Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download ""

Transkript

1 Basım Tarihi ISSN Sahibi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Genel Yayın Yönetmeni Grafik Tasarım Fotoğraflar Kapak Fotoğrafı Basım Yeri Yönetim Yeri Dağıtım İletişim Adresi Yayın Alt Kurulu Danışmanları Redaksiyon Birimi Yayın Alt Kurulu Ocak, 2017 ANKARA, Adet Ankara Barosu adına Başkan Avukat Hakan CANDURAN Av. Ramiz Erinç SAĞKAN Av. Taner ÜNLÜ Ankara Barosu Baro Arşiv, HG Arşiv HG Arşiv YORUM MATBAACILIK T: F: ABEM Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay / ANKARA Ankara Barosu Bilgi Belge Merkezi T: bilgibelgemerkezi@ankarabarosu.org.tr Ankara Barosu Başkanlığı Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye / ANKARA T: F: Av. Gönül APAYDIN, Av. Kemal ULUSOY, Av. Burcu Otman TAŞDAN, Av. Serdar ÜLKÜ Stj. Av. Eda GİRGİN, Stj. Av. Ali Sait DOĞANAY, Stj. Av. Akay Dorukhan ŞİMŞEK, Stj. Av. Alaz TARHAN Stj. Av. Derya TECİM Stj. Av. Mine ÇETİNKAYA Stj. Av. Elif Seda BİRCAN Stj. Av. Fatih TAŞDELEN Stj. Av. Zehra Zeynep TAŞDAN Stj. Av. Nazif AYDIN Stj. Av. Hülya ALTUN Stj. Av. Mehmet ALKAN Stj. Av. Merve AKPINAR Stj. Av. Rüya İNANIR Stj. Av. Gülizar YILDIZ Stj. Av. Murat YILDIZ Stj. Av. Burak ÇOĞALAN Stj. Av. Hatice Burcu AKAY Stj. Av. Emre Berkay KILIÇ Stj. Av. Akay Dorukhan ŞİMŞEK Stj. Av. Gizem ŞENER Stj. Av. Mehmet Burak DEMİR Stj. Av. Hasan ERÇELEBİ Stj. Av. Osman EMİR Stj. Av. Ömer Faruk YAZMACI Stj. Av. Merve AKPINAR Stj. Av. Eda GİRGİN Stj. Av. Alaz TARHAN İletişim hukukgundemi@hotmail.com

2 İÇİNDEKİLER 4 Önsöz Av. Hakan CANDURAN 6 İlksöz Av. Taner ÜNLÜ 7 Anayasa Ruhu Stj. Av. Zehra Zeynep TAŞTAN 10 Yeni Anayasa Stj. Av. Derya Tecim Stj. Av. Arif Nazif AYDIN 15 Başkanlık Sistemi Üzerine Stj. Av. Hülya ALTUN 18 Askerî Yargı Gerekli Mi? Stj. Av. Mehmet ALKAN 24 Anayasa Değişiklikleri ile Askeri Yargıda Yapılması Düşünülen Düzenlemelere İlişkin Görüş Stj. Av. Arif Nazif AYDIN 27 Kanun mu Uygulama mı? Stj. Av. Merve AKPINAR 29 Tüm Kadınlarla, Tüm Kadınlar İçin Stj. Av. Rüya İNANIR Sayılı Torba Kanunun Emeklilere Getirileri Hakkında Stj. Av. Gülizar YILDIZ 33 İflâsın Ertelenmesi Kararı Verilmesi Hâlinde İşçi Alacaklarının Durumu Stj. Av. Murat YILDIZ 36 Bilirkişi Raporları Bilişim Suçlarında Delillerin Değerlendirilmesinde Sorunlar Stj. Av. Burak ÇOĞALAN 2 Hukuk Gündemi 2017/1

3 39 Tarihin Tozlu Sayfalarında Adalet Arayışı Stj. Av. Hatice Burcu AKAY 42 Ankara nın Sırrı - Vüs at O. Bener Stj Av. Emre Berkay KILIÇ 44 Hoşgörü Üzerine Stj. Av. Akay Dorukhan ŞİMŞEK 48 Bodrum Katından Yaşama Yolculuk - Didem Madak Stj. Av. Gizem ŞENER 50 Ahlak ve Ahlak Üzerine Stj. Av. Mehmet Burak DEMİR 51 Toplumsal Yozlaşma ve Uzlaşma Stj. Av. Hasan ERÇELEBİ 53 Hayati İnanç ile Röportaj Stj. Av. Akay Dorukhan ŞİMŞEK 58 Yaşayacaklarım Yaşadıklarımın Güvencesinde Stj. Av. Osman EMİR 60 Adliyeler ve Sarayları Stj. Av. Ömer Faruk YAZMACI 64 The Verdict, Karar Stj. Av. Merve AKPINAR 66 The Rainmaker, Yağmurcu Stj. Av. Merve AKPINAR 67 Hukuk ve Mizah Stj. Av. Eda GİRGİN 2017/1 Hukuk Gündemi 3

4 Değerli Meslektaşlarım, Ankara Barosu nun stajyer avukatları tarafından hazırlanan Hukuk Gündemi Dergisi nin yeni sayısıyla yine birlikteyiz. Öncelikle, son günlerdeki, Türkiye Cumhuriyeti nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk e yönelik hakaret ve iftiralara değinmeden geçmek istemiyorum. Tarihi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan, hiçbir bilgi ve belgeye dayanmayan afaki iddialar, Atatürk ü değil, o iddia sahiplerini lekeler. Bu iftiraların, Mustafa Kemal Atatürk ün, Türk milletinin gönlündeki vazgeçilmez yerine zarar vermesinin mümkün olmadığını bilmekteyiz. Yine de bu küstah iftiracıların hak ettikleri cezalara çarptırılmalarını sağlamak amacıyla Ankara Barosu olarak Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk. Yüce Atatürk ün aziz hatırasını korumayı en öncelikle görevimiz kabul etmekteyiz. Değerli Meslektaşlarım, Atatürk ün aziz hatırasına pervasızca saldıranlar, aslında onun şahsını değil, kurucu olduğu cumhuriyetin temel değerlerini laik ve demokratik devlet ilkesini, çağdaş uygarlık hedefini karşılarına alıyorlar. Aklın ve bilimin yol göstericiliğinin karşısına, korku ile hurafelerin hükümranlığını koymak istiyorlar. Atatürk ün aydınlık, çağdaş uygarlık yolu, hukukçu bilincinin de güçlü bir feneridir. Değerli Meslektaşlarım, Barolarımıza ve Barolar Birliğine, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunma görevi kanunla verilmiştir. Kanun bize açıkça bu görevi vermemiş olsaydı bile insan hakları ve hukuk devletini savunmak ve topluma bu konuda öncülük etmek hukukçu ve özellikle avukat olmanın temel gereği, tarihsel sorumluluğudur. Şu anda kanunlaşarak Anayasa haline dönüşen 6771 sayılı Kanun metni, özgürlük ve demokrasi yürüyüşünde esas aldığımız ve bizi çağdaş uygarlığa, Avrupalı bir demokrasi olmaya götürecek olan insan hakları ve hukukun üstünlüğü değerlerinden uzaklaştırıyor. Gerek Barolar Birliği gerek Ankara Barosu ve gerekse diğer Barolarımız olarak biz avukatlar, bu geriye gidişe, insan hak ve hürriyetleri ile demokrasiyi savunmak üzere karşı çıktık. Türkiye Barolar Birliğinin ve Ankara Barosunun bu süreçte; insan hak ve hürriyetleri ile demokrasiyi savunma üzerinde şekillenen, anayasal bilgilenme hakkına dayalı çalışmaları gerçekten de takdire şayandır. Olağanüstü Hal koşullarına, tüm devlet aygıtının evet lehine seferber edilmesine, hayır görüşünün ana akım medyada yer bulamamasına karşın, dünya görüşü ne olursa olsun, bu değişikliğe karşı ihtar mahiyeti taşıyan Yüksek Seçim Kurulunun gölge düşürdüğü sonuçlara göre %49 oranındaki hayır iradesinde, TBB ve Baroların çalışmalarının payı yadsınamaz.

5 Hepimizin haklı itirazlarına rağmen YSK, hukuka uygunluğunu hiçbir kesimin savunamadığı kararı ile referandum sonuçları üzerine gölge düşürmüş ve Türkiye deki Anayasa tartışması sonlanmamıştır. Değerli Meslektaşlarım, Yaklaşık bir yıl önce bir askeri darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Bu darbe girişimini gerçekleştiren karanlık suç odağı ile mücadele etme amacına hasredilen ancak devamında hukuksuzluklarla karakterize olan Olağanüstü Hal sürüyor. Hukuk, bir önceki dönemde bir intikam alma aracına dönmüştü. Maalesef bu dönemde de tüm muhalifleri susturma, sindirme amacıyla bir cadı avına dönüşmüş durumda. Örneğin şu anda Türkiye de cezaevinde bulunan gazeteci sayısı tüm dünyada cezaevinde bulunan gazetecilerin üçte biri kadardır. Olağanüstü hal kapsamındaki KHK ler ile Üniversitelerden uzaklaştırılan akademisyenlerin sayısını takip dahi edemiyoruz. KHK ile görevlerinden uzaklaştırılan bir akademisyen ve bir öğretmenin sadece okullarına dönebilmek amacıyla başlattıkları oturma eylemi ve açlık grevleri günlerdir devam etmesine rağmen hala hükümetten kayda değer bir ses gelmemiştir. Darbe girişimine ilişkin uygulamaların biran önce hukuki zeminine döndürülmesi ve ülkeyi keyfi yönetme aygıtı olarak kullanılan olağanüstü halin de derhal kaldırılması gerekmektedir. Değerli Meslektaşlarım, OHAL uygulamaları, geleceğe umutla bakmamızı zorlaştırıyor. Anayasa değişikliğinin, bir partili cumhurbaşkanı ve onun etrafında şekillenen bir parti devleti anlayışına geçişe karşılık geldiğini anlamak zor değildir. Bu değişikliğin, kuvvetler ayrılığı ilkesini, demokrasi ve hukukun üstünlüğü mücadelesinin temel konusu haline dönüştüreceği açıktır. Şeklen bir hükümet sistemi değişikliği söz konusudur ve devlet biçimi olarak Cumhuriyet muhafaza edilmektedir. Ancak ve her ne kadar Danıştay başkanı aksi fikirde olsa da bu hükümet sisteminin dünyada örneği olmayan bir tür kuvvetler birliği sistemi olduğunda Anayasa hukukçuları neredeyse hemfikirdir. Anayasa hukukçularının görüşleri; yürütme gücünü tekleştiren bu sistemde, diğer güçlerin de yürütme gücünde, dolayısı ile tek bir kişide toplanacağı yönündedir. Hal böyle olunca, rejimin değişip değişmediği de tartışma konusudur. Bu değişiklikle öngörülen hükümet sistemi, egemenliğin kullanım ilkesini değiştirerek, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıyorsa bunun bir tür rejim değişikliği sonucunu doğuracağı açıktır. Değerli Meslektaşlarım, Bu ülkede kuvvetler ayrılığı olmazsa, bu ülkede toplumsal mutabakata dayanan bir anayasa yapılamazsa, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde bir hukuk sistemi ve devlet yapısı oluşturulamazsa, dayanağı bu temel değerler olan avukatlık mesleğinin kağıt üstünde kalacağı hepimizin malumudur. Ankara Barosu, tarihi boyunca hiçbir organ, makam, kişi ya da kuruluş karşısında eğilmemiştir. Bundan sonra da eğilmeyecek ve bu soruları sormaya devam edecektir. Ankara Barosu avukatları ve stajyer avukatları olarak, bağımsız savunmanın; evrensel insan haklarının ve özgürlüklerin; hukukun üstünlüğünün; demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin savunucusu olmaya devam edeceğiz. Saygılarımla. Avukat Hakan CANDURAN Ankara Barosu Başkanı 2017/1 Hukuk Gündemi 5

6 İLKSÖZ Merhaba, Bildik bir hikâye ile başlamak istiyorum sözlerime; Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam yanıtlar; - Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar; - Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır. - Onun için fark etti ama... Bu cevap yazarı şaşırtmış ne söyleyeceğini bilememiş, utanmış. Geriye dönmüş, yazısının başına geçmek üzere kulübesine gitmiş. Gün boyunca birşeyler yazmaya çalışırken genç adamın görüntüsü gözünün önünden hiç gitmemiş. Aklından çıkarmaya çalışmış ama bir türlü olmamış. Nihayet akşama doğru bu gencin davranışının özünü kavrayamamış olduğunu farketmiş. Bu gencin asıl yaptığının; evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni gözlemeyi değil, evrende bir oyuncu olmayı ve fark yaratmayı seçmek olduğunu sonradan anlamış ve utanmış. O gece sıkıntı içinde yatmış. Sabah olduğunda birşey yapması gerektiğini bilerek uyanmış. Yataktan kalkmış, giyinmiş, sahile inmiş ve o genci bulmuş. Ve bütün sabahı onunla okyanusa denizyıldızı atarak geçirmiş. Ankara Barosu Staj Kurulu olarak bizler, Yönetim Kurulumuz ile birlikte mesleğimizin geleceği olan stajyerlerimizi eğitimlerinin bir parçası olmaya ve bu yönüyle de eğitim sürecinde aktif rol almalarını amaçlamaktayız. Ankara Barosu nda gerçekleştirdiğimiz Staj Eğitimi ile hukuksal, eğitsel ve sanatsal olanaklarımız ile Stajyer Avukatın hukuk bilgilerini, bilimsel verilerden ayrılmaksızın ve bilim yöntemlerini kullanarak somut olaylara uygulayabilen, yargılama süresince yargılama faaliyetinin yönetimine ve kararın oluşumuna etkin biçimde katılabilen, meslek ilke ve kurallarına bağlı, hak arama özgürlüğünün yaşama geçebilmesi için uğraş veren, insan haklarına saygılı, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden ayrılmayan, bağımsız ve özgür avukatların yetişmesini amaçlamaktayız. Bizlerle birlikte her sabah okyanusa denizyıldızı atan siz değerli meslektaş adaylarımız ile bağımsız savunmanın; evrensel insan haklarının ve özgürlüklerinin; hukukun üstünlüğünün; demokratik, laik, sosyal ve hukuk devletinin güvencesi olmaya devam edeceğiz. Saygı ve sevgilerimle Av. Taner ÜNLÜ Staj Kurulu Başkanı 6 Hukuk Gündemi 2017/1

7 Anayasa Ruhu Stj. Av. Zehra Zeynep TAŞTAN Anayasanın ruhu nedir? Yüzyıllardır süregelen bir tartışmadır ruh kavramı. İnsanoğlunun bir ruhu var mıdır, yoksa enerji katmanları mıdır onu hayatta tutan? Tıpkı bu tartışma konusu gibi anayasanın da bir ruhu, özü olup olmadığı çoğu yazarlarca doktrinde tartışma alanı bulmuştur. Anayasanın varoluş amacı devletin kendini sınırlama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Yüzyıllar boyunca insan ırkının bir üst yönetime ihtiyaç duyması, aynı zamanda bu üst yönetimi denetleyebileceği, ona maddi sınırlar verebileceği bir alt zemin hazırlama dürtüsünü de peşi sıra getirmiştir. Anayasanın özü de bu ihtiyacın çerçevesinde şekillenen bir kavramdır. Bahsedilen bu öz, her daim kendini maddi bir şekilde, kelimeler arasında, kanun hükümlerinin lafzında göstermeyebilir, zira bu kavram anayasaüstü bir kavramdır, anayasa kanunlarından ve diğer kanun hükümlerinden kendini ayrı tutarak onların varoluş amacını yansıtır. Bu öz olmadan konulan hükümlerin temeli olmayacak, içi boş birkaç kuraldan ibaret olacaklardır. Bu konuda bazı yazarların tutumu da konuya ışık tutmaktadır. Örneğin Marcel Bridel ve Pierre Moor, bu ilkelerin anayasa üstü nitelikte olduğunu ifade etmekte ve devam ederek Dolayısıyla, bunları biz keyfimize göre kullanamayız. Tabii, bunların ifade ediliş formülünü değiştirebiliriz. Buna karşılık ihanet etmeksizin, onlardan 2017/1 Hukuk Gündemi 7

8 vazgeçemeyiz demektedirler. Bunun yanı sıra Burdeau ise Anayasayı değiştirme organı, hem hukuken, hem de ahlâken, kendisinden türediği anayasanın ruhundan çok farklı bir ruhtan ilham alan bir anayasa hazırlamaya teşebbüs edemez. Ahlâken, böyle bir teşebbüs, anayasayı değiştirme organını yaratan kurucuların iradesine bir ihanet olacaktır. Hukuken ise, anayasa değiştirme organının böyle bir tutumu, kendi iktidarının anayasal temelini reddetmesi nedeniyle, bizatihi kendi anayasal niteliğinden mahrum kalmasına yol açacaktır. görüşündedir. Bu görüşlerden de açıkça görülebilir ki anayasanın ruhu kavramından anlaşılması gereken safi kelimeler, anayasadaki hükümler değildir, bu kavram üst bir kavramdır ve anayasa değişiklikleri incelenirken temel alınmalıdır. Bu görüşlerin yanı sıra doktrinde öz kavramını kabul etmeyen, maddi bir varoluşa sahip olamayan bir kavramın dolayısıyla sınırlarının da çizilemeyeceğini ve fevkalade sübjektif olduğunu söyleyen yazarlar da bulunmaktadır. Hatta bu konuda İsviçre Federal Konsey i 1955 te açıkça fikrini beyan etmiştir: Neyin bir anayasal metin konusu olabileceğini ve neyin olamayacağını söyleyen bir hüküm Anayasada yoktur. Anayasa ne zımnî olarak, ne sarih olarak değiştirilmesine içeriksel sınırlamalar getirmemiştir. Bu görüşte bulunan yazarlar maddi sınırların belirlenemeyeceğinden hareketle, öz denilen kavramı her bireyin farklı yorumlayabileceğini ve bu nedenle de sağlıklı bir temel oluşturulamayacağını belirtmektedirler. Bu iki farklı görüşün ışığında bakıldığında, nasıl ki halen Hukuk Fakülteleri birinci sınıfta hukukun bir bilim dalı olup olmadığı öğrenciler arasında tartıştırılıyorsa, anayasanın ruhu kavramının da aynı temel tartışma konuları arasında yer aldığı söylenebilir. Ancak bu konuda yine belirtilmelidir ki yorum metotlarından da hareketle yasa koyucunun her maddeyi koyarken güttüğü bir amaç mevcuttur. Yöntem, şekil dönemden döneme değişse de mevcut olan amaç nefes almaya devam eder. Tarihsel sürece bakıldığında da bu görülebilecektir. Örneğin mülkiyet hakkı, insan bir şeyleri elde etmeye başladığından beri öyle ya da böyle kuralların temeli içinde yer almıştır. Veyahut insan özgürlükleri, bir dönemden sonra siyasal haklarının bulunduğu, eşitlik gibi hakları artık çoğu devletin vazgeçemediği, halkın taviz vermediği kavramlar olmuştur. Bu çerçeveden açıkça görülebilir ki, anayasanın bir özü vardır, asıl sorunsal bu özün hangi sınırlara tabi olacağıdır. Türkiye Cumhuriyeti nin şu an içinde bulunduğu durum incelendiğinde dolayısıyla öncelikle bakılması gereken değişikliklerin anayasanın özüne negatif anlamda bir etki yapıp yapmayacağıdır. Bu değişikliklerin yoğunlaştığı nokta ise herkesin de bildiği ve üzerinde bir konsensüs sağlayamadığı başkanlık sistemi ve cumhurbaşkanının genişleyen yetkileri olmuştur. Bu genişleyen yetkilerin tabii sonucu olarak meclisin denetleme mekanizmasına da etki kaybı enjekte edilmiştir. Başkanlık sistemini kabul etmiş olan ve yönetim mekanizması düzgün işleyen diğer örnek devletlerin siyasi yapılarına ve hukuk sistemlerine bakıldığında görülecektir ki, bu yetkilerin kullanımını denetleyen mekanizmalar güçlü yaptırımları haiz bir şekildedir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti nde sunulan bu önergede bu denetim mekanizmasının etkisi azaltılmıştır. En başa dönersek zaten halkın bir yönetime olan ihtiyacından türeyen kurallar dizini, kurulan bu yönetimin aynı zamanda kendini sınırlayarak yetkilerinin çerçevesini belirlemesi amacından ileri gelmektedir. Eğer ki sistemin bir dişlisi küçültülür veya yok edilirse bu çark dönmeyecek, aksaklıklar meydana gelecek ve hatta en sonunda bütün çarkın durması sonucunu doğuracaktır. Anayasada temel kural, hak ve özgürlüklerin korunması, insanlar arasında eşitliğin sağlanması, ortak değerlerin eşit bir şekilde paylaştırılması esas alınarak bunlara aykırılıkların engellenmesidir. İdarecilerin bunlara aykırılık teşkil eden tavırlarının tartışılabilmesi için anayasa temel kanun olarak ele alınmıştır. Diğer kanunların tümü bu temel kanuna uygunluğu sağlamaktadır. Bunun için de öncelikli olan şahıstan çok toplumun menfaatlerini dikkate almaktır. Toplumun menfaatlerinin ana kuralı da anayasa ile normlaştırılmaktadır. Bu tümceden hareketle denilebilir ki, değişikliklerin topluma olan uygunluğunu anayasanın ruhu ortaya koyacaktır. Değiştirilmek istenen anayasa kuralları içerisinde anayasal ruha aykırı olan, erklerin birbirini 8 Hukuk Gündemi 2017/1

9 kontrol etme mekanizmasının anayasadan çıkarılmasıdır. Burada siyasi menfaat ve çıkarlar dengesi içerisinde olmayan tamamen yürütme ve yasamadır. Çünkü getirilmek istenen sisteme göre cumhurbaşkanı partilidir. Bu durumda cumhurbaşkanı partinin ve yürütmenin başı, bunu sevk ve idare edenidir. Sevk ve idare eden kişi iktidar olarak yasamaya kendi partisinden insanları dahil ettiği takdirde tabiidir ki hem yürütme kendi hegemonyası altına girecek hem de yasama hegemonyası kendi inisiyatifine tabi kılınmıştır. Bu durumda da yasama ve yürütmenin, anayasanın ruhuna, temel kurallarına aykırı davrandığı takdirde mağduriyete uğrayan insan ve topluluklarda denetimi sağlayacak tek merci olarak yargı kalmaktadır. Eğer yargı bağımsız olursa, yani yürütme ve yasamanın etkisi altında kalmazsa belki de bu hegemonya denetlenmiş olabilecektir. Bunun aksine bir düşünce, anayasal ruh denen temel toplum anlaşmasını tümü ile alt üst eder. Hiçbir zaman burada bağımsız bir yargı denetiminden ve hakimlik teminatından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bilindiği gibi yargının bağımsızlığı adına HSYK denilen bir kurum icat edilmiştir. İcat edilen bu kurumun bağımsız ve her türlü illetten arındırılmış üyeler tarafından sevk ve idare edileceği öngörülmüştür. Burada dikkat edilecek konu, HSYK yı sevk ve idare edecek yargı mensuplarının her türlü illetten ari olarak bu kuruma getirilmesinin araştırılması gereğidir. Bu nedenle hem yargının bağımsızlığından, hem erklerin bağımsızlığından bahsetmek gerektiğinde, yürütme ve yasama erklerinin başında olan bir liderin çoğunlukla seçeceği üyelerle yargıyı sevk ve idare etmek yargının bağımsızlığına, eşyanın tabiatına aykırıdır. Burada sosyal dengeyi sağlamak, bağımsızlığı sağlamak abesle iştigaldir. Yine önergeye göre Anayasanın 98. maddesinde yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi nin denetleme mekanizmaları olan gensoru, meclis soruşturması yolları kaldırılmaktadır. Cumhurbaşkanının yetkileri bu denli genişletilirken, TBMM nin denetleme yollarının azaltılması akıllarda bir soru işareti uyandırmaktadır. Yine denetleme mekanizmalarından olan genel görüşmenin de kapsamı değişmektedir. Şu anki hali ile toplum ve devlet faaliyetleri üzerine genel görüşme yapılabilecekken, önerge kabul edilirse devlet faaliyetleri bu kapsamdan çıkarılacaktır. O halde yine devletin faaliyetlerini meclisin denetlemesi ortadan kaldırılacak, yalnızca toplumsal konular hakkında genel görüşme yapılabilecektir. Anayasa bir amaç etrafında, bir öz etrafında şekillenir. Bu amaç da, fikrimce vatandaşların bir üst yönetime ihtiyaç duymalarının yanı sıra bu üst yönetimin de, vatandaşların özgürlüklerini, haklarını, yaşam standartlarını keyfiyete dayalı olarak değiştirememe durumunu stabil tutmak üzerine kuruludur. Bu durumda bu önergenin anayasanın ruhunu değiştiremeyeceğinden nasıl bahsedilebilir? Elbette ki Guy Heraud un belirttiği gibi Her yeni kanun, az da olsa, bir rejimin ruhunu değiştirir, mamafih çeperde dalgalanmalar olsa da içeriğinin değişmemesi gerektiği kanısındayım. Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi önergenin en başlıca konularından biri durumundadır ancak yine bu kararnameyi denetleyecek bir mekanizma öngörülmemiştir. Cumhurbaşkanı çıkaracağı kararnameyi meclise sunmadan Resmi Gazete de yayımlayabilecektir. Yine yukarıda bahsedildiği üzere, denetleme mekanizması geri planda tutulmaktadır. Cumhurbaşkanı, yetkisi olmayan bir konuda kararname çıkardığında bir vatandaşın hangi denetleme yoluna başvurabileceği belirsiz bırakılmış bir haldedir. Bütün erkleri kendi üzerinde birleştiren, kuvvetler birliği sistemini benimseyen bir devletin anayasasının eğer ki halen vatandaşların lehine olduğu savunuluyorsa, öncelikle yapılması gereken en büyük çark olan denetleme ve yargı sistemlerini işler hale getirmektir. Şayet bu sistemler vasıfsızsa, o halde anayasanın özünün korunduğundan bahsetmek de yersiz ve absürt olacaktır. Devletimizin de içinde bulunduğu hal göz önüne alındığında, anayasanın bu denli değişikliklere maruz bırakılması bir toplumun temel biçimini yeni baştan yazmaktır. Bunun ne kadar yerinde olduğu daha farklı bir tartışma konusu olmakla birlikte, yapılan değişikliklerin anayasanın ruhuna dokunmayacağını söylemek şu hali ile imkansıza yakındır. 2017/1 Hukuk Gündemi 9

10 Yeni Anayasa Stj. Av. Derya TECİM Stj. Av. Arif Nazif AYDIN Anayasaların en temel özelliği hukuki metinler olmalarıdır. Devletin ana yapısını oluşturacak özelliklere sahip olması için demokrasiye ve sosyal devlet anlayışına uygun bir anayasanın varlığı gerekir. Normlar hiyerarşisinde en üst seviyede bulunan Anayasa, diğer normlara göre değiştirilmesi en zor olan yapıdır. Anayasa, demokrasinin işlerliğini sağlayıp toplumun iktidara olan güven duygusunu sağlar. İktidar değişikliklerine rağmen Anayasa ayakta durmaya devam edip, değiştirilmesi zor olan yapı taşı görevini sürdürmelidir. Demokratik ülkelerin anayasallaşma sürecine baktığımızda, gerek iktidarların yapısı gerekse toplumların yapısı anayasa değişikliklerini mecburi kılmıştır. Hiyerarşik yapıda en üstte bulunan Anayasanın değiştirilmesi ancak zorunlu şartlarda, demokratik ve hukuki şekli şartlara bağlı kalınarak yapılmalıdır. Anayasa değişiklikleri, keyfiliğin önüne geçebilmek için ancak iktidarın sınırlandırılmasına ve demokrasinin pekiştirilmesine yönelik olmalıdır Anayasası da bugüne kadar birçok kez değiştirilmiştir de siyasal haklar üzerindeki katı ve yaygın yasakların aralanması ile açılan değişiklik yolu, 1990 lı ve 2000 li yıllarda da devam etti değişikliğinde, kolektif özgürlükler üzerindeki yasaklar seyreltildi Anayasa değişikliği ile özgürlüklerin asıl, kısıtlamanın istisnai olduğu anlayışı getirildi Anayasa değişikliği ile, insan hakları alanında uluslararası açılım yönünde (ölüm cezasının tamamen kaldırılması) önemli bir adım atılmış oldu Anayasa değişikliğiyle de Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edildi Anayasa referandumunda Anayasa Mahkemesi ve HSYK nin yapısında çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Bu iki Anayasal kurumun üye sayısı ve işleyişi üzerine yapılan değişiklikler yargıyı derinden etkilemiş ve sonrasında yapılacak değişikliklere imkân verilmesine yol açmıştır. Günümüze kadar değişerek gelen Anayasamıza ilişkin son değişiklik teklifi, Cumhurbaşkanının aynı anda hem yürütmenin başı, hem de bir siyasi partiye üye olmasını sağlayacak değişikliği de içerir şekilde, geçtiğimiz günlerde TBMM ye sunuldu. Bu Anayasa Değişikliği teklifinin kabul edilmesi durumunda 1982 Anayasası ülkemizde şüphesiz yürürlükte kalmaya devam edecektir. Ancak bu metin, gerçek anlamda bir anayasa değil; iktidarı sınırlandırmayan, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet karşısında korumayan bir hüviyete bürünecektir. Böyle bir anayasaya, anayasa hukuku literatüründe görünüşte anayasa veya sahte anayasa (fake constitution) denmektedir1. Bu değişiklikle parlamentarizm2 olan sistemimiz Rusya benzeri süper başkanlık sistemi olarak değişecektir. Bu Anayasa değişikliği birçok alanda farklılıklar meydana getirmekle birlikte, konumuzla bağlantılı olan yargı ve temel hak ve özgürlükler ele alınacaktır. Yargı Alanındaki Değişiklikler Teklifle Anayasa Mahkemesinin üye sayısı, iki askeri yargıcın çıkarılmasıyla, 17 den 15 e düşürülmüştür. Şimdi olduğu gibi, Mahkeme üyelerinin 4 ü doğrudan, 8 i yargı ve akademi üst kurumlarının adayları arasından dolaylı olmak üzere 12 si Cumhurbaşkanınca, 3 ü TBMM tarafından seçilecektir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan yüksek ifadesi çıkartıldı. Kurulun 12 kişiden oluşur 1 Kemal Gözler, Elveda Kuvvetler Ayrılığı, Elveda Anayasa: 10 Aralık 2016 Tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi Hakkında Bir Eleştiri, E.T Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan doğruya seçilmesi usûlü öngörülmüştür. Ancak Anayasamıza göre hükûmet sistemimiz, tartışmasız olarak hâlâ parlâmenter hükûmet sistemidir. ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Gözler, Türkiye de Hükûmet Sistemi Tartışmaları Üzerine Bir Deneme, Türkiye Günlüğü, Sayı 125, Kış 2016, s Hukuk Gündemi 2017/1

11 2017/1 Hukuk Gündemi 11

12 ibaresi ise önergeyle değiştirildi. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da Hakimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) doğal üyesi haline getirildi ve Kurul 13 kişiye çıkarıldı. HSK ye 4 üyeyi Cumhurbaşkanının, 7 üyeyi ise Meclisin seçeceği belirtiliyor. Ancak bu durum, zaten seçildiği partiyle bağlantısını devam ettiren Cumhurbaşkanının parti üzerinde, yani dolayısıyla Meclisteki etkisini de devam ettirmesi demektir. Yani bu, bütün HSK üyelerinin seçiminde etkin olacağı anlamına gelmektedir. Bu durum da Cumhurbaşkanının yargının bağımsızlığına etki edebileceğinin öngörülebildiği sebeplerden birisi olarak önümüze çıkmaktadır. Bağımsız bir yargı organının varlığı hukuk devletinin olmazsa olmazlarındandır. Hukuk devleti kavramından hukuki güven ortamı, devletin hukuka uyması, bunun için de karar ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması anlaşılır3. Buradaki hukuk, değerlere bağlı, insan haklarına dayalı demokratik ve liberal bir hukuktur. Kamuoyundaki tartışmalara da baktığımızda, bu değişikliklerin yargı bağımsızlığını etkileyeceği Anayasa hukukçuları tarafından da öngörülmektedir. Düzenleme ile en köklü değişiklik ise askerî yargıda yapıldı ve askerî yargı tamamen kapatıldı. Artık disiplin mahkemeleri dışında askerî mahkeme kurulamayacak. Ancak askerî mahkemelerin faydalarından bahsedecek olursak, uzmanlık mahkemeleri olarak, askerî hizmet ve gereklerine uygun şekilde faaliyetlerini yürütmeleri sebebiyle, adaletin gerçekleşmesine ve ordudaki disipline katkıda olumlu rol oynadığı rahatlıkla söylenebilir. Diğer yandan, askerî yargı, Her mesleğin kendi yargılaması olmalıdır! düşüncesini de yansıtmamaktadır. Askerî yargının adli yargıdan ayrılmasının sebebi, silahlı kuvvetlerin kendisini adli yargıdan ayırmak istemesinden değil, şartlarının tamamen farklı nitelik taşımasından, askerî hizmetin özelliğinden ve uzmanlık gerektirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple askerî yargının kapatılmasının uzmanlık gerektiren bir faaliyet olan askerî yargılamanın adli yargıda yapılmasına ve sonucunda da aksaklıklara neden olacağı açıktır. 3 Bülent Tanör, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta Yayıncılık, 13.baskı, İstanbul 2013, s.105. Temel Hak ve Özgürlükler Anayasaların bir diğer özelliği de toplum ile iktidar arasında oluşturulan bir toplumsal sözleşme olmasıdır. Toplumsal sözleşme ile insanın insan olmasından kaynaklanan dokunulmaz ve vazgeçilmez haklarını koruyan bir düzen benimsenmiştir. Türkiye de temel hak ve özgürlüklerin en üst koruyucu normu, normlar hiyerarşisinin en üstünde yer alan Anayasadır. Son yapılan Anayasa değişikliklerinin de temel hak ve özgürlüklere müdahale niteliğinde olduğu görülmektedir yılına kadar iktidarın özgürlüklere müdahalesi kademeli olarak sağlanmaya çalışılmıştır yılı, özgürlüklerin ön planda tutulduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin göz önünde tutulduğu bir dönem olmuştur. Yeni bir Anayasa için özgürlüklerin ön planda tutulduğu, iktidar denetiminin oldukça yoğun olduğu örnekler dikkate alınmalıdır. Siyasal iradeyi(?) denetleyen dünya örneklerine baktığımızda referandum, kurucu güvensizlik oy, ikinci meclis gibi araçları görebiliriz. Ancak Başkanlık rejiminde tek kişiden oluşan yürütme organının karşısında iki meclisli bir yasama organı bulunmaktadır. Başkanın halka dayanan yetkisi bulunsa da son karar halkın kararı değil seçilen meclisin onayına bağlı olacaktır Anayasa önerisine baktığımızda; 1. Anayasa nın 98. maddesindeki TBMM denetleme yetkisini kullanır ifadesine yer verilmemiştir. TBMM nin hükümeti ve tek tek bakanları denetleme yetkisini kullanmasını sağlayan gensoru ve meclis soruşturması mekanizmaları ortadan kaldırılmıştır. Anayasada bunları düzenleyen 99. ve 100. maddeler yürürlükten kaldırılmıştır. Milletvekillerinin hükümet mensuplarına sözlü soru yöneltme mekanizması da ortadan kaldırılmıştır. 2. TBMM nin yürütme organının faaliyetleriyle ilgili yapabileceği denetim yalnızca yaptırımı olmayan genel görüşme yapma, meclis araştırması yapma ve yazılı soru önergesi verme ile sınırlandırılmıştır. 3. Cumhurbaşkanına vekâlet etme yetkisi TBMM Başkanına ait iken, söz konusu değişiklikte bu yetkiye yer verilmemiştir. Vekâlet, Cumhurbaşkanınca 12 Hukuk Gündemi 2017/1

13 atanacak yardımcılardan birine verilmesi ile TBMM, devletin temsili gücünden uzaklaştırılmıştır. 4. Anayasa da Bakanlar Kurulunu düzenleyen maddeler yürürlükten kaldırılmış, Bakanlar Kuruluna verilmiş tüm yetkiler Cumhurbaşkanına verilmiştir. Madde 8, 88 de olduğu gibi, başka maddelerde de Bakanlar Kurulu sözü çıkarılmıştır gibi ayarlayıcı değişiklikler, bu düzenlemenin ürünüdür. 5. Bakanlar milletvekillerinden olamayacaktır. Öneride milletvekillerinin sözlü soru önergesi mekanizmasının kaldırılmasından da görüldüğü üzere, bakanlar bilgi ve hesap vermek üzere de TBMM de yer alamayacaklardır. 6. Bakanların Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek olması ve Meclisin denetim yetkilerinin azaltılması keyfî müdahalelere neden olacaktır ve halkın güven duygusunu zedeleyecektir. Mecliste bulunan milletvekillerinin bilgi ve hesap vermesi ortadan kalkmıştır. Halkın temsil yetkisinin de yok edildiğini görüyoruz. 7. Temel hak ve özgürlüklere müdahale durumunda bu durumu denetleyecek kurumun yetkilerinin azaltılması demokrasinin önüne geçmektedir. Bireyi devlete karşı güvence altına alması gereken Anayasada milletin iradesinin ön planda olması ve temsilinin aksatılmaması gerekir. Bu özellik toplumsal sözleşme ve demokrasi için gereklidir. Bu değişikliklerle tasarının geçmesi durumunda Başkanlık sisteminin temel özelliklerinden ayrık bir Türk tipi Cumhurbaşkanlığı sistemi yürürlüğe girecek. Başkanlık hükümet sistemi her ülkede farklı şekillerde uygulanabilir, bu durumda herhangi bir beis olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Zira her ülkenin kendine özgü şartları vardır. Ancak bu şartların hiçbiri temel hak ve özgürlüklerin önüne geçmemeli ya da bu hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmamalıdır. Demokratik ve özgürlükçü bir Başkanlık sisteminden söz edebilmek için, Başkan ile Parlamento arasındaki ilişkinin Anayasada kesin hatlarla düzenlenmesi gerekir. Osman Can a göre Başkan, kendisini aday gösteren partiye mensup olabilir, ancak bu partide yönetici, yönlendirici veya kararları etkileyici herhangi bir hukuki veya fiili güce sahip olmamalıdır. Fakat ülkemizde bu mensubiyet farklı sonuçlara yol açabilecektir. Düzenlemeye baktığımız zaman Başkanlık sisteminin en önemli özelliği olan erklerin birbirinden kesin olarak ayrılması hususunun, ülkemizde uygulanması düşünülen sistemde bulunmadığı görülmektedir. Ülkemizdeki Parlamenter sistem içindeki erkler ayrılığına baktığımızda ise, geçen yıllar içerisinde klasik şeklinde meydana gelen değişiklikler neticesinde asıl anlamından uzaklaştığını görmekteyiz. Artık erkler ayrılığı ilkesi fiilen değerini kaybetmiştir. Bunun sonucunda Yürütme organı ön plana çıkmış ve güçlenmiştir4. Partiler, Parlamentoda çoğunluğu ellerinde bulundurdukları zaman, nitelikleri gereği bütün hükümet güçlerine de sahip olduklarından, Yasama ve Yürütme arasında çok güçlü bir bağ kurulur. Dolayısıyla Yürütmeye ve Yasamaya hâkim olan, aynı partidir denebilir5. Bu durumda da demokratik ve özgürlükçü bir Başkanlık sisteminden söz edilebilmesi mümkün görünmemektedir. Demokrasiye, azınlık haklarına saygılı ve kısıtlanmış bir sınırlı çoğunluk yöntemi denmektedir6. Çoğunlukçu demokrasi (Westminster tipi demokrasi), çoğunluğun kararlarının uygulandığı ve bu kararların mutlak olduğu demokrasi çeşididir. Kanunlar, azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı gibi etmenler çoğulcu demokraside alınan kararları sınırlandırırken çoğunlukçu demokraside, çoğunluğun aldığı kararlar sınırsız ve mutlaktır. Çoğunluğun hakları kadar diğer kesimin hakları da hiçbir zaman hiçe sayılmamalıdır. Çoğunlukçu demokrasilerde bir kesimin hiçbir söz söylemeye, fikrini beyan etmeye hakkı yoktur. Cumhurbaşkanı ise tarafsızlığın sembolüdür ve bir nevi çoğulcu demokrasiyi uygulayan kişidir. Yani Cumhurbaşkanının tarafsız ve herkesi kapsayıcı nitelikte 4 Murat Yanık, Başkanlık Sistemi ve Türkiye de Uygulanabilirliği, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2013, s Murat Sezginer, Güçlü Yürütme Anlayışı ve Türkiye deki Görünümü, SHFD, c.3, S.1, 1990, s Murat Yanık, Parti İçi Demokrasi, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2013, s /1 Hukuk Gündemi 13

14 olması gerekir. Ancak partisine mensubiyetinin devam etmesi, uzlaştırıcı ve kapsayıcı olmasını ister istemez büyük ölçüde etkileyecektir. Azınlığın haklarını da koruma yetkisini üzerine alacaktır ve artık kendisini bu noktada denetleyebilen kimse de olmayacaktır. Yani bu durum iktidarda olmayan kesimin tamamen soyutlanması sonucunu doğurabilecektir. Başkanlık sisteminde olması gereken durum ise şöyledir: Başkan Meclisi feshedememeli, Meclis de Başkanın görevine son verememelidir. Yasama ve Yürütme erkleri arasındaki kesin ayrılık, temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından son derece önemlidir. Zira egemenin keyfiliğini ortadan kaldıracak, bu şekilde özgürlükleri koruyacak en önemli tedbir Yasama, Yürütme ve Yargı gibi üç temel erkin farklı ellerde olmasıdır7. Parlamenter sistemde, kuvvetler ayrılığı olmakla birlikte bu ayrım ılımlı bir kuvvetler ayrılığıdır. Buna kuvvetlerin iş birliği de denilebilir8. Başkanlık sisteminde ise Parlamenter rejimden farklı olarak kuvvetler birbirinden sert biçimde ayrılır. Ancak söz konusu değişiklikle getirilen düzenlemede kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsendiğini söylemek mümkün değildir. Bu nedenle de bu sisteme Başkanlık sistemi denemez. Ece Göztepe ye göre gelecek sistem Mutlakî Cumhurbaşkanlığı olacak9. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine yönelik Anayasa değişiklik teklifindeki bir başka değişiklik de, başta kabul edilen, ancak sonrasında iptal edilen önerge uyarınca Cumhurbaşkanının olağanüstü hâl (OHAL) ilan ettikten sonra temel haklar ve siyasi haklar konularında da sınırlayıcı kararname çıkarma yetkisine sahip olmasıdır. Teklifin ilk halinde temel haklar ve siyasi haklar alanı, Cumhurbaşkanının OHAL döneminde çıkaracağı kararnameler dışında tutulmuştu. Normalde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin değişiklik yapılamıyordu. Oysa OHAL durumlarında, Anayasada bulunan temel 7 Osman Can, E.T Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Yayıncılık, 16. Baskı, İstanbul 2013, s Ece Göztepe, gundem/2016/12/26/mutlaki-cumhurbaskanligi-geliyor/, E.T hakların dikkate alınmaksızın sınırlanabileceği hükme bağlanıyor. Yaşam hakkı, vücut bütünlüğü, adil yargılanma hakkı, haberleşme hürriyeti gibi birçok temel hak ve özgürlük OHAL döneminde Cumhurbaşkanının üzerinde sınırlama yapabileceği bir duruma getiriliyor10. Doktrindeki diğer görüşlere göre ise Başkana kararname çıkarma yetkisi verilebilir. Çünkü yürütmenin her zaman düzenleyici işlem yapma ihtiyacı vardır. Bu, toplumsal ihtiyaçların belirli bir hızda karşılanması açısından gerekli de olabilir. Kararnameler yasalar ile çatışmamalı, yasa gücünde olmamalı, özellikle temel hakları sınırlayamamalıdır. Kararnamelerin bu sınırlar içinde kalmasının güvencesi yargısal denetimdir. Bu nedenle Meclisteki tüm partilerin, hatta tüm milletvekillerinin bu kararnameleri Anayasa Mahkemesine götürebilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesine başvuru yetkisini sadece Meclis çoğunluğuna vermek, kararnamelerin anayasallık denetimini imkânsızlaştırır. Bu da Meclisin kararnameler ile tamamen pas geçilmesine ve ülkenin Başkanlık kararnameleriyle yönetilmesine yol açabilir. Ancak kanun ile Cumhurbaşkanı kararnameleri arasında söz konusu kısıtlayıcı hükümler açısından ortaya çıkabilecek hukukî ihtilaflar konusunda mahkemeler açısından bir yorum sorunu doğabileceği kaydedilmelidir. Ayrıca Cumhurbaşkanı kararnamelerinden yargısal denetime açık olanlar bakımından yargı merciinin belirlenmesi daha isabetli olacaktır E.T Muharrem Kılıç, prof-dr-muharrem-kilic/ aspx, Anayasa Değişiklik Teklifi Üzerine Değerlendirme, E.T Hukuk Gündemi 2017/1

15 Başkanlık Sistemi Üzerine Stj. Av. Hülya ALTUN Son yıllarda atılan siyasi adımlar, yapılan ve yapılması planlanan değişikliklerle her geçen an bizi daha da yaklaştırıyor yeni siyasi yönetim sistemimize. Bugünlerde A dan Z ye herkesin diline pelesenk olmuş bir konu Başkanlık sistemi. Herkesin aklında aynı soru: Başkanlık sistemi mi geliyor? Kimine göre padişahlık, kimine göre en demokratik yönetim şekli. Konu hakkında bir yargıya varabilmek için naçizane, birkaç değerlendirmede bulunmak durumundayız. Başkanlık sistemi, devlet yönetiminde tek bir kişinin başkanlığında hükûmet etme ve devleti yönetme esasına bağlı; Yasama, Yürütme ve Yargı organları arasında kesin bir ayrıma ve dengeye dayanan, Yasama ve Yargı organlarının demokratik denetimi içinde, Yürütmenin iktidar olanaklarını genişleten bir hükûmet sistemidir. Amerika Birleşik Devletleri, Afganistan, Güney Kore, Arjantin, Türkmenistan, Azerbaycan, Bolivya, İran, Peru, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, Ekvador, Nijerya, Panama, Haiti, Brezilya, Endonezya, El Salvador, Kolombiya, Kenya, Kazakistan, Filipinler, Meksika, Liberya, Şili, Uganda, Uruguay, Tanzanya, Sudan, Venezuela Rusya, Fransa, Suriye, Mısır, Romanya, Tunus, Tayvan, Ukrayna, Burkina Faso, Senegal, Cezayir, Cibuti, Sri Lanka, Ermenistan, Tacikistan, Gürcistan, Kongo Cumhuriyeti Başkanlık Sistemini İki Farklı Ülke Üzerinden İnceleyelim: ABD: Başkanlık sistemi denildiğinde akla ilk gelen ülke kuşkusuz ABD dir. Sistemin en iyi uygulandığı ve Başkanlık sisteminin dünyanın en iyi yönetim biçimi olarak algılanmasını sağlayan devlettir. Genel siyasete ve dünya liderlerine bakıldığında Dünyanın en güçlü insanı kimdir? sorusunun yanıtı ABD Başkanıdır. Ancak Amerika da durum tam tersi yönde işlemektedir. Devlet Başkanının yetkileri çok olmasına rağmen, denetim mekanizması da en iyi oturmuş ülkedir. Bu nedenle Devlet Başkanının istediği her şeyi yapması mümkün değildir. Bunun en başlıca nedeni Başkanlık Sisteminin kuvvetlerin sert ayrılığına dayanmakta olmasıdır. Yürütme/ Başkan ile Yasama/Meclis, denetim mekanizmaları aracılığıyla birbirlerini karşılıklı olarak denetler, görev ve yetkilerin suistimal edilmesinin önüne geçmiş olurlar. Başkanlık sistemi kararların hızlı alınması ve istikrarın sağlanması bakımından da olumlu etkilere sahiptir. Ancak bu durum Başkan ile Meclisin aynı görüşe sahip olması durumunda sağlanır. Zira Başkan ve Meclis üyelerinin farklı partilere mensup olması ve farklı görüşlere sahip olması alınacak kararlarda olumsuz etki doğurabilir. Başkanlık sisteminde, Yasama ve Yürütmenin birbirlerini denetleyebilmesini sağlayan anlaşmalar, bütçe, veto, üst düzey atamalar ve Yüce Divan yargılaması gibi denetleme mekanizmaları bulunmaktadır. Örneğin, hazırlanmış olan bütçe konusunda Başkan ve Yasama anlaşamazsa yönetim tıkanıklığa gider ve kaos ortamı oluşur, siyasal kutuplaşma olacağından Yasama da Yürütme de çalışamayacak duruma gelir. Bu nedenle seçilen Başkanın ve Yasamanın çoğunluğunu oluşturan partinin farklı görüşte olmaları büyük bir sorun teşkil edebilir. Ancak siyasal kutuplaşma ekstrem bir durumdur. Sistemin olumlu yönü ise, yönetimin ana 2017/1 Hukuk Gündemi 15

16 noktalarında her iki kanadın da birbirine bağlı kalması sayesinde, kararların verilmesinin, yasaların ve işlemlerin yapılmasının denetimsiz bir şekilde gerçekleşmesinin engellenmesidir. Rusya: Rusya nın yönetim şekli kitaplarda Yarı Başkanlık Sistemi veya Federal Cumhuriyet olarak telaffuz ediliyor olsa da, uygulamaya bakıldığı takdirde asıl yönetim şeklinn Süper Başkanlık olduğu görülebilmektedir. Çünkü Başkana verilen yetki normal Başkanlık Sistemine nazaran oldukça geniştir. Bu sistemde, normal Başkanlık Sisteminde olmayan birtakım yetkiler mevcuttur: Başbakanı atamak, hükümeti görevden almak, Duma yı feshetmek, üst düzey yargı ve denetim kurumlarının yöneticilerini göreve getirmek veya görevden almak, af ilan etmek, güçleştirici veto yetkisine sahip olmak veya Parlementonun çıkardığı yasalara karşı iptal davası açmak gibi. Bir örnekle durumu pekiştirecek olursak: Yasama, Duma ve Federasyon Konseyi olmak üzere iki kanattan oluşur. Yürütme kanadında ise Devlet Başkanı vardır. Rus Anayasasına göre Devlet Başkanı Başbakanı önerir, Duma onaylar. Duma önerilen Başbakanı üç defa atamazsa Başkan bizzat Başbakanı atayabilir ve Duma yı feshedip seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Sonuç olarak son karar mercii Başkan olduğundan Meclisin bir etkisi ve lüzumu kalmamaktadır. İki farklı ülkede iki farklı Başkanlık Sistemi kıyaslamasının sonucunda sisteme ilişkin belirtilmesi gereken kilit nokta: Gelişmiş ülkelerin demokrasilerinde yönetim şekli ister Parlamenter rejim, ister Yarı-Başkanlık rejimi, ister Başkanlık rejimi olsun güçlü bir denetim mekanizması vardır ve bu sistemi dengede tutar. Güney Amerika ve Afrika devletlerinde bunun kötüye kullanılması sistemin çökmesine ve diktatörlüğe neden olmaktadır. Yukarıdaki tabloda Başkanlık ve Yarı-Başkanlıkla yürütülen her devletin aynı güç ve istikrarda olmayışı bunun en iyi göstergesidir. Başkanlık Sisteminde denge siyaseti ve karar mekanizmalarının sınırlandırılması çok önemlidir ve bunun sağlanması çok güçtür. Eğer sağlanamazsa sistem diktatörlüğe araç olma, otoriterlik, nepotizm, yolsuzluk ve çoğulculuk karşıtı uygulamaların odağı haline gelebilir. Belirtilen bu anekdotlar ışığında tarihinde TBMM de görüşülmeye başlanıp 21/01/2017 tarihinde kabul edilen 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete nin 11/02/2017 tarihli nüshasında yayımlanmıştır. Yüksek Seçim Kurulu tarafından Anayasa değişikliğine ilişkin halkoylaması tarihi Kanunun Resmi Gazetede yayımını 16 Hukuk Gündemi 2017/1

17 takip eden altmışıncı günden sonraki ilk pazar günü olan 16 Nisan 2017 olarak belirlenmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ın teklifi onaylaması ve Resmi Gazetede yayımlanması ile referandum sürecine hazır olan ve birçok konuyu içeren Anayasa değişikliği yapılmasına dair kanunun en önemli unsuru olan Parlamenter Sistemin partili cumhurbaşkanlığına yani Başkanlık Sistemine dönüştürülmesi hususuna değinmemiz ve sistemimizin nasıl bir Başkanlığa dönüşeceğini incelememiz gerekmektedir. Öncelikle Başkanlık Sisteminde halk tarafından seçilen Yasama ve Yürütmenin birbirlerini feshetme yetkisi yokken, getirilecek değişikliklerde Cumhurbaşkanına ve Meclise seçimleri karşılıklı yenileme hakkı verilmektedir sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun un 11. maddesinde : Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. denilerek Yasama ve Yürütme karşılıklı bağımlı hale getirilmiştir. İki organın birbirini etkileyememesinin amacı iki organın da etki ve tesir altında kalmadan bağımsız hareket edebilmesini sağlamaktır. Seçimlerin yenilenmesi korkusu taşıyan bir Başkan veya Meclis, bağımsız hareket etme yetisini kaybeder. Aynı zamanda gensoru ve meclis soruşturmasının kaldırılması ve Yürütmenin Yüce Divan da yargılanması için gereken oy nisabının arttırılması, o Yürütmenin denetim ve sorgulanmasını imkansızlaştıran bir durum meydana getirir. Değinilmesi gereken bir diğer husus kuvvetler ayrılığıdır. Demokrasinin hakim olduğu bir sistemde Yasama, Yürütme ve Yargının birbirinden bağımsız hareket edebilmesi gerekir. Başkanlık Sisteminin en temel özelliği de kuvvetlerin sert ayrılığını benimsemesidir. Amerika da bu sistem tam anlamıyla oturmuştur ve görebileceğimiz en iyi örnektir. Rusya sisteminde ise Yasama fesih korkusu taşımakta ve Başkandan bağımsız hareket etmek mümkün olmamaktadır. Anayasa değişikliğine ilişkin kanunda ise kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması öngörülmektedir sayılı kanunun 14. maddesinde yer alan düzenlemeye göre Yargı, Yürütmenin ve Yasamanın etkisi altına girmektedir. HSYK ye ilişkin düzenlemede ise kurumun adının Hakimler Savcılar Kurulu olarak değiştirilmesi öngörülmektedir. Kurul üyeleri yarı yarıya Cumhurbaşkanı ve TBMM tarafından seçilecektir. Yasamadaki çoğunluk milletvekili ile Cumhurbaşkanının aynı partiden olması durumunda Hakimler ve Savcılar Kurulunda bağımsızlığın ve tarafsızlığın sağlanabilmesi pek mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla Yargı, kanunun bu haliyle bağımsızlığını kaybetmeye mahkumdur sayılı kanun birçok yeniliği beraberinde getirmesinin yanında, yönetim sisteminin ve Yasama-Yürütme-Yargı erklerinin yeniden yapılanmasını sağlayacaktır. Yeniliklerin avantajları olduğu kadar yukarıda belirtilen ana hususlarda dezavantajları da mevcuttur. Türkiye nin bu süreçten daha güçlü bir devlet olarak çıkmasını sağlamak amacıyla sağlam temeller atılmalı ve önümüzdeki beş-on yıl değil, ama yüz yıl düşünülerek hareket edilmelidir. Cumhurbaşkanının birçok yetkiyle donatıldığı ve denetim mekanizmasının zayıf kaldığı bir sistemde devletin demokrasi temellerinde hareket etmesi sağlanamayacağından yıllardır darbelerle ve diktatörlüklerle mücadele eden Güney Amerika, Asya ve Afrika devletleri gibi olmamak adına sistemin daha en başından sağlam oturtulması gerekmektedir. Eğer yeni sistem ABD tarzı bir Başkanlık olacaksa demokrasi adına umudun anahtarı; Rusya tarzı bir Başkanlık olacaksa diktatörlüğün fragmanı olacaktır. Bu hususta Meclisin en başta çözmesi gereken sorun tasarıdaki yetki yoğunlaşması olmalıdır. Kuvvetlerin sert biçimde ayrıldığı ve denetim mekanizmasının en iyi şekilde oturtulduğu bir yönetim sistemine herkes alkış tutar. Halkın da buna göre hareket etmesi ve referandumda oyunu ne için kullandığının bilincinde olması gerekmektedir. Sonuç ne olursa olsun artık Türkiye nin bambaşka bir yönetim sistemine kapılarını açmasına ramak kaldı. 16 Nisan 2017 deki Referandum bize Başkanlığın hangi türünü sunacak, hep birlikte izleyip göreceğiz. 2017/1 Hukuk Gündemi 17

18 Askerî Yargı Gerekli Mi? Stj. Av. Mehmet ALKAN Askerî Mahkemeler önceki dönemin devamı olarak Cumhuriyet tarihiyle yaşıt olmakla beraber, Askerî Yargı ilk olarak 1961 Anayasasının 138 inci maddesinde düzenlenerek Anayasal bir kurum niteliğini kazanmıştır. Disiplin Mahkemeleri, Askerî Mahkemeler ve Askerî Yargıtay dan oluşan bu yapıya 1972 yılında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi eklenmiştir. Bu düzenleme 1982 Anayasasında da aynen muhafaza edilmiştir. 1 Mevcut Anayasanın Askeri Yargı başlıklı 145 inci maddesi, Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür. Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanamaz. Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir. Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir. şeklindedir. Anayasa değişikliğine ilişkin kanun teklifiyle bu madde tamamen yürürlükten kaldırılırken Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. şeklindeki 142 nci maddesine Disiplin Mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde asker kişilerin görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla 1 Bu konudaki bazı kaynaklar için bkz: Köprü Orhan, Türkiye de Askeri Yargı, Yüksek Lisans Tezi (YLT), Ankara,1998; Ural Dinçer, Türk Askeri Yargısının Tarihsel Gelişimi, YLT, Ankara,1994; Acil Fırat, Askeri Yargının Hukuk Devletindeki Yeri, YLT, Ankara, 2008; Kocabey Hamit Türk Askeri Yargısının Tarihi Gelişimi, Doktora Tezi, Malatya, Hukuk Gündemi 2017/1 görevli askeri mahkemeler kurulabilir. ibaresi ikinci fıkra olarak eklenmektedir. 2 Değişikliğin Gerekçesi Malum olduğu üzere, kanun koyucuyu hukuk alanında değişikliğe yönelten işlemlerin gerekçelerinin var/mevcut olması gereklidir. Nitekim, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 21 inci maddesine göre Madde gerekçelerinde, her maddenin düzenleniş nedenleri açıklanır. Kaldırılması, değiştirilmesi veya eklenmesi istenen hükümlerin neler olduğu ve kaldırma, değiştirme veya ekleme sebepleri açıkça belirtilir. Madde gerekçeleri, her madde için ayrı ayrı düzenlenir. Madde gerekçeleri, madde metninin tekrarı biçiminde hazırlanamaz. hükmüne karşın madde gerekçesinde, son dönemlerdeki kanun tasarı ve tekliflerinin çoğunluğunda olduğu gibi, düzenlemenin neden yapıldığına ilişkin bir açıklama yer almamakta buna karşın düzenlemeyle ne yapıldığına ilişkin olarak maddenin tekrarına yer verildiği görülmektedir. Teklifle ilgili yaklaşık on yedi sayfalık Meclis Anayasa Komisyonu görüşme tutanakları incelendiğinde, düzenleme hakkında birkaç cümle dışında söz edilmediği görüşmeler neticesinde konu açıklığa kavuşmuş olduğundan maddenin oylamasına geçilmesi yönündeki teklifin oylanması sonucu maddenin kabul edildiği görülmüştür. 3 Yazı hazırlandığı sırada TBMM Genel Kurul görüşmeleri tamamlanmadığından teklif hakkındaki gerekçe konusunda başka bir bilgiye ulaşılamamıştır. Askeri Mahkemelerin Görevi 353 Sayılı Kanunun 9 uncu maddesine göre Askerî Mahkemeler; sayılı Kanunla Askerî Ceza Hukuku ile Disiplin Hukuku ayrılarak, kararları hâkim denetimine açık olmadığından AİHM tarafından eleştirilen Disiplin Mahkemeleri savaş zamanı dışında kaldırılmış ve bunların yerine idari nitelikteki Disiplin Kurulları kurulmuştur. Bu husus ve disiplin mahkemelerinin bir mahkeme olmaması nedeniyle tasarıdaki disiplin mahkemelerine ilişkin hükmün nedeni anlaşılamamıştır. 3 Değişiklik teklifi ve Meclis Anayasa Komisyonu görüşme tutanakları için bkz.: owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?ptutanakid=1840

19 - Asker kişilerin askeri suçlarına, Askerî suçlar; firar, emre itaatsizlikte ısrar, amir veya üste fiili taarruz, amir veya üstü tehdit, asta müessir fiil, isyan, fesat, kendini askerliğe elverişsiz hale getirme gibi sadece Askerî Ceza Kanununda yer alan ve ancak askeri şahısların işleyebilecekleri sırf (askeri?) suçlar yanında; görevi ihmal, rüşvet, taksirle yaralama, casusluk gibi unsurları tamamen veya kısmen diğer kanunlarda veya Askeri Ceza Kanununda düzenlenmekle beraber cezalandırma bakımından TCK ye yollama yapılan, asker olmayan kimseler tarafından da işlenebilen ve askerî bir yararı korumak amacını güden askerî suç benzeri suçlardır. - Asker kişilerin asker kişiler aleyhine işlediği suçlara, Asker kişiler; subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş/er ve yükümü erbaş/erlerdir. Burada herhangi bir suç ayrımı olmayıp hem sanık hem de mağdurun asker olması yeterlidir. Yargılama sırasında taraflardan birinin asker sıfatını kaybetmesi halinde Askerî Mahkemenin görevi sona ermektedir. - Asker kişilerin askerî hizmet ve görevden kaynaklanan suçlarına bakmakla görevlidir. Asker kişilerin işlediği suç, hangi kanunda düzenlendiğine bakılmaksızın, askerlik hizmet ve göreviyle alakalı olduğu takdirde suçla ilgili yargılamayı yapacak görevli yargı mercii Askerî Mahkemelerdir. Maddede yer alan askerî mahallerde işlenen suçlara ifadesi, bu ifadenin 2010 yılında referandumla Anayasadan çıkarılmasından sonra Anayasa Mahkemesi tarafından 2011/30 Esas sayılı kararla iptal edilmiştir. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Hakkında Anayasaya göre AYİM, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Askerî mahkemeler birçok ülkede bulunmakla birlikte, dünyada AYİM benzeri bir askeri mahkemeye rastlanmamaktadır. Bu haliyle AYİM hem idari yargıyı, hem de Askerî Yargıyı iki başlı hale getirmektedir. Gözübüyük e göre AYİM in kurulma nedenlerinden ilki askerî idarenin sivil idareden farklı olması, diğeri ise asker kişileri ilgilendiren eylem ve işlemlerden doğacak uyuşmazlıkların giderilmesinin bir uzmanlık işi olmasıdır. Anayasa Mahkemesi de, AYİM in, askerlik hizmetinin gerekleri konusunda Danıştay yeterince uzmanlaşmış sayılmadığı için... kurulmuş olduğunu belirtmiştir. 4 Mevcut durumda üç daireden oluşan AYİM de, her dairede biri başkan olmak üzere, beş askerî hâkim ile albay rütbesinde bir subay üye yer almakta olup, dört askerî hâkim ve bir subay üye ile karar almaktadır. Belirtmek gerekir ki, subaylarda kurmay albay olma şartı ile dairelerin karar toplantılarında bir veya iki subay üye (bulunması?) şartı 669 sayılı KHK ve akabinde 6756 sayılı Kanunla yukarıdaki gibi değiştirilmiştir. AYİM deki subay üyelerin varlığının adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle yapılan başvurular, AİHM tarafından 2000 li yılların başlarından itibaren reddedilmiştir. Ancak Mahkemenin yakın zamanda verdiği bir karar, istikrar bulan kararlarının aksine, bu üyelerin varlığının adil yargılanma ilkesine aykırılık teşkil ettiği yönündedir. 5 4 Aktaran, Karakaya Alaattin, Askeri Yargının Yargılama Birliği İlkesi ve Uluslararası Standartlar Açısından Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008, s.3. 5 AYİM in bağımsızlığı ve tarafsızlığı yönündeki 29870/96, 23522/05/, 8543/05, 4930/05 ve 43554/04 nolu karar özetleri için bkz: ayimin-bagimsizligi-ve-tarafsizligina-ait-aihm-kararlari İhlale ilişkin tarihli Tanışma/Türkiye kararı için bkz.: Akkaya Hikmet Murat, AİHM in Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile İlgili Bir Kararı ve Olası Sorunlar, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, S.26, s /1 Hukuk Gündemi 19

20 Askerî Yargının Gerekliliği Hakkında AB adaylık statüsü kazanılmasıyla beraber, aday ülkenin müktesebata uyum alanında kaydettiği ilerlemeleri veya bu alanda gözlemlediği eksiklileri yıllık bazda ortaya koyan ilerleme raporları, aday ülkelerin mevzuat düzenlemelerinde önemli bir etkendir. Nitekim 2012 ve 2013 AB Türkiye İlerleme Raporlarında sivil ve askerî mahkeme sistemleri arasındaki ikiliğin devam etmesi ile askerî hâkim ve savcıların bağımsızlığı eleştiri konusu yapılmıştır. 6 Askeri yargının varlığı konusundaki görüşlerin birincisi, yargı sistemi içinde hem ilk derece mahkemesi olarak hem de yüksek mahkeme olarak adli yargıdan tamamen ayrı bir Askerî Yargının gerekliliği yönündedir. Bu görüş taraftarlarının ileri sürdüğü argümanlar özetle şu şekildedir: 7 Askerlik hizmetinin katı hiyerarşi ve disipline dayanan gerekleri, Adalet ve disiplini, birinden birini feda etmeden bağdaştırma gereği, Askerlik hizmetinin devletin varlığına ilişkin olması, Askerî hayatın farklılığı nedeniyle ihtisaslaşma gereği. Bu konudaki görüşlerin ikincisi, Askerî Yargının ayrı bir yargı dalı olarak varlığına gerek olmadığı yönündedir. Bu görüş taraftarlarının ileri sürdüğü argümanlar özetle şu şekildedir: 8 Ülke çapında yargı birliğinin sağlanmasının gerekli olduğu, Askerliğin sivil yaşamın bir parçası olduğu, Askerî Yargıtay ve AYİM in üst mahkeme sayısını arttırarak asker-sivil yaklaşımı ve içtihat farklılaşmasına neden olduğu, Askerî Mahkemelerin kuruluşu ve yargılama usullerinin adil yargılanma hakkına uygun olmadığı, Temelini disiplin, itaat ve otoritenin oluşturduğu askerlik ile bağımsızlık temelinde yükselen hâkimliğin bağdaşmadığı. 6 AB Türkiye İlerleme Raporları için bkz.: index.php?p= Polater Yusuf Ziya, Askeri Yargıda Savcılık Kurumu ve Askeri Savcıların Bağımsızlığı, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.6, s.447; Yeşil Ufuk, Askeri Ceza Yargısında Komutanın Yetkisi ve Yargılamaya Etkisi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.6, s.1164 vd.; 8 Koçak Süren Özlem, Türkiye de Yargının Örgütlenmesi ve Adalet Sisteminin Problemleri, TBB Dergisi, S.85, s.410; Polater, s.448 vd.; Bu görüşler dışında karma görüş niteliğindeki üçüncü bir görüşe göre, Askerî Yargının ilk derece mahkemeleri şeklinde varlığına karşın yüksek mahkeme yönünden adli yargıya tabi olması yönündedir. 9 Askeri Yargıtay ın 100 üncü yılı kapsamında 2014 yılında düzenlenen sempozyumda konuşan Askerî Yargıtay Başkanı görüşünü, İhtisaslaşmış ve makul iş yüküne sahip askeri yargı ve Askeri Yargıtay ın, askeri ceza hukuku alanında ihtisas sahibi olmayan ve altından kalkması güçleşmiş bir iş yükü ile çalışan adli yargı ile birleşmesi halinde, askeri yargı hizmetinin bugünkünden daha bağımsız, nitelikli, adil ve ihtiyacı karşılamada daha etkin olacağını söylemenin, aşırı iyimserlik olacağını değerlendiriyorum. Sözünü ettiğimiz yargı birliği tartışmaları yapılırken ve bu kapsamda Anayasal değişiklikler planlanırken askeri yargıya duyulan ihtiyaç ile bu ihtiyacın karşılanmasına ilişkin hizmetin aksaması halinde doğacak sonuç ve sakıncaları çok iyi düşünülmelidir. Dolayısıyla, kayda değer orduları bulunan hemen tüm ülkelerde değişik biçimlerde de olsa askeri yargı bulunmaktadır. Bu nedenle yargı birliği için uygun hukuki ortam oluşmadan, iyi işleyen bir yargı olan askeri yargı alanının kaldırılmasından söz etmek doğru değildir şeklinde ifade etmiştir. 10 Değerlendirme Askerî Yargının yargı sistemi içindeki yeri ve gerekliliğinin çeşitli yönlerden ele alınması mümkündür. Ancak Anayasaya göre iç hukukun bir parçası olduğu gibi temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda iç hukuktan üstün sayılan AİHS ve bu Sözleşmenin uygulayıcısı AİHM kararları kapsamında değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Yargılama ve mahkeme söz konusu olduğunda Sözleşmenin başta gelen ilkesi kuşkusuz adil yargılanma prensibidir. Mahkeme içtihatlarına göre, hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan bir haklar ve ilkeler bütünü olan adil yargılanma, 11 ilkesinin alt unsurları yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız mahkeme, masumiyet 9 Erdem Fazıl Hüsnü/Coşkun Vahap, Askeri Yargı ve Askeri Vesayet, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.14, S.20, s sempozyum_2014.pdf 11 Doğu Osman/Nalbant Atilla, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Açıklama ve Önemli Kararlar, C.I, s Hukuk Gündemi 2017/1

21 karinesi, açık yargılama, hakkaniyete uygun yargılama, savunma hakkı ile makul sürede yargılamadır. Bu alt unsurlardan konuyu doğrudan ilgilendiren husus bağımsız ve tarafsız mahkeme unsurudur. Sözleşmede mahkeme yerine yargı yeri kavramı kullanıldığından, görevine giren konularda belli bir usul izleyerek ve hukuk kurallarına dayanarak devlet zoruyla yerine getirilmesi mümkün olan kararlar verme yetkisine sahip tüm organlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. 12 Öncelikle belirtmek gerekir ki AİHM, bağımsızlık ve tarafsızlık teminatlarına uyulması halinde, Askerî Mahkemelerin varlığını kabul etmektedir. 13 Bağımsızlığın tespitinde; hâkimlerin atanma şekline, çalışma sürelerine, yürütme organına ve taraflara karşı bağımsızlıklarına, onların etkisi altında kalıp kalmadıklarına ve mahkemelerin bağımsız bir görüntü verip vermediklerine bakılmaktadır. 14 Buna göre, bir mahkemenin özellikle yürütme ve taraflardan karşılıklı şekilde bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde görünüşün bile önemi olabilir. Demokratik bir toplumda halkın ve her şeyden önemlisi, sanığın mahkemeye duyduğu güvendir. 15 Bu ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapıldığında; Askerî hâkimlerin ataması idari ve siyasi bir organ olan Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılmakta, bu hâkimler diğer subayların yaş haddine kadar çalışabilmekte, birinci bölgede dört yıllık, ikinci bölgede ise garnizon hizmet süresi kadar süre güvencesine sahiptirler. Bunların dışında Askerî Mahkemeler; bulundukları yer ismiyle değil, nezdinde kuruldukları askerî 12 Gedik Hüseyin, Adil Yargılanma Hakkı Bakımından Türkiye de Askeri Mahkemelerin Durumu ve Geleceği: Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010, s İçen/Türkiye kararı, Başvuru No.45912/06; Altınordu Fazıl, Askeri Mahkemelerin Bağımsızlığı ve Mahkemelerin İşleyişi İle İlgili Yapılan Değişikliklerin Yargı Bağımsızlığı Açısından Değerlendirilmesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.2, s.267; İnceoğlu Sibel, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa (Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Kapsamında Bir İnceleme), Ankara, 2013, s Yeşil s.1186; Doğu/Nalbant, C.I, s Akkaya, s.555. birliğin adıyla adlandırılmakta, Milli Savunma Bakanlığının idari işlemleriyle açılabilmekte, kapatılabilmekte; yetersizlik, ahlâki durum ve disiplinsizlik nedenleriyle askerî hâkimlerin görevlerine son verilebilmektedir. Bu işlemlerin idarî makamlar tarafından yapılması, hâkim ve mahkeme bağımsızlığı ilkesi ile uyumlu değildir. Askerî Yargıyı iyileştirme çalışmaları kapsamında 2010 yılı referandumuyla; askerî hâkimlerle komutanlıklar arasındaki ilişkide askerlik hizmetinin gereklerinin dikkate alınmasına, savaş hali dışında asker olmayan kişilerin Askeri Mahkemede yargılanmasına, asker kişiler tarafından işlenen bazı suçlara ait davaların adli yargıda görülmesine son verilmiştir. Bunların yanında, Bakanın askerî hâkimlere disiplin cezası verebilmesi, subay ve astsubayların yargılamasındaki üç kişilik heyetten birinin askerî hâkim sınıfından olmayan subay olması gibi hükümler zaman içinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. 16 Yapılan iptal ve iyileştirmeler yeterli görülmemiş olsa gerektir ki, 19 Aralık 2014 tarihinde Askeri Hâkimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Meclise sevk edilmiştir. 17 Mezkûr tasarıyla hâkimler hakkında; mesleğe kabul, atama ve nakil, mesleki izinleri verme, birinci sınıfa ayırma ve birinci sınıf olma, disiplin cezası verme ve disiplin cezalarını sicilden silme ile görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmakla görevli, HSYK benzeri, Askerî Hâkimler Kurulu kurulması amaçlanmıştır. Tasarının gerekçesinde, Askerî Mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatının amaçlandığı belirtilmiş olup, tasarı hükümsüz kalmıştır. Bu tasarı Askeri Yargının mevcut halinin yetersizliğine bir karinedir. 18 Ancak gerek Askerî Mahkemelerin, gerekse Askerî Yargıtay ın iş yoğunluğu, karar verme süresi ve kararlarındaki isabet dikkate alındığında, Askeri Yargının bazı hususlarda adli yargıdan daha iyi durumda 16 Anayasa Mahkemesinin 2005/159 Esas ve 2013/82 Esas sayılı kararları için bkz Kanun tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu için bkz.: 18 Demirağ Fahrettin, Hukuk Devleti Adil Yargılanma Hakkı ve Askeri Yargı, TBB Dergisi, S.59, s /1 Hukuk Gündemi 21

22 olduğunu kabul etmek gerekir. Askerî Mahkemeler, esas ve usul yönünden 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre; AYİM ise 1602 sayılı AYİM Kanunu ile 2577 sayılı İYUK kapsamında karar vermektedir. 353 sayılı Kanunun CMK den farklılık gösteren mehiller ve eski hale getirme, bilirkişi, keşif ve otopsi, müdafii, çağrı ve tebliğ, duruşma usulü, gaiplerin yargılanması gibi hükümleri yürürlükten kaldırılmış, birçok mevcut hükmü de CMK ile uyumlu hale getirilmiştir. TCK ye göre özel kanun durumunda olan Askeri Ceza Kanununda da zaman içinde birçok değişiklik yapılmıştır. Özellikle sırf askerî suçlara ilişkin cezaların ertelenmeyeceği, para cezasına çevrilmeyeceği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmeyeceğine ilişkin hükümlerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesiyle askerî personel üzerindeki caydırıcı gücü zayıflamıştır. Bir örnek vermek gerekirse; askeri hizmete ilişkin bir emri hiç yapmamayı ifade eden emre itaatsizlikte ısrar suçundan, alt sınır ve takdir hakkı sonunda, hükmedilen 25 gün hapis cezası sırf askerî suç olduğundan seçenek yaptırımlara çevrilememekte ve kesinleşmesini müteakip infaz edilmekteydi. Aynı dönemde adli mahkemeden neticede 2 yıl hapis cezası alan bir kişinin cezası erteleme veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması seçeneklerinden birine çevrilerek infaz edilmemekteydi. Anayasa Mahkemesi bu kurallarla ilgi kararında, Askerlik hizmetinin ulusal güvenliğin sağlanmasındaki belirleyici yeri ve ağırlığı, sivil yaşamda suç oluşturmayan ya da önemsiz görülebilecek cezaları gerektiren kimi eylemlerin askeri suç olarak kabul edilmelerini ve ağır yaptırımlara bağlanmalarını gerekli kılabilmektedir. Ancak, askeri ceza hukuku alanında da suç ile suça karşılık gelen yaptırımlar ve tedbirler arasında makul, kabul edilebilir, amaçla uyumlu bir orantının sağlanması, hukuk devleti olmanın gereğidir. diyerek düzenlemeleri iptal etmiştir. 19 İptal kararından sonra tarih ve 6722 sayılı Kanunla sırf askerî suçlarda; cezanın ertelemede 4 ay, seçenek yaptırımlara çevirmede 3 ay, HAGB için 6 ay veya daha fazla olma şartı getirilmiştir. 19 Anayasa Mahkemesinin tarih ve 2012/80 Esas sayılı kararı için bkz.: tarihli Resmi Gazete. Sonuç Yukarıda Askeri Yargının varlığını Sözleşme ve Mahkeme kararları çerçevesinde kısaca izah etmeye çalışmakla birlikte Anayasa değişikliğiyle yapılmak istenen, Cumhuriyetle yaşıt Askerî Yargıyı tamamen kaldırmaktır. 20 Askeri Yargının varlığı veya yokluğu neticede siyasi bir karardır ve buna karar verecek olan elbette siyasi otoritedir. Bu bakımdan henüz iki yıl önce Askerî Yargıda yapılmak istenenlerle şimdi yapılmak istenenin farklı olması da ancak siyasi tercih olarak değerlendirilebilir. Askerî Yargının varlığına karar verildikten sonra uluslararası standartlarda teşkilatlanmasının ve evrensel hukuka uygun kararlar vermesinin sağlanması elbette mümkündür. Bu bakımdan konuya siyasi açıdan/perspektiften/pencereden değil, pratik gerçek ve ihtiyaçlar penceresinden/ perspektifinden bakmak en doğru hareket tarzıdır. Kanaatimiz adli yargıdan ayrı bir Askerî Yargının gerekli olmadığı yönünde olduğundan sonuç bölümünde buna ilişkin gerekçelerimizi sunmakla yetineceğiz: - Bir ihtisas mahkemesi olarak düşünülen Askerî Mahkeme üyeleri bu noktadan uzaktır: Askerî hâkimlerin çoğunluğu muvazzaf askerlikten gelmemekte, kadınlar askerî hâkim olabilmekte ve erkek adaylar için askerlik yapmış olma şartı aranmamaktadır Askerî Mahkemelerdeki mevcut uygulama askerliğin temel ilkelerine aykırıdır: Askerî hâkimlerin yargılama sırasında sanığın rütbece üstü olmaları şart değildir; uygulamada üsteğmen rütbesindeki askerî hâkimler, albay rütbesindeki subaylar hakkında karar vermektedir, bu husus katı bir hiyerarşi ve rütbe esasına dayalı askerî sisteme aykırıdır Askerî Ceza Kanununda yer alan sırf askerî suçlar sınırlı sayıdadır: 1632 sayılı Kanundaki suçların uygulamada en çok karşılaşılanları asta müessir fiil (kasten yaralama), başkasının yaralanmasına veya ölmesine sebep olma (taksirle 20 Halihazırda ülke çapında (Ankara 5, İstanbul 3, İzmir 2, Diyarbakır 2, Eskişehir 1, Kocaeli 1, Adana 1, Gaziantep 1, Elazığ 1, Sarıkamış 1, Malatya 1, Erzincan 1, Sivas 1, Gelibolu 1) olmak üzere toplam 22 Askerî Mahkeme bulunmaktadır. 21 Hatta dış kaynaktan askerî hâkim temininde henüz askerliğini yapmamış olmak şartı Anayasa Mahkemesinin tarih ve 2014/34 Esas sayılı kararıyla iptal edilmiştir. 22 Her ne kadar askerî hâkimler, cübbemiz rütbemizi örter dese de, çayda dem, askerlikte kıdem esastır. 22 Hukuk Gündemi 2017/1

23 yaralama ve öldürme), emre itaatsizlikte ısrar (bir emri hiç yerine getirmeme), üste hakaret ve tehdit, görevi ihmal, zimmet ve firar suçlarıdır. Birçok suç, unsurları bakımından çok ayrı bir özellik taşımadığı gibi, diğer suçlarla sıklıkla karşılaşılmamakta ve birçok suç açısından TCK ye yollama yapılmaktadır. Bu bakımdan Askerî Mahkemelerin ihtisas mahkemesi olduğu şüphelidir. - Askerlik hizmetinin özelliği ve askerî disiplinin sağlanması gibi gerekçeler gerçeklikten uzak ve soyuttur: Anayasa Mahkemesi ve AİHM birçok kararında asker kişilere yapılan farklı uygulamaları bu ifadelerle gerekçelendirmeye çalışmıştır. Kanaatimizce, askerî hizmetin gerekleri ve disiplinin sağlanması ifadeleri açıklık ve somutluktan uzaktır. 23 Bu nedenle askerî hizmetin gereklerinin gerekçe olarak kabul görmesi için askerî hizmetin aksaması veya tehlikeye düşmesi şartının aranması yerinde olacaktır. Aksi yönde peşin kabulle, neticede bir insan olan ve içinde yaşadığı dünya ve toplumun etkilerine açık olan asker kişilerin aleyhine sonuç doğuracak içeriği belirsiz ifadeleri, farklı uygulamalara gerekçe kabul etmek adil değildir. 24 Kaldı ki, 6413 sayılı TSK Disiplin Kanununda TSK den çıkarma gerektiren disiplinsizlik halleri ayrıca düzenlenmiş olup, disiplinin temini için, adli soruşturma ve disiplin soruşturmasının bağımsızlığı dikkate alındığında, disiplin soruşturması yeterli olup, ceza yargılaması gerekli ve şart değildir. - Günümüzdeki uluslararası çatışma ve kuvvet kullanmaların cereyan tarzı dikkate alındığında savaş hâlinde dahi Askerî Yargıya ihtiyaç olmadığını değerlendirmekteyiz. 23 Her konuda askerî mekanizmaya izin vererek siyasi denetim ve gözetimi ihmal etmek olumsuz sonuçlar doğurabilir. 24 Anayasa Mahkemesi tarih ve 2014/36 Esas sayılı kararıyla TCK md.230 daki resmi evlilik olmadan dini nikah yapma suçunu iptal ederken; aynı tarihli ve 2014/176 Esas sayılı kararıyla 1632 sayılı Kanun md.153 teki karı koca hayatı yaşamak suçunun iptali istemini, askerlik hizmetinin gereği gibi yürütülmesini amaçladığı gerekçesiyle reddetmiştir. KAYNAKÇA ACİL, Fırat, Askeri Yargının Hukuk Devletindeki Yeri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008; AKKAYA, Hikmet Murat, AİHM in Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile İlgili Bir Kararı ve Olası Sorunlar, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, S.26, s ALTINORDU, Fazıl, Askeri Mahkemelerin Bağımsızlığı ve Mahkemelerin İşleyişi İle İlgili Yapılan Değişikliklerin Yargı Bağımsızlığı Açısından Değerlendirilmesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.2, s DEMİRAĞ, Fahrettin, Hukuk Devleti Adil Yargılanma Hakkı ve Askeri Yargı, TBB Dergisi, S.59, s DOĞU, Osman/NALBANT, Atilla, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Açıklama ve Önemli Kararlar, C.I, Ankara, ERDEM, Fazıl Hüsnü/COŞKUN, Vahap, Askeri Yargı ve Askeri Vesayet, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.14, S.20, s GEDİK, Hüseyin, Âdil Yargılanma Hakkı Bakımından Türkiye de Askerî Mahkemelerin Durumu ve Geleceği: Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, İNCEOĞLU, Sibel, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa (Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Kapsamında Bir İnceleme), Ankara, KARAKAYA, Alaattin, Askeri Yargının Yargılama Birliği İlkesi ve Uluslararası Standartlar Açısından Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, KOCABEY, Hamit Türk Askeri Yargısının Tarihi Gelişimi, Doktora Tezi, Malatya, KOÇAK SÜREN, Özlem, Türkiye de Yargının Örgütlenmesi ve Adalet Sisteminin Problemleri, TBB Dergisi, S.85, s KÖPRÜ, Orhan, Türkiye de Askeri Yargı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara,1998. POLATER, Yusuf Ziya, Askeri Yargıda Savcılık Kurumu ve Askeri Savcıların Bağımsızlığı, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.6, s URAL, Dinçer, Türk Askeri Yargısının Tarihsel Gelişimi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara,1994. YEŞİL, Ufuk, Askeri Ceza Yargısında Komutanın Yetkisi ve Yargılamaya Etkisi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.6, s İnternet Kaynakları /1 Hukuk Gündemi 23

24 Anayasa Değişiklikleri ile Askerî Yargıda Yapılması Düşünülen Düzenlemelere İlişkin Görüş Stj. Av. Arif Nazif AYDIN 1. Silahlı kuvvetlerin kendine özgü bir hukuk düzeni bulunmaktadır. Bu düzenin ihlâl edilmesi durumunda, düzen ve disiplinin yeniden ve süratle temin edilmesi zorunluluğu, askerî yargının temel varlık sebebini oluşturmaktadır. 2. Birliklerin her zaman genel mahkemelerin olduğu yerlerde konuşlandırılmış olmamaları, sınır ötesi de dâhil, hareketli olmaları, sivilde karşılığı olmayan, sadece askerlik hizmetlerinin niteliğinden kaynaklanan suçların varlığı, savaş halinde genel mahkemelerin çalışamaz hale gelme olasılığı, askerî yargının varlığının diğer gerekçeleridir. 3. Askerî mahkemeler uzmanlık mahkemeleri olarak, askerî hizmet ve gereklerine uygun şekilde faaliyetlerini yürütmeleri sebebiyle, adaletin gerçekleşmesine ve ordudaki disipline katkıda olumlu rol oynamaktadır. 4. Diğer yandan, askerî yargı, Her mesleğin kendi yargılaması olmalıdır! düşüncesini de yansıtmamaktadır. Askerî yargının adli yargıdan ayrılmasının sebebi, silahlı kuvvetlerin kendisini adli yargıdan ayırmak istemesinden değil, şartlarının tamamen farklı nitelik taşımasından, askerî hizmetin özelliğinden ve uzmanlık gerektirmesinden kaynaklanmaktadır. 5. Hemen her ülkede askerî yargı, Anayasal veya yasal bir kurum olarak, değişik uygulamalarla yer almaktadır. Ayrı bir askerî yargı mekanizması bulunmayan ülkelerin ise, sadece iç düzeni sağlamaktan öteye gitmeyen sınırlı bir askerî güce sahip oldukları görülmektedir. İspanya ve Fransa gibi ülkelerde ilk derece askerî mahkemeleri ve hatta İsviçre, Bulgaristan, İngiltere, İtalya, ABD ve Rusya gibi ülkelerde askerî yüksek mahkemeler yer almakta; Hollanda, Azerbaycan, Çek Cumhuriyeti ve Almanya gibi diğer ülkelerde ise yargısal işlev, sivil yargı bünyesindeki askerî hâkimler veya tamamen sivil hâkimlerden oluşan, ancak salt askerî konulara bakan uzman mahkemeler tarafından yerine getirilmektedir Temmuz 2007 tarihleri arasında, Milli Savunma Bakanlığı Askerî Adalet İşleri Başkanlığı tarafından, ikili iş birliği kapsamında, askerî yargı organlarının çalışma sistemlerinin ve yapılarının incelenmesi amacıyla, Çek Cumhuriyeti (Çekya) nde yapılan toplantılarda edinilen izlenimler bu bakımdan dikkat çekicidir. Çek Cumhuriyeti nde 1993 yılında askerî mahkemeler kaldırılmıştır. Ancak, o dönemde yapılan bu tasarrufun, görüşmelere katılan Çeklerin Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı temsilcileri tarafından Hata olarak değerlendirildiği Türk heyetine ifade edilmiştir. Hatta askerî mahkemelerin yeniden kurulmasının ciddi olarak düşünüldüğü, Türk ordusunun gücüne bakıldığında, Türkiye de askerî yargının bulunmasının zorunlu olduğu, Çek yetkililerce ifade edilmiştir. 7. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin askerî yargı sistemleri arasında bir yeknesaklık bulunmamaktadır. AB üyelik kriterleri açısından önemli olan, sivillerin -çok istisnai durumlar dışında- askerî mahkemelerde yargılanmaması, askerî yargı organlarının hem bağımsız ve tarafsız faaliyet göstermesi, hem de bu faaliyetin dışarıdan da 24 Hukuk Gündemi 2017/1

25 bağımsız ve tarafsız olduğunun gözlemlenebilmesidir. AB üyesi ülkelerde askerî yargı-sivil yargı ayrımının var olup olmamasının, AB ye üyelik kriterleri ile bir ilgisi bulunmamaktadır. 8. Anayasa değişikliği yapılarak, Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nin kaldırılması durumunda, sivil yargı organlarının verecekleri kararlarda askerlik hizmet ve gereklerini göz önüne almaması sebebiyle, silahlı kuvvetlerde suçun işlenmesi suretiyle bozulan düzen ve disiplinin, bizzat suçun işlendiği yerde ve derhal tesis edilmesi zorlaşacaktır. 9. Diğer yandan, Askerî Yargıtay ve AYİM in, konumları itibariyle, yargı birliği ilkesini zedelediği iddia edilmekteyse de, bu görüşe katılmak mümkün değildir. Askerî Yargıtay ve AYİM, Anayasada diğer yüksek mahkemelerden ayrı olarak düzenlenmiş olup, olağan ve genel yüksek mahkemelere nazaran, Özel yargılama yerleridir. Diğer yandan, her iki yüksek mahkeme de yargılama yetkisini, diğer sivil yüksek yargı organlarıyla birlikte, aynı anayasadan almaktadır. 10. Askerî Yargıtay ve AYİM kaldırılsa bile, yargı birliği yine de sağlanamamış olacaktır. Zira Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi, ayrı yüksek mahkemeler görev yapmaya devam edecektir. Yargı birliğinin mutlaka sağlanması isteniyorsa, Askerî Yargıtay ve AYİM in kaldırılması yerine, tüm yüksek mahkemelerin de üzerinde yetkili olacak tek bir Yüksek Mahkeme kurulmalı veya Anayasa Mahkemesine bu görev verilmeli, bu husus kapsamlı bir yargı reformu ile birlikte değerlendirilmelidir. 11. Askerî yargı, adil yargılanma hakkı çerçevesinde, insan hakları hukukuna ilişkin uygulamalar bakımından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nin yargı denetimine de tabi bulunmaktadır. AİHM, Askerî Yargı kavramını kabul etmekte, yargılama sürecine ilişkin olarak ortak standartlar geliştirmiş bulunmaktadır. 12. AİHM in, askerî yargının yargı birliğini bozmasına ve Askerî Yargıtay ile AYİM in yargı bağımsızlığı açısından sorunlar yarattığına ilişkin Türkiye aleyhine verilmiş bir kararı bulunmamaktadır. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesinin de çeşitli vesilelerle vermiş olduğu kararlar doğrultusunda yapılan düzenlemelerle, Askerî Yargıtay ve AYİM in adil yargılanma hakkına uygun şekilde görev yapması sağlanmış bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, askerî hâkimlerin diğer hâkimlerle aynı hukuksal statüde ve özlük hakları bakımından aynı durumda olduğuna, askerî hâkimler ile diğer hâkimler arasında bu bakımdan ayrımcılık yapılamayacağına hükmetmiştir. 13. AİHM, Genelkurmay Başkanlığı Askerî Mahkemesi ve AYİM de görev yapan askerî hâkimler ile subay üyelere ilişkin olarak, Bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil yargılanma hakkı nı düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) nin 6 ncı maddesinin ihlalinin söz konusu olmadığına karar vermiştir (AİHM in Yavuz ve Önen Kararları). Türkiye de, AİHM kararları doğrultusunda, askerî yargıya ilişkin önemli değişiklikler yapılmış olup, askerî mahkemelerin sivilleri yargılama uygulamasına son verilmiştir. 14. Askerî Yargıtay ve AYİM üyeleri üstlerinden emir alan ordu mensupları olmayıp, şekli anlamda askerî disipline bağlı olmakla birlikte, bu amaçla haklarında düzenlenen sicil raporlarına tâbi bulunmamaktadır. Atamaları ile ilgili kararlar idari makamlar ve ordu tarafından alınmamakta, üyeler bulundukları göreve, kendi genel kurullarının belirlediği adaylar arasından, Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. 15. Sonuç olarak, askerî yargı-sivil yargı ayrımı mantıki, hukuki ve zorunlu sebeplerden kaynaklanmakta, askerî yargının ihtisaslaşmasının inkar edilemez faydaları bulunmaktadır. Sivil yargıyla kıyaslandığında, askerî yargıda görülen davalar ve temyiz incelemeleri çok daha kısa sürede sonuçlanmaktadır. Askerlik hizmet ve gerekleri de göz önüne alınarak verilen kararlar, 2017/1 Hukuk Gündemi 25

26 silahlı kuvvetlerde disiplin ve düzenin sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Askerî Yargıtay ve AYİM in varlığı asker kişilere önemli ölçüde güvence ve koruma sağlamaktadır. 16. Bu itibarla, Askerî Yargıtay ve AYİM in, önemli bazı düzenlemelerin yapılması kaydıyla, muhafaza edilmesinde yarar görülmektedir. Bu kapsamda, Anayasada yer alan mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkeleri doğrultusunda, mevzuat değişikliği yapılarak, Askerî Yargıtay a özerk bütçe tahsis edilmesi, Askerî Yargıtay da görev yapan bütün personel kadrosunun, Millî Savunma Bakanlığında değil, doğrudan Askerî Yargıtay bünyesinde gösterilmesi, tetkik hâkimliği ve Başsavcı yardımcılığına atamaların Askerî Yargıtay tarafından yapılması, üyelerin doğrudan Askerî Yargıtay Genel Kurulu tarafından yapılacak tek dereceli seçimle belirlenmesi, Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, 2 nci Başkanı ve Daire Başkanlarının, Askerî Yargıtay Genel Kurulu tarafından yapılacak seçimle iş başına getirilmesi, seçilen üyelerin, tıpkı Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmede olduğu gibi, asker kişi statüsüne son verilerek, sivil olarak görev yapmalarının sağlanmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.(?) 17. Buna rağmen, Askerî Yargıtay ve AYİM in kurumsal yapısına son verilmesi durumunda ise; a. Yargıtay ve Danıştay da, askerî hâkimlerin seçimle görev yapacağı daireler kurularak, askerî yargıya ilişkin davalara, özel yetkili bu dairelerde uzmanlaşmış, askerî kültürü ve silahlı kuvvetlerin işleyişini bilen hâkimler tarafından bakılmasının, b. Bu dairelerin üyelerinin, askerî hâkimler arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından seçilmesi, Daire Başkanlarının ise, aynı dairelerde görev yapan üyeler tarafından seçimle iş başına getirilmesi esasının getirilmesinin, c. Geçici bir süre için, bu dairelerde görev yapacak tetkik hâkimleri ve savcıların, askerî yargıda görev yapan askerî hâkimler arasından atanmasının, sadece askerî ceza davalarına bakmak üzere, Başsavcı Vekilliği kadrosu ihdas edilmesinin, ç. AYİM in, Danıştay bünyesinde bir daire şeklinde, ilk derece mahkemesi olarak görevlendirilmesinin, d. Askerî mahkeme kararlarını incelemek üzere, Askerî İstinaf Mahkemeleri kurulmasının faydalı olacağı, e. Askerî yargıda görev yapan askerî hakim ve savcılar hakkında Millî Savunma Bakanlığına verilen bütün yetkilerin Adalet Bakanlığına devredilmesinin, f. Yargıtay ve Danıştay da kurulacak dairelerde askerî hâkim subay görevlendirilmesinin, askerlik hizmet ve gereklerini biliyor olmaları sebebiyle, adaletin gerçekleşmesine ve ordudaki disipline olumlu katkıda bulunacağı değerlendirilmektedir. 26 Hukuk Gündemi 2017/1

27 Kanun mu Uygulama mı? Stj. Av. Merve AKPINAR Tarih: 4 Ocak Yer: Ankara Etimesgut. Bir kadın bindiği özel halk otobüsünün şoförü tarafından aracın içinde tecavüze uğradı, ardından Birine söylersen seni bulur yine tecavüz eder, sonra da boğazını keserim denilerek tehdit edildi. Olay tanıdık. Yaklaşık iki yıl önce Mersin in Tarsus ilçesinde minibüs şöförünün tecavüzüne direndiği için öldürülen Özgecan Aslan ı akıllara getirmekte. Bu kez kurban daha şanslı (!). En azından öldürülmedi. kadıncinayetleri.org sitesinden alınan bilgilere göre 1 Ocak 2016 tarihinden 1 Ocak 2017 tarihine kadar 223 kadın öldürüldü. Katil, genelde koca, eski partner, sevgili veya akraba olurken zaman zaman da kurbanlarının tanımadığı kişilerdi. Kadınların yaklaşık %20 si eşinden boşanmak istediği için öldürülürken, tartışma, aldatma şüphesi, kadının ayrılmak istemesi, erkeğin terk edilmesi, namus gibi nedenler bahanelerin başını çekti. Kadına yönelik fiziksel şiddetin arttığı, Özgecan Aslan vakasında olduğu gibi ancak ve ancak toplumda infial yaratan tecavüz olaylarının üzerinde durulduğu, tecavüzden veya fiziksel şiddetten canını sağ kurtaran kadınlara şanslı gözüyle bakıldığı şu günlerde hukuk mağduriyeti gideriyor, yaraları sarıyor, en azından suçlulara hak ettiği cezayı veriyor mu? Medyatik olaylarda, özellikle tecavüz vakalarından sonra kamu vicdanının rahatlamaması; idam, linç, koğuş infazı, kamu çalışanı tarafından darp, kısas gibi ceza hukukunun sadece cezalandırıcı yönünün olabildiğince sivriltildiği bireysel ve toplumsal öç almaya yönelik talepleri doğurmakta. Tüm bunlar şiddetle beslenen toplumu şiddetle eğitmeye yönelik beklentiler oladursun kamuoyuna yansıdığı gibi acaba kanunlar gerçekten yetersiz mi? Yoksa sanılanın aksine kadına yönelik Çizim: Merve BAŞDOĞAN 2017/1 Hukuk Gündemi 27

28 şiddet için dört başı mamur kanunlarımız var da kamu vicdanını rahatsız eden ceza infazlarının nedeni cinsiyetçi ve yasaya aykırı uygulamalar mı? 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ile oldukça anlamlı ve faydalı değişikliklere imza atıldı. Şaşırtıcıdır ki Türkiye bu sözleşmeyi imzalayan ilk devlettir. Kadını şiddete karşı koruma, şiddeti önleme, kovuşturma ve şiddete karşı destek politikaları oluşturma şeklinde dört amacı olan sözleşmede şiddetin tanımı oldukça geniş yapılmıştır: Kadına yönlik şiddet; bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır ve ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir. Akabinde yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa büyük oranda İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu hazırlanmıştır. Daha spesifik bir şiddet tarzı olan cinsel şiddete bakıldığı vakit Türk Ceza Kanununda oldukça tatmin edici cezalar vardır. Cinsel taciz ve cinsel saldırı suçları Türk Ceza Kanununun sırasıyla 105. ve 102. maddelerinde düzenlenmiştir. Tecavüz olarak bilinen cinsel saldırı suçunda fail 5 yıldan 10 yıla kadar ceza almaktadır. Ancak eğer cinsel saldırı suçu, mağdurun vücüduna organ veya başka cisim sokmak suretiyle gerçekleştiyse, yani suçun nitelikli halinden bahsedilebiliyorsa bu ceza en az 16 yıl olarak belirlenir. Hal böyle iken toplumda kadın cinayetlerinin, taciz, tecavüz vakalarının bir türlü bitmek bilmemesi; kamunun, faillerin hak ettiği cezaları almadığını düşünmesi mevzuattaki düzenleme eksikliğinden değil, cinsiyetçi yanlış uygulamalardandır. Bunun en büyük örneği haksız tahrik ve iyi hal indirimleridir. Haksız tahrikten bahsedebilmek için öncelikle tahrik eden eylemin haksız, yani hukuka aykırı olması gerekir; ikinci aranacak şart ise, bu eylemin failde hiddet veya şiddetli elem yaratması gerekliliğidir. Bu şartlar altında, boşanma sürecindeki bir kadının başka bir erkekle arkadaşlık kurması, kadının başka bir erkeğin otomobilinde hafif yana yatmış vaziyette oturması, tayt giymiş olması hukuka aykırı olmadığından haksız fiil olarak değerlendirilemez. 1 Haksız fiil olmadığından haksız tahrik kapsamında cezai indirimde bir etki yaratamaz. Sayılan durumların haksız tahrik kapsamında değerlendirilmiş oluşu fiilerin haksızlığından ziyade ataerkil toplumda oluşturulmuş normların faillerin haklılığa işaret etmesindendir. Ancak İstanbul Sözleşmesi nde düzenlendiği üzere şiddet için, kültür, örf, adet, gelenek veya namus veya mağdurun kültürel, dini toplumsal ya da geleneksel olarak kabul gören uygun davranış normlarını ve adetlerini ihlal etmesi gerekçe kabul edilemez. Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Ne yazık ki uygulamada failin kişisel durumu göz önünde bulundurulmaksızın, ceza bireyselleştirilmeden; duruşmada sessiz durdu, takım elbise giyip kravat taktı gibi sebeplerden bile takdiri indirim nedenlerine karar verildiği görülmektedir. Kadının kamusal ve özel alanını hedef alan şiddetin gün geçtikçe arttığı şu günlerde faillerin hak ettiğinden daha az ceza alması genel kanının aksine kanunlardaki yetersizliklerden değil, yargının cinsiyetçi ve hatta yanlış uygulamalarının kümülatif bir sonucudur. İmzaya açtığımız ve ilk imzalayanı olduğumuz, kadına karşı şiddet noktasında oldukça anlamlı değişiklere değinen İstanbul Sözleşmesinin Anayasanın 90. maddesi kapsamında layıkıyla tatbik edildiği, haksız tahrik ve takdiri indirim sebeplerinin TCK ye aykırı uygulanmadığı bir yargıda daha adaletli sonuçların görüleceği şüphesizdir. 1 Güncel Hukuk, Mart 2016, sf Hukuk Gündemi 2017/1

29 Tüm Kadınlarla, Tüm Kadınlar İçin Stj. Av. Rüya İNANIR Kadınların sosyal, ekonomik ve siyasal alanda erkeklerle eşit haklara sahip olma talebi dünyanın en haklı talebi. Ancak bu haklı talebi hayata geçirmek; anayasa, uluslararası sözleşmeler ve kanunlarla güvence altına alınmış haklarımızı kullanabilmek için bile mücadele etmemiz gerekiyor; çünkü cinsiyet ayrımcılığı dünyanın en köklü eşitsizliği ve biz Türkiyeli kadınlar, erkek egemenliğinin yani kadından nefretin -mizojininin- ilk birikmeye başladığı coğrafyada, Akdeniz havzasında yaşıyor olmanın bütün acı sonuçlarını yaşıyoruz. Cinsiyet eşitsizliğini ve eşitsizliğin somut hali kadına şiddeti yalnız mevzuattaki iyileştirmelerle durdurmak mümkün değil elbette. Eşitsizlik, toplumsal değişimle aşılabilir. Ancak caydırıcı kanunlar da toplumsal değişimi sağlayacak yollardan biri. Bu nedenle şiddeti nispeten azaltacak düzenlemeleri ve bunların uygulamalarını gözden geçirmekte fayda var. Bu konuda bize rehberlik edecek üç kaynak var: Türkiye nin imzacı olduğu İstanbul ve CEDAW1 Sözleşmeleri ile 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. Türkiye nin, bu sözleşmeler kapsamında, kadınları koruma, onlara yönelik şiddeti önleme, yargılama ve kadına şiddete ilişkin bütüncül politikalar üretme yükümlülükleri var2. Kanun hükmün- 1 Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi ya da CEDAW (İngilizce: Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women) 2 İstanbul Sözleşmesi Madde 12: Taraf devletler, kadınların aşağı bir cins olduğu veya erkekler ile kadınlar için alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan önyargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve her türlü uygulamaları yok etmek deki bu metinlerde devletin toplumsal eşitsizliği önleme yükümlülüğü tüm açıklığıyla ifade edilmişken, siyasilerin cinsiyetçi ve kadın düşmanı söylemleri ortada. Yargılama sürecinde de haksız tahrik, saygın tutum indirimleriyle kadın katillerinin ve tecavüzcülerinin adeta ödüllendirildiğine tanık oluyoruz. Şiddeti önleme yükümlülüğü olan devlet yetkilileri kadına şiddetin varlığını kabul etmeyip, birkaç münferit olaydan ibaret olduğunu ifade ediyorlar. Bu şartlarda kadına şiddetin varlığını görünür kılmak bile bir kazanım. Neyse ki kadın mücadelesinin gücü ve toplumsallaşmış talepleri sorunların örtülmesini önlüyor sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu inceleyecek olursak, bir önceki 4320 sayılı kanundan iki konuda ayrıldığını fark ediyoruz: Sadece meydana gelmiş şiddete ilişkin değil, şiddet uygulanmasının muhtemel olduğu hallerde de koruma tedbirlerinin uygulanabiliyor olması ve şiddetin tanımı sayılı Kanunda şiddet, kişiye, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar veren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış olarak tanımlanıyor sayılı Kanunda yalnızca eşler hakkında koruyucu ve önleyici tedbir kararı verilebiliyorken, yürürlükteki 6284 sayılı kanunun ikinci maddesinin birinci fıkrası (d) bendi sayesinde taraflar arasında evlilik birliği olup olmadığına bakılmaksızın koruyucu ve önleyici tedbir kararı verilebiliyor. Ancak bu kanun etkin bir şekilde uygulanmamaktadır yılında Çizim: Merve BAŞDOĞAN amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesi için gerekli tedbirleri alır. 2017/1 Hukuk Gündemi 29

30 öldürülen kadınların %5 i koruyucu tedbir kararı varken öldürüldü, %95 i için ise koruyucu tedbir kararı verildiği tespit edilemedi. Ne Yapmalı? Günün koşullarını değerlendirmek ve hareketin hattını da buna göre çizmek gerekiyor yılında 328 kadın, erkekler tarafından öldürüldü.3 OHAL döneminde kadın cinayetlerinin artış gösterdiğine, cinayetlerde ateşli silah kullanımının arttığına ve cinayetlerin giderek canileştiğine tanık olduk. Yaşam şeklimize müdahalenin, bu gerici ortamda tırmandığı ve şiddeti artırdığı su götürmez. Yükselen savaş iklimi ve şiddet ortamıyla doğru orantılı olarak kadın cinayetlerinin artış gösterdiğinin en büyük kanıtı ise yılları arasındaki kadın cinayeti verileri: Sorunlar bunlarla da bitmiyor. İşsiz ve yoksul kadınların sayısı erkeklere oranla daha yüksek. Kadınlar iş hayatına katıldıklarında erkeklerden farklı olarak mobing veya tacize maruz kalıyorlar. Mevcut Mecliste, öznesi olduğumuz meselelerde bile karar verebilmemiz mümkün değil. Kadın temsiliyeti için asgari %30 olarak belirlenen kadın kotasından bir hayli uzağız. 550 milletvekilinden sadece 81 i kadın. Bu da %14 oranını4 veriyor. Bu oran, kürsüleri ellerinden alınan kadın vekillerin saf dışı kalmasıyla daha da düşmüş durumda. Bu sebepler kadınların yalnız kendilerini doğrudan etkileyen gelişmelerle değil, emek ve demokrasi sorunlarıyla da ilgilenmesini mecbur kılıyor. Kadının parkta yürüyüşüne, şortla otobüse binmesine bile tahammül edemeyen, kız çocuğuna şehvet duyulabilir fetvası veren bir Orta Çağ zihniyetiyle karşı karşıyayız. Belediye eliyle dağıtılan bir kitap, kadınların mecbur kalmadıkça taksiye binmemesini öğütlüyor. Kadınların nasıl yaşayacağını, Şer-i Hukuka göre belirlemek isteyen bir 3 kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-2016-yili-raporu 4 milletvekillerimiz_sd.dagilim güruh var. IŞİD in köle pazarlarında satılan, bu zulümden kurtulduklarında ise siyah çarşafları çıkarıp, renkli elbiselerini giyen kadınlar; tehdit altında olan laikliğin, kadınların özgür yaşamaları için son derece hayati bir öneme sahip olduğunu gösteriyor. Bu nedenle yaşam şeklimize müdahalenin, baskının ve şiddetin arttığı bu ortamda, kadın mücadelesini laiklik üzerinden örmek de şart oldu. Kadınların yaşamını tehdit edenlere karşı birleşmek gerek, şartlar ne olursa olsun; çünkü sanıldığının aksine modern haklarımız tepside sunulmadı bize. Mücadeleler sonucu elde ettiğimiz somut kazanımlarımız da önümüzde duruyor. Çocukların istismarcısıyla evlenmesinin önünü açan önergeyi durdurmayı başardık. Tunus ta benzer şekilde, bir kız çocuğunun kendisine tecavüz eden erkekle evlendirilmesinin ardından büyüyen tepki, Tunus hükümetinin yasayı yeniden ele almasını sağladı. Brezilya genelinde gerçekleşen eylemlerin ertesinde senato, tecavüz çetelerine yönelik cezaları artıran ve tecavüz kayıtlarını suç kategorisine alan bir tasarıyı kabul etti. Arjantin de binlerce kişi, kadın cinayetlerine karşı Biri bile eksilmeyecek! diye haykırarak sokaklara döküldü. Tarihsel süreçte her baskı ve şiddet direnişi doğurdu, direnişler ise kazanımları. Kadın hareketinin yalnız Türkiye de değil, tüm dünyada yükseldiği bir sürece tanıklık ediyoruz. Sebebi ise otoriterleşen sistem ve bu sistemin beslediği şiddet vakaları. Kadınlar, ayak sesleri duyulan bu baskıcı rejimden en çok etkilenecek kesim olacaklarını öngörebiliyorlar. Bu eşikte, ya tarihte kadınların dişiyle tırnağıyla kazandığı haklara bir yenisini ekleyemeden hatta geriye giderek kadınların öldürüldüğüne, tekmelendiğine dair haberleri üzüntüyle izlemeye devam edeceğiz; ya da modern haklar, eşitlik ve emek yolunda tüm dünyanın kadınlarıyla, tüm dünyanın kadınları için mücadeleyi sürdüreceğiz; meydanlardan yükselen sesimizin dünyanın herhangi bir yerinde hakları için mücadele eden kadın kardeşlerimize ulaşacağına dair inançla. 30 Hukuk Gündemi 2017/1

31 6770 Sayılı Torba Kanunun Emeklilere Getirileri Hakkında Stj. Av. Gülizar YILDIZ Kişilerin, uyuşmazlıklarını yargıya götürürken adaletin sağlanacağına dair inancı olmalıdır. Adalete ulaşımda kişiye güven veren en önemli etkenlerden biri ise yargılamanın uzunluğudur. Belki de birkaç celsede çözülebilecek uyuşmazlığın aylar, yıllar sürmesi karşısında adalete güvenin sarsıldığı da herkesin malumudur. Uzayan yargılamalar bir noktadan sonra açık biçimde adil yargılanma hakkının ihlaline sebep olmaktadır. Diğer yandan bakılacak olursa, mahkemelerdeki iş yükü de yargılamanın uzun sürmesine sebep gösterilmektedir. Bahane midir, mazeret midir bilinmez, ancak ülkemizdeki yargı sisteminin hantallığı da su götürmez bir gerçektir. Bu sorunun açıklığı karşısında pek çok çözüm önerisi bulunmaktadır. Genel çerçeveli çözüm önerileri ile birlikte tek soruna yoğunlaşmış çözüm önerileri de mevcuttur. İstinaf kanun yolu, pek tabii doğru bulunmasa da, mahkemelerin özellikle temyiz mahkemelerinin iş yükünü azaltma amacı da taşımaktadır. Diğer yandan idare mahkemelerinde son zamanlarda ciddi iş yüküne sebep olmuş ve idari yargıyı hantallaştırmış bir sorun bulunmaktadır: Emekli ikramiyelerindeki otuz hizmet yılı sınırının kaldırılması sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu nun 89. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan verilecek emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla süreler ( ) dikkate alınmaz. şeklindeki düzenlemede yer alan otuz yıllık sınır, adalet ve hakkaniyete uygun olmadığı, sosyal güvenlik hakkına ve hukuk devleti ilkesine de aykırılık oluşturduğu gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından tarihli karar ile iptal edilmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi kararının yürürlük tarihi olan tarihinden sonra ilk defa aylık bağlananlara ödenecek emekli ikramiyesinde otuz 2017/1 Hukuk Gündemi 31

32 yıllık üst sınır aranmamış ve ilgililerin emekli ikramiyesine müstahak oldukları hizmet sürelerinin tamamına, her tam hizmet yılına karşılık emekli ikramiyesi ödenmeye başlanmıştır. Anayasa nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümeyeceği hükmü sebebiyle tarihinden önce aylık bağlananlara otuz fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi ödemesi yapılamamıştır. Anayasa Mahkemesi nin söz konusu iptal kararı sonrasında otuz yıl üstü hizmet süresi bulunan emekliler, ödenmeyen ikramiye farklarının ödenmesi için dava açmıştır. Dolayısıyla bu davalar idari yargıda ciddi iş yüküne sebep olmuş, bu davalarda SGK aleyhine sonuçların alınması üzerine ihtilafların önüne geçilmesi, faiz ve yargılama giderlerinin ödenmemesi amacıyla, geç de olsa, kanuni düzenleme yapılması hususunda adım atılmıştır. Zira uzun zamandır böyle bir düzenleme yapılmasının peşinde olan yasama bir yana, hâkimler de böyle bir düzenlemenin yapılmasını beklediğinden yargılamaları aylar sonrasına ertelemekteydi. Bahsedilen soruna çözüm için hazırlanan tasarı ise yine hukuk tekniğini alt üst etmesi sebebiyle çokça eleştirilmesine rağmen birbiriyle ilgisiz düzenlemelerin yer aldığı torba yasa ile gündeme gelmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nca hazırlanan Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunca kabul edilen hâli ile son maddesi yürürlük maddesi olmak üzere 6 maddeden oluşan bir torba kanun niteliğindedir. TBMM Genel Kurulu nda kabul edilip cumhurbaşkanınca onaylanan yasa, eklemeler halinde değişiklikler yapılarak 40 maddelik bir çuval kanun halini almıştır tarihinde kabul edilen 6770 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun tarihinde Resmi Gazete de yayımlanmıştır. Peki, söz konusu Kanunun yukarıda belirtilen sorun hakkında emeklilere sunduğu çözüm nedir: Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun un 1. maddesi ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu na Geçici madde 226 eklenerek düzenleme yoluna gidilmiştir. Buna göre bu maddenin yürürlüğe girme tarihinden önce, otuz yıldan fazla emekli ikramiyesine hak kazanacak hizmet süreleri bulunmasına rağmen otuz hizmet yılı üzerinden emekli ikramiyesi ödenenlere otuz yılı aşan her tam hizmet yılı için tahakkuk ettirilecek emekli ikramiyesinin, kendilerinin veya hak sahiplerinin maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde başvuruda bulunmaları şartıyla; TL ye kadar olan kısmı başvuru tarihinden itibaren üç ay, varsa kalan kısmı ise ilk ödeme tarihinden itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte takip eden yılın aynı ayı içinde ödenecektir. Maddenin yürürlük tarihinden önce başvuru yapıp dava açmamış, dava süresini kaçırmış olanların başvuruları, maddenin yürürlük tarihinde yapılmış sayılacaktır. Görülmekte olan davalarda ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar hak sahiplerine ödenecektir. Mahkemece bu maddenin yürürlük tarihinden önce açılmış davalarda, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilecektir. Ayrıca ilk derece mahkemelerinin vermiş oldukları karar hakkında SGK tarafından kanun yollarına başvurulamayacak, yapılan itiraz veya temyiz başvurularından da vazgeçmiş sayılacaktır. Sonuç olarak yayım tarihi itibariyle yürürlüğe giren bu düzenleme ile muradına erecek olan emekliler, gökten düşecek elmayı beklemekteler. İyimser olmakta fayda var denilebilir: Geç olsun da güç olmasın. Ancak ağaçtaki diğer elmalarımız umarız ki düşene kadar çürümezler. Zira haklar bakımından zaman oldukça kıymetli. 32 Hukuk Gündemi 2017/1

33 İflâsın Ertelenmesi Kararı Verilmesi Hâlinde İşçi Alacaklarının Durumu Stj. Av. Murat YILDIZ Geçmiş yıllarda ve içinde bulunduğumuz son dönemlerde ülkemizin ekonomik olarak güç durumda olduğu tartışmasız bir gerçektir. Yaşamış olduğumuz bu ekonomik sıkıntılar vatandaşların yanında ticari hayatı da fazlasıyla olumsuz etkilemektedir. Öyle ki, ülkemiz ekonomisini oluşturan çoğu ticari şirket ekonomik bunalım, ekonomideki istikrarsızlık ve benzeri birçok sebepten ötürü iflâsın eşiğine gelmekte ve bu durumdan kurtulma ümidiyle mahkemelerden iflâs erteleme talebinde bulunmaktadır. Bir ticari şirketin iflâsına karar verilebilmesinin ön şartı bu şirketin borca batık durumda olmasıdır. Ticari şirketin borca batık durumda olması, bünyesinde çalıştırdığı işçilerin durumunu da derinden etkilemektedir. 1 İşçilerin ücretlerinin yatırılmaması, fazla süreli çalıştırılması ve hatta işten çıkarılması, borca batık olma durumunda en çok rastlanan örneklerdendir. İflâs Kavramı İflâs, tacir ya da tacir statüsünde olan bir borçlunun haczedilebilir bütün mal varlığının paraya çevrilip ele geçen para ile tüm borçların ödenmesi amacıyla yapılan bir cebri icra yoludur. 2 İflâs kurumunda, bütün alacakların ödenmesi için, alacaklılar dâhil olmak üzere ilgili herhangi 1 OSKAY, M., KOÇAK, C., DEYNEKLİ, A. DOĞAN, A., İİK Şerhi 2 SAYHAN, İsmet, Borca Batıklık Sebebiyle İflâs ve İflâsın Ertelenmesi 2017/1 Hukuk Gündemi 33

34 bir kişinin iflâs talebinde bulunması yeterli olmakta, icra takibindeki gibi her alacaklının ayrı ayrı takip başlatmasına gerek bulunmamaktadır. Böylelikle borçlu aleyhine yapılan iflâs takibinin ve iflâs davasının sonucundan bütün alacaklılar yararlanmaktadır. Ancak sermaye şirketi ve kooperatif borca batık durumda ise bunları idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kişiler; tasfiye hâlinde ise tasfiye memuru veya bir alacaklı bunların iflâsını isteyebilir. Sermaye şirketini ve kooperatifi idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kişiler veya alacaklılardan biri şirket veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğunu gösteren bir iyileştirme projesi sunarak iflâsın ertelenmesini isteyebilir. 3 İflâsın Ertelenmesi Kavramı İflâsın ertelenmesi, bir sermaye şirketi veya kooperatifin iflâsını gerektiren aktiflerinin pasiflerini karşılayamaması hâlinde, Ticaret Mahkemesinin iflâs kararı vermeden önce, talep üzerine şirketin veya kooperatifin malî durumunun düzeltileceğini tespit etmesi hâlinde, şirket ya da kooperatifin iflâsı yönünde vereceği kararı vermeyerek, şirket veya kooperatifin malî durumunun düzeltilmesi için süre vermesini ifade eden bir müessesedir 4. (TK m. 377; İİK m. 179, 179/A ve 179/B) İflâsın ertelenmesi kararı verilmesinde amaç, borca batık hâlde olan şirketin malî durumunun bu hâlden kurtulacak kadar düzeltilmesini sağlamak ve derhâl iflâsa karar verilmesinin; alacaklılar, borçlu şirket ve diğer ilgililer bakımından sakıncalarını önlemek ve bilhassa da şirketin iflâstan kurtulması ya da borçlarının yüksek oranda ödenmesini sağlamaktır. Kanun koyucu iflâsın ertelenmesi müessesesi ile alacaklıların ve şirketin yararlarını da içerecek şekilde genel ve makroekonomik menfaatlerin korunmasını amaçlamaktadır. Yani iflâsın ertelenmesi ile çok sayıda şirketin borca batıklık ile karşı karşıya kaldığı durumlarda genel ekonomi ile işletme ekonomilerinin karşılıklı olarak birbirlerini olumsuz etkilememeleri amaçlanmış, 3 OSKAY, M., KOÇAK, C., DEYNEKLİ, A. DOĞAN, A., İİK Şerhi, s BÜRGİ, Art. 725, N. 18; Giroud, s. 105; Lanz, s.160; KURU, Sermaye Şirketleri, s.627; ÜSTÜNDAĞ, Günümüzde Yargı, s.18; ATALAY, iflâsın Ertelenmesi, s.50. bunun yanında şirketin faaliyetlerinin devamı ve artırılması, özellikle vergi başta olmak üzere kamu gelirlerinin devamı ve artması gibi kamu yararına dönük amaçlar öngörülmüştür Sayılı Türk Ticaret Kanunu m.377 uyarınca iflâsın ertelenmesi imkânı yalnızca tüzel kişilere ve sermaye şirketlerine tanınmıştır. Gerçek kişi tacirler iflâsın ertelenmesi yoluna başvuramamaktadırlar. Bu çerçevede iflâsın ertelenmesi müessesesine; Anonim Şirketler Limited Şirketler Kooperatifler Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit Şirketler başvurabilecektir. İşte bu noktada, iflâsın ertelenmesi kararı verilmesi hâlinde borca batık şirketlerin bünyesinde çalışanların haklarının ne olacağı sorusu gündeme gelmektedir. İflâsın Ertelenmesi Kararının İşçi Alacaklarına Etkisi İflâsın ertelenmesi kurumu yukarıda da açıklandığı üzere, borca batık durumda olan ancak mâli durumunun iyileştirilebileceği hususunda beklenti içerisinde olan sermaye şirketleri ve kooperatiflerin başvuracağı bir yoldur. Bir açıdan bakıldığında iflâsın ertelenmesi kurumunun yalnızca sermaye sahiplerine yani işverenlere yarar sağladığı kanısı oluşabilmektedir. Öte yandan bu durumda yalnızca işverenlerin lehine değil, işçilerin lehine de sonuç doğmaktadır. Şöyle ki, işverenin borca batıklık durumundan kurtulması hâlinde aksi bir durum gerçekleşmediği müddetçe dolaylı olarak işçilerin de iş hayatı ve geleceği garanti altına alınmaktadır Sayılı İcra İflâs Kanunu nun 179. maddesinin b bendindeki düzenleme uyarınca erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanun a göre yapılan takipler dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış olan takipler durur. Bu hükme iki istisna getirilmiştir. Bunlar, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip ve İcra İflâs Kanunu nun 206. maddesi uyarınca işçi alacakları için yapılacak haciz yoluyla takiptir maddede, Teminatlı olup da rehinle karşılanmamış olan veya 5 ATALAY, Oğuz, İflâsın Ertelenmesi, s Hukuk Gündemi 2017/1

35 teminatsız bulunan alacaklar masa mallarının satış tutarından, aşağıdaki sıra ile verilmek üzere kaydolunur: Birinci sıra: A) İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları denilmek suretiyle işçi alacaklarının iflâs erteleme durumunda güvence altına alınması sağlanmıştır. İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dâhil alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatı alacakları imtiyazlıdır. 6 İflâs tarihinden bir yıl önce doğmuş olan işçilik alacakları ise ayrıcalıklı değildir. Bu sebeple bir yıldan önce doğmuş olan işçilik alacaklarının dördüncü sıraya kaydedilmesi gerekmektedir. İşçi, iflâs tarihinden önce iş akdini feshetmişse, iflâs tarihinden geriye doğru bir yıllık sürenin başlangıcından işten ayrılma tarihine kadar olan süredeki ücret alacağı ayrıcalıklıdır. Söz konusu sürelerin hesaplanmasında iflâsın açılmasından önce mühlet de dahil olmak üzere geçirilen konkordato süresi, iflâsın ertelenmesi süresi ve alacak hakkında açılan davanın devam ettiği süre ile terekenin iflâs hükümlerine göre tasfiyesinde ölüm tarihinden tasfiye kararı verilene kadar geçen süreler dikkate alınmaz. Ayrıca her ne kadar kanun lafzında belirtilmiş olmasa da iş kazasından kaynaklanan manevi tazminat ve işçinin ölümü hâlinde yakınlarının hak 6 Yargıtay 12. H.D., tarihli 2011/5720 E. no lu kararı kazandığı destekten yoksun kalma tazminatı da İcra İflâs Kanunu nun 206. maddesinde öngörülen birinci sırada imtiyazlı alacaklardandır. 7 Tüm alacaklıların menfaati gözetilerek verilen iflâs erteleme kararının yanında, işletmenin faaliyetine devam etmesinde büyük yararı olan işçilerine takip yapma imkânı verilmesi, alacaklılar arasında göreceli bir eşitsizlik yarattığı gibi, erteleme kararının başarıya ulaşmaması hâlinde onlara zarar veren bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Ancak işçinin tek gelir ve geçim kaynağının ücret alacağı olduğu gerçeği göz önüne alındığı takdirde böyle bir istisnanın tanınmasının, -her ne kadar doktrinde karşıt görüşler olsa da- 8 gayet yerinde olduğu görülecektir. 9 KAYNAKÇA ATALAY, Oğuz, İflâsın Ertelenmesi, Bankacılar Dergisi, s.47, 2003 GÜNAY, Cevdet İlhan, İş Davaları, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016 KURU, Baki, İcra ve İflâs Hukuku, Legal Yayınları, İstanbul, 2016 OSKAY, Mustafa/ KOÇAK, Coşkun/ DEYNEKLİ, Adnan/ DOĞAN, Ayhan, İİK Şerhi, Ankara, 2007 ÖZTEK, Selçuk, İflâsın Ertelenmesi, Arıkan Yayınları, Ankara, 2007 SAYHAN, İsmet, Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerde Borca Batıklık Sebebiyle İflâs ve İflâsın Ertelenmesi SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2015 YILMAZ, Berna Burcu, İflasın Ertelenmesi Talebinde İyileştirme Projesi., Maliye Finans Yazıları, s.85, Yargıtay 19. H.D tarihli E/K: 9508/354 no lu kararı 8 ATALAY, Oğuz, İflâsın Ertelenmesi, Prof. Dr. Baki Kuru Armağan 9 ÖZTEK, Selçuk, İflâsın ertelenmesi 2017/1 Hukuk Gündemi 35

36 Bilirkişi Raporları Bilişim Suçlarında Delillerin Değerlendirilmesinde Sorunlar Stj Av. Burak ÇOĞALAN Teknolojiye, insanoğlunun hayatını her yönden kolaylaştıran ve gün geçtikçe insanların yaptığı işleri dahi yapar hale gelerek insanoğlunu yerini kaybetme korkusuna sevk eden, tabiri caizse evren demek doğru olacaktır. Bu evren, hayatımızın her alanında kullandığımız cihazlar ve o cihazların çalışmasını sağlayan entegre devrelerden ve kodsal yazılımlardan oluşan düzenden ibarettir. Bu düzen içerisinde bilişim, bilimin dayanağı olan ve insanların teknik, ekonomik ve toplumsal iletişimde kullandığı bilginin, düzenli ve akla uygun bir biçimde, özellikle bilgisayarlar ve benzeri elektronik aygıtlar aracılığıyla işlenmesini denetleyen ve inceleyen bilim dalının doğmasına ve gelişmesine vesile olmuştur. Bilişim dediğimiz bilim de kendi içerisinde temel de iki ana unsura ayrılmaktadır. Bunlar, kurumsal bilişim ve uygulamalı bilişimler dir. Bilişimle doğrudan ilgisi olan, ancak zamanla kendisini bilişimden ayıran ve ayrı bir bilim dalı haline gelmeyi başarmış olan Adli Bilişim de bu teknolojinin ve evrenin bir parçası konumundadır. Adli bilişim dediğimizdeyse, elektromanyetik ve elektro-optik ortamlarda muhafaza edilen veya bu ortamlarca iletilen ses, görüntü, veri, bilgi veya bunların birleşiminden oluşan her türlü bilişim nesnesinin, mahkemede sayısal delil niteliği taşıyacak şekilde tanımlanması, elde edilmesi, saklanması, incelenmesi ve mahkemeye sunulması çalışmalarının bütünü akla gelmektedir. Kendisini devamlı geliştirmekte ve yenilemekte olan bu yeni bilim dalı, beraberinde birtakım sorunları da hem yaşantımıza hem de hukukumuza getirmektedir. Bu sorunlardan en önemlisi teori ile pratik arasında vuku bulan uyuşmazlıklar ve bu uyuşmazlıkların temelinde yatan, yasadan kaynaklanan bilimsel temele iliştirildiğinde meydana gelen tezatlık ve yasanın uygulamada yetersiz kalmasından kaynaklanmaktadır. Türk hukukunda adli bilişimin incelenmesi yönünde Ceza Muhakemesi Kanununun 134. maddesi ile Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 17. maddesinde bulunan hükümler uygulanmaktadır. Yönetmeliğin 17. maddesi içerik olarak 36 Hukuk Gündemi 2017/1

37 CMK nin 134. maddesini tekrarlar nitelikte bulunduğundan dolayı yazımızda sadece ilgili yasa maddesi ele alınacaktır. Ceza Muhakemesi Kanunu m.134 uyarınca, adli bir vakada şüpheliyle ilgisi olduğu kanısına varılan veya şüpheliyle ilgisi olduğu sabit olan materyallerin ilgili makamlarca adli bilişim incelemesinden geçirilebilmesi için ilgili hâkim kararının olması gerekmektedir. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, adli bilişim incelemesinin yapılıp yapılmayacağına karar verecek ve bu konuda değerlendirmede bulunacak kişi hâkim olup, hâkim kararı olmaksızın hiçbir şekilde inceleme yapılamayacaktır. Ayrıca hâkim kovuşturma evresinde bu kararı re sen (kendiliğinden) verebileceği gibi, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının talebi üzerine de adli bilişim incelemesi kararını verebilir. Ancak yasa, aynı maddenin 1. fıkrasında başka surette delile elde etme imkânının bulunmaması halinde demek suretiyle hâkim ve Cumhuriyet savcısını kısıtlamış olup, adli bilişim incelemesine ancak en son delil elde etme yöntemi olarak başvurulabileceğini belirtmiştir. Yasa ile, bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesi yönünde karar verecek olan makama geniş çaplı bir arama yapabilme imkânı tanınmıştır. Lakin yasa koyucumuz, bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasını söyleyerek ve bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasını belirterek hem terminoloji hem de teknik açıdan hatalı davranmıştır. Yasanın telaffuz ettiği kütük, İngilizce bilişim terminolojisinde database olarak adlandırılan, Türkçeye veri tabanı olarak çevrilen, birbirleriyle ilişkili bilgilerin depolandığı alanlardır. Bilgisayar kayıtları ise, işletim sisteminin günlük olarak tarif edebileceğimiz ve yüzeysel olarak yaptığımız her türlü işlemi bilgisayarın veyahut cihazın kendince not etmesi işlemidir. Bu işlemler bazı programlar vasıtasıyla günlük veya aylık olarak silinebilmektedir. Fakat kayıtların bu şekilde silinmesi bilgisayardan tümüyle silinmesi veya kaybolması anlamına gelmez, bilgisayar hard disk i, yani sabit diskinde bu bilgileri barındırmaktadır, sadece verinin üstüne veri işleyerek eski veriyi görünmez hale getirir ve unutur. Yaşanmış olaylar ve geçmişimiz nasıl ki biz insanların hafızasından gitmiyor ve silinmiyor ise bilgisayarların sabit diskinde bu bilgiler gitmemekte ve silinmemektedir. Yasa, ilgili maddenin 2. fıkrasında ( ) şifrenin çözülmemesinden ( ) el konulabilir. demek suretiyle, şifre çözüldüğü takdirde bilgisayara ya da telefona el konulamayacağı gibi bir anlamın çıkarılabilmesine sebebiyet vermektedir. Oysa şifrenin çözülüp çözülmediğine bakılmaksızın, detaylı incelemenin gerektiği her hususta materyalin daha rahat incelenebilmesi için el konulup laboratuvar gibi daha donanımlı bir ortamda incelemenin yapılması, hatta inceleme sırasında Cumhuriyet savcısı ile müdafinin ve dilerse katılan vekilinin hazır bulunmasıyla bu işlemin gerçekleştirilmesi daha doğru ve yerinde bir yöntemdir. Çünkü bir bilgisayarda şifrenin var olup olmadığını dışarıdan bakarak anlamak imkânsızdır. Bu bakımdan bilgisayarın kesinlikle çalıştırılması gerekmektedir. Bir diğer husus ise, olay yerinde incelemeyi yapacak olan ekibin teknik donanımın yetersiz olabileceğidir. Bu yüzden incelemenin Cumhuriyet savcısının gözetimi altında, müdafinin ve dilerse katılan vekilinin de katılımıyla yapılması daha isabetli olacaktır. Olayın önemini tayin edecek ve laboratuvar incelemesinin gerekli olup olmadığının tespitini yapacak olan Cumhuriyet savcısı ile bu yönde incelemenin yapılıp yapılmayacağına karar verecek olan ilgili yargıç veya yargıçların yeterli düzeyde teknik bilgiye sahip olması gerekmektedir. Çünkü bazı durumlarda incelemenin yerinde yapılmasına dair karar verilmesi isabetli olabilecektir. Bu konuda verilebilecek en tipik örnek, büyük firmaların/şirketlerin veya kurumların sunucu bilgisayarları için yapılacak incelemelerdir. El konulup konulamayacağı yönünde 2017/1 Hukuk Gündemi 37

38 hâkimce değerlendirme yapılıp karar verilmesi ve gerekirse Cumhuriyet savcısından gelecek olan talebin doğru bir şekilde değerlendirilmiş olması gerekmektedir. Yine müdafinin de verilecek karar hakkında yeterli teknik bilgiye sahip olması da gerekmektedir. 2. fıkranın devamındaki Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, el konulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir. ifadesi, yasa koyucunun teknik bakımdan eksikliğini gösterir niteliktedir. Çünkü bilgisayar içerisinde suç niteliği taşıdığı düşünülen içerik veya içeriklerin bulunup bulunmadığının tespiti ancak laboratuvar incelemesi sonucunda yapılabilecektir. Aslında yasa koyucunun, adli bilişim incelemesinden geçecek olan materyalin bilirkişi incelemesinden daha hızlı geçmesini amaçladığı görülmektedir. Ülkemizdeki personel sayısı ve donanım eksikliği göz önüne alındığı zaman, bu durumun sanıldığı kadar kolay olmadığı hatta imkânsıza yakın nitelikte olduğu görülecektir. Bu durumda ya her avukat davasıyla ilgili bilirkişisini kendisi tayin edecek, yahut bilirkişilik müessesesi artırılacaktır. Tartışılan bir başka durum da ilgili suçtan farklı bir suçun konusunu teşkil eden aletin bilirkişiye verilmesinin doğurabileceği sıkıntılı sonuçlar hakkındadır. Burada da bilirkişilerin hukuki bilgilerinin eksikliğinden dolayı, ilgili suça ait delil olmadığı halde, sırf başka bir suçun konusunu oluşturduğu düşünülen bir içeriğin varlığından dolayı materyalin iadesinde şüpheliye, hatta üzerinden suçla ilgili şüphe kalkmış olan kişiye karşı ilgili suç kapsamında potansiyel suçlu gözüyle bakılmasına sebebiyet vermesi sorunu karşımıza çıkmaktadır. Bunun da çözümü, incelemeyi yapacak olan bilirkişilerin konu yönünden aydınlatılması ve onlara sadece suçla bağlantısı olabileceği düşünülen bulguları ortaya çıkarmaları gerektiğinin iyi bir şekilde anlatılmasıdır. Maddenin 3. fıkrasında Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine el koyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. denmektedir. Bu maddenin gerçek hayatta uygulanabilirliği yoktur. Bugün bile bir sim kartın, sabit diskin, taşınabilir belleğin vb. cihazların kapasitesi belli iken, devasa boyutlardaki verilerin yedeklenmesi nasıl mümkün olacaktır! Bunun gerçekleştirilebilmesi için adliyelerde veya incelemeyi yapacak olan kurum veya bilirkişilerde yeterli nitelikte donanım ve alet edevatın olması gerekmektedir. Maddenin 4. fıkrasında ( ) bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ( ) denmesine rağmen uygulamada, çıkarılan yedeğin şüpheli veya vekiline pek bilinmeyen.e01 dosya formatında verilmesi ve avukatın teknik bilgi eksikliği sebepleriyle.e01 formatındaki dosyayı açamamasından dolayı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bundan ötürü yedeklerin alınması işleminin iki ayrı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir: Adli amaçlı yedeğin adli amaca uygun formatta, öte yandan şüpheli veya vekiline verilecek yedeğin normal kullanıma uygun formatta alınması gerekmektedir. Yargıcın vereceği karar da bu doğrultuda olmalıdır. Maddenin 5. fıkrasındaki Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine el koymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan veriler kâğıda yazdırılarak, bu husus tutanağa kaydedilir ve ilgililer tarafından imza altına alınır. hükmünden yola çıkarak, misalen 3 terabaytlık bir bilginin milyarlarca sayfa kağıda dökülmesi gibi saçma bir durumun sırf yasa hükmü gereğince yerine getirilmesi gerekeceğinden, bu fıkranın varlığının akıl kârı olmadığı kanaatindeyim. Sonuç olarak CMK m.134 ün, her ne kadar kişi hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla getirilmiş bir madde olduğu söylense de, madde hükmünün hem koruma yönünden yetersiz, hem de bilimsel gerçeklikten uzak bir halde olduğu aşikârdır. 38 Hukuk Gündemi 2017/1

39 Tarihin Tozlu Sayfalarında Adalet Arayışı Stj. Av. Hatice Burcu AKAY Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç varır. Mirabeau Adaletin ne olduğu ve nasıl sağlanacağı insanlık tarihi boyunca tartışılan ama ortak bir kanıya varılamayan, asla eskimeyen sorulardır. Adalet genellikle hukuk kuralları ile ilişkilendirilir. Her toplumun düzenini sağlayan kuralları ve bu kuralların uygulayıcıları bulunur. Oluşturulan kurallar tüm insan hakları ve özgürlüklerini içerebilir, hatta bu toplumlar dünyanın en adil ve özgürlükçü yasalarına da sahip olabilir fakat yasaların adil olması tek başına yeterli olmayacaktır. Adaleti sadece bir toplumda yer alan hukuk kurallarına uygunluk olarak tanımlayamayız. Adalet bunların toplamından daha fazla, daha yüce bir değerdir. Yargıca gitmek salt bir şekilde adalete gitmek anlamına gelmez, size bunu kanıtlayacak iki örnekten bahsetmek istiyorum; kuralların adaleti sağlamaya yetmediği, gözlerin kör, kulakların sağır olduğu iki farklı hikâye. Birbirinden tamamen farklı, aynı zamanda bir o kadar da benzer iki dava: O.J Simpson Cinayet Davası ve George Stinney Davası 1994 yılında tüm deliller aleyhine olan O.J Simpson siyahi olması sayesinde beraat ederken, bundan elli yıl önce, 1944 yılında, aleyhinde hiçbir delil bulunamayan ve henüz 14 yaşında olan George Stinney sadece siyahi olmasından dolayı elektrikli sandalyeye gönderildi. Soğukkanlı bir katilin mükemmel sayılabilecek bir savunmayla ABD tarihinin en ünlü davasında aklanmasını ve 14 yaşında, 40 kg ağırlığındaki küçük bir çocuğun elektrikli sandalyede infaz edilmesini tüm dünya izledi. Bu iki davada savunma makamını birbirinden ayıran tek şey vardı: Güç. Ten rengi, küçük George u elektrikli sandalyeye gönderirken bundan elli yıl sonra O.J nin aklanmasını sağladı. Şimdi gelin bu hikayelere bir de yakından bakalım. O.J Simpson cinayet davası (resmi adıyla People of the State of California v. Orenthal James Simpson) Amerika nın en iyi futbolcularından biri olarak gösterilen ve döneminin en popüler isimlerinden biri olan O.J Simpson 1994 yılında Amerikan tarihinin en medyatik davalarından birine konu olmuştur. O.J Simpson, kendisinden 12 yaş küçük karısı Nicole Brown ve sevgilisi olduğu iddia edilen garson Ronald Lyle Goldman ı öldürdüğü iddiasıyla yargılanmıştır yılında San Francisco da doğan O.J Simpson ın çocukluğu yoksulluk ve sağlık sorunlarıyla geçmiştir. Annesinin zoruyla gittiği lisede tanıştığı futbolla ünlenerek Amerikan Ulusal Futbol Ligi nin en değerli oyuncularından birisi olmuştur. 11 yıllık başarılı futbol hayatının ardından spor yorumculuğu, aktörlük yapan O.J, Amerika nın en çok kazanan ve en popüler isimlerinden birisi olmuştur. Buraya kadar bir başarı öyküsü izlenimi veren O.J nin özel hayatı, kariyeri kadar parlak değildi. İkinci karısı olan Nicole Brown, O.J nin öfkesini kontrol edemediğini ve kendisine şiddet uyguladığını iddia ediyordu. Hatta Nicole 911 i arayarak yardım talebinde bulunmuş ve nihayet 1992 yılında yüklü bir tazminat alarak O.J den boşanmıştır. Boşanmak ne yazık ki Nicole için O.J den kurtulmak anlamına gelmiyordu. 13 Haziran 1994 sabahı Nicole Brown kendi evinin bahçesinde, sevgilisi olduğu iddia edilen Ronald Lyle Goldman ile birlikte vahşice 2017/1 Hukuk Gündemi 39

40 öldürülmüş olarak bulunur. Nicole un başı neredeyse vücudundan kopacak şekilde kesilmiş, Ronald Goldman ın bedeni ise yirmiden fazla bıçak darbesi ile bulunmuştur. Olay yerinde bulunan delillere dayanılarak O.J için yakalama kararı çıkartılır. O.J nin tarihe geçen kovalamaca sahnesi CNN tarafından canlı olarak yayımlanır ve sonunda yakalanan O.J tutuklanır. Tüm kanıtlar, cinayetleri O.J nin işlediğini göstermektedir. O.J nin aracında Nicole Brown ın ve Ronald Goldman ın kan izleri, olay yerinde O.J nin ayakkabısınınkine benzer izler ve davanın seyrini değiştirecek olan bir çift kanlı deri eldiven bulunur. Ayrıca olay yerinde O.J nin de kanı bulunur. Bununla birlikte yakalandığında elinde bir kesik mevcuttur ve O.J bu kesiği açıklayamamıştır. O.J nin dava dosyası sayfanın üzerindeydi. 8 aydan uzun süren davada O.J, kendilerine Dream Team diyen ve daha sonra hepsi milyoner olacak avukatlar ordusu tarafından savunuldu. Tüm deliller aleyhine olmasına rağmen O.J nin avukatları, cinayet davasını bir anda ırkçılık davasına dönüştürdü. Cinayetten hemen sonra dedektifler eski karısının ölümü ile igili bilgi almak için O.J nin konutuna gitmişlerdi. Dedektifler evin önünde bulunan beyaz Ford Branco nun içinde kan izlerine rastladılar. Bunun acil bir durum olduğunu düşünen dedektif Mark Fuhrman, arama emirleri bulunmamasına rağmen bahçeden içeri atlayarak O.J nin mülküne izinsiz girdi. Dedektif Fuhrman içeride O.J nin eski karısı ve sevgilisinin kanlarına rastladı. Cinayeti çözdüğünü düşünen Dedektif Fuhrman aslında davanın seyrini tamamen değiştiren büyük bir hata yapmıştı. Ayrıca O.J nin avukatları, Mark Fuhrman ın ırkçılıktan disiplin soruşturması geçirdiğini ve savunma sırasında zencileri aşağılayan nigger ifadesini defalarca kullandığı ses kayıtlarını ortaya çıkardılar. Çoğunluğu zenci olan jürinin bu iddialardan etkilenmemesi imkansızdı. Dava bir anda içinden çıkılmaz bir hal aldı. Haftalarca süren dava CNN kanalında canlı olarak yayımlandı. CNN gelirlerini ikiye katladı. Bir anda ırkçılık meselesine dönen dava ülkedeki zencilerle beyazlar arasındaki gerilimi tırmandırdı. Ülkede kargaşa çıkmasından korkan Başkan Bill Clinton bile bu davanın O.J Simpson ın beraati ile sonuçlanmasını istiyordu. Olay yerinde bulunan deri eldivenlerin mahkeme salonunda O.J ye denettirilmesi davanın kırılma noktası oldu. O.J nin avukatlarından biri deri eldivenlerin O.J nin eline uymaması halinde onun bırakılması gerektiğini söyledi. Bu savunma jüri üzerinde inanılmaz bir şekilde etkili oldu. Duruşma salonuna getirilen ve O.J ye denettirilen eldivenler O.J nin eline uymadı. Savcılığın iddiaları kamu nezdinde çökmüş oldu ve O.J jüri tarafından suçsuz bulundu. Ne yazık ki jürinin gözden kaçırdığı bir şey vardı; eldivenler deriydi ve ıslanınca çekmişlerdi. Bu durum, tecrübeli avukatları sayesinde O.J nin serbest kalmasını sağladı. O.J ceza davasından aklandı. Amerikan hukuk sistemine göre O.J nin artık bu davadan dolayı hapse girme ihtimali kalmamıştı. O.J Simpson ın beraat kararından 2 yıl sonra ölenlerin yakınları tarafından tazminat davası açıldı. Elde edilen yeni delillerle birlikte O.J ölümlerden sorumlu tutuldu ve yüklü bir miktar tazminat ödemeye mahkûm edildi. Ünlü futbolcu bu davanın sonucunda hapis yatmaktan kurtulsa da 10 yıl sonra silahlı saldırı suçundan dolayı tutuklandı ve 33 yıl hapis cezasına çarptırıldı. George Junius Stinney Jr. Davası Güney Carolina eyaletinin Alcolu kasabasında yaşayan Amerikalı bir siyahi olan George Junius Stinney Jr. (21 Ekim Haziran 1944) henüz 14 yaşında, 8 ve 11 yaşlarında iki küçük kız çocuğunu öldürmekle suçlanarak 20. yy da ABD de idam edilen en genç kişi oldu. Stinney davası 20. yy da Amerika da ırkçılığın en yoğun yaşandığı dönemde görülmüştür. 24 Şubat 1944 sabahı çiçek toplamak için bisikletleriyle dolaşmaya çıkan 11 yaşındaki Betty Juny Binnicker ve 8 yaşındaki Marry Emma Thames, George ve ablasıyla konuştuktan sonra Stinneylerin 40 Hukuk Gündemi 2017/1

41 mülkünün de yer aldığı siyahilerin tarafına geçtiler (Alcolu kasabası siyah ve beyazların yaşaması için ikiye bölünmüştü). Bu, 8 ve 11 yaşındaki iki küçük kızın son görülmesi oldu. Bu durum, cinayetle bağlantısı olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamayan Stinney in tutuklanması ve iki cinayetle suçlanması için yeterli görüldü, hem de başka bir şüpheli daha bulunmasına rağmen. George un tutuklanmasından sonra ailesine baskı yapıldı ve dava süresince George ailesi ile hiçbir şekilde görüştürülmedi. Linç edilme tehlikesi bulunduğu gerekçesiyle kasabanın elli mil uzağında yer alan bir hapishaneye yerleştirildi. ABD Anayasasının VI. Değişiklik i uyarınca bütün ceza davalarında müdafi hakkı tanınmış olsa da, George Stinney avukatı veya vasisi olmadan sorgulandı. Küçük George tüm dava sürecini tek başına geçirdi (Müdafi hakkı, 1963 Gideon v. Wainwright davasına kadar tam anlamıyla uygulanmamıştır). Tamamı beyazlardan oluşan jürinin seçimi bir gün sürdü. Ayrıca jüride ölen kızlardan birinin akrabası da yer almaktaydı. Davayı binden fazla kişi izlerken siyahilerin duruşma salonuna girmesine izin verilmemişti. Duruşma salonundaki tek siyahi George du. Cinayetleri işlediğine dair herhangi bir kanıt veya tıbbi rapor bulunmamasına rağmen ihtimaller üzerinden yargılama yapıldı. Stinney e atanan avukat hiçbir savunma yapmadı ve şahit çağırmadı. Sadece iki buçuk saat süren duruşmada jüri 10 dakikada kararını vererek Stinney i suçlu buldu ve elektrikli sandalyeye gönderilmesine karar verdi. Tarih: 16 Haziran 1944, saat: George Junius Stinney Jr., infazın gerçekleştirileceği yere götürülür cm boyunda ve 40 kg ağırlığındaki George o kadar küçüktü ki elektrik akımı küçük vücudundan geçerken yüzüne tam oturmayan maske yere düşmüş ve yüzünü tamamen açıkta bırakmıştır. Böylece George Junius Stinney Jr. cinayetlerin gerçekleşmesinden tam 83 gün sonra infaz edilmiş oldu. George un hikayesi, O.J ninki kadar heyecanlı ve uzun soluklu değildi. Onun davasından o zaman için dünyanın haberi yoktu. Onun yanında kimse yoktu, o tamamen yapayalnızdı. Tüm deliller aleyhine olan O.J gücünü ve parasını kullanarak beraat etmeyi başarırken, cinayetleri işlediğine dair en ufak bir belirti dahi bulunmayan George Stinney in hayatı elektrikli sandalyede son buldu. Derisinin rengi, davanın seyrini değiştirerek O.J nin aklanmasını sağlarken, George Stinney i infaza götürdü. Fakat gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardı ve hikayeler henüz sona ermemişti. Nicole Brown ve Ronald Lyle Goldman cinayetinden yaklaşık 20 yıl sonra, Mart 2016 da 1 cinayetlerin yaşandığı dönemde O.J Simpson ın oturduğu evin bahçesinde cinayet silahının tanımlarına uyan bir bıçak bulundu. ABD de uygulanan çifte yargılama yasağı gereği, silahlı soygun ve adam kaçırma suçlamalarından dolayı 33 yıl hapis cezasına çarptırılan ve Las Vegas ta hapis yatmakta olan Simpson, bu iki cinayetten dolayı tekrar yargılanamayacak, fakat ortaya çıkan bu durum gelecek yıl Simpson ın elde edeceği kefaletle serbest kalma hakkını etkileyecek gibi görünüyor. George Stinney davası ise 70 yıl sonra tekrar açıldı. Birkaç avukat ve tarihçinin öncülüğünde açılan davayı yeniden inceleyen yargıç Carmen Mullen, George Stinney in kız ve erkek kardeşlerinin aralarında bulunduğu tanıkların ifadelerine başvurarak George Junius Stinney Jr. u 17 Aralık 2014 te manevi olarak serbest bıraktı. Bu durum ne George u geri getirdi ne de yaşadığı acıları ortadan kaldırdı. Savunma avukatı Matt Burgess un yapılacak yargılamaya ilişkin açıklamasında, 70 yıl önce yapılan bir yanlışı düzeltmek ve fark yaratmak için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz ifadesini kullanması adaletsizlik hissinin kamusal bir rahatsızlığın var olduğunun göstergesidir. Tarihin tozlu sayfalarına karışan bu iki davanın tekrar gün yüzüne çıkması bu rahatsızlığın sonucudur. Yaşanan acılar, ölümler geçmişte kalmış olsa da bunlar toplumun vicdanında birer leke bırakır. Bu leke zamanla toplumu rahatsız eder ve geciken adaleti tesis etme dürtüsü ortaya çıkarır. Sonuç olarak geciken adalet de adaletsizliktir ve bunu değiştirme imkânımız yoktur. Bu noktada bize düşen görev, tarihi doğru okuyup yaşananlardan ders çıkarmak olmalıdır. Belki tarihi değiştimek elimizde olmayabilir, ama geleceği adalet üzerine kurmak tamamen bizim elimizde... 1 O.J. Simpson case: Questions, new twists after reports of knife discovery, CNN, /1 Hukuk Gündemi 41

42 Ankara nın Sırrı: Vüs at O. Bener Stj. Av. Emre Berkay KILIÇ Barış Bıçakçı, Sinek Isırıklarının Müellifi romanında Cemil in ağzından şunları söyler: Zaten bu dünyada çoğunluğu, herkesin kendisine hayran olduğunu düşünenler ile kimsenin kendisini sevmediğini düşünenler oluşturur, geri kalanlar ise Vüs at O. Bener okurudur. Edebiyatımızda hak ettiği değeri hiçbir zaman görmemiş yazarlardan biridir Vüs at O. Bener. Yazdıkları büyük kitleler tarafından okunmaz, ancak küçük, seçkin ve mutsuz bir azınlık tarafından bilinir, ilgiyle takip edilir. İsmi her zaman edebiyatımızın önemli isimleri arasında saygıyla ve sessizce anılmıştır. Tanzimat tan günümüze Türk öykücülüğünün kilometre taşlarından biri olarak kabul görür de Samsun da doğan Bener, Erzincan da başlayan eğitim hayatı boyunca pek çok okul dolaşmıştır. Bursa Işıklar Askeri Lisesi ni ve ardından Kara Harp Okulu nu birincilikle bitirir, orduda yüzbaşılığa kadar terfi eder. Dost ve Yaşamasız gibi ilk dönem öykülerini Etimesgut taki motorize askeri birlikte nöbetçi olduğu gecelerde yazmıştır. Demokrat Parti hükümetinin meclisten karar almadan Kore ye asker gönderdiği günlerde yaşanan oldu bittiye muhalefet edenlere, basına yansıyan savaş kayıplarını gündemden düşürmek için soruşturma başlatılır, hukuksuz tutuklamalar olur. Tutuklananlar arasında Vüs at O. Bener ile kardeşi Erhan Bener de vardır. Vüs at O. Bener, o günlerin siyasi ortamını, yaşadıklarını, hislerini Siyah-Beyaz isimli kitabında Adnan Cemgil ve Kore şehitleri anısına yayımlanan Cezaevi Günleri öyküsünde anlatmıştır. Üç aylık tutukluluğun ardından iki kardeş salıverilir. Yeniden orduya dönen Bener 1953 te Siirt te kıdemli yüzbaşı iken ordudan ayrılır. Aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesi ne kaydolur, bu kararı almasında kadı olan dedesi ve hukukçu dayısının etkisi büyüktür de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ni sene kaybetmeden bitirir, bir yıl sonra avukatlık ruhsatnamesini alır, Ticaret Bakanlığı nda raportör olarak çalışmaya başlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye si ve dünya siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan büyük çalkantılar yaşarken edebiyat da bu gelişmelerden nasibini almıştır. Türk edebiyatının mecrasını değiştirecek olan İkinci Yeni şairlerinin ve sonradan 50 Kuşağı olarak anılacak öykücülerin edebiyat dünyasında isimlerini duyurmaları bu döneme rastlar. Enis Batur un deyişi ile Asaf Halet Çelebi nin gözlük cebinden çıkan İkinci Yeni şiiri kaynağını Sait Faik in Alemdağ da Var Bir Yılan adlı öykü kitabından almıştır. 50 Kuşağı öykücüleri ise eserlerini Fransız varoluşçularının ürünleri üzerine inşa etmiştir. İkinci Yeni şiirini 50 Kuşağı öykücülüğü ile harmanlayan yazar, edebiyatımızda varoluşçu etkilerin görüldüğü ilk isimlerdendir. Öykülerinde ve yazdığı iki romanda görülen ironik üslüp, sarkastik anlatım ile tutkulu bir şekilde bireyi ve bütün açıklığıyla içinde bulunduğu toplumu anlatma çabasındadır. Ankara da yaşar Bener. Başkentin içinde edebiyatın başkentidir. Ellili yılların üretken ve canlı 42 Hukuk Gündemi 2017/1

43 sanat ortamında Vüs at O. Bener in evi, yolu bir şekilde Ankara ya düşmüş edebiyat heveslilerinin, şairlerin, yazarların, ressamların uğrak yeridir. Bener in ev sahipliğinde edebiyattan sinemaya, politikadan tiyatroya saatler süren tartışmalar yapılır, akşamdan sabaha sohbetler edilir. Konuklarının arasında Turgut Uyar, Sevgi Soysal, Erdal Öz, Bilge Karasu, bir dönem Ankara da avukatlık yapmış olan Cevdet Kudret Aksal gibi edebiyatımızın önemli kalemleri vardır. Bu sohbetlerin birine Ankara Etimesgut ta askerlik yapan Oğuz Atay da gelir. Bener ile Atay arasında yıllar sürecek bu dostluğa o yıllarda yine Ankara da bulunan şair Cevat Çapan aracılık etmiştir. 80 sonrası Türk edebiyatını derinden etkileyen Oğuz Atay ın Tutunayanlar isimli romandaki filozof Süleyman Kargı karakteri ile Vüs at O. Bener arasında benzerlikler dikkatli okurlar tarafından hemen fark edilir. Bürokrasi içerisinde geçen yıllar Vüs at O. Bener için verimli olmaz ile emekli olduğu 1978 yılları arasında yalnızca 1963 TDK Tiyatro Armağanı nı alan Ihlamur Ağacı isimli oyunu yazar. Suskunluk ve bekleyişle geçen uzun yıllar boyu Bener ismi unutulur okur tarafından, hakkında çıkan tek eleştiri ise 1977 yılında ABD de yayımlanır. Emekli olduktan sonra bir sendikanın avukatlığını yapmaya başlar Bener, böylece yazmaya daha fazla zaman ayırabilir yılında İpin Ucu isimli tiyatro oyunu ile Abdi İpekçi Tiyatro Armağanı nı alır. Kitaplaşması 1989 yılını bulan oyun sahnelenmek için 24 yıl gibi uzun bir süre bekler. Sedat Simavi Sokak ta kiraladığı bürosunda dört yılda tamamlayacağı, Buzul Çağının Virüsü adını vereceği romanı üzerinde çalışır. Roman 1984 yılında Adam Yayınları tarafından Oğuz Atay a ithafıyla yayımlanır. Geniş bir zaman dilimini parçalayıp bükerek başkarakter Osman Yaylagülü nün gözüyle anlatan Vüs at O. Bener, Türkiye nin yakın geçmişinin manzarasını kendine özgü üslubu ile çizer. Yazarın ilk öykülerinde görülen farklı üslup bu eserde daha da yetkinleşmiş, zor çözülebilen, kurgusu, karakterleri, anlatımı ile farklı, cüretkâr bir metin ortaya çıkmıştır. Post-modern edebiyatın Türkçedeki ilk örneklerinden olan Buzul Çağının Virüsü, eleştirmenler ve okurlar tarafından şaşkınlığa benzer bir heyecanla karşılanır. Buzul Çağının Virüsü sonrası yazar önceki kadar uzun olmayan bir sessizlik evresine daha girer ve ertesinde peşpeşe Bay Muannit Sahtegi nin Notları romanını ve Siyah-Beyaz (Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Ödülü ve Sedat Simavi Vakfı Ödülü) öykü kitabını yayımlar. İkinci romanı Bay Muannit Sahtegi nin Notları dikkatleri hemen üzerine çeker, otobiyografik özelliklerin soyut bir kurgu ile birleştirildiği, edebiyatımızda örneği olmayan, sarsıcı bir romandır. Bener ile Sahtegi biribirilerine o kadar benzer kişilerdir ki okur, romanın sayfaları devrildikçe Sahtegi nin Bener olduğunu düşünmeye başlar. Bürokraside geçen uzun yıllar, başarısız üç evlilik, emeklilik sonrası binbir zorlukla yapılmaya çalışılan avukatlık mesleği, sık sık alınan alkolü bırakma kararları Bener in hayatı ile Sahtegi nin kesişim noktalarına örnek olarak verilebilir yılında Manzumeler adını verdiği şiir kitabı yayımlanır. Kısa, yoğun ve özlü bir anlatımla ömrünün muhasebesini yapmaya girişmiştir Bener artık de yayımlanan Mızıkalı Yürüyüşü isimli öykü kitabını bir yıl sonra yayımlanan Kara Tren izler. Bu tarihten sonra yazarın hiç de iyi olmayan sağlığı yazmasına mani olmaya başlar, 2001 yılında basılan Kapan ismini verdiği öykü kitabı Bener in yayımlanan son eseri olur. Kalabalığın içinden seçtiği kişileri büyük bir özenle, hayatından damıttığı gerçeklikle hikâye eden yazar 2005 yılında TÜYAP Kitap Fuarı nın Onur Konuğu seçilir ancak ekim ayındaki fuara katılamadan 31 Mayıs tarihinde aramızdan ayrılır. İyi yazarların tümü anadillerinin içinde başka bir dil yaratırlar. der, Deleuze. Murat Yalçın ın tanımı ile yazarların yazarı olan Vüs at O. Bener, kendi dilini yaratmayı başarmış yazarlardan biridir. Yazmaya başladığı ilk öykülerden itibaren kendi dilini oluşturma çabası içine girmiştir, kelimelere alışıldık anlamlarının dışında yeni ve özel anlamlar yükler. Dilin olanaklarını zorlar, yeni anlatım teknikleri denemekten çekinmez. Zamanı yap boz gibi parçalarına ayırarak kullanır Bener, hatırlamak denen lanetten payına fazlası düşmüştür. Bir vakanüvis gibi günün siyasi olaylarını kara mizaha yakın bir anlatım ile trajik ve lirik geleneğe yaslanarak kayıt altına alır. Vüs at O. Bener in eserlerinden ve yaşamından sızan karanlık bugün hâlâ dünyamızı aydınlatmaya devam ediyor. 2017/1 Hukuk Gündemi 43

44 Hoşgörü Üzerine Stj. Av. Akay Dorukhan ŞİMŞEK İnsanoğlu nefes almaya başladığı andan itibaren faklı inanış, kültür ve yaşam tarzlarıyla çok sayıda medeniyet kurmuş, yok etmiş ve bugünlere gelmiştir. Ezelden başlayan ve ebediyen devam edecek olan bu süreçte insanlığın ortak mirası ve değerleri şekillenmiştir. Bizlere düşen ise bu kazanımları muhafaza edip daha da zenginleştirmek ve yarınlara da bu bilinci aşılamak olmalıdır. Bununla birlikte insanlık, tarih boyunca farklı medeniyetlerin muktedir olma çabalarına, sahip oldukları birikimleri yarınlara daha kuvvetli bir şekilde ulaştırabilme mücadelesine şahit olmuştur. Bu durum, pek hoşumuza gitmese de belki de evrenin en önemli kodlarından biri olan hükmetme arzusunun bir sonucudur. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz coğrafya da gerek şahıslar, gerek toplumlar, gerekse devletler aracılığıyla asırlar boyunca insanlığa kültürel ve bilimsel olarak son derece büyük katkılar sunmuş, insanlığın zihni ve fikri evrimine direkt etki etmiştir. Fazla derine inmeden, yalnızca yüzeysel olarak tarih sahnesini gözümüzün önüne getirdiğimizde dahi sözcüklerimin ne kadar sığ ve yetersiz olduğunu görebilirsiniz; ki zaten onlar birer methiye değil, aksine günümüzde insanlığın, özellikle içinde bulunduğumuz toprakların bu büyük mirası, kazanımları nasıl reddedercesine bir tavır içerisinde olabildiğine dair hayret ve utanç ifadeleridir. Peki niye duruyor artık bu değerler kara bulutların üzerinde, ne ara bıraktık duygularımızı materyalizmin soğuk, kibirli, bencil ama çekici kollarına? Sokrates indirmişti gökyüzünde duran felsefeyi yeryüzüne, sevgi ve hoşgörünün tanımını yeniden yapmıştı Celâleddîn-i Rûmî. Daha nice düşünürler bu topraklarda işlediler insanlığın ruhunu ilmek ilmek. Gelin bana eşlik edin, nerelerden nerelere gelmişiz bir bakalım, özümüzü arayalım. Hoşgörüyle başlamak sizce de en doğrusu değil mi? Etimolojinin derinlerine dalıp sizleri boğmak istememekle birlikte, bildiğiniz gibi oldukça farklı manalara sahip kelimeleri o kadar birbiriyle iç içe kullanıyoruz ki, zamanla sözcükler gerçek anlamlarını dahi kaybedebiliyorlar. Fakat biz, dilde yapmış olduğumuz bu tahrifatın farkında olmak bir yana, kelime dağarcığımızın geniş olduğunu sanıp böbürleniyoruz ne yazık ki. Hoşgörü, müsamaha, tolerans sözcüklerini sanırım hepimiz eş anlamlılarmış gibi birbirleri yerine kullanıyoruzdur ama literatürde aslında üçü de gerek mana, gerek köken, gerekse dilde bıraktığı tat açısından farklıdırlar. Müsamahanın yerini günümüzde hoşgörü almıştır. Müsamaha Arapça kökenli olup, hoşgörü Farsça kökenli bir kelimedir. Dilbilimciler ve edebiyatçılar arasında bu iki sözcüğün birbirini karşılayıp karşılamadıklarına dair tartışmalar oldukça akademik bir zemine taşındığı için kısaca hoşgörü ile tolerans arasındaki ilişkiye değinmekle yetinelim: Hoşgörü içten gelen, oldukça kalbi ve samimi bir hissin tezahürü iken, Fransızca kökenli olan tolerans ise bir tahammül, katlanma hali ve sabrın sonucudur. Saygı perspektifinden bakacak olursak da hoşgörü saygı duymayla, tolerans ise saygı göstermekle ilişkilidir. Sanırım sonuca ulaştık: Gördüğünüz gibi belki de tek ortak yanları etkiye tepki vermemeleridir. Saygı duyan kişi bunu zaten gösterir ancak saygı gösteren kişi saygı duymuyor olabilir. Toplum halinde yaşamanın gerektirdiği en önemli ihtiyaçlardan biri olan hoşgörü erdemine sahip olmamız gerekirken, bizse toleransı mumla arar olduk maalesef. Dikkat ederseniz eleştirilerim hoşgörü kültürümüze değil, mevcut hoşgörüsüzlüğümüzedir. Çünkü kültürümüz hoşgörünün kitabını yazmıştır desem sanırım hiç de abartmış olmam. Niye mi? 5. yüzyılın sonları yaklaşmıştır. Antikitenin klâsik medeniyetlerinin son varisi olan Batı Roma İmparatorluğu yıkılmış ve Avrupa için neredeyse bin yıl sürecek olan Orta Çağ başlamıştır. Bu süreçte doğudan Türk medeniyeti ve güneyden İslam medeniyeti Mezopotamya da buluşmuşlar, Anadolu topraklarının hamurunu yoğurmaya başlamışlardır. Unu sevgi, suyu hoşgörü olan bu hamur, insan ırkının kodlarını yeniden yazıyor, dünyaya yeni bir felsefe getiriyordu. Peki batı 44 Hukuk Gündemi 2017/1

45 modernizminin çoğu zaman oryantalizm yaftasıyla küçümsediği ama bizden çok daha fazla beslendiği bu felsefenin mütefekkirleri, mutasavvıfları ve filozofları kimlerdi ve nasıl seslenmişlerdi insanlığa kısaca bahsedelim. Konu hoşgörü olunca tabi, hepimizin aklına gelen ilk üç isim kuşkusuz, benim de muhteşem üçlü olarak ifade ettiğim, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Yunus Emre dir. Ayrıca Nasreddin Hoca, Şeyh Edebali, El-Cahîz, Pir Sultan Abdal, Yusuf Has Hacip, Ahmed Yesevî, Kâşgarlı Mahmud ve daha nice gönül insanlarını da atlamak mümkün değildir. Peki neydi bu insanların efsunu, neydi onları hâlâ yaşatan, UNESCO tarafından 1991 i Yunus, 2007 i Mevlana, 2008 i Kâşgarlı Mahmud, 2009 u Hacı Bektaş yılı olarak kabul ettiren unsur neydi? Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda, Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda. Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda, Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda. Hacı Bektaş bu dizeleri yazdığında 13. yüzyıl idi. Yesevîlik öğretilerini takip eden ve Horasan erenlerinden olan Hacı Bektaş, Bektaşilik tarikatının kurucusudur. Devrin önde gelen mutasavvıflarındandır ve mensubu olduğu Ahîlik Teşkilatı ile tıpkı Mevlânâ ve Yunus gibi Osmanlı Devleti nin kuruluş aşamasında toplumu derinden etkilemiş, Anadolu nun sosyolojik gelişimine büyük katkı sunmuştur. Geçmişte derviş ve erenlerin en önemli duraklarından biri olan Bektaşi Dergâhı Anadolu topraklarına hoşgörü tohumlarını ekmiştir. Ama ocaklarımızda artık fitne, gözyaşı ve kan kaynıyor. Küstürdük bülbülleri, şimdi kukumavların zamanı, dikenleri kaldı güllerimizin. Hırs ve kinle büyüdük, aşkın ne olduğunu bilenimiz var mı? Geçtim aslanla ceylanın dostluğunu, kardeşimle düşmanım topraklarımda. Ah etmemek mümkün mü halimize? Mümkün mü inanmak, bu topraklarda bir daha huzur içinde yaşayacağımıza? Ya da bugüne bakıp dünün yaşanmış olduğuna, aslanla ceylanın muhabbetle halleştiğine inanmak mümkün mü? Kan kokusunun yerini yasemin kokuları alır mı tekrar dersiniz? Birimizin karnı açken, diğerinin gözüne uyku girmediği günler gelir mi? İncinsen de incitme dersek Hacı Bektaş gibi, ilahi inançlarımızdan, milletlerimizden, ideolojilerimizden, felsefi inanışlarımızdan, kısacası kimliklerimizden arınarak önce insan olduğumuzu hatırlayabilirsek, bizi biz yapan ortak değerlerimizi 2017/1 Hukuk Gündemi 45

46 yüceltebilirsek, hor görmek yerine hoş görebilirsek insanı, ne mümkün değil ki yeryüzünde? Onu anlatmaya çalışmak okyanus içine bir kovayı daldırıp uzaklara taşıdıktan sonra alın okyanus budur! demeye benzer. O kovadaki su, evet, hem Mevlânâ dır hem de asla o değildir diyor Ahmet Kabaklı. Sanırım Mevlânâ yı anlatamamanın en efektif hali bu olsa gerek. Celâleddîn-i Rûmî öğretisi sadece Anadolu ve İslam coğrafyalarını değil, yeryüzündeki tüm semavi din ve birçok medeniyeti derinden sarsmıştır. Mevlevi Felsefesi o kadar etkili ve kapsayıcı ki günümüzde dahi sosyal bilimler alanında uluslararası birçok akademide Mesnevî si ders olarak okutulmaktadır. Nitekim, cenazesinde Müslüman lar kadar Musevi ler ve Hristiyan lar da bulunmuşlardır. O esnada çıkan bazı karışıklıklardan dolayı papaz ve kilise büyükleri Mevlânâ nın kendileri için önemini şöyle ifade etmişlerdir: Biz Musa nın ve İsa nın ve bütün peygamberlerin hakikatini onun açık sözlerinden anladık ve kendi kitaplarımızda okuduğumuz olgun peygamberlerin tabiat ve hareketini onda gördük. Siz müslümanlar, Mevlânâ yı devrin Muhammed i olarak tanıyorsanız, biz onu zamanın Musa sı ve İsa sı olarak biliyoruz. Mevlânâ yaşamı boyunca kibir, gurur ve nefreti yanına yaklaştırmamış, kâinatı kucaklayan hoşgörüsü ve insan sevgisi dil, din, ırk, mezhep ve sınıflar üzeri bir hal alarak tüm insanlığın dikkatini çekmiş ve herkes bir parça da olsa onda kendinden bir şeyler bulmuştur. Divan-ı Kebiri nde insanlara olan evrensel yaklaşımını şu şekilde dile getiriyor: Dünyada çeşitli diller, lügatler var, fakat hepsinin de anlamı birdir, çeşitli kaplara konan sular kaplar kırılınca birleşirler, bir su halinde akarlar. Evet, su burada insandır ve hepimiz kalıplarımızın içinde bambaşka şekillerde olsak da kabuklarımızdan çıkıp kimliklerimizi terk ettiğimiz anda hepimiz bir ve beraberiz. Yine Mevlânâ o hepimizin bildiği öğüdünde şöyle demektedir: Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol, Hoşgörürlükte deniz gibi ol, Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol! Erdemli bir insanın sahip olması gereken neredeyse tüm düsturları içinde barındıran bir öğüt değil mi? Peki insanlığın içinde bulunduğu mevcudiyet nedir? Merhamette bir mum, hoşgörürlükte bir damla dahi olamıyoruz. Ne olduğumuzu bilsek belki öyle görüneceğiz de ne olduğumuzu bile bilmiyoruz ki artık. Mevlânâ nın insan sevgisi ve hoşgörüyü temel alan bu enternasyonal felsefesi, sen bakmasını bil de dikende gül gör, dikensiz gülü herkes görür sözüyle içinde bulunduğumuz dünyaya okkalı bir tokat atmaktadır. Söz konusu kusur bulmak ise hepimiz yarışır derecedeyiz, lâkin kusur örtmekse mesele, işte o zaman vay halimize. Bir gün Mevlevi ve Bektaşi dergâhından iki derviş meşrep eren sohbet ederlerken Bektaşi merak eder sorar: Siz niye bu kadar bol giyinirsiniz? Mevlevi: Kusurları örtmek için. Peki, siz niye bu kadar dar giyinirsiniz? Bektaşi: Biz kusur görmeyiz ki. Bugün maalesef kan gölüne dönmüş, artık birbirimizi ayrıştıracak kriter kalmamış, hepimizin kendi alanlarına konsolide olduğu bu topraklardan geçti bu şahsiyetler ve öğretileri. İşte en çok da bunu almıyor havsalam. Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım, Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz. Anadolu nun yapısında bulunan hoşgörü refleksi tasavvufi anlayışla birleşmiş ve ardından Yunus ta adeta doruğa ulaşmıştır. Bu durum şiirlerinde de tüm aleniyetiyle karşımızda durmaktadır. 46 Hukuk Gündemi 2017/1

47 Yunus Emre nin bu hoşgörü yolundaki parolası ise sevelim, sevilelim olmuştur. Türk edebiyat ve düşünce tarihinin en önemli figürlerinden biri olan Yunus Emre, şiirlerinde, tıpkı yukarıda bahsettiğimiz kıymetli şahsiyetler gibi evrensel nitelikte tüm insanoğlunu kucaklayan sevgi, hoşgörü, barış gibi günümüzde maalesef fazlasıyla havada kalan bu mücerret kavramları tüm samimiyet ve sıcaklığıyla işlemiş, bu erdemleri de hayatı boyunca uygulamış ve karış karış gezerek Anadolu insanına da anlatmıştır. Elif okuduk ötürü, Pazar eyledik götürü, Yaratılanı hoş gör, Yaratandan ötürü. İsevilik öğretisi Sana bir kimse sille vurursa, öbür yüzünü çevir der, bunun Yunus taki karşılığı ise dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek sözleridir. Gördüğünüz gibi insanlığın ortak değerlerinin neler olduğu çok aşikârdır. Tek hususiyetimiz bu değerlerin yüceltilmesi olmalıdır. Yunus Emre hoşgörüyü hayatına hayat yapmıştır, dünya meselelerinin muhabbetle, sevgiyle, tanış olmayla, dinlemeyle ancak çözülebileceğini belirtmiş, kavga ve kinin müşküllükleri asla çözemeyeceğini savunmuştur. Hangi inanç, hangi ideoloji, hangi ırk bu evrensel felsefenin karşısında durabilir ki? Hoşgörünün yüzdeki tezahürünün tebessüm olduğunu söyler Yunus. Fakat biz, tebessüm şöyle dursun suratlarımıza bakmaktan hicap duyar olduk, gördüğümüzde yolumuzu değiştirdiğimiz nice dostlarımız yok mu hepimizin? Ama lafa geldiğinde mangalda kül bırakmamak da bizim işimizdir değil mi? Bir komünist için gülmek devrimci bir eylem iken, bir mütedeyyin için de sadakadır. Yahu bizleri birbirimize bağlayan bu kadar ortak payda varken, bir masanın etrafında çaylarımızı yudumlarken halleşmek için sayısız nedene sahipken nedir alıp veremediğimiz, kimden ne istiyoruz bu kadar, neyi paylaşamıyoruz, özümüze dönmek için daha neyi bekliyoruz? Aslında sıkı bir sistem eleştirisi için motivasyonumu buldum ama umarım başka sefere diyerek mevcut ekonomik ve sosyal sistemin bizleri duygularımızdan arındırdığı, sadece maddeyle varlığını sürdürebilen birer makinelere dönüştürdüğü, gıdalar gibi insanoğlunun da genetiğiyle oynandığı şeklinde bir girizgâh yaparak devamını sizlere bırakıyorum. Bahsetmiş olduğumuz zatlar ve öğretileri önce Anadolu yu sonra da tüm insanlığı derinden etkilerken, Osmanlı İmparatorluğu nun kurulması ve bir cihan devleti olmasında da başrol oynamıştır. Osman Bey e, hocası olan Edebali nin şu sözleri durumu fazlasıyla özetliyor: Ey Osmancık, beğsin, bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde, katlanma sende; bundan böyle yanılgı bize, hoş görme sana. İşte bu şuur Türklere tarihin en büyük medeniyetlerinden birini inşa ettirmiştir. Yine II. Mehmed in, Konstantinopolisi in düşmesi sonrası Bizans yurttaşları için Ben dahi kabul eyledim ki, kendilerinin ayinleri ve erkânları ne vechile olageldiyse, yine o üslup üzere adetlerin ve erkânların yerine getüreler hükmü asıl fethin ta kendisiydi belki de. Bir sonraki buluşmamızda Antik Yunan a uzanmak ve Avrupa yı Orta Çağ dan çıkarmak heyecanıyla hoşgörüyle kalın. 2017/1 Hukuk Gündemi 47

48 Bodrum Katından Yaşama Yolculuk: Didem Madak Stj. Av. Gizem ŞENER Yaşamak Duy beni lerimizin toplamı. Ne diye öğrenmiştik? Tüm canlılar doğar, büyür ve ölür. Ne kadar basit değil mi? Bir ömrü üç kelimede özetlemek, yaşamı üç kelimeye sığdırmak Hayır hayır! Bu kabul edilemez. Bütün öğretilerin affına sığınarak orta şekerli yeni bir cümle kuracak olursam yaşama dair: Tüm canlılar dünyayla merhabalaşır, devirdiği takvim yılları boyunca nefes aldığı her dakika duyun beni diye seslenir ve dünyayla vedalaşır. Demem o ki, insan anlaşılmak için yaşar. Kimileri yaşamın hakkını verir, kimileri kendini dahi anlayamadan göçer gider. Sizlerle yaşamın hakkını verebilmiş bir kadının Duy beni lerini paylaşmak istiyorum. Didem Madak 8 Nisan 1970 doğumlu şairimiz Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi nin ilk yılında felsefe öğrencisi olan eşiyle tanışıp evleniyor. Bu evlilikle birlikte hukuk eğitimini de bırakıyor. Genç yaşta yaptığı evlililiği kısa sürede nihayetleniyor. Şair bu ayrılığın ardından maddi imkansızlıklar sebebiyle bir bodrum katına yerleşip ilk şiir kitabı olan Grapon Kağıtları nı süsleyen şiirlerini burada kaleme alıyor. Biz okurları olarak o bodrum katına çok şey borçlu olduğumuzu şu satırları okuduktan sonra düşünmemek elde değil: Şimdi mucizevi bir yerdeyim Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burada Ve çok ağır ilerliyor Yüzümdeki çillerden başka İsyan eden biri yok hayatımda Madak şiir yazma serüveninin başlangıcını bir röportajında şöyle anlatıyor: İlkokuldaydık. Sınıfta durumu iyi olmayan bir çocuk vardı. Soğuk bir kış günü muziplik olsun diye diğer arkadaşlarım ve ben mataralarımızdaki suyu onun başından aşağıya döktük ve üşüdüğünü görünce gülmeye başladık. O sıra onunla göz göze geldim. Acıyla bakıyordu. Gözleri kocaman ve kapkaraydı. Benim şiirlerim bir çeşit o kocaman karalıklardan özür dileme. Kabul edelim ki yaşamak hiçbir canlı için beyaz bulutlar giymiş bir eylem değil. Bu yüzden hepimiz yaşamı katlanılabilir kılmak için çözümler üretiyoruz kendimizce. Gülmelerimiz, ağlamalarımız, sevmelerimiz, şarkılar söyleyip dualar etmelerimiz... hepsi tabiri caizse yaşamı yaşanabilir hale getirme çabamızın ürünleri. Madak ise yaşamın tehlikeli bir iş olduğunu söylerken onu eğlenceli hale getirmek için yazdığını belirtiyor. Bu dizeler onun hayatta kalabilme çabasının yansımalarıdır: İnanın kendimin Yokluğunda çok kitap okudum Bana birkaç hayati meseleyi ödünç ver kalbim Görüş günlerinde seninle konuşabilmem için Kalbim neden ben? Sırf sevinesin diye seni bir kere bile Elinden tutup parka götürmedim. Şairin bodrum katında kaleme aldığı şiirleri, kendisinin de şiirlerinde uzun siyah saçlı kız diye bahsettiği kardeşi Işıl tarafından yarışmaya yollanmış ve 2000 yılında Grapon Kağıtları, İnkılap Kitabevi ödülünü almıştır. Grapon Kağıtları adlı kitabını oluşturan şiirlerini yazdıktan sonra üç yıl boyunca iki şiir haricinde hiç şiir kaleme almayan Madak, o dönemde çok ah ettim. Ah denmez af denir derlerdi. Ahlar Ağacı okuyucularımdan af dilememin bir ürünüdür. demiştir. Bence Ahlar Ağacı 2002 yılında bütün ahlarımıza daha uzun ahlar ekleyebilmek için verilmiş bir soluktur. Hadi hep birlikte derin bir nefes alıp okuyalım: Bir zamanlar meydan okumak isterdim Kaç meydanını okudum da bu hayatın Yalnızca iki harfini öğrendim A H! 48 Hukuk Gündemi 2017/1

49 Bu üç yıl içerisinde Allah a daha çok yaklaştığını, bunun uhrevi duygulardan ziyade çaresizliğine açılan bir kapı olduğunu söyleyen Madak, aynı dönemde çıkan afla birlikte yarım bıraktığı hukuk eğitimini de tamamlamıştır. Madak ın şiirlerinde beni en çok büyüleyen kadına yaptığı kimi zaman hoyrat kimi zaman edalı dokunuşları oldu. Onun şiirlerinde kadınların birey olarak biz de varız nidaları arasında ama sandalyemi çekerseniz de fena olmaz bayım ikilemini görmüyorsunuz. O, var olmak için başka bir güce ihtiyaç olmayan kadın ruhunu şiirlerinde de en güzel şekilde yaşatıyor. Şairin şiirlerinde öne çıkan bir diğer başrol anne. Anne kavramının her birey için içerdiği süt kokulu anlamından ziyade şairin eserlerine bu denli yansımasının nedeni annesi Füsün Hanımı çok küçük yaştayken kaybetmiş olması sanırım. Bir göğse çok erken veda etmenin burukluğu başka nasıl anlatılabilirdi ki: Dünyaya bile bir dünya anne lazım Biri sen ol maviş anne biri ben Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da Birlikte gidelim maviş anne Didem Madak ı okurken bana sıra dışı gelen milyonlarca ayrıntının içinde okurken yüzümde bir tebessüm oluşturan 2005 yılında evlendiği eşi Timur Bey in Bursa Cezaevindeyken arkadaşlarıyla Didem Madak imzalı şiirleri okuyup tahliye edildikten sonra bir tesadüf eseri Didem Hanımla tanışıp evlenmesi oldu. Hayatların aşkta rastgelişi ne şapka çıkarılası öyle değil mi? 2007 yılında son şiir kitabı olan Pulbiber Mahallesini meydana getiren Madak kızı Füsun un doğumunun ardından hiç şiir yazmamış son şiiri 128 ile şiire veda etmiştir. Doğdum doğurdum Bir insan nasıl büyüyor gördüm Hayatta kalmak için Ve hayatta kalmanın yanında İnandım şiir bir gevezelikti Şimdi 128 harfli bir şiir var karnımda Satırlar artık bomboş İçimde durmadan bölünen şiirler Birlikte yok olacağımız şiirler Çok sevdiği ve erken vedalaşmak zorunda kaldığı annesiyle -belki de bunca sevmenin tesiriyle- aynı hastalığa, kansere yakalanıp 24 Temmuz 2011 de hayata gözlerini yuman şairin yazdığı bir mektupta kızına, Canım kızım cehaletimden şair oldum, annesizlikten. Sakın sen şair olma. diyen satırları bence sonsuza dek aynı sıcaklıkla yaşayacak satırlardır. Şimdi Didem Hanım la bir daha hiç okul çıkışı gibi kokmayacak şu dünyanın annesiz bir sokağında, kimsecikler tarafından sahiplenilmemiş bir masasında, hiç de güzel olmayan bir manzaraya karşı kahve içecek olsam kendisine Bütün duy benileriniz dünyama dokundu. Sonsuz teşekkürler. Tüm acılarınızın avuç içlerinden öperim. demek isterdim. Yaşamın hakkını verebilenlerden olabilmek, dokunduğumuz her yerde biraz kalabilmek dileğiye 2017/1 Hukuk Gündemi 49

50 Ahlak ve Ahlak Üzerine Stj. Av. Mehmet Burak DEMİR Dikkat! Hukuki değildir :) Neye göre ahlak? Kime göre ahlak? Ahlaki değerlerimizi nelere ve kimlere borçluyuz? Sadece toplumsal çatışmalara girmeme maksadıyla ve dışlanmamak için salt toplumsal ahlak değerlerini benimsemek mi, yoksa koca bir sıfırdan salt özgür bir istençle kendi başınıza yarattığınız ahlaki değerler mi? Ben açıklık getireyim. Toplumun benimsemiş olduğu ahlaki değerlere sıkı sıkıya bağlı insanlar genellikle psikolojik insanlardır. Küçük yaşlardan itibaren yetiştirilme şekli itibariyle kafalarına dayatılmış düşünce kalıplarından kurtulamayan kişilerdir bu insanlar. Yalnızca toplumun geneline uyum sağlamak maksadıyla güdülen bir ahlak anlayışı ne kadar etik ve kendi içerisinde ahlakidir, tartışılır. Ancak o kişi için bunun bir önemi yoktur. Önemli olan şey sadece dışsal anlamda aykırı gözükmemek, bu şekilde kolay uzlaşarak anlaşmaktır diyebilirim. Tabii ki de insan ilişkisinin özünde anlaşmak vardır, ancak bu anlaşmak kavramı her kişiye farklı bir ahlaki tavır takınarak gerçekleştirilmemelidir! Anlaşmak için anlaşmak da nedir böyle? Maalesef yine toplumumuzda birçok insan ilişkisi bu yöndedir. Pazarlama üzerine kurulu insan ilişkileri gittikçe artmakta ve böylece herkes herkesin ağzına çalacağı balı bulup müthiş bir iletişim kurma çabası içerisinde yaşamını devam ettirmekte birçok şahıs. Bunlar ne kadar ahlaki ve etik davranış şekilleridir. Psikolojik olarak incelemek gerekirse son derece sorunlu elbette. Ama kimin umurunda merak ediyorum. Davranışlarımızın ahlaki ve etik boyutu, görmüş olduğum kadarıyla pek de umurumuzda değil toplum olarak. Yeter ki çoğunluğa uyalım! Durduk yere icatlar çıkartmayalım! Evrim geriye gitmez, daima ileriye gider hocam! Yalnız üzülerek söylemek istiyorum, toplumumuzdaki ahlak anlayışı gittikçe geriye doğru evrim geçirmektedir. İşimize yarayacak insanla selamlaşıp, yaramayacak olduğunu düşündüğümüz insanların yüzüne bakmaz hale geldik, hem de bu kişiler arkadaşlarımız olmasına rağmen durum bu hale gelebiliyor. Yanından geçerken eskiden tanımış olduğumuz arkadaşlarımızdan öteye kafamızı aniden çevirir hale geldik. Göz göze gelip de selamlaşırız belki aman ha! Akıllı telefonlarımızda hepimiz şair, yazar olduk. Check-in, fotoğraf beğenmek çok sıradan şeyler haline geldi. Bir de o insanı görünce selam verme şerefine erişebilsek keşke! Alıntılar yaptığımız büyük adamları şekil olsun diye paylaşmasak da keşke, sevdiğimiz ilham aldığımız kişiler, rol modeli olarak gördüğümüz kişiler olduğu için paylaşsak keşke! Benimki yalnızca sitem, elbette hiçbirimiz kusursuz değiliz. Bunlar fikirlerim yalnızca Herkes kendi ahlakını sorgulamalı. Ahlak ne topluma göre, ne de bizim üzerimize dayatılmış düşüncelere göre oluşabilecek bir olgudur. Özgürsün değil mi? O zaman özgür gibi düşün, özgür gibi yaşa, korkmadan yaşa! Devrim önce bireyin kendi iç dünyasında başlar ve sonra topluma mâl olmakla başarıya ulaşır. Eğitimsiz bireylere bir noktada hak verilebilir ancak üniversite mezunu herkes birinci dereceden sınırsız olarak sorumludur kanımca ve bunun da farkında olmamak can sıkmıyor değil şahsım adına Teknoloji son derece hızlı ilerliyor, bilim gelişiyor. Ya düşüncelerimiz, önyargılarımız, insan ilişkilerimiz ne durumda? Bunları her birimiz sorgulamalıyız. Benimkisi biraz da sitem dolu cümleler İdeolojilerden, sorgulanmamış hayatlardan kurtulup gerçekten bulunduğumuz konumun, 21.yy ın hakkını vermeye çalışmaktır benim yolum. Düşüncelerimizi saygı çerçevesinde diyalektik bir ortamda sunup, duruşumuzdan, çizgimizden, benimsemiş olduğumuz ahlaki değerlerden, sırf çatışmamak adına veyahut arkadaş kazanıp kaybetmek endişesi olmadan, vazgeçmemektir benim yolum. Ha bu arada! Unutmayın sizi iki şey oluşturur: Tanımış olduğunuz kişiler ve okuduklarınız Saygılar 50 Hukuk Gündemi 2017/1

51 Toplumsal Yozlaşma ve Uzlaşma Stj. Av. Hasan ERÇELEBİ Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe sözlükte, yozlaşmak şöyle tanımlanıyor: Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, bozulmak, soysuzlaşmak, doğasındaki iyi nitelikleri sonradan yitirmek. Bir başka tanımda da bir şeyin, manevi anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmesi, bozulması, dejenere olması ve özünden uzaklaşması dır, denmektedir. Toplumları ayakta tutan, onların sürekliliğini sağlayan kültürleridir. Aynı zamanda, Kültür toplumlarının tanımlanmasını, birbirinden farklılaşmasını belirler. Kültürel değerler bir toplumu oluşturan insanlar için davranış kalıplarını oluşturur. İnsanlar zaman içinde yaşadığı toplumun kültürel değerlerine ve davranış kalıplarına uyum sağlarlar. Kültürel değerler zaman içerisinde değişirler, değişime uğrarlar. Bu değişim bazen içeriden, bazen dışarıdan gelen etkilerle olur. Kültürel değerlerdeki olumlu değişimler çağdaşlaşma, medenileşme olarak nitelendirilirken olumsuz yöndeki değişimlerde yozlaşma olarak nitelendirilmektedir. Kültürel değişikliklerin temelinde iki insani değer yatar. Birisi, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmayı içine alan insan sevgisine dayalı hümanist yaklaşım; diğeri de bireyselliğe, kıskançlığa dayalı bencil pragmatist yaklaşımdır. Toplumları yıkmak için önce onların kültürel değerlerini yozlaştırmak, var olan güzel davranışlarını unutturmak, dejenere etmek gerekir. Sabah evinden işine giden insanların, otobüs durağında, sokakta, karşılaştıkları komşularına, güler yüzle, hafif bir tebessümle günaydın demesi, akşam iş çıkışında, evine giden iş arkadaşlarına iyi akşamlar diye seslenmesi güzel bir davranış değil mi? Bu davranışları özlemedik mi? İnsanların yüzü gülmeyeli yıllar olmadı mı? Bugün çevremize baktığımızda güler yüzlü ne kadar insan görebiliyoruz? İnsanlarımız gergin, asık suratlı, 2017/1 Hukuk Gündemi 51

52 gözleri ışıldamıyor, endişeli, kuşkulu, geleceğe umutla, güvenle bakamıyor. Bu durum sağlıklı bir toplumsal yapıyı göstermiyor. Artık hepimiz hem bireysel hem de toplumsal bireysel değil, toplumsal travmalar yaşıyoruz. İnsanlarımız yaşadıkları mahallede, apartmanda komşuluk nedir bilmiyor. Hoşgörü, tolerans, sabır tamamen unutuldu. Çocuklar sokaklarda cıvıldaşarak oynayamıyor. Gençler geleceğe umutla ve güvenle bakamıyor. Yaşlılar mutlu ve huzurlu görünmüyorlar. Çalışmadan kazanmak, hak etmeden talep etmek, üretmeden tüketmek moda oldu. İnsanlarımız fitili çekilmiş el bombası gibi patlamaya hazır. Trafikte, toplu taşım araçlarında, alışveriş merkezlerinde, her yerde hatta kendi evinde aile bireyleriyle kavga etmeye, eşine çocuklarına sevgilisine şiddet uygulamaya hazır halde beklemektedir. Temelinde hoşgörüsüzlük, sevgisizlik, tahammülsüzlük olan bu olaylar toplumsal yozlaşmanın ürünü olarak yargıya taşınmaktadır. Asliye Ceza Mahkemelerinin yükünü artırmakta, zaman kaybına, gereksiz masrafa yol açmakta, mahkemeleri gereksiz olarak meşgul etmektedir. Örneğin, ödediği elektrik faturasını göstermedi diye eşine tokat atan kocadan, çocuğunun kulağını çeken babaya, balkondan yüksek sesle konuştuğu için komşusunu rahatsız eden, ya da iki çocuk top oynarken komşusunun bahçesine topu kaçırdı diye mahkemelik olan komşulardan staj süresinde çok karşılaştığımız gözlemlerimiz arasındadır. Ne oldu bize, biz bu kadar hoşgörüsüz, tahammülsüz, sevgisiz bir toplum değildik. Nazar mı değdi, ne oldu da bu kadar yozlaştık. 2 Aralık 2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı kanunda, Ceza Muhakemeleri Kanununda değişiklik getirilerek davacı ve davalılar arasındaki uzlaşmanın sınırları genişletilmiş üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar uzlaşma kapsamına alınmıştır. Kanunun amacı uzlaştırmaktır. Burada uzlaştırmacı olan hukukçuya düşen görev tarafları mümkün olduğunca uzlaştırmaya çalışmaktır. Aksi halde, uzlaşırsanız uzlaşın yoksa ben raporumu yazar Cumhuriyet Savcısına veririm derse olmaz. Kanunun muradından beklenen sonuç elde edilemez. Mahkemelerin yükü azalmaz, toplumsal barış sağlanmaz. Uzlaştırmacı taraflara uzlaşırlarsa ne kazanacaklar, uzlaşmazlarsa neleri kaybedeceklerini onların anlayacağı dilden anlatmalı, onları aydınlatmalıdır. Uzlaştırmacıların seçimi, eğitimi çok önemlidir. Onlara hukuk bilgisinin yanında, pedagoji, felsefe, sosyoloji eğitimi de verilmelidir. Bunun yanında esas olan toplumun eğitimidir. Anaokulundan, üniversiteye kadar bütün eğitim kademelerinin ders programları, içerikleri gözden geçirilmeli, hoşgörüyü, insan sevgisini, yardımlaşmayı ön plana çıkaran aklın ve bilimin egemen olduğu bir eğitim sistemi kurmalıyız. Yitirdiğimiz olumlu kültürel değerlerimizi yeniden çağa uyarlayarak bulup yeni kuşaklara kazandırmalıyız. Bireyler arasında toplumsal uzlaşma kültürünü geliştirmeliyiz, yaygınlaştırmalıyız. Modern yaşamın olmazsa olmazı uzlaşmadır. Bu konuda başta siyasi liderler olmak üzere, basına, sivil toplum örgütlerine ve hepimize görev düşmektedir. İnsanlarımız birbirlerine bir yabancı gibi değil kırk yıllık dost gibi bakmalı, birbirlerine sabahları günaydın, akşamları iyi günler diyebilmelidir. 52 Hukuk Gündemi 2017/1

53 Hayati İnanç ile Röportaj Stj Av. Akay Dorukhan ŞİMŞEK Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 1961 yılında Denizli de doğdum. Avukatım. Lisansımı 1984 te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi nde tamamladım. İki çocuğum, üç torunum var, Ankara da ikamet ediyorum on üç-on dört yıldır. Meslekle irtibatım biraz sınırlı, çünkü başka bir alana yöneldim. Klasik Türk şiirini okumak, anlamak ve anlatmak, programlar yapmak artık hayat tarzım haline geldi. Fakat bazen ben bile hatırlamasam dahi avukatım neticede. Hukuk Fakültesi ni tercih etme sebebiniz neydi? Yine bir imkân olsa yine Hukuk Fakültesi ni tercih ederim, çok sevdiğim bir alan. Konusu insan olan çok geniş bir sahada imal-i fikir edebileceğiniz bir saha. Sosyal ilimlere ilgim devamlı olmuştur hep, puanım da buna yetti. Ben 1977 de girdim İstanbul Hukuk Fakültesi ne ve oldukça da doyurucu bir eğitim tarzı vardı. O zamanlar pek fark etmezdik ama şimdi ile mukayese edince görüyorum ki hayli ciddi, seviyeli bir hukuk eğitimi vardı işin doğrusu. Hiçbir zaman bu fakülteye niye girdim, şurayı tercih etseydim demedim, sevdiğim bir alan. Avukatlık mesleğini icra edersiniz etmezsiniz önemli değil ama hukuk nosyonuna sahip olmak yaygın söyleyişle, o mantığa sahip olmak her zaman yararlıdır, faydalıdır. Herkesin de bir miktar hukuk bilgisi edinmesinde fayda görülür. Kişi hiç alakasız gibi görünen bir sahada bulunsa da temel hukuk kavramlarıyla tanışık olmasında faydalar var. Fakülte hayatınızda ne tür faaliyetlerde bulundunuz? Derslerinizde başarılı mıydınız? Yok, çok başarılı olduğumu söyleyemem. Bir defa girdiğim sene e kadar olan 3 yıl Türkiye de fevkalade karışıklıkların yaşandığı, o zamanki deyişle anarşinin kol gezdiği yıllardı ve çok erken bir yaşta fakülteyi iktisap etmiştim. Hem anarşinin ürkütücü ortamı, hem yaşımın küçüklüğü beni biraz geri bıraktı, ailemin de arzusu bu oldu. Hatta bu üç yıl içinde bir yıl hiç gitmedim İstanbul a. Sonra 12 Eylül askeri darbesi vuku 2017/1 Hukuk Gündemi 53

54 bulup, ortalık süt liman olunca dört yılda bitirdim, 1984 te mezun oldum. İyi bir talebe değildim, fakat o yıllarda okulda ilerlemekten daha mühim bir işim, bir derdim vardı. Fikren epey zora girmiştim ve kendime bir yol, bir liman arıyordum. Bu iki yılın tamamı nerdeyse buna gitmiştir. Buldum rahatladım, ferahladım, nefes aldım. Talebeyken de evlendim. Üç yıl evli olarak okumak durumunda kaldım, mezun olurken bir yaşında çocuk babasıydım. Hem İstanbul da olmak hem de hukuk tahsili yapmış olmak benim için hiç keşke demediğim iki husustur. İstanbul da bulunmak, ikinci bir fakülte bitirmek kadar insana birikim sağlıyor. Hem âlim hem zalim olmak için İstanbul dan âlâ yer bulunmaz. Biz İstanbul a pek de iyi davranmıyoruz. Emanet-i muhafazada pek başarılı değiliz ama İstanbul her şeye rağmen İstanbul. Bize rağmen İstanbul Mezun olduktan sonra kendi memleketimde avukatlığa başladım, yedi sene kadar mesleği icra ettim, sonra tamamen meslekten ayrılarak İstanbul a döndüm ve idealimi, hayat tarzımı takip ederek o yönde çalışmaya, meslekten tamamen uzak olarak yaşamaya başladım. On bir yıl da öyle geçtikten sonra tekrar mesleğe dönüp, Ankara ya gelerek büro açtıksa da yine de meslekle alakam epey sınırlı, mesafeli. Çok fazla iş almıyor, alamıyorum. Benim derdim var, işim var, keyfim yerinde klasik şiirle meşgul olmak bana yetiyor. Mesleği icra ettiğiniz dönemi değerlendirir misiniz? Daha çok hangi alanlarda çalıştınız? Ceza Hukuku nu çok severdim. Taşradaydım, 2500 nüfuslu bir ilçe benim memleketim. Orada seçim şansınız yok, ihtisaslaşma gibi bir imkânınız yok. Köy bakkalı gibisinizdir, her şey satmak zorundasınızdır. Ancak buna rağmen benim daha bir ilgiyle takip ettiğim alan Ceza Hukuku idi. Epey de şanlı ceza davalarında, sansasyonel ceza davalarında görev aldım. Hatırı sayılır başarılarım oldu, talihim yaver gitti, iyi çalıştım ve bugün tatlı hatırladığım sonuçlar elde ettim. Şunu gördüm: Sadece o anın şartlarını gözeterek, elde edeceği maddi kazanca odaklanıp, kendini haklı çıkaracak birtakım gündelik mazeretlere sığınıp, doğru yoldan ayrılırsa insan, çok şey kaybeder, çok pişman olur. Mesleğimiz biraz sabrı, biraz kararlılığı gerektiriyor. Dürüst olan, doğru davranan, güven telkin eden bir avukat, belki geç kazanır ama doğru kazanır. Bir defa gönülleri kazanır, itimat kazanır, en mühimi de budur. Netice itibariyle ele geçen para bir gün biter, parasını alıp götüren görmedim hiç, buna bakmak insanı çok hafifleten bir şey. İnsan doğruyu, doğruluğu öncelemeli, kazanç daha sonra arkasından gelir. Böyle, bir anda fırlayıp gitmek, fişek gibi yükselmek yok! Uluv istersen ol fevvare-i ab ateşin olma, Fişek nabut olur şiddetle balayı soğudundan. Gayet kolaylaştırarak ifade edeyim: Yükselmek isteyen kişiye nasihat ediyor, yol gösteriyor. İki türlü yükseliş vardır: Biri suyun çıkışı, biri de ateşin çıkışı. Ateş gösterişli bir şekilde çıkar, çok yükseğe çıkar, ani çıkar ve fakat derhal söner, düşer kaybolur, fişeği arasan dahi bulamazsın, anlık bir yükseliştir. Halbuki su ağır ağır fıskiyeden çıkar, latif bir şekilde çıkar, az yükselir, geri döner, yine latif bir görüntü, güzellik hâsıl olur, serindir, faydalıdır. Ayarlı hareket et, ateş gibi olma, su gibi ol diyor. İşte bu bir hayat tarzı, bir düstur olarak hatırlarda tutulmalıdır. Boşanma davalarına da bakar mıydınız? Çok. Taşradayım. Gelenlerin çoğu tanıdık, konu komşu olur. Yarısı genç, çocukları var. Boşanayım diye bir öfkeyle gelmişler, ama mümkün oldukça barıştırırdım. Senin gibi avukat mı olur derlerdi bana. Çok olmuştur öyle boşanmak için gelip, benim barıştırıp gönderdiğim. Büyük yerde olsaydım da muhtemelen benzer şekilde davranırdım. Bir hukukçunun şunu mutlaka vicdanına kazıması lazım: Es sulhu seyyidul ahkâm. Sulh hükümlerin efendisidir. En güzel hüküm sulhtur. Buna su kadar ihtiyacımız var bütün toplum olarak. Bunu hayatımızın bütün safahatında, aile ilişkilerimizde, ticari ilişkilerde, siyasi ilişkilerde hâkim kılma ihtiyacımız var. En büyük görev hukukçulara düşüyor. Hâkim dosyaya bakarken de böyle bakabilmeli ki buna mevzuat müsaade eder. Mahkemeye geldi diye illa insanları birbirine çarpmak gerekmez, sulh yolu açıktır. Böyle bir fırsatı bulduğu zaman hâkim de derhal inisiyatif alıp ortamı hazırlamalı ve bilgilendirmeli. Rüzgâr varken yelken açılmaz derler. Elbette kolay değil ama bir an gelir bir yerde mutabakat sağlarsınız. 54 Hukuk Gündemi 2017/1

55 (İç çekerek) Adliyelerin durumu cidden hüzün verici boyutlara ulaştı. Şöyle bir baktığınız zaman yirmi milyon küsur dava ve takip var derdest. İnsanımızın üçte biri diğer üçte biriyle kavgalı demektir bu. Hiç hoşnut olunacak, beğenilecek bir şey değil. Büyük adliye binaları yapıyor olmak övünç vesilesi değildir, yokluğudur ideal olan. Dövüşürüz, kavga ederiz, yeneriz ama iki testiyi birbirine çarptığın zaman biri kırılır biri de zedelenir, kâr eden olmaz. Hâlbuki sulhte öyle değil; karşılığında ne verirsen ver, sulhun şartı olarak neden vazgeçmiş olursan ol, son tahlilde dava ediyor olmaktan da kârlıdır. Babamdan nasihat almıştım: Kazanacaksan dost kazan, düşmanı anan da doğurur. Düşman kazanmak marifet değil. Mümkün mertebe sulhe bağlamayı hep tercih ederim yapabildiğim ölçüde. Bu tabii avukatlık mesleğinde başarıya işaret etmiyor genel kabule göre. Ama bu beni bağlamaz, beni etkilemez. Bu anlamda başarılı olduğumu düşünüyorum. Son tahlilde insanlar güven besliyorlar. Aynı insan yarın sulh ile falan ilgisi olmayan çok ciddi bir işi olur sana gelir, sen kazanırsın yani sonuçta. Ama işte yiğidin namı yavaş yürür derler. Bu zorlu bir yoldur, fakat emin bir yoldur. Yine Nabi den bir beyitle meseleye vuzuh kazandıralım: İstemezsen âteş-i fitneyle sûz-i âlemi Çakma halkı birbirine seng ile ahen gibi (Fitne ateşi ile dünyanın senin yüzünden yanmasını istemezsen, taş ile demir gibi insanları birbirine çakma.) Duruşmalarda tatlı dilinizin faydasını hiç gördünüz mü? Her zaman. Keşke herkes tatlı dilli olduğumu düşünse. Bu son derece mühim bir ilke. Asrın silahı güler yüzdür, tatlı dildir. Sert başladığınız zaman söze, kırıcı olduğunuz zaman kavgaları tahrik edersiniz. O da size sert söyler, çatışırsınız. Ne oldu? Biri öldü, biri yaralandı, dava bitti. Asıl kazanılan, dava kavgayı çıkarmamaktır! Söz var iş bitirir Söz var baş yitirir. Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı, Söz ola ağulu aşı, Bal ile yağ ede bir söz. Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini, Bu cihan cehennemini, Sekiz uçmağ ede bir söz. Mesleği niye bıraktınız? Bıraktım denemez, yine avukatım. Bu sıfatımı elimden alan yok. Ama daha faydalı olabileceğimi gördüğüm bir saha oldu. Daha mütevazı belki gelir seviyesi ama önemli değil bu. Genç yaşta farklı bir şey gördüm. Klasik edebiyatımızın zenginliğini gördüm. Oradan insanlara çok tatlı, güzel mesajların ulaştırılabileceğini gördüm. Önce kendim keyfettim, neşelendim, sonra baktım, (gülerek) yüksek sesle okuyunca dinleyeni de oluyor, iyi de geliyor insanımıza. Bu kararınızdan sonra çevrenizden bir tepki aldınız mı? Yok yok. Devrim yapmıyorum ki reaksiyonla karşılaşayım. Aile efradım kendilerini ihmal ettiğimden bahisle son derece haklı olarak bazen sitem ederler, normaldir. Hakikaten çok ihmale uğruyorlar. Ama ne yaparsınız? Bir derdin dertlisi olduğunuz zaman bir şeyler feda ediyorsunuz, bu elinizde değil. Bizi de hatırla dedikleri olur bazen ev ahalisinin. Geçen oğlum, Babam konferanslar için ayrılıyor evden, seyahate gidiyor. Kendisinden aile olarak konferans talep ediyoruz. Parası neyse ödeyelim, şartları hazırlayalım. diyerek sitem etti. Haklı tabii. Edebiyata olan bağlılığınızın sebebi nedir? Ne zaman başladı bu tutku? İlkokulu bitirir bitirmez karşılaştığım Kur an-ı Kerim kursundaki hocam sayesinde Arapça ve Farsça kökenli Türkçeye girmiş kelimeleri yakaladım. Bir tespitim oldu. Arap harfleriyle okuma yazmayı öğrenmenin bize anlatıldığı gibi aylarca yıllarca sürmediğini, bunun bir kuyruklu yalan olduğunu anladım. Niye bana yalan söyleniyor diye sordum kendime ve edebiyatımıza yöneldim. Kırk yıldan beri gördüğüm örnekler de beni doğruluyor. Çok yalan söylenmiş, halen söylenmektedir. Yalandan da korkarım azizim. Öyle derdi Ahmet Kaya, Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar. Biz bulunduğumuz coğrafyada üç yıl beş yıllık değil, dokuz yüz küsur yıllık bir geçmişe 2017/1 Hukuk Gündemi 55

56 sahibiz. Bu medeniyetin unsurlarına yabancı olma lüksümüz yok. Bu bize kaybettirir. İşte edebiyatımız o noktada bana rehberlik ediyor. Bunu erken fark ettim ve peşine düştüm. Can Veren Pervaneler sizinle bütünleşti artık. Neden Can Veren Pervaneler? Var mıdır bir manası? Tabii. Klasik edebiyatımızda hakiki aşkı anlatan metafor pervanedir. Mecazi aşkı bülbülle, gülle anlattığı gibi şairlerimiz, hakiki aşkı da pervaneyle anlatırlar. Pervane, mum etrafında dönerek can veren küçücük kelebeklerin adıdır; gözünüzle bile göremezsiniz, çok küçüktürler, muma aşıktırlar. Sevgililerin etrafında döne döne aşkları arttıkça yaklaşırlar, iyice yaklaşırlar, ateşe temas ederler ve külleri mumun dibine düşüverir. Şair de aşkın izini ancak pervanenin küllerinden bulabilirsiniz diyerek bize yol gösterir. Hakiki aşkı, feragati, fedakârlığı temsil eden şeydir pervane. Can veriyor bak sesini dahi çıkarmıyor. Bülbülü azarlar şair: Niye bağırıyorsun feryat ediyorsun, hiçbir şey verdiğin de yok. Hâlbuki bak, pervane can veriyor ama senin gibi ses çıkarmıyor. Niyâzî-i Mısrî: Pervaneden al gizli sevda haberini sen diyor. Pervane onu temsil ediyor. Filozof Rıza Tevfik in bir şiirinde geçen bir mısra idi, biz oradan etkilendik, bize isim babası oldu o şiir: Bilmedim kim oldu bu hâle sebep, Ağladım ümidim hêba oldu hep, Bendeki sûz-i dil var mıdır acep, Tutuşup can veren pervanelerde. Hakiki aşkı remzettiği için kullandığımız bir ibaredir. Artık Can Veren Pervaneler markası bizi geçti. Beni tanımaz, onu tanır insanlar. Yaptığım programları, çıkardığım yayınları, her şeyi artık bu isim altında yürütüyorum. Biz gidersek Can Veren Pervaneler kalır dünyada diye iz bırakıp gitmeyi murat ediyoruz. Malûm, mesleğimiz sürekli okumayı ve okuduklarımızı aklımızda tutmayı gerektiriyor. Siz de çok iyi bir ezbercisiniz. Ezberlemek bir öğrenme yöntemi midir? Tavsiyeleriniz var mıdır bu konuda? Ezberi çok önemserim. İlkokulda önce kerrat cetvelini ezberledik. Çocuk ezberlerken bunun ne olduğunu bilmez, bilmesi de gerekmez. Alfabeyi ezberler, her şeyi ezberler Velhasıl ezberle başlar, sonra manalarını öğrenirsiniz. Ezbercilikten uzaklaştıran bir eğitim sisteminden geçtim herkes gibi ben de. Fakat ezberciliği hafife alırken bu mühim nükteyi gözden kaçırdılar. Manasını anlamadan lüzumsuz ezber yapmak iyi değil, ezberci olmayın çocuklar. Anladık da o dedikleri bu değil. Tersine hizmet ettirildi ve bizim kendimizle tanışmamız, medeniyetimizin kodlarını çözmemizin yolu kapandı. Yoksa ezber zihnin cilasıdır, çok yararlı olduğunu düşünürüm. Bu yaşımda dahi hep ezber yaparım hâlâ, bu sabah bile ezberim vardı yani. Ezber, zihnini zinde tutar insanın. Asrın hastalığı Alzheimer değil mi? Neden? Zihnimizi atıl bırakıyoruz çünkü. Egzersiz yapmayan kol adaleleri nasıl pörsürse zihin de öyledir, egzersiz yapmadıkça çabuk teslim oluyor. Bu da ancak bilgiyle, ezberle, sürekli öğrenmeyle canlı tutulacak bir şeydir ve esasen insanın üç türlü açlığı vardır. Midemizin açlığını bilmeyen yok. Kafa da acıkır, gönül de acıkır. Kafa bilgiyle, gönül sevgiyle doyar. Ezber işte o kafanın cilası, beyni sağlam tutmaya yarayan bir ilaçtır. Ezberi nasıl yapar, hafızayı nasıl güçlü tutar, insan onları merak etmeli. Yaşantımıza bunun uygulanması, lüzumsuz şeylere ilgi göstermemek biçiminde bir protesto şeklinde kendini göstermiştir. Herkese bunu tavsiye ederim. Günde iki tane televizyon dizisi seyreden insanımız her gün dört ila beş saatini televizyon karşısında atıl geçiriyor demektir. Beyni devreden çıkar, farkına varmaz yani. Af buyurun, giderek aptallaşıyoruz. Lüzumsuz ilgilere pabuç bırakmamayı tavsiye ederim gençlerimize. Takip edeceğimiz yolu tayin edeceğiz, hayatımıza biz yön vereceğiz ki bir başarı elde edilsin. Yoksa herkes gibi gelinir geçilir. Öyle de ölünüyor, böyle de ölünüyor, sayılı nefeslerimiz bir şekilde bitecek, ama unutulmamalıdır ki, herkes ölür de herkes yaşamaz. Avukatlığın bugün geldiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz? Maalesef birçok meslek gibi avukatlık da itibar kaybediyor. Fakat bu meslekte bir zaaf varsa bu cemiyetimizin hastalığıdır. Hepimizde var arıza. Mesleğimizin itibarını, güvenilirliğini biz tesis edeceğiz; mesleğin mensuplarına düşer bu. Kimseden himmet beklemenin âlemi yoktur. Zaferden 56 Hukuk Gündemi 2017/1

57 ümidin kes, gayriden imdat lâzımsa diyor şair. İhtiyaçtan çok fazla üniversite kurup, gereğinden çok fazla mezun verdiğimizden olsa gerek. Kalite ve kantite ters orantılıdır. Sayı arttıkça kalite düşer. Her sahada bu böyledir. Herkes kendi kararını kendi verecek. Gerçekten okumalı mıyım? Komşuya karşı hava atmak için okunuyor çoğu kere. Sözüm ona okunuyor, kimsenin okuduğu falan da yok. Avukatlarımızın da birçoğu maalesef ne yaptığını bilmiyor. Duruşmaya giriyor, çıkıyor ama haberi yok çoğu kez meseleden. Biraz ezbercilikten -bu manada ezbercilikten, bakın kötüsüne geldik şimdi- uzaklaşmak lazım. Sözcüklerle adeta dans eden biri olarak, geçmiş ve günümüzü düşünerek Türkçenin geldiği nokta nedir sizce? Türkçe konuşabiliyor muyuz? Yüz yıl önce sıradan bir liseden mezun olan delikanlıyı gözlerini bağlayıp Tahran a bıraksanız çat pat Farsçası ile; Bağdat a bıraksanız çat pat Arapçası ile herkesle dost olur idi ve o çocuk Batı dillerinden birini öğrenmek istediği zaman, bu kendisi için bir eğlenceden öte değildi, iki senede hangi Batı dili olursa olsun hallaç pamuğu gibi atardı, sayısız örneği var. Bugün ise Türkiye hudutlarının dışında meramını anlatabilecek bir lise değil, üniversite mezunu az bulunur. Yabancı dil öğrenme hususunda da hüzün verici bir başarısızlığın zebunuyuz toplum olarak. Fark, yüz yıl önceki Türkçenin bugünkü Türkçeye nispetle, mütevazı yaklaşımla, kavram ve gramer zenginliğiyle on kat güçlü olmasıdır. Kolay öğrenmesini sağlıyor insanın, lisan mantığı gelişmiş, diyalektiği kuvvetli olmasını sağlıyor. Bugün açık diye karşıladığımız fakat klasik Türkçede sayabilirsem, bariz, aşikâr, meftuh, müstehcen, vazıh, aleni gibi bir o kadar da sayamadığım sözcük var. Hepsinin yerine açık diyor olmamız lisandaki sefaletimize işaret eder. Gurur, kibir, şeref, haysiyet, izzet-i nefis, namus, iftihar kelimelerini unutup, hepsi yerine onur diyor; gam, gussa, kasvet, keder, melal, inkisar, ısdırap, hüzün, kahır, yeis, efkâr, tasa, dert, mihnet, elem kelimelerinin yerine stres diyor olmamız lisandaki zaafımızı bize apaçık gösterir. Lisan böyle zayıf olunca da tefekkür imkânı kalmıyor. Bu yüzden hukuk fakültelerimizden hukuk teknisyeni yetişiyor en iyi ihtimalle, hukukçu söz konusu bile değil. Hazin bir tablodur. Alarm çalmaktadır. Lisanı zayıflayanın hiçbir şeyi kalmaz. Lisan varlığın evidir. Biz kendi elimizle, devlet iradesiyle, devlet politikası olarak lisanımıza sabotaj yaptık, çok kötü bir iş yaptık. Bizim toparlanmamız lazım. Bunun başka çaresi yok. Herhangi bir dili de bunun yerine koyamayız yani. Maalesef geldiğimiz noktada meramını anlatamaz zavallılar haline geldik. Bu lisanla ne sosyal bir sahada başarılı bir lider yetişir, ne mütefekkir yetişir. Aman dikkat, hukukçu falan hak getire. Daha fazla karamsar tablo çizmek istemiyorum. Röportaja bir nokta koymak babında, klasik Türk şiirine aşık bir hukukçu olarak son sözlerinizi alabilir miyiz? Herhangi bir sistemin müdafii olmak yakışmaz bize. Biz adaleti müdafaa eder, adaletin tarafında oluruz. Bunu sağlayan her neyse makbul olan da odur. Üst değer adalettir. Devletin dini adalettir. Adaleti eğip bükmemek, çekiştirmemek, o konuda ciddiyetten taviz vermemek lazım. Kâdı ola da vâcı vü muhzır dâhi şâhid, Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet? (Davacı hâkim, mübaşir de şahit, oradan verilen hükme adalet denir mi?) 2017/1 Hukuk Gündemi 57

58 Yaşayacaklarım Yaşadıklarımın Güvencesinde Stj. Av. Osman EMİR İlk iş görüşmelerimin birindeyim. Emsalsiz tower ların arasından güç bela bulabiliyorum işyerini Gıcır gıcır siyah camlardan devasa bir bina. Karda yürümüştüm, ayakkabılarım ıslak ve kirli tabii. Yirminci kata çıkıyorum. Hoş geldiniz diyor sekreter hanım. Hoş görüyoruz. İlk deneyimim diyorum gülümseyerek. Çünkü beni kurtaracak tek şeyin tebessüm ve samimiyet olacağına inanıyorum. Çok iyi bir insan muhatabım. Tanışma ve muhabbetten sonra işi konuşuyoruz. Biz sizi arayacağız diyor hanımefendi, ama aramıyorlar tabii. Bir sonraki diyaloglarım için hazırlanıyorum. La oğlum, diyor arkadaşım, bu gibi görüşmelerde hep doğruları söylemene gerek yok!. Ama dürüst olmalıyız. diyorum, işsiz kalabilirsin. diyor Yaşamayan insan yazamaz. Yazabilmek için, hissettirebilmek, yaşatabilmek için, önce o duyguları yaşayabilmek gerekiyor. Samimiyetten uzak, sadece söylenmiş olması için sözcüklere dökülen şeyler ise okuyanda bir şeyler uyandırmaz. O halde diyebiliriz ki insan ya yaşadıklarını yazar veya yazarken yaşar. İlki kolay olanı, olanı duygularla birlikte sözcüklere büründürebilmek. Paylaşmak insanoğlunun doğasında bulunan bir durumdur. Bu husus birçok dışavurum araçlarıyla karşılanmaktadır. Söz, yazı, müzik, resim gibi vasıtalarsa bu duyguların yine birer yansıma araçlarıdır. Biz bu vasıtalardan yazıya dokunuyoruz. Bizi yazmaya -edebi veya şekli niteliği ne olursa olsun- sevk eden ne olabilir ki? Bir vakit bir yazara sormuşlardı: Sizce ben yazar olabilir miyim? Ve üstat özlü bir cevap vermişti. Olamayabiliyorsanız olmayın. Basit ve yalın bir cevap. Şayet yazma dürtüsü sizde yer edinmişse, bu duygu sizi durdurmaz ve bir şekilde paylaşmaya çalışırsınız. Zemin burada çok da önem arz etmiyor diyebiliriz Yani günlüğünüze gününüze dair bir şeyler karalamanız da, sizi çok etkileyen bir hadiseyi sosyal medya araçlarıyla paylaşmanız da belki en yakınınıza bile anlatmaya çekindiğiniz aşık olduğunuz kişiyi de yazı ile sunmaya, 58 Hukuk Gündemi 2017/1

59 kalıcılaştırmaya çalışmanız bu temeldedir diyebiliriz. Necati Cumalı bir sözünde: Öykülerimde, denemelerimde beni yazmaya iten yüreğimin taşmasıdır diyordu. O psişik durum sizi itekler ve eliniz kaleme tuşlara vs. yazıya dökecek bir şeye gidiverir... Kendinizi bir şekilde ifade etmeye çalışırsınız. Bak ben buradayım. Hani seninle karşılaşmıştık ya, bol üç noktalı cümleler kurup Hani gözlerime bakmıştın da yüreğim sıkışmıştı ya Hani ayrılırken acaba bir daha ne zaman görüşebiliriz, n olur en yakın bir zamanda tekrar görüşelim diyememiştim ya İşte bak, ben buradayım çırpınışlarımı gör gibi sözcüklerin hükmüne sığınmamız da bundandır. Bir aralık sanat için sanat, toplum için sanat gibi bir handikabı aşarak cümleler diyarında bulabilirsiniz kendinizi. Hüznündeyim günün Ah mihraklar, artık iç ya da dış hangisisiniz bilemiyorum ama ah mihraklar deyiverirsiniz Yüzünüz ağır yaralı arkadaşını ameliyathanenin önünde bekleyen bir dost gibi oluverir Hiç ümit yok mu? Bir ışık, bir çıkar yol? Anlatamazsınız kimseye yahut da anlatsanız da anlayamaz belki Ve yine sözcüklere sığınırsınız. En çok da al bayraklı tabutun başındaki yavrucağa üzüldüm. Ne gramer kuralları ne asonanslar ne seci gelir aklınıza, çünkü yüreğiniz taşmıştır artık ve yazıveriyorsunuz. Zemin önemli değil. Hani diyordu ya: Annem babam nerede? Belki de şehit kocasının tabutu başındaki bir anneye bu dünyada sorulacak en zor soru bu. Sonra hayat felsefesi ilişiyor göz ucuma şehit kocanın: Gök kubbede hoş bir seda bırakmak. Aslında söyleyiş tarzları, yolları, şekilleri, ifadeleri farklı olsa da herkesin idesi bu gibi Kubbede, gönülde, işyerinde, ardında kalan belki her yerde ve her şeyde iyi izlekler, unutulmayan yaşanmışlıklar bırakabilmek Böylece zaman çarpılmış atın son hayali gibi geçiverirken tezlik eylemini kelimelerime ne kadar çok iliştirdiğimi görüyorum. Akıcı bir anlatımı yakalayabilmenin ve edebi bir zevki tadabilmenin de üstesinden gelinmeli. Ve belki cümleleri okşayan, kaldırım taşları arasına düşürdüğü bozuk parasını çıkarabilmek için çaba sarf eden çocuklar kadar bile yorulmamalı. Yaşayacaklarım yaşadıklarımın güvencesinde yürüyorum. Bir şiir esiyor aklıma...dost omuz başlarını omuzlarının yanında duyup... yürekten gülerekten yürümek sonra diğerleri tabii. Akşam maden suyu alıyorum birkaç şişe, biraz ayran ve bir şişe şalgam. Ayaklarım kayıyor ve yorgunlukla yıkılıyorum yolun ortasına. Cam şişiler cam sesi çıkarıyor. Yakınımda duran kişi yardımını esirgiyor benden, bakmıyor bile. Düştüğüm yerden kalkabiliyorum. Yüzümde metroda boş yer bulmuş kişinin siması yer ediniyor. Hacı abi, rakı almadım, maden suyu var, diyorum, isterseniz bir tane ikram edeyim. Gülüyor, Yılbaşına hazırlık sandım. diyor. Yok, diyorum, bakın ayran vs. var. Keşke kalkmam için yardım etseydiniz. diyorum utanarak. Bir başka iş hayali umarak evime geliyorum. Sözcükler bana teslim ben onlara meyilli. Diyorum ki yaşamayan insan yazamaz. Ya yaşadıklarını yazacaksın ya da yazarken yaşayacaksın. 2017/1 Hukuk Gündemi 59

60 Adliyeler ve Sarayları Stj. Av. Ömer Faruk YAZMACI Ne sağcıyım ne solcu Sadece evdeyim bu gece, o umutsuz küçük ekranda kaybolmak üzere Leonard Cohen Dünyada mekân daralıyor. Bu mekân daralması, sahip olma ve hız arasında atbaşı ilerliyor. Hızlandıkça sahip olma, sahip oldukça hızlanma artıyor. İktidar ve hız, ensest biraderler, babaları mülkiyetten bağımsız ilerlemiyor. Çok yakında kentte, kırsalda, dağlarda ve denizlerde sahiplenilmemiş hiçbir mekân kalmayacak. Neoliberalizmin doğa talanı her yeri marka, bayrak ya da bir başka sahiplik sembolleriyle çitlerle çevirmeye başladığında, yani son zamanların deyimiyle toprak değerlendiğinde, bunun manası herkesin kendisini içeriye ve dışarıya hapsetmesidir. Tarihin bütün zamanlarının mülkiyet biçimini aratacak bir başka mülkiyetmekân ilişkisi doğuyor. Yani dünyada bir çitle çevrilmiş bir çitlembik ağacı bile kalmayacak. Bu daralmayı Ursula K. Le. Guin Mülksüzler de şu cümle ile çok güzel anlatıyordu: İçeri kapamak, dışarıda bırakmak aynı şey. Başrollerinde Kemal Sunal ve Savaş Yurttaş ın oynadığı Zeki Ökten in yönettiği 1986 yapımı davacı filminde, hayvan sürüsünün komşu bahçesine girmesi yüzünden komşular birbirlerine ve birbirlerinin ailelerine peşi sıra davalar açıyorlardı. Bu, cümbür cemaat her hafta kasabaya adliyeye gitmek demekti. Bu toplu gidişler bir süre sonra kendi sektörünü yaratırken tarafların cümbür cemaat mahkemeye gidip gelmekten paraları yollara dökmeleri, yiyecekten, yol masrafından tasarruf etmeye çalışırken satıcılardan köşe bucak kaçmaları, başrol Ahmet mahkeme salonuna giderken satıcılar tarafından kuşatılınca bir şey almayın gebertirim diye bağırarak kalabalıkta akma sahnesi de muhteşemdi. Dava süreci içinde elde avuçta kalmamaya başlayınca aileler masrafları kısıyor, başta araba tutup giderken, hazır köfte ekmek yerken sonlarda traktörle iki aile birlikte gidip evden getirdikleri yiyecekleri yiyorlardı. Bu çok klasik bir öyküdür. Yüzlerce kez yaşanmıştır. Eskiden iki aile arazi yüzünden kavga ederdi, sonra mahkemelik olurlardı. 30 yıldan beridir devam eden arazi davalarında bile insanlar haftada birgün, gidiş 2 saat dönüş 2 saat olmak üzere 4 saatini yola harcıyordu yılına girerken Ankara da adliyelere ulaşmak için dört saatten daha fazla zaman harcamak zorunda olmamız, o kadar ayan beyan, radikal bir saçmalıktır ki gözümüzün önünde, her gün içinde yaşanıyor olmasa inanılır olamaz. Ancak Hewingway in bir başka şeyi tanımlarken dediği gibi, gerçek olamayacak kadar gerçektir. Şöyle ki, 2013 ün Ocağında İcra Müdürlükleri ve İcra Mahkemeleri, Toptancı Hali nin yanında, eskiden belediyenin kullandığı prefabrik bir binaya taşınmışlardı. Daha sonra Ocak 2016 da İş Mahkemeleri ve Ticaret Mahkemeleri Balgat semtindeki otelden bozma kiralık bir binaya taşındılar ye girmek üzereyken, bu kez Asliye Hukuk Mahkemeleri, Sulh Hukuk Mahkemeleri ve Tüketici Mahkemeleri Dışkapı da Mevki Hastanesi nin arkasındaki, FETÖ cülerin yaptırdığı ve el konulan bir öğrenci yurduna taşınmak üzere. Bunun sonucunda Ankara da beş ayrı adliyede verilmekte olan adalet hizmetleri altıya bölünmüş olacak. Böylece bizler için de günlük göç başlamış olacak. Avukatlar, stajyerler, işçiler, kamu emekçileri, seyyar satıcılar, patron, hâkim ve mübaşirler ve devletin savcıları, polisleri, yankesicileri, katilleri farklı konforlarda ama aynı yolda yer alarak adliyelere ulaşmaya çalışacak. Otobüslerde, minibüslerde, taksilerde, otomobillerde kimileri birbirlerinin sırtına yüklenerek kimileri koltuklarında biraz yayılabilerek ama hepsi de uykulu olarak kafilede kendilerine tahsis edilmiş hücrelerinde kırmızı ışıkların değişmesini bekleyecek. Kendinizi alışkanlığınızdan ve gereklilik duygusundan kurtardığınızda ne kadar saçma bir göç kafilesi hareketi olduğunu görebilirsiniz. 60 Hukuk Gündemi 2017/1

61 Zaman ve enerjiye dair kapitalist inşa biçimin yaygın yanıltıcı bir durumu söz konusudur. Adalet Bakanlığı yetkilileri bu bölünmeye karşı çıkanlara, bölünmeyi kabul etmeyenlere karşı mahkemelerde işlerin çabuklaştırılacağını söyleyip durmaktadır. Burada Mao Zedong un bir ordu en yavaş yürüyenin hızıyla hareket eder sözü aklıma geldi Mesela bizler adliyelere varmak için 2,5 saatimizi yola harcamak zorundayken adliye binasına vardıktan sonra yapılacak işlemi 5 dakikada bitirdiğimizde, işlemi gerçekten 5 dakika gibi kısa bir sürede mi bitirmiş sayılacağız? Yoksa 2,5 saat artı 5 dakikada mı? Ayrıca bölünmesi düşünülen Asliye Hukuk Mahkemeleri, Sulh Hukuk Mahkemeleri ve Tüketici Mahkemelerinin taşınacağı yurttan bozma binanın diğer adliye binalarıyla ters yönde olması harcanacak paranın da katlanması anlamına gelmektedir. Bu da her büro için günlük 50 TL daha fazla masraf demektir. Şu an yaptığımız işlemler, Ankara Adliyesi nin muhtelif semtlerde binalara bölünmesi ve taşınmasından sonra yaptığımız işlemlerden, ulaşmak için harcadığımız zaman ve ücret eklendiğinde 10 kat daha hızlıdır. Konuyla ilgili Av. Erdem AKYÜZ ün bir arkadaşının başından geçen hikayesini anlattığı Adliyede Başıma Gelenler 1 yazısını okuduğunuzda durumun daha vahim olduğunu göreceksiniz. Sistemi ayakta tutan, yalanları ve radikal saçma söylence gücüdür. Yine Adalet Bakanlığı yetkilileri uygulamaya yalnız avukatın karşı çıktığını, geri kalan avukatların bu uygulamalardan memnun olduğunu, yapılan adliye bölme işlemlerinde haklı olduklarını söylüyor. İş Mahkemeleri ve Ticaret Mahkemelerinin bulunduğu gecekondu saray uzun zaman kaba inşaat halinde kalmıştı, uzun zaman üzerinde dev bir kiralık bina pankartı asılıydı. Altı ay kadar ince işleri tamamlandı, derken altına İkbal açıldı, etrafına büfeler konuldu, tabela asıldı derken birdenbire Ankara Adliyesi oldu. Çukurambar bölgesine son 10 yılda inşa edilen birçok boş ofis bloku gibi fahiş fiyata (aylık 370 bin TL) devlete kiralandı. Dışkapı semtindeki öğrenci yurdu dönüştürülerek altıncı adliye binası olarak düşünülmekte ve bu dönüştürme işlemi için 10 milyon lirayı aşan bir bütçe öngörülmektedir /1 Hukuk Gündemi 61

62 İş Mahkemeleri ve Ticaret Mahkemelerinin bulunduğu rezidans, her ne kadar makyajlanıp adalet sarayı yapılmaya çalışılsa da rezidans olduğu gerçeğini her gün bizlere hatırlatmaktadır. Şimdi aynı şeyi yüz nakli ile öğrenci yurdundan adalet sarayı yaratmaya çalıştıkları binada adalet dağıtırken de yaşayacağımız gerçektir. Bu yüz nakli tam bize uygun aslında. Ankara da havaalanından kente giderken, bak evinizi yıkarız ha! tehditleri altında ve ev verme vaadi ile sözleşmeler imzalatılıp, evlerinden atılan ve hatta evlerini kendileri yıkmak zorunda bırakılan gecekonducuların gecekondularının yerine yapılan evlere uysun diye belediye başkanı, caddeye bakan evlere bir örnek cephe zorunluluğu getirmişti. Türk İslam motiflerinden yararlanılmış, ne güzel! Evlere yüz nakli yapılıyor şimdi. Pahalı kiralar, yoksulluk, işsizlik filan bu yüz naklinin İslami, Türk motiflerinin ardında, ama ne umurumuzda, yeni bir vizyonumuz var artık. Dedim ya, tam bize göre. Koca bir ikiyüzlülük. Dışkapı ya taşınılması düşünülen adliye de böyle değil mi? Her ne kadar adalet sarayı yaptık deseler de aslında öğrenci yurdunda adalet dağıtmaya çalışmış olamayacaklar mı? Adliyelerin taşınması ile şehir içi trafiğin içinden çıkılmaz bir hal aldığını da her gün yaşayarak görüyoruz. Çukurambar daki adliyede bugün dört şeritlik caddede üç şerit park oluyor, Odtü den Ayrancı güzergahına trafik Yüzüncü Yıl Pazarından başlıyor. Dışkapı semtindeki bina diğer adliye binaları ile ters yönde olduğundan ve bu binanın şehir merkezine uzaklığı da göz önüne alındığında, öğrenci yurdundan bozma adliyenin aslında ulaşılmamak üzerine tasarlandığını düşünebiliriz. Bunda ilginç olan, ulaşımın her zaman sorun ile birlikte doğmasıdır. Yani ulaşımın olduğu yerde sorunu mutlak vardır ve burada sorun adliyelerin oralara taşınmasıdır. Mekân meta üretimi, daha önceki dönemlerinden farklı olarak kapitalizmin temel dinamiği halini almıştır.2 Sayın yetkililer adliye bölme işle- 2 Lefebvre ye göre; sermaye, mekâna farklı bir işlevsellik kazandırmaktadır. Kapitalist gelişme içinde, sermaye mekânı bir meta haline getirmektedir. Mekân bu anlamda, coğrafi ve edilgen bir alan olmaktan uzaklaşmış ve işlevsellik kazanmıştır. Lefebvre ye göre, kapitalizm, malların mekânsal yerleşmede üretildiği bir aşamadan, mekânın kendisinin kıt bir kaynak minde her ne kadar haklı olduklarını söylese de, karşı çıkan avukatların azlığından başka bir neden önümüze koymuş değiller. Bölme işleminin asıl nedenine bakacak olursak; kapitalist kentleşme, üretim sürecinde ekonomik krize giren sermayenin, kârlarını arttırmak amacıyla yatırımlarını daha kârlı olan kentsel yapılı çevreye yönlendirmelerinin sonucunda gelişmiştir. Kapitalist girişimciler azalan kârlarını tekrar azamiye çıkarabilmek için üretim sürecinin dışında kentlere yönelerek kentlerin yapılı çevrelerine yatırım yapmaktadır. Harvey e göre kapitalist toplumlarda kentleşme dinamikleri, sermaye birikim süreçlerinden bağımsız anlaşılamaz. Meta üretimi ve tüketiminin gerçekleştiği sermayenin birinci çevriminde biriken sermayenin tekrar yatırıma dönüştürülmesinin mümkün olamadığı durumlarda, bu çevrimde oluşan aşırı birikimin ikinci çevrime aktarılması krizi çözmenin başlıca yollarından biridir. İster devlet aracılığı ile, ister piyasa aracılığı ile olsun, ikinci çevrime aktarılan kaynakların önemli bir bölümü kentsel yapılı çevreye yönlendirilmektedir. Yapılı çevreye yönlendirilen yatırımlar ise bir yandan aşırı birikim sorununu çözerken, bir yandan da yeni taleplerin ortaya çıkmasına yol açarak birinci çevrimde ortaya çıkan krizin çözülmesine yardımcı olmaktadır. Bu tür bir bakış açısı ile bakıldığında kentsel yapılı çevrenin oluşumunu, sermaye birikim süreçlerinden ayırmanın olanağı kalmamaktadır. Çünkü yapılı çevrenin kendisi sermaye haline gelmektedir. Ayrıca yetkililere göre avukatlar bölünme işleminden gayet memnunlar. Oysaki avukatların kentsel hakları ihlal edilerek, kendilerine nasıl bir adliye ve nerede bir adliye istedikleri sorulmamıştı.3 Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran olarak üretildiği bir sisteme dönüşmüştür. Böylece mekânın kapitalist üretimi, artık değer yaratımı ve kâr elde etmede etkili hale gelen bir metaya dönüşmüştür. 3 Ne tür bir kent istediğimiz sorusu ne tür toplumsal bağlar, doğa ile ilişki, yaşam biçimleri, teknolojiler ve güzel duyu değerleri arzuladığımız sorusundan ayrılamaz. Kent hakkı kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır. Ayrıca bireyselden çok ortak bir haktır çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üzere ortaklaşa bir gücün kullanımına dayanır. Kentlerimizi ve 62 Hukuk Gündemi 2017/1

63 da Milliyet Gazetesi nin Ankara ekinde yayımlanan röportajında4 Ankara Adliyesinde bulunan bazı mahkemelerin başka bir binaya taşınmasını; avukatların ve Ankara Barosu nun hiçbir şekilde görüşü alınmadan karara bağlanmasını kabul etmiyoruz. demiştir. Röportajda Dışkapı daki binanın pavyonların tam ortasında olduğunu vurgulayan başkan, pavyonların ortasında adliye mi olur diye soruyordu. Binanın pavyonların tam ortasına taşınıyor olması taşınmanın ilgililere ve şehir yerleşimine etkilerinin araştırılmadığının kanıtıdır zaten. Manuel Castells, meydanlar, anıtlar ve anıtsal yapılar ideolojik yapının taşıyıcılığı yapıyor. diye tanımlarken aslında kuleler tam bunların yerini almaktadır ve bütün feodal şatolar gibi duvarlarının yüksekliği, asıl olarak dışarıdan gelen düşmanlara değil kendi halkına karşı inşa edilmiş olmasıdır. Dünyanın tarihte hiçbir zaman görülmemiş bir düzeyde insansızlaştırılmasından, insana dünyayı dar etmelerinden bahsediyorum. İnsanların adalet arayışı bile şirketlerin kâr hesaplarına dahil oluyor maalesef. Bu nedenle biraz Foucault a dönecek olursak, Foucault, iktidar mekanizmalarının mekânı ve toplumu organize etmesiyle ilgili olarak şunları söylemektedir: Sıkıdüzenler, hücreleri, yerleri ve rütbeleri düzenlerken, aynı anda hem mimari, hem işlevsel, hem de sıradüzensel nitelikteki karmaşık mekânları yaratırlar. Değişmez konumları sağlayan ve dolayıma olanak veren şey, mekânlardır; bunlar bireysel parçaları biçimlendirip işlevsel bağlantılar oluştururlar; yerleri belirleyip değerleri gösterirler; bireylerin boyun eğmelerini, aynı zamanda daha iyi bir zaman ve beden devinimlerinde ekonomiyi de güvence altına alırlar. Ankara Barosu, mahkemelerin taşınmasına ilişkin itirazlarını sıralarken sorunun çözümüne ilişkin açıklamalarında: Ankara Barosu olarak, bu taşınmaya 14 bini aşkın avukatıyla bir bütün olarak karşıyız. kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğünün en değerli ama aynı zamanda en çok ilgisiz kalınmış insan haklarımızdan biri olduğunu ileri sürmek isterim. Harvey, D. (2008). The Right tothe City, New Left Review aspx?basinda_baro&=288 Diğer şehirlerde büyük ve çağdaş adliye binaları yapılıp tüm mahkemeler tek çatı altında toplanırken Ankara da bunun tam tersi şekilde adliyenin parçalara ayrılmasını anlamakta zorluk çekiyoruz. Ankara da yaşanan adliye sorununun, Başkent e yakışır, kentin ihtiyaçlarına uygun, tüm mahkemeleri tek çatı altında toplayacak, adalete erişimi kolaylaştıracak büyük ve modern bir yeni adliye binası yapılarak çözülebileceğine inanıyoruz. Bunun için en uygun yerin de mevcut adliyenin hemen arkasında bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı na ait arsa olduğunu düşünüyoruz. şeklinde tespitlerde bulunulmuştur. Sonuç olarak Camus, Gide ve Descartes in ortaklaştığı insan tabiat içinde seçebilen tek varlıktır. cümlesi yerini giderek verili olanı kendi bilinci dışında seçebilen varlığa dönüştürmüştür. Zaten Satre ın iradeyi ve seçim yeteneğini insandan alırsak insanı insandan almış oluruz. Sonra da her şeyini yitirmiş olur. saptaması da her şeyi elinden alınmış insanın seçme özgürlüğünün de kalmamış olduğunu belirtir. Yapılabilecek en önemli şey ise her alandaki özgürleşmedir. Bunun için de farkında olmadan bizi esir alan iktidar alanlarının dışına çıkmak ve bu fantazmagorik5 alanları deşifre etmek son derece önemlidir. Eğer özgürce dayanışma ve iş birliği içinde mekânı savunmazsak, şimdilik ertelenen Asliye Hukuk Mahkemeleri, Sulh Hukuk Mahkemeleri ve Tüketici Mahkemeleri nin taşınması işlemi birdenbire tamamlanabilir. 5 Walter Benjamin in fantazmagori savı: Aldatıcı görüntü olarak biçim, form ve görüntünün ön planda olduğu yapıların giderek mekâna yayıldığı savı 2017/1 Hukuk Gündemi 63

64 The Verdict, Karar Stj. Av. Merve AKPINAR Plato ve Aristoteles adalet kavramını, herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme erdemi olarak tanımlar. Bu doğrultuda adalet en basit tanımıyla hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi dir. Hukuk ise var olan hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesine önayak olan bir kılıftır, aslolan adalettir. İnsan mükemmel olduğu zaman hayvanların en iyisidir, ama yasadan ve adaletten ayrıldığı zaman hepsinin en kötüsüdür. diyen Aristo belli ki sosyal huzurun hüküm sürdüğü bir toplum için hukukun üstünlüğünü kutsamıştır. Hukukun üstünlüğü bir hukuk devletinin varlığının temelini oluşturmakla birlikte bireylere içinde yaşadıkları topluma ve tabi oldukları devlete güven duymasının kaporası niteliğindedir. İşler kapora vermekten fazlasına dönüştüğü vakit teoride bu denli kolay söylenen ve neredeyse hepimizin ezberden söyleyebileceği bu kurumlar pratikte ne denli uygulanabilirlik göstermekte? Mevlâna Celaleddin Rumi nin de dediği gibi Adalet, her şeyi layık olduğu yere koymak demektir. Ayakkabı ayağındır, külah başın. Mesele, çoğu zaman ayakkabının ayağa ait olduğunu bilmemek değildir. Mesele, o ayağı ayakkabıya sokabilmektir. Adalet, hukuk sistemi olmaksızın hiçbir şey ifade etmez; adil olmayan bir hukuk sisteminin de amacından saptığı aşikardır. Hukuk sisteminin adalet dağıtmaktan yoksun kaldığı durumlardan biri Paul Newman ın başrolde olduğu, Sidney Lumet tarafından beyaz perdeye aktarılan 1982 yapımı The Verdict filminde hukukun şekilciliği izleğiyle konu edinmiştir. Birtakım nedenlerden ötürü mesleğinde başarısız olduğuna dair kötü bir üne sahip olan, bu sebeple kendine güvenini kaybetmiş alkolik avukat Frank Galvin (Paul Newman), bir şekilde ünlü bir hastanenin ve iki başarılı doktorun saygınlığına mâl olacak önemli bir davanın avukatı olur. Dava, yanlış bir anestezi sonucunda genç bir hamile kadın olan Deborah Ann Kaye nin hayatını kaybetmesine ilişkindir. Davanın başında yüklü bir tazminatı kabul etmeyi planlayan Galvin, hastanede görev yapan bir başka doktorun 64 Hukuk Gündemi 2017/1

65 meslektaşları aleyhine tanıklık yapmasının nedenini sorduğu vakit kendisinden: Doğru olanı yapıyorum. Siz bu yüzden yapmıyor musunuz? cevabını almasıyla kişisel bir sorgulamanın fitilini ateşlemiş olur. Müvekillerinin itirazı ve karşı taraf avukatlarının ezici üstünlüğüne rağmen para yerine adil olanın peşinden koşma kararı alır. Bu andan itibaren filmde sisteme yönelik birçok eleştirinin yöneltildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Galvin in hastaneyle aralarında olan uyuşmazlığı yüklü bir tazminat karşılığında sulh yoluyla çözmekten vazgeçip mahkemeye taşıyacağını bildirmesiyle müvekkili: Bizim gibiler hayatlarının geri kalanını sizin gibilerin hatalarını yaşarlar. cümlesiyle tepkisini koyar. Bu cümle sadece müvekkilinin, Galvin in davayı alamayacağından endişe etmesinden değil bireylerin hukuki bir temsilci olmadan haklarını aramalarının imkânsız olduğu gerçeğinin verdiği acziyet duygusunun bir yansımasıdır. Davadan kısa bir süre önce çok önemli bir tanığını mahkemeye çıkaramayacağını öğrenen Galvin ek süre ister, ne var ki yargıç bu talebi reddeder. Yeni bulduğu tanıkla jüriyi etkileyemeyeceğini anlayan Galvin, Deborah Ann Kaye nin ölümü nedeniyle hastaneyi terk eden bir hemşireyi karşı tanık olarak gösterir. Karşı tanık, mahkemeye davanın seyrini değiştirecek bir kanıt sunar, ancak ilgili kanıt fotokopi olduğundan Aslı varken suretine bakılmaz ilkesinden hareketle kanıt; karşı tanığa tebligat yapılmadığı gerekçesiyle de tanığın bütün ifadeleri geçersiz kılınır. Aslında dikkat çekilmeye çalışılan nokta, Türk hukuk sisteminden de aşina olduğumuz usul hukukunun aşırı şekilciliğidir. Hukukun üstünlüğüne inansak da adaletin topallayarak tecelli ettiği konusunda birçoğumuz hemfikiriz. Durum bu iken, zaman kazanmak açısından esasına geçilmeden davaların usulden reddedilmesi veya bu davada olduğu gibi kişilerin hak ettiklerini almalarına ket vurulması artık bizde bir reaksiyon uyandırmıyor. Hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi olan adaleti ve bu adaletin hukuk vasıtası ile tecelli etmesini gözümüz kapalı tanımlayabileceğimizi düşünürken; The Verdict, içini boşalttığımız bu kavramların önemini ve şekli engellerin sebep olabileceklerini göstererek oldukça başarılı bir şekilde anlatıyor. 2017/1 Hukuk Gündemi 65

66 Klişe Ama Değil de Stj. Av. Merve AKPINAR Yönetmen koltuğunda Francis Ford Coppola nın oturduğu, Matt Damon ve Danny DeVito nun başrollerini paylaştığı 1997 yılı yapımı The Rainmaker aslında aşina olduğumuz, bugünlerde klişe olarak nitelendirilebilecek bir hukuk filmi. Film, bu anlamda günümüzde aynı temalı film ve dizilerde gördüğümüz, hatta zaman zaman görmekten sıkıldığımız figürlerin, izlencelerin prototipi niteliğinde. Yağmurcu olarak Türkçeye çevrilen The Rainmaker, hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş çiçeği burnunda avukat Rudy Baylor (Matt Damon) ve baro sınavlarını geçemediği için bir türlü mesleğe resmi anlamda başlayamayan Deck Shifflet in (Danny DeVito) oldukça güçlü bir sigorta şirketiyle girdiği hukuki mücadeleyi konu edinmekte. Sağlık sigortası ailesi tarafından ödenmesine rağmen kemik iliği ameliyatı reddedilen lösemi hastası Donny Ray Black ve bu ödemeyi reddeden Great Benefit sigorta şirketi bu hukuki mücadelenin tarafları olarak karşımıza çıkarken filmin bütünü Amerikan sağlık, sigorta ve hukuk sisteminin başarılı bir eleştirisini sunmakta. Tahmin edileceği üzere ne yaptığını bilen, başarılı birçok avukatın karşısında ilk duruşmasına çıkacak yeni yetme bir avukat ve lisansı bile olmayan bir hukuk fakültesi mezununun -her ne kadar!!spoiler!! vermemek için çırpınsam da, tahmin edebileceğiniz üzere- bir şekilde davayı kazanması, filmi klişe olarak nitelendirmeye sebebiyet vermekte. Zayıf olan tarafın avukatı, davayı kazanmalarını sağlayacak oldukça güçlü bir delil bulur, ama her nasılsa (çoğunlukla usul hukukunun şekilciliğine bodoslayarak) onu mahkemeye sunamaz, sonra sistemin başka bir açığını bularak delili mahkemeye kabul ettirir ya da elindeki o çok mühim delil artık kullanılamaz olduğunda hukuki anlamda hiçbir dayanağı olmamasına rağmen bir kere jüriye vauv dedirttiği için davayı her hâlükârda kazanır. Film bize bu sırada birkaç eleştiri sunar, ama çoğu zaman verilen mesaj iyi bir avukat olmak üzerinedir. Sistemin eksikliklerinin olması kötü bir şey değildir, onu kullanmayı beceremeyen avukatlar başarısızdır. Görünürde bir sistem eleştirisi olsa da aslında yapılan sistem ve oyunu kuralına göre oynayan avukat güzellemesinden başka bir şey değildir. İşte bu noktada her şeyiyle klişe bir hukuk filmi olan The Rainmaker, sisteme yönelttiği eleştiriler anlamında diğerlerine nispeten daha samimi bir tavır takınmaktadır. Rudy Baylor, ülke çağında ses getiren bir davayı kazandıktan sonra bu mesleğe devam etmenin son durağının sigorta şirketinin avukatı olan Leo Drummond olduğunu kabul eder. İlke sahibi yeni yetme bir avukat olmasına karşın oyunu kuralına göre oynamazsa hayatta kalamayacağını; sisteme ayak uydurursa bir gün elbet acımasızca satılmış olarak nitelendirdiği Drummond olacağını çok iyi bilmektedir. Bu noktada Drummond olmak kaçınılmaz gösterilmekle birlikte sistemin açıklarını kullanmak ya da oyunu mükemmel oynamak övülmemiş, suç kişilere isnat edilmemiş, sistemin eksikleri eksik ama evet denilerek tatminkar bir şekilde izleyiciye sunulmamıştır. Bunun yanı sıra her hukukçunun (ya da hukukçu adayının) yüzünü gülümsetecek, güldürürken düşündürecek aforizmalar da cabası. The Rainmaker, birçok açıdan klişe olarak nitelendirilebilecek bir film olmasına karşın bu klişilerin atası olması, sisteme yönelik samimi eleştiriler sunması ve satır aralarına gizlenmiş önermeleriyle izlemenizi önerebileceğim başarılı bir yapım. 66 Hukuk Gündemi 2017/1

Yeni Anayasa Stj. Av. Derya TECİM Stj. Av. Arif Nazif AYDIN Anayasaların en temel özelliği hukuki

Yeni Anayasa Stj. Av. Derya TECİM Stj. Av. Arif Nazif AYDIN Anayasaların en temel özelliği hukuki Yeni Anayasa Stj. Av. Derya TECİM Stj. Av. Arif Nazif AYDIN Anayasaların en temel özelliği hukuki metinler olmalarıdır. Devletin ana yapısını oluşturacak özelliklere sahip olması için demokrasiye ve sosyal

Detaylı

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem ÖZETLE Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem MiLLETiN ONAYIYLA Mevcut Anayasa da Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin başıdır. Sistemin işleyişi, devletin bekası ve vatanın bütünlüğü, Türkiye

Detaylı

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. HAFTA: OSMANLI ANAYASAL GELİŞMELERİ [Türk Anayasa Hukukukun Bilgi Kaynaklarının Tanıtımı:

Detaylı

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR ANAYASANıN TEMEL ILKELERI 2 1. madde Türkiye devleti bir cumhuriyettir. 2. Madde Cumhuriyetin nitelikleri Cumhuriyetçilik Başlangıç ilkeleri Atatürk

Detaylı

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966 1-) 1921 Anayasası ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A) Milli egemenlik ilkesi benimsenmiştir B) İl ve nahiyelerde yerinden yönetim ilkesi kabul edilmiştir. C) Yasama ve yürütme kuvvetleri

Detaylı

CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ, KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMESİ, YÖNETMELİK ve KARARI

CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ, KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMESİ, YÖNETMELİK ve KARARI CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ, KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMESİ, YÖNETMELİK ve KARARI (Kavramlara Dair Bir Bilgilendirme) Akın Gencer ŞENTÜRK, Avukat İzmir, 16.11.2018 Anayasamız, Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı

Detaylı

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19 09/04/2010 BASIN BİLDİRİSİ Anayasa değişikliğinin Cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği yönüyle neler getireceği neler götüreceği dikkatlice ve hassas bir şekilde toplumsal uzlaşmayla değerlendirilmelidir.

Detaylı

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında, 16 Aralık 2016 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX BIRINCI BÖLÜM ANAYASA HUKUKUNUN KISA KONULARI 1. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası nın Hazırlanış ve Kabul Ediliş Süreçlerindeki Farklılıklar...1 2. Üniter, Federal ve Bölgeli

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı TOPLUM BİR NOKTADA HEM FİKİR PEKİ AMA NASIL: ÜÇ TEMEL SORU Toplumun görüşleri alındı mı? Katılımcı

Detaylı

MEHMET UTKU ÖZTÜRK 1961 KURUCU MECLİSİ

MEHMET UTKU ÖZTÜRK 1961 KURUCU MECLİSİ MEHMET UTKU ÖZTÜRK 1961 KURUCU MECLİSİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR... XIX GİRİŞ...1 1. DEMOKR AT PARTI İKTIDARININ SONUNA DOĞRU...9 1.1. DP nin Muhalefete Karşı Tutumu...9 1.1.1.

Detaylı

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 A. ANLATIM SORUSU (10 puan) Temsilde adalet yönetimde istikrar kavramlarını kısaca açıklayınız. Bu konuda

Detaylı

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ 2015-2016 ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. DERS SAATİ 15.02.2016 Türk Hukukunun Bilgi Kaynakları - Mevzuat, Yargı

Detaylı

HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU

HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU HSYK Teklifi Teklif; 2797 sayılı Yargıtay Kanunu, 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, 4954 sayılı Türkiye Adalet

Detaylı

Bölüm 6 DEVL ET ŞEKİLL ERİ I : MONARŞİ VE CUMHURİYET

Bölüm 6 DEVL ET ŞEKİLL ERİ I : MONARŞİ VE CUMHURİYET Birinci Kısım ANAYASA HUKUKUNUN GENEL ESASLARI Bölüm 1 ANAYASA HUKUKUNUN BİLGİ KAYNAKLARI I. Anayasalar II. Anayasa Mahkemesi Kararları III. Bilimsel Eserler IV. Kaynak Tarama Bölüm 2 ANAYASA HUKUKU KAVRAMI

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ Sorular Cevaplar Soru 1. Halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı görevini yaparken taraflı mı olmalı? Tarafsız mı olmalı? Cevap 1. Tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanı cumhur u yani milletin

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI 1 Nasıl bir anayasa yapım süreci? Maddeleri değil ilkeleri temel alan Ayırıcı değil birleştirici Uzlaşmaya zorlamayan Uzlaşmazlık alanlarını ihmal etmeyen Mutabakatı değil ortak

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı Yargı Örgütü Dersleri Türk yargı teşkilatının genel görünümü ve bunu oluşturan çeşitli yargı kolları ANAYASA YARGISI Anayasa Yargısı-1 Anayasa

Detaylı

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi ÖĞRENME HEDEFLERİMİZ - ADLÎ YARGI MAHKEMELERİ, BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ, YARGITAY - İDARE MAHKEMELERİ, BÖLGE İDARE MAHKEMELERİ,

Detaylı

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ 2011 2012 BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI Anlatım soruları: 1- Osmanlı ve Türkiye de bugüne kadar yürürlükte bulunmuş anayasaların nasıl

Detaylı

1-Hâkim ve Savcılar idari görevleri dolayısıyla aşağıdaki kurumlardan hangisine bağlıdır?

1-Hâkim ve Savcılar idari görevleri dolayısıyla aşağıdaki kurumlardan hangisine bağlıdır? 1-Hâkim ve Savcılar idari görevleri dolayısıyla aşağıdaki kurumlardan hangisine bağlıdır? A) Cumhurbaşkanlığı B) Başbakanlık C) Adalet Bakanlığı D) Halk E) HSYK 3-Aşağıdakilerden hangisi adli yargının

Detaylı

KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA

KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA Davanın Konusu : Uyuşmazlık, davacının 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere

Detaylı

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ 2014 2015 ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. DERS SAATİ 15.09.2014 TANIŞMA DERSİ TANIŞMA DERSİ 17.09.2014 22.09.2014

Detaylı

10. Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç kaç gün içinde yeni bakan atanır? A) 5 gün B) 10 gün C) 15 gün D) 20 gün E) 25 gün

10. Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç kaç gün içinde yeni bakan atanır? A) 5 gün B) 10 gün C) 15 gün D) 20 gün E) 25 gün 1. 1982 Anayasasına göre aşağıdaki organlardan hangisinin iptal davası açma yetkisi yoktur? A) Cumhurbaşkanı B) İktidar partisi meclis grubu C) Anamuhalefet partisi meclis grubu D) TBMM üye tamsayısının

Detaylı

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ NİN AVUKATLIK SINAVI, STAJ DEĞERLENDİRMELERİ VE HUKUK FAKÜLTELERİNİN ASGARİ STANDARTLARA KAVUŞTURULMASI İÇİN YAPTIĞI ÇALIŞMALAR Mayıs 2015 Değerli Meslektaşım,

Detaylı

İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI)

İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI) SORULAR İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI) 1- İdarenin denetim yollarından biri olarak, idari yargının gerekliliğini tartışınız (10 p). 2- Dünyadaki idari yargı sistemlerini karşılaştırarak, Türkiye nin mensup

Detaylı

1: İNSAN VE TOPLUM...

1: İNSAN VE TOPLUM... İÇİNDEKİLER Bölüm 1: İNSAN VE TOPLUM... 1 1.1. BİREYİN TOPLUMSAL HAYATI... 1 1.2. KÜLTÜR... 3 1.2.1. Gerçek Kültür ve İdeal Kültür... 5 1.2.2. Yüksek Kültür ve Yaygın Kültür... 5 1.2.3. Alt Kültür ve Karşıt

Detaylı

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00 HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ANAYASA CEVAP ANAHTARI 2018-2019 GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI --- 9 Ocak 2019 saat 13.00 1. a) Demokrasi sandıktan

Detaylı

Komisyon. KPSS HUKUK Çek Kopar Soru Bankası ISBN Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

Komisyon. KPSS HUKUK Çek Kopar Soru Bankası ISBN Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Komisyon KPSS HUKUK Çek Kopar Soru Bankası ISBN 978-605-364-600-6 Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Pegem Akademi Bu kitabın basım, yayın ve satış hakları Pegem Akademi Yay. Eğt. Dan.

Detaylı

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir?

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir? 1.Aşağıdakilerden hangisi Anayasa Mahkemesinin sadece şekil olarak incelediği bir konudur? A) Anayasa değişiklikleri B) İç Tüzükler C) KHK D) Kanunlar E) Tüzükler 3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi

Detaylı

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Cumhurbaşkanı Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu 2 3 Cumhurbaşkanı bir ülkede yönetim hakkının kalıtımsal, soya dayalı, kişisel olmadığını Kanyanğının dinsel kaynaklardan ilahi tanrısal

Detaylı

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU DERSİMİZİN TEMEL KONUSU 1 1. TÜRK HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARINI TANIMAK 2. TÜRKIYE DE NELER YAPABİLİRİZ SORUSUNUN CEVABINI BULABİLMEK DERSİN KAYNAKLARI 2 SİZE GÖNDERİLEN MATERYAL: 1. 1982 Anayasası: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf

Detaylı

KPSS 2007 GK (50) DENEME 3 / 52. SORU 50. Aşağıdakilerden hangisi hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri değildir? A) Yasal idare B) Devlet faaliyetlerinin belirliliği C) İdarenin mali sorumluluğu

Detaylı

2017 Türkiye Anayasa Değişikliği 2017 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Madde 9 Bağımsız olduğu zaten belirtilen mahkemeler için ayrıca tarafsız ibaresi eklendi.

2017 Türkiye Anayasa Değişikliği 2017 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Madde 9 Bağımsız olduğu zaten belirtilen mahkemeler için ayrıca tarafsız ibaresi eklendi. 2017 Türkiye Anayasa Değişikliği 2017 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ Madde 9 Bağımsız olduğu zaten belirtilen mahkemeler için ayrıca tarafsız ibaresi eklendi. Madde 75 Türkiye Büyük Millet Meclisindeki koltuk sayısı

Detaylı

İdari Yargının Geleceği

İdari Yargının Geleceği İdari Yargının Geleceği Av. Zühal SİRKECİOĞLU DÖNMEZ* * Ankara Barosu. İdari Yargının Geleceği / SİRKECİOĞLU DÖNMEZ Ülkemiz Hukuk Fakültelerinde iki Ana Bilim dalı vardır: Özel Hukuk ve Kamu Hukuku. Özel

Detaylı

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ 2015 2016 ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2. DERS SAATİ 28.09.2015 30.09.2015 05.10.2015 07.10.2015 12.10.2015 TANIŞMA

Detaylı

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN TEMEL HUKUK BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ? Yargı nedir? Türk hukukunda yargının bölümleri Anayasa Yargısı İdari Yargı Adli Yargı TEMEL HUKUK YARGI Yargı, devletin hukuk

Detaylı

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI 3.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER HUKUKUN KAYNAKLARI Yargı organları kararlarını, hukuka dayanan, hukuktan kaynaklanan, hukukun gerektirdiği kararlar olarak sunarlar. Bu açıdan yargı

Detaylı

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi ÖĞRENME HEDEFLERİMİZ - ADLİYE MAHKEMELERİ, YARGITAY - İDARE MAHKEMELERİ, DANIŞTAY - UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ - ANAYASA MAHKEMESİ

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARININ TÜRLERİ VE NİTELİKLERİ

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARININ TÜRLERİ VE NİTELİKLERİ Ayrıntılı Bilgi ve On-line Satış İçin www.hukukmarket.com İSMAİL KÖKÜSARI Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARININ TÜRLERİ VE NİTELİKLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... vii İÇİNDEKİLER...ix

Detaylı

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI 1.... ilkesi, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmez. Belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret olup bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve işbirliği olduğunu anlatır.

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

İçindekiler Önsöz 5 Kısaltmalar 19 Giriş 21 Birinci Bölüm İDARÎ YARGININ GELİŞİMİ VE TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL GÖRÜNÜMÜ I. YARGISAL DENETİMİNDE

İçindekiler Önsöz 5 Kısaltmalar 19 Giriş 21 Birinci Bölüm İDARÎ YARGININ GELİŞİMİ VE TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL GÖRÜNÜMÜ I. YARGISAL DENETİMİNDE İçindekiler Önsöz 5 Kısaltmalar 19 Giriş 21 Birinci Bölüm İDARÎ YARGININ GELİŞİMİ VE TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL GÖRÜNÜMÜ I. YARGISAL DENETİMİNDE SİSTEMLER VE İDARİ YARGININ GELİŞİMİ 23 A. İdarenin Yargısal

Detaylı

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x) Ne x t Le v e l Ka r i y e r 250ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Anayasa Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

Yargı ÜNİTE. Amaçlar. İçindekiler

Yargı ÜNİTE. Amaçlar. İçindekiler Yargı ÜNİTE 9 Amaçlar Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Yargı bağımsızlığı kavramını tanımlayabilecek, Yargı içinde yer alan farklı mahkemeleri ve bunların görevlerini öğreneceksiniz. İçindekiler Yargı Yetkisi

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI İÇİNDEKİLER Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI Soru 1 : "Anayasa" deyince ne anlaşılır, ne anlamak gerekir? 7 Soru 2 : Türk tarihindeki anayasa hareketlerinin başlıca aşamaları ve özellikleri nelerdir? 15 İkinci

Detaylı

REKABET FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA

REKABET FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA 7REKABET REKABET Ocak 2017, Sayı: 107 REKABET FORUMU FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA Rekabet Derneği, 20 Mayıs 2004 tarihinde kurulmuş bir sivil toplum örgütüdür. Derneğin amacı Türkiye de rekabet ortamının

Detaylı

ANAYASA HUKUKU DERSİ

ANAYASA HUKUKU DERSİ ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜMÜ (İÖ) ANAYASA HUKUKU DERSİ ARA SINAVI (11 Kasım 2010 Saat 19:00) 1- Amerikan modeli anayasa yargısı için aşağıdakilerden

Detaylı

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

SARACAĞIZ YARALARIMIZI BİRBİRİMİZLE KONUŞARAK, DİNLEYEREK, SARACAĞIZ YARALARIMIZI 1 Tek adam rejimi kurulacak, tek adam herşey olacak, devletin tümüne hükmedecek. Bir kişi Başkan seçilecek ve o kişi hem hükümet, hem Meclis,

Detaylı

ANAYASA HUKUKU DERSİ

ANAYASA HUKUKU DERSİ ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜMÜ ANAYASA HUKUKU DERSİ ARA SINAVI (11 Kasım 2010 Saat 15:00) 1- Avrupa modeli anayasa yargısıyla ilgili olarak

Detaylı

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 5 KISALTMALAR 17 BİRİNCİ BÖLÜM: TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK I. İSLAMİYET ÖNCESİNDE KURULAN DEVLETLER VE ANAYASAL YAPI 20 A. HUN DEVLETİ (MÖ. IV. yy.-ms 4. yy) 20 B. GÖKTÜRK DEVLETİ

Detaylı

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ? İdare nedir? Organik anlamda idare-fonksiyonel Anlamda İdare Hukuk devleti İdare teşkilatı İdari davalar İDARE HUKUKU Devletin 3 fonksiyonu vardır:

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... IX İÇİNDEKİLER...XIII KISALTMALAR...XXI TABLOLAR

Detaylı

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00 ANAYASA 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00 A. ANLATIM SORUSU Temsilde adalet yönetimde istikrar kavramlarını kısaca açıklayınız. Mevcut seçim barajı hakkındaki görüşünüzü yazınız.

Detaylı

TÜRK HUKUK DÜZENİNİN YÜRÜRLÜK KAYNAKLARI (2) Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

TÜRK HUKUK DÜZENİNİN YÜRÜRLÜK KAYNAKLARI (2) Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi TÜRK HUKUK DÜZENİNİN YÜRÜRLÜK KAYNAKLARI (2) Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi KANUN (YASA) Kanun Geniş anlamda Dar/Gerçek anlamda Kanun, hukuk kaynaklarından sadece birisidir.

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

ANAYASA HUKUKU DERSĐ ( GÜZ DÖNEMĐ FĐNAL SINAVI) Đktisat ve Maliye Bölümü

ANAYASA HUKUKU DERSĐ ( GÜZ DÖNEMĐ FĐNAL SINAVI) Đktisat ve Maliye Bölümü ANAYASA HUKUKU DERSĐ (2011 2012 GÜZ DÖNEMĐ FĐNAL SINAVI) Đktisat ve Maliye Bölümü 1-1982 Anayasasının yürürlüğe giriş yöntemi aşağıdakilerden hangisidir? A) Kurucu Meclis B) Kurucu Danışma Kurulu C) Kurucu

Detaylı

16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu

16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu www.mevzuattakip.com.tr 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu Halil Memiş Giriş

Detaylı

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ? Hukukun kaynakları Normlar hiyerarşisi Hukukun Kaynakları Hukukta kaynak kavramı, hukukun varlık kazanabilmek ve yürürlüğe geçebilmek için hangi

Detaylı

Prof. Dr. SİBEL İNCEOĞLU ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU TÜRKİYE VE LATİN MODELLERİ

Prof. Dr. SİBEL İNCEOĞLU ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU TÜRKİYE VE LATİN MODELLERİ Prof. Dr. SİBEL İNCEOĞLU ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU TÜRKİYE VE LATİN MODELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER...VII KISALTMALAR...XIII GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM LATİN ÜLKELERİNDE ANAYASAL

Detaylı

İÇİNDEKİLER. ŞEKİL LİSTESİ... ix TABLO LİSTESİ... xi KISALTMALAR... xii

İÇİNDEKİLER. ŞEKİL LİSTESİ... ix TABLO LİSTESİ... xi KISALTMALAR... xii İÇİNDEKİLER ŞEKİL LİSTESİ... ix TABLO LİSTESİ... xi KISALTMALAR... xii BİRİNCİ BÖLÜM ANAYASA VE ANAYASACILIK... 1 I. Anayasa Kavramı... 1 A. Maddi Anlamda/Şekli Anlamda Anayasa Ayrımı... 1 B. Derlenmiş

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO Adalet Programı Yargı Örgütü Dersleri ÜNİTE IV TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL GÖRÜNÜMÜ VE BUNU OLUŞTURAN ÇEŞİTLİ YARGI KOLLARI TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL

Detaylı

1982 Anayasası nın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır.

1982 Anayasası nın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır. Esas Sayısı : 2015/109 Karar Sayısı : 2016/28 1982 Anayasası nın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır. Anayasa nın 2. maddesinde

Detaylı

İçindekiler. BİRİNCİ BÖlÜM ANAYASA KAVRAMI * FONKSİYONU - YORUMU TÜRK ANAYASA HUKUKUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ

İçindekiler. BİRİNCİ BÖlÜM ANAYASA KAVRAMI * FONKSİYONU - YORUMU TÜRK ANAYASA HUKUKUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ İçindekiler Önsöz 5 Kısaltmalar 17 BİRİNCİ BÖlÜM ANAYASA KAVRAMI * FONKSİYONU - YORUMU I. ANAYASA KAVRAMI VE ANAYASANIN FONKSİYONU 23 A. Anayasa Kavramı ve Anayasa Hukuku Öğretisi 23 B. Anayasanın Fonksiyonları

Detaylı

İÇİNDEKİLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI. Madde Sayfa BAŞLANGIÇ...17 BİRİNCİ KISIM. Genel Esaslar. I. Devletin şekli... 1...19

İÇİNDEKİLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI. Madde Sayfa BAŞLANGIÇ...17 BİRİNCİ KISIM. Genel Esaslar. I. Devletin şekli... 1...19 İÇİNDEKİLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI Madde Sayfa BAŞLANGIÇ...17 BİRİNCİ KISIM Genel Esaslar I. Devletin şekli... 1...19 II. Cumhuriyetin nitelikleri... 2...19 III. Devletin bütünlüğü, resmî dili,

Detaylı

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet ANAYASAL ÖZELLİKLER Ulus devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde belirli bir nüfus ve egemenliğe sahip bir örgütlenmedir. Ulus-devlet üç unsura sahiptir: 1) Ülke (toprak), 2) Nüfus, 3) Egemenlik (Siyasal-Yönetsel

Detaylı

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Yorumluyorum Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış Ersan ŞEN Hukuk Kitapları Dizisi: 1062 ISBN 978 975 02 1394 6 Birinci Baskı: Ocak 2011

Detaylı

Anayasası na göre, TBMM aşağıdakilerden hangisini bir parlamento kararıyla gerçekleştirir? Anayasası na göre ara seçim ne demektir?

Anayasası na göre, TBMM aşağıdakilerden hangisini bir parlamento kararıyla gerçekleştirir? Anayasası na göre ara seçim ne demektir? 1. 1982 Anayasası na göre, TBMM aşağıdakilerden hangisini bir parlamento kararıyla gerçekleştirir? A) Genel ve özel af ilanına karar vermek B) Bir kanun hükmünde kararnamenin değiştirilerek kabulüne karar

Detaylı

1982 ANAYASASI, ANAYASANIN HAZIRLANMASI, KABUL EDİLMESİ VE TEMEL İLKELERİ

1982 ANAYASASI, ANAYASANIN HAZIRLANMASI, KABUL EDİLMESİ VE TEMEL İLKELERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...V İÇİNDEKİLER...VII BİRİNCİ BÖLÜM 1982 ANAYASASI, ANAYASANIN HAZIRLANMASI, KABUL EDİLMESİ VE TEMEL İLKELERİ I. 1982 ANAYASASI NIN HAZIRLANMASI VE KABUL EDİLMESİ...1 II. 1982 ANAYASASI

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı Yargı Örgütü Dersleri YARGI, YARGIÇ, MAHKEME VE YARGILAMA KAVRAMLARI Kuvvetler ayrılığı ilkesi-1 Bir devlette, üç erk (kuvvet) vardır: Yasama,

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO Adalet Programı Yargı Örgütü Dersleri ÜNİTE I YARGI, YARGIÇ, MAHKEME VE YARGILAMA KAVRAMLARI YARGI, YARGIÇ, MAHKEME VE YARGILAMA KAVRAMLARI DEVLET ERKLERİ

Detaylı

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 Adı Soyadı : No: Sınıf: 11/ SĠYASET Siyaset; ülke yönetimini ilgilendiren olayların bütünüdür.

Detaylı

Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar

Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar Kemal ÖZDEN OMBUDSMAN (KAMU DENETÇİSİ) ve TÜRKİYE DEKİ TARTIŞMALAR Ankara 2010 Ombudsman (Kamu Denetçisi) ve Türkiye deki Tartışmalar Kemal ÖZDEN

Detaylı

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin 30.11.2007 Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin 30.11.2007 Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin 30.11.2007 Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır Doç. Dr. Tuğrul KATOĞLU* * Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 5 KISALTMALAR 21

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 5 KISALTMALAR 21 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 5 İÇİNDEKİLER II KISALTMALAR 21 GİRİŞ 25 A. ANAYASACIL1K VE ÖZGÜRLÜK 25 1. Giriş 25 2. Önceki Türk Anayasalarının Özgürlük Açısından İrdelenmesi 32 a. 1876 Kanuni Esasisi 32 b. 1921 Teşkilatı

Detaylı

TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı

TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı Yargıtay, tanımı Anayasa ile yapılan, işlevleri, mensupları ve bunların seçimi ve diğer kuruluş esasları, Anayasa'da

Detaylı

AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ KARARLARI IġIĞINDA YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve TARAFSIZLIĞI

AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ KARARLARI IġIĞINDA YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve TARAFSIZLIĞI AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ KARARLARI IġIĞINDA YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve TARAFSIZLIĞI I) GENEL ÇERÇEVE Günümüzde modern devletler, demokratik yönetim biçimlerini benimsemiş durumdadır. Bu yönetim biçimi

Detaylı

SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI

SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKAT Burada ilk 4 sayfa gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 2 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 2 İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE- MEVZUAT

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

Türkiye nin Anayasa Yapımı Süreci

Türkiye nin Anayasa Yapımı Süreci Türkiye nin Anayasa Yapımı Süreci Türkiye nin İyi Toplum İmgesi Var mı? Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi İyi Toplum İmgeleri ve Anayasa 1. 1982 Anayasası: Güçlü Yürütmenin Vesayeti altında Yarı Parlamenter

Detaylı

Prof. Dr. Abdurrahman Eren. ANAYASA HUKUKU DERS NOTLARI (Genel Esaslar-Türk Anayasa Hukuku)

Prof. Dr. Abdurrahman Eren. ANAYASA HUKUKU DERS NOTLARI (Genel Esaslar-Türk Anayasa Hukuku) Prof. Dr. Abdurrahman Eren ANAYASA HUKUKU DERS NOTLARI (Genel Esaslar-Türk Anayasa Hukuku) İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI, YAPIMI VE TARİHÇESİ I. ANAYASA KAVRAMI

Detaylı

İdare Hukuku Ve İdari Yargı Alanında Anayasa Değişikliği İle İlgili Bazı Öneriler

İdare Hukuku Ve İdari Yargı Alanında Anayasa Değişikliği İle İlgili Bazı Öneriler İdare Hukuku Ve İdari Yargı Alanında Anayasa Değişikliği İle İlgili Bazı Öneriler Arş. Gör. Ahmet Kürşat ERSÖZ* * S. Ü. Hukuk Fak. İdare Hukuku ABD. Mevcut anayasamızda idare hukukuna ilişkin olan hükümler

Detaylı

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANLATIM SORULARI 1- Bir siyasal düzende anayasanın işlevleri neler olabilir? Kısaca yazınız. (10 p) -------------------------------------------

Detaylı

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİMİZ (TCBMM Başkanlığı na iletilmek üzere hazırlanmıştır) 31.12.2011 İletişim: I. Anafartalar Mah. Vakıf İş Hanı Kat:3 No:

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI GENEL OLARAK Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148. maddesinde yapılan değişiklik ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu açılmıştır. 23 Eylül 2012

Detaylı

DEVLET MEMURLARININ TEDAVİ YARDIMINA İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Cuma, 03 Nisan :58 -

DEVLET MEMURLARININ TEDAVİ YARDIMINA İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Cuma, 03 Nisan :58 - 3 Nisan 2009 CUMA Resmî Gazete Sayı : 27189 ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı : 2005/152 Karar Sayısı : 2009/14 Karar Günü : 29.1.2009 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR 1- Danıştay Beşinci Dairesi Esas Sayısı:

Detaylı

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI 21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI Erol TUNCER / Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TESAV) Başkanı - 1 Kasım 2007 I. 1961 den Günümüze Halk Oylamaları 1961 den günümüze kadar 5 kez halkoylamasına

Detaylı

Sosyal Düzen Kuralları

Sosyal Düzen Kuralları TEMEL HUKUK Sosyal Düzen Kuralları Toplum halinde yaşayan insanların yerine getirmek zorunda oldukları ödevleri ve kullanacakları yetkileri belirten kurallara, sosyal düzen kuralları veya sadece sosyal

Detaylı

TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı, Türkiye Adalet Akademisi

Detaylı

HAZİRAN 2017 TARİH BASKILI TÜRK ANAYASA HUKUKU DERS KİTABINA İLİŞKİN DÜZELTME CETVELİ

HAZİRAN 2017 TARİH BASKILI TÜRK ANAYASA HUKUKU DERS KİTABINA İLİŞKİN DÜZELTME CETVELİ HAZİRAN 2017 TARİH BASKILI TÜRK ANAYASA HUKUKU DERS KİTABINA İLİŞKİN DÜZELTME CETVELİ Düzeltmeler daire ( ) içinde gösterilmiştir. 1- Bölüm 2, 37. sayfada Parti Kapatma Davalarında Yargılama Usulü başlığı

Detaylı

Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. bütünü.

Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. bütünü. MEVZUAT Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. bütünü. NORMLAR HİYERARŞİSİ ANAYASALAR Dünya daki ilk Anayasa: 1787 ABD Anayasası İkincisi: 1791 Fransız Anayasası Türkiye'de anayasal hareketler

Detaylı

ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ

ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ 5 Aralık 2011 ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ I.YENĠ BĠR ANAYASA MI? GENĠġ KAPSAMLI BĠR ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ MĠ? Anayasa hazırlığıyla ilgili olarak kamuoyunda önemli bir tartışma yaşanıyor:

Detaylı

OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA GÖREVDEN ÇIKARILAN, İHRAÇ EDİLEN, UZAKLAŞTIRILAN KAMU PERSONELİNİN HUKUKİ HAKLARI

OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA GÖREVDEN ÇIKARILAN, İHRAÇ EDİLEN, UZAKLAŞTIRILAN KAMU PERSONELİNİN HUKUKİ HAKLARI OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA GÖREVDEN ÇIKARILAN, İHRAÇ EDİLEN, UZAKLAŞTIRILAN KAMU PERSONELİNİN HUKUKİ HAKLARI Türk Psikologlar Derneği Vekili Av. Mehmet Ferit aka Bu metinde sırasıyla 21.7.2016 tarihinde

Detaylı

I sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanunun başvuru konusu kuralının Anayasaya aykırılığı sorunu:

I sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanunun başvuru konusu kuralının Anayasaya aykırılığı sorunu: Davacı şirket tarafından defter ve belgeler ile aylık ücret bordrolarının kanuna uygun düzenlenmediğinden bahisle 5510 sayılı Kanunun 102/l-e-4ve 5. maddelerine istinaden şirket adına kesilen toplam 3.064,50

Detaylı

HUKUK. Soru Bankası İÇTİHAT

HUKUK. Soru Bankası İÇTİHAT HUKUK Soru Bankası ÇTHT G SS - TÜK. TH VT TM T.- 1 SOU G SS - TÜK. TH VT TM T.- 1 SOU 1.. Federal devletin tüzel kişiliği yoktur.. Federe devletlerin ayrılma hakkı yoktur.. Federe devletlerin uluslararası

Detaylı

ELLER YIKANMADAN ÜST BAŞ TEMİZLENMEZ YARGI REFORMUNUN ÖNCELİĞİ

ELLER YIKANMADAN ÜST BAŞ TEMİZLENMEZ YARGI REFORMUNUN ÖNCELİĞİ ELLER YIKANMADAN ÜST BAŞ TEMİZLENMEZ VEYA YARGI REFORMUNUN ÖNCELİĞİ Bildiğimiz gibi Ekonomistler Platformu belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra, bazı grup üyeleri ekonomi düzeyinin ötesinde temiz toplum

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI 28-30 MAYIS 2012, İSTANBUL Yargının Bağımsızlığı ve Yasama ve Yürütme Güçleriyle İşbirliği Türkiye Cumhuriyeti Hâkimler ve Savcılar

Detaylı