ZERKEŞÎ NİN (Ö. 794/1392) HANEFİ VE MALİKİ ÂLİMLERE HABER-İ VÂHİD KONUSUNDA İTİRAZ ETTİĞİ BAZI MESELELER

Benzer belgeler
Erken Dönem İslâm Hukukçularının Sünnet Anlayışı

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Günümüz Fıkıh Problemleri

Türkçeye Tercüme Edilen Hadis Kitaplarında Geçen Zayıf Hadislerin Numaraları

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

Semânî nin Kevâtiu l-edille Adlı Kitabında Âhâd Haber Konusunda Debûsî ye Yönelttiği Eleştiriler

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

14. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI

Selamın Veriliş Şekli: Selam verildiği zaman daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık vermek gerekmektedir. Allah

Hadis Istılahları. ADL: Râvînin hadîsi bozmadan rivâyet eden dürüst bir müslüman olması. AHZ: Bir şeyhden hadîs almak.

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Kadının abdestte başörtüsünün üzerini mesh etmesinin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn

HADİS TARİHİ VE USULÜ

İÇİNDEKİLER. G r 17 I. YÖNTEM ve KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 17 II. TERMİNOLOJİ 23

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

Lisans Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Y. Lisans S. Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler /Temel İslam Bilimleri/Hadis 1998

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

İLK DÖNEM HADİS- REY TARTIŞMALARI ŞEYBÂNÎ ÖRNEĞİ Mehmet ÖZŞENEL, İstanbul: İFAV, 2015 Ali SEVER

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Kadın ve Yönetim Hakkı

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Hanefi Mezhebinde Mürsel Hadisin Delil Değeri * The Value of Mursel Hadith in Hanefi Tradition

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

KAMU PERSONEL SEÇME SINAVI ÖĞRETMENLİK ALAN BİLGİSİ TESTİ DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ TG 6 ÖABT DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

T.C. VELÎ SEMPOZYUMU. Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN KASTAMONU

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Birinci İtiraz: Cevap:

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Kâşif Hamdi OKUR, Ismanlılarda Fıkıh Usûlü Çalaışmaları: Hâdimî Örneği, İstanbul: Mizah Yayınevi, 2010,

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

el-mesâilü l-müşterake beyne Usûli d-din ve Usûli l-fıkh Muhammed el-arûsî Abdülkâdir Mektebetü r-rüşd, t.y., 349 sayfa.

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Geleneğin Genel Kabulü ve Yenileşmenin Olumsuz Etkilerinin Nesih Konusuna Yansıması

Hatîb el-bağdâdî, El-Kifaye Fî Ma rifeti İlmi Usuli r-rivaye, Kahire: Mektebet-u İbn Abbas, 2008, 632 s.* Abdüs Samet Koçak**

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

KUR AN ve SAHÂBE SEMPOZYUMU

Yazar= Soner DUMAN. Soru:

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

Avrupa İslam Üniversitesi İSLAM ARAŞTIRMALARI. Journal of Islamic Research البحوث االسالمية

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

ÖZGEÇMİŞ. Lisans Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Y. Lisans S. Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler /Temel İslam Bilimleri/Hadis 1998

3 Her çocuk Müslüman do ar.

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR...10 ÖNSÖZ...12 GİRİŞ...16 I- İSRÂ VE MİRAÇ KELİMELERİNİN MANALARI...16 II- TARİH BOYUNCA MİRAÇ TASAVVURLARI...18 A.

Hadisleri Anlama Yöntemi The Method Of Understanding Of Hadith

T.C. VELÎ SEMPOZYUMU. Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN KASTAMONU

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

HANEFÎLERĐN UMÛMÜ L-BELVÂ VE MÂLĐKÎLERĐN AMEL-Đ EHL-Đ MEDÎNE ĐLKESĐ BAĞLAMINDA HABER-Đ VÂHĐD ĐN DEĞERĐ ÜZERĐNE

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

Yaşadığı dönemde çok önemli İslam düşünürleri yaşamış. Bunlardan birisi de hocası İbni Teymiyyedir.

Fıkıh Usulünde Fahreddin er-râzî Mektebi Tuncay Başoğlu İstanbul: İSAM Yayınları, 2014, 300 sayfa.

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Prof. Dr. Bünyamin ERUL

ح م تهني ة غ ملسلم ف مناسبات غ دينية. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Delilleriyle Şafii İlmihali (Shafii Catechism with Evidences)

Ayşe KOÇ * * Yüksek Lisans Öğrencisi, e-posta:

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Şüphesiz ki Allah a, ahiret gününe iman edenlerle Allah ı çok anan kimseler için Allah ın elçisinde güzel bir örnek vardır.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FIKIH I İLH

Ebu Hanife ve Hanefilere Göre Hadis Cumartesi, 10 Ocak :08

Debûsî nin Hadisleri Anlama ve Yorumlama İlkeleri

Süleyman el Ulvan, geçtiğimiz günlerde annesinin vefatı üzerine geçici olarak serbest bırakımış ve cenaze törenine katılmıştı.

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

Konu Anlatımlı Diyanet Yeterlik Kitabı - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Hadiste Sened Tenkidi Halil İbrahim Kutlay

HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi. ISSN:

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

Yard.Doç. Aralık 2000 İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. Doktora Ekim 1998 M.Ü.S.B. E. Temel İslam Bilimleri Hadis Anabilim Dalı

HADİS TARİHİ VE USULÜ (İLH1007)

HİKMET YURDU DÜŞÜNCE-YORUM Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi ISSN:

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

ﺐ ﺋﻟﺬﺮﻟ ﻼﺻ ﺔﻋﺪ ﺑ «ﺔﻴ ﻟ ﺘﺮ ﺔﻐﻠﻟﺎ ﺑ» ﺪﺠﻨﻟﻤ ﺢﻟﺎﺻ ﺪﻤﻣﺤ ﺪﻤﻣﺤ ﻴﻦﻫﺎﺷ ﻢﻠﺴﻣ ﺔ : ﺟﻤﺮﺗ ﻞﻴﺒﻧ 1 2 ﺔ:ﻌﺟ ﺮﻣ

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

KADINA ARKADAN YANAŞMANIN HÜKMÜ

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Farklı Yönleriyle Endülüs Hadisçiliği, Mustafa ÖZTOPRAK, Sinop 2013, 152 sayfa.

Transkript:

The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/jasss7711 Number: 69, p. 239-251, Summer II 2018 Araştırma Makalesi / Research Article Yayın Süreci / Publication Process Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayın Kabul Tarihi / The Published Date 21.06.2018 19.08.2018 Yayınlanma Tarihi / Publication of Acceptance Date 30.08.2018 ZERKEŞÎ NİN (Ö. 794/1392) HANEFİ VE MALİKİ ÂLİMLERE HABER-İ VÂHİD KONUSUNDA İTİRAZ ETTİĞİ BAZI MESELELER SOME ISSUES THAT ZERKESHI (D. 794/1392) CRITICIZED THE HANAFI AND MALIKI SCHOLARS ABOUT AKHBAR AL- WÂHID Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Sait Uzundağ ORCID ID: https://orcid.org/0000-0002-1691-6940 Şırnak Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Hadis ABD, sait_uzundag@hotmail.com Öz Hadis ve sünnet, mezheplerin hüküm çıkarmada dayandığı temel kaynaklardan ikincisidir. Dolayısıyla bir mezhebin hadis ve sünnet anlayışı, o mezhebin fıkhî meselelerdeki hükümlerinin yönünü belirlemektedir. Hanefî mezhebinin hadis ve sünnet anlayışı, daha çok mezhep imamlarının eserlerinden hareketle ortaya konulduğu söylenebilir. Diğer mezheplerin aksine Hanefîler haber-i vâhidin kabulü için onu kitab'a, mütevâtir ve meşhur habere arzederken; kitab'a, mütevâtir ve meşhur habere muhalefetten dolayı onların birçok haber-i vâhidle amel etmeyi reddettikleri görülmektedir. Hanefîlere göre râvinin rivayet ettiği hadise muhalif davranması durumunda ya o hadisin aslı yoktur o hadis veya neshedilmiştir. Keza onlara göre umûmu'l-belvâ olan konulardaki haber-i vâhidler de yaygınlık kazanmadığı gerekçesiyle reddedilmelidir. Yine haber-i vâhid ile Kur an a yapılan ziyâde de caiz değildir. Aynı şekilde İmam Malik in metodolojisinde Medinelilerin ameli özel bir yere sahiptir. Bu yaklaşım, İmam Malik ten bir asır önce yayılmış olmasına rağmen, O, bu metodu fetvalarında sık kullandığı için metot, ona nispet edilmiştir. İmam Malik in bu metodu savunmasının arka planındaki temel saik dinî hükümlerin büyük bölümünün Medine de inmiş ve uygulanmış olması, amel-i ehl-i Medi-

240 Mehmet Sait Uzundağ ne nin, Hz. Peygamber in sünnetini ve sahabenin uygulamalarını yansıtmasıdır. İşte bu bağlamda İmam Malik in âhad haberle amel etme konusunda ortaya koyduğu şartlardan birisi haberin Medinelilerin ameline aykırı olmamasıdır. Eğer aykırılık arz ediyorsa İmam Malik bu haberle amel etmemiştir. İmam Malik Medinelilerin amelini âhad haberden üstün tutmuş, onu topluluğun topluluktan yaptığı rivayet olarak değerlendirmiştir. Ancak Şafiî alimlerden biri olan Zerkeşî el-bahrü l-muhît fî usûli l-fıķh adlı eserinde gerek Hanefilerin gerekse de Malikilerin Haber-i vâhidin kabul edilmesi için ileri sürdüğü şartları yorumlamak suretiyle tenkit etmiş, kabul etmemiştir. Bu çalışmada Zerkeşî nin ilgili konulara yaklaşımı irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Hadis/Sünnet, Zerkeşî, İtiraz, Haber-i Vâhid, Yorum Abstract Hadith and Sunnah are the main sources of sects based on judgment. Therefore, a sectarian understanding of hadith and circumcision determines the direction of the provisions of that sect's jurisprudence.the understanding of hadith and Sunnah of the Hanafi sect has been revealed mainly from the works of sect imams.unlike other denominations, the Hanafîs offer him a well-known and well-known story for his acceptance of the news; it seems that they refused to act with many news items because of the mutual and famous public opposition to the book.according to the Hanafi, when the incident reported by the narrator is in opposition, the hadith is either absent or rejected.according to them, the news-witnesses who are the victors of the umum al-belva are not allowed to be rejected by the reason that they are not prevalent, nor are they allowed to be made to the Qur'an with news. Likewise, in the methodology of the Imam Malik, the function of the Medinas has a special place. This approach was extended a century ago by Imam Malik, but since he used this method a lot in his fatwas, the method was assigned to him. The fact that most of the religious provisions of Imam Malik's defense of this method have been brought down and practiced in Medina is a result of the fact that the Prophet Muhammad. Because it reflects the Sunnah of the Prophet and his practices.one of the conditions that Imam Malik reveals about working with the news is that the Medinas are not against the amateur. Imam Malik did not act with this news if it is contradictory. Imam Malik considered the practice of the Medinas as superior to the allegory. However, in his book " al-bahr al-muhît fî usûli'lfıqh", Zerkeshi criticized and rejected the Hanafis, as well as the conditions that the Maliks advocated for the acceptance of the Prophet. In this paper, Zerkeshi s approach to the relevant issues will be examined from Shafi'i scholars. Key Words: Hadith / Sunnah, Zerkeshi, Objection, Akhbar al- Wâhid, Comment GİRİŞ Sünnet in Kur'an'dan sonra İkinci kaynak olduğu konusunda İslâm alimleri icma etmişlerdir. Ancak Sünnet in kaynaklarından biri olarak Hz. Peygamberden nakledilen rivayetler, senedleri açısından çeşitli kısımlara ayrılmıştır. Rivayet açısından Sünnet in çok az bir kısmı bize mütevâtir olarak nakledilmiştir. Mütevâtir sünnet gibi kesin bilgi ifade etmese de amelî konularda bağla-

Zerkeşî nin (Ö. 794/1392) Hanefi ve Maliki Âlimlere Haber-i Vâhid Konusunda İtiraz Ettiği Bazı Meseleler 241 yıcı bir özelliğe sahip olan meşhur sünnet ise mütevâtir sünnet e nispetle biraz daha fazla kısmını teşkil etmektedir. Başta Kütüb-i Sitte ile İmam Mâlik in el-muvatta ı Ahmed b. Hanbel in el-müsned i ve Dârimînin es- Sünen i gibi eserlerdeki rivayetler incelendğinde bu eserlerdeki rivayetlerin çoğunun âhâd hadislerden ibaret olduğu görülecektir. Bu itibarla, âhad haberle amel konusu mezhepler arasında Sünnetle ilgili tartışmaların odağını oluşturur. Âhad haberlerle amel etme hususunda, mezheb imamlarının da aralarında bulunduğu alimlere göre, râvilerin âkilbâliğ olması, müslüman olması, âdil olması ve zapta ehil olması gibi şartlar zorunlu kabul edilmiştir. Mezhep imamları, zikredilen bu şartlara başka şart ileri sürüp sürmeme noktasında farklı tutum sergilemişlerdir. Hanefi usûlcüler, yukarıda zikredilen şartların yanında rivayetin Kur an a, Sünnete, selefin icmasına, akla arzedilmesi, râvinin, Hz. Peygamber den rivayet ettiği hadisin aksi istikametinde amel etmesi ve ona aykırı fetva vermemesi, Hadisin sık sık vuku bulan ve her müslümanın hükmünü bilmesi gerektiğine inandığı olaylar (umûmü l-belvâ) hakkında varid olmaması, râvinin fıkıh ile maruf olmaması durumunda hadisin mezhep içerisindeki iki görüşten birine göre- kıyasa ve şer î esaslara aykırı olmaması vb. gibi şartlar ileri sürmüşlerdir. (Daha geniş bilgi için bkz. Gül, 2018: 151-264) Mâlikîler ise haber-i vâhid in Medine ehlinin tatbikatına ve İmam Mâlik e nisbet edilen iki görüşten birine görekıyasa aykırı olmamasını şart koşmuşlardır. Şâfiîler ise, Hanefî ve Mâlikîler gibi başka şartlar ileri sürmeyip sadece senedin sahih ve muttasıl olmasını şart koşmuşlardır. Bu nedenle onların istisnaları olmakla beraber mürsel rivayetle amel etmedikleri görülmektedir. Hanbelî alimler de bu konuda sadece senedin sahih olmasına dikkat çekerler. Ancak onların mürsel haberlerle ameli kabul ettikleri görülmektedir. Bu bağlamda Şâfiîlerin dışında Hanefi, Mâlikî ve Hanbelî usûlcülerin mürsel hadisle amel noktasında benzer bir yaklaşım içinde bulundukları söylenebilir. (Ünal, 2012: 154 vd; Şa ban, 1996: 87-95; Apaydın, DİA, XIV, 357-362.) Mezheplerin zikredilen şartlar bağlamında birbirlerini zaman zaman tenkit ettikleri ve bu tenkitleri de özellikle yazdıkları eserlerde naklettiğini görmekteyiz. İslam düşünce tarihinde ilmî tartışmaların sadece ilim meclislerinde sözlü olarak yapılmakla kalmadığı aynı zamanda mezheplerin mukayesesini esas alan hilâf kitaplarının da kaleme alındığı görülmektedir. Söz konusu eserlerin bazıları mutlaka mezhebin üstünlüğünü ispat amacıyla yazılırken, bazıları gerçeğin, en uygun hükmün tespit ve teyidini hedeflemişlerdir. (Karaman, 2007: 245) Bu bağlamda Şâfiî âlimlerden Zerkeşî de el-bahrü l-muhît fî usûli lfıķh adlı eserinde İmam Şâfiî nin görüşlerine öncelik vermekle birlikte gerek farklı düşünen Şâfiî usulcülerinin gerekse diğer mezhep mensubu muhalif usulcülerin görüşlerini de gerekçeleriyle birlikte vermekte, eleştirel bir bakış açısıyla bunlara ilişkin değerlendirmelerde bulunmaktadır. Zerkeşî nin ilgili konular hakkındaki yaklaşımlarını ve tenkitlerini zikretmeden önce o nun hayatı ve ilmi kişiliği hakkında bilgi vermenin faydalı olacağını belirtmek gerekmektedir. 1. Zerkeşî nin Hayatı ve İlmi Kişiliği Zerkeşî Hicri 745 yılında Mısır ın günümüzdeki başkenti olan Kahire de doğmuştur. Tam adı, Muhammed b. Bahadır b. Abdullah, Bedreddîn Zerkeşî dir. İsminin Muhammed olduğu konusunda kaynaklar ittifak etmişlerdir. Yalnız babasının ismi konusunda ihtilaf vardır. Bunun nedeni bazı tarihçilerin babası ile dedesinin isimlerini yer değiştirerek Muhammed b. Abdullah b. Bahadır şeklinde vermiş olmalarıdır. Kaynaklarda Bahadır b. Abdullah, Abdullah b. Bahadır şeklinde iki türlü rastlamak mümkündür. İbn Hacer, (ö. 852/1449), İbn İmâd (ö. 1089/1679) ve İbn Tağriberdi (ö. 874/1470) ye göre Zerkeşî nin

242 Mehmet Sait Uzundağ ismi Muhammed b. Bahadır b. Abdullah dır. (Zerkeşî, 1990: 26; Zerkeşî, 1998: I, 52) Zerkeşî ye ait çeşitli lakaplar zikredilmiştir. Bunlar, Bedreddin Mısır da doğduğu için el-mısrî, Türklerden olduğu için et-türkî, Şafii mezhebinden olduğu için, eş-şafiî, küçük yaşta altın işleme ve süsleme sanatını öğrendiğiiçin altın nakkaşlığına nispetle Zerkeşî, İmam-ı Nevevî nin el- Minhac adlı eserini ezberlemesinden dolayı el-minhacî, pek çok tasnifi bulunduğu için el-musannef dir. Künyesi Ebu Abdillah tır. (Zerkeşî, (Tsz.) I, 53) Zerkeşî nin doğduğu dönemde Kahire cami, medrese, kütüphane ve çok sayıda âlim edebiyatçıya ev sahipliği yapan çok önemli bir ilim ve kültür merkezi konumundaydı. Bu kültürel ortam Zerkeşî yi de cezbetmiş onda mevcut olan ilim ve öğrenme aşkını körüklemiştir. Öyle ki, bu ilim aşkı onun küçük yaşta öğrendiği Zerkeş/işleme, süsleme, nakış mesleğinden alıkyomuştur. Zamanının tamamını kitap okumaya ve âlimlerin meclislerinde ders dinlemeye ayırmıştır. Zerkeşî, kısa zamanda sorduğu sorular ve ezberlediği kitaplarla hocalarının dikkatini çekmiştir. (Zerkeşî, 1990: I, 52) Zerkeşî nin ailesi zerkeş, altın işleme ve süsleme sanatıyla uğraşan orta halli bir ailedir. Babası Türklerden olup dönemin üst düzey yöneticilerinden birinin azatlı kölesidir. (Zerkeşî, (Tsz.) I, 53) Zerkeşî, sade ve mütevazi bir hayat sürmüştür. Yaptığı evlilikten Muhammed, Ali ve Ahmed adında üç erkek, Aişe ve Fatıma adında iki de kızı olmuştur. (Zerkeşî, (1990) I, 52) Zerkeşî, Cemaluddin el-isnevî (772/1370) Ebu Muhammed Abdurrahim b. el-hasan b. Ali el-ümevî Sıracuddin el-bulkînî (805/1403) Ebu Hafs Ömer b. Raslân Nasır b. Salih el- Kinânî, Şihabuddin el-ezraî (783/1381), Ebu Abbas, Ahmed b. Hamdan b. Ahmed (Deliser, 2011: 177-178) gibi alimlerden ders almıştır. Zerkeşî pek çok âlimden ders aldığı gibi pek çok talebe yetiştirmiştir. Kaynaklara göre Birmâvî, Muhammed b. Abdüddâim b. Musa el-askalâni (831/1428), İbn Hıccî, Necmeddin Ebu l-fütuh Ömer b. Musa b. Ahmed b. Sa d eş-şafiî (830/1426), eş-şemnî, Kemaleddin Muhammed b. Hasan b. Muhammed (821/1418), el-vurûrî, Siracûddîn Ömer b. İsa, Ebî İsa b. Muhammed b. Ahmed eş-şâfiî (861/1456), el-emyûtî, Abdurrahim b. İbrahim b. Muhammed (868/1463) (Deliser, 2011: 179) kişiler Zerkeşî den ders almışlardır. İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında eser veren, birçoğunu kendi hattıyla yazdığı bilinen Zerkeşî, fetva işleriyle de uğraştı, Zâhiriye Medresesi nde Şâfiî mezhebi müderrisliği ve Karâfetüssuğrâ daki Kerîmüddin Hankahı nda şeyhlik yaptı. Aralarında, çocukları ve Şemseddin Muhammed b. Abdüddâim el- Birmâvî, Ebü l-hasan Nûreddin Ali b. Muhammed b. Mûsâ el-mahallî el-medenî eş- Şâfiî, Şemseddin İbnü l-merâgī el-medenî (Muhammed b. Ebû Bekir b. Hüseyin), Kemâleddin Muhammed b. Hasan eş- Şümünnî el-iskenderî el-mâlikî ve Ebü l- Fütûh Necmeddin Ömer b. Hiccî es-sa dî el- Husbânî ed-dımaşkī eş-şâfiî gibi farklı mezheplere mensup meşhur âlimlerin bulunduğu pek çok talebe yetiştirdi. İlimle dolu bir hayat süren Zerkeşî, 3 Receb 794 (26 Mayıs 1392) tarihinde kırk dokuz yaşında Kahire de vefat etti ve Karâfetüssuğrâ da Emîr Bektemür es- Sâkî Türbesi nin yakınına defnedildi. (Gürkan, DİA, XLIV: 289) Velûd bir müellif olduğundan musannif lakabıyla anılan Zerkeşî daha çok el- Burhân fî ulûmi l-ķur ân adlı eseriyle tanınmış olsa da eserlerinin yarıya yakınını fıkıh ve fıkıh usûlüne dair eserlerle hocalarının ve bazı Şâfiî âlimlerinin fıkıh eserlerine yaptığı şerhler teşkil eder. (Gürkan, DİA, XLIV: 289-292) Zerkeşî, Kur an İlimleri ve Tefsir, Hadis ve Hadis Ilimleri, Fıkıh ve Fıkıh Usûlü, Tarih ve Biyografi, Dil ve Edebiyat, Tevhid ve Kelâm ilmi, Usûl-Hikmet ve Mantık ve Muhtelif konularda bir çok eser kaleme almıştır. (Deliser, 2011: 181-183 vd.) 2. Zerkeşî nin Maliki ve Hanefilerin Haber-i Vâhidin Kabul Edilmesi İçin İleri Sürdüğü Şartları Tenkit Etmesi Zerkeşî bir Şafiî alim olarak hem Ha-

Zerkeşî nin (Ö. 794/1392) Hanefi ve Maliki Âlimlere Haber-i Vâhid Konusunda İtiraz Ettiği Bazı Meseleler 243 nefi hem de Malikilere bazı konularda itirazda bulunup reddiye niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur. Şimdi de Zerkeşî nin ilgili konulara yaklaşımını maddeler halinde görelim. 2.1. Râvînin Rivayetini İnkâr Etmesi veya Hilafına Amelde Bulunması İlk dönem Hanefî müçtehid imamlar - Şeybânî hariç-, İsa b. Ebân (ö. 221/836) ve Cessâs a (ö. 370/981) göre râvî rivâyet ettiği hadîsi tanımazsa veya hatırlamazsa bu rivayetle amel edilmez. (Cessâs, 1994, III, 113; Debûsî, 2006: 215; Biltâcî, 2004: 231) Debûsî ö. 430/1039), râvînin rivâyet ettiği habere muhalif açık söz, haberden önce veya sonra hilafına amel ve haberi kullanmaktan imtina etmesi gibi dört ayrı kategoride râvî tarafından haberin yalanlanmasını incelemiş ve bunlardan haberi rivâyet etmeden önce muhalif amelde bulunması dışındaki kategorilerdeki haberlerin reddedileceğini söylemiştir. (Debûsî, 2006: 215-219) Bu bağlamda Zerkeşî bir râvinin, Hz. Peygamber den rivayet ettiği hadisin aksi istikametinde amel etmesinin bir çok Hanefi ile bazı Maliki mezhebine müntesip alimlerin aksine ilgili rivayet açısından bir sorun teşkil etmeyeceğini iddia etmektedir. O bu konuda Maliki ve Hanefi alimlerin, Ebu Hureyre nin reyini onun rivayetine mukaddem kabul ettiklerini bildirmiştir. Onların Ebû Hureyre nin, köpeğin yaladığı kabın yedi kez yıkanması gerektiği (Nesâî, Tahâret; 52; Miyâh: 7; ayrıca bk. Buhâri, Vüdû: 33; Müslim, Tahâret: 89-93; Tirmizi, Tahâret: 68) ile ilgili rivayetle, Ebu Hureyre nin buna muhalefet etmesinden dolayı amel etmediklerini (Zerkeşî, 1992, IV, 346) dile getirmektedir. Zerkeşî ye göre ravinin vardığı görüşü, Hz. Peygamber in kesin kasdettiği biliniyorsa o görüşe uymak vacip olur. Hz. Peygamberin bu görüşü kesin olarak kasdettiği bilinmiyorsa o zaman da ravinin bu görüşe, bir nass veya kıyasla vardığına hükmedilir. Bu durumda da o nass veya kıyas, varılan görüşü gerektiriyorsa bu görüşü kabul ederiz. O nass veya kıyas bu görüşü gerektirmeyip biz de ravinin görüşünün kaynağını bilmiyorsak o zaman haberin zahirine göre amel ederiz. Çünkü hüccet, Hz. Peygamber in sözüdür, ravinin görüşü değildir. Dolayısıyla rivayeti benimsemek gerekir. (Zerkeşî, 1992, IV, 346) Zerkeşî açıklamalarını şöyle sürdürmektedir: Gazzâlîye göre ravinin görüşünü rivayete tercih etmek veya ravinin unuttuğuna hamletmek mümkün ise hem hadisi kabul etmek hem de ravi hakkında hüsnü zanda bulunmak için rivayet esas alınır. Eğer rivayet ravinin kendi rivayetine bile bile muhalefet ettiği kaydıyla nakledilmişse haber terkedilir. Ravinin görüşü mutlak olarak nakledilmiş ve ravinin muhalefet ettiğine dair bir karine yok ise bu durumda unutma ihtimalinden dolayı haber terkedilmez. (Zerkeşî, 1992, IV, 346) Zerkeşî, genel olarak ravinin bir rivayete muhalif olarak hareket etmesinin rivayet açısından bir sorun olarak görülemeyeceğini iddia etmektedir. 2.2. Seleften Bazılarının Bir Hadis Hakkında Ta n Etmeleri Zerkeşî, seleften bazılarının bir hadis hakkında ta n etmelerinin Hanefilerin genel görüşlerinin aksine rivayet açısından bir sorun olmayacağını dile getirmiştir. Ona göre Hanefiler bu konuda Kasame 1 rivayetini 1 Kasame, fâili meçhul cinayetlerde cezaî ve malî sorumluluğu tespit etmek amacıyla cinayetin işlendiği bölge insanlarının veya maktulün yakınlarının yemin etmesi usûlünü ifade eden bir fıkıh terimidir. Rivayetlerde Hz. Peygamber'in kasâmeyi Cahiliye'deki şekliyle devam ettirdiği ile ilgili bilgiler vardır. Hadisin metni şöyledir: Sehl b. Hasme anlatıyor -Yahya şöyle demiştir: Sehl in Râfi b. Hadîc ten rivayet ettiğini sanıyorum- Abdullah b. Sehl b. Zeyd ve Muayyişe b. Mesud yola çıktılar. Haybere varınca bir süreliğine birbirinden ayrıldılar. Sonra Muayyie, Abdullah b. Sehlin yanına varınca onu öldürülmüş halde buldu. Onu defnettikten sonra Muayyie, uveyyise b. Mesud ve Abdurrahman b. Sehl ki onların en küçüğü idi- Allah Resulü ne doğru yola çıktılar. Abdurrahman iki arkadaşından önce konuşmaya davrandı. Allah Resullü yaşça büyüklüğü kastederek: Büyüğe sıra ver dedi. Bunun üzerine Abdurrahman sustu. İki arkadaşı konuştu. Abdurrahman da onlarla birlikte konuştu. Abdullah b. Sehl in öldürüldüğünü Allah Rasûlü ne anlattılar. Allah

244 Mehmet Sait Uzundağ Amr b. Şuayb ın rivayete tanından dolayı reddetmişlerdir. Ancak daha sonra, İbn Abbas ın ihramlı kişinin evlenebileceği (Tirmizî, Tefsir,8; İbn Mâce, Mesâcid,19; Dârimî, Salât,23; Ahmed b.hanbel, III,68,76) ile ilgili hadisiyle amel ettiler. Halbuki Said b. Museyyeb (ö. 94/713) bu rivayete ta n etmiş ve bundan daha sahih bir hadis bulunduğu için bu rivayeti reddetmiştir. Dolayısıyla Hanefiler burada tenakuza düşmüşlerdir. (Zerkeşî, 1992, IV, 347) Zerkeşî ilgili rivayetler bağlamında Hanefilerin kendilerinin koydukları prensiplere uymadıklarını dile getirmiştir. 2.3. Haber-i Vahid ve Umûmî Belvâ Umûmu l-belvâ, kaçınılması zor ve imkânsız durum veya çoğunluğun bilgisi dışında kalmayacak şeyler (Erdoğan, 2005, 587) olarak tanımlanabilir. Hanefîler, umûmu l-belvâ konusunda varid olmuş haber-i vâhidlerle amel edilemeyeceğini; Şâfiîler ise amel edileceğini savunurlar. Bir Hanefî olarak Debûsî de, umûmu l-belvâ olan konularda varid olan haber-i vâhidlerle amel edilemeyeceği fikrindedir. (Debûsî, 2006: 213; Ünal, 2012: 176; Erkmen, Yayımlanmamış Y. L. Tezi: 164) Zerkeşî, umûmu l-belvâ konusunda varid olmuş haber-i vâhidle Hanefilerin çoğunluğunun aksine amel edilebileceğini savunmuştur. (Zerkeşî, 1992: IV, 347) Zerkeşî Hanefîlerin, imamın arkasında fatiha okunması, (Buhârî, (1992) Ezân, 95; Müslim, Salât, 11) zekere dokunmaktan dolayı abdest gere- Resullü onlara: Arkadaşınızın hakkını -veya katilinizielde etmek üzere elli yeminde bulunur musunuz.? diye sorunca, onlar: Görmediğimiz halde nasıl yemin ederiz! dediler. Allah Resullü: Yahudiler, beri olduklarına dair elli yeminde bulunsalar (kabul eder misiniz)? dedi. Onlar: Kafir bir topluluğun yeminini nasıl kabul ederiz dediler. Bunun üzerine Allah Resullü onun diyetini *beytülmaldan+ ödedi. (Müslim, Ķasâme, 7; Nesâî, Ķasâme, 2). Ancakrâvî, Allah Resullü onlara: Arkadaşınızın hakkını -veya katilinizi- hadisini şüpheli olarak rivayet etmiştir. Tahâvî gibi Hanefî alimler bundan dolayı bu varyantın mahfuz olmadığını söylemişlerdir. (Tahâvî, 1417/1996, V, 184 ten naklen: Yiğit, 2013: 355, 487) keceğini ifade eden hadîs 2 (Ebû Dâvut, Tahâret, 70; Tirmizi, Tahâret, 611; Nesâî, Tahâret, 118; İbn Mace, Tahâret, 63) başta olmak üzere daha birçok hadisle amel etmediklerini söylemektedir. (Zerkeşî, 1992: IV, 347) Zerkeşî, Kerhî nin şöyle dediğini nakletmektedir: Namazda vacip olanlar -kıble gibi konular- meşhur bir şekilde nakledilmelidir. Ancak namaz esnasında nadiren vukubulan bazı şeylerin ise genel itibariyle nakledilmesi vacip değildir. (Zerkeşî, 1992; IV, 347) O daha sonra Şafii bir alim olan Ebü l- Hasen Şemsülislâm İmâdüddîn Alî b. Muhammed b. Alî el-herrâsî et-taberî (504/1110) nin bu konudaki görüşlerini naklederek şöyle demektedir: Haberler çeşitli olup herkesin bilmesi gereken haberler vardır ve bunların bilinmesi gerekir. Ancak diğer bir ilim çeşidi de vardır ki bunun herkes tarafından bilinmesine gerek yoktur. Bunu alimler bilir ancak halk, bu ilmi bilmekle mükellef değildir. Onlardan amel edilmesi istenir. Fakat gelen haber, besmelenin açıktan okunması gibi Hz. Peygamber in çokça yaptığı şeylerle ilgili olup tek kişi tarafından rivayet edilmişse bunda ihtilaf vardır. Çoğu alim böyle bir haberi reddetmektedir. Bu sebeple onlar, Hz. Peygamber in namaz esnasında besmeleyi bazen açıktan bazen de gizliden okuduğunu söylemişlerdir. Zerkeşî ye göre alimlerin bu görüşü isabetli değildir. Çünkü onların vardıkları bu görüş asla nakledilmemiştir. Zerkeşi ye göre belki de bu durum önemli meselelerden görülmediği için üzerinde çok fazla durulmamıştır. (Zerkeşî, 1992; IV, 348) 2.4. Haber-i Vâhid in Hadd ve Keffaretlerde Kabul Edilmesi Zerkeşî ye göre Haber-i vâhid in hadd ve keffaretler konusunda delil olmasının aralarında Ebu Yusuf un (ö. 182/798) da bu- 2 Aralarında İmam Mâlik, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel in bulunduğu cumhur ulemâya göre bu hadis sahih olup cinsel organa dokunma abdesti bozar. Şâfiî bunu avuç içi ile dokunma şeklinde tahsis ederken İmam Mâlik ise lezzet ve kasd ı şart koşar. ( el-hınn, 1993: 306)

Zerkeşî nin (Ö. 794/1392) Hanefi ve Maliki Âlimlere Haber-i Vâhid Konusunda İtiraz Ettiği Bazı Meseleler 245 lunduğu bazı Hanefi alimlere göre caizdir. O na göre Cessas da bunu tercih etmiştir. Zerkeşî ye göre Ebû l-hasen el-kerhî, hadd ve keffaretlerin şüphe ile düşmesinden ötürü hadd ve keffaretlerde haber-i vâhidle amel etmemiştir. Çünkü râvînin yalan söyleme, yanılma ve hata yapma ihtimali vardır.bu tür durumlar şüphedir ve kendisiyle de haddler düşürülür. (Zerkeşî, 1992; IV, 348) Zerkeşî şöyle cevap vermektedir: İki şahidin şahitliği ve müftünün fetvasıyla had yerine getirildiğine göre -ki bunlarda da yalan söyleme, yanılma ve hata yapma ihtimali vardır- o halde haber-i vâhid had ve keffaret konularında da geçerlidir. (Zerkeşî, 1992; IV, 347) 2.5. Haber-i Vâhid le Kur ana Yapılan Ziyade Nass üzerine ziyade, Hanefîlerde nesh olarak değerlendirilmiştir. Şafiilerin çoğunluğu, bir sınıflamaya tabi tutmaksızın Nass üzerine ziyâde nin nesh olmayacağı görüşündedirler. (Zencani, 1403: 276) Hanefîler, nass üzerine ziyadenin hükümdeki bir vasfın neshi, bunun ise hükmün tamamını nesh konumunda olduğu görüşündedirler. Zira, onlara göre nesh, hükmün müddetini beyandır ve ziyadeyi ispat etmekle mezid aleyh olan hükmün müddeti beyan edilmiş olur. Dolayısıyla ziyadenin ispatında, ancak kendisiyle nesh ispat edilebilecek deliller kullanılabilir ki bunlar arasında haber-i vâhid ve kıyas yoktur. Bu bağlamda Hanefiler haberi vâhid ve kıyasla yapılan ziyadeyi kabul etmemişlerdir. Şâfiî ve Hanbelî mezhebine göre ise nass üzerine ziyade nesh değildir. Çünkü, onlar neshin, bir hükmün izâle ve ref i olduğu görüşündedir. Hüküm, vücub ve icza olup, mezid aleyhin vücub ve iczaı ziyadeden sonra da devam etmektedir, yani ortada izale ve ref edilen bir şey yoktur. Sonuç olarak, Şâfiî ve Hanbelilere göre ziyade, haber-i vâhid ve kıyasla ispat edilebilir. Malikîler, neshi önceki bir hükmün sonradan gelen hükümle kaldırılması olarak tanımlamış olup, ziyadenin mezid aleyh olan hükmü kaldırdığı dolayısıyla nesh olacağı görüşündedirler. Dolayısıyla haber-i vâhid ve kıyasla nass üzerine ziyade yapılamayacağı, Maliki mezhebinin ağırlıklı görüşüdür. (Sönmez, 2006: 60) Zerkeşî, haber-i vâhid ile Kur an a ve kati sünnete yapılan ziyadelerin Hanefilerin aksine nesh olmadığı görüşündedir. Nitekim şafiilere göre de Kur an ve kati sünnete ilave olarak geln bu durumlar salt bir ziyade veya ammın tahsisidir. (Zerkeşî, 1992: IV, 348) Zerkeşî ve diğer Şafii mezhebine mensup alimlere göre, ayette şahidin şart koşulmasına ilave olarak hadiste (Allah Rasülü yemin ve tek şahitle hükmetti (Ebû Davud, Akdiye, 21; Tirmizi, Ahkâm, 13) de yeminin şart koşulması örneğinde yemin, şahidi neshetmez bilakis ona ilave bir durumdur. (Zerkeşî nin konuyla ilgili görüşleri için bkz. Zerkeşî, 1992: IV, 143 vd) Başka Şafiî alimler de bu durumun nesh olmadığını dile getirmişlerdir. Bu konuda Gazzâlî şöyle demektedir: Çünkü ayet yalnızca iki şahidin hüccet olduğunu ve ikisinin sözüyle hüküm vermenin caiz olduğunu iktiza etmektedir. Yoksa ki bu ayetten iki şahid dışında başka bir hüccetle hüküm verilemeyeceği şeklinde bir anlam çıkarılamaz. Aksine bu, ikrar ile hüküm vermek gibidir. Ayrıca bir hüccetin zikredilmesi, başka bir hüccetin varlığına engel teşkil etmez. (Gazzâlî, 1994: I, 177) 2.6. Asıllara Muhalif olan Haber-i Vâhid Zerkeşî, haber-i vâhidin Kur an, üzerinde icma edilen sünnet ve icmaya muhalif olmasının bazı Hanefilerin görüşlerinin tersine rivayete bir zararının olmayacağını dile getirmiştir. O na göre Hanefiler bu kuraldan dolayı, musarrat hadîsi (Buhârî, Büyû, 64), Fatıma bnt. Kays ın rivayet ettiği nafaka (Muslim, Talâk, 6) vb. hadisleri reddettiler. Zerkeşî ye göre Hanefilerde mütevatir bir haber, haber-i vâhidi neshedemeyeceği gibi tahsis de etmez. (Zerkeşî, 1992: IV, 348) Zerkeşî burada itirazını dile getirir-

246 Mehmet Sait Uzundağ ken, Hanefilerin bu konuda zayıf hadisle amel ettiklerini söylemektedir. Ona göre Hanefiler, Kur an a muhalif olarak nakledilen zayıf bir haberi 3 delil olarak kullanmak suretiyle hurma nebizi 4 ile abdest almayı caiz gördüler. Ona göre Kur an da, ancak su ve teyemmüm ile abdest alınabileceği (Nisa, 4/43; Maide, 5/6) bilgisi vardır. Bu durum aynı zamanda kıyasa da aykırıdır. Çünkü abdest konusunda hazarda (yolculuk hali dışında) nelerden sakınılması gerekiyorsa seferde de kaçınılmalıdır. Zerkeşî, Hanefilerin seferde hurma nebzi ile adest almayı caiz gördüklerini kaydeder. (Zerkeşî,1992: IV, 349) Zerkeşî aynı şekilde Hanefilerin namazda kahkaha ile gülmenin namazı bozduğu gibi abdesti de bozacağına dair haberi 5 hem zayıf hem de 3 Bu rivayete göre Hz. Peygamber, İbn Mesud la birlikte dışarı çıktığı bir gece İbn Mesud a: Yanında su var mı? diye sorar. İbn Mesud: Yanımdaki kapta nebîz var diye cevap verir. Bunun üzerine Allah Resullü, Dök, bu hem içecektir, em temizleyicidir. buyurdu. İbn Mace, Taharet, 37. Ancak Muhaddisler genelde bu hadisin sened bakımından problemli olduğunu belirtip bununla amel etmemişlerdir. Ebû Hanîfe nin en kıdemli öğrencisi Ebû Yûsuf da suyun yokluğu durumunda teyemmüm edilmesi gerektiğini ve nebîle abdest alınamayacağını söyler. İmam Muhammed ise hem teyemmümü hem abdesti gerekli görür. Ebû Hanîfe nin kıyasa aykırı olduğu halde bu hadisle amel etmesi onun haber-i vâhidin kabulü hakkında kıyasa uygunluk şartını ileri sürmediğini göstermektedir. Metin Yiğit, age., s.366-367 4 Nebiz: İçine hurma, kuru üzüm vb. atılıp bekletilen ve henüz sarhoşluk derecesine ulaşmamış içeceğe verilen addır. Sarhoşluk verici bir hal aldığında ise hamr adını alır. Hanefilere göre ise hamr kaynatılmamış çiğ halde bulunan ve zamanla ekşiyerek köpük atan ve sarhoşluk verici bir hal alan üzüm suyudur. Diğerleri ise nebiz kapsamındadır. Erdoğan, Mehmet, Fıkıh Ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005, s. 448 5 Hanefiyye nin en önde gelen isimleri olan Ebû Hanîfe (150/767), Ebû Yûsuf (182/798) ve İmâm Muhammed (189/804) de dâhil olmak üzere hemen bütün Hanefî âlimler tarafından nakledilen bir hadise göre Hz. Peygamber namazı kıldırıyordu. Bu sırada kıble tarafından âmâ bir sahâbînin geldiği görüldü. O da namaza iştirâk etmek istiyordu. Fakat ayağı yerdeki bir çukura takıldı. Namaz kılmakta olan sahâbîlerden bir kısmı bu duruma kahkaha ile güldüler. Hz. Pey gamber namazı bitirdikten sonra kahkaha ile gülenler hem namazlarını hem de abdestlerini tazelesinler buyurdu Bu hadis Ebû Hanîfe ye nispet edilen Müsned içerisinde Ebû Hanîfe- Mansûr b. Zâzân - Hasan el-basrî - Ebû Saîd - Hz. Peygamber şeklinde bir senedle nakledilir. bkz. Ebû Nukıyasa aykırı olmasından dolayı kabul ettiklerini söyler. Ona göre kahkaha namazda abdesti bozuyorsa namaz dışında da bozar. (Diğer açıklama ve eleştiriler için bkz. Zerkeşî, 1992: IV, 349 vd) 2.7. Haber-i vâhid in Kur an a Arzı Hanefî usûlüne göre haber-i vâhidin kabul şartlarından biri de haberin Kur ân a aykırı olmamasıdır. Ebû Hanîfe, el-âlim ve l Müteallim adlı eserinde Allah ın Peygamberi, Kur an a muhalefet etmez. Allah ın kitabına muhalefet eden de Allah ın Peygamberi olamaz (Ebû Hanîfe, 1948: 24-25) ifadeleriyle sünnetin muhteva cihetiyle Kur an a muhalif olamayacağı görüşünü temellendirmiştir. O na göre Kur an a muhalif rivayette bulunan birini reddetmek Peygamberi reddetmek de, tekzib etmek de değildir. Ancak bu, Peygamber den batıl rivayette bulunan kimseyi reddetmektir. (Ebû Hanîfe, 1948: 24) Zerkeşî ye göre, haberin Kur an a arzına gerek yoktur. Ona göre, Hanefilerin cumhuru, hadislerin Kur ân a arz edilmesi gerektiğini söylemektedirler. Buna göre, hadislerde, Kur ân da belirtilen hususlara aykırı bir şey varsa reddedilir, yoksa kabul edilir. (Zerkeşî, 1992: IV, 351) Zerkeşî, Ebu Zeyd ed- Debûsi nin haber-i vâhidin dört yol ile zayıf olduğununun anlaşıldığı fikrinde olduğunu belirtmektedir. Debûsî ye göre, rivayet edilen âhâd haber dört yolla tenkit edilir. Âhâd haber, ilk önce Kur an a, sonra sabit olan hadislere arz edilir. Daha sonra umûmü l-belvâ prensibi uygulanır ve tartışmalı konularda selef-i sâlihînin âhâd habere başvurup vurmadıklarına bakılır. Her hangi bir âhâd haberi aym, Ahmed b. Abdillah el-isfehânî, Müsnedu Ebî Hanîfe, thk. Nazar Muhammed el-faryâbî, Mektebetü l- Kevser, Riyâd 1415/1994, s. 222-223. Namazda kahkaha ile gülmenin abdeste etkisi, Hanefîlerle diğer mezhepler arasındaki en önemli ihtilâflardan biridir. Zira bu konu Hanefîlerin, kendileri tarafından konulan prensiplere yine bizzat kendilerince muhâlefet edildiğinin de örneklerindendir. Namazda kahkaha ile gülmenin abdeste etkisine dair görüşler, delilleri ve tenkidi ile bu konudaki görüşler hakkında geniş bilgi için bkz. (Kahraman, 2010: 73-92)

Zerkeşî nin (Ö. 794/1392) Hanefi ve Maliki Âlimlere Haber-i Vâhid Konusunda İtiraz Ettiği Bazı Meseleler 247 ele aldığımızda, bu haber bu dört tenkit ölçüsünü sorunsuz geçerse kabul edilir, yoksa reddedilir. (Semânî, 1997: II, 393) Zerkeşî, tenkit mahiyetinde Benden bir hadis rivayet edildiğinde onu Kur an ı Kerim e arz edin, Kur an ı Kerim e muvafık olanı kabul edin, ona muhalif olanı ise reddedin. 6 rivayeti ile ilgili olarak muhaliflerinin yöntemini kullanarak arz hadisinin sahih kabul edilmesi 7 için Kur ân a arz etmek gerektiğini söylemektedir. O, arz hadisinin Kur ân a arzedilmesi durumunda, Kur ân da bu hadisin sıhhatine bir delalet bulunmadığını söylemektedir. Aksine Bir ayette Resulün size getirdiği şeyleri alın, sizi sakındırdığı şeylerden sakının. (Haşr, 59/7) buyurulmaktadır. Bu ayete bakıldığında Allah, müminlere Peygamber in getirdiklerine uymalarını emretmektedir. Zerkeşî burada Sem ânî nin Haber sabit olunca arza gerek kalmadan hüccettir. (Zerkeşî, 1992: IV, 352) 6 Taberânî, Süleyman b. Ahmed, el-mu'cemü'l-kebir, I-XXV (nşr. H. A. es-selefi), Mektebetü İbn Teymiyye, Kahire, 1978, II, 97. Ancak şunu ifade edelim ki, İbâdîlere göre Rebî b. Habîb in el-câmiu s-sahîh adlı eseri erken dönem hadis edebiyatında tasnif edilen ilk eserlerdendir. Bu eser üzerine yapılan bir çalışmada Rebî nin hadislerin Kur ân a arz edilmesi gerektiğini ifade eden rivâyetleri eserine aldığı ve bu prensibi bizzat kendisi uyguladığı ifade edilmiştir. Rebî nin özellikle birbiriyle çelişkili gözüken rivâyetleri, Kur ân a arz ederek problemi çözmeye çalıştığı ve Kur ân a uygun olan rivâyeleri tercih ettiği dile getirilmiştir. Özdemir, Ahmet, İbâdiyye nin Ana Hadis Kaynağı Rebî b. Habîb in Müsnedi, Şırnak Üniversitesi Yayınları, Şırnak, 2018, s. 291-294. 7 Kamil Çakın, bazı rivayetlerden yola çıkarak, hadislerin Kur ân a ilk arz edenin Hz. Peygamber olduğu yolundaki kanaatlere karşı, verilen bazı rivayetlerde geçen âyetlerin hadislere sonradan derc edildiğini dolayısıyla bu rivayetlerin mudrec olduğunu belirtmektedir. Çakın bu rivayetlerden yola çıkılarak Hz. Peygamber in ilk arz uygulayıcısı olduğu konusunda şunları söylemektedir: Hz. Peygamber söz ve davranışlarının Kur an ile irtibatlı olduğunu durmadan hatırlatmak zorunda değildi. İlk Müslümanlar da onun Kur an ın yaşayan bir timsali olduğunu, vahyin terbiyesinden geçtiğini ve vahye ters düşmeyeceğini bizden iyi biliyorlardı. Bu nedenle, hadislerin sonunda yer alan ve Hz. Peygamber tarafından kullanıldığı varsayılan ifadelerin, hadisin Kur an a arzı veya Kur an a tasdik ettirilmesi ile hiç ilgisi yoktur. (Çakın, 1993: 242-243) dediğini; İmam Şafiî nin de bu hadisin meçhul ravisi meçhul olan münkatı bir rivayet olduğu hususundaki fikirlerini dile getirmektedir. O yine devamında Nisa suresinin 23. Ayetinde anneleriniz size haram kılındı ayeti ile Hz. Peygamberden de nakledilen bir kadın ile halası ve (yine) bir kadın ile teyzesi bir nikah altında toplanmaz (Müslim Nikah, 36) rivayeti ile ilgili bilgiler vermektedir. Ona göre burada Hz. Peygamber Kur an a muhalif birşey söylememiştir. Alimler de haber-i vâhidle amel etmişlerdir. Bu rivayet Ebu Hureyre tarafından nakledilmiştir. (Zerkeşî, 1992: IV, 352) 2.8. Medine Amelinin Bağlayıcılığı Zerkeşî, zaman zaman Maliki mezhebine de Medine amelinin bağlayıcılığı konusunda reddiye niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur. İmam Malik açıkça Medine amelini bağlayıcı kabul eder. Bu meseleyle ilgili onun en önemli ifadesi, Leys b. Sa d a (ö. 175/791) gönderdiği mektupta bulunmaktadır. Bu mektuptan Leys in Medine amelinin zıttına fetva verdiğini ve Malik in bu amele karşı geldiği için asla ona danışmayacağını bilmekteyiz. Malik, kısa bir girişten sonra şöyle der: İnsanlar Medinelilere tabidir; çünkü hicret oraya yapılmış, Kur an orada nazil olmuş, haram ve helal orada bildirilmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber onların arasında idi. Onlar vahye, Kur an ın inişine şahit oluyorlardı. Hz. Peygamber onlara emir veriyor, onlar da buna itaat ediyorlardı. Allah onun vefatını dileyerek ona kendi yanındakini tercih edinceye kadar o insanlara sünnetlerini anlatıyor ve onlar da buna tabi oluyorlardı. Allah ın salat ve selamı, rahmet ve bereketi onun üzerine olsun. Peygamber den sonra ümmeti içinde insanların ona en çok tabi olanlarından işbaşına geçenler yeni olaylarla karşılaşmışlar, bunlardan bildiklerini uygulamışlar, bilmediklerini sormuşlardır. İctihadlarında ve ilk zamanlarında kuvvetli bulduklarını almışlar; eğer birisi onlara muhalefet etmek suretiyle daha kuvvetli ve daha üstün bir şey

248 Mehmet Sait Uzundağ söylemişse, kendi görüşlerini bırakıp onunla amel etmişlerdir. Bunlardan sonra tabiun aynı yola gitmiş ve aynı usûllere uymuşlardır. Bir iş Medine de mevcut ve ona göre amel ediliyorsa hiç kimsenin bunun hilafına hareket etmesini uygun bulmam; çünkü alıp götürülmesi ve sahip çıkılması imkansız olan o miras bunların elindedir. Diğer şehirlerin insanları bu amel bizim beldemizde vardır, geçmişlerimiz buna uymuşlardır deseler bunda onlar güvenilecek bir kaynak olmazlar ve Medineliler için caiz olan şey, onlar için caiz olmaz (Fesevî, 1981, I, 695-97;el-Malikî, 1978: 66-67) Zaten Medine ehlinin amelinin ictihadî olmayan kısmı yani naklî kısmı ile ilgili meselelerde herhangi bir itiraz vuku bulmamışsa bu tatbikat ulemâ arasındaki hâkim kanaat e göre bağlayıcı sünnet muvacehesinde değerlendirilir. (Dönmez, DİA, III, 23) Bu cümleden olarak ezan, ikâmet ve namazla ilgili meseleler zikredilebilir. Çünkü bunlar Medine ehlinin tatbikatının Hz. Peygamber den bu yana nesilden nesile aktarıla -gelen sünnet kaynaklı kısmını oluşturur. (Dönmez, DİA, III, 22) Bu şekilde Medine ehlinin icmâ ının/tatbikatının esası nakle dayanıyorsa bunun, haber-i vâhid e tercih edileceğinde Mâlikî âlimler ittifak etmişlerdir. (Ebû Zehra, 1984: 330) Zerkeşî de bu konuda bir hadisin Medine ehlinin amelinin zıddına olmasının bu konuda İmam Malik in tersine bir sorun teşkil etmeyeceğini dile getirmiştir. Malik, şartlarına uymadığı için Muvatta da zikrettiği bazı haber-i vâhidlerle de amel etmemiş; amel etmeme gerekçesini de açıklamıştır. Söz gelimi İmam Mâlik, Abdullah b. Ömer'den rivâyet ettiği alım-satımdaki meclis muhayyerliğini 8 ifade eden hadisle amel-i ehl-i Medi- 8 Akid meclisinden bedenen ayrılmadıkları sürece tarafların kişisel iradeleriyle akidden vazgeçme hakkına sahip olmalarıdır. İlgili rivayeti, bedenen ayrılma şeklinde yorumlayan Şâfiî ve Hanbelî ekollerinde taraflara böyle bir hak tanınırken; Hanefî ve Mâlikî ekollerinde bu hadis sözle ayrılma olarak yorumlanmış ve tarafların iradelerini birbirine uygun biçimde beyan etmesinden sonra -ayrıca şarta bağlanmamışsa- tek taraflı olarak bundan vazgeçemeyecekleri ilkesi benimsenmiştir.(apaydın, DİA, XXXI, 30). ne ye dayanarak amel etmemiştir. (Mâlik, 1992, Buyû, 38; Şâfiî, 2001, IV, 6; Buhârî, Buyû, 44-45; Müslim, Buyû, 43-44; Tirmizî, Buyû, 26; Nesaî, Buyû, 8; Bâcî, 1420, VI, 425, Apaydın, DİA, XXXI, 30) Zerkeşî şöyle demektedir: Kurtubî ye göre ezan, ikâmet, sâ ve müd ie ilgili meseleler 9 tevatür olarak nakledilmiştir. Burada icma vardır ve bu durumlar bağlayıcıdır. Haber-i vâhid ise zannîdir, kat î olan bir duruma muarız olması durumunda zannî olan terkedilir, kat î olan alınır. (Zerkeşî, 1992, IV, 344-3445.) Aslında burada Zerkeşî bu kurala karşı çıkarken bunu mütevatir bir haber olarak gelmesini şart koşmuştur. Zerkeşî, bu konuda Ebu'I-Hasen el- Ebyârî (616/1219) ve İmamü l-haremeyn el- Cüveynî nin görüşlerini nakletmektedir. Ebyârî ye göre bu konuda üç ihtimalden bahsedilebilir 1.Haber Medine ehline ulaşmıştır ancak İmam Malik bu haberle amel etmemiştir. 2. Haber Medine ehline ulaşmamıştır. Bu durumda bu haberi terketmek caiz değildir. Eğer onlara ulaşmış olsaydı muhalefet etmezlerdi. 3. Haberin onlara ulaşıp ulaşmadığı bilinmiyorsa İmam Malik e göre bu haber terkedilmelidir. Bu durumda tercihimiz Medine Ehli nin ameline tutunmak, habere tutunmamaktır. (Zerkeşî, 1992, IV, 344-3445) İmamü l-haremeyn el-cüveynî ye (478/1085) göre ise, Medinelilere haber ulaşmış olanlar bildikleri halde muhalefet etmişlerse, bu durum, haberin neshedildiğini göste- 9 Kadî İyâz, Medine ehlinin icmâını iki kısma ayırır. 1. Naklî amel: Bu Hz. Peygamber zamanından beri nesilden nesile nakledilegelen davranış tarzıdır. Medine icmâının bu kısmı dört türlüdür. Bu tür nakil Hz. Peygamber in, a) sözüne, b) fiiline, c) takririne, d) varlık sebebi ortada olan bir konudaki olumsuz tutumuna dayanabilir. Birinci ve ikinci şıklar için sâ ve müd gibi ölçüler ve Hz. Peygamber in bu ölçülerle toplamış olduğu zekât ve fitre ezan, ikamet ve namazla ilgili bazı hususlar, vakıflar ve dinî yönden önemi olan bazı yerlere ait bilgiler; üçüncü şık için uhdetü r-rakık (köle satışlarında satıcının belirli süre için mebî deki ayıptan sorumlu sayılması) ve dördüncü şık için o zaman çokça mevcut olduğu halde Hz. Peygamber in sebzelerden zekât verilmesini emretmemiş olması örnek olarak gösterilebilir. 2. İctihadî amel: Medine ehlinin bir davranış üzerinde ictihad ve istidlâl yoluyla icmâ etmesidir. (Dönmez, DİA, III, 22).

Zerkeşî nin (Ö. 794/1392) Hanefi ve Maliki Âlimlere Haber-i Vâhid Konusunda İtiraz Ettiği Bazı Meseleler 249 rir. O na göre bu durum, onların haberi yok saydığı anlamına gelmez. Bilakis onların icmaya tutunduklarını gösterir. Hadis ile icma muaraza ederse icma tercih edilir. Eğer haber kendilerine ulaşmamışsa o zaman Medine ehlinin ameline uymak vaciptir. Zerkeşî burada şöyle demektedir: Kanaatimce Şafiî nin haberi takdim etmesi daha ilmidir. Zannı galip ile haberin onlara ulaşmış ve onların ameli habere muhalifse tevakkuf edilir. Eğer haberden başka bir karine bulamazsak habere tutunuruz. Başka bir delil varsa o zaman o uygulamaya tutunmak gerekir. Sahabenin imamlarının görüşleri icma olmadan nakledilmişse görüşleri alınmaz. Sahabenin imamlarının görüşleri eğer bir habere muhalif olarak nakledilirse ona tutunuruz. Bu durum mezheplere bağlanmak değil, bilakis onların görüşlerinin çıktığı kaynağa bağlanmaktır. Sahabenin imamları hakkında söylediklerimiz ne tabiun ne de diğer dönemlerin müctehidleri için geçerlidir. (Zerkeşî, 1992, IV, 345) DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Mezheplerin tedvin faaliyetinden sonra fıkıh ve usûl ü-l-fıkıh alanlarında şerh, haşiye dönemi başlamıştır.usûl anlayışları farklı olduğu için hicri V. yüzyıldan itibaren, Şafiilerle Hanefiler arasında hararetli tartışmalar ve tenkitler yaşanmıştır. Bu durum hilaf ilminin teşekkül etmesine sebep olmuşturdenilebilir. Özellikle usûlcüler kendi eserlerinde mezheplerinin görüşlerini aktarırken diğer mezheplere reddiye ve tenkit niteliğinde açıklamalarda bulunmuşlardır. Zerkeşî nin de Şafiî mezhebine mensup bir alim olarak özellikle Hanefi alimlerine ve Malikilere yönelttiği eleştiriler de bu türdendir. Zerkeşî özellikle âhâd haber konusunda Hanefileri tenkit etmiştir. Râvînin rivayetini inkâr etmesi veya hilafına amelde bulunması, seleften bazılarının bir hadis hakkında olumsuz düşünmeleri, haber-i vahid ve umûmî belvâ, haber-i vâhid in hadd ve keffaretlerde kabul edilmesi, haber-i vâhid le Kur ana yapılan ziyade, asıllara muhalif olan haber-i vâhid haber-i vâhid in Kur an a arzı konularda Hanefiler e; Medine ehlinin amelinin bağlayıcılığı konusunda Malikilere reddiye niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur. Zerkeşî ilgili konular hakkında itirazlarını dile getirip reddiyelerini sıralarken aslında itirazlarını yaptığı mezhebin dayandığı rivayetlerden yola çıkmak, bazen de akli çıkarımlar yapmak suretiyle bir sonuca varmaya gayret etmiştir. Buradan da hadis değerlendirme kriterlerinin zaman zama subjektif yapı arzettiği, bir mezhebin üzerine hüküm bina ettiği bir rivayetin, başka bir mezhep tarafından zayıf hatta mevzu kabul edilebildiği anlaşılmaktadır. Zerkeşî nin yaptığı bu açıklamalar yine kendi mezhebinin bakış açısını yansıtmıştır. Zerkeşî ilgili rivayetler bağlamında itirazlarını dile getirirken zaman zaman tatmin edici cevaplar verirken bazen okuyucuyu ikna edemediği durumlar da olmuştur. Sonuç olarak hadislerin anlaşılması noktasında fıkıh usûlü eserlerden faydalanmanın gerekli olduğu, fıkıh usûlü müelliflerinin de aynı zamanda sistematik hadis faaliyetlerinin kendine özgü terimleri, usul ve kaideleri hakkında müstakil bir literatürün varlığından hareketle bu literatürden istifade etmesinin zaruri olduğu ortaya çıkmaktadır. KAYNAKÇA Ahmed b. Hanbel, (1992) el-müsned, İstanbul: Çağrı Yayınları. Apaydın, H. Yunus Haber-i Vâhid, DİA, XIV, TDV Yayınları. Apaydın, H. Yunus, Muhayyerlik, DİA, XXXI, TDV Yay. Bâcî, (1420) Müntekâ Şerhu Muvattai Mâlik, I- IX, (thk. Muhammed Abdulkadîr Ahmed Ata), Beyrut: Dâru l Kutubi l- İlmiyye. Biltâcî, Muhâmmed, (2004) Menâhicü t- Teşrîi l-islâmî fî l-arni s-sâni l-hicrî, Kahire: Dâru s-selâm. Buhârî, (1992) el-camiu s-sahih, I-VIII, İstanbul: Çağrı Yayınları.

250 Mehmet Sait Uzundağ Cessâs, Ahmed b. Ali er-râzî, (1994) el-fusûl fî l-usûl, I- IV, Vezârâtü l-evkâf ve ş- Şuûni lislamiyye, 2. Baskı, Kuveyt. Çakın, Kamil, (1993) Hadisin Kur an a Arzı Meselesi, Ankara: A.Ü.İ.F.D. Dârimî, Ebû Abdillah b. Abdirrahman, (1992) es-sünen, İstanbul: Çağrı Yayınları. Debûsî, (2006) Takvîmü l-edille fî Usûli l-fıkh, (Thk. Adnan el-ali) Beyrut: el- Mektebetü l-asriyye Deliser, Bilal, (2011) Bedreddîn Zerkeşî, Hayatı ve Eserleri Üzerine Bir Değerlendirme, Toplum Bilimleri Dergisi), Sayı 9. Dönmez, İbrahim Kâfi Amel-i Ehli Medine, DİA, III, TDV Yayınları. Ebu Davud, Suleyman b. Eş as es-sicistanî, Sunen, I-V, İstanbul: Çağrı Yayınları Ebû Hanîfe, Nu man b. Sabit, (1948) el-âlim ve l-müteallim, (thk. Muhâmmed Zâhid el-kevserî), Kahire: Matbaâtü l- Envar. Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-isfehânî, (1415/1994) Müsnedu Ebî Hanîfe, (thk. Nazar Muhammed el-faryâbî), Mektebetü l-kevser, Riyâd. Ebû Zehra, (1984) İmam Mâlik, (çev. Osman Keskioğlu), Ankara: Hilal Yayınları. Erdoğan, Mehmet, (2005) Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 2.Baskı, İstanbul: Ensar Yayınları. Erkmen, Sebahattin, (2013), Hanefî ve Şâfiî Usûlcülerin Sünnet Anlayışı (Debûsî ve Sem'ânî Örneği), Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çorum 2013. Fesevî, (1981), Kitabu l-ma rife ve t-tarih, (Thk Ekrem Ziya Ümeri Medine), I-IV, Beyrut: Mektebetü Darr. Gazzâlî, el-mustasfa (1994) -Deliller ve Yorum Metodolojisi, (trc. Yunus Apaydın), Kayseri. Gül, Mutlu, (2018) Hanefî Usûlünde Hadis Tenkidi, İstanbul: MÜİF Yayınları. Gürkan, Menderes Zerkeşî Bedreddin, DİA, XLIV, TDV Yayınları. el-hınn, Mustafa Said, (1993) (ç. Halit Ünal) İslam Hukukunda Yöntem Tartışmaları, Kayseri. İmam Mâlik, (1992) el-muvatta', İstanbul: Çağrı Yayınları. Kahraman, Hüseyin (2010) Hadislere Göre Namazda Kahkaha ile Gülmenin Abdeste Etkisi, UÜİFD Cilt: 19, Sayı: 2. Muhammed b. Alevi b. Abbes el-malikî, (1978) Fadlu l-muvatta, Kahire. Müslim, Ebu l-huseyn b. el-haccac el- Kuşeyri, (1992) Sahîhu Müslim, I-III, İstanbul: Çağrı Yayınları. Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, (1992) es-sünen, İstanbul: Çağrı Yayınları. Özdemir, Ahmet, (2018) İbâdiyye nin Ana Hadis Kaynağı Rebî b. Habîb in Müsnedi, Şırnak Üniversitesi Yayınları, Şırnak. Semânî, Ebû l-muzaffer Mansur b. Muhammed b. Abdulcabbâr, (1997) Kavâtı u l Edille fi l-usûl, I-VI, (tahk. Muhammed Hasan İsmail), Beyrut: Darü l Kütübi l- İlmiyye. Sönmez, Tahir, (2006), İslam Hukuku Metodolojisinde Nass Üzerine Ziyâde Erciyes Üniversitesi, Kayseri, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi), Şa ban, Zekiyyüddin, (1996) İslam Hukuk İlminin Esasları (ç. İ. Kâfi Dönmez), Ankara: TDV. Yayınları. Şâfiî, (2001) Ümm, ( thk. Rıfat Fevzî Abdulmutalib), I-XI, Dâru l- Vefâ. Şîrâzî, (1403), Et-Tabsıra fi Usûlü l-fıkh, (Tah. Muhammed Hasan), Şam. Taberânî, (1978) el~mu'cemü'l-kebir, I-XXV (nşr. H. A. es-selefi), Mektebetü İbn Teymiyye, Kahire. Tahâvî, Ebû Cafer Amed b. Muammed b. Selâme el-ezdî, İhtilâfu l-ulemâ, I-V (İhtisâr: Ebûbekr Amed b. Alî) el- Cessâs er-râzî, (1996) (Tah. Abdullâh

Zerkeşî nin (Ö. 794/1392) Hanefi ve Maliki Âlimlere Haber-i Vâhid Konusunda İtiraz Ettiği Bazı Meseleler 251 Nezîr Amed, Beyrut, Dâru l-beşâiri l- İslâmiyye. Tirmizî, Ebu İsa Muhammed, (1992). Sünen, İstanbul: I-V, Çağrı Yayınları. Ünal, İ. Hakkı, (2012) İmam Ebu Hanife nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebi nin Hadis Metodu, Ankara: DİB Yayınları. Yiğit, Metin, (2013) İlk Dönem Hanefi Kaynaklaına göre Ebû Hanife nin Usûl Anlayışında sünnet, İstanbul: İz Yayınları. Zencani,(1982) Ebul-Menakıb Şihâbuddîn Mahmud b. Ahmed, Tahricu l-füru ale l-usûl, Beyrut. Zerkeşî, Bedruddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Cemaliddîn b. Abdillâh b. Bahadır, (1992) el-bahru l-muhît fî Usûli l-fıkh, I-VI, II Baskı, Kuveyt: Dâru s-safva. <<<<., (1990) Selasilü z-zeheb, (thk. Muhammed el-muhtar b. Şinkîtî), Kahire: <<<..., (Tsz)Teşnifu l-mesâmi licemi l cevami li Taceddin es-subki (Tah: Seyyid, I-IV. Citation Information/Kaynakça Bilgisi Uzundağ, M. S. (2018). Zerkeşî nin (Ö. 794/1392) Hanefi ve Maliki Âlimlere Haber-i Vâhid Konusunda İtiraz Ettiği Bazı Meseleler, Jass Studies-The Journal of Academic Social Science Studies, Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/jasss7711, Number: 69 Summer II 2018, p. 239-251.

252 Mehmet Sait Uzundağ