deniz de bulunuyorken, bazılar yalnızca Akdeniz kaynaklıdır; basket ya da nassa olarak anılan Arcularia yalnızca Akdeniz de bilinen bir türdür (Reese, 1988: 613). Süs objesi yapım geleneğinin en önemli hammaddelerinden biri olan yumuşakça kabuklarının Anadolu ve Yakındoğu için taşıdığı ortak paydalar dikkat çekicidir. Bu benzerliğin nedeninin her iki bölgenin de Akdeniz e kıyısı olması sebebiyle gerçekleştiği kanısındayız. Bahsedilen benzer türler arasında, Columbella, Arcularia, Dentaliumun birkaç türü, Acanthocardia gibi deniz kaynaklı yumuşakçalar gelir. Boncuk yapımında kullanılan türler arasında Yakındoğu oldukça zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Bu durum bölgede Epi-Paleolitik merkezli sit alanlarının, hem Kızıl Deniz, hem de Akdeniz ile kıyı bağlantılarının olması ile ilişkilidir. Bütün bunların yanı sıra, Yakındoğu da Epi-Paleolitik dönem buluntu veren noktaların çokluğu ve yapılan çalışmaların da bu yoğunlukla eşdeğer oluşu, kemik, taş, diş, ya da yumuşakça kabuklarından yapılan boncuk, kolye, pandantif olarak kullanılan takılar ya da diğer dekorasyon amaçlı kullanımların, tür, biçim ve boyut bağlamında çeşitliliğinin ortaya çıkarılmasına imkan sağlamıştır. Ancak Yakındoğu da, bu konuya ilişkin, çok sayıda arkeolojik alanda gerçekleştirilmiş olan çalışmalar üzerinden yaptığımız literatür taraması sonucunda, boncuk yapımı için kullanılmış olan ana maddelerden birinin ve elde edilen sayılardan vardığımız sonuca göre de en önemlisinin, yumuşakça kabukları olduğunu gördük. Dentaliumlardan kesilen boncuk örnekleri de, yine bu kategori içinde değerlendirdiğimiz, sayıları oldukça çok

40 32 olan boncuk hammaddelerindendir. Benzer bir geleneği Avrupa Mezolitiği içinde de görmekte mümkündür. Yaklaşık olarak G.Ö civarında iskan edilmiş olan İngiltere de yer alan Star Carr sitinde de, bu kalıntıları görmenin mümkün olduğunu ifade eden araştırmacılar, Star Carr dışında Avrupa nın genelinde, delinmiş diş ve yumuşakça kabuğundan yapılan boncuklara yoğunlukla rastlandığını belirtmişlerdir. Almanya nın güneyinde Ofnet ten elde edilen bulgulara göre, kafataslarının olduğu bir çukurda, kişisel süs eşyaları ve birkaç mikrolitik ile birlikte kırmızı renkli okrlar ele geçirilmiştir. Yine Batı Almanya da, M.Ö e tarihlendirilen Neuwied Havzası nda yer alan, Gonnersdorf buluntu yerinde, Magdalenien bir tabakada ele geçirilen delinmiş tilki köpek dişleri, geyik dişleri ve fosil boynuzundan küçük boncuklar (Clark,1980: ) bu geleneğin, yakın zaman evrelerinde Avrupa da da varolduğunun kanıtlarındandır. Epi-Paleolitik veren buluntu yerlerinin çoğunda, süs eşyası olarak kullanılmış, hammaddesinin farklılığı ile ayrılan boncuklara da rastlanmaktadır. Avrupa da yapılan boncukların bazılarının amberden yapıldığı, Yakındoğu da İsrail in güneyinde yer alan Rosh Horesha daki Natufian bir sitte çok ender rastlanan, Yakındoğu da kullanılmış en eski örneği tabir edilen malahitten yapılmış boncukların ele geçirildiği kaydedilmiştir. Hammadde bağlamında değerlendirebileceğimiz diğer bazı materyaller içinde, dişlerin varlığı belirgindir. Kazılar sonucunda Epi-Paleolitik merkezlerden ulaşılan bilgilere göre, boncuk yapımı için özellikle ayı, geyik, fok, rengeyiği dişlerinin kullanıldığı ifade edilmiştir. Yakındoğu Epi-Paleolitik süs objeleri içinde kolye, ve pendant olarak kullanılan objelerin yanı sıra, bileklik olarak kullanılmış olan eşyalara da rastlanmaktadır. Yine

41 33 bunların büyük çoğunluğunun yumuşakça kabuklarından yapıldığı kaydedilmiş ve özellikle bu tip buluntuların mezar gömütlerinden elde edildiği ifade edilmiştir. Yakındoğu daki çalışmalar sonucunda sit alanlarından ele geçen boncukların bir kısmının da ceylan podialinden yapılmış olduğu bu bulgulara eklenmiştir (Reese,1988: ). Hammadde olarak, doğada hazır bulduğu maddeleri kullanmış olan prehistorik dönem insanlarının Anadolu içinde bu geleneği yaşatmaya başladıkları zaman, Üst Paleolitik döneme tekabül eder. Anadolu da Epi-Paleolitik döneme ilişkin verilerin az olduğunu ve kaynak olarak tespit edilen merkezlerden en önemli ikisinin Karain ve Öküzini mağaraları olduğunu belirtmiştik (Kartal, 2003:35). Bu iki mağaradan elde edilen sonuçlar da, Yakındoğu nun Epi-Paleolitik buluntularından farklı değildir. Boncuk yapımı için kullanılmış olan materyaller arasında, kemik ve dişin oldukça az bir orana sahip olmasına karşılık; yumuşakça kabuğu ve taştan yapılmış olan boncukların oranın diğerlerine nazaran oldukça çok olduğu görülür. Sınırlarını Yakındoğu ve Anadolu olarak belirlediğimiz süs objelerini, bundan sonraki bölüme bir ön giriş olması amacıyla genel özelliklerinden yola çıkarak değerlendirmeye çalıştık. Bir sonraki bölümde bu objelerin yapım teknikleri, tipleri ve majik kökenleri üzerinde durarak süs objelerini detaylandırmaya çalışacağız.

42 Yapım Teknikleri Boncuk yapımı özel bazı teknolojiler gerektiren bir alandır. Bugün nasıl boncuklar boncuk atölyelerinde hazırlanan çeşitli koşullar içinde üretiliyorsa, günümüzden önce prehistorik insan da kendi yarattığı dönemin koşullarının elverdiği ölçüde boncuklarını üretiyordu. Yapıldıkları hammaddelerin cinsi bir önceki bölümde bahsettiğimiz üzere taş, kemik, diş ve yumuşakça kabuklarıydı. Yapı itibariyle farklı özellikler taşıyan bu materyallerin yapım aşamalarının da farklı olduğu kanısındayız. Hammaddelerin sert ya da yumuşak, kolay işlenebilir olma özelliklerine dayanarak vardığımız bu kanı, farklı delme stillerinin oluşmasına neden olmuştur. İnsanlar tarafından taş ve odun gibi daima kullanılmış olan kemik, hayvanların sert kısımlarıdır; geyik boynuzu, diş ve boynuzları kapsarlar. Kemiğin gerek alet toplulukları içinde yer almasıyla gerekse de süs objelerinin yapımı için tercih edilen hammaddelerden biri olmasıyla birlikte prehistorik insanın yaşamında taş delgiler ve taş kalemlerin rolü belirginleşir. Alt ve orta paleolitik endüstriler arasında da ele geçirilen ancak Üst Plaeolitikten itibaren kemik, diş ve rengeyiği boynuzu çalışmalarındaki artışın özellikle taş kalem ve taş delgilerde gelişmeye yol açtığını belirten Yalçınkaya, bu aletlerin uzmanlaşmış bir alet formu ve işlevinde olduğunu ifade etmiştir. Esasen, iki taraflı, bazen almaşan düzeltilerle açık bir biçimde ileri doğru çıkmış, tek ya da iki omuzlu; düz, eğik ya da obruklu uç gösteren yonga ya da dilgiler olarak tanımlanan taş delgiler, etkin olan uç uzunlukları farklılık gösteren aletlerdir. Odun, kemik ve deriyi delmeye yarayan bu aletler, aynı zamanda rengeyiği

43 35 boynuzu, dişler gibi sert malzemeler içinde oluklar açmak için kullanılmış olmalıdırlar (Yalçınkaya, 1989:45). Taş delgiler, uçlarının ve uygulanacakları nesnelerin özelliğine göre, itme ile delme ya da döndürerek delme işlemlerinde kullanılıyordu. Semenov tarafından ayrıntılı bir biçimde anlatılan bu delme işleminde yarım ya da çeyrek daire çevirerek delmek, burguyla delmenin ana ilkesi olarak belirtilmiştir (Semenov, 1964:18). Delme işlemi için kullanılan yöntemlerde biri de, kesikli döndürme yöntemidir. Bu yöntemlerde asıl vurgu, etkin olan insan elinin döndürme yönünde yaptığı harekettedir. Burguyla delme işleminde insan elinin bir döndürme yönünde en fazla üç çeyrek kare erkli olması nedeniyle elin zaman zaman kaldırılması gerekir. Kesikli döndürme yöntemi ise, tam bir döndürme hareketidir ve tek elle yapılır. Bu yolla oluşturulan delik, alet ekseninin elin her çekilişinde farklı yönlere yatması nedeniyle düzgün değildir ve delicinin genişliğinden daha büyük bir çapa sahiptir. İki elle yapılan delme, devinim için daha elverişlidir; bu şekilde oluşturulan delik daha düzenlidir (Yalçınkaya,1989:45). Alt ve Orta Paleolitikte yaygın olan ancak Üst Paleolitik kültürler içinde de bir çeşitleme gösteren taş kalemlerin, diş, kemik, yumuşakça kabuğu gibi süs eşyaları hammaddelerini delme yönünde kullanımı, çok yaygın olmasa bile olasılık dahilindedir. Bordes, bunların oyma resim yapmada kullanıldıklarını belirtmiş, nitekim kanıtlayıcı verilere de ulaştığını ifade etmiştir. (Bordes, 1961: 35). Süsleme işinde kullanılan ve kenarları körelmiş olan bir çok taş kalem çeşidi Cabareret Mağarası nda olduğu gibi, resim yapılan duvarların dibinde bulunmuştur.

44 36 Uzmanlaşmış bir alet konumunda olan bir taş kalem yardımıyla, kemik, rengeyiği, yumuşakça kabuğu, boynuz ve dişler gibi sert malzeme içinde oluklar açılabileceğini belirten Yalçınkaya, bazen de parçayı delen bir taş kalem kullanılmasıyla kemiğin yontulmasının kolaylaştığının önemi üzerinde durmuştur (Yalçınkaya, 1989:46). Taş kalemlerin üzerinde kullanım izleriyle ilgili olarak bazı çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Semenov taş kalemi, yaran kısmı çok ufak bir alana sahip olan ve yanları düzleme dikey ya da hemen hemen dikey olan bir alet olarak tanımlamış ve kalemin çalışma alanının tek bir bıçkı dişinden oluştuğunu ifade etmiştir. Kendisi üzerinde tekrarlanan, tek yollu bir devinime sahip olan bu bıçkı dişinin, malzeme üzerinde giderek derinleşen bir oluk açtığı belirtilmiştir. Taş kalemin kullanım izlerinin kanıtı, kesme ucu üzerinde değil, yan kenarlar üzerindeki çiziklerdir diyen Semenov, aletin asıl etkilenen, aşınan kısmının kesme kenarı olduğunu sözlerine eklemiştir (Semenov, 1964: 18). Kullanılan hammaddenin delme tekniklerindeki uygulamaların farklılığı kendini daha hassas ve ince kemiklerde göstermektedir. Yalçınkaya, kuş kemikleri ya da daha küçük kemiklerin delinmesi için, küçük dilgilerin yapıldığı ve bu aletlerin, kemiklerin delinmesi işleminde uygulandığını belirtmiştir. Bu aletlerin daha sonra kolye olarak taşınan çeşitli nesneleri, genellikle örneğin, dişler, yumuşakça kabukları, sümüklü böcekler gibi, deliği, uzun kemik bırakmaksızın elde edebilen nesneleri delmek için kullanılmış olduklarını ifade eden Yalçınkaya, çoğu zaman kuş kemiklerinin yanlamasına işlendiklerini ifade ederek bu farklılığı dile getirmiştir.

45 37 Yalçınkaya dan öğrendiğimize göre, kemiklerin işlenmesi sırasında hem taş kalem, hem de taş delginin birlikte kullanılması ihtimali söz konusudur. Özellikle ince kemikler üzerindeki delikler önce ince taş kalemlerle hazırlanarak, daha sonra deliklerin muntazamlığını sağlamak için, taş kalemler kullanılmış olabilir. Yalnızca delinmiş boncuklar için değil, Üst Paleolitikle birlikte kullanılmış olduğu ifade edilen delikli iğne, olasılıkla giysilerin süslenmesinde kullanılmış olduğu belirtilen delikli çakıllar v.b. objeler ve bu objelerin taşımış olduğu delik açıklıkları, bu çağda gelişmiş bir delme aleti topluluğunun göstergesi olarak yorumlanmış; iyi bir delme tekniği uygulanarak açık bir biçimde basit taş delgilerin kullanılmış olduğu ifade edilmiştir (Yalçınkaya ile kişisel görüşme). Taş boncuk yapımı için ise, insanlar özellikle kolay parçalanabilen kaya kütlelerini tercih etmişlerdir. Bu kaya kütlelerinden yongalar çıkararak, çıkarılan bu parçalara sert bir malzemeyle sürtmek suretiyle biçim vererek, daha sonra biçimi verilen taşların pürüzlü yüzeylerinin başka bir alet yardımıyla düzleştirmişlerdir. Boncuk yapımında bir sonraki aşama delik açma işlemidir. Bu işlem, bugünün el matkabı işlevine sahip olan taş delgiler ya da delme işlemine sağlayacak delici bir alet yardımıyla yapılıyordu (bkz. Fotoğraf 1). En ilkel delici alet olan taş delgiler için çakmaktaşı gibi sert taşlar kullanılıyor ve delme işlemi, elin ileri geri ve dairesel hareketleriyle yapılıyordu. Delme işleminin önemli ölçüde malzemeye ve malzemenin sertlik derecesine bağlı olduğu kanısındayız. Bu düşüncemizin temelinde yatan neden ise, sert taşlarda delme işleminin tek yönde yapılmasının güçlüğündendir. Yumuşak malzemeden yapılmış boncukların, sert taşlara göre daha

46 38 kolay işlenebilmesi, bu taşların tek yönden, yapılan hareketlerle delinmesine olanak tanımış olabilir. Malzemenin cinsinin delme işlemi için sağladığı kolaylığın ise kendini en çok yumuşakça kabuklarında gösterdiği düşüncesindeyiz. Kabuk üzerinde yapılan delme işleminin iki şekilde gerçekleşmesi mümkündür. İlki, delinmek üzere sabitlenen bölge üzerinde, delme işlemini sağlayacak delici bir aletin yerleştirilip daha sonra da, bir vurgaç yardımıyla alet üzerine indirilen darbenin etkisiyle delik açılabilmesidir.yumuşakçaların kabuk dokusu indirilen darbenin etkisiyle kolayca delik açılmasına olanak tanır. Daha büyük ve kabuk dokusu daha kalın yumuşakçalar için geçerli olduğunu düşündüğümüz bu yöntemde kabuğun kalınlığına göre indirilen darbenin etkisi ile, kabuğu delmek için kullanılan aletin boyutu ve darbenin şiddeti ayarlanabilmektedir. Bu durum da daha narin yapılı, ince kabuklar için, delicinin kullanım şekli değişecektir. Şiddetli darbeler kabuğun formuna zarar vereceği ve çabuk kırılmasına olanak tanıyacağı için, daha büyük ve kalın yapılı yumuşakçalardan farlı bir yöntem izlenecektir. Bahsedilen boncuk örneklerini Öküzini Mağarası süs objeleri arasında görmek mümkündür (bkz. Fotoğraf 2). Bunu yanı sıra, yumuşakça kabuklarını delmek için prehistorik insanın tercih ettiği yöntemlerden biride, çok kalın olmayan kabuk üzerinde, yine delici bir alet yardımıyla ileri geri hareketlerle delmiş olma olasılığıdır. Boncuk yapımı için kullanılan yumuşakça kabuklarının cinslerine göre değişebilen bu delme stili, özellikle Epi-Paleolitik sit alanlarında yoğunlukla rastlanan ince yapılı ve yuvarımsı bir gövdeye sahip olan türler için geçerli olabilir ( bkz.fotoğraf 3). Yumuşakça kabuklarının delinmesi için kemik aletlerin rolüne değinen Braidwood, hayvan

47 39 kemiklerinden yapılan bızların önemi değinerek, bu aletlerin ucunun iri bir çivi gibi işlenerek, tahta, kemik, deniz kabuğu ya da deride delik açmakta kullanılıyor olduğunun olasılığı üzerinde durmuştur (Braidwood, 1995: 100) (bkz. Fotoğraf 4) Öküzini Mağarası boncuk buluntularını inceleyerek edindiğimiz izlenimler doğrultusunda ulaştığımız sonuçlar, deliğin çapının yine bir alet yardımıyla düzeltilmekte ve deliğin genişliğinin çapının ayarlanabilmekte olduğu yönündedir. Bu sonuca hem boncuklar çevresinde hem de delik çevresinde yapılan düzeltilerden ulaşılmıştır. Boncuk yapımında kullanılan özel bir türde dentaliumlardır. Üst Paleolitikten itibaren fonksiyonel varlığı belirginleşen ve Epi-Paleolitik dönem içinde de devam eden, çeşitli tür ve biçimlerde ele geçen dentaliumlar, genellikle boncuk çekirdeği olarak, üzerlerinden halka şeklinde ince parçaların kesilmesi suretiyle kullanılmışlardır (bkz. Fotoğraf 5) Larson a göre bu süreç, öncelikle deney yoluyla birkaç boncuğun rötuşsuz bir çakmaktaşı dilgi kullanılarak, dentalium parçalardan kesilmesiyle başlar. Kesme işlemi daha kolay olduğu için, diğerlerine göre daha uzun dentalium parçaları seçilir. Bir parçayı boncuk haline getirmek için beş dakikadan daha az bir süre gerektiğini ifade eden Larson, kesilen kısmın daima pürüzlü olduğunu dile getirerek, yüzeyi pürüzsüz hale getirmek için bir parça kumtaşı kullanıldığını ve bu operasyonun bitmesinin yaklaşık 10 dakikayı aldığını belirtmiştir. Araştırmacı, boncuk yapımı tamamlandıktan sonra boncuğun çakmaktaşı bir delici yardımıyla delindiğini ikinci aşama olarak kaydetmiştir. Deneysel yollarla üretilen boncuklarda, tamamlanan düzeltileme işlemi çok fazla

48 40 önemlidir. Düzeltileme işleminden önce ve sonra görülen fark, hissedilir derecede belirgindir. Çünkü, boncukların üzerinde gerçekleştirilen bu son rötuşlar boncuk morfolojisinde genel bir başarıya yol açarak boncukların kesilmeleri sonucu oluşan bozukluğu yok eder. Kumtaşı aşındırması sonucu çentiklerin oluşumu ilginçtir. Profilde, boncukların her iki yüzeyi de aynı hizada yer almaz. (Larson, 1984:121) Tipleri Teknolojinin insan hayatına bu kadar girdiği, her anlamda yaşamı daha kolay kıldığı teknoloji çağından geçmişe bakmamızı, uzmanlar tarafından çoğu zaman olasılıklar dahilinde değerlendirilen, çoğu zaman da gerçekliği kabul edilen çeşitli teoriler kolaylaştırmaktadır. Günümüzün gelişmiş teknolojisine göre, paleolitik insanların paleolitik dönemler boyunca kullanmış oldukları teknolojilerinin güçlüğünü farketmemek ve bu güçlüğe rağmen ortaya çıkardıkları eserlerin ustalığına şaşmamak ve etkilenmemek mümkün değildir. Yöntemi hammaddeye bağlı olarak değişen ve özellikle de zorluğunu taş boncuk yapımında gösteren bu teknolojik durum, boncukların mikro boyutta oluşlarını düşündüğümüzde oldukça şaşırtıcı görünmektedir. Öküzini Mağarası koleksiyonu içinde yer alan boncukları, tipolojik açıdan çeşitli şekiller altında değerlendirmek mümkündür. Yapım teknikleri bölümünde çoğu zaman kısa, çoğu zaman da uzun ve çetrefilli bir süreç olarak ifade ettiğimiz boncuk yapım teknikleri, boncukların formlarından daha net görülebilmektedir.

49 41 Yakındoğu da yer alan İsrail de geç Natufian seviyelerde rastlanan malakitteden (doğal bir maden cevheri) yapılan taş boncuklar, özellikle malakitenin kullanımın en erken örnekleri olarak görülür. Bu bölgede taştan yapılmış 10 adet boncuk buluntusu kaydedilmiştir. Bunlar içinde oldukça küçük boyutta olan boncukların yanı sıra, kırmızımsı kireçtaşından yapılan yuvarlak formlu bir boncuk (bkz.fotoğraf 6) 4 tanesi malakiteden yapılmış yine yuvarlak formlu boncuklar ile 1 adet hammaddesi dentalium olduğu belirtilen, yuvarlak formluyken dört kenarı belirgin bir şeklide sivriltilerek yuvarlak formunu kaybetmiş boncuklar yer almaktadır (Larson, 1984: ). Benzer örnekleri Öküzini Mağarası nda da görmek mümkündür. Taş boncuklar içinde özellikle yuvarlak ve yassı formlu taş boncukların varlığı belirgindir ve Öküzini koleksiyonu içinde yumuşakça kabuklarından sonra en çok tercih edilmiş hammaddedir (bkz.fotoğraf 7). Epi-Paleolitik koleksiyonu içinde nassa, küfe ve sepet biçimli kabuklar ele geçmiştir. Abu Salem de Epi-Paleolitik seviyelerden ele geçen Kızıl Deniz kaynaklı yumuşakça kabuklarının bazıları, küp biçimliler olarak tanımlanmıştır. Ayrıca bu türler içinde dentalialara da rastlanılmıştır. Bu durum her iki türün birlikte kullanıldığına işaret eder. Lübnan da Ksar Akil sitinde tespit edilen çok sayıdaki deniz kabuğundan kesilmiş halka biçimli parçalara ulaşılmıştır. Benzer dentalium örneklerini ve Hayonim Terrace da Erken Natufiana a ait seviyelerde, kamış biçimini çağrıştıran deniz kabukları ele geçirilmiştir. Araştırmacı bu kabuğun türü için Acanthocardia (Rudicardium) Tuberculata olduğunu belirterek, kamış formunun yanı sıra, oldukça geniş bir biçime sahip olduğunu da vurgulamıştır (Reese,1982:83-89).

50 42 Tipolojik olarak boynuz biçimli ve boru şeklinde olarak en kesin biçimde tanımlanabilecek dentalium örneklerinin bazılarına Öküzini Mağarası nda da rastlanmaktadır. Halka biçiminde kesilerek boncuk taneleri olarak ya da tek parça şekilde kullanılmış boncuklar da, bu buluntular arasında yer almaktadır. Boynuz ve boru şeklinde rastlanan dentaliumlar, Öküzini buluntuları içinde yer alan özel türlerdir. Öküzini nin yanı sıra yine aynı bölgede, buraya yaklaşık 3 km uzaklıkta yer alan Karain Mağarası nda da, benzer örnekler görülmektedir. Hem Epi-Paleolitik kompleks hem de Epi-Paleolitiği kapsayan diğer kültürler içinde de görmenin mümkün olduğu belirtilen takı yapımında kullanılan dentaliumlar için özellikle, Dentalium Vulgare, Dentalium Dentalis ve Dentalium Elephantinum olarak üç tür belirlenmektedir. Kemikten yapılan takı elemanları da Natufian kültür içinde oval ve falanj tarzı olarak tanımlanmışlar ve en yaygın biçimler olarak ifade edilmişlerdir (Dolukanov,1998: ) 4.3 Süs objelerinin Ritüel Ve Majik Kökeni İlk çağdaş insanlar olarak söz edilen Homo Sapiens Sapienslerin yaklaşık yıl önce tarih sahnesinde görülmesiyle birlikte, bir kültürel patlama yaşanır. Arkeologların tarihöncesinin en önemli dönüm noktalarından biri olarak nitelendirdikleri bu dönem, Orta/Üst Paleolitiğe geçiş olarak adlandırılmaktadır. Bu geçiş sırasında ya da hemen sonra, Avustralya da yerleşim hareketleri başlamış, kemik aletler yaygınlaşmış ve duvar resimleri ortaya çıkmıştır (Mitten,1998:174).

51 43 Sosyal ve ekonomik hayatın gelişmişliğinin yaşamı ve algılayışı etkilemesi ile topluluk halinde yaşayan bu insanların, gruba, çevrelerine ve kendilerine yeni bakış açıları kazanmaları, dönemin insanlık tarihi içindeki önemi konusunda söylenebilecek şeylerin başında gelir. Elverişli çevresel koşullar ve bu koşullara uyarlanabilme başarısının yanı sıra araçların milyonlarca yıl süren gelişimin uzman avcı topluluklara ilkel topluluğun normal durumlarda sağlayamayacağı bir yiyecek artısı, artı besin elde etme olanağı verdiğini dile getiren Şenel, toplumsal artı toplumsal gelişimin motorudur diyerek, toplumsal artının artı besin getirdiğini, bunun da üst paleolitik uzman avcı topluluklarını harekete geçirerek düşünsel yapılarının geliştirdiğini ifade etmektedir. Bu artı zamanın topluluğun gelişiminin gizil gücünü teşkil ettiğine inanan Şenel, bununda toplumsal ilişkileri geliştirmiş olduğuna ve boş zaman uzmanlarının yetişmesine olanak tanıdığına ancak gelişimin ekonomik alandan çok toplumsal ve düşünsel alanda olduğuna dikkat çekmektedir (Şenel,1985:123). İnsan aklının, kendi içinde bağımsız sayılabilecek bir dizi bilişsel alanının, başat rolü üstlenen evrimle beraber gelişimi sırasında, geçirdiği ve geçirmekte olduğu değişimin, fikirlere ve düşünme yollarına yansıdığı bir alan olma özelliğini koruyan bu dönem, gerek alet teknolojisi, gerekse de sanat eserleri, süs objeleri gibi bir takım yeni yaratımları paleolitik kültürlere dahil ederek, bu kültüre yeni bir halka daha eklemesi açısından, tüm paleolitik kültürler içinde belki de en önemlisidir.

52 44 Süs objelerinin ilk ortaya çıktığı bu dönem Üst Paleolitik olarak kabul edilir. Süs objeleri yapım geleneğinin ve kullanım alanlarının doğrudan olmasa da, dolaylı yoldan sanatın gelişimiyle kurulabilen bir bağıntısı vardır. Süs objeleri, sanatın bir parçası olarak çoğu araştırmacı tarafından kabul görmese de, bu objelerin sanatın ortaya çıkmasını hazırlayan zihinsel koşullar ve bilincin gelişimiyle paralel ilerlediği kanısındayız. Sanat insanın bilişsel gelişimin ya da Mitten in dediği gibi bilişsel akışkanlığın kendini apaçık gösterdiği bir alandır. Paleolitik insanların içinde bulundukları çevreden, gruptan ve yaşam biçiminden hareketle, zihinlerinde yarattıkları semboller ile dış dünyaya kendilerince bir anlam yüklemeleri ve bütün bunlarında yaşamın gerçeklikleri üzerine işlenerek yansıtılması, bu gelişmişliğin bir nedeni olarak gösterilebilir. Bu gerçeklikte paleolitik insanların doğayla mücadelesinde, kendilerine kolaylık sağlayacaklarına inandıkları bir yol bulma arzusundan kaynaklanan bir tutum olabilir. Bu konuda Mitten, el ürünleri ve duvar resimlerinin yapılmasının nedenine dair, akılda depolanmış olan doğal dünya hakkındaki bilginin anımsanmasına yardımcı olduğunu belirtmiştir (Mitten, 1998: ). Bu ürünlerden bir çoğunun, bilgi toplama, depolama ve iletmeye yaradığı konusunda kesin yargılarda bulunan Mitten, en kesin örneğini kuş resimlerinde gördüğünü ifade etmiştir. Kuş resimlerinde göçmen olma olasılığı yüksek olan ördek ve kazların çoğunlukta olduğunu ve buzul koşullarında yaşayan avcı-toplayıcılarında bu bilgilerden faydalanarak, kuşların bölgeye ne zaman gelip, ne zaman gideceklerine dair ipuçları sağladığını dile getirir. Yaklaşık olarak yıl önce insanların zihinlerindeki gelişimin sonucu olarak görme, tanımlama ve biçimlendirme olarak tanımlayabileceğimiz bu süreci Mitten, görüntünün akılsal olarak algılanması, bilinçli iletişim ve anlam yükleme olarak ifade etmektedir. Bu

53 45 unsurların sırasıyla, teknik, sosyal ve doğal tarih zekalarının alanları içinde bulunduğunu belirten araştırmacı, görsel sembollerin yaratılması ve kullanımının pürüzsüz ve düzgün biçimde işlemesini alanlar arasında kurulabilecek bir bağlantı ile mümkün olabileceğinin altını çizmiştir. Boncuk, kolye ya da diğer bireysel süs eşyalarının yapımı da yine aklın yeni bilişsel akışkanlığı, yani Mitten in dediği gibi teknik ve sosyal zekalar arasındaki bir entegrasyonun sonucudur. Yani bu ürünlerin yaratımı için gerekli olan gelişmiş ve gelişmekte olan teknik ve sosyal zekanın yanı sıra bunlar arsında bağlantı sağlayabilecek gelişmiş bir yeteneğe sahip olmak gerekir (Mitten, 1998: ). Kazılar sonucunda ele geçirilen süs objelerinin varlığına iki şekilde tanık oluyoruz. Kazılan alanlarda, çeşitli seviyelerden gelmiş olan süs objeleri ile çoğunlukla mezarlarda bulunan süs objeleri. Her iki alanda da ele geçirilen bu objeler delinerek kullanılmışlardır. Önemli bir bölümüne mezar buluntularıyla ulaşılan bu objelerin paleolitik insanlar için taşıdığı anlam, belki de kendini en açık bir biçimde mezar buluntularında göstermiştir. Bu tür objelerin prehistorik insanlar için ne anlama geldiğini kesin yargılarla belirtmenin doğru olmadığı kanısındayız. Ancak olasılıklar dahilinde düşündüğümüzde paleolitik insanın, bu objelere yüklediği anlamları tartışabilir, bu objelerin gömüt pratikleriyle ortaya çıkan özelliklerinden yola çıkarak ait olduğu topluluğun ve kültürün içinde yaşattığı ritler ile bunların majik kökenleri hakkında çıkarsamalarda bulunabiliriz. Süs objelerinin en etkileyici çapta olanına günümüzden yıl önce Rusya daki Sungir gömütlerinden ulaşılmıştır. Bu gömüt yetişme çağında olan bir dişi ve erkekle

54 46 gömülen 60 yaşındaki bir adamın mezarından oluşur. Mezarlarda bulunan bu bireylerin her biri, fildişi boncuklarla donanmış olarak ele geçirilmiştir. Yaşlı adamın üzerinde bir çok tilki dişi ve boncuk ele geçirilmiş. Bunlardan yapılan bir başlık yaşlı adama giydirilmiştir. Başı da dahil olmak üzere vücudunun her tarafı 2936 adet boncukla süslenmiştir. Kollarının alt ve üst kısımları cilalı mamut dişinden yapılma ve bazıları siyah boya izi taşıyan çok sayıda bileklikle donanmıştır ve adam boyun çevresinde küçük, düz bir şist kolye taşımaktadır. Bu kolye kırmızıya boyanmıştır. Erkek çocuğun tüm vücudu 4903 adet boncukla kaplanmıştır. Biçimleri yaşlı adamınkiyle aynıdır; bununla birlikte, belinin çevresinde bir kemer kalıntısı olabilecek, kutup tilkisine ait 250 adetten fazla kesici diş bulunmuştur. Bunların yanı sıra, mamut dişinden yapılmış büyük bir silah yine gömütün yanında yer almaktadır. Genç kızın vücudu ise 5274 adet boncukla kaplanmıştır. Boğazında bir fildişi iğne taşıyan bu kızın yanında iki adet baston ayrıca çeşitli, küçük, fildişi silahlar ele geçirilmiştir (Mitten, 1998:200). Çok farklı açılımları olabileceğine inandığımız bu geleneksel tutumun, nereden başladığı ve hangi koşullar altında geliştiği konusunda pek çok görüş vardır. Bugünün çağdaş insanına göre bu tutum, ritüel olarak devam eden bir süreçtir ve majik bazı kökenleri vardır. Özbudun a göre, inananların uzlaşımsal simgesel anlam yükledikleri geleneksel uygulamalar olarak tanımladığı rit, Homo Sapiens ten hatta Neandertaller in evrilişinden bu yana işlerliğini duyumsatan bir uygulamadır (Özbudun,1997:11). Kökenleri konusunda söylenebilecek şeylerin belki de en önemlisi, bireyin kendi kimliğinin ve grubun kimliğinin farkına varmasıdır. Değer

55 47 verme ve anlam yükleme belki de bu noktada dönem insanlarında görülmeye ve gelişmeye başlamıştır. Dünyanın pek çok yerinde çeşitli takılar, aletler, silahlar vb. gibi eşyalarla ile gömülen çok sayıda insan gömütüne ulaşılmıştır. Bu gömütlerin çoğunda ve yukarıda bahsettiğimiz Rusya daki Sungir gömütlerinde benzer bir anlayıştan bahsedebiliriz. Çeşitli hammaddeler kullanılarak yapılan takılarla, günlük yaşamda kullandıkları, ölen kişi tarafından yapılma olasılığı da bulunan, aletlerle gömülen bu insanların mezarlarına bırakılan eşyalar, o bireyin topluluk içindeki konumunu simgeliyor olabilir. Bugünün çağdaş toplumlarında, bireyin toplum içinde belirlediği bir rolü ve bir statüsü vardır. Kişinin konumu belirleyen unsurlar, o kişinin toplum içinde kabul görmesini sağlayan koşullar, o kişinin üstlendiği rolle ve bunu yaşama geçiriş tarzıyla yakından ilişkilidir. Örneğin bir ülkenin başbakanı ya da o ülkenin dünya ülkeleri arasında bir isminin olması için çalışan, bir ülkenin kurtuluşunu sağlayan kişi, artık sıradan biri değil o ülkenin lideri olarak kabul edilebilir. Belki de bu objelerin varlığı, paleolitik topluluklar içinde bireyin benimsediği ya da çeşitli nedenler altında topluluk tarafından o kişiye verildiği rol ya da statü gibi kişiyi diğerlerinden özel kılan bir duruma işarettir. Ancak göz ardı edilememesi gereken diğer bir husus da, bu insanların yiyeceklerini daha kolay sağlamak, avın verimliliğini arttırmak adına, doğayla olan mücadeleleriyle daha kolay başedebilmeleri için bu tür ritüelleri geliştirmiş olabilecekleridir. Mezar gömütlerinin yanı sıra çeşitli seviyelerde ele geçirilen hayvan dişlerinden, kemiklerinden yapılan süs eşyaları ve diğer dekoratif amaçlı kullanılan eşyalar buna işaret ediyor olabilir.

56 48 Antropologlar tarafından sıklıkla kullanılan simgecilik kavramı, paleolitik insanların süs objesi yapım geleneğine ve gömüt pratiklerine dair bazı bakış açıları sunmaktadır. Simgecilik kavramı, bu takıları kullandıkları avcılığa dair yaşam biçimleriyle özdekleştirilmektedir. Özellikle hayvan dişlerinden yapılmış takıların bu durumu açık ve somut bir şekilde gösterdiğini belirten araştırmacılar, günümüzün ilkel toplulukları ile ilgili çalışmalarından yola çıkarak böyle bir yargıya varıyorlar. Örneğin Yeni Gine toplumları üstüne yaptıkları çalışmalardan edindikleri sonucu, bireysel süslenmelerin çoğunlukla gerçekçi olmadığını ve simgeledikleri nesneleri tümüyle yansıtmadıkları şeklinde ifade ediyorlar. İnsanlar kendilerini çevrelerindeki varlıklarla, mesela kuşlarla özdeşleştirmek istedikleri zaman, gerçek kuş maskeleri yerine, kuşların kemikleri ve tüyleri gibi parçaları takıyorlar diyen antropologlar, süs objelerinin kullanımına dair, bizce doğru bir noktaya temas ediyorlar (Lewin, 1997: ). Doğayla bu kadar iç içe yaşayan insanların, böyle bir yanılsama içinde olmaları, gerek gömütlerden, gerekse de çeşitli seviyelerden elde edilen bu objelerin, süs objesi kullanımı dışında başka nedenlerini açıklıyor gibi görünüyor. 5. ÖKÜZİNİ MAĞARASI SÜS OBJELERİ 5.1. Kullanılan Hammaddeler Ve Tipolojik Özellikleri Taş Epi-Paleolitik dönem insanlarının doğadan en rahat temin ettiği materyallerden biri taştır. İnsanlar çevrelerinde bulabildikleri kolay yontulabilen kaya kütlelerinden

57 49 yongalar çıkararak, çıkarılan bu parçalara sert bir malzemeyi sürtmek suretiyle biçim veriyorlardı. Biçimi verilen taşların, pürüzlü yüzeyleri irili ufaklı aşındırıcı kum tanecikleriyle düzleştiriliyordu. Çoğu zaman kolay yontulabilen taşların yanı sıra, oldukça zor işlenebilen bir takım hammaddeler de kullanan bu insanların yaptıkları taş boncukların özelliklerini şu şekilde ifade edebiliriz: a.cins Öküzini Mağarası taş boncukları oldukça küçük boyutlardadır. Bu durum kullanılan hammaddenin cinsinin tanımlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu konuda, Dil, Tarih ve Coğ. Fakültesi, Coğrafya Bölümü nden Prof. Dr. Hakan Yiğitbaşoğlu nun bilgilerinden faydalandık. Kendisiyle yaptığımız kişisel görüşmede, taş boncukların hammaddelerine dair bilgilerini bizimle paylaşan Yiğitbaşoğlu, boncukların mikro boyutta oluşlarının, hammaddenin cinsinin tanımına dair, kesin yargılarda bulunmayı zorlaştırdığını, ancak koşullar uygun olup, mikroskop altında değerlendirildiğinde yargıların kesinleşeceğini, dolayısıyla konunun olasılıklar dahilinde bahsedilmesinin daha doğru olacağını ifade etmiştir. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, taş boncukların bazılarının çok açık bir şekilde cinsine ait özellikleri vermesi, bazı taş boncukların hammaddeleri için kesin yargılarda bulunmamızı da kolaylaştırmıştır. Öküzini Mağarası taş boncuk buluntuları içinde yedi adet taş cinsi tespit edilmiştir. Bunlar obsidyen, kalsit, bazalt, kristalize kalker, radyolarit, kuvars ve silextir.

58 50 Kuvars gibi bazı mineraller renksizdir fakat bunların bileşimine yabancı maddeler karıştığında renkleri değişebilir. Açık renkli mineraller kuvars ve kalsittir. Püskürük, metamorfik ve tortul kayaçlar içerisinde çok rastlanan bir mineral olan kuvars, günümüzde de süs eşyaları yapımında kullanılır. Bileşiminden dolayı asite şiddetli reaksiyon veren kalsit ise, mağaralarda kayaçların içinde ve tortul kayaçlarda bulunur. Boncuklar içinde oranı yoğun olmakla beraber, kuvarsa olan benzerliğinden dolayı, kesin yargılar için asite karşı verdiği tepkimenin olup olmadığına bakılması gerekir. Renk açısından her iki taşın benzerliği bu durumu zorunlu kılmaktadır. Ancak, boncukların mikro boyutta ve oldukça ince yapıda oluşlarından dolayı ve boncukların şekline zarar verilmek istenmediği için asit kullanılamamıştır. Bazalt, yine Öküzini boncukları içinde rastlanan, siyah renkte, çok küçük kristalleri olan bir kayaçtır. Bazalt mineralli, bir kayaç olduğu için işlenmesi oldukça zordur. Taş boncuklar içinde mükemmel denilebilecek düzeyde, ince bir işçilikle işlenmiş, boncukların varlığının yanı sıra, bazalt kullanılarak yapılmış ancak bazaltın zor işlenmesinden dolayı diğerleri kadar düzgün bir işçiliğe rastlanmayan boncuklarda vardır. Bazaltın bu özelliği, taş cinslerinin ayrımı konusunda kolaylık sağlamıştır. Volkan camlarından biri olan obsidyen, kullanılan başka bir taştır. Çoğunlukla siyah, bazen gri, kahverengi, kırmızı ve yeşil renklerdedir. Camsı bir parlaklığı olan obsidyen, genellikle İç Anadolu ve D.Anadolu Bölgeleri nde rastlanan volkanik camdır. Bu taş, gerek alet, gerekse de süs objeleri yapımında paleolitik insanlar tarafından zaman zaman kullanılmışlardır. Öküzini boncukları içindeki obsidyenler

59 51 renk siyah ve gri renklidir. Camsı parlaklık kendini özellikle siyah renkli olan boncuklarda göstermektedir. Çakmaktaşı, boncuk hammaddesi olarak kullanılmış diğer bir kayaçtır. Çeşitli renkleri vardır. Çakmaktaşları, ilk insanlar tarafından önceleri alet yapımında daha sonra ise süs objeleri yapmak amacıyla kullanılmışlardır. Organik tortullardan biri olan kalker, sarı, beyaz, gri gibi değişi renklerde görülür. Kalker aside şiddetli reaksiyon verir ve suda erir. Öküzini boncukları içinde oranı oldukça azdır. Günümüzde de süs eşyası yapımında kullanılmaktadır. Kalker doğada kristal halde de (kalsit) bulunmaktadır. Kalsit ve Kalkerden yapılmış taş cinsleri konusunda, açık bir fikir veren bazı boncuklar Öküzini buluntuları arasında da mevcuttur (bkz. Fotoğraf 8). Radyolarittin boncuklar içinde önemli bir oranı vardır. Özellikle daha büyük boncuklarda kullanılan bir hammaddedir. Çoğunlukla kırmızımsı kahve renklidir (bkz.fotoğraf 9). b. Renk Boncuklar birkaç renk ile sınırlıdır. Çoğunluğu siyah ve bej arasında değişen renkler içinde beyaz, kızılımsı kahve gibi renkler de görülmektedir (fotoğraf 10). Radyolaritten yapılan boncuklara kırmızımsı kahverengi bir renk hakimken, bazaltlar

60 52 siyah ve koyu gri arasında değişmektedir (bkz.fotoğraf 11). Rengi saydam ya da kirli beyaz ve hammaddesi genellikle kuvars yada kalsit olan boncukların yanı sıra, camsı bir parlaklığa sahip olan siyah renkte boncuklarda gözlemlenmiştir. Oldukça az bir sayıda olan, kirecimsi bir dokuya sahip olan boncuklar ile bir tanede turuncu renkte boncuk buluntular arasında kaydedilmiştir. c. Boyut Boncukların neredeyse tamamı mikro boyutlardadır. İçlerinde çok az sayıda büyük boyutlu boncuklara rastlanmıştır. Büyüklükleri 2.5mm den 9,5mm ye kadar değişen oranlardaki olan boncuklar tespit edilmiştir. Kumpas yardımıyla ölçümleri alınan tüm boncukların, boyutları kaydedilmiştir. Boncukların herbirinin boyutlarına dair daha detaylı bilgi, bölüm sonunda hazırlanmış olan tablolarda verilmiştir (bkz. tablo I). d. Biçim Öküzini Mağarası boncukları birkaç biçim altında değerlendirilebilir. Bunlar: Kesik tüp biçimliler, yuvarlak biçimliler, yassı-yuvarlak biçimliler ve düğme biçimliler olarak ifade edilebilir (bkz.fotoğraf 12). Balık kuyruğu formunda tasarlanmış çok özel bazı taştan yapılmış pandantif takı örnekleri de mevcuttur Öküzini nde rastlanan türlerden biri kesik tüp biçimli boncuklardır. Öküzini buluntuları içinde yuvarlak ve yassı-yuvarlak formlar kadar sıklıkla tercih edilmemiş

61 53 olsalar da taş boncuklar içinde belirgin bir oranları vardır. Mikro boyutta olanların baskınlığına karşılık, daha büyük boyutlarda da rastlanan bu biçim, Öküzini koleksiyonunun titizlikle çalışılmış formları arasında yer almaktadır. Genel olarak çok ince yapılı boncuklardır. Bu boncuklar gerek işçiliklerinin inceliği, gerek oldukça küçük boyutlarda oluşlarından dolayı, taş yongalardan koparılıp boncuk haline getirilişlerinin zorluğunu gösteren özel formlardır (bkz.fotoğraf 13). Öküzini koleksiyonu içinde mikro boyutta olan taş boncuk kategorisi içinde değerlendirilen, yassı-yuvarlak formda çalışılmış boncuk örneklerine de rastlamak mümkündür. Bu biçimler altında çalışılmış bazı boncuklarda, deliklerinin diğerlerine nazaran küçük olduğu görülür. Yassı-yuvarlak şekilde yapılmış boncuk örnekleri için, gözlemlerimizden ulaştığımız sonuçlara göre, bu boncukların tam anlamıyla yuvarlak formlarda olduğunu söyleyebiliriz; ancak çok ince yapılı olmalarının yanı sıra üstten basık özellikleri bu boncukların yassı bir görüntüye sahip olmalarına neden olmuştur. (bkz.fotoğraf 14). Mikro boyutta olup, yuvarlak olarak tanımladığımız taş boncuklar için iki durum söz konusudur. Yassı-yuvarlak biçimli boncuk örneklerinin dışında, tam anlamıyla yuvarlak formlarda olan boncuklar da bulunmaktadır; bu tipler ise, çember enlerinin kalınlığı ile diğerlerinden ayrılıp, bu tip adı altında değerlendirilmiştir. Çok sayıda olmasa da büyük taş boncuklara da rastlanılan takı elemanları içinde, yuvarlak formlu olmasına rağmen düğme biçimine daha yakın formlarda mevcuttur (bkz.fotoğraf 15). İçlerinde kırılmış parçalara da rastlanmaktadır. Bazılarının üzerinde doğal yollarla olma ihtimali yüksek olan bazı tahrip izleri taşır. Delik açıklıkları taşın cinsine rağmen oldukça muntazamdır. Boncukların delik çapı ile dış

62 54 kontur arasındaki mesafenin incelik ve kalınlığı değişmektedir. Mikro ya da daha büyük boyutta olan boncuk örneklerinin her ikisinde de, çember enlerinde değişebilen kalınlık ve incelik, boncukların daha farklı görünmelerine; çember eninin ince olduğu boncuklarda formların üstten basık ve yassı bir görüntüye sahip olmasına neden olmuştur. Çember eni kalın olan düğme stilinde tasarlanmış büyük boncuklar, estetik görüntüleriyle olduğu kadar, gerek biçimsel açıdan, gerekse deliklerinin muntazamlığıyla işçiliklerinin ustalığını gösteren boncuklardır. Öküzini Mağarası taş boncuklarının cins, renk, boyut ve biçim özelliklerinin yıllara göre ayrıntılı incelemeleri, bulundukları kareler ile arkeolojik ve jeolojik seviyelerinden ulaşılan bilgiler doğrultusunda, ekler bölümündeki tablolarda gösterilmiştir(bkz: Tablo I). e. İstatistiksel Değerlendirme Çalışmamızda değerlendirmeye aldığımız ve tablolar halinde sunduğumuz Öküzini Mağarası nın pleistosen ve holosen seviyelerden gelen boncuk örneklerinin toplam sayısı 96 dır. Hammaddenin cinsine, boncukların boyut, renk, biçim özelliklerine ve içlerinde yer alan kırılmış boncuk örneklerine dayanarak oluşturduğumuz tablo, yılları arasında gerçekleştirilmiş olan kazılardan ulaşılan sonuçları vermektedir. Sonuçlara göre: kalsitten yapılmış 17 boncuk (%18) vardır. Boncuklar içinde en çok kalsitten yapılmış olanların oranı fazladır. 12 adet radyolaritten (%13) yapılmış ve 1 adet kalkerden (%1) yapılmış boncuk varken, kristalize kalkerden yapılmış 2 adet (%2) boncuk kaydedilmiştir. Obsidyen kullanılarak yapılmış boncuklar 10 (%11) tanedir. Silexten yapılmış olan boncuklar 4 (%4), kuvars 1

63 55 (%1), bazalttan yapılmış boncuklar 4 (%4) adettir. Cinsleri konusunda herhangi bir tanımda bulunulamayan boncuklar 35 (%37) tanedir. Boncukların bir çoğunun mikro boyutta oluşu ve kullanılan kayacın cinsinin birbirine şekil olarak yakınlığı, çoğu zaman tanınmalarını zorlaştırmıştır. Ayırt edilebilmeleri için asite ihtiyaç duyulmuş ancak daha önce sözü edildiği gibi boncuklara zarar vermemek için, bu yöntem kullanılamamıştır. Kalker, kuvars ve kalsitten yapılmış olan boncukların ayrımı bu anlamda zor olmuştur. Bunun için boncuklardan 10 (%11) adetinin kalker, kalsit ve kuvars mı olduğu konusunda kesin bir yargıda bulunulamamıştır. Diğer boncuklarda belirtilen tek bir yargı, onların renk ve biçimlerinden yola çıkarak ve taşın cinsine bağlı olarak verilmiş ve boncukların zor ya da kolay işlenebilmesi gibi birtakım özelliklerinden yola çıkılarak, bu yargılarda bulunulmuştur. Zira, taş boncuklar üzerinde, işlenme tarzlarının zor ya da kolay olduğunu gösteren izler mevcuttur. Boncukların cinsine ait özellikler incelenirken, bu hususunda dikkate alınması gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyoruz. Boncuklar içinde en sık rastlanan renk gridir. Daha sonra siyah ve bej renkli boncuklar gelmektedir. Kahve tonlarında olan boncuklar, bunlardan daha azdır. Ancak en seyrek olarak rastlanan renkleri beyaz ve turuncu oluşturmaktadır. Ulaşılan boncukların 27 adeti gri (%29), 25 (%26) adeti siyah, 20 tanesi bej (%21), 10 tanesi kızılımsı kahve (%11), 6 tanesi koyu kahve (%6), 1tanesi turuncu (%1), 5 tanesi beyaz (%5), 1 tanesi kahve %1, 1 tane sarı bej %1 dir.

64 56 Boncukları şekli olarak 5 ayrı kategoride değerlendirebiliriz. Bunlar düğme biçimine yakın olanlar, kesik tüp biçimliler, yuvarlak ve yassı-yuvarlaklar ile balık formu verilerek yapılmış boncuklardır. Bu boncukları sayı olarak belirtecek olursak: 52 tanesini yassı-yuvarlak biçimliler (%54), 21 tanesini yuvarlak biçimliler (%22), 13 tanesini kesik tüp biçimliler (%14), 8 tanesini düğme biçimliler (%8), 2 tanesini de balık formu verilmiş pandantif (%2) oluşturur. Yalnız bu iki takı elemanından biri şekil olarak tam bir balık (bkz. Fotoğraf 16), diğeri de balık kuyruğu formundadır. Boyutları 2mm ile 25,5mm arasında değişen taş boncuklar içinde en çok 3,5mm boyutlarında olan boncuklar yer almaktadır ki, boncuklar içindeki sayısı 15 tür (%15). 4mm lik boyutlarda olan 12 adet boncuğu (%12), 5mm lik boyutlarda olan 10 adet boncuk (%10) takip eder. 4,5mm lik 8 tane (%8), 3mm lik 8 (%8.3), 2mm lik 3 (%3), 2,5mm lik 3 (%3), 5,5mm lik 3 (%3) ve 12 mm lik olan 2 adet boncuk (%2), buluntular içinde yer alan diğer boncuklardandır. Geri kalan boncukların boyut ve sayılarını da şu şekilde ifade edebiliriz: 6mm, 7mm, 9mm, 9,5mm, 13mm, 25mm ve 25,5mm lik boncuklardaki toplam sayı 7 dir. Yani bahsedilen her bir ölçümden 1 er adet boncuk vardır. Dolayısıyla her birinin toplam taş boncuklar içindeki oranı (%1) dir. Taş boncukların Öküzinin de kaydedilen süs objelerinin tümü içindeki oranı %24 dir. Öküzini Mağarası nın taş boncukları içinde kırık boncukların oranı 25 (%26) dir. Kırık oldukları için ölçümleri alınamamıştır. Ancak, bu boncuklarda

65 57 diğerleri gibi aynı hammaddeden yapılmışlardır ve benzer renkler göstermektedirler. Diğerleriyle aynı biçimler altında sınıflayabileceğimiz bu taş boncuklarında, tamamlandıklarında benzer ölçümleri vereceği kanısındayız. Öküzini Mağarası taş boncuklarının cins, renk, boyut ve biçim özelliklerinin, yıllara göre ayrıntılı incelemeleri, bulundukları kareler ile arkeolojik ve jeolojik seviyelerinden ulaşılan bilgiler (bkz.tabloi), Öküzinin nden elde edilen toplam süs objeleri içindeki oranı, yüzdelik dilimleri (bkz. tablo V), ekler bölümündeki tablolarda izah edilmiştir Yumuşakça Kabuğu Son Glasiyal dan sonra deniz seviyelerinde meydan gelen yükselmeler, Holosen ortalarında tekrar azalmaya başlamıştır. Deniz seviyelerinde meydana gelen bu yükselmelerin, deniz kabukları üzerinde çok önemli etkileri olmuştur. Deniz seviyelerinin yükselmesinin yarattığı başlıca etken, Akdeniz de suda yaşayan, ancak az sayıda olan kaynakların ve genellikle tasarım amaçlı kullanılan deniz kabuklarının ortaya çıkmasıdır. Ayrıca bu yükselmeler, bahsedilen bu bölgenin alanının büyüklüğünü de etkileyen başlıca etkendir. Boncuk yapımında kullanılan en dayanıklı doğal malzemelerden biri olan yumuşakça kabuklarından boncuk üretimi, Üst Paleolitikten beri bilinmektedir (Bar- Yosef, 1998:161). Bu materyal, basit bir işleme yöntemiyle boncuğa dönüştürülebiliyordu. Yumuşakça kabuklarının biçimleri bugün bile hayranlık uyandırmaktadır. Görünen odur ki, bu özellikleri paleolitik insanlar tarafından da

66 58 fark edilmiş, ve bugün olduğu gibi, geçmişte de süs objeleri yapımı için yoğun olarak tercih edilmişlerdir. a.cins Yumuşakçaların dentaliumlar dışında, cinsleri konusunda kaynak yersizliğinden dolayı herhangi bir tanımlamada bulunamadık. Ancak İnternet ortamından ulaşabildiğimiz bilgiler ve Öküzini üzerinde yayımlanmış olan çalışmalar doğrultusunda, bunların ait oldukları familyaların bazılarını saptadık. Buna göre yumuşakçaların önemli bir bölümünü Columbella Rustica lar, bir kısmını ise Arcularia Gibbosula lar oluşturmaktadır (Albrecht ve diğ., 1992: 137)(Yalçınkaya ve diğ., 2002: 340). Özellikle Columbella Rustica (Conus) türü gibi görünen yumuşakça kabuklarında, kabuğun doğal formu üzerinden, sivri kısımları alttan ve üstten kesici bir alet yardımıyla kesilerek, yassı ve yuvarlak bir form verilmiş olabileceğini düşünüyoruz. Cypraeida türü gibi görünen kabukların ise, olasılıkla bombeli gelen arka kısımları kesici bir alet ile ortadan delinerek ip deliği oluşturulmuştur. b.renk Yumuşakça kabuklarının renkleri beyaz ve bej arasında değişmektedir. Ancak, asıl renklerinin beyaz olduğunu düşünüyoruz. Uzun yıllar toprak altında kalmalarından dolayı, bu renklerini yitirip, kirli beyaz bir renge dönüşmüş olmalıdırlar. Bundan dolayı, yumuşakçaların renkleri konusunda özel bir tanımlamada bulunmadık. Denizel kaynaklı diğer yumuşakça kabuklarından olan dentaliumlar için de aynı durum söz konusudur; benzer renkleri bu kalıntılar içinde de görmek mümkündür.

67 59 Dentaliumların dışındaki yumuşakçalar içinde, 4 adet siyah renkte (%1) olan yumuşakça gözlemlenmiştir. Bunlardan biri 1994 yılında gerçekleştirilen kazıda, I10d çeyrek karesinin AH 11 den gelen 1 adet delinmiş boncuktur. Diğeri 1996 yılı kazılarında, K9d çeyrek karesinin AH 21 in, GH VII seviyesinden gelen bir yumuşakçadır. Diğer ikisi 1995 yılında gerçekleştirilen kazıda, P9-P10 kareleri ile P10b,d çeyrek karelerinden gelen iki adet delinmiş yumuşakçadır. Görüldüğü gibi sayıları oldukça azdır. Öküzini boncuklarının geneline baktığımızda, yalnızca K9d/21 seviyeden gelen yumuşakça dışındaki, bu parça diğerlerinden daha küçük boyutlarda ve biçimdedir, hep aynı renkte ve aynı cinse ait yumuşakçalar görülmektedir. Geriye kalan bu 3 adet yumuşakçanın cinslerinin de aynı olduğu düşünülürse, renk farklılığı, kabukların yanmış olma ihtimalini düşündürmektedir. Çünkü benzer durumlar, dentaliumlar içinde de mevcuttur. Özellikle bazı parçalarda, kabuğun beyaz renginin içine dağılmış, ara ara. görünen siyah lekelere rastlanmaktadır. c.boyut Çoğunlukla boncuk çekirdeği olarak kullanılan dentaliumlar, taş boncuklarda ya da diğer deniz kaynaklı yumuşakça türlerinde rastlanmayan bir özellikle, onlardan ayrılır. Özellikle taş boncukların renk ve biçimlerinde gözlemlenen belirgin farklılık, ayrıca boyutlarının birbirine yakınlığı, bu yumuşakça türünde pek fazla rastlanan bir özellik değildir. Dentaliumlarda, boyut açısından, birbirinden oldukça uzak oranlara rastlanır. Bu farklılığın en önemli nedeni, başta da söylediğimiz gibi bu türün formunun

68 60 elverişliliğinden dolayı boncuk çekirdeği olarak kullanılmasından ileri gelir. Bu kategori içinde değerlendirdiğimiz dentalium boncuklarının boyutu 2mm ile 7,5mm ye kadar değişmekte ayrıca 20mm den 62mm ye kadar giden, daha büyük boyutlarda dentalium kabukları da görülmektedir. Dentaliumların yanı sıra diğer yumuşakça kabukları, özellikle buluntular içindeki sayılarının çokluğu ile belirginleşmektedir. Bu yumuşakçaların boyutları ise 6mm ile 22 mm arasında değişmektedir. Ancak genele hakim olan 11mm, 11,5mm,12,5mm,13mm,13,5mm ve 14mm lik boyutlarda olan boncuklardır. d.biçim İnce ve gövdesi kıvrılarak uzayan dentalium, bir deniz hayvanıdır. Kabuğun uygun olan bir yerinden silindir bir parça kesilmek suretiyle boncuğun formu belirlenmiştir.dentaliumların biçimsel özelliklerinin uygunluğu, bu yumuşakçaların boncuk çekirdeği olarak kullanılarak, bir dentalium kabuğundan çok sayıda boncuk elde edilmesini sağlamıştır. Zira dentaliumlar uzun bir forma sahip olan yumuşakçalardandır. İçi boş olan kabuğa ayrıca bir delik açılmamış, doğal delikten faydalanılmıştır. Yumuşakçanın cinsine bağlı olarak, dentaliumların formları farklılaşmaktadır. Boynuzu andıran, uzun, uç kısma doğru incelen ve iç bükeyliği artan bazı türlerin yanı sıra, özellikle büyük boyutlu formlarda rastlanan, uzun boru biçimli dentaliumların da varlığı belirgindir. (bkz.fotoğraf 17)

69 61 Dentaliumlardan elde edilen boncuklar tercihe göre, ya ince halkalar şeklinde ya da daha kalın kesitler alınarak kesilmişlerdir. Özellikle kalın olanların fıçı formuna yakın olduğu görülmektedir. Bu kabukların diğer bir kullanımı da, kabuğun baş kısmından ve uç kısmından kesilerek orta kısmın bırakılması şeklindedir. Bu şekilde bir kesimde, kabuğun kalan kısmının tek olarak, belki de kolye amaçlı bir kullanım için kolyenin ortasına takılan bir pandantif olarak kullanılmasından ileri geliyor olabilir. Diğer yumuşakça kabuklarında da benzer bir kesme işlemi gözlemlenmekte ancak, kabukların biçim farklılıkları, kesim işlemin de farklılaşmasına neden olmaktadır. Örneğin dentaliumlar gibi uzun bir forma sahip olmayan, genelde bombeli bir yüzeye sahip olan türlerde, kesim işlemi ortadan gerçekleştirilmiştir Bu şekilde bir kesimle boncuk haline getirilen kabuğun iç yapısı belirgin bir şekilde görülmektedir (bkz.fotoğraf 18). Yumuşakça kabuklarında rastlanan diğer bir yöntem de, kabuğun delinerek kullanılmasıdır. Delik oldukça muntazam bir biçimde bazen yumuşakçanın tam ortasından, bazen tepesinden ya da alt kısımlarından açılmıştır (bkz.fotoğraf 19). d.istatistiksel Değerlendirme Dentaliumlar ve diğer yumuşakça kabukları ile birlikte Öküzini buluntuları içinde toplam 300 adet yumuşakça kabuğu tespit edilmiştir. Bunlardan 64 tanesini dentaliumlar, 236 tanesini ise diğer yumuşakça kabukları oluşturur. Yumuşakçalardan 152 tanesinin (%64) delinerek kullanıldığı, 56 tanesinin (%24) ise, delinmediği (bkz.fotoğraf 20) gözlemlenmiştir. Yumuşakçalar içinde rastlanan

70 62 delinmiş olan ve boncuk olarak kullanıldığı açıkça görülen parçaların yanı sıra, delinmemiş yumuşakçalara da rastlanmaktadır. Delinmiş olanların dışındaki yumuşakçaların her ne kadar boncuk olarak bir işlevi olmasa da, bu kabukların dönem insanları tarafından süs objelerine dönüştürülmek amacıyla getirilmiş olma ihtimallerini de göz önüne alarak, bu yumuşakçaları da değerlendirdik ve ekler bölümünde yer alan tablolarda düzenleyerek, ifade etmeye çalıştık (bkz.tablo II). Yumuşakçalardan 30 tanesi (%13) çeşitli yerlerinden kırılarak tahrip olmuştur. Bu boncuklardan bazılarının kırıkları, kabuğun orta kısmında ya da arka tarafında olduğu için, kırık kabuğun boyutunu etkilememiştir ve bu yumuşakçalarında ölçümleri alınmıştır. Ancak bu parçalardan 13 tanesi (%46) tamamiyle kırık olduğu için yalnızca bu kabukların ölçümleri belirtilmemiş, dolayısıyla kırık olan kabuklardan sadece 17 tanesinin (%54) ölçümleri ekler bölümünde yer alan tablolarda gösterilmiştir. Ölçümleri alınan diğer yumuşakçaların boyutları ve sayıları şu şekildedir: 6mm, 8,5mm, 15,5mm, 16mm ve 22mm lik yumuşakçalardan 1 er adet (%0.4), 7mm lik yumuşakçalardan 3 (%1.2), 8mm lik olanlardan 2 (%0.8), 9,5mm lik olan parçalardan 6 (%3), 10mm lik yumuşakçalardan 19 (%8), 10,5mm ve 12 mm lik boyutlarda olan yumuşakçalardan, her birinden ayrı ayrı olmak üzere, 11 adet (%5), 12,5mm ve 13mm lik parçalardan 20 şer adet (%8), 14 mm lik boyutlarda 14 (%6), 14,5mm lik yumuşakçalardan 16 (%7), 15mm lik olan 4 (%2), 11mm lik olan 15

71 63 (%6) ve 11,5mm olan 16 adet (%7) yumuşakçaya ulaşılmıştır. Yumuşakçaların toplam süs objesi içindeki sayısı %59 dur. Dentaliumların yumuşakça kabukları içindeki oranı 64 tür. Dentaliumların süs objeleri içindeki oranı %16 dır. Bu dentaliumlardan yalnızca 2 tanesi (%3) kırık olduğu için, ölçümleri alınamamıştır. Diğer dentaliumların boyutlarının ölçümleri ve yüzdelik oranları şu şekildedir: Boyut Adet Yüzde 2mm-2,5 mm; 6,5 mm; 7mm; 8mm 9,5mm; 10mm; 11,5mm; 13mm; 20mm- 1 %1 20,5mm 13mm; 20mm- 20,5mm; 21mm; 22mm; 23,5mm; 24mm; 28mm; 34mm; 36mm; 41mm; 43mm; 46,5mm; 51,5mm ve 62mm 3mm; 4mm; 9mm; 21,5mm 2 %3 6mm; 12mm; 14mm 3 %5 5mm; 7,5mm; 12,5mm 4 %6 3,5mm; 5mm 5 %8

72 64 Dentaliumların bulunduğu tüm kareler ile arkeolojik ve jeolojik seviyeleri (bkz.tablo III), Dentaliumların ve diğer yumuşakçaların, Öküzinin de ele geçen tüm süs elemanları içindeki yüzdesi (bkz.tablov), ekler bölümünde yer alan, tablolarda gösterilmiştir Kemik Tarihin ilk çağlarından itibaren insanoğlunun kullandığı en eski takı malzemelerinden biri kemiktir. Kemikten yapılan ilk süs eşyalarının varlığı, ilk insanların avcılık geleneğinin uzantısı olarak, avladıkları hayvanların kemiklerini çok amaçlı olarak kullanmaya başlamalarıyla ortaya çıkmıştır. Avlanan hayvanın eti ve derisi alındıktan sonra, kullanılmayan boynuz, diş, omurga gibi kısımları alet ve süs eşyası olarak kullanılmıştır. Kemikten yapılan ilk süs eşyaları ve boncuklar, hem dönemin faunası için bilgi vermekte, hem de takı hammaddelerinden yumuşakça kabuğu ve taşların kullanımının yanı sıra, farklı bir malzeme olarak karşımıza çıkmaktadır. a.cins Kemiğin süs eşyası yapımı için kullanılması paleolitik dönemler içinde yaygın bir gelenek olsa da, Öküzini buluntuları içinde, süs objesi yapımı için kullanılmış kemiklerin oranı oldukça azdır. Dişten yapılmış süs eşyalarının azlığını dikkate alarak, bu hammaddeyi de kemik objeler başlığı altında değerlendirdik. 2 tür hayvan

73 65 kemiği tespit edilmiştir. Bunlar: Geyik dişi ve kuş kemikleridir (Prof. Dr. Işın Yalçınkaya ile kişisel görüşme). b.boyut Kemikten yapılmış süs eşyalarının büyük boyutlarda olmadığı gözlemlenmiştir. 6mm ile 7,5 mm arasında değişen bu objelerde, kemikler içinde boyutu diğerlerinden daha büyük olan kuş kemikleri bulunmaktadır. Uzun ve ince bir forma sahiptir. Geyik dişinden yapılmış bir adet tepe kısımdan delinmiş diş, takı olarak tasarlanmış diğer buluntulardandır (bkz.fotoğraf 21). c.istatistiksel Değerlendirme Kemikten yapılmış süs eşyalarından elde edilen toplam sayısı 6 dir. Bunlardan 3 tanesini (%.50) kuş kemikleri,1 adetini de (%17) yine delinerek takı elemanı olarak kullanılmış geyik dişi, 1 adetini (%17) cinsi konusunda herhangi bir tanımda bulunulamayan, uzun boru şeklinde, iki uç kısmında kesme izleri taşıyan bir kemik parça ile 1 tanesini de (%17), üstten basık yassı bir görüntüsü olan yarısı kırılmış, ancak diğer yarısında kalan deliğin varlığından, takı elemanı olarak kullanıldığı açıkça görülen, kemikten yapılmış bir boncuk oluşturmaktadır. Kuş kemiklerinin boyutları diğerlerinden daha uzundur. Oldukça incedir ve boru şeklindedir. Öküzini buluntuları içinde ele geçen süs elemanlarının hammaddesi kemik olan boncuklarla birlikte sayısı 402 dir. Kemik boncukların bu sayı içindeki oranı % 1 dir.

74 66 Kemik kullanılarak yapılmış olan süs elemanlarının ortaya çıkartıldığı tüm arkeolojik ve jeolojik seviyeleri (bkz.tablo.iv) ve Öküzinin nde ele geçen diğer süs eşyaları içindeki yüzdesi, ekler bölümünde yer alan, tablolar kısmında belirtilmiştir (bkz.tablo V) 6. ÖKÜZİNİ MAĞARASI EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ Öküzini Mağarası Epi-Paleolitik dönem süs objelerini birkaç form, renk ve cins altında değerlendirebilir. Özellikle doğadan rahatça temin edilebilen taş, yumuşakçalar, hayvan kemikleri ve dişlerinin tercih edildiği bu objeler ile bulundukları arkeolojik ve jeolojik seviyelerin ve bu seviyelerin özelliklerinin ayrıntılı açıklamaları aşağıda verilmiştir: 6.1. Epi-Paleolitik Dönem Süs Objelerinin Bulunduğu Arkeolojik Ve Jeolojik Seviyelerin Özellikleri Anadolu da Geç Paleolitik ya da Epi-Paleolitik döneme ilişkin veriler birkaç sit ile sınırlıdır. En önemlisi Öküzini Mağarası olan bu sitlerden diğeri Karain Mağarasıdır. Öküzini nden elde edilen sonuçlara göre burada, 60 radyo karbon tarihi tespit edilmiştir. Her iki mağarada gerçekleştirilen kazılar sonucunda G.Ö arasındaki periyotlara ulaşılmıştır. Öküzini nin mikrolitik endüstrisi, Zarzian ve Levantine ile büyük benzerlik göstermektedir. Bu endüstriler arasında da en çok Zarzian ile yakınlığı belirtilmektedir. Öküzini Mağarası nın II.III.IV. seviyelerindeki toplulukların Epi-Paleolitik in bir evresi olan Natufian ile çağdaş olduğu ifade edilmektedir (G.Ö / ) (Bar-Yosef, 2003: ).

75 67 Mağarada XII jeolojik ünite tespit edilmiştir. Bu ünitelerden 0., I. ve 0-I., arasındaki üniteler holosen, diğer jeolojik üniteler ise pleistoseni kapsamaktadır (bkz. Lev:X). Bayon ve diğ., ). Kuaternerin iki alt bölümünden biri olan, pleistosen dönemin C14 tarihleri G.Ö /-130 arasında değişmektedir. Mağarada ele geçirilen süs objeleri holosen ve pleistosen depozitolardan ele geçirilmiştir. Holosen dönemi kapsayan süs objelerine 0., I., ve 0-I. jeolojik seviyelerden, pleistosen dönemi kapsayan süs objelerine ise II. III. IV. VI. VII ve VIII. jeolojik seviyelerden ulaşılmıştır. Bu ünitelerden VIII. jeolojik seviyenin C14 tarihi G.Ö ± 150, VI. jeolojik seviyenin yaşı G.Ö ± 120, VI-VII. jeolojik seviyeler arası C14 yaşı G.Ö ± 130, IV. jeolojik seviyenin yaşı G.Ö ± 90, III. Jeolojik seviyenin yaşı G.Ö ± 70, II.jeolojik seviyenin yaşı ise G.Ö ± 100 olarak tespit edilmiştir (Bayon ve diğ., 2002:27-33). Holosen dönemi kapsayan buluntular Neolitik, geç Neolitik, erken Kalkolitik gibi daha geç dönemleri içermekle birlikte Epi-Paleolitik ile birlikte karışık seviyeler de verir. Öküzini Mağarası nda toplam IV arkeolojik ünite tespit edilmiştir. Mağara nın I.arkeolojik ünitesi Yakındoğu da Geç Kebarien ile çağdaştır ve G.Ö yılları arasına tarihlendirilmektedir. Yakındoğu açısından Öküzini nin II. arkeolojik ünitesi, Geç Kebarien sonu ve Geometrik Kebarien in ilk safhası ile çağdaştır. G.Ö yılları arasına yerleştirilen III. arkeolojik ünite, Yakındoğu da Geometrik Kebaran ve Erken Natufian kompleksleri ile çağdaştır. IV. arkeolojik üniteden ise, G.Ö yılları arasını veren C 14 tarihlerine ulaşılmıştır (Kartal,1999: ). Bu evre, mağaranın en üst katmanları tarafından temsil

76 68 edilmiş olup, ele geçen buluntular Neolitik, geç Neolitik, erken Kalkolitik dönem ile Epi-Paleolitiğin bir karışımını göstermektedir (Kartal, 2003:40-41). Bu tarihler Yakındoğu da Harifian, Khiamien ve Sultanian kompleksleri ile çağdaştır. Akeramik Neolitik dönemlere denk düşmektedir. Anakayadan aktüel yüzeye kadar uzanan ve 4m ye yakın bir kalınlık gösteren Öküzini Mağarası giriş boşluğu içindeki dolgularda, üç büyük topluluğun varlığı gözlemlenir. Bu üç büyük topluluk, insan davranışlarında çok yönlü farklılığın yanı sıra, kültürel katlaşımlar arasındaki değişimlere de işaret eder (Yalçınkaya ve diğ., 1997:11). Jeolojik incelemeler, Öküzini Mağarası nın akarsu ile açıldığını ve daha sonraki çöküntülerle genişlediğini gösterir. İçindeki akarsuyun yön değiştirmesinden ve mağaranın kurumasından sonra geç bir dönemde iskan edilmiştir. İskandan sonra meydana gelen çökmelerle giriş kapısı gerilemiş ve bu çöküntüler sonucunda oluşan büyük kaya blokları, mağaranın sekisinin büyük bir kısmını etkilemiştir. Tavanın çökmesiyle oluşan baca görünümlü bir oluşum Öküzinin nin içinde hızlı bir sedimantasyona neden olmuştur. Mağarayı dolduran en eski sedimanlar diğerlerine nazaran soğuk ve kurak bir evreye aittir. Tavandaki çatlaklardan sızan terrarossalarla kaplanmış bu sedimanlar sekonder pozisyondadır. Çevredeki iklimin saptanmasına olanak veren topraklar, aynı zamanda iklimsel değişimleri saptamaya olanak verir. Bu anlamda terrarosa mağaranın dışındaki nemin göstergesidir (Pawlikowski, 2002:13-15). (bkz.lev.viii).

77 69 Orta tabaka, kara salyangozu kabukları, taşınabilir sanat, taş endüstrisi, kemikler ve insan aktiviteleri kalıntıları ile karışık büyük bir birikim oluşturur. Kireçtaşı bloklarında görülen heterojenlik bunların, insanlar tarafından bir yerden bir yere taşınma yoluyla geldiğine işaret eder. Mutfak kalıntılarında rastlanan bu karmaşık nitelik, Avrupalı avcı-toplayıcıların deniz kabuğu tarzına genellikle çok benzer. Bu depozitolar içinde nadir olarak rastlanan ocak kalıntıları ve bir gömü vardır. Üst tabaka 30 cm kalınlığında gri renkli ince bir sediman içerir. Bu tabaka içinde proto-historik döneme ait bir gömü ve birkaç çukur tanımlanmıştır. Mikrolit topluluğunun yanı sıra, cilalanmış bir balta ve pek çok çanak-çömlek parçası ele geçmiştir. Bunlar o alanın Neolitik ve Kalkolitik periyotları ile ilgili olabilir. Kalsit kabuklarının birikimi olduğu halde devam eden su sızıntısı ve tamamen yatay olan bütün bu depozitoların stratigrafisi, diğerlerine nazaran kazının daha kolay olmasına neden olmuştur (bkz. Lev.IX) (Otte ve diğ., 1995: ) Pleistosen Dönem Süs Objeleri Kazılarda ele geçen taş boncukların toplam sayısı 96 dır. Bunlardan yalnız 1 tanesine pleistosen dolgulardan ulaşılmıştır kazı sezonunda ele geçirilen bu boncuğun cinsi konusunda herhangi bir tanımlamada bulunamadık. Gri renkte ve 3 mm boyutunda olan bu mikro parça yassı-yuvarlak bir biçime sahiptir (bkz. tablo I). Pleistosen dönemi kapsayan buluntular içinde yer alan dentaliumların sayısı taş boncuklara nazaran daha fazladır. Kazılar sonucunda pleistosen dolgulardan 7 tane dentaliuma ulaşılmıştır. Bunlar mağaranın II. IV. VI. ve VIII. GH den ele geçirilmiştir. Dentaliumların boyutları 7.5mm ile 62 mm arasında değişmektedir.

78 70 Biçimsel olarak değerlendirdiğimizde özellikle büyük boyutlularda, parçanın boyutu arttıkça formun boru biçimine yaklaştığı görülmektedir. Daha küçük boyutlu ve ince yapılı dentaliumlarda parçanın orta kısmında bir iç bükeylik görülür. Dentaliumlar, bu yapıları ile boynuz biçimli bir görünüm sergilemektedir (bkz.fotoğraf17). Holosen ve pleistosen dönemlerde rastlanan dentaliumlar, takı elemanları olarak kullanılmış oldukları gibi, gövdelerinden ince kesitler alınarak boncuk olarak da kullanılmışlardır (bkz.fotoğraf 5). Dentaliumların yıllara göre dağılımları, jeolojik, arkeolojik seviyeleri ile boyutları tablolar halinde gösterilmiştir (bkz. Tablo III). Kazılarda dentaliumlar dışındaki diğer yumuşakçalardan 236 adet ele geçirilmiştir. Bunlardan 112 tanesi pleistosen dönemi kapsamaktadır. Çoğunlukla mağaranın II. jeolojik seviyesinden gelen buluntuların diğer bölümü III. IV. ve VII. jeolojik seviyelerden ele geçirilmiştir.yumuşakçaların renkleri bej ile beyaz arasında değişmektedir. Birkaç tane siyah parçaya ulaşılmıştır. Yumuşakçaların boyutları 5mm- 15,5mm arasında değişmektedir (bkz. Tablo II). Mağarada pleistosen dönem içeren kemik objelerin oldukça az olduğu görülmektedir. Toplam sayısı 3 olan bu objeler içinde kuş kemiği olduğunu düşündüğümüz uzun bir parça, delinmiş büyük bir kemik parça ile kırılmış bir parça ele geçirilmiştir. Kırık olan bu objenin kırılmış olan kısmının kesiti ve parçanın üst kısmında yer alan delik açıklığı pandantif olarak kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir. Bu objelere, 1994, 1995 ve 1993 yıllarında gerçekleştirilen kazılardan ulaşılmıştır(bkz. TabloIV).

79 İstatiksel Değerlendirme Taş boncuklardan elde edilen sayı 96 dır. bunlardan yalnız 1 tanesinin pleistosen dönemi kapsadığını belirtmiştir. Bu sayının toplam taş boncuk sayısı içindeki oranı %1 dir (bkz. Tablo VI.) Dentaliumlar ile Columbella Rustica ve Arcularia Gibbasulalar olarak belirlediğimiz diğer yumuşakça kabuklarından ulaşılan toplam sayı 300 dür. Bunlardan 64 tanesini dentaliumlar, 236 tanesini diğer yumuşakçalar oluşturmaktadır. Bu buluntulardan pleistosen dönemi kapsayan buluntuların sayısı dentaliumlarda 7, diğer yumuşakçalarda 112 dir. Buna göre pleistosen dönemi kapsayan dentaliumların toplam dentalium sayısı içinde ki oranı %11 dir. Diğer yumuşakcaların pleistosen dönemi içindeki oranı %47 dir (bkz. TabloVII- VIII). Kemik objelerin toplam sayısı 6 dır. Bu objelerin pleistosen dönem içindeki sayısı ise 3 tür. Kemik objelerin tamamı içinde, bu oran %50 dir (bkz.tablo IX). Pleistosen dönemi kapsayan süs objesi niteliğindeki parçaların toplam sayısı 123 dur. Bu sayının Öküzini kazılarından ulaşılan süs elemanlarının tamamı içindeki oranı %31 dir (bkz. Tablo X) Holosen Dönem Süs Objeleri Holosen döneme ait süs objeleri pleistosen dönem buluntularından daha fazladır. Bu durum özellikle taş boncuklarda kendini göstermektedir. Kazılar sonucunda holosen döneme ait 95 taş boncuk ele geçirilmiştir. 0. I.ve 0-I. jeolojik seviyelerden gelen bu boncuklar içinde yapı, renk ve biçim olarak diğerlerinden ayrılan bazı tipler

80 72 belirlenmiştir. Diğer boncuklardan boyutlarının farklılığı ile de ayrılan bu boncuklar radyolaritten yapılmış, düğme biçimli olarak tanımladığımız boncuklardır (bkz.fotoğraf 15). Bu boncuklar mezar buluntuları olarak kaydedilmişlerdir; Epi- Paleolitik dönemden daha geç bir döneme aittirler. Pleistosen dönemde bu formda ve boyutta olan boncuklara rastlanmamaktadır. 1990, 1991 ve 1995 yıllarında gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda ele geçen bu buluntuların yanı sıra, yuvarlak biçimli, yassı-yuvarlak biçimli ve kesik tüp biçimli boncuklara da ulaşılmıştır (bkz.fotoğraf 13). Ancak bu biçim altında değerlendirdiğimiz boncuklar diğerlerine göre daha az sayıdadır. Öküzini Mağarası nın taş boncuklarının geneline baktığımızda oldukça mikro boyutlarda oldukları görülmektedir. Bu durum her iki dönem açısından da söz konusundur (bkz. Tablo I). Holosen dönem taş boncuklarının yapıldıkları hammaddeler içinde 7 adet taş cinsi tespit edilmiştir. Bunlar obsidyen, bazalt, kalsit, kristalize kalker, kuvars, silex ve radyolarittir. Renkleri beyaz, kızılımsı kahve, siyah, bej, gri, koyu kahve ve turuncu arasında değişmektedir. Turuncu renkte olan boncuktan 1 tane ele geçirilmiştir. Holosen dönem taş boncuk buluntularının yıllara göre ayrıntılı incelemeleri tablolar halinde izah edilmiştir (bkz. Tablo I). Holosen dönemi kapsayan dentaliumlardan elde edilen sayı 57, diğer yumuşakçaların sayısı ise, 124 tür. Her iki cinsin sahip olduğu özellikler pleistosen dönemden farklı değildir; renk, biçim ve boyut bağlamında her iki cins benzer özellikler göstermektedir. Dentaliumlarda boynuzu andıran, uzun, uç kısma doğru incelen ve içbükeyliğe sahip bazı türlerin yanında, özellikle büyük boyutlu

81 73 dentaliumlarda uzun boru biçimine de rastlanmaktadır. Bu dönem içinde ki dentaliumların boyutları 2mm-7,5mm arasında değişmekte, ayrıca 51,5 mm ye kadar giden daha büyük boyutlarda dentaliumlarda görülmektedir (bkz. Tablo III) İstatistiksel Değerlendirme Holosen dönemde ele geçirilen taş boncukların toplam sayısı 95 tir. Bu sayının toplam boncuk içinde ki oranı %99 dur. Kazılar sonucunda ele geçirilen taş boncuklardan 25 tanesi kırıktır. Bu sayının holosen dönem boncuklarının tamamı içindeki oranı %26 dır. Dentaliumların toplam sayısı 64 tür. Holosen dönem içeren dentaliumların sayısı ise 57 dir. Bu sayının toplam dentalium içindeki oranı %89 dur. Dentaliumlar dışındaki diğer yumuşakçalardan elde edilen sayı ise 124 tür. Dentaliumlar dışındaki yumuşakçaların toplam sayısı 236 dır. Bu yumuşakçaların tüm yumuşakçalar içindeki oranı %53 olmaktadır (bkz. Tablo VIII). Dentaliumlar dışındaki yumuşakçalar içinde 16 tane kırık parça tespit edilmiştir. Bu sayının holosen dönem yumuşakçaları içindeki oranı %13 tür. Holosen dönem dolguları içinde 3 tane kemik objeye ulaşılmıştır. Bu objelerden biri geyik dişinden yapılmıştır. Öküzini koleksiyonu içinde tek tür olan bu dişin üst kısmında oldukça muntazam bir delik açıklığı görülmektedir. Diş üzerinde gerçekleştirilen bu çalışma dişin takı olarak kullanıldığını düşündürmektedir (bkz. fotoğraf 21). Diğer iki objeyi de pleistosen dolgularda da ele geçirilmiş olan kuş

82 74 kemikleri oluşturmaktadır. Kemik objelerin toplam sayısı 6 dır. Bu 3 parçanın toplam kemik objeler içindeki oranı %50 dir. (bkz. TabloIX). Holosen dönemi kapsayan süs elemanlarının tamamı 279 dır.bu sayının Öküzini kazılarından ulaşılan süs elemanlarının tamamı içindeki oranı %69 dur (bkz.tablox). 7. ANADOLU DA EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ VEREN DİĞER MERKEZLER Anadolu da çok sayıda bölgede Epi-Paleolitik dönem buluntularına rastlanmıştır. Mağaralar, kaya altı sığınakları, açık hava yerleşimleri ve işlik yerlerin yerlerinden ele geçen çok sayıdaki bulgu, Anadolu nun Epi-Paleolitik döneme ilişkin kaynaklarının zenginliğini göstermekte, yapılan çalışmaların bir çoğunun yüzey araştırmalarıyla sınırlı kalması, veri, kronoloji ve terminoloji gibi konularda bazı önemli eksikler ve sorunlara neden olmaktadır. Ancak buluntular ışığında dönemi, Akdeniz Bölgesi için, Öküzinin den sonra stratigrafik olarak tanımlayan en önemli mağara Karain dir (Kartal, 2003:35). Antalya kıyı kesiminin genel olarak Paleolitik açısından öneminin yanı sıra, söz konusu dönem açısından da taşıdığı değer, araştırmacılar tarafından sık sık dile getirilmiştir. Antalya çevresindeki, hatta bir anlamda Anadolu daki en yoğun ve sürekli prehistorik iskanın bu yörede saptanmasını Yalçınkaya, mağaraların

83 75 konumlarının ve yapılarının oturulmaya, çevre koşullarının ise yaşamaya çok elverişli olmasına bağlamıştır ( Yalçınkaya,1995: 55-76). Akdeniz Bölgesi başta olmak üzere, Marmara, Karadeniz, Güney Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Ege, Epi-Paleolitik döneme ait yerleşim veren bölgelerdir. Ancak bu bölgelerde yapılan son çalışmalar çok yeterli olamamış; genellikle taş alet kültüründen yola çıkılarak yapılan incelemeler buluntuların tipolojik özelliklerini dikkate alınarak yapılmış ve çoğu zaman kesin yargılardan kaçınılmıştır (Kartal, 2003:35) Saptanan bölgelerde süs objesi yapım geleneğine ilişkin bilgiler ya çok sınırlıdır ya da bu gelenek üzerinde durulmamıştır. Bu durum Anadolu da söz konusu buluntulara ilişkin örneklerin az sayıda olmasına neden olmuştur. Çoğu Akdeniz Bölgesinde bulunan bu yerleşim alanlarında, benzer örnekleri görmek, aynı bölgede yaşayan insanların çevresel koşullarının ve doğadan elde ettiği hammaddenin benzerliği ile çok yakından ilişkilidir. Buna ek olarak, yaşam alanı olarak belirlenen yerlerin birbirine yakınlığını, topluluklar arasında kurulma olasılığı olan ilişkiler ve dolayısıyla karşılıklı bir iletişimin söz konusu olma ihtimali, bu benzerliğin ortaya çıkmasına neden olan diğer etkenler olabilir. 7.1.Karain Mağarası Antalya nın yaklaşık olarak 30 km. kuzey-kuzeybatısında, Yağca Köyü nün sınırları içinde bulunan Karain, Katran Dağı nın üzerindeki Çadır Tepesi nin içine oyulmuştur. Ovadan 150m deniz seviyesinden ise, m. yüksekliktedir. Tek

84 76 bir mağara olmaktan çok bir mağaralar kompleksi özelliği göstermektedir. Üst üste katlaşım gösteren ve harflerle nitelendirilen sekiz boşluktan oluşmuştur. Tamamen doğal bir mağaradır. Sözü edilen boşluklar, birbirleriyle bağıntılı olup, kalsit duvar ve geçitlerle ayrılmışlardır. En çok kazılan ve en çok incelenen gözleri, B ve E gözleridir yılında İ.Kılıç Kökten tarafından saptanmış olan mağara, 1956 yılında kazılmış; uzun bir aradan sonra, 1985 yılında kazılar tekrar başlamıştır yılından bu yana yapılan kazılar sonucunda, Karain in Alt Paleolitikten başlayarak Orta ve Geç Üst Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı nda iskan gördüğü anlaşılmıştır(yalçınkaya, 1995:57-58) yılında Karain in B gözünde bir sezon süren çalışmalardan sonra, 1996 yılında tekrar B gözü üzerinde yoğunlaşılmıştır. B gözünün önemi, Epi-Paleolitiğe dair buluntuların mevcudiyetinden gelir. Burada geometrik mikrolitlerin az, sırtlı dilgiciklerin daha çok ele geçirilmesinden yola çıkılarak Karain B nin paleolitik seviyelerinin, Öküzini nin alt seviyeleri ile çağdaş olduğu düşünülmüştür. Tekno-tipolojik benzerliklerden yola çıkılarak kurulan korelasyonun neticesi, Karain B nin III. kültürel evresi ile Öküzini nin XII ve VII. jeolojik seviyeleri arasındaki en alt seviyeleri oluşturan iki kültürel grubun benzerliğidir ki, burası G.Ö civarını verir. Karain Mağarası nın B gözünün PI (PI.1 ve PI.2) jeolojik ünitesi, Epi- Paleolitiktir ve G.Ö /-100 yaşlarını verir. Öküzini nin alt seviyeleriyle çağdaşlığının söz konusu olduğu belirtilmiştir. Özellikle alet endüstrisinden yola çıkılarak yapılan bu korelasyonun baskın tipleri olarak ön kazıyıcılar, geometrik

85 77 mikrolitler gibi aletler baz alınmıştır. Bu jeolojik ünite içinde ayrıca kemik alet grubu içinde değerlendirilen delikli iğne ve bızlar ile yumuşakça kabuklarından kolye taneleri süslenme objelerini oluşturur. PI.1, kızılımsı kahverengi, killi, küçük kalker döküntülü bir sediman yapısı gösterir. PI.2 ise yine kızılımsı kahverengi, killi ve ince kumlu bir yapıdadır. Yoğun olarak küçük ve orta boy kalker döküntü içermektedir. PI jeolojik ünitenin seviyeleri içinde oyuk ve delik ortaya çıkmıştır. Ayrıca tabakaların kuzey kısımları, güney kısımlarına göre daha sert bir toprak yapısı göstermektedir. PI in bahsedilen bu her iki seviyesinde, özellikle PI.2 de kemik aletler ele geçirilmiş. Bunlar delikli iğneler, kesilmiş boynuzlar, özellikle de bızlarla temsil edilmektedir. Dentalium ve diğer denizel yumuşakça kalıntılarından boncuklar da P.I in süs objelerini oluşturmaktadır. Prehistorya Labaratuvarı nda yaptığımız gözlemler sonucunda yumuşakça kabukları içerisinde, Columbella Rusticaların ve Dentaliumların çoğunlukta olduğu görülmüştür. Taştan yapılmış boncuk örnekleri içinde ise, siyah, füme ya da bej renkler arasında değişen, üstten basık bir şekle sahip yassı boncuklar, tüp biçimli boncuklar, yuvarlak boncuklar gibi çeşitli biçim ve renklerde değişen boncuklara rastlanmıştır. Yine B gözünde jeolojik katlaşım açısından en üstteki H.I seviyesinin Epi-Paleolitik dönemden Roma dönemine kadar çeşitli arkeolojik ve faunal buluntular içerdiği ve bütünüyle karışık bir seviye olduğu ifade edilmiştir. Karain B gözünün yukarda bahsedilen, Epi-Paleolitik buluntular veren bazı kareleri, arkeolojik ve jeolojik seviyeleri ile elde edilen C 14 yaşları aşağıda verilmiştir (Yalçınkaya ve diğ., 2001:13-15).

86 78 KARAİN B GÖZÜ 1999 (F14KARESİ) KARE AH 17 GH F14 18 PI.1-PI KARAİN B GÖZÜ F14 KARESİ AH GH YAŞ (BP) 18 PI.1/PI / PI.1/P.I / PI.2/PII / PII /-90 Bu seviyelerden gelen çok sayıda dentaliumlardan kesilmiş boncuk örnekleri, taşlardan yapılmış siyah, gri renklerde boncuklara ulaşılmıştır. Dentaliumların ve diğer yumuşakçaların varlığının, Öküzini nde olduğu gibi, taşlara oranla daha çok olduğu gözlemlenmiştir. Karain Mağarası B gözü kazıları 2003 yılı itibariyle G12, G13, G14 olmak üzere 3 ayrı plan karede gerçekleştirilmiştir.g12 karesinde 14 ve 20. arkeolojik seviyelerde; G13 karesinde 17 ve 21. arkeolojik seviyelerde ve son olarak G14 karesinde 17 ve 21.arkeolojik seviyeleri arasında çalışılmıştır. Adı geçen bu plan kareler ve arkeolojik seviyeler içinde PI.1, PI.2, PI.3 ve HV Epi-Paleolitik buluntular vermiştir. Yalnız H.V seviyesi Neolitik ve Kalkolitik Çağların buluntularını da içermektedir; karışık bir seviye olduğu belirtilmiştir. Karain B gözünün 2003 yılında kazılan bu plan kareler de ve çeşitli seviyelerden alınan 6 adet karbon örneği üzerinde yaşlandırma çalışmaları yapılmıştır (Yalçınkaya ve diğ., 2005: ). Sonuçları şu şekildedir:

87 79 KARAİN B GÖZÜ 2003 YILI KARE AH GH G12 17 PI.1, PI.2 G12 18 P.I.2 G12 19 PI.2,PI.3 G12 20 PI.2,PI.3 G13 17 PI.I G13 18 P.I.1,P.I.2 G13 19 P.I.2 G13 20 P.I.2,P.I.3 G14 18 P.I.1,P.I.2 G14 19 P.I.1,P.I.2 G14 20 P.I.2 G14 21 P.I.2,P.I.3 Kare AH GH Kalibre Edilmemiş Yaş G.Ö. G12 17 P.I /-70 D14 18 P.I /-70 G13 18 P.I /-80 G14 18 P.I /-60 G13 19 P.I /-80 D13 21 P.II /-130 Yukarıdaki seviyelerden elde edilen çok sayıda boncuk örneği, buluntular için de mevcuttur. Yine dentaliumdan kesilmiş boncukların yanı sıra, taş boncukların varlığı da belirgindir. Özellikle G12 karesinin, AH18, GH PI.2 den gelen boncuk örneği, çoğunluğa hakim olan renkler arsında, yeşil renkli oluşuyla diğerlerinden ayrılmaktadır Üçağızlı Mağarası Hatay ili, Samandağı ilçesi, Meydan köyü yakınlarında yer alan Üçağızlı Mağarası, Suriye sınırına çok yakın bir mesafede yer almaktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 18m olan mağarada, daha önceki deneme kazılarından, stratigrafik katmanlar içeren Erken Üst Paleolitik in en az iki seviyesinin bulunduğu, 1999 yılında yapılan kazılar sonucunda ise, Epi-Paleolitik çökeller rastlandığı bildirilmiştir.

88 80 Bölgede 1950 yılından itibaren yürütülen kazı ve arazi çalışmalarına rağmen, ele geçirilen Epi-Paleolitik buluntu son derece azdır. Türkiye nin Akdeniz kıyılarındaki diğer buluntu yerleri ve Levant taki Epi-Paleolitik buluntuların bolluğu düşünülecek olursa, bu durumun oldukça şaşırtıcı olduğunu dile getiren araştırmacılar, ele geçen kalıntıların yörede ele geçen ilk in situ Epi-Paleolitik kalıntıları olduğunu belirtmiştir. Üçağızlı Mağarası nda Epi-paleolitik kalıntıların bulunduğu iki alan mevcut olduğunu belirten araştırmacılar, bunlardan bir tanesinin yaklaşık üç metrekarelik bir alanı kapsayan mağaranın güneyinde bulunan yan odada yer aldığını, bu uçtan çıkarılan buluntular arasında taş aletlerle birlikte faunal kalıntılar ve önemli miktarda takı elemanları olarak kullanılmış olan objelerin bulunduğunu ifade etmişler ve hammadde olarak tercih edilen materyallerin başında denizel kaynaklı yumuşakça kabuklarının geldiğini belirtilmiştir. Süs objelerini yapımı için kullanılan deniz kabuğu kalıntılarının az miktarda bulunmasına karşılık, dentalium içeren geniş bir tür çeşitliliğine sahip olduğu elde edilen sonuçlara eklenmiştir Mağarada Epi-Paleolitik kalıntıların bulunduğu ikinci alan kuzeyde yer almaktadır. Bugünkü zeminin yaklaşık olarak üç metre yukarısında doğu duvarına yapışık ve birleşik bir durumda olan bu kalıntılar içinde, sırtlı dilgiler, dilgi çekirdekleri ve boncuk olarak kullanılan deniz kabukları, buluntuların Epi-paleolitik döneme ait olduğunu kesinleştiren kalıntılar olarak yorumlanmıştır (Dinçer ve diğ., 2001:1-2).

89 81 Epi-Paleolitik buluntuların en önemli özelliklerinden birinin jeolojik oldukları yönündedir. Yaklaşık 3 m lik bir depozitin (Üst Paleolitik ve Epi-Paleolitik) mağara tavanının çökmesi sonucunda aşınarak yok olduğu kanısında olduklarını belirten araştırmacılar, mağarada ele geçen kalıntıların, çökmenin ne zaman olduğuna dair ipuçları verdiğini dile getirmişlerdir. Buluntuların analiz sonuçları bu olayın, Üst Paleolitikten daha sonra gerçekleşen bir yerleşmenin izlerini taşıdığını göstermektedir. Bu durum araştırmacılar tarafından mağarada Epi-Paleolitik iskan izlerinin kesin varlığını kanıtlama yönünde önemli bir gelişmedir (Güleç ve diğ., 2002:255). Üçağızlı Mağarası nın B tabakasından gelen deniz kabuklarının yaş analizlerine göre, bu kalıntılar G.Ö /-140 tarihlerini verir. Bu seviyeler Epi-Paleolitik olarak kabul edilen seviyelerdir (Dinçer ve diğ., 2001:1-4). Bu tarih Öküzini nin 33.ve 27.arkeolojik seviyelerinin vermiş olduğu G.Ö tarihi ile yakınlık göstermekte ve elde edilen bu yaş tayini Yakındoğu nun Geç Kebaran dönemine denk gelmektedir (Kartal, 1999). Bu durumda Üçağızlı Mağarası içinde aynı kültürel süreçlerin varlığını düşündürmektedir (Dinçer ve diğ., 2001:3-4). Epi-Paleolitik dönem kalıntıları hakkında kazı sonuçlarından öğrendiğimiz bilgiler, ele geçen süs objesi buluntularının yalnızca yumuşakça kabuklarından yapıldığını göstermektedir. Taş ya da kemikten yapılmış olan buluntulara değinilmemektedir. Takı elemanları yapan bu insanların, Epi-paleolitik merkezler dışında, bu geleneğin başladığı Üst paleolitikten beri, taş ve daha nadir olarakta kemiği kullanıldığı görülmektedir ancak Üçağızlı da bu materyallerden yapılmış boncukların olmayışı

90 82 düşündürücüdür. Bu durum Epi-Paleolitik katlaşımının mağara tavanının çökmesi sonucunda yok olmasından dolayısıyla buluntulara ulaşılamamasından kaynaklanmış olabileceği gibi, eleme ve ayıklama yönteminden de kaynaklanmış olabilir. 8. YAKINDOĞU DA EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM SÜS OBJELERİ VEREN BAZI MERKEZLER Yakındoğu da, insan topluluklarının evrimi konusunda, Epi-paleolitik dönem önemli bir yer teşkil eder. Bu konuda iklimin önemi üzerinde duran araştırmacılar, bölgede Epi-Paleolitik sit alanlarının, genellikle bugünün Akdeniz bitki kuşağı içinde iskan edildiğini belirterek, insanların bu bölgeleri yaşam alanları olarak belirlemelerinin nedenini de, bu uygun iklim koşullarına bağlamışlardır. Erken Holosen ve Terminal Pleistosen esnasında (G.Ö ), Yakındoğu karalarında hakim olan iklim koşullarına baktığımızda, koşulların bugünün iklimine yakın olduğu görülür. Kuru, kısır ve zor bir iklime sahip olmayan Yakındoğu da, Epi-Paleolitik merkezlerden ulaşılan jeomorfolojik ve paleobotanik bilgiler, meşelerin hakim olduğu ağaçlık alanlara işaret etmektedir. Son zamanlarda gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar, Yakındoğu Bölgesi için Akdeniz Levanten i olarak bilinen bölgenin önemini ispatlamıştır. Akdeniz Levant ı Sina Yarımadası ndan Türkiye nin Toros Dağları nın güneyine kadar olan bir alanı kapsar (bkz lev:xi) (Bar-Yosef, 1998: ).

91 83 Epi-Paleolitik dönemin bölgedeki varlığına, burada mevcut olan çok sayıdaki sit alanlarından ulaşılmıştır. Çalışmalar sonucunda, Epi-Paleolitiğin çeşitli aşmaları tespit edilmiştir. Yakındoğu da Epi-Paleolitiğin aşamaları olarak nitelendirilen her bir kompleks, dönemlerin kültürel envanterlerinden yola çıkarak ve taş alet endüstrisinde yaşananılan gelişmelerin sonucu olarak adlandırılmıştır. Kebaran, Muşabyen,Geometrik Kebaran, Erken Natufian, Geç Natufian ve Harifyen olarak belirlenen bu endüstriler de temel tipolojik ayrım taş endüstrisine dayalı olarak yapılmıştır. Yakındoğu da çok geniş bir yaşam alanı bulan bu kültürlerin taş endüstrisine dayalı sınıflaması, bahsedilen dönemlerin özelliğini, yalnızca bu konu üzerine odaklamamalıdır. Taş endüstrisinin yanı sıra, maddi kültür kalıntıları olarak değerlendirdiğimiz, çok çeşitli türlerden yaratılmış dekorasyon objelerinin varlığı, bu dönemler içinde de yer almakta ve Yakındoğu bu anlamda, oldukça zengin buluntular içeren bir bölge olarak önemini korumaktadır. Yakındoğu da Epi-Paleolitiğin başlangıç aşaması, Kebaran kompleksi olarak bilinmekte ve yaklaşık olarak yıl öncesine tarihlenmektedir. Kebaran yerleşimlerinin genel ağırlığını Akdeniz kıyı bölgesinde olduğunu belirten Bar-Yosef, bu yerleşmelerin Beer Şeva Vadisi nin güneyinde olduğu gibi, çöl vahalarında da yer aldığını ekleyerek, Lübnanda da Nehr el Kelh(Ciita) ve Wadi Antelias (Ksar Akil, Bergi) gibi iki Kebaran yerleşme grubunun belirlendiğini, birçok örneğinde vadilerin yakınlarında bulunduğunu ifade

92 84 etmiştir. Bar-Yosef Akdeniz kıyı bölgeleri için yüksekliğin, o zamanki deniz seviyesinden m yukarıda olduğunu, Lübnan daki Dur Şueyr (1200m), Hayonim Mağarası ve Meged barınağının ( m) daha üst seviyelerde bulunduğunu belirtmiştir (Dolukanov, 1998: ). Yayımlanan raporların sonuçlarından yola çıkarak bir çıkarsama yapıldığında, İsrail in ve Jordan Vadisi nin kuzeyinde Kebaran endüstrinin, çok geniş bir alana yayıldığı görülmektedir. İsrail in kuzeyinde yer alan Fazael, Ein Gev gibi sit alanlarına baktığımızda, hem Akdeniz hem de Kızıl Deniz kaynaklı yumuşakça kabuklarına rastlanmakta ve bunların çeşitli türlerinin delinerek boncuk yapımı için kullanılmış oldukları görülmektedir (Reese, 1988:615). D.Akdeniz in güneyinde, önemli bir gelişmeye sahne olan Muşayben kompleksine ait yerleşim alanları, Rift Vadisi nin batısında, Sina da, Negev ve Nahal Hadera nın güneyindeki kıyı bölgelerinde, yaşam alanı bulmaktadır. Diğer endüstriler içinde sıkça rastlanan benzer kültür öğelerinin varlığı, Muşayben kompleksinin buluntuları içinde değerlendirilmekte, kemikten, deniz kabuklarından yapılan takı elemanlarına rastlanmaktadır. Yakındoğu da Akdeniz kıyı bölgelerinde Epi-Paleolitiğin bir sonraki evresi, Geometrik Kebaran olarak adlandırılmaktadır. Temel tipolojik ayrımını, ağırlık kazanan geometrik mikrolitlerle ve bunlar arasında da trapezlerin artan oranıyla ilişkilendiren Bar-Yosef, insanların yaratımı ile ortaya çıkan diğer ürünleri ise, az sayıdaki öğütme taşları ve bezemeli deniz kabuklarının oluşturduğunu ifade

93 85 etmiştir. Geometrik Kebaran alet topluluğundan elde edilen radyo karbon tarihleri, günümüzden yaklaşık yıl öncesi arasında değişmektedir. Coğrafi dağılımı Lübnan Dağları ndaki Nerba a el Mağara ya da Golan yaylasındaki Ayn el Bayda gibi yüksek rakımlı yerlerin yanı sıra, alçak yerleri, kıyı ovasını, Ürdün Vadisini ve güney çöllerini içeren geniş bir dağılım göstermektedir (Dolukanov, 1998: ). Doğu Akdeniz Epi-Paleolitiğinin son aşaması ve en önemli aşaması olarak Natufian ı tanımlayan araştırmacılar, Natufian ın özelliğini, esas itibariyle mikrolit teknolojisiyle belirlemektedirler (Dolukanov, 1998: 196). Radyo karbon tarihlerinden ulaşılan sonuçlar ile yerleşim yerlerinin stratigrafisi ve birkaç teknolojik özellikten elde edilen sonuçlar, Natufian ın zaman içinde iki aşamalı bir ayrıma maruz kaldığını gösterir diyen Henry, Natufian ın erken evresi için yıl öncesini; geç evresi için ise, yıl öncesi tarihlerini kabul eder. Araştırmacılar, Natufian yerleşmelerinde bulunan tüm teknolojik, tipolojik ve ritüel özelliklerin, önceki bin yılda da mevcut olduğunu belirterek, Natufian yerleşimlerin yine de yenilik bireşimi gösterdiğinin altını çizmişlerdir (Dolukanaov,1998: ). Natufian yerleşimlerin coğrafi dağılımına bakıldığında, ilk olarak Akdeniz kıyı bölgesiyle, daha sonra da Ürdün Yaylası ve Rift Vadisi nin eteklerine doğru artan bir eğilim içinde olduğu görülmekte; yerleşim alanlarının daha çok su alanlarında toplandığı ifade edilmektedir. Epi-Paleolitik buluntuları içeren sit alanları, genellikle bugünün Akdeniz Bitki Kuşağı içinde iskan edilmiştir. Hayonim, Ain

94 86 Mallaha, Wadi Hammed, El-Wad, Kebara Shukbah bunlar arasında yer alan en önemli sit alanlarındandır (Bar-Yosef ve Valla, 1988:1-2). Bundan sonraki bölümde Yakındoğu da Epi-Paleolitik sit alanları olarak anılan en önemli merkezler ile yine bu kültürün buluntularını içeren bazı merkezleri, Yakındoğu da yapılan çalışmalardan derlediğimiz sonuçlar doğrultusunda sunmaya çalışacağız 8.1.Hayonim Mağarası Hayonim Mağarası, İsrail de Galilee nin batısında yer alan bir mağaradır. Mağarada gerçekleştirilen kazılar, buranın esas bir Natufian kamp yeri olduğunu ortaya çıkarmıştır. E.Tchernow, O.Bar-Yosef ile B.Arensburg un ortak çalışmaları sonucunda elde edilen kanıtlar, stratigrafi kriterleri ve litik endüstri buluntularıyla desteklenerek ulaşılan Natufian olarak bilinen en temel seviyelerden elde edilen C 14 tarihleri (G.Ö /-160 ve /-180), bu mağarada Natufian kültürün erken ve geç evrelerini kapsayan kanıtların varlığını göstermektedir (Cohen,1988:297). Mağarada, çok sayıda mezar gömüsü ile konut amaçlı yapıldığı düşünülen mimari kalıntılara ulaşılmıştır. Ancak mezarlar ve bahsedilen bu yapılar ayrı ayrı yerlerde, mezarların arka tarafında iskan edilmiştir. Erken evrelerde olduğu ifade edilen bu mezarlar ile yapılan kompozisyon, daha geç evrelerde birkaç konut kalıntısının önünde bulunmuştur. Bu da mağaranın, son zamanlarda sürdürülmüş olan bir yaşam alanının mevcudiyetini ilişkin kanıtları barındırdığına, işaret ettiği

95 87 yönünde yorumlanmıştır. İnsanların yaşam alanı olarak belirledikleri yerlerde, dağınık halde bulunan kemik ve dişlerden yola çıkılarak, toplam 16 mezarda 48 gömüte ulaşılmıştır. Natufian dönemin devam eden evrelerinde önemli olarak kabul edilen birçok gömüt, alt üst olup karışmış ya da yıkık dökük parçalar halindedir. Karışık halde bulunan mezar kalıntılarının, Natufian ın geç evrelerine ait olduğu ifade edilmiştir. Teras a doğru gerçekleşen erozyonun, II.mezar ve diğer kalıntıların kaybolmasına neden olduğu düşünülmektedir. Cohen e göre, bilgilerin eksikliliğine rağmen, özellikle buluntuların çoğunu oluşturan kişisel süs eşyalarının varlığı, şiddetle gömüt buluntularının olduğunu göstermekte ancak bu buluntuların mezarların bir bölümünü kapsadığının altı çizilmektedir (Cohen, 1988:297). Derin ya da sığ mezarlar nadir olarak taşlarla döşenmiştir. Mezarlardan ikisi (V ve IX) tamamiyle kireçtaşı ile kaplıdır. Diğerleri taş levhalarla, küçük taşlarla ya da çember şeklinde dizilmiş taşlarla örtülüdür. Benzerleri Eynam, Erg-el Ahmar da gözlemlenmiştir. Nahal Oren ve Hayonim Terrace de bu örneklere rastlanmıştır. Mezarların çoğunda birden fazla iskelet bulunmuştur. İskeletlerin biri hariç, diğer tek gömütlerin tümü Natufian ın son evrelerine tekabül eder (Cohen, 1988: ). Gömütlerin anatomik durumlarına bakıldığında tam ya da neredeyse tam olduğu görülür. İkinci gömütlere ait buluntular olarak ele alınan kemikler, kümeler halinde ya da izole olmuş, ayrılmış olarak görülen düzensiz kemiklerdir. Mağarada ele geçirilen gömütler, ya uzanmış, ya yarı bükülmüş ya da tam olarak

96 88 bükülmüş pozisyonlarda ele geçirilmiştir (bkz.lev:xii) Levha da açıklanan gömüt pozisyonlarına bakıldığında, uzanmış halde bulunan tüm gömütlerin (H.9 ve H.11, VII.mezar; H:20 ve H.26, IX a.mezar ve H.33, XIII.mezar), Natufian ın erken dönemlerine ait olduğu; yarı bükük ve tam bükük gömütlerin ise Natufian içinde sonraki bir evreye ait olduğu belirtilmiştir. Yine Levha XII de VI. mezarda bükülmüş durumda olan iki gömütün (H.8 ve H.10) ikinci kullanım evresine ait olduğu görülür. Karışık pozisyonlarda yalnızca bir mezar ele geçirilmiştir (VII.mezar). Gömüt pozisyonları ile yaş ve cinsiyet arasında bir bağ kurulamadığını ifade eden Cohen, çocuk gömütlerinin çoğunlukla buluntu yerlerinden sağlanan çeşitli kırık parçalardan tanımlandığını belirtmiştir (Cohen, 1988:300). Gömütlerin cinsiyet oranlarının dağılımına baktığımızda erkeklere ait gömütler %41.7, kadınlara ait gömütler %12.5, çocuklara ait gömütler %29.2, tanımlanamayan gömütlerin ise %16.7 oranlarında ifade edilmiştir. Ele geçirilen 48 iskeletin yalnızca 5 ini oluşturan kadın gömütlerinin oranını düşüklüğüne karşılık, Shukba daki istisnalar hariç, yüksek bir yüzdeye sahip çocuk gömütlerinin varlığı, Hayonim Mağarası nın karakteristiğidir (Cohen, 1988:300). Hayonim Mağarası nda gerçekleştiren mezar kazıları ile birlikte çok sayıda süs objesine ulaşılmıştır. Özellikle mezar kazıları açısından süs objelerinin taşıdığı önem, dönem insanlarının manevi dünyalarına ulaşmamızı sağlamasında, bize yeni bakış açıları sunmasından dolayı belirgindir. Yine gömüt pozisyonları,

97 89 gömütlerin yaş ve cinsiyete göre dağılımı, gömütlerin bulunduğu alanlar ile süs objeleri olarak tanımladığımız objelerin bunlar arasındaki yeri, bölgeler arasında gömüt pratiklerinin farkını görmemiz açısından, hem de, bu objelere dönem insanları tarafından yüklenen anlamlarına ulaşmamız açısından önemlidir (Cohen, 1988:302). Kadınlara nazaran erkek gömütlerinde daha çok rastlanan süs objelerinin bırakıldığı bu gömütlerden biri, 25 yaşında bir erkeğe aittir. Sağ tarafı üzerine uzanmış pozisyonda yatırılmış olan gömütte, kollar göğüs etrafında kıvrılmış, kollarından birinde bir bileklik olduğu kaydedilmiştir. Bu bileklik 20 adet boncuktan yapılmıştır. Diğer bir gömütte yaşları arasında bir kadına ait olandır. Kadın sol kolu üzerinde uzanmış pozisyonda bırakılmıştır. Sağ kolu dirseklerinden bükülmüştür. Gömüt üzerinde, kemikten yapılmış bir kolye ucu, bir ya da olasılıkla iki olduğu düşünülen bileklik, dentalium boncuklar ve dentaliumlardan yapılmış bir kolye yer alır. Yarı bükülmüş bir pozisyonda, sağ kol gerilmiş, sol eli ise vücudunun ortasına doğru bırakılmış, yaşlarında olduğu tahmin edilen bir erkek gömütünde, yine dekorasyon eşyaları olarak bırakılmış çok sayıda dentalium kabuğuna (VIII.mezarda 155 den fazla kaydedilmiştir) ulaşılmıştır (bkz.lev.xiii.). 25 yaşından daha genç olan bir gömütte ise, yüzlerce dentalium boncuğu (N=365) gömütün boynunun yanında bulunmuştur. Bunların yanı sıra, delinmiş fok dişleri ele geçirilmiştir. Gömüt pozisyonu açısından değerlendirildiğinde, her iki kolunun vücuttan dışarı doğru

98 90 olduğu, başının ise batı yönüne doğru çevrilmiş olduğu gözlemlenmiştir (Reese, 1988:616). Gömütler içerisinde ele geçen süs objelerinin tümü, Natufian ın erken bir evresine ait iken; yalnızca iki kolye ucu, geç Natufian mezarlardan (XI. ve XVI. mezar) kaydedilmiştir (Cohen, 1988: ). Hayonim Mağarası nın erken Natufian evresine ait olan yumuşakçaların, Akdeniz ve Kızıl Deniz kökenli olduğu bildirilmiştir. Erken Natufian evresine ait 530 denizel yumuşakça kabuğunun 23 ünün Columbella 6 sının Conus olduğu, Dentaliaların ise%92 lik bir oranla temsil edildiği ifade edilmiştir (Reese,1988:616). Mağarada ele geçen kemik aletlerin iki grup içinde değerlendirilmesi ve kemiğin kullanıldığı alanlardan birinin de süs objelerinin hammaddesi olması, kemikten yapılmış buluntular arasında yer alan süs objesi geleneğinin, materyal bağlamında zenginleştirildiğini göstermesi bakımından önemlidir. Kemikten yapılan eşyaların bir bölümünü delinmiş, olasılıkla takı elemanları olarak kullanılan süs eşyaları oluşturmaktadır; çoğunlukla mezar buluntuları olarak kaydedilen bu objelerden, 5 mezar içinde toplam 127 adet ele geçirilmiştir. 8.2.Hayonim Terrace Akdeniz in 14 km doğusunda, Batı Galilee nin tepelik alanlarında, iskan edilen Hayonim Terrace, hem bir mağara hem de bir teras sit özelliği taşır.

99 91 D.O Henry ve meslektaşları tarafından yılları arasında kazılan bu sit, daha önce O.Bar-Yosef tarafından kazılmış; yakın bir zamanda da F.R.Valla tarafından yumuşakça kabuklarından elde edilen sonuçlar yeniden değerlendirilmiştir. Kazılardan elde edilen ilk sonuçlar şöyledir: 189 u deniz, 25 i tatlı su olmak üzere çok sayıda yumuşakça kabuğu ele geçirilmiştir. Tüm buluntular değerlendirildikten sonra ulaşılan sonuçlara göre de; yumuşakça kabuklarının 850 adetinin denizsel ve 61 tanesinin ise tatlı su kökenli olduğu kaydedilmiştir (Reese, 1982:83). En alt seviye olan E den elde edilen en erken kalıntıların Geometrik Kebaran A ya ait olduğu ve G.Ö yılları arasına tarihlendirildiği belirtilerek; maksimum kalınlığın 55 cm olarak kaydedilen bu seviyede kemiklerin bulunmadığı, yalnızca 33 denizel ve 2 tatlı su kabuğunun ele geçirildiği ifade edilmiştir. Hayonim Terrace nin D tabakası, iki erken Natufian seviyesi veren ilk yerdir. C 14 tarihine göre G.Ö veren ve kazılan üniteler içinde %44 lük oranı ile en geniş buluntu topluluğunu kapsayan bu seviyede 371 deniz yumuşakçası kabuğu ele geçirilmiştir. Denizel türler bakımından %39 luk bir oran ile çok geniş bir çeşitliliğe sahip olduğu kaydedilen D tabakasında, 24 tatlı su yumuşakça kabuğuna ulaşılmıştır. G.Ö yılları arasına tarihlendirilen ve dönem olarak erken Natufian olarak belirtilen seviyelerden ele geçen yumuşakça kabuklarının oranı %92 dir. Kaydedilen verilere göre bu oranın 406 tanesini (%48) deniz

100 92 yumuşakçaları kabuğu, 32 tanesini (%52) tatlı su yumuşakçaları oluşturur (Reese, 1982:83). G.Ö yılları arasında tarihlendirilmiş olan B tabakası ise geç Natufian olarak ifade edilmiştir. Ele geçirilen 40 adet deniz kaynaklı deniz yumuşakça kabuğunun yanı sıra, 3 adet tatlı yumuşakça kabuğuna ulaşıldığı belirtilmiştir. Toplanan buluntuların oldukça büyük bir oranının, dentaliumlar ile küçük yumuşakça kabuğu parçaları tarafından temsil edildiğini ve bunların boncuk yapımında kullanıldığının ifade eden Reese, bu boncuklar üzerinde bulunan deliklerin iki türlü açılmış olma ihtimali üzerinde durmuştur: İlki, insanlar tarafından belli bir eyleme yönelik bilinçli bir delme; diğeri ise, doğal yollarla kabuk üzerinde oluşan açmalar yoluyla oluşan deliklerdir. Ayrıca üzerinde herhangi bir kırık ya da açma olmayan yumuşakça kabuklarına da değinmiştir. %76 lık oranıyla deniz kaynaklı yumuşakça kabuklarından 648 ini dentaliaların oluşturduğunu ifade eden Reese, kabuklar içinde, Columbella Rustica türünün de (%14) oldukça önemli miktarda olduğunun belirterek, bu türden sonra gelen Columbella türlerinin ise nispi bir çoğunluğa sahip olduğunun altını çizmiştir. Kazılar sonucunda ele geçirilen deniz yumuşakça kabuklarının 3/4 ünün dentalium türüne ait olduğu belirtilmiştir (Reese,1982:84). Akdeniz türleri içinde geniş bir çoğunluğu oluşturan Dentalium Inaequicostatum ile bununla eşit bir forma sahip olduğu ifade edilen Dentalium Dentalis ya da Dentalium Rossati türünden yapılan 3 boncuk ve 7 tam yumuşakça kabuğu kaydedilen diğer buluntular arasında yer alır. Boncuk yapımı

101 93 için kullanılan türler arasında dentaliumların çok sayıda bulunduğunu belirten Reese, bahsedilen bu türlerin çok açık bir şekilde pürüzsüz ve küçük boyutlarda olduğunu dile getirerek, özellikle Dentaium Vulgare ile Dentaliım Rubencens için bu durumun söz konusu olduğunu belirtmiştir. Hayonim Terrace da gerçekleştirilen çalışmaların sonuçları, takı elamanları olarak kullanılmış olan yumuşakçaların çıktığı seviyeler belirtilerek detaylandırılmıştır. Buna göre: 12 dentalia kabuğu, 6 boncuk (bu seviyelerdeki deniz kabuklarının oranı %55) ve 1 dentalis boncuğu E tabakasından kaydedilen veriler olarak belirtilmiştir. E tabakasından 7 dentalia B2 den gelirken, 8 dentalianın C6 dan geldiği bildirilmiştir. Sonuç olarak bu iki seviyeden gelen dentaliaların oranının %62, dönemin ise geometrik Kebaran A olduğu kaydedilmiştir. Kazı yapılan diğer seviyelerdeki buluntulardan daha farklı olan D tabakası materyalleri içinde Arcularia, Cypraea ve Acanthocardia türlerine rastlanmıştır. D seviyesinden bildirilen sonuçlara göre, 25 tane boncuk (%74), 18 yanmış kabuk ve 1 dentalis ele geçirilmiştir, sonuçlara dentaliaların toplam sayısının 276 olduğu eklenmiştir. C tabakası içinden toplam 327 dentalianın çıktığı ayrıca 30 tanesi yanmış 15 tane (%80) boncuğa ulaşıldığı kaydedilmiştir. Geç Natufian döneme tarihlendirilen B tabakasından elde edilen sonuçlara göre de: süs objesi olarak kullanılmış çok sayıda boncuk ele geçirilmiştir. Sayıları 15 i bulan yumuşakça kabuklarının da bu amaç için kullanıldığı, bildirilen diğer sonuçlar arasında yer alır(reese,1982:89). Hayonim Terrace kazılarının, Yakındoğu da Epi-Paleolitik dönem çalışmaları içinde, önemini koruyan sit alanlarından biri olduğuna işaret eden Reese,

102 94 buradan sağlanan yumuşakça kabuğu koleksiyonunun, Doğu Akdeniz in erken prehistorik dönem süs objeleriyle, benzerliğine dikkat çekmektedir. Ayrıca Hayonim Terrace dan ulaşılan çok sayıdaki yumuşakça kabuğuna, Akdeniz ve Yakındoğu da yer alan, buluntu yerlerinden de sağlandığını dile getiren Reese, bunlarında yakın benzerleri gibi, süs objeleri geleneğinin devamı olduğunu ifade eder. Reese den öğrendiğimize göre, bu yumuşakça kabuklarının %90 ı erken Natufian a aittir. Natufian ın tipik bir özelliğinin de dentaliaların kullanımları olduğuna dikkat çeken Reese, tüm kabuklar içinde dentaliaların %75 oranından yola çıkarak ve H.Terrace da 40 adet dentaliadan oluşturulmuş bir kolleksiyonun varlığına değinerek, bu görüşüne destek sağlamaktadır (Reese,1982: 89). 8.3.Mugharet El-Wad Yakındoğu da İsrail in kuzeyinde yer alan Mount Carmel, Levant Koridoru olarak bilinen bölgede, Epi-Paleolitik dönem buluntuları içeren, önemli bir Natufian kültür alanıdır. Mount Carmel de yer alan Mugharet El-Wad, erken Natufian dönem içeren bir mağaradır. Dentalialardan yapılan, bilinen en iyi dekorasyon objelerinin, buradaki B seviyesinden ele geçirildiği ve B seviyesinin de Natufian kültüre ait buluntular içerdiği kaydedilen bilgiler arasındadır. Bahsedilen bu dentalislerin çok sayıdaki örneğini vulgare nin oluşturduğu, yanı sıra geniş bir form olarak D.Aratorium un varlığının da belirgin olduğu kaydedilmiştir.(reese,1982:84). Mağarada Columbella, Conus, Arcularia, Cerestoderma, Glycymeris ve Kızıl

103 95 Deniz kökenli bir adet Cypraea Moneta içerdiği kayıtlar arasında yer almaktadır (Reese,1988:616) Süs eşyaları yapımında kullanılan deniz kabuklarının önemli bir çoğunluğunun, insan gömütleri arasından ele geçirildiği belirtilmiştir. Erken Natufian döneme ait olan toplam 5 toplu gömütte, dentaliumdan yapılmış olan süs objelerine ulaşılmıştır. Bahsedilen bu gömütlerden biri, yetişkin bir erkeğe ait olandır. Gömütte, dentalialardan yapılmış başlıklar, göğüs ve çene yakınında yer alan kemik boncuklar, kolyeler, sağ kolunun yukarısında, üst kısmında 8 sıra dentalia kabuğu, olasılıkla mezar hediyeleri olarak bırakılmış buluntular arasında yer alır. Diğer bir gömüt, yine yetişkin bir erkeğe aittir. 7 sıra şeklinde tasarlanmış, dentalialardan yapılmış bir başlık bu gömütten elde edilmiştir (bkz.lev:xiv). Bir çocuğa ait olan diğer bir mezarda ise, ceylan kemiklerinden ve dentalialardan yapılmış başlıklara ulaşılmıştır. Erken Natufian döneme tarihlenen, bir kadına ait olan mezar ile cinsel kimliğinin ne olduğu konusunda kesin yargıların konulamayacağı bir mezar daha, Mugharet El-Wad buluntuları arasında kaydedilmiştir. Her iki mezarda, diğer mezar buluntularında da rastlanan, dentalialardan yapılan başlıkların varlığı dikkat çekicidir. Ancak bu gömütler, başlıklarda dentaliaların yanı sıra, kuş kemiklerinin kullanılmasıyla diğerlerinden ayrılmaktadır (Bar-Yosef, 1998: ). El-Wad gömütlerinde, yumuşakça kabuklarının yanı sıra, kemikten yapılmış kolye uçları, tibiotarsus boncukları, delinmiş fok dişleri ele geçirildiği kaydedilerek, delinmiş fok dişlerinin sayıca az olduğu vurgulanmış ve kemikten

104 96 yapılmış kolye uçlarının da biçimlerinde, küçük farklar olduğundan söz edilmiştir (Reese, 1982:84). 8.4.Ain Mallaha Akdeniz den 20 km ötede, Hulah Havzası nda yer alan Ain Mallaha nın, Natufian bir sit alanı olduğu kaydedilmiştir. Ain Mallaha nın Natufian buluntuları içinde, 309 tane denizel yumuşakça kabuğu ele geçirildiği belirtilmiş; yumuşakça kabuklarının %68 lik oranı içinde yer alan 210 adetinin Akdeniz, 4 tanesinin ise Kızıl Deniz kaynaklı olduğu bu verilere eklenmiştir. Reese in belirttiği üzere, erken Natufian döneme tarihlenen, B mezarlığından toplanan dentaliumların sayısı 226 (%73)dır ve çoğunlukla delinerek takı elemanları olarak kullanılmışlardır. Geç Natufian döneme ait yumuşakça kabuklarının içinde 19 u delinmiş 31 Columbella, 31 Arcularia, 3 fosil yumuşakça kabuğu ve 1 dentalium kaydedildiği belirtilmiştir (Reese, 1988:617) Ain Mallaha da tespit edilen mezar ve gömütler, diğer Epi-Paleolitik merkezlerle yakın ilişki halindedir. Reese den öğrendiğimize göre, buradan ele geçen mezar buluntuları, Ain Mallaha nın Yakındoğu da diğer Natufian merkezlerle olan ilişkilerini ve benzerliklerini görmek açısından önemlidir. Ain Mallaha da ele geçirilen gömütlerde, özellikle dentaliumların varlığının belirgin olduğu kaydedilmiştir. Dentaliumlar diğer Epi-Paleolitik merkezlerde olduğu gibi, başlık yapımında kullanılmıştır. Gömütlerde çok sayıda kolye de ele geçirildiğini belirten Reese, hammadde olarak genellikle dentaliumların kullanıldığını dile getirerek, bu nesnelerin bir kısmında deliklerin, kabuğun tam

105 97 uç kısmından açıldığını ve açılan deliklerin büyük olmadığını ifade etmiştir (Reese, 1988:617) Ain Mallaha ve Hayonim Mağarası ndan gelen stratigrafik kayıtlar, mezarların kullanılan evlerin zeminine gömülmediğini, evlerin dışına gömüldüğünü, sığ ya da derin mezarlara konulan gömülerin seyrek olarakta taş ya da alçı ile örtüldüğünü göstermiştir. Gömüler, dönem insanlarının çeşitli gömü pratikleri içinde olduklarının kanıtı olarak gösterilmiş; ilk gömülerin pozisyonlarının sırt üstü, yarı bükülmüş ya da tam bükülmüş pozisyonda olduğu kaydedilmiştir. Toplanan gömülerin çoğunun Erken Natufian a ait olduğu, Ain Mallaha nın yanı sıra, Nahel Oren, Hayonim Mağarası içinde birkaç kafatası örneğinin geç Natufian konteks içinde rastlandığı, vurgulanmıştır. İkici gömütler, ya izole bir şekilde ya da ilk gömütlerle karışık olarak bulunmuşlardır. İkinci gömütlerin erken Natufian dan daha çok geç Natufian da kullanılmış olduğu ifade edilmiştir. Hayonim Terrace nin yanı sıra, Ain Mallaha da da insan ve köpek gömütlerinin aynı mezar içinde bulunduğu, özel gömüt pratiklerine rastlandığı belirtilmiştir. İnsanların vahşi hayatla aralarında kurmaya çalıştıkları bir bağ olarak yorumlanan bu gömütler içinde, diğer mezar buluntularında da sık rastlanan deniz kabuğu, kemik ve diş gibi materyallerden yapılmış boncuklar ve çok sayıdaki boncuğun bir araya getirilmesiyle oluşturulan kolyeler ile başlıklar, kemerler, bilezikler ve küpelerin yer aldığı vurgulanmıştır (Bar-Yosef- 1998: ).

106 Wadi-Al Hammeh 27 Jordan Nehri nin bir ayağının batı ucuna doğru yer alan Wadi-Al Hammeh 27, Wadi-Al Hammeh Dağı nın yakınlarında iskan edilmiştir. Burada, Levantine- Mousterian nın erken evrelerinden, Natufian periyotlara kadar, iskan izlerinin olduğuna dair belirtilerin mevcut olduğu bildirilmiştir. Hardy ve Edwards ın sit üzerinde gerçekleştirdikleri araştırmalarından öğrendiğimize göre, Wadi Hammeh 27 nin bir bölümü, Levant ın güneyindeki erken Natufian periyot olarak tarihlendirilmiştir. Araştırmacılar iskan izlerinden yola çıkarak, buradaki yerleşimin, erken Epi-Paleolitik avcı-toplayıcı topluluklar ile (G.Ö ) yerleşik PPNA ve PPNB ye yönelen süreçler arasında geçişsel bir aşama olduğunu belirtmişler; aynı durumun Natufian sitlerin geniş bir çoğunluğunun yanı sıra, Wadi Hammeh siti içinde geçerli olduğunu ifade etmişlerdir. Galilee nin kuzeyinde Huleh Gölü yakınlarından elde edilen polenlerden sağlanan bilgilere göre, Wadi Hammeh 27 de insanların yaşadıkları dönem esnasında, Levant ın güneyinde G.Ö yılları arasında iklimsel koşulların çok uygun olduğu, hem ekonomik anlamda hem de diğer yaşamsal etkinlikler anlamında, iklimin insanlara sunduğu alternatifler, bölgede çalışmalar içinde olan araştırmacıların ulaştığı sonuçlardandır (Edwards ve Smith, 2004:253). Wadi Hammeh 27 de yılları arasında geniş bir alanda gerçekleştirilen kazılar sonucunda, üst üste dört evrenin varlığına işaret eden

107 99 kalıntıların ortaya çıkarıldığı belirtilmiştir: G.Ö ±150, ±160 ve ±160 olarak tarihlendirilen I.evre 0 olarak adlandırılmıştır. I.evrenin erken Natufian olduğu tahmin edilmekte, ancak seviyelerin özelliklerin yola çıkılarak yapılan bu tarihlendirmenin tam anlamıyla kesinlik taşımadığının altı çizilerek, Natufian ın geç bir evresi olabilme ihtimalinin de mümkün olduğunun önemi üzerinde durulmaktadır. Bu evrede ele geçen buluntular arasında, fauna kalıntıları, dentaliumdan yapılmış takı elemanları, insan kemikleri ve diğer kemik kalıntıları ile kırmızı ve sarı pigment parçaları yer almaktadır. Wadi Hammeh de en erken Epi-Paleolitik yerleşimlerin yaşandığı seviyeler, WH50, WH51 ve WH52 olarak belirlenmiş, çok sayıda yanmış materyallere rastlanan bu seviyeler, G.Ö e tarihlendirilmiştir. I.evrede ele geçirilen 17 farklı buluntu topluluğu içinde dentalium kabuklar, kemikten yapılmış boncuklar, kemikten yapılmış kolye ucu olarak tanımlayabileceğimiz tek parça, delinmiş takı elemanları, kırılmış boncuk taneleri, cilalanmış taşlar ve diğer kemik buluntular yer almaktadır. Buluntular içinde özellikle kemikten yapılmış olanların sayıca çoğunlukta olduğuna dikkat çekilmiş; 76 parçadan 62 sinin ceylan kemiğinden yapılan boru şeklindeki boncuklar ile kolye uçları olarak kullanılan parçaların oluşturduğu dile getirilmiştir. Faunal kategori içinde önemli bir varlığı olan dentaliumların, süs objeleri yapımında taşıdığı öneme değinen araştırmacılar, I.evreden 74 dentalium kabuğu parçaları kaydedildiğini ve bunların da %93 ünün depozitoların iç kısımlarından ele geçirildiğini belirtmişlerdir (bkz. Lev:XV). Sit alanından ele geçirilen boncukların bir kısmı, bahsedildiği üzere, ceylan kemikleri kullanılarak yapılmıştır. Hardy ve Edwards ın yaptığı bu çalışmada, boncuk yapımı için yalnızca ceylan

108 100 kemiklerinden bahsedilmekte, bunun dışında tatlı su molükslerinden Melanopsis Praemorsa ın, tüm tabakalarda rastlanan bir tür olduğunun altı çizilmektedir. Ayrıca fok, yabani tavşan gibi hayvanlarında, faunal kalıntılar olarak varlığına değinilmiş, ancak süs objeleri yapımı için kullanılıp kullanıldığından bahsedilmemiştir (Edwards ve Smith, 2004: ) yılları arasında gerçekleştirilen bir kurtarma kazısı sırasında, sitin batı yakasına doğru bir çukur içinde, bir gömüt kaydedilmiştir (XXJ). Natufian ın erken bir evresine ait olduğu belirtilen bu gömütte bir mandibula altında ele geçirilen 27 adet Dentalium Vulgare parçasına rastlanmıştır. Yetişkin bir bireye ait olan bu gömütte, dentaliumların kolye amaçlı olarak kullanılmış olduğu belirtilmiştir (Edwards, 1998:312) Diğer Natufian buluntu yerleriyle Wadi Hammeh 27 arasında ki benzerliklere değinen Hardy ve Edwards, Jordan Vadisi nin kuzeyinde, Huleh Gölü nde, Ain Mallaha, Hayonim Mağarası ve Hayonim Terrace gibi sit alanlarının da, erken Natufian horizonları kapsadığını vurgulamışlardır. Belfer Cohen tarafından dökümanları sunulan Hayonim Mağarası nın, erken Natufian dan geç Natufian a geçiş özellikleri taşıdığından, daha önce bahsetmiştik. Yine buradan ele geçirilen buluntuların niteliğinin benzerliği, Wadi Hammeh 27 de de mevcuttur. 8.6.Ras En Naqb Quweira Bölgesi Jordanian Platosu nun güneyinde yürütülen çalışmalar sonucunda, 20 si çeşitli aşamaları temsil eden, 40 ın üzerinde Epi-Paleolitik sit alanı

109 101 keşfedilmiştir.bunlar içinde, Kebaran, Geometrik Kebaran, Mushabian ve Natufian komplekslere ait toplulukların, bölge içinde, genel arkeolojik taxaları oluşturduğu ifade edilmiştir. Arkeolojik veriler stratigrafik bağlamada, Kebaran ve Geometrik Kebaran arasında kurulmasına rağmen, radyo karbon tarihlerinin Mushabian ve Natufian topluluklara işaret ettiği dile getirilerek, litik topluluklardaki birkaç eğilimin, Natufian ın sonu ve Kebaran ile Geometrik Kebaran boyunca devam eden ince bir çizgi belirlediği vurgulanmıştır. Henry nin bildirdiğine göre, bu bölgedeki araştırmalar 1947 ye kadar uzanır. Bu tarihlerde bölgede Epi-Paleolitik sitler saptanır. Ancak sistemli olmayan bu araştırmalar, özellikle Judayid Havzası alanında, Ras en Nagb yakınlarında ki çalışmalar, 1979 yılında bu alanın Epi-Paleolitik yaşam alanı olduğunu kanıtlar (Henry, 1988: 245) sezonlarında, Jordanian Platosu nun 13 km ötesinde gerçekleştirilen alan çalışmaları sonucunda, Wadi Hisma içinde 3 alan belirlenmiştir. Belirlenen her bir alanın, Epi-Paleolitik sit alanı olduğu kaydedilmiş ve burada gerçekleştirilen çalışmalar, bu alanın Judayid Havzası ndan daha erken bir zamanda keşfedildiğini ortaya çıkarmıştır. Ras En Naqb Quweira Bölgesi nde çalışılan alanlar içinde, Erken Hamran, Geometrik Kebaran, Mushabian ve Natufian kültür kalıntıları içeren buluntulara rastlandığı kaydedilmiştir. Erken ve Orta Hamran a ait çeşitli buluntuların yer aldığı alan, G.Ö ±110 a tarihlendirilmiştir (Henry, 1988:251). Ras En

110 102 Naqb Quweira da erken Hamran dönemine tarihlendirilen J504 kayaaltı sığınağında, Kızıl Deniz kaynaklı 2 si dentalia ve 4 ü delinmiş küçük gastropodlar olmak üzere 6 denizel yumuşakça kabuğu ele geçirildiği ifade edilmiştir (Reese,1988:619). Geometrik kompleks içeren 7 tane sit alanı belirlenmiştir. Mushabian endüstriye yalnızca iki sitte (J431 ve J436) rastlandığı dile getirilerek, endüstrinin ve bu iki sitin Jebel Qalkha alanında olduğu belirtilmiştir.wadi Madamagh daki sit kadar önemli olan bu sitler, bu alanın 60 km kuzeyinde, tespit edilmiştir. J431 ve J436 diğerlerine nazaran daha derin tabakalar içerir. Bu sitlerin Jordan ın güneyindeki diğer Epi-Paleolitik yerlerden değişmeyen karakterlerde buluntular içerdiği ve bu buluntuların Mushabian endüstri ile çok güçlü bir bağlantı sağladığı, araştırmacıların ifade ettiği görüşler arasındadır. J41 sitinin C tabakasının en üst kısmından elde edilen radyo karbon tarihinin, G.Ö /-320 yi verdiği kaydedilmiştir. Mushabian endüstriye ait olan bu tabakalar içinde, çok sayıda okr ile süs objesi ele geçirilmiştir (Henry, 1988:253). Henry den öğrendiğimize göre, Natufian kompleks içinde değerlendirilebilecek J2 ve J406 olmak üzere, iki sit açığa çıkarılmıştır. J2 nin kesinlikle Natufian bir sit olduğunu kaydeden Henry, J406 nın geç Natufian döneme ait bir sit alanı olduğunu belirtmiştir. J2 nin C tabakasından elde edilen radyo karbon tarihlendirilmesine göre, G.Ö /- 800, G.Ö /-800 ve G.Ö.10,834+/- 660 tarihleri elde edilmiştir. Bahsedilen her iki sitte de, süs objesi yapımı için kullanılmış olan deniz kökenli kabuklara rastlandığı ifade edilerek, bu kabukların çoğunluğunun özellikle dentaliaların oluşturduğunun altı çizilmiştir (Henry,1988: ).

111 Wadi Judayid Jordan Vadisi nin güneyinde yer alan diğer Epi-Paleolitik dönem sit alanlarından biri olan Wadi Judayid, erken Natufian döneme tarihlenir. Wadi Judayid de, 54 ü dentalia olan, çok sayıda yumuşakça kabuğuna ulaşılmıştır. Bu yumuşakçalardan çoğu, takı elemanı olarak kullanılmak üzere, tasarlanmışlardır. Dentalialar içinde süs objeleri olarak kullanılan elemanların oranının %77 olduğunu belirten araştırmacılar, ayrıca bulunan yumuşakça kabuklarından 11 inin Nerita fosiline ait olduğunu ve bunların 7 tanesinin delinmiş, diğerlerinin ise kırılmış olarak ele geçirildiğini ifade etmişlerdir. Raporlardan ulaşılan kayıtlara göre, boncuk yapımı için kullanılan yumuşakça kabuklarının çoğu Kızıl Deniz kaynaklıdır (Reese, 1988:619). 8.8.Beidha Erken ve geç Natufian ile PPNB dönemlerini içeren Beidha, hem Akdeniz hem de Kızıl Deniz e yakın bir alan içerisinde yer almaktadır. Erken Natufian seviyelerinden, 71 kırılmış yumuşakça kabuğu veren Beidha nın denizel kökenli kabuklarının tümünün, Kızıl Deniz in izlerini taşıdığı belirtilmiştir. En çok sayıya sahip olan dentaliumların çoğunun Kızıl Deniz e ait bir tür olan Dentalium Elephantinum olduğu, %87 oranında ifade edilmiş olan bu yumuşakça kabuklarından 62 tanesinin içinden 11 adetinin boncuk olarak kullanıldığı dile getirilmiş; ele geçirilen yumuşakça kabuklarından 21 inin kırılmış olduğu kaydedilmiştir.

112 104 Natufian döneme ait olduğu belirtilen yumuşakça kabuklarının türleri içinde, birer örnekle temsil olunan, olasılıkla takı elemanı olarak kullanılmış, delinmiş bir Columbella, delinmiş bir Nerita, Cypraea, Strombus un yer aldığı, ele geçirilen bazı örnekler içinde worm tipi olarak ifade olunan numunelere rastlandığı raporlardan edindiğimiz sonuçlardandır (Reese, 1988:619). 8.9.Khareneh IV Jordan ın batısında yer alan, Qasr Kharaneh yakınlarındaki Khareneh IV, Geometrik Kebaran dönem buluntuları veren bir açıkhava sitidir. Kazılar sonucunda, çok sayıda yumuşakça kabuğuna ulaşılmıştır (bkz.lev:xvi) Yumuşakça kabuklarının üzerinde çeşitli yerlerden açılmış olan delikler, bu objelerin aksesuar olarak yapıldıklarını ve bu amaç doğrultusunda kullanıldıklarını göstermektedir. Çoğunluğunu dentaliumların oluşturduğu bu nesnelerin hem Akdeniz, hem de Kızıl deniz kaynaklı olduğu tespit edilmiştir. Akdeniz kökenli olanlar içinde Conus, Columbella, Arcularia, Kızıl deniz kaynaklı olanlar içinde ise, Nerita, Ancilla gibi türlere rastlandığı kaydedilmiştir Wadi El Jilat 6 Azraq Bölgesi sınırları içinde yer alan Wadi El Jilat 6, Geometrik Kebaran buluntuları içeren bir sit alanıdır. Ele geçirilen 101 deniz kaynaklı yumuşakça kabuğunun 57 sini dentalialar oluşturur. Oransal olarak %56 olduğu kabul edilen bu dentaliaların hemen hemen tümü takı elemanı olarak kullanılmıştır. Buluntuların geri kalanı içinde 34 tane delinmiş, küçük gastropod ve 6 Arcularia (1 tanesinin üzeri okr ile kapatılmış) kaydedilmiştir. Jilat 10 da 5 adet

113 105 hammaddesi dentalium olan, delinerek süs objesi olarak kullanılmış takı elemanı, Jilat 8 de yalnızca 1 tanesi boncuk olarak kullanılmış, 7 dentalia ve 3 delinmiş gastropod ele geçirilmiştir (Reese, 1988:620) Rosh Horesha Azraq Bölgesi nde Negev de yer alan sit, geç Natufian döneme tarihlendirilmiştir. Ele geçirilen 473 deniz kaynaklı yumuşakça kabuğunun %93 ünün dentalialara ait olduğu ve bunların çoğunun delinerek, boncuk olarak kullanılmış olduğu belirtilmiştir. Ayrıca çoğu delinmiş olarak bulunan, 19 Arcularia ve delinmiş bir Columbella; Rosh Horesha nın Natufian seviyelerinde kaydedilen türlerdendir. Süs objesi yapım geleneğinin önemli bir malzemesini oluşturan, taştan yapılmış olan boncukların varlığına da değinen araştırmacılar, özellikle yuvarlak şekillerde yapılmış boncuk örneklerinin (bkz.lev:xvii) bulunduğunu ifade ederek, bu boncuklar üzerinde açılan deliklerin oldukça düzgün olduğunun altını çizmişlerdir (Larson, 1984: ). Söz konusu boncuk örnekleri Karain B ve Öküzini boncuk örnekleriyle büyük bir benzerlik göstermektedir Abu Salem İsrail de Negev sınırları içinde yer alan Abu Salem, 1969 yılında sistematik bir yüzey araştırması sırasında, 15 km lik bir alanda, Har Harif Platosu nda tespit edilmiştir (bkz. lev.xviii). Abu Salem, Harifian endüstrinin tanımlandığı yeni bir sit olarak belirlenmiş; hatta bu endüstriye Negev in batısı, Kuzey Sina ve yanı sıra Orta Negev in

114 106 kıyılarında da rapor edilmiştir. Geç Levantine Epi-Paleolitiğinin kültürel gelişiminin bir örneğini temsil eden Harifian, yaklaşık olarak G.Ö e tarihlendirilmiştir (Scott ve Marks, 1976: 43). Abu Salem de Harifian Endüstriye ait bulguların yanı sıra, litik endüstri bağlamında Natufian ya da Filistin in PP dönemi ile doğrudan bir bağlantı kurulamasa da, Natufian kültüre paralel örneklerin adaptasyonundan bahsedilebilineceğinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Kazılan tabakalar boyunca, kırmızı ve yeşil okrlar ile karasal ve denizel olmak üzere, her iki özelliği de taşıyan yumuşakça kabukların varlığına rastlandığı kaydedilmiştir. Karasal kaynaklı yumuşakça kabuklarının, bu bölgeye getirilmiş olup olmadığı yönünde kanıtlar yok iken, denizel kaynaklı kabukların, Akdeniz ve Kızıl Deniz kıyılarıyla bağlantılarına dair kanıtlar mevcuttur. Ancak bu bağlantıyı sağlayan hareketliliğin doğrudan ya da dolaylı olarak gerçekleşen bir değiş-tokuş mu; yoksa Abu Salem yerleşiklerinin vasıtasıyla mı gerçekleştiği, henüz tam olarak kanıtlanmamıştır. Harifian sitlerin dağılımına bakıldığında, aynı durumun söz konusu olduğu ifade edilmiştir. Abu Salem de ele geçirilen yumuşakça kabuklarının büyük çoğunluğunun Kızıl Deniz formlu olduğu; ancak Akdeniz kökenli molükslerinde azımsanmayacak sayıda bulunduğu yapılan çalışmalar sonucunda, elde edilen bulgulardandır (Scott ve Marks,1976:57). Abu Salem de ele geçirilen türlerin çoğunluğuna bakıldığında, dentaliumların ilk sırada yer aldığı görülür. Kaydedilen 500 ün üzerindeki parça arasında, küçük

115 107 Akdeniz türlerinden Dentalium Dentale ile daha kalın ve daha geniş yivleri olan Dentalium Elephantinum bulunmuştur. Tanımlanan 95 türün 45 inin Kızıl Deniz den, 50 sinin ise Akdeniz den geldiği belirtilmiştir. Birkaç tane dentalium parçasında maksatlı olarak değişime uğratılmış; 15-20mm uzunluğunda boru şeklinde ince boncuk örnekleri görüldüğünü belirten Scott, Natufian konteks içinde belgelenmiş olan bu örneklerin, Harifian konteks içinde de, benzer bir maksatla kullanılmış olduğunu dile getirmiştir (Scott ve Marks,1976:57-58).

116 ÖKÜZİNİ SÜS OBJELERİNİN DİĞER ANADOLU VE YAKINDOĞU MERKEZLERİNİN SÜS OBJELERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI Avcı-toplayıcı bir gelenekten gelen ve Epi-Paleolitik içinde de bu geleneklerini sürdüren dönem insanlarının, nasıl bir yaşam modeli benimsedikleri, yaratmış oldukları aletleri kendi yaşamları için nasıl ve hangi amaçlar doğrultusunda kullandıkları, tezimiz içinde önemli bir yer teşkil eden ve bağımsız bir yapı içinde görünse de bir geleneğin ortaya çıkmasıyla birlikte toplumsallaşmanın yavaş yavaş ip uçlarını gösteren takı elemanlarının varlığı ve mezar gömütleriyle ortaya çıkarılan, bugün bizim rit olarak kabul ettiğimiz törensel uygulamalar, açık hava sit alanları, mağaralar ve kaya altı sığınaklarından elde edilen kanıtlarla gün ışığına çıkarılmıştır. Yakındoğu da Epi-Paleolitik merkezler oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Ele geçen buluntularda yine bu çoğunluğa uygun şekilde çok ve çeşitlidir. Sit alanları ve mağaralarda gerçekleştirilen kazılar sonucunda, taş kullanılarak yapılan aletlerin varlığının yanı sıra, çeşitli seviyelerde ve özellikle de mezar buluntuları içinde kemik, taş ve çoğunluklada denizel ya da karasal kaynaklı yumuşakça kabuklarından oluşturulan süs eşyalarına rastlanmıştır. Yakındoğu da Epi-Paleolitik dönem süs objelerinin hammaddeleri konusunda yapılan çalışmalardan edindiğimiz bilgiler, özellikle deniz kaynaklı yumuşakçaların yoğunlukla tercih edildiği yönündedir. Yine bu çalışmalardan ulaştığımız sonuçlar, bu geleneğin yapım tekniklerinin ve türlerinin Anadolu ile oldukça yakın bir benzerlik içinde oluşudur.

117 109 Paleolitik dönemler açısından, Yakındoğu ile Anadolu nun tarihsel ve kültürel anlamda yakınlığı ve bu iki bölge arasında süregelen tarihsel bağ, yeri geldikçe araştırmacılar tarafından dile getirilmiştir. Bu yakınlık özellikle Akdeniz Bölgesi ve Öküzini Mağarası ile kurulmaktadır. Yakındoğu Bölgesi hem Akdeniz, hem de Kızıl Deniz e kıyısı olan bir bölgedir. Dolayısıyla her iki denize ait yumuşakça kalıntıları kazıların yapıldığı alanlarda ele geçirilmiştir. Engina, Pinctada, Conus, Nerita, Glycymeris, Cypraea Turdus, Cerithium Yakındoğu Bölgesi nde Kızıl Deniz den gelen bazı yumuşakçalar olarak kaydedilmiştir. Tümü boncuk hammaddesi olarak kullanılmış olan bu türlerden özellikle Conus, Nerita, Cypraea ve türleri ile Glycymeris en çok tercih edilen türler olarak belirtilmiştir. Akdeniz türleri arasında Arcularia, Acanthocardia, Columbella, Dentalium Vulgare yer alır. Öküzini ile Yakındoğu da Akdeniz kaynaklı türler her iki bölgenin buluntuları arasında kaydedilmiştir. Ancak Öküzinin de kıyısı olmadığı için Kızıldeniz e ait türler yoktur. Aynı durum Hatay da yer alan Üç ağızlı Mağarası için de söz konusundur. Yerleşim yerlerinden ulaşılan sonuçlara göre, boncuk yapımı için kullanılan hammaddelerin başında yumuşakçalar gelir. Kabuklar çoğunlukla farklı yerlerinden, genellikle de orta kısımlarından delinerek boncuk haline getirilmişlerdir. Yakındoğu da bu konuda yapılan çalışmalar sonucunda sunulan raporlardan öğrendiğimize göre, delikler ortadan delinmiş olduğu gibi, kabuk üzerinde farklı bölgelerde de açılmıştır. Delikler muntazam değildir. Öküzini nde ki yumuşakça kalıntılarını incelediğimizde, gerek delik açıklıklarının, gerekse de kullanılan yumuşakçaların benzer olduğunu gördük. Yalnız Öküzini nde kullanılan hammaddeler birkaç tür ile sınırlıdır. Columbella Rustica ve Dentaliumlar en sık

118 110 tercih edilen cinslerdendir. Dentaliumlar gerek uzun gövdeleri boyunca kesilerek, çoğu zaman halka şeklinde ancak sıklıkla kalın kesitler alınarak, boncuk olarak süslenme amacıyla ya da mezarlara bırakılan hediyeler olarak kullanılmışlardır. Kullanım yoğunluğu farklı yerleşim alanlarında, farklı farklı bir dağılım sergilese de, Yakındoğu da da yine dentaliumların kullanımlarına rastlandığı bildirilmektedir. Örneğin Galilee nin batısında İsrail de yer alan Hayonim Mağarası nda, mezar gömütlerinden elde edilen dentaliumlarda, ulaşılan sayını 600 olduğu ifade edilmiştir (Cohen,1988: 302). Öküzini nde ise, Columbella Rusticaların oranı Dentaliumlardan çok daha fazladır. Bu türler ortadan kesilerek kullanılmış olduğu gibi, formları üzerinde gövdelerinde açılan delikler hariç, herhangi bir oynama yapmadan da kullanılmışlardır. Delinerek kullanılmış örneklerin yanı sıra, üzerinde herhangi bir delme izine rastlanmayan, oldukları gibi bırakılmış yumuşakçalarda mevcuttur. Çeşitli seviyelerde ele geçirilen bu kalıntılara, Wadi Hammeh 27 de ele geçirilen mezarlarda da rastlanması (Edwards ve Smith, 2004:260), bu objelerin diğer eşyaların dışında, mezarlara bırakılan başka hediyeler olduğunu göstermekle birlikte, bu eşyaların onlar için daha farklı bir anlamı olma ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır. Bahsedilen bu yumuşakçalardan üretilmiş çok sayıda boncuk, kolye, bilekliğin ele geçirildiği Yakındoğu da, takı elemanlarında görülen böyle bir çeşitliliğe karşın, Öküzini nde boncuğun farklı kullanımlarına, özelliklede birçoğunun biraraya getirilmesiyle oluşturulmuş başlıklara rastlanmamıştır. Taş ve kemik boncukların oranının her iki yer açısından, diğer materyallere nazaran daha az olduğu görülmektedir. Öküzini nde mevcut olan taş boncuklar

119 111 içinde, obsidyen, kalsit, radyolarit, kuvars, silex ve bazalttan yapılmış boncuklar yer almaktadır (Hakan Yiğitbaşoğlu ile kişisel görüşme). Yuvarlak, yassı- yuvarlak, tüp ve düğme biçimli formlar verilerek işlenen bu boncuklar, oldukça küçük boyutlardadır. Yakındoğu daki ise, taş boncukların kireçtaşı, bazalt ve malachitden yapılmış olduğu bildirilmiş; malachitin, oldukça ender rastlanan bir hammadde olduğu belirtilmiş ve bu materyalin rastlandığı sit alanlarından birinin de, Natufian kültür buluntuları veren Rosh Horesha olduğu kaydedilmiştir. Yakındoğu da rastlanan taş boncukların formaları içinde, özellikle yuvarlak biçimlilerin yoğunluğundan bahsedilmiştir (Larson, 1984: ). Kemik ve diş takı yapımı için kullanılan materyaller içinde belki de en az tercih edilenlerdendir. Bunu özellikle Öküzini mağarası için söyleyebiliriz. Geyik dişinden yapılmış tek bir delinmiş diş ile kuş kemiklerinden yapılmış, birkaç uzun parça ve bir adet kemikten yapılmış kolye ucu kazılar sonucunda edinilen süs eşyalarını oluşturur. Yakındoğu da ceylan ve kuş kemiklerinin baskınlığı söz konusu iken, fox ve geyik dişlerinden yapılmış süs objelerine de rastlandığı belirtilmiştir (Cohen,1988:302). Mezar buluntularının süs objeleri için taşıdığı önem, iki noktada odaklanmaktadır. Birincisi gömütler üzerinde ya da gömütün yakın çevresinde bırakılan ölü hediyesi olarak taşıdığı anlam, diğeri ise, bu objelerin dönem insanlarının yaşamında belirginleşmesi ve bir geleneğin ortaya çıkmasıdır. Yakındoğu da Epi-Paleolitik buluntular veren çoğu merkezde, çok sayıda gömüt ele geçirildiğini belirtmiştik. Hayonim Mağarası bu anlamda en önemli mağara olma özelliğini korumaktadır. Burada bulunan 16 adet mezar alanından 48 gömüte ulaşıldığını belirtmiştik. Bu sayı

120 112 Yakındoğu da yer alan Epi-Paleolitik merkezler içinde Hayonim Mağarası nın, oldukça önemli bir veri alanı içinde yer aldığını göstermektedir. Yine Jordan Nehri yakınlarındaki Wadi Hammeh 27, İsrail yakınlarında yer alan Mugharet el-wad bu anlamda gerek mezar gömütleri açısından, gereksede kazılar sonucunda farklı ve zengin buluntulara sahip olmaları açısından önem arz etmektedir. Bölgede mezar gömütlerinden elde edilen sonuçlar, genelde ayrı doğrultuda olmuştur. Gömütlerin cinsiyet dağılımı konusunda bölgeler arasında farklar olsa da, pozisyonlar ve mezarlara bırakılan eşyalar, araştırmacıları hemen hemen aynı sonuçlara götürmüştür. Hayonim gömütlerinde erkeklerin kadınlara nazaran daha çok olduğu, çocuk gömütlerinin oranında yüksek olduğu bildirilmiştir. Süs objelerine yine erkek gömütlerinde daha çok rastlandığı, buluntular arasında dentalium boncuklar, delinmiş fok dişleri, dentaliumdan yapılan boncuklardan oluşturulan bileklik ve kolyelerin yer aldığı kayıtlara eklenmiştir. Mugharet El-Wad da da yine bir erkek gömütünden benzer eşyaların yanı sıra kemik kolyelere, dentalialardan yapılmış başlıklara ulaşılmıştır. Yakındoğu, süs objelerinin kullanım alanlarına dair, çok sayıda buluntu veren önemli bölgelerden biridir. Bu alanların en önemlilerinden biri de, kuşkusuz insan gömütleridir. Bölge, Epi-Paleolitik döneme ilişkin bu zenginliği toprakları içinde barındırmasına karşın, Anadolu bu konuda halen kapsamlı bir araştırmaya gerek duyulan merkezlerde, çalışma yapılmasını beklemektedir. Anadolu da Epi-Paleolitik dönem konusunda halen önemini koruyan en önemli mağara Öküzini dir. Ancak mezar buluntuları açısından mağara, Epi-Paleolitiğe ilişkin bilgiler vermekten

121 113 uzaktır. Gömütlerde ele geçirilen seramik eşyalar ve radyokarbon tarihleri, kalıntıların Epi-Paleolitikten sonraki dönemlere işaret ettiğini göstermektedir ( Kartal ve Erek, 2002: )

122 GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Sınırlarını Epi-Paleolitik dönem olarak belirlediğimiz ancak Yakındoğu buluntularında ki benzerliklerden dolayı holosen seviyelerdeki buluntuları da dikkate aldığımız Öküzini Mağarası süs objeleri üzerinde gerçekleştirdiğimiz analiz çalışmaları sonucunda, söz konusu objeleri tipolojik açıdan, kullanım alanları ve buluntu yerleri açısından değerlendirmeye çalışarak, Anadolu ile Yakındoğu arasında kurulan tarihsel ve kültürel bağdan yola çıkıp, bu iki bölgenin Epi-Paleolitik kültür buluntuları veren merkezlerini karşılaştırmalı bir yöntemle ele alıp, süs objeleri yapım geleneği ve kullanım alanlarına ilişkin taşıdıkları ortak paydaları ifade etmeye çalıştık. Yakındoğu da mağaralar, açık hava yerleşim yerleri gibi bir çok yaşam alanından çok sayıda belgeye ulaşılmıştır. Anadolu da ise, Epi-Paleolitik konusunda sistemli araştırmaların yapıldığı iki mağara bulunmaktadır. Öküzini ve Karain Mağaraları nın bu anlamdaki önemini belirtmiştik. Hatay da yer alan Üçağızlı Mağarası da yine bu anlamda önemini koruyan bir başka mağaradır. Burada Epi-Paleolitik kalıntıların mevcut olduğu iki alan keşfedilmiştir. Mağarada Üst Paleolitik ve Epi-Paleolitik buluntuların mevcut olduğunu kanıtlayan, yaklaşık 3 metrelik bir dolguya ulaşılmış; ancak mağara tavanının çökmesi ile bu dolguların aşınarak yok olduğu bildirilmiştir. Deniz kabukları açısından oldukça zengin olan mağarada, içlerinde dentaliumlarında yer aldığı süs objelerine rastlandığı ifade edilmiştir (Güleç ve diğ., 2000:1-2). Anadolu da Epi-Paleolitik konusunda yapılan çalışmaların oldukça çok olduğu bilinmektedir. Hatta Marmara dan Ege Bölgesi ne kadar Anadolu nun pek çok

123 115 bölgesinde, Epi-Paleolitiğe ilişkin kanıtların varlığından bahsedilmiştir (Kartal, 2003:35). Ancak yapılan çalışmaların çoğunluğunun yüzey araştırmaları olarak yapılması, sistemli kazı çalışmalardan uzak olması, bu dönemin Anadolu içindeki yerini ve önemini göstermek için yeterli olamamıştır. Bu konuda sistemli kazılardan elde edilecek kayıtlara önemle ihtiyaç duyulmaktadır. Öküzini buluntuları arasında pleistosen ve holosene ait toplam olarak 402 adet süs objesine ulaşılmıştır. Bunlardan 96 tanesini taş boncuklar, 64 tanesini yumuşakçaların bir bölümünü temsil eden dentaliumlar, 236 tanesini diğer yumuşakçalar, ve 6 adetini de kemikten yapılmış boncuklar oluşturmaktadır. Bahsedilen bu 236 yumuşakça kabuğu içerisinde yalnız 152 tanesi delinmiş, kalan 84 tanesi üzerinde herhangi bir delme izine rastlanmamıştır. Delinmemiş olan bu yumuşakçaların her ne kadar boncuk işlevi olmasa da, süs objelerine çevrilmek üzere mağaraya taşındıklarına kuşku yoktur. Kızıl Deniz ve Akdeniz den beslenen Yakındoğu da çok çeşitli zenginlikte olan objelere ulaşıldığı kaydedilmiştir. Yakındoğu da her iki kaynaktan beslendiği kabul edilen buluntuların, tür ve biçim bağlamında çeşitliliği, boncuk hammaddelerinde de belirgin bir zenginliğe neden olmuştur. Anadolu da yumuşakça kabuklarının türleri birkaç cins ile sınırlıdır. Bunlar arasında yine Yakındoğu dan tanıdığımız Dentaliumlar, Columbella Rustica, Luria (Cyprea) Lurida, Arcularia Gibbosula, Dentalium Dentalia ile Dentalium Inaequicostatum ve Acanthocardia Tuberculatum yer almaktadır. Bu cinsler arasında özellikle Dentaliumlar, Columbella Rustica, Arcularia Gibbosulanın varlığı belirgindir.öküzini Mağarası buluntuları içinde yer

124 116 alan bu türlere Öküzini yakınlarında yer alan Karain Mağarası nda da rastlanmaktadır (Albrecht ve diğ., 1992: ). Ekolojik ortamının ve tarihsel evrelerinin birbirine yakınlığı nedeniyle kültür envanterlerinin ortak paydalar taşıması, benzer dokuların oluşu benzer yapıların kullanılışı, Anadolu ve Yakındoğu için çok şaşırtıcı değildir. Bu nedenle her iki bölgeyi birbirine benzer kılan, özelliklerini görmemizi sağlayan arkeolojik bulgu değerindeki tüm kanıtlara ek olarak insanın süslenme geleneğinin izleri ve bu geleneğin süslenme dışındaki uzanımları yine her iki bölgede de aynı zaman evreleri ve kültür dokuları içinde mevcuttur. Öküzini buluntuları üzerinde yapmış olduğumuz çalışmalar sonucunda ortaya çıkan tablo, Öküzini nin hemen hemen her seviyesinde bu süs objelerine rastlandığı yönündedir. 279 olarak belirlediğimiz, 0.,I.,0-I. jeolojik seviyeleri kapsayan holosen dönem buluntularının çok sayıdaki varlığına karşılık, pleistosen dönemi içeren seviyeler olarak belirlediğimiz II., III., IV., VI., VII. ve VIII. jeolojik seviyelerden gelen objeler ise 123 tanedir. Epi-Paleolitik kültür dokuları içeren bu seviyeler de yumuşakça kabuklarından yapılmış olan süs objelerinin belirgin bir çoğunluğu söz konusu iken, taş boncuklardan yapılmış olan takı elemanları yok denecek kadar azdır. Epi-Paleolitik dönem buluntuları veren II. ve III. jeolojik seviyelerden de 3 kemik objeye ulaşılmıştır. Mağarada toplam IV arkeolojik ünite tespit edilmiştir arasındaki seviyeleri kapsayan I.arkeolojik ünitenin Geç Kebaran ile çağdaş olduğunu, II. arkeolojik

125 117 ünitenin seviyeleri kapsadığını ve Geç Kebaran sonu ile çağdaş olduğunu, III. arkeolojik ünitenin 17-9 seviyeleri arasını kapsayarak, Natufian ile erken ve Geç Mushabian ile çağdaş olduğunu, son olarak IV. Ünitenin ise, 8-0 arasındaki seviyeleri kapsadığını buradan gelen seviyelerinde Epi-Paleolitik seviyelerin yanı sıra, protohistorik dönemlerle birlikte karışık seviyeler verdiğini belirtmiştik (Kartal, 1999: ). Öküzini süs objelerini bu arkeolojik seviyelerden yola çıkarak değerlendirdiğimizde şu sonuçlara ulaştık: Dentaliumların ele geçirildiği seviyeler 28. ve 29. arkeolojik seviyeler ile 9-14 arkeolojik seviyeler ve 2-5 arasında yer alan arkeolojik seviyeler olarak tespit edilmiştir. Buna göre dentaliumlar için 3 kültürün varlığından bahsedilebilir: 28.ve 29. arkeolojik seviyelerin Geç Kebaran ile, 9-14 arasındaki seviyelerin Natufian ile Erken ve Geç Mushabian, 2-5 arasındaki seviyelerin ise, Epi-Paleolitik buluntularla birlikte karışık kalıntılar içeren seviyelere denk geldiği; bu durumda II. arkeolojik üniteye yani Geç Kebaran sonu ile çağdaş olan dentaliumlara rastlanmadığı görülmektedir. Dentaliumlar dışında diğer yumuşakçaların ait olduğu seviyelerden yola çıkılarak şunlar söylenebilir: Bu deniz canlılarının bazılarına 21. arkeolojik seviyelerden ulaşılmıştır. Bu durumda bu seviyenin Geç Kebaran sonu ile çağdaşlığı söz konusudur arasında yer alan arkeolojik seviyelerden de çok sayıda yumuşakçaya ulaşıldığı görülmekte; bu seviyelerinde Natufian ile Erken ve Geç Mushabian a çağdaş olduğu görülmektedir. IV. arkeolojik üniteye ait olan 8-0

126 118 arasındaki seviyelerden ulaşılan yumuşakçalar da yine çok sayıdadır. Ancak sözü edilen yumuşakçaların I.arkeolojik ünite içindeki varlığı söz konusu değildir. Taş boncuklar bu arkeolojik üniteler içinde değerlendirildiğinde büyük çoğunluğunun 8-0 arasında yer alan arkeolojik seviyeler içinde olduğu, dolayısıyla Epi-Paleolitik seviyelerle birlikte karışık bazı seviyeler içinde barındığı görülmektedir. Öküzini taş boncuklarında farklı renklerde boncuklar görmek pek mümkün değildir. Genellikle koyu renklerin hakim olduğu boncuklar içinde, bir boncuk, renginin turuncu oluşuyla ayrılmaktadır. Boncukların genel renk dağılımları ve biçimleri düşünüldüğünde bu boncuğun Epi-Paleolitik ten sonraki bir dönemde de kullanılmış olma ihtimali söz konusudur. Zira bu boncuğa mağaranın I. jeolojik seviyesinden ulaşılmıştır. Bu seviye daha geç dönemlere işaret etmektedir. Taş boncukların içinde 9. ve 14. arkeolojik seviyelerden gelen boncuklara da ulaşılmıştır. Bu seviyelerde Natufian kompleks ile çağdaştır. Kemik boncukların ulaşıldığı seviyeler ise, 4. seviye hariç 1-5 arasındaki arkeolojik seviyeler ile 16. arkeolojik seviyedir. Buna göre, bu seviyelerin karışık seviyelerin yanı sıra, Natufian ile çağdaşlığı söz konusudur. Buluntular içinde 4., 5., ve 9., seviyelerden gelen kemikten ve taştan yapılmış delici aletler ele geçirilmiştir. Bu seviyeler içinde yine aynı şey söylenebilir. Mağarada ele geçen süs objeleri kalıntıları dönemsel olarak değerlendirildiğinde, yoğunluklu olarak Natufian, Geç Kebaran ve Mushabian a ait süs eşyalarına

127 119 rastlandığı; Geç Kebaran sonu buluntulara, en azından süs objelerinin bulunduğu arkeolojik seviyeler bağlamında, hiç rastlanmadığı görülmüştür. Akdeniz Bölgesi nin karstik bir yapıya sahip olması, çevrenin ve yaşam alanı olarak belirlenen arazinin de aynı oluşum içinde yer alması, boncuk yapımı için tercih edilen taşların da benzer yapılar içinde olmasını sağlamıştır. Bu anlamda kullanılan taşların cinslerine baktığımızda kalsit, kalker gibi hammaddelerin yoğun olarak tercih edildiğini görüyoruz. Ancak bölgenin yapısına uygun bu taşların yanı sıra, kullanılan hammaddeler içinde obsidyen gibi genellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu gibi denizden uzak, iç kesimlerde yer alan bölgelerde rastlanan taşların da kullanıldığına tanık oluyoruz. Öküzini Mağarası sakinlerinin yerleşik yaşama geçtikleri konusunda henüz kesin kanıtlar yoktur (Kartal, 2003:42). Avcı-toplayıcı bir gelenekten gelen ve bu geleneği konar-göçer bir yaşam modeli şeklinde halen devam ettiren dönem insanlarının avlanabilmek için, avlayacağı hayvan sürülerinin ardından sürekli bir hareketlilik içinde olduğu, yerel ve mevsimsel olarak göç ettikleri düşünülürse, gittikleri yerlerden bu hammaddeleri de yanlarında getirmiş olma ihtimalleri vardır ya da değiş-tokuş yoluyla ilk ticaret ilişkilerini başlatmış olabilirler. Bugün bizim basit el ürünleri olarak gördüğümüz, ancak dönem içinde oldukça ileri düzeyde olan teknoloji ile yaratılan materyaller ve bunların gelişimini sağlayan düşünce sistemleri, paleolitik dönem insanlarının doğayla bire bir yaşadıkları deneyim sonucunda, onların toplumsal bir bilgiye sahip olduklarının göstergesidir. Süs objelerinin yapımı da bu düşünce sisteminin bir uzantısıdır. Bu objeler kazılarda

128 120 çeşitli seviyelerde açığa çıkartılmıştır. Mezar gömütlerinin yanı sıra, süslenme amacıyla da kullanıldığını düşündüğümüz bu objelerin, özellikle mezar hediyeleri olarak bırakılmaları ve gömülen insan sayısının nüfusun tamamını kapsamaması, gömülen insanların o topluluk içinde özel bir rol verilmiş olan kişiler olduklarını düşündürmektedir.

129 121 ÖZET Prehistorik insanın yaşamında, Üst paleolitik dönem ile belirginleşen, sanat ile paralel zamanlarda yeni bir yaratım olarak ortaya çıkan süs objeleri yapımı, Epi- Paleolitik dönemde de devam etmiştir. Asya dan Avrupa ya, Yakındoğu ve Balkanlara kadar insanların yaşan alanları içine giren her ortamda arkeolojik kalıntılar olarak var olmuş ve ele geçirilmiştir. Temel hammaddelerini yumuşakça kabukları, taş ve kemiğin oluşturduğu süs objelerine Öküzini Mağarası nın pleistosen ve holosen seviyelerinden ulaşılmıştır. Pleistosen dönem buluntuları mağarada Epi-Paleolitik döneme denk gelirken, holosen dönem buluntuları Epi-Paleolitik ile birlikte karışık seviyeler vermiştir. Öküzini Mağarası nda ele geçen süs objelerinin yakın benzerlerine Yakındoğu da mağaralar, açık hava sitleri gibi arkeolojik çalışmaların yapıldığı pek çok alanda rastlanmıştır. Özellikle yumuşakça kabuklarının, yumuşakça kabuklarının bir cinsi olan dentaliumların ve taşların sıklıkla kullanıldığı, yanı sıra kemik objelerinde buluntular arasında yer aldığı görülmektedir. Kullanılan hammaddelerin, yapım tekniklerinin ve bunların ele geçirildiği dönemlerin benzer olması Öküzini buluntularından yola çıkılarak özellikle Akdeniz Bölgesi nin Yakındoğu ile hem tarihsel hem de kültürel anlamda çağdaşlığının söz konusu olduğunu göstermektedir. Dinsel bir amaç doğrultusunda kendilerini ifade etme biçimleri olarak ve çeşitli güçlere karşı korunma amacı taşıyarak oluşturulan, kemik, yumuşakça kabuğu ve taşı

130 122 işleyerek oluşturulan bu objeler, günümüze denk süren takı geleneğinin ilk örnekleridir ve soyut düşüncenin en erken kalıntılarındandır.

131 123 SUMMARY In the prehistoric human life the ornament objects, which were seen dramatically in the Upper Paleolitic period and revealed as a new creation at the same time with the art, also carried on in Epi Paleolitic period from Asia to Europe, the Near East and the Balkans, where the ornament objects were survived as archeoligical remains and found. It has been arrived to the ornament objects whose main raw materials were marine shells, stones and bones in the pleistoten and holosen layers. While plestosen period findings in the cave belongs to the Epi-Paleolitic period, holosen period findings both belongs to Epi-Paleolitic and other complex layers. The similar examples of ornament objects found in Öküzini Cave, also have been discovered in some areas, where archeological works have been carried out, such as, the caves in the Near East and open air sites. It is seen tahat, especially the marine shells, dentaliums, which are a kind of shell and the stones were frequently used. The similarity of raw materials, construction techniques and the periods in which they were found, shows that when Öküzini findings are taken into consideration, especially Mediterinian part is contemporary with the Near East both historically and culturally. These objects, which were consructed with the bones, marine shell and with the purpose of defence against the varios dangers, are the first examples of the jewellery survived today and they are the earliest remains of the abstract idea.

132 KAYNAKÇA ALBRECHT, G.; ALBRECHT, B.; BERKE, H.; BURGER,D. MOSER, J.; RAHLE, W.; STORCH,W.; STORCH, G.; UERPMANN, H.P.; URBAN, B., 1992, Late Pleistocene And Early Holocene Finds From Öküzini: A Contribution To The Settlement History of The Bay Of Antalya, Turkey, Paléorient, vol.18/2, ss: BAR-YOSEF, O. VALLA, F., 1988, The Natufian Culture The Natufian Culture In The Levant, International Monographs In Prehistory, Archaeologial Series 1., ss:1-7 BAR-YOSEF, O.; DANIELLA, E., 1988, Changes, In The Selection Of Marine Shells From The Natufian To The Neolithic The Natufian Culture In The Levant, International Monographs In Prehistory, Archaeologial Series 1, ss: BAR-YOSEF, O., 1998, The Natufian Culture In The Levant, Threshold To The Origins Of Agriculture, Evolutionary Anthropology, vol. 6(5), ss: BAR-YOSEF,O., 1991, The Searc For Lithic Variability Among Levantine Epi- Paleolithic Industries, 25 Ans d études Technologiques en Préhistorie, Editions APDCA, Juan-les-Pins, ss: BAR-YOSEF,O., 2003, Öküzini Cave A Viev From The Levant, Öküzini: Final Paleolithic Evolutıon In Soutwest Anatolia, ss: BAYON, I.L; LEOTARD,J.M; KARTAL,M., 2002, La Grotte D Öküzini: Objets De Parure Öküzini: Final Paleolithic Evolution In Southwest Anatolia, ss: BORDES, F., 1961, Typologie du Paléolithique Ancien et Moyen, Imprimeries Delmas Bodeaux. BOSTANCI, E.Y., 1967, Beldibi, Belbaşı Mezolitiği Ve Diğer Mezolitik Buluntularla Olan Münasebetler, Antropoloji, sayı 3, Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: , Ankara. BRAIDWOOD, R.J., 1995, Tarih Öncesi İnsan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul. CLARK, G., 1962, World Prehistory, Cambridge, Cambridge University Press. CLARK, J.G.D., 1980, Prehistoric Europe, London, ss: COHEN, A. B., 1988, The Natufian Graveyard In Hayonim Cave, Paléorient, vol. 14/2, ss:

133 DOLUKANOV, P., 1998, Eski Ortadoğu da Çevre ve Etnik Yapı, İmge Yayınları, İstanbul. EDWARDS, P., 1988, Natufian Settlement In Adi Al- Hammeh, Paléorient, vol. 14/2, ss: EDWARDS, C. P.; SMİTH, H.T., 2004, The Garbage Crisis In Prehistory: Artefact Discard Patterns At The Early Natufian Site Of Adi Hammeh 27 And The Origins Of Household Refuse Disposal Strategies, Journal Of Anthropological Archaeology, vol. 23, ss: DİNÇER, H.; GÜLEÇ, E.; KUHN, S.; STİNER, M., 2001, 1999 Yılı Üçağızlı Mağarası Kazıları, 22.Kazı Sonuçları Toplantısı I, (22-26 Mayıs 2000 İzmir), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss:1-9, Ankara. GÜLEÇ, E.; KUHN, S., STİNER, M., 2002, 2000 Excavation At Üçağızlı Cave, 23.Kazı Sonuçları Toplantısı I, (8 Mayıs-01 Haziran 2001 Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: , Ankara. HARMANKAYA, S.; TANINDI, O., 1996, Türkiye Arkeolojik yerleşimleri (Paleolitik (Epi-Paleolitik), Ege Yayınları, İstanbul. HENRY, O. D., 1988, The Epi-Paleolitik Sequence Within The Ras En Naqb- el Quweira Area, Southern Jordan, Paléorient, vol. 14/2, ss: KARTAL, M., 1999, Öküzini Mağarası ( Katran Dağı ) Mikrolitik Endüstrisi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara. KARTAL, M.; EREK, C., 2002, The Bruial In Öküzini Cave (SW Anatolia), Öküzini: Final Paleolithic Evolution In Southwest Anatolia, ss: , Ankara. KARTAL, M., 2003, Anadolu nun Epi-Paleolitik Dönem Buluntu Toplulukları: Sorunlar, Öneriler, Değerlendirmeler Ve Çeşitli Yaklaşımlar, Anatolia, sayı 24, ss: 35-53, Ankara. KÖKTEN, İ.K., 1955, Antalya da Karain Mağarası nda Yapılan Prehistorya Araştırmalarına Toplu Bir Bakış, Belleten, Cilt: XIX, Sayı:75, Türk Tarih Kurumu Basımevi, ss:271. LARSON, P. A., 1984, Ornemental Beads From The Late Natufian Of Southern Israel, Paléorient, vol. 10/1, ss: LEWİN, R., 1997, Modern İnsanın Kökeni, Tübitak Yayınları, Ankara. MELLARS, P., 1980 The Upper Palaeolithic Revolution, Prehistory Of Europe, ss: MİTTEN, S., 1998, Aklın Tarih Öncesi, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara.

134 OTTE, M.; YALÇINKAYA, I.; LEOTARD, J.M.; KARTAL, M.; BAR-YOSEF, O.; KOZLOWSKİ, J.; LOPEZ- BAYON, I; MARSHACK, A., 1995, The Epi Paleolithic Of Öküzini Cave (SW Anatolia) And Its Mobiliary Art, Antiquity, vol. 69, ss: ÖZBUDUN, S., Ayinden Törene. Anahtar Kitaplar Yayınları, İstanbul. ÖZDOĞAN, M., 2002, Adım Adım Yerleşik Yaşam, Mezolitik Çağ, Arkeoatlas, sayı 1, İstanbul, ss: ÖZÇELİK, K., 2003, Karain Mağarası B Gözü nde Üst Paleolitik Sorunu, Anatolia 25, ss: 83-95, Ankara. SCOTT, R. T.; MARKS, A.E., 1976, Abu Salem: Type Site Of The Harifian Industry Of The Southern Levant, Journal Of Field Archaeology, vol. 3, ss: SEMENOV, S.A, 1964, Prehistoric Technology, (Translated by M.W Thompson), Cory, Adams-Mackay, London. ŞENEL, A., 1985, İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşamasında Ekonomik Toplumsal Düşünsel Yapıların Etkileşimi, Birey Ve Toplum Yayınları, Ankara. PAWLIKOWSKI, M., Öküzini Cave in Geological Context, Öküzini: Final Paleolithic Evolution In Southwest Anatolia, 13-17, Liège. REESE, D.S., 1982, Marine And Fresh- Water Molluscs From The EpiPaleolithic Site Of Hayonim Terrace, Western Galilee, Northern Israel, And Other east Mediterranean Sites, Paléorient, vol. 8/2, ss: REESE, D., 1988, Marine Shells In The Levant: Upper Paleolithic, Epipaleolitihic And Neolitic, The Natufian Culture In The Levant, International Monographs In Prehistory, Archaeological Series 1, ss: TAŞKIRAN, H., 1996, Karain Mağarası Çevresi İle Antalya Sahil Şeridi Arasında Paleolitik İskan Açısından İlişkiler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Konferansları 5, 1995(1996), ss: , Ankara. YALÇINKAYA, I., Alt ve Orta Paleolitik Yontmataş Endüstrileri Biçimsel Tipolojisi ve Karain Mağarası. Türk Tarih Kurumu yayınları, VI. Dizi, sayı.29, Ankara. YALÇINKAYA, I., 1992, 1990 Yılı Öküzini Kazısı, XIII. Kazı Sonuçları Toplantısı I ( Mayıs 1991, Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 55-70, Ankara. YALÇINKAYA, I., 1993, 1991 Yılı Öküzini Kazısı, XIV. Kazı Sonuçları Toplantısı I ( Mayıs 1992, Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 43-58, Ankara.

135 YALÇINKAYA, I., 1994, 1992 Yılı Öküzini Kazısı, XV. Kazı SonuçlarıToplantısı I (24-28 Mayıs 1993, Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 43-68, Ankara. YALÇINKAYA, I., 1995, Anadolu İskan Tarihinde Katran Dağı, 1994 Yılı Anadolu Medeniyetleri Müzesi Konferansları, Dönmez Ofset Basımevi, ss: 55-76, Ankara. YALÇINKAYA, I., 1996, Öküzini 1993 ve 1994 Kazıları, XVII. Kazı Sonuçları Toplantısı I (29 Mayıs- 2 Haziran 1995, Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 21-47, Ankara. YALÇINKAYA, I.,; LEOTARD, J.M; KARTAL, M.; OTTE, M.; EREK, C.M.; ATICI, A.L; LOPEZ, I., 1997, Yılı Öküzini Kazıları XVIII. Kazı Sonuçları Toplantısı I ( Mayıs 1996, Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 11-16, Ankara. YALÇINKAYA, I.; TAŞKIRAN, H.; KARTAL, M.; KÖSEM, M, B; CEYLAN, K.; EREK, C.M.; ATICI, A.L.; OTTE, M., 1998, 1995 ve 1996 Yılları Öküzini Kazıları, XIX, Kazı Sonuçları Toplantısı I (26-30 mayıs 1997, Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 47-71, Ankara. YALÇINKAYA, I.; KARTAL, M.; KÖSEM, M.B.; EREK, C.M.; ATICI, A.L.; ÖZÇELİK, K.; TAŞKIRAN, H.; OTTE,M., 1999, 1997 Yılı Öküzini Kazısı, XX. Kazı Sonuçları Toplantısı I, (25-29Mayıs 1998, Tarsus), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 39-54, Ankara. YALÇINKAYA I.; OTTE, M.; KARTAL, M.; ATICI, A.L.; ÖZÇELİK, K.; KÖSEM, M.B.; EREK, C.M.; TAŞKIRAN, H.; 2000, 1998 Yılı Öküzini Kazısı, 21. Kazı Sonuçları Toplantısı I ( Mayıs 1999, Ankara), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: 29-36, Ankara. YALÇINKAYA I.,; KARTAL, M.; ÖZÇELİK, K.; KÖSEM, M.B.; ATICI, A.L.; TAŞKIRAN H.; EREK, C.M., 2001, 1999 Yılı Öküzini Kazısı, 22. Kazı Sonuçları Toplantısı I (22-26 Mayıs 2000, İzmir), Ankara Üniversitesi basımevi, ss: 21-26, Ankara. YALÇINKAYA I., TAŞKIRAN H., ATICI, A.L.; KÖSEM, M.B.; ÖZÇELİK, K.; KARTAL, M.; EREK, C.M., 2001, 1999 Yılı Karain Kazısı, 22. Kazı Sonuçları Toplantısı I (22-26 Mayıs 2000, İzmir), Ankara Üniversitesi basımevi, ss: 9-20, Ankara. YALÇINKAYA, I; OTTE, M; KÖSEM, B., 2002, La Grotte D Öküzini: Objets De Parure Öküzini: Final Paleolithic Evolution In Southwest Anatolia, ss: , Liège. YALÇINKAYA, I.; TAŞKIRAN, H.; KARTAL, M.; ÖZÇELİK, K.; SEVENCAN, B.C.; 2005, 2003 Yılı Karain Mağarası Kazısı 26.Kazı Sonuçları Toplantısı II ( Mayıs 2004, Konya), Ankara Üniversitesi Basımevi, ss: , Ankara.

136 Levha I. ( KST XIII, Yalçınkaya,I., 1991, ss:61) 124

137 Levha II: Öküzini Mağarası Planı ( Öküzini: Final Paleolithic Evolution In Southwest Anatolia, Yalçınkaya,I., Marcel Otte.,2002,ss:11). 125

138 L evha III. (KST XIII, Yalçınkaya,I., 1991,ss:62) 126

139 Levha IV: Öküzini Mağarası A ve B profilleri (KST IV, Yalçınkaya,I., 1992, ss:52-53) 127

140 Levha V: 1994 yılında, 1 Nolu Mezar kazısı sırasında açığa çıkarılan hocer pozisyonundaki gömüt. (KST XVII, Yalçınkaya, I., ve diğ., 1995, ss:35) 128

141 Levha VI: Öküzini Mağarası C profili (KST XVII, Yalçınkaya, I., 1995, ss:37). 129

142 130, Levha VII: Öküzini mağarası gömüt buluntuları (KST XIX, Yalçınkaya, I., ve diğ., 1997, ss:61).

143 Levha VIII.(Öküzini: Final Paleolithic Evolution In Southwest Anatolia, Pawlikowski, M.,2002,ss:16) 131

144 Levha IX: Öküzini Mağarası Seviyelerinin Stratigrafisi (Antiquity(69), Otte,M., ve diğ., 1995, ss: 935). 1.Neolitik gömüler; 2.Külrengi toprak;3.geç Epi-Paleolitik seviye;4.ocaklı yapı;5. Epi-Paleolitik gömüt(g.ö ); 6. Üst Paleolitik seviyelere ait kara salyangozu, kemikler ve çakmaktaşlı seviyeler;7.küllü seviye;8.büyük bloklarla birlikte yer alan aşınmış çakmaktaşlı seviye;9.killi seviye;10.siyah-beyaz küllü ve kırmızı killi seviye;11.kırmızı killi ve çakmaktaşlı seviye;12.anakaya. 132

145 Levha X. Öküzini Mağarası Jeolojik Seviyeler (Öküzini: Final Paleolithic Evolution In Southwest Anatolia, Bayon,L. ve diğ.,2002,ss.34). 133

146 Levha XI. Levant Bölgesi nde yer alan Natufian sit alanları (Evolutionary Anthropology, 6(5), Bar-Yosef, O.,1988,ss:162). 134

147 a XII. Hayonim Mağarası gömüt pozisyonları (Paléorient (14/2), Cohen, 1988, ss:301). 135

148 Levha XIII. Hayonim Mağarası. Süs eşyalarıyla gömülen bir gömüt. (Paleoriént (14/2), Cohen,a.B, 1988, ss:303) 136

149 Levha XIV. El-Wad da, Dentalialardan yapılmış bir başlıkla gömülen erken bir Natufian gömüt. (Evolutionary Anthropology 6(5), Bar- Yosef, O., 1988, ss:165). 137

150 Levha XV: Wadi Hammeh 27 de ele geçirilen Dentaliumların yayılım alanı. (Journal Of Anthropolgy(23), Edwards, P.C.,2004, ss:270). 138

151 Levha XVI: Kharaneh IV de ele geçirilen yumuşakça kabukları (Paléorient(14/2), Muheisen, M., 1988, ss:267). 139

152 Levha XVII: Rosh horesha daki yuvarlak biçimli boncuk örnekleri. (Paléorient (1071), Larson, P.A., 1984, ss:121) 140

153 Levha XVIII: Levant Bölgesi nin güneyinde Harifian sitlerin dağılımı. (Jornal Of Field Archaeology(3), Scott, R.T., 1976, ss:45). 141

154 142 TABLO I TAŞ BONCUKLAR 1990 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık K5c radyolarit kızılımsı kahve 13 mm düğme biçimli x I5d radyolarit kızılımsı kahve - düğme biçimli YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık I5d radyolarit kızılımsı kahve 12 mm düğme biçimli x I6b radyolarit kızılımsı kahve 12 mm düğme biçimli x 1993 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık H6d 3 0-I 1 - bej 5mm yassı-yuvarlak biçim x I7d 9 II 1 - gri 3mm yassı-yuvarlak biçim x I8d silex sarı bej 25,5mm biçimsiz x

155 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık H6b beyaz 3,5 mm yuvarlak biçimli x H6b kuvars yada kalsit bej - balık kuyruğu biçimli 1 H6d 3 0-I 1 radyolarit koyu kahve 3,5 mm yuvarlak biçim x I5c silex kahverengi 2mm kesik tüp biçimli x I5C beyaz 3,5mm kesik tüp biçimli x I6A kalsit yada kuvars siyah 3mm kesik tüp biçimli x I6A kalsit bej 3,5 mm yassı-yuvarlak biçimli x

156 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık G6d beyaz 4mm yassı-yuvarlak biçim x G9d gri 5mm yassı-yuv x H6a radyolarit kızılımsı kahve - düğme biçimli 1 H7A beyaz 3,5 mm kesik tüp biçimli x H7b radyolarit kızılımsı kahve düğme biçimli 1 H7c kuvars;kalsit siyah;koyu kahve 4mm;3,5mm yassı-yuv;yassı yuvarlak x H7d gri - yassı-yuvarlak biçim 1 H7d kalsit;obsidyen gri;siyah - yassı-yuv;yassı-yuvarlak x H7d silex gri 4,5mm yuvarlak biçim x H8a kalsit bej 3,5mm yuvarlak biçim x H8a kalsit gri 5,5mm yuvarlak biçim x H8c gri 4mm yuvarlak biçim x H9b gri 4mm yuvarlak biçim x H9b 2 I-0 2 -;bazalt siyah;siyah 3,5mm;25mm yuvarlak;balık biçimli x H9c silex koyu kahve 4mm kesik tüp biçimli x H9c bazalt gri 5mm yassı-yuvarlak x H9d siyah 3mm Yassı-yuvarlak biçim x H10a kristalize kalker gri 3,5mm yassı-yuvarlak biçim x H10a kalsit bej;kızılımsıkahve;gri - yassı-yuvarlak biçim 3 H10c kalsit gri 5mm kesik tüp biçimli x H10c ;- siyah;gri 4,5mm;4mm yuvarlak biç.;yuvarlak biç. x obsidyen siyah 3,5mm yuvarlak biçim x H10a siyah 5mm yuvarlak biçim x H10b obsidyen;kalsit siyah;bej 4mm;- yassı-yuv;yassı-yuvarlak 1

157 YILI KAZISI Kare AH GH Ade t Cins Renk Boyut Biçim Kırık kalker yada H11a kalsit gri - yassı-yuvarlak biçim 1 H11b siyah 2,5mm yassı-yuvarlak biçim x H11d gri;siyah;bej 5mm;2;2mm yassı yuv;yassı yuv; yassı-yuvarlak biçim I7a obsidyen siyah 3mm kesik tüp biçimli x I7a obsidyen siyah 3mm yassı-yuvarlak biçim x I7c radyolarit koyu kahve 3,5mm kesik tüp biçimli x I8a kalsit beyaz 3,5mm yassı-yuvarlak x I8a kalker yada kalsit bej - yassı-yuvarlak biçim 1 I8a kalsit;kalsit bej;gri -;3,5mm I8c yassı-yuv.;yuvarlak biçim kuvars yada silex gri 4mm yassı-yuvarlak biçim x x x

158 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık G8d 4 I 1 obsidyen gri - yassı-yuvarlak biçim 1 H7a obsidyen siyah 7mm kesik tüp biçimi x H7A radyolarit kızılımsı kahve 9mm düğme biçimli x H7a 4 I 1 obsidyen siyah 5mm yassı-yuvarlak biçim x H7a 4 I 1 - siyah 5mm yuvarlak biçim x H9a 4 I 1 kalsit bej - yassı-yuvarlak biçim 1 H9b 4 I 4 kalsit;radyolarit; bej;koyu kahve; obsidyen;- siyah;- gri 4mm;4mm;-;- yassı-yuvarlak biçim 2 H10a 14 I 1 kristalize kalker bej 4,5mm yassı-yuvarlak biçim x H10a 4 I 3 - gri;gri 5,5mm;4,5mm;4 yassı-yuv.;yassı yuvarlak x H10b 4 I 5 -;kalker;-;- siyah;gri;gri;bej;siyah 5,5;3,5;4mm;-;- yassı-yuvarlak biçim x H10c 4 I 1 kalsit bej - yassı-yuvarlak biçim 1 H11c 4 I 1 kalker yada kalsit bej - yassı-yuvarlak biçim 1 H11c bazalt siyah 4,5mm;3mm yuvarlak biçim x

159 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık G7d gri yuvarlak biçim 1 H11c 5 I 1 kalsit yada kalker gri 4,5mm yassı-yuvarlak biçim x H13B obsidyen siyah 3,5mm kesik tüp biçimli x I12A radyolarit kızılımsı kahve 9,5mm düğme biçimli x 1998 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Cins Renk Boyut Biçim Kırık H9b 5 I 1 - turuncu 4mm yuvarlak biçim x H10b 5 I 1 kalsit yada kalker bej 4,5mm yuvarlak biçim x H10b 5 I 3 - siyah 5mm;4,5;3 yassı-yuvarlak biçim x H10d 5 I 2 kalsit;kalsit gri;gri - yassı-yuvarlak biçim 2 H11d 5 I 1 radyolarit koyu kahve 2,5mm yuvarlak biçim x H11d 5 I 1 kalsit gri 4,5mm yassı-yuvarlak biçim x H13a 5 I 1 kalsit yada kalker bej 6mm kesik tüp biçimli x

160 YILI KAZISI TABLO II YUMUŞAKÇA KABUKLARI Kare AH GH Adet Boyut ortadan Delinmiş Delinmemiş Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yum. yum. yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar I6D 5 II 2 12,5mm;11mm x 2 x x 1 I6d 1 I 1 14,5mm 1 x x 1 x J5c 2 I 2 13mm;12,5mm 2 x x 2 x I5d 3 I 4 12mm;13;11,5mm;10mm 3 1 x 1 1 I6D 3 I 3 14mm;9,5mm;11,5mm 2 1 x 1 1 I6B 3 I 2 9mm;10mm 1 x 1 x x J5c 3 I 4 15mm;12mm;10,5;11,5mm 1 3 x x 1 H9c 4 I 2 10mm;12mm 1 x 1 x x I5d 4 I 9 9,5mm-12,5mm 2 7 x x 2 I6b 4 I 8 9mm-12,5mm 2 6 x x 4 J5c 4 I 5 11mm;10;11,5;11,5;9mm 4 1 x x 4 I5d 5 I 1 14mm 1 x x 1 x I6b 5 II 16 9,5mm-13,5mm x 2 J5c 5 I 6 10mm-14mm 2 4 x x 2 I5d 6 II 1 11mm x 1 x x X I6d 6 II 2 10,5mm;11mm 2 x x x X I6d 6 II 5 10;14,5;10,5;14;13,5mm x X J5c 6 II 3 10,5mm;11,5mm;10,5mm 3 x x x 3 I5d 7 II 2 12mm;11mm 2 x x x X

161 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut Delinmiş yum. Delinmemiş Kırık yum. ortadan delinmiş alt ve üst kısımlardan yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar I6b 7 II 4 10,5mm;10;11;10,5mm 4 x x x 4 I6D 7 II 6 9,5mm-14mm x 4 I5d 8 II 2 13,5mm 2 x x 1 x I6d 8 II 2 12mm;11,5mm 1 1 x x 1 J5c 8 II 4 11,5mm;13,5mm;13;13mm 3 x 1 2 x I5d 9 II 2 14,5mm,11,5mm 1 1 x x 1 I6d 9 II 3 14mm;11,5mm;10mm 3 x x x 3 I6d 10 II 4 10,5mm;10mm;10mm;9mm 4 x x x 4 J5c 10 II 5 10mm;14,5;12,5;10;10mm 5 x x x 2 I5d 10 II 14 8,5mm-15mm 11 x I5d 11 III 6 10mm-14,5mm x 1 I6d 11 III 4 12,5mm;13;11mm;13mm x x

162 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut Delinmiş yum. Delinmemiş yum. ortadan Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar I7d 7 II 1 12mm 1 x x x x 1993 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut ortadan Delinmiş Delinmemiş Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yum. yum. yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar I8b 8 II 1 12,5mm 1 x x x x I7d 9 II 5 15,5;13;11;14,5;14,5mm 5 x x x 1 J7c 12 III 1 13mm x x 1 x x I7d 15 III 1 22mm 1 x x x x

163 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut Delinmiş yum. Delinmemiş yum. ortadan Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar I6A mm;7mm 1 x x x x H6d 3 0-I 2 13mm;7mm 1 1 x x x I5c 3 0-I 1 12,5mm x 1 x x x I10d 11 II 1 15mm(siyah) 1 x x x x

164 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut ortadan Delinmiş Delinmemiş Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yum. yum. yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar H7a ,5mm;14,5mm 1 x x 1 x G6d mm;12mm 1 1 x x x H8a mm,13;12,5;14mm x 1 x x x H9d ,5mm;13mm 1 x 1 x x H7d mm;13,5mm 2 x x 2 x H8b ,5mm 1 x x x x H9b ,5mm 1 x x 1 x H9c ,5mm;11,5mm 2 x x 2 x H9d mm,13;12,5;14mm 4 x x x x H10b ,5mm;13;- 2 x 1 x x H10c ,5mm 1 x x x x I7c ,5mm;14,5mm 2 x x 2 x H11b mm 1 x x x x O8c VI 3 8,5mm;12,5mm;14,5mm 2 x 1 1 x O8d 12 VI 3 13,5mm;12mm;13,5mm 3 x x x x P9-P ,5mm;12mm x 2 x x x P10b,d VI 3 11,5mm;12,5mm;13,5siyah xsiyah 3 x x x O8c 14 VI 4 13,5mm;9,5;10,5;10,5mm x 2 M6b 15 IV 1 15mm 1 x x x x

165 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut ortadan Delinmiş Delinmemiş Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yum. yum. yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar H10b 4 I 1 15,5mm 1 x x x x H7a 5 I 1 8mm 1 x x x x K9d 21 VII 1 6mm(tek tür siyah 1 x x x x 1997 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut ortadan Delinmiş Delinmemiş Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yum. yum. yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar H6b 4 I 5 11,5mm;12;10;12,5;9,5mm 5 x x x 1 H8b 4 I 6 13mm;10;14;12,5mm x x I8a 4 I 5 10mm;14,5;14,5;11;12,5 4 1 x x x H8b 4 I 3 16mm;11;9,5mm 3 x x x x

166 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut Delinmiş yum. Delinmemiş yum. ortadan Kırık delinmiş alt ve üst kısımlardan yumuşakçalar kesilmiş yumuşakçalar H8d 5 I 2 13mm;12,5mm 1 1 x x x H9d 5 I 4 13mm;11;11;11,5mm 4 x x 1 3x H10B 5 I 3 14,5mm;11mm;11,5mm 3 x x x x H8b 5 I 3 12,5mm;11mm;10,5mm 2 x 1 x x I8A 5 I 1 10,5mm;8mm 1 x x x x I8b 5 I 3 14,5mm;14mm;10mm 2 x 1 x x I8c 5 I 3 14,5mm;14mm;10mm 3 x x x x I9a 5 I 2 12,5mm;7mm 1 1 x x x I9c 5 I 6 11;12,5;12;13,5;14;10,5 2 x 4 x x

167 155 TABLO III DENTALİUMLAR 1991 YILI KAZISI 1994 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut J5c 4 I 1 43mm I6d ,5mm 1993 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut I8d 10 II 1 10,5mm K6b 29 VIII 1 62mm Kare AH GH Adet Boyut H6d mm H6b mm I5c ,5mm N8A 14 IV 1 9mm K5c ,5mm

168 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut H9d mm H7A mm H6c ,5mm H8a ,5mm H7a ,5mm H7d mm;5mm I7a ,5mm H10c ,5mm H7d mm H8d ,5mm I7c ,5mm I7c ,5mm H9b mm;4,5mm I8c mm H11b ,5mm I12a 5 0-I 1 4,5mm H11c 5 IV 1 7,5mm P10b mm;kırık P9b 11 VI 1 11,5mm M6b 13 IV 1 14mm O8c 14 VI 1 24mm

169 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut G7b mm H8a 4 I 1 36mm H9c 4 I 1 51,5mm H11a 4 I 1 5mm H10a 4 I 1 4mm H10b 4 I 1 5mm 1997 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut H7d ,5mm;kırık H7d 4 I 1 21,5mm H8b 4 I 1 20mm H12B 4 0-I 1 9mm I6a 4 I 2 21,5mm;12,5mm I8a 4 I 2 41mm;07mm I9c 4 I 2 10,5mm;3,5mm G7d 4 I 2 28mm;10mm H11a 5 I 3 3mm;4mm;3mm H11c 5 I 1 7,5mm I12a mm

170 YILI KAZISI Kare AH GH Adet Boyut H9d 5 I 1 12,5mm H10b 5 I 2 10,5mm;12,5mm H11b 5 I 1 8mm H12c 5 I 1 12,5mm I8A 5 I 1 12mm;6mm I11a 5 I 1 7,5mm

171 159 TABLO IV KEMİK OBJELER Yıl Kare AH GH Cins Adet Boyut 1994 J8a 1 III kuş kemiği 1 28,5mm 1991 I6D 2 I geyik dişi G9d 2 II kemik 1 20mm(kırık) 1995 I7c 3 0 kuş kemiği 1 32,5mm 1989 G kuş kemiği 1 13 mm 1993 J8a 16 III kemik 1 10,5mm

172 160 SÜS OBJELERİ Yumuşakça 75% Kemik 1% Taş 24% Taş Yumuşakça Kemik Taş Yumuşakça Kemik Tablo V: Süs Objelerinin yapıldıkları materyallere göre sayıları ve yüzdeleri.

173 161 PLEİSTOSEN VE HOLOSEN DÖNEM TAŞ BONCUKLARIN DAĞILIMI 1 1% Pleistosen Holosen 95 Pleistosen Holosen 99% Tablo:VI

174 162 PLEİSTOSEN VE HOLOSEN DÖNEM DENTALİUM BULUNTULARININ DAĞILIMI 7 11% Pleistosen Holosen 64 Pleistosen Holosen 89% Tablo:VII

175 163 PLEİSTOSEN VE HOLOSEN DÖNEM YUM UŞAKÇALARIN DAĞILIM I 112 Pleistosen 47% Pleistosen 124 Holosen 53% Holosen Tablo:VIII

176 164 PLEİSTOSEN VE HOLOSEN DÖNEM KEMİK OBJELERİN DAĞILIMI Pleistosen 50% 50% Pleistosen Holosen 3 3 Holosen Tablo: IX.

177 165 PLEİSTOSEN VE HOLOSEN DÖNEM SÜS OBJELERİNİN TÜM OBJELER İÇİNDEKİ DAĞILIMI % 31% Pleistosen Holosen 279 Pleistosen Holosen Tablo: X

178 Fotoğraf 1: Obsidyenden yapılmış delici alet. 166

179 Fotoğraf

180 Fotoğraf

181 169

182 Fotoğraf 5: Dentalium çekirdekleri ve kesilmiş boncuk örnekleri. 170

183 Fotoğraf 6: Rosh Horesha daki taş boncuk örnekleri: a,b)malachite; c)dentalium; d) kırmızımsı kireçtaşı (Paléorient(10/1), Larson,P.A., 1984,ss:121). 171

184 Fotoğraf 7: Yassı ve yassı-yuvarlak boncuk örnekleri. 172

185 173 a. b. Fotoğraf 8: Kalsit ve kalkerden yapılmış boncuk örnekleri (a.kalsit, b.kalker).

186 Fotoğraf 9: Radyolaritten yapılmış boncuk örnekleri. 174

187 Fotoğraf 10: Fraklı renklerde boncuk örnekleri. (Soldan itibaren: bej, beyaz, kızılımsı kahve, gri, siyah). 175

188 Fotoğraf 11: Bazalttan yapılmış boncuk örnekleri. 176

189 177 a. b. c. d. e. Fotoğraf 12: Farklı biçimlerde boncuk örnekleri. a. Düğme biçimli boncuklar b. Yassı-yuvarlak biçimli boncuklar c. Kesik tüp biçimli boncuk d. Yassı-yuvarlak biçimli boncuk e. Yuvarlak biçimli boncuk.

190 Fotoğraf 13: Kesik tüp biçimli boncuk örnekleri 178

191 Fotoğraf 14: Yassı-yuvarlak biçimli boncuk örnekleri. 179

192 Fotoğraf 15: Düğme biçimli boncuk örnekleri. 180

193 Fotoğraf 16: Balık biçimli takı. 181

194 Fotoğraf 17: Dentalium çekirdekleri. 182

195 Fotoğraf 18: Ortadan delinmiş yumuşakça kabuklarından boncuk örnekler 183

196 Fotoğraf 19: Delinerek boncuk haline getirilmiş yumuşakça kabukları örnekleri. 184

197 Fotoğraf 20: Delinmemiş yumuşakça kabukları örnekleri. 185

198 Fotoğraf 21: Geyik dişinden yapılmış takı. 186

X. BÖLÜM KEMİĞİN FARKLI KULLANIMLARI. Mızraklarda ve oklarda yaygın olduğunu bildiğimiz sap kullanımı bununla sınırlı

X. BÖLÜM KEMİĞİN FARKLI KULLANIMLARI. Mızraklarda ve oklarda yaygın olduğunu bildiğimiz sap kullanımı bununla sınırlı X. BÖLÜM KEMİĞİN FARKLI KULLANIMLARI ALET SAPI : Mızraklarda ve oklarda yaygın olduğunu bildiğimiz sap kullanımı bununla sınırlı değildir. Bıçak, kazıyıcı vb. keskin kenarlara sahip aletlerin elde kullanımının

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ DOKTOR Gizem KARTAL ARKEOLOJİ TARİH ÖNCESİ ARKEOLOJİSİ.

ÖZGEÇMİŞ. ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ DOKTOR Gizem KARTAL ARKEOLOJİ TARİH ÖNCESİ ARKEOLOJİSİ. ÖZGEÇMİŞ AKADEMİK UNVAN AD/SOYAD BÖLÜM ANABİLİM DALI İLETİŞİM BİLGİLERİ ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ DOKTOR Gizem KARTAL ARKEOLOJİ TARİH ÖNCESİ ARKEOLOJİSİ Cep Tel. 0 535 818 47 08 İş Tel. 0312 310 32 80/1700 Fax

Detaylı

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI ENVANTERİ ENV. NO. 58.01.0.02 ÇİMENYENİCE KÖYÜ, KÖROĞLU TEPELERİ, I39-a4 MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI İL SİVAS İLÇE HAFİK MAH.-KÖY VE MEVKİİ Çimenyenice Köyü GENEL

Detaylı

RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU

RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU RESULOĞLU YERLEŞİMİ VE MEZARLIK ALANI 2013 YILI KAZI RAPORU Resuloğlu yerleşimi ve mezarlık alanı Çorum / Uğurludağ sınırları içinde, Resuloğlu (Kaleboynu) Köyü nün kuş uçumu 900 m kuzeybatısındadır. Yerleşim

Detaylı

KARAİN MAĞARASI B GÖZÜ NDE TESPİT EDİLEN ARKEOLOJİK HİATÜSLER

KARAİN MAĞARASI B GÖZÜ NDE TESPİT EDİLEN ARKEOLOJİK HİATÜSLER KARAİN MAĞARASI B GÖZÜ NDE TESPİT EDİLEN ARKEOLOJİK HİATÜSLER İrfan Deniz YAMAN Öz Arkeolojide en önemli çalışmalardan birisi, katlaşım özelliklerinin incelenmesi üzerine yapılan araştırmalardır. Bu araştırmalar

Detaylı

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ. Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ. Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu 00052812/25 PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Ders 10: Geç Kalkolitik Dönem Kissonerga Mosphilia & Lamba Lakkous Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı

Detaylı

15. MÜZE ÇALIŞMALARI ve KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU

15. MÜZE ÇALIŞMALARI ve KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 15. MÜZE ÇALIŞMALARI ve KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU 24-26 NİSAN 2006 ALANYA T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın No : 3082

Detaylı

IX. BÖLÜM YONTMA KALEMİ, KAMA. Yontma kaleminin dip kısmı hafif bir bombeye sahip olmakla birlikte enine kesilmiş haldedir

IX. BÖLÜM YONTMA KALEMİ, KAMA. Yontma kaleminin dip kısmı hafif bir bombeye sahip olmakla birlikte enine kesilmiş haldedir IX. BÖLÜM YONTMA KALEMİ, KAMA H. Camps Fabrer yontma kalemini, Uç kısmında ikili kesici ağzı olan nesne şeklinde tanımlamaktadır. Bu kesici ağzın çentikli olduğu da aynı araştırmacı tarafından belirtilmiştir.

Detaylı

DASKYLEİON 2011 KAZI SEZONU ÇALIŞMALARI

DASKYLEİON 2011 KAZI SEZONU ÇALIŞMALARI DASKYLEİON 2011 KAZI SEZONU ÇALIŞMALARI Daskyleion da 2011 sezonu kazıları Hisartepe Höyüğü nün doğu yamacında, yerleşimin ana girişinin aşağısında, Hellenistik Dönem yolunun iki yakasında; Akropolis te

Detaylı

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden Tarih Öncesi Devirlerde Anadolu Video Ders Anlatımı TARİH ÖNCESI DEVİRLERDE ANADOLU Türkiye tarih öncesi devirlerde üzerinde birçok medeniyet kurulan çok önemli bir yerleşim merkeziydi. Ülkemizin tarihi

Detaylı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ARKEOLOJİ (PREHİSTORYA) ANABİLİM DALI KARAİN B'NİN GEÇ NEOLİTİK-ERKEN KALKOLİTİK (H.

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ARKEOLOJİ (PREHİSTORYA) ANABİLİM DALI KARAİN B'NİN GEÇ NEOLİTİK-ERKEN KALKOLİTİK (H. T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ARKEOLOJİ (PREHİSTORYA) ANABİLİM DALI KARAİN B'NİN GEÇ NEOLİTİK-ERKEN KALKOLİTİK (H.V) VE KALKOLİTİK (H.IV) ÇAĞ YONTMATAŞ ENDÜSTRİLERİNİN TEKNO-TİPOLOJİK

Detaylı

STRATONIKEIA ANTİK KENTİ SU YAPILARI. Antik kent Muğla Milas yolu üzerindedir. Aşağıda görüldüğü gibi Helenistik kurulmuştur.

STRATONIKEIA ANTİK KENTİ SU YAPILARI. Antik kent Muğla Milas yolu üzerindedir. Aşağıda görüldüğü gibi Helenistik kurulmuştur. STRATONIKEIA ANTİK KENTİ SU YAPILARI Antik kent Muğla Milas yolu üzerindedir. Aşağıda görüldüğü gibi Helenistik kurulmuştur. 1 2 MİLAS MÜZE MÜDÜRÜ HALUK YALÇINKAYA TARAFINDAN YAZILMIŞ RAPOR Muğla, Yatağan

Detaylı

Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları

Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları Yrd. Doç. Dr. Yiğit H. Erbil, Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı

Detaylı

ŞANLIURFA İLİ MERKEZ İLÇESİ NEOLİTİK ÇAĞ VE ÖNCESİ 2015 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASI RAPORU

ŞANLIURFA İLİ MERKEZ İLÇESİ NEOLİTİK ÇAĞ VE ÖNCESİ 2015 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASI RAPORU ŞANLIURFA İLİ MERKEZ İLÇESİ NEOLİTİK ÇAĞ VE ÖNCESİ 2015 YILI YÜZEY ARAŞTIRMASI RAPORU Şanlıurfa İli, Merkez İlçesi, Neolitik Çağ ve Öncesi adlı yüzey araştırması projesi, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı ve

Detaylı

HİERAPOLİS, 06/08/14-21/08/14 ÇALIŞMALARI MERMER RESTORASYONU ÇALIŞMALARI

HİERAPOLİS, 06/08/14-21/08/14 ÇALIŞMALARI MERMER RESTORASYONU ÇALIŞMALARI HİERAPOLİS, 06/08/14-21/08/14 ÇALIŞMALARI MERMER RESTORASYONU ÇALIŞMALARI 1- Aziz Philippus Kilisesi ait mermerlerin üzerindeki restorasyon uygulamaları. Aziz Philippus Kilisesi nin mermer levhalarının

Detaylı

YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ- İZMİR İN PREHİSTORİK YERLEŞİM ALANI

YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ- İZMİR İN PREHİSTORİK YERLEŞİM ALANI YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ- İZMİR İN PREHİSTORİK YERLEŞİM ALANI Yeşilova Höyüğü İzmir in Prehistorik Yerleşim Alanı içinde 2005 yılından beri kazısı süren bir yerleşim merkezidir. Kazı çalışmaları, Ege Üniversitesi,

Detaylı

İktisat Tarihi II. 1. Hafta

İktisat Tarihi II. 1. Hafta İktisat Tarihi II 1. Hafta İktisat tarihinin görevi ekonomilerin performanslarında ve yapılarında zaman içinde meydana gelen değişiklikleri açıklamaktır. Tarih Öncesi Çağların Bölümlenmesi Taş Çağı Bakır

Detaylı

Türkiye de bir ilk: Mersin ilinde omurgalı fosili Metaxytherium (Deniz İneği) bulgusu

Türkiye de bir ilk: Mersin ilinde omurgalı fosili Metaxytherium (Deniz İneği) bulgusu Türkiye de bir ilk: Mersin ilinde omurgalı fosili Metaxytherium (Deniz İneği) bulgusu Emekli memur Mehmet Demirci kara avcılığı yaparken, bir ı kaya bloğu içinde omurga parçaları görmüş ve fotoğrafını

Detaylı

BURGAZ KAZILARI 2008 YILI ÇALIŞMALARI

BURGAZ KAZILARI 2008 YILI ÇALIŞMALARI BURGAZ KAZILARI 2008 YILI ÇALIŞMALARI Numan Tuna, Nadire Atıcı, İlham Sakarya Burgaz örenyerindeki 2008 yılı kazı, belgeleme ve restorasyon-konservasyon çalışmaları Prof.Dr. Numan Tuna başkanlığındaki

Detaylı

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI 1.KONU: TARİHÎ ÇAĞLARA GİRİŞ 2.KONU: İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI 1.K0NU TARİHİ ÇAĞLARA GİRİŞ İnsan, düşünebilme

Detaylı

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU Kutsal alanlardaki Onur Anıtları, kente ya da kentin kutsal alanlarına maddi ve

Detaylı

2007-2010 İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları

2007-2010 İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları 2007-2010 İzmir İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları Menderes İlçesi: Menderes ilçesine bağlı Oğlananası Köyü ne yakın, köyün 3-4 km kuzeydoğusunda, Kısık mobilyacılar sitesinin arkasında yer alan büyük

Detaylı

XI. BÖLÜM KEMİK ALET YAPIMINDA KULLANILAN ALETLER. buluntu durumlarından anlaşılabilmektedir. Bu aletlerin neler olduğu ve genel kullanım

XI. BÖLÜM KEMİK ALET YAPIMINDA KULLANILAN ALETLER. buluntu durumlarından anlaşılabilmektedir. Bu aletlerin neler olduğu ve genel kullanım XI. BÖLÜM KEMİK ALET YAPIMINDA KULLANILAN ALETLER Kemik aletlerin üretimleri sırasında birtakım taş aletlerin kullanıldığı bilinmektedir. Bunlar gerek yapılan deneysel çalışmalarla gerekse arkeolojik kontekstlerden

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Prehistorik Dönem Yapı Kültürü

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Prehistorik Dönem Yapı Kültürü ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ Prehistorik Dönem Yapı Kültürü PREHİSTORİK DÖNEM NEDİR? Yazının bulunmasından önceki çağlara prehistorik (tarih öncesi çağlar) dönem denir.

Detaylı

ANADOLU'NUN EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM BULUNTU TOPLULUKLARI:

ANADOLU'NUN EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM BULUNTU TOPLULUKLARI: ANADOLU'NUN EPİ-PALEOLİTİK DÖNEM BULUNTU TOPLULUKLARI: Sorunlar, Öneriler, Değerlendirmeler ve Çeşitli Yaklaşımlar Özet Anadolu'nun Epi-paleolitik dönemine ilişkin veri, kronoloji ve terminoloji gibi konularda

Detaylı

KONU 3: PALEOLİTİK ÇAĞ (Eski Taş Çağı)

KONU 3: PALEOLİTİK ÇAĞ (Eski Taş Çağı) KONU 3: PALEOLİTİK ÇAĞ (Eski Taş Çağı) Dünya gezegeni 4.5 milyar yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürüyor ve yaşam da bu sürenin büyük bir bölümünde onun yüzeyinde değişik biçimlerde gelişiyor. Fosil

Detaylı

MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI

MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI Özel Bölüm MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI İsmail Ergüder*, Ezel Babayiğit*, Doç. Dr. Sema Atik Korkmaz** * TKİ Kurumu Genel Müdürlüğü 06330, Ankara. ** Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler

Detaylı

Prehistorik Arkeoloji ve Mağaralar

Prehistorik Arkeoloji ve Mağaralar Prehistorik Arkeoloji ve Mağaralar İlk insanlar, mağaralar ve ilk barınaklar Bu ilişki insan türünün dünya üzerinde göründüğü ilk andan itibaren başlamış ve milyonlarca yıl sürerek zamanımıza kadar ulaşmıştır.

Detaylı

Dr. İ. KILIÇ KÖKTEN 1) İ. KILIÇ KÖKTEN: 2) İ. KILIÇ KÖKTEN: 3) Franz HANCVAR Alexanre MONGAIT:

Dr. İ. KILIÇ KÖKTEN 1) İ. KILIÇ KÖKTEN: 2) İ. KILIÇ KÖKTEN: 3) Franz HANCVAR Alexanre MONGAIT: A N A D O L U ÜNYE'DE ESKİTAŞ DEVRİNE (PALEOLİTİK) AİT YENİ BULUNTULAR Dr. İ. KILIÇ KÖKTEN Prehistorya Kürsü Profesörü Türk Coğrafya Kurumu'nun Samsun'da yaptığı XV. Coğrafya Meslek Haftasına «Diptarihte

Detaylı

DENİZ BİYOLOJİSİ Prof. Dr. Ahmet ALTINDAĞ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı

DENİZ BİYOLOJİSİ Prof. Dr. Ahmet ALTINDAĞ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı DENİZ BİYOLOJİSİ Prof. Dr. Ahmet ALTINDAĞ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı JEOLOJİK OSEONOGRAFİ Genelde çok karmaşık bir yapıya sahip olan okyanus ve deniz

Detaylı

TARİH 1.

TARİH 1. TARİH 1 16.02.2017 ARİF ÖZBEYLİ ERBAA ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ TARİHİ ÇAĞLARA GİRİŞ... VE,TARİH YAZIYLA BAŞLAR TARİHİ ÖNCESİ DEVİRLER Taş Devri (MÖ.600.000-5500) Kalkolitik Dönem (MÖ.5500-2500) Maden Devri

Detaylı

İktisat Tarihi II. I. Hafta

İktisat Tarihi II. I. Hafta İktisat Tarihi II I. Hafta Tarih Öncesi Çağların Bölümlenmesi Taş Çağı Bakır Çağı Tunç veya Bronz Çağı Tarihsel gelişim türün sürdürülmesi ve çoğalmasına katkıda bulunma ölçütüne göre de yargılanabilir.

Detaylı

KONU 2: HAMMADDE KAVRAMI, HAMMADDE ÇEŞİTLERİ, HAMMADDE TEMİNİ VE STRATEJİLERİ

KONU 2: HAMMADDE KAVRAMI, HAMMADDE ÇEŞİTLERİ, HAMMADDE TEMİNİ VE STRATEJİLERİ KONU 2: HAMMADDE KAVRAMI, HAMMADDE ÇEŞİTLERİ, HAMMADDE TEMİNİ VE STRATEJİLERİ İnsan, dünya üzerinde göründüğü andan itibaren, çeşitli gereksinmelerini karşılamakta yardımcı olacak olan alet ve silahlarını

Detaylı

EVRİM VE FOSİL KANITLAR 4. Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği

EVRİM VE FOSİL KANITLAR 4. Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği EVRİM VE FOSİL KANITLAR 4 Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği EVRİM/DEĞİŞİM/GELİŞİM Bir prosestir. Yeryüzünde, yaşamın ilk formundan bugüne kadarki büyük değişimi karakterize eder. Genlerdeki

Detaylı

EVRİM VE FOSİL KANITLAR 4. Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği

EVRİM VE FOSİL KANITLAR 4. Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği EVRİM VE FOSİL KANITLAR 4 Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği EVRİM/DEĞİŞİM/GELİŞİM Bir prosestir. Yeryüzünde, yaşamın ilk formundan bugüne kadarki büyük değişimi karakterize eder. Genlerdeki

Detaylı

OYGU MEZARLARIN ÖZDİRENÇ YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI: NAGİDOS VE PATARA ÖRNEKLERİ

OYGU MEZARLARIN ÖZDİRENÇ YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI: NAGİDOS VE PATARA ÖRNEKLERİ OYGU MEZARLARIN ÖZDİRENÇ YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI: NAGİDOS VE PATARA ÖRNEKLERİ KAYA M.A. 1 BALKAYA Ç. 2 1 : ÇOMÜ, Müh.-Mim. Fak. Jeofizik Müh. Bölümü, 17020, Çanakkale. makaya@comu.edu.tr 2 : 9 Eylül

Detaylı

VII. BÖLÜM HARPONLAR. tespitine yarayan çeşitli sistemler vardır. Harpon başının özelliği, av hayvanlarına saplandığı

VII. BÖLÜM HARPONLAR. tespitine yarayan çeşitli sistemler vardır. Harpon başının özelliği, av hayvanlarına saplandığı VII. BÖLÜM HARPONLAR Fırlatma aletidir. Kemikten ya da geyik boynuzundan yapılmış uzun bir uç olup iki ya da bir kenarında dişler bulunur. Dip kısımlarına doğru, omuz ya da delik gibi bir sapın tespitine

Detaylı

XII. BÖLÜM TİPOLOJİK VE TEKNOLOJİK ANALİZLER. alınabilmesi için söz konusu kırılmanın ne şekilde gerçekleştiğinin tespit edilmesi

XII. BÖLÜM TİPOLOJİK VE TEKNOLOJİK ANALİZLER. alınabilmesi için söz konusu kırılmanın ne şekilde gerçekleştiğinin tespit edilmesi XII. BÖLÜM TİPOLOJİK VE TEKNOLOJİK ANALİZLER Genellikle kırık halde ele geçen kemik buluntuların değerlendirmeye alınabilmesi için söz konusu kırılmanın ne şekilde gerçekleştiğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

Detaylı

5. Bölüm: TOPRAK PROFİLİ

5. Bölüm: TOPRAK PROFİLİ 5. Bölüm: TOPRAK PROFİLİ Toprak profili: Toprak yüzeyinden ana kayaya kadar düşey kesittir. Horizon: Toprak oluşum süreçleri ile meydana gelmiş, yataya ve/veya birbirine oldukça paralel dizilmiş katmanlardır.

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1 Ankara Ülke Ekonomisinde Etkili Olan Faktörler Tarih Doğal Kaynaklar Coğrafi yer Büyüklük Arazi şekilleri

Detaylı

2011 YILI RESULOĞLU KAZISI

2011 YILI RESULOĞLU KAZISI 2011 YILI RESULOĞLU KAZISI Çorum ili, Uğurludağ ilçesi, Resuloğlu köyü sınırları içerisinde alan Resuloğlu mezarlığı ve yerleşim alanında 2011 yılında gerçekleştirilen kazılar 18.07.2011-23.09.2011 tarihleri

Detaylı

Herhangi bir noktanın dünya üzerinde bulunduğu yere COĞRAFİ KONUM denir. Coğrafi konum ikiye ayrılır. 1. Matematik Konum 2.

Herhangi bir noktanın dünya üzerinde bulunduğu yere COĞRAFİ KONUM denir. Coğrafi konum ikiye ayrılır. 1. Matematik Konum 2. Herhangi bir noktanın dünya üzerinde bulunduğu yere COĞRAFİ KONUM denir. Coğrafi konum ikiye ayrılır. 1. Matematik Konum 2. Özel Konum 1. Türkiye nin Matematik (Mutlak) Konumu Türkiye nin Ekvatora ve başlangıç

Detaylı

V. KORELASYON. Tarif ve genel bilgiler

V. KORELASYON. Tarif ve genel bilgiler V. KORELASYON Tarif ve genel bilgiler Yeraltına ait her çeşit bilginin bir araya toplanması yeterli değildir; bunları sınıflandırmak, incelemek ve sonuç çıkarmak/yorum yapmak gereklidir. Böyle bir durumda

Detaylı

Porsuk. Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L.

Porsuk. Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L. Porsuk Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L. Genel olarak 15-20 m boylanır. 2-2.5 m çap yapabilir. Yenice - Karakaya (Karabük)

Detaylı

Doğu Akdeniz de Tarım ve Şehirleşme Süreci. Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü

Doğu Akdeniz de Tarım ve Şehirleşme Süreci. Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü Doğu Akdeniz de Tarım ve Şehirleşme Süreci Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü Arkeoloji insanların kültürlerini ortaya çıkarıp, belgelemek ve analizlerini yapmak suretiyle maddi kültür ve çevresel

Detaylı

Akdeniz in Pleyistosen Deniz Düzeyi Değişimlerini Karakterize Eden, Çok Dönemli-Çok Kökenli Bir Mağara: Gilindire Mağarası (Aydıncık-İçel)

Akdeniz in Pleyistosen Deniz Düzeyi Değişimlerini Karakterize Eden, Çok Dönemli-Çok Kökenli Bir Mağara: Gilindire Mağarası (Aydıncık-İçel) Akdeniz in Pleyistosen Deniz Düzeyi Değişimlerini Karakterize Eden, Çok Dönemli-Çok Kökenli Bir Mağara: Gilindire Mağarası (Aydıncık-İçel) The Cave With Multiple-Periods And Origins Characterizing The

Detaylı

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 İnsan yaşamı ve refahı tarihsel süreç içinde hep doğa ve doğal kaynaklarla kurduğu ilişki ile gelişmiştir. Özellikle sanayi devrimine kadar

Detaylı

Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED): Ekler

Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED): Ekler Teslim Edilen: Hazırlayan: IC-Astaldi JV AECOM Ankara, Türkiye Turkey AECOM-TR-R599-01-00 2 Ağustos 2013 Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi

Detaylı

V. BÖLÜM DELİKLİ İĞNELER. Çıplak gözle bu hammaddeler arasında ayrım yapmak mümkün değildir. Pek çok

V. BÖLÜM DELİKLİ İĞNELER. Çıplak gözle bu hammaddeler arasında ayrım yapmak mümkün değildir. Pek çok V. BÖLÜM DELİKLİ İĞNELER Üst Paleolitik Dönem e ait olan bu iğneler, görünüm olarak günümüzde kullanılan metal dikiş iğnelerine benzemektedir. Kullanılan hammadde kemik, boynuz ve fildişidir. Çıplak gözle

Detaylı

UYGARLIKLAR TARİHİ-I AYDAN DEMİRKUŞ. 1. Tüm öğrencilere Çalışma Kâğıdı dağıtılır.

UYGARLIKLAR TARİHİ-I AYDAN DEMİRKUŞ. 1. Tüm öğrencilere Çalışma Kâğıdı dağıtılır. ETKİNLİK 1 SESSİZ SİNEMAYLA TARİHÖNCESİ ANADOLU ETKİNLİK ADIMLARI 1. Tüm öğrencilere Çalışma Kâğıdı dağıtılır. 2. Etkinliğe başlamadan önce hazırlık olarak Çalışma Kâğıdı nın birinci maddesinde yer alan

Detaylı

Yapısal jeoloji. 3. Bölüm: Normal faylar ve genişlemeli tektonik. Güz 2005

Yapısal jeoloji. 3. Bölüm: Normal faylar ve genişlemeli tektonik. Güz 2005 MIT Açık Ders Malzemeleri http://ocw.mit.edu 12.113 Yapısal jeoloji 3. Bölüm: Normal faylar ve genişlemeli tektonik Güz 2005 Bu materyallerden alıntı yapmak veya Kullanım Şartları hakkında bilgi almak

Detaylı

AKSARAY ÜNİVERSİTESİ SABİRE YAZICI FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ LİSANS DERS KATALOĞU I.SINIF 1.YARIYIL ZORUNLU DERSLER (1.

AKSARAY ÜNİVERSİTESİ SABİRE YAZICI FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ LİSANS DERS KATALOĞU I.SINIF 1.YARIYIL ZORUNLU DERSLER (1. AKSARAY ÜNİVERSİTESİ SABİRE YAZICI FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ LİSANS DERS KATALOĞU I.SINIF 1.YARIYIL ZORUNLU DERSLER (1.DÖNEM) ARK 101 Prehistorik Arkeoloji Terminolojisi I 2 0 2 3 ARK 103

Detaylı

ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ

ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI ŞENKAYA İLÇE MERKEZİNİN MEKAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ PROJESİ ONUR PARLAK TUĞÇE YAĞIZ Erzurum, 2015 Proje adı Şenkaya ilçe merkezinin mekan olarak değiştirilmesi

Detaylı

2014 Yılı Akhisar Thyateira (Thyatira) Antik Kenti ve Hastane Höyüğü Kazıları

2014 Yılı Akhisar Thyateira (Thyatira) Antik Kenti ve Hastane Höyüğü Kazıları 2014 Yılı Akhisar Thyateira (Thyatira) Antik Kenti ve Hastane Höyüğü Kazıları Prof.Dr.Engin Akdeniz Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Tepe Mezarlığı Hastane Höyüğü Akhisar

Detaylı

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ: TARİHİ : Batı Toroslar ın zirvesinde 1288 yılında kurulan Akseki İlçesi nin tarihi, Roma İmparatorluğu dönemlerine kadar uzanmaktadır. O devirlerde Marla ( Marulya) gibi isimlerle adlandırılan İlçe, 1872

Detaylı

SANAT TARİHİ SANAT TARİHİ NEDİR? Sanat Tarihi, geçmişte varlık göstermiş uygarlıkların ortaya koyduğu her tür taşınır ve taşınmaz maddi kültür varlıklarını inceleyen bir bilim dalıdır. Güzel Sanatlar ve

Detaylı

Kebaran Kültür (M.Ö / ) Taş endüstrisinde ana değişimler var. Kebara uçları önemli. Kebara sitleri küçük boyutlu.

Kebaran Kültür (M.Ö / ) Taş endüstrisinde ana değişimler var. Kebara uçları önemli. Kebara sitleri küçük boyutlu. IV. BÖLÜM Kebaran Kültür (M.Ö. 19000/18000-13000) Taş endüstrisinde ana değişimler var. Kebara uçları önemli. Kebara sitleri küçük boyutlu. Tabanı zemin seviyesi altına olan kulubeler var. Bu döneme ait

Detaylı

HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI

HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI HABERLER ÖZBEKİSTAN-TÜRKİYE ULUSLARARASI ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR PROJESİ: ÖZBEKİSTAN DA YERKURGAN MERKEZ TAPINAĞI 2013 YILI ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMASI İlk Özbekistan-Türkiye uluslararası arkeolojik çalışmalar

Detaylı

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale (*)Türkeş, M. ve Koç, T. 2007. Kazdağı Yöresi ve dağlık alan (dağ sistemi) kavramları üzerine düşünceler. Troy Çanakkale 29:18-19. KAZ DAĞI YÖRESİ VE DAĞLIK ALAN (DAĞ SİSTEMİ) KAVRAMLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Detaylı

GOBUSTAN KAYALIKLARI VE İLK SANATÇILAR

GOBUSTAN KAYALIKLARI VE İLK SANATÇILAR GOBUSTAN KAYALIKLARI VE İLK SANATÇILAR En azından sanatla ilgisi olanlar, dünya tarihinin en eski çizimlerin, İspanya daki Altamira Mağarası ile Fransa daki Lasque Mağarası duvarına yapılmış hayvan resimleri

Detaylı

F A N E R O Z O Y İ K

F A N E R O Z O Y İ K (EONS) ZAMANLAR (ERAS) F A N E R O Z O Y İ K PALEOZOYİK MESOZOYİK SENOZOYİK 542 my 251 my 65.5 my 0 www.fusunalkaya.net KUVATERNER NEOJEN PALEOJEN HOLOSEN PLEYİSTOSEN PLİYOSEN MİYOSEN OLİGOSEN EOSEN PALEOSEN

Detaylı

Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü. Öğr. Gör. Kayhan ALADOĞAN

Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü. Öğr. Gör. Kayhan ALADOĞAN Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Öğr. Gör. Kayhan ALADOĞAN ÇORUM 2017 Alp - Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer alan ülkemizde tüm jeolojik zaman ve devirlere ait araziler görülebilmektedir.

Detaylı

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır.

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır. PLATO: Çevresine göre yüksekte kalmış, akarsular tarafından derince yarılmış geniş düzlüklerdir. ADA: Dört tarafı karayla

Detaylı

Tanımlar. Bölüm Çayırlar

Tanımlar. Bölüm Çayırlar Çayır-Mer a Ders Notları Bölüm 1 1 1.1. Çayırlar Bölüm 1 Tanımlar Genel olarak düz ve taban suyu yakın olan alanlarda oluşmuş, gür gelişen, sık ve uzun boylu bitkilerden meydana gelen alanlardır. Toprak

Detaylı

PANAZTEPE- MENEMEN KAZISI

PANAZTEPE- MENEMEN KAZISI PANAZTEPE- MENEMEN KAZISI 1982 yılında Manisa Müzesine satılan bir grup eser bilim dünyasının dikkatini çekti. Bu eserler bir mezarlık soygununa işaret ediyordu. Soyulan mezarlar açıkça M.Ö. 2. binyılın

Detaylı

YAPI ELEMANLARI DERS SUNUMLARI 3. HAFTA

YAPI ELEMANLARI DERS SUNUMLARI 3. HAFTA YAPI ELEMANLARI DERS SUNUMLARI 3. HAFTA 1 II.1. İP İSKELESİ KULLANIMI Özellikle bina yapılarında yukarıda sözü edilen köşe kazıkları çakılıp 1/1 ölçeğinde yapı zemine aplike edildikten sonra temel çukuru,

Detaylı

İlk Zaman KAMBRİYEN ÖNCESİ: 3-Hadeyan, 2-Arkeyan, 1-Proterozoik

İlk Zaman KAMBRİYEN ÖNCESİ: 3-Hadeyan, 2-Arkeyan, 1-Proterozoik JEOLOJİK DEVİRLER İlk Zaman KAMBRİYEN ÖNCESİ: 3-Hadeyan, 2-Arkeyan, 1-Proterozoik Dünya nın oluşumundan 4 Milyar Yıl sonra Kıtaların çekirdek kısmını oluşturan en eski kıvrımlar oluşmuştur. Su yosunu (alg)

Detaylı

Grup KARDELEN. Grup Üyeleri Menduh ÖZTÜRK (Kocasinan YİBO-Kayseri) Hüseyin YILMAZ (M.100.Yıl YİBO-Ağrı)

Grup KARDELEN. Grup Üyeleri Menduh ÖZTÜRK (Kocasinan YİBO-Kayseri) Hüseyin YILMAZ (M.100.Yıl YİBO-Ağrı) T.C.Milli Eğitim Bakanlığı-TUBİTAK BİDEB YİBO Öğretmenleri (Fen Ve Teknoloji,Fizik,Kimya,Biyoloji Ve Matematik)Proje Danışmanlığı Eğitimi Çalıştayı 2009- Biyoloji Çalışma Grubu Grup KARDELEN Grup Üyeleri

Detaylı

DENİZ BİYOLOJİSİ Prof. Dr. Ahmet ALTINDAĞ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı

DENİZ BİYOLOJİSİ Prof. Dr. Ahmet ALTINDAĞ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı DENİZ BİYOLOJİSİ Prof. Dr. Ahmet ALTINDAĞ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı HİDROLOJİ: Yer yuvarının yaklaşık 3/4 'lük bir bölümünü örten hidrosferi inceleyen

Detaylı

BEÇİN KALESİ KAZISI KALE ÇEŞMESİ SONUÇ RAPORU

BEÇİN KALESİ KAZISI KALE ÇEŞMESİ SONUÇ RAPORU BEÇİN KALESİ KAZISI KALE ÇEŞMESİ SONUÇ RAPORU Prof. Dr. Kadir PEKTAŞ* Muğla İli, Milas İlçesi, Beçin Kalesi nde 20.05.2013 tarihinde başlatılan kazı çalışmaları 24.12.2013 tarihinde tamamlanmıştır. Kazı

Detaylı

NİSAN 2017 ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU

NİSAN 2017 ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU Türkiye Geneli Bitki Gelişimi Türkiye de 2016-2017 Ekim sezonunda buğday ekim alanlarının geçen yılki rakamı koruyacağı hatta çok azda olsa özellikle İç Anadolu Bölgesinde artış olacağı tahmin edilmektedir.

Detaylı

Gezegenimizi Tanıyalım Dünya nın Şekli Dünya mızın Katmanları Dünya nın Yapısı

Gezegenimizi Tanıyalım Dünya nın Şekli Dünya mızın Katmanları Dünya nın Yapısı Gezegenimizi Tanıyalım Dünya nın Şekli Dünya mızın Katmanları Dünya nın Yapısı 1 Dünya nın Şekli Etkinlik Öğretmenleri; Seda, Ali ve Emre ye çevrelerinden Dünya nın şekline benzeyen üç varlık seçmelerini

Detaylı

YGS COĞRAFYA HIZLI ÖĞRETİM İÇİNDEKİLER EDİTÖR ISBN / TARİH. Sertifika No: KAPAK TASARIMI SAYFA TASARIMI BASKI VE CİLT İLETİŞİM. Doğa ve İnsan...

YGS COĞRAFYA HIZLI ÖĞRETİM İÇİNDEKİLER EDİTÖR ISBN / TARİH. Sertifika No: KAPAK TASARIMI SAYFA TASARIMI BASKI VE CİLT İLETİŞİM. Doğa ve İnsan... YGS COĞRAFYA HIZLI ÖĞRETİM EDİTÖR Turgut MEŞE Bütün hakları Editör Yayınevine aittir. Yayıncının izni olmaksızın kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, çoğaltılması

Detaylı

MEKANSAL BIR SENTEZ: TÜRKIYE. Türkiye nin İklim Elemanları Türkiye de İklim Çeşitleri

MEKANSAL BIR SENTEZ: TÜRKIYE. Türkiye nin İklim Elemanları Türkiye de İklim Çeşitleri MEKANSAL BIR SENTEZ: TÜRKIYE Türkiye nin İklim Elemanları Türkiye de İklim Çeşitleri Türkiye de Sıcaklık Türkiye de Yıllık Ortalama Sıcaklık Dağılışı Türkiye haritası incelendiğinde Yükseltiye bağlı olarak

Detaylı

ARAŞTIRMA RAPORU. (Kod No: 2012.XXX) Uzman Cengiz Tan Tel: 0.312.210 59 09 e-posta: tancm@metu.edu.tr

ARAŞTIRMA RAPORU. (Kod No: 2012.XXX) Uzman Cengiz Tan Tel: 0.312.210 59 09 e-posta: tancm@metu.edu.tr ARAŞTIRMA RAPORU (Kod No: 2012.XXX) Raporu İsteyen : Raporu Hazırlayanlar: Prof. Dr. Bilgehan Ögel Tel: 0.312.210 41 24 e-posta: bogel@metu.edu.tr Uzman Cengiz Tan Tel: 0.312.210 59 09 e-posta: tancm@metu.edu.tr

Detaylı

ORDU SIRA NO İLÇESİ ADI SİT TÜRÜ 1 FATSA GAGA GÖLÜ 1.VE 3. DERECE DOĞAL SİT ALANI 2 MERKEZ

ORDU SIRA NO İLÇESİ ADI SİT TÜRÜ 1 FATSA GAGA GÖLÜ 1.VE 3. DERECE DOĞAL SİT ALANI 2 MERKEZ ORDU DOĞAL SİT ALANLARI SIRA NO İLÇESİ ADI SİT TÜRÜ 1 FATSA GAGA GÖLÜ 1.VE 3. DERECE DOĞAL SİT ALANI 2 MERKEZ BAYADI KÖYÜ KURUL KAYALIKLARI 1. DERECE ARKEOLOJİK VE DOĞAL SİT ALANI, 3. DERECE DOĞAL SİT

Detaylı

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu

PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu PRT 303 KIBRIS ARKEOLOJİSİ Prof. Dr. Vasıf Şahoğlu Ders 11: Philia Kültürü ve Anadolu Bağlantıları Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi

Detaylı

Değirmenciliğin gelişmiş olduğu ülkelerden olan Belçika da ise hali hazırda 100 ile 150 arasında değirmenin bulunduğu tahmin ediliyor.

Değirmenciliğin gelişmiş olduğu ülkelerden olan Belçika da ise hali hazırda 100 ile 150 arasında değirmenin bulunduğu tahmin ediliyor. ABD de tarım sektörü, küresel ölçekte değerlendirildiğinde önemli bir üretim potansiyeline sahiptir. Bugün dünyanın en büyük buğday, mısır ve sorgum ihracatçısı olan ülkede, 170 civarında değirmen bulunduğu

Detaylı

IV. BÖLÜM MIZRAK UÇLARI. gerçekçi dekorlar) dekore edilmiş olabilir. Bazı durumlarda uzunlamasına bir ya da iki

IV. BÖLÜM MIZRAK UÇLARI. gerçekçi dekorlar) dekore edilmiş olabilir. Bazı durumlarda uzunlamasına bir ya da iki IV. BÖLÜM MIZRAK UÇLARI Mızrak uçları, çoğu kez ren geyiği boynuzundan (kemik ve fildişi örnekleri de mevcut) bir ucu sivri, diğer ucu (taban ya da alt) odundan bir sapa tutturmayı sağlamak için çeşitli

Detaylı

DÜNYAMIZIN KATMANLARI FEN BİLİMLERİ

DÜNYAMIZIN KATMANLARI FEN BİLİMLERİ DÜNYAMIZIN KATMANLARI FEN BİLİMLERİ DÜNYAMIZIN KATMANLARI Uzaydan çekilen fotoğraflara baktığımızda Dünya yı mavi bir küreye benzetebiliriz. Bu durum, Dünya yüzeyinin çoğunluğunun su ile kaplı olmasının

Detaylı

ANKARA KECİSİNİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ. Prof. Dr. Okan ERTUĞRUL Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Genetik Anabilim Dalı

ANKARA KECİSİNİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ. Prof. Dr. Okan ERTUĞRUL Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Genetik Anabilim Dalı ANKARA KECİSİNİN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ Prof. Dr. Okan ERTUĞRUL Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Genetik Anabilim Dalı ANKARA KEÇİSİ Ankara keçisi bazı araştırıcılara göre Capra prisca isimli yaban

Detaylı

ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ HAZİRAN ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU

ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ HAZİRAN ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ HAZİRAN- 2017 ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU (12.06.2017) Türkiye Geneli Bitki Gelişimi Türkiye de 2016-2017 Ekim sezonunda buğday ekim alanlarının geçen yılki rakamı koruyacağı hatta

Detaylı

Sedirler (Cedrus) Türkiye de doğal olarak yetişen. Türkiye de egzotik (yaygın ya da parklarda)

Sedirler (Cedrus) Türkiye de doğal olarak yetişen. Türkiye de egzotik (yaygın ya da parklarda) Sedirler (Cedrus) Türkiye de doğal olarak yetişen Toros (Lübnan) Sediri (C. libani) Türkiye de egzotik (yaygın ya da parklarda) Himalaya Sediri Atlas Sediri (C. deodora) (C. atlantica) Dünyada Kuzey Afrika,

Detaylı

TOPRAK İŞLERİ- 2A 1.KAZI YÖNTEMLERİ 2.DOLGULARIN OLUŞTURULMASI

TOPRAK İŞLERİ- 2A 1.KAZI YÖNTEMLERİ 2.DOLGULARIN OLUŞTURULMASI TOPRAK İŞLERİ- 2A 1.KAZI YÖNTEMLERİ 2.DOLGULARIN OLUŞTURULMASI KAZI YÖNTEMLERİ Yarma kazıları, doğal zemin üzerindeki bitkiler, ağaç kökleri, tüm organik maddelerle, bitkisel zemin kısmının kaldırılmasıyla

Detaylı

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK İKLİM ELEMANLARI Bir yerin iklimini oluşturan sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış gibi olayların tümüne iklim elemanları denir. Bu elemanların yeryüzüne dağılışını etkileyen enlem, yer şekilleri, yükselti,

Detaylı

ÖSYM YGS / SOS M Diğer sayfaya geçiniz.

ÖSYM YGS / SOS M Diğer sayfaya geçiniz. 17. 18. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri millet kararı, diğeri en elim ve güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olan ordumuzun kahramanlığı; bu iki şeye güvenir.

Detaylı

Herhangi bir yerin ya da ülkenin turist çekebilme potansiyelinin bağlı olduğu unsurlar

Herhangi bir yerin ya da ülkenin turist çekebilme potansiyelinin bağlı olduğu unsurlar TURİZMDE ARZ Herhangi bir yerin ya da ülkenin turist çekebilme potansiyelinin bağlı olduğu unsurlar Bir yerin turist çekebilme potansiyelinin bağlı olduğu unsurlar Çekicilikler (Attractions) Erişim (Accessibility)

Detaylı

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI 4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI 1. Dünya mızın şekli neye benzer? Dünyamızın şekli küreye benzer. 2. Dünya mızın şekli ile ilgili örnekler veriniz.

Detaylı

Öğretim Materyali Tasarımı

Öğretim Materyali Tasarımı Öğretim Materyali Tasarımı Öğrenci gereksinimlerini tam olarak karşılayacak hazır materyallerin seçilmesi ve kullanılması gerekir. Bu sağlanamıyorsa, var olan materyalin uygun hale getirilmesi gerekir.

Detaylı

Dolgu ve Yarmalarda Sondaj Çalışması ve Değerlendirmesi. HAZIRLAYAN Özgür SATICI Mad. Yük. Jeo. Müh. (MBA)

Dolgu ve Yarmalarda Sondaj Çalışması ve Değerlendirmesi. HAZIRLAYAN Özgür SATICI Mad. Yük. Jeo. Müh. (MBA) Dolgu ve Yarmalarda Sondaj Çalışması ve Değerlendirmesi HAZIRLAYAN Özgür SATICI Mad. Yük. Jeo. Müh. (MBA) İçerik Yarmalarda sondaj Dolgularda sondaj Derinlikler Yer seçimi Alınması gerekli numuneler Analiz

Detaylı

BAŞLICA TOPRAK TİPLERİ

BAŞLICA TOPRAK TİPLERİ BAŞLICA TOPRAK TİPLERİ Topraklar zonal, intrazonal ve azonal topraklar olmak üzere üçe ayrılır. 1. Zonal (Yerli) Topraklar iklim ve bitki örtüsüne bağlı olarak oluşan ve bütün katmanların(horizonların)

Detaylı

Urla / Klazomenai Kazıları

Urla / Klazomenai Kazıları Urla / Klazomenai Kazıları Oniki İon kenti arasında anılan Klazomenai, Urla-Çeşme yarımadasının kuzey kıyısında, İzmir Körfezi'nin ortalarında yer almaktadır. Klazomenai arazisinin (khora) doğuda Smyrna

Detaylı

ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK

ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK ÜNİTENİN KONULARI Toprağın Oluşumu Fiziksel Parçalanma Kimyasal Ayrışma Biyolojik Ayrışma Toprağın Doğal Yapısı Katı Kısım Sıvı Kısım ve Gaz Kısım Toprağın Katmanları

Detaylı

BATI MÜZİĞİ TARİHİ 1. ÜNİTE İLK ÇAĞ DÖNEMİ MÜZİĞİ

BATI MÜZİĞİ TARİHİ 1. ÜNİTE İLK ÇAĞ DÖNEMİ MÜZİĞİ BATI MÜZİĞİ TARİHİ 1. ÜNİTE İLK ÇAĞ DÖNEMİ MÜZİĞİ İÇERİK Müzikoloji nedir? Müzik tarihinin Müzikoloji içindeki yeri Müzik tarihinin temel kavramları Etimoloji (Müzik kelimesinin kökeni) Kültürel evrim

Detaylı

Söyleşi DERNEĞİMİZ GENEL SEKRETERİ SONER ATEŞOĞULLARI DOMUZTEPE KAZI BAŞKANI PROF. DR. ELİZABETH CARTER İLE SÖYLEŞTİ

Söyleşi DERNEĞİMİZ GENEL SEKRETERİ SONER ATEŞOĞULLARI DOMUZTEPE KAZI BAŞKANI PROF. DR. ELİZABETH CARTER İLE SÖYLEŞTİ DERNEĞİMİZ GENEL SEKRETERİ SONER ATEŞOĞULLARI DOMUZTEPE KAZI BAŞKANI PROF. DR. ELİZABETH CARTER İLE SÖYLEŞTİ Soner ATEŞOĞULLARI* Kaç yıldır Türkiye de çalışıyorsunuz? Türkiye deki çalışmalarım ilk olarak

Detaylı

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1 ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1 Frigler Frigler Troya VII-a nın tahribinden (M.Ö. 1190) hemen sonra Anadolu ya Balkanlar üzerinden gelen Hint Avupa kökenli kavimlerden biridir.

Detaylı

TABAKALI YAPILAR, KIVRIMLAR, FAYLAR. Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği Bölümü

TABAKALI YAPILAR, KIVRIMLAR, FAYLAR. Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği Bölümü TABAKALI YAPILAR, KIVRIMLAR, FAYLAR Prof.Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği Bölümü TABAKA DÜZLEMİNİN TEKTONİK KONUMU Tabaka düzleminin konumunu belirlemek için tabakanın aşağıdaki özelliklerinin

Detaylı

B A S I N Ç ve RÜZGARLAR

B A S I N Ç ve RÜZGARLAR B A S I N Ç ve RÜZGARLAR B A S I N Ç ve RÜZGARLAR Havadaki su buharı ve gazların, cisimler üzerine uyguladığı ağırlığa basınç denir. Basıncı ölçen alet barometredir. Normal hava basıncı 1013 milibardır.

Detaylı

KARAİN B GÖZÜ KALKOLİTİK ÇAĞ YONTMATAŞ BULUNTU TOPLULUĞUNUN TEKNO-TİPOLOJİK ANALİZİ

KARAİN B GÖZÜ KALKOLİTİK ÇAĞ YONTMATAŞ BULUNTU TOPLULUĞUNUN TEKNO-TİPOLOJİK ANALİZİ Anadolu 41, 2015 KARAİN B GÖZÜ KALKOLİTİK ÇAĞ YONTMATAŞ BULUNTU TOPLULUĞUNUN TEKNO-TİPOLOJİK ANALİZİ Gizem KARTAL* Anahtar Kelimeler: Karain B Gözü Kalkolitik Çağ Yontmataş Alet Mikrolitik Makrolitik Özet:

Detaylı

TOPOÐRAFYA ve KAYAÇLAR

TOPOÐRAFYA ve KAYAÇLAR Magmatik (Püskürük) Kayaçlar Ýç püskürük Yer kabuðunu oluþturan kayaçlarýn tümünün kökeni magmatikdir. Magma kökenli kayaçlar dýþ kuvvetlerinin etkisiyle parçalara ayrýlýp, yeryüzünün çukur yerlerinde

Detaylı