Ahi Evran Üniversitesi. Fahri Doktora Töreni , Kırşehir

Transkript

1 Ahi Evran Üniversitesi Fahri Doktora Töreni , Kırşehir Sayın Valim, Sayın Rektörüm, Bel Bşk Vekilm, Garnizon Kom, İl Emniyet Müdürüm, İlimizin değerli yöneticileri, Değerli Hocalarım, Değerli İşadamları, Sevgili öğrenciler, Değerli Basın Mensupları, Hanımefendiler, Beyefendiler, Sözlerime, Ülkemizin en etkin ve büyük STK larından birinin başkanı olarak, şahsıma verilen Fahri Doktora unvanı için, Ahi Evran Üniversitesi Senatosuna ve Değerli Rektörüne, en içten teşekkürlerimi sunarak başlıyorum. Şahsıma lütfedilip verilen bu unvanı, müsaadenizle, tüm MÜSİAD camiası adına alıyorum. İnanıyorum ki, Ahi Evran adına verilen bu unvan, bize daha büyük bir misyon yükleyecek, daha büyük bir motivasyonla, ülkemizin kalkınması yönündeki çalışmalarımızı arttıracaktır. Konuşmamı "Ahi Evran ilkeleri ışığında" "Daha Adil ve Sürdürülebilir bir Ekonomik Sisteme Olan İhtiyaç " başlığıyla dakikada tamamlamaya çalışıp, sonra, varsa, gelecek sorulara cevap vereceğim. Bu vesileyle, dün Malatya da meydana gelen uçak kazasında şehit olan 4 kahraman pilotumuza Allah tan rahmet diliyor, kederli ailelerine, Genelkurmay Başkanlığımız ve tüm milletimize, taziyelerimi sunuyorum. Sayın Valim, Sayın Rektörüm, Değerli Hocalarım, Gençler, MÜSİAD olarak, kuruluşumuzdan bugüne, yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerimizde, vurgumuzu; Anadolu'ya, Kadim Medeniyetimizin ve ticaretimizin temel değerlerine, bu değerleri oluşturan yol göstericilerimize, Anadolu nun Ahi Evran gibi bilge insanlarına, onlara layık ve yollarında yürürken gelişime açık nesiller olarak yapıyoruz. Madem ki bu Fahri Doktorayı, Uluslararası İlişkilere Katkım sebebiyle layık gördünüz, kısaca MÜSİAD'tan, özellikle de yurtdışı çalışmalarından bahsetmek istiyorum. Ama önce, STK kavramından söz etmek isterim. STK, ülkemizde, son yıllık süreçte ön plana çıkan, son yıllık süreçte önemi daha da artan bir olgu. Ancak, İngilizce'deki NGO'nun ter-

2 cümesinden oluşturulan STK, aslında bizim medeniyetimizin önemli bir temel taşı. Çünkü, iş hayatımızdaki AHİLİK gibi, en güzel STK uygulamalarından birisi de Vakıflardır ve biz, bir Vakıf Medeniyetiyiz. Hem de her türlü talana rağmen, hala ayakta kalmayı başarabilen, onca güzel örneğiyle. Ne yazık ki, Vakıf kavramını da, AHi kavramını da, diğer birçok değerimiz gibi, bir süreliğine unutmuşuz, sonra da başka kanallarla, yeniden keşfederek, tekrar hayatımıza sokuyoruz. Ülkemizin son 25 yıllık iş hayatına önemli bir damga vuran, bir işadamları örgütlenmesi olarak, iş hayatındaki etkin rolü kadar, sosyal hayatımıza ilişkin çalışmaları ve entelektüel birikimiyle, ülkemizin önemli bir STK'sı olan MÜSİAD, 1990 yılında, 12 üye ve 5 Komisyonla kurulan, bugün, 13 Komisyon ve 16 Sektör Kurulundan oluşuyor. 1990'ın şartlarında, 5 Komisyonla kurulan MÜSİAD'ın, o dönemdeki Komisyon isimleri bile, ufkunu ortaya koymaktadır. Bir İşadamları Derneğinde, her dernekte gerekli olan, Teşkilatlanma ve Mali İşler Komisyonlarının dışındaki 3 komisyon; Eğitim Komisyonu, Rapor ve Görüşlerimizi hazırlayan Araştırmalar ve Yayın Komisyonu ve henüz bazı üyeleri pasaport sahibi bile olmayan bir dönemde kurulan, Dış İlişkiler Komisyonudur. O günden bugüne, Dış İlişkilerimizi 3 temel üzerine oturttuk. Üyelerimizin ve İş networkunu ve iş kapasitelerini arttırmak yaptığımız, yurtdışı gezileri, İş Forumları, Fuarlar, Sektörel ve Bölgesel organizasyonlar. Son örnek olarak, Kasım'daki 15.ci Uluslarası fuarımızda, m2 kapalı alanda, 123 Ülke'den işadamını, ülkemizden binlerce girişimciyle buluşturduk. Milletimizi ilgilendiren konularda, Uluslarası Arena'da gereken, her türlü, temas, yayın, bilgilendirme, konferans, toplantı, Lobi faaliyeti dahil, bu asil millete karşı borcumuz olan her türlü faaliyet, bir vatan görevi. Bir de, ülkemizde başarılı olmuş, yaygın, saygın ve müstakil bir STK olarak, yurtdışında bu ihtiyacı duyan başka ülkelerde, o ülkelerin işadamlarına bir Rol Model olarak, yılların getirdiği birikim ve tecrübelerimizi aktardığımız her türlü faaliyetimiz, insanlığa karşı borcumuz. Bugün, üyesi ve onların sahip olduğu yaklaşık işletmeyle, 63 ülkede 159 noktada faaliyet gösteriyoruz. İşadamlarına, özgüven, vizyon, yeni pazarlar kazandırıp, Ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlamalarına imkan oluşturan bir İşadamları Derneği olarak, hayata sadece bilançolar ve kar-zarar tabloları çerçevesinden bakmamayı, temel ilke edinen üyelerden oluşuyoruz. Van'dan

3 Tekirdağ'a, Hatay'dan Sinop'a, Malezya'dan İngiltere'ye, Rusya'dan Kolombiya'ya, ABD'den Güney Afrika Cumhuriyeti'ne, Çin'den Fas'a, dünyanın heryerinde Şube ve Temsilciliklerimiz var. Bizim için, kazanırken hukuki ve meşru olmak kadar, harcarken de hukuki ve meşru olmak, önemlidir. Gerek birey olarak, gerekse sosyal anlamda, İnsanı ilgilendiren tüm alanlar, MÜSİAD'ın ilgi ve sorumluluk alanına girer. İnsan, en şerefli yaratıktır ve bizim insana bakış açımızı, Batı medeniyetinin Materyalist insan anlayışından ayıran en önemli nokta da, budur. Materyalist görüşün ele aldığı insan tipi, davranışlarını Maddi Sonuçlarına göre belirleyen ve tamamiyle rasyonel düşünen iktisadi insan dır. Bizim insan anlayışımız; kendi faydası kadar, etki alanındaki insanların ve toplumun faydasını da düşünen, paylaşımcı ve ahlaklı bir insan anlayışıdır. Bu bakışla, dün nasılsa, yarın da, ülkemizin yararına olan her işte ve bizimle yan yana olmaktan rahatsız olmayan herkesle, ekonomik ve sosyal ilişkiler kurarız, kurmaya da devam edeceğiz. Çok önemsediğimiz, 2 temel direğe sahibiz; Bize Üye olmanın tek kriteri olan, Ticari İtibara sahip Saygın Üyelerimiz ve kuruluşumuzdan itibaren, Entellektüel Altyapımızı oluşturan, görüşlerimizi ortaya koyduğumuz, sadece Ekonomi alanıyla sınırlı kalmayan, farklı konulardaki Raporlarımız. Şimdi, Ahi Evran Üniversitesi'nde, değerli Hocalarımın huzurunda, detayına girmek için, benim akademik bilgim yeterli değildir, ama, madem ki bugün O amaçla buradayız, müsadenizle, Ahi Evran ın malumunuz olan 7 ilkesiyle devam etmek istiyorum: 1. Cimrilik kapısının kapanıp; yardımseverlik ve dayanışmacılık kapısının açılması. 2. Kahır, zulüm ve işkence kapısının kapanıp; lütuf, şefkat, sevgi ve ilgi kapısının açılması. 3. Hırs, ihtiras ve saldırganlık kapısının kapanıp; kadere rıza Allah a teslimiyet ve tevekkül kapısının açılması. 4. Tokluk ve israf kapısının kapanıp; açlık, riyazet ve nefse hâkimiyet kapısının açılması. 5. İnsanlara karşı ümit kapısının kapanıp; doğrudan doğruya Allah a bağlılık ve güven kapısının açılması. 6. Dilin, gıybet ve yalan gibi, aşağı ve bayağı sözlere kapanıp; zikir ve iyi sözlere açık tutulması. 7. Davranışlarında, her türlü şeytani eylemden uzak olup; Rahmanî eylemlere açık olması. Bize göre, tüm bu ilkelerin bir amacı var: insan onuruna yaraşan bir sistem kurabilmek. İnsanı, sadece üreten ve tüketen bir canlı olarak değil, yaratılmışların en şereflisi olarak değerlendirerek, doğayla ve hemcinsleriyle uyumlu ve paylaşımcı bir yaşam sürmesini sağlamaktadır.

4 Kısa bir süre önce, ülkemizi yasa boğan, herbirimizi, ailesinin bir ferdini kaybetmiş gibi üzen, Özgecan cinayeti, maalesef, bir nevi ticarethanede işlendi. Olayın vahşet boyutuna bakıldığında, nerede işlendiği belki çok önemli değil, ancak, bizim anlayışımızda, müşterisinin işyeri içinde emniyet içinde olacağının idrakinde olan bir tacir, bırakın cinayet işlemeyi, ona en ufak bir üzüntü bile vermemelidir. Günümüzde bunu temin edemiyorsak, bazı değerleri ciddi anlamda yitirdiğimizi de kabul etmeliyiz. Oysa ki, Ahi lik ilkelerinde "kahır, zulüm ve işkence kapısını kapamak" düsturu vardır. Hangi sektörde olursa olsun, ticaret, Erdem ve Ahlak'tan yoksun olduğu takdirde, iyi bir sonuç çıkmaz. Kem Alat ile, Kemalat olmaz, diye boşuna dememiş, Atalarımız. Ahlak ve beceriyi bir arada götürmenin zorunluluğu ilkesinden hareket eden Ahilik, insanların, işlerini en kaliteli şekilde yapmalarını hedefleyerek, toplumun, ekonomik ve sosyal hayatına olumlu katkıda bulunur. Ahi Evran, yaklaşık yıl önce, Doğruluk, Emniyet, Cömertlik, Tevazu, Nasihat, Affedicilik, Bencil olmama ilkelerinin, ticari hayata egemen olmasını öneriyordu. Bugün de, bu ilkelerin, farklı kavramlarla, iş dünyasında dile getirdiğini gözlemliyoruz. Ahiliğin ilkeleri, aynı zamanda adaleti tesis etmek, daha yaşanabilir bir dünyayı meydana getirmek ister. Değerli katılımcılar, Günümüzün temel sorunlarından birisi, adil olmayan gelir dağılımıdır. İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam ın, küresel servetin dağılımı ve gelir adaletsizliği başlıklı son araştırmasında; küresel servetin, gün geçtikçe, daha küçük ve daha varlıklı elit bir grubun elinde biriktiği ifade edilmiştir. Rapora göre, bu varlıklı bireyler; finans, ilaç ve sağlık da dâhil olmak üzere, önemli sektörlerde, sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Bu tanımda yer alan şirketler; çıkarlarını korumak amacıyla, kendilerine politik çevre oluşturan lobi faaliyetlerine, her yıl, milyonlarca $ ödemektedir. ABD deki en üretken lobi faaliyetlerinin, "bütçe ve vergi" konularında olduğunu söyleyen raporda; kamu kaynaklarının, güçlü lobicilerin çıkarları yerine kullanıldığı belirtiliyor.

5 Küresel zenginliğin, varlıklı ama küçük bir elit grubun elinde yoğunlaşmasının, Credit Suisse verileri ile de desteklendiği raporda; dünyadaki en zengin %1 lik kesim için, 2010'un bir dönüm yılı olduğu ve bu yıldan itibaren, bu kesimin küresel servetten daha fazla pay aldığı belirtilmiştir. Rapora göre; 2014 yılında, dünyanın en zengin %1 i, toplam küresel servetin %48 ine sahip olarak, kalan %99 una yalnızca %52 sini bırakmıştır. En zengin %20 nin, dünyanın geri kalan %80 ine bıraktığı servetse, küresel servetin %5,5 idir. Raporda; mevcut trendin, en zenginler lehine devam etmesi durumunda, 2016 yılında, en zengin %1 in varlığının, toplam küresel varlığın %50 sini geçeceği ifade ediliyor yılında dünyanın en zengin 80 kişisinin, 1,3 trilyon $ varlığı bulunurken, bu rakam, 4 yılda 600 milyar $ artarak, 2014'te 1,9 trilyon $'a yükselmiştir yılları arasında, dünyanın en fakir yarısının toplam varlığı, ilk 80 milyarderin oranı ile aynı oranda artarken, 2010 dan sonra bu oran, daha da azalmıştır. Dünyanın en zengin 80 kişisinin toplam serveti, en fakir %50 nin toplam servetine eşittir. Yani, 3,5 milyar insanın paylaştıkları toplam servet, ilk 80 kişinin paylaştığı servete eşittir. Son 5 yılda, dünyadaki milyarderlerin sayısı azalarak, 2010 yılında dünya nüfusunun en fakir %50'sinin serveti, ilk 338 milyarderin servetine eşit iken, bu sayı 2014 te yalnızca 80 milyardere düşmüştür. Merhum Neşet Ertaş Usta derdi ya; Zahide'm, Gurbanım, n'olacak halım Gene bir laf duydum, kırıldı belim. Bu rakamları duyduğumuzda gerçekten belimiz kırılıyor. Bu adil olmayan gelir dağılımını düzeltmenin yolu, öncelikle, finans sisteminin rehabilite edilmesinden geçer. Cezayirli Malik bin Nebi; Sömürülmeye müsait hale gelmiş topluluklar, sömürülmeye müstahaktır der. Bu süreçte, Türkiye, ekonomik açıdan kabuk değiştirirken, dünya da, yeni bir arayışın içinde ve değişimin eşiğinde. Bu arayış, Ahlak ve Erdem gibi insani değerleri hiçe sayarak, merkezine, neredeyse sadece Finansman ve Faiz enstrümanını koyan Ekonomik ve Finansal sistemden, İnsan Odaklı sisteme, geçiş arayışıdır. Bugün, Kaliteli ve doğru finansmana, hızlı erişimin, nasıl olması gerektiği değil de, faizlerin, kaç baz puan artmasına, niçin ihtiyaç olduğu tartışılıyor. Tıpkı, insanların neden öldürüldüğünün değil, öldürülüş biçimlerinin tartışıldığı, günümüzün medeniyet anlayışında olduğu gibi.

6 İnsanın ve toplumun, daha müreffeh seviyeye ulaşması için, bir araç olması gerekirken, onları yöneterek, bir amaç haline gelen ve bunu acımasızca yapan, Finansal Sistem, doğru bir bakışla değerlendirilmiyor. Bu arayışta, bizim ilkemiz, ticaretin helal ve faizin haram olduğudur. Gerçek ekonominin değerleri; AR-GE, Yenilikçilik, Yatırım, İstihdam ve Üretim'dir. Bunları ve sosyal hayatın ana değerlerini bir kenara iterek, her şeyi, neredeyse, sadece tek bir değere indirgeyen ve değerlerimizi acımasızca şekillendiren, adeta yeni tehdit kaynağı, "Finans Terörü", tekrar değerlendirilmelidir de ABD de finans krizi olarak başlayan ve gelişmiş ülkelerle beraber diğer ülkeleri de etkisi altına alan ekonomik kriz, bu geçiş dönemini hem hızlandıran, hem de daha ilginç hale getiren paradigma değişimi yönünde, bir kırılma noktası oluşturdu. Uluslararası finansal sistem, bir geçiş döneminde yılındaki Büyük Buhrandan bu tarafa yaşanan, en derin ekonomik kriz olduğu kabul edilen, 2007 yılında başlayan ve mevcut küresel finans sisteminin geçerliliği konusundaki yapısal sorunları gözler önüne süren ekonomik kriz, geçerli iktisat paradigmasının yeniden düşünülmesi açısından, çok önemli deneyimler ortaya koymuştur. Buna rağmen, krizin başlangıcından bu yana, mevcut finansal mimarinin yeniden inşası ve alternatif çözüm önerileri üzerine ortaya konulan reform önerileri ve adımları, hâkim paradigmanın dönüşümünde, istenen sonucu verememiştir. Mevcut sistemde, özellikle ülkemizde, bankalarımız da, birer ticari işletme olmalarına rağmen, neredeyse hiç risk taşımıyorlar. Elbette, Bankacılık zarar etmesin. Ancak, neredeyse sadece teminata dayalı bir yapı içerisinde, topladığı mevduatın üzerine masraf ve karını koyarak, adeta posta memurluğu yaparak çalışan mevcut bankacılık sistemi, büyümeyi frenliyor. Mevcut sistem mutlaka değiştirilmeli, yatırım ve proje bankacılığı etkin şekilde uygulanmalı, Sukuk vb enstrümanlar dahil, sadece murabaha ile sınırlı kalmayan Katılım Bankacılığı, yaygınlaştırılmalıdır. Değerli Katılımcılar, Mevcut küresel finansal sistemin test edildiği bu dönemde, Yatırım ve Kar/Zarar ortaklığı üzerine kurulacak bir Finans Sistemi önerisi, önemini daha çok hissettirmeye başlamıştır. Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz Uluslararası 18.ci IBF kongresinde Paradigma Kayması: Yeni Finansal Yönelimler teması altında düzenlediğimiz oturumlar ve çalıştaylarda, bu konuyu ele aldık. Daha adil ve sürdürülebilir bir finansal ve ekonomik sistemin kurulması için, İslam İşbirliği Teşkilatı Üyesi ülkelerdeki mali yetersizlikler, zayıf vergi tahsilatı ve icrası, rekabetçi olmayan piyasalar ve ekonomik liberalleşme eksikliği gibi tespitler yapılırken, fon kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasında özel sektörün rolü; yolsuzlukların önlenmesi ve verimliliğin artırılması açısından kaynakların etkin dağılımı konuları tartışıldı.

7 Sonuç bildirgesinde, 50 yıldır alternatif bir finans modeli olarak kabul edilen İslami Finansın, bugün 2 trilyon $'ı bulan bir sektör olduğu, 2013 yılında %18,6 büyüme kaydettiğini vurgulandı. Bu göstermektedir ki, önümüzdeki 10 yılda faizsiz finans sektörü 20 trilyon $'a çıkacaktır. Burada Türkiye ye büyük rol düşüyor. Türkiye bu fırsatı kaçırmadan, İstanbul u İslami Finansın da merkezi olarak kurgulamalıdır. Değerli Hocalarım, Değerli Gençler, Daha adil ve sürdürülebilir gelir dağılımın ana aktörlerinden biri de KOBİ'lerdir. Ahiliğin mesajını en iyi kavrayan işletmeler de, KOBi lerdir. Dünyadaki işletmelerin %95-98 i de KOBİ lerden meydana gelmekte. Bu da, KOBİ lerin dünya ekonomisinin de motoru olduğunu gösteriyor. Dahası, dünyada istihdamın %40-80 ini KOBİ ler oluşturuyor. Krizin etkisiyle işsizlik tüm dünyada artarken, yeni işleri de, KOBİ ler sağlıyor arasında, dünyada istihdam artışının %85 i KOBİ lerce gerçekleştirildi. Diğer taraftan, KOBİ'ler, GSMH'nın %30-70'ini, Yatırımların %30-60'ını oluşturuyor. Fakat KOBİ ler ciddi problemlerle de karşı karşıya. Büyük şirketlerin kolayca küresel ekonomiye entegre olduğu dünyada, KOBİ ler, oyunun yeni kurallarına uyum sağlamakta güçlük çekiyor. KOBİ lerin Küresel Değer Zincirlerine dahil olamaması ve Ticarette Tarife Dışı Engeller, belini büküyor. Biliyorsunuz, bu yıl Türkiye, G20'nin dönem Başkanı olarak büyük bir fırsat yakaladı. MÜSİAD olarak Yürütme Kurulu Üyesi olduğum B20 bünyesinde, bizim önerimizle, KOBİ ler ve Girişimcilik Görev Gücü oluşturuldu. Amacımız, Dünya Ticaretinin %80'ini elinde tutan G20 ve onun İş Dünyası ayağı olan B20'yi, sadece bu 20 ülkenin değil, tüm Dünya'nın sorunlarına eğilen bir platform haline getirmek ve bunun ilk Uluslararası Adımının atılmasına ön ayak olmanın, gururunu yaşıyoruz. "Dünyayı anlamayanlar, dünyanın maskarası olur" der, Alev Alatlı. Geçmişte, İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerinden Çin ve Hindistan a ulaşan tacirler, sanayi devriminden sonra Avrupa ve Amerika yı ticaretin merkezi yaptılar. Şimdi ise, önce ABD ve sonra Avrupa da ortaya çıkan kriz, ticareti tekrar Doğu ya kaydırmaya başladı. Her ne kadar AB tarafının samimiyetinden şüphelerimiz artsa bile, sonunda ortaklık olsa da olmasa da, milletimizin mutluluğu için gerekli ekonomik, hukuki ve demokratik standartları yakalamayı hedeflediğimiz bir dönemde, amacımız, Doğu Batı ayırımcılığı yapmak değil. Ancak, konjoktörün getirdiği fırsatları da, en etkin şekilde değerlendirmek. Değerli Hocalarım, Sevgili Öğrenciler, MÜSİAD Başkanlığı, DEİK Başkan Yarımcılığı, Dünya Üzerindeki Türk Diasporasını bir çatı altında toplayan DTİK Başkanlığı, B20 Türkiye Yürütme Kurulu Üyeliği, Türk-Japon Üniversitesi Kurucu

8 Kurul Üyeliği ve benzeri bir çok görevimden dolayı, Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımızla birlikte, çok sık, yurt dışı seyahatlerine katılıyorum. Son iki seyahatimizden de kısaca bahsetmek istiyorum. Önce, Etyopya ve Cibuti, sonra, Kolombiya, Küba ve Meksika gezilerimiz oldu. Gördük ki, Türkiye yi ve Türkler i çok seviyorlar. Sıcak ilişkilerle, önümüzdeki on yıllarda çok daha büyük pazarlar yakalayabiliriz. Etyopya, hakkında az şey bildiğimiz, fırsatlar ülkesi. Peygamberimiz döneminde yaşayan, TİKA tarafından mezarı restore edilen Habeş Kralı Necaşi ve daha yakında, Haile Selasiye ile hatırladığımız Etyopya, 96 Milyon nüfusu, ılıman iklimi, verimli hale getirilebilecek tarım alanları ve yeraltı zenginlikleriyle, büyük bir potansiyel. En önemli dezavantajı, deniz sınırının ortadan kalkması. Hiç istilaya uğramamış olan Etiyopya, 9 kabileden oluşuyor. Nüfusun % 40'ını Müslümanlar, kalanını ise, Hıristiyan mezhepleri oluşturuyor. Ülkede, kabileler ya da dinler arasında bir kavga, dolayısıyla, güvenlik sorunu yok ki, bu coğrafya için son derece önemli bir avantaj. Addis Ababa'nın Afrika Birliği'nin Merkezi olması ve THY nin Etiyopya'ya haftada 14 direk uçuş yapmaya başlaması ise, önemli bir avantaj. Habeşistan'dan koparak oluşturulan ülkelerden olan Cibuti ise, nüfusu ile, Süveyş Körfezinin ağzında, Hint Okyanusu ve Afrika'nın orta ve güneyine kadar uzanabilen konumuyla, bir stratejik nokta, bir lojistik merkezi. Nüfusunun %99'unun Müslüman olduğu, bu küçük ama önemli ülkede, ABD, Fransa ve Japonya dâhil, 7 ülkenin askeri üssü var. ABD'nin mevcut üssünde askeri, 'e çıkarma çalışmaları, ülke hakkında fikir verebilecek önemli detaylardan. Tüm Orta Afrika'nın lojistik desteği, Cibuti Limanından sağlanıyor. Seyahatimizde imzalanan anlaşmayla, yeni limanın yakınında, dönümlük bir alan, Türk Özel Bölgesi olarak tahsis edildi. THY nin, Cibuti'ye haftada 7 uçuş yapmaya başlaması da, çok önemli. Yine, az bildiğimiz ülkelerden olan ve genelde maalesef Uyuşturucu Kartelleri'nin kavgalarıyla zihnimizde yer alan Kolombiya, Güney Amerika kıtasının parlayan yıldızı. Özellikle, son 10 yılda uygulanan Ekonomik Reform ve politikalar, Petrol ve Maden yatakları gibi yeraltı zenginliklerine sahip ülkeyi, yabancı yatırımcılar için cazip bir merkez haline getirmek üzere. Ülkenin önemli sorunu olan, Güvenlik Sorunu da, bizdeki Barış Süreci gibi, sonuçlanma aşamasında. Küba, Marlon Brando'nun, özellikle ilk Baba filmini seyredenler için, gerçek bir Film Platosu gibi. 60 küsur yıl öncesinde dondurulmuş bir ülke. Sokaklarında klasik araba meraklılarının gözlerini

9 alamadığı, yenilenemediği için hala kullanılan Amerikan arabaları, üzerine yıllardır boya bile yapılamamış ama, hala orijinalliğini koruyan binaları, ki bu açıdan imrenmemiz gerekir, belki de erişilebilecek başka bir hedefleri olmamanın refleksiyle, mutlu görünümlü insanlar. Elektrik, Su, Konut, Sağlık harcamaları bedava. Temel ihtiyaçlar, karne ile çok ucuz. Ve herkesin maaşı, 30 $. Aşağıda, eşitlik sağlanmış. Meksika ise, ABD'ye komşu olmanın nimetlerini, daha güçlü bir şekilde üzerinde hissettiren, dış yatırımcının daha çok tanıdığı ve daha fazla iş yaptığı, Kolombiya kadar bakir olmasa da, bugüne kadarki uluslararası iş yapma kültürü sebebiyle, ciddi potansiyele sahip. Bu noktada, Ekonomik ya da siyasal güç merkezleri, batıdan doğuya da kaysa, doğudan batıya da yönelse, kuzey güney koridorlarında da yol alsa, Türkiye nin, barışın, adaletin, hak ve özgürlükler terazisinin ortasındaki denge merkezi rolünü unutmaması gerekiyor. Sayın Valim, Değerli Rektörüm, Hocalarım, Değ. Katılımcılar, Konuşmamım sonunda, 2006 yılında Ahi Evran Üniversitesi kimliğiyle kurulan, 700'ü aşan Akademisyen kadrosuyla gencimizi geleceklerine hazırlayan Ahi Evran Üniversitesi Senatosuna ve değerli Rektörümüz Prof. Dr. Kudret Saylam'a, şahsıma layık gördükleri Fahri Doktora Ünvanı için, tekrar şükranlarımı sunuyorum. Beni bu mutlu günümde yalnız bırakmayan, YK üyelerim, Şube Başkanlarım, Sektör Kurulu Başkanlarım, Değerli Üyelerim, Kıymetli Eşim ve büyük Oğlum Enes'e teşekkür ediyorum. Kökü, Kadim Medeniyetimizin temellerine dayanan, ancak ismi ve yeni yapılanmasıyla, 25 yıl önce tekrar başlatılan bu ulvi hareketin, MÜSİAD çatısı altındaki temsilcileri ve onların bugünkü Başkanı olarak, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, hem bu kadim değerlere bağlılığımızı sürdüreceğimize, hem de uygun görülen bu Fahri Doktora'ya layık olmaya devam edeceğimize olan sağlam inancımla, beni dinleyen değerli hocalarıma ve öğrenci arkadaşlarıma saygılar ve sevgiler sunuyorum. Nail Olpak Genel Başkan MÜSİAD