İslam Felsefesi ve İsimlendirme Meselesi

Benzer belgeler
Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 1. BÖLÜM İSLÂM FELSEFESİNE GİRİŞ

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T+U Kredisi Akts Felsefeye Giriş IV

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Editörler Prof.Dr. İsmail Erdoğan / Yrd.Doç.Dr. Enver Demirpolat İSLAM FELSEFESİ

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 19 / 2009, s tanıtım-değerlendirme

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK)

Editörler Prof.Dr. İsmail Erdoğan / Dr. Öğr. Üyesi Enver Demirpolat İSLAM FELSEFESİ

insan toplum Değerlendirmeler

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

DERS ÖĞRETİM PLANI. Prof. Dr. Yaşar AYDINLI

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem Ders. Kur'an Okuma ve Tecvid I

İslâm Felsefesi El Kitabı

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

İBN MEYMUN FELSEFESİNDE TANRI

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl. Lisans İLAHİYAT ERCİYES Üniversitesi Y. Lisans Sosyal Bilimler Enstitüsü ANKARA Üniversitesi 1989

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM HAZIRLIKSIZ İLAHİYAT MÜFREDATI

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

HAKKARİ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ İLAHİYAT LİSANS MÜFREDAT PROGRAMI

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM,

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

İSLÂM FELSEFESİ. TARİH ve PROBLEMLER. editör M. Cüneyt Kaya

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

Ýslâm Ahlak Teorileri (Ethical Theories in Islam)

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ. 3. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

AKADEMİK YILI

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

Oryantalistlerin Hadisleri Tarihlendirme Yaklaşımları

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ GÜZ DÖNEMİ SINAV PROGRAMI

Skolastik Dönem (8-14.yy)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ÇAĞDAŞ DİNİ AKIMLAR İLH

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Fakülte Kurulunun tarih ve 2018/02 1 sayılı karar eki İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İSLAM VE DİN BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

İBN RÜŞD PSİKOLOJİSİ -Fizikten Metafiziğe İbn Rüşd ün İnsan Tasavvuru- Atilla ARKAN, İz yay. 376 s. Sadi YILMAZ

Üniversitemiz Senatosunun tarih ve 2018/19 2 sayılı karar eki

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM HAZIRLIKSIZ İLAHİYAT MÜFREDATI (FORMASYON DERSLERİ EKLENEREK GÜNCELLENMİŞ HALİ)

Dersin Optik Kodu. Ders Dur. (Z/S) Kredi AKTS. Ulus. Kredi. Dersin Optik Kodu. Kredi AKTS. Ulus. Kredi. Ders Dur. (Z/S) Dersin Adı

T.C. KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ İlâhiyat Fakültesi Dekanlığı. REKTÖRLÜK MAKAMINA (Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı)

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS DERSLERİ DERSİN KODU VE ADI TEZ 5000 Yüksek Lisans Tezi TİB 5010 Seminer UAD 8000 Uzmanlık Alan

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU

Nihat Uzun, Hicrî II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, Pınar Yay., İstanbul, 2011, 302 s.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Aydın Topaloğlu. İslâm Felsefesine Giriş drl. Peter Adamson ve Richard C. Taylor çev. M. Cüneyt Kaya İstanbul: Küre Yayınları, sayfa.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞI EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DERSLER KATALOĞU. Dersin Optik. Kredi AKTS. Ulus.

- İslam dünyası hiçbir zaman özgün bir felsefe geleneğine sahip olmadı.

İSLAM FELSEFESİ DOKTORA YETERLİLİK OKUMA LİSTESİ

HİTİT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2007 VE SONRASI MÜFREDAT PROGRAMI AKTS KODU

İbrahim Kalın Knowledge in Later Islamic Philosophy: Mulla Sadra on Existence, Intellect, and Intuition. Sümeyye PARILDAR

Üniversitemiz Senatosunun tarih ve 2018/19 2 sayılı karar eki

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ 8 YARIYILLIK (DÖRT YIL) DERS PROGRAMI (YENİ DÜZENLEME)

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23

Birinci İtiraz: Cevap:

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FIKIH I İLH

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler

KOZMOLOJİK DEVİR 1 MİLET MEKTEBİ, PYTAGORASÇILIK Milet Mektebi

ÖZGEÇMİŞ. Derece Okul adı Yıl. İlkokul Misak-ı Millî İlkokulu 1985 Lise İskilip İmam Hatip Lisesi 1991

ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER. Murat DEMİRKOL. Doç. Dr. (Assoc. Prof. Dr.) Reşadiye-Tokat/1969.

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ 8 YARIYILLIK DERS PROGRAMI (İNG. KAPANDIKTAN SONRA)

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

FELSEFE TARİHİ Yrd. Doç. Dr. Hasan ATSIZ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

STOA MANTIĞI VE FÂRÂBÎ YE ETKİSİ. İbrahim Çapak, Ankara: Araştırma Yayınları, 2011 (3. Baskı), 208 s.

MANASTIR TIBBI (Monastic Medicine)

İslâm Felsefesi Tarihi 2

İŞLETME N.Ö. Ders Adı

T.C. RECEP TAYYĠP ERDOĞAN ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LĠSANS DERSLERĠ DERSĠN KODU VE ADI

Transkript:

İslam Felsefesi ve İsimlendirme Meselesi Felsefe kelimesi Yunanca kökenli bir kelime olup, Yunanca philosophia kelimesinin Arapça telaffuza uydurulmuş bir şeklidir. Kelime, birinci kısmı olan sevgi anlamındaki philo ile, ikinci kısmı olan ve hikmet (Tanrı bilgisi) manasını taşıyan sophia nın birlikte yazılmasından oluşmuştur. Felsefe tarihinde ilk olarak Pythagoras ın kullandığı sanılan Yunanca philosophia kelimesi, hikmet sevgisi demektir. Aslında o hikmet olarak kullanılan bu kelimeyi, Doğu ya yaptığı seyahatin ardından hikmete, yani ilâhî bilgiye ulaşılamayacağını onun ancak sevilebileceğini söyleyerek, philosophia, yani hikmetin sevgisi ne dönüştürmüştür. İslam Felsefesi denildiğinde ise özel anlamıyla Müslüman filozofların ortaya koydukları felsefi düşüncenin adı anlaşılmaktadır ve bu yönüyle de diğer felsefelerden herhangi bir farkı yoktur. Felsefe tarihinde, felsefeler içerik olarak aynı konuları işleseler de işleyiş tarzları ve yaklaşımları yönünden farklı farklı isimlendirilirler. Bazen doğdukları coğrafi mekâna göre, bazen kültürel çevreye göre, bazen de filozofların etnik kökenleri ve milliyetleri göz önüne alınarak adlandırılırlar. Mesela; Yunan Felsefesi, Yeni Çağ Felsefesi, Aristo Felsefesi gibi. İşte İslam Felsefesi de, tıpkı bunun gibi, İslam kültürü içinde ve İslam ülkesinde Müslüman filozofların yaptıkları felsefeyi ifade etmek için kullanılmaktadır (Bayrakdar, 2005: 20). Ancak İslam Felsefesi şeklindeki adlandırma, çok sonraları, 19. yüzyılın ortalarından itibaren oryantalistlerce başlatılmıştır. Fakat bütün oryantalistler ve bazı Müslüman yazarlar aynı tabiri kullanmamışlardır. İslam kültüründeki felsefi düşünce geleneğini ifade için, kimileri İslam Felsefesi, kimileri Arap Felsefesi, kimileri de İslam da Felsefe ve Müslüman Felsefesi tabirini tercih etmişlerdir. Oryantalistlerden J. Schacht, R.P. Chenu, Van Stenberghen, M. Wilpert, P.W. Kutsch, J. Kreamer, E. Cevalli ve meşhur Arap yazar Taha Hüseyin gibi araştırmacılar, İslam kültüründeki felsefe ve felsefi hareketlerin, Arap Felsefesi diye adlandırılması gerektiğini söyleyenlerin başında gelmektedir. Onlar, böyle bir tabiri seçmelerindeki sebebi, felsefi metinlerin Arapça yazılmış olmasına bağlarlar. Metinlerin Arapça yazılmış olmasını esas alırlar. Dolayısıyla, Müslüman olmasalar da, Arapça yazan Hıristiyan Arapların ve Yahudilerin felsefeleri de bu isimle ifade edilmiş olacaktır demektedirler. Bu kimseleri birçok yönden reddedenler ve Arap Felsefesi tabirine karşılık İslam Felsefesi veya yaklaşık aynı anlama gelen Müslüman Felsefesi tabirini kullananlar da vardır. Bu düşünceyi paylaşanlar çoğunluktadır ve onların başında da M. Tara Chand, A. Moin, H. Corbin, Van Den Bergh, L. Gardet ve Macit Fahri gibi kimseler gelmektedir. Bu kişilere göre, felsefi metinlerin çoğunluğu Arapça yazılmış olsa da, Farsça ve Türkçe gibi diğer İslam dillerinde de çok sayıda metin bulunmaktadır. Ayrıca İslam filozoflarının çoğu Arap ırkından da değildir (Bayrakdar, 2005: 2). İslam felsefesini Arapça felsefe diye de isimlendirenler olmuştur. Her ne kadar Türkçe ye İslam Felsefesi ne Giriş adıyla çevrilse de Peter Adamson ve Richard C. Taylor un yazmış olduğu eserin orijinal adı The Cambridge Companion to Arabic Philosophy dir. Çünkü bu yazarlar İslam felsefe geleneğine Arapça felsefe demenin daha doğru olacağı kanısındadırlar

ve bunun sebebini de söz konusu gelenek içinde yer alanların çoğunun, Hıristiyan ve Yahudi olduğu ve diğer filozoflardan önemli bir kısmının sadece tercüme yaptıkları savına dayandırmaktadırlar (Adamson-Taylor, 2007: 4). Görüldüğü gibi her iki yazarın da söyledikleri ve delil olarak getirdikleri şeyler çok tutarlı gözükmemektedir. Üstelik onların gözlerinde büyüttükleri Hıristiyan ve Yahudi filozoflar hem onların zannettiği kadar çok değil, bilakis çok az, hem de esas tercümeye daha çok başvuranların kendileri daha çok bu filozoflardır. Nitekim Batılı felsefe araştırmacılarından Hans Daiber İslam Felsefesi terimini kullanmakla kalmamakta, bu felsefenin teolojiden ve Yunan klasik felsefesinden farklılığını dile getirerek objektif bir yaklaşım tarzı sergilemektedir. Hatta o, İslam felsefesini İbn Rüşd e kadar getirip bu dönemle sınırlayanlara karşı çıkarak, İbn Rüşd sonrası dönemi de İslam felsefesi alanına dahil etmektedir (Daiber, 2004: 161). İslam filozofları kendilerinden önceki felsefi gelenekten çok şey almakla birlikte kendilerine mahsus bir felsefe geliştirmişlerdir. Nitekim meşhur filozof Kindî, kendisinden önceki felsefî gelenek hakkındaki şu cümleleriyle filozoflarımızın gerçek amaçlarının hakikati aramak olduğunu ve bunu yapabilmek için de asla taklitçi olmadıklarını ifade etmektedir: Hakbilirliğin gereği olarak bize düşen, hakiki ve ciddi konularda kendilerinden büyük ölçüde yararlandıklarımız şöyle dursun, basit ve küçük ölçüde yararlandıklarımızı dahi karalamamaktır. Her ne kadar bazı gerçekleri görememişlerse de bize intikâl eden düşünce ürünleriyle onlar bizim atamız ve ortağımız sayılırlar. O ürünler bize onların hakikatine eremedikleri birçok bilgiye ulaşmak için bir yol ve bir araç olmuştur. (Kaya, 2002: 140-1) İslam felsefesini gerek Arap felsefesi, gerekse Arapça felsefe diye adlandırmaya çalışanların önemli bir kısmı, gerçekte İslam filozoflarının yaptıkları felsefenin özgün olmadığını ve basit bir taklitten ve tercümeden öteye de gidemediğini dillendirmek için bu yola başvurmuşlardır. Halbuki yukarıda sadece Kindî den bir örnek sunduğumuz metinden de anlaşılacaktır ki, İslam felsefesi özgün bir felsefe ve İslam Felsefesi şeklinde isimlendirme de doğru bir isimlendirmedir. Nitekim Ahmet Arslan ın çağımızın önemli felsefe tarihçilerinden Emil Brèhier e dayanarak söylediği şu sözler böyle bir isimlendirmenin haklılığını ortaya koymaktadır: Gerek filozofların kişiliklerinin ve her devrin filozoflarından istediği şeylerin farklılığı, gerekse felsefî sistemlerin içlerinde doğdukları ahlâkî, kültürel, sosyal, dinsel ortamla bağlantıları ve bu bağlantılar içinde diğer ana kültür alanları ile (din, bilim, sanat vs. ile) olan ilişkilerindeki farklı ilişkileri tek ve basit bir felsefe tanımı yapmamızı engelleyici niteliktedir (Arslan, 1999: 244). İslam Felsefesinin Doğuşu İnsanlık tarihi boyunca kültürler ve medeniyetler arası alışveriş her zaman kaçınılmaz olmuştur. Genel anlamda İslam düşüncesi de bundan müstağni değildir. Ancak insanlığın problemleri birbirine benzediği gibi bazen bu problemlere çözüm arayışlarının da, birbirlerinden haberdar olmadan, benzeştiği çoğu zaman olmuştur. İşte İslam felsefesinin nasıl ortaya çıktığı incelendiğinde ilk karşımıza çıkacak husus budur. İslam toplumu karşılaştığı sorunlara çözüm ararken bunu toplumsal gelişimin iç dinamikleri içerisinde çözmeye çalışmış ve sonuçta farklı mezheplere ve anlayışlara bölünmüştür. Bu çözüm arayışlarında bazı grupların ve kişilerin doğrudan aklî çözümler ürettikleri de bilinen bir gerçektir. Nitekim Mutezile, Hanefî-Maturidî ve kısmen Eşarî ekollerinde bunu görebiliriz. Tabii daha sonraki dönemlerde farklı kültürlerle karşılaşmalar ve o kültürlerden aktarılan bilgiler, bilimler, tercüme hareketleri daha yetkin ve daha zengin bir düşüncenin doğmasına sebep olmuştur. Çünkü kültürel alışveriş her zaman fikrî zenginliğin yegane aracıdır. İslam felsefe geleneği de işte böyle bir geniş sürecin sonucudur. Ancak burada İslam felsefe

geleneğinin sadece tercüme hareketleri sonucu ortaya çıkmadığı, İslam ın doğuşundan itibaren başlayıp giderek geliştiği üzerinde özellikle durmak gereklidir. İslam dünyasında hicri birinci yüzyılın sonundan itibaren fiili olarak görülmeye başlayan felsefe ilmi ile halife Me mun un bizzat kendisinin Mu tezili olması ve bu mezhebin akla önem vermesi neticesinde tercüme faaliyetlerine hız veren Müslümanlar Beytü l-hikme nin varlığı ile felsefenin bütün soyut kavramlarını Arapça ya aktarmışlardır (Demirci, 1996:100). Bu dönemde yapılan tercümeler ilk önceleri bazı bilimlerle sınırlı ve pratik amaçlı iken daha sonraları doğrudan felsefî tartışmalar içeren kitapların tercüme edilmesiyle devam etmiştir. Bu tarz eserlerin tercüme edilmesinin en önemli sebebi ise, özellikle VIII. yüzyılın sonlarında, farklı birçok tartışmanın artık iyice karmaşık hale gelmesi ve eski fikrî malzemenin o anki Sünnî inanışı muhafaza için yetersiz kalmaya başlamasıdır (Fahri, 1992: 6). Bazı kaynaklarda, Abbasi Devleti nde halife Me mun tarafından ciddi bir titizlikle yürütülen tercüme hareketleri neticesinde Arap dünyasının felsefe ile tanıştırılması olarak telakki edilen çalışmaların, Me mun un gördüğü bir rüya sonucu olduğu belirtilmekteyse de bütün bu çalışmaların sadece halifenin görmüş olduğu bir rüyaya dayandırılması çok fazla gerçekçi görülmemektedir. Cabirî tarafından Genel uygarlık realiteleri olarak isimlendirilen ve ictimai hayat içerisinde sosyal, siyasi ve kültürel ortamlardan ortaya çıkan faktörlerin, Abbasi devletinin, devlet olarak siyasi ve kültürel yapısı göz önünde bulundurulduğu taktirde, rüya hadisesi ile ateşlenen ancak aslında yapılması gereken çalışmalar olduğu ve ayrıca devleti dışarıdan gelebilecek olan ideolojik hücumlara karşı savunabilme gereksiniminden kaynaklandığı görülecektir (Cabirî, 2000: 41, 70-71). Kendisinin ve çevresinin Mu tezilî olduğunu bildiğimiz Me mun un felsefe ile daha fazla ilgilenmiş olması tabiidir. Onun, bu yoğun zihni meşguliyetinin sonucu olarak görmüş olduğu düşünülen rüya şu şekilde anlatılır: Me mun bir gece rüyasında beyaz tenli, geniş alınlı, güzel tabiatlı ve kürsüsünün üstünde oturmuş bir kimse görür ve aralarında şu şekilde bir konuşma geçer: Sen kimsin? Ben Aristo yum. Buna çok sevindim ve Ey Hakim sana soracaklarım var. Sor! Güzel olan şey nedir? Akılca güzel olandır. Ondan sonra? Şeriatça en güzel olandır. Ya sonra? Cemiyetçe güzel olandır. Ya sonra? Sonrası yok artık. Bana nasihati artır. Tevhide sarıl... (Bayrakdar, 2005: 42). Me mun un görmüş olduğu bu rüya gerçekte tercüme edilen geleneğin, yani felsefenin genelde dinle, özelde de İslam inanışıyla uzlaştığını ima eder mahiyettedir. Öte yandan İslam fetihleriyle ele geçirilen merkezlerde bulunan mekteplerde, Hıristiyan taassubundan kaçmış,

yüksek felsefî kültüre malik, hür fikirli üstadların gözetiminde devam edilen ilmi faaliyet, VII. ve VIII. yüzyılda adeta bir rönesans hazırlığı içinde, çalışmalarını sadece Hıristiyan öğretileri ile sınırlı tutmayıp Aristo, Eflatun, Hipokrat, Öklid... vb. Yunan tabiat bilimcilerinin ve filozoflarının kitaplarını da tercüme ve şerh etmeye de adıyorlardı (Demirci, 1996: 32). Böylece tercümeler neticesinde kendilerine filozoflar veya hukemâ (hakîmler) dediğimiz bir grup ortaya çıkmaya başlamıştır. Söz konusu filozoflar hem İslam Kelâmı nın (teoloji) da en temel konuları olan, ulûhiyet, ruh, tanrı-alem ilişkisi gibi meselelerle hem de tabiat ilimlerinin belli başlı konularıyla uğraşmışlardır. İlk filozoflar olarak Kindî (ö. 870), öğrencisi Ahmed b. Tayyib es-serahsî (ö. 899), İbn Ravendî (ö. 915), Ebu Bekir Zekeriya er-razi(ö. 925) sayılabilir. Bunlardan İbn Ravendî nin maddeyi yegane gerçeklik kabul ederek alemin bir yaratıcısının bulunmadığını iddia ettiği ve İslam düşüncesinde Dehriyyûn dediğimiz ekolün ortaya çıkmasını sağladığı iddia edilmiştir. Dehriyyûn ekolü, maddeyi tek gerçeklik kabul ettiğinden maddeden bağımsız bir ruhu inkar ederek alemin ezelî olduğunu ve bir yaratıcısının da bulunmadığını savunan bir fikre sahiptir. (Altıntaş, 1994: 107-109). Ebu Bekir Zekeriya er-razi (ö. 925) nin ise hakikate ulaşmak için bir dine veya bir peygambere gerek olmadığını savunduğu iddia edilmektedir. Ona göre Allah tan başka yine Allah ın yarattığı ancak bununla birlikte zaman açısından ezelî olan dört ezelî varlık daha vardır. Bunlar; küllî nefs, heyûlâ (mutlak madde), halâ (mutlak mekan) ve mutlak zaman anlamına gelen dehr dir. Ebu Bekir Razî nin bu görüşleri İslam felsefesi içerisinde tabiatçılık (naturalism) veya tabiiyyûn ekolünün görüşleri olarak ortaya çıkmıştır. Gerek İbn Ravendî nin hiçbir eserinin günümüze kadar ulaşmamış olması, gerekse Ebu Bekir Razî nin çok az eserinin bize kadar gelmiş olması bu iki erken devir filozofunun gerçekten tam olarak hangi görüşte olduklarını öğrenmemizi engellemektedir. Üstelik bunların görüşleriyle ilgili çoğu detaylar onların görüşlerine itiraz eden karşıt düşünürlerce zikredilmektedir ve onlara ait olmayan görüşler onlarınki gibi gösterilmektedir. (Karaman, 2002: 107-123; 2005: 111-128). Bu açıdan her ne kadar İslam felsefesi kitaplarında Dehriyyûn ve Tabiiyyûn ekollerine yer verilip bu iki filozoftan bahsedilse de bu konuda yeterli bilgi olmadığından ders kitabımızda ayrıca yer verilmeyecektir. İslam felsefe geleneği bu düşünürlerden sonra, Fârâbî (ö. 950) ile birlikte tamamen bir felsefe din uzlaşmasına doğru yönelmiştir. Bu yöneliş bir yönden felsefî metinlerle İslam anlayışının benzerliğinden kaynaklanırken bir yönden de mecburiyet arzediyordu. Çünkü daha önceleri kelam, fıkıh ve nahiv bilginlerinin kurduğu İslamî düşüncede daha basit bir akıl yürütme metodu kullanılırken karşısında daha muhkem ve çıkarımsal olma özelliği taşıyan bir mantığa, yani Aristo mantığına karşı koyamaz, onunla mücadele etmeye güç yetiremezdi. İşte belki de bu nedenle akılla nakli, felsefe ile dini uzlaştırma düşüncesi doğmuştur (Cabirî, 2000: 264-268). Nitekim Aristo mantığı daha sonraları, özellikle Gazzâlî (ö. 1111) sonrasında, başta fıkıh olmak üzere, bütün İslam düşüncesinin temeli haline gelmiştir. İslam dünyasında ilk İslam filozofu (Feylesofu l-arab) lakabıyla anılan Yakub b. İshak el- Kindi, Beytü l-hikme bünyesinde tercüme edilen kitapların kontrolünü yapmanın yanısıra; Aristo nun Metafizik inin, Batlamyus un Mecistisi sinin tercümesini ve Öklid in Elementler inin tashihini yapmıştır. Kindî nin ilk İslam filozofu olarak anılmasında onun ele aldığı konuları diğer İslami bilimlerin metodlarından farklı bir şekilde felsefi bir tarzda işlemesi ve özellikle Yeni Eflatuncu ve Aristocu öğretileri birleştirmede tam bir uzlaşmacı yaklaşım sergilemesi öne çıkmaktadır. Yukarıda ondan yaptığımız alıntıda da görüleceği üzere, bunu sadece uzlaştırma gayesiyle yapmamış, hakikati arama çabasında olduğundan İslam geleneği dışındaki hakikat olarak gördüğü fikirleri de kabul etmiştir. Buna rağmen İslam felsefe tarihçilerinin birçoğu o na ve

sonraki filozoflara, Fârâbî ve İbn Sina ya, yanlış bir şekilde, Aristocu filozof anlamında Meşşâî demişlerdir. Halbuki ve diğer İslam filozofları, Aristoteles in birtakım görüşlerini takip etmekle birlikte, ne bu takip ettikleri görüşlerinin tamamında ne de diğer görüşlerinde bir taklide gitmemişler, İslam vahyini de esas tutarak bir İslam felsefe geleneği oluşturmaya çalışmışlardır. Bu noktadan bakıldığında İslam felsefesi tercüme hareketleri ile başlamış, Kindî ile sistemleştirilmiş, Fârâbî, İbn Sînâ ve sonrasındaki filozoflarca da mükemmel bir şekilde işlenmiştir. Müslüman filozoflar Aristoteles dışında Eflatun dan da büyük oranda etkilenmişlerdir. Felsefenin temel konularıyla ilgili pek çok husus İslam filozoflarınca İslam anlayışına uygun olarak yeniden ele alınmış ve zenginleştirilmiştir. Mesela Eflatun un siyaset nazariyesi özellikle Fârâbî nin ilgisini çekmiş, onun Devlet kitabındaki erdemli toplumunun filozof kralı Farabi nin Medinetü l-fazıla sında vahiy ve ilhama mazhar olan, peygamber krala dönüşmüştür. Yine Eflatun da devlet, ancak şehir devleti iken, Fârâbî de bu, bir dünya devletine evrilmiştir. Müslüman filozoflar gerek Yunan felsefesini öğrenme aşamasında gerekse müstakil olarak kendi fikirlerini ortaya koydukları sırada tabii ki ilk olarak mensubu bulundukları din olan İslamiyet in etkisi altında kalmışlardır. Nitekim düşüncelerini temellendirme noktasında, çoğu zaman açıkca zikretmeseler de, Kur an ayetlerine başvurmaları bunun en açık tezahürlerindendir. Filozoflarımız, akılcılık ilkesi doğrultusunda tevhid akidesi dışına asla çıkmamışlar, bilakis başta maddecilik, Tanrı tanımazlık ve ruh göçü (tenasüh) olmak üzere yanlış inanışlarla mücadele etmişlerdir. Hatta onların esas çabalarından biri, bir başka ünitede öğreneceğimiz üzere, nur kavramından yola çıkarak sezgisel bilginin, bir yönüyle vahiy bilgisinin ispatına çalışmak olmuştur. Zaten Ülken in de dediği gibi, Beytü l-hikme de Yunan heykel sanatının ve politeist ve antropomorfist Tanrı hikayelerini içeren Yunan edebiyatının özellikle tercüme edilmemesi ve Yunan filozoflarının varoluşçuluk hakkındaki görüşlerinin çokça tartışılması temelde tevhidin bir yansımasıdır. (Ülken, 1935: 199-200). Bu özelliğinden dolayı da İslam felsefesi, doğuşundan itibaren, materyalist ve mekanist değildir. İşte bu yüzden İslam felsefesi hakkındaki çalışmalarıyla meşhur Henry Corbin, Kur an-ı Kerim ayetlerinin de felsefî bir açıklama ve tasvirde katkısı ve dahli oluyorsa, bu bizzat İslamî irfan ve marifet öğretisinin de nübüvvet öğretisine girmesindendir ve Batıda köklerini Latin Skolastiğine kadar götürebileceğimiz metafizik alandaki laikleşme sürecinin İslam da meydana gelmemiş olmasındandır demektedir (Corbin, 2004: 49). Yukarıdaki izahlardan da anlaşılacağı üzere, tercümeler vasıtası ile İslam Dünyası na giren Yunan düşüncesinin ilk temsilcilerinin Yeni Eflatuncu bir karakterde olması, İslam filozoflarında, tek ve gerçek bir felsefenin olduğu, bu felsefede de bütün gerçek filozofların fikir birliği ettiği ve felsefenin gerçek din ile uyuştuğu kanaatinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.