MALİYE DERGİSİ H A K E M L İ D E R G İ. Ocak - Haziran 2013, Sayı: 164 ISSN HAKEM HEYETİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "MALİYE DERGİSİ H A K E M L İ D E R G İ. Ocak - Haziran 2013, Sayı: 164 ISSN HAKEM HEYETİ"

Transkript

1 HAKEM HEYETİ Prof. Dr. A. Kemal ÇELEBİ Prof. Dr. Abuzer PINAR Prof. Dr. Adem ÖĞÜT Prof. Dr. Ahmet Burçin YERELİ Prof. Dr. Ahmet Hayri DURMUŞ Prof. Dr. Ahmet İNCEKARA Prof. Dr. Ahmet KAL'A Prof. Dr. Ahmet ULUSOY Prof. Dr. Arslan KAYA Prof. Dr. Bihterin DİNÇKOL Prof. Dr. Bülent OLCAY Prof. Dr. Cevat GERNİ Prof. Dr. Enver Alper GÜVEL Prof. Dr. Erişah ARICAN Prof. Dr. Gülden ÜLGEN Prof. Dr. Gülsüm AKALIN Prof. Dr. Halit YANIKKAYA Prof. Dr. Hasan Hüseyin BAYRAKLI Prof. Dr. Hasan TÜREDİ Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR Prof. Dr. İsa SAĞBAŞ Prof. Dr. Kamil TÜĞEN Prof. Dr. M. Cahit GÜRAN Prof. Dr. Mecit EŞ Prof. Dr. Mehmet ARSLAN Prof. Dr. Metin TAŞ Prof. Dr. Metin TOPRAK Prof. Dr. Mustafa ERDOĞAN Prof. Dr. Mustafa KOÇAK Prof. Dr. Naci Birol MUTER Prof. Dr. Nurettin BİLİCİ Prof. Dr. Osman PEHLİVAN Prof. Dr. Ö. Selçuk EMSEN Prof. Dr. Ömer Faruk BATIREL Prof. Dr. Ömer Faruk GENÇKAYA Prof. Dr. Ramazan AKTAŞ Prof. Dr. Ramazan GÖKBUNAR Prof. Dr. Recai DÖNMEZ Prof. Dr. Sabri ORMAN Prof. Dr. Sadık KIRBAŞ Prof. Dr. Sait AŞGIN Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK Prof. Dr. Sedat MURAT Prof. Dr. Tevfik GÜRAN Prof. Dr. Yalçın KARATEPE Prof. Dr. Yusuf KARAKOÇ Prof. Dr. Yusuf TUNA Doç. Dr. Ahmet NOHUTÇU Doç. Dr. Ali ÇELİKKAYA Doç. Dr. Ali Rıza ÖZDEMİR Doç. Dr. Ali ŞAHİN Doç. Dr. Ayhan CEYLAN Doç. Dr. Birol KARAKURT Doç. Dr. İbrahim DURSUN Doç. Dr. İbrahim Güran YUMUŞAK Doç. Dr. Lokman GÜNDÜZ Doç. Dr. Mahmut YARDIMCIOĞLU Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN Doç. Dr. Murat DEMİR Doç. Dr. Müslüm AKINCI Doç. Dr. Nagihan OKTAYER Doç. Dr. Semih BİLGE Doç. Dr. Tekin AKDEMİR Doç. Dr. Ünal ÇAĞLAR ISSN MALİYE DERGİSİ Ocak - Haziran 2013, Sayı: 164 H A K E M L İ D E R G İ

2 MALİYE DERGİSİ Ocak - Haziran 2013 Sayı 164 Sahibi Maliye Bakanlığı Adına Dr. Genç Osman YARAŞLI Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Füsun SAVAŞER Yayın Kurulu Başkan Dr. Genç Osman YARAŞLI Müsteşar Yardımcısı Üye Dr. Niyazi CANGİR Bakanlık Müşaviri Üye Dr. Hakan KARABACAK ABDİD Başkanı (V) Üye Dr. Taner TURAN MİLE Gn.Md. Daire Başkanı Dergimiz HAKEMLİ DERGİ olup, yılda iki kez yayınlanmaktadır. Dergimizde yayımlanan makaleler en az üç hakem tarafından okunmaktadır. Yönetim Merkezi ve Yazışma Adresi Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Dikmen Caddesi M Blok Kat: Bakanlıklar /ANKARA Tel: sgbmakale@sgb.gov.tr Baskı Tarihi: Temmuz 2013 Tasarım - Baskı İVME : Hermes Matbaacılık Kazım Karabekir Cd. 39/16-21 İskitler-Ankara Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Dergimizde çıkan yazıların başka yayın organlarınca aynen yayınlanması Başkanlığımızdan alınacak yazılı izinle, alıntılar yapılması ise kaynak gösterilmesi koşulu ile mümkündür. Dergide yayımlanan makalelerdeki fikirler ve görüşler Maliye Bakanlığını bağlamaz. MALİYE DERGİSİ İ Ç İ N D E K İ L E R Sunuş...iii Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun'dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce...1 Yrd.Doç.Dr. Ceyhun GÜRKAN Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt...27 Prof.Dr. Mehmet Ali BİLGİNOĞLU, Dr. Süleyman BOLAT Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz...47 Prof.Dr. A. Kemal ÇELEBİ, Dr. Serkan CURA 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi...68 Yrd.Doç.Dr. Tolga KABAŞ Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari İşlemler Dengesi İlişkisi: Ekonometrik Bir İnceleme...82 Öğr.Gör.Dr. Pelin VAROL İYİDOĞAN Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi...99 Prof.Dr. Nihat EDİZDOĞAN, Doç.Dr. Erhan GÜMÜŞ Türkiye de Altın Bankacılığı Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi Doç.Dr. Ersan ÖZ, Ayşin FİDAN Konaklama Vergisi Uygulaması ve Türkiye de Uygulanabilirliği.131 Dr. Burçin BOZDOĞANOĞLU Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu ile Vergi Usul Kanunundaki Bazı Düzenlemelerin Kanunilik İlkesi Açısından Değerlendirilmesi Yrd.Doç.Dr. Recep KAPLAN Kamu Borcunun Tanımı: Borç İstatistikleri Açısından Önemi, Mevcut Durum, Sorunlar ve Türkiye Uygulaması Nilüfer TURAN ISSN

3 Türkiye Ekonomisinde Temel Ekonomik ve Finansal Göstergeler Bağlamında 2002 Öncesi ve Sonrası Yrd.Doç.Dr. Gönül YÜCE, Dr. Merter AKINCI, Prof.Dr. Ömer YILMAZ Reel Faiz Oranının Uzun Hafıza Modeli ile İncelenmesi: Türkiye Örneği Dr. İpek M. YURTTAGÜLER, Dr. Sinem KUTLU Gelişmekte Olan Ülkelerde Cari İşlemler Dengesi ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki: Panel Veri Analizi Mehmet SONGUR, Demet YAMAN Norveç Ekonomisine ve Kamu Maliyesine Genel Bir Bakış Yrd.Doç.Dr. Yiğit KARAHANOĞULLARI Bir Vergi Ödeme Aracı Olarak Karekod Teknolojisi Ali İhsan ÖRÜCÜ Yazarlar Hakkında Yayın Kuralları Maliye Dergisi Yayımlanma Süreci Maliye Bakanlığı tarafından 1973 yılından beri çıkarılmakta olan 150. Sayısından başlayarak, yılda iki kez hakemli dergi statüsünde yayımlanan Maliye Dergisi içeriğindeki makaleler ayrıca Econlit ile ULAKBİM de de yayımlanmaktadır. T Ü B İ T A K U L A K B İ M

4 SUNUŞ Değerli Okuyucu Maliye Dergisinin 164'üncü sayısı yeni bir yayın kurulu, hakem heyeti ve kapak tasarımıyla sizlerin beğenisine sunulmuş bulunmaktadır. Daha önce emek veren arkadaşlarımıza dergiyi bilimsel yetkinlik bakımından belli bir noktaya taşıdıkları için müteşekkiriz. Dergiyi, yeni bir heyecanla, bilimsel yetkinlik bakımından bir adım daha ileri götürmek arzusundayız. Bu amaçla hakem heyetimizi İktisat, Maliye ve Hukuk disiplinlerinin farklı alanlarından Akademisyenlerle zenginleştirdik. Bunun yanısıra, Maliye Dergisinde Türkçenin iyi kullanılması da amaçlarımız arasındadır. Bunu, yeniden gözden geçirdiğimiz yayın kuralları arasında belirttiğimiz gibi, Hakem Değerlendirme Raporunda da değerlendirme ölçütü olarak öngördük. Bu sebeple makale gönderecek yazarlardan Türkçenin yalın ama beliğ kullanımına özen göstermelerini istirham ediyoruz. Elbette aynı hassasiyeti hakem heyetinden de bekliyoruz. Bu sayıda onbeş değerli makale yer alıyor. Bunlardan Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun'dan 'Post-Kameralizm'e Mali Düşünce makalesinde yazar, iktisadi marjinalizmin ve neoklasik maliye teorisinin maliye düşüncesinde yarattığı teorik tıkanmaların İbni Haldun gibi maliye düşüncesine çok-disiplinli açıdan bakabilen düşünürlerin teorik dünyasına nüfuz etmek ve onları yeniden yorumlamakla aşılabileceğini ileri sürmektedir. İlgiyle okuyacağınızı sanıyoruz. AB'de maliye politikalarının sürdürülebilirliğini, bütçe dengesi ile cari açık arasındaki nedensellik ilişkisini, cari işlemler dengesi ile büyüme arasındaki ilişkiyi, Türkiye'nin yoksullukla mücadele performansını inceleyen makaleler de pek çok okuyucunun ilgisini çekecektir. Vergi afları hakkındaki makalede, yeni anayasaya vergi affı çıkarılamayacağı yönünde hüküm konulması teklif edilmektedir. Diğer bir makalede Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 16'ncı ve Vergi Usul Kanununun 414/3'üncü maddelerinin Anayasaya aykırılığı iddia edilmektedir. Başka bir makalede Türkiye için Konaklama Vergisi önerilmekte ve AB müzakere sürecinde bu verginin gündeme gelmesinin kaçınılmaz olduğu ileri sürülmektedir. Sunuşta her makaleye yer veremediğim için diğer yazarlarımızın bizi mazur görmelerini diliyorum. Bizim için makalelerin her biri değerlidir. Kıymetli Okuyucu; Kalite bir ekip işidir. Sizleri paydaşımız olarak görüyoruz ve yapıcı tenkidlerle daha nitelikli bir dergi çıkarma konusunda bize destek olmanızı bekliyoruz. Derin sevgi ve saygılarımla. Dr. Genç Osman YARAŞLI Müsteşar Yardımcısı

5 C. GÜRKAN Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce Ceyhun GÜRKAN Özet Modern maliye teorisinde ortaya çıkan sorunlar disiplinleşme, teknikleşme ve uzmanlaşma olarak tanımlanabilir. Bu sorunları aşma yolunda maliye teorisi alanında esas olarak iki yönelim belirmiştir. Bunlar mali sosyoloji ve mali siyaset gibi disiplinlerarası çalışmalar ile modern maliye teorisinin klasik kökenlerindeki düşüncelere yönelik araştırmalardır. İbni Haldun un ve kameralizmin maliye düşüncesi modern maliye teorisinin bu iki yöneliminin kesişiminde günümüzde en çok dikkati çeken maliye teorileridir. Bu çalışma İbni Haldun u ve kameralizmi odağa alarak klasik maliye teorilerinin günümüz modern maliye düşüncesine etkisini ve bu klasik teorilerin günümüzde nasıl yorumlandığını incelemektedir. Anahtar Kelimeler: İbni Haldun, Kameralizm, Von Justi, Post-Kameralizm, Mali Sosyoloji The Classical Origins of Modern Fiscal Theory: Fiscal Thought from Ibn Khaldun to Post-Cameralism Abstract Problems arising in modern fiscal theory can be defined as disciplinarization, technicism and specialization. In the field of fiscal theory, two tendencies have generally appeared to overcome these problems. These are interdisciplinary studies like fiscal sociology and fiscal politics, and investigations into the classical thoughts underlying the modern fiscal theory. In the junction of these two tendencies of modern fiscal theory, the fiscal thought of Ibn Khaldun and cameralism take the most attention today. This paper focuses on Ibn Khaldun and cameralism and examines the influence of classical fiscal theories on modern fiscal thought and how these classical theories are interpreted today. Yrd.Doç.Dr., Ankara Üniversitesi, SBF, Maliye Bölümü, cgurkan@politics.ankara.edu.tr Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

6 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce Key Words: Ibn Khaldun, Cameralism, Von Justi, Post-Cameralism, Fiscal Sociology JEL Classification Codes: A19, B30, B50, H19, H29, H39, Z19 Giriş Modern maliye düşüncesinin ya da modern sosyal bilim disiplini olarak kamu maliyesinin ne zaman gelişmeye başladığına yönelik tarihsel bir sorunun yanıtlanması şüphesiz güçtür. Diğer nedenlerin yanında bu güçlük, maliye disiplinine özgü bir durumdan, daha doğru bir ifadeyle bir eksiklikten kaynaklanmaktadır. İktisat, sosyoloji, siyaset bilimi ve hukuk gibi belli başlı sosyal bilim disiplinlerinin kendilerine özgü bir düşünce tarihi çalışma alanı gelişmişken maliye disiplinine ilişkin düşünce tarihi alanı görece yetersiz kalmıştır. Örneğin, modern iktisadi düşüncenin kurucu kitaplarından kabul edilen David Ricardo, Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri (1997 [1821]) nde devlet ve ekonomi arasındaki vergi ilişkisini modern iktisadın yöntemleriyle ve soyutlamalarıyla çözümler, ancak bu kitabı maliye düşüncesine özgü bir tarihsel düşünce odağıyla inceleyenlerin sayısı çok azdır (örneğin Dome, 2004: ). Kıta Avrupası nda, özellikle İtalya da ve Almanya da olduğu gibi maliye disiplini Türkiye de de iktisadın yanında bağımsız bir sosyal bilim olarak gelişmiş, ancak modern maliye teorisinin tarihsel kökleri ve genel olarak maliye düşünce tarihi üzerine bir inceleme alanı yeterince ilerlememiştir. Bu konudaki en kapsamlı örnek olarak hâlâ Fadıl Hakkı Sur un 1949 da yayınlanan Maliye Tarihine Kısa Bir Bakış başlıklı yazısı kabul edilebilir. Diğer taraftan Batı da yüzyıl arası erken modern siyasal teorinin ve iktisat düşüncesinin geliştiği yazına bakıldığında kamu maliyesinin bu yazında son derece önemli bir yerde, hatta kimi teoriler açısından son derece merkezi bir konumda durduğu görülür. Örneğin, klasik politik iktisadın erken dönem kurucu ismi William Petty nin en önemli kitabı Vergilendirme ve Harçlar Üzerine Bir Deneme (1899 [1662]) dir. Bu erken dönemin klasik politik iktisatçıları ve siyaset bilimi düşünürleri ekonomiyi büyük ölçüde devlet, toplum ve birey arasında bir mali problem olarak düşünmüştür (Gürkan, 2007: 222). Dolayısıyla bu durum maliye düşüncesinin tarihsel kökenlerini araştırma doğrultusunda hatırlanması gereken bir tarihsel gerçektir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen modern maliye teorileriyle birlikte maliye düşüncesinin kökenlerine dair ilgi giderek artmıştır. Kamusal tercih teorisinin (public choice theory) bunda payı büyüktür, çünkü bu teori Thomas Hobbes (1993 [1651]) un siyasal düşüncesinde Leviathan olarak tanımladığı devlet modelini II. Dünya Savaşı sonrası dönemde gelişen Keynesçi sosyal refah devletinin bir eleştirisi olarak yeniden yorumlamış ve geliştirdiği anti-leviathan devlet modeli (Brennan ve Buchanan, 2000) ile modern maliye teorisinde bir kırılma yaratmıştır. Ayrıca James Buchanan (1966; 1987) ın arasında gelişmiş İtalyan neoklasik maliye teorileri ile Knut Wicksell (1958) in 1896 da yayınlanan Adil Vergilendirme Üzerine Yeni Bir İlke başlıklı yazısına getirdiği yorum kamusal tercih kuramının sözleşmeci (anayasal) maliye teorisinin temellerini oluşturmuştur. Dolayısıyla günümüzün maliye teorisinde ağırlıklı yeri olan kamusal tercih teorisi modern maliye düşüncesinin klasik ve neoklasik kökleri üzerinde yükselmiştir. 2 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

7 C. GÜRKAN 20. yüzyılda modern maliye teorisinin klasik ve neoklasik kökenleri üzerine ilgi, maliyeye özgü bir disiplinlerarası yaklaşımın arayışından çıkmıştır. Daha erken tarihlerde 1880 den itibaren neoklasik maliye düşüncesinde marjinal fayda teorisini fedakârlık yaklaşımı içerisinde kullanan ve geliştiren Britanya neoklasik maliyesine karşı neoklasik maliyenin Avusturya, İsveç ve İtalyan ekollerince getirilen eleştiriler (Kayaalp, 2004) maliyede farklı disiplinlerarası yönelimleri doğurmuştur. Bunlar zaman içerisinde mali sosyoloji (Goldscheid, 1958 [1917]; Schumpeter, 1991 [1918]) ve mali siyaset (O Connor, 1973: 3) olarak adlandırılmıştır. Mali sosyoloji ve mali siyaset yanında ayrıca maliyenin karar süreçlerinde bireysel ve kolektif davranışların ve isteklerin çözümlemesine ağırlık veren ve özellikle 1980 sonrası davranışçı iktisat ekollerinden beslenen maliyeciler mali psikoloji (Buchanan, 1975: 391; Congdon, Kling ve Mullainathan, 2011; Madra ve Adaman, 2010; Schmölders, 2006: ) olarak adlandırdıkları bir diğer disiplinlerarası çalışma alanı geliştirmiştir. Maliye disiplinine özgü bu tür disiplinlerarası yaklaşımların özgün taraflarından biri modern maliye teorisinin neoklasik iktisat ile yaşadığı dönüşümden kaynaklanan teorik sorunları aşmaları ve bunun için maliye düşüncesinin tarihsel kökenlerinden beslenmeleridir. Dolayısıyla 20. yüzyılda ve günümüzde kamu maliyesi disiplininin teorik sorunlarının başında görülen teknikleşmenin, uzmanlaşmanın ve disiplinleşmenin karşısında bu sorunları aşmak için iki eksende çaba gösterilmiştir. Bunlardan ilki diğer sosyal bilim disiplinleriyle kamu maliyesini ilişkilendirerek disiplinlerarası çalışma alanları yaratmak; ikincisi, maliyenin klasik sosyal ve siyasal teorideki düşünsel zenginliğinden yararlanmak ve bu klasik düşünceleri yeniden yorumlamaktır. Aslında bu iki çaba birbiriyle bağlantılıdır. Örneğin, mali sistemin politik ve sosyal kurumlarını göz ardı ederek marjinal fayda yaklaşımının soyutlamalarını ve analitik araçlarını kullanan ortodoks maliye yaklaşımlarını eleştirip, aşmak isteyen kamusal tercih kuramı ve Schumpeterci mali sosyoloji çizgisi maliyeyi bu klasik kökleri ile yorumlamıştır. Bu yorumlamalar aslında başlı başına bir tartışma konusudur. Örneğin, kendilerini mali sosyoloji ve mali siyaset gibi disiplinlerarası alan içinde gören kamusal tercih teorisine ve Schumpeter in teorisine yakın bulan maliyeciler İbni Haldun u mali sosyolojinin öncüsü olarak kabul edip, benimsedikleri kuramsal ve kavramsal çerçeveye uygun şekilde yorumlarlar. Dolayısıyla modern maliye teorisinin klasik köklerine yönelik bir araştırma aslında içinde bir başka tartışma alanını da barındırır. Diğer bir ifadeyle tarihsel düşüncelerin nasıl yorumlandığı da bir başka tartışmalı ve önemli konudur. Özetle bu çalışma, 19. yüzyılın son çeyreğinde iktisat düşüncesinde kırılma yaratan marjinalizmin ve neoklasik maliye teorisinin maliye düşüncesi üzerinde yol açtığı -başta teknikleşme, uzmanlaşma ve disiplinleşme olmak üzere- teorik tıkanmaları maliye düşünce tarihine ve disiplinlerarası çalışma alanlarına yönelerek aşma doğrultusundaki çabaların bir incelemesidir ve genel olarak bu çabaya eleştirel perspektiften bir katkı sunma amacını taşımaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalışmamız İbni Haldun un Mukaddime de geliştirdiği, bugün maliye teorisinde mali sosyoloji olarak adlandırılan yaklaşımının ve Alman maliye geleneği olan kameralizmin toplum ve devlet teorisinin modern maliye teorisinde uyandırdığı ilgi ve bu ilginin sonucunda ortaya çıkan yeni yorumlar üzerine bir inceleme sunmaktadır. Bu bağlamda ilk olarak klasik sosyal ve siyasal teoride maliye düşüncesinin üzerinde durduğu ortak temalara ilişkin kısa bir değerlendirme Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

8 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce sunulacaktır. Ardından İbni Haldun un Mukaddime de kamu maliyesine sosyolojik yaklaşımı ve düşünürün 20. yüzyıl modern maliye teorisi açısından önemine ve yorumlanma biçimlerine dair karşılaştırmalı bir inceleme yapılacaktır. Ardından modern maliye teorisinin sorunlarını ve tıkanıklıklarını aşmak için kameralizmin mali sosyoloji ve kamusal tercih teorisi perspektifinden yeni yorumları ele alınıp, eleştirel bir bakışla değerlendirilmesi yapılacaktır. Son olarak genel değerlendirmemizi sunacağız. 1. Klasik Sosyal ve Siyasal Teoride Maliye Düşüncesinin Temel Özellikleri Modern maliye düşüncesinin tarihsel gelişimine baktığımızda günümüze değin uzanan şöyle bir sınıflandırma yapabiliriz: (i) yüzyıl arası (özellikle 1750 ye kadar olan dönemde) erken klasik politik iktisat teorisinde ve klasik sosyal-siyasal teoride maliye düşüncesi, (ii) Britanya klasik politik iktisadında maliye teorisi ( ), (iii) arası neoklasik maliye ekollerinin hakim olduğu dönem; Alman maliye teorisi ve mali sosyolojinin öncüleri, (iv) modern maliye teorisinin kapitalizm, devlet ve kapitalizmin krizleri bağlamındaki gelişimi (özellikle J.M. Keynes, J.M. Buchanan, R. Musgrave ve J. O Connor), (v) 1980 sonrası dönemde maliye teorisinde yeni interdisipliner yaklaşımlar. Maliye teorisine ilişkin günümüze değin yaptığımız bu sınıflamada yüzyıl arası maliye düşüncesinin 20. yüzyıl ve günümüz maliye teorilerine olan etkisi son derece önemlidir. Belirttiğimiz üzere bu etki modern maliye teorisinin içinde bulunduğu bir dizi kuramsal sorunla ilgilidir. Bu bağlamda klasik sosyal ve siyasal teorideki maliye düşüncesi modern maliye teorisinin kuramsal, kavramsal ve metodolojik yönlerine kapsamlı bir sosyal bilim perspektifi kazandıracak bir potansiyeli içermektedir. Klasik sosyal ve siyasal teorideki maliye düşüncesine baktığımızda modern maliye teorisi açısından önem kazanan ve incelenmesi gereken belli başlı şu düşünürleri görürüz: Mali sosyoloji bakımından İbni Haldun, kamusal tercih teorisi açısından Thomas Hobbes ve kameralizm, sözleşme teorisinden hareketle alternatif ve eleştirel bir maliye teorisi için Jean-Jacques Rousseau. Rousseau nun 1755 te yayımlanan Ekonomi Politik (2005) adlı kitabının yaklaşık üçte ikisi kamu maliyesi ve vergilendirme üzerinedir. Bu bakımdan eser, maliye teorisinin modern politik iktisada doğru gelişiminde bir dönüm noktasıdır. Rousseau 1750 ye dek yönetim sanatı (art of government) yazını ve merkantilist doktrin içinde gelişmiş kamu maliyesini modern ekonomi politiğe uygun bir şekilde yeniden dizayn ederek bir dönüşüm yaratmıştır. Rousseau, ekonomi politiği ulusal iktisadi zenginliğin üretimi ve bölüşümü gibi makroekonomik bir açıdan ziyade kamu ekonomisi ve yönetimi bakımından tanımlamış, kamu maliyesinin toplum sözleşmesine uygun tasarımını da genel bir kamu idaresi bağlamında gerçekleştirmiştir. Politik iktisadı ve kamu maliyesini makroekonomik bir çözümlemeye taşıyan 18. yüzyılın klasik politik iktisatçılarını Rousseau derinden etkilemiştir. Bunların arasında Fizyokratları, David Hume u ve Adam Smith i başlıca isimler olarak sayabiliriz. Modern politik iktisadın bu öncü isimleri çalışmanın kapsamında yer almasa da modern maliye teorisinin iktisat teorisi açısından klasik köklerindeki başlıca iktisatçıları temsil etmektedir (Alada, 2007; Dome, 2004; Gunnar, 1953: ; O Brien, 1975: ; O Brien, 2007: ). 18. yüzyılın klasik politik iktisatçılarının kamu maliyesine ilişkin düşüncelerinin günümüz küresel piyasa ekonomisinin kriz koşullarında 4 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

9 C. GÜRKAN yeniden yorumlanmaya ve düşüncelerinden beslenmeye son derece açık olduğunu belirtelim. Özellikle David Hume un 1752 de yayınladığı Devlet Borcu Üzerine (1970) kısa yazısı son derece önemlidir; çünkü Hume bu yazısında devlet borcu, kriz ve kamu maliyesi üzerine kendisinden sonra gelen klasik politik iktisatçıları etkilemekle kalmamış, aynı zamanda günümüzdeki finansal kriz ve kamu maliyesi ilişkisini tarihsel bir ekonomi politik perspektiften yorumlamanın imkânını da sunmuştur. Bunlardan başka klasik siyasal düşüncede Jean Bodin (Wolfe, 1968) ve Charles Montesquieu (2004 [1748]: ; Tütengil, 1956) eserlerinde maliye düşüncesine eğilmekle beraber bu düşünürlerin günümüz maliye teorisi açısından diğer isimler kadar önemli olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Fransız mali sistemine ilişkin çözümlemeleri ve buradan hareketle siyasal egemenlik teorilerinde maliyeye yer veriş biçimleri ve yöntemleri hem maliyenin klasik kökenlerini anlamak hem dönemin maliye teorisinin konu alanlarını görmek hem de dönemin Fransa maliyesinin tarihsel koşullarını anlamak için önemlidir. Klasik sosyal ve siyasal teoride maliye düşüncesine bir bütün olarak baktığımızda temelde bazı tarihsel gelişmelerin mali düşünceler üzerinde belirleyici olduğunu görürüz. Bu gelişmeler dönemin sosyal ve siyasal teorilerinde kamu maliyesi söz konusu olduğunda karşımıza çıkan temel dinamikler ya da teorilerde odağa alınan konulardı. Dönemin teorilerinde karşımıza çıkan bu temaları şöyle sıralayabiliriz: Ticaretin ve para ekonomisinin gelişimi; devlet maliyesinin krediborç ilişkisi aracılığıyla parasal ilişkiler içine girmesi; savaş harcamalarıyla birlikte devletlerin nakdi paraya ihtiyacının artması ve bunun sonucu devlet borcunun artışı; verginin ayni vergiden çıkıp, devlet ve toplum arasında parasal bir ilişkiye dönmesi; parasallaşan mali sistem içerisinde verginin özellikle köylü sınıflar üzerinde bir sömürü aracı olarak kullanılmasından doğan vergi eleştirileri; devlet borcu artışının ve vergi sömürüsünün rantier (aylak) sınıflar yaratması ve lüks tüketimin artışı; bu bağlamda maliye düşüncesinde keskin bir vergi, lüks tüketim ve ihtiyaç ekonomisi eleştirisinin ortaya çıkarak bunların karşısında ahlak ekonomisi savunularının gelişmesi; maliyenin özel mülkiyet ve bireysel özgürlükler açısından ele alınması; ticari, parasal ve üretimsel kapitalizmin gelişimiyle şekillenen modern toplumun ve bireyin eleştirisi; ticari ve parasal kapitalizmin eleştirisi olarak ilkel toplumların yüceltilmesi ve maliye yönetimine dair ilkelerin eski toplumların incelenmesiyle yeniden inşası; kamu maliyesinin istatistiksel bir çalışma alanı içinde ele alınması (politik aritmetik), bu bağlamda maliyenin istatistiki bilgiler üretimi ile teknik bir yönetim sanatı (art of government) haline gelmesi; adil vergilendirmenin ilkelerinin arayışı; mali adalet arayışı ve maliye ilkelerinin egemenliğin doğası gibi siyasetin felsefi bir bağlamına oturması; son olarak kamu maliyesinin sivil toplumun kökeni ve doğası üzerine tartışmalarla beraber düşünülmesi. Dönemin sosyal-siyasal ve ekonomi politik düşüncesinde ortaya çıkmış maliyeye ilişkin yukarıda sıraladığımız bu temalara bakıldığında kamu maliyesine ilişkin düşüncelerin ne denli geniş bir iktisadi, siyasal, sosyolojik ve felsefi tartışma bağlamına oturduğu görülür. 20. yüzyılda ve günümüzde teknikleşme, uzmanlaşma ve disiplinleşme olarak tespit ettiğimiz üç temel sorun karşısında modern maliye teorisinin düşünsel tarihindeki zenginliğinden yararlanabileceği bu geniş bağlam son derece önemlidir. Sosyal bilimler üzerine bir manifesto olan Gulbenkian Komisyonu Raporu nda vurgulandığı gibi: döneminde de bugün sosyal bilim dediğimiz alan içinde ele alınan merkezi sorulardan pek çoğuyla -siyasal kurumların Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

10 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce işleyişi, devletlerin makroekonomik politikaları, devletlerarası ilişkileri düzenleyen kurallar, Avrupalı olmayan sosyal sistemlerin betimlenmesi gibi- ilgili olarak bir literatür oluştuğuna kuşku yoktur Ancak bütün bu dönemin düşünürleri henüz, bugün sosyal bilim dediğimiz şeyden hayli uzak oldukları gibi söz konusu yazarlar da kendilerinin sonradan ayrı disiplinler olarak kabul edilecek alanlarda çalıştıklarını düşünmüyorlardı (Gulbenkian Komisyonu, 2003: 20-21). Ancak belirttiğimiz üzere modern maliye teorisinin kendi teorik sorunlarını ve tıkanmalarını aşması için bu dönemin düşüncelerini geniş bağlamlarında görmesi ve değerlendirmesi gerekir. Aksi takdirde, aşağıda örneklerinden de göreceğimiz gibi yanlış yorumlamalar ortaya çıkar ve bu durum maliye teorisinin içinde yeni teorik açmazları ve olumsuzlukları beraberinde getirir. İncelememiz esas olarak İbni Haldun un ve kameralizmin 20. yüzyıl ve günümüz modern maliye teorilerinde nasıl yorumlandığı ve yeni teorik yaklaşımların geliştirilmesinde oynadıkları rol üzerinedir. Dolayısıyla çalışmamızın hareket noktası erken modern dönem mali düşünceler olsa da incelememiz maliye teorisinin günümüze değin uzanan gelişimine bir değerlendirmeyi de İbni Haldun un ve kameralizmin maliye düşüncesi bağlamında yapmaktadır. 2. İbni Haldun un Sosyolojik Maliyesi ve Modern Maliye Teorisi Açısından Önemi ve Yorumu Modern sosyal bilimin ve bu bağlamda maliye teorisinin başlangıç noktası olarak 16. yüzyıldan itibaren gelişen Batı düşünce tarihine odaklanmanın şüphesiz tarihsel açıdan kaçınılmazlığı vardır. Ancak bu tarihsel gerçeğe körü körüne bağlılığın başka bir gerçeği gözden kaçırma ya da yadsıma potansiyeli de vardır: Bilginin tarih içerisindeki birikimli gelişimi ve başka coğrafyalardaki bilgi üretiminin insanlığın ortak bilgi ve bilim havuzuna olan katkısı. Vurgulamaya çalıştığımız nokta H. Ünal Nalbantoğlu nun sözleriyle bilim için tek bir felsefî-metafizik modelin, örneğin fizikalist Batı modelinin pek de geçerli olmadığı, tarih içinde başka toplumsalkültürel çerçevelerde denenmiş bilgi üretme yol ve yordamlarının bugüne dek göz ardı edildiği gibi bir çırpıda bir yana bırakılamayacağı dır (Nalbantoğlu, 2009: 346). Bilginin tarihine ilişkin Nalbantoğlu nun bu vurgusunun maliye düşüncesinin eski ve modern tarihi üzerine incelemelerde de göz önünde bulundurulması gerekir. Örneğin, 20. yüzyılın önemli maliyecisi Edwin Seligman (2001: 26-42) maliye düşünce tarihi üzerine derslerinde maliye düşüncesini Eski Hint uygarlığındaki Manu Kanunlarından başlatır. Hindistan da MÖ 1500 lerde yaşamış hukuk bilgini bir kişi olan Manu, Hindistan toplumu için hukuk kuralları/kanunlar inşa etmiş ve bu kanunlar MÖ arası devlet yönetimleri tarafından benimsenmiştir. Manu (2009) nun kitabındaki Hint toplumsal yaşamını düzenleyen kanunlarına baktığımızda yer yer vergilere değindiğini görüyoruz. Buna göre hükümdarın tebaasından aldığı vergiler hükümdarın ücreti olarak tanımlanır. Manu Kanunlarına göre bu ücret, hükümdarın tebaasını korumasının karşılığında alınmaktadır. İnsanlar hükümdarın koruma erkinden elde ettiği fayda karşılığında bu vergi biçimindeki ücreti hükümdara ödemek zorundadır. Bu bakımdan burada modern maliye teorisindeki fayda yaklaşımının vergiye ilişkin devlet korumasına ödenen fiyat biçimindeki kurucu ilkesi karşımıza çıkmaktadır. Seligman, maliye düşünce tarihi üzerine incelemesinin devamında Hindistan da Maliye Bakanı Kautilya (MÖ 350- MÖ 283) nın mali problemlerle ilgili Arthasastra adında büyük bir eser yazdığını 6 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

11 C. GÜRKAN aktarmaktadır. Kautilya, kitabında vergilerin ekonomiyi düzenleme amacıyla kullanılabileceğini, vergi toplama tekniklerini ve vergi kaçırmanın önlemlerini ve cezalarını, devletin ekonominin bütünü üzerindeki komutasını ve devletin iktisadi faaliyetlerinin ne şekilde gerçekleşmesi gerektiğini açıklamaktadır (Basu, 2011: 17-21). Maliye düşüncesinin Eski Yunan dan itibaren Batı daki tarihsel gelişiminden önce arada en önemli temsilcisi Konfüçyüs olan eski Çin uygarlığı vardır ve maliye düşüncesinin ahlaki ve felsefi temellerde inşa edildiği bir literatürün varlığını bu noktada akılda tutmak gerekir. Dolayısıyla Doğu coğrafyasındaki eski uygarlıkların bilgi ve düşünce dünyasının incelenmesi eski ve modern düşünce arasındaki süreklilikleri ve ayrımları görmek açısından son derece önemli bilimsel dayanakları üretir. Maliye düşüncesinin tarih içerisinde Batı da ve Doğu da bir bütün olarak hangi düşünsel kırılmalarla şekillendiğini tespit etmek modern maliye teorisinin eski düşüncelerden nasıl farklılaştığı ve eskinin hangi dayanakları üzerinde yükseldiğini çözümleyebilmek için gereklidir. Bu nedenle yalnızca kamu maliyesinin Batı düşünce tarihi üzerine değil, farklı coğrafyaların bu konudaki bilimsel bilgi dünyasına da eğilmek gerekir. Bu noktada modern maliye düşüncesinin başlangıç ismi olarak kabul edilebilecek Tunuslu düşünür İbni Haldun ( ) karşımıza çıkar. İbni Haldun un Mukaddime (C.I, 1954; C.II, 1968 [1378]) de geliştirdiği uygarlık/kültür teorisi (umrân bilimi) devletin mali otoritesinin ve mali sisteminin önemli bir konumda yer aldığı bir toplum ve tarih felsefesidir. Düşünür Arap, Orta Doğu ve Kuzey Afrika toplumlarının yapısını ve devletlerinin tarihini inceleyerek devletler ve toplumların evrimi üzerine bir dizi genellemelere ulaşır. Buna göre toplumların esas olarak göçebelik (bedevilik), kabile yaşamı ve kentsel devlet (Tolan, 1993: 3) aşamalarından geçtiğini ve devletlerin insan ömrü gibi 120 yıllık hayatı olduğunu ileri sürmüştür (İbni Haldun, 1968: ). Devletin gelişim sürecini beş aşamada (İbni Haldun, 1968: ) 120 yıllık bir süre içerisinde çözümleyen İbni Haldun un tarihsel bilgiye en büyük katkısı tarihe sosyolojik bir içerik kazandırmasında yatar (Tolan, 1993: 3). İbni Haldun un tarihsel sosyolojik yaklaşımı kamu maliyesini devletlerin aşamalı dönüşüm süreci içerisinde merkezi bir konuma yerleştirmesinden ötürü bugün mali sosyoloji olarak adlandırılan disiplinlerarası çalışma alanının öncü ismi olarak kabul edilmesine yol açmıştır. 14. yüzyılın bir düşünürünü modern maliye teorisi açısından yorumlamak bir dizi güçlüğü beraberinde getirir. Her şeyden önce 14. yüzyıl düşünürünün görüşleri ile yüzyıl düşünceleri arasındaki sürekliliği ve süreksizliği iyi görmek gerekir. Oysa birçok modern iktisat, tarih, siyaset ve sosyoloji düşünürünü öncelediği kabul edilen İbni Haldun un iktisadi ve mali düşünceleri tartışılırken bunların belirli modern yaklaşımların kuramsal, kavramsal ve normatif tutumlarının içerisinden yorumlandığını görmekteyiz. Örneğin, İbni Haldun un devletin ve en sonunda bir bütün olarak kent uygarlığının çöküşüne yol açan sürecin devletin ekonomiye müdahalesi olduğunu vurgulamasından hareket eden kimi yazarlar düşünürün klasik anlamda bir liberal ekonomi savunusu yaptığını ileri sürmüştür. Örneğin, Ahmet Arslan şunu söylemektedir: Ekonomik görüşleri itibarıyla İbni Haldun un bugünkü anlamında tam bir liberal, özel teşebbüsçü olduğunu söyleyerek sözlerimize başlayalım İbni Haldun devletin ekonomik hayata herhangi bir müdahalesine karşıdır (Arslan, 2009: 127). Bu görüşe paralel düşecek biçimde, düşünürün devletin müdahalesi vurgusunun esasen devlet idaresindeki yöneticilerin kişisel Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

12 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce çıkarları olarak yorumlayıp, devletin ve kent uygarlığının çöküşünü kamusal tercih teorisi açısından değerlendirenleri ve bu iki teori arasında paralellik kuran yazarları da görmekteyiz. İleride ele alacağımız gibi İbni Haldun u heterodoks bir iktisadi yoruma uygun biçimde, özellikle Joseph A. Schumpeter in vergi devletinin ve kapitalizmin krizi tezleriyle yorumlamak da mümkündür (Andic ve Andic, 1985). Diğer tarafta, İbni Haldun un iktisadi ve mali hayatı çözümlemesinde sınıflar arası karşıtlıkları ve sömürü ilişkilerini görmesi, bu bağlamda artı-değeri sezinlemesinden ötürü (Hassan, 1982) ve ayrıca maddeci bir tarih anlayışıyla toplumların diyalektik ve sosyolojik analizini yapmasından dolayı (Öncü, 1993; Öncü ve Candan, 2010) düşünür sosyal, iktisadi ve mali teorinin eleştirel ekonomi politik kampına da konumlandırılmaktadır. Bu farklı yorumların hepsinin İbni Haldun için geçerli olabileceğini düşünenler ise düşünürün farklı modern düşüncelerin ve kavramların birçoğunu önceleyen heterodoks ekonomi politik bir düşünce sistemi geliştirdiğine işaret etmiştir (Mouhammed, 2007). Şüphesiz İbni Haldun un çok boyutlu tarihsel ve sosyolojik düşünce sistemine dair bir inceleme bu yazının kapsamını fazlasıyla aşar. Ancak düşünürün Mukkadime de kamu maliyesine ilişkin öne sürdüğü görüşlerinin modern maliye teorisi açısından öneminin nereden kaynaklandığını esas olarak iki başlık altında çözümleyebiliriz: Metodolojik bir çerçeve olarak sosyolojik maliye yaklaşımı, ikinci olarak İbni Haldun un maliye düşüncesinin modern maliye teorileri açısından yorumu. İlk olarak İbni Haldun un devlet, kamu maliyesi ve özel ekonomi arasındaki ilişkiyi sosyolojik açıdan çözümlemesinden ötürü analizi günümüz maliye teorisine metodolojik bir katkı olarak yorumlanmış ve düşünür, mali sosyolojinin öncüsü olarak kabul edilmiştir (Andic, 1965; Andic ve Andic, 1985). İbni Haldun mali olayların altında yatan kültürel-siyasal-iktisadi-mali kurumları ve dinamikleri geniş kapsamlı bir toplumsal örgütlenme ve uygarlık/kültür teorisinde ele almıştır. Buna göre devlet ve toplum/ekonomi arasındaki ilişkiyi karşılıklı sosyolojik ilişki içinde çözümlemiştir. Diğer bir deyişle düşünürün teorisinde devlet yalnızca pazar ekonomisine müdahale eden bir idari kurum değildir. Devletin mali örgütlenmesi toplumsal ekonominin değişimi üzerinde belirleyici bir rol oynar ama aynı zamanda toplumsal iktisadi örgütlenme ve toplumun değer sistemi de devletin mali yapısını belirler. Devletin mali sistemi ve otoritesi sosyal değerler ve siyasal ilişkiler bütünü içinde şekillenmektedir. Bu bakımdan İbni Haldun un Mukaddime de kamu maliyesi üzerine çözümlemesi kapsamlı bir toplumsal örgütlenme ve uygarlık/kültür teorisi içerisinde yer alır. Bilindiği üzere sosyolojinin temel soruları modern toplum yapısının ve toplumsal değişimin dinamiklerinin neler olduğudur. İbni Haldun un sosyolojisinde iki temel toplumsal örgütlenme yer alır. Bunlar bedevi (göçebe) toplumlar ve kent toplumlarıdır. Bedevi (ilkel/göçebe) toplum işbölümünün olmadığı, barınma, korunma ve beslenme gibi temel yaşamsal ihtiyaçlar ölçüsünde iktisadi bir ürünün yaratıldığı, geçimlik bir maddi ekonomiye dayanır. Bu bağlamda İbni Haldun, bedevi toplumdan kent toplumuna ya da yerleşik topluma geçişi işbölümünün ortaya çıkışı, ihtiyaçların artışı ve çeşitlenmesi, ticari alışverişin başlaması ve üretimsel fazlanın yaratılmasıyla ilişkili görür. Kent toplumu ya da yerleşik toplum geçimlik ekonominin sona erip, iktisadi artığın yaratılarak maddi zenginleşmenin başladığı, ticaretin geliştiği ve buna paralel olarak asabiye (dayanışma/biz bilinci) ile diğer 8 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

13 C. GÜRKAN kültürel bağların, duygudaşlık ve politik bağlılıkların yeni değerlere göre değiştiği bir yapı ve süreçtir. Bu süreç düşünüre göre kent uygarlığı ve ekonomisi ile devletin birlikte gelişip yok olduğu beş aşamadan (kuruluş, yönetici otoritenin güçlenmesi (istibdat), duraklama ve rahatlık, durgunluk, israf ve çöküş) oluşan yaklaşık 120 yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır (Arslan, 2009: ; İbni Haldun, 1968: ; Öncü, 1993: 74-75). Bu toplumsal evrimde kent, pazar ekonomisi ve devlet iç içedir. Tarihçi Fernand Braudel (2002: 556) in dediği gibi kentler devletleri yarattığı gibi devletler de kentleri yaratmıştır. Bedevi toplumda ihtiyaçların artışı ile üretimsel ve ticari hayatın iktisadi ürün fazlası yaratacak şekilde gelişmesi işbölümüne dayanan giderek daha karmaşık bir yerleşik toplumsal örgütlenme sürecine doğru bir geçişe neden olur. Pazar ekonomisi ve kentsel-devlet bu gelişkin yeni toplumsal örgütlenmenin temel kurumlarıdır. Kamu maliyesi kurumu da iktisadi-sosyal gelişimin ve bölüşümün bir meselesi olarak kent toplumunda ortaya çıkar ve devletin evrimsel gelişim sürecinde önem kazanır. İbni Haldun kamu maliyesini bedevi toplumdan son derece farklı sosyolojik ve iktisadi bağlarla kurulan şehir uygarlığındaki pazar ekonomisinin ve kentsel devletin ilişkisi içerisinde ele alır. Kentsel devlet ve kent uygarlığı ticaret ve işbölümüne dayanan, emek nüfusunun temel üretim faktörü olduğu bir üretim ekonomisidir. Dolayısıyla bedevilikten kent uygarlığına geçiş, satılmak için mal üretilen devlet otoritesi altında pazar ekonomisine doğru bir geçiştir. Devlet en büyük pazar ve bütün pazarların anası, gelir ve masrafların kaynağıdır (İbni Haldun, 1954: 83). İbni Haldun un kamu maliyesi üzerine görüşlerinin sosyolojik bir karakter kazanmasının nedeni ise mali otoritenin kent uygarlığındaki toplumsal yapıyı ve değerleri nasıl ve ne yönde değiştirdiğine odaklanmasıdır. Bu bakımdan İbni Haldun teorisinde modern sosyolojinin toplumsal değişimin nasıl başladığı ve ne yönde gelişebileceği biçimindeki temel sorularına yanıtlar geliştirir. Düşünür, kent uygarlığının toplumsal dönüşümlerinde kamu maliyesinin oynadığı role dikkat çekmesinden ötürü mali sosyoloji açısından yorumlanabilecek bir toplumsal değişim teorisi geliştirmiştir. Düşünürün devletin mali krizi, toplumsal değerler sisteminin krizi ve toplumsal dönüşüm arasında kurduğu güçlü ilişkisellik, modern maliye teorisinin teorik tıkanmaları karşısında mali sosyoloji adı altında arayışında olduğu disiplinlerarası bakışın ve yöntemin öncü ismi haline gelmesine neden olmuştur. İbni Haldun un maliyeye özgü bir yöntemsel tartışma bağlamının dışında modern maliye teorisi açısından ilgi çekmesinin ikinci nedeni düşünürün kamu maliyesine, devlete ve ekonomiye dair görüşlerinin farklı modern teorik bakışlarla yorumlanabilmesidir. Örneğin, daha önce işaret ettiğimiz gibi kimi yazarlarca İbni Haldun kent uygarlığının beş aşamalı bir süreçten geçerek en sonunda çöküşe geçmesinin başlıca nedeninin devletin pazar ekonomisine müdahale etmesini söylemesinden ötürü klasik anlamda tam bir liberal olarak yorumlanmıştır. Ya da devlet yöneticilerinin kişisel çıkarları ve savurganlığıyla refah döneminin bitmesini vurgulamasından ötürü düşünür, kamu maliyesinde davranışsal maliye ekolünü temsil eden kamusal tercih teorisi bağlamında da yorumlanabilmektedir. Mukaddime de bu tezleri destekleyen pasajlar bulmak mümkündür. Örneğin, İbni Haldun göçebe yaşamdan kentsel-devlet uygarlığına ve pazar ekonomisine geçildikten sonra devlet yöneticilerinin kişisel çıkarları için devlet harcamalarını ve vergileri arttırdığını açıkça belirtir: Gelenek, itiyat ve refah çok olduğu için bunların devlet yöneticilerinin ihtiyaçları çoğalır. İhtiyaçlarını kapatmak için tebaaya Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

14 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce yeni ve ağır vergiler yükletirler Pazarlarda satılan eşya, mal ve her nesneden vergiler alınır, her çeşit vergiler ihdas olunur, devletin, ricalin israfı, refah ve bolluğa alışması arttıkça ihtiyaç ve masraflar derece derece artar ve çoğalır (İbni Haldun, 1954: 65). Devamında düşünür şunu ekler: Devlet yıkılmaya yüz tuttuğu devirde pazarlarda satılan her şeyden vergi alır İdare edenlerin ihtiyaçları ve masrafları fazlalaşır; kendisinin, havassının ve devlet ricalinin ihtiyaçları ve bağışları çok olduğu için hükümdar haraç ve vergileri o nispette artırır, toplanan vergiler ihtiyaçları ve masrafları kapatmadığından vergileri daha da çoğaltır Devlette zevk iptilâsı arttığı gibi askerin ücret ve aylıkları da o nispette artar (İbni Haldun, 1954: 67-68). En sonunda devletin lüks tüketime yönelik harcamalarının artışı ekonomiyi aşırı vergi yükü altına sokar ve ekonomik üretkenlik ve ticari kapasite düşer. Bunun sonucunda devletin vergi geliri azalır ya da toplanan vergi geliri artan harcamaları artık karşılayamaz. Vergi geliri düşen ve harcamalarını karşılayamayan hükümdar iktidarını koruyabilmek için gittikçe daha otoriter bir hale gelir ve askeri harcamalarını artırır (İbni Haldun, 1954: 76-77). Gelirini artırmak için de aynı zamanda pazar ekonomisine girerek ticaret yapmaya başlar. İbni Haldun için bu durum kent uygarlığının çöküşüne doğru giden yolda belirleyici bir aşamadır. Şöyle yazar: Hükümdar, emir ve zorbaların çiftçilikle meşgul olmaları zararlıdır. Çünkü bunlar çiftçilik ve ticaretle meşgul olurlarsa satılmak üzere şehirlerine getirilen mahsul ve ticaret mallarını istedikleri gibi fiyat biçerek satın alırlar. Vakti gelince de idarelerinde olan tebaalarına istedikleri gibi yüksek fiyatlarla satarlar. İdareleri altında bulunan tebaalarına, değerinden fazla fiyatla mal ve eşya satmanın zararı, yurt ve şehirlerine getirilen mal ve ticaret eşyasını, istedikleri fiyatla, zorla satın almaktan daha zararlı olup, tebaanın yaşayışını altüst eder, ekonomik durumlarını büsbütün bozar Hükümdarlar bu yolla zorla mal satın alarak zorla tebaalarına satmanın, vergileri ve umumiyetle devletin gelirini eksilterek devleti büyük zararlara soktuğunu anlamazlar (İbni Haldun, 1954: 73-74). Ayrıca, ekonomik hayatın alt üst oluşunun altında hükümdarın ve yöneticilerin lükse düşkünlüğü de vardır: Hayatın süs ve zevki gittikçe arttığı için masraflar da o nispette fazlalaşır, bunun bir sonucu olarak tebaa ve ahaliden daha çok nispette para çıkartmaya muhtaç olurlar ve ihtiyaç derecesi artar, devlet yıkılıncaya, izi ve eseri ortadan yok olup gidinceye kadar onun israf ve ihtiyaçları artmakta devam eder (İbni Haldun, 1954: 94-95). İbni Haldun un devlet ve pazar ekonomisi arasında kurduğu bu karşıtlık modern iktisadın analitik araçlarıyla ve kavramlarıyla ifade edildiğinde arz-talep soyutlaması ve fiyat teorisi bağlamında yorumlanabilmektedir. Buna göre pazarda fiyatları belirleyen unsur arz ve taleptir. Eğer pazarda mal fazlası (bolluk) varsa o zaman fiyatlar düşer; fiyatların düşmesi süreç içerisinde ticari kazançların ve kârların azalmasına bu da vergilerin düşmesine neden olur. Eğer pazar ekonomisinde aşırı darlık varsa kıtlık yaşanır, fiyatlar artar ve bu, tüketicilerin alım gücünü düşürüp, refahını azaltırken akabinde tüccarların ve üreticilerin kazancını düşürür. Sonuç yine devletin vergi gelirinin düşmesidir. Dolayısıyla devletin vergi geliri pazarın arz ve talep dengesine bağlıdır. Devletin refah döneminde vergi geliri en çoklaşır ve bu durumun sürekliliği mali otoritenin arz-talep dengesini koruyacak optimal bir vergilendirme politikası uygulamasıyla mümkündür. Ancak kent ekonomisinde arz ve talebin ortaya çıkardığı bu denge kalıcı bir denge değildir. Devlet, kuruluş aşamasında az vergi salar ve böylece üretimde maliyetleri yükseltmez. Dolayısıyla bu aşamada verginin gelir etkisi yüksektir. Refah döneminde optimal bir vergi geliri 10 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

15 C. GÜRKAN vardır. Refah döneminden sonra duraklama ve israf/çöküş aşamaları gelir ve bu dönemlerde devlet daha çok vergi salsa da toplam vergi geliri düşer, çünkü ekonomide insanlar çalışmaktan vazgeçer. Dolayısıyla dördüncü ve beşinci aşamalarda verginin ikame etkisi ortaya çıkar (Falay, 1978: 44-59). Bu bağlamda İbni Haldun un beş aşamalı uygarlık teorisinin şematik bir ifadesi arz yönlü iktisadın vergi politikasının bir gösterimi olan Laffer eğrisini andıran bir grafiğe benzer. İbni Haldun un kent uygarlığının pazar ekonomisinin çöküşünün çözümlemesi ayrıca modern iktisadın çevrim teorisi açısından da yorumlanabilmektedir. Buna göre kent ekonomisinin üretim kapasitesini, arz ve talep mekanizmasını istikrarsızlaştıran ve iktisadi-mali krize yol açan iki dinamik, nüfus ve kamu maliyesi çevrimleridir. Çevrimler teorisi ekonominin dinamik bir işleyişi olduğu gerçeğini ifade eder. Buna göre İbni Haldun un çözümlemesinde ekonominin dengelerinin değiştiği, örneğin vergilemede optimum düzeylerin uzun dönemde varolamayacağı ve ekonomik faaliyetin çevrimlerden oluştuğu düşüncesi vardır. Böylelikle düşünür ekonomiyi statik bir model içinde değil, dinamik bir değişim süreci içinde görür. Bu da düşünürü ekonominin ve kamu maliyesinin çevrim içinde geliştiğine dair bir düşünceye yöneltmiştir. İbni Haldun un görüşleri bu çerçeveye göre yorumlandığında iki tür çevrim tanımlanır: Nüfus çevrimi ve kamu maliyesi çevrimi. Nüfus çevrimine göre devletin ve toplumun iktisadi ve mali gelişmişlik düzeyi ile nüfusun büyüklüğü arasında pozitif bir ilişki vardır. Çünkü İbni Haldun a göre üretimin temeli emektir ve nüfus, toplumsal emek miktarı olarak üretimin çıktı düzeyini belirleyen temel üretim faktörüdür. Ekonominin gelişmesine bağlı olarak artan nüfus, kente dışarıdan göçle beraber daha da artar. Ancak kentin altyapı ve gıda üretimi artan nüfusu besleyemez. Sonuç iktisadi gelişimin durması, üretimin düşmesi, vergilerin temel kaynağı olan ticari kazançların düşmesi ve kent ekonomisinin krize girmesidir. Nüfusun belirleyici olduğu bu ekonomik gelişme döngüsünün içinde aynı anda bir başka çevrim daha vardır. Kamu maliyesi ekonominin azgelişmişlik ve gelişmişlik döngüleri arasındaki salınışının ikinci çevrimini oluşturur. Vergiler ve kamu harcamaları ekonominin içindeki mali çevrimi yaratır. Kent ekonomisinin başlangıç, gelişim, duraklama ve çöküş aşamalarında vergiler ve kamu harcamaları kalkınma sürecini besleyen bir çevrimden ekonominin üzerinde mali baskı ve sömürü uygulayan bir çevrime doğru gelişir. Sonuç, devletin mali otoritesinin kentin pazar ekonomisinin gelişim dinamiklerini ortadan kaldırması ve kent uygarlığının bir bütün olarak krizi ve çöküşüdür (Boulakia, 1971: ; Falay, 1978: 42-48; Mouhammed, 2007: 97-99; Weiss, 1995: 30-34). Ancak İbni Haldun un kent uygarlığına ve pazar ekonomisine ilişkin çözümlemesi yukarıdaki çerçeveyle yani neoklasik iktisadın kavramlarına, analitik çerçevesiyle ve araçlarıyla sınırlandırılırsa iktisadi ve mali görüşlerinin sosyolojik boyutu göz ardı edilebilmektedir. Oysa modern maliye teorisi açısından İbni Haldun un çözümlemesinin önemi, belirttiğimiz üzere mali konulardaki sosyolojik yönüyle bir metodoloji ve perspektif sunmasından kaynaklanır. Özellikle neoklasik iktisadın araçlarıyla ve serbest piyasa ekonomisi perspektifiyle hareket edildiğinde İbni Haldun daki devlet ve pazar ekonomisi ilişkisi keskin bir ikilik içinde ele alınır. Diğer bir ifadeyle kent uygarlığının çöküşü yalnızca devletin ekonomiye müdahalesi ile açıklanır. Oysa İbni Haldun kent uygarlığının krizini salt mali ve iktisadi sistem üzerinden devlet-pazar ekonomisi karşıtlığı ile çözümlemez; bunun yerine mali sistemin dönüşümünü toplumun kültürel yapısı, değer sistemi ve politik ilişkileriyle Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

16 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce beraber inceleyerek sonuca ulaşır. Diğer taraftan eğer İbni Haldun un sosyolojik maliye çözümlemesi, laissez-faire iktisadının bakışıyla sınırlandırılmadan ama liberal bir ekonomi bakışına uygun ve sosyolojik yönünü ihmal etmeden heterodoks bir ekonomi politik yaklaşım içerisinden yorumlanmak istenirse buna en uygun çerçeve kimi görüşleriyle kamusal tercih teorisine de yaklaşan (Mitchell, 1984a; 1984b) Joseph A. Schumpeter in vergi devletinin krizi ve kapitalizmin çöküşü tezidir. Schumpeter 1918 de yayınladığı Vergi Devletinin Krizi (1991) başlıklı yazısında mali konuların özellikle kriz dönemlerinde kapsamlı bir çözümlemesi için bağımsız bir çalışma alanı olarak mali sosyoloji yaklaşımını önermektedir. Schumpeter in vergi devletinin krizi üzerine çözümlemesi 1942 de yayınladığı Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi (1950) çalışmasıyla beraber düşünüldüğünde Schumpeter in vergi devleti, kapitalizm ve kriz analizi İbni Haldun un kent uygarlığının çöküşü tezini ve teorisini sosyolojik çerçevesi içerisinde yorumlamamıza imkân tanır. Her iki düşünür de pazar ekonomisiyle uyumlu devleti vergilendirme kapasitesi sınırlı bir vergi devleti olarak tanımlar ve vergi devletinin krizini ve çöküşünü, harcamaların vergi gelirlerini aşmasının ötesinde, toplumsal ve kültürel değerlerin, toplumun politik kanaatlerinin ve tavırlarının dönüşümüyle beraber ele alır. Schumpeter kapitalizmin, yani İbni Haldun un tanımladığı anlamdaki rekabetçi pazar ekonomisinin krizinin bir boyutunu devletin aşırı vergilendirme gibi rekabetçi ekonomide iktisadi gelişmeyi yaratıcı yıkım süreci içerisinde gerçekleştiren girişimcilerin kâr elde etmesini engelleyen mali politikalarına bağlar. Ancak yine İbni Haldun gibi Schumpeter de bu müdahaleci mali politikaların başlı başına kapitalist uygarlığın çöküşüne neden olamayacağını, kapitalist toplumun bütününde kapitalizmin temel iktisadi, hukuki ve kültürel kurumlarına toplumun bakışının değişmesinin, toplumsal bağlılıkların (örneğin, burjuva aile formunun bozulması gibi) yapısındaki değişimlerin temel bir rol oynayacağını düşünmektedir. Bir bütün olarak bakıldığında Schumpeter e göre kapitalizmin ve vergi devletinin uzun dönemdeki muhtemel çöküşü, devletin rekabetçi ekonomiye aşırı tahripkâr mali müdahalesinden, kapitalizmin başarılı işleyişinden kaynaklanan bürokratik rasyonalizasyonun ekonomiden siyasete ve kültüre dek yayılmasından, toplumun devletten artan sosyal harcama talepleri ve ortaya çıkan bütçe açıkları ile buna paralel kapitalizmin bireyci değerlerine ve ideolojisine karşı toplumda kolektif bilincin ve davranışların yayılmasından kaynaklanacaktır. Böylece Schumpeter in vergi devletinin krizi ve kapitalizmin çöküş teorisi kapitalizmin ve pazar ekonomisinin ekonomi politiğini mali sosyolojik bir çerçevede değerlendirmemize imkân tanır. Bu bağlamda İbni Haldun un heterodoks ekonomi politik çerçevedeki en uygun ve bu bağlamdaki modern maliye teorisi açısından daha kapsamlı bir sosyolojik yorumu Schumpeter in tezleri üzerinden geliştirilebilir. Schumpeter in yaklaşımının standart maliye teorilerden farkı kapitalizmi çelişkili bir toplumsal sistem olarak ele almasıdır. İbni Haldun da kent ekonomisinin ve uygarlığının çöküşünü çelişkiler üzerinden analiz eder. Ancak bu çelişkiler Schumpeter in yaklaşımından bir ölçüde farklıdır. İbni Haldun un kent uygarlığında gördüğü çelişkinin bir yönü toplumsal sınıflar arasındaki siyasal çelişkiler ve güç ilişkileridir. Aslında İbni Haldun devleti kent hayatının bir biçimi olarak gördüğünden devlet (mülk) toplumsal servetin bir toplamını temsil eder. İbni Haldun 12 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

17 C. GÜRKAN için servetler ve gelirler arasındaki eşitsizlik kent uygarlığının ve kentsel devletin (mülkün) bir özelliğidir. Bu noktada Schumpeter ve İbni Haldun arasında bir fark belirir. Schumpeter, vergi devletinin ve kapitalizmin krizini esas olarak kapitalizmin hem başarısını sağlayan hem çöküşünün tohumlarını eken bürokratikleşme ve rasyonelleşme çelişkisiyle açıklarken İbni Haldun daki çelişki aynı zamanda sınıflar arasındaki bir sömürü ilişkisi bağlamındaki sınıfsal çelişkidir. İbni Haldun daki bu çerçeve, düşünürü eleştirel ekonomi politik çerçevedeki maliye teorisi açısından yorumlamamıza imkân tanır. Şöyle yazar: Sosyal hayat yaşayan şehir ve ülke ahalisinden her sınıf ve tabakanın kendisinden aşağı derecedeki sınıflara hükmü câridir (İbni Haldun, 1954: 376). Eleştirel ekonomi politik çerçeveden yorumlanan maliye teorisine göre vergi devletinin krizinin temel referansı devletin ekonomiye müdahalesi değil, esas olarak toplumsal değerlerin ve kültürel yapıların dönüşümüyle birlikte sınıfsal çelişkilerdir. İbni Haldun bu çerçeveye uygun tespitler yapmıştır. Ümit Hassan, İbni Haldun üzerine kapsamlı çalışmasında düşünürün toplumsal hayatın üretiminde emeğin merkezi rolünü tespit ettiğini, devletin politik örgütlenmesinin emeğin temel üretim faktörü olduğunu ve maddi hayatı üreten iktisadi gelişmeye bağlı olduğunu, siyasal ve iktisadi yapının toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizlik ve sömürü ilişkisi içerdiğinin farkında olduğunu vurgular. Kendi sözleriyle: Bu görüşleri İbni Haldun un bir artı-değer teorisi sezinlemesine kapı açmaktadır. İbni Haldun un geçim yollarını incelediği ve tabiî geçim yolları tabiî olmayan geçim yolları ayrımını yaptığı bahislerde de sömürü mekanizmasını ortaya koymuş olduğu irdelenebilir (Hassan, 1982: 15). İbni Haldun böylelikle emeğin fazla ürününün karşılığı ödenmeden sahiplenildiğini vurgulamış olmaktadır. Düşünür, kârlardaki ve gelirlerdeki gelişmeye içkin olan emeğin sömürüsüne dayanan bu eşitsizliğe işaret etmek için kârı riba ve gasb olarak ikiye ayırır. Riba ticari alışverişte ucuza alarak pahalıya satmaktan doğan kazancı, gasb ise üretken emeğin ürününün karşılığı ödenmeden ele geçirilmesini tanımlar (Falay, 1978: 40). İbni Haldun un düşüncesinde mülk (devlet) bu eşitsiz gelir dağılımının ve üretken emeğin ürettiği artı-değerin varlıklı ve iktidar sahibi sınıflarca karşılığı ödenmeden ele geçirilmesinin bir formudur. İbni Haldun için devlet (mülk) zaten kent uygarlığının formudur (Arslan, 2009: ). Dolayısıyla mülk, kent uygarlığında siyasal egemenliğin toplumsal biçimi olduğundan bu biçimin içeriğinin çözümlenmesi gerekir. Bu bağlamda İbni Haldun da egemenlik yalnızca devletin tebaa üzerindeki siyasal, askeri ve bürokratik tahakkümünü tanımlamaz, aynı zamanda egemenlik ve otorite şehir umrânınında servetin ve toplumsal ürünün bölüşümünün eşitsizliğini yaratan sınıflar arası bir güç ilişkisidir. Bu çerçeveden bakıldığında İbni Haldun un eleştirel ekonomi politik yaklaşımla bir sosyolojik maliye teorisi geliştirdiğini söyleyebiliriz. Bu eleştirel perspektife göre vurguladığımız üzere kent uygarlığının ve pazar ekonomisinin çöküşü devletin ekonomiye aşırı vergilendirmeyle ve fiyat sistemini bozacak ticari girişimleriyle müdahale etmesine bağlanmaz; çöküş, kent uygarlığının toplumsal yapısına içkin yapısal özelliğinden ileri gelmektedir. Diğer bir ifadeyle devletin ekonomiye müdahalesinin içinde gerçekleştiği kent uygarlığının kültürel, ahlaki ve politik yapısı dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla günümüzde giderek ağırlık kazanan yorumların aksine, düşünürün yaklaşımında devletin mali krizi yalnızca devletin ekonomiye müdahalesinden kaynaklanmaz. Düşünürün pazar ekonomisi ve Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

18 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce devlet arasında kurduğu ilişki teorisinin bütünü içinde değerlendirildiğinde, devletin ve mali politikaların içinde şekillendiği politik, iktisadi, ahlaki ve kültürel özellikleri ile kent toplumunun en baştan deyim yerindeyse bir kriz toplumu olduğu görülür. Bu bağlamda İbni Haldun u özel teşebbüscü ya da serbest piyasa ekonomisini savunan öncü bir laissez-faire iktisatçısı olarak görmek bir hatadır. İbni Haldun da bunu destekleyen vurguların olduğunu ileri süren görüşler aslında bu saptamaların düşünürün kent ekonomisinin optimal bir düzeyde nasıl çalışabileceğine dair pozitif bir çözümlemesi olduğu gerçeğini gözden kaçırır. İbni Haldun un devletin ticarete girmemesinin nedeni olarak da ticaretin kötü bir ahlakı geliştirmesi ve bundan dolayı devlet yöneticilerini bu kötü ticari ahlaktan uzak tutmak istemesidir. Ticari ekonominin kültürel ve ahlaki değerlerine yönelttiği eleştiriyi göz önüne aldığımızda İbni Haldun un koşulsuz savunduğu bir serbest ekonomi modelinden bahsettiği anlaşılmamalıdır. Tam tersi İbni Haldun kent uygarlığını toplumsal değerleri bakımından (lüks tüketim, gösteriş kültürü vs.) eleştirmektedir (İbni Haldun, 1968: 310). Düşünür, vergi devletinin ve kent toplumunun çöküşünde bunun devlet yönetimi açısından nedenlerine bakarken bu çöküşün aynı zamanda bir bütün olarak kent toplumunda ticaretin gelişmesiyle beraber tüm toplumsal yapıya yayılan kötü değerlerle ve adetlerle de ilgili olduğuna işaret eder. Ticaretin ve paranın yaygınlaşmasıyla kentli insanların arasında lüksün, yalancılığın, düzenbazlığın, sömürünün, tefeciliğin, adaletsizliklerin ve haksızlıkların giderek yaygınlaştığını belirtir. Düşünür için bunlar kent kültürünün değerleridir ve çöküş aslında devletin ekonomiye müdahalesiyle yaşanan bir çöküş olmanın ötesinde bu değerlerin bir bütün olarak kent toplumunda yarattığı yıkımla da ilgilidir. Bu bakımdan İbni Haldun için vergi devletinin çöküşü yalnızca devlet yönetiminin piyasaya yöneticilerinin kişisel çıkarları doğrultusunda müdahalesiyle ilgili değil, bir bütün olarak ticari kent toplumunun içinde bulunduğu kültürel ve ahlaki yozlaşmayla ilgilidir. Ancak İbni Haldun un ticari ekonomiye yönelik eleştirisini yalnızca ahlaki ve kültürel bağlamda değerlendirmemek gerekir. Belirttiğimiz üzere İbni Haldun kent uygarlığının pazar ekonomisindeki eşitsiz ilişkilerine de dikkat çeker. Dolayısıyla ilişkiselliği yalnızca devletten topluma doğru kurmak ve yıkımın tek sebebi olarak devlet müdahalesini ve devlet yöneticilerinin kişisel çıkarlarına yönelik davranışlarını göstermek İbni Haldun un bir bütün olarak kent uygarlığına ve pazar ekonomisinin işleyişine yönelik eleştirisinin bütünselliğini ve kapsamını göz ardı eder. Önemli olan devletin kent uygarlığını ve pazar ekonomisini ortadan kaldıran devlet yöneticilerinin hatalı mali politikaları ve kötü yönetim ahlakı değil, bu politikaların, yabancılaşmanın, kötü ahlakın ve yozlaşmış kültürün nasıl bir toplumsal iktisadi düzenden çıktığını görmektir. Diğer bir deyişle devlet ve toplum, bireyler ve sınıflar arasındaki toplumsal ilişkilerin cereyan ettiği sosyal ve siyasal çevrenin bütününü -kent uygarlığını- tahlil etmek gerekir. İbni Haldun un düşüncesine uygun bütünsel ve realist bir mali sosyoloji perspektifi bunu gerektirir. Bu bağlamda toplumsal değişimi inceleyen bir filozof olarak İbni Haldun açısından ilkel yaşam tarzı ve geçimlik ekonomisi ile bedevi toplum, sahip olduğu insani ve sade toplumsal değerleri, güçlü asabiyesi ile kent uygarlığının yalnızca karşı kutbunda yer almaz, aynı zamanda düşünür için kent uygarlığından sonra başlayacak yeni bir toplumsal aşamanın umudunun da sembolü gibidir (Öncü, 1993: 76). Yücelttiği ilkel toplumun değerleri kent uygarlığının çöküşünden sonra yeni toplumsal aşamanın temeli olacaktır. Jean-Jacques Rousseau da ve von Justi de de 14 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

19 C. GÜRKAN olduğu gibi ilkel toplum, tüm insan toplumu için doğru bir yönetimsel felsefeyi temsil eder. İbni Haldun açısından ideal mali düzen, ihtiyaçların artmadığı sade bir yaşamdır. Kent toplumu için de geçerli olan doğru mali örgütlenmeyi bir şairden aldığı dizelerle dile getirir: Çoğa rağbet ve meylettirirsen, gönül, çoğa ve bola meyleder; az ile kanaate alıştırırsan, az bir nesne ile de kanaatlenir (İbni Haldun, 1954: 82). İbni Haldun için bedevi topluma dönüş fikri hem tarihsel olarak Arap, Orta Doğu ve Kuzey Afrika toplumlarında gözlemlediği bir somut durum hem de ilkel toplumun sahip olduğu erdemli değerlerden ötürü kent toplumunun bir eleştirisi olarak karşımıza çıkar. Bedevi toplum döngüsel zaman anlayışı içinde düşünürün yeni bir başlangıca yönelik iyimser bakış açısını da temsil eder. İbni Haldun kendinden sonra gelen Batı daki düşünürleri uzun bir süre etkilememiştir. Batılı düşünürler tarafından önemi 19. yüzyılda geç bir dönemde anlaşılmıştır (Mouhammed, 2007: 89-90). Ancak Osmanlı devlet yöneticileri için de İbni Haldun 16. yüzyıldan itibaren son derece önemli bir düşünürdü. Düşünürün Mukaddime (İbni Haldun, 1968: 94-95) de Aristoteles e referansla tanımladığı adalet çemberi Osmanlı devlet felsefesinin temeliydi. Düşünürün devletin çöküş teorisi ve işaret ettiği adalet çemberi İmparatorluğun özellikle kriz zamanlarında yeniden hatırlanan ve formüle edilen bir yönetim felsefesiydi (Okumuş, 2005; Somel, 2001). Günümüzde de ekonomilerin ve toplumların özellikle kamu maliyesi üzerinden çıkan son krizlerini anlamada İbni Haldun un eleştirel ekonomi politik ve sosyolojik çözümlemelerinin yorumlanması gerektiğinin önemi son derece açıktır. 3. Kameralizmden Post-Kameralizm e Maliye Teorisi tarihlerinde Goldscheid ve Schumpeter in, İbni Haldun da görüldüğü biçimiyle mali sosyolojiye dikkatleri çekmesinden sonra uzun bir süre maliye teorisinde disiplinlerarası yaklaşımlar ve arayışlar sessizliğe gömülmüş ya da en azından hâkim konumdaki Anglo-Sakson maliye teorisinde ilgi görmemiştir. Richard Goode, 1970 de yayınladığı 20. yüzyıl maliye teorisi literatürü üzerine inceleme yazısında maliye teorisinde yaşanan bu değişimleri değerlendirmektedir. Goode (1970) incelemesinde, 1930 ile 1968 tarihlerinde yayınlanmış Sosyal Bilimler Ansiklopedisi nde yer alan kamu maliyesi alanında yazılmış makaleleri karşılaştırmaktadır. Ansiklopedi yayınlandığı dönemde sosyal bilimlerin önde gelen isimlerinin makalelerinden oluşmasından dolayı disiplinlerin o dönemdeki genel özelliklerini ve sosyal bilimlerin bütünü içerisindeki konumunu anlama yolunda önemli ipuçları vermektedir. Goode yazısında yaklaşık kırk yıllık arayla yayınlanmış iki ansiklopedideki maliye yazılarını karşılaştırdığında çarpıcı sonuçlara ulaşmış ve 20. yüzyılda kamu maliyesi disiplininin uğradığı dönüşümleri sergilemiştir. Yaptığı karşılaştırmaya göre ortaya çıkan en çarpıcı sonuç, kamu maliyesinin giderek diğer disiplinlerle ilişkisini koparması ve giderek daha teknik bir disiplin haline gelerek farklı sosyal bilim disiplinlerinde çalışanların anlamasını zorlaştıracak biçimde bir uzmanlık alanına dönmüş olmasıdır. Goode kamu maliyesinin geldiği yeni aşamada hukuki, idari, politik, sosyolojik, felsefi ve tarihsel yönlerinin önemli derecede ihmal edilmiş olduğunu ve maliye teorisinin daha çok modern iktisada (economics) yaklaştığını tespit etmiştir (Goode, 1970: 29, 31-32). Maliye disiplinin hâlihazırdaki durumuna bakıldığında Goode nin tespitlerinin hâlâ geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sosyal bilimlerde gözlemlenen disiplinleşme, teknikleşme ve uzmanlaşma eğilimleri o tarihten bu yana maliye Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

20 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce alanında da güçlenerek devam etmiştir sonrası dönemde kamusal tercih teorisinin maliyenin ve siyaset biliminin beraber düşünülmesine yönelik bakışı ve mali sosyolojinin 1990 lardan sonra yeniden ilgi görmeye başlaması bu gidişatın karşısında belirli ölçüde alternatif bir teorik konum ve tartışma alanı açabilmiştir. Ne var ki kamusal tercih teorisinde siyasete getirilen ekonomist tanım ve yaklaşım, özünde siyaseti teknik bir analizin sınırları içinde tutmaya devam etmiştir. Diğer tarafta James O Connor (1973: 3), Devletin Mali Krizi başlıklı çalışmasında mali siyaset (fiscal politics) olarak tanımladığı yaklaşımdan hareketle kapitalizmin ve Keynesyen sosyal refah devletinin krizini çözümlemiş ve çözümlemesinde eleştirel ekonomi politik perspektiften maliye teorisinde yeni bir teorik tartışma alanı açmıştır. Goode de yazısında bu tür alternatif teorik bakışlara ihtiyaç duyulduğunu belirterek incelemesinin son cümlesinde şu saptamada bulunur: Kamu maliyesinin iktisadi, siyasal, hukuki ve yönetimsel unsurlarına dair çok yönlü ve bu unsurları birleştirici bir tavra ihtiyaç vardır. Bu birleştirici bakış kameralistlerin eski geleneğine dönüşte ifadesini bulabilir; ancak modern araştırmacılar açısından bu çok yönlülüğe yalnızca eski problemleri yeniden düşünerek ve yeni teknikler kullanılarak ulaşılabilir (Goode, 1970: 34). Goode bu saptamasıyla yüzyıl arası Alman İmparatorluğundaki bölgesel devletlerde gelişmiş bir yönetim sanatı olan kameralizmin modern maliye teorisi açısından önemine dikkat çekmiştir. Goode, çok-disiplinli yapısıyla kameralizmin yeniden değerlendirilmesiyle modern maliye teorisinde ihtiyaç duyulan kapsayıcı sosyal bilim bakışı için işlevsel olabileceğini ileri sürmekteydi. Nitekim kameralistler hem akademik bilgi üretimi bakımından hem de pratikte devlet yönetimi alanında sosyal bilim, doğa bilimleri ve uygulamalı bilimler alanında eğitim almış düşünür, yazar ve bürokrat yönetici kimselerdi. Maliye teorisinin 20. yüzyıldaki disiplinleşme-uzmanlaşma-teknikleşme olarak özetlediğimiz teorik açmazları karşısında Goode nin kameralizme dönüş çağrısı mali sosyoloji ve kamusal tercih teorisi alanında bir karşılık buldu ve Goode ye referansla maliyenin bu teorik sorunlarının aşılması için post-kameralist bir yönelime ihtiyaç olduğu ileri sürüldü (Backhaus ve Wagner, 2004; Wagner, 2012). Böylece modern maliye teorisinin disiplinlerarası bir yapıya kavuşturulması gerektiğini vurgulayanlar maliye disiplinine özgü yeni bir yöntemsel, kuramsal ve kavramsal paradigma geliştirebilmek için maliye düşüncesinin klasik kökenlerine dönmüş oldu. Jürgen G. Backhaus ve Richard E. Wagner mali sosyoloji ve kamusal tercih teorisi alanında çalışmalar yapan, kameralizmi ve mali sosyolojiyi kamusal tercih teorisi perspektifinden yorumlayan maliye kuramcılarıdır. Yazılarında yer alan postkameralizm çağrısının altında esas olarak şu neden yatar: Adam Smith in klasik politik iktisadından başlayıp 1880 den sonra özellikle Francis Y. Edgworth un neoklasik maliye teorisi ile devam eden Anglo-Sakson maliye teorisi maliye düşüncesinin teorik konu alanını daraltmıştır. Bu teorik akımda mali olayların ve karar süreçlerinin idari, politik ve sosyolojik çerçevesi maliye teorisinin dışında kalmış, bireylerin çıkarcı-çatışmacı siyasal davranışları ve motivasyonları analiz edilmeyerek kamu maliyesinin politik içeriği analiz dışına itilmiş, bütçenin harcama tarafı vergi geliriyle ilişkilendirilmemiş ve felsefi bir bakış açısıyla kamusal alandevlet ilişkisi toplumsal uyuma yönelik normatif bir yaklaşımla görülüp, devlet sosyal refah maksimizasyonu amacıyla kamusal çıkara uygun davranan hayırsever despot olarak kavramsallaştırılmıştır. Yazarlara göre Anglo-Sakson maliye 16 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

21 C. GÜRKAN teorisinde devlete yönelik bu kavramsallaştırmada mali karar süreci, tıpkı eski mutlakıyetçi devletler çağındaki maliye düşüncesinde olduğu gibi hükümdarın gelir maksimizasyonu amacına dönük seçimleriyle gerçekleşmesine benzer. Oysa James Buchanan ın Anglo-Sakson maliye teorisine getirdiği eleştirilerin izinden giden bu yaklaşım Backhaus ve Wagner için modern parlamenter demokrasilerdeki mali süreçleri gerçekçi bir şekilde açıklayacak devlet modeli ve mali çerçeve inşa edememektedir. Diğer bir deyişle Britanya klasik ve neoklasik maliye teorisi, ilk kez 1896 da Wicksell (1958: 82-83) in vurguladığı gibi ekonomiye müdahale eden, çıkar maksimizasyonunu vergilemede en az toplumsal fedakârlık ile sağlamayı hedefleyen topluma dışsal ve apolitik bir eski-zaman hükümdarlık teorisiyle devlet modeli geliştirmiştir. Ancak bu modelde bireylerin mali karar sürecindeki etkileşimi ve bu etkileşimin politik arenası olarak devlet göz ardı edilerek mali sistem ve karar süreçleri modern parlamenter demokratik çerçeve içinde yer alan devlet ve toplum için gerçekçi bir çözümleme yapılamamıştır. Modelde sosyal refah maksimizasyonu ve devletin gelirini en az toplumsal fedakârlık ile en çoklaştıracak normatif vergileme ilkeleri inşa edilmiştir. Backhaus ve Wagner için Buchanan (1987) ın izinden giderek modern parlamenter demokratik sistemlerde mali yapıyı ve süreci pozitif bir bilimsel açıklama çerçevesinde gerçekçi bir şekilde açıklayabilecek maliye teorisi kişisel çıkar, metodolojik bireycilik ve politik mübadele varsayımlarına temellenen ve bireyler arası etkileşimi temel alan kamusal tercih teorisinin perspektifidir. Anglo-Sakson maliye teorisine anayasal maliye perspektifinden getirdikleri eleştirinin ilk adımlarının arasında İtalyan maliye teorisinde (Eusepi ve Wagner 2013; Wagner, 2003) ve kameralizmde (Backhaus ve Wagner, 1987; Backhaus ve Wagner, 2005; Backhaus, 2002) atıldığını iddia etmektedirler. Yazarlar bu iddialarının doğrultusunda Goode (1970) nin çağrısıyla Alman düşünce maliye geleneği kameralizmi yeniden yorumlamışlardır. Bu bağlamda yazarların kameralizm yorumundan çıkan post-kameralizm kavramı modern maliye teorisini tarihsel kökenlerine referansla yeniden inşa etmenin arayışının bir ifadesidir. Yazarların düşüncesine göre modern demokrasilerde mali sistemi ve karar süreçlerini açıklayacak teorik bakış esas olarak iki yönelime ve düşünceye sahip olmalıdır. İlk olarak kameralizmde olduğu gibi çok-disiplinli bir maliye teorisi gereklidir. İkincisi toplumsal alanda bireyler arası etkileşimi konu edinen ve bu ilişkileri çözümleyen, bu doğrultuda Anglo-Sakson maliye teorisindeki müdahaleci devlet modelinde görüldüğü biçimiyle devlet ve ekonomi arasında dışsal bir ilişki kurmayan, bunun yerine katılımcı bir devlet modelinden hareket edilmelidir (Backhaus ve Wagner, 1987: 15; Backhaus ve Wagner, 2004). Buna göre modern demokratik toplumların mali sistemini ve karar süreçlerini açıklayacak devlet modeli ekonomiye sosyal refah amacıyla ve normatif vergi ilkeleri ile müdahale eden değil, katılan devlet modelidir. Ancak bu katılımcı devlet modelinin modern toplumlara uygun biçiminin bireyler arası (politikacı, bürokrat ve seçmen) politik mübadelenin (katalaksi) bir yansıması olarak kavramsallaştırılması gerekir. Bu kameralizmin toplumsal-tarihsel koşullarından ötürü eksik olan yönüdür. Toplumsal koşulları gereği kameralist devletler Alman İmparatorluğunun parçalı bürokratik bölgesel yönetim sisteminde ekonomiye bir ticari firma gibi katılıp rekabet eden, ekonomik alanda ticari girişimleriyle gelir maksimizasyonunu hedefleyen bir ticari-bürokratik devlet modeliydi. Diğer bir deyişle yönetici prens, bürokratları ile devlet çıkarını ve dolayısıyla devletin Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

22 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce maliyesinin gelirini maksimize etmeye çalışırken seçimleri yapan esas ve tek kişidir. Bu bağlamda kameralizm, mutlakıyetçi çağın maliyeye özgü bir hükümdarlık teorisidir. Kameralist düşünür von Justi nin bu bağlamda devlete getirdiği mekanistik tanım, kameralizmin tipik devlet bakışını özetler. Şöyle yazar: Uygun biçimde kurulmuş devlet kesinlikle tüm çarkları ve dişleri birbiriyle tam olarak uyumlu bir makineye benzer ve hükümdar -bir deyim kullanmak gerekirse- tüm hareketi başlatan ustabaşı, ana yay ya da ruh gibidir (Aktaran Parry, 1963: 182). Hükümdar devleti bürokratik kameralist danışmanları ile birlikte bir ticari şirket gibi çalıştırıp, rekabetçi bir ekonomik ortama dahil eder. Bireylerden vergi almak yerine tarihsel koşulların zorunluluğundan dolayı (örneğin vergi tabanının yetersiz olması) devlet, ekonomiye girişimci olarak katılarak gelirini elde eder. Backhaus ve Wagner, kameralist maliye düşüncesinin de tarihin bu koşullarına göre şekillendiğini ileri sürerek kameralist maliye teorisinin devleti Anglo-Sakson maliyede ve Britanya nın fedakârlık teorisinde (Kayaalp, 2004) olduğu gibi ekonomiye müdahale eden değil, katılan bir devlet olarak kurguladığını ileri sürmektedir. Buna göre yazarlar açısından mali karar süreçleri devletin ekonomiye katılımı esnasında bürokratlar ve yönetici hükümdarlar arasındaki etkileşimden doğduğunu vurgulayarak kameralist maliye düşüncesi reel politik bir mali düşünce geliştirmiştir. Bu bağlamda Backhaus ve Wagner, genel kanının aksine, kameralist sistemin ve düşüncenin mali karar sürecini kamusal çıkara dayanan soyut organik devlet-toplum düşüncesine referansla tanımlanmaması gerektiğini ileri sürer. Yazarlara göre Alman İmparatorluğundaki kameralist düşünce geleneği devlet ekonomisini işletme ekonomisi gibi çözümleyen, devleti bir ticari firma gibi gören, dolayısıyla devlet ve toplum arasındaki ilişkiyi felsefi organik devlet modeli içinde değil, esas olarak uygulanabilir realist politika önerileriyle ele alan bir maliye düşüncesidir (Backhaus ve Wagner, 1987: 6-7; Backhaus, 2002: ). Organik devlet-toplum anlayışında ve düşünce sisteminde devlet, ekonomiye dışarıdan müdahale eden bir devlettir. Oysa burada kameralist devlet, diğer devletlerle kaynaklar için rekabet eden ve bu doğrultuda ekonomide ticari girişimleriyle yer alan devlettir. Yazarlar devleti topluma dışsal kılan, ekonomik süreçlerde etkileşimi konu edinmeyen ve böylece devleti sadece toplumun üstünde bağımsız bir yapı olarak gösteren kameralist teorilerin olduğunu ama bunların analitik argümanlar olarak devlet ve maliye çözümlemesinde yer almadıklarını ileri sürerler (Backhaus ve Wagner, 2005: ). Özellikle yazarlar 18. yüzyılın ikinci yarısından sonraki kameralist düşünce için bunun tamamıyla doğru bir tespit olduğunu belirtirler. Dolayısıyla Backhaus ve Wagner için kameralist mali düşünce katılımcı devlet modeliyle belli ölçüde etkileşime (yani devletlerarası rekabet ve hükümdarbürokrasi arasındaki etkileşime) referansla çözümleme yapan bir maliye geleneği olması nedeniyle buradan Anglo-Sakson maliye teorisi geleneğinin karşı kutbu olarak kamusal tercih teorisine doğru bir sürekliliğin kurulabileceğini ileri sürerler. Bu süreklilik yazarların gözünde o denli güçlüdür ki 18. yüzyılın ikinci yarısındaki en önemli kameralist von Justi nin vergilendirmeye ilişkin görüşlerini Smith (2006 [1776]: ) in vergilendirme ilkelerinin tam karşısında yorumlarlar. Yazarlar Smith in vergilendirme ilkeleri gibi vergilendirmenin nasıl yapılması gerektiğine dair değil, von Justi nin tıpkı kamusal tercih teorisinin hedeflediği gibi sivil özgürlüğü, bireylerin refahını ve sermayesini korumak için devletin vergilendirme gücünü sınırlandırıcı vergi ilkeleri olarak inşa ettiğini ileri sürerler. Smith vergi 18 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

23 C. GÜRKAN ilkeleriyle Leviathan devletin yol açacağı zararları azaltmanın ve bu Leviathan ile beraber yaşamanın yollarını ilkeleriyle gösterirken yazarların von Justi ye getirdikleri yoruma (Backhaus ve Wagner, 2004: 5-6; Wagner, 2003: 6-8) göre kameralist düşünür, organik ve müdahaleci devlet bakışıyla hareket etmemiş, vergilemeye ilişkin güçlü itirazı ile Leviathan devleti en baştan sınırlandırmayı ve mali otoritenin toplumda vergilendirmeyle yol açacağı zararı bütünüyle yok etmeyi amaçlamıştır. Von Justi ye getirdikleri bu yorum, kameralist düşünürü kamusal tercih teorisinin normatif politik amaçlarıyla uyuşturmaktadır. Backhaus ve Wagner e göre kameralizmde eksik olan vurguyu tamamlamak gerekir ve bu bağlamda modern toplumun kamu ekonomisini gerçekçi bir biçimde çözümlemek için yapılması gereken bireyler arası politik etkileşimden hareket etmek ve bunu tanımlayan politik mübadele (katalaksi) varsayımını modele dahil etmektir. Kameralizmin tarihsel koşullarından dolayı modern toplumların politik ve sosyal çerçevesine uygun olmayan yönü etkileşimin toplumsal politik alandaki bireyler arası politik mübadele olarak tanımlanmamasıdır. Diğer bir deyişle kameralizmde, mutlakıyetçi çağın devlet yapısına uygun biçimde mali karar sürecinde devletin karar merkezi olduğu ve etkileşimin devletlerarası bir rekabet çerçevesi ve bürokratyönetici prens arasındaki yapı içinde sınırlı kaldığı bir mali sistem ve düşünce geliştirilmiştir. Devlete ve mali karar sürecine ilişkin bu çerçeve kolektif seçim süreciyle mali kararların ortaya çıktığı modern parlamenter demokrasilerdeki toplumların mali sistemini açıklayacak doğru bir mali-politik çerçeve değildir. Wicksell in bu konuda ilk çabayı başlattığını ve İtalyan maliye teorisinin 1880 lerden 1940 a dek bu çabayı daha da ileriye götürdüklerini düşünmektedirler. Dolayısıyla yazarlara göre Anglo-Sakson geleneğe karşı geliştirilmesi gereken teorik bakış, Kıta Avrupası maliye geleneklerine ve kameralizmin çok-disiplinli teorik yapısına temellendirilmelidir (Backhaus ve Wagner, 2005). Yazarlara göre eski ve yeni Kıta Avrupası maliye geleneklerinin bireyler arası etkileşim ve katılımcı devlet modeli vurgusu, modern toplumun parlamenter demokratik yapısına göre politik mübadele ilişkisi çerçevesinde kamusal tercih teorisi perspektifi ile yeniden inşa edilmelidir. Yazarlar kameralizmin bu iki temel özelliğini -etkileşimi vurgulayan katılımcı devlet modelini ve çok disiplinliliği- koruyup daha gelişkin bir teorik yapı içinde modern topluma uygun formülasyonunun yapılması gerektiğini modern maliye teorisi açısından vurgularlar. Bu çabayı da kameralizme referansla postkameralizm adı altında ifade etmektedirler. Backhaus ve Wagner in kameralizme getirdiği yorumda ve kamusal tercih teorisiyle kameralizm arasında kurdukları süreklilik ve paralellikte eleştiriye açık noktalar vardır. Yazarların tezlerinin özünü toparlayarak bu tezlere ve yorumlara eleştirimizi burada kısaca özetleyelim. Backhaus ve Wagner, kameralizmi merkantilizm ile birlikte ele alır ve iki iktisadi doktrinin ve politikanın benzerlikleri ve farklılıkları üzerinden kameralizmi yorumlar. Buna göre kameralist ve merkantilist düşüncenin karşı karşıya olduğu iktisadi ve toplumsal yapı ve kısıtlar son derece farklı olsa da iktisadi hayatı ele alış biçimleri o derece farklı değildir. Backhaus ve Wagner için merkantilizm nasıl belirli bir kurumsal düzende rasyonel kişisel çıkar arayışının bir yansıması ise kameralizm de aynı biçimde görülebilir (Backhaus ve Wagner, 1987: 6). Buna göre yazarlar kişisel çıkar güdüsünün kameralist düşüncenin ilkelerini biçimlendirdiğini ve şimdi bu güdüye odaklanarak kameralist düşüncenin mahiyetinin anlaşılabileceğine düşünürler. Kameralizmin Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

24 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce maliye düşüncesini bir tür işletme iktisadı olarak tanımlarlar ve hükümdarın kameralist ilkelerde bir işadamı, kamu ekonomisini de bir ticari firma gibi ele aldıklarını öne sürmektedirler. Bu bağlamda kameralizmin organik devlet-toplum anlayışıyla sınırlandırılmaması ve bu organik bakışın kameralizmin özünü yansıtmadığını belirterek bunun bir örneği olarak da kameralizmin son büyük temsilcilerinden von Justi nin vergilendirme ilkelerine işaret etmektedirler. Backhaus ve Wagner in yorumuna göre von Justi devletin vergilendirme gücünü sivil özgürlükler ve bireylerin refahını azaltmaması için kısıtlayıcı hatta tamamen ortadan kaldırıcı ilkeler inşa etmiştir. Sonuçta yazarlar von Justi yi ve kameralizmi benimsedikleri kamusal tercih teorisinin ve anayasal maliye perspektifinin öncüsü olarak yorumlarlar. Ancak bu tanımlamalar ve yorumlar kameralizmin teorik bakışını doğru biçimde yansıtmaz. Yazarların yorumundan çıkan kameralizm, benimsedikleri kamusal tercih teorisinin temel kavramlarıyla ve kuramsal çerçevesiyle yorumlanmış bir kameralizmdir. Her şeyden önce kameralist düşüncede yazarların iddia ettiği gibi kişisel çıkar devlet yönetimi ve toplumsal ilişkilerde belirleyici değildir. Yine yazarların iddia ettiği gibi kameralizmin organik bakışının belirleyici bir analitik argüman olarak teoride yer almadığını söylemek de çok mümkün değildir. Bir bütün olarak bakıldığında kameralist düşüncede insanın doğası bireysel ve faydacı değil, toplumsaldır. Birey, devletin çıkarları uyumlaştırıcı düzenleme alanının dışına çıktığında toplumsal uyumu bozar ve kaosa neden olur (Gürkan, 2007: 238; Gürkan, 2008: ; Herlitz, 1993: 97-99; Tribe, 1988: 30). Kameralistler için birey ancak devletin düzenlediği toplumsal alanda özgürleşebilir. Devletin ekonomide yer alması devletin gelirini en çoklaştırmak içindir ama devletin varlığı da kamusal çıkar ve toplumsal harmoniye göre anlamlandırılır. Dolayısıyla pratik işleyişte devlet bir işletme gibi çalışmasına ve kameralistlerin devletin işletmelerinin verimliliğine dair uygulanabilir iktisadi ilkeler inşa etmesine karşın bu ilkelerin düşünsel temelinin organik devlet-toplum bakışından uzak olduğu söylenemez. Bu argümanımızı Backhaus ve Wagner in von Justi ye getirdikleri yorumu eleştirerek açıklığa kavuşturabiliriz. Belirttiğimiz üzere yazarlara göre von Justi devletin vergilendirme gücüne dair sivil özgürlükler ve bireysel refahı korumak için sınırlandırıcı ilkeler inşa etmiştir. Oysa Backhaus ve Wagner in anayasal maliye perspektifinden yorumladıkları von Justi nin vergilendirme ilkelerinin yer aldığı System des Finanzwesens (Kamu Maliyesi) (1776) adlı kitabında geliştirdiği devlet eleştirisi yine organik devlettoplum bakışından uzak değildir. Helge Peukert (2006: 483) von Justi nin moral iktisat ve vergi teorisini incelediği yazısında kameralist düşünürün aslında kamusal tercih teorisinin karşısında bir teori geliştirdiğini belirtir. Peukert (2006: ) in haklı olarak belirttiği üzere diğer bütün kameralistler gibi von Justi için de kişisel çıkar ve piyasa mekanizması toplumsal uyumu, dengeyi ve refahı sağlayacak iktisadi güdü ve kurum değildir. Von Justi nin iktisat ve maliye teorisinde faydacı bireysel mutluluk yerine toplumsal mutluluk ve refah merkezde olup, bunlar devletin ve toplumun ortak amaçlarıdır (Peukert, 2006: ). Von Justi nin kitabındaki tezini Peukert şöyle özetler: Kitabın en önemli argümanı hükümdar ile toplumun geri kalanı arasındaki çıkar uyumu tezidir (Peukert, 2006: 483). Von Justi nin eski uygarlıklardan esinlenerek ideal olarak tasarımladığı ve verginin alınmadığı ütopik vergilendirme teorisinin dışında uygulamaya dönük politikalarında ve kurumlar 20 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

25 C. GÜRKAN üzerine düşüncelerinde de kamusal tercih teorisinin temel varsayımları olan kişisel çıkar ve rasyonel insan (homo economicus) son derece sınırlı bir yer bulmuştur (Peukert, 2006: ). Backhaus ve Wagner in kamusal tercih teorisi ve anayasal maliye perspektifinden yorumladıkları ve bu yaklaşımları bütünlediğini düşündükleri von Justi nin kitabındaki vergiye ilişkin argümanlarına baktığımızda Peukert in tespitlerinin ve eleştirilerinin dikkate alınması gerektiğini görürüz. Von Justi nin kitabının dördüncü bölümü Vergiler ve Harçlar Üzerine Genel İlkeler başlığını taşımaktadır. Von Justi (1965 [1766]: 379) ye göre devlet, insanların toplumsal ortak refah amacıyla kendilerinin üzerine yerleştirdiği en yüksek otoritedir. Devlet kendisini meydana getiren bu amaç doğrultusunda büyük harcamalar yapmak zorundadır. Devletin yapması gereken bu harcamalar devletin korunması için gerekli kurum ve kuruluşlar, yurttaşların refahını artıran harcamalar (polis harcamaları), diğer devletlerle siyasal-diplomatik ilişkileri ve uluslararası dengeyi sürdürebilmek içindir. Ancak von Justi, çağının devletlerinin artan harcamalarının lüks ve maddi refaha katkısı olmayan gösterişçi tüketimleri arttırdığını ve bu harcamaların yurttaşların vergilendirilerek finanse edildiğini tespit ederek devlet harcamalarına ve vergilendirmeye büsbütün karşı çıkar. Bunun karşısında tıpkı İbni Haldun un bedevi toplumları yüceltmesi gibi von Justi de eski uygarlıkların değerlerini ve mali sistemlerini insanlığın erdemli günleri olarak övmektedir. Bu toplumlar erdem ve ahlak üzerine öyle bir siyasal örgütlenme kurmuşlardı ki devlet çalışanları maaş talep etmiyor ve kamu kuruluşlarını kendi özel çıkarları için işgal edip kullanmıyorlardı. Justi ye göre eğer bu uygarlıklar bize çok uzak, gerçekleşmesi imkânsız, anlaşılmaz ve hayal gibi görünüyorsa bunun sebebi kendi çağımızda yaşadığımız ve içinde bulunduğumuz bozulmuşluktur (von Justi, 1965: ). Von Justi, devlet yöneticilerinin harcama eğilimlerinin toplumun bütününde lüks tüketimi arttırdığını, vergilerin bu hayali istekleri finanse ederken toplumun refahını azalttığını, bu nedenle vergilerin istismara en açık devlet geliri olduğunu ileri sürmüştür (von Justi, 1965: 385). Bu nedenle vergilerin devlet maliyesinin esas geliri olarak görülmemesi, devletin kendi işletmelerinden, imtiyazlarından ve topraklarından elde edilen gelirlerinin maliyenin temeli olması gerektiğini düşünmüştür. Vergilere yönelik bu radikal eleştiri uygulamaya dönük inşa ettiği vergilendirme ilkelerini de etkilemiştir. Buna göre Backhaus ve Wagner in de ileri sürdüğü gibi von Justi, vergi konusunda devletin gücünü idealde tamamen kaldırmak, uygulamada ise sınırlandırmak istemiştir. Ancak bu durum, yazarların iddia ettiği gibi von Justi nin kameralizmini organik bakışının dışına taşımaz çünkü von Justi nin vergilerin tehdit ettiğini söylediği sivil özgürlükler kameralist düşünür için liberal teoride olduğu gibi başlı başına bir değer taşımaz. Yani özgürlük bireyin kendi kendine sağlayabileceği bir bireysel varoluş değildir. Devletin düzenleme alanında birey toplumsal uyuma ve refaha katkısıyla özgürleşebilir. Von Justi 18. yüzyılın ikinci yarısındaki bir düşünür olarak Batı daki özgürlükçü akımlardan etkilenmekle beraber bireysel özgürlük fikri hâlâ polisin düzenleme alanı içindedir. Bu anlamda vergi, sivil özgürlüklere ve bireysel refaha bir tehdit olmakla beraber esas olarak toplumsal uyuma bir tehdittir. Kameralist düşüncede devlet-toplum arasındaki uyum ile bireysel özgürlük-refah bu dönemde henüz güçlü bir şekilde birbirinden ayrılmış değildir. Von Justi bireylerin mutluluğu ile devletin refahını ayrı düşünmeyen, birbirine sıkıca bağlı olduğunu kabul eden klasik kameralist Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

26 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce anlayıştan ayrılmadığı için özel ekonomik alana belli bir derecede de olsa sivil bir anlam yüklemiyordu. Böylece, von Justi her şeyi polisiye düzenlemelere tâbi kılmaya devam ederek kameral bilimler ile polis bilimlerini birbirinden ayırmamıştır (Gürkan, 2007: 234). Sonuç olarak Backhaus ve Wagner in çıkar ve etkileşim gibi kamusal tercih teorisinin temel kavramları ve kuramsal çerçevesiyle kameralizme ve von Justi ye getirdikleri yorumlarda işaret ettiğimiz noktalar modern maliye düşüncesinin klasik kökenlerini araştırırken günümüz teorilerinin kavramsal ve kuramsal yapısıyla eski düşünceleri incelemenin sorunlu yorumlara yol açabileceğini göstermektedir. Ancak yazarların birey soyutlaması etrafında kurdukları etkileşim ve kişisel çıkar kavramları daha geniş bir sosyo-ekonomi-politik düzleme taşınırsa bir analitik argüman gücü kazanabilir. Bunun için örneğin prenslerle, orduyla ve bürokrasiyle ittifak halindeki feodal aristokrat sınıflar arasındaki çıkarcı ekonomi-politik ilişkiler, köylüler üzerinde bürokratik ve askeri zor uygulanarak vergilerin bu sınıf üzerinde nasıl bir mali sömürü rol oynadığının ve köylü sınıfından çekilen artığın toplumsal planda yönetici sınıflar, askeri-bürokratik sınıflar ve feodal aristokratlar arasında nasıl bölüşüldüğünün, kameralist işletmelerdeki ücret-kâr ilişkisinin tarihinden hareketle kameralizmin toplumsal tarihindeki gerçek siyasal güç ve mülkiyet ilişkilerinin çözümlenmesi gerekir. Böyle bir çözümleme kameralizmin söylemindeki organik devlet-toplum bakışının toplumu nasıl disipline ettiği, kameralist maliye yönetim sanatının bunda nasıl bir rol oynadığı ve sınıfsal ya da kişisel çıkarlar için nasıl hizmet gördüğü eleştirel ve tarihsel bir sosyolojik maliye perspektiften açıklanabilir. Aksi takdirde kameralizme dair salt belirli bir modern maliye teorisinin tarihsel kökenlerine yönelik araştırmada yanıltıcı yorumlar ortaya çıkması çok muhtemeldir. Sonuç 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren modern maliye teorisinde en fazla ilgi gören ve yeniden yorumlanan klasik teoriler arasında İbni Haldun un uygarlık teorisi ve kameralizm yer almaktadır. Bu teorilerin modern maliye teorisindeki yeri ve önemi kuramsal, kavramsal ve metodolojik yönlerinden kaynaklanmaktadır. Modern maliye teorisinde bu teoriler daha çok mali sosyoloji çerçevesinde yorumlanmaktadır. Ancak bu yorumların kendileri de bir tartışma konusudur. Klasik teorilere yönelik farklı yorumlar arasındaki tartışmalar bu farklı yorumların incelenmesi ve klasik teorilerin günümüz maliye düşüncesi ve politikaları için geçerliliği üzerine çalışmalar modern maliye teorisinin ilgi alanını genişletmesi bakımından önemlidir yüzyılın klasik sosyal ve siyasal teorilerine yönelik incelemeler bugün modern maliye teorisinin sorunlarına bir yanıt geliştirebilir. Bu amaç ve çaba doğrultusunda maliye düşünce tarihine yönelik ilgi zaten çok-disiplinli bir okuma ve düşünme merakını gerektirmektedir. Bu bağlamda modern maliye teorilerinin kökeninde yatan klasik sosyal ve siyasal teoriler ile klasik politik iktisadın maliye düşüncesinin incelenmesi ve doğru yorumlanabilmesi için iktisat ve maliyenin ötesinde İbni Haldun da ve von Justi de gördüğümüz üzere sosyal bilimin etik, sosyoloji, siyaset ve tarih gibi alanlarına ilginin uyandırılması gerekmektedir. Dolayısıyla maliye teorisinde kapsamlı bir sosyal bilim bakışın bir yolu bugün pek çok araştırmacı için eski sayılan düşüncelerin teorik dünyasına nüfuz etmek ve 22 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

27 C. GÜRKAN yeniden yorumlamaktan geçmektedir. Bu konudaki çabaların ve tartışmaların artışı ile klasik teorilere yönelik ilginin uyanması maliye biliminin disiplinleşmeteknikleşme-uzmanlaşma olarak işaret ettiğimiz teorik tıkanıklarını ve sorunlarını aşma yönünde önemli bir katkı sağlayacaktır. Kaynakça Alada, D.A. (2007), Öncü İktisat Düşünürleri Yeni Liberalizme Karşı (mı)?, Toplum ve Bilim, 108, Andic, S. (1965), A Fourteenth Century Sociology of Public Finance, Public Finance, 20 (1-2), Andic, F.M. ve Andic, S. (1985), An Exploration into Fiscal Sociology: Ibn Khaldun, Schumpeter, and Public Choice, Finanzarchiv, 43(83), Arslan, A. (2009), İbni Haldun, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Backhaus J.G. ve Wagner, R.E. (1987), The Cameralists: Public Choice Perspective, Public Choice, 53, Backhaus, J.G. ve Wagner, R.E. (2004), Society, State and Public Finance: Setting the Analytical Stage, J.G. Backhaus ve R.E. Wagner (der.), Handbook of Public Finance içinde, Boston: Kluwer Academic Publishing, Backhaus, J.G. ve Wagner, R.E. (2005), From Continental Public Finance to Public Choice: Mapping Continuity, History of Political Economy, 37 (Suppl. 1), Backhaus, J.G. (2002), Old or New Public Finance: A Plea for the Tried and True, Public Finance Review, 30(6), Basu, R.L. (2011), Kautilya s Arthasastra (300 B.C.): Economic Ideas, Boulakia, J.D.C. (1971), Ibn Khaldun: A Fourteenth-Century Economist, The Journal of Political Economy, 79(5), Braudel, F. (2002), The Structure of Everyday Life, S. Reynolds (çev.), Londra: Phoenix Press. Brennan, G. ve Buchanan, J.M. (2000), The Power to Tax: Analytical Foundations of a Fiscal Constitution, The Collected Works of James M. Buchanan Vol. 9, Indianapolis: Liberty Fund. Buchanan, J.M. (1966), La Scienza delle Finanze : Maliye Teorisinde İtalyan Geleneği, A.Nemli (çev.), Maliye Teorisi ve Politik İktisat: Seçilmiş Makaleler içinde, İstanbul: Fakülteler Matbaası, Buchanan, J.M. (1975), Public Finance and Public Choice, National Tax Journal, 28(4), Buchanan, J.M. (1987), The Constitution of Economic Policy, The American Economic Review, 77(3), Congdon W.J., Kling, J.R. ve Mullainathan, S. (2011), Policy and Choice: Public Finance through the Lens of Behavioral Economics, Washington: The Brookings Institution. Dome, T. (2004), The Political Economy of Public Finance in Britain, , Londra/NY: Routledge. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

28 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce Eusepi, G. ve Wagner, R.E. (2013), Tax Prices in a Democratic Polity: The Continuing Relevance of Antonio de Viti de Marco, History of Political Economy, 45(1), Falay, N. (1978), İbni Haldun un İktisadi Görüşleri, İstanbul: Güryay Matbaacılık. Goldscheid, R. (1958), A Sociological Approach to Problems of Public Finance, R. Musgrave ve A.T. Peacock (der.), E. Henderson (çev.), Classics in the Theory of Public Finance içinde, Londra: MacMillan, Goode, R. (1970), Public Finance in the International Encyclopedia of the Social Sciences: A Review Article, Journal of Economic Literature, 8(1), Gulbenkian Komisyonu (2003), Sosyal Bilimleri Açın: Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılanması Üzerine Rapor, Ş. Tekeli (çev.), İstanbul: Metis Yayınları, Gürkan, C. (2007), Kameralizm: Modern Yönetim ve Maliye Düşüncesinin Doğuşu ve Gelişimi, Toplum ve Bilim, 110, Gürkan, C. (2008), Kameralizm: Merkantilizm ve Fizyokrasi ile Bir Karşılaştırma, F. Başkaya ve A. Ördek (der.), Ekonomik Kurumlar ve Kavramlar Sözlüğü içinde, Ankara: Özgür Üniversite, Hassan, Ü. (1982), İbn Haldun un Metodu ve Siyaset Teorisi, Ankara: Sevinç Matbaası, Herlitz, L. (1993), Conceptions of History and Society in Mercantilism, , J. Heilbron, L. Magnusson ve B. Wittrock (der.), The Rise of the Social Sciences and the Formation of Modernity: Conceptual Change in Context, içinde, Londra: Kluwer Academic Publishers, Hobbes, T. (1993), Leviathan, S. Lin (çev.), İstanbul: YKY. Hume, D. (1970), Of Public Credit, Writings on Economics, E. Rotwein (der.), Wisconsin: The University of Wisconsin Press, İbni Haldun (1954), Mukaddime Cilt I, Z.K. Ugan (çev.), Ankara: Maarif Basımevi. İbni Haldun (1968), Mukaddime Cilt II, Z.K. Ugan (çev.), Ankara: Milli Eğitim Basımevi. Justi, J.H.G.V. (1965), Public Finance (System des Finanzwesens), A. Monroe (der.), Early Economic Thought: Selections from Economic Literature Prior to Adam Smith içinde, Cambridge: Harvard University Press, Kayaalp, O. (2004), The National Element in the Development of Fiscal Theory, New York: Palgrave-Macmillan. Manu (2009), The Laws of Manu, G. Bühler (çev.), Bibliolife, Madra, Y.M. ve Adaman, F. (2010), Public Economics after Neoliberalism: A Theoretical-Historical Perspective, Euro. J. History of Economic Thought, 17(4), Mouhammed, A.H. (2007), On Ibn Khaldun s Contribution to Heterodox Political Economy, History of Economics Review, 46, Michell, W.C. (1984a), Schumpeter and Public Choice, Part I, Public Choice, 42: Michell, W.C. (1984b), Schumpeter and Public Choice, Part II, Public Choice, 42: Montesquieu, C. (2004), Kanunların Ruhu Üzerine, F. Baldaş (çev.), İstanbul: Seç Yayın Dağıtım, Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

29 C. GÜRKAN Myrdal, G. (1953), The Theory of Public Finance, The Political Element in the Development of Economic Theory içinde, Londra: Routledge&Kegan Paul Ltd., Nalbantoğlu, H.Ü. (2010), Joseph Needham ve Batı nın Bilimi, Arayışlar: Düşünce, Bilgi, Sanat içinde, İstanbul: İletişim, O Brien, P. (1975), Classical Public Finance, The Classical Economists içinde, Oxford: Clarendon Press, O Brien, P. (2007), History of Economic Thought as an Intellectual Discipline, Cheltenham: Edward Elgar. O Connor, J. (1973), The Fiscal Crisis of the State, New York: California State University. Okumuş, E. (2005), Osmanlılar da Siyasal Bir Kurum Olarak Adalet Dairesi, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 5, Öncü, A. (1993), Sosyoloji ya da Tarih: İbn-i Haldun ve Mukaddime Üzerine Bir Deneme, Ankara: Öteki Yayınevi. Öncü, A. ve Candan, N. (2010), Asabiyet & Mülk & Devlet İlişkileri: İbni Haldun dan Günümüze Değişimin Yönü, R.D. Özbay v.d. (der.), Birinci İktisat Tarihi Kongresi Tebliğleri-2 içinde, İstanbul Ticaret Odası Yayın No: , İstanbul: Altan Basım Ltd., Parry, G. (1963), Enlightened Government and Its Critics in Eighteenth-Century Germany, The Historical Journal, 6(2), Petty, W. (1899), A Treatise of Taxes and Contributions, C.H. Hull (der.), The Economic Writings of Sir William Petty, Vol. 1 içinde, Cambridge: Cambridge University Press, Peukert, H. (2006), Justi s Moral Economics and His Sytem of Taxation (1766), Journal of Economic Behavior & Organization, 59, Ricardo, D. (1997), Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri, T. Ertan (çev.), İstanbul: Belge. Rousseau, J.-J. (2005), Ekonomi Politik, İ. Birkan (çev.), Ankara: İmge. Schmölders, G. (2006), The Psychology of Money and Public Finance, B. Frank ve E. Kirchler (der.), I. Grant ve K. Gren (çev.), New York: Palgrave-Macmillan. Schumpeter, J.A. (1991), The Crisis of the Tax State, R. Swedberg (der.), Joseph A. Schumpeter: The Economics and Sociology of Capitalism, N.J-Princeton: Princeton University Press, Schumpeter, J.A. (1950), Capitalism, Socialism, and Democracy, New York: Harper&Brothers Publishers. Seligman, E. (2001), Edwin Seligman s Lectıre on Public Finance, , W.J. Samuels (der.), Londra: Elsevier. Smith, A. (2006), Milletlerin Zenginliği, H. Derin (çev.), İstanbuk: İşbankası Kültür Yayınları. Somel, S.A. (2001), Osmanlı Reform Çağında Osmanlıcılık Düşüncesi ( ), T. Bora ve M. Gültekingil (der.), Cumhuriyet e Devreden Düşünce Mirası: Tanzimat ve Meşrutiyet in Birikimi (Modern Türkiye de Siyasi Düşünce Cilt 1) içinde, İstanbul: İletişim, Sur, F.H. (1949), Maliye Tarihine Kısa Bir Bakış, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, 6(2-4), Tolan, B. (1993), Sosyoloji, Ankara: Adım Yayıncılık. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

30 Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce Tribe, K. (1988), Governing Economy: The Reformation Discourse , Cambridge: Cambridge University Press. Tütengil, C.O. (1956), Montesquieu nün Siyasi ve İktisadi Fikirleri, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi. Wagner, R.E. (2003), Public Choice and the Diffusion of Classic Italian Public Finance Il Pensiero Economico, 11(1), , ~rwagner/diffusion%20of%20italian%20public%20finance.pdf Wagner, R.E. (2012), The Cameralists: Fertile Sources for a New Science of Public Finance, J.G. Backhaus (der.), Handbook of History of Economic Thought: Insights on the Founders of Modern Economics içinde, Londra: Springer, Weiss, D. (1995), Ibn Khaldun on Economic Transformation, International Journal of Middle East Studies, 27(1), Wicksell, K. (1958), A New Principle of Just Taxation, R.A. Musgrave ve A.T. Peacock (der.), J. Buchanan (çev.), Classics in the Theory of Public Finance içinde, Londra: MacMillan, Wolfe, M. (1968), Jean Bodin on Taxes: The Sovereignty-Taxes Paradox, Political Science Quarterly, 83(2), Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2 13

31 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt Mehmet Ali BĠLGĠNOĞLU Süleyman BOLAT Özet Son yıllarda özellikle AB ülkelerinde mali sürdürülebilirlik önem kazanmıştır. AB ülkelerinin kırılgan yapılarında mali sürdürülebilirliğin belirlenmesi mali dengelerin sağlanması bakımından oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Bu makalede 2000:1-2011:4 döneminde AB ülkelerinde uygulanan maliye politikasının sürdürülebilirliği, kamu gelirleri ve kamu giderleri arasındaki ilişkinin durağan olmayan panel veri yöntemi analiziyle incelenmektedir. Analiz sonuçlarına göre AB-12, AB-15, AB-25 ve AB-27 ülke gruplarında maliye politikalarının sürdürülebilirliğinin sağlanamadığı ve zamanlararası bütçe kısıtının ülke davranışları ile tutarlı olmadığı anlaşılmaktadır. Bu sonuç, AB ülke gruplarında mali politikaların sürdürülemeyeceğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Mali Sürdürülebilirlik, Panel Veri Analizi, Kamu Gelirleri, Kamu Giderleri, AB Ülkeleri Fiscal Policy Sustainability of the EU Countries: Evidence from Nonstationary Panel Data Abstract In the recent years, fiscal sustainability has gained importance especially in the EU countries. Determining the fiscal sustainability within the fragile structure of the Çalışma, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalında 'te tamamlanmış olan "Mali Sürdürülebilirlik: Teori ve AB Ülkeleri Üzerine Uygulama" adlı doktora tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır. Prof.Dr., Erciyes Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü, Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

32 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt European Union (EU) countries plays a major role in ensuring fiscal balances. Sustainability of the fiscal policy in the EU countries in the period of 2000:1-2011:4 is examined through the analysis of public revenues and public expenditures with non-stationary panel data methods in this article. The results show that sustainability of fiscal policies for the EU-12, EU-15, EU-25 and EU-27 country groups was not maintained and the governments behaviours were inconsistent with their inter-temporal budget constraints. These results show that fiscal policies for the EU countries are not sustainable. Key Words: Fiscal Sustainability, Panel Data Analysis, Public Revenues, Public Expenditures, EU Countries JEL Classification Codes: C23, E62, H62 Giriş Dünya ekonomisinde yaşanan finansal serbestleşme ile piyasaların eklemlenmesi, ülkelerin makroekonomik yapısında ve kamu mali dengesinde bozulmalar meydana getirmektedir. 1970'li yıllarda bütçe açıkları ve borçlanmadaki artışlar gelişmiş ve gelişmekte olan çoğu ülkede temel ekonomik sorun olmuş ve krizlere ortam hazırlamıştır. Dünya ekonomisinde krizlere açık bir iktisadi yapıda, ülkelerin hem dışsal ekonomik şoklara karşı uyarı sistemi oluşturmaları hem de kamu mali dengelerini sağlamaları önem taşımaktadır. Öte yandan ülke ekonomilerinin piyasa riskleri, finansal krizler ve uluslararası konjonktüre karşı gelir, harcama ve borçlanma yapılarına uygun iktisat politikaları belirlemeleri önemlidir. Mali sürdürülebilirlik (fiscal sustainability), ülkelerin gelirlerinin, harcamalarının ve borçlanma yapısının dengeli ve istikrarlı bir şekilde geleceğe aktarılmasını sağlamaktadır. Mali sürdürülebilirliğin test edilmesine yönelik yaklaşımların incelenmesi, ülkelerin kamu mali dengesine ilişkin erken uyarı sistemi oluşturulması ve krizlerin öngörülmesi açısından önemlidir. AB'ye katılım sürecinde olduğumuz bu dönemde, AB ülkelerinde mali sürdürülebilirliğin analizi, Birliğe yönelik mali yapının gözlenmesi açısından da önemli ipuçları verebilecektir li yıllardan günümüze kadar literatürde yer alan çalışmalar hem ülke bazında hem de ülke grupları için mali dengenin sürdürülebilirliğini test etmeye yöneliktir. Bu çalışmanın amacı, AB-27 ülkelerinde 2000 yılı sonrasında kamu mali dengesinin sürdürülebilirliğini karşılaştırmalı gruplar halinde analiz etmektir. Çalışmanın temel hipotezi "Mali sürdürülebilirlik, AB ülkelerinin genişleme aşamalarına (AB-12, AB-15, AB-25, AB-27) 2 bağlı olmaksızın sağlanamamaktadır" olarak belirlenmiştir. Çalışmada AB ülkelerine ilişkin veriler 2000:1-2011:4 arası çeyreklik dönemler halinde mali sürdürülebilirlik, kamu gelirleri-kamu giderleri ilişkisi çerçevesinde durağan olmayan panel veri analiziyle test edilmektedir. Çalışma toplam üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde sürdürülebilirlik ve mali sürdürülebilirliğin kavramsal çerçevesi, ikinci bölümünde 2 Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, Almanya, İtalya, Danimarka, İngiltere, İrlanda, Yunanistan, Portekiz ve İspanya (AB-12); Avusturya, Finlandiya ve İsveç (AB-15); Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya (AB-25); Romanya ve Bulgaristan (AB-27). 28 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

33 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT zamanlararası bütçe kısıtı yaklaşımı ve ampirik çerçevesi incelenirken üçüncü bölümünde veri, ekonometrik yöntem ve ampirik uygulamaya yer verilmiştir. 1. Mali Sürdürülebilirlik: Kavramsal Çerçeve Mali sürdürülebilirlik (fiscal sustainability), devletin harcamalarını ve gelirlerini gerek transferler gerekse borçlanmaya bağlı kalmadan sağlayabilmesi veya sürdürebilmesi durumudur (Slack ve Bird, 2004: 4; Domar, 1993: 476). Mali sürdürülebilirlik, dünya borç yapısına ilişkin çok yönlü politik tartışmalarda ve akademik literatürde sıklıkla kullanılan bir kavramdır. Fakat bu kavram, farklı koşullar altında farklı çağrışımlara da neden olmaktadır. Bu belirsizlik ve karmaşayı önlemek için sürdürülebilirlik kavramı, istikrar unsuru anlamında da ele alınmaktadır. Bu nedenle, kamu borçlarının sürdürülebilirliği seviyesi, durağan duruma yakınsama amacıyla öngörülemeyen dışsal şoklar olmadan ekonomiye istikrar olanağı sağlayan bir unsurdur (Zee, 1988: 666). Mali sürdürülebilirlik; kamu kuruluşunun ya da özel bir kuruluşun piyasada karşılaştığı finansman maliyetleri veri iken gelir ve harcama dengesinde önemli düzenlemeler yapmaksızın bugünkü değer bütçe kısıtını karşılayabilmektir (Geithner, 2002: 5). Akademik literatürde mali sürdürülebilirlik kavramı net bir tanım yapılmadan sıklıkla kullanılmaktadır. Hanehalkına ait davranış kalıplarından yola çıkarak bir ülkenin politikaları ülkenin bütçesini tatmin edecek şekilde yönlendiriliyorsa mali olarak o ülke sürdürülebilirdir. Mali sürdürülebilirlik farklı tercihlerle mali dengenin sağlanmasına yönelik olarak seçimleri içermektedir. Bu bağlamda standart sürdürülebilirlik analizinde vergi gelirleri ve faiz dışı harcamaların kompozisyonu 3 ve düzeyiyle yapılan denkleştirmeler borç temerrüdü veya enflasyonist yollarla yapılacak denkleştirmelere tercih edilmektedir (Alvarado vd., 2004: 6). Mali sürdürülebilirlik kavramı ile borç sürdürülebilirliği arasındaki farklılıklar ise literatürde sıklıkla tartışılmaktadır. Bu anlamda izlenen politikalar sonuç olarak borcun ödenememesine 4 neden oluyorsa mali durum sürdürülememektedir. Borcun ödenebilmesi için gelecekte ortaya çıkacak çok büyük ve maliyetli düzenlemeler nedeniyle borç ödeyebilmek sürdürülebilirlik için zorunlu bir koşuldur. Mali sürdürülebilirlik, değişmeyen politikalarla borç ödeyebilme başarısının gösterilmesini gerektirmektedir. Bu nedenle eğer borçlu bir ülke gelecekte gelir ve harcama dengesini gerçekten uzak şekilde düzeltmeden borçlarını yönetebiliyorsa bu durum sürdürülebilir bir politika olarak tanımlanmaktadır (Alvarado vd., 2004: 6; Mackenzie, 1991: 72). Mali yeterlilik ve likidite kavramlarını da birleştiren mali sürdürülebilirlik gelir veya harcama arasında keskin bir sınır çizmeden ödeyebilme gücü yerine ödeyebilme istekliliğini dikkate alan sosyal ve politik sınırları olan bir kavramdır (Geithner, 2002: 4-5). Bugünkü ve gelecekteki faiz dışı harcamanın iskonto edilmemiş bugünkü değeri (present discounted value, PDV), net başlangıç borçluluğu ya da cari ve gelecekteki gelir patikasından daha büyük değilse işletme, kuruluş ya da devlet borcunu ödeyebilme gücüne sahiptir. Mali yeterlilik sadece ekonomik anlamda 3 Bu konuda kamunun rolü politik olarak önemli ve tartışmalıdır. Bütçe faiz dışı fazla ile mali sürdürülebilirliğin başarılmasına ilişkin girişim, politik olarak sürdürülebilirlikle birlikte devam etmektedir ve öngörülebilir bir durumdur (Fouire ve Burger, 2000: ). 4 Borcun ödenebilirliği (solvency), harcama ve gelirin gelecekteki patikasının zamanlararası bütçe kısıtını karşılayabilmesidir. Borcun ödenememesi (insolvency) ise bu durumun tersidir (Alvarado vd., 2004: 6). Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

34 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt uygulanabilirliği değil, aynı zamanda sosyal ve politik olarak da borçların ödenebilme gücünü göstermektedir. Mali yeterlilik koşullarının karşılanmasına bakılmaksızın, likit kaynakların finansmanının sağlanmasında yetersiz kalınıyorsa ve vadesi gelen borçlar çevrilemiyorsa işletme/kuruluş ya da devlet likit değildir. Bu durumun tersi söz konusu ise likit durumdan bahsedilebilmektedir (Geithner, 2002: 5). Mali sürdürülebilirliğin test edilmesinde; muhasebe yaklaşımı, mali sürdürülebilirlik göstergeleri yaklaşımı, zamanlararası bütçe kısıtı yaklaşımı, Bohn sürdürülebilirlik yaklaşımı, Ricardocu ve Ricardocu olmayan mali sürdürülebilirlik yaklaşımı ve diğer mali sürdürülebilirlik yaklaşımları seçilebilmektedir. Bu çalışmada temelinde zamanlararası bütçe kısıtı yaklaşımı çerçevesinde mali sürdürülebilirlik incelenmektedir. 2. Zamanlararası Bütçe Kısıtı Yaklaşımı Zamanlararası bütçe kısıtı tam anlamıyla devletin borçlanabilme gücünün sınırını ifade etmektedir. Net başlangıçtaki borç ile gelecekte beklenen kamu giderlerinin bugünkü değerinin toplamı, gelecekte beklenen kamu gelirlerinin bugünkü değerine eşit olmalı veya büyük olmamalıdır. Zamanlararası bütçe kısıtı, bir ülkenin borcunu ödememe gibi yollara başvurmadan cari dönem bütçe kısıtını sağlayabilmesidir. Bu durum, kamunun birikmiş borçlarını ve faizlerini ödeyebilmek için gelecekte yeterli faiz dışı fazla vererek açıklarını sürdürebilmesi ile olanaklıdır. Başka bir deyimle, tüm cari ve beklenen gelecekteki toplam faiz dışı giderlerin iskonto edilmiş gelirlerin (senyoraj dahil) tamamını aşmaması demektir (Alvarado vd., 2004: 7; Baglioni ve Cherubini, 1993: ; Burnside, 2005: 12-13). Başlangıç ve son dönem borç stokunun bugünkü değeri arasındaki farkın kapanması için gelecekteki faiz dışı fazlanın bugünkü değerinin gelecekteki faiz dışı açığın bugünkü değerini aşması gerekmektedir (Chalk ve Hemming, 2000: 4). Kamunun borçlarının ve açıklarının gelecek dönemlerdeki faiz dışı fazlalarla karşılanması durumunda kamunun sürdürülebilirliğinden bahsedilmektedir (Cuddington, 1997: 8; Cipollini, 2001: 643; Bravo ve Silvestre, 2002: ; MacDonald ve Speight, 1990: 331). Bugünkü değer koşullarında zamanlararası bütçe kısıtı 5 (Intertemporal Budget Constraint, IBC) özellikle uzun dönemli kamu maliyesinin sürdürülebilirliği çalışmalarında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. IBC koşulu yerine getirilmezse kamu harcamasının uzun dönemde sürdürülemeyeceği söylenebilir. Bu nedenle kamunun herhangi bir açık sorununa karşı gelecekte fazla vermeye çalışması gerekmektedir. IBC ile ilgili ilk çalışmalar kamu açıklarının ve borçlarının durağanlığına ilişkin tarihsel verilerin kullanılması ile ilgilidir (Bravo ve Silvestre, 2002: ; MacDonald ve Speight, 1990: 331). Kamunun tek dönemlik bütçe kısıtından yola çıkarak ve model özetlenerek kamu gelirleri ile kamu giderlerine ilişkin temel denkleme ulaşılabilir. G ( 1 i ) B R B (1) t t t 1 t t Eşitlik (1) kamu bütçe kısıtını oluşturmaktadır; eşitliğin her iki yanına ib t 1 'nin eklenmesi ve çıkarılmasıyla E t Gt ( it i) Bt 1 eşitlik (2) elde edilir. 5 ABD ekonomi literatüründe Bugünkü Değer Bütçe Kısıtı (Present Value Budget Constraint, PVBC) olarak daha yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. 30 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

35 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT Et ( 1 i) Bt 1 Rt B (2) t Eşitlik (2)'nin ileriye doğru çözümlenmesi ile 1/(1 i) olduğu yerde j 1 j 1 ( Rt j Et j) B (3) t j j j 0 Bt 1 lim eşitliği elde edilmektedir. Birkaç matematiksel manipülasyonlardan sonra eşitlik (3) eşitlik (4) gibi yazılabilir. G i B t t t j 1 j 1 ( Rt j Et j ) B (4) t j j j 0 1 Rt lim Açıklamanın kolay olması bakımından eşitlik (4) ün sol tarafı GG (mal ve hizmetlerin, transfer ödemelerinin ve borcun faizindeki toplam kamu alımları) olarak sembolize edilebilir. R ve E nin durağan olmadığını fakat Rt ve Et nin durağan (farkta) olduğunu ve R ile E nin sürüklemeli bir şekilde tesadüfi yürüyüş sergilediğini varsayalım (Hakkio ve Rush, 1991: 432; MacDonald ve Speight, 1990: 332): Rt 1 R t 1 ve 1t Et 2 E t 1 ise 2t j 1 ( ) 2 1 [( 1 i )/ i]( 1 2) olduğuna göre eşitlik aşağıdaki gibi yazılabilir: j 1 GG R lim B (5) t t j t j t Eşitlik (5), hipotez testinin temelini oluşturmaktadır ve eşitliğin sınırlı koşulunun sıfıra eşit olduğu varsayıldığında regresyon denkliği eşitlik (6) gibi yazılabilir: R GG (6) t t t Zaman serileri IBC ile uyumlu olursa genelde birim kök ve eşbütünleşme analizi kullanılmaktadır. Maliye politikası yazınında, özellikle kamunun bütçe kısıtı, kamu açıklarının ve borçlarının sürdürülebilirliği bağlamında test edilmektedir (Bohn, 2007: ). Ponzi Oyununun uygulanmaması koşulu ile GG ve t R 'nin t durağan birinci fark dereceli durumları eşbütünleşik olmalıdır. GG ve t Rt değişkenlerinin eşbütünleşme vektörü (1, -1) ile bütünleşik olması zamanlarası bütçe kısıtının sağlandığını göstermektedir. Bu nedenle zamanlararası bütçe kısıtının sürdürülebilirliğini değerlendirmede bu yöntem R GG regresyonunun t t t test edilmesi ile olanaklıdır. Diğer taraftan eşbütünleşmenin olmadığına ilişkin sıfır hipotezi reddedilirse mali dengenin sürdürülemediği sonucuna ulaşılmaktadır (Afonso, 2005: 23-24; Afonso ve Rault, 2010: ). Mali sürdürülebilirlik, zamanlararası bütçe koşulu temelinde Ponzi Oyunu Olmama (No Ponzi Game, NPG) 6 koşulu ve transversalite koşullarının (transversality condition) birarada sağlanması ile olanaklıdır. Bugünkü Değer Bütçe 6 Charles Ponzi, hesaplara büyük miktarlarda para yatıran kişilere yüksek getiriler ödeme vaadiyle para toplamak isteyen Bostonlu bir finans yöneticisidir. Toplam borç tutarı, vadettiği faizden çok daha hızlı büyüdükçe artan borçları ile sorumluluklarını yerine getirmeyi planlamıştır. Ancak toplanan fonlar, onun faiz ödeme zorunluluğundan daha yavaş şekilde artmaya başlayınca Ponzi sorumluluklarını karşılayamaz duruma gelmiştir. Böylece borçlar, faiz (kâr payı) ödemelerinde kullanıldığından Ponzi Oyunu (Planı) sonunda iflas etmiştir (Minsky, 1977: 14-15). Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

36 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt Kısıtı (PVBC), belirsiz bir gelecekte kamu borçlarının bugünkü değerinin sıfıra yaklaşacağını ifade etmektedir (Cuddington, 1997: 7-8). Ponzi Oyunu Olmama (NPG) koşulu, dinamik etkin bir ekonomide sürdürülebilir maliye politikası için zorunlu bir koşuldur. Faiz oranlarının durağan olduğu varsayılırsa hem kamu harcamaları hem de kamu gelirleri tesadüfi yürüyüş süreci göstermektedir. Ahmed ve Rogers (1995), faiz ödemelerinin dahil olduğu bütçe açıklarının sıfır düzeyinde bütünleşik I(0) olursa NPG koşulunun sağlandığını, Quintos (1995) ise bütçe açıklarının birinci seviyede bütünleşik (I(1)) olması halinde NPG koşulunun yerine getirildiğini ifade etmektedir (Bergman, 2001: 27-28). NPG koşulu, borç verenlerin fayda maksimizasyon sorunlarındaki transversalite koşulu ile bağlantılıdır. Bu koşulun temel amacı, Ponzi Oyununu ya da sınırsız faiz ve uzun vadeli borçlanmaya dayalı finansal ticaret stratejilerini dikkate almamaktır. Faiz oranının yüksek olduğu dönemlerde, kamu borcu ekonominin büyüme hızından daha hızlı şekilde büyüyebilir ve böylece Borç/GSYİH oranı sınırsız olabilir (Chalk ve Hemming, 2000: 4; McCallum, 1984: 126; Bohn, 1991: ; Bohn, 1995: ). 7 Mali sürdürülebilirliğin incelenmesinde temelde kamu gelirleri ve kamu giderleri arasındaki ilişki esas alınmaktadır. Kamu gelirleri ve kamu giderleri arasındaki ilişkiye yönelik olarak varolan çalışmalarda genellikle eşbütünleşme yöntemi kullanılmaktadır. Tablo 1 varolan literatüre yönelik olarak elde edilen bulgulara yer vermektedir. Çalışma söz konusu literatürdeki çalışmalardan farklı olarak AB ülkelerinin genişleme aşamalarına göre (AB-12, AB-15, AB-25 ve AB-27) kamu gelirleri ve kamu giderleri ilişkisi bağlamında durağan olmayan panel veri ile ilk kez analiz edilmektedir. Mali sürdürülebilirliğin belirlenmesinde zaman serisi ile yapılan analizlere daha sık rastlanırken panel veri analizine yönelik çalışmalar daha az yapılmıştır. Özellikle bu çalışmada AB ülkelerinin farklı gruplara yönelik karşılaştırılmalı analizi ilk kez ele alınmıştır. Çalışmada hem çeyreklik verilerle hem de durağan olmayan panel veri analizi ile mali sürdürülebilirlik test edilmiştir. Çalışmada panel veri ekonometrisi, daha fazla veri ve değişkenle gözlem olanağı sağlaması nedeniyle daha tutarlı sonuçlar elde edilmesine neden olmuştur. Çalışmada elde edilen bulgular literatürdeki bulgulardan farklı olarak finansal kriz döneminin etkilerini taşımaktadır ve AB ülkelerinin mali dengesinin bozukluğu analiz sonuçları ile desteklenmiştir. Öte yandan yeni ekonometrik yöntemlerle birden fazla test tekniği ile benzer sonuçlara ulaşılması çalışmanın tutarlılığını desteklemektedir. Mali sürdürülebilirlik ikinci nesil birim kök testleri ve eşbütünleşme testleri ile test edilerek dirençli sonuçlar elde edilmiştir. Böylelikle literatürdeki çalışmalardan farklı olarak hem ülke grubu hem de yöntem bakımından literatüre katkı niteliğindedir. 7 Bu durumda (reel açıklar, d) d > 0 ise t olursa (kamu borç stoku, b t ) b t 'dır. 32 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

37 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT Tablo 1: Kamu Gelirleri ve Kamu Giderleri Ġlişkisi: Ampirik Literatür Yazar Trehan ve Walsh (1988) Hakkio ve Rush (1991) Tanner ve Liu (1994) Ahmed ve Rogers (1995) Ülke-Dönem Veri Türü Yöntem ABD Yıllık Eşbütünleşme Evet ABD 1950: : 4 Çeyreklik Eşbütünleşme Hayır ABD Yıllık Eşbütünleşme ABD İngiltere Yıllık Eşbütünleşme Evet Haug (1995) ABD 1950: : 4 Çeyreklik Eşbütünleşme Evet Sürdürülebilir mi? Evet (1982'deki kırılma ile) Quintos (1995) ABD 1947: : 3 Çeyreklik Eşbütünleşme 1980'e kadar Evet Payne (1997) G-7 Ülkeleri Yıllık Eşbütünleşme Almanya için Evet Wu (1998) Tayvan Yıllık Eşbütünleşme Papadopoulos- Sidiropoulos (1999) 5 AB Ülkesi Yıllık Eşbütünleşme Martin (2000) ABD Yıllık Eşbütünleşme Green, Holmes, Kowalski (2001) Bravo ve Silvestre (2002) Polonya Aylık Eşbütünleşme Evet 11 AB Ülkesi Yıllık Eşbütünleşme Hatemi-J. (2002) İsveç Çeyreklik Eşbütünleşme Evet Afonso (2005) Prohl ve Westerlund (2009) Westerlund ve Prohl (2010) Adedeji ve Thornton (2010) Afonso ve Rault (2010) AB-15 Ülkesi AB Ülkesi OECD Ülkesi 1977: : 4 5 Asya Ülkesi AB Kaynak: Tablo tarafımızdan düzenlenmiştir. Yıllık Eşbütünleşme Hayır Yıllık Eşbütünleşme Evet Çeyreklik Eşbütünleşme Evet Evet (1990'daki kırılma ile) Yunanistan ve İspanya için Evet Evet (1970'lerde kırılmalarla) Avusturya, Fransa, Almanya, Hollanda, İngiltere için Evet Yıllık Eşbütünleşme Evet (Zayıf) Yıllık Eşbütünleşme Evet 3. Veri, Model ve Bulgular 3.1. Veri ve Model Çalışmada AB-27 ülkelerinin analizinde kullanılan veriler; Kamu Gelirleri/GSYİH, Kamu Giderleri/GSYİH, Faiz Harcamaları/GSYİH ve Faiz Dışı Harcamalar/GSYİH'dir. Avrupa Ulusal ve Bölgesel Hesap Sistemi (The European System of National and Regional Accounts, ESA95) çerçevesinde mevsimsellikten arındırılan veriler Eurostat'dan elde edilen çeyreklik finansal olmayan genel kamu hesaplarından alınmıştır ve 2000: : 4 dönemini kapsamaktadır. AB-27 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

38 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt ülkelerinin tamamına ilişkin yapılan analizin dışında genişleme aşamalarına göre bir ayrıma da gidilmiştir. Çalışmada mali sürdürülebilirlik, durağan olmayan panel veri yöntemiyle test edilmektedir. Maliye politikasının sürdürülebilirliğini değerlendirmeye ilişkin olan yöntemler arasında literatürdeki yaygın uygulamalardan biri, kamu gelirleri ile kamu giderleri arasında eşbütünleşmenin varlığının belirlenmesidir (Afonso, 2005: 21-23; Bohn, 2007: ). Mali sürdürülebilirliğin test edildiği çalışmada kamu gelirleri ve kamu giderleri arasındaki ilişki iki farklı model çerçevesinde ele alınacaktır. İlki faiz harcamalarının dahil olduğu kamu giderleri ile kamu gelirleri arasındaki ilişkinin, ikincisi ise faiz harcamaları hariç kamu giderleri ile kamu gelirleri arasındaki ilişkinin ele alınmasıdır. Örneğin, Bohn (1991), borç, kamu gelirleri ve (faiz dışı) kamu giderleri arasındaki eşbütünleşmeyi; Hakkio ve Rush (1991) da kamu gelirleri ile faiz dahil kamu giderleri arasındaki ilişkiyi test ederek mali sürdürülebilirliği belirlemişlerdir. Analize ilişkin olarak temel alınan Llorca ve Redzapagic (2008), Ehrhart ve Llorca (2008), Afonso ve Rault (2010), Adedeji ve Thornton (2010)'un çalışmalarında kamu gelirleri ile faiz dahil kamu giderleri arasındaki ilişki ele alınırken, Prohl ve Westerlund (2009), Westerlund ve Prohl (2010) un çalışmalarında kamu gelirleri ile kamu giderleri (faiz hariç) arasındaki ilişki panel eşbütünleşme yöntemi ile ele alınmıştır. Modele ilişkin olarak mali sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için Ponzi Oyununun uygulanmaması koşulu ile G ve R 'nin durağan olduğu birinci fark I(1) dereceli değişkenlerin eşbütünleşik t t olması gerekmektedir. İlk olarak kamu gelirleri ile kamu giderleri (faiz dahil) arasındaki ilişkinin tespit edilmesi amacıyla Model 1 ele alınacaktır. Model 1: R G (7) it i i it it Eşitlik (7)'de, i (i = 1,, N) ülkeleri, t (t = 1,..., T) zamanı, her bir i ülkesi i için hesaplanan birim etkileri, zamanla sabit olduğu varsayılan eğim katsayısını, i R Kamu Gelirleri/GSYİH, G Kamu Giderleri (faiz dahil)/gsyih ve hata it it it terimini ifade etmektedir. İkinci olarak kamu gelirleri ile kamu giderleri (faiz hariç) arasındaki ilişkinin tespit edilmesi amacıyla Model 2 incelenecektir. Model 2: R NG (8) it i i it it Eşitlik (8)'de, i (i = 1,..., N) ülkeleri, t (t = 1,..., T) zamanı, her bir i ülkesi için hesaplanan birim etkileri, zamanla sabit olduğu varsayılan eğim katsayısını, R Kamu Gelirleri/GSYİH yi, it i NG Kamu Giderleri (faiz hariç)/gsyih yi ve it hata terimini ifade etmektedir. Model 1 ve Model 2'den yola çıkılarak durağan olmayan panel veri yöntemi ile test edilerek mali sürdürülebilirliğe ilişkin bulgular elde edilecektir Durağan Olmayan Panel Veri Analizi Geleneksel panel veri analizinde makroekonomi alanındaki uygulamaların çoğalması ile yatay kesit boyutuna göre zaman serisinin boyutunun uzaması, durağanlık ve eşbütünleşmenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Panel veri literatüründe birim kökler ve durağan olmama süreci hem N hem de T'nin büyük olduğu panelleri ilgilendirmektedir. Böylece, daha önce panel veri analizinde ihmal edilen yeni bir i it 34 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

39 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT sorun gündeme gelmiş olmaktadır (Asteriou ve Hall, 2007: 366; Cameron ve Trivedi, 2005: 767; Baltagi, 2008: 273) Yatay Kesit Bağımlılığı ve Panel Birim Kök Testleri Panel veri literatüründe özellikle panel veri modellerindeki hataların önemli ölçüde yatay kesit bağımlılığından kaynaklandığı söylenebilir. Son yıl boyunca ülkeler ve finansal birimler arasındaki ekonomik ve finansal bütünleşmenin giderek artması ülkeler ve birimler arasındaki karşılıklı bağımlılığın daha da güçlenmesine neden olmuştur (Hoyos ve Sarafidis, 2006: 482). Yatay kesit bağımlılığının varlığı Breusch ve Pagan (1980) ve Pesaran (2004) ile test edilebilir. Breusch ve Pagan (1980), Lagrange Çarpanı (Lagrange Multiplier, LM) testi, EKK ile elde edilen yatay kesit kalıntılar ( u ) arasındaki korelasyon katsayıları kareleri ˆit toplamına dayanmaktadır. CD LM tarafından gösterilen LM test istatistiği aşağıdaki 1 gibi ifade edilebilir: CD LM 1 Eşitlik (9), N 1 N T ˆ (9) i 1 j i 1 2 ij 2 kalıntılara ilişkin tahmini korelasyon katsayısını içermektedir. ˆij Modelde, sıfır hipotezi yatay kesit bağımlılığının olmadığı ve N sabit T iken NN ( 1) / 2 serbestlik derecesinde ki-kare asimptotik olarak dağılım gösterdiği varsayılmaktadır. N ve T büyük olduğunda ise Pesaran (2004) tarafından geliştirilen CD LM testi, CD 2 LM test istatistiğinin geliştirilmiş halini ifade etmektedir. Eşitlik 1 (10) aşağıdaki gibi gösterilebilir. 1 N 1 N 2 CD ( T ˆ 1) LM 2 ij NN ( 1) (10) i 1 j i 1 T ve N ise sıfır hipotezi yatay kesit bağımlılığının olmadığını ve CD LM test istatistiğinin standart normal bir seviyede dağıldığını varsaymaktadır. 2 Pesaran (2004) tarafından vurgulandığı gibi N, T' ye göre daha büyük olursa bu istatistiğin kullanımı uygun değildir (Pesaran, 2004: 5-6). Yatay kesit bağımlılığı için bir başka test Pesaran (2004) tarafından önerilen N nin T den daha büyük olduğu (N > T) durumda kullanılmaktadır. CD LM 1 testinden farklı olarak CD LM olarak adlandırılan bu test, yatay kesit kalıntıları arasındaki korelasyon katsayılarının toplamına dayanmaktadır. CD LM test istatistiği aşağıdaki eşitlikteki gibi gösterilebilir: 2T N 1 N CD = ˆ LM ij (11) NN ( 1) i 1 j i 1 Test sonuçlarına göre, sıfır hipotezinin kabul edilmesi halinde yatay kesit bağımsızlığı sonucu elde edilir ve birinci nesil birim kök testleri uygulanır. Sıfır hipotezinin reddedilmesi halinde ise yatay kesit bağımlılığı kabul edilir ve ikinci nesil birim kök testleri kullanılır. Sıfır hipotezi H0 0 ve alternatif hipotez H A i 0 olarak gösterilmektedir (Pesaran, 2004: 6-9; Baltagi, 2008: 284; Asteriou ve Hall, 2007: 367). i Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

40 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt Panel birim kök testleri, panel veri setlerinin yatay kesit bağımlılığına izin verip vermemesine göre iki grupta toplanmaktadır. Yatay kesit bağımlılığına izin vermeyen panel birim kök testleri birinci nesil, yatay kesit bağımlılığına izin veren panel birim kök testleri ise ikinci nesil 8 panel birim kök testleri olarak adlandırılmaktadır (Baltagi, 2008: 274; Hurlin, 2010: 1515). Choi (2002) panel birim kök testi, önceki testlerden farklı olarak yatay kesit bağımlılığının belirlenebilmesi için hata bileşenleri modelini kullanmaktadır. Bu test, yatay kesit korelasyonu ve belirleyici bileşenlerin trendden arındırılmasının Genelleştirilmiş EKK (Generalized Least Squares, GLS)'ya dayalı olarak yapılabilmesini sağlamaktadır. Bu sonuçlar T ve N ardışık asimptotik olarak elde edildiği varsayımına dayanmaktadır. Sıfır hipotezi 0 p i H : 1 panel verinin birim kök içerdiğini, alternatif hipotez ise H A l 1 p i l 1 il : 1 birim kök içermediğini test etmektedir (Choi, 2002: 2-4). il Pesaran (2007) panel birim kök testi ise yatay kesit bağımlılığı sorununu çözebilmek için farklı bir yaklaşım uygulamaktadır. Tahmin edilen faktörlerden kaynaklanan sapmalara dayalı birim kök testleri, bireysel serilerin birinci farkları veya gecikmiş seviyelerinin yatay kesit ortalamalarına dayanan standart DF (veya ADF) regresyonları ile genişletilmiştir. Standart panel birim kök testleri, Yatay Kesitsel Genişletilmiş Dickey-Fuller Sınaması (CADF) test istatistiklerinin basit ortalamalarına dayanmaktadır. Panel verinin sıfır hipotezi H : 0 tüm yatay kesit için birim kökün 0 i varlığını, alternatif hipotez ise H : 0 paneldeki yatay kesitlerin bir kısmının A i birim köke sahip olmadığını test etmektedir. Pesaran (2007: )'daki kritik değerlerle CIPS test istatistikleri karşılaştırılır ve H reddedilirse serilerde birim 0 kök olmadığı kabul edilmektedir (Pesaran, 2007: ) Panel Eşbütünleşme Testleri Eşbütünleşme analizinde hem zaman serisi boyutunda (T) hem de yatay kesit boyutunda (N) bütünleşmiş seriler arasındaki uzun dönemli ilişkinin varlığının test edilmesi amaçlanmaktadır (Westerlund, 2007: 709; Mátyás ve Semestre, 2008: 302). Çalışmada Westerlund (2007) tarafından panel veride yeni hata düzeltme yöntemlerine dayalı eşbütünleşme testleri önerilmiştir. Bu testler kalıntı dinamikleri yerine yapısal dinamiklere dayalı olarak dört yeni panel eşbütünleşme testini içermektedir. Panel eşbütünleşme testlerindeki ilk iki test, grup ortalama istatistiklerini; son iki test ise panel istatistiklerini göstermektedir. Panel istatistikleri, panelin yatay kesit boyutundaki hata düzeltme ile ilgili bilginin biraraya getirilmesi ile oluşmaktadır. Grup ortalama istatistikleri ise bu bilgileri kullanmamaktadır. Testler arasındaki ayrım, alternatif hipotez testlerine dayanmaktadır (Westerlund, 2007: ). 8 Literatürdeki ikinci nesil panel birim kök testleri Choi (2002), Chang (2002), Phillips ve Sul (2003), Chang (2004), Pesaran (2004), Bai ve Ng (2004), Moon ve Perron (2004) ve Pesaran (2007) olarak sayılabilir. 9 Pesaran (2007: )'da sırasıyla üç duruma (sabitsiz ve trendsiz, sabitli, sabitli ve trendli) ilişkin olarak Tablo II(a)-II(c)'de CIPS %1, %5 ve %10 düzeyindeki kritik değerleri verilmiştir (Pesaran, 2007: 277). 36 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

41 Panel istatistiklerinde sıfır hipotezi için H p : 0 kullanılırken grup ortalama istatistiklerinde A i M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT p H : 0 ve alternatif hipotez için ise 0 i g H : 0 sıfır 0 i hipotezi ve H g : 0 alternatif hipotezi kullanılmaktadır. Sıfır hipotezinin A i reddedilmesi halinde eşbütünleşmenin varolduğuna, sıfır hipotezinin kabul edilmesinde ise eşbütünleşmenin olmadığına işaret etmektedir. Westerlund tarafından yapılan grup ve panel testleri sonucunda yatay kesit bağımlılığının olduğu durumlarda oldukça sağlam (robust) sonuçlar verdiği ileri sürülebilir (Westerlund, 2007: ). Westerlund ve Edgerton (2007), eşbütünleşme testine yönelik olarak sıfır ve alternatif hipotez testleri Westerlund (2007)'a göre farklılık göstermektedir. Sıfır 2 hipotezi H : 0 kabul edildiğinde eşbütünleşmenin varolduğu, sıfır hipotezi 0 i 2 reddedildiğinde H : 0 ise eşbütünleşmenin olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır A i (Westerlund ve Edgerton, 2007: ) Bulgular AB ülkelerine ilişkin Kamu Gelirleri/GSYİH, Kamu Giderleri (faiz dahil)/gsyih ve Kamu Giderleri (faiz hariç)/gsyih değişkenleri arasındaki eşbütünleşme ilişkisine geçilmeden önce birim kök testlerinin yapılması gerekmektedir. Sahte (spurious) regresyon sorununun ortadan kalkması için değişkenler arasında ilişkinin kurulup kurulmadığının ölçülmesi gerekmektedir (Asteriou ve Hall, 2007: 371). Çalışmada sırasıyla AB-12 için T=48, N=12, AB-15 için T=48, N=15, AB-25 için T=48, N=25 ve son olarak AB-27 için T=48, N=27'dir. Buna göre yatay kesit bağımlılığının test edilmesi için CD LM1 ve CD LM 2 testlerinin kullanılması daha uygundur. Test sonuçlarına göre AB-12, AB-15, AB-25 ve AB-27 ülkelerinde sıfır hipotezi (yatay kesit bağımlılığının olmadığı) %1 anlamlılık düzeyinde istatistiki olarak reddedilmiştir. Sıfır hipotezinin reddedilmesiyle yatay kesit bağımlılığı kabul edilmektedir ve ikinci nesil birim kök testleri kullanılacaktır (Tablo 2). Yatay kesit bağımlılığının (YKB) kabul edilmesi ile YKB'yi dikkate alan testlerden Choi (2002) ve Pesaran (2007) CIPS testi ile devam edilecektir. Choi (2002) panel birim kök testi, yatay kesit bağımlılığının belirlenebilmesi için hata bileşenleri modelini kullanmaktadır. Stokastik olmayan eğilim bileşenleri ve yatay kesit korelasyonlarını ortadan kaldırmak için kullanılan yöntem literatürdeki diğer çalışmalara göre farklılık göstermektedir. Choi (2002), birim kök testlerinin sıfır hipotezi panel verinin birim kök içerdiğini, alternatif hipotezi panel verinin birim kök içermediğini varsaymaktadır (Choi, 2002: 2-4). Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

42 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt Tablo 2: Yatay Kesit Bağımlılığı: CD Testi Ülke Grupları Testler Kamu Gelirleri /GSYĠH Kamu Giderleri* /GSYĠH Kamu Giderleri** /GSYĠH CD LM [0.000] [0.000] [0.000] AB-12 CD LM [0.000] [0.000] [0.000] CD LM [0.000] [0.001] [0.000] CD LM [0.000] [0.000] [0.000] AB-15 CD LM [0.000] [0.000] [0.000] CD LM [0.000] [0.001] [0.001] CD LM [0.000] [0.000] [0.000] AB-25 CD LM [0.000] [0.000] [0.000] CD LM [0.000] [0.024] [0.015] CD LM [0.000] [0.000] [0.000] AB-27 CD LM [0.000] [0.000] [0.000] CD LM [0.000] [0.012] [0.011] Not: CD test istatistiklerinde tablodaki köşeli parantez içindeki değerler olasılık değerlerini ifade etmektedir. Olasılık değerlerinin asimptotik olarak normal dağıldığı varsayılmaktadır. Sıfır hipotezi yatay kesit bağımlılığının olmadığını, alternatif hipotez ise yatay kesit bağımlılığının olduğunu varsaymaktadır. Değişkenler arasında yer alan * işareti, kamu giderlerine faiz harcamalarının dahil olduğunu, ** işareti ise kamu giderlerine faiz harcamalarının dahil olmadığını ifade etmektedir. Elde edilen bulgulara göre AB-12, AB-15, AB-25 ve AB-27 ülke gruplarının düzey değerlerinin genel olarak benzer sonuçlara ulaşılmasa da durağan olmadığı, birinci farklarında I(1) durağan olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi durağan zaman serilerine sahip serilere yönelik şoklar geçicidir, zamanla şokların etkisi dağılmaktadır ve seriler uzun dönem seviyelerine dönmektedir. Diğer taraftan durağan olmayan seriler, zorunlu olarak sürekli bir etkiye sahiptir, ortalama veya varyansı da zamana bağlı olarak değişmektedir (Enders, 1995: 212) (Tablo 3). 38 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

43 Tablo 3: Panel Birim Kök Testi: Choi (2002) Testi Ülke Değişkenler P Grupları m AB-12 AB-15 AB-25 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT Kamu Gelirleri/GSYİH [0.982] 2.60 [0.995] 2.52 [0.994] Kamu Giderleri*/GSYİH [0.588] 0.03 [0.512] [0.487] Kamu Giderleri**/GSYİH 0.22 [0.411] [0.411] [0.385] Kamu Gelirleri/GSYİH [0.991] 3.45 [0.999] 3.73 [1.000] Kamu Giderleri*/GSYİH 2.77 [0.003] [0.046] [0.019] Kamu Giderleri**/GSYİH 3.42 [0.000] [0.020] [0.007] Kamu Gelirleri/GSYİH 3.98 [0.003] 1.07 [0.857] 0.20 [0.581] Kamu Giderleri*/GSYİH 3.15 [0.001] [0.083] [0.025] Kamu Giderleri**/GSYİH 3.82 [0.000] [0.049] [0.013] Kamu Gelirleri/GSYİH 3.57 [0.004] 1.34 [0.910] 0.50 [0.692] AB-27 Kamu Giderleri*/GSYİH 2.87 [0.002] [0.135] [0.049] Kamu Giderleri**/GSYİH 3.34 [0.000] [0.126] [0.042] Not: Tabloda * işareti, kamu giderlerine faiz harcamalarının dahil olduğunu, ** ise kamu giderlerine faiz harcamalarının dahil olmadığını ifade etmektedir. Tablodaki değerler düzey (level) değerlerini ifade etmekte, değişkenlerin birinci farkları alındığında ise durağan oldukları görülmektedir. P istatistiği burada Fisher (1932) ters kikare testinin değiştirilmiş m bir biçimini oluşturmaktadır ve istatistiklerin pozitif büyük değerleri için birim kök testlerini reddetmektedir. Testte L bir logit testtir ve Z ters normal testi ifade etmektedir. Z ve L testleri ise istatistiklerin büyük negatif değerlerinde sıfır hipotezini reddetmektedir. P, L ve Z istatistikleri (N, T ) gibi standart normal dağılım sıfır hipotezine doğru yakınlaşmaktadır. Köşeli parantez içindeki değerler ise olasılıkları ifade etmektedir. Durağanlık analizinin doğruluğuna karar vermek için ikinci bir panel birim kök testine de başvurulabilir. AB ülke gruplarına yönelik olarak yatay kesit bağımlılığını dikkate alan bir başka test Pesaran (2007) CIPS testidir (Tablo 4). Pesaran (2007) tarafından ileri sürülen panel birim kök testi, yatay kesitsel geliştirilmiş IPS (Cross Sectional Augmented IPS, CIPS) istatistiklerini elde edebilmek için Pesaran (2007), CADF olarak adlandırılan gecikmeli değerlerdeki t testlerinin ortalamalarını i almaktadır. Panel verinin sıfır hipotezi tüm yatay kesit için birim kökün varlığını, alternatif hipotez ise paneldeki yatay kesitlerin bir kısmının birim köke sahip olmadığını test etmektedir (Pesaran, 2007: 268). Elde edilen bulgulara göre AB-12, AB-15, AB-25 ve AB-27 ülke gruplarının düzey değerlerinin durağan olmadığı, birinci farklarında I(1) durağan olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mali değişkenlere ilişkin olarak elde edilen bulgular Choi (2002) testi ile tutarlılık göstermektedir (Tablo 4). Z L m Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

44 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt Tablo 4: Panel Birim Kök Testi: Pesaran (2007) CIPS Testi Ülke Grupları Değişkenler Test Yöntemi Sabit - Trend [Olasılık] Kamu Gelirleri/GSYİH CIPS [0.925] AB-12 Kamu Giderleri*/GSYİH CIPS [0.160] Kamu Giderleri**/GSYİH CIPS [0.205] Kamu Gelirleri/GSYİH CIPS [0.705] AB-15 Kamu Giderleri*/GSYİH CIPS [0.285] Kamu Giderleri**/GSYİH CIPS [0.255] Kamu Gelirleri/GSYİH CIPS [0.825] AB-25 Kamu Giderleri*/GSYİH CIPS [0.420] Kamu Giderleri**/GSYİH CIPS [0.470] Kamu Gelirleri/GSYİH CIPS [0.810] AB-27 Kamu Giderleri*/GSYİH CIPS [0.430] Kamu Giderleri**/GSYİH CIPS [0.560] Not: Tabloda * işareti, kamu giderlerine faiz harcamalarının dahil olduğunu, ** işareti ise kamu giderlerine faiz harcamalarının dahil olmadığını ifade etmektedir. CIPS testinde maksimum gecikme uzunluğu 4 olarak belirlenmiştir. Köşeli parantez içindeki rakamlar olasılık değerlerini ifade etmektedir. Tablodaki değerler Pesaran (2007) Tablo IIb'deki sabit değerler ve Tablo IIc'deki sabit-trend seçeneğini içeren kritik değerleri ile karşılaştırılmıştır. Kritik değerdeki ilgili örneklem sayılarına göre sıfır hipotezi kabul edilmiştir ve seriler birim kök içermektedir. Panel veri analizinde eşbütünleşme hem zaman serisi boyutunda (T) hem de yatay kesit boyutunda (N) bütünleşmiş seriler arasındaki uzun dönemli ilişkinin varlığını test etmektedir (Westerlund, 2007: 709; Mátyás ve Semestre, 2008: 302). Eşbütünleşme için değişkenlerin durağan olmaması ve iki değişken arasındaki eşbütünleşme ilişkisinin aynı dereceden bütünleşmesi (I(1)) ve regresyon kalıntılarının olasılıklı eğilime (trend) sahip olması gerekmektedir (Asteriou ve Hall, 2007: 371). Panel eşbütünleşme analizi dört kısımda incelenmektedir. Panel A ve Panel B'de sabitli, Panel C ve Panel D'de ise sabitli ve trendli eşbütünleşme analizleri yer almaktadır. Westerlund (2007)'a göre sıfır hipotezinde eşbütünleşmenin olmadığı, Westerlund ve Edgerton (2007)'a göre ise sıfır hipotezinde panel eşbütünleşmenin varolduğu varsayılmaktadır. Buna göre eşbütünleşme analizinde Panel A'da sıfır hipotezi kabul edilirken Panel B'de sıfır hipotezi reddedilmektedir. Diğer yandan Panel C'de sıfır hipotezi kabul edilirken Panel D'de sıfır hipotezi reddedilmektedir (Westerlund, 2007: ;Westerlund ve Edgerton, 2007: ). 40 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

45 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT Tablo 5: Panel Eşbütünleşme Testi (Model 1) Testler AB-12 AB-15 AB-25 AB-27 Sabit Panel A: Westerlund (2007) G-tau [0.482] G-alpha [0.314] P-tau [0.322] P-alpha [0.141] Panel B: Westerlund ve Edgerton (2007) 3.40 LM N [0.000] Sabit ve Trend [0.284] [0.260] [0.254] [0.161] 4.81 [0.000] [0.103] [0.937] 2.30 [0.004] [0.933] 7.64 [0.000] [0.147] [0.946] 2.21 [0.003] [0.935] 8.33 [0.000] Panel C: Westerlund (2007) G-tau [0.677] [0.500] [0.437] [0.504] G-alpha [0.458] [0.468] [0.981] [0.981] P-tau [0.477] [0.330] [0.000] [0.000] P-alpha [0.236] [0.210] [0.973] [0.972] Panel D: Westerlund ve Edgerton (2007) LM N [0.000] [0.000] [0.000] [0.000] Not: Westerlund (2007) testine ilişkin olarak öncül ve gecikme sayısı (k) 1 olarak belirlenmiştir. Test değerlerinin yanındaki köşeli parantez içindeki rakamlar bootstrap dağılıma ilişkin olasılık değerlerini ifade etmektedir. Westerlund (2007) ile Westerlund ve Edgerton (2007) panel eşbütünleşme testlerinde tekrarlı bootstrap dağılım ile parantez içindeki olasılık değerleri bulunmuştur. G-tau ve G-alpha grup ortalama istatistiklerini, P-tau ve P-alpha panel istatistiklerini ifade etmektedir. AB-12, AB-15, AB-25, AB-27 ülkelerinde kamu gelirleri ve kamu giderleri (faiz dahil) arasında uzun dönemli bir ilişki ve eşbütünleşme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum, zamanlararası bütçe kısıtının sağlanamadığını ve mali dengenin sürdürülemediğini göstermektedir (Tablo 5). Panel eşbütünleşme analizine ilişkin ikinci analizde, kamu gelirleri ile kamu giderleri (faiz harcamaları hariç) arasındaki uzun dönemli ilişki test edilmektedir. Panel A ve Panel B'de sabitli, Panel C ve Panel D'de ise sabitli ve trendli panel eşbütünleşme analizleri yer almaktadır. Test sonuçlarına göre Panel A'da sıfır hipotezi kabul edilirken Panel B'de sıfır hipotezi reddedilmektedir. Diğer yandan Panel C'de sıfır hipotezi kabul edilirken Panel D'de sıfır hipotezi reddedilmektedir (Westerlund, 2007: ; Westerlund ve Edgerton, 2007: ). AB-12, Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

46 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt AB-15, AB-25 ve AB-27 ülkelerinde kamu gelirleri ve kamu giderleri (faiz hariç) arasında eşbütünleşmenin ve uzun dönemli bir ilişkinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Böylece, AB ülkelerinde döneminde mali dengenin sürdürülemediği anlaşılmıştır (Tablo 6). Tablo 6: Panel Eşbütünleşme Testi (Model 2) Testler AB-12 AB-15 AB-25 AB-27 Sabit Panel A: Westerlund (2007) G-tau [0.598] [0.325] [0.196] [0.181] G-alpha [0.362] [0.312] [0.948] [0.947] P-tau [0.472] [0.313] 2.69 [0.001] 2.51 [0.002] P-alpha [0.168] [0.172] [0.937] [0.932] Panel B: Westerlund ve Edgerton (2007) LM 3.53 [0.000] 6.11 [0.000] 9.02 [0.000] [0.000] N Sabit ve Trend Panel C: Westerlund (2007) G-tau 0.43 [0.812] [0.627] [0.526] [0.624] G-alpha [0.520] [0.553] [0.988] [0.979] P-tau [0.591] [0.432] 2.50 [0.001] 2.49 [0.000] P-alpha [0.306] [0.266] [0.979] [0.975] Panel D: Westerlund ve Edgerton (2007) LM 6.76 [0.000] 6.11 [0.000] 6.90 [0.000] 6.90 [0.000] N Not: Westerlund (2007) testine ilişkin olarak öncül ve gecikme sayısı (k) 1 olarak belirlenmiştir. Test değerlerinin yanındaki köşeli parantez içindeki rakamlar bootstrap dağılıma ilişkin olasılık değerlerini ifade etmektedir. Westerlund (2007) ile Westerlund ve Edgerton (2007) panel eşbütünleşme testlerinde tekrarlı bootstrap dağılım ile parantez içindeki olasılık değerleri bulunmuştur. G-tau ve G-alpha grup ortalama istatistiklerini, P-tau ve P-alpha panel istatistiklerini ifade etmektedir. Sonuç Gelişmiş ve gelişmekte olan çoğu ülkenin kamu mali dengesinin bozulmasında rol oynayan sorunların başında kamu açıkları ve aşırı borçlanma gelmektedir. 1980'lerin başlarında ortaya çıkan dünya borç krizi ile birlikte kamu açıkları ve borçlanmadaki artışlar 1990'lı yıllarda akademik çevrede tartışılan temel konulardan biri olmuştur. Günümüzde de ülkelerin kamu mali dengesinin gelişen finansal piyasalar, piyasa riskleri, iktisadi dalgalanmalar ve krizler nedeniyle olumsuzluklara maruz kaldığı bilinmektedir. 2008/2009 küresel finans krizi sonrasında AB'de ortaya çıkan mali kriz kamu mali dengesini olumsuz şekilde etkilemiştir. Dolayısıyla ülkelerin kamu mali dengesinin yeniden değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Mali sürdürülebilirlik, kamu ya da özel kuruluşun piyasada karşılaştığı finansman maliyetleri veri iken bugünkü değer bütçe kısıtını karşılayabilmesidir. Ülkelerin 42 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

47 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT gelir ve harcama dengelerinin sürdürülmesi ve borçlarının uzun dönemli devamlılığı mali sürdürülebilirliğin sağlanması açısından gereklidir. AB ülkelerinin mali sürdürülebilirliğinin varlığı bu çalışmada kamu gelirleri ile kamu giderleri arasındaki ilişki ele alınarak incelenmiştir. Bulgulara göre AB-12, AB-15, AB-25, AB-27 ülkelerinde 2000:1-2011:4 döneminde kamu gelirleri ile kamu giderleri arasında uzun dönemli bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Böylelikle genişleme aşamalarına göre AB ülke grupları arasında zamanlararası bütçe kısıtının sağlanamadığı ve mali dengenin sürdürülemediği görülmüştür. Mali sürdürülebilirliğin AB ülkelerinde sağlanamadığı açıktır ve çözüm olarak getirilen önerilerin tutarlı ve dengeli olması önem taşımaktadır. Mali sürdürülebilirlik, zamanlararası bütçe kısıtının sağlanması için gelecekteki yeterli faiz dışı fazlanın verilmesi halinde elde edilmektedir. Faiz dışı fazlanın oluşturulması, kamu gelirlerinin artırılması ya da kamu giderlerinin azaltılması ile olanaklıdır. Kriz dönemlerinde faiz dışı fazlanın oluşturulmasında gelir artırıcı politikalar da önem kazanmaktadır. Özellikle kamu harcamalarındaki kısıtlamaların ortaya çıkardığı sorunlar gelir artırıcı önlemlerle önlenebilmektedir. Bozucu etkilere sahip spekülatif sermaye hareketlerine yönelik vergi konulması gelir artırıcı bir çözüm olarak sunulabilir. Diğer taraftan neoliberal iktisat politikalarının önerdiği çözüm ise genellikle kamu giderlerinin azaltılması şeklindedir. Bu durum, kamu kesiminin kendini disipline etmesini gerektirmektedir. Kamu harcamalarının daraltılması, kamusal faaliyetlerin ve kamu hizmetlerine ayrılan payın azalmasına yol açtığı gibi ekonomik büyüme üzerinde de daraltıcı etkiye neden olmaktadır. Kamu harcamalarının daraltılmasına yönelik maliye politikaları ile mali sürdürülebilirliğin sağlanması başvurulacak yollardan biridir. Toplam harcamayı değiştirmeden harcama bileşiminin etkin hale getirilmesinin mali sürdürülebilirliği sağlama maliyetini düşürebileceği unutulmamalıdır. Mali daralmaya beklentilerin dahil edilmesi ile belirli koşullar altında gelecekteki tüketim, gelir ve ekonomi üzerindeki genişletici etkileri ifade eden ve literatürde "Genişletici Mali Daralma Hipotezi" olarak adlandırılan görüşten de uygulama açısından ipuçları elde edilebilir. Kaynakça Adedeji, O.S. ve Thornton, J. (2010), "Fiscal Sustainability in a Panel of Asian Countries", Applied Economics Letters, 17(7-9), Afonso, A. (2005), "Fiscal Sustainability: The Unpleasant European Case", FinanzArchiv, 61(1), Afonso, A. ve Rault, C. (2010), "What do We Really Know about Fiscal Sustainability in the EU? A Panel Data Diagnostic", Review of World Economics, 145(4), Ahmed, S. ve Rogers, J.H. (1995), "Government Budget Deficits and Trade Deficits: Are Present Value Constraints Satisfied in Long-Term Data?", Journal of Monetary Economics, 36(2), Alvarado, C.D., Izquierdo, A. ve Panizza, U. (2004), "Fiscal Sustainability in Emerging Market Countries with an Application to Ecuador", Inter-American Development Bank Research Department, Working Paper, No: 511, Asteriou, D. ve Hall, S.G. (2007), Applied Econometrics A Modern Approach Using Eviews and Microfit, New York: Palgrave Macmillan. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

48 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt Baglioni, A. ve Cherubini, U. (1993), "Intertemporal Budget Constraint and Debt Sustainability: The Case of Italy", Applied Economics, 25(2), Bai, B.J. ve Ng, S. (2004), "A Panic Attack on Unit Roots and Cointegration", Econometrica, 72(4), Baltagi, B.H. (2008), Econometric Analysis of Panel Data (Fourth Edition), West Sussex: John Wiley & Sons. Bergman, M. (2001), "Testing Government Solvency and the No Ponzi Game Condition", Applied Economics Letters, 8(1), Bohn, H. (1991), "The Sustainability of Budget Deficits with Lump-Sum and with Income-Based Taxation", Journal of Money, Credit and Banking, 23(3), Bohn, H. (1995), "The Sustainability of Budget Deficits in a Stochastic Economy", Journal of Money, Credit and Banking, 27(1), Bohn, H. (2007), "Are Stationary and Cointegration Restrictions Really Necessary for The Intertemporal Budget Constraint?", Journal of Monetary Economics, 54(7), Bravo, A.B.S. ve Silvestre, A.L. (2002), "Intertemporal Sustainability of Fiscal Policies: Some Tests for European Countries", European Journal of Economy, 18(3), Breusch, T.S. ve Pagan, A.R. (1980), "The Lagrange Multiplier Test and Its Applications to Model Spesification in Econometrics", The Review of Economic Studies, 47(1), Burnside, C. (2005), "Theoretical Prerequisites for Fiscal Sustainability Analysis" içinde Fiscal Sustainability in Theory and Practice (Ed. C. Burnside), Washington DC: The International Bank for Reconstruction and Development/The World Bank, Cameron, A.C. ve Trivedi, P.K. (2005), Microeconometrics Methods and Applications, Cambridge: Cambridge University Press. Chalk, N. ve Hemming, R. (2000), "Assessing Fiscal Sustainability in Theory and Practice". IMF Working Paper, Fiscal Affairs Department, WP/00/81, Chang, Y. (2002), "Nonlinear IV Unit Root Tests in Panels with Cross-Sectional Dependency", Journal of Econometrics, 110(2), Choi, I. (2002), "Combination Unit Root Tests for Cross Sectionally Correlated Panels", mimeo, Hong Kong University of Science and Technology, Cipollini, A. (2001), "Testing for Government Intertemporal Solvency: A Smooth Transition Error Correction Model Approach", The Manchester School, 69(6), Cuddington, J.T. (1997), "Analysing the Sustainability of Fiscal Deficits in Developing Countries", Policy Research Working Paper, The World Bank, No: 1784, Domar, E.D. (1993), "On Deficits and Debt", American Journal of Economics and Sociology, 52(4), Ehrhart, C. ve Llorca, M. (2008), "The Sustainability of Fiscal Policy: Evidence from a Panel of Six South-Mediterranean Countries", Applied Economics Letters, 15(10), Enders, W. (1995), Applied Econometric Time Series, New York: John Wiley & Sons. 44 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

49 M.A. BĠLGĠNOĞLU, S. BOLAT Fouire, F.C.V.N. ve Burger, P. (2000), "Is Fiscal Sustainability Attainable? High Interest Rates, Low Growth and the General Balance Effect", The South African Journal of Economics, 68(2), Geithner, T. (2002), "Assessing Sustainability", International Monetary Fund, Policy Development and Review Department, Green, C.J., Holmes, M.J. ve Kowalski, T. (2001), "Poland: A Successful Transition to Budget Sustainability", Emerging Markets Review, 2(2), Hakkio, C.S. ve Rush, M. (1991), "Is the Budget Deficit 'Too Large'", Economic Inquiry, 29(3), Hatemi-J, A. (2002), "Is the Government's Intertemporal Budget Constraint Fulfilled in Sweden? An Application of the Kalman Filter", Applied Economics Letters, 9(7), Haug, A.A. (1995), "Has Federal Budget Deficit Policy Changed in Recent Years", Economic Inquiry, 33(1), Hoyos, R.E.D. ve Sarafidis, V. (2006), "Testing for Cross-Sectional Dependence in Panel-Data Models", The Stata Journal, 6(4), Hurlin, C. (2010), "What would Nelson and Plosser Find had They Used Panel Unit Root Tests?", Applied Economics, 42(10-12), Llorca, M. ve Redzepagic, S. (2008), "Debt Sustainability in the EU New Member States: Empirical Evidence from a Panel of Eight Central and East European Countries", Post-Communist Economies, 20(2), MacDonald, R. ve Speight, A.E.H. (1990), "The Intertemporal Government Budget Constraint in the UK, ", The Manchester School of Economic and Social Studies, 58(4), Mackenzie, G.A. (1991), "Price Subsidies" içinde Public Expenditure Handbook (Eds. K-Y. Chu, R. Hemming), Washington DC: International Monetary Fund, Martin, G.M. (2000), "US Deficit Sustainability: A New Approach Based on Multiple Endogenous Breaks", Journal of Applied Econometrics, 15(1), Mátyás, L. ve Sevestre, P. (2008), The Econometrics of Panel Data Fundamentals and Recent Developments in Theory and Practice, Third Edition, Germany: Springer. McCallum, B.T. (1984), "Are Bond-Financed Deficits Inflationary? A Ricardian Analysis", Journal of Political Economy, 92(1), Minsky H.P. (1977), "The Financial Instability Hypothesis: An Interpretation of Keynes and an Alternative to 'Standard'", Nebraska Journal of Economics and Business, 16(1), Moon, H.R. ve Perron, B. (2004), "Testing for a Unit Root in Panels with Dynamic Factors", Journal of Econometrics, 122(1), Papadopoulos, A. ve Sidiropoulos, M.G. (1999), "The Sustainability of Fiscal Policies in the European Union", International Advances in Economics Research, 5(3), Payne, J.E. (1997), "International Evidence on the Sustainability of Budget Deficits", Applied Economic Letters, 4(12), Pesaran, M.H. (2004), "General Diagnostic Tests for Cross Section Dependence in Panels", Cesifo Working Paper, No: 1229, Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

50 Avrupa Birliği'nde Maliye Politikalarının Sürdürülebilirliği: Durağan Olmayan Panel Veri'den Kanıt Pesaran, M.H. (2007), "A Simple Panel Unit Root Test in the Presence of Cross- Section Dependence", Journal of Applied Econometrics, 22(2), Phillips, P.C.B. ve Sul, D. (2003), "Dynamic Panel Estimation and Homogeneity Testing Under Cross Section Dependence", Econometrics Journal, 6(1), Prohl, S. ve Westerlund, J. (2009), "Using Panel Data to Test for Fiscal Sustainability within the European Union", FinanzArchiv, 65(2), Quintos, C.E. (1995), "Sustainability of the Deficit Process with Structural Shifts", Journal of Business & Economic Statistics, 13(4), Slack, E. ve Bird, R.M. (2004), "The Fiscal Sustainability of the Greater Toronto Area", International Tax Program, Institute for International Business, Joseph L. Rotman School of Management, University of Toronto, ITP Paper, No: 0405, Tanner, E. ve Liu, P. (1994), "Is the Budget Deficit Too Large?: Some Further Evidence", Economic Inquiry, 32(3), Trehan, B. ve Walsh, C.E. (1988), "Common Trends, the Governments s Budget Constraint and Revenue Smoothing", Journal of Economic Dynamics and Control, 12(2-3), Westerlund, J. (2007), "Testing for Error Correction in Panel Data", Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 69(6), Westerlund, J. ve Edgerton, D.L. (2007), "A Panel Bootstrap Cointegration Test", Economics Letters, 97(3), Westerlund, J. ve Prohl, S. (2010), "Panel Cointegration Tests of the Sustainability Hypothesis in Rich OECD Countries", Applied Economics, 42(11), Wu, J-L. (1998), "Are Budget Deficits 'Too Large'?: The Evidence from Taiwan", Journal of Asian Economics, 9(3), Zee, H.H. (1988), "The Sustainability and Optimality of Government Debt", IMF Staff Papers, 35(4), Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

51 A.K. ÇELEBİ, S. CURA Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: KarĢılaĢtırmalı Bir Analiz A. Kemal ÇELEBĠ Serkan CURA Özet Sağlık hizmetlerinin yeterli ve etkin düzeyde sunulması beşeri gelişmişliği ve toplumsal refahı artırıcı bir unsurdur. Bir ülkede sağlık hizmetlerinin istenilen düzeyde sunumunu sağlayan unsurlar arasında sağlık sistemi önemli bir role sahiptir. Çalışmada etkinlik göstergeleri açısından ülke sağlık sistemlerinin karşılaştırmalı analizi gerçekleştirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre tüm ülkelerde iyileşmelerin yaşandığı ve gelir düzeyi farklılıklarının sağlık sisteminin etkinliğini belirleyici nokta olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, tüm ülke sağlık sistemlerinin karşılaşabileceği mali sorunlara da değinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Etkinlik, Sağlık Hizmeti, Sağlık Sistemleri Health Care Systems from the Perspective of Efficiency Indicators: A Comparative Analysis Abstract An adequate and effective provision of health care services is an essential factor contributing to the improvement of social welfare and human development. Health care systems have an important role for providing health care services at a desired level. In this study, comparative analysis of health care systems has been carried out in terms of health care indicators. According to the findings of the study, improvements in efficiency indicators have been carried out in all countries; and income differences have been found out to be the most decisive factor in the analysis. In addition, fiscal problems that may be faced by all health care systems are also discussed in the study. Bu makale, Serkan Cura tarafından hazırlanan ve tarihinde kabul edilen Dünyada ve Türkiye de Sağlık Sistemlerinin ve Kamu Sağlık Harcamalarının Etkinliği: Karşılaştırmalı Bir Analiz (Danışman: Prof.Dr. A. Kemal Çelebi) adlı doktora çalışmasından faydalanılarak hazırlanmıştır. Prof.Dr., Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü, kemal.celebi@cbu.edu.tr Arş.Gör.Dr., Celal Bayar Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü, serkan.cura@cbu.edu.tr Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

52 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz Key Words: Efficiency, Health Service, Health Systems JEL Classification Codes: H51, I10, I15, I19 GiriĢ Günümüzde bireylerin ekonomik ve sosyal açıdan daha iyi koşullarla hayatlarını sürdürmelerini sağlamaya yönelik istekleri bir hak olarak değerlendirilmektedir. İyi yaşama koşullarına sahip olmanın unsurları arasında sağlık hizmetlerinden yeterli ve etkin bir düzeyde yararlanmak gelmektedir. Bir ülkede yeterli ve etkin düzeyde sunulan sağlık hizmetleri beşeri gelişmişliği yükseltirken aynı zamanda toplumsal refahın olumlu yönde gelişimine de öncülük etmektedir. Sağlık sistemi, sağlık hizmetlerinin yeterli ve etkin düzeyde sunulabilmesinin temel unsurları arasında yer almaktadır. Bu kapsamda çalışmanın amacı, teorik düzeyde sağlık sistemi ile bileşenlerini ele almak ve seçilen ülke örnekleri açısından sağlık sistemi etkinlik göstergelerinin karşılaştırmalı analizini yapmak biçiminde belirlenmiştir. 1. Sağlık Sistemi ve BileĢenleri İnsan hayatının devamının sağlanmasında, yaşam kalitesinin oluşturulup yükseltilmesinde ve korunmasında sağlık ne kadar önemli bir olgu ise bu olguyu ve bileşenlerini tam ve doğru bir biçimde yerine getirecek unsur olan sağlık sistemleri ve bileşenleri de o derece önemlilik arz etmektedir. Dolayısıyla sağlık sistemi kavramının ifade ettiği anlam ile sağlık sistemi bileşenlerinin kavramsal çerçevesinin ortaya konulması önemli bir süreçtir Sağlık Sistemi Kavramı ve Özellikleri Sağlık sistemi kavramını tanımlamanın en önemli faydası, ülkelerin uyguladıkları sağlık sistemlerinin sınıflandırılabilmesini ve dolayısıyla karşılaştırılabilir hale getirilebilmesini sağlamasıdır. Literatür incelendiğinde, sağlık sistemi ile hastalık halinin ilişkilendirildiği tanımlamaya yer verildiği görülmektedir. Field (1989: 10) e göre sağlık sistemi kavramı; ekonomik, kurumsal ve insan kaynakları ile hastalık halinin sonlandırılmasına odaklanmıştır. Bir başka açıdan Roemer (1991: 31) e göre toplumun tümünün sağlık hizmetinden faydalanabilmesini sağlayacak finansmanın, kaynakların, organizasyonun ve yönetimin birleşimi sağlık sistemini ifade etmektedir. Lassey, Lassey ve Jink (1997: 3) tarafından yapılan çalışmada sağlık sistemi; sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesinden sorumlu olan kurumların, insani hizmetlerin desteklenmesinin, finansman mekanizmalarının, bilgi sistemleri ve organizasyonel yapıların birleşiminden oluşan bir bütün olarak tanımlanmıştır. Santerne ve Neun (2010: 92) a göre sağlık sistemi; sağlık hizmetlerinin üretimine, tüketimine ve dağıtımına yönelik bir toplumun yapmış olduğu tercihler aracılığıyla örgütsel antlaşma ve süreçleri içeren bir bütün olarak ifade edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 2000 yılında yayınlanmış olan Sağlık Sistemleri: Performansı Artırmak isimli Dünya Sağlık Raporu na göre sağlık sistemi; öncelikli amacı sağlığı iyileştirmek, korumak ve geliştirmek olan her tür faaliyeti içerisinde barındıran sistem ifadesiyle kapsayıcı niteliği en çok olan tanımlama olarak değerlendirilmektedir (WHO, 2000: 5). WHO nun tanımına göre sağlık halini geliştirmeye yönelik hizmet eden tüm unsurlar (hizmetten 48 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

53 A.K. ÇELEBİ, S. CURA yararlananlar, hizmet sağlayıcılar, düzenleyici ve denetleyici kurum ve kuruluşlar) arasında ilişkiler bulunmaktadır (McPake ve Normand, 2008: 201). Kavramsal olarak çeşitli açılardan tanımlanan sağlık sisteminin uygulamada iyi bir sistem olmasını sağlayacak özellikleri aşağıdaki biçimde sıralanabilir (Roemer, 1982: ): Bireylerin demografik, ekonomik ve diğer özelliklerini dikkate alarak tüm toplumu kapsamalıdır. Sunulan sağlık hizmetleri geniş kapsamlı olmalıdır ve tüm teknolojik desteği içermelidir. Sağlık hizmetlerinin dağıtımında odak noktası önleyici hizmetler olmalıdır. Sağlık personeli yeterli sayıda olmalıdır. Tıp bilimiyle ilişkili eğitim veren birimler ve diğer kurumlar sağlık hizmeti ağıyla eşgüdüm içinde çalışmalıdır. Sağlık personelinin aldığı ücretler yaptıkları işe göre değişmelidir. Sağlık sistemi yeterli düzeyde finansal desteğe sahip olmalıdır. Yukarıda sıralanan özelliklere sahip bir sağlık sisteminden beklenen nihai sonuçlar; sistem içerisinde insan hayatının korunmasını ve geliştirilmesini, iyi yaşam koşullarının elde edilmesini ve sağlık halinin yükseltilmesini gerçekleştirme biçiminde olacaktır Sağlık Sisteminin BileĢenleri Sağlık Sisteminin Amaçları Ülkelerin uyguladıkları sağlık sisteminin yapısı, ortaya konulan amaçlarından ve değerlerinden büyük oranda etkilenmektedir (Belek, 2001: 130). WHO nun yaptığı ve diğer çalışmalarda ortaya konulmuş sağlık sistemi amaçlarını Tablo 1 deki gibi temel ve yardımcı amaçlar biçiminde oluşturmak mümkündür. Tablo 1: Sağlık Sisteminin Amaçları TEMEL AMAÇLAR a) Sağlığın GeliĢtirilmesi: Herhangi bir ülkenin uyguladığı sağlık sisteminden beklenen ilk ve en önemli amaç, ülke nüfusunu oluşturan bireylerin mevcut sağlık düzeylerinin korunması ve geliştirilmesi olmaktadır. Böylece gerek bireylerin gerekse de ülkenin sağlık durumuna bağlı olarak birçok unsur (ekonomik ve sosyo-kültürel anlamda) değiştirilebilecektir. b) Cevap Verebilirlik: Bireylerin sağlık dışındaki meşru beklentileri karşılanabilmelidir. Bu beklentilerin karşılanmasını sağlayacak unsurlar bireye saygı (gizlilik vb.ne saygı) ve müşteri odaklılık (tüketici memnuniyeti) olarak tespit edilmiştir. c) Adil Finansman: Sağlık sisteminin finansman ihtiyacının YARDIMCI AMAÇLAR a) Sağlık Hizmetlerine UlaĢabilme: Sağlık sisteminden beklenen, sağlık hizmetine ulaşmada (ya da erişmede) bireylerin zorluklarla karşılaşmamasıdır. b) Toplum Katılımı: Özellikle koruyucu niteliğe sahip hizmetlerde toplumsal katılımı gerçekleştirmeye yönelik uygulamalara başvurulmasıdır. c) Sürdürülebilirlik: Sağlık sisteminin içerisinde sunulan hizmetlerin sürekliliğinin sağlanmasıdır. d) Yenilik: Toplumsal ve teknolojik gelişim ve değişim yaşandıkça sağlık sisteminin de bu değişime yanıt verebilecek düzeyde olmasıdır. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

54 YÖNETĠM VE DÜZENLEME KAYNAK ÜRETĠMĠ VE ÖRGÜTLENME Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz karşılanması sonucunda bireylerin fakirleşmemesini, gelir düzeyi yüksek olanların düşük olanlardan daha fazla finansal destek sağlamasını ya da bireylerin gelirine göre finansal katkıda bulunmalarını öngörmektedir. Kaynak: Murray ve Frenk, 2000: ; Stevens ve Van Der Zee, 2008: 275; WHO, 2000: Sağlık sisteminin temel amaçları; bir ülkede uygulanan sağlık sisteminin performansının ölçümünde değerlendirilmesi gereken amaçlar olarak tespit edilirken yardımcı amaçlar da bu değerlendirmenin anlamlı hale gelmesini sağlayıcı amaçlar olarak tanımlanmaktadır (Yıldırım ve Yıldırım, 2011: 371) Sağlık Sisteminin Fonksiyonları Bir ülkenin uyguladığı sağlık sisteminden beklenen temel fayda, sağlık sisteminin amaçlarını tam ve etkin bir biçimde yerine getirmesidir. Bu kapsamda, sağlık sisteminin amaçları ile etkileşim içerisinde olan ve sağlık sisteminin performans düzeyini belirleyecek olan fonksiyonları Şekil 1 deki gibi oluşturmak mümkündür. Sağlık sisteminin fonksiyonları, WHO tarafından yapılan sınıflandırma kapsamında; yönetim ve düzenleme, finansman, hizmet sağlama ile kaynak üretimi ve örgütlenme olarak belirlenmiştir (WHO, 2000: 24-25). Yönetim ve Düzenleme: Genel olarak Sağlık Bakanlığı vb. örgütlenmeler aracılığıyla kamunun görev alanında olan yönetim ve düzenleme fonksiyonu, ülkede kabul edilen ve uygulanan sağlık sisteminin kapsadığı nüfusun sağlıklı olma durumunun yönetimi biçiminde tanımlanabilir (Yıldırım ve Yıldırım, 2011: 376). ġekil 1: Sağlık Sisteminin Fonksiyonları FĠNANSMAN Gelir Toplama Fonların Havuzda Toplanması Satın Alma HĠZMET SAĞLAMA Kişisel Sağlık Hizmetleri Kolektif Sağlık Hizmetleri Kaynak: Murray ve Frenk, 2000: 724. Aynı zamanda, yönetim ve düzenleme fonksiyonu, diğer fonksiyonların gözetimini gerçekleştirmekte ve sağlık çıktılarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir (WHO, 2000: 24). 50 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

55 A.K. ÇELEBİ, S. CURA Finansman: Sağlık sisteminin işlerliğinin ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasında finansman fonksiyonu önemli bir unsurdur. Finansman fonksiyonu tam anlamıyla geçerli olduğunda, sağlık sistemlerinin ihtiyacı olan destek oluşmakta ve sistemden beklenen sonuçların elde edilmesi kolay hale gelmektedir (Yıldırım ve Yıldırım, 2011:373). Şekil 1 de görüldüğü üzere finansman fonksiyonunun gerçekleştirilmesinde etkili ve yardımcı olan gelir toplama (cepten ödemeler, gelire ve riske dayalı gönüllü sigorta, zorunlu sigorta, genel ve özel amaçlı vergiler, Sivil Toplum Kuruluşlarından ve bağış kurumlarından gelen parasal transferler), fonların havuzda toplanması ve satın alma (devlet bütçesinde olduğu gibi kurumsal ya da bireysel sağlayıcıların verdikleri hizmetler karşılığında kaynak tahsis edilerek bir havuzda toplanması) bileşenleri bulunmaktadır (Murray ve Frenk, 2000: 724; Roemer, 1993: 336; WHO, 2000: 25). Hizmet Sağlama: Sağlık iktisadına göre bireylerin ve toplumun sağlık hallerinin korunması ve önlenmesi (birinci basamak sağlık hizmetleri) ile geliştirilmesine (ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri) yönelik faaliyetlerin tümü sağlık hizmet sunumu ya da arzı olarak değerlendirilmektedir (Mutlu ve Işık, 2005: 95; Roemer, 1989: 72). Sağlık hizmeti sunum fonksiyonu, sağlık hizmetlerinin sağlanmasına yönelik düzenlemelerin ortaya konulmasını sağlayan girdilerin birarada oluşma sürecidir. Bu girdiler ise insan kaynakları, ilaç kullanımı ve tıbbi araç-gereç (fiziksel sermaye) ve tüketimi yapılabilir unsurlardan oluşmaktadır (World Bank, 2007a: 175; Yıldırım ve Yıldırım, 2011: 375). Kaynak Üretimi ve Örgütlenme: Sağlık sisteminin işlerliğinin ve oluşumunun temel etkenlerinden bir tanesi de kaynakların varlığıdır. Sağlık sisteminin girdileri olarak da değerlendirilen kaynaklar; insan gücü (sağlık personeli ve yardımcıları) ve bilgi ile sağlık hizmetinin arz edileceği yapılar (sağlık ocağı, hastane, klinik, laboratuvar vb.) ve tıbbi her tür malzeme olarak sıralanmaktadır (Sargutan, 2006: 26). Bu tür kaynakların üretimi tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Dolayısıyla sağlık sisteminin yürütülebilmesi için üretilen kaynakların belli bir sistem içerisinde sunulması gerekmektedir. Söz konusu süreç ise aynı zamanda örgütlenme fonksiyonu olarak ifade edilmektedir (Akdur, 2006: 20). İlgili kaynakların üretiminde ve sağlanmasında uygulanan sağlık sistemine bağlı olarak farklı düzeylerde ulusal sağlık kuruluşları (genel olarak Sağlık Bakanlığı), sağlık sigorta programları, kamuya ait diğer örgütlenmeler (üniversiteler vb.), kâr amacı olmayan kurum/kuruluşlar ve özel kesim örgütlenme fonksiyonunu yerine getirmektedir (Yıldırım ve Yıldırım, 2011: 376). 2. Sağlık Sistemlerinin Sınıflandırılması Birincil amacı, sağlık halinin korunması ve geliştirilmesi olarak değerlendirilen sağlık sistemlerinin ait oldukları ülkenin tarihini, ekonomik ve sosyal gelişimini, kültürel ve dinsel etkileşimini ve siyasi ideolojisini temsil etme gücü de bulunmaktadır (Roemer, 1993: 335) Sağlık Sistemlerinin Sınıflandırılmalarına Yönelik Literatür Geçmişten günümüze kadar geçen süreçte ve özellikle de 1990 lı yıllardan itibaren sağlık sistemlerinin sınıflandırılmalarına yönelik pek çok literatür çalışması gerçekleştirilmiştir. Başlıca çalışmalar: Evang (1960), Batı Avrupa Tipi, Amerika Tipi, Sovyet Rusya Tipi ve Gelişmemiş Ülkeler Tipi biçiminde sağlık sistemlerini incelenmiştir. Terris Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

56 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz (1978), Sosyal Yardım, Sağlık Sigortası ve Ulusal Sağlık Hizmetleri Tipi olarak sağlık sistemlerini ayrıştırmıştır. Field (1989) sağlık sistemlerini; Azgelişmiş Ülkeler, Korumacı Piyasa, Sigorta/Sosyal Güvenlik, Ulusal Sağlık Hizmetleri ve Sosyalist Tip olarak analiz etmiştir. Kılıç ve Bumin (1993) sağlık sistemlerini; Özel Sigorta Ağırlıklı, Sosyal Sigorta Ağırlıklı, Ulusal Sağlık Sistemi, Sosyalist Sağlık Sistemi, Karmaşık Yapıda Sağlık Sistemi ve İlkel Yapıda Sağlık Sistemi olarak ayrıştırmıştır. Dünya Bankası (1993) sağlık sistemlerini gelir grubuna göre; Düşük- Gelir Grubu, Orta-Gelir Grubu, Avrupa nın Eski Sosyalist Ülkeler Grubu, Yerleşmiş Pazar Ekonomisi Ülkeleri Grubu ve ABD olarak sınıflandırmıştır. Roemer (1993), Serbest/Girişimci Piyasa Tipi, Refah Yönelimli Tip, Kapsayıcı Tip ve Sosyalist Tip biçiminde sağlık sistemlerini ayrıştırmıştır. Elling (1994) in çalışmasında ise Tümüyle Kapitalist Ülkeler, Sosyal Yönelimli Ülkeler, Sanayileşmiş Sosyalist Ülkeler, Kapitalizme Bağımlı Ülkeler, Dünya Sistemlerinden Yarı-Bağımsız Ülkeler olarak sınıflandırma yapılmıştır. Günümüzde ülkelerin sağlık sistemlerine göre sınıflandırılmasını sağlayan çalışmalara ek olarak OECD ve WHO tarafından gerçekleştirilen sınıflandırmalar bulunmaktadır. Ancak ülkelerin sağlık sistemlerinin karşılaştırılmasına yönelik yapılan birçok çalışmada kapsamı en geniş olan ve Roemer (1993) tarafından gerçekleştirilen sınıflandırmadan yararlanılmaktadır. Çalışmada incelenen ülkeler de Roemer in sınıflandırma yöntemine göre değerlendirilmiştir Milton I. Roemer in Sınıflandırmasına Göre Ülke Sağlık Sistemleri Roemer, ülkeler tarafından uygulanan sağlık sistemlerine yönelik olarak sırasıyla 1956, 1960, 1984 ve 1991 yıllarında sınıflandırma modelleri geliştirmiştir. Roemer tarafından daha fazla ülkeyi kapsayan (165 ülke) nihai ve genel kabul gören sınıflandırması 1993 yılındaki çalışmasında ortaya konulmuştur. Roemer (1993: 336), ülke sağlık sistemlerini, devlet müdahalesinin (ya da devletin üstlendiği sorumluluğun) en az olduğu sistemden en merkeziyetçi sisteme göre; Serbest Piyasa Tipi Sağlık Sistemleri, Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemleri, Kapsayıcı Tip Sağlık Sistemleri ve Sosyalist Tip Sağlık Sistemleri biçiminde sınıflandırmıştır Serbest Piyasa Tipi Sağlık Sistemleri Serbest Piyasa Tipi Sağlık Sistemi, liberal bir bakış açısıyla, özel sektör üstünlüğünün yanında regülasyon politikaları aracılığıyla rekabetçi bir ortam yaratan sistemdir. Sağlık hizmetlerinin büyük çoğunluğu piyasa koşullarına bırakılmıştır. Girişimci Sağlık Sistemi olarak ifade edilen sistem, kişisel doğrudan ödeme ya da isteğe bağlı sigorta ağırlıklı olarak tasarlanmış finansman yöntemine sahiptir. Ayrıca, kamu tarafından yapılan harcamalar vergiler aracılığıyla finanse edilmektedir (Odier, 2010: 283). Sistemde, sigorta satın alma zorunluluğu ile tüm başvuranları kabul etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Dolayısıyla isteğe bağlı sigorta yoluyla sistemde oluşabilecek riskler en aza indirilmektedir. Sağlık hizmeti, özel girişimin sermaye hareketliliğine dayalı bir endüstri olarak değerlendirilmektedir (Schmid vd., 2010: ) Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemleri Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemlerinin temelini oluşturan sosyal sigortacılık anlayışı aynı zamanda Bismarck Modeli olarak da ifade edilmektedir. Almanya da, 1883 yılında Otto von Bismarck tarafından ortaya atılan işçilere yönelik sosyal koruma sistemi benimsenmiştir. Günümüzde de geçerliliğini koruyan 52 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

57 A.K. ÇELEBİ, S. CURA sistem, belli paylara göre çalışanlar, işverenler ve devlet tarafından fonlanan kamu sağlık sigortasına dayanmaktadır. Bu kapsamda, Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemi, prim gelirlerine dayalı sosyal sigorta temelli bir modeldir (Roemer, 1993: ; Stevens ve Van Der Zee, 2008: 279). Sağlık hizmetlerinin büyük çoğunluğunun devlet tarafından yerine getirildiği ve kamu harcamalarının önemli bir kısmının zorunlu sigorta fonlarından (hastalık, kaza, yaşlılık, sakatlık sigortası vb.) karşılandığı sistemde hem kamu hem de özel sektör bulunmakla birlikte özel sektörün payı kamu sektörüne göre az ve rolü de tamamlayıcı niteliktedir (Belek, 2001: 137; Odier, 2010: 281). Sosyal Sigorta Modeli, Sosyal Hastalık Fonu ya da Sosyal Güvenlik Sistemi olarak da ifade edilen sistemin kapsadığı alan tüm vatandaşlardan ziyade aktif işgücü nüfusu içerisindeki çalışanlardan oluşmaktadır. Emekliler ve bağımlılar, çalışan nüfus üzerinden kapsama dahil edilmektedir (McPake ve Normand, 2008: 203; Yıldırım ve Yıldırım, 2011: 385) Kapsayıcı Tip Sağlık Sistemleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere de uygulanmaya başlanan ve Beveridge Modeli olarak ifade edilen sistem, finansmanının ve sunumunun devletin elinde olmasından ötürü harcamaların büyük çoğunluğunun genel vergilerle karşılandığı ulusal sağlık hizmetleri sistemi olarak ifade edilmektedir (Schmid vd., 2010: 465). Kapsayıcı Tip Sağlık Sistemini diğer sistemlerden ayıran ilkeler; evrensellik (istihdam edilsin ya da edilmesin tüm vatandaşların sosyal risklerin hepsine karşı korunması), birlik (tek bir çatı altında tüm sosyal risklere karşı yönetimin toplanması) ve benzerlik (gelir düzeyleri ne olursa olsun tüm bireylerin ihtiyaçlarına göre bireysel sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi) olarak sıralanmaktadır (Odier, 2010: 282). Kapsayıcı Tip Sağlık Sisteminde, kapsam konusu çalışanlar yerine tüm vatandaşlar olarak belirlenmektedir. Söz konusu sistemin eşitlik ilkesine dayandığının göstergesi genel vergilerle finanse edilmesidir (Elola vd., 1995: 1397) Sosyalist Tip Sağlık Sistemleri Sosyalist Tip Sağlık Sistemi, merkeziyetçiliğin en çok olduğu sistemdir lerin başında, Shemasko tarafından oluşturulan model, Sovyet Sosyalist Modeli (Shemasko Sağlık Modeli) adıyla da ifade edilmektedir (Stevens ve Van Der Zee, 2008: 280). Bu tür bir sağlık sisteminin, sosyalist özellik kazanmasına yardımcı olan unsurlar; tüm sağlık personelinin ve yapılarının devlet kontrolünde olması ile tüm hizmetlerin devlet tarafından finanse edilmesi olarak sıralanmaktadır (Belek, 2001: 138; Roemer, 1993: 347). Sistemde farklı niteliklere sahip uzmanların çalıştığı halk poliklinikleri bulunmaktadır. Sistemin finansmanını sağlayan kalemler; merkezi ve yerel idarelerin bütçelerinde yer alan vergi gelirleri ile hastane ve poliklinik bütçesinden elde edilen gelirlerdir (Groenewegen, 2007: 128). 3. Sağlık Sistemlerinin Etkinlik Göstergeleri Açısından KarĢılaĢtırılması Ülkelerin farklı ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal yapılarının olması sağlık sistemlerinin farklılaşmasına yol açmaktadır. Sağlık sistemlerinde farklılıklar olmasına karşılık belli ortak noktalar etrafında ülkeleri sınıflandırmak mümkündür. Bu anlayış doğrultusunda, dönemini kapsayan süreçte, Türkiye dahil 20 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

58 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz ülke, Roemer tarafından geliştirilen Serbest Piyasa Tipi, Refah Yönelimli Tip, Kapsayıcı Tip ve Sosyalist Tip Sağlık Sistemlerine göre değerlendirmeye alınmıştır li yıllara kadar olan dönemde, sağlık sistemlerinin karşılaştırılmasında eşitlik kriteri geçerliyken 1980 li yıllardan itibaren harcama düzeyleri, yönetim maliyetleri, yatak sayıları ve tedavi maliyeti gibi yeni ekonomik içerikli endekslemeler oluşturulmaya başlanmıştır lı yıllardan itibaren, sağlık sistemlerinin etkinliğini ölçmeye yönelik kapsamlı göstergeler oluşturulmuştur (Whiteford ve Nixon, 2000: 440). Ülkelerin sağlık sistem ve hizmetlerini etkileyen göstergeler bakımından karşılaştırılabilir bir analiz yapılabilmesinin nedenleri aşağıdaki biçimde özetlenebilir (Baily ve Garber, 1998: 143; Sargutan, 2006: 7-8; Yıldırım ve Yıldırım, 2011: 377-9): Sağlık sistemlerinin ne tür sonuçlar verdiğinin tespit edilmesi, Sağlıkta eşitliği ve hakkaniyeti sağlamaya yönelik uygulamaların akılcı bir biçimde oluşturulmasına yardımcı olması, Uluslararası karşılaştırmalar yoluyla her bir ülkenin sağlık sistemi performansının belirlenmesi, Bireylerin sağlık halleriyle ilgili üstünlük ve zayıflıklarının ortaya konulmasıdır. Her ülkenin sağlık sistemi, benimsemiş olduğu ekonomik, siyasi ve sosyal mekanizma ile örtüştüğünden ülkeler arasında sağlık sistemleri açısından gözle görülür farklar bulunmaktadır. Ancak mevcut farklılıklar, ülkeler arası karşılaştırmalar aracılığıyla ortaya konulabilir. Böylece gerek uluslararası gerekse de ülkeler arası etkileşimler sağlanacak ve ülkelerdeki sağlık durumunun gelişimi olumlu yönde etkilenecektir (Roemer ve Roemer, 1990: 1189). Sağlık sistemleri açısından ülkeler arasında karşılaştırmalarda bulunmak, önemli bir husus olmasına karşılık dikkat edilmesi gereken bir analiz yöntemidir. Özellikle bulunan sonuçların yanıltıcılığının yüksek olması, göstergelerde uyumun olmaması, sosyo-politik değişkenlerin belirlenmesinin zor olması ve her ülkenin kendine özgü özelliklerinin sağlık sistemini belirlemesi gibi kısıtlar ülkeler arası karşılaştırmaların gerçekleştirilmesini zorlaştırıcı unsurlardır (Klein, 1991: 282-3; Mechanic ve Rochefort, 1996: ve 265-6). Bu tür kısıtların var olmasına rağmen ülke sağlık sistemleri üzerinde ortak noktaları ve etkileri bulunan birden fazla temel göstergeler aracılığıyla karşılaştırmalar yapmak mümkündür. Karşılaştırmayı gerçekleştirmeye yönelik seçilen göstergelerin, uluslararası anlamda güvenirliği ve benzerliği olan kurumların verilerine dayandırılarak gerçekleştirilmesi, var olan kısıtları hafifleterek değerlendirme yapılmasını mümkün hale getirmektedir. Çalışmanın bu kısmında OECD, WB ve WHO tarafından yayınlanan verilerden elde edilen göstergeler aracılığıyla ülkeler karşılaştırmalı bir analize tabi tutulmuştur. Seçilmiş olan göstergelerde tek düzeliğin sağlanması için değinilmesi gereken bir diğer husus, OECD nin ve WHO nun sağlık ile ilgili sürekli veriler oluşturmakta ve yayınlamakta olduğudur. WHO tarafından, sağlık sistem performanslarını ölçmeye yarayan ve sağlık durumunun geliştirilmesini, birey beklentilerinin karşılanması ile sağlık hizmetlerinin finansal yükünün adil dağıtılmasını sağlama hedeflerinin başarısı açısından 191 ülke sıralamaya tabi tutulmaktadır (Anderson ve Hussey, 2001: 219). Sağlık sisteminin uluslararası düzeyde bir değerlendirmesinin yapılabilmesinde sağlıkla ilintili olan demografik, 54 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

59 A.K. ÇELEBİ, S. CURA ekonomik ve altyapı gösterileri kullanılmaktadır (Üçdoğruk, 1996: 102). Sağlık hizmetleri etkinlik göstergeleri olarak ifade edilen unsurlar sağlık düzeylerini belirleyici niteliğe sahip oldukları için sağlık sistemlerinin karşılaştırılmasında da kullanılan göstergelerdir (Yeğinboy ve Yeğinboy, 1993: 7-9) Demografik Göstergeler Açısından Ülkelerin Değerlendirilmesi Demografik göstergeler bir ülkenin sağlık politikalarının nasıl şekillenmesi gerektiğine ışık tutan en önemli göstergeler arasında bulunmaktadır (Yeğinboy ve Yeğinboy, 1993: 11). Herhangi bir ülke açısından gelir ile birlikte nüfus, ekonomik yaşamda mal ve hizmetlere yönelik talebin bileşimini ve miktarını belirlemesi ile üretim sisteminin ihtiyaç duyduğu temel girdiyi oluşturması bakımından önemli bir unsurdur (Kalkınma Bakanlığı, 2001:3). Nüfus göstergeleri ile sağlık arasındaki ilişki, sağlık hizmetlerinin ve sağlayıcılarının planlanma sürecine katkıda bulunması, ülke sağlık düzeyinin oluşturulması, sağlık hizmetleri ile nüfus artışı arasında doğrudan bir bağın olması biçiminde açıklanmaktadır (Üçdoğruk, 1996: 102). Tablo 2: Ülkelerin Nüfus Göstergeleri ( ) ÜLKELER Nüfus ( kiģi) Nüfus ArtıĢ Hızı (%) Sağlık Sistemi ABD 266,2 282,1 295,7 311,5 1,2 1,1 0,9 0,7 BREZİLYA 161,8 174,4 185,9 196,6 1,5 1,4 1,1 0,9 ENDONEZYA 199,4 213,3 227,3 242,3 1,5 1,3 1,2 1 ALMANYA 81,6 82,2 82,4 81,7 0,2 0,1-0,1-0,1 ARJANTİN 34,8 36,9 38,6 40,7 1,3 1,1 0,9 0,9 FRANSA 59,4 60, ,4 0,4 0,7 0,7 0,6 G.KORE ,1 49,7 1,4 0,8 0,2 0,7 PORTEKİZ 10 10,2 10,5 10,6 0,3 0,5 0,5 0 MEKSİKA 92,2 99,9 106,4 114,7 1,7 1,5 1,2 1,2 TÜRKİYE 58,8 63,6 68,1 73,6 1,6 1,5 1,3 1,2 YUNANİSTAN 10,6 10,9 11,1 11,3 0,8 0,3 0,4-0,1 DANİMARKA 5,2 5,3 5,4 5,5 0,4 0,3 0,3 0,5 FİNLANDİYA 5,1 5,1 5,2 5,3 0,4 0,2 0,3 0,4 İNGİLTERE 58 58,8 60,2 62,6 0,3 0,4 0,6 0,7 İSPANYA 39,3 40,2 43,3 46,2 0,2 0,8 1,7 0,4 İTALYA 56,8 56,9 58,6 60, ,7 0,5 NORVEÇ 4,3 4,4 4,6 4,9 0,5 0,7 0,7 1,3 UKRAYNA 51,5 49,1 47,1 45,7-0,8-1 -0,7-0,4 Y.ZELANDA 3,6 3,8 4,1 4,4 1,5 0,6 1,1 0,9 Serbest Piyasa Tipi Refah Yönelimli Tip Kapsayıcı Tip KÜBA 10,9 11,1 11,2 11,2 0,5 0,3 0,2 0 Sosyalist Tip Kaynak: WB, 2011: ; WB, 2006: ; WB, 2001: ; WB, 1996: ; WB, DATA: HEALTH. Tablo 2 de, incelenen ülkelere ait nüfus ve nüfus artış hızı göstergelerine yer verilmiştir. Her iki gösterge değerlendirildiğinde, yılları itibarıyla sağlık sistemleri açısından Ukrayna (Kapsayıcı Tip) ve Almanya (Refah Yönelimli Tip) dışında, nüfus ve nüfus artış hızı pozitif yönde gerçekleşmiştir. Bu doğrultuda, bir ülkede nüfus artışı aynı zamanda nüfusun sağlık hizmet talebinin ve dolayısıyla da Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

60 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz sağlık harcamalarının ve sağlık altyapı düzeylerinin artmasını gerektiren bir durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Nüfus artışı sonrasında, oluşan daha fazla sağlık hizmeti gereksiniminin karşılanamaması, sağlık hizmetlerinin istenilen düzeyde olmasını ve bireylerin de yeterli sağlık koşullarına ulaşmasını engelleyecektir (Bhat, 2005: 215; Getzen, 2004: 243-4; Kurtulmuş, 1998: 62). Dolayısıyla böyle bir değerlendirmeyi tamamlayacak ilave (ekonomik ve altyapı) göstergelere de ihtiyaç duyulmaktadır. Tablo 3 de, yaş dağılımlarına göre ülke nüfusları incelenmiştir. Seçilen gösterge, sağlık sistemi içerisinde yer alan sağlık hizmetlerinin ve harcamalarının artışına yol açan faktörlerin başında gelmektedir. OECD tarafından hazırlanan rapora göre 1960 lı yıllarda ortalama doğumda yaşam beklentisi 68,2 iken 2009 yılı itibarıyla bu rakam 79,5 yıl olarak gerçekleşmiştir. Yaşam standartlarının iyileştirilmesi, daha iyi bir eğitim ve kaliteli sağlık hizmetlerine erişim, doğumda yaşam beklenti yılının artmasına neden olan temel faktördür (OECD, 2011: 24-25). Yaşam beklentisinin son 50 yıllık dönemde artış içerisinde olması nüfus yapısını değiştiren bir unsurdur. Bu değişim ise dünya genelinde nüfusun yaşlanmaya başladığını göstermektedir. Özellikle, 2000 li yılların başında 60 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfusa oranı %18,7 ye karşılık gelirken 2025 yılında bu oranın %25,3 lere çıkacağı tahmin edilmektedir (Mutlu ve Işık, 2005: 215). Nüfusun yaşlanması, doğum oranlarının azalması ve doğumda yaşam beklentisinin artmasıyla ilgili bir olgudur. Buradan hareketle yaşlanan bireylerin sağlık hizmetlerine olan ihtiyaçları artacak ve yaşlılar için yapılması gereken sağlık harcamalarının artması durumu ortaya çıkacaktır (Bhat, 2005: 215; Getzen, 2004: ; Kurtulmuş, 1998: 62). Tablo 3: YaĢ Dağılımlarına Göre Ülke Nüfusları ( ) ÜLKELER 0-15 Yaş Arası 1995 (%) 2000 (%) 2005 (%) 2011 (%) Yaş Arası 65 ve Üstü Yaş Arası 0-15 Yaş Arası Yaş Arası 65 ve Üstü Yaş Arası 0-15 Yaş Arası Yaş Arası 65 ve Üstü Yaş Arası 0-15 Yaş Arası Yaş Arası ABD BREZİLYA ENDONEZYA ALMANYA ARJANTİN FRANSA G.KORE PORTEKİZ MEKSİKA TÜRKİYE YUNANİSTAN ve Üstü Yaş Arası DANİMARKA Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

61 A.K. ÇELEBİ, S. CURA FİNLANDİYA İNGİLTERE İSPANYA İTALYA NORVEÇ UKRAYNA Y.ZELANDA KÜBA Ortalama 22,6 65,6 11,7 21,4 66,2 12,35 20,1 66,8 13, ,2 13,8 Kaynak: WB, DATA: HEALTH yılından 2011 yılına kadar geçen dönemde, refah yönelimli ve kapsayıcı tip sağlık sistemlerine sahip Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya nın 65 ve üstü yaş nüfus açısından 2011 yılı itibarıyla %13,8 olan ortalamanın oldukça üzerinde yaşlanan bir nüfusa sahip olduğu görülmektedir. Yaşlanan nüfusa sahip bu ülkelerin gelecekte karşılaşabilecekleri en büyük sorun, sağlık hizmetlerinin sunum maliyetlerinin ve miktarlarının artışıdır. Ayrıca, artan yaşlı nüfusun ihtiyaçlarının karşılanamaması etkinlikten uzaklaşan bir sağlık durumunun ve sisteminin varlığına yol açabilecektir. Nüfus göstergelerinin yanında sağlık sistemlerinin karşılaştırılmasında kullanılan bir diğer önemli demografik gösterge grubu ise yaşam ile ilgili olanlardır. Yaşam göstergeleri, bir ülkede benimsenen sağlık politikalarının uygulama etkinliğini belirlemede kullanılan temel göstergeler olarak değerlendirilmektedir. Sağlık ile ilgili analizlerde sıklıkla kullanılmasının altında yatan nedenler; ülkenin koruyucu sağlık hizmetlerinin değerlendirilmesi, mevcut sağlık ve refah düzeylerinin tespit edilmesi, geleceğe dair öngörülerde bulunulması, nüfusun sağlık durumunun hangi koşullar altında olduğunun tespit edilmesi, ülkelerin çevre ve yaşam tarzlarına yönelik durumlarının değerlendirilmesi biçiminde sıralanmaktadır (Elola vd., 1995: 1387; Üçdoğruk, 1996: 102; Yeğinboy ve Yeğinboy, 1993: 14). Yaşam göstergeleri; bebek ve anne ölüm hızları, doğurganlık oranları ve doğumdan itibaren beklenen yaşam süresi olarak belirlenmiştir. Bebek ölüm hızı; belirli bir dönem ya da yılda, doğumundan sonraki ilk bir yıl içinde hayatını kaybeden toplam bebek sayısının aynı dönemde ya da yılda meydana gelen toplam canlı doğum sayısına oranı olarak ifade edilmektedir (OECD, 2011: 36). Bebek ölüm hızı göstergesi, ülkelerin sunduğu sağlık hizmetleri arasındaki farklılıkların yanısıra hanehalklarının ekonomik güçlerinin ne olduğu, bebeklerin beklenen ağırlıklarının altında doğup doğmadıkları, doğum öncesi bakımın ve ana sağlığı hizmetlerinin yeterli olup olmadığı ve hamilelerin yeterli beslenip beslenmediği gibi unsurların birarada değerlendirilmesini de sağlamaktadır (Kısa vd., 2007: 694). Anne ölüm hızı, belirli bir dönemde, gebeliğe, doğuma ya da loğusalığa bağlı nedenlerle meydana gelen ve anne sağlık programlarının (koruyucu sağlık hizmetlerinin) etkinliğinin ölçümünde kullanılan bir göstergedir (Ünalan, 2003: 101). Doğurganlık oranı, belirli bir dönemde bir kadının doğurganlık dönemi boyunca farklı yaş grupları için tahmin edilen göstergedir. Aşırı doğurganlığın var olduğu durumlarda kadın ve çocuk sağlığının olumsuz etkileneceği ileri sürülmektedir. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

62 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz Yapılan araştırmalara göre aile içerisinde çocuk sayısı arttıkça ve doğum aralığı azaldıkça anne, bebek ve çocuk ölümleri de artış içerisine girmektedir. Ayrıca, beslenme ve yaşam koşulları kötüleşen çocukların zekâ gelişimlerinin de gerilediği ileri sürülmektedir (Kalkınma Bakanlığı, 2001:9). Doğumdan itibaren beklenen yaşam süresi göstergesi, yeni doğmuş bir bireyin hayat boyunca belirli dönemdeki yaşına özel ölüm hızlarına maruz kalması durumunda yaşaması beklenen ortalama yıl sayısını ifade etmektedir. Ölümlülük ve yaşam kalitesi açısından ülkeler arası karşılaştırmalarda yararlanılan ilgili gösterge, aynı zamanda, beşeri kalkınma endeksinin ölçülmesinde kullanılmaktadır (Altay, 2005: 29; Ünalan, 2003: 31). Tablo 4: Ülkelerin YaĢam Göstergeleri ( ) ÜLKELER Bebek Ölüm Hızı* Anne Ölüm Hızı** Doğurganlık Oranı*** Doğumdan Ġtibaren Beklenen YaĢam Süresi ABD ,1 2,1 2, BREZİLYA ,5 2,4 2,1 1, ENDONEZYA ,7 2,5 2,3 2, ALMANYA ,3 1,4 1,3 1, ARJANTİN ,8 2,5 2,3 2, FRANSA ,7 1,9 1, G.KORE ,7 1,5 1,1 1, PORTEKİZ ,4 1,6 1,4 1, MEKSİKA ,9 2,6 2,5 2, TÜRKİYE ,7 2,4 2,2 2, YUNANİSTAN ,3 1,3 1,3 1, DANİMARKA ,8 1,8 1,8 1, FİNLANDİYA ,8 1,7 1,8 1, İNGİLTERE ,7 1,6 1,8 1, İSPANYA ,2 1,2 1,4 1, İTALYA ,2 1,3 1,3 1, NORVEÇ ,9 1,9 1, UKRAYNA ,4 1,1 1,2 1, Y.ZELANDA , KÜBA ,6 1,6 1,6 1, Ortalama 14,7 11,7 9, ,88 1,82 1, ,4 76,7 78 Dünya ,6 3 2, Kaynak: WB, 2007b: 335; WB, 2002: 235; WB, 1996: 215; WB, DATA: HEALTH; WHO, 2012: 52-61; WHO, 2008: 36-45; WHO, 2007: 30 ve 76-85; WHO, 2001: Not: *: Her doğumda, bir yaşına gelmeden ölen bebek sayısı, **: Gebelikte her annede ölüm sayısı, ***: Her kadın başına bebek sayısı. Tablo 4 değerlendirildiğinde; dönemler itibarıyla farklılıklar olmasına karşılık ele alınan ülke sağlık sistemleri açısından bebek ölüm hızı azalma eğilimi içerisindedir yılından 2011 yılına kadar geçen dönemde, genel ortalamaların altında bebek ölüm hızına sahip ülkeler sırasıyla; Almanya, Fransa ve G.Kore (Refah Yönelimli Tip), Kapsayıcı Tip Sağlık Sisteminin geçerli olduğu ülkeler (Ukrayna hariç) ve Küba (Sosyalist Tip) olmuştur. Bebek ölüm hızında olduğu gibi 58 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

63 A.K. ÇELEBİ, S. CURA anne ölüm hızı sıralaması açısından da sağlık sistemlerinin etkinlik dağılımı benzer biçimde gerçekleşmekle birlikte en çarpıcı örnek, Endonezya dır (Serbest Piyasa Tipi). Yüksek oranlı nüfus etkisinin yanında ülke sağlık ve yaşam koşullarının elverişsiz olduğu, yüksek anne ölüm hızı rakamından (gebelikte her anne için 1995 yılında 420 ve 2011 yılında 220) anlaşılmaktadır yılından sonra anne ölüm hızına göre ABD, Küba ve Ukrayna sağlık sistemlerinin iyi sonuçlar vermediği görülmektedir. Ülkelerdeki yaşam koşullarının değişmesi, yaşlı nüfusun artış içerisinde olmasına ve doğurganlık oranlarının azalmasına yol açmaktadır. Aşırı doğurganlığın azalması, anne ve çocuk sağlığının olumsuz etkilenmesini engelleyebilir bir durum olarak değerlendirilmektedir. Ancak geleceğe dönük projeksiyonlar çerçevesinde doğurganlık oranı ve dolayısıyla nüfusu azalan ve yaşlanan ülkelerin nüfus ve sağlık stratejilerini yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini gösteren bir durumun varlığı ortaya çıkmaktadır. Bu bakış açısı doğrultusunda, yaşlanan nüfusla birlikte doğurganlık oranlarında düşme eğiliminin olduğu görülmektedir. Doğumdan itibaren beklenen yaşam süresine göre Kapsayıcı ve Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemlerine sahip ülkeler etkin konumda bulunmaktadır Ekonomik Göstergeler Açısından Ülkelerin Değerlendirilmesi Bireylerin sağlık düzeylerinin yükselmesinde ve yaşam koşullarının iyileşmesinde ekonomik göstergeler önemli bir yer tutmaktadır (Yeğinboy ve Yeğinboy, 1993: 18). Bu kapsamda, kişi başına düşen GSYİH ve GSYİH büyüme hızı göstergeleri seçilmiştir. Ayrıca, ekonomik etkinlik düzeyinin ne kadarının sağlığa yansıdığının ortaya konulması ve sağlık hizmetlerinin kalitesindeki artışla refah düzeyi artışı arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarması amacıyla toplam sağlık harcamalarının GSYİH ye oranı ve kişi başına düşen toplam sağlık harcamaları göstergeleri seçilmiştir. Ülkeler açısından seçilen ekonomik göstergelerin birarada olduğu Tablo 5 e göre kişi başına düşen GSYİH açısından en etkin durumda olan ülkeler dönem boyunca genel ortalamanın üstünde kalan Norveç ve daha sonra gelen Danimarka, ABD ve Finlandiya dır. İlgili gösterge açısından en zayıf durumda olan ülkeler 2011 yılı sonu itibarıyla dolar ile Endonezya ve dolar ile Ukrayna dır dönemi içerisinde, özellikle 1990 lı yıllar ile 2000 li yılların başlarında yaşanan ekonomik krizler nedeniyle dalgalanmalar göstermesine rağmen Türkiye de kişi başına düşen GSYİH dünya ortalamasının da üzerine çıkarak dolara ulaşmıştır. Ancak sıralama anlamında genel ortalamanın altında kalmasından ötürü bu durum düşük bir düzey olarak değerlendirilmektedir. GSYİH büyüme hızı açısından Türkiye, Arjantin, Brezilya, Endonezya ve Meksika 2011 yılına kadar hızlı bir ivme elde etmiştir. ABD ve Avrupa Bölgesi nde 2008 yılının ikinci yarısından itibaren yaşanmaya başlanan ve 2009 yılında da çoğunlukla gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkileyen küresel kriz, gerek kişi başına düşen GSYİH yi gerekse de GSYİH büyüme hızını olumsuz etkilemiştir. Kişi başına düşen GSYİH açısından ortalamaların üstünde yer alan diğer ülkelerde, GSYİH deki geniş çaplı ekonomik ve sosyal daralmalar 2009 yılında yaşanmıştır yılı sonu itibarıyla Portekiz ve Yunanistan dışındaki ilgili ülkelerde düşük oranlarda toparlanmaların gerçekleştiğini ifade etmek mümkündür yılları arasında gerçekleştirilen toplam sağlık harcamalarının GSYİH ye oranı açısından ülkeler incelendiğinde, kişi başına düşen GSYİH deki Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

64 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz sıralamaya ve demografik göstergelerdeki etkinlik dağılımına benzer bir biçimde aynı ülkelerin sağlık harcamalarına ayırdıkları paylar bir önceki dönemlere göre artış içerisinde olmuştur. Söz konusu gerçekleşmenin tek istisnası ABD nin (Serbest Piyasa Tipi) 2010 yılı itibarıyla sağlığa %17,9 luk oranla en fazla pay ayırmasına karşılık bebek ve anne ölüm hızı ortalamalara yaklaşmıştır. Türkiye nin sağlığa ayırdığı payın (kamu ve özel harcamalar birarada) GSYİH ye oranı 1995 yılı itibarıyla %3 iken 2010 yılı sonu itibarıyla %7 ye yükselmiştir. Benzer bir durum Arjantin de ve Meksika da gerçekleşmiştir. Özellikle nüfus dağılımı içerisinde yaşlı nüfusun payının arttığı ülkelerde (Almanya, Fransa ve Yunanistan gibi), 2010 yılı sonu itibarıyla ortalamaların üstünde gerçekleşen oranlar (%10 ila 12 arası) mevcuttur. Küba da (Sosyalist Tip), sağlık harcamalarının GSYİH ye oranı, 1995 yılı itibarıyla %5,7 iken 2010 yılı sonuna gelindiğinde %10,6 ya yükselmiştir. Böylece Küba, ilgili gösterge açısından sıçrama yapan ülkedir. Kişi başına düşen toplam sağlık harcaması açısından; Kapsayıcı Tip Sağlık Sistemi uygulayan ülkeler (Danimarka, Norveç ve Finlandiya), Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemine dahil olan ülkeler (Almanya ve Fransa) ile ABD (Serbest Piyasa Tipi) en etkin konumda bulunmaktadır. Kişi başına düşen sağlık harcamaları açısından ortalamanın üstünde yer alan ülkelerde toplam sağlık harcamalarının GSYİH ye oranı genellikle %10 ların üzerinde gerçekleşmiştir. En zayıf olan ülke ise 2010 yılı sonu itibarıyla 77 dolarlık kişi başı harcama düzeyine sahip olan Endonezya (Serbest Piyasa Tipi) olmuştur. Genel olarak toplam sağlık harcamalarında ve kişi başına düşen sağlık harcamalarında dönem başından dönem sonuna kadar geçen sürede istikrarlı bir biçimde artış eğiliminin olduğu gözlemlenmiştir. Tablo 5: SeçilmiĢ Ekonomik Göstergeler Açısından Ülkeler ( ) ÜLKELER KiĢi BaĢına DüĢen GSYĠH (Cari Fiyatlarla, ABD doları) GSYĠH Büyüme Hızı (Yıllık ABD doları Bazında %) Toplam Sağlık Harcamalarının GSYĠH'ye Oranı* (%) KiĢi BaĢına DüĢen Toplam Sağlık Harcaması* (Cari Fiyatlarla, ABD doları) ABD ,5 4,2 3,1 1,7 13,6 13,4 14,7 17, BREZİLYA ,4 4,3 3,2 2,7 6,7 7,2 8, ENDONEZYA ,4 4,9 5,7 6,5 1,8 2 2,1 2, ALMANYA ,7 3,1 0,7 3 10,1 10,3 10,7 11, ARJANTİN ,8-0,8 9,2 8,9 8,3 9 8,5 8, FRANSA ,7 1,8 1,7 10,4 10,1 11,1 11, G.KORE ,2 8,5 4 3,6 3,9 4,8 5,7 6, PORTEKİZ ,3 3,9 0,8-1,7 7,8 8,8 10, MEKSİKA ,2 6,6 3,2 3,9 5,1 5,1 5,9 6, TÜRKİYE ,9 6,8 8,4 8, YUNANİSTAN ,1 4,5 2,3-7,1 8,6 7,9 9,6 10, DANİMARKA ,1 3,5 2,4 1,1 8,1 8,3 9,5 11, FİNLANDİYA ,3 2,9 2,7 7,9 7,2 8, İNGİLTERE ,1 4,5 2,1 0,8 6,8 7 8,3 9, Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

65 A.K. ÇELEBİ, S. CURA İSPANYA ,8 5 3,6 0,4 7,4 7,2 8,3 9, İTALYA ,9 3,7 0,9 0,4 7,3 8,1 8,6 9, NORVEÇ ,2 3,3 2,6 1,4 9,1 8,4 9,1 9, UKRAYNA ,9 2,7 5,2 6,7 5,6 6,9 7, Y.ZELANDA ,3 2,6 3,3 0,2 7,2 7,7 8,9 10, KÜBA a 2,5 5,9 11,2 2,1 b 5,7 6,7 9,3 10, Ortalama Dünya , Kaynak: WB, DATA: ECONOMIC POLICY&EXTERNAL DEBT: GDP&GDP Growth; WB, DATA: HEALTH: Health Expenditure. Not: *Aile Planlaması Faaliyet, Beslenme Faaliyet, Koruyucu ve Tedavi Edici Sağlık Hizmet ile Tıbbi Acil Yardım halinde gerçekleştirilen harcamaları içermektedir. a: 2008 yılı itibarıyla, b: 2010 yılı itibarıyla. Ele alınan göstergeler değerlendirildiğinde, toplam sağlık harcamalarının GSYİH ye oranı ile anne ve bebek ölüm hızı ile doğumdan itibaren beklenen yaşam süresi arasında etkileşimin olduğu ortaya çıkmaktadır. Etkinlik göstergelerinin birbirleri arasındaki etkileşiminin ortaya konulması amacıyla döneminde, kişi başına düşen GSYİH, gerçekleşen toplam sağlık harcamalarının GSYİH ye oranı, kişi başına düşen toplam sağlık harcamaları, anne ve bebek ölüm hızı ile doğumdan itibaren beklenen yaşam süreleri göstergelerinin ortalamalarından elde edilmiş veriler ışığında Grafikler hazırlanmıştır. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

66 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz Grafikler göstermektedir ki; seçilen ülkelerdeki dönem ortalamaları itibarıyla toplam sağlık harcamalarının GSYİH ye oranı artıkça, diğer etkinlik göstergelerinde de istisnalar hariç genel itibarıyla olumlu yönde değişimin olduğu bir eğilim gerçekleşmiştir. Bu durum, ülkelerdeki sağlık sistemleri içerisinde sunulan sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesinde sağlık harcamalarının gerek sağlık koşullarının gerekse de yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır Sağlık Ġnsan Gücü ve Hastane Göstergeleri Açısından Ülkelerin Değerlendirilmesi Bir ülke sağlık sisteminin tam ve yeterli düzeyde sağlık hizmetlerini yerine getirmesi, mali imkânların yanında sağlık sektöründe çalışan işgücü göstergeleri ve altyapı unsuru olarak değerlendirilen hastane göstergelerine de bağlı olmaktadır. Ülkelerin sağlık insan gücü ve hastane göstergelerinin birarada değerlendirildiği Tablo 6 oluşturulmuştur ve yıllarını içeren dönem ortalamalarıyla elde edilen ve ortak karşılaştırma yapabilmek amacıyla toplam sağlık insan gücü sayısının; doktor, ebe, hemşire ve eczacılardan oluşan bir dağılımı değerlendirilmiştir. Toplam sağlık insan gücü sayıları ve her kişiye düşen sağlık insan gücü sayısı itibarıyla Endonezya ve Türkiye etkinlikten uzak ülkeler konumundadır. Her iki gösterge açısından en iyi durumda olan ülkelerin başında sağlık insan gücü sayısı açısından ABD (Serbest Piyasa Tipi) ve her kişiye düşen sağlık insan gücü sayısı açısından ise ortalaması 270 olan Yeni Zelanda (Kapsayıcı Tip) gelmektedir. Her kişiye düşen doktor sayısı açısından en zayıf durumdaki ülke, üç doktor ile Endonezya, en iyi durumdaki ülke ise 64 doktor ile Küba (Sosyalist Tip) olmuştur. 62 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

67 A.K. ÇELEBİ, S. CURA Sağlık hizmetlerinin sunulmasında etkinlik göstergesi olarak hastane yatak sayısı açısından durum değerlendirildiğinde en etkin durumda olan 123 yatak kapasitesi ile Güney Kore dir. Daha sonra gerek demografik gerekse de ekonomik göstergeler açısından etkinlik gücü düşük olan Ukrayna (84 yatak) ve 82 yatak kapasitesi ile Almanya diğer iki ülkeyi takip etmektedir. Türkiye, dönem ortalaması 24 olarak gerçekleşen ve genel ortalamanın çok altında yer alan bir ülke konumunda bulunmaktadır. En zayıf durumda bulunan ülke, 6 yatak kapasitesi ile Endonezya dır. Tablo 6: SeçilmiĢ Sağlık Ġnsan Gücü ve Hastane Göstergeleri Açısından Ülkeler ( ) Toplam Sağlık ÜLKELER Ġnsan Gücü Sayısı* Her KiĢiye DüĢen Sağlık Ġnsan Gücü Sayısı Her KiĢiye DüĢen Doktor Sayısı Her KiĢiye DüĢen Hastane Yatak Sayısı ABD BREZİLYA ENDONEZYA ALMANYA ARJANTİN FRANSA G.KORE PORTEKİZ MEKSİKA TÜRKİYE YUNANİSTAN DANİMARKA FİNLANDİYA İNGİLTERE İSPANYA İTALYA NORVEÇ UKRAYNA Y.ZELANDA KÜBA ORTALAMA Kaynak: WHO, 2012: ; WHO, 2011: ; WHO, 2008: Not: * Doktor, Ebe, Hemşire ve Eczacı sayılarını içermektedir. Sağlık sistemlerinin genel özellikleri dikkate alındığında, sağlık insan gücü ve hastane göstergeleri açısından etkinlik düzeyi yüksek olan sistemler sırasıyla Kapsayıcı, Refah Yönelimli, Sosyalist ve Serbest Piyasa Tip olarak gerçekleşmektedir. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

68 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz Değerlendirme ve Sonuç Sağlık sistem ve hizmetlerinin demografik, ekonomik, insan gücü ve hastane unsurlarından seçilen etkinlik göstergeleri değerlendirildiğinde, her bir ülkenin ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal bakımdan farklılık içeren yapılarının olduğu görülmektedir. Özellikle ülkeler arasındaki kişi başına düşen gelir farklılıkları gelişmişlik düzeylerinin belirleyici unsurları arasında yer almaktadır. Dolayısıyla gelir düzeyi artışı, ülkelerin yapmakta olduğu toplam sağlık harcama miktarının yükselmesine yol açan etkenlerin (nüfus ve yaşlanma, teknolojik değişim ve tıbbi ilerleme, eğitim seviyesinin ve sağlık bilincinin gelişmesi, kentleşme ve sosyal değer yargılarının değişmesi) başında gelmektedir. Özet olarak günümüzde altyapı, demografik ve ekonomik göstergelerdeki dönüşüm, sağlık sistemlerinin ve bu sistemlerin parçası olan alt sistemlerini (sosyal güvenlik sistemleri, sağlık sunum sistemleri vb.) yaşadığı ya da yaşayacağı mali krizlerin sorumlusu olarak değerlendirilmekte olduklarıdır. Doğurganlık oranlarındaki azalışların ve doğumdan itibaren beklenen yaşam sürelerindeki artışların, gelecek dönemlerde, ele alınan ülkeler açısından başta Avrupa daki ülkeler ve Türkiye dahil diğer ülkelerin sağlık, emeklilik ve eğitim düzeylerini de olumsuz etkileyebileceği öngörülmektedir (Busse vd., 2003: 8). Dolayısıyla göstergeler açısından gözlemlenen iyileşmelerin eğer doğru strateji belirlenmezse, yüksek maliyetlerinin ortaya çıkacağı da tahmin edilmektedir. Bu stratejilerin başında da sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesi için gerçekleştirilen harcamalarda etkinliğin sağlanması gelmektedir. Aksi halde, göstergelere göre etkin durumda olan Kapsayıcı ve Refah Yönelimli Tip Sağlık Sistemlerine sahip ülkeler başta olmak üzere seçilen tüm ülke sağlık sistemlerinin etkinlikten uzaklaşması kaçınılmaz hale gelecektir. Kaynakça Akdur, R. (2006), Sağlık Sektörü: Temel Kavramlar, Türkiye ve Avrupa Birliği nde Durum ve Türkiye nin Birliğe Uyumu, İkinci Baskı, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Araştırma Dizisi Yayını, Yayın No.25, Ankara, Altay, A. (2005), Türkiye de Beşeri Sermayenin Karşılaştırmalı Analizi, TUGİAD Ekonomi Ödülleri Kitapları, Yayın No: 5, İstanbul. Anderson, G. ve Hussey, P.S. (2001), Comparing Health System Performance in OECD Countries, Health Affairs, 20(3), Baily, M.N. ve Garber, A.M. (1998), Health Care Productivity, C. Winston, M.N. Baily ve P.C. Reiss (der.), Brookings Papers on Economic Activitiy Microeconomic: 1997 içinde, Washington: Brookings Institution Press, Belek, İ. (2001), Sosyal Devletin Çöküşü ve Sağlığın Ekonomi Politiği, 2. Baskı, Sorun Yayınları, İstanbul. Bhat, V.N. (2005), Institutional Arrangements and Efficiency of Health Care Delivery Systems, European Journal of Health Economics, 12(3), Busse, R., Wurzburg, G. ve Zappacosta, M. (2003), Shaping the Societal Bill: Past and Future Trends in Education, Pensions and Healthcare Expenditure, Futures, 35(1), Dünya Bankası (1993), World Development Reports 1993: Investing in Health, Oxford University Press, New York. 64 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

69 A.K. ÇELEBİ, S. CURA Elling, R. (1994), Theory and Method for Cross-National Study of Health Systems, International Journal of Health Services, 24(2), Elola, J., Daponte, A. ve Navarro, V. (1995), Health Indicators and the Organization of Health Care Systems in Western Europe, American Journal of Public Health, 85(10), Evang, K. (1960), Health Services, Society and Medicare, Oxford University Press, London. Field, M.G. (1989), Introduction, M.G. Field (der.), Success and Crisis in National Health Systems: A Comparative Approach içinde, New York: Routledge, Getzen, T.E. (2004), Health Economics Fundamentals and Flow of Funds, Second Edition, Wiley International Edition, New York. Groenewegen, P.P. (2007), Doğu Avrupa da Sağlık Reformu, Ç. Keyder, N. Üstündağ, T. Ağartan ve Ç. Yoltar(der.), Avrupa da ve Türkiye de Sağlık Politikaları Reformlar, Sorunlar, Tartışmalar, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Kalkınma Bakanlığı (2001), Nüfus, Demografi Yapısı, Göç Özel İhtisas Komisyon Raporu, Kalkınma Bakanlığı Yayını, Yayın No. ÖİK.572, Ankara. Kılıç, B. ve Bumin, Ç. (1993), Sağlık Sistemleri, Toplum ve Hekim, 8(53), Kısa, A., Younis, M.Z. ve Kısa, S. (2007), A Comparative Analysis of the European Union s and Turkey s Health Status: How Health-Care Services Might Affect Turkey s Accession to the EU, Public Health Reports, 122(5), Klein, R. (1991), Risks and Benefits of Comparative Studies: Notes From Another Share, The Milbank Quarterly, 67(2), Kurtulmuş, S. (1998), Sağlık Ekonomisi ve Hastane Yönetimi, 1. Baskı, Değişim Dinamikleri Yayınları, İstanbul. Lassey, M.L., Lassey, W.R. ve Jink, M. (1997), Health Care Systems Around the World: Characteristics, Issues, Reforms, Pearson, Washington. Mcpake, B. ve Normand, C. (2008), Health Economics: An International Perspective, Second Edition, Routledge, New York. Mechanic, D. ve Rochefort, D.A. (1996), Comparative Medical Systems, Annual Review Sociology, 22, Murray, C.J.L. ve Frenk, J. (2000), A Framework for Assessing the Performance of Health Systems, Bulletin of the World Health Organization, 78(6), Mutlu, A. ve Işık, A.K. (2005), Sağlık Ekonomisine Giriş, 2.Baskı, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa. Odier, N. (2010), The US Health-Care System: A Proposal for Reform, Journal of Medical Marketing, 10(4), OECD (2011), Health at a Glance 2011: OECD Indicators, OECD Publishing, (Erişim Tarihi: 15/12/2011). Roemer, M.I. (1982), Market Failure and Health Care Policy, Journal of Public Health Policy, 3(4), Roemer, M.I. (1989), National Health Systems as Market Interventions, Journal of Public Health Policy, 10(1), Roemer, M.I. (1991), National Health Systems of the World Volume I: The Countries, Oxford University Press, New York. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

70 Etkinlik Göstergeleri Açısından Sağlık Sistemleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz Roemer, M.I. (1993), National Health Systems Throughout the World, Annual Review of Public Health, 14(1), Roemer, M.I. ve Roemer, R. (1990), Global Health, National Development and the Role of Government, American Journal of Public Health, 80(10), Santerne, R.E. ve Neun, S.P. (2010), Health Economics: Theory, Insights and Industry Studies, 5th Edition, South-Western Cengage Learning, Ohio. Sargutan, A.E. (2006), Karşılaştırmalı Sağlık Sistemleri, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara. Schmid, A., Cacace, M., Götze, R. ve Rothgang, H. (2010), Explaining Health Care System Change: Problem Pressure and The Emergence of Hybrid Health Care Systems, Journal of Health Politics, Policy and Law, 35(4), Stevens, F.C.J. ve Van Der Zee, J. (2008), Health System Organization Models (Including Targets and Goals for Health Systems), G. Carin, K. Buse, H.K. Heggenhougen ve S.R. Quah (der.), Health System Policy, Finance and Organization içinde, New York: Academic Press, Terris, M. (1978), The Three World System of Medical Care: Trends and Prospects, American Journal of Public Health, 68(11), Üçdoğruk, Ş. (1996), Türkiye de Sağlık Harcamalarının Ekonometrik Analizi: Eşbütünleşme Testi, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, 7(21), Ünalan, T. (2003), Nüfus ve Kalkınma Göstergeleri: Ulusal ve Uluslararası Uygulamaları, Türkiye Bilimler Akademisi Raporları, Sayı.2, Ankara. Whiteford, L.M. ve Nixon, L.L. (2000), Comparative Health Systems: Emerging Convergences and Globalization, G.L. Albrecht, R. Fitzpatrick ve S.C. Scrimshaw (der.), Handbook of Social Studies in Health and Medicine içinde, London: Sage Publications, World Bank (1996), World Development Reports 1997: The State In A Changing World, The World Bank Publishing, Washington. World Bank (2001), World Development Reports 2002: Building Institutions for Markets, The World Bank Publishing, Washington. World Bank (2002), World Development Reports 2003: Sustainable Development In a Dynamic World Transforming Institutions, Growth and Quality of Life, The World Bank Publishing, Washington. World Bank (2006), World Development Reports 2007: Development and the Next Generation, The World Bank Publishing, Washington. World Bank (2007a), Healthy Development: The World Bank Strategy for Health, Nutrition and Population Results, World Bank Publishing, Washington. World Bank (2007b), World Development Reports 2008: Agriculture for Development, The World Bank Publishing, Washington. World Bank (2011), World Development Reports 2012: Gender Equality and Development, The World Bank Publishing, Washington. World Bank (2013), Data: Health, (Erişim: ) World Bank (2013), Data: Economic Policy & External Debt, (Erişim Tarihi: ) World Health Organization (2000), World Health Report 2000: Health Systems: Improving Performance, The World Health Organization Publishing, Geneva. 66 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

71 A.K. ÇELEBİ, S. CURA World Health Organization (2001), World Health Report 2001: Mental Health: New Understanding, New Hope, World Health Organization Publishing, Geneva. World Health Organization (2007), World Health Statistics 2007, The World Health Organization Publishing, Geneva. World Health Organization (2008), World Health Statistics 2008, The World Health Organization Publishing, Geneva. World Health Organization (2011), World Health Statistics 2011, The World Health Organization Publishing, Geneva. World Health Organization (2012), World Health Statistics 2012, The World Health Organization Publishing, Geneva. Yeğinboy, E.Y. ve Yeğinboy, A.E. (1993), Uluslararası Sağlık Hizmetleri Etkinlik Göstergelerinin Türkiye Açısından İrdelenmesi, Doğruluk Matbaacılık, İzmir. Yıldırım, H.H. ve Yıldırım, T. (2011), Avrupa Birliği Sağlık Politikaları ve Türkiye, 1. Baskı, Sağlık-Sen Yayınları, Yayın No.10, Ankara. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

72 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi Tolga KABAŞ Özet 2002 yılından sonra Türkiye de ortalama aylık hanehalkı gelirinde önemli bir reel artış görülürken Gini katsayısında 0,06 puanlık, hanehalkı yoksulluk oranında ise 7,91 puanlık bir azalma gerçekleşmiştir. Türkiye de büyüme ve gelir dağılımını düzelten politikaların karışımının uygulanması mutlak yoksulluğun daha hızlı azalmasına yol açmaktadır. Makroekonomik istikrarın sağlanması, beşeri sermayenin gelişmesi, bölgesel eşitsizliklerin azaltılması ve etkin bir sosyal yardım sisteminin kurulması gibi politikalar gelir dağılımının düzelmesinde ve yoksulluğun azaltılmasında etkili olmuştur. Türkiye de yoksulluk oranındaki azalmanın devam etmesi için gelir dağılımındaki düzelmenin devam etmesi gerekir. Önümüzdeki yıllarda büyüme sürecinin yoksulluğu daha hızlı azaltması Gini katsayısındaki düşüşe bağlıdır. Büyüme hedefleriyle birlikte gelir dağılımıyla ilgili hedeflerin belirlenmesi ülkenin yoksullukla mücadele performansını arttıracak ve yoksulluğun hızlı bir şekilde azaltılmasını sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Hanehalkı Geliri, Yoksulluk Oranı, Eşitsizlik, En Yoksul %20 Evaluation of Poverty Reduction Performance in Turkey After 2002 Abstract After 2002, the average monthly household income increased significantly in real terms in Turkey, while the Gini coefficient, decreased 0,06 points and poverty household rate decreased 7,91 percentage points. Mix of growth and income distribution policies in Turkey leads to a faster reduction of absolute poverty. Macroeconomic stability, human capital development, the reduction of regional disparities, and the establishment of an effective social assistance system have been Yrd.Doç.Dr., Çukurova Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, tkabas@cu.edu.tr 68 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

73 T. KABAŞ effective in reducing poverty and improving income distribution. The rate of poverty reduction depends on the improvements in income inequality. It depends on the reduction in the Gini coefficient that the growth process will lead to faster reduction in the poverty. With growth targets, determination of income distribution targets in Turkey will improve poverty reduction performance of the country and will cause faster poverty reduction. Key Words: Household Income, Poverty Rate, Inequality, Lowest 20% JEL Classification Code: I32 Giriş Gelişmekte olan ülkelerde kalkınma hedefi olarak büyüme hedefinin belirlenmesi yeterli değildir. Çünkü, gelişmekte olan çoğu ülkede yüksek büyüme oranlarına ulaşılmasına rağmen çok yüksek yoksulluk ve eşitsizlik olduğu görülmektedir. Gelişmekte olan ülkeler tarafından en sık uygulanan strateji yüksek büyüme ve trickle-down stratejisidir. Yüksek büyüme sonucunda gelir arttıkça gelir dağılımının en üst basamaklarında bulunan gruplar daha da zenginleşir. Böylece, gelir dağılımı bozulmaya başlar. Bu süreç belirli bir süre devam ettikten sonra en yoksul kesimler de artan milli gelirden pay almaya başlar. Böylece, gelir dağılımı düzelmeye başlar. Bu tür etkilere trickle-down denilmektedir. Yani, tam olarak Türkçe karşılığı bulunmayan trickle-down (Osmani, 2000) terimi kalkınma sürecindeki ülkelerde artan milli gelirin eninde sonunda yoksul kesimlere de faydası olacağını ifade etmektedir; başka bir ifadeyle bu kavram kalkınma sürecinde artan milli gelirin belirli bir süreden sonra zengin kesimlerden yoksul kesimlere doğru ineceğini anlatmaktadır. Bu yüzden bu stratejiyi uygulayan ülkeler yüksek büyüme hedefleri belirler ve bu hedeflere ulaşılması için büyük çabalar sarf eder. Yoksullukla mücadele görevi ise büyüme hedeflerini gerçekleştiren devletlere bırakılır. Ya da devlet tarafından bir yeniden dağıtım yapılmadan trickle-down mekanizmasıyla yüksek büyümenin yoksulların da yaşam standartlarını yükseltmesi beklenir. Ancak, bu stratejinin başarılı olmadığı görülmüştür. Birincisi, genellikle devletler yeniden dağıtım yapabilecek yeterli bilgiye ve yönetim kapasitesine sahip değildir. İkincisi, yüksek büyüme stratejisinin yol açtığı eşitsizliğin yüksek büyüme oranlarının sürdürülebilmesi için gerekli olduğu düşünülür. Ancak, bu strateji artan bir gelir eşitsizliğine yol açtığı için en yoksul grupların gelirleri azalır ve yoksulluk artar (Stewart ve Streeten, 1976: ). Yoksullukla mücadelede trickle-down stratejisine alternatif olarak kaynakların en yoksul gruplara yeniden dağıtımını içeren yeniden dağıtım politikaları bulunur. Yeniden dağıtım politikalarının uygulanması sonucunda eşitsizliğin azalmasıyla en yoksul grupların göreceli pozisyonlarında daha çabuk yükselme gerçekleşir. Trickle-down stratejisi ile en yoksul grupların gelirlerinin artması ve eşitsizliğin azalması ise on yıllarca sürmektedir. En radikal yeniden dağıtım politikaları arasında yoksullara varlık dağıtımının yapılması bulunur. Örneğin, toprak reformu, eğitim ve sağlık hizmetlerinde yoksul grupların erişiminin arttırılması gibi uygulamalar radikal politikalar arasında yer alır. Daha az radikal yeniden dağıtım politikaları arasında yüksek gelir gruplarına konulan vergilerin arttırılması ve toplanan vergi gelirleriyle daha yoksul gruplara yardım edilmesi bulunur. Böylece, yoksulların tüketimlerinde Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

74 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi geçici bir yükselmeden ziyade sürekli gelirlerinde artış sağlanır. Yeniden dağıtım politikalarının başarılı kabul edilebilmesi için büyüme oranının azalmaması gerekir (Stewart ve Streeten, 1976: ). Büyüme oranlarının yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini azaltması on yıllarca sürer. Fiyat istikrarı ve ekonomik büyüme hedefleriyle birlikte gelir dağılımıyla ilgili ulusal hedeflerin belirlenmesi gerekir. Büyüme hedefleriyle birlikte gelir dağılımıyla ilgili hedeflerin belirlenmesi ülkenin yoksullukla mücadele performansını arttırır ve yoksulluğun hızlı bir şekilde azaltılmasını sağlar. Bu çalışmada yıllarına ait yoksulluk ve gelir dağılımı verileri kullanılarak Türkiye nin yoksullukla mücadele performansı değerlendirilecektir. Ayrıca, çalışmada Türkiye de gelir dağılımının düzelmesinde ve yoksulluğun azaltılmasında etkili olan politikalara yer verilecektir. Çalışmanın sonuç kısmında, Türkiye de büyümenin yanısıra gelir dağılımıyla ilgili hedeflerin olması gerektiğine vurgu yapılacaktır. 1. Yoksulluk ve Gelir Dağılımıyla İlgili Temel Tanımlar ve Kavramlar Gelir yaklaşımı yoksulluğun teşhis edilmesinde ve ölçülmesinde en sık kullanılan yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre yoksulluk, tüketimin veya gelirin yoksulluk sınırının altında olması olarak tanımlanmaktadır. Asgari bir seviyeyi gösteren yoksulluk sınırının altında gelir veya tüketim harcamalarına sahip insanlara yoksul denilmektedir (Laderchi vd., 2003: ). Yoksulluk sınırı iki farklı yöntemle bulunur. Birinci yönteme minimum gıda sepeti denilir ve kişi başı alınması gereken asgari kalori miktarının bulunmasıyla elde edilir. Bulunan bu sınır besin temelli yoksulluk çizgisidir. Bu sınır gıda yoksullarının teşhis edilmesinde ve gıda yoksulluğunun ölçülmesinde kullanılır. Diğer yönteme, temel gereksinimler yaklaşımı denilir ve insanların yaşamlarını devam ettirebilmesi için minimum düzeyde almaları gereken gıda, giyim, barınma, eğitim ve sağlık harcamalarının hesaplanmasıyla bulunur. Gıda ile başlanır ve gıda dışı temel ihtiyaç malzemelerinin tutarları eklenerek yoksulluk (gıda ve gıda dışı) sınırına ulaşılır (Laderchi vd., 2003: 250; Tokatlıoğlu ve Başaran, 2003: 113; Thorbecke, 2005: 9). Gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun ölçülmesinde en sık kullanılan yöntem mutlak yoksulluk yaklaşımıdır. Mutlak yoksulluk yaklaşımında yoksullar hesaplanan yoksulluk sınırlarına göre tanımlanır. Mutlak olarak yoksul olanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz. Sanayileşmiş ülkelerde kullanılan göreli yoksulluk kavramına göre ise yoksulluk; haneler, gelirlerine ya da tüketimlerine göre sıralandığında belirli bir noktanın altında kalanların oranı olarak tanımlanır. Yani, göreli yoksullar temel ihtiyaçlarını mutlak olarak karşılayabilen, ancak toplumun genel refah düzeyinin altında kalan ve topluma sosyal açıdan katılmaları engellenmiş olanları kapsamaktadır. Örneğin, mutlak yoksulluk kavramına göre bir toplumda hiç kimse yoksul olmayabilir. Ancak, gelir dağılımıyla doğrudan ilişkilendirilen göreli yoksulluk kavramına göre toplumda her zaman yoksul olan bir kesim bulunacaktır. Göreli yoksulluğu azaltmanın tek yolu eşitsizliği azaltmaktır (Özcan, 2003: 85; Şenses, 2003: 92; Kakwani, 2001: 3). Yoksulluğu ölçme yöntemleri arasında tek boyut (gelir veya tüketim) ile ölçen göstergeler olduğu gibi bileşik yoksulluk endeksleri de (çok boyutlu, örneğin, insani gelişme ve yoksulluk endeksleri gibi) bulunmaktadır. Gelir/tüketim verileri kullanıldığında yoksullar, geliri (veya tüketimi) yoksulluk sınırının altında kalan 70 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

75 T. KABAŞ insanlar olarak tanımlanır. Yoksulluğu tek boyutlu ölçme yöntemleri arasında en sık kullanılan gösterge FGT (Foster, Greer ve Thorbecke Endeksi) endeksidir. FGT endeksinin ilk durumu (FGT P 0 ) Kafa Sayım Oranı olarak bilinir, gelir veya tüketim temelli yoksulluk sınırının altında kalan kişilerin toplam nüfusa oranını, yani yoksulluk oranını gösterir. FGT endeksinin ikinci durumu (FGT P 1 ) ise Yoksulluk Açığı Endeksini verir. Bu endeks yoksulların gelirinin yoksulluk sınırına olan uzaklığını, yani yoksulluğun derinliğini gösterir. FGT endeksinin üçüncü durumu (FGT P 2 ) ise Yoksulluk Açığının Karesi Endeksi olarak bilinir ve yoksullar arasındaki gelir dağılımına duyarlıdır. Bu gösterge yoksullar arasındaki eşitsizliği ve yoksulluğun şiddetini gösterir (Şenses, 2003: 65-67; Subramanian, 2005: 3-4). Standart yoksulluk literatüründe yoksullar yoksul kalınan süreye göre geçici yoksullar ve kronik yoksullar olmak üzere iki gruba ayrılarak incelenir. Bir insanın geliri bazen standart yoksulluk sınırının üzerine çıkıyor, bazen de altına iniyorsa geçici yoksul olarak kabul edilir. Kronik yoksul olan birinin geliri ise her zaman yoksulluk sınırının altında kalır. Örneğin, bir insanın veya hanenin geliri ancak arada sırada yoksulluk sınırının üzerine çıkıyorsa genellikle yoksulluk sınırının altında kalıyorsa bu insan veya hane kronik yoksul olarak kabul edilir. Kronik yoksulluk yoksul kalınan sürenin uzunluğuyla ilgilidir. Ancak, kronik yoksullar arasında aşırı yoksullar da bulunabilir. Bazı insanlar veya haneler yoksul kalınan süre bakımından kronik yoksul olarak sınıflandırılırken yoksulluğun derinliği göz önünde bulundurulduğunda aşırı yoksul veya ılımlı yoksul olarak kabul edilirler (Osmani, 2009: ). Gelişmekte olan ülkelerde yukarı doğru hareketliliğin fazla olduğu, bu yüzden bu ülkelerde yoksulluğun büyük bir kısmının geçici yoksulluk olduğu, kronik yoksulluğun ise daha az olduğu yapılan ampirik araştırmalarla kanıtlanmıştır. Geçici yoksulluk hanelerin negatif bir şok karşısında tüketimlerinin olumsuz etkilenmesini önleyememelerinden kaynaklanmaktadır. Kronik yoksulluk ise hanelerin varlık düzeylerinin çok düşük olmasından ve bunlardan çok düşük gelir elde etmesinden kaynaklanır (Baulch ve Hoddinott, 2000: 11). Standart yoksulluk literatüründe geçici ve kronik yoksullar özellikleri ve müdahale stratejileri bakımından iki ayrı grupta incelenir. Kronik yoksulluğu inceleyenler yoksulluk tuzaklarına, yoksulluğun sürekliliğine ve yapısal nedenlerine odaklanırken geçici yoksulluğu inceleyenler kırılganlığa, risk ve stokastik şoklara odaklanır (Günther ve Klasen, 2009: 78). Gelir dağılımı eşitsizliği incelenirken ise insanların ne kadar kazandığı (kişisel gelir dağılımı) ile birlikte nasıl kazandığı (fonksiyonel gelir dağılımı) sorularının cevapları önemlidir. Bu iki sorunun cevabı kişisel gelir dağılımı ile fonksiyonel gelir dağılımı ayrımını ifade eder. Fonksiyonel gelir dağılımı farklı üretim faktörlerinin getirileri hakkında bilgi verir. Örneğin, faklı nitelikte olan işgücünün, çeşitli türdeki sermaye araçlarının ve doğal kaynakların getirileri fonksiyonel gelir dağılımını gösterir. Farklı üretim faktörlerinin sahipleri olan insanların üretim faktörlerinden elde ettikleri gelirler ise kişisel gelir dağılımını gösterir (Ray, 1997: 171). Eşitsizlik, yoksulluk ve refah analizinin bir parçasıdır. Çünkü, eşitsizliğin bulunduğu durumlarda, gelir dağılımının en altında bulunanlar yoksulluk içerisinde yaşar ve refah açısından da daha kötü konumda bulunurlar. Bazı yoksulluk endeksleri tanımlarında eşitsizliği içerir. Örneğin, Sen endeksi yoksullar arasında gelir dağılımını gösteren Gini katsayısını içerir ve yoksullar arasında gelir dağılımı bozulduğunda Sen endeksinde bir artış olur. Foster, Greer ve Thorbecke endeksi ise Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

76 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi α=2 iken Yoksulluk Açığının Karesi Endeksi (FGT P2) olarak bilinir ve yoksulluk sınırının altındakilerin gelir dağılımına duyarlıdır. En fazla kullanılan eşitsizlik göstergelerinden bir diğeri ise Gini katsayısıdır. Gini katsayısı genellikle gelir/tüketim verileriyle tahmin edilir. Eğer, gelir tam olarak eşit dağılırsa Gini katsayısı 0 olur, tüm geliri yalnızca bir birey alırsa 1 olur. Gini katsayısı 0 dan 1 e doğru yükseldikçe toplum içerisinde eşitsizlik artar (ADB, 2004: 31-32). Yoksulluk ve eşitsizlik istatistikleri bir ekonominin nasıl yol aldığının anlaşılmasına yardımcı olur. Kimlerin yoksul sayılacağı ve yoksulların bir gösterge altında toplanması işlemlerinin dikkatle yapılması gerekir. Yoksulluk düzeylerindeki değişimler yoksulluk sınırının nasıl saptandığına ve yoksulluğun ölçümünde hangi göstergenin kullanıldığına bağlıdır. Yoksulluk ve eşitsizlik göstergelerinin gelir/tüketim verileriyle hesaplanması araştırmacıların çok daha düşük maliyetlerle daha kesin sonuçlara ulaşabilmelerini sağlar. Çünkü, gelir/tüketim verileri çok düzenli tutulan milli gelir hesaplarından alındığı gibi bu verilerle tahmin edilen yoksulluk göstergeleri parasal olarak daha kesin bir şekilde ölçülmekte ve ifade edilmektedir. Gelir yoksulluğu yerine gelir dışı boyutlarda örneğin, eğitim yoksulluğu ölçüldüğünde düzenli eğitim verilerinin daha zor bulunduğu ve eğitim için yoksulluk sınırlarının daha keyfi belirlendiği görülmektedir. Ayrıca, eğitim yoksulluğu tahmin edildiğinde, bu göstergenin bir sürü yetişkin için yıllarca değişmeden kaldığı görülmektedir. Çünkü, yetişkinlerin çoğunluğu eğitim sistemini terk etmiştir. Refahın gelir dışı boyutlarda (örneğin, eğitim ve sağlık gibi) ölçülmesi için akademisyenler veya araştırmacılar arasında gelir yaklaşımının yerini alacak daha iyi yaklaşımlar yeni yeni gelişmektedir (Subramanian, 2005: 9-10; Thorbecke, 2005: 5; Günther ve Klasen, 2009: 81-93). 2. Türkiye de Hanehalkı Geliri, Yoksulluk Oranı ve Gelir Eşitsizliği Türkiye de 2002 yılından itibaren ortalama aylık hanehalkı gelirlerini, hanehalkı yoksulluk oranlarını, yoksul fert sayılarını ve gelir eşitsizliğini gösteren Gini katsayıları Tablo 1 de görülmektedir. Tablo 1 incelendiğinde, yılları arasında ortalama aylık hanehalkı gelirinde %178 oranında artış olduğu görülmektedir yılı başlangıç yılı olarak kabul edildiğinde yılları arasında gerçekleşen enflasyon oranı yaklaşık olarak %128 dir. Ayrıca, yılları arasında Gini katsayısında 0,06 puanlık, yılları arasında hanehalkı yoksulluk oranında ise 7,91 puanlık, fert yoksulluk oranında ise 8,88 puanlık bir azalma gerçekleşmiştir. Yani, ortalama hanehalkı gelirinde reel bir artış görülürken hanehalkı yoksulluk oranında ve yoksul fert sayılarında önemli bir azalma, gelir dağılımında ise göreceli olarak daha küçük bir düzelme görülmektedir. Tablo 1: Ortalama Aylık Hanehalkı Geliri, Hanehalkı Yoksulluk Oranı ve Gelir Eşitsizliği ( ) Ortalama Aylık Hanehalkı Nominal Geliri (TL) Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

77 T. KABAŞ Enflasyon Oranı (TÜFE ye göre) 29,7 18,4 9,3 7,7 9,7 8,4 10,1 6,5 6,4 10,5 Gini Katsayısı 0,44 0,42 0,40 0,38 0,40 0,39 0,39 0,39 0,38 0,38 Hanehalkı Yoksulluk Oranı (%) 22,45 23,02 20,67 15,42 13,98 13,64 13,52 14, Fert Yoksulluk Oranı (%) 26,96 28,12 25,60 20,50 17,81 17,79 17,11 18, Yoksul Fert Sayısı (Bin Kişi) Kaynak: (TÜİK, 2013) Bu Tablodaki veriler TÜİK in elektronik veri dağıtım sisteminden alınmış ve derlenmiştir. Hanehalkı yoksulluk oranı ve yoksul fert sayılarının saptanmasında gıda ve gıda harici ihtiyaçlara göre belirlenen yoksulluk sınırı kullanılmıştır. TÜİK, 2010 ve 2011 yıllarına ait mutlak yoksulluk verilerini henüz yayınlamamıştır. Türkiye de ortalama aylık hanehalkı geliri artarken hanehalkı yoksulluk oranının azaldığı Şekil 1 den de görülmektedir yılında hanehalkı yoksulluk oranı %22,45 den, 2009 yılında %14,54 e gerilemiştir. Yani, ortalama aylık hanehalkı geliri artarken hanehalkı yoksulluk oranında 7,91 puanlık bir düşüş görülmektedir. Mutlak yoksulluktaki hızlı azalmaya rağmen mutlak yoksulluk oranı hâlâ yüksektir yılları arasında hanehalkı yoksulluk oranı yılda ortalama 1,13 puan azalmıştır. Yukarıdaki Tablodan fert yoksulluk oranını incelediğimizde, bu oranının 2002 yılında %26,96 dan, 2009 yılında %18,08 e gerilediğini görmekteyiz yılından sonra fert yoksulluk oranında 8,88 puanlık bir düşüş görülmektedir yılları arasında fert yoksulluk oranı yılda ortalama 1,27 puan azalmıştır. Şekil 1: Ortalama Aylık Hanehalkı Geliri ve Hanehalkı Yoksulluk Oranı ( ) Hanehalkı Yoksulluk Oranı (%) Ortalama Aylık Hanehalkı Geliri hyo Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

78 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi Türkiye de ortalama aylık hanehalkı geliri artarken yoksul fert sayılarının azaldığı Şekil 2 den görülmektedir yılında yoksul fert sayısı den, 2009 yılında e gerilemiştir. Yani, ortalama aylık hanehalkı geliri artarken yoksul fert sayısında lik bir düşüş görülmektedir yılları arasında yoksul fert sayısı yılda ortalama kişi azalmıştır. Şekil 2: Ortalama Aylık Hanehalkı Geliri ve Yoksul Fert Sayıları ( ) Yoksul Fert Sayısı (Bin Kişi) Ortalama Aylık Hanehalkı Geliri YOKSULFERT Ayrıca, Tablo 1 de, Türkiye de ortalama aylık hanehalkı geliri artarken Gini katsayısının azaldığı da görülmektedir yılında Gini katsayısı 0,44 den, 2011 yılında 0,38 e gerilemiştir. Yani, ortalama aylık hanehalkı geliri artarken Gini katsayısında 0,06 puanlık bir düşüş görülmektedir. Gelir dağılımındaki bu düzelmeye rağmen Türkiye de gelir eşitsizliği hâlâ yüksektir yılları arasında Gini katsayısındaki 0,06 puanlık iyileşme 5. %20 nin (en zengin) gelir payının mutlak olarak 4,9 puan azalmasından buna karşılık diğer %20 lik gelir dilimlerinin paylarındaki küçük artışlardan (toplam 4,9 puan) kaynaklanmaktadır. 4. %20 nin gelir payında 1,1 puan, 3. %20 nin gelir payında 1,5 puan, 2. %20 nin gelir payında 1,2 puan, 1. %20 nin (en yoksul) gelir payında ise 1,1 puanlık artış gerçekleşmiştir. Yoksulluktaki hızlı azalma iki etki sonucunda gerçekleşmiştir. Yoksulluğun hızla azalmasına yol açan ilk etki, ortalama hanehalkı gelirindeki artıştan kaynaklanan büyüme etkisidir. İkinci olumlu etki ise gelir dağılımının iyileşmesinden kaynaklanmıştır yılları arasında Türkiye de gelir dağılımındaki düzelmenin daha iyi görülebilmesi için Şekil 3 de 2002 ve 2011 yıllarına ait Lorenz eğrilerinin grafikleri bulunmaktadır. Şekilden görüldüğü gibi 2011 yılına ait Lorenz eğrisi her noktada bir kesişme olmadan 2002 yılına ait Lorenz eğrisinden daha yukarıda bulunmaktadır. Yani, Türkiye de Lorenz eğrisi her noktada yukarıya doğru kaymıştır. Bu yüzden aşağıdaki Şekilde de görüldüğü gibi 2011 yılına ait gelir dağılımı 2002 yılındaki 74 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

79 T. KABAŞ gelir dağılımından daha iyidir. Türkiye de ortalama hanehalkı geliri artarken gelir dağılımı eşitsizliği de azalmaktadır. Şekil 3: 2002 ve 2011 Yıllarına Ait Lorenz Eğrileri Birikimli Gelir (%) Birikimli Nüfus (%) L2002 L2011 Türkiye de mutlak yoksulluk oranlarının (gıda ve gıda dışı ihtiyaçlara göre) yüksek olmasının iki nedeni vardır: Birincisi, Türkiye nin ortalama hanehalkı geliri çok yüksek değildir. İkincisi, Türkiye de gelir dağılımı bozuktur yılından sonra gerçekleşen gelir dağılımındaki düzelmenin devam etmesi yoksullukla mücadele açısından büyük önem taşımaktadır yılından sonra Türkiye de büyümeyi hedefleyen politikalar ile birlikte gelir dağılımının düzelmesini sağlayan politikalar da uygulanmaktadır. Türkiye de hanehalkı geliri yükselirken mutlak yoksulluk azalmaktadır. Ancak, Türkiye nin yüksek olan gelir eşitsizliğini düzeltebilmesi ve mutlak yoksulluğunu daha hızlı azaltabilmesi için büyüme hedeflerinin yanısıra gelir dağılımıyla ilgili hedeflerin belirlenmesi gerekir. Bunun için bu çalışmada en yoksul grupların bulunduğu %20 nin gelir payının (yıllık büyüme hedefleriyle birlikte) hedeflenmesi önerilmektedir. Gelir dağılımının daha eşit olduğu durumlarda büyüme yoksulluğun azalmasında daha etkili olur. Gelir dağılımındaki yüksek eşitsizlikler ise yoksullukla mücadeleyi olumsuz etkilemektedir. Çünkü, gelir dağılımının düzeldiği durumlarda görülen büyümenin yapısı ve kalitesi daha iyidir ve gelir dağılımının bozulduğu duruma göre mutlak yoksulluğu daha çok azaltmaktadır. Cord vd. (2004) nin yaptığı ampirik çalışmanın sonuçları ve Kakwani (2000) nin hesapladığı Eşitsizlik-Büyüme Değiş- Tokuş Endeksi (Inequality-Growth Trade-Off Index) bu iddiayı desteklemektedir. Türkiye de büyüme ve gelir dağılımını düzelten politikaların karışımının uygulanması mutlak yoksulluğun daha hızlı azalmasına yol açmaktadır. Örneğin, G. Kore bunu başarabilen ülkeler arasındadır ve yoksullukla mücadelede büyük başarı kazanmıştır (Kakwani, 2000: 79-81; Cord vd., 2004: 19-21). Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

80 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi 3. Türkiye de En Yoksul %20 nin Hane Geliri ve Yoksulluk Açığı Türkiye de fert yoksulluk oranının %20 nin altında olduğu yani, gelir dağılımının en altında bulunan %20 nin neredeyse tamamının yoksulluk sınırının altında yaşadığı görülmektedir. En yoksul %20 nin elde ettiği gelirin yoksulluk düzeyinin büyük bir kısmını açıkladığı bilinmektedir. En önemlisi Türkiye de en yoksul %20 yoksulluğa karşı en riskli ve kırılgan grupları kapsamaktadır. Bu gruplar arasında özürlüler, yoksul çocuklar, okur-yazar olmayanlar, okur-yazar olup diploması olmayanlar, ilköğretim mezunları, ücretsiz aile işçileri, yevmiyeli çalışanlar gibi gruplar bulunmaktadır. Bu sebeplerden dolayı adalet (eşitlik) kavramı açısından önemli olan en yoksul %20 nin ortalama aylık hane geliri, gelir payı ve yoksulluk açığı Tablo 2 de TÜİK verileri kullanılarak incelenmektedir. Tablo 2: En Yoksul %20 nin Hane Geliri ve Yoksulluk Açığı En Yoksul %20 nin Gelir Payı (%) En Yoksul %20 nin Ortalama Aylık Hanehalkı Geliri (TL) (y) Dört Kişilik Bir Hanenin Yoksulluk Sınırı (TL) (z) En Yoksul %20 nin Ortalama Yoksulluk Açığı (TL) (z-y) 5, ,1 5,8 6,4 6,4 6,2 6,5 6, En Zengin %20/En Yoksul %20 Oranı 9,45 8,05 7,7 7,28 8,01 7,10 7,08 7,42 6,91 6,95 Kaynak: (TÜİK, 2013). Bu Tablodaki veriler TÜİK in elektronik veri dağıtım sisteminden alınmıştır ve derlenmiştir. Dört kişilik bir hanenin yoksulluk sınırı için gıda ve gıda harici ihtiyaçlara göre belirlenen yoksulluk sınırı kullanılmıştır. Ayrıca, bu Tabloda hanehalkı kullanılabilir gelir dağılımı verileri kullanılmıştır. Tablo 2 de en yoksul %20 nin hane gelir payı, ortalama aylık hanehalkı geliri ve yoksulluk açığı görülmektedir. Tablodan görüldüğü gibi en yoksul %20 lik dilimde yaşayan hanelerin ortalama aylık geliri (cari fiyatlarla) 2002 yılında 193 TL den, 2011 yılında 657 TL ye yükselmiştir. Aynı zamanda, dört kişilik bir hanenin aylık yoksulluk sınırı (cari fiyatlarla) 2002 yılında 310 TL den, 2010 yılında 896 TL ye yükselmiştir. En yoksul %20 lik dilimde bulunan hanelerin ortalama gelirinde %240 lık bir artış gerçekleşmiştir. Bu dönemde en yoksul %20 nin gelir payının 5,4 den, 6,5 e yükseldiği, yani en yoksul %20 nin gelir payında mutlak olarak 1,1 puanlık bir artış olduğu görülmektedir. Bu yıllarda Gini katsayısı 0,44 den 0,38 e 76 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

81 T. KABAŞ inerken en zengin %20/en yoksul %20 oranı 9,45 den 6,95 e gerilemiştir yılından sonra Türkiye de yoksulluğun hızlı bir şekilde azalmasında büyümenin yanısıra gelir dağılımında olan düzelmenin de etkili olduğu görülmektedir. En yoksul %20 lik dilimde bulunan bir hanenin ortalama aylık geliri ile aylık yoksulluk sınırı arasındaki farka ortalama yoksulluk açığı denilmektedir. Ortalama yoksulluk açığı yoksulluk sınırına ulaşabilmeleri için yoksul hanelere ne kadar gelir transferi yapılması gerektiğini göstermektedir (Subramanian, 2005: 3; Mabughi ve Selim, 2006: 195). Türkiye de yoksul hanelerin sosyal yardım sisteminden, belediyelerden, sivil toplum kuruşlarından aldıkları yardımlar ile yoksulluk açıklarını kapattıkları bilinmektedir. Ayrıca, Türkiye de geleneksel aile yapımız halen yaşamaya devam ettiği için aile içerisinde yapılan yardımlar da yoksulluk açıklarının kapatılmasında etkili olmaktadır. Tablo 2 den yılları arasında en yoksul %20 lik dilimde bulunan bir hanenin ortalama yoksulluk açığında artış olduğu görülmektedir. Bu yıllar arasında Türkiye de yoksulluk oranı ve yoksul fertlerin sayısı azalırken yoksulluğun derinliğinin arttığı anlaşılmaktadır. Ancak, bu gösterge yoksullar arasında yoksulluğun nasıl dağıldığını veya kronik/geçici yoksulluğun göreceli olarak büyüklüklerini göstermemektedir. Çünkü, yoksullar arasında yoksulluğun nasıl dağıldığının bilinebilmesi için örneğin, Gini katsayısı gibi bir göstergeye ihtiyacımız vardır. Yoksul insanlar için hesaplanmış bir Gini katsayısının veya yoksullar arasındaki gelir dağılımını göz önünde bulunduran ve daha iyi bir gösterge olan Sen endeksinin tahmin edilmesi yoksulluğun yoksullar arasında nasıl dağıldığını, daha doğrusu şiddetinin anlaşılmasını sağlayacaktır. Türkiye de yoksullar arasında gelir dağılımının ne kadar iyi veya kötü olduğunu gösteren bir gösterge yayınlanmamaktadır. Bu yüzden, Türkiye de yoksul insanlar grubunun nasıl değiştiğinin, kronik ve geçici yoksulluğun göreceli büyüklüklerinin ve kronik yoksullar arasında ne kadar aşağıya veya yukarıya doğru bir hareketliliğin olduğunun araştırılması gerekir Yılından Sonra Türkiye de Gelir Dağılımının Düzelmesinde ve Yoksulluğun Azaltılmasında Etkili Olan Politikalar Türkiye de gelir dağılımının düzelmesinde ve yoksulluğun azaltılmasında etkili olan politikalar aşağıda belirtilen başlıklar altında özetlenmiştir: 4.1. Makroekonomik İstikrar Yoksulluğun azalması için yapılması gereken en önemli politikalardan birisi makroekonomik istikrarın sağlanmasıdır yılından sonra Türkiye de fiyat istikrarı sağlanmış ve enflasyon oranları %10 un altına indirilmiştir. Yüksek enflasyon oranlarının yaşandığı ekonomilerde yoksul insanların reel gelirleri düşmekte ve yoksulluk artmaktadır. Ayrıca, 2002 yılından sonra kamu kesiminde mali disiplin de sağlanmıştır. Bu yüzden faiz oranları hızlı bir şekilde aşağıya çekilebilmiştir. Bütçede faiz harcamalarının payı azalırken sosyal harcamalar (eğitim harcamaları, sağlık harcamaları, sosyal yardımlar, emekli aylıkları gibi) arttırılabilmiştir. Örneğin, Türkiye de ilk defa 2013 yılında genel bütçeden en yüksek pay eğitime ayrılmıştır. Ayrıca, kamu harcamaları daha etkin ve adil bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemde ulusal bankacılık sistemi yeniden yapılandırılarak finansal istikrar sağlanmıştır. Cari işlemler açığı sürdürülebilir düzeyde kontrol altında tutulmuştur. Böylece, ülkede makroekonomik istikrarın sağlanmasıyla kriz ihtimali azalmış, ülkeye olan güven artmış, orta ve uzun vadeli Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

82 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi yabancı sermaye miktarında önemli artışlar da görülmüştür yılından sonra daha istikrarlı bir ekonomik ortam ve hızlı büyüme sonucunda en yoksul grupların gelir paylarının yükseldiği de görülmüştür Beşeri Sermayenin Gelişmesi Türkiye de eğitim ile yoksulluk arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Türkiye de yoksul insanların sahip olduğu beşeri sermaye miktarının arttırılması gelir dağılımının düzelmesine ve yoksulluğun azalmasına yol açmaktadır. Bütçe açıklarının azalmasıyla bütçeden eğitime ve sağlığa ayrılan kaynaklar hızlı bir şekilde arttırılmış, fırsat eşitliğinin gelişmesine katkıda bulunan eğitim ve sağlık reformları yapılmıştır yılından sonra beşeri sermayenin gelişmesini sağlayan politikalardan bazıları şöyledir: Sağlık reformuyla birlikte herkesin sosyal güvenlik kapsamına alınması, orta öğretimin zorunlu hale getirilmesi ve böylece, zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması, öğrencilere ücretsiz ders kitapları ve okul sütü dağıtılması, Fatih projesiyle birlikte öğrencilere tablet bilgisayar dağıtılmaya başlanması, ilköğretim ve ortaöğretimde cinsiyet eşitsizliğinin azaltılması için önlemler alınması (örneğin, haydi kızlar okula kampanyası gibi kampanyalar), meslek okullarının sayısının arttırılması ve eğitim kalitesinin iyileştirilmesi, İŞKUR un öncülüğünde mesleksiz işsizlere yönelik mesleki eğitim ve girişimcilik kurslarının verilmesi, yoksul çocukların eğitimi için yapılan yardımların arttırılması, öğrencilere verilen bursların arttırılması, geri kalmış bölgelerde yeni üniversitelerin açılması gibi Bölgesel Eşitsizliğin Azaltılması Türkiye de Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin diğer bölgelerden geri kaldığı bilinmektedir. Bölgeler arasında olan uçurumlar büyümenin yoksulluğu azaltıcı etkisini azaltmaktadır. Türkiye de bölgesel eşitsizliklerin azaltılması için yapılan uygulamaların bazıları şöyledir: Bölgesel kalkınma ajanslarının (26 bölgede) kurulması, GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi)-DAP (Doğu Anadolu Projesi)-DOKAP (Doğu Karadeniz Projesi)-KOP (Konya Ovası Projesi) gibi o bölgenin kalkınmasını hızlandıracak makro projelerin uygulanması, KÖYDES ve BELDES projeleri ile köylerin-beldelerin altyapısının yapılması, SODES projeleri ile toplumun en dezavantajlı kesimlerine yardımlar yapılması, yeni teşvik sistemiyle birlikte geri kalmış bölgelerde yatırım yapanlara vergi indirimi, sigorta primi indirimi gibi desteklerin verilmesi, kırsal kalkınmaya yönelik proje bazlı hibelerin verilmesi, çiftçilere verilen desteklerin ve eğitimlerin arttırılması, tarım fuarlarının düzenlenmesi, KOBİ lere ve tarımsal işletmelere verilen kredi miktarının arttırılması, miras yoluyla tarım arazilerinin bölünmesinin engellenmesine yönelik çalışmaların (arazi toplulaştırması gibi) yapılması gibi Etkin Bir Sosyal Yardım Sisteminin Kurulması Türkiye de ilk defa yoksullukla mücadele için bir kurumsal ortamın oluşması 1986 yılında Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kurulmasıyla sağlanmıştır yılında ise sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olmayan yoksul insanların sağlık harcamalarının karşılanması için Yeşil Kart uygulaması başlatılmıştır. Bu gibi önlemler gelir dağılımının düzelmesine ve yoksulluğun azalmasına katkıda bulunmuş olsa da son yıllara kadar yoksullukla mücadele için etkin bir kurumsal ortam kurulamamıştır. Türkiye de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasıyla yoksullukla mücadelede daha etkin bir kurumsal ortam sağlanmış ve toplumun en dezavantajlı fertleri (kadınlar, çocuklar, yaşlılar, özürlüler 78 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

83 T. KABAŞ gibi) Bakanlığın koruma şemsiyesi altına alınmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının verdiği hizmetler arasında çocuk hizmetleri (koruyucu aile uygulaması, çocuk yuvası ve yetiştirme yurtları, çocuk, gençlik ve toplum merkezleri), özürlü ve yaşlı hizmetleri (rehabilitasyon merkezleri ve huzurevleri), aile ve toplum hizmetleri, kadının statüsünün gelişmesi için verilen hizmetler (cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetle mücadele gibi) bulunmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kamuoyu tarafından çok iyi bilinen bazı uygulamaları arasında yaşlı ve özürlülere bakım hizmetleri, özürlülere yönelik mesleki eğitim ve istihdam imkânlarının sağlanması (örneğin, özürlü yerleştirme sınavları gibi), eşi vefat etmiş veya aile reisinin cezaevinde olduğu gibi durumlar karşısında kadınlara bağlanan maaşlar veya yapılan yardımlar, şiddete uğramış kadınların korunması için yapılan yardımlar bulunmaktadır. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olarak çalışmaktadır. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün uygulamalarının bazıları şöyledir: Sosyal yardımların daha etkin ve adil dağıtılması için Sosyal Yardım Bilgi Sisteminin (SOYBİS) kurulması ve Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Projesinin başlatılması, yoksul kişilerin sosyal yardımlara (aile, eğitim, sağlık ve özürlü yardımlar) kolay erişiminin sağlanması, yoksul kişilerin istihdamına yönelik proje destek programlarının uygulanması, yoksul kişilere profesyonel iletişim desteği verilmesi, şikayetlerinin ve önerilerinin dinlenmesi amacıyla Alo 144 sosyal yardım hattının kurulması. Sonuç ve Öneriler 2002 yılından sonra Türkiye de ortalama aylık hanehalkı gelirinde önemli bir reel artış görülürken Gini katsayısında 0,06 puanlık, hanehalkı yoksulluk oranında 7,91 puanlık, fert yoksulluk oranında ise 8,88 puanlık bir azalma gerçekleşmiştir. Bu dönemde yoksul fert sayısı 2002 yılında den, 2009 yılında e gerilemiştir. Yani, ortalama aylık hanehalkı geliri artarken yoksul fert sayısında lik bir düşüş görülmektedir yılından sonra en zengin %20/en yoksul %20 oranı 9,45 den 6,95 e gerilemiştir yılından sonra Türkiye de yoksulluğun hızlı bir şekilde azalmasında büyümenin yanısıra gelir dağılımında olan düzelmenin de etkili olduğu görülmektedir. Yoksulluk oranı azaldıkça bu hızın yavaşlayacağı, hatta büyümenin yoksulluğu daha fazla azaltamayacağı bir duruma dönüşebileceği tahmin edilmektedir. Ancak, Türkiye de yoksulluktaki azalmanın hâlâ büyümeye duyarlı olduğu görülmektedir. Türkiye de yoksulluk oranındaki azalmanın devam etmesi için gelir dağılımındaki düzelmenin devam etmesi gerekir. Önümüzdeki yıllarda büyüme sürecinin yoksulluğu daha hızlı azaltması Gini katsayısındaki düşüşe (veya en yoksul %20 nin gelir payının artmasına) bağlıdır yılları arasında en yoksul %20 lik dilimde bulunan hanelerin toplam gelirden aldıkları pay %5,4 den %6,5 e yükselmiştir. Türkiye de ortalama hane geliri yükselirken gelir dağılımında da düzelme vardır, ancak Türkiye de gelir dağılımı eşitsizliği hâlâ yüksektir. Bu yüzden Türkiye de büyüme hedeflerinin yanısıra gelir dağılımıyla ilgili hedefler de olmalıdır yılından sonra görüldüğü gibi Türkiye de büyüme ve gelir dağılımını düzelten politikaların karışımının uygulanması mutlak yoksulluğun daha hızlı azalmasına yol açmaktadır yılından sonra makroekonomik istikrarın sağlanması, beşeri sermayenin gelişmesi, bölgesel eşitsizliklerin azaltılması ve etkin bir sosyal yardım sisteminin kurulması Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

84 2002 Yılından Sonra Türkiye nin Yoksullukla Mücadele Performansının Değerlendirilmesi gibi politikalar gelir dağılımının düzelmesinde ve yoksulluğun azaltılmasında etkili olmuştur. Türkiye de büyüme hedefleriyle birlikte en yoksul %20 nin gelir payı tamamlayıcı bir hedef olarak belirlenebilir. Örneğin, 2011 yılında %6,5 olan en yoksul %20 nin gelir payının %10 a çıkarılmasının büyüme hedefiyle birlikte tamamlayıcı bir hedef olarak izlenmesi önerilebilir. Böylece, en yoksul %20 nin gelir payının %10 a çıkarılmasıyla bu gelir diliminde bulunan bir hanenin ortalama geliri yoksulluk sınırını geçebilir, yani, en yoksul %20 nin yoksulluk açığı kapatılmış olur. Kaynakça Asian Development Bank (2004), Development Indicators Reference Manual, (Erişim Tarihi: Ocak, 2006) Baulch, B. ve Hoddinott, J. (2000), Economic Mobility and Poverty Dynamics in Developing Countries, Journal of Development Studies, 36(6)1-24. Cord, L., Lopez, J.H. ve Page, J. (2004), Pro-Poor Growth and Poverty Reduction, edi. M. Krakowski, Attacking Poverty: What Makes Growth Pro- Poor? Nomos, Günther, I. ve Klasen, S. (2009): Measuring Chronic Non-Income Poverty, edi. T. Addison, D. Hulme, R. Kanbur, Poverty Dynamics: Interdisciplinary Perspectives, Oxford University Press, Kakwani, N. (2000), Growth and Poverty Reduction: An Emprical Analysis, Asian Development Review, 18(2), Kakwani, N. (2001), On Specifying Poverty Lines, Delivered at Asia and Pacific Forum on Poverty, 5-9 Feb. Laderchi, R.C., Saith, R. ve Stewart, F. (2003), Does It Matter that We Do Not Agree on the Definition of Poverty? A Comparison of Four Approaches, Oxford Development Studies, 31(3). Mabughi, N. ve Selim, T. (2006), Poverty as Social Deprivation: A Survey, Review of Social Economy, LXIV(2). Osmani, S.R. (2000), Growth Strategies and Poverty Reduction, Asian Development Review, 18(2), Osmani, S.R. (2009), When Endowments and Opportunities Don t Match: Understanding Chronic Poverty, edi. T. Addison, D. Hulme, R. Kanbur, Poverty Dynamics: Interdisciplinary Perspectives, Oxford University Press, , Özcan, K.M. (2003), Türkiye de Yoksulluğun Ölçülmesi: 2001, Ekonomik Yaklaşım, 14(49). Ray, D. (1997), Development Economics, Princeton University Press. Stewart, F. ve Streeten, P. (1976), New Strategies for Development: Poverty, Income Distribution, and Growth, Oxford Economic Papers, 28(3), Subramanian, S. (2005), Poverty Measurement and Theories of Beneficence, World Institute for Development Economics Research, Research Paper No: 2005/62. Şenses, F. (2003), Küreselleşmenin Öteki Yüzü, İletişim Yayınları, İstanbul, 3. Baskı. 80 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

85 T. KABAŞ Thorbecke, E. (2005), Multi-dimensional Poverty: Conceptual and Measurement Issues, Paper Prepared for the Many Dimensions of Poverty International Conference, UNDP International Poverty Centre, Brasilia. Tokatlıoğlu, İ. ve Başaran, A. (2003), Türkiye de Yoksulluğun Dağılımı, Yapışkanlığı ve Transfer Politikaları, Ekonomik Yaklaşım, 14(49). TÜİK (2013), Elektronik Veri Dağıtım Sistemi (Erişim: Ziyaret Tarihi: Şubat-Mart, Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

86 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Pelin VAROL ĠYĠDOĞAN Özet Çalışmanın amacı Merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri için bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişkinin ampirik olarak araştırılmasıdır. Bu kapsamda analiz yöntemi olarak Zivot-Andrews (1992) birim kök testi, Pesaran vd. (2001) sınır testi ve Toda ve Yamamato (1995) nedensellik analizi kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre; i) Bulgaristan için çift yönlü nedensellik söz konusudur. ii) Letonya için cari işlemler dengesinden bütçe dengesine doğru nedensel bir ilişki geçerlidir. iii) Hırvatistan, Macaristan, Litvanya ve Slovenya için nedensellik bütçe dengesinden cari işlemler dengesine doğru olmaktadır. iv) Örneklemdeki diğer ülkeler için iki değişken arasında nedensel bir ilişki bulunmamaktadır. Anahtar Kelimeler: Merkez ve Doğu Avrupa, Bütçe Dengesi, Cari İşlemler Dengesi, Eşbütünleşme, Nedensellik The Budget Balance and Current Account Balance Relationship in Central and Eastern European Economies: An Econometric Investigation Abstract The aim of this study is to examine the relationship between the budget and the current account balance for Central and Eastern European countries emprically by means of the Zivot-Andrews (1992) unit root test, Pesaran et al. (2001) bounds testing procedure and Toda and Yamamato (1995) causality analysis. The findings of this study are; i) the evidence of the bilateral causality is found for Bulgaria, ii) a causal relationship from current account balance to the budget balance exists for Latvia, iii) the causality runs from the budget balance to the current account Öğr.Gör.Dr., Hacettepe Üniversitesi, Maliye Bölümü, pelinv@hacettepe.edu.tr 82 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

87 P. VAROL ĠYĠDOĞAN balance in Croatia, Hungary, Lithuania and Slovenia, iv) no causal relationship is found for the other sample countries. Key Words: Central and Eastern Europe, Budget Balance, Current Account Balance, Cointegration, Causality JEL Classification Codes: C22, F41, H62 Giriş Bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi makroekonomik istikrarın önemli göstergeleri arasında yer almaktadır. Bu çerçevede maliye politikası neticesinde ortaya çıkan bütçe dengesizliklerinin, özellikle Keynesyen teori çerçevesinde ekonomik yapı üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Tasarruf-yatırım dengesinin bozuk olduğu ekonomilerde, bütçe açıklarının iç borçlanma ile finansmanının faiz oranları üzerinde ortaya çıkardığı yukarı yönlü baskı dışlama etkisi doğurmakta, bunun sonucunda kamu yatırımları özel yatırımların yerini almaktadır. Bunun yanısıra dışa açık bir ekonomide genişletici maliye politikası sonucunda ortaya çıkan bütçe açıkları reel gelir, faiz ve döviz kuru mekanizmaları aracılığıyla cari işlemler açığı da doğurabilmektedir. Diğer taraftan mali denge gibi dış dengenin de önemli ekonomik etkileri bulunmaktadır. Cari işlemler dengesizliklerinin reel döviz kuru ve faiz oranını arttırdığı ve reel sektör üzerinde olumsuz etkiler yarattığı göz önünde bulundurulduğunda, açıkların dış borçlanmayla finansmanının sürdürülemez boyuta ulaştığı ekonomilerde kriz sürecine girilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu kapsamda ekonomik yapı üzerinde önemli etkilere sahip olan ilgili iki değişken arasındaki ilişkinin ortaya konulması, iç ve dış dengesizlikler çerçevesinde makro ekonomi politikalarının şekillendirilmesi açısından gereklidir. Bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişkinin analizi ABD ekonomisi gibi gelişmiş ekonomilerin yanısıra piyasa ekonomisine geçiş sürecini yakın zamanda tecrübe eden ekonomiler için de önem taşımaktadır. Söz konusu bu ekonomiler içerisinde yer alan Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinde planlı bir ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş süreci ile birlikte bütçe açıkları artmıştır. Mali dengedeki bu bozulma, bir taraftan piyasa ekonomisi için gerekli sosyal, kurumsal ve ekonomik alt yapının oluşturulması için artan kamu harcamaları ve vergi düzenlemelerine; diğer taraftan da özellikle geçiş sürecinin ilk dönemlerinde reel GSYİH deki azalış sonucu ortaya çıkan vergi gelirlerindeki düşüşe bağlanabilir (Aristovnik, 2005; Aristovnik, 2006). Mali dengedeki bozulmanın yanısıra geçiş süreci ile birlikte dış ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi cari işlemler açıklarını arttırmıştır. Bunun yanısıra AB ye üyelik süreci ile birlikte dış şoklara karşı daha duyarlı hale gelen söz konusu ekonomilerde 2008 küresel krizi iç ve dış denge üzerinde ciddi etkiler ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede çalışmada, bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişkinin piyasa ekonomisine geçiş ve serbestleşme süreci ile birlikte yüksek bütçe ve cari işlemler açıkları kaydeden 8 Merkez ve Doğu Avrupa ülkesi (Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovenya) için ampirik olarak incelenmesi amaçlanmaktadır. İlgili ilişkinin analizi için ilk olarak zaman serilerinin durağanlık özellikleri Zivot ve Andrews (1992) tarafından geliştirilen ve yapısal kırılmaların dikkate alındığı birim kök testiyle incelenecektir. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

88 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Sonrasında ise değişkenlerin I(0), I(1) veya karşılıklı eşbütünleşik olmalarına bağlı olmaksızın eşbütünleşme analizinin gerçekleştirilmesine olanak veren Pesaran vd. (2001) sınır testi aracılığıyla uzun dönem ilişki araştırılacaktır. Son aşamada ise Toda ve Yamamato (1995) tarafından geliştirilen nedensellik analiziyle, ilgili iki değişken arasındaki ilişki ortaya konulacaktır. Bu doğrultuda, çalışmanın birinci bölümünde bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişkinin teorik temellerinin yanısıra Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerini de kapsayan ilgili ampirik literatüre yer verilecektir. İkinci bölümde veri, yöntem ve ekonometrik bulgular üzerinde durulacaktır. 1. Teori ve Literatür Bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişki gerek teorik gerekse ampirik boyutlarıyla literatürde önemli bir yere sahiptir. İlgili ilişkinin yönü ve niteliğine yönelik geliştirilen iki önemli teorik açıklama bulunmaktadır. Bunlardan ilki olan ikiz açıklar hipotezi, bütçe dengesindeki değişimlerin, cari işlemler dengesi üzerinde aynı yön ve büyüklükte etkilere sahip olduğunu ileri sürmektedir. Keynesyen teoriye dayanan bu ilişki, gelir-harcama modeli ve Mundell Fleming modelleri çerçevesinde açıklanmaktadır. Gelir-harcama modeline göre bütçe açığındaki bir artış çarpan mekanizması aracılığıyla reel geliri arttırmakta, gelirdeki artış ise marjinal ithalat eğilimine bağlı olarak dış ticaret dengesini bozmaktadır. Mundell Fleming modeli ise esnek döviz kuru rejiminin uygulandığı dışa açık küçük bir ekonomide bütçe açıklarındaki artış sürecinin, faiz ve döviz kuru aktarım mekanizmaları aracılığıyla net ihracatta bir düşüşe dolayısıyla cari işlemler açığına yol açacağını ileri sürmektedir. Keynesyen model çerçevesinde getirilen açıklamaların yanısıra; ikiz açıklar ilişkisi Denklem (1) deki gibi tasarruf-yatırım dengesine bağlı olarak da açıklanmaktadır: p p g g ( S I ) S I CA (1) p p ( S I ) özel kesim tasarruf ve yatırımları arasındaki farkı ifade eden özel g g kesim dengesini, S I kamu kesimi tasarruf ve yatırımları arasındaki farkı, diğer bir ifadeyle bütçe dengesini göstermektedir. Eşitliğin sağında yer alan cari işlemler dengesinin tanım olarak özel kesim ve kamu kesimi tasarruf-yatırım dengesinin toplamına eşit olan ulusal tasarruf ve ulusal yatırım farkına dayandığı düşünüldüğünde, özel kesim dengesi değişmez iken bütçe dengesindeki bir bozulmanın cari açık doğurması kaçınılmaz olmaktadır. Diğer taraftan bütçe dengesi ve cari işlemler dengesinin, ikiz açıklar hipotezinin aksine, ilişkili olmadığını ileri süren Ricardocu denklik hipotezi ise bütçe açığı sonucunda gelecekteki vergi yüklerini artıracağının bilincinde olan bireylerin özel tasarruflarını artırmalarına, dolayısıyla da cari işlemler dengesi üzerinde reel bir etkinin ortaya çıkmamasına dayanmaktadır. Söz konusu iki teorik açıklamanın yanısıra mali denge ve dış denge arasındaki ilişki çift yönlü veya Summers (1988) in ileri sürdüğü gibi cari işlemler dengesinden bütçe dengesine doğru olabilmektedir. Bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişkiyi inceleyen ampirik literatür çoğunlukla ABD için konuyu analiz eden çalışmalara dayanmaktadır (Darrat, 1988; Abell, 1990; Enders ve Lee, 1990; Latif-Zaman ve DaCosta, 1990; Bachman, 1992; Rahman ve Mishra, 1992; Rosensweig ve Tallman, 1993; Mohammadi ve Skaggs, 1996; Dibooğlu, 1997) lı yılların sonlarından itibaren 84 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

89 P. VAROL ĠYĠDOĞAN ise mali denge ve dış denge arasındaki ilişki farklı ülkeler için de incelenmekte, örneklemin yanısıra yöntem farklılıkları da ampirik sonuçların değişkenlik göstermesine neden olmaktadır (Anoruo ve Ramchander, 1998; Islam, 1998; Normandin, 1999; Vamvoukas, 1999; Kulkarni ve Erickson, 2001; Hatemi-J ve Shukur, 2002; Leachman ve Francis, 2002; Kouassi vd., 2004; Kim ve Kim, 2006; Bagnai, 2006; Onafowora ve Owoye, 2006; Papadogonas ve Stournaras, 2006; Mukhtar vd., 2007). Son 5 yıl içerisindeki güncel çalışmalar ele alındığında; Beetsma vd. (2008) 14 AB ülkesine uyguladıkları panel veri analizi ile bütçe dengesinin cari işlemler dengesi üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşmaktadır. Diğer taraftan VAR yöntemi kullanan çalışmalardan Kim ve Roubini (2008), bütçe açıklarının cari dengeyi düzeltici etkisini ifade eden ikiz ıraksamanın varlığını ortaya koyarken Grier ve Ye (2009) kısa ve uzun dönemde ilişkinin farklılaştığını, Stournas (2013) ise ikiz açıklar ilişkisinin geçirliliğini göstermektedir. Diğer taraftan Siddiqui (2009) tarafından elde edilen VAR analizi sonuçları cari işlemler dengesinin bütçe dengesinin belirleyicisi olduğunu ileri sürmektedir. Aynı yöndeki sonuçlara nedensellik ve eşbütünleşme yöntemi uygulayarak ulaşan çalışmalar arasında Marinheiro (2008) ve Katırcıoğlu vd. (2009) bulunmaktadır. Benzer bir metodoloji kullanan Baharumshah ve Lau (2009) ile Daly ve Siddiki (2009) ise örneklemlerinde yer alan ülkelerin önemli bir kısmı için ikiz açıklar ilişkisinin geçerli olduğu sonucuna ulaşırken Magazzino (2012), İtalya için çift yönlü nedenselliğin varlığını ortaya koymaktadır. Bu kapsamda ampirik literatüre ilişkin detaylara Tablo 1 de yer verilmektedir. Tablo 1: Ampirik Çalışmalar Literatürü Çalışma Örneklem Metodoloji Sonuç Darrat (1988) ABD (1960Q1-1984Q4) Granger nedensellik BB CA analizi Abell (1990) ABD (1979Q2-1985Q2) VAR BB CA Enders ve Lee ABD (1947Q3-1987Q1) VAR BB CA (1990) Latif-Zaman ve ABD (1971Q1-1983Q3) Granger nedensellik BB CA DaCosta (1990) analizi Bachman (1992) ABD (1974Q1-1988Q4) VAR BB CA Rahman ve ABD ( ) Engle ve Granger BB CA Mishra (1992) eşbütünleşme analizi Rosensweig ve Tallman (1993) ABD (1961Q1-1989Q4) VAR BB CA Mohammadi ve ABD (1973Q1-1991Q4) VAR BB CA Skaggs (1996) Dibooğlu (1997) ABD (1960Q1-1994Q4) VAR BB CA Anoruo ve Ramchander (1998) VAR Hindistan ( ) Endonezya ( ) Kore ( ) Malezya ( ) Filipinler ( ) -Malezya (BB CA) -Örneklemdeki diğer ülkeler (BB CA) Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

90 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Islam (1998) Normandin (1999) Vamvoukas (1999) Kulkarni ve Erickson (2001) Hatemi-J ve Shukur (2002) Leachman ve Francis (2002) Kouassi vd. (2004) Brezilya (1973Q1-1991Q4) ABD, Kanada (1950Q2-1992Q3) Yunanistan ( ) Meksika ( ) Hindistan ( ) Pakistan ( ) ABD (1975Q1-1998Q2) ABD (1948Q1-1973Q4 ve 1974Q1-1992Q2) -Gelişmiş ülkeler: Avustralya, Avusturya, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Yeni Zelanda, İsveç, İngiltere, ABD -Gelişmekte olan ülkeler: Kolombiya, Dominik Cumhuriyeti, Hindistan, İsrail, Kore, Malezya, Singapur, Güney ABD, Tayland, Venezuela ( ) Kore ( ) Kim ve Kim (2006) Bagnai (2006) 22 OECD ülkesi ( ) Onafoworave Nijerya ( ) Owoye (2006) Papadogonas ve Stournaras (2006) Mukhtar vd. (2007) Beetsma vd. (2008) AB-15 ülkeleri ( ) Pakistan (1975Q1-2005Q4) 14 AB ülkesi ( ) Granger nedensellik analizi VAR Johansen eşbütünleşme yöntemi ve Granger nedensellik analizi Granger nedensellik analizi Granger nedensellik analizi Eşbütünleşme ve çoklu eşbütünleşme analizi Johansen eşbütünleşme yöntemi ve Granger nedensellik analizi Modifiye edilmiş Wald testi Eşbütünleşik artık değer ADF testi Johansen eşbütünleşme yöntemi ve Granger nedensellik analizi Johansen eşbütünleşme yöntemi Engle ve Granger eşbütünleşme yöntemi ve Granger nedensellik analizi Panel VAR BB CA BB CA BB CA -Hindistan (BB CA) -Meksika (BB CA) -Pakistan (BB CA) -1.alt dönem(bb CA) -2.alt dönem (BB CA ) 1974Q1-1992Q2 Esnek döviz kurunun uygulandığı ilk alt dönem (BB CA) BB CA ilişkisi gelişmiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha geçerlidir. BB CA BB CA BB CA -AB-15 (BB CA) -Yunanistan (BB CA ) BB CA BB CA 86 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

91 Kim ve Roubini (2008) Marinheiro (2008) Grier ve Ye (2009) Katırcıoğlu vd. (2009) Baharumshah ve Lau (2009) Daly ve Siddiki (2009) P. VAROL ĠYĠDOĞAN ABD (1973Q1-2004Q1) VAR BB CA (ikiz ıraksama) Mısır ( ) Johansen BB CA eşbütünleşme yöntemi ve Granger nedensellik analizi ABD (1948Q1-2005Q1) Global optimizasyon -Uzun dönemde yöntemi ve VAR- (BB CA) GARCH modeli -Kısa dönemde (BB CA) 24 küçük ada ülkesi Granger nedensellik BB CA ( ) analizi Singapur, Kore, Gregory ve Hansen -Endonezya, Kore, Malezya, Tayland, eşbütünleşme Filipinler, Tayland Endonezya, Filipinler, yöntemi ve Granger (BB CA) Japona (1980Q1- nedensellik analizi - Malezya 2006Q4) (BB CA) Avusturya, Avustralya, Belçika, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere, ABD Gregory ve Hansen eşbütünleşme yöntemi 13 örneklem ülkesi (BB CA) Siddiqui (2009) Pakistan ( ) VAR BB CA Magazzino (2012) İtalya ( ) Johansen eşbütünleşme yöntemi ve Granger nedensellik analizi BB CA Stournaras (2013) Yunanistan ( ) VAR BB CA Kaynak: Varol İyidoğan (2011) çalışmasından faydalanılarak hazırlanmıştır. Not: BB CA bütçe dengesinin cari işlemler dengesi üzerindeki etkisini göstermektedir. BB CA cari işlemler dengesinden bütçe dengesine doğru ters yönlü ilişkinin varlığını işaret etmektedir. BB CA çift yönlü nedenselliği, BB CA ise ilgili iki değişken arasında ilişkinin yokluğunu ifade etmektedir. Bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişkinin incelendiği Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerine ilişkin ampirik literatüre Tablo 2 de yer verilmektedir. Herrman ve Jochem (2005) ve Aristovnik (2006) panel veri analizi kullandıkları çalışmalarında ilişkinin bütçe dengesinden cari işlemler dengesine doğru olduğu sonucuna ulaşmaktadır. Diğer taraftan Ganchev (2010) ve Ganchev vd. (2012) çalışmalarının VAR analizi sonuçları ise ilgili ilişkinin ters yönde yani cari işlemler dengesinden bütçe dengesine doğru olduğunu ortaya koymaktadır. Fidrmuch (2003), Afonso ve Rault (2009), Ketenci ve Uz (2010) a göre ise sonuçlar örneklemdeki ülkeler açısından farklılık göstermektedir. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

92 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Tablo 2: Ampirik Çalışmalar Literatürü: Merkez ve Doğu Avrupa Ülkeleri Çalışma Örneklem Metodoloji Sonuç Fidrmuch (2003) Macaristan, Polonya, Slovakya ( ) Johansen eşbütünleşme analizi Macaristan ve Polonya (BB CA) Herrman ve Jochem (2005) Aristovnik (2006) Afonso ve Rault (2009) Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya, Slovenya (1994Q1-2004Q4) Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya, Slovenya ( ) Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya, Slovenya ( ) Panel veri analizi Panel verilere uygulanan modern ekonometrik yöntemler SUR analizi ve panel Granger nedensellik testi Ganchev (2010) Bulgaristan ( ) VAR, Granger nedensellik testi Ketenci ve Uz (2010) Ganchev vd. (2012) Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya, Slovenya (1995Q1-2008Q3) Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya ( ) Sınır testi Panel veri analizi ve VAR analizi BB CA BB CA Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Polonya, Slovakya (BB CA) -Granger nedensellik: (BB CA) -VAR analizi (BB CA) Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Letonya, Slovenya, Slovakya (BB CA) Panel veri analizi: Bulgaristan ve Estonya dışındaki örneklem ülkelerinde ilişkinin yönü pozitiftir. VAR analizi: (BB CA) Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Not: BB CA bütçe dengesinin cari işlemler dengesi üzerindeki etkisini göstermektedir. BB CA cari işlemler dengesinden bütçe dengesine doğru ters yönlü ilişkinin varlığını işaret etmektedir. BB CA çift yönlü nedenselliği, BB CA ise ilgili iki değişken arasında ilişkinin yokluğunu ifade etmektedir. 2. Model ve Ampirik Sonuçlar Bu çalışmada bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişki Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovenya için 88 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

93 P. VAROL ĠYĠDOĞAN bütçe dengesi/gsyih (BB) ve cari işlemler dengesi/gsyih (CA) değişkenleri kullanılarak analiz edilmektedir. Tablo 3 te ampirik analizde kullanılan serilerin elde edildiği kaynak ve kapsadıkları döneme ilişkin bilgilere yer verilmektedir. Tablo 3: Veriye Ġlişkin Özet Tablo Ülkeler Dönem Veri kaynağı Mevsimsel olarak düzeltilen seriler Bulgaristan 1998:1-2009:4 -Bütçe dengesi (IFS) -Cari işlemler dengesi (Bulgarian National Bank Stats) -GSYİH (IFS) Hırvatistan 1997:1-2009:3 -Bütçe dengesi (IFS) -Cari işlemler dengesi (IFS) -GSYİH (IFS) Macaristan 1995:1-2009:4 -Bütçe dengesi (IFS) -Cari işlemler dengesi (Magyar Nemzeti Bank) -GSYİH (Eurostat) Letonya 1999:1-2009:4 -Bütçe dengesi (Lithuania Statistical Office) -Cari işlemler dengesi (Bank of Lithuania) -GSYİH (IFS) Litvanya 1996:1-2009:4 -Bütçe dengesi (IFS) -Cari işlemler dengesi (Bank of Latvia) -GSYİH (IFS) Polonya 1995:1-2009:4 -Bütçe dengesi (The Vienna Institute for International Economic Studies) -Cari işlemler dengesi/gsyih (OECD Economic Outlook) -GSYİH (OECD-Main economic indicators) Romanya 1998:1-2009:4 -Bütçe dengesi (The Vienna Institute for International Economic Studies) -Cari işlemler dengesi (Eurostat) -GSYİH (IFS) Slovenya 2000:1-2009:4 -Bütçe dengesi (Eurostat) -Cari işlemler dengesi (Bank of Slovenia) -GSYİH (The Vienna Institute for BB CA CA BB CA BB BB CA BB BB CA -Her iki seri de mevsimsellik taşımamaktadır. International Economic Studies) Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Not: BB ve CA sırasıyla ampirik analizde kullanılan bütçe dengesi/gsyih ve cari işlemler dengesi/gsyih serilerini göstermektedir. Tabloda 4. sütunda yer verilen seriler mevsimsel etki içermekte olup, Census X12 yöntemiyle düzeltilmiştir. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

94 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Zaman serisi analizlerinde değişkenlerdeki olası yapısal kırılmaların göz ardı edildiği birim kök testleri serilerin durağanlığına ilişkin hatalı sonuçlara yol açabilmektedir. Bu gerekçeyle Zivot ve Andrews (1992) tarafından geliştirilen tek kırılmalı test yönteminde yapısal kırılmalar içsel olarak belirlenmektedir. Zivot ve Andrews birim kök analizinde aşağıda yer alan üç model aracılığıyla durağanlık testi yapılmaktadır: Model A: Model B: Model C: y y DU ( ) d y (2) t t 1 t 1 t j t j t j 1 y y t DT ( ) d y (3) t t 1 1 t j t j t j 1 y y t DU ( ) DT ( ) d y (4) t t 1 1 t 1 t j t j t j 1 Sabitteki kırılmanın t k k DU ve trenddeki kırılmanın DT k t gölge değişkenleriyle temsil edildiği modellerde, TB kırılma zamanı ve t=1,,t tahmin dönemi olmak üzere TB / T dir. (2) de TB<t olması durumunda DU 1, diğer durumlarda ise DUt 0 dır. Model B ye yer verilen (3) te de TB<t ise DT t TB, diğer durumlarda 0 değerini almaktadır. t Piyasa ekonomisine geçiş süreci ve 2008 küresel krizinin örneklem ülkelerinin mali ve dış dengeleri üzerindeki etkileri, durağanlık analizinde gerçekçi sonuçlara ulaşabilmek için olası yapısal kırılmaları göz önünde bulunduran Zivot Andrews test yönteminin kullanılmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede Tablo 4 te yer alan Zivot ve Andrews birim kök analizi sonuçları bütçe dengesinin Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan ve Litvanya da %1, Polonya da ise %5 anlamlılık düzeyinde durağan olduğunu göstermektedir. Letonya da Model A ya, Romanya ve Slovenya da ise her üç modele göre birim kök boş hipotezi serinin ancak birinci farkı alındığında reddedilebilmektedir. Cari işlemler dengesi ele alındığında, serinin birinci derece bütünleşik olduğu Letonya, Polonya ve Romanya haricindeki tüm ülkeler için düzey değerinde birim kökün var olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Model A nın ortaya koyduğu sonuçlar tek başına incelendiğinde, birim kökün varlığının Slovenya için de geçerli olduğu görülmektedir. Durağanlık analizinin yanısıra serilerdeki yapısal değişimin zamanı değerlendirildiğinde, analiz öncesinde de öngörüldüğü gibi sonuçlar genellikle kırılmanın 2008 küresel krizi dönemi ve öncesine denk geldiğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte piyasa ekonomisine geçişe ilişkin uygulanan ekonomi politikalarının etkilerinin, 1990 ların sonu ve 2000 li yılların başında ilgili ülkelerde bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi değişkenlerinde yapısal kırılmaya neden olduğu görülmektedir. t 90 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

95 Tablo 4: Zivot Andrews Birim Kök Testi P. VAROL ĠYĠDOĞAN Düzey değeri Birinci fark Değişken: BB Model A Model B Model C Model A Model B Model C Bulgaristan -9,312* -9,132* -9,617* TB: 2004Q2 TB: 2007Q4 TB: 2004Q2 Hırvatistan -6,697* -6,52* -6,826* TB: 1999Q1 TB: 2000Q4 TB: 2001Q3 Macaristan -6,382* -5,920* -6,568* TB: 2002Q3 TB: 2007Q3 TB: 2006Q2 Letonya -3,854-5,868* -5,808* -11,458* - - TB: 2007Q4 TB: 2007Q4 TB: 2007Q3 Litvanya -8,473* -9,367* -9,639* TB: 2007Q4 TB: 2007Q4 TB: 2007Q2 Polonya -4,873** -4,689** -5,296** TB: 2005Q1 TB: 2003Q1 TB: 2001Q3 Romanya -1,395-2,562-2,545-8,418* -8,772* -9,158* TB: 2003Q1 TB: 2006Q3 TB: 2006Q1 Slovenya -0,795-3,107-4,537-6,407* -7,472* -7,463* TB: 2003Q1 TB: 2008Q2 TB: 2008Q2 Değişken: CA Bulgaristan -5,969* -5,842* -7,285* TB: 2005Q4 TB: 2008Q1 TB: 2006Q4 Hırvatistan -5,764* -6,60* -6,95* TB: 2000Q1 TB: 2000Q4 TB: 2002Q1 Macaristan -6,231* -6,571* -6,537* TB: 1998Q1 TB: 2007Q3 TB: 2007Q3 Letonya -1,033-2,994-4,167-8,054* -8,536* -8,992* TB: 2005Q1 TB: 2008Q1 TB: 2008Q1 Litvanya -4,550-4,455** -5,259** TB: 2007Q4 TB: 2007Q4 TB: 2006Q3 Polonya -3,204-2,778-3,451-7,287* -7,029* -7,30* TB: 2001Q1 TB: 1997Q2 TB:2000Q1 Romanya -2,921-3,764-4,177-6,941* -7,643* -7,697* TB: 2004Q1 TB: 2008Q1 TB: 2007Q1 Slovenya -4,422 TB: 2006Q3-4,580** TB: 2008Q2-5,306** TB: 2007Q3-8,378* - Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Not: t-istatistiklerinin yanında yer alan *, ** ve *** işaretleri Zivot ve Andrews (1992) da ortaya konulan kritik değerlere göre %1, %5 ve %10 düzeylerinde anlamlılığı göstermektedir. TB, serilerdeki yapısal kırılma zamanını işaret etmektedir. Zivot ve Andrews birim kök testinin sonuçları, durağan olmayan Letonya, Polonya, Romanya ve Slovenya serileri için uzun dönem ilişkinin test edilmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda serilerin durağanlık özellikleri incelendiğinde Polonya nın yanısıra Model B ve Model C ye göre Letonya ve Slovenya için bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi serilerinin farklı bütünleşme derecelerine sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte Letonya ve Slovenya için Model A nın durağanlığa ilişkin ortaya koyduğu sonuçlar diğer iki modelden farklılık göstermektedir. Değişkenlerin durağanlık özelliklerinin kesin olarak saptanamadığı veya aynı dereceden bütünleşik olmadıkları bu durumda Engle ve Granger (1987), Johansen (1991 ve 1995) gibi geleneksel eşbütünleşme testleri yerine serilerin bütünleşme derecelerinin dikkate alınmadığı sınır testinin uygulanmasını gerektirmektedir. Pesaran vd. (2001) tarafından geliştirilen yöntem kısıtlanmamış hata düzeltme modeline dayanmaktadır. Modelin çalışmaya uyarlanmış şekline aşağıda yer verilmektedir: Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

96 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme p p (5) CA CA BB CA BB e t 0 t 1i t i 2i t i 3 t 1 4 t 1 t i 1 i 0 Bu eşitlikte Δ sembolü birinci fark işlemcisini, t trendi, p ise Akaike Bilgi Kriteri (AIC), Schwarz Kriteri (SC) ve Breusch-Godfrey otokorelasyon testi sonuçlarına göre seçilen optimal gecikme uzunluğunu temsil etmektedir. Eşbütünleşme ilişkisi F- ve t- istatistiği kullanılarak analiz edilmektedir. Kısıtlı olmayan sabit ve kısıtlı trend durumu ele alındığında F-istatistiği eşbütünleşme ilişkisinin olmadığını ileri süren H 0 : β = α 3 = α 4 = 0 boş hipotezinin test edilmesine dayanmaktadır. Banerjee vd. (1998) tarafından ileri sürülen t-istatistiğine göre ise H 0 : α 3 = 0 boş hipotezi test edilmektedir. Buna göre elde edilen F- ve t- istatistiklerinin Pesaran vd. (2001) tarafından belirlenen üst kritik değerleri aşması durumunda eşbütünleşme ilişkinin varlığı sonucuna varılır. İlgili test istatistiklerinin alt kritik değerlerden küçük olması durumunda ise uzun dönem ilişkinin bulunmadığını ifade eden boş hipotez kabul edilmekte, test istatistiğinin alt ve üst kritik değerler arasında kalması durumunda ise eşbütünleşme ilişkisinin varlığına dair kesin bir karar verilememektedir. Tablo 5: Eşbütünleşme Analizi için Optimal Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi AIC SC 2 SC (1) p Letonya Polonya Romanya Slovenya Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki uzun dönem ilişkiyi analiz eden sınır testinin ilk aşamasında Denklem (5) te yer verilen deterministik trendli model için optimal gecikme uzunluğu (p) belirlenmektedir. Söz konusu seçim yapılırken 8 gecikme uzunluğu içerisinde AIC ve SC değerlerinin minimum olduğu ve LM otokorelasyon test istatistikleri çerçevesinde birinci derece otokorelasyon problemi taşımayan gecikme uzunluğu tercih edilmektedir. Bu çerçevede Tablo 5 te, seçilen gecikme uzunlukları ve bu gecikme uzunluklarında oluşturulan modellerin AIC ve SC değerleriyle otokorelasyon test istatistikleri sonuçlarına yer verilmektedir. Tablo 6: Eşbütünleşme Analizi Sonuçları F-ist t-ist Letonya 4,43 c -1,70 c Polonya 2,78 c -2,61 c Romanya 5,15 b -3,67 c Slovenya 5,23 b -1,35 c Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Not: Denklem (5) te yer alan trendli model için H 0 : β = α 3 = α 4 = 0 boş hipotezinin test edilmesi sonucunda elde edilen F-istatistikleri ile H 0 : α 3 = 0 boş hipotezi sınaması sonucu elde edilen t-istatistikleri Pesaran vd. (2001) çalışmasındaki kritik değerlerle kıyaslanmakta ve sonuçlar a, b ve c harfleriyle gösterilmektedir. a %1 ve b %5 düzeylerinde eşbütünleşme ilişkisinin varlığını göstermektedir. c ise uzun dönem ilişkinin bulunmadığını veya test istatistiğinin kararsızlık bölgesinde yer aldığını ifade etmektedir. 92 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

97 P. VAROL ĠYĠDOĞAN Optimal gecikme uzunluğu belirlenerek oluşturulan modele uygulanan sınır testi sonuçlarına Tablo 6 da yer verilmektedir. Buna göre gerek F- gerekse t-istatistikleri Polonya ve Letonya da bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasında uzun dönem bir ilişkinin bulunmadığını işaret etmektedir. Romanya ve Slovenya için elde edilen F-testi sonuçları ise %5 anlamlılık düzeyinde ilgili iki değişken arasında eşbütünleşmenin varlığını gösterirken t-testi bu yönde bir ilişkiyi ortaya koymamaktadır. Sınır testi ile ulaşılan bu çelişkili sonuç serilerin eşbütünleşme ilişkisinin geçerliliğini etkilemediği bir analiz aracı olan Toda ve Yamamato (1995) nedensellik testinin kullanılmasını uygun kılmaktadır. (k+dmax) gecikme uzunluğuna sahip Denklem (6) da yer alan düzeltilmiş VAR modelinin tahminine dayanan analizde, öncelikle VAR modelinin gecikme uzunluğu (k) ve maksimum bütünleşme derecesi (dmax) belirlenmektedir. k dmax k dmax k dmax CA CA BB t 1 1i t i 1i t i 1t i 1 i 1 k dmax BB BB CA t 2 2i t i 2i t i 2t i 1 i 1 VAR modelinin oluşturulması için uygun gecikme uzunluğu; AIC (Akaike Information Criterion), SC (Schwarz Criterion) ve HQ (Hannan-Quin) kriterleri çerçevesinde değerlendirilmiştir (Tablo 7). Bu çerçevede VAR modellerinin tahmininde (k) Bulgaristan ve Macaristan için 3, Letonya için 5, diğer ülkeler için ise 1 olarak belirlenmiştir. Tablo 7: Uygun Gecikme Uzunluğunun Seçimi AIC SC HQ k Bulgaristan -7, , , Hırvatistan -10, , , Macaristan -7, , , Letonya -9, , , Litvanya -9, , , Polonya -11, , , Romanya -10, , , Slovenya -10, , , Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Not: 8 gecikme uzunluğu seçim kriterlerine göre incelenerek uygun olarak belirlenen (k) ya son sütunda yer verilmiştir. Son olarak Tablo 7 aracılığıyla seçilen gecikme uzunluğunun yanısıra durağanlık analizi sonuçlarından da yararlanılarak VAR modeli için (k+dmax) belirlenerek nedensellik analizi gerçekleştirilmiştir. Tablo 8 de de nedensellik testine ilişkin F- istatistiği ve olasılık değerlerine yer verilmiştir. (6) Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

98 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Tablo 8: Nedensellik Testi Sonuçları Ülkeler k d max F-istatistiği p-değeri Bütçe dengesi Cari işlemler dengesi Bulgaristan 3 0 5, ,0034 Hırvatistan 1 0 2, ,0964 Macaristan 3 0 8, ,0001 Letonya 5 1 0, ,4847 Litvanya 1 0 7, ,0077 Polonya 1 1 0, ,8612 Romanya 1 1 0, ,3921 Slovenya 1 1 5, ,0135 Cari işlemler dengesi Bütçe dengesi Bulgaristan 3 0 2, ,0918 Hırvatistan 1 0 1, ,1879 Macaristan 3 0 0, ,5797 Letonya 5 1 4, ,0047 Litvanya 1 0 0, ,4272 Polonya 1 1 0, ,4137 Romanya 1 1 1, ,3075 Slovenya 1 1 1, ,1745 Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Tablo 9 da özetlenen sonuçlar; Bulgaristan, Macaristan, Litvanya ve Slovenya da bütçe dengesinden cari işlemler dengesine doğru güçlü bir nedensel ilişkinin varlığını göstermektedir. Hırvatistan da ise ikiz açıklar ilişkisi ancak %10 anlamlılık düzeyinde geçerlilik kazanmaktadır. Diğer taraftan Letonya, Polonya ve Romanya da ise mali dengenin cari işlemler dengesi üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamaktadır. Nedensellik ilişkisine dair diğer alternatif değerlendirildiğinde, Letonya da ve %10 anlamlılık düzeyinde Bulgaristan da cari işlemler dengesinin bütçe dengesi üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Tablo 9: Nedensellik Ġlişkisi Ülkeler Nedensel ilişki Bulgaristan BB CA Hırvatistan BB CA Macaristan BB CA Letonya BB CA Litvanya BB CA Polonya BB CA Romanya BB CA Slovenya BB CA Kaynak: Tablo yazar tarafından oluşturulmuştur. Not: BB CA bütçe dengesinin cari işlemler dengesi üzerindeki etkisini göstermektedir. BB CA cari işlemler dengesinden bütçe dengesine doğru ters yönlü ilişkinin varlığını işaret etmektedir. BB CA çift yönlü nedenselliği, BB CA ise ilgili iki değişken arasında ilişkinin yokluğunu ifade etmektedir. Elde edilen ampirik bulgular değerlendirildiğinde Polonya için Ricardocu denkliğin geçerliliği, bütçe açıklarının özel tasarruflarla finanse edilmesine dolayısıyla da mali açıklar ile cari işlemler açığı arasındaki ilişkinin ortadan kalkmasına dayandırılabilir. Diğer bir ifadeyle Zaidi ve Rejniak (2010) tarafından da 94 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

99 P. VAROL ĠYĠDOĞAN ortaya konulduğu gibi Polonya nın örneklemdeki diğer ülkelerle kıyaslandığında göreli olarak gelişmiş finansal piyasalara sahip bulunması mali denge ve dış denge arasındaki nedensellik bağını koparmaktadır. Bunun yanısıra Romanya ve Letonya için iç ve dış dengenin ilişkisizliği, cari işlemler açıklarının ortaya çıkmasında bütçe açıklarından ziyade Aristovnik (2005) tarafından ortaya konulan ticaretin yapısı, uzun dönemli büyüme hızı ve dışsal faktörler gibi diğer etkenlerin rol oynamasına bağlanabilir. Diğer taraftan örneklemdeki ülkelerin yarısından fazlasında ikiz açıklar hipotezinin geçerliliğine dair elde edilen bulgular gerek Mundell-Fleming modelinin öngördüğü aktarım mekanizmasının geçerliliği gerekse söz konusu ekonomilerde gelişmemiş finansal piyasaların özel kesim tasarruflarını yatırımlara kanalize etme işlevini yeterince yerine getirememesi ile açıklanabilir. Ters yönlü nedenselliğin söz konusu olduğu Letonya ve Bulgaristan için ise cari işlemler açıklarının reel sektör üzerindeki daraltıcı etkisinin vergi gelirlerini dolayısıyla da bütçe dengesini olumsuz etkilediği ileri sürülebilir. Bununla birlikte Ganchev vd. (2012) Bulgaristan da cari işlemler hedeflemesine yönelik olarak uygulanan sıkı maliye politikasının ters yönlü nedenselliğe yol açabileceğini ortaya koymaktadır. Sonuç Çalışmada Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovenya olmak üzere 8 Merkez ve Doğu Avrupa ülkesinde bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişki farklı boyutlarıyla ampirik olarak incelenmiştir. Bu ekonomilerde piyasa ekonomisine geçişin ortaya çıkarabileceği olası ekonomik etkiler göz önünde bulundurularak serilerin durağanlık özellikleri Zivot-Andrews yapısal kırılmalı birim kök testiyle analiz edilmiştir. Romanya için birim kök analizinde kullanılan Model A, Model B ve Model C ye göre bütçe dengesi ve cari işlemler dengesi birinci derece bütünleşik bulunmuştur. Letonya ve Slovenya için ise Model A nın ortaya koyduğu sonuçlar Model B ve Model C ile çelişki gösterdiğinden bunun yanısıra Polonya için iki seri farklı bütünleşme derecesine sahip olduğundan serilerin durağanlık özelliklerinin ön planda tutulmadığı sınır testi kullanılarak birim kök taşıdığı düşünülen seriler için uzun dönem ilişki incelenmiştir. F-testi sonuçları sadece Romanya ve Slovenya da iki seri arasında eşbütünleşme ilişkisinin varlığını ortaya koymaktadır. Ampirik analizin son aşamasında ise Toda ve Yamamato (1995) tarafından geliştirilen ve serilerin eşbütünleşme özelliklerine bakmaksızın nedenselliği araştıran yöntem ile seriler arasındaki nedensel ilişki ortaya konulmuştur. Elde edilen sonuçlar Bulgaristan için çift yönlü nedenselliği, Letonya için cari işlemler dengesinden bütçe dengesine doğru nedenselliği, Hırvatistan, Macaristan, Litvanya ve Slovenya için ikiz açıklar hipotezinin geçerliliğini göstermektedir. Örneklemdeki diğer ülkeler için ise Ricardocu denkliğin geçerli olduğu bulunmaktadır. Piyasa ekonomisine geçiş sürecine paralel olarak yüksek cari işlemler ve bütçe açıkları kaydeden örneklem ülkelerinde iki değişken arasındaki ilişkinin politika yapıcılar tarafından dikkate alınması gerekmektedir. Öyle ki söz konusu bu ilişkinin analizi 2008 küresel krizinin yol açtığı resesyon sürecine karşı uygulanan mali teşvik programı ve diğer tedbirlerin olası ekonomik etkilerinin değerlendirilmesi açısından da önem taşımaktadır. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

100 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Kaynakça Abell, J.D. (1990), Twin Deficits During the 1980 s: An Empirical Investigation, Journal of Macreconomics, 12(1), Afonso, A. ve Rault, C. (2009), Bootstrap Panel Granger-Causality Between Government Budget and External Deficits for the EU, CESifo Working Paper, Anoruo, E. ve Ramchander, S.(1998), Current Account and Fiscal Deficits: Evidence From Five Developing Economies of Asia, Journal of Asian Economics, 9(3), Aristovnik, A. (2005), Public Sector Stability and Balance of Payments Crises in Selected Transition Economies, Democratic Governance for the XXI Century: Challenges and Responses in CEE Countries, May Aristovnik, A. (2006), The Determinants and Excessiveness of Current Account Deficits in Eastern Europe and the Former Soviet Union, William Davidson Institute Working Paper, 827. Bachman, D.D. (1992), Why Is the Current Account Deficit So Large? Evidence from Vector Autoregressions, Southern Economic Journal, 59(2), Bagnai, A. (2006), Structural Breaks and the Twin Deficit Hypothesis, International Economics and Economic Policy, 3, Baharumshah, A.Z. ve Lau, E. (2009), Structural Breaks and the Twin Deficits Hypothesis: Evidence from East Asian Countries, Economics Bulletin, 29(4), Banerjee, A., Dolado, J.J. ve Mestre, R. (1998), Error-Correction Mechanism Tests for Co-integration in a Single-Equation Framework, Journal of Time Series Analysis, 19(3), Beetsma, R., Giuliodori, M. ve Klaassen, F. (2008), The Effects of Public Spending Shocks on Trade Balances and Budget Deficits in the European Union, Journal of the European Economic Association,6(2-3), Daly, V. ve Siddiki, J.(2009), The Twin Deficits in OECD Countries: Cointgration Analysis with Regime Shifts, Applied Economics Letters, 16(11), Darrat, A.F. (1988), Have Large Budget Deficits Caused Rising Trade Deficits, Southern Economic Journal, 54(4), Dibooğlu, S. (1997), Accounting for US Current Account Deficits: An Empirical Investigation, Applied Economics, 29, Enders, W. ve Lee, B.S. (1990), Current Account and Budget Deficits: Twins or Distant Cousins, The Review of Economics and Statistics, 22(3), Engle, R.F. ve Granger, C.W.J. (1987), Co-integration and Error Correction: Representation, Estimation and Testing, Econometrica, 55(2), Fidrmuch, J. (2003), The Feldstein-Horioka Puzzle and Twin Deficits in Selected Countries, Economics of Planning, 36, Ganchev, G.T. (2010), The Twin Deficit Hypothesis: The Case of Bulgaria, Financial Theory and Practice, 34(4), Ganchev, G.T., Stavrova, E. ve Tsenkov, V. (2012), Testing the Twin Deficit Hypothesis: The Case of Central and Eastern European Countries, International Journal of Contemporary Economics and Administrative Sciences, 2(1), Grier, K. ve Ye, H. (2009), Twin Sons of Different Mothers: The Long and the Short of the Twin Deficits Debate, Economic Inquiry, 47(4), Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

101 P. VAROL ĠYĠDOĞAN Hatemi, J.-A.ve Shukur, G. (2002), Multivariate-based Causality Tests of Twin Deficits in the US, Journal of Applied Statistics, 29(6), Herrmann, S. ve Jochem, A. (2005), Determinants of Current Account Developments in the Central and East European EU Member States- Consequences for the Enlargement of the Euro Area, Bundesbank Discussion Papers, Series 1: Economic Studies 32/2005. Islam, F.M. (1998), Brazil s Twin Deficits: An Empirical Examination, Atlantic Economic Journal, 26(2), Johansen, S. (1991), Estimation and Hypothesis Testing of Cointegrating Vectors in Gaussian Vector Autoregressive Models, Econometrica, 59(6), Johansen, S. (1995), Likelihood -Based Inference in Cointegrated Vector Autoregressive Models, Oxford: Oxford University Press. Katırcıoğlu, S.T., Fethi, S. ve Fethi, M.D. (2009), Twin Deficits Phenomenon in Small İslands: An Empirical Investigation By Panel Data Analysis, Applied Economics Letters, 16(15), Ketenci, N. ve Uz, İ. (2010), Determinants of Current Account in the EU: The Relation Between Internal and External Balances in the New Members, MPRA Paper, Kim, C.-H.ve Kim, D. (2006), Does Korea Have Twin Deficits?, Applied Economic Letters, 13(10), Kim, S. ve Roubini, N. (2008), Twin Deficit or Twin Divergence? Fiscal policy, Current Account and Real Exchange Rate in the US?, Journal of International Economics, 74(2), Kouassi, E., Mougoue, M. ve Kymn, K.O. (2004), Causality Tests of the Relationship Between the Twin Deficits, Empirical Economics, 29(3), Kulkarni, K.G. ve Erickson, E.L. (2001), Twin Deficit Revisited: Evidence From India, Pakistan and Mexico, The Journal of Applied Business Research, 17(2), Latif-Zaman, N. ve DaCosta, M.N. (1990), The Budget Deficit nd the Trade Deficit: Insights Into This Relationship, Eastern Economic Journal, 16(4), Leachman, L.L. ve Francis, B. (2002), Twin Deficits: Appariton or Reality?, Applied Economics, 34(9), Magazzino, C. (2012), The Twin Deficits Phenomenon: Evidence from Italy, Journal of Economic Cooperation and Development, 33(3), Marinheiro, C.F. (2008), Ricardian Equivalence, Twin Deficits, and the Feldstein- Horioka Puzzle in Egypt, Journal of Policy Modeling, 30(6), Mohammadi, H. ve Skaggs, N.T. (1996), Fiscal Policy and Trade Deficits: A Broad Perspective, Southern EconomicJournal, 62(3), Mukhtar, T., Zakaria, M. ve Mehboob, A. (2007), An Empirical Investigation for the Twin Deficit Hypothesis in Pakistan, Journal of Economic Cooperation, 28(4), Normandin, M. (1999), Budget Deficit Persistence and the Twin Deficit Hypothesis, Journal of International Economics, 49(1), Onafowora, O.A. ve Owoye, O. (2006), An Empirical Investigation of Budget and Trade Deficits: The Case of Nigeria, The Journal of Developing Areas, 39(2), Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

102 Merkez ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Bütçe Dengesi ve Cari Ġşlemler Dengesi Ġlişkisi: Ekonometrik Bir Ġnceleme Papadogonas, T. ve Stournaras, Y. (2006), Twin Deficits and Financial Integration in EU Member-States, Journal of Policy Modeling, 28(5), Pesaran, M.H., Shin,Y. ve Smith, R.J. (2001), Bounds Testing Approaches to the Analysis of Level Relationships, Journal of Applied Econometrics, 16(3), Rahman, M. ve Mishra, B. (1992), Co-integration of US Budget and Current Account Deficits: Twins or Strangers?, Journal of Economics and Finance, 16(2), Rosensweig, J.A. ve Tallman E.W. (1993), Fiscal Policy and Trade Adjustment: Are The Deficits Really Twins?, Economic Inquiry, 31(4), Siddiqui, A.H. (2009), Does Fiscal Deficit Influence Trade Deficit?, Economic Review, July-August. Stournaras, C.F. (2013), Twin Deficits in Greece: Theory and Evidence from the Last Drachma Journey, SSRN: veya (Erişim Tarihi: ) Summers, L.H. (1988), Tax Policy and International Competitiveness, J. Frankel (der.), International Aspects of Fiscal Policies içinde, Chicago: Chicago University Press, Toda, H.Y. ve Yamamato, T. (1995), Statistical Inference in Vectot Autoregressions with Possibly Integrated Processes, Journal of Econometrics, 66(1-2), Vamvoukas, G.A. (1999), The Twin Deficits Phenomenon: Evidence from Greece, Applied Economics, 31(9), Varol İyidoğan, P. (2011), İkiz Açıklar Hipotezi: Türkiye Deneyimi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi. Zaidi, A. ve Rejniak, M. (2010), Fiscal Policy and Sustainability in View of Crisis and Population Ageing in Central and Eastern European Countries, European Centre Vienna, Policy Brief Series. Zivot E. ve Andrews, D.W.K. (1992), Further Evidence of the Great Crash, The Oil Price Shock and the Unit Root Hypothesis, Journal of Business and Economic Statistics, 10(3), Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

103 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi Nihat EDĠZDOĞAN Erhan GÜMÜġ Özet Vergi afları hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaktadır. Vergi aflarının vergi gelirlerini artırarak devlete gelir sağlaması, vergi idaresinin ve yargının yükünü hafifletmesi gibi faydaları bulunmaktadır. Ancak vergi aflarının mükelleflerin vergiye olan uyumunu azaltması, tekrar af çıkması beklentisiyle hareket ederek vergilerini zamanında ödememeleri ve böylece de dürüst mükelleflerin cezalandırılması gibi zararlı sonuçları da bulunmaktadır. Bu çalışmada vergi afları hakkında bilgi verilerek genel bir değerlendirme yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Vergi, Vergi Affı, Türkiye Tax Amnesties and Evaluation of the Tax Amnesties in Turkey Abstract Tax amnesties are implemented in both developed and developing countries.tax amnesties have some benefits which are to generate revenue for the government to increase tax revenues, alleviates the burden of the tax administration and the judiciary. However, tax ammesties have some harmful consequences which are to reduce the compliance of tax payers, do not pay taxes on time and thus the punishment of honest taxpayers. This study aims to provide information about tax amnesties, to be made a general assessment of the tax amnesties. Key Words: Tax, Tax Amnesty, Turkey JEL Classification Codes: H00, H20, H29 GiriĢ Vergi affı, devletin egemenlik yetkisini kullanarak kamu hizmetlerinin finansmanı için kişilerden aldığı vergi, resim ve harçların tahsilinden ve Prof.Dr., Uludağ Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü, edizdogan@gmail.com Doç.Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü, erhang79@gmail.com Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

104 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi vergilendirme ödevinin zamanında yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi dolayısıyla uyguladığı yaptırımlardan vazgeçmesidir. Vergi afları mükelleflerin kendilerini toparlamaları, geçmişlerini temizlemeleri ve vergi anlamında devletle barışmalarını sağlamaktadır. Vergi afları, mükelleflerde yeni af beklentisi oluşturmakta ve dolayısıyla vergi denetimi ve cezalarının etkinliğini azaltmaktadır. Dolayısıyla mükelleflerin ödeme yapmaktan kaçınmalarına neden olan bu uygulama, vergisini tam ve zamanında ödeyen mükellefler üzerinde olumsuz etki yaratmakta, adalet ve güven duygularını da zedelemektedir. Vergi aflarına ekonomik krizlerin, politik nedenlerin ve ülke ekonomisinin sağlıksız bir yapıda işleyişinin sonucu olarak başvurulduğu görülmektedir. Ülkemizde Hazineye kaynak sağlamak ve yaşanan ekonomik krizleri gidermek amaçlarıyla da vergi affı uygulamalarına gidilmiştir. 1. Hukuk Sisteminde Affın Yeri ve Önemi Toplum hayatında düzenin sağlanması için belirli kurallar konulmuştur. Kurallara uyulmadığında ise, yaptırım söz konusudur. Yaptırımın hiç uygulanmaması ya da yarım bırakılması hukuk düzeninde af olarak ortaya çıkmaktadır (Önen, 1988: 11). Af, hukuk etimolojisi açısından, suç işleyen bir kimsenin takip edilerek ya da cezalandırılarak toplumsal gücün kullanılmasından, adalet ya da genel yarar düşüncesi ile tamamen veya kısmen vazgeçilmesidir (Yılmaz, 1986: 31, Dursun, 2009: 373). Af, hukuk biliminin en tartışmalı ve o ölçüde de ilginç kavramlarından biridir. Tartışmalar af kurumunun meşruluğundan başlamakta ve özellikle affın siyasi temelleri üzerinde sürüp gitmektedir (Dönmez, 1992: 3). Nitekim affın hukuki niteliği ile ilgili olarak yasama tasarrufu, yürütme tasarrufu ya da yargı tasarrufu mu olduğu hususu tartışma konusudur. Af kurumu, Anayasa ve Ceza Hukuku tarafından düzenlenmişse de; İdare Hukuku, Borçlar Hukuku ve Usul Hukuku alanlarında da çok yönlü hüküm ve sonuçları bulunmaktadır Anayasa Hukukunda Affın Yeri ve Önemi Af, hukuk sisteminin istikrar kazanmadığı, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin özünün benimsenip uygulanmadığı durumlarda araç olarak kullanılmıştır. Suç ve ceza siyaseti istikrarının olgunlaşmadığı yerlerde sübjektif cezalandırma ve af sürekli olarak gündeme gelmektedir (Şen, 2013). Anayasa ise, devletin temel yapısını, yönetim biçimini, devletin temel organlarını, bunların birbiri ile ilişkilerini, kişilerin devlete karşı, devletin kişilere karşı olan hak ve görevlerini düzenlemektedir (Gözler, 2010: 8). Bu bakımdan af kurumunun da temel kaynağı Anayasadır. Anayasanın affa ilişkin hükümleri daha çok ceza hukuku açısından düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler içinde doğrudan vergilere ilişkin af yasalarına yönelik bir ilke bulunmamaktadır Anayasasının 87 inci ve 104 üncü maddelerinde af yetkisinin hangi organa ait olacağını belirtmiştir. 87 inci maddede afla ilgili olarak TBMM üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararıyla genel ve özel af ilanına karar vermeye yetkilidir. demekle af yetkisinin hangi organa ait olacağı belirtilmektedir. 104 üncü maddede ise sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin 100 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

105 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ cezalarını hafifletmek veya kaldırmak denilerek Cumhurbaşkanına da afla ilgili bir yetki verilmiştir. 138 inci maddede ise, hakimlerin görevlerinde bağımsız olduğu hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz denilerek yargı fonksiyonunun anayasal güvenceye kavuşturulmuş bağımsız mahkemelerce yürütüldüğü vurgulanmaktadır. Bu durumda mahkeme kararlarının yerine getirilmesinden vazgeçilmesi demek olan af kurumu ancak anayasal bir kurum olduğu takdirde işlerlik kazanmaktadır (Önen, 1988: 11). Devlet, af uygulaması ile vergi asıllarının, borçlarının, gecikme zam ve faizlerinin bir kısmından ya da tamamından vazgeçmektedir. Devlet bunu adalet ve eşitlik ilkelerini zedeleyerek ileriye dönük vergi uyumunun azalmasını ve dolayısıyla vergi kaçakçılığının azalma ihtimalini göze alarak yapmaktadır. Kuşkusuz böyle bir uygulamanın isteğe bağlı olması beklenemez (Karabulut, 1996: 7) Ceza Hukukunda Affın Yeri ve Önemi Af, kaynağını Anayasadan alsa da teknik olarak ceza hukuku tarafından düzenlenmektedir. Meşruluğu en çok tartışma konusu yapılan kurumlardan biri olan af, ceza hukukunun önemli ve aynı zamanda en eski kurumlarından biridir. Ceza ve infaz ilişkisini ortadan kaldıran ya da davanın sürmesine engel olarak davanın düşmesini sağlayan nedenlerden biri şeklinde ortaya çıkan af, tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) nda Dava ve Cezanın Düşürülmesi başlığı altında düzenlenmiştir. TCK 65 inci genel ve özel af ayrımına yer verilmiştir. Af, şekline göre hem kamu davasına ve hem de infaz ilişkisine son verebilmektedir (Keyman, 1965: 3-4). Ceza hukuku açısından affa toplumu yatıştırmak için başvurulmaktadır. Özellikle sosyal ve ekonomik bunalımların gerekli kıldığı olağanüstü yönetim dönemlerinden olağan yönetim şekline geçilme söz konusu olduğunda af, gergin ortamı yatıştırmak ve geçişi kolaylaştırmak için kullanılmaktadır. Af çıkarmaya yetkili olan TBMM nin bu yetkisini karşılıksız kullanması, kural olarak kişilerin de affı reddedememesi affı kişi lehine kabul edilmiş bir bağışlama işlemi niteliğine sokmuştur (Dinler, 2002: 10-11). Genel af, kamu davasını ve hükmolunan cezaları tüm sonuçlarıyla birlikte geçmişe yönelik olmak üzere ortadan kaldırmaktadır (Erem, 1973: 408, Bayraklı, 2006: 236). Özel af ile de hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir ya da adli para cezasına çevrilebilir (Dönmezer ve Erman, 1985: 290). Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen etkisini devam ettirmektedir (Soyaslan, 2001: 416). Ülkemizde af çıkarma yetkisi TBMM ye aittir. Cumhurbaşkanı ise kişiye özel af yetkisine sahip kılınmıştır. Cumhurbaşkanının yetkisi, mahkumun ağır sağlık sorunu veya yaşlılığına bağlı olarak hapis cezası infazının kaldırılması ile sınırlıdır (Saban, 2001: 457). Özel af yetkisi kullanılarak mahkumların cezalarında indirim yapılabilmesi affın ceza muhakemesi hukukuna ait bir müessese yerine maddi ceza hukukuna ait müessese olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü böyle bir uygulamanın sadece maddi ceza hukuku yönünden yapılabildiği vurgulanmaktadır. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

106 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi 1.3. Vergi Hukukunda Affın Yeri ve Önemi Af, vergi cezalarını kısmen ya da tümüyle sona erdiren nedenlerden biridir. Vergilere ilişkin af kanunlarına Anayasamızda yer verilmediği gibi Vergi Usul Kanunu (VUK) nda da af ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır (Edizdoğan, Taş ve Çelikkaya, 2007: 217). Vergi affı, vergi hukukunda kurum olarak düzenlenmemekle birlikte uygulama alanı bulmuştur. Ülkemizde, çeşitli zamanlarda çıkarılan kanunlarla vergi cezaları affedilebilmektedir (Kırbaş, 2012: 186). Ancak bazen cezaların yanında düşük tutardaki vergi aslı veya verginin bir miktarı da af kapsamına girebilmektedir. (Savaşan; 2006, 151). Birbiriyle nitelik olarak benzer yanları olsa da esasen vergi hukukundaki af ile ceza hukukundaki af ilke ve amaçlar yönünden farklılıklar da göstermektedir. Her ikisinde de devlet cezalandırma yetkisini kısmen ya da tamamen kullanmaktan vazgeçmektedir (Taşkın, 2010, 125). Ceza hukukundaki af ile amaçlanan siyasi ve sosyal ortamı rahatlatmaktır. Vergi affıyla amaçlanan ise öncelikli olarak gelir ihtiyacını karşılamaktır. Vergi aflarına özellikle mali ve ekonomik bunalım dönemlerinden sonra başvurulurken ceza hukukundaki aflara sosyal ve siyasal bunalım dönemlerinden sonra başvurulmaktadır (Şenyüz, 2011: 251). Vergi aflarının özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz (Şenyurt, 2008): - Vergi affı kanunla düzenlenir. - Vergi affı sonunda devlet alacağından vazgeçmektedir. - Vergi affı geçmişe yürür ve etkilerini geçmiş olaylar üzerinde meydana getirir. - Devlet, vergi affıyla cezalandırma yetkisinden vazgeçmektedir. 2. Vergi Aflarının Nedenleri Siyasi, ekonomik ve mali nitelikteki bunalımlardan sonra geniş kapsamlı vergi affı uygulamalarına gerek duyulabilir. Vergi affı kanunlarının nedenleri arasında ekonomik ve mali, siyasi, teknik ve idari nedenler ön plana çıkmaktadır Ekonomik ve Mali Nedenler Vergi aflarının nedenlerinden en önemlisi mükelleflerin ve ülke gelirlerinin kriz dönemlerinde mali çıkmazda olmasıdır. Vergi afları, artan kamu harcamalarının finansmanının sağlanması, toplanamayan vergi alacaklarının en azından bir kısmının toplanabilmesi ve buna ek olarak da mükelleflerin dar boğazdan kurtulabilmesi için gerekli görülmektedir (Savaşan ve Çoban, 2005: 3). Son yıllarda yaşanan ekonomik ve mali problemler birçok mükellefin vergi borçlarını ödeme konusunda sıkıntıya düşmesine neden olmuştur. Yaşanan ekonomik krizler nedeniyle işletmelerin vergi borçlarını ödeyemez duruma gelmeleri vergi affının gerekliliği için neden oluşturmuştur. Bu nedenle hükümetler zaman zaman piyasayı canlandırmak için af düzenlemelerine gitmiştir (Çetin, 2007: 173, Besen ve Doğan, 2008: 53). Ekonomik nedenle af kanunlarının çıkarılmasında, kayıt dışı bırakılmış bazı stok malların ve servet unsurlarının ekonomiye kazandırılması gösterilmiştir. Bu unsurların kayda alınması sonucunda ekonomik yapının güçlendirilmesi amaçlanmıştır (Bülbül ve Karadeniz, 2004). Siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar da büyük ölçüde vergi dışı kalmış fonlar oluşturmuştur. Bu da af kanunlarının ekonomik nedenlerinden biri olmuştur (Sayar, 1987: 61). Ülkemizde uzun süre devam eden enflasyonun sonucunda da vergilerini ödeyemeyen vergi mükelleflerine uygulanan gecikme zammı ve faizi uygulamaları ile 102 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

107 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ mükellefler büyük bir borç yükü altına girmiştir. Artan vergi borçları nedeniyle ekonomik ortamdan çekilmeyi düşünen bu mükelleflerin devamlılığını sağlamak için mali af desteğine ihtiyaç duyulmuştur (Palamut, 1992: 8). Devletin finansman ihtiyacını karşılamak için vergi kayıp ve kaçaklarının önlenmesi, vergi denetiminin artırılması, kayıt dışı ekonominin kayıt içine alınması gerekirken bunlar yapılmamış, bunların yerine hükümetlerce sık sık vergi affına başvurulmuştur (Ross, 2012: ) Siyasi Nedenler Siyasi çıkar güdüsü tartışmalara konu olan af mekanizmasının sık kullanılmasının nedenlerinden biridir. Seçmen iradesiyle göreve gelen politikacıların aldıkları oyların karşılığını ödemeleri, gelecek seçim döneminde yeni oyları garantileme istekleri ya da çıkar ve baskı gruplarının çabalarıyla vergi kanunları çıkarılabilmektedir. Af, toplumların geçirdikleri siyasi krizlerden sonra ortaya çıkan ve yatıştırıcı etkileri olan bir müessese olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerçekten de af; geçmişin unutulmasını, geleceğe dönülmesini mümkün kılmaktadır. Gerek mali gerek adli afların, değişen toplumda toplumun yeni koşullarının gerisinde kalmış bulunan yasaların doğurduğu sosyal ve siyasi yaraları kapatmaya dönük bir girişim olduğu ve ilke olarak siyasi suçlar için çıkarıldığı bir görüş olarak ortaya çıkmıştır. Affı çıkarıp çıkarmamak veya çıkarılacak affın kapsamını belirlemek tümüyle siyasal bir karardır ve siyasal güçlerin elindedir (Sayar, 1987: 65). Vergi afları, iktidarın dıştan gelen müdahaleler sonucunda el değiştirmesi durumlarında, eski yönetimin mali işlemlerini tasfiye etmesinin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Hükümetler vergi afları yoluyla seçmenleri ile aralarında toplumsal uzlaşmayı sağlamayı hedefleyebilir. Ayrıca, vergi aflarını siyasi bir tasarruf aracı olarak seçmenlerine yönelik olarak da kullanabilmektedirler (Bülbül, 2003: 208). Ülkemizde af konusu hemen hemen her dönemde kamuoyunu meşgul etmiş, seçim dönemlerinde siyasi partilerin vazgeçilmez propaganda unsurlarından biri olmuştur. Vergi ve cezaların sürekli olarak affedilmesi ise, kanunlara olan güvenin sarsılmasına ve azalmasına neden olmaktadır (Başaran, 2011: 6) Teknik ve Ġdari Nedenler Vergi affı yasalarının çıkarılmasında teknik ve idari gerekçeler de önemli rol oynamıştır. Vergi sistemindeki mevcut karışıklıkları gidermek amacıyla aksayan yapıyı düzeltmek ve köklü bir değişiklik yapabilmek için vergi affıyla geçmiş dönemlerin tasfiyesi gerekli olabilmektedir. Vergi idaresi ve yargısının çok büyük bir iş hacmi altında bulunmasıyla kamu alacaklarının takip ve tahsili, ihtilaflı kamu alacaklarının vergi yargısından geçerek tahsil aşamasına ulaşması çok uzun süreleri kapsar hale gelmesi de af kanunları gerekçesinde yer almaktadır (Keleş, 2002: 77). İdari açıdan vergi afları, birikmiş ve tahsili giderek güçleşen vergi alacaklarının kısmen de olsa tahsiline imkân sağlaması, sonuçlandırılmamış ve sonuçlandırılması fazla zaman alacak vergi işlemlerinin eritilmesi ve idarenin birikmiş iş yükünün azaltılması bakımından fayda sağlamaktadır (Akdoğan, 2011: 39). Ülkemizde vergi toplayan kurumların çağın gereklerine uygun örgütlenememesi vergi aflarının teknik ve idari bir nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

108 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi 1980 sonrasında çıkarılan vergi affı kanunlarının, vergi tahsilatının artmasına yardımcı olacak şekilde teknik ve ekonomik gerekçelere dayandığı söylenebilir sonrası vergi aflarının gerekçeleri incelendiğinde vergi aflarında daha çok kamuya kaynak yaratma eğiliminin olduğu ve sosyal amacın gözetilmediği görülmektedir. 3. Vergi Affına Dair GörüĢler Af yanlıları, afların bireylere ödenmemiş vergilerini ödeme imkânı sağlayacağı ve böylece kısa vadede gelir etkisi yaratacağını savunmaktadır. Vergi affının karşıtları ise affın gelirler üzerindeki etkisinin oldukça küçük düzeylerde gerçekleştiğini ifade ederek uzun vadede vergi aflarını incelemektedirler Af Yanlısı GörüĢler Siyasi ve Ekonomik Bunalım Dönemlerinden Sonra Affın Gerekliliği Af, değişme süreci içinde bulunan toplumda, toplumun yeni koşullarının gerisinde kalmış bulunan kanunların doğurduğu sosyal ve politik yaraları kapatmaya dönük bir girişim olarak değerlendirilmektedir. Siyasi bunalımlar gibi ekonomik ve mali bunalımlardan sonra da af gerekli olabilmektedir. Çünkü ekonomik ve mali bunalım dönemlerinde olağan dönemler için hazırlanmış yasalarla değil, içinde bulunulan duruma uygun kanunlarla bunalım dönemi atlatılabilir. Bunalım dönemlerinde vergi affına gidilmesi kaçınılmaz olarak yol açılmış adaletsizlikleri ve hataları bir ölçüde gidermek suretiyle toplumsal barışa katkı sağlayabilir. Ekonomik ve mali kriz dönemlerinde çıkarılacak vergi aflarıyla bir yandan mükellefler rahatlarken diğer yandan da devlet hazinesine gelir sağlanmış olacaktır. Bu görüşü savunanlara göre devrimlerin, iç karışıklıkların, ekonomik ve sosyal bunalımların yaşandığı ülkelerde vergi afları ortaya çıkan gergin ortamın yatıştırılmasında kullanılabilir. Siyasi ve ekonomik bunalım dönemlerinden sonra bir yandan sosyal çöküntünün azaltılması bir yandan ekonominin tekrar iyileşme yönünde harekete geçirilmesi gerekmektedir. Bu dönemlerde vergi afları uygun ortamın hazırlanmasında bir araç görevi görebilmektedir. Olağanüstü dönemlerden sonra vergi alanında affa gidilmesi, geçmişte uygulamaya konmuş anti demokratik ve halk karşıtı birtakım kanun ve uygulamalarla yol açılan adaletsizliğin ve hataların bir ölçüde telafi edilmesine, toplumsal barışın sağlanarak geleceğe tutarlı ve güvenilir bir şekilde bakılmasına katkıda bulunabilecektir (Palamut, 1992: 8) Vergi ile Ġlgili Mevzuatın Anlaşılmaz Olması GörüĢü Vergi kanunları ve mevzuatının karmaşık olması ve vergi kanunlarında yapılan sık değişiklikler kanunların anlaşılabilirliğini ve uygulanabilirliğini zorlaştırmaktadır. Ülkemizdeki vergi mevzuatının karmaşık ve hızlı değişkenliğe sahip olması, eğitim düzeyi düşük olan mükelleflerin teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren vergi kanunlarını yorumlayamamasına neden olabilmektedir. Hukuki metinlerin yeterince açık ve anlaşılır olmaması, bunların uygulanması sırasında idare ile mükellef arasındaki yorum farklılıkları ortaya çıkarabilmektedir (Korkusuz, 2003: 78). Belirtilen bu hususlar sonucunda, vergi ödevlerini zamanında ve tam olarak yerine getiremeyen mükellefler üzerindeki haksızlıkların ortadan kaldırılması amacıyla vergi affına başvurulabilmektedir. 104 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

109 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ Vergi Suçlarının Diğer Suçlara Göre Daha Az Tehlike OluĢturması Görüşü Vergi suçu, vergi mükellefi veya vergilendirme işlerinde görevliler tarafından vergi kanunlarında gösterilen maddi veya biçimsel yükümlülüklere ve mecburiyetlere aykırı olarak işlenen, devleti vergi kaybına uğratan ya da kamu düzenini bozan kanuni tarife uygun ve cezayı gerektiren fiiller olarak tanımlanabilir. Ceza Hukuku bakımından suçun çeşitli açılardan (hukuki, sosyolojik, kriminolojik) tanımları yapılmıştır. Yapılan bütün tanımlarda ortak nokta, toplumun üstün saydığı beşeri bir kurala herhangi bir şekilde aykırı davranılması ve eylemde bulunulmasıdır (Centel, Zafer ve Çakmut, 2008: 219). Bir eylemin suç sayılabilmesi için eylem sahibinin kusurlu iradesinin ürünü olması, kanunda yazılı şekle uygun olması ve bir yaptırımın uygulanması sonucunu doğurması gereklidir (Gençyürek, 2008). Vergi suçlarına ilişkin olarak uygulanması gerekli yaptırımın niteliği konusunda da çeşitli görüşler ve tartışmalar söz konusudur. Bazılarına göre vergi suçlarının önlenebilmesi için hukuk sisteminde hürriyeti bağlayıcı cezalara yer verilmesi gereklidir, diğer görüş ise mali nitelikteki yaptırımların yeterli olduğu şeklindedir (Seven, 2001). Bu görüşü savunanlara göre toplum düzeni açısından daha büyük tehlike arz eden suçlar bile affedilirken vergi suçlarının af kapsamı dışında bırakılması sosyolojik ve ceza siyaseti açısından adil bir düzenleme sayılmayacaktır. Bu görüşü savunanlar özellikle afların sıradan hale geldiği ülkelerde çok daha ağır suçların bile aftan yararlandırılmasına karşılık vergi suçu işleyenlerin aftan yararlandırılmamasının, adalet ve eşitlik ilkeleri açısından doğru olmayacağını ve bu nedenle vergi suçlarının da af kapsamına dahil edilmesinin kamu yararı açısından bir zorunluluk olduğunu savunmuşlardır (Ağca, 1981: 26) Vergi Denetimlerinin Yol Açtığı Olumsuzlukları Gidermek ve Vergi Kaçağını Azaltmak Amacıyla Affın Gerekliliği Vergi mükelleflerinin vergilendirilecek matrahlarını kendileri hesaplayarak beyan etmeleri, vergi idaresinin güçlü ve etkin olması zorunluluğunu gündeme getirmektedir. Çünkü gelir idaresinin vergi toplayabilmesi için mükellef olduğunu gizleyenleri belirlemesi, mükellef beyanlarının doğruluğunu denetlemesi gerekmektedir. Vergi sisteminin bünyesinde yer alan ve oto kontrol yöntemleri olarak nitelendirilen düzenlemeler vergi güvenliğini sağlamada her zaman için yeterli olmamaktadır. Bu nedenle yükümlülerce beyan edilen matrah ve bilgilerin doğruluğunu denetlemek amacıyla vergi idaresi, mükelleflerin vergi kanunları karşısındaki gerçek durumlarını ortaya çıkarmak için hesap ve işlemlerini zaman zaman inceleme gereği duymaktadır. Çünkü vergi denetimi olmadan, sadece yükümlülerin beyanlarına dayanılarak yapılan vergileme ile eşitlik ve adaletin sağlanması mümkün değildir. Düşük orandaki vergi incelemeleri mükellefler arasında farklılıklar yaratmaktadır. Bu nedenle vergi cezalarının affı ile vergi aslının ödenmesi ve tahsilatın artırılmasının yanı sıra inceleme eksikliği nedeniyle mükellefler arasında ortaya çıkan farklılıkları da gidermesi açısından vergi affı gereklidir (Aygün, 2012: 89). Gerek denetim elemanlarının yetersizliği gerekse vergi denetiminin çok sınırlı olması, özellikle beyana dayalı vergilerde denetim gören ve görmeyen mükellefler Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

110 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi arasında farklı standartların uygulanmasına ve adaletsizliğe neden olabilecektir. Bu sebeple; etkin bir vergi yönetiminin kurulması ve vergi ahlakı ve bilincinin yerleşmesine kadar mükellefler arasındaki denetim eksikliğinden doğan farkların giderilmesi amacıyla vergi aflarının çıkarılması uygun olacaktır (Çağan, 1972: 115) Vergi Ġdaresinin ve Vergi Yargısının ĠĢ Yükünün Hafifletilmesi Bu görüşü savunanlara göre ülkemizde vergi idaresi ile idari yargı çok büyük bir iş yüküne sahiptir. Vergi affı ile bu iş yükü azaltılmakta, vergi idaresi ve idari yargı birikmiş işlerin ağırlığından kurtularak rahat ve etkin bir çalışma ortamına kavuşmaktadır (Narinoğlu, ). Vergi idaresi ve yargısının görevlerini tam olarak yerine getirememesi vergi sisteminde boşluğa neden olabilecek ve kişilerin vergi kaçırmaya yönelik cesaretleri artabilecektir. Bu durum da vergi gelirlerinin azalması sonucunu doğurabilecektir (Cantürk, 1971: 109). Ülkemizde vergi yükümlülerinin sayısının sürekli artması vergi örgütünün iş yükünün artmasına yol açmakta, buna karşılık vergi dairelerinde bu artışa paralel olarak bir gelişme gözlenmemektedir. Vergi dairelerinin gerek niceliksel gerekse niteliksel yönden yetersiz olmaları iş yükünün zamanla birikip yığılmasına ve altından kalkılamaz duruma gelmesine neden olmaktadır. Öte yandan vergi yargı sisteminin işleyişinin ağırlığı ve yeterli çalışma düzeyine sahip olmaması nedeniyle uyuşmazlık dosyaları bir hayli artmış, vergi yargı sistemi işleyemez hale gelmiştir. İşleyemez bir hal alan yargı sisteminin işlerliğinin sağlanması için af, vergi hukukunda affı savunanlar tarafından çözüm yolu olarak düşünülmüştür Hızlı Bir Gelir Kaynağı Olması Nedeniyle Affın Gerekliliği Kamu harcamaları sürekli olarak artarken kamu gelirleri yeterince artırılamamaktadır. Bu nedenle kamu harcamaları ile kamu gelirleri arasındaki fark her geçen gün artmaktadır. Böyle bir durumda af, kamu harcamalarının kısılması, vergilerin artırılması seçeneklerinin yanında bir alternatif olabilmektedir. Hükümetler acil gelir ihtiyaçları için affa başvurabilmekte ve vergi aflarını mali programlarının birer parçası haline getirebilmektedirler. Bunun yanında vergi sisteminin içinde bulunduğu durum nedeniyle gerekli tahsilat yapılamamakta, denetim eksikliği ise kaçakçılık yapanların yakalanamamasına neden olabilmektedir. Vergi afları bu durum düzeltilinceye kadar geçici bir gelir kaynağı olabilecektir. Son olarak affı savunanlara göre aftan büyük miktarda gelir sağlanmasa bile affa karşı çıkılmamalıdır. Çünkü bazı mükellefler ödemelerini isteyerek değil mali sıkıntı nedeniyle yapamamıştır. Bu nedenle onlar adına yeni bir sayfa açmak için affa başvurulmalıdır Affın Gelir Yönetiminin Bir Aracı Olarak Kullanılması Yürürlükte bulunan vergi kanunlarına göre tahakkuk etmiş vergiler ile tahsil edilen vergiler arasındaki farkın açılması vergi gelirlerinin azaldığını gösterir. Bu noktada af, tahsil usulleri takviye edilinceye kadar geçici bir gelir artırma aracı olarak kullanılabilir. Af yanlıları hiç vergi almamaktansa bir kısım vergilerin tahsil edilmesi ve kısa sürede devlete gelir sağlanması görüşündedir. Vergi hukukunda affı haklı çıkartan temel dayanak, affın düşük idari maliyetlerle faydalı bir gelir akışı sağlarken kaçakçılıkla mücadeleye de ivme kazandırmasıdır. Bu yaklaşım, affı kaçakçılıkla mücadele için hazırlanmış geniş kapsamlı bir önlemler paketinin parçası olarak görmektedir (Dönmez, 1992: 36). 106 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

111 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ Mükelleflerin Vergi Kanunlarına Gönüllü Uyumunu Sağlama Aracı Olarak Af Af, uzun vadede kanunlara bağlılığı artırmak suretiyle dürüst mükelleflerin vergi yüklerinin azaltılmasına ve kötü niyetli yükümlülerin de sürekli olarak vergi sistemine kazandırılarak uzun bir dönem içinde gelirlerde bir artışa yardımcı olabilir. Affı savunanlar mükelleflerin kendiliğinden hukuka uygun davranmasını sağlayıcı bir araç olarak af yolunu önermişlerdir (Mikesel, 1984: 114). Bir vergi sisteminde, geçmişte vergi kaçırmış olmalarının ortaya çıkmasının neden olacağı yaptırımlardan çekinen çok sayıda kişi bulunabilmektedir. Bu kişilerin bir kısmı bilinçli olarak vergi kaçırmış olabileceği gibi bir kısmı da mali zorluklar içinde olmaları nedeniyle vergi yükümlülüklerini yerine getiremedikleri için gelirlerini beyan etmemiş veya eksik beyan etmiş olabilir. Buna göre bu kişilere temiz bir sayfa açmaları ve gelecekte vergi sistemi ile uyumlu bir mükellef olmaları için bir fırsat vermek gerekmektedir. Bu şekilde kayda giren mükellefler, gelecekte aynı toplam vergi gelirine daha düşük yasal vergi oranlarıyla ulaşılmasını sağlayarak vergi affından dürüst mükelleflerin de yararlanmasını mümkün kılacaktır (Lerman, 1986: 326). Vergi affıyla birlikte bireyler, vergi kaçırdıklarını gizlemek zorunda kalmayacaklardır ve daha sıkı uygulamaları içeren yeni bir vergi rejimine geçmeleri kolaylaşacaktır (Leonard ve Richard, 1987: 62). Vergi affıyla birlikte mükelleflere yönelik daha etkin hizmet sunulması ve sorumluluklarına ilişkin daha iyi eğitim verilmesi, vergi uygulamasının iyileştirilmesine yönelik daha fazla harcama yapılması ve vergi kaçakçılarına yönelik daha sert cezaların uygulanması şeklinde önlemlerin alınması halinde bir defalık vergi afları gelecekteki vergi uyumunu artıracaktır. Buna göre vergi affının başarısı bir yönüyle hükümetin alacağı önlemlerin başarısına, bir yönüyle de mükellefin bu önlemleri algılamasına bağlıdır. Bu anlamda mükelleflerin vergi affıyla ilgili adalet anlayışları, vergi affı sonrası verecekleri uyum kararlarının belirlenmesinde son derece önemlidir Af Yanlısı Diğer Görüşler Vergi cezalarının affedilmesi, bu yola sık başvurmamak ve zamanında kullanılmak koşuluyla mükellef psikolojisinde olumlu bir etki yapabilir ve kaçakçılığı önleyen bir faktör olabilir. Af kurumu sayesinde mükellef ile vergi yönetimi arasında işbirliği güçleneceğinden, mükellef ile vergi yönetimi arasında genelde gergin olan hava değişecek, karşılıklı güvene ve iyi niyete dayanan bir ilişki düzeni kurulabilecektir. Vergi gelirlerinin artması ve kaçakçılığın önlenmesi için vergi ahlakının oluşması, yayılması ve genişlemesi gerekmektedir. Ülkemizde vergi ahlakı henüz tam anlamı ile yerleşmemiştir. Ülke çapında vergi ahlakı yerleşinceye kadar af kanunlarının çıkarılması uygun olacaktır. Vergi afları hem artan vergi ve vergi benzeri niteliğindeki borçları nedeniyle ekonomik hayattan çekilmeyi düşünen mükelleflerin faaliyetlerinin devamını sağlamak hem de çeşitli nedenlerle vergi dışında kalan mükellefleri, mükellefiyet ortamına çekerek gelecekteki vergi yüküne daha fazla katılımı sağlamak açısından yararlı olacaktır. Bazen vergi kanunlarının uygulanmasında, adil ve haklı olmayan sonuçlar doğabilmekte, kamu yararına olmayan bu haksız uygulamaların bertaraf edilebilmesi için de vergi aflarının uygulanması gerekli olmaktadır. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

112 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi 3.2. Affa KarĢı Olanların GörüĢleri Affa karşı olanlar bunun dürüst yükümlüleri cezalandıran, vergi adaletini zedeleyen, kaçakçılığa prim veren bir tasarruf olduğuna, ileriye dönük olarak düşünüldüğünde de sık sık getirilen af kanunlarının dürüst yükümlüleri olumsuz yönde etkileyerek bundan sonraki tahsilatları azaltacağına işaret etmektedir Vergi Affı Adalet ve Eşitlik Ġlkelerini Olumsuz Yönde Etkiler GörüĢü Türkiye de sık sık uygulanan vergi affı uygulamaları vergi adaletsizliğine neden olan etkenler arasındadır. Vergilerin belirli bir grubu dışarıda tutması veya sadece belirli bir gruba uygulanması vergilemenin eşitlik ve adalet prensiplerine uymamaktadır (Şahin ve Özenç, 2008). Vergi hukukunda affa karşı çıkanlar bu düşüncelerini genel olarak pozitivistlerin affın her zaman baskı, kayırma ve seçimlerde oy kazanmak gibi nedenlerle yapıldığı yönündeki fikirlerine dayanarak belirtmişlerdir. Ödeme gücü olduğu halde vergisini ödemeyen kişilerin vergi cezalarının veya asıllarının affedilemeyeceğini, ödeme yapmadıkları miktarı başka yerlerde kullanan kişilerin ödüllendirilemeyeceğini bunun adalet ve eşitlik ilkelerine uymadığını belirtmişlerdir (Karabulut, 1996: 20). Vergi afları, diğer taraftan rekabet eşitliği ilkesini de olumsuz yönde etkileyerek haksız rekabete yol açmaktadır. Çünkü vergi ödevlerini tam olarak zamanında yerine getiren yükümlülerin ödedikleri vergi nedeniyle sermayeleri sınırlanmakta, buna karşılık kötü niyetli mükellefler ödemeleri gereken vergiyi işletmelerinde hibe, kredi gibi kullanmaları nedeniyle yatırımlarını genişletme imkânı bulabilmektedir. Bu durumda dürüst mükelleflerin, vergi aflarının vergi kaçakçıları için bir ödül olduğu kendilerinin ise sömürüldüğü düşüncesiyle vergi sisteminin adalet ve eşitliğine olan inançları azalmaktadır Vergi Affı Vergi Mevzuatına Uyumu Azaltır Görüşü Bir toplumda vergi aflarına sık sık başvurulması, adalet ve kanunlara olan güveni azaltacak, cezaların etkinliğinin azalmasıyla da vergi suçlarını işlemek için ekonomik bir teşvik sağlanmış olacaktır. Aynı şekilde bir suçluyu sık sık affetmek, kişilerde ceza görmeme ümidinin uyanmasına ve vergi kanunlarına olan uyumun da giderek azalmasına neden olacaktır (Yalçın ve Başer, 1996: 109). Vergi afları, vergisini dürüst şekilde ve zamanında ödeyen mükellefler üzerinde eşitsizlik düşüncesi yaratabilecektir. Buna göre vergi affı aracılığıyla dürüst olmayan bireylerin sorumluluktan kurtarılması vergi sisteminin adaletini azaltabilecektir (Güner, 1998: 262). Özellikle sürekli tekrarlanan vergi afları, vergi uyumu üzerinde daha çok olumsuz etkilerde bulunarak vergi sisteminin vergi kaçakçıları yönünde daha fazla çarpıtılmasına neden olur (Andreoni, 1991: 144). Vergi aflarının vergi uyumu üzerinde meydana getireceği diğer bir olumsuzluk da vergi aflarının başarılı olup, devlete kısa dönemde gelir sağlamasından kaynaklanmaktadır. Buna göre kamuoyunun o zamana kadar tespit edilemeyen vergi kaçakçılığının yaygınlığı hakkında bilgi sahibi olması, denetim olasılığına ilişkin tahminlerini aşağıya doğru yeniden gözden geçirmesine neden olacaktır. Böylece vergi afları, toplumun vergi kanunlarına uyulmasının önemine inanmadığı ya da vergi kanunlarının diğer toplumsal kurallar kadar önemli olmadığı mesajını vererek bireylerin vergi kaçakçılığına yönelme olasılıklarını artıracaktır. Sonuç olarak vergi afları aracılığı ile elde edilecek kısa dönemli gelirler vergi adaleti ile vergi uyumunda, buna bağlı olarak vergi gelirlerinde ve bir bütün olarak toplum düzenini 108 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

113 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ sağlamaya yönelik olan kanun ve diğer düzenlemelere karşı oluşan saygıda meydana gelecek olan uzun dönemli azalma ile fazlasıyla giderilecektir (Tunçer, 2008). Bireyler, vergi aflarının bir defalık bir fırsat olmadığına inanır ve gelecekte başka vergi aflarının olabileceğini beklerse bu durumda da vergiye uyumları gerileyecektir. Affın yeni bir af beklentisine yol açması, diğer bir ifadeyle mükelleflerin affın bir defalık olmadığı düşüncesine kapılması gelecekte yeni bir fırsatın oluşabileceği beklentisi yaratacağından mükelleflerin vergiye uyumunu azaltmaktadır (Saraçoğlu, 2008) Vergi Suçları Tasarlanarak ĠĢlendiğinden Affa Layık Değildir GörüĢü Vergi suçluları inceden inceye plan kuran ve devlet maliyesini zarara sokmayı arzulayan kişilerdir. Genelde vergi suçlarını işleyenler sahip oldukları yetenekleri kullanarak devletin ve kişilerin kendilerine olan güvenini kötüye kullanarak suç işleyebilmektedir. Vergi suçları, diğer taraftan toplum içinde ekonomik hayatın temelini oluşturan güveni tehdit ve tahrip etmesi yönüyle de diğer bütün suçlardan daha tehlikeli ve zararlı sonuçlar doğurmaktadır. Mali suçlar çoğunlukla bilinçli olarak ortaya çıktığı için affa layık olmayacakları bir gerçektir Vergi Afları Vergi Ġdaresi ve Vergi Yargısının ĠĢ Yükünü Hafifletmez GörüĢü Vergi uygulamalarıyla ilgili olarak çeşitli hükümler taşıyan hukuki metinlerin yeterince açık ve anlaşılır olmaması, bunların uygulanması sırasında yorum farklılıklarının olması, mükellef ile vergi idaresi arasında ihtilafların yaşanmasına neden olabilmektedir. Vergi afları ile bir taraftan idarece yapılan bu haksızlıkların düzeltilmesi, diğer taraftan da ihtilaflı dosyaların kapanması amaçlanmaktadır. Ancak af ile kapatılan bu dosyalar, yerini tahsil edilmeyen veya vergi affı çerçevesinde tahsil edilmesi düşünülen dosyalara bırakacağından, vergi idaresinin iş yükünde bir azalma olmayacaktır (Seviğ, 1992). Üstelik haklılıklarına güvenen mükellefler, çıkan af kanunlarından faydalanmak istediklerinde, peşinen haksız olduklarını ya da affın öne sürdüğü şartları kabul etmek zorunda kalacaklarından, af kanunlarından faydalanmamayı ve davalarını devam ettirmeyi tercih edeceklerdir. Bu ise ihtilaflı dosyaların devam etmesine yol açarak sonuçta vergi aflarının vergi yargısının iş yükünü hafiflettiği şeklindeki düşüncenin de gerçekleri yansıtmadığını gösterecektir Vergi Affı Karşıtı Diğer Görüşler - Af kanunları uzlaşma kurumunun işleyişini de olumsuz yönde etkilemektedir. - Af, vergi denetiminin otoritesini zayıflatmaktadır. 4. Vergi Affının BaĢarılı Olabilmesi Ġçin Gerekli KoĢullar 4.1. Vergi Affının Bir Kereye Özgü Olması Vergi aflarına ilişkin genel kanı, bir defaya mahsus olarak çıkarılan af ve sonrasında alınan sistemi sağlamlaştırıcı önlemler mükelleflerin vergiye ilişkin görevlerini eksiksiz yapmaları yönünde teşvik edeceği şeklindedir. Af uygulamalarına yönelik yapılan çalışmalar, afların ancak seyrek ve tesadüfî olarak uygulandığı zaman başarılı olabileceğini; sık ve tahmin edilebilir vergi aflarının ise mükellefler üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini göstermiştir. Sık sık vergi affı yoluna gidilmesi, zaten vergi ödemek istemeyen bir kısım mükellefleri Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

114 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi vergi ödememek konusunda cesaretlendirecek; vergisini gereği gibi ödeyen mükellefler arasında ise, vergi adaletine olan güveni sarsabilecektir. Sıkça yapılacak aflar, mükelleflerin yükümlülüklerini zamanında yerine getirmek için bir teşvik olmadığı gibi vergi kaçakçılarının da gelecekte meydana gelebilecek bir başka af konusunda yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeyip her zaman ertelemelerine neden olacaktır. Bu bakımdan, her türlü imkândan yararlanılarak kaçakçılık fiillerinin bir şekilde ortaya çıkarılacağının, yürürlükteki affın ağır cezalardan kurtulmak için son bir fırsat olduğunun açıkça ortaya konulması mükelleflerin affa katılımlarının artırılması bakımından yararlı olacaktır Vergi Affının Vergi Sistemini Güçlendirici Önlemlerle EĢ Zamanlı Yürütülmesi Vergi affı uygulamasının başarılı olabilmesi, af kanunu uygulanırken affa neden olan faktörlerin kaldırılmasını sağlayacak ek önlemlerin alınması ile mümkündür. Eğer vergi affından yararlanan bir mükellef af sonrasında hiçbir şeyin değişmediğini, vergi suçu işlemeyi teşvik eden faktörlerin de hâlâ varlığını sürdürdüğünü görecek olursa davranışlarını değiştirmek için bir neden göremeyecektir. Bu düşünce, af uygulamalarının vergi suçu işleyenlerin yakalanma ihtimallerini artıracak şekilde idarî ve hukukî reformlarla yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Af beklentisi, mükelleflerin vergi ödeme isteklerini önemli ölçüde azaltan faktörlerden biridir. Bu olumsuz etki, af sonrasında devletin vergi toplama çabasını artırdığı ölçüde telafi edilebilecektir. Ciddi ve katı yaptırımlarla desteklenmiş bir vergi affı, mükellefleri vergilendirme konusunda olumlu şekilde etkileyeceği gibi kamuoyunun da vergi affını uygun bir uygulama olarak kabul etme şansını artıracaktır. Ek önlemlerle desteklenmemiş bir vergi affı uygulaması, mükelleflerin bugüne kadar beyan etmedikleri gelirlerini beyan etmek konusunda gerekli teşviki yaratamayacaktır. Bu nedenle af sonrasında vergi suçu işleyenlere karşı cezaların ağırlaştırılması, denetimlerin sıklaştırılması ve yakalanma ihtimallerinin yükseltilmesi gibi önlemlerin alınması, mükelleflerin mali kanunların gereklerini yerine getirmede daha gayretli olmalarını sağlayacaktır (Arıkan ve Yurtsever, 2004: 67). Af uygulamasına başvurmaksızın söz konusu önlemlerin alınması, yükümlülüklerini yerine getirmeyen mükelleflerin kanunlara uyumu için yeterli olmayabilir. Çünkü geçmişteki hesaplarının incelenmesinden korkan ve bu nedenle yeni kanundan yararlanarak ortaya çıkmanın maliyetinin fazla olduğunu gören mükellefler eski davranışlarını sürdürecek ve ortaya çıkmayacaklardır. Hâlbuki af uygulaması ile geçmiş hesaplarının incelenmeyeceğini aftan sonra ise sıkı kurallarla inceleneceğini düşünen mükellefler ortaya çıkmak için daha fazla çaba göstereceklerdir (Özden, 1992: 227). Af uygulamalarının başarısı için yapılacak uygulamalardan birisi de vergi yönetimini güçlendirici, etkinliğini artırıcı birtakım düzenlemelerin yapılmasıdır Vergi Affı ile Sağlanacak Avantajların Affa Katılımı TeĢvik Edici Olması Vergi affı uygulamalarının başarısı büyük ölçüde mükelleflerin affa katılımı ile mümkündür. Affa katılım ise, bir taraftan vergi kanunlarının ağır formaliteler yüklemeden en az maliyetle katılımı sağlayıcı nitelikte olmasına; diğer taraftan da, 110 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

115 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ vergi idaresinin afla birlikte ve af sonrasında uygulayacağı birtakım sıkı önlemlerle mümkün olacaktır. Çıkarılacak af kanunları çok sayıda mükellef grubuna açık olur, cezalarda önemli ölçüde indirim sağlayıp, af sonrasında ise, sıkı bir denetim uygulanacağını öngörerek cezaları artırırsa, mükelleflerin affa olan katılımını da o oranda artırır (Yumuşak, 1997: 42). Vergi affı uygulamalarının teşvik edici olmasının bir diğer yolu ise, af ile mükelleflerin vergi borçlarını ödemesi için birtakım kolaylıkların sağlanmasıdır. Bu konuda mükelleflerin vergi borçlarını ödememesinden doğan ceza ve faizlerinin silinip sadece anaparayı ödemelerinin yeterli olması, üstelik taksitler halinde ödeme imkânının verilmesi af ile mükelleflere tanınan ve katılımı cazip hale getiren en önemli avantajlardan birisi olabilmektedir Vergi Affı Döneminin Yeterli Uzunlukta Olması Vergi aflarının başarısı için dikkat edilmesi gereken önemli unsurlardan biri de vergi aflarının yürürlükte kalacağı ve uygulanacağı sürenin çok iyi belirlenmesidir. Af dönemi ile ilgili belirlenecek süre hem mükelleflerin gerekli araştırmaları yapabilmelerine hem de vergi kaçakçılarının gerekli cesareti toplayarak ortaya çıkmalarına imkân verecek uzunlukta olmalıdır. Affın süresine o ülkenin şartlarına göre karar verilmektedir. Vergi affı uygulamalarının başarısı için ideal af süresinin ne kadar olması gerektiği her ülkenin vergi yönetimi tarafından, yerel koşullar ve yönetimin imkânları da dikkate alınarak titizlikle belirlenmelidir. Eğer mükelleflerden bir miktar ödeme yapılması isteniyorsa af döneminin kısa olmaması gerekmektedir Affın Ġçeriği Ġyi Tanıtılmalı Af kanunları geniş bir mükellef kitlesini ilgilendirdiğinden affın kamuoyuna yeterince tanıtılması, mükelleflerin af uygulamalarına katılımlarının artırılması bakımından önemli etkileri olan bir unsurdur. Affın iyi tanıtılması af uygulamasının başarı şansını etkilemektedir. Af tanıtılırken, her türlü iletişim aracı kullanılmalı ve açık bir şekilde insanlar bilgilendirilmelidir. Yapılan bu bilgilendirmeler mükelleflerin affa katılımını artırıcı şekilde olmalı ve suçlu olup da affa katılmayanlara uygulanacak yaptırımlar sürekli bir şekilde ifade edilmelidir. Bir affın başarısı için tanıtım faaliyetlerine yeterince kaynak ayrılması, profesyonel reklâm ajansları aracılığıyla mükellef psikolojilerine uygun kapsamlı bir reklam programı hazırlanması yararlı olabilecektir Vergi Affından Yararlananların Gizlenmesi Vergi aflarının başarılı olabilmesi için yapılacak diğer bir uygulama da, affa katılan mükelleflerin gizleneceği şeklindeki bir uygulamanın af kanunundan önce kamuoyuna açıklanması hatta böyle bir uygulamanın af kanunuyla düzenlenmesidir. Geçmişte vergi ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmediğinden veya getiremediğinden dolayı pişmanlık duyan ve bu sebeple af uygulamasından yararlanmak isteyen mükellefler, sosyal yönden damga yememek ve iş hayatlarını da olumsuz yönde etkilememek için affa katıldıklarının açıklanmamasını isteyebilirler. 5. Affın Benzer Kurumlarla KarĢılaĢtırılması Vergi borcu ve cezalarını sona erdiren tek kurum af değildir. VUK da; terkin, cezalarda indirim, pişmanlık ve ıslah ve uzlaşma gibi uygulamalara da yer verilmiştir. Aflardan farklı olarak, bu uygulamalarda süreklilik söz konusudur. Aflar sadece devlet yönetimi tarafından çıkarılırken belirtilen uygulamalar mükellefler Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

116 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi açısından bir hak durumunda olup, mükellefin talebi halinde uygulanması istenebilmektedir Terkin Terkinin kelime anlamı silme demektir. Bazı durumlarda devlet, zor durumda olan mükelleflere destek olmak amacıyla alacağını silmek zorunda kalabilmektedir. Bu yolla vergi alacağı kısmen ya da tamamen, bütün hukuksal sonuçlarıyla ortadan kalkmaktadır (Edizdoğan, Taş ve Çelikkaya, 2007: ). Bu nedenle verginin terkini ile vergi affı vergi borçlarını ve vergi cezalarını silmesi yönüyle birbirine benzerlik göstermektedir (Öncel, Kumrulu ve Çağan, 2012: 150). Ancak her iki kurum arasında önemli farklılıklar da bulunmaktadır. Bu farklılıklardan ilki, yetkili organ bakımından ortaya çıkmaktadır. Terkine karar verilmesinde yetkili organ idare olmasına karşılık vergi affı yasama organının yetkisi dahilindedir. Bu nedenle, terkin subjektif ve özel bir işlem; vergi afları ise, objektif ve genel bir işlemdir (Edizdoğan, Çetinkaya ve Gümüş, 2012: 174). Bu farklılıklardan ikincisi, kapsamlar itibarıyla ortaya çıkmaktadır. Terkinin kapsamına vergi asıllarıyla birlikte vergi cezaları da girmektedir. Vergi afları ise, vergi cezalarını kapsamaktadır. Diğer bir farklılık ise, kurumlar arasındaki amaç ayrılığından kaynaklanmaktadır. Vergi hukukunda istisnai bir yol olan af, politik yönleri de olan olağanüstü bir araç niteliğindedir. Bu nedenle yasama organının mutlak takdirine dayanmaktadır. Terkin ise, vergi kaynağının korunması ilkesine dayanır. Vergi Usul Kanunu nda öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, idarenin vergi alacağını ve cezasını terkin edip etmeme konusunda takdir yetkisi bulunmamaktadır Cezalarda Ġndirim Cezalarda indirimin amacı, vergi idaresiyle mükellef arasındaki uyuşmazlığın yargı organlarına intikal etmeden başlangıçta çözümlenmesidir. Böylelikle kamu alacağı kısa sürede tahsil edilmiş olmakta ve vergi borçlusu da cezanın bir kısmından kurtulmuş olmaktadır (Bilici, 2012: 98). Cezalarda indirim ile af arasında sürekli olma, indirimden yararlanma konusunda talep hakkı verme ve sadece Vergi Usul Kanunu kapsamındaki vergilere uygulama gibi farkların yanında indirim miktarı açısından da farklar bulunmaktadır. Cezalarda indirim sadece tespit edilebilmiş vergi suçlarına uygulanabilirken vergi afları yönetimin bilgisi dışında kalmış vergi suçlarını da içine almakta ve böylelikle de gizlenmiş matrahların ortaya çıkarılmasını amaçlamaktadır (Karabulut, 1996: 42) PiĢmanlık ve Islah Vergi anlaşmazlıklarının idari aşamada çözümünde pişmanlık ve ıslah kurumu; beyana dayanan vergilerin tarh aşamasında, vergi kaybına dayanan vergi cezalarını sona erdirmek suretiyle hem vergi cezalarına ilişkin sorunları doğrudan hem de vergi aslına ilişkin sorunları dolaylı bir şekilde sona erdirmek gibi bir işleve sahip olarak yerini almıştır. Pişmanlık ve ıslah yoluyla idare tamamlanmış bir suçun cezalandırılmasından vazgeçmektedir (Oktar, 2013: 385, Şenyüz, 2011: 278). Pişmanlık ve ıslah kurumu, vergi aflarına benzetilmekte ise de pişmanlık ve ıslah uygulamasında, vergi aflarında olduğu gibi vergi yükümlüleri tümüyle affedilmemekte, her bir pişmanlık talebi bağımsız olarak ele alınıp değerlendirilmektedir. Vergi afları ilke olarak sadece bir kere başvurulması gereken olağanüstü nitelikte ve kısa süreli bir araç olduğu halde, pişmanlık ve ıslah genellikle bir vergi sisteminin süreklilik gösteren bir kurumu olarak kabul edilir (Işık ve Topaç, 2006). 112 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

117 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ 5.4. UzlaĢma Uzlaşma, ikmalen, re sen veya idarece yapılan tarhiyatlarda, mükelleflerin adlarına yapılan tarhiyatı yargıya intikal ettirmeden önce vergi idaresi ile tahakkuk edecek vergi ve ceza hususunda anlaşmak için başvurabilecekleri idari bir müessesesidir. Uzlaşmanın amacı, ikmalen, re sen veya idarece tarh edilen vergi ve kesilen cezalarda dava yoluna başvurulmaksızın vergi idaresi ile mükellefin anlaşması suretiyle vergi alacağının bir an önce hazineye intikal etmesini sağlamaktır (Şenyüz, Yüce ve Gerçek, 2013: 255). Uzlaşmanın vergi affına benzeyen yönü, vergi aslının ve/veya vergi cezasının bir kısmından vazgeçilmesidir. Ancak af ile uzlaşma arasındaki benzerlik bundan öteye gitmemekte olup, aralarında öz ve uygulama yönünden farklılıklar bulunmaktadır. İlk farklılık, uzlaşma idare ile mükellef arasında yapılacak mutabakat sonucu ödenecek vergi ve cezasının tespitine yönelik iki taraflı bir idari işlem iken af, tek taraflı bir işlem niteliğine sahiptir. Uzlaşmanın kapsamı hem kanunda hem de kanunun verdiği yetkiye istinaden idarece sınırlamalara tabi tutulmuştur. Buna karşın affın kapsamı daha geniş olabilmektedir. Diğer bir ayrım uzlaşmanın sübjektifliği yönüyledir. Uzlaşma ile idarenin vazgeçeceği vergi ve ceza miktarının tespitinde, idarenin haklılık derecesi ile ekonominin ve mükellefin içinde bulunduğu koşullar etkili olurken vergi affında bu hassasiyetler daima ön planda tutulmayabilir veya koşullar mükelleften mükellefe farklılaştırılamaz. Uzlaşma ile vergi affının birbirinden çok farklı olduğu sonucuna varılmakla birlikte vergi affının gerekçe ve amaçlarında yer alan idare ile mükellefi barıştırma ve ihtilaflı dosyaları ortadan kaldırma amacı kısmen de olsa uzlaşmanın işlerliğinin artırılması ile sağlanabilir (Çetin, 2005, 18). 6. Türkiye de Vergi Affı Uygulamaları Ülkemizde Cumhuriyetten günümüze kadar çok sayıda vergi affı düzenleyen kanun çıkarılmıştır. Çıkarılan vergi afları kapsamına göre vergi aslını, vergi cezasını, gecikme faizini ve zammını kısmen veya tamamen ortadan kaldıran ve bunlara ödeme kolaylığı sağlayan veya bunlardan daha hafif mahiyette yeni mali yükümlülükler getiren uygulamalar olmuştur. Nitekim 1960 öncesi dönem ile 1960 sonrası dönem içinde uygulanan af kanunları gerek amaç gerekse nitelik bakımından farklılıklar göstermektedir li yıllardan sonra getirilen vergi aflarıyla ilgili düzenlemelerde ise, kullanılan yöntemlerin farklılaştığı gözlemlenebilir. Bu dönemde yapılan düzenlemelerin sadece vergi borç ve cezalarının affedilmesinden oluşmayan geniş bir çeşitlilik gösterdiği görülebilmektedir. Hükümetlerin bu düzenlemelere başvurma sıklığı ise, özellikle son yıllarda artmaktadır. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

118 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi Ülkemizdeki vergi afları aşağıdaki şekildedir: Tablo 1: Cumhuriyet ten Günümüze Türkiye de Vergi Afları ( ) Tarih Düzenleme İlk Vergi Affı Elviyei Selâsede Vergilerinin Sureti Cibayetine Dair Kanun sayılı Varlık Vergisinin Bakayasının Terkinine Dair Kanun sayılı Vergi Bakayasının Tasfiyesine Dair Kanun sayılı Arazi Vergisinin Mali Yıl Sonuna Kadar Olan Bakiyesinin Terkinine Dair Kanun 4920 sayılı Devlet Orman İşletmelerinin Bazı Vergilerden Muaf Tutulması Hakkındaki Kanun sayılı Toprak Mahsulleri Vergisi Artıklarının Silinmesi Hakkında Kanun sayılı Af Kanunu sayılı Vergi Cezaları Gecikme Zamlarının Tecil ve Tasfiyesine Dair Kanun sayılı Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun sayılı Spor Kulüplerinin Vergi Borçlarının Bir Defaya Mahsus Olmak Üzere Affı Hakkında Kanun 325 sayılı Yasa Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 1960 ve Daha Önceki Yıllarına Ait Bir Kısım Vergi Borçlarının Tasfiyesi Hakkında Kanun 691 sayılı Belediyelerin ve Belediyelere Bağlı Müessese ve İşletmelerin Bir Kısım Borçlarının Hazinece Terkin ve Tahkimi Hakkında Kanun sayılı Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun sayılı Emlak Vergisi Kanunuyla Getirilen Af sayılı Cumhuriyet in 50. Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun 2431 sayılı Tahsilâtın Hızlandırılması ve Beyan Dışı Kalmış Servet Unsurlarıyla Vesikasız Emtianın Beyanına İlişkin Kanun sayılı Kanuna Ek sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Özel Uzlaşma Yolu İle Tahsil Hakkında Kanun Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında 3239 Sayılı Kanunun Geçici 4. Maddesi sayılı Kanun (Geçici Birinci Madde) sayılı Kanun sayılı Kanun (Geçici Birinci Madde) sayılı Kanun sayılı Tahsilât Genel Tebliği sayılı Kanun sayılı Tahsilat Genel Tebliği (4748) sayılı Kanun ile Emlak Vergisi ile İlgili Af Düzenlemesi (Emlak Vergisi Kanunu Geçici Madde 21) sayılı Vergi Barışı Kanunu sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun sayılı Bazı Alacakların Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 6486 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (2. Varlık Barışı) Kaynak: Yurdakul, 2013: Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

119 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ Vergi sistemimizin yakın tarihine bakıldığında, değişik adlarla (matrah artırımı, vergi barışı, varlık barışı vb.) af niteliğinde düzenlemeler yapılmıştır. Bu uygulamalar ile belirlenen koşullara uygun durumdaki mükellefler vergisel yükümlülüklerini avantajlı olarak yerine getirebilmekte, daha önce bildirmedikleri parasal değerleri daha düşük vergisel yükümlülükler çerçevesinde bildirerek herhangi bir kaynak sorgulamasına muhatap kalmayabilmektedirler. Vergi afları ile özellikle ekonominin kriz dönemlerinden sonra zor durumda bulunan mükelleflere işlerini toparlaması amacıyla yeni fırsatlar verilmesi ve önümüzdeki dönemde düzenli vergi öder hale gelmesinin sağlanması hedeflenmektedir. Af kanunundan önce mali sisteme dahil olmayan mükellefler af sayesinde kayıt dışılıktan kurtularak gelecek dönemlerde sistem içerisinde yer alan vergi süjeleri haline gelebilmektedirler (Öz, Çubukçu, 2012: 250). Ülkemizde tarihli ve 6486 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun un 13 üncü maddesi ile Varlık Barışı uygulaması ikinci kez getirilmiştir. Söz konusu düzenleme ile Gelir Vergisi Kanunu na geçici 85 inci madde eklenerek özellikle vergi cennetlerinde var olan hesaplardaki kaynakların Türkiye ye getirilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır sayılı Kanun un 13 üncü maddesi ile gerçek ve tüzel kişilerce sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye ye getirilmesi, taşınmazların kayda alınması suretiyle milli ekonomiye kazandırılması; sahip olunan söz konusu kıymetlerin banka ve aracı kurumlara ya da vergi dairelerine bildirilmek ve cüz i bir oranda vergi (%2) ödenmek suretiyle kayda alınması ve yapılan bu beyanlardan hareketle inceleme ve soruşturma yapılmaması, diğer nedenlerle de inceleme yapılması veya takdir komisyonu kararına istinaden matrah farkı tespit edilmesi halinde bulunan bu matrah farklarından beyan edilen kıymetlerin tutarının düşülmesi öngörülmektedir. Diğer yandan tam mükellefiyete tabi gerçek kişiler ile kurumların kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan kurumlardan elde ettikleri iştirak kazançları, bu kurumların iştirak hisselerinin satışından doğan kazançları ve yurtdışında bulunan işyeri veya daimi temsilcisi aracılığıyla elde ettikleri ticari kazançları, maddede belirlenen tarihe kadar Türkiye ye transfer edilmiş olması kaydıyla Gelir ve Kurumlar Vergisinden istisna edilmektedir. Ayrıca, tam mükelleflerin kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan kurumların tasfiyesinden elde ettikleri kazançları da maddede belirlenen tarihe kadar Türkiye ye transfer edilmiş olması kaydıyla gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilmektedir. Daha henüz üzerinden iki yıl geçmiş olan 6111 sayılı Kanun un arkasından getirilen ikinci Varlık Barışı uygulaması kamuoyunda vergiye karşı gönüllü uyumu zayıflatabilecektir. Aslında her bir yeni vergi affı vergiye gönüllü uyum açısından vatandaşın mükellef olmaktan kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmesini önlemekte, vergiden kaçınmayı artırmakta, süresinde beyan ve ödeme mükellefiyetlerinden uzaklaştırmakta ve nihayetinde de iyi niyetli ve dürüst mükellefleri olumsuz yönde etkilemektedir (Gökmen, 2013). Değerlendirme ve Sonuç Vergi aflarının amacı, kamu alacaklarının bir an önce tahsilini sağlamak, borç kalıntılarını kapatarak yeni bir sayfa açmaktır. Sık sık yapılan vergi afları, vergi Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

120 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi ödeme bilincinin yok olmasına; cezaların caydırıcılık özelliğini kaybetmesine; kayıt dışı ekonomiyi destekleyerek vergi ahlâkının bozulmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, vergi aflarını tekrarlamak yerine uygulanan sistemin eksikliklerini belirleyerek yeniden değerlendirilmesini sağlamak gerekmektedir. Tekrarlanan vergi afları toplumda beklenti yaratarak ekonomiye uzun dönemde ciddi zararlar verebilmektedir. Bu nedenle, vergi affı uygulanmadan önce vergi sistemindeki eksikliklerin tespit edilerek daha sonra vergi affının uygulanması ve uygulamadan sonra da mükelleflere yeni bir vergi affı çıkarılmayacağı konusunda mesaj verilmesi ve böylece vergisini tam ve zamanında ödeyen mükelleflerin adaletsizlik duygusuna kapılmaması, vergisini ödemeyerek af beklentisi içinde olan mükelleflerin sayısının da azaltılarak vergi ahlâkının sağlanması gerekmektedir. Ülkemizde vergi affına yönelik düzenlemelerin sıklığı, vergisini zamanında ödemeyen mükellefleri her dönem sonunda af beklentisi içine sokarak vergi ödeme mükellefiyetlerini yerine getirmeme alışkanlığı yaratmaktadır. Ayrıca bu durum, vergisini zamanında ödeyen mükellefler üzerinde olumsuz etkiler yaratarak bu davranışları nedeniyle kendilerinin mağdur edildiğini düşünmelerine neden olabilmektedir. Bugüne kadar yapılan düzenlemelerde, vergi ve cezalarla ilgili ödevlerini zamanında veya hiç yerine getirmeyen mükelleflere bir kısım alternatifler sunulmasının yanında vergi, ceza, gecikme zammı ve gecikme faizleri ile ilgili indirimler de yapılarak vergi ve cezalarını zamanında ödemeyen mükelleflerin bir nevi ödüllendirilmesi sağlanmıştır. Vergi affı içerikli düzenlemelerin vergi ödevlerini yasal süreleri içinde yerine getiren mükellefler üzerinde yaratmış olduğu olumsuzlukların tekrar edilmesini önlemek, iyi niyetli mükelleflerin diğer mükellefler gibi davranma eğilimlerinin bertaraf edilmesini sağlamak ve vergi affı beklentisi içinde olabilecek mükelleflerin de bu beklentilerine son vermek ve vergi ödevlerini zamanında yerine getirmelerini sağlayabilmek için T.C. Anayasası nın 169 uncu maddesinde yer verildiği üzere münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz hükmüne benzer bir düzenlemenin vergi ve vergiye ilişkin cezalar nedeniyle genel ve/veya özel af çıkarılamaz şeklinde yeni Anayasa çalışmaları kapsamında Anayasamızda yer alması yerinde bir yaklaşım olacaktır. Kaynakça Ağca, İ. (1981), Vergi Cezalarının Affı ve Sonuçları Açısından Değerlendirilmesi, Mali Hukuk, 64. Akdoğan, A. (2011), Türk Vergi Sistemi ve Uygulaması, Gazi Kitabevi, Ankara. Alm, J., Mckee, M. ve Beck W. (1990), Amazing Grace: Tax Amnesties and Compliance, National Tax Journal. Andreoni, J. (1991), The Desirability of a Permanent Tax Amnesty, Journal of Public Economics. Arıkan, Z. ve Yurtsever, H. (2004), Türkiye de Mali Affın Nedenleri ve Sonuçları- II, Yaklaşım, Sayı: 137, Mayıs, Aygün, R. (2012), Vergi Afları ve Vergi Uyumuna Etkisi, Vergi Dünyası, Sayı: 369, Mayıs, Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

121 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ Başaran, M. (2011), 6111 sayılı Kanun Düzenlemesi Işığında Kamu Mali Otoritesi/Hazine ile Vergisel Sorunları Olan Mükelleflere Tanınan Olanaklar, Vergi Sorunları Dergisi Eki, 270, Mart. Bayraklı, H. H. (2006), Vergi Ceza Hukuku, 3. Baskı, Afyon. Besen, R. ve Doğan, Z. (2008), Vergi Aflarının Mükellefler Üzerindeki Etkisinin Tespitine İlişkin Bir Araştırma, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara. Bilici, N. (2012), Vergi Hukuku, 29. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara. Bülbül, D. (2003), Vergi Aflarının Ekonomik ve Sosyal Etkileri-I, Yaklaşım, 131, Bülbül, D. ve Karadeniz, H. (2004), Vergi ve Sigorta Prim Aflarının Kayıt Dışı Ekonomi Üzerine Etkisi, E-Yaklaşım, 11, Haziran. Cantürk, İ. (1971), Vergi Cezalarının Affı ve Getirdikleri Danıştay Dergisi, 109. Centel, N., Zafer H. ve Çakmut, Ö.(2008), Türk Ceza Hukukuna Giriş, 5. Baskı, İstanbul. Çağan, N. (1972), Türk Hukukunda Vergi Cezalarının Affı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 29/01-02, Çetin, G. (2005), Türkiye de Vergi Aflarının Vergilemede Etkinlik ve Adalet Üzerindeki Etkileri, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Manisa. Çetin, G. (2007), Vergi Aflarının Vergi Mükelleflerinin Tutum ve Davranışları Üzerindeki Etkisi, Yönetim ve Ekonomi, 14/2, Dinler, B. (2002), Ceza Hukukunda Af, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Dönmez, R. (1992), Teoride ve Uygulamada Vergi Afları, Anadolu Ünv. İİBF Yayınları, No:557/92, Anadolu Ünv. Basımevi, Eskişehir. Dönmezer, S., Erman, S.(1985), Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Onuncu Baskı, Cilt: III, Beta Yayınevi, İstanbul. Dursun, H.(2009), Af Kavramına Genel Bir Bakış, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 85, Edizdoğan, N., Taş, M. ve Çelikkaya, A. (2007), Vergi Ceza ve Yargılama Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa. Edizdoğan, N., Çetinkaya, Ö. ve Gümüş, E. (2012), Kamu Maliyesi, 4. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa. Erem, F. (1973), Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, 10. Baskı, Cilt: I, Ankara. Gençyürek, L. (2008), Vergi Suçunun Unsurları, vergi_sucunun_unsurlari.htm. (Erişim Tarihi: ) Gökmen, S. (2013), Varlık Barışı, Yeniden, yazi.aspx?yazino=64 (Erişim Tarihi: ) Gözler, K. (2010), Anayasa Hukukuna Giriş, 16. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa. Güner, A. (1998), Vergi Affı Vergiye Uyum İlişkisi Üzerine, Marmara Üniversitesi Maliye Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, 10. Işık, İ. ve Topaç, S. (2006), Pişmanlık ve Islah Kurumunun Tarihsel Süreç İçinde İrdelenmesi, Vergi Dünyası, Ağustos. Karabulut, M. (1996), Vergi Aflarının Vergi Ahlakı Üzerine Etkileri-Türkiye Örneği, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Manisa. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

122 Vergi Afları ve Türkiye de Vergi Aflarının Değerlendirilmesi Keleş, Y. (2002), Yine mi Af? Mükellefler Ne Zaman Vergi Öderler?, Vergi Dünyası, 249, Mayıs, Keyman, S. (1965), Türk Hukukunda Af, AÜ Hukuk Fakültesi Yayını, 199, Ankara. Kırbaş, S. (2012), Vergi Hukuku, 19. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara. Korkusuz, M. (2003), Vergi Barışı Üzerine, Yaklaşım, Mart, 123, 77-79, Leonard, H.B. ve Richard, J.Z. (1987), Amnesty, Enforcement and Tax Policy, Tax Policy and the Economy, L.H. Summers (Ed.), Nber and Mıt Press Journals, 1, Lerman, A.H. (1986), Tax Amnesty: The Federal Perspective, National Tax Journal, 39/3. Mikesel, J.L. (1984), Tax Amnesties as a Tool for Revenue Administration, State Government, 57/4. Narinoğlu, R. (1991), 1923 Yılından Sonra Çıkarılan Vergi Af Yasaları Kapsamı ve Değerlendirilmesi, Vergi Sorunları, Mayıs, Oktar, S.A. (2013), Vergi Hukuku, 9. Baskı, Türkmen Kitabevi, İstanbul. Öncel, M., Kumrulu, A. ve Çağan, N. (2012), Vergi Hukuku, 9. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara. Önen, Z. S. (1988), Af Kavramı, Vergi Cezalarının Teorik Yapısı ve Uygulanması, Mali Hukuk Dergisi, Sayı: 17, Eylül-Ekim. Öz, S. ve Çubukçu, D.Ö. (2012), Af ya da Adalet: Yeni Mali Af Yasası, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 66(2), Özden, T.M. (1992), Mali Af, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara. Palamut, M.E. (1992), Vergisel Af ve 3887 sayılı Yasa, Banka ve Ekonomik Yorumlar, Nisan-Mayıs, Ross, J. (2012), Local Government Property Tax Amnesty Programs: Structures and Themes, Public Finance and Management., 12(2), Saban, N. (2001), Vergi Suçlarında Affı Anayasa ile Sorunsallaştırmak, Anayasa Yargısı Dergisi, 18, Saraçoğlu, F. (2008), Vergi Afları, Vergiye Uyum ve Türkiye Uygulamaları, er/makale_13.pdf, Erişim: Savaşan, F. ve Çoban, F. (2005), Bir Politik Çevrim Enstrümanı Olarak Vergi Afları, Sayisi.pdf. Savaşan, F. (2006), Vergi Aflarına Mükellef Tepkisi: Türkiye de Vergi Aflarından Kimler Faydalanıyor?, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12, Sayar, F. (1987), 1960 Yılından Sonra Çıkarılan Vergi Af Yasaları ve Sonuçları, Vergi Dünyası, 73, Eylül, Seven, B. (2001), Vergi Suçlarına İlişkin Olarak Uygulanması Gereken Yaptırımın Niteliği Konusundaki Tartışmalar, makale_35.htm Seviğ, V. (1992), Vergi Ceza Affı, Dünya Gazetesi, Soyaslan, D. (2001), Af, Anayasa Yargısı Dergisi, 18, Şahin, M. ve Özenç, Ç. (2008), Türkiye de Vergi Kültürünü Etkileyen Faktörler, Yaklaşım, 182, Şubat. 118 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

123 N. EDĠZDOĞAN, E. GÜMÜġ Şen, E. (2013), Af, Bir Hak ve Ödül Değil, Lütuftur. Af, Yapılan Hataların Karşılıklı Kabulü de Değildir, , prof-dr-ersan-sen/ af. Şenyurt, İ. (2008), Türkiye deki Vergi Aflarının Nedenleri ve Sonuçları, Vergi Dünyası, 319, Mart. Şenyüz, D. (2011), Vergi Ceza Hukuku, 5. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa. Şenyüz, D. Yüce, M. ve Gerçek, A. (2013), Vergi Hukuku, 4. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa. Taşkın, Y. (2010), Vergi Aflarının Hukuki Niteliği ve Gerekçeleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2, Tunçer, M., Vergi Aflarının Vergi Uyumuna Etkisi, igunes/makale/vergiaffi.doc (Erişim Tarihi: ) Yalçın, H. ve Başer, A. (1996), Türkiye deki Mali Aflar ve Vergi Sistemi Üzerine Etkileri, Vergi Dünyası, Ocak, 173, Yaraşır, S. (2013), Vergi Afları ve Türkiye deki Vergi Aflarının Değerlendirilmesi, Vergi Dünyası, Mart, 379, Yılmaz, E.(1986), Hukuk Sözlüğü, 2. Baskı, Seçkin Kitabevi, Ankara. Yumuşak, İ. (1997), Vergi Aflarının Vergi Gelirlerine Etkisi, Vergi Dünyası, 188, Yurdakul, A. (2013), Vergi Ahlakı ve Vergi Ahlakını Belirleyen Faktörlerin Analizi: Bursa İli Örneği, Dora Yayıncılık, Bursa. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

124 Türkiye de Altın Bankacılığı Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi Türkiye de Altın Bankacılığı Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi Ersan ÖZ Ayşin FİDAN Özet Farklı dönemlerde farklı görevler üstlenen altın, günümüz itibarıyla ciddi bir yatırım aracıdır. Altın piyasasının temel aracı olan kuyumcular zamanla altın piyasası içerisinde bazı alternatiflerle karşı karşıya kalmıştır. Bu alternatiflerden birisi de bankalardır. Önceleri sadece mevduat hesapları üzerinden altın işlemleri yürüten bankalar daha sonraları fiziki altın hesaplarına yönelmiştir. Bu çalışma ile altın bankacılığının tarihsel süreç içerisindeki gelişimi ve Türkiye deki altın sektörüne genel bir bakış vurgulanacaktır. Aynı zamanda çalışmanın temel gayesi olan altın bankacılığı sonucu elde edilen gelirin ne şekilde vergilendirileceği hususuna da yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Altın Bankacılığı, Vergi, Altın Piyasası Gold Banking Activities and Taxation Hereof In Turkey Abstract Gold, which has undertaken various tasks in different periods of time, has been a serious investment tool in modern times. Jewelers which have been the main factor of gold market have encountered with some alternatives over time. Banks are one of these alternatives. Previously having conducted gold-related transactions over deposit accounts, Banks later aimed at physical gold accounts. In this study, the historical process of gold banking sector and an overview of gold market in Turkey will be emphasized. Furthermore, the study will point out the taxation method for the income obtained from the gold banking, which is core objective of the study. Key Words: Gold Banking, Tax, Gold Market JEL Classification Codes: G24, H27, K34 Doç.Dr., Pamukkale Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü, ersanoz@pau.edu.tr Yüksek Lisans Öğrencisi, Pamukkale Üniversitesi, SBE, Maliye Programı, aysin55_fidan@hotmail.com 120 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

125 E. ÖZ, A. FİDAN Giriş Tarihsel süreç incelendiğinde gerek para birimi gerekse yatırım ve tasarruf aracı olan altın son dönemlerde bankaların da ilgi alanına girmiştir. Para, paranın fiyatı faiz, kredi ve benzeri faaliyetlerin yanısıra altın sektörüne de el atan bankalar, bu sektörün ne kadar kazançlı bir sektör olduğunu yıllar sonra da olsa anlamışlardır. Altının kazançlı bir araç olmasının yanında özellikle ithalatının ve dolaylı olarak da cari açığın önüne geçmek amacıyla kullanılması bu faaliyeti ayrıca maliye politikasının bir aracı haline getirmiştir. Bu sektör içerisinde yer alan uzman kişilerden faydalanarak altın bankacılığı faaliyeti yürüten bankalar, bu faaliyeti vadeli ve vadesiz altın depo hesapları şeklinde gerçekleştirmektedir. Şimdilik sürekli bir şekilde uygulama alanı bulamayan altın bankacılığı faaliyeti, bankaların uzman kişileri belirli günlerde bankaya çağırarak faydalanmaları şeklinde uygulama alanı bulabilmektedir. Bu çalışmada öncelikle altın ve altın bankacılığı terimlerine daha sonra ise sırasıyla altın bankacılığının ne olduğuna ve hukuki temellerine, bankaların altın bankacılığı sonucu elde etmiş oldukları gelirin vergilendirilmesine ve son olarak da yelpazenin geniş görünüp yorumlanması ve Türkiye nin altın verilerine daha somut ulaşılabilmesi adına Tablo 1 aracılığıyla yer verilecektir. 1. Altın Nedir? Altın kavramına ilişkin bazı resmi kurumlar incelendiğinde değişik tanımlarla karşılaşılmaktadır. Bu tanımlamalar aşağıdaki gibi gösterilebilir (Türk Dil Kurumu, National Mining Association): Atom sayısı 79, atom ağırlığı 196,97 gr. olan, 1064 C'de eriyen, kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz element. Doğada az bulunması dolayısıyla para olarak kullanılan ya da devletlerce para karşılığında saklanan değerli maden. Sarı renkli, yumuşak, dövülgen ve esnek bir soy metal. Altının değişik sözlükler aracılığıyla yapılmış olan tanımları incelendiğinde göze çarpan temel özellikler; yüksek değerli bir maden oluşu, geçmişte para birimi olarak kullanılmış olması 1 ve doğada az bulunmasıdır. 2. Altının Tarihsel Süreçteki Gelişimi Şimdilerde tasarruf ve yatırım aracı olarak ön plana çıkan altın, tarih öncesi dönemlerde ödeme aracı olarak ön plana çıkmıştır. Günümüzde özellikle tüm dünya tarafından ciddi kabul gören bir değişim aracı olan altın, bu yönüyle doların (USD) önünde olup, dolardan daha konvertibl olma özelliği taşımaktadır. Altının tarihsel süreç içerisindeki gelişimini inceleyen Vural (2003), bu süreçte beş döneme vurgu yapmaktadır. Bunlar: Merkantilist Dönem (15.yy.-18.yy.): Bu süreç içerisinde göze çarpan en önemli nokta, ülkelerin zenginlik göstergesi olarak altın rezervlerinin bolluğunun kabul edilmesi ve altın ithalatının yüksek gümrük vergileri aracılığıyla önüne geçme düşüncesidir (Giray, 2001: 23-25). 1 Dünyada ilk altın para MÖ 600 yıllarında Salihli (Sardes) yöresinde hüküm süren Lidya Kralı Krezüs tarafından basılmıştır. Bunun yanısıra Anadolu da altından yapılmış süs eşyalarının da MÖ 5000 yıllarında kullanıldığı yapılan çeşitli arkeolojik çalışmalar neticesinde gün ışığına çıkarılmıştır (Sertkaya, 2005: 153). Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

126 Türkiye de Altın Bankacılığı Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi Altın Sikke Standardı Sistemi Dönemi ( ): 19. yüzyılda sanayileşmenin artmasıyla uluslararası ticarette de gelişmeler yaşanmış ve konvertibl olan altın, ülkeler arasında resmi bir değişim standardına ulaşmıştır. Böylece, altının özellikle dış piyasalardaki dolaşımı önündeki engeller kaldırılmış, iç ve dış piyasada dolaşımına imkân tanınmıştır. İki Savaş Arası Dönem ( ): Birinci ve İkinci Dünya Savaşı dönemlerini kapsayan bu süreçte Avrupa daki güçler dengesinin sarsılmasına bağlı olarak mali krizler ortaya çıkmış ve başta İngiltere olmak üzere altın sikke standardını benimsemiş olan ülkeler bu sistemden uzaklaşmıştır. Savaş esnasındaki maliyetlerini karşılamak üzere altının yerine kağıt parayı tercih eden ülkeler kontrolsüz bir şekilde para basmaya başlamış ve bu durumda enflasyonist bir ortam oluşmuştur. Bu ortam içerisinde ülkelerin çıkardıkları en önemli sonuç ise birbirlerinden ayrı aldıkları kararlar yerine ülkelerarası işbirliğine gidilmesi gerektiğidir. Bu sonuç ise Bretton Woods sisteminin doğuşuna sebep olmuştur. Bretton Woods ve Altın Kambiyo Sistemi Dönemi ( ): İsmini 1944 yılında ABD nin Hampshire Eyaletindeki Bretton Woods kasabasından alan bu sisteme göre ülke paralarının sabit bir kur üzerinden altın standardına bağlı başka bir ülke parasıyla serbestçe değiştirilebildiği bir para sistemi olan Altın Kambiyo Sistemi uygulanmaya konmuştur. Savaştan kazançlı çıkan ABD, ekonomi üzerindeki etkinliğini de ön plana çıkararak 2 ABD doları altın tahvil edebilme özelliğine sahip tek ulusal para olarak kabul edilmiştir. Böylece, ABD doları uluslararası rezerv para olma statüsü kazanmıştır e kadar başarılı bir şekilde işleyen Bretton Woods sistemi 1960 lı yıllarda ABD nin Vietnam savaşı nedeniyle artan kamu harcamalarının fazlalaşmasıyla ABD nin ödemeler dengesinde açıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu açıkları kapatmak amacıyla para basma yolunu tercih eden ABD, doların konvertibl (IMF, 2012) bir hale gelmesi nedeniyle sadece kendi ülkelerinde değil birçok ülkede enflasyona sebebiyet vermiştir. Bu gelişmeler rezerv paraya olan güveni sarsmış ve ABD dolarının devalüe edilmesi yönündeki görüşleri kuvvetlendirmiştir. Serbest Altın Piyasası Dönemi (1973- ): 31 Ağustos 1975 te Onlar Grubu 3 (The Group of Ten) ve İsviçre nin katılımıyla imzalanan The Group of Ten Agreement uyarınca altın, parasal sistemde rezerv yükümlük olmaktan çıkarılmış, resmi altın fiyatının ekonomik geçerliliği ortadan kaldırılmış, farklı ülke para birimleri arasında dalgalı kur sistemine geçilmesi esas alınmıştır. 3. Türkiye de Altın Piyasası Türkiye de altın piyasasının temel olarak iki kaynağı bulunmaktadır (Bozdoğan, 2012: 173): 1- Altını hammadde olarak üretimde kullanan ve bu anlamda en önemli payın kuyumculuk sektörüne ait olduğu endüstri sektörü, 2- İlki, Merkez Bankalarının rezervlerini artırması veya içeriğini değiştirmesi; diğeri, yatırımcıların riskten korunma, gelecekte ortaya çıkabilecek olası fiyat 2 Savaş sonrasında Avrupa daki altın rezervinin önemli bir kısmının savaştan güçlü çıkan ABD ye kayması, ülkeler arasında altın rezervlerinin dağılımını olumsuz etkilemiştir. 3 Onlar Grubunda yer alan ülkeler şunlardır: Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, İsveç, İngiltere ve ABD (Bank for International Settlements, 2001: i) dir. 122 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

127 E. ÖZ, A. FİDAN değişikliklerine karşı koruma (hedging) amacıyla yaptıkları vadeli alımlar ve spekülatif amaçlı altın alımlarından kaynaklanan finans sektörü dür. Görüldüğü üzere ülkemizde altın piyasasının var olduğu iki yer vardır ki onlar; kuyumcular ve merkez bankası rezervleridir. Fakat günümüz itibarıyla çok fazla faaliyet alanı bulamamasına rağmen (şimdilik!) bankalar da altın sektörüne giriş yapmış bulunmaktadır Türkiye de Altın Arzı ve Talebi Ülkemizdeki altın arzı ve talebine ilişkin veriler aşağıdaki gibidir: Tablo 1: Türkiye nin Altın İthalatı, İhracatı ve Farkı ( ) Yıl Altın İthalatı (Ton) Altın İhracatı (Ton) İthalat-İhracat (Ton) ,4 101, ,3 124, ,4 118, ,5 23, Toplam ,1 1509,9 Kaynak: Altın Madencileri Derneği, (Erişim Tarihi: ) Ekonomi Bakanlığı (2012), Altın Mücevherat Sektörü, Sektör Raporları; İstanbul Altın Borsası, (Erişim Tarihi: ) Tablo 1 incelendiğinde döneminde yapılan altın ithalatının altın ihracatı karşısındaki üstünlüğü göze çarpmaktadır yılında 1,4 ton olan altın ihracatı rakamı 2012 yılında 242 ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye nin altın ithalatında ise dalgalı bir görüntü izlenmektedir. Özellikle 2005 yılında 269 ton seviyelerine ulaşan altın ithalatı 2012 yılında 121 tondur. En düşük altın ithal edilen yıl ise 2009 yılı olup, ilgili yılda 38 ton altın ithal edilmiştir. Altın ithalatı ile ihracatı arasındaki fark incelendiğinde ise 2005 yılında gerçekleşen 264 tonluk fark ilk sırada yer alırken 2009 yılında gerçekleşen 23,5 tonluk rakam son sırada yer almaktadır. Bu Tabloda dikkat çeken bir diğer önemli husus ise 2005 yılından itibaren altın ihracatının giderek artmasıdır yılının ilk 10 ayında ise 11,9 milyar dolara ulaşan parasal olmayan bir altın ihracatı söz konusudur. Bu ihracatın 6,4 milyar dolarlık kısmı İran a yapılmaktadır. İran a yapılan bu derece yüksek parasal olmayan altın ihracatının sebebi şu şekildedir: Türkiye aldığı petrol ve gazın parasını normal süreçte İran Merkez Bankasına transfer ediyordu. Ancak dünyanın en önemli para transfer şirketi SWIFT, Mart ayında İran a para transferini durdurmuştur. Bunun üzerine de Türkiye de para transferini keserek petrol ve doğal gazın parasını altın ihracatı şeklinde gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu durum ise Türkiye nin cari açığına 5 milyar dolarlık bir katkı sağlamıştır (Dünya Gazetesi, ). Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

128 Türkiye de Altın Bankacılığı Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi 3.2. Türkiye de Altın Piyasası Araçları Türkiye de altın piyasası araçları ağırlıklı olarak kuyumcuların elinde iken İstanbul Altın Borsası ve İstanbul Altın Rafinerisi sektör içerisinde hiç de küçümsenemeyecek bir paya sahiptir. En son olarak sektöre dahil olan bankalar ise belirli günlerde yatırımcılarla toplanmakta ve altınlarını 24 ayar altın cinsine dönüştürerek hesaplarına aktarmaktadır. Şimdi ise sırasıyla kuyumcular, İstanbul Altın Borsası, İstanbul Altın Rafinerisi ve bankalar incelenecek olup, altın piyasasındaki önemlerine vurgu yapılacaktır Kuyumcular Altının en eski kullanım alanı ve miktar yönünden en önemli olanı kuyumculuktur (Sağlam, 1991: 46). Kuyumcular 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile kurulmakta olup, her bir kuyumcu bulunduğu ildeki kuyumcular odasına kayıt olmak zorundadır. Halk arasında sarraf olarak da bilinen kuyumcular altın alıp satmakta ve çok eski dönemlerden beri altın sektörü içerisinde faaliyet göstermektedir İstanbul Altın Borsası 1993 yılında Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar da yapılan değişikliklerle altının fiyatı ve altın ihracatı ile ithalatının önü açılmıştır. Bu gelişmeler sonucunda altın sektörü büyümeye başlamış ve birtakım yapılandırmaları da beraberinde getirmiştir. Bu yapılandırmaların en önemlisi İstanbul Altın Borsasının kurulması olup, altının örgütlü bir piyasada işlem görmesine imkân tanınmasıdır. İstanbul Altın Borsasının kurulmasının temellerinde yatan hukuksal dayanaklar aşağıdaki gibidir ( Kıymetli Madenler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Genel Yönetmelik, Kıymetli Madenler Borsası Aracı Kuruluşlarının Faaliyet Esasları ile Kıymetli Madenler Aracı Kurumlarının Kuruluşu Hakkında Yönetmelik, İstanbul Altın Borsası Yönetmeliği, Kıymetli Maden Standartları ve Rafinerileri Hakkında Tebliğ İstanbul Altın Rafinerisi Altın sektöründe yer alan Halaç Ailesinden Ömer Halaç tarafından 1995 yılında kurulan Halaç Kuyumculuk Limited Şirketi sektörün ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla rafinasyon işlemlerine başlamıştır. Bu şirket, 1996 yılında Hazine Müsteşarlığı ve İstanbul Altın Borsasının katkılarıyla kurulan İstanbul Altın Rafinerisi ile 2002 yılında birleşme kararı almıştır. İstanbul Altın Borsası ve Hazine Müsteşarlığının altın rafinerileri listesinde ilk resmi altın rafinerisi olarak yer alan İstanbul Altın Rafinerisi A.Ş., 2007 yılında Orta Doğu nun altın kalbi olan Dubai Altın Borsasında geçerlilik kazanmıştır ( Bankalar Özellikle son dönemde fiziki altın alım-satım faaliyetlerinde bulunan bankalar altın piyasası içerisinde çok fazla söz sahibi değildir. Altın depo hesapları adı altında gerçekleşen bu işlem ile bankalar fiziki altın alım-satımı yapmakta, bu süreçte ise uzman eksperlerden faydalanmaktadır. Fiziki altın alım-satımı yanında vadelivadesiz altın mevduat hesaplarına da yer veren bankalar, altın ticaretini hesaplar üzerinde de gerçekleştirebilmektedir. Bu altınların fiyatını belirleyen iki ana 124 Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

129 E. ÖZ, A. FİDAN değişken bulunmaktadır. Bunlar ( Content.aspx?id=1767): Altının uluslararası piyasalardaki USD/ONS fiyatı, 4 USD/TL kurudur. 4. Altın Bankacılığı Nedir? Günümüzde borsada işlem gören altına dayalı ürünler, altın sertifikaları, altına dayalı tahviller ve altına dayalı fonlar bulunmaktadır. Ayrıca, bankalar yatırım talebine yönelik olarak vadesiz altın depo hesabı, vadeli altın depo hesabı, altın biriktiren hesap, altına katılma hesabı, altın teminatlı ihtiyaç kredisi, altın ve gümüş kredileri, altın fonları, altın havalesi, kuyumcu paket sigortası, altına endeksli finansman gibi geniş bir yelpazede birbirinden farklı hizmet ve ürünler sunmakta ve bu ürünleri her geçen gün farklı alternatiflerle çeşitlendirerek altın bankacılığı nın hacmini büyütmektedir (Sarıcan, 2011: 96). Görüldüğü üzere bankalar sadece tahvil, bono, kredi satışıyla ilgilenmemekte, aynı zamanda da altın sektörüne girmiş bulunmaktadır. Bu durum ise altın sahipleri açısından bankaları kuyumcuların alternatifi haline getirmiştir. Böylece, altınını bozdurmak veya altın satın almak isteyen kişiler bankaları da tercih edebilecek duruma gelmiştir. Piyasada yer alan kuyumcular sadece altın alım-satımı ile uğraşmakta iken bankalar altını bir para gibi kabul edip, vadeli altın depo hesabı açabilmekte ve altın sahibine vade sonunda belli bir faiz ödemektedir. Bu durum ise bankaları kuyumculardan daha avantajlı hale getirmektedir. Altın bankacılığı faaliyetlerini teşvik eden önemli bir sebep ise ülkemizde bulunan yastık altındaki altınların fazla olmasıdır. Yastık altı olarak tabir edilen şey aslında, finansal sistemin dışında; evde, işte vs. muhafaza edilen altınları ifade etmektedir. Bu miktarın ne kadar olduğuyla alakalı Merkez Bankası ciddi bir çalışma yapmış bulunmaktadır. Merkez Bankasının de duyurduğu Ekonomi Notları çalışmasına göre Türkiye de mevcut yastık altı altın artışı 1984 den 5 bu yana 2189 tondur. Merkez Bankası kısaca çalışmayı şu şekilde yapmıştır: 1984 yılından bugüne, yabancı ülkelerden gelen altın miktarı hesaplanmış, yani işlenmiş ve işlenmemiş altın ithalatı toplanmıştır. Buna ülkemizde üretilen altın miktarı ilave edilmiş, bu genelden de işlenmiş ve işlenmemiş altın ihracatı toplamı çıkarılarak 2189 ton verisine ulaşılmıştır (Aktaş ve diğerleri, 2012: 1-2). Altın bankacığı faaliyetlerinin amaçlarından birisi de bu yastık altındaki altınların iç piyasa ekonomisine kazandırılmasıdır Altın Bankacılığının Hukuksal Dayanakları Vadeli veya vadesiz işlem yapabilme hürriyetine sahip bankalar bu işlemleri keyfi olarak değil belirli bir hukuksal zemin içerisinde gerçekleştirmektedir. Banka sektöründe yapılan tüm işlemler gibi vadeli-vadesiz altın depo hesapları nın işleyişi 4 Altının uluslararası piyasalardaki USD/ONS fiyatı; piyasalardaki arz talep dinamikleri, spekülatif işlemler, döviz piyasalarındaki gelişmeler ve Merkez Bankalarının politikaları gibi birçok parametreye bağlı olarak değişebilmektedir. 5 Bu çalışmayla ilgili önemli bir nokta TCMB nin 1984 yılından önce altın miktarını sıfır olarak kabul etmesidir. Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

130 Türkiye de Altın Bankacılığı Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi de hukuki kurallar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu başlık altında altın bankacılığının tarihsel süreç içerisindeki kanuni dayanaklarına yer verilecektir. a) Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar tarihinde karara bağlanıp, tarihinde Resmi Gazete de yayınlanan bu Kararın 19. maddesi Döviz Tevdiat ve Altın Depo Hesapları başlığını taşımakta olup, Merkez Bankası ve bankalar, Türkiye'de ve yurtdışında yerleşik kişiler adına döviz tevdiat hesapları ve altın depo hesapları açabilirler. Bu hesaplar üzerinde, sahipleri serbestçe tasarrufta bulunabilirler. Bu hesaplara ait faizler banka ile hesap sahibi arasında serbestçe tespit edilir. Anapara ve faizlerin transferleri ile altının iadesi bankalarca kendi kaynaklarından karşılanır. Bu hesaplar nedeniyle doğacak lehte ve aleyhteki kur farkları ilgililere aittir. ifadesine yer verilmiştir. b) Kıymetli Madenler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Genel Yönetmelik İlgili Yönetmeliğin amacı Kıymetli madenlerin ve kıymetli madenlerle ilgili sermaye piyasası araçlarının güven ve istikrar içinde, serbest rekabet şartları altında kolayca alınıp satılabilmesini sağlamak ve oluşan fiyatları tespit ve ilan etmekle yetkili Kıymetli Madenler Borsalarını düzenlemektir. Bu Yönetmelik doğrultusunda Kıymetli Madenler Borsasına birçok yetki tanınmıştır. 6 c) Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara İlişkin 95-32/13 sayılı Tebliğ Temel amacı, bankalarca altın depo hesabı açılmasına, altın kredisi kullandırılmasına ve yurtdışından altın kredisi sağlanmasına ilişkin esas ve usulleri düzenlemek olan bu Tebliğde ayrıca, altın depo hesabı ve altın kredileri ile alakalı temel bilgilere yer verilmiştir. d) Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: /35) tarihinde Resmi Gazete de yayınlanan bu Tebliğin temel gayesi Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara göre bankalarca altın, gümüş ve platin depo hesabı açılmasına, altın, gümüş ve platin kredisi kullandırılmasına ve kıymetli madenler aracı kuruluşları tarafından yurtdışından kıymetli madenler kredisi sağlanmasına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir. şeklinde ifade edilmiştir. Bu Tebliğde dikkat çeken en önemli husus 32. maddede yer alan altın depo hesapları ile kredilerinin yanında gümüş ve platin depo hesapları ile kredilerine yer verilmiş olmasıdır. Ayrıca, kıymetli madenler aracı kuruluşları tarafından yurtdışından kıymetli madenler kredisi sağlanmasına imkân tanınmıştır Altın Bankacılığının Avantajları ve Dezavantajları Altın sahipleri açısından birçok avantaja sahip olan altın bankacılığı faaliyeti aynı zamanda birtakım dezavantajları da bünyesinde barındırmaktadır. Sırasıyla avantajlar ve dezavantajlar incelenecek olursa (Ünal, 2009: ; Bozdoğan, 2012: 177): Avantajları: Altının gramajının az olması, düşük ayarlı veya eski tarihli olması gibi durumlarla karşılaşılmasını engellemesi, 6 Bkz: R.G., T , S Madde: Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran 2013

131 E. ÖZ, A. FİDAN İşçilik maliyeti ödenmesini gerektirmemesi, Çalınma riski olmadan güvenle birikim sağlaması, Bir gramdan başlayan tutarlarda alım-satıma olanak tanıması, Bankalarca işletim ücreti, komisyon alınmamasının yanısıra geleneksel yöntemlere göre daha kolay ve kazançlı bir yatırım biçimi olarak sunulması, İnternet şubesi, yaygın şubeler, ATM ler veya çağrı merkezi aracılığıyla yani internet bankacılığı, telefon bankacılığı ile alım satım yapılabilmesinin de etkili olduğu ifade edilebilir. Dezavantajları: Temel faaliyet alanı altın ve benzeri madenlerin işlenmiş halini alıp-satmak olan kuyumcuların iş hacmi düşüş gösterecektir. Bu durum ise altın bankacılığının gelişmesine bağlı olarak kuyumculuk sektöründe olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Vadeli altın depo hesaplarında faiz oranlarının esnek olması durumunda, yatırım sahipleri yatırımlarını altın depo hesapları yerine diğer alanlara kaydırabilecektir. Bu durum ise yatırım sahiplerinin kafalarında soru işareti bırakmaktadır. Altın depo hesabına yatırım yapmak isteyen kişiler bankaların belirlemiş olduğu günler dışında yatırım yapamayacak ve ilgili günleri beklemek zorunda kalacaklardır. Altın depo hesaplamalarında altın değerlemesini yapacak kişiler altın konusunda uzmanlaşmış eksperlerden meydana gelmektedir. Bu durum ise banka açısından ek bir maliyet unsuru oluşturmaktadır Altın Bankacılığının İşleyişi Altın bankacılığının işleyişinin daha net bir şekilde anlaşabilmesi için bu başlık Şekil yardımıyla açıklanacaktır. Şekil 1: Altın Bankacılığının İşleyişi Şekil 1 e göre altın kabul gününe gelen müşteriler (altın sahibi), getirdikleri ziynet altınları uzman ekspere vereceklerdir. Bu uzman, altınların 24 ayar değerini belirleyecektir. Altın depo hesapları en az 995/1000 saflıkta bar ve külçe halindeki işlenmemiş altın ile 995/1000 den daha düşük saflıkta gerek bir işçilik uygulanarak ziynet veya Maliye Dergisi Sayı 164 Ocak-Haziran

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce

Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce C. GÜRKAN Modern Maliye Teorisinin Klasik Kökenleri: İbni Haldun dan Post-Kameralizm e Mali Düşünce Ceyhun GÜRKAN Özet Modern maliye teorisinde ortaya çıkan sorunlar disiplinleşme, teknikleşme ve uzmanlaşma

Detaylı

ISSN 1300-3623 M A L İ Y E MALİYE DERGİSİ D E R G İ S İ. Temmuz - Aralık 2013, Sayı: 165. Te m m u z - A r a l ı k 2 0 1 3, S a y ı : 1 6 5

ISSN 1300-3623 M A L İ Y E MALİYE DERGİSİ D E R G İ S İ. Temmuz - Aralık 2013, Sayı: 165. Te m m u z - A r a l ı k 2 0 1 3, S a y ı : 1 6 5 ISSN 1300-3623 M A L İ Y E Temmuz - Aralık 2013, Sayı: 165 D E R G İ S İ MALİYE DERGİSİ Te m m u z - A r a l ı k 2 0 1 3, S a y ı : 1 6 5 MALİYE DERGİSİ Temmuz - Aralık 2013 Sayı 165 Sahibi Maliye Bakanlığı

Detaylı

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) Merkantilizm: 15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafî keşiflerde birlikte Avrupa ülkeleri dünyaya açılmaya

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Genel Kamu Hukuku I Law 151 1 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Türkçe Dersin Seviyesi Dersin Türü Dersin Koordinatörü Dersi Verenler Lisans Zorunlu

Detaylı

ISSN 1300-3623 M A L İ Y E MALİYE DERGİSİ D E R G İ S İ. Ocak - Haziran 2014, Sayı: 166

ISSN 1300-3623 M A L İ Y E MALİYE DERGİSİ D E R G İ S İ. Ocak - Haziran 2014, Sayı: 166 ISSN 1300-3623 M A L İ Y E D E R G İ S İ MALİYE DERGİSİ Ocak - Haziran 2014, Sayı: 166 Ocak - Haziran 2014, Sayı: 166 MALİYE DERGİSİ Ocak - Haziran 2014 Sayı 166 Sahibi Maliye Bakanlığı adına Dr. Genç

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON 111 1 3 + 0 3 7. Yrd. Doç. Dr. Alper ALTINANAHTAR

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON 111 1 3 + 0 3 7. Yrd. Doç. Dr. Alper ALTINANAHTAR DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON 111 1 3 + 0 3 7 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili İngilizce Dersin Seviyesi Lisans Dersin Türü Dersin Koordinatörü Dersi Verenler

Detaylı

d. Devlet anlayışında meydana gelen değişmeler e. Savaş ve savunma harcamalarındaki artış b. Sivil toplum örgüt a. Tarafsız maliye b.

d. Devlet anlayışında meydana gelen değişmeler e. Savaş ve savunma harcamalarındaki artış b. Sivil toplum örgüt a. Tarafsız maliye b. Aşağıdakilerden hangisi kamu harcamalarının gerçek artış nedenlerinden biri değildir? a. Nüfus artışı b. Teknik ilerlemeler c. Bütçede safi hasılat yönteminden gayrisafi hasılat yöntemine geçilmesi d.

Detaylı

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Medya Ekonomisi Kavram ve Gelişimi Ünite 1 Medya ve İletişim Önlisans Programı MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Yrd. Doç. Dr. Nurhayat YOLOĞLU 1 Ünite 1 MEDYA EKONOMİSİ KAVRAM VE GELİŞİMİ Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ 11 1.1. Kamu Sektörü Ekonomisi 12 1.1.1. Kamu Maliyesinin Tanımı 13 1.1.2. Kapsam ve Konusu 14 1.1.3. Kamu Maliyesinin

Detaylı

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları Ders Adı İktisadi Düşünceler Tarihi Ders Kodu ECON 316 Dönemi Ders Uygulama Saati Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Bahar 4 0 0 4 6 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

ÜNİTE:1. İktisadi Düşünceler Tarihine Giriş ÜNİTE:2. Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu: Mertantilizm ve Fizyokrasi ÜNİTE:3. Klasik Okul ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. İktisadi Düşünceler Tarihine Giriş ÜNİTE:2. Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu: Mertantilizm ve Fizyokrasi ÜNİTE:3. Klasik Okul ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 İktisadi Düşünceler Tarihine Giriş ÜNİTE:2 Modern İktisadi Düşüncenin Doğuşu: Mertantilizm ve Fizyokrasi ÜNİTE:3 Klasik Okul ÜNİTE:4 Sosyalist Düşüncenin Doğuşu ve Marksizm ÜNİTE:5 Marjinalizm

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 1.1.216 Diploma Program Adı : SOSYOLOJİ, LİSANS PROGRAMI, (AÇIKÖĞRETİM) Akademik Yıl : 21-216 Yarıyıl

Detaylı

İÇİNDEKİLER. 1. Bölüm Kamu Ekonomisi Disiplinine Tarihsel ve Analitik bir Perspektiften Bakış,

İÇİNDEKİLER. 1. Bölüm Kamu Ekonomisi Disiplinine Tarihsel ve Analitik bir Perspektiften Bakış, İÇİNDEKİLER Önsöz v Giriş 1 1. Bölüm Kamu Ekonomisi Disiplinine Tarihsel ve Analitik bir Perspektiften Bakış, 1.1. Kamu Ekonomisi Analizinin Ardında Yatan Doktriner Görüşler: 5 1.1.1. Sosyal Sözleşmeci

Detaylı

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü, 24 Kasım 2011 Perşembe günü Üniversitemiz Merkez Kampüsü Hünkar Salonu nda, hem Üniversitemizin

Detaylı

DR. Caner Ekizceleroğlu

DR. Caner Ekizceleroğlu DR. Caner Ekizceleroğlu Ticaret Üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir ücret karşılığı son kullanıcılara ulaştırılmasını sağlayan alım satım faaliyetlerinin tümü olarak tanımlayabiliriz. Dış Ticaret BİR

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders Planı Mikroekonomik Analiz I IKT751 1 3 + 0 8 Piyasa, Bütçe, Tercihler, Fayda, Tercih,

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ

EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ Eğitimin Ekonomik Temelleri Ekonomi kökeni Yunanca da ki oikia (ev) ve nomos (kural) kelimelerine dayanır. Ev yönetimi anlamına gelir. Ekonomi yerine, Arapça dan gelen iktisat

Detaylı

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ISSN 1302 6658

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ISSN 1302 6658 Kocaeli Üniversitesi ISSN 1302 6658 Yusuf Bayraktutan, Yüksel Bayraktar Yakınlaşma Kriterleri Bağlamında AB Genişlemesi ve Türkiye Tahir Büyükakın, Cemil Erarslan Enflasyon Hedeflemesi ve Türkiye de Uygulanabilirliğinin

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR...

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... 1 1.1. EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER... 3 1.1.1. Romalıların Ekonomik Düşünceleri... 3 1.1.2. Orta Çağ da Ekonomik Düşünceler...

Detaylı

Bourdieu den Sonra Ekonomik Sosyoloji

Bourdieu den Sonra Ekonomik Sosyoloji Bourdieu den Sonra Ekonomik Sosyoloji Haz: Emrah GÖKER, 4 Mayıs 2007 Ekonomi insanların nasıl tercih yaptıklarıyla ilgili ise, sosyoloji insanlara nasıl yapacak hiçbir tercih bırakılmadığıyla ilgilidir.

Detaylı

Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi amaçlanmaktadır.

Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi amaçlanmaktadır. Dersin Adı: Araştırma Teknikleri Dersin Kodu: MLY210 Kredi/AKTS: 2 Kredi/4AKTS Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi

Detaylı

1. Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar. 2. Kültür, Toplumsal Değişme ve Tabakalaşma. 3. Aile. 4. Ekonomi, Teknoloji ve Çevre

1. Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar. 2. Kültür, Toplumsal Değişme ve Tabakalaşma. 3. Aile. 4. Ekonomi, Teknoloji ve Çevre 1. Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar 2. Kültür, Toplumsal Değişme ve Tabakalaşma 3. Aile 4. Ekonomi, Teknoloji ve Çevre 5. Psikolojiye Giriş 1 6. Duyum ve Algı 7. Güdüler ve Duygular

Detaylı

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler ÜNİTE:1 Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2 Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3 Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler ÜNİTE:4 Siyaset ve Birey: Siyasal Katılma ÜNİTE:5 1 Çağdaş Yönetim

Detaylı

Maliyet Muhasebesi I (147) A11-A Pazartesi İşletme İktisat Uluslararası İlişkiler

Maliyet Muhasebesi I (147) A11-A Pazartesi İşletme İktisat Uluslararası İlişkiler 25.01.2016 Pazartesi 09:00 Betimsel İstatistik (202) D20- Çok Değişkenli İstatiksel Analiz A2-A4 İstatistik I D13-D14 Güncel Sosyal Politikaları Gelişmeleri A1 Yöneylem Araştırması I (140) A7- A8 Envanter

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 5

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 5 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık İÇİNDEKİLER FİNANS, BANKACILIK VE KALKINMA 2023 ANA TEMA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: FİNANS VE BANKACILIK ALT TEMALAR Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Finans Sektörü İlişkisi AB Uyum Sürecinde Finans ve Bankacılık

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Makro İktisat SPRI 272 2 3 + 0 3 5

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Makro İktisat SPRI 272 2 3 + 0 3 5 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Makro İktisat SPRI 272 2 3 + 0 3 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Fransızca Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü Dersi Verenler

Detaylı

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ (Taslak Rapor Özeti) Faruk Aydın Hülya Saygılı Mesut Saygılı Gökhan Yılmaz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü

Detaylı

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul. KİTAP TANITIM VE DEĞERLENDİRMESİ Devrim ERTÜRK Araş. Gör., Mardin Artuklu Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü. Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul. Beden konusu, Klasik

Detaylı

2. Hafta Dersinin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır)

2. Hafta Dersinin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır) Uluslararası İktisat Dr. Nevzat ŞİMŞEK 1 2. Hafta Dersinin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından Bir Bilim Dalı Olarak Uluslararası

Detaylı

Ders Planı - AKTS Kredileri: II. Yarıyıl Ders Planı Kodu Ders Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro İktisat Zorunlu

Ders Planı - AKTS Kredileri: II. Yarıyıl Ders Planı Kodu Ders Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro İktisat Zorunlu Ders Planı - AKTS Kredileri: II. Yarıyıl Ders Planı Kodu Ders Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro İktisat Zorunlu 3+0 3 4 AKTS Kredisi Toplam 4 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

ESOGÜ İ İ B F YAZ OKULU TASLAK DERS PROGRAMI

ESOGÜ İ İ B F YAZ OKULU TASLAK DERS PROGRAMI 1.SINIF DERSLER 131211135 İşletme Matematiği I 6 Doç.Dr. Ayşe BAYAR A21 08.00-131111131 Genel Matematik I 4 Doç.Dr. Süheyla EKMEKÇİ A22 08.00-12.00 131311133-A Kamu Maliyesi I-A 6 Yrd.Doç.Dr. Semih BİLGE

Detaylı

Genel Ekonomi Dersi. Dr. Osman Orkan Özer

Genel Ekonomi Dersi. Dr. Osman Orkan Özer Genel Ekonomi Dersi Dr. Osman Orkan Özer 1. Ekonomi nin Konusu ve Ekonomik Düşüncenin Gelişimi 1.1. Ekonominin Tanımı 1.2. Pozitif Ekonomi-Normatif Ekonomi 1.3.Mikro Ekonomi-Makro Ekonomi 1.5. Ekonomik

Detaylı

İKTİSAT BİLİMİ VE İKTİSATTAKİ TEMEL KAVRAMLAR

İKTİSAT BİLİMİ VE İKTİSATTAKİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER Önsöz BİRİNCİ BÖLÜM İKTİSAT BİLİMİ VE İKTİSATTAKİ TEMEL KAVRAMLAR 1.1.İktisat Bilimi 1.2.İktisadi Kavramlar 1.2.1.İhtiyaçlar 1.2.2.Mal ve Hizmetler 1.2.3.Üretim 1.2.4.Fayda, Değer ve Fiyat

Detaylı

DERS PROFİLİ. İktisadi Düşünce Tarihi ECO419 Güz Yrd. Doç. Dr. Serhat Koloğlugil

DERS PROFİLİ. İktisadi Düşünce Tarihi ECO419 Güz Yrd. Doç. Dr. Serhat Koloğlugil DERS PROFİLİ Dersin Adı Kodu Yarıyıl Dönem Kuram+PÇ+Lab (saat/hafta) Kredi AKTS İktisadi Düşünce Tarihi ECO419 Güz 7 3+0+0 3 5 Ön Koşul Yok Dersin Dili Ders Tipi Dersin Okutmanı Dersin Asistanı Dersin

Detaylı

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Makro İktisat II Örnek Sorular 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Tüketim harcamaları = 85 İhracat = 6 İthalat = 4 Hükümet harcamaları = 14 Dolaylı vergiler = 12

Detaylı

IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI

IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI IS ve LM eğrilerinin kesiştiği nokta milli geliri belirliyor. Birinin kayması kısa dönem dengeyi değiştiriyordu. Maliye politikası Hükümet harcamaları artışı IS eğrisi sağa

Detaylı

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 PLANLAMAYI GEREKTİREN UNSURLAR Sosyalist model-kurumsal tercihler Piyasa başarısızlığı Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları 2

Detaylı

MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ 1. Yıl - GÜZ DÖNEMİ Doktora Uzmanlık Alanı MLY898 3 3 + 0 6 Bilimsel araştırmarda ve yayınlama süreçlerinde etik ilkeler. Tez yazım kuralları,

Detaylı

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI 1 DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI Durgunluk Tanımı Toplam arz ile toplam talep arasındaki dengesizlik talep eksikliği şeklinde ortaya çıkmakta, toplam talebin uyardığı üretim düzeyinin o ekonominin üretim

Detaylı

Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi

Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi Banka Kredileri ve Büyüme İlişkisi Cahit YILMAZ Kültür Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İstanbul c.yilmaz@iku.edu.tr Key words:kredi,büyüme. Özet Banka kredileri ile ekonomik büyüme arasında

Detaylı

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2 Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3 Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 Aile ve Toplumsal Gruplar ÜNİTE:5 1 Küreselleşme ve Ekonomi

Detaylı

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? Dünyada mal ve hizmet hareketlerinin uluslararası dolaşımına ve üretimin uluslararasılaşmasına imkan veren düzenlemeler (Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası

Detaylı

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ 2018/2019 GÜZ YARIYILI 1. VİZE PROGRAMI

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ 2018/2019 GÜZ YARIYILI 1. VİZE PROGRAMI İŞLETME İKTİSAT SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER SERVİS DERSLERİ 40 (20) 40 (20) 92 (50) 92 (50) 70 (35) 70 (35). 86 (47) 92 (50) 188 (68) 12(6) 40 (20) 40 (20) 92 (50) 92 (50) 70 (35) 70 (35).

Detaylı

S_gunu1 S_saati Bolum Ogretim_Elemani D_Kodu Ders_Adi YY :00:00 Maliye Arş. Gör. Melih COŞGUN SBK105 Siyaset Bilimine Giriş

S_gunu1 S_saati Bolum Ogretim_Elemani D_Kodu Ders_Adi YY :00:00 Maliye Arş. Gör. Melih COŞGUN SBK105 Siyaset Bilimine Giriş 22.5.2017 10:00:00 Maliye Arş. Gör. Melih COŞGUN SBK105 Siyaset Bilimine Giriş 6 22.5.2017 10:00:00 İktisat Doç. Dr. Necati ÇİFTÇİ IKT202 Mikro İktisadi Analiz 4 22.5.2017 10:00:00 İşletme Doç. Dr. Hakan

Detaylı

S_gunu1 S_saati Bolum Ogretim_Elemani D_Kodu Ders_Adi YY :00:00 Maliye Arş. Gör. Melih COŞGUN SBK105 Siyaset Bilimine Giriş

S_gunu1 S_saati Bolum Ogretim_Elemani D_Kodu Ders_Adi YY :00:00 Maliye Arş. Gör. Melih COŞGUN SBK105 Siyaset Bilimine Giriş 22.5.2017 10:00:00 Maliye Arş. Gör. Melih COŞGUN SBK105 Siyaset Bilimine Giriş 6 22.5.2017 10:00:00 İktisat Doç. Dr. Necati ÇİFTÇİ IKT202 Mikro İktisadi Analiz 4 22.5.2017 10:00:00 İşletme Doç. Dr. Hakan

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ Enerji, modern kişisel yaşamın, üretim ve iletişim süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri. Enerjinin tüketimi küresel düzeyde hızla artmaya devam ederken üç ana ihtiyaç baş gösteriyor:

Detaylı

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar Sosyoloji Konular ve Sorunlar Ontoloji (Varlık) Felsefe Aksiyoloji (Değer) Epistemoloji (Bilgi) 2 Felsefe Aksiyoloji (Değer) Etik Estetik Hukuk Felsefesi 3 Bilim (Olgular) Deney Gözlem Felsefe Düşünme

Detaylı

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER III Bölüm 1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR 11 1.1. İktisat Biliminin Temel Kavramları 12 1.1.1.İhtiyaç, Mal ve Fayda 12 1.1.2.İktisadi Faaliyetler 14 1.1.3.Üretim Faktörleri 18 1.1.4.Bölüşüm

Detaylı

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 yılına iyi başlayan ülkemiz halı ihracatı, yılın ilk dört ayının sonunda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla % 23,1 oranında artarak

Detaylı

Genel Muhasebe - I. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı

Genel Muhasebe - I. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı Genel Muhasebe - I Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı MUHASEBENİN TANIMI VE NİTELİĞİ İşletmeler, insan gereksinmelerini karşılamak için mal

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

Derse kabul koşulları. (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) 3 5 SEÇMELİ YOK TÜRKÇE

Derse kabul koşulları. (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) 3 5 SEÇMELİ YOK TÜRKÇE Bölüm Dersin Kodu Dersin Adı SOSYOLOJİ SOSY4163 GÖÇ SOSYOLOJİSİ Kredi AKTS Türü (Seçmeli - Zorunlu) Derse kabul koşulları (Ön Koşul, Bağlantı Koşul) Öğretim dili 3 5 SEÇMELİ YOK TÜRKÇE Dersin işleniş yöntemi

Detaylı

İçindekiler. Değişim. Toplumsal Değişim. Değişim Eğitim ilişkisi. Çok kültürlülük. Çok kültürlü eğitim. Çok kültürlü eğitim ilkeleri

İçindekiler. Değişim. Toplumsal Değişim. Değişim Eğitim ilişkisi. Çok kültürlülük. Çok kültürlü eğitim. Çok kültürlü eğitim ilkeleri İçindekiler Değişim Toplumsal Değişim Değişim Eğitim ilişkisi Çok kültürlülük Çok kültürlü eğitim Çok kültürlü eğitim ilkeleri Değişim Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde; bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin

Detaylı

BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Güz Yarıyılı Ara Sınavları

BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Güz Yarıyılı Ara Sınavları İktisat Bölümü 03 Kasım 2014 Pazartesi 10 Genel Matematik Yrd. Doç. Dr. Şamil AKÇAĞIL 04 Kasım 2014 Salı 11 Genel Muhasebe 05 Kasım 2014 Çarşamba 10 Hukukun Temel Kavramları 06 Kasım 2014 Perşembe 9 İşletmeye

Detaylı

Dersin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır)

Dersin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır) Dersin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır) Bir Bilim Dalı Olarak Uluslararası İktisadın Konusu ve Kapsamı Uluslararası

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1 Ekonomik düzen nedir? Ekonomik düzen, toplumların çeşitli gereksinimlerini karşılamak üzere yaptıkları

Detaylı

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Editörler Doç.Dr. Gülay Ercins & Yrd.Doç.Dr. Melih Çoban TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI Yazarlar Doç.Dr. Ahmet Talimciler Doç.Dr. Gülay Ercins Doç.Dr. Nihat Yılmaz Doç.Dr. Oğuzhan Başıbüyük Yrd.Doç.Dr. Aylin

Detaylı

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Ekonomi II 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 13.1.Makroekonomi Nedir?

Detaylı

GENEL EKONOMİ DERS NOTLARI

GENEL EKONOMİ DERS NOTLARI GENEL EKONOMİ DERS NOTLARI 1. BÖLÜM Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ İktisadın cevap bulmaya çalıştığı temel amaçlarını aşağıdaki sorular ile özetleyebiliriz; Hangi mallar/hizmetler ne miktarda üretilmelidir? Hangi

Detaylı

İktisat Bölümü Ders Tanımları

İktisat Bölümü Ders Tanımları İktisat Bölümü Ders Tanımları ECON 102 İktisat Sosyolojisi (3,0,0,3,8) İktisat sosyolojisinin temel prensiplerinin sunumu; iktisat sosyolojisinin ekonomik dinamikler üzerindeki etkisinin aktarılması; temel

Detaylı

Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations

Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations www.libridergi.org Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations SAYI IV (2018) A. A. ISLAHİ, Müslümanların İktisadi Düşünce ve Analize Katkıları. İstanbul

Detaylı

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ EĞİTİM VE EKONOMİ İNSAN SERMAYESİ KURAMI EĞİTİM VE EKONOMİK BÜYÜME EĞİTİM

Detaylı

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 13 1.1.İktisadın Konusu ve Kapsamı 14 1.2. İktisadın Bölümleri 15 1.2.1.Mikro ve Makro İktisat 15 1.2.2. Pozitif İktisat ve Normatif İktisat

Detaylı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık İÇİNDEKİLER FİNANS, BANKACILIK VE KALKINMA 2023 ANA TEMA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: FİNANS VE BANKACILIK ALT TEMALAR Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Finans Sektörü İlişkisi AB Uyum Sürecinde Finans ve Bankacılık

Detaylı

3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması

3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması BOCUTOĞLU 109 yemek pişirirken yağı, salçayı, soğanı, eti, sebzeyi, suyu aynı anda tencereye doldurmaz; birinci adımda yağı ve salçayı hafifçe kızartır, ikinci adımda soğanı ve eti ilave ederek pişirmeye

Detaylı

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR SORULAR 1- Genişletici maliye politikası uygulanması sonucunda faiz oranının yükselmesine bağlı olarak özel yatırım harcamalarının azalması durumuna ne ad verilir? A) Dışlama etkisi B) Para yanılsaması

Detaylı

TÜRKİYE'NİN GSYH PERFORMANSI TARİHSEL GELİŞİM ( )

TÜRKİYE'NİN GSYH PERFORMANSI TARİHSEL GELİŞİM ( ) TÜRKİYE'NİN GSYH PERFORMANSI TARİHSEL GELİŞİM (196-215) 1. Giriş Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) ülkelerin ekonomik büyümelerini dönemsel olarak ölçmek için kullanılan ve ülkelerin ekonomik büyümeleri

Detaylı

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ 1. YIL GÜZ DÖNEMİ İleri Makroiktisat I IKT801 1 3 + 0 6 Makro iktisadın mikro temelleri, emek, mal ve sermaye piyasaları, modern AS-AD eğrileri. İleri

Detaylı

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi Biliminin Doğuşu 18. yüzyıla gelene değin özellikle sosyal bilimler felsefeden bağımsız olarak ayrı birer bilim disiplini olarak özerklik kazanamamışlardı Tarih

Detaylı

Maliye Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans Programı Ders İçerikleri

Maliye Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans Programı Ders İçerikleri Maliye Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans Programı Ders İçerikleri Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri MLY733 1 3 + 0 6 Araştırma yöntemlerindeki farklı anlayışları, yaygın olarak kullanılan araştırma

Detaylı

İKTİSAT 1. SINIF İKTİSAT 2. SINIF

İKTİSAT 1. SINIF İKTİSAT 2. SINIF İKTİSAT 1. SINIF 23.01.2017 10:30 İNGİLİZCE I Okutman MELİKE AYPAR D110 D112 24.01.2017 10:30 İKTİSADA GİRİŞ I Prof.Dr. OSMAN DEMİR D214 D215 D216 D217 D112 D113 24.01.2017 10:30 İKTİSADA GİRİŞ I Prof.Dr.

Detaylı

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ADAY ÖĞRENCİLER TANITIM KATALOĞU

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ADAY ÖĞRENCİLER TANITIM KATALOĞU İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ADAY ÖĞRENCİLER TANITIM KATALOĞU Sevgili Öğrenciler Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ilk öğrencilerine

Detaylı

T.C. MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı Maliye Bölüm Başkanlığı SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

T.C. MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı Maliye Bölüm Başkanlığı SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Evrak Tarih ve Sayısı: 28/03/2018-E.28107 T.C. MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı Maliye Bölüm Başkanlığı Sayı : 72227633-106.99- Konu : 2017-2018 bahar dönemi

Detaylı

MERKANTİLİZM-FİZYOKRASİ. Doç.Dr.Dilek Seymen

MERKANTİLİZM-FİZYOKRASİ. Doç.Dr.Dilek Seymen MERKANTİLİZM-FİZYOKRASİ Doç.Dr.Dilek Seymen Merkantilizm 1450 1750 Ortaçağ Sonrası- Sanayi devrimine kadar İlk İktisat Doktrini ve Politikası (Ticari Kapitalizm) Ortam: Feodalizmin yıkılışı ve milli devletlerin

Detaylı

Savaş ve Barış Okumaları PSIR Uluslararası savaş ve barış hallerini tahlil eden yazının kullandığı

Savaş ve Barış Okumaları PSIR Uluslararası savaş ve barış hallerini tahlil eden yazının kullandığı DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Savaş ve Barış Okumaları PSIR 408 7-8 3 + 0 3 5 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Lisans Seçmeli Dersin Koordinatörü

Detaylı

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2.

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. Ekonominin Tanımı... 3 1.3. Ekonomi Biliminde Yöntem... 4 1.4.

Detaylı

Maliye Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri

Maliye Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri Maliye Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri MLY733 1 3 + 0 6 Araştırma yöntemlerindeki farklı anlayışları, yaygın olarak kullanılan

Detaylı

Uluslararası Ekonomi Politik (IR502) Ders Detayları

Uluslararası Ekonomi Politik (IR502) Ders Detayları Uluslararası Ekonomi Politik (IR502) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Saati Saati Saati Uluslararası Ekonomi Politik IR502 Seçmeli 3 0 0 3 7.5 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri İLTB 601 İletişim Çalışmalarında Anahtar Kavramlar Derste iletişim çalışmalarına

Detaylı

1. Giriş Giriş...19

1. Giriş Giriş...19 İÇİNDEKİLER ikinci baskıya önsöz...v birinci baskıya önsöz...vıı İÇİNDEKİLER... Xı BİRİNCİ KİTAP ANALİZİN ÇERÇEVESİ I. YÖNTEM SORUNLARI...3 1. Giriş...3 2. Neden yöntem tartışıyoruz?...4 3. Mantıki Bilimler

Detaylı

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ I.SINIF I.YARIYIL FL 101 FELSEFEYE GİRİŞ I Etik, varlık, insan, sanat, bilgi ve değer gibi felsefenin başlıca alanlarının incelenmesi

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi 8 Haftalık Ders Saati 3 Haftalık Uygulama Saati - Haftalık Laboratuar Saati - Dersin Verildiği Yıl Dersin Verildiği

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 11.1.2017 Diploma Program Adı : HUKUK, LİSANS PROGRAMI, (ÖRGÜN ÖĞRETİM) Akademik Yıl : 2016-2017 Ders Adı GENEL KAMU

Detaylı

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI

İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI İKTİSAD VE EKONOMİ TERİMLERİNİN FARKI İktisat Ve Ekonomi Kelimelerinin Kökenlerine Bir Bakalım. İktisat Kelimesi Aslında Arapça Bir Kelime Olup Kasd Kökünden Gelmektedir.1 Kasd İse Hedefe Yönelme, Doğru

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : MAKRO İKTİSADİ ANALİZ Ders No : 0020060027 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

Ünite 3. Ana Ekonomik Sorunlar Ve Ekonomik Düzen. Büro Yönetimleri Ve Yönetim Asistanlığı Önlisans Programaı EKONOMİ. Ögr. Öğr.

Ünite 3. Ana Ekonomik Sorunlar Ve Ekonomik Düzen. Büro Yönetimleri Ve Yönetim Asistanlığı Önlisans Programaı EKONOMİ. Ögr. Öğr. Ana Ekonomik Sorunlar Ve Ekonomik Düzen Ünite 3 Büro Yönetimleri Ve Yönetim Asistanlığı Önlisans Programaı EKONOMİ Ögr. Öğr. Sinan EMİRZEOĞLU 1 Ünite 3 EKONOMI Ögr. Öğr. Sinan EMİRZEOĞLU İçindekiler 3.1.

Detaylı

Komisyon MALİYE ÇEK KOPAR YAPRAK TESTİ ISBN Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

Komisyon MALİYE ÇEK KOPAR YAPRAK TESTİ ISBN Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Komisyon MALİYE ÇEK KOPAR YAPRAK TESTİ ISBN 978-605-364-578-8 Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. 2014 Pegem Akademi Bu kitabın basım, yayın ve satış hakları Pegem Akademi Yay.

Detaylı

Doç. Dr. Ahmet M. GÜNEŞ Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ÇEVRE HUKUKU

Doç. Dr. Ahmet M. GÜNEŞ Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ÇEVRE HUKUKU Doç. Dr. Ahmet M. GÜNEŞ Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ÇEVRE HUKUKU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR...XXI Birinci Bölüm Çevre Hukukunun Temelleri I. Genel Olarak...1

Detaylı

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe)

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe) MBA 1 MBA İslami Finans ve Ekonomi Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe) Neden ŞEHİR? Uluslararası yetkinliğe ve sektör tecrübesine sahip eğitim kadrosu 2 Disiplinel yaklaşım yerine, disiplinler arası

Detaylı

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ 2010 YILI DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ 2010 yılı Ocak-Mart döneminde, Türkiye deri ve deri ürünleri ihracatı % 13,7 artışla 247,8 milyon dolara yükselmiştir. Aynı dönemde

Detaylı

1. Adı Soyadı: M. Ali BİLGİNOĞLU 2. Doğum Tarihi: 3. Unvanı: Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu:

1. Adı Soyadı: M. Ali BİLGİNOĞLU 2. Doğum Tarihi: 3. Unvanı: Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu: 1. Adı Soyadı: M. Ali BİLGİNOĞLU 2. Doğum Tarihi: 3. Unvanı: Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Hacettepe Üniversitesi 1976 Y. Lisans Mezuniyet

Detaylı

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2 Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3 Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 Zygmunt Bauman: Modernlik ve Postmodernlik ÜNİTE:5 Tüketim Toplumu, Simülasyon

Detaylı

Türkiye Ekonomisi 2014 Bütçe Büyüklükleri ve Bütçe Performansı Raporu

Türkiye Ekonomisi 2014 Bütçe Büyüklükleri ve Bütçe Performansı Raporu Türkiye Ekonomisi 2014 Bütçe Büyüklükleri ve Bütçe Performansı Raporu HAZIRLAYAN 18.11.2013 RAPOR Doç. Dr. Nazan Susam Doç. Dr. Murat Şeker Araş. Gör. Erkan Kılıçer Türkiye Ekonomisi Bütçe Büyüklükleri

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : UYGULAMALI SAHA ARAŞTIRMALARI Ders No : 0020090028 Teorik : 2 Pratik : 2 Kredi : 4 ECTS : 6 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim

Detaylı