KAMU DÜZENİ KAVRAMI VE POLİSİN ŞİDDET KULLANMA YETKİSİNİN ÖLÇÜSÜ BAĞLAMINDA GEZİ PARKI DİRENİŞİ Stj. Av. Pınar YAŞAR

Transkript

1 toplumsal ihtiyacı karşıladığını ve istenen amaçla doğru orantılı olduğunu göstermesini gerektirmektedir. AİHM...bu özgürlükteki kısıtlamaları ancak ikna eden ve zorunlu gerekçeler haklı çıkarabilir şeklinde ifade etmektedir 14. Yönetenlerin keyfi hareketleri sonucu hemen hemen her ülkede temel hak ve hürriyetlerin çıkarlar doğrultusunda kısıtlandığını; ancak insanların 14 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Gorzelik ve Diğerleri - Polonya, Başvuru no.44158/98, tarihli karar. hakları için çabalamaktan vazgeçmediklerini AİHM konusu olaylarla somutlaştırmaya çalıştık. Hukuk ile tanışıp eşsizliğini her an keşfederek hareket eden bizlere, miras bırakılan kevgirin nasıl oluştuğunu görmemize neden olan her bir doküman yüreğimizde yara açmış, bu kevgirin delikleri kapatılmadan bundan sonra gelenin de kevgire dönüştürüleceği farkındalığı ile belki biz değiştiririz diyerek çıktığımız hukuk yolculuğumuzda, karşımıza çıkan hayal kırıklıkları bize yoldaş olmuşken insanların yaptığı GEZİ ler umudumuza umut katmıştır KAMU DÜZENİ KAVRAMI VE POLİSİN ŞİDDET KULLANMA YETKİSİNİN ÖLÇÜSÜ BAĞLAMINDA GEZİ PARKI DİRENİŞİ Stj. Av. Pınar YAŞAR 28 Mayıs 2013 tarihinden itibaren ülkemizde Gezi Parkı Olayları olarak başlayan ve İstanbul Gezi Parkı nda bulunan ağaçların kesilmesini önlemek, halkın kullanımına açık yeşil alanı korumak için başlayan gösteriler, polisin Gezi Parkında konaklayan göstericilere karşı orantısız güç ve şiddet kullanması ile bir anda Gezi Parkı Direnişi ne dönüşmüştür. Bu direniş, iktidarın haksız eylemlerine, en temel haklara dahi antidemokratik müdahaleleri karşısında muhalefet partilerinin yıllardır gerçekleştirmeyi başaramadığı geniş bir kitle ile güçlü bir toplumsal muhalefet yaratmıştır. Muhalefete polis tarafından 14 Hukuk Gündemi 2013/1

2 gösterilen orantısız tepki iktidar partisinin kendi seçmenlerince dahi eleştirilmiş; bu konu hukuka uygunluk tartışmalarının ötesine geçmiş, yaşananların vicdanen de kabul edilemez olduğu belirtilmiştir. Polisin göstericilere uyguladığı orantısız güç tüm dünyanın tepkisini çekmiştir. BBC ve CNN International gerçekleştirdikleri canlı yayında sivil halka karşı polisin tavrını bir müdahaleden çok, bir saldırı olarak aktarmıştır. Polise kamu düzenini sağlamak amacı ile yasal olarak tanınan zor kullanma ve silah kullanma yetkisi Gezi Parkı Direnişi nde hukuka uygunluğunu kaybetmiştir. Polis, bu konudaki uluslararası ve ulusal hukuk düzenlemelerini açıkça yok saymıştır. İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere çok sayıda il günlerce biber gazı solumuş, kapalı alanlara; metrolara, kafelere, konutlara ve hatta sıhhi yardım bölgelerine yoğun biber gazı bombası atılmıştır. Eylemler boyunca özel mülklere girerek biber gazı ile müdahale eden kolluk kuvveti Anayasanın 21. maddesini ve beraberinde Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu nun (PVSK) 20. maddesini alenen ihlal etmiştir. Buna göre her türlü arama için önceden yazılı hâkim kararı ve yazılı emir alınması kuralını belirtmişse de; konut, işyeri ve eklentilerinden imdat istendiği halde veya buralarda ağır cezalı bir suçun işlenebileceği hallerde bunu önlemek veya yapılmasına engel olmak için PVSK m. 20 gereğince kolluğa konuta girme hakkı verilmiştir. Polis, eylemler sırasında, çoğu defa insanları doğrudan hedef alarak binlerce insanın yaralanmasına, on iki vatandaşın biber gazı kapsülü ile gözünü kaybetmesine ve bir çocuğun yine biber gazının başına isabet etmesi ile yoğun bakımda yaşam mücadelesi vermesine neden olmuştur. Göstericilere karşı polisin yoğun biber gazı ve tazyikli su ile orantısız güç kullanması günlerce kamuoyunda yer almıştır. Polisin orantısız güç uygulamasının en ağır sonucu ise Ethem Sarısülük adlı vatandaşın gösteri yürüyüşü sırasında polis kurşunu ile başından vurularak hayatını kaybetmesidir. Bugün Türkiye de siyasetçiler, hukukçular, tabipler, öğrenciler ve toplumun hemen hemen tüm kesimleri kamu düzeni kavramının içeriğinin ne olduğunu ve polise nereye kadar güç kullanma yetkisi tanıdığını sorgulamaktadır. Toplumsal hayatın siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarında karşımıza sınırlayıcı bir kavram olarak çıkan kamu düzeni, kolluk kuvvetlerinin zor kullanma gücünün de hukuka uygunluk nedenidir. Yüksek Yargı organlarından, Danıştay ın 1999 tarihli 1 kararında kamu düzenini ortak ihtiyaçların karşılanması bağlamında tarif ettiğini dikkate alacak olursak, demokratik bir talep etrafında birleşerek bu taleplerini dile getirmekten başka herhangi davranışta bulunmayan Gezi Parkı direnişçilerinin, kamu düzenini nasıl ve hangi yoğunlukta bozduğu, tartışılması gereken bir konudur. Bu anlamda yüz binlerce insanın bir araya gelerek gösteri yürüyüşü yapmasının kamu düzenini sarstığı ve bozduğu iddia edilebilse dahi; güvenlik, sıhhat, dirlik ve esenliğe dair herhangi bir açık ya da yakın tehlike mevcut olmaksızın; polisin kolluk önlemlerine başvurduğu ve bunu kademeli olarak yoğunlaştırmak yerine en şiddetli halinden başlayarak uyguladığı görülmüştür. Toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi nin 20. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin barışçı toplanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinin 21. maddesinin ilk cümlesi yine barışçıl bir biçimde toplanma hakkının hukuken tanınacağını ifade etmiştir. Buna göre bu hak zorunlu tedbir niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacı ile ve ancak yasa ile sınırlanabileceği belirtilmiştir Anayasası nda 2001 tarihinde yeniden düzenlenen 34. madde de, Türk Hukukunda benzer bir düzenleme oluşturmuş ve herkesin, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu belirtmiştir. Son olarak Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu nun 3. maddesi Herkes önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu düzenlemiştir. Gezi Parkı Direnişi süresince gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşleri yukarda anlatılan uluslararası ve ulusal yasal düzenlemelerde tanınan hakkın kullanılmasından ibaret olup, herhangi bir sınırlamaya neden verecek saldırı ya da şiddet eylemi, 1 Özge Okay TEKİNSOY, İdare Hukukunda Kamu Düzeni Kavramı, XII Levha Yay. İstanbul Mart 2011, s TEKİNSOY, s /1 Hukuk Gündemi 15

3 direnişin başladığı günden itibaren gerçekleşmemiştir. Aksine kendiliğinden barışçıl bir şekilde başlayan, kamu düzenine zarar vermeyen ve şiddet karşısında dayanışmaya geçen bireylerden oluşan bu direnişte, polisin çevreye verdiği zararı yine direnişçilerin kendileri gidermeye çalışmış ve hatta gösterilerin sonunda gönüllüler tarafından çevre temizliği dahi yapılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de 2007 tarihli kararında, göstericilerin şiddete başvurmadığı durumlarda, kamu yetkililerinin Sözleşmenin 11. maddesinde teminat altına alınan barışçıl toplantı hakkının özünün zarar görmesini engellemek için, barışçıl toplantılara bir miktar hoşgörü göstermeleri gerektiği kanaatindedir 3. Kolluk tarafından alınacak önlem ve kullanılacak bastırıcı güç sadece maddi kamu düzenini sağlamaya, bozulmasını önlemeye, eğer sağlayamazsa da geri getirmesini gerçekleştirmeye yönelik önlemleri almaya dair bir tutum ve davranış içinde olduğu oranda yasaldır 4. Kolluk kuvvetlerine tanınmış olan üstün kamu gücü ve egemenliği, Gezi Parkı olayları sırasında hukukiliğini yitirmiş ve halka karşı saldırgan bir tavra bürünmüştür. Polisin kamu düzeni ile sağlayamaya çalıştığı güveni; umuma açık ya da kapalı yerlerde can ve mal bakımından hiçbir tehlikenin olmaması, saldırı, zorlama, itilip, kakılma, durdurulma, bekletilme, alıkonma ile kaza ve engellemeye uğramadan bulunma ve dolaşma ile bireylerin bu yönde inançlarının olmasıdır. 5 Polis zor kullanma yetkisini kötüye kullanmış ve halka karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmıştır. Kamu düzenine yönelik yakın bir tehlike halinde dahi polis daha hafif bir kuvvet kullanarak sağlayabileceği düzene daha ağır bir 3 AİHM Nurettin Aldemir ve Diğerleri ve Türkiye, no /02, 32126/02, 31229/02, 32132/02, 32133/02, 32137/02 ve 32138/ İlhan ÖZAY, Gün Işığında Yönetim, Alfa Yay. İstanbul 1986, s Lütfi DURAN, Ders Notları; s. 254 müdahale uygulayamaz. Hükümetlerin, polis kuvvetine uluslararası insan hakları ve polis standartlarına uyum amaçlı, etkili bir eğitim verme yükümlülüğü bulunması gerekliliğini savunan karar,polise, ateşli silahları nasıl ve hangi şartlar altında kullanabileceğine dair açık ve net talimatlar verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Önemle belirtmek gerekir ki, kolluk alanındaki önlem ve müdahaleler ölçülü ve yerinde olmak zorundadır ve en son çere olarak harekete geçmelidir. 6 Gezi Parkı Direnişi ve buna benzer muhtelif toplumsal olaylarda polis önleme ve bastırma aracı olup, bir cezalandırma aracı değildir. Gezi Parkı olaylarında polis görevini bir kez daha aşmış ve bir anlamda gösteriye katılanlara şahsi olarak birebir uyguladığı orantısız şiddet ile onları demokratik haklarını kullandıkları için cezalan bir tavır almıştır. Polisin toplumsal olaylara müdahale yetkisi kanunen tanınan sınırı aştığı takdirde doğrudan temel hak ve hürriyetlere yönelik bir hukuksuzluk durumu oluşturur. Polisin zor kullanma yetkisinin varlığı ölçülülük ilkesi ile sınırlıdır. Ancak Gezi Parkı Direnişi ne müdahalenin hiçbir şekilde ölçülü olmadığını göstermiştir. Herhangi bir doğrudan uygulama gerçekleştirilecekse önce uyarı daha sonra zaman tanıma ve direnenlere karşı bunu ortadan kaldırmaya yönelik en hafifinden en ağırına doğru bir zor kullanma yetkisi verilmiştir. Toplumsal olaylara karşı takınılacak tavrın, sadece varılmak istenilen sonuca ulaştırmaya yetecek kadarının hukuken geçerli olması anlamına gelmektedir. 7 Polis, gezi parkı olaylarında sergilediği orantısız güç ile kamu düzenini bozmanın yanında, birçok temel hakkı da ihlal etmiştir. Polis, ihlal ettiği haklarla cezai, takdir yetkisini kötüye kullanarak idari olarak sorumludur. 6 Ord. Prof. Dr. Sulhi DÖNMEZER ARMAĞANI, C.II., Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Türk Ceza Hukuku Derneği, Ankara, Şubat 2008., s İlhan ÖZAY, s Hukuk Gündemi 2013/1

4 TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ KİMYASAL GÖSTERİ KONTROL AJANLARIYLA TEMAS EDENLERİN SAĞLIK SORUNLARI DEĞERLENDİRME RAPORU Ülkemizde toplumsal olaylarda güvenlik güçleri tarafından kullanımı giderek yaygınlaşan göz yaşartıcı gaz olarak bilinen ve gösteri kontrol ajanları olarak adlandırılan kimyasal maddeler, yaşanan son olaylarla bir kez daha ülke gündemine oturmuştur. Günlerce yoğunlukla, her yerde ve sürekli kullanılan gaz ve sıvı formundaki bu kimyasal silahlar, ciddi sağlık sorunları yaratmış ve yaratmaya devam etmektedir. TTB tarafından derlenen bilgilere göre, 31 Mayıs- 24 Haziran 2013 tarihleri arasında meydana gelen olaylarda dört kişi ölmüş, 60 ağır olmak üzere sekiz bin kişi yaralanmıştır. On bir insanımız gözünü kaybetmiş, 103 kişi kafa travması geçirmiştir. Yaralanma ve sağlık hizmeti ihtiyacının türleri biber gazına bağlı yüzeyel yangılar ve solunum sıkıntıları, astım krizi, epilepsi atakları, yakından atılan biber gazı kapsülleri, plastik mermiler ve darp nedenli kas-iskelet sistemi yaralanmaları (yumuşak doku zedelenmeleri, kesiler, yanıklar, basit kırıklardan sekel bırakacak ciddiyete sahip açık/kapalı kırıklar), kafa travmaları, plastik mermilerden kaynaklı görme kayıplarına varan göz problemleri ve karın içi organ yaralanmaları biçiminde belirtilmektedir. Bu bulguların bir kısmı plastik mermi, darp gibi sebeplerle oluşmuşsa da önemli bir bölümünün doğrudan veya yakından atılan gaz kapsülleri ile ilgili olduğu bilinmektedir. Güvenlik güçleri giderek daha farklı kimyasal maddeler kullanmakta, müdahalelerin şiddeti ve sağlık etkileri artış eğilimi göstermektedir. Hastanelere ve sağlık kuruluşlarına ciddi sağlık sorunları ve yaralanmalarla başvuranlar dışında çok büyük bir grubun kullanılan kimyasal gazlardan etkilendiği bilinmektedir. Türk Tabipleri Birliği sürecin başından itibaren gerek Tabip Odaları aracılığıyla yürütülen ilkyardım ve sağlık hizmetleri etkinlikleri, gerek raporlama, izleme, değerlendirme çalışmaları ve basın açıklamaları ile gerekse de gösteri kontrol ajanları ile ilgili bilgi üretimi ve paylaşımı ile mesleki ve insani sorumluluğunu yerine getirmeye çaba harcamaktadır. Bu çalışmalara ek olarak kullanılan kimyasallara maruz kalanların yaşadıkları sağlık sorunlarının değerlendirilmesi amacıyla bir çalışma başlatılmış ve hazırlanan ilk rapor 10 Haziran 2013 tarihinde 2013/1 Hukuk Gündemi 17

5 kamuoyu ile paylaşılmıştır. Gazdan etkilenenlere yönelik veri girişinin sürdüğü çalışmanın okumakta olduğunuz bu raporunda yanıt üzerinden bir değerlendirme sunulmuştur. DEĞERLENDİRME 1. İstanbul Taksim Gezi Parkı na ilişkin meşru ve barışçıl eylemlere şiddetli polis müdahalesiyle ülke geneline yayılan toplumsal olaylara emniyet güçlerinin yaygın ve aşırı bir biçimde kimyasal silah kategorisinde olan kimyasal gösteri kontrol ajanlarıyla müdahalesi birçok olumsuz sağlık sorununu, ölüm ve yaralanmaları gündeme getirmiştir. Kullanılan kimyasal maddeler ciddi sağlık etkileri oluşturabilmektedir. 2. İçişleri Bakanlığı açıklamalarına göre, 79 ilde yaklaşık 2,5 milyon kişi gösterilere katılmıştır. Göstericilere yapılan müdahaleler ve kullanılan yöntemler düşünüldüğünde, çeşitli biçimlerde olumsuz sağlık sonuçları yaratacak etkilenimlerin çok geniş bir nüfus kesiminde ortaya çıkabileceği görülmektedir. Bu raporda ortaya konan bulgular bu nedenle etkilenen kişilerin belirli bir kısmını ortaya koymaktadır. 3. TTB Kimyasal Silah / Gösteri Kon trol Ajanlarına Maruz Kalma Değerlendirme Formu na verilen yanıt incelendiğinde genç yaş grubun ve kadınların daha ön planda olduğu, bazı belirtilerin uzun sürdüğü, bu bir saatten uzun süren belirtilerin arasında göz belirtileri, kulak-burun-boğaz belirtileri, genel belirtiler ve psikolojik belirtilerin olarak ön planda olduğu, astım ve hipertansiyon atağı, nefes darlığı gibi ciddi belirtilerin de ortaya çıktığı görülmüştür. Gaza maruz kalma ile çok sayıda belirti ortaya çıkmıştır ve tanımlanan toplam belirti sayısı 147 bindir. Bu belirtilerin azımsanmayacak bir kısmı bir saatten daha uzun sürmüştür. Yanıtlardan formun yanıtlandığı süre içerisinde devam eden bazı yakınmalar olduğu anlaşılmaktadır. 4. Formu yanıtlayanlar arasında gaz fişeği nedeniyle yaralanma oranı %7 olarak belirlenmiştir. En sık yaralanma bacaklar, ayaklar, kollar ve dizde ortaya çıkmıştır. Buna karşılık yüz, göğüs, baş bölgesi gibi kritik bölgelerden de yaralanma vardır. 191 açık yara ve 31 kırık bildirilmiştir. 5. Ortaya çıkan belirtiler incelendiğinde gaza maruz kalanların, özellikle yakın mesafeden yoğun olarak ve uzun süre maruz kalanların sağlık etkileri açısından izlenmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. 6. TTB konuyu gündeminde tutmakta, yakından izlemektedir. Bu amaçla Gösteri Kontrol Ajanları Bilimsel Danışma Kurulu oluşturulmuştur. 7. TTB İçişleri Bakanlığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne yazı yazarak kullanılan gazların niteliğini ve çeşitlerini sormuştur. Farklı gazların kullanımı nedeniyle kamuoyunun bu konuda açıklıkla bir bilgi paylaşımına gereksinimi vardır. Bu rapordaki bulgular bu konudaki kuşkuları gidermemiştir. 8. Olaylarda kullanılan gaz ve diğer kimyasal maddelerle temas edip daha önce var olmayan şikâyetleri başlayan ve devam edenlerin sağlık kuruluşuna başvurması ve sağlık açısından uzun süreli bir izlem programının başlatılması gerekmektedir. 9. Bilindiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nde Türkiye biber gazı ve göz yaşartıcı gazlar nedeniyle yargılanmıştır. AİHM kararlarında da, biber gazının kullanımının solunum problemleri, mide bulantısı, kusma, nefes borusunda iritasyon, göz kanalları ve gözlerde iritasyon, spazm, göğüs ağrısı, deride yanma ve alerji gibi etkiler doğurabildiği belirtilmektedir. Ayrıca yüksek miktarlarda solunum ya da sindirim yollarındaki dokuların ölmesi, akciğerde ödem veya iç kanamaya (böbrek üstü bezinde kanama) yol açabileceği belirtilmiştir. 10. Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT), biber gazını potansiyel olarak tehlikeli bir madde olarak değerlendirmiş, açık alanlarda kullanımına ilişkin olarak da çekinceler dile getirmiştir. CPT eğer istisnai biçimde kullanılması gerekirse, açıkça tanımlanmış emniyet tedbirleri bulunmalıdır. Örneğin, biber gazına maruz kalan kişilerin derhal doktora erişimi sağlanmalı ve bu kişilere gerekli ilaç verilmelidir demektedir. 11. Kullanılan kimyasalların insan sağlığına orta ve uzun süreli etkilerinin değerlendirilmesi çok önemli/ gereklidir. Ülkemizde söz konusu kimyasal gaz kullanımına maruz kalmanın laboratuar çalışmalarını da içeren, derinlemesine ve ileri araştırmalarla incelenmesi gerekmektedir. Türk Tabipleri Birliği bu süreçte sorumluluğunu yerine getirecektir. 12. Sağlık Bakanlığı, konunun sağlık boyutu ile ilgili kamuoyunu bilgilendirici açıklamalar yapmalı ve sağlık etkilerinin belirlenmesi ve izlemine ilişkin bir çalışma başlatmalıdır. 13. İnsan sağlığı açısından sakıncalı, zararlı olduğu açık olan bu maddelerin kullanımı yasaklanmalıdır. 18 Hukuk Gündemi 2013/1

6 ÇAĞLAYAN ADLİYESİNDE SAVUNMA YAKA PAÇA GÖZALTINDA 11 Haziran 2013 günü öğle saatlerinde, İstanbul da Taksim Gezi Parkı eylemine yönelen polis müdahalesine ilişkin olarak Çağlayan Adliyesinde basın açıklaması yapmak isteyen avukatlar, polisin çok şiddetli saldırısına maruz kaldı. Bir kısmı ciddi şekilde yaralanan çok sayıda meslektaşımız gözaltına alındı. Bunun üzerine Türkiye nin dört bir yanında binlerce avukat, Çağlayan Adliyesi nde yaka paça gözaltına alınan meslektaşları için cübbeleriyle yürüdü. Uluslararası Barolar Birliği (IBA), Avrupa Türk Avukatlar Birliği, İtalya Barolar Birliği, Tunus Barolar Birliği, Alman Avukatlar Birliği, Madrid Barosu ve daha pek çok kuruluş tarafından İstanbul da avukatlara yönelen hukuksuz yakalama uygulamasını ve avukatlar üzerinde giderek daha da artan yürütme baskısını kınamak ve Türk otoritelerine hukukun üstünlüğüne ve avukatların haklarına saygı duyulması yönünde çağrıda bulunmak amacı ile basın açıklamaları yayınladı. Ankara Barosu da yaşanan bu olayları protesto etmek için 12 Haziran günü 5 bin avukatla birlikte Ankara Adliyesi önünde toplandı. Binlerce avukat daha sonra Savunma susturulamaz, Adalet istiyoruz pankartlarıyla birlikte Kızılay a kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında çok sayıda vatandaş da alkışlarla Ankara Barosuna destek verdi. 2013/1 Hukuk Gündemi 19

7 ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞININ BASIN AÇIKLAMASI: SAVUNMA, ADALET YAKA PAÇA GÖZALTINDA, TOPLUMSAL BARIŞ TEHDİT ALTINDA Bugün mesleğimiz ve değerlerimiz hiç olmadığı kadar ağır bir saldırı altındadır. Dünyanın en büyük adalet sarayını yaptılar ama içine adaleti koyamadılar. Aynı fakültelerden mezun olduğumuz ve söylediklerinden dolayı ne yazık ki aynı sıralardan geçmiş olmaktan üzüntü duyduğumuz bazı yetkililerin emir ve talimatlarıyla dün, İstanbul Barosu avukatları, çalışma mekânları, evleri, yuvaları olan adliyede gözaltına alınmıştır. Hem de sürüklenerek. Yaka paça. Zorla. Biz AVUKATLAR, korkma hakkına/şansına sahip değiliz. Bizim korkumuz insanların karanlığa gömülmesine neden olacaktır. Bu yüzdendir ki, özgürlük ve demokrasi için, var gücümüzle her tür saldırıya karşı dimdik durma görevimiz vardır. Bunun farkındayız. Bunu biliyoruz. Bunu tüm hücrelerimize kadar hissediyoruz. Onun için, hangi siyasi görüşten olursak olalım, bir meslektaşımıza yapılan saldırıyı hepimize yapılmış sayıyoruz. Ayağa kalkıyoruz. Bu hep böyleydi. Bundan sonra da böyle olacak. Kimsenin bundan şüphesi olmasın. Biz avukatlar; Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağımıza namusumuz ve vicdanımız üzerine ant içtik Her zaman ve öncelikle insan haklarını ve hukuk devletini korumak istedik. Biz avukatlar, mesleğimizi sadece demokratik bir hukuk devletinde icra edebileceğimizi bildiğimiz için özgürlük ve demokrasiyi çok sevdik. Diktatörlerin avukatlara değil şaklabanlara ihtiyacı olduğunu bildik. Bu yüzden, hukuk devletine yapılan her saldırının avukatlara, avukatlara yapılan her saldırının hukuk devleti ve demokrasiye yapıldığını söyledik. Biz avukatlar adalet istiyoruz dedik. Biz avukatlar şiddet mağdurlarının yaralarını sardık. Şiddet gösteren her kimse cezalandırılsın, kanunsuz emirleri verenler bulunsun istedik. İşte Ankara Adliyesinden, Çağlayan adliyesinden ve pek çok Adliye den yükselen ses budur. İnsan haklarını, hukukun üstünlüğünü korumaya yemin etmiş olan avukatların sesi. Biz hep insan hakları dedik, hukukun üstünlüğü dedik, üstünlerin hukukuna karşı çıktık. Bunun karşılığında ne yaptılar? Adalet isteyen avukatları üstlerindeki cüppelere yerlerde sürüklediler, kelepçelediler, gözaltına aldılar. Onlara göre düşüncesini açıklayan, konuşan, eleştiren herkes terörist. Bilsinler ki biz boyun eğmeyeceğiz, bugüne kadar susmadık susmayacağız. Yine bilsinler ki üzerlerine coplu polisleri saldıkları, ellerini kelepçeledikleri, cüppelerini yırttıkları avukatlar onlara da lazım olacak. Herkes bilsin ki biz gaddarları millete şikâyet ediyoruz. Çünkü ayaklar altına aldıkları hukuk, milletin hukuku, yerde sürükledikleri avukat milletin avukatıdır. İşte buradan Başkent barosundan sesleniyoruz. Cüppelerimizi sırtımızdan çıkaramayacaksınız! 20 Hukuk Gündemi 2013/1

8