İLAHİYAT ARAŞTIRMALARI

Benzer belgeler
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA)

Erken Dönem İslâm Hukukçularının Sünnet Anlayışı

İÇİNDEKİLER. G r 17 I. YÖNTEM ve KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 17 II. TERMİNOLOJİ 23

İLK DÖNEM HADİS- REY TARTIŞMALARI ŞEYBÂNÎ ÖRNEĞİ Mehmet ÖZŞENEL, İstanbul: İFAV, 2015 Ali SEVER

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI

el-imâm Abdurrahmân b. el-kâsım ve İctihâdâtuhû min hilâli l-müdevvene Ali b. Belkâsım el-alevî Riyad: Mektebetü r-rüşd Nâşirûn, sayfa.

Fıkıh Usulünde Fahreddin er-râzî Mektebi Tuncay Başoğlu İstanbul: İSAM Yayınları, 2014, 300 sayfa.

Farklı Yönleriyle Endülüs Hadisçiliği, Mustafa ÖZTOPRAK, Sinop 2013, 152 sayfa.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

HADİS TARİHİ VE USULÜ

Memlüklerin Son Asrında Hadis -Kahire Halit Özkan

TARİHTE İSLAM BİLİM GELENEĞİ

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

KUR AN ve SAHÂBE SEMPOZYUMU

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Mezhep Meselesi ve Fıkhî İhtilaflar

Goldziher. Goldziher ve Hadis. Hadis. Hüseyin AKGÜN. Hüseyin AKGÜN Goldziher ve Hadis. Hüseyin AKGÜN

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Tefsir Usulünün Yapısı ve İşlevi Süleyman Karacelil Ankara: Gece Kitaplığı, 1, sayfa.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

Lisans Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Y. Lisans S. Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler /Temel İslam Bilimleri/Hadis 1998

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

T.C. VELÎ SEMPOZYUMU. Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN KASTAMONU

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

Hanefi Mezhebinde Mürsel Hadisin Delil Değeri * The Value of Mursel Hadith in Hanefi Tradition

İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi

Hatîb el-bağdâdî, El-Kifaye Fî Ma rifeti İlmi Usuli r-rivaye, Kahire: Mektebet-u İbn Abbas, 2008, 632 s.* Abdüs Samet Koçak**

el- Özet - nin ifadesiyle Medine

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010,

Ârif Halîl Ebu Îyd el-alâkâtü d-devliyye fi l-fıkhi l-islâmî

Kâsır İlletle Ta lil Tartışmalarına Metodolojik Bir Katkı

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

T.C. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi

Yard.Doç. Aralık 2000 İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. Doktora Ekim 1998 M.Ü.S.B. E. Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı

HADİS ARAŞTIRMA METODU

KİTAP TANITIM VE DEĞERLENDİRME

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

Hadisleri Anlama Sorunu

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

1. Adı Soyadı: Zekeriya GÜLER 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl

HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDE SAĞLIK HİZMETLERİNDE KADINLARIN YERİ Levent Öztürk, Ayışığı Kitapları, İstanbul 2001, 246 s. Fatmatüz Zehra KAMACI

Nihat Uzun, Hicrî II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, Pınar Yay., İstanbul, 2011, 302 s.

MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

HADİS TARİHİ VE USULÜ (İLH1007)

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

İslâm Düşüncesinin Dönüşüm Çağında. Editörler: Ömer Türker Osman Demir

İmam Muhammed Şeybânî nin İçtihad Usûlünde Sünnetin Konumu 1

Geleneğin Genel Kabulü ve Yenileşmenin Olumsuz Etkilerinin Nesih Konusuna Yansıması

sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 19 / 2009, s tanıtım-değerlendirme

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

ALİMLERİN TAKLİDİ YEREN SÖZLERİ KİMLERE HİTAP ETMEKTEDİR?

ÖZGEÇMİŞ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Kadın ve Yönetim Hakkı

Hadis Istılahları. ADL: Râvînin hadîsi bozmadan rivâyet eden dürüst bir müslüman olması. AHZ: Bir şeyhden hadîs almak.

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

İMAMİYYE NİN İMAMET NAZARİYESİNİN TEŞEKKÜL SÜRECİ Metin BOZAN İSAM Yayınları, İstanbul 2009, 272 s. Harun TÜRKOĞLU

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Tahsin Görgün-Yayınlar ve Çalışmalar 1. Tahsin Görgün (Kısa Özgeçmiş)

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ. : Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Telefon : (0212) : abulut@fsm.edu.tr

FIKIH USULÜ YAZIMINDA KELAMCILAR YÖNTEMİ VE FAKİHLER YÖNTEMİ AYRIMLAŞMASININ MAHİYETİ ÜZERİNE

Ayşe KOÇ * * Yüksek Lisans Öğrencisi, e-posta:

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

14. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI

Kûfe nin Yetiştirdiği Mütebahhir Bir Âlim: İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Günümüz Fıkıh Problemleri

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

ARAFAT DAĞI. Hazırlayan: Heyet. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin

A Ri B U H. GEVHER NESİBE TIP TARİHİ ENSTİTÜSÜ YAYlN NO: 22. BÜYÜK TÜRK - İSLAM BiLGİNİ ( ) -ULUSLARARASI SEMPOZYUM-

Buhârî nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar*

Hadisleri Anlama Yöntemi The Method Of Understanding Of Hadith

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FIKIH I İLH

Mustafa Öztürk & Hadiye Ünsal, Kur an Tarihi, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017, 352 s.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

Transkript:

M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 226 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ GENÇ AKADEMİSYENLER İLAHİYAT ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUM 1-2 MAYIS İSTANBUL Editör Yrd. Doç. Dr. Sami ERDEM İstanbul 2009

M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 226 ISBN 978-975-548-232-3 Sertifika No: 0107-34-007230 Kitabın Adı Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Editör Yrd. Doç. Dr. Sami Erdem Sempozyum Düzenleme Kurulu Prof. Dr. İlyas Çelebi (Başkan) Yrd. Doç. Dr. Sami Erdem (Koordinatör) Yrd. Doç. Dr. Gülgûn Uyar (Koordinatör Yrd.) Yrd. Doç. Dr. Aziz Doğanay (Teknik Hazırlık) Ar. Gör. Ali Ayten (İletişim) Dizgi-Mizanpaj Dr. Muhammed Abay Kapak Tasarım Yrd. Doç. Dr. Aziz Doğanay Baskı/Cilt Yazın Basın Yayın Matbaa Turizm Tic. Ltd. Şti. Sertifika No: 12028 1. Basım Mayıs 2009 - İSTANBUL Bu eserin bütün hakları İFAV a aittir. Yayınevinin izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. İsteme Adresi M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları Mahir İz Cad. No: 2 Bağlarbaşı 34662 Üsküdar İSTANBUL Tel: 0216 651 15 06 Faks: 0216 651 00 61 bilgi@ilahiyatvakfi.com http://www.ilahiyatvakfi.com

Amel-i Ehl-i Medine nin Klasik Usul-i Fıkıh Literatüründeki Yeri Dr. Halit Özkan Giriş Bu çalışmada, ilk iki asır boyunca önemli bir tartışma konusu olan amel meselesinin literatüre nasıl yansıdığı üzerine bazı mülahazalar serdedilecektir. Burada esas alınan literatür, öncelikle fıkıh usûlü eserleri, ardından tarih ve tabakat kitapları ile monografiler olacaktır. Modern dönem literatüründe amelin nasıl ele alındığı ayrı bir çalışmaya konu edilecektir. Bir yanda fıkıh usulü eserleri, diğer yanda tarih ve tabakat kitapları yahut monografilerin yer aldığı klasik literatürün, amel konusu bağlamındaki en önemli ortak özelliği, amel-i ehl-i Medine odaklı olmalarıdır. Medine dışındaki şehirlerin ameli konusu, literatürde Medine ameliyle kıyaslanmayacak oranda az yer bulmuştur. Günümüzde amel meselesi kapsamında tartışılan bazı sorunlar klasik literatürde yer almayan yeni tartışma konularıdır. Amele dair herhangi bir tanımın, ya da tanımlama çabasının bulunmaması bu bağlamda bir örnek olarak zikredilebilir. Medine ehlinin ameli/icmâı tabirinin yerleşik ve standart bir delaleti varmışçasına, ne olduğu ve mahiyeti hakkında herhangi bir tartışma yapılmaksızın doğrudan bu amelin veya icmâın hücciyeti meselesine geçilmektedir. Diğer yandan, amel hakkında bugün en önemli kaynaklardan biri olan Muvatta da yer alan ve amele delalet ettiği varsayılan tabirlerin anlamı üzerindeki tartışmalara da birkaç istisna dışında rastlanmamaktadır. 1 Ameli vaz eden veya sonraki nesillere aktaran Medine ehli nin kimliğine dair klasik kaynaklarda yer alan bilgilerin son derece kısıtlı olması, literatürde görülen bir başka eksikliktir. I. Fıkıh Usulü Literatüründe Amel A. Amel-i Ehl-i Medine Fıkıh usûlü literatürü açısından amel-i ehl-i Medine bağlamındaki en önemli mesele, Medine icmâının veya amelinin bağlayıcılığıdır. Amel konusu bu eserlerde, genellikle icma bahislerinin bir alt başlığı olarak ele alınmaktadır. Tartışmanın bir yanında amelin bağlayıcılığını ispatlamaya çalışan Mâlikîler, diğer yanında bu delilin kendileri açısından bağlayıcı olamayacağını söyleyen öteki mezheplerin mensupları bulunmaktadır. 1 Tesbit edebildiğimiz kadarıyla, Bâcî nin İhkâm da ve Kadı İyâz ın Tertîb de naklettiği rivayetler haricinde, klasik kaynaklarda Muvatta daki tabirleri doğrudan konu edinen herhangi bir müellif yoktur. Bu ikisi dışında, İbn Habîb in Tarih i, İbn Abdilber in Câmiu beyâni l-ilm i gibi bazı tarih ve tabakat kitaplarında dağınık bilgiler yer alır. Muvatta şerhlerinde bile bu tabirler hakkındaki değerlendirmeler çok kısadır. Örnekler için bk. Ebu l-velid Süleyman b. Halef el-bâcî, el-müntekâ I-VII, 1913, II, 78; Muhammed b. Abdülbaki b. Yusuf ez-zürkânî, Şerhu Muvatta i l-imam Mâlik, I-V, Kahire 1961, III, 379, 404, 408, 415, 429, 430.

98 Halit Özkan Özü itibariyle rivayet-dirayet ayırımına bağlı olan naklî amel-ictihadî amel tasnifi, fıkıh usûlü eserlerinde amelle ilgili olarak karşılaşılan en önemli tasniftir. Amel hakkında bundan başka, mesela kronolojik bir tasnif yapılıp yapılamayacağı konusu ise, esas itibariyle İbn Teymiyye (ö.728) ve talebesi İbnü l-kayyim (ö. 751) gibi müteahhirun uleması tarafından tartışılmıştır. Oysa daha ikinci asırda bilinen bir mesele olmasına rağmen kadîm amel konusu, bunlardan önceki usûl müellifleri için nedense satır arasında temas edilecek kadar tali öneme sahip olmuştur. 2 Her mezhep içinde, o mezhebin amel hakkındaki genel kabullerine aykırı görüşlerin ifade edilmiş olması, fıkıh usûlü literatüründe göze çarpan bir başka önemli özelliktir. 1. Maliki Literatürü. Mâlikî usûl eserlerinde amel-i ehl-i Medine konusu genellikle icmâ bahislerinde ehl-i Medine nin icmâı alt başlığıyla incelenmesi, istisnalar mümkün olmakla birlikte, Mâlikîler için amelin icmâdan bağımsız anlaşılmadığını göstermektedir. 3 Bu tasarrufun sebebi, bir yandan amel konusunun icmâ konusunu yakından ilgilendirmesi, diğer yandan Hz. Peygamber devrinden Mâlik dönemine kadar amel ve icmâ terimlerinin çoğu yerde eşanlamlı olarak kullanılmasıdır. 4 Mâlikî fıkıh usûlü müelliflerini en çok meşgul eden husus, Medine ameli veya icmâı hakkında Mâlik e atfedilen bazı görüşleri savunmak veya reddetmek olmuştur. Özellikle Mâlik in amel-i ehl-i Medine yi bütün kısımlarıyla hüccet saydığı şeklinde, diğer mezheplerde yaygın olarak kabul gören bir yanlış anlamaya karşı imamlarını savunmak durumunda kalan Mâlikîler, amel-i ehl-i Medine yi birtakım tasniflere tabi tutarak, bunlar hakkında Mâlik in ve talebelerinin görüşlerini sıralamaktadırlar. 5 Naklî amel - ictihâdî amel tasnifine aşağı yukarı bütün Mâlikî usûlcülerin bir şekilde riayet ettikleri görülmektedir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla ilk defa el-kasım b. Halef el- Cübeyrî (ö. 378) ve İbnü l-kassâr ın (ö. 397) eserlerinde 6 yer alarak literatüre giren bu 2 Bazı kadîm amellerin değiştirilmesini eleştiren Leys b. Sa d ve Şeybânî yi; ilk dönemde yaşayan Medinelilerin icmâlarına büyük önem veren ve talebelerine bu icmâlara dikkat etmelerini tavsiye eden Şâfiî yi (Bedrüddin Muhammed b. Bahadır b. Abdullah ez-zerkeşî, el-bahru l-muhît fî usûli l-fıkh, nşr. Ömer Süleyman el-eşkar, Kahire 1988, IV, 484; Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-şevkânî, İrşâdü l-fuhûl ilâ tahkîki ilmi l-usûl, thk. Ebî Mus ab Muhammed Saîd el-bedrî, Beyrut 1992, s. 150); ve Medine icmâı ndan sahâbe ve tâbiûn nesillerinin icmâını anlayan İbnü l-hâcib i burada ayrı bir yere koymak gerekmektedir. bk. Ebu Amr Cemaleddin Osman b. Ömer İbnü l-hâcib, Muhtasaru l- Münteha l-usûlî, nşr. Fâdî Nasîf-Târık Yahya, Beyrut 2000, s. 115. İbnü l-hâcib in bu kabulü hakkında ayrıca bk. Emir Padişâh Muhammed Emin el-hanefî, Teysîru t-tahrîr şerh alâ kitabi t-tahrîr, Mısır 1351, I, 244. Ancak, Medine amellerini kadîm ve hadîs olarak ikiye ayıran Şâfiî nin kadîm amelleri her zaman hüccet saymadığı, bunların bazı durumlarda kendilerine itimat edilmeyen kişiler tarafından ihdas edildiğine işaret ettiği de unutulmamalıdır. bk. Şâfiî, er-red alâ Muhammed b. el-hasen, (el-ümm ile birlikte), nşr. Muhammed Zühri en-neccâr, Beyrut 1973, s. 277, 297. 3 İstisnaî bir örnek için bk. Kâdî Abdülvehhâb, Mesâil fi usûli l-fıkh müstahrece min kitabi l-ma ûne alâ mezhebi âlimi l-medine, nşr. Muhammed b. el-hüseyn es-süleymânî, Beyrut 1996, s. 248. 4 Böylesi tabirlerin ilk dönemlerdeki anlamlarıyla sonradan yerleşik hale gelen terim anlamları arasında her zaman bir örtüşme bulunmadığı gözden uzak tutulmamalıdır. 5 Gazzâlî ye karşı Mâlik i savunan böylesi bir eser için bk. İbn Reşîk, Mes ele mersûme, s. 315-319. Bu kitap, aynı müellifin Lübâbü l-mahsûl fi ilmi l-usûl adlı iki ciltlik eserinin bir parçasıdır (thk. Muhammed Gazzâlî Ebû Câbî, Dubai 2001). 6 Ebu Ubeyd el-kasım b. Halef el-cübeyrî el-mâlikî, Mukaddime fi l-usûl, nşr. Muhammed b. el-hüseyn es-süleymânî, Beyrut 1996, s. 211-212; Ebu l-hüseyn Ali b. Ömer İbnü l-kassâr, el-mukaddime fi l-

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 99 tasnif hakkında Basra Mâlikîliğinin müessisi Ahmed b. el-muazzel (ö. 240 civarı) 7 bile görüş bildirdiğine göre, Mâlik ten en fazla iki nesil sonra yani üçüncü asırda bu tasnif ortaya çıkmış olmalıdır. Cübeyrî ve İbnü l-kassâr dan hemen sonra İbnü l-fahhâr (ö. 419), Kadı Abdülvehhâb el-bağdâdî (ö. 422) ve Ebu l-velid el-bâcî (ö. 474) tarafından aynı tasnifin tekrarlandığı görülmektedir. 8 Mâlikîler içinde amel bağlamında ayrı bir yerde duran İbn Rüşd (ö. 595) icmâı, klasik usûl literatüründe istikrar kazanan anlamıyla bütün ümmetin icmâı olarak anladığı için, amel-i ehl-i Medine nin icmâ yahut mütevatir kapsamında olduğunu kabul etmez. Ona göre Medine ameli, Hanefîlerde görülen umûmu l-belvâ anlayışıyla benzeşmektedir. Daha önce İbn Huveyz Mendâd 9 tarafından da dile getirildiği halde nedense çok yankı bulmayan bu benzerlik, aslında amel bağlamında üzerinde durulması gereken önemli meselelerden birisidir. Mâlikîler içinde Medine ameli hakkında en önemli itirazı yaptığı anlaşılan İbn Rüşd ün, amelin mütevatir sayılmaması gerektiğini söylerken gösterdiği gerekçe ise fıkıh usûlünde söz ve fiilin delaleti konularını ilgilendirmektedir. İbn Haldun a göre ise Medine ameli icmâ yerine takrîrî sünnet le alakalı olarak değerlendirilmelidir. 10 İbn Haldun, Medine ameli olarak bilinen hususların birçoğunun takrîrî sünnet formunda aktarılmış olması gerçeğinden hareketle bu tespite ulaşmıştır. Medine ameli hakkında Maliki mezhebi içindeki tartışmaların ortak bir noktaya ulaşamadığı ve günümüze ulaşan kaynaklar göz önüne alınırsa, yaklaşık yedinci asırdan sonra bu tartışmalara önemli bir katkı yapılmadığı söylenebilir. Bu konudaki Mâlikî literatürünün başlıca özelliklerinden biri, muhteva ve içerdiği akıl yürütmeler açısından savunma maksatlı olmasıdır. Naklî-ictihadî amel taksimi hemen her Mâlikî usûl âlimi tarafından benimsenmekle birlikte, bu amel türlerinden hangisinin bağlayıcı sayılacağı konusunda fikir birliği yoktur. İlk dönemlerde şâz görüş gibi algılanan ictihâdî amelleri de bağlayıcı sayma eğiliminin, yedinci asır gibi hayli geç bir dönemde İbnü l-hâcib in şahsında yeniden taraftar bulması ise ayrı bir tartışma konusudur. 2. Hanefi Literatürü. Hanefilerin Medine ameli hakkındaki eleştirileri esas itibariyle icmâ teorisiyle bağlantılıdır. İcmâı bütün ümmete ait bir delil olarak kabul eden Hanefiler Medine amelini bu açıdan eleştirirler. Medine nin fazileti hakkında varit olan ve birçok Mâlikî tarafından amel-i ehl-i Medine nin bağlayıcılığının delili olarak kullanılan rivayetlerin bu bağlamda önemli olmadığını söylemeleri, Hanefî usûl müelliflerinin ortaklaşa vurguladıkları bir başka unsurdur. usûl, nşr. Muhammed b. el-hüseyn es-süleymânî, Beyrut 1996, s. 75. İbnü l-kassâr, naklî amellere tevkîfî adını verir. Ancak sonraki usûlcüler bunu naklî amel olarak terimleştirmişlerdir. 7 İbnü l-muazzel in daha kırk yaşına gelmeden vefat ettiği söylenir. bk. İbn Ferhûn el-mâlikî, ed- Dîbâcu l-müzheb fi ma rifeti a yâni ulemai l-mezheb, I-III, thk. Muhammed el-ahmedi Ebu n-nur, Kahire 1972, I, 143. 8 İbnü l-fahhâr, Mukaddimetü Kitâbi l-intisâr li ehli l-medine, nşr. Muhammed b. el-hüseyn es- Süleymânî, Beyrut 1996, s. 221 vd.; Kâdî Abdülvehhâb, İcmâu ehli l-medine, nşr. Muhammed b. el- Hüseyn es-süleymânî, Beyrut 1996, s. 253; Bâcî, İhkâm, s. 480 vd.; a.mlf., Kitâbu l-minhâc fî tertîbi lhicâc, thk. Abdülmecid Türkî, Beyrut 1987, s. 23. 9 İbn Huveyz Mendâd ın amel-umûmu l-belvâ benzerliği konusundaki görüşlerine dikkatimizi çeken M.Ü. İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı doktora öğrencisi Ahmet Aydın a teşekkür ederim. 10 İbn Haldun, Mukaddime-i İbn Haldun, trc. Ahmed Cevdet Paşa, İstanbul 1277, III, 45.

100 Halit Özkan Cessâs ın (ö. 370) amel hakkındaki değerlendirmeleri oldukça mufassaldır. Sonraki Hanefî fıkıh usûlü eserlerinde Medine amelinin Cessâs taki kadar mufassal incelenmemesi, Hanefî mezhebinde bu konunun yalnızca ilk dönemde ve Irak merkezli eserlerde önemli görüldüğüne bir işaret sayılabilir. Cessâs ın Medine icmâını reddederken kullandığı argümanlar, umumî anlamda icmâın hücciyetini gösteren delillerde herhangi bir bölgenin veya bazı kişilerin bu konuda diğerlerine göre öncelikli olduğuna dair bir kaydın bulunmaması, 11 tâbiûn dönemi ve hemen sonrasında bilinmeyen Medine icmâının bağlayıcılığı düşüncesinin sonradan ortaya çıkması, 12 Medine nin Cessâs ın dönemindeki durumunun örnek alınmaya elverişli olmaması 13 gibi unsurlar ihtiva etmektedir. Pezdevî şârihi Abdülaziz el-buhârî nin (ö. 730) Medine de bilinmeyen bazı hadislerin varlığı meselesini gündeme getirerek, diğer şehirlerdeki sünnet ve hadis bilgisinin önemine işaret etmesi, 14 İbnü l-hümâm ın (ö. 861) Medine amelini zannî ve katî bilgi konusu bağlamında tartışması ve Medine amelinin mütevatir sayılmaması gerektiğini söylemesi önemli tespitlerdir. İbnü l-hümâm la, görüşlerine biraz önce yer verilen İbn Rüşd arasında bu bağlamda bir paralellik söz konusudur. 15 Hanefî usûl müellifleri içinde Şah Veliyyullah ed-dehlevî yi ayrı bir yere koymak gerekir. Çünkü Dehlevî nin Medine amelini ele aldığı bağlam ve amel hakkındaki vurgusu çok farklıdır. Dehlevî, önceki Hanefîlerin aksine, amel-i ehl-i Medine yi reddetmekten ziyade, bu amelin diğer şehirlerdeki benzerlerine dikkat çekmektedir. Başka bir ifadeyle Dehlevî de Mâlikîler ve amel-i ehl-i Medine hakkında bir eleştiriden çok, selef dönemindeki ilim telakkilerinin benzeştiği noktalardan hareketle ulaşılan bazı sonuçlar söz konusudur. Selefi mana istinbatı ve fetva konusunda ikiye ayıran Dehlevî ye göre bir yanda Kuran, hadis ve âsârı cem edip bunlardan hüküm istinbat eden muhaddisler, diğer yanda imamlar tarafından düzenlenip tertip edilen küllî kaideleri hıfz eden fukahâ vardır. 16 Dehlevî bu küllî kaideleri sadece Kûfe ile sınırlamayıp, aynı şeyin ehl-i Medine nazarında da geçerli olduğunu söylemektedir. Bu bağlamda Dehlevî nin özellikle İmam Mâlik in Muvatta da essünnetü elletî lâ ihtilâfe fiha indenâ keza ve keza gibi ifadelerle aktardığı sünnet, ehl-i Medine nazarında yerleşik hale gelmiş kavaiddir tespiti önemlidir. 17 11 Cessâs, el-fusûl fi l-usûl, thk. Uceyl Câsim en-neşemî, y.y., 1994, III, 321-322, 324-326. 12 Cessâs bu bağlamda Mâlik in Medine amelinin bağlayıcılığını ifade etmek üzere Leys e yazdığı mektuptan bahsetmemektedir. Anlaşıldığı kadarıyla bu mektuptan haberi yoktur, yahut Mâlik i -yukarıdaki cümlesinde geçen- tâbiûn dönemi ve sonrası diye belirlediği sınırın dışında tutmaktadır. 13 Cessâs, el-fusûl, III, 322, 325. 14 Abdülaziz el-buhârî, Keşfü l-esrâr alâ Usûli l-pezdevî, nşr. Muhammed Mutasımbillah el-bağdâdî, Beyrut 1997, III, 448-49. 15 Kemâlüddin İbnü l-hümâm, et-tahrîr fî usûli l-fıkh, Mısır 1351, s. 407. 16 Selef, mana istinbatı ve fetva konusunda iki gruptu: Bir grup Kuran, hadis ve sahâbe âsârını cem edip bunlardan istinbat ederdi. Bu esas itibariyle muhaddislerin yoludur. Diğer bir grup ise, bir kısım imamlar tarafından kaynağına iltifat edilmeksizin düzenlenip tertip edilen kavaid-i külliyeyi hıfz ederlerdi. Bu da aslında fukahânın yoludur. Selefte her iki yolun yolcusu da vardı. İbrahim en-nehaî nin mesailini en iyi Hammad b. Ebi Süleyman bilir sözü burada örnek verilebilir. Bu sözdeki İbrahim en- Nehaî nin mesaili denilen şey, onun fetvalarında yerleşik hale getirip tertip ettiği kavaid-i külliyedir. Şah Veliyyullah ed-dehlevî, el-müsevvâ mukaddimesi, (el-müsevvâ I-II ile birlikte), Beyrut 1983, s. 19. 17 Dehlevî, el-müsevvâ mukaddimesi, s. 20; a.mlf., Hüccetullâhi l-bâliğa, nşr. Muhammed Şerif Sükker, Beyrut 1992, I, 417. Dehlevî, Abdurrahman b. Mehdi nin Süfyan hadiste, Evzâî sünnette, Mâlik ise

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 101 3. Şâfiî Usûl Literatürü. Medine amelini icmâa ehliyet konusu etrafında tartışan Şâfiîlere göre Medine bu anlamda ayrıcalıklı bir şehir değildir. Şâfiî usûl müellifleri, Medineliler tarafından amellerinin hücciyeti lehinde delil gösterilen hadisleri Hanefîler gibi yorumlayarak, bunları sadece Medine nin faziletine işaret eden deliller olarak anlamaktadırlar. Ayrıca Medine de bulunmayan bir bilginin başka şehirlerde bulunabileceği söylemeleri de önemlidir. Şâfiî nin Medine deki kadîm amelleri bağlayıcı saydığına ve talebelerine bunlara uymayı tavsiye ettiğine dair bazı rivayetler bulunsa da, 18 bu ifadeler onun Medine ameli hakkında el-ümm deki ve er-risâle deki genel tutumuna uymamaktadır. Çünkü Şâfiî adı geçen eserlerinde Medine amelini sert ifadelerle eleştirmektedir. Ona göre Medine ameliyle ilgili en ciddi problem, muğlaklık sorunudur. Yani Medine amelinin mahiyeti, muhtevası ve hangi durumlarda bağlayıcı sayılması gerektiği konularında açık prensipler bulunmamaktadır. Ayrıca Medine amelini icmâ gibi telakkî eden Şâfiî, bu icmâ iddiasını geçersiz hale getirecek ihtilaflara sık sık atıfta bulunmaktadır. Şâfiî gibi, Medine içindeki muhalefetleri esas alarak Medine amelini eleştiren Ebu Bekr es-sayrafî de Mâlik in Muvatta da amel adıyla aktardığı şeylerin aslında bütün Medine nin değil, Mâlik in kendilerine itibar ettiği çoğunluğun görüşleri olduğunu söylemektedir. 19 Sayrafî nin bu görüşü, Şâfiî usûl müelliflerinin Medine ameli hakkındaki düşünceleri içinde önemsenmesi gereken örneklerden biridir. Mâlik in talebelerinden Abdülmelik b. Habib tarafından, Mâlik in Muvatta da amel ve icmâ olarak sunduğu şeylerin, aslında bazı hocalarına ait görüşler olduğunu söylemesi, Sayrafî nin bu fikrine mesnet olan ilk örneklerdendir. İlk Şâfiî usûl müelliflerinden Ebu İshak eş-şîrâzî ye (ö. 476) göre Medine icmâının bağlayıcı olduğunu iddia etmekle iki şehrin, yani Kûfe ve Basra nın icmâlarının bağlayıcı olduğunu iddia etmek arasında fark yoktur. Çünkü bu iki şehir de en az Medine kadar kıymetlidir, ne de olsa Ömer tarafından kurulan bu şehirlere birçok sahâbî yerleşmiştir ve sahâbe çocukları buralarda yaşamaktadır. 20 her ikisinde imamdı meşhur sözünü şöyle açıklamaktadır: Süfyan Kûfe de hadislerin ve sahâbe âsârının sahih hadislerle nakli, hadis lafızlarının olduğu gibi aktarılması, hadislerin fıkıh bablarına göre tasnifi ve her fıkıh babına ait hadislerin bulunması konularında uzmandı. Evzâî fıkhın her babında selefin kullandığı kavaidi bilme konusunda uzmandı. Mâlik bunların ikisinde de uzmandı, bk. el-müsevvâ mukaddimesi, s. 20. Dehlevî nin bu sözleri, sünnet in elde edilmiş fıkhî bir hüküm olduğu görüşünü desteklemektedir. İbn Mehdî nin sözü için bk. Kadı İyâz, Tertîbü l-medârik ve takrîbü l-mesâlik li ma rifeti a lâmi mezhebi Mâlik, thk. Ahmed Bükeyr Mahmud, Trablus 1967, I, 153. Bu söz hakkında yorumlar için bk. Umar Faruq Abd-Allāh, Mālik s Concept of Amal in the Light of Mālikī Legal Theory, Yayınlanmamış Doktora Tezi, The University of Chicago, 1978, s. 79-80; Mehmet Özşenel, Sünnet ve Hadisi Değerlendirme ve Anlamada Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadis Yaklaşımları ve İmâm Şeybânî, Yayınlanmamış Doktora Tezi, MÜSBE, İstanbul 1999, s. 18 vd. 18 Takiyyüddin İbn Teymiyye, Sıhhatu usûli mezhebi ehli l-medine, (Mecmû u fetâvâ içinde), thk. Abdurrahman b. Muhammed Âsımî, Riyad 1991, XX, s. 308. Ancak Şâfiî bütün kadîm amelleri hüccet saymamakta, bunların bazılarının güvenilir olmayan kişiler tarafından ihdas edildiğini ileri sürmektedir. bk. Muhammed b. İdris eş-şâfiî, er-red alâ Muhammed b. el-hasen, (el-ümm ile birlikte), nşr. Muhammed Zühri en-neccâr, Beyrut 1973, s. 277, 297. 19 Zerkeşî, el-bahru l-muhît fî usûli l-fıkh, nşr. Ömer Süleyman el-eşkar, Kahire 1988, IV, 488. 20 Ebu İshak İbrahim b. Ali b. Yusuf eş-şîrâzî, Şerhu l-lüma, thk. Abdülmecid et-türkî, Beyrut 1988, II, 714.

102 Halit Özkan İmâmü l-haremeyn el-cüveynî (ö. 478) Şâfiî telif geleneği içinde görüşleri itibariyle ayrı bir yere koyulması gereken isimlerdendir. Cüveynî, Mâlik ten Medine amelinin üstünlüğüne dair bir rivayetin gelip gelmediğine dair şüpheleri bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre, Mâlik gibi büyük bir âlimin bu görüşte olmasına imkân yoktur. Yani Mâlik gibi birisi, bir mekânı takdis edip diğerlerini görmezden gelecek şeyler söyleyemez. 21 Cüveynî bu kanaatini Mâlik bugünkü Medine nin durumunu bilse şaşkınlıktan küçük dilini yutardı sözleriyle pekiştirmektedir. Cüveynî ye göre amel aslında, rivayetlerle teâruz etmesi halinde önem kazanmaktadır. Ona göre Mâlik in esas niyeti, Medinelilerin rivayet ettikleri hadislere muhalefetleri durumunda amellerinin hüccet olduğunu göstermektir. 22 Cüveynî nin bu görüşlerini dile getirdiği dönemde Şîrâzî tarafından, Medinelilere ait rivayetlerle ictihatların farklı kategorilerde değerlendirilmesi gerektiğinin söylenmesi, o dönemde Şâfiî usûl literatürü için Medine ameli-medinelilerin ictihadı ve Medine ameli- Medinelilerin rivayetleri gibi ayırımların önem kazandığını göstermektedir. Gazzâlî (ö. 505), hocası Cüveynî nin aksine Mâlik in görüşü hakkında şüphe duymaz ve Medine amelini tartışmaya ayırdığı kısma Mâlik e göre yalnızca Medine icmâı bağlayıcıdır sözüyle başlar. Mâlik in bu iddiasını kabul etmeyen Gazzâlî, sahâbenin İslâm ın ilk devirlerinden itibaren farklı bölgelere dağıldıklarına dikkat çekmektedir. Medine dışındaki şehirlerde, Medine de bulunmayan bilgilerin varlığının mümkün olduğuna işaret eden Gazzâlî, bunu gerekçe göstererek Medine icmâının bağlayıcı olmadığını söylemektedir. Gazzâlî nin, Haremeyn (Mekke-Medine) icmâları hakkındaki görüşlerinin, Mısreyn (= İki Şehir /Kûfe-Basra) icmâları hakkında da geçerli olduğu anlaşılmaktadır. 23 Şâfiî usûl müellifleri içinde farklı bir yerde duran ikinci bir isim olarak Fahreddin er- Râzî, amel-i ehl-i Medine konusunda Mâlik in haklı olabileceğini söylemektedir. Üstelik Râzî, usûl âlimlerinin çoğunun aynı şekilde düşündüğünü söylemektedir ki, burası tartışmaya açıktır. 24 Seyfüddin el-âmidî nin (ö. 631) Medine ameli reddiyesi, Şâfiî usûl geleneğinin dışında yeni bir şey söylememesine rağmen, görüşlerini sistematik biçimde ifade etmesiyle ön plana çıkmaktadır. Âmidî nin Medine dışındaki emsârın ilminin önemine dikkat çekme sadedinde, diğer usûl müellifleri tarafından bu bağlamda fazla kullanılmayan ashâbım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uysanız, doğru yolu bulursunuz hadisiyle ihticac ettiği görülmektedir. 25 21 Aslında Mâlik in Muvatta ı bütün islam ülkesinde geçerli bir kanun kitabı yapmak isteyen halifeye verdiği meşhur cevapta da Cüveynî nin yukarıdaki görüşünü haklı çıkartan unsurlar yer almaktadır. 22 Cüveynî, el-burhân fî usûli l-fıkh, thk. Abdülazim ed-dîb, Katar 1399, I, 720. 23 el-gazzâlî, el-mustasfâ min ilmi l-usûl, nşr. İbrahim Muhammed Ramazan, Beyrut ts., I, 544. 24 Fahrüddin er-râzî, el-mahsûl fî ilm-i usûli l-fıkh, thk. Taha Cabir el-alvânî, Beyrut 1992, IV, 166. 25 Âmidî, el-ihkâm fî usûli l-ahkâm, y.y., 1968, I, 220-222. Fıkıh usûlü telif geleneği içinde bu hadise fazla yer verilmemesinin sebeplerinden biri, herhalde hadisin zayıf sayılmasıdır. İbn Hacer in, mezkur hadisin zayıf oluşunun sebepleri hakkındaki görüşleri için bk. İbn Hacer, Lisânü l-mîzân, Beyrut 1986, II, 117, 137. Aclûnî, muteber kaynaklarda yer almayan bu hadisin Beyhakî ve Deylemî tarafından rivayet edildiğini söylemektedir. bk. İsmail b. Muhammed el-aclûnî, Keşfü l-hafâ ve müzîlü l-ilbâs amme ştehera mine l-ehâdîs alâ elsineti n-nâs, Beyrut 1351, I, 132. Ayrıca bk. Ebu Ömer İbn Abdilber en- Nemerî, et-temhîd li mâ fi l-muvatta mine l-meânî ve l-esânîd, I-XXVI, thk. Mustafa b. Ahmed el-alevî- Muhammed Abdülkebîr el-bekrî-said Ahmed A râb, Mağrib 1976-1992, IV, 263.

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 103 Medine icmâıyla birlikte Basra ve Kûfe icmâlarının hücciyetini de reddeden 26 Sübkî (ö.771) ise, Cüveynî yi gibi amel meselesini icmâdan çok rivayetle alakalı sayar ve Mâlik in Medine icmâı hakkındaki görüşlerini Medinelilerin rivayetlerini diğerlerinin rivayetlerine tercih etmek gerektiği şeklinde anlamanın doğru olduğunu söyler, çünkü hadisleri en iyi bilenler Medinelilerdir. Ayrıca Sübkî ye göre Mâlik Medinelilerin icmâlarının ilelebet bağlayıcı olduğunu söylememiştir. O sadece kendi dönemine kadar gelen icmâ ve amelleri kastetmiştir ki bu dönem Medine nin henüz bozulmadığı dönemdir. 27 Zerkeşî (ö. 794) el-bahru l-muhît te kendisinden önceki amel tartışmalarının tarihi seyrini güzel bir özetle aktarmaktadır. Ancak onun en büyük eksikliği, Hanefîlerin amel-i ehl-i Medine hakkındaki itirazlarına hiç yer vermemesidir. Zerkeşî, özellikle Mâlikî ulemasının naklî-ictihâdî ve kadîm-muahhar amel taksimatları hakkındaki görüşlerini aktardıktan sonra, isim vermeksizin İbn Teymiyye nin dörtlü ve Mâlikî fakihi Ebyârî nin (ö. 618) beşli amel taksimlerini de özetlemektedir. 28 4. Hanbelî Usûl Literatürü. Hanefî ve Şâfiîler gibi, Hanbelî usûl müellifleri de amel-i ehl-i Medine nin hücciyetini prensip olarak reddetmektedirler. Medine amelini reddetme konusunda, Hanbelîlerin gerekçeleriyle Hanefî ve Şâfiîlerin gerekçeleri arasında büyük bir farklılık bulunmamaktadır. Hanbelîler de, çoğunluk itibariyle ameli icmâın bir alt başlığı olarak ele almaktadır. Ebu Ya lâ nın amelin bağlayıcılığı düşüncesinin Mâlik e ait olduğunu kabul etmemesi ile Cüveynî nin görüşü arasında paralellik vardır. Ayrıca Mecdüddin İbn Teymiyye nin kadîm amellerin altıncı asra kadar devam ettirildiğini söyleyerek, bu konudaki sınırı torunu Takiyyüddin İbn Teymiyye ye göre biraz daha geniş tutması ve İbnü l- Kayyim in Medine ameli hakkındaki en mufassal eleştirilerden birini yapması, Hanbelî usûl müelliflerince amel konusunda ortaya koyulan görüşler içinde dikkat çeken unsurlardır. Medine amelinin bağlayıcılığını kabul etmeleri itibariyle, Şâfiîler içinde Râzî nin konumuyla, Hanbelîler içinde İbn Teymiyye nin konumu birbirine benzemektedir. Fakat İbn Teymiyye nin talebesi İbnü l-kayyim, bu konuda hocasının peşinden gitmemiştir. 5. İbn Hazm. Fıkıh usûlü literatüründe amel-i ehl-i Medine hakkındaki en sert eleştiri İbn Hazm a (ö. 456) aittir. İbn Hazm a göre amel muğlaktır, ehl-i Medine nin kimliği belirsizdir, Medine ameli zannedilen şeyler aslında Mâlik in şahsi görüşüdür ve Medine içindeki ihtilaflar bu konuda önemli bir göstergedir. İbn Hazm ın eleştirileri, ilk üç nesil boyunca emsârda herkesin kendi bölgesindeki bilgiye önem atfettiği söylemesi yönüyle de önemlidir. Onun, Medine amelinin tesiriyle vaz edilmiş bazı ahkâmın hâlâ yürürlükte olduğu Endülüs gibi bir bölgede Mâlikîlerle birlikte yaşamış olması, eleştirilerine kıymet kazandıran bir başka husustur. 29 Medine amelinin hiçbir şekilde bağlayıcı olamayacağını savunan İbn Hazm, kendi dönemine gelinceye kadar, yani yaklaşık iki yüz kırk yıldır bu meselenin çözülemediğinden şikayet etmektedir. Hicrî 456 yılında vefat eden İbn Hazm, iki yüz kırk küsur yıl gibi bir 26 Tâcüddin es-sübkî, el-ibhâc fi şerhi l-minhâc, I-VII, thk. Ahmed Cemal ez-zemzemî-nuruddin Abdülcabbâr Sağîrî, Dubai 2004, V, 2062. 27 Sübkî, el-ibhâc, V, 2060-2061. 28 Zerkeşî, el-bahru l-muhît, IV, 483-490. 29 İbn Hazm ın Medine ameli hakkındaki eleştirisi ile Leys b. Sa d ın eleştirisi arasında bir mukayese ve değerlendirme için bk. Abdülmecid Türkî, Münâzarât fî usûli ş-şerîati l-islâmiyye beyne İbn Hazm ve l- Bâcî, thk. Abdussabûr Şâhin, Beyrut 1986, s. 285.

104 Halit Özkan tarih verdiğine göre, ilk usûl metinlerinin ve reddiyelerinin kaleme alındığı, fıkıh usûlünün bir problem sahası olarak teşekkül ettiği dönemin başlangıcına ve özellikle bu dönemde Leys b. Sa d, Şeybânî ve Şâfiî gibi alimler tarafından getirilen eleştirilere işaret ediyor olmalıdır. B. Amel-i Ehl-i Kûfe Klasik fıkıh usûlü literatüründe Kûfe ameli konusu, icmâ bahislerinde icmâ-ı ehl-i Kûfe başlığı altında incelenmektedir. Mâlikî olmayan usûl müelliflerinin gözünde icmâ, bütün İslam ümmetini kapsayan umumî bir icmâ olduğu için, icmâ-ı ehl-i Kûfe, tıpkı icmâı ehl-i Medine veya icmâ-ı ehlibeyt gibi yerel/kısmî icmâlar arasında sayılmaktadır. Ancak bu bahislerde genellikle, icmâ-ı ehl-i Kûfe nin bağlayıcı olduğunu vurgulamaktan ziyade, Medine ve Kûfe amellerinin mahiyet itibariyle birbirine benzemesi gerekçe gösterilip, ikisinin de bağlayıcı olmadığına işaret edilmektedir. Mâlikîler tarafından Medine amelinin bağlayıcılığını ispatlama sadedinde ileri sürülen gerekçelerin tamamı, diğerlerinin nazarında Kûfe amelinin bağlayıcılığını ispatlamak için de kullanılabilir mahiyettedir. 30 Bu özelliği itibariyle icmâ-ı ehl-i Kûfe, fıkıh usûlü eserlerinde kendisine çoğu zaman icmâ-ı ehl-i Medine den sonra ve ancak çok kısa yer bulabilmektedir. Sözkonusu eserlerde önce umumi icmâ teorisi anlatılmakta, ardından icmâ-ı ehl-i Medine nin bu teoriye uymayışı, icmâın belirli bir mekâna bağlı olamayacağı gerekçe gösterilerek izah edilmekte, bundan sonra da icmâ-ı ehl-i Kûfe nin durumu icmâ-ı ehl-i Medine ye benzetilerek konuya son verilmektedir. 31 Bu arada, kim oldukları hakkında bilgi verilmese bile, Basra ve Kûfe nin veya sadece Kûfe nin icmâının bağlayıcı olduğunu düşünen usûl müelliflerinin varlığı, bazı ifadelerden anlaşılmaktadır. 32 Mâlikî usûl âlimleri ise Kûfe ameli veya Medine dışındaki diğer şehirlerin ameli meselesini mütevatir konusuyla bağlantılı olarak tartışmaktadırlar. Onlara göre Medine amelleri mütevatir formunda aktarıldığı için bağlayıcı olurken, Mekke dahil olmak üzere diğer şehirlerde mütevatir formunda bilgi aktarımına imkan yoktur. Mâlikîlere göre bu gerekçeyle, Medine dışındaki şehirlerin amelinden veya icmâından bahsetmek mümkün değildir. 33 Mâlikîlerin bu iddiası diğer mezheplere mensup bazı usûl âlimleri tarafından kabul görmemiştir. 34 Mâlikî usûl âlimleri içinde İbn Rüşd (ö. 595), amel-i ehl-i Medine nin bazı unsurları itibariyle, Hanefîler tarafından hadislerin değerlendirilmesinde riayet edilen delillerden biri olan umumu l-belvâya benzediğini söyleyerek, Kûfe de Medine ameline benzer bir delilin 30 Bu varsayımın sık sık tekrarlandığı bir eser için bk. Ahmed b. Ali er-râzî el-cessâs, el-fusûl fi l-usûl, thk. Uceyl Câsim en-neşemî, y.y., 1994, III, 321-326. 31 Örnekler için bk. Cessâs, el-fusûl, III, 322, 324; İbnü l-hümâm, et-tahrîr, 407; Emir Padişah, Teysîr, I, 245; Bâcî, İhkâm, s. 483; Şîrâzî, el-lüma, II, 714, a.mlf., Tebsıra, s. 365; Cüveynî, Kitâbu t-telhîs fî usûli l-fıkh, I-III, thk. Abdullah en-nibali-şebbîr Ahmed el-umerî, Beyrut 1996, III, 113; Sübkî, el- İbhâc, V, 2062; Zerkeşî, el-bahru l-muhît, IV, 490. 32 Cüveynî, Telhîs, III, 113; Ebu l-kâsım Muhammed b. Cüzey, Takrîbü l-vusûl ilâ ilmi l-usûl, thk. Abdullah Muhammed el-cebûrî, Amman 2002, s. 121; Zerkeşî, el-bahru l-muhît, IV, 490; Veliyyüddin Muhammed Salih Ferfur, el-müzheb fî usuli l-mezheb ale l-müntehab, Dımaşk 1999, II, 54. 33 İbnü l-kassâr, el-mukaddime, s. 79. 34 Mesela Cüveynî Mâlikîlerin bu iddiasına itiraz etmekte ve Medine dışındaki şehirlerde mütevatir haberlerin bulunabileceğini söylemektedir. bk. Cüveynî, Telhîs, III, 117-118.

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 105 varlığına işaret etmiş olmakla, bu bağlamda ayrı bir yerde durmaktadır. 35 İbn Rüşd gibi İbn Teymiyye de, usûl müellifleri içinde, Kûfe amelinin Medine ameline benzer bir fonksiyon icra ettiğine dikkat çekenlerden biridir. Ona göre kadîm Medine amelinin vazı için son sınır olan Hz. Osman ın öldürülmesinden sonra, Kûfe en az Medine kadar önem kazanmıştır. İbn Teymiyye, bu dönemden itibaren Kûfe nin de Medine gibi kadîm ve muahhar kavillere sahip olduğunu söylemektedir. 36 Ne var ki, bu tek tük örnekler dışında Kufe ameli konusu, usul-i fıkıh kitapları için müstakil bir inceleme konusu olamamıştır. II. İlk Dönem Metinlerinde, Tarih ve Tabakât Literatüründe Amel A. Amel-i Ehl-i Medine Leys b. Sa d ın Mâlik e mektubu, Şeybânî nin Medinelilere eleştirilerini ifade etmek maksadıyla telif ettiği Kitâbu l-hücce alâ ehli l-medine si ve Muvatta rivayeti, Şâfiî nin er- Risâle, İhtilâfu Mâlik ve ş-şâfiî, Cimâu l-ilm gibi eserleri, ilk dönem literatürü içinde Medine ameli hakkındaki eleştirilerin yer aldığı başlıca eserlerdir. Amelin henüz pratik olarak varlığını sürdürdüğü bir dönemde yazılmış olmaları ve bir yandan Medine amelinin kendileri hakkında geçerli bir delil olduğunu reddetmeleri, bir yandan diğer bölgelerin amelinin varlığına işaret etmeleri, bu literatürün ortak özelliğidir. İlk dönem literatürü aynı zamanda, Medine ameli tartışmalarının en canlı biçimiyle gerçekleştirildiği literatür olma özelliğini taşımaktadır. Ameli tarihî bir vakıa olarak tartışan sonraki usûl literatürünün aksine, ilk dönem literatürü için amel, gündelik hayatta karşılaşılan bir problemdir. Tarih ve tabakât literatürünün önemli bir kısmı için Medine ameli, müstakil bir başlık teşkil etmez ve çoğu zaman mevziî bir konudur. Sözkonusu literatürün temel meşguliyet sahası, Medine ameli gibi pratik konular olmadığı için bu durumu normal karşılamak gerekir. Buna rağmen, tarih ve tabakât eserlerinde Medine ameli hakkında önemli bilgilere ulaşmak mümkündür. Mesela Mâlik in genç talebelerinden Abdülmelik b. Habîb e ait Kitâbu t-târîh te, Mâlik in Muvatta da kullandığı bazı tabirlerle kimi kastettiğine dair ifadelerin yer alması, yahut Mâlik ten önceki nesilde Medine âlimlerinin durumuna dair bilgi bulunması önemlidir. Mâlikî tabakât eserleri içinde Kadı İyâz ın Tertîbü l-medârik i özel önem taşır. Çünkü Medine amelinin hücciyetini diğer mezheblerin itirazlarına karşı savunan Kadı İyâz (ö. 544) Mâlikîler için amel konusunda önemli bir ayırım olan naklî amel-ictihadî amel tasnifi hakkında en ayrıntılı malumatı vermektedir. 37 Kadı İyâz hem kendisinden önceki Mâlikîlerin görüşlerini özetlercesine bu tasnifi detaylarıyla aktarmakta, hem de Mâlikîlerin Medine ameli hakkındaki görüşlerine dair diğer mezhep mensuplarının sahip olduğu bazı yanlış anlamaları düzeltmeye çalışmaktadır. Buna göre sadece Medine icmâı makbuldür, icmâ, Fukahâ-i Seb a nın icmâı demektir, sadece amel ile desteklenen haberler makbul- 35 Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Ahmed İbn Rüşd el-kurtubî, Bidâyetü l-müctehid ve nihâyetü lmuktesıd, thk. Abdülmecid Halebî, Beyrut 1997, I, 244-45. 36 Takiyyüddin Ebü l-abbâs Ahmed b. Abdülhalim İbn Teymiye, Sıhhatu usûli mezhebi ehli l-medine, (Mecmû u fetâvâ içinde), thk. Abdurrahman b. Muhammed Âsımî, Riyad 1991, XX, 315. 37 Kâdî İyâz b. Musa el-yahsubî es-sebtî, Tertîbü l-medârik ve takrîbü l-mesâlik li ma rifeti a lâmi mezhebi Mâlik, thk. Ahmed Bükeyr Mahmud, Trablus 1967, I, 44.

106 Halit Özkan dür 38 ve Allah tarafından ittiba edilmesi gerektiği söylenen müminler Medinelilerdir şeklindeki görüşler Mâlikîlere ait değildir. 39 Kadı İyâz ın, Medine ameli tartışmasının nereden çıktığı konusunda bilgi vermesi, kendisini önceki müelliflerden ayıran önemli bir özelliktir. Ona göre aslında bütün tartışma, diğer şehirlerdeki alimlerin Medine deki bazı amellerin müstefîz nakil şeklinde, yani mütevatir olarak aktarıldığını inkar etmelerinden kaynaklanmaktadır. 40 Kadı İyâz ın bu reddiyesi, muhtemelen İbn Hazm ı hedef almaktadır. Çünkü İbn Hazm, Mâlik in talebelerinin amelle desteklenmeyen hadisleri kabul etmediklerini düşünmekte ve bu sebeple Mâlikîlere ağır tenkitler yöneltmektedir. 41 b. Amel-i Ehl-i Kûfe Amel-i ehl-i Kûfe meselesini çok muhtasar biçimde ele alan klasik fıkıh usûlü literatürünün aksine, ikinci asırdaki ulemanın düşüncelerini ihtiva eden ilk döneme ait kaynaklar, Kûfe ameli konusunda hususi önem atfedilmesi gereken asıl literatürü oluşturmaktadır. Bunlar özellikle Leys b. Sa d ın Mâlik e mektubu, Ebu Yusuf un er-red alâ Siyeri l-evzâî si, Şeybânî nin Kitâbü l-hücce alâ ehli l-medine si ve Muvatta rivayeti gibi eserlerdir. İkinci asır ulemasının, kendi şehirleri dışında kalan bölgelerin amelini teorik açıdan imkânsız saymadıkları görülmektedir. Abbâsî halifesi Mansur un, Medine amelini diğer şehirlerde yürürlüğe koyma isteğine karşı çıkan Mâlik in her şehrin kendine ait bir amelinin bulunduğunu söylemesi bunun en güzel örneğidir. 42 Yine bu bağlamda Leys b. Sa d, Ebu Yusuf ve Şeybânî nin, Medine amelinin diğer şehirlerde tatbik edilmesi fikrine itirazları önemlidir. Onların amel-i ehl-i Medine ye yönelttikleri itirazlar, bir yandan da kendi şehirlerindeki amele yaptıkları referanslar olarak anlaşılabilir. 38 Kadı Abdülvehhâb ın şu ifadeleri, bu konuda Kadı İyâz ı haklı çıkartmaktadır: Bizim amele muhalif hadisleri reddetmemiz, amelle desteklenmedikçe hadisi kabul etmediğimiz anlamına gelmez. Çünkü biz, naklî amelin varid olmadığı konularda hadisleri kabul ederiz Bu aynı zamanda selefin ve büyük tâbiûnun yoludur. bk. Kadı Abdülvehhâb, Mesâil, s. 247. 39 Kadı İyâz, Tertîbü l-medârik, I, 53. Kadı İyâz bütün bu görüşlerin Mâlikîlere haksız yere atfedilen yanlış anlamalar olduğunu söylemektedir. Öte yandan burada sadece Medine icmâı makbuldür görüşünün bir yanlış anlama olduğunu iddia eden Kadı İyâz, başka bir yerde Medine dışındaki şehirlerin icmâının hüccet olmadığını söylemektedir. bk. Kadı İyâz, Tertîbü l-medârik, I, 58. Bu çelişkiden sarf-ı nazarla, Kadı İyâz ın yukarıdaki maddelerde yer alan görüşlerine itibar edecek olursak, kendisinin Medine dışındaki şehirlerin amelini mümkün saydığını ve bunları görmezden gelmediğini söylemek durumunda kalırız. Öte yandan, sadece Kadı İyâz gibi Mâlikîler değil, bazen diğer mezheplerden usûlcüler de Mâlik hakkındaki yanlış anlamaları reddetmişlerdir. Mesela Cüveynî (ö. 478) Mâlik gibi çok önemli bir alimin, talebeleri tarafından ona nisbet edilerek aktarılan bu şeyleri (yani Medine amelinin hücciyetini) söylemiş olamayacağını iddia etmektedir. Ona göre Mâlik in söylemek istediği, Medinelilerin kendi rivayetlerine muhalefet etmeleri durumunda onlara güvenmek gerektiği dir. Çünkü Medineliler hadis konusunda diğerlerinden daha bilgilidir. bk. İmâmü l-haremeyn Abdülmelik b. Abdullah b. Yusuf el- Cüveynî, el-burhân fî usûli l-fıkh, thk. Abdülazim ed-dîb, Katar 1399, I, 720. 40 Kadı İyâz, Tertîbü l-medârik, I, 57. 41 bk. Ebu Muhammed Ali b. Ahmed İbn Hazm, el-ihkâm fî usûli l-ahkâm, nşr. Zekeriya Ali Yusuf, Kahire, ts., I, 214. 42 İbn Abdilber, el-intikâ, s. 80-81; Ebu Nuaym Ahmed b. Abdullah el-isfahanî, Hilyetü l-evliyâ ve tabakâtu l-asfiyâ, I-X, Kahire 1979, VI, 331; Kadı İyaz, Tertîb, II, 71-73; Şihâbüddin Ahmed b. Hacer el-heytemî el-mekkî, el-hayrâtu l-hisân fi menakıbı l-imami l-a zam Ebî Hanîfe en-nu mân, thk. Halil el- Meys, Beyrut 1983, s. 19; Zehebi, Siyer, VIII, 78.

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 107 Leys b. Sa d ın mektubu, Medine amelinin bağlayıcılığı düşüncesini açıkça reddeden ifadelerle doludur. Leys in özellikle Medine dışına göçen sahâbenin etkisine, Hulefâ-i Râşidîn in Medine amelini diğer şehirlerde uygulama fikrine sahip olmadıklarına ve Medine amelinin bağlayıcılığı konusunda şüphe uyandıran bir husus olarak Medine içindeki ihtilaflara dikkat çekmesi, mektubundaki önemli unsurlardandır. Ebu Yusuf un Medine ameli hakkındaki düşüncelerini, Şam ameli hakkındaki eleştirileri üzerinden takip etmek mümkündür. Ebu Yusuf özellikle, ameli ihdas eden kişilerin ehliyeti meselesi üzerine konuşmaktadır. Ebu Yusuf a göre ameli ihdas etmesi gereken kişiler, en genel ifadesiyle ilim ehli olan fukahâdır. Fukahâ ameline ilk dönemde böylesine yoğun vurgu yapılması, fukahâ ameli kavramının İslam hukukuna Roma hukukunun etkisiyle girdiğini iddia eden Schacht gibi müsteşriklerin gözünden kaçmış olmalıdır. Şeybânî nin amel eleştirileri ise iki boyutu itibariyle önemlidir: Uzun süre Medine de kalması sayesinde, Medine ortamını iyi tanıyan biri olarak bu eleştirileri ifade etmesi birinci boyutu oluştururken, amel gibi daha çok nesilden nesile aktarılan ve fiil suretinde tezahür eden bir delil için, mervî kaynaklardan destek arama eğilimi ve ihtiyacı ikinci boyutu teşkil etmektedir. Şâfiî ye gelindiğinde ise, iki asırdır varlığını sürdüren, ancak muhtevasında ve aktarımında gittikçe daha fazla problemle karşılaşılan amel yerine, her geçen gün daha büyük bir hız ve yoğunlukla aktarılan hadislerin koyulması eğilimi kendini iyice belli etmektedir. Sözkonusu hadisler içinde önceliğin merfu olanlara tahsis edilmesi ise, mevkuf ve maktu hadislerin amelle olan yakın ilişkisi nedeniyle yapılmış bir tercih olmalıdır. Öte yandan, ikinci asırda bir şehrin fukahası, diğer şehirlerin amelinin varlığına itiraz etmediğine göre, o dönemdeki amelle ilgili hararetli tartışmaların başka bir sebebi olmalıdır. İkinci asır ulemasının itirazı, diğer şehirlerdeki amelin imkanına değil, muhtevasına yöneliktir. Bunun en güzel örneği, Mâlik te görülmektedir. Medine amelinin diğerleriyle kıyas kabul etmeyecek kadar güçlü bir dayanağa sahip olduğu ve tartışma gerektirmeyecek kadar sağlam yollardan nakledildiği düşüncesi, özellikle Medinelilerin zihnindeki temel varsayım olduğu için, ikinci asırda Medine ilminin en önemli temsilcisi olan ve sözkonusu varsayımı benimseyen Mâlik, Medine dışındaki şehirlerin bir amele sahip olabileceklerini ama bunun, özü itibariyle Medine ameli gibi olamayacağını söylemektedir. Çünkü ona göre Medine ameli peygamberlikten, diğer şehirlerin ameli yöneticilerin emirlerinden kaynaklanmaktadır. 43 Ayrıca yine Mâlik e göre Medine ameli mütevatir sayılması gereken yollarla nakledildiği için kesin bilgi ifade etmektedir. Ama diğer şehirlerin kendileri adına varlığını iddia ettikleri ameller, hiçbir zaman böylesine kesin bir bilgiden kaynaklanmış olamayacaktır. 44 Mâlik in Medine ameli peygamberlikten kaynaklanır düşüncesi diğer şehirlerin uleması tarafından sorgulanmaktadır. Mesela Kûfelilerin nazarında Medine amelinin menşeinde her zaman Hz. Peygamber yer almamakta ve Medine ameli bazen Hişam b. İsmail el- Mahzûmî gibi yöneticilerin emirleriyle ortaya çıkmaktadır. Bu tartışmayı aktaran İbn 43 İbn Abdilber, Câmiu beyâni l-ilm ve fazlih vema yenbağî fî rivâyetihî ve hamlih, Beyrut 1978, II, 158. 44 Mâlik, Leys b. Sa d a yazdığı mektupta bunu açıkça söylemektedir. Mâlik in Medine ameli ve diğer şehirlerin ameli hakkındaki bu düşüncelerine rağmen, Muvatta ı kanun kitabı yapma teklifine karşı çıkması, herhalde ictihad özgürlüğünün kısıtlanmasını istemediği ve her bölgedeki bilginin sıhhatini kabul edip bunu önemsediği şeklinde anlamak gerekecektir.

108 Halit Özkan Abdilber, aslında iki tarafın da birbirini haksız yere suçladığını söylemektedir. 45 Ona göre iki tarafın ameli de karşısındakinin düşündüğünden çok daha sağlam kaynaklara sahiptir. Görüldüğü gibi, ne Mâlik in, ne de ikinci asırdan sonra yaşamış olsa da İbn Abdilber in zihninde Medine dışındaki şehirler için amelin imkânsızlığı şeklinde bir düşünce vardır. Mâlik in asıl vurgusu, Kûfe gibi şehirlerdeki amelin, nitelik itibariyle Medine ameline denk tutulamayacağı üzerinedir. İbn Abdilber ise, mezhebinin imamı Mâlik e göre diğer şehirlerin ameli hakkında çok daha iyimser düşünmektedir. Benzer bir örneği, Ebu Yusuf ile Evzaî nin tartışmalarında bulmak mümkündür. Ebu Yusuf, Evzâî nin delil olarak ileri sürdüğü Şam amellerine itiraz ederken, Şam amelinin potansiyel değerine değil, kendisine sunulan örneklerdeki amelin kimliği belirsiz, fıkıh ilminde behresi olmayan kişilerin kararı olması ihtimaline itiraz etmektedir. Ona göre, bunlar kimliği bilinen ve ilmî ehliyetleri kendi katında makbul Şam ulemasının amelleri olsa, kabul edilecektir. Çünkü Ebu Yusuf a göre esas alınması gereken amel, sıradan insanların değil fukahânın amelidir. 46 İkinci asır literatüründe, şehirlerin amellerinin var olup olmadığı değil, bunların hangi esasa binaen ortaya çıktığı tartışılmaktadır. Binaenaleyh, bağlayıcılık açısından değeri ve deliller hiyerarşisi içindeki yeri ne olursa olsun, ikinci asrın her büyük şehrinde amel, fukahânın hüküm istinbatında dikkate aldığı önemli bir merci olmuştur. 47 III. Müstakil Klasik Literatürde Amel Klasik literatüre dahil olduğu halde, fıkıh usûlü, tarih ve tabakât türlerine girmeyen, ancak Medine ameli veya Kûfe ameli konularında mühim bilgiler ihtiva eden kaynaklar içinde bazıları, birtakım hususiyetleri itibariyle öne çıkmaktadır. Bunlar içinde ilk olarak İbnü l-mukaffa ın (ö. 142) Risâle fi s-sahâbe sini zikretmek gerekir. 48 Abbâsî döneminin devlet adamlarından olan İbnü l-mukaffa, adı geçen risalede ülkenin hukukî bakımdan kargaşaya doğru gittiğini tespit etmekte ve farklı bölgelerin hukukî uygulamaları arasında ciddi ihtilafların ortaya çıktığını söylemektedir. Bu durumu bir problem olarak tasvir eden İbnü l-mukaffa, Halife Ebu Cafer el-mansûr a ülke içinde hukukî birliği sağlamasını tavsiye etmektedir. Mansûr bunun üzerine, o dönemde Medine nin önde gelen alimi konumunda bulunan Mâlik ile görüşmüş ve İbnü l-mukaffa ın önerisiyle ortaya çıkan projeyi Mâlik e havale etmek istemiştir. Projeye göre Mâlik bütün İslam ülkesinde hukuk kaynağı olacak bir kitap yazmakla mükellef tutulmuştur. İbnü l-mukaffa ın amel meselesiyle ilgisi bu bağlamda ortaya çıkmaktadır. Çünkü Halife tarafından Mâlik e ısmarlanan sözkonusu projeye uygun olarak telif edilecek kaynakta, Medine amelinin esas alınması istenmektedir. Bu durumda, Medine amelinin diğer şehirlerde uygulanması fikrinin İbnü l-mukaffa ın 45 İbn Abdilber, Câmiu beyâni l-ilm, II, 158. 46 Şâfiî, Kitâbu Siyeri l-evzâî, s. 303-304, 306, özellikle s. 320. 47 Rıfat Fevzi Abdülmuttalib, Tevsîku s-sünne fi l-karni s-sânî el-hicrî, Mısır 1981, s. 388. Mâlik in ya da diğer fukahânın, birbirlerinin amellerine itirazlarının ne kadar yerinde olduğunu anlayabilmek için, şehirlerin amellerini muhteva olarak karşılaştıran eserleri incelemek elzemdir. Bu konudaki en güzel örneklerden biri olan Şeybânî nin el-hücce si üzerinden yapılacak mukayeseli araştırmalar, Medine dışındaki şehirlere ve özellikle Kûfe ye ait amelin, Mâlik in düşündüğü kadar basit bir kaynağa sahip olup olmadığını göstermesi açısından önemlidir. 48 İbnü l-mukaffa, Risâle fi s-sahâbe, Beyrut 1989. İbnü l-mukaffa hakkında bk. İsmail Durmuş-İlhan Kutluer, İbnü l-mukaffa, DİA, XXI, 130-137.

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 109 önerisiyle doğrudan veya dolaylı bir ilgisinin olduğu söylenebilir. İbn Abdilber in Câmiu beyâni l-ilm inde amel konusuyla alakalı birçok mevzu ele alınmaktadır. Özellikle sahâbenin ihtilafı, emsârdaki ilmi geleneklerin ve halkaların oluşum seyirleri, Mâlik ile Abbâsî halifesi Mansûr un Muvatta hakkındaki görüşmesi, Ebu Hanife nin kendi şehrindeki amele tabi olması, Mâlik gibi Medine ulemasının ve Kûfelilerin kendi şehirlerindeki amelin kaynağı gibi konularda Câmi de önemli bilgiler yer almaktadır. İbn Abdilber ayrıca, Câmi den sonra kaleme aldığı el-intikâ da da ilgili konularda malumat vermektedir. 49 Bu durum, İbn Abdilber e amel literatürü içinde ayrı bir yer kazandırmaktadır. el-ihkâm adlı eseri vesilesiyle fıkıh usûlü literatürü bahisleri sırasında görüşlerine temas edilen İbn Hazm ın el-muhallâ sı da amel konusu bağlamında önem arzetmektedir. Çünkü el-muhallâ, amelle ilgili tartışmaların furua dair konular üzerinden nasıl gerçekleştirildiğini anlamak bakımından faydalı malumatla doludur. Özellikle sünnet-i mâziye kavramının gelişimini takip etmek bakımından el-muhallâ nın vazgeçilmez olduğunu söylemek mümkündür. İbn Haldun (ö. 808) ise, amel konusunu klasik fıkıh usûlü geleneğinde olduğu gibi icmâ bağlamında ele almaya karşı çıkmasıyla dikkat çekmektedir. İbn Haldun un, amelin icmâa bir alt başlık olarak dahil edilmesi yerine, takrîrî sünnetin bir alt başlığı olarak, sahâbe kavli, örf ve istihsan gibi tartışmalı deliller arasında ele alınması alternatifini teklif etmesi önemlidir. 50 İbn Haldun un bu teklifi, klasik Mâlikî fıkıh usûlünde Medine amelinin kısmen takrîrî sünnetle ilişkilendirilmesi gerçeğiyle ve İbnü l-kayyim in Medine amelini tartışırken takrîrî sünnet örneklerinden oluşan uzunca bir liste vermesiyle birarada düşünüldüğünde haklı bir teklif mahiyeti arzetmektedir. Şah Veliyyullah ed-dehlevî ile, modern dönemde yaşamış olmasına rağmen klasik literatüre dahil edebileceğimiz Muhammed Zâhid el-kevserî, yakın dönemlere gelindiğinde amel konusu bağlamında görüşleri dikkat çeken iki isimdir. Dehlevî ile Kevserî nin amel konusundaki ortak noktaları, ameli sadece Medine ye has bir unsur gibi anlamak yerine, ikinci asırdaki bütün büyük şehirlerin kendilerine mahsus birer amel anlayışı geliştirdiklerini tespit etmeleridir. Dehlevî nin Hüccetullâhi l-bâliğa da ve el-müsevvâ mukaddimesinde, Kevserî nin İhkâku l-hak ta Medine ameliyle Kûfe ameli arasında kurdukları paralellikler bu bağlamda ön plana çıkan unsurlardır. Sonuç Klasik dönem literatürü, amel konusunu esas itibariyle amel-i ehl-i Medine üzerinden tartışmıştır. Genellikle icma konusuyla ilişkili olarak ele alınan mesele, bazı istisnaî örneklerde farklı boyutlarıyla gündeme gelmiştir. Burada özellikle İbn Huveyz Mendâd ve İbn Rüşd ün dile getirdiği amel-umumu l-belvâ benzerliği, İbn Haldun un dile getirdiği amelin takriri sünnet kapsamında değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi ile, en baştan beri sürekli gündeme getirilen Medine dışındaki şehirlerde, Medinelilerin bilmedikleri sünnetlerin veya uygulamaların var olduğu düşüncesi önemlidir. 49 İbn Abdilber, Câmiu beyâni l-ilm de, ulemâü l-emsârın fazileti hakkında bir kitap yazmayı düşündüğünü söylemektedir. el-intikâ nın Câmi den sonra yazıldığı sonucunu bu bilgiye istinaden çıkartmak mümkündür. bk. İbn Abdilber, Câmiu beyâni l-ilm, II, 148. 50 İbn Haldun, Mukaddime, III, 45.

110 Halit Özkan Diğer yandan, ikinci asır fukahasının eserlerinde görüldüğü gibi, o dönemde Medine amelinin sadece Medine yi ilgilendiren bir delil olarak telakki edilmesi, diğer bölgeler hakkında bağlayıcı olduğunun kabul edilmemesi ve gerek açıkça gerek dolaylı olarak, diğer şehirlerde benzer mahiyette delillerin bulunduğunun söylenmesi İslam ilimler tarihine yeni bir pencereden bakma imkânı vermesi itibariyle ilgiye layıktır.