AKADEMİK TÜRKÇE DERSİ İÇİN SEÇME METİNLER. Hazırlayan Doç.Dr. Mustafa Altun



Benzer belgeler
KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Her daim yenilikçi anlayış

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

World Energy Outlook Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011

İKLİM VİDEO 3 Sera etkisi ne demek? Sera gazları hangileri? Sera gazı nedir? karbondioksit metan diazot monoksit

YÖNETİCİ DURUMUNDA OLANLARIN

2014 dünyanın en sıcak yılı olabilir

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ÇOCUĞUNUZUN İŞİTMESİ NORMAL Mİ?

Bloomberg Businessweek. BASINDA GeniuSpy. Zihni Birleştirir, Zekâyı Geliştirir 1/6

Nr. 514, September 2014 Neslihan Sargut +90 (212 )

Mayıs Ayı Tekstil Gündemi

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

11-16 ŞUBAT DEMİR CEVHERİ PİYASA FİYATLARI

Marmara Üniversitesi Finans Sektöründe Yabancı Sermaye Sempozyumu

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

IEEE Türkiye Başkanlar Kurultayı

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

Enerji Verimli Çelik Evler

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

TEKSTİL TEKNOLOJİLERİ VE TASARIMI FAKÜLTESİ

0 grubu: Kendine güven, cesaret. A grubu: Sinirli ve hassas. B grubu: Uyumlu ve yaratıcı. AB grubu: En çekici ve ilginç. Kan gruplarının oluşumu

KÜRESEL ISINMANIN CANLILAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

İNOVANKA TANITIM DOKÜMANI. Dijital Dünya da zirveyi arzulayan işletmelerin adresi

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

Yiyecek ve içecek ürünlerinin toplatılması, geri çağrılması ve güvenlik uyarıları, aman Tanrım!

SERA TASARIMI ve İKLİMLENDİRME. Cengiz TÜRKAY Ziraat Yüksek Mühendisi. Alata Bahçe Kültürleri Araştırma İstasyonu Erdemli-Mersin 12 Ekim 2012

Kahramanmaraş mutlaka devler liginde olacak

Amerikalı Öğrencilere Liselere Geçiş Sınavında 8. Sınıf 1. Üniteden Sorulan Sorular.

tepav Ocak2013 N TÜRKİYE DE YOLSUZLUK ALGISI ÜZERİNE NOTLAR DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ EĞİTİM PLANI

BASIN BÜLTENİ Bilgi için: Sevil Utku Telefon: sevil.utku@aifd.org.tr


tepav PETROL FİYATLARINDAKİ DÜŞÜŞÜN ÖTEKİ YÜZÜ Ocak2015 N DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Dünyanın İşleyişi. Ana Fikir. Oyun aracılığıyla duygu ve düşüncelerimizi ifade eder, yeni anlayışlar ediniriz.

ANAOKULU 5 YAŞ 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Eğitim - Öğretim Yılı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI KASIMLI ORTAOKULU FEN BİLİMLERİ DERSİ 6.SINIF BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PLANI (B.E.P)

GAZBETONLU. HAFİF ÇELiK YAPI. SiSTEMLERİ

Küresel. İklim Değişikliği. ÇEVRE KORUMA ve KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI

OYUN VE ÇOCUK. Oyunun Aşamaları:

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

PROJE DESTEKLĐ DENEY UYGULAMASI. Ders Sorumlusu:Prof. Dr. Đnci Morgil

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

Online teknik sayfa VISIC620 GÖRÜŞ MESAFESI ÖLÇÜM CIHAZLARI

Doğayla Uyumlu Yaşamın Adresi:

İSLAMİ BANKALAR VE FİNANS KURUMLARI GENEL KONSEYİ (CIBAFI) GLOBAL FORUM 2018

Ana Sponsor. Altın Sponsorlar.

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma

1.Kameranın Toplumsal Tarihi. 2.Film ve Video Kameraları. 3.Video Sinyalinin Yapılandırılması. 4.Objektif. 5.Kamera Kulanım Özellikleri. 6.

Yukarıdaki soru, bu yazının meselesini tüm boyutlarıyla içermese de konuyla ilgili karşılaştığım soruların özünü teşkil etmektedir.

topraksuenerji-kuzey Çin'de kuraklık çok büyük bir tehdit oluşturuken hükümetin aldığı önlemler de bu tehlikenin daha da artmasına neden oluyor.

ÇOCUK EĞİTİMİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

L Oréal in Dijital Dönüşümü

VAN-ERCİŞ DEPREMİNİN İKİNCİ YILINDA ÇOCUK HAKLARINA İLİŞKİN RAPOR

MAKİNELERİN YÜKSELİŞİ: Avrupa, mobil işgücü seçeneklerini araştırmaya başlıyor

HAZIRLIK SINIFLARI 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Eğitim - Öğretim Yılı

KRİZ ÖNCESİNİN TEK İYİ HABERİ

Kasım/Aralık fındığın başkenti. kirazın anavatanı

TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR?

UZAKTAN EĞİTİM MESLEK YÜKSEKOKULU

8. Kamu Yönetimi Sempozyumu

YENİLEŞİM VE TASARIM 9. KALİTE VE BAŞARI SEMPOZYUMU NİSAN 2011 BURSA

1995 TEN BUGÜNE STRATEJİK ORTAĞINIZ

Yapi.tedarikdergisi.com /

APPLE BİLGİSAYARI İCAT EDEN TEKNİSYEN: STEVE WOZNIAK

Atlas Copco Orjinal Servis Kullanım Avantajları

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

Liberalleşmenin Türkiye Enerji. 22 Şubat 2012

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60

SWOT Analizi. Umut Al BBY 401, 31 Aralık 2013

Çevremizdeki Işık ve Sesler Işığın Görmedeki Rolü Işık Kaynakları Sesin İşitmedeki Rolü Çevremizdeki Sesler

Odak noktamız karanlığı tamamen görünür kılmaktır. starlight teknolojisi

Özel Amerikan Robert Lisesi Eğitim Yılı. Çocuk İnceleme Merkezi Değerlendirme Anketi

15 Ekim 2014 Genel Merkez

ENSAR VAKFI EĞİTİM PLATFORMU (EVEP) SEMİNER ATÖLYESİ ITESTPLUS EĞİTİM PLATFORMU - IT+# !!!!!!!!!!! TEOG - YGS-LYS NEDİR?GS-LYS Nedİr?

KARBONMONOKSİT ZEHİRLENMELERİ ÖNLENEBİLİR!


ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018

CERRAHİ TEDAVİ FUTBOL OYNAMA BOL BOL YÜZ

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SINIF YÖNETİMİNE ETKİ EDEN GENEL FAKTÖRLER

2023 e Doğru Kentsel Dönüşüm, Ulusal Çevre Politikaları ve Sektörden Beklentiler. 23 Ocak 2015, İstanbul. Sayın Bakanım,

Not: Bu yazımızın video versiyonunu aşağıdan izleyebilirsiniz. Ya da okumaya devam edebilirsiniz

4.2. Kayıt formlarındaki bilginin alanlara bölündüğünü ve birkaç kayıt formunun bir dosya oluşturduğunu fark eder.

Yaz l Bas n n Gelece i

4k ultra HD teknolojisi. Odak noktamız her yerde her ayrıntıyı görmenizi sağlamaktır

Voiturette. Peel P50. - Isetta

Depresyonda Metakognisyon Çalışması (D-MCT) depresif evredeki hastaları hedefleyen bir grup çalışmasıdır.

AKILLI BELEDİYECİLİK EK: 10 SAYI: 99 YIL: 2016 MARMARALIFE AKILLI BELEDİYECİLİK EKİ. Marmara Belediyeler Birliği nin Yayın Organıdır.

İŞ YERİNDE GELİŞİM. Yeni, gelişmiş iletişim teknolojilerine adapte olma

Enerji ve İklim Haritası

Yaratıcı ruhun eşsiz ürünü FORD B-MAX...

Toplam Perakende 2016

Transkript:

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ TÜRK DİLİ ÖĞRETİMİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ Sakarya TÖMER www.tomer.sakarya.edu.tr AKADEMİK TÜRKÇE DERSİ İÇİN SEÇME METİNLER Hazırlayan Doç.Dr. Mustafa Altun Son Güncelleme: 14 Şubat 2015

FEN BİLİMLERİ-MÜHENDİSLIK-BİLIŞİM TEKNOLOJİLERİ KONTAKT LENSLER İLE TERMİNATÖR GÖRÜŞÜNE HAZIRLANIN Google icat ettiği yeni akıllı kontakt lens ile birlikte yeniliklerine devam ediyor. Lense yerleştirilmiş kamera, görüşü engellemeden odak noktayı takip ediyor ve sayısız mükemmel uygulama sunuyor. Bunlar görme engelli ve görme bozukluğu olan insanlar için biyonik göz sisteminden, tehlike algılama sistemlerine, yüz tanıma, insanüstü teleskopik ve gece görüşü gibi uygulamalara kadar uzanıyor. Bu yeni akıllı kontakt lensin sahip olduğu donanımı özetleyecek olursak: göz bebeğinin altına yerleştirilmiş küçük bir CMOS kamerası, kontrol devresi ve gücü wireless olarak sağlayan bir sistem içeriyor. Görüntüleme sistemi dediğimizde ışığı absorbe etmenin gerektiğini biliyoruz. Bu, sistemin şeffaf olamayacağını açıklıyor; ama büyük olasılıkla bu durum iris rengimizle uyuşan renkler sağlanarak aşılabilecektir. Hayal edebileceğiniz gibi lenslerinize yerleştirilmiş iki kamerayla sahip olabileceğiniz uygulamalar etkileyici olabilir. Görüntüyü işleme adına sahip olduğunuz lensler üzerinden belki pek bir yere varamayabiliriz; ama bilgilerin yakındaki bir akıllı telefona ya da Google Glass gibi bir diğer işlevsel görüntüleme sistemine gönderdiğimizi düşünürsek etkileyici bir sonuç ortaya çıkabilir. Düşünün ki trafiktesiniz fakat normal görüşe sahip insanlardan bir farkınız var, trafiğin yoğunluğuyla ilgili anında uyarılabiliyorsunuz ve yolunuzu değiştirebiliyorsunuz. Diğer ilgi çekici olasılıklar ise yüz tanıma sistemi ve insanüstüne yaklaşmayı sağlayan dijital olarak yakınlaşma ve kızılötesi gece görüşü gibi özellikler. Tıbbi ve tüketici odaklı uygulamalarının dışında polislerin de bu lenslerle donatıldığını düşünsenize? Kalabalık içindeki suçluyu kolaylıkla yakalayabilmekle kalmayıp bir ceketin altında gizlenmiş olan silahı yalnızca yaratacağı kabarıklığı ayırt ederek fark edebilirler. Bunun daha da ötesinde bu teknolojinin savaş alanında kullanıldığını düşünün; herhangi bir saldırıda uyarılabilen, dumanın ötesini görebilen askerler ve uzaklığı çabucak ayarlayıp verimli atış yapabilen keskin nişancılar. Google X Skunkworks Laboratuvarı'ndan çıkan icat için patent 2012 yılında hazırlandı ve US PTO tarafından yakın zamanda yayınlandı. Bu yılın başında Google üzerinde çalıştıkları yeni akıllı kontakt lensi duyurmuştu; lensin amacı gözyaşı sayesinde şeker hastalarına gerçek zamanlı glikoz seviyelerini gösterebilmekti. Şimdilik şunu söyleyebiliriz ki günlük hayatta kullanım amaçlı her iki versiyon için de denemeye yönelik bir zaman çizelgesi yok. Bir gerçek varsa o da bu teknolojilerin üretilmesinin çok yakın bir zamanda olacağı. 2011'de laboratuvar ortamında led ekrana sahip bir akıllı kontakt lens denenmişti. Daha ayrıntılı bakacak olursak teknolojinin güç kaynağı gibi bazı konularda düşünülmesi gereken noktaları var. Öncelikle herhangi bir pil için yer bulunmuyor; bu yüzden de enerjinin wireless dalgalarıyla sağlanması gerekiyor. Tartışma ise böylesi bir organ için bu seçimin akıllıca olup olmayacağı? Elbet bu sorunun da üzerinden gelinecektir; ancak problemler çözülene dek lensler için birkaç yılın daha laboratuvarlarda geçmesi gerekiyor gibi gözüküyor. Ardından hepimizi yeni bir bakış açısı bekleyeceği ise kesin. Kim bilir, belki de ileride akıllı telefonlar kadar hızlı bir şekilde hayatımızın parçası olan kontakt lensler üzerine konuşuyor oluruz. Kaynak: extremetech.com Kaynak: http://www.bilim.org/googlein-kontakt-lenslerleri-ile-terminator-gorusune-hazirlanin.html (e.t. 23.05.2014) 2

FEN BİLİMLERİ-TEMEL BİLİMLER-BİYOLOJİ ZOR KOŞULLARDA GELİŞİMİNİ DURDURABİILEN TOHUMLARA SAHİP BİTKİLERİN DAHA FAZLA TÜRLEŞTİĞİ KEŞFEDİLDİ Dormant (zor koşullarda gelişimini durdurabilen) tohumlara sahip bitkilerin daha fazla türleştiği keşfedildi. İki hafta önce girdiğim bir sınavda hocam, Canlılğın en önemli özelliği nedir? diye bir soru sordu. Kuşkusuz, cevap kendi benzerini yapabilme, yani üreme olacak. Gerçekten de yapıtaşlarına bakınca temelde canlıcansız ayrımı yapamıyoruz. Canlı maddeyi diğerlerinden ayıran en önemli şey çoğalabilmesi. Bu, canlılar için o kadar önemli ki, bazı canlılar sadece üreyebilmek için yaşıyor. Böceklerde oldukça yaygın bir durum bu. Karadul örümceğinin erkeği belki de sonunda öleceğini bile bile çiftleşmekten hiç çekinmez. Yine tavuskuşu erkekleri avcılara Ben buradayım! dercesine süslü tüylere sırf üreme başarısını arttırdığı için sahiptir. Bitkilerde de durum aynı, çölde zor şartlarda yaşamını sürdüren kaktüsler mesela Su, besin hatta boşaltım artıkları bile önemlidir çölde; kaktüs de ne bulursa depolar bu yüzden ve bir de bakarsınız ki çiçeklenme (üreme) döneminde tüm bu değerli kaynaklar çekinmeden harcanır. Sonra tekrar depo etmeye başlarlar, ta ki bir sonraki çiçeklenmeye kadar Bitkiler ortaya çıktıklarından bugüne, üremeyle ilgili harika stratejiler üretmişlerdir. Bunların başında tohum gelmektedir. Tohum bitki embriyosunu taşıyan, etrafı koruyucu tabakalarla çevrili ve içi de zengin besinle dolu bir yapıdır. Bugün çevremizde gördüğümüz bitkilerin çoğu tohum aracılığıyla üremekle kalmayıp yayılmaktadır da. İşin içerisine üreme ve yayılma girdiğinden tohum, bitki türleşmesi için de çok önemlidir. Bazı tohumlar yüzyıllarca toprak altında gelişimlerini durdurup çimlenmeden kalabilirken bazıları bunu başaramaz ve çimlenmenin önüne geçemez. Bu tercih tohumun (ait olduğu türün) en doğru anı bulana kadar bekleyebilme becerisiyle gerçekleşmektedir. Bazıları bu beceriye sahipken bazıları değildir. 18.04.2014'te New Phytologist adlı dergide yayınlanan bir çalışmada araştırıcılar tohumların bu özelliklerini incelemiş ve çok ilginç sonuçlar elde etmişler. Ekibin bulgularına göre, gelişimini durdurup dormant duruma geçebilme becerisi ile türleşme potansiyeli arasında yakın bir ilişki var. National Evolutionary Synthesis Center in North Carolina'da araştırmalarını sürdüren ekip 40 yıldan fazla süredir tohum biyolojisi üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Bu çalışmada kullanılan materyal (yaklaşık 14.000 tür bitkinin tohumu) de bu 40 küsür yılın birikimi gibi görünüyor. Kaynak: Charles G. Willis, Carol C. Baskin, Jerry M. Baskin, Josh R. Auld, D. Lawrence Venable, Jeannine Cavender-Bares, Kathleen Donohue, Rafael Rubio de Casas.The evolution of seed dormancy: environmental cues, evolutionary hubs, and diversification of the seed plants. New Phytologist, 2014; DOI:10.1111/nph.12782 Kaynak: http://www.bilim.org/zor-kosullarda-gelisimini-durduran-tohumlara-sahip-bitkilerin-daha-fazlaturlestigi-kesfedildi.html (e.t. 23.05.2014) 3

SOSYAL BİLİMLER-DİL BİLİMİ DİLİN DÜŞÜNCEYE ETKİSİ Kullandığımız dilin, içinde bulunduğumuz kültürel öğelerle etkileşim içerisine girdiği gerçeği bir yana kelime hazinesi ve cümle yapılarının temelde insan beyninin biyolojik özelliklerinden etkilendiği bir gerçek. Başka bir deyişle, dili dil yapan pek çok kural ve yapının beyinlerimizin işleyiş şekliyle uyum göstererek evrimleştiğini varsayabiliriz. Ancak bu varsayımımızın tersinin doğru olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Kullandığımız dil, düşünce yapılarımız üzerinde de yoğun etkilerde bulunabiliyor. Bugün, dünya üzerinde konuşulan tüm dillerin ortak özellikleri bir yana, tümü de dil bilgisi ve söz dizimi bakımından büyük çeşitlilik göstermekte. Bu çeşitlilik, bireylerin düşünce şekillerine de yansıyor olabilir mi dersiniz? Dil konusunda yoğun araştırmalarda bulunmuş ünlü bilim insanı Benjamin Whorf'a göre bu sorunun yanıtı "Evet". Whorf'a göre insanların görsel ve düşünsel algıları kesinlikle içinde bulundukları kültürde edindikleri dille şekilleniyor. Ancak Whorf'un ortaya attığı bu iddia sonrasında yapılan araştırmalar varsayımda soru işaretleri uyandırır nitelikte. Gelin, bazı araştırmalara hep beraber göz atalım. Renk Terimleri Kimi dillerde renkleri tanımlamak için pek çok kelime bulunuyorken, kimi dillerin renk terimleri oldukça kısır kalabiliyor. Uç bir örnek verecek olursak, Yeni Gine'de yaşayan Dani topluluğunun kullandığı dilde tüm renkleri tanımlamak adına yalnızca iki kelime bulunuyor. Biri karanlık, koyu, diğeriyse aydınlık, açık anlamına geliyor. İlginç olansa bu kısır tanıma rağmen Danilerin de renkleri tıpkı bizler kadar iyi algılayabiliyor oluşları. Bizler hangi renk tonlarını ayırt edebiliyor, hangilerini ayırt edemiyorsak Danili katılımcılar arasında yapılan çalışmalar da benzer sonuçlar veriyor. Uzam Tanımlarında Dil Uzaydaki bir yeri tanımlamak için kullanılan terimleri uzamsal tanımlar başlığı altında inceleyebiliriz. Örneğin, kendi dilimizden iki örnek verelim: Meyveler tabağın içinde. Disket bilgisayarın içinde. Her iki cümlede de "içinde" edatını kullanmış olduk. Kore'deyse bu durumlar için farklı edatlar kullanılmakta. Meyvelerin tabağın içinde bulunduğu durum için farklı, disketin bilgisayar içindeki konumu için farklı edatlar kullanılıyor. Çünkü meyveler tabağın içinde daha serbest konuşlanmışken, disket bilgisayarın içindeki göze sıkı sıkıya oturmuş oluyor. Dolayısıyla da bu küçük ayrım dile değişik edatlar kullanılarak yansıtılıyor. Yapılan çalışmalar öyle gösteriyor ki, dildeki bu çeşitliliğe rağmen dünyayı algılayış biçimi pek de değişim göstermiyor. Örneğin, katılımcılara belirli bir referans noktasına göre farklı pozisyonlara yerleştirilmiş nesneler gösteriliyor. Daha sonra ufak tefek değişimler yapılarak aynı görsel uyaran tekrar verilip bir fark görüp görmedikleri soruluyor. Sonuç olarak, ana dili farklı olan katılımcılardan birçoğu dillerindeki uzamsal tanım şekilleri değişim de gösterse bu testlerde benzer performans gösteriyorlar. Öyleyse Benjamin Whorf'un "Dil düşünceyi etkiler" varsayımının bir takım bulgularla çelişki gösterdiğini söyleyebiliriz. Yine de daha net konuşabilmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunduğu bir gerçek. Höristik'in kelime kökü Yunanca'da "buldum" anlamına gelen " heurisko"dan geliyor. Bir psikoloji terimi olaraksa karar verme ya da sorunlarla başa çıkma süreçlerimizde kullandığımız zihinsel kısa yollar anlamı taşıyor. Şöyle ki, karmaşık sorunlarla karşılaştığımızda ya da elimizde yeterli bir bilgi olmadığında evrimsel işleyişlerle şekillenegelmiş ya da deneyimlerle edinilmiş bu zihinsel kuralları kullanarak bir çözüm yolu ya da anlayış geliştirmeye çalışıyoruz. Örneğin, daha önceden adını duymadığımız bir ürün eğer ki fiyat olarak diğerlerinden daha yüksekse, elimizde o ürüne dair başka herhangi bir bilgi olmadığından onun daha kaliteli olduğu yargısına varıyoruz. Kalitesine yönelik yaptığımız bu çıkarımdan dolayı tüketici olarak adını hiç duymamış olmamıza rağmen o ürünü satın alma davranışı gösterebiliyoruz. 4

Problemleri aşmada hız ve kolaylık sağlayan bu zihinsel kısa yollar kimi zamansa hatalı sonuçlara varmamıza neden olabiliyor: Konuştuğumuz dille düşünme sistemlerimiz arasında yakın bir ilişki olduğunu biliyoruz. Her ne kadar görsel imgeler, sesler ve hareketlerle de düşünsek de çoğu düşüncemiz kendimizle yaptığımız sessiz konuşmalardan meydana geliyor. Eğer ki bu doğruysa, dil düşünme tarzımızı da etkiliyor, ne dersiniz? Farklı diller konuşan insanların düşünce sistemleri de farklı gelişiyor. Örneğin, kutuplarda yaşayan Eskimo'ların dilinde "kar" için kullanılan pek çok farklı kelime var. Ve bu insanların, karın pek çok çeşidini bir sıcak iklim kültürüne göre daha iyi tanımlayabilecekleri açık. Peki, sizce Eskimo'ların dilinde kar için bu denli çeşitlilik bulunması, onların algılarında da bir farklılık yaratıyor mu? Aslına bakarsanız, Whorf'un söyledikleri tam da bu noktada devreye giriyor. Whorf'a göre bu insanların görsel algıları kesinlikle etkileniyor. Hatta Eskimo'lar öncelikle farklı kar türleri arasındaki farkı algılayıp, bu küçük farklılıkları sonradan adlandırıyorlar. Bu varsayımın doğruluğunu sınayan bir ispat olarak farklı kültürlere ait dillerde, farklı insan karakterleri için o dile özgü kelimelerin varlık göstermesi sunulabilir. Örneğin, "artistik insan" kavramıyla Batı toplumları yaratıcı, sanatla ilgilenen, kimi zaman depresif bir insanı anlarken, Çincede böyle bir tanım bulunmuyor. Çincedeki bilgili ancak çok utangaç birine gönderme yapan "shen cang bu lou" kavramıysa bizim dillerimizde karşılıksız. Whorf kuramı bu kişilik tiplerine dair kullanılan kelimelerin o insanlar hakkında nasıl düşündüğümüzü etkilediğini öne sürüyor. Örneğin, "bilim adamı" kelimesi kadınların bilim alanında ne derece yetenekli olduğuna dair düşüncelerimizi etkileyebiliyor. Bu nedenle de, bu kavram ülkemizde yeni yeni "bilim insanı" olarak değiştiriliyor. Kaynak : http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/dusunce.htm (e.t. 20.12.2014) Değişiklik: özgün metinde gramer, sözdizimi 5

SOSYAL BİLİMLER-PSİKOLOJİ DEPRESYON: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK Öğrenilmiş Çaresizlik Kuramı 1970'lerde yaptığı öğrenme deneyleri sonucunda Martin Seligman tarafından ortaya atıldıktan sonra bugün de halen depresyon modellerinde büyük rol alıyor. İlk önce, davranış laboratuarının kapısını aralayarak deneyin orijinaline bir göz atalım isterseniz. Seligman, deneyinin ilk yarısında denek olarak kullandığı köpekleri sürekli ama kısa aralıklarla şiddetli elektrik şoklarına maruz bırakıyor. Laboratuardaki köpekler, maruz kaldıkları ve daha da önemlisi engelleyemedikleri bu ceza karşısında çaresizlik geliştiriyorlar. Daha sonraysa, deneyin ikinci ayağına oluşturan klasik kaçınma eğitimine geçiliyor. Normal şartlar altında, bu eğitim sırasında kutucuklardan birinin zeminine uygulanan elektrik şoku zil, ya da bir ışık kaynağıyla beraber koşullandırılarak hayvanın diğer kutucuğa zıplaması ve elektrik şokundan kaçınması öğretiliyor. Ancak Seligman'ın köpekleri, ilk etapta şoku engelleyemeyeceklerini öğrenerek çaresizlik geliştirdiğinden, ikinci aşamada düzenek zıplayarak karşı tarafa geçebilmelerine ve şoktan kurtulabilmelerine el vermesine rağmen kontrol grubundan farklı olarak bu davranışı geliştirmeyi öğrenemiyorlar. Diğer bir deyişle, çaresizlik, kaçınma davranışını inhibe ediyor. Şimdi isterseniz, bu çalışmanın depresyon modellerine yansıyan karşılıklarını irdeleyelim. Sürekli ve şiddetli elektrik şoklarını hayatımızdaki stres unsurları olarak düşünebiliriz. Okul ya da iş ortamındaki olaylar, sosyal çevreyle yaşadığımız çeşitli sorunlar bizleri sürekli olarak sıkıntı ve üzüntüye sokabiliyor. Tüm bunlar birikim yaparak depresyon belirtilerini tetikliyor. Günlük hayatımızda karşılaştığımız pek çok sorun bizleri sürekli olarak sıkıntı ve üzüntüye sokabiliyor. Başlarda sıkıntılara karşı koymaya çalışsak da, birikim yapmaya devam ettikçe çaresiz olduğumuza ve onları engelleyemeyeceğimize inanmaya başlıyoruz. Kontrolsüzlük hissi hayattaki hemen hemen tüm aktivitelere karşı ilgimizi kaybetmemize ve onlardan aldığımız zevki azaltmaya başlıyor. Öğrenilmiş çaresizlik çalışmalarında hayvanlar travmatik durumlarda hayatlarını bile yitirebiliyorlar. Araştırmacılar, depresyon sırasındaki ölüm ve intihar düşünceleriyle laboratuarlardan çıkan bu sonuçlar arasında da ilgileşim kuruyorlar. Diğer bir deyişle depresyon, öğrenilmiş bir çaresizlik olarak da tanımlanabiliyor. DEPRESİF SIKINTILAR KÜLTÜRLE ŞEKİLLENİYOR Gözlerimiz kapalı, parmaklarımızı bir dünya haritasının üzerinde gezindirip rasgele duraksatalım. Seçtiğimiz o bölgeye ait yerli halk, depresyonu bir hastalık olarak tanımıyor bile olsa, o halk içinde depresif belirtiler gösteren bireylere rastlama olasılığımız oldukça yüksek. Çünkü depresyon ya da benzer türevleri her kültürde gözlemleniyor. Kültürden kültüre farklılık gösteren ise yalnızca bu sıkıntının kişi tarafından nasıl görülüp deneyimlendiği. Örneğin, Nijeryalılar içinde bulundukları durumu "beynimde karıncalar yürüyor" gibi deyimlerle tanımlarken, Çinliler sinir yorgunluğu yaşadıklarını ve kalplerinin sıkışıp ağırlaştığını dile getiriyorlar. Bu farklılığa genel hatlarıyla bakacak olursak, Batı kültürleri depresyonun kendi içlerinde çekirdeklendiğini düşünme eğilimindeyken geleneksel Asya toplumları, üzüntü gibi sıkıntı uyandırıcı duygusal durumların dış dünya kaynaklı olduğuna inanıyor. Peki, tüm bu örneklerden varacağımız çıkarım depresyona dair öznel deneyimlerin kültürler arası bir fark mı gösterdiği acaba. Yanıtımız, evet gibi görünüyor. Çünkü bireyselciliğin yaygınlaştığı toplumlarda depresyondan şikâyetçi olan kişiler içlerindeki çaresizlik, umutsuzluk, suçluluk ve kendine güvensizlik hislerine vurgu yaparken, daha az bireyselci toplumlar yorgunluk, iştah kapanması, hareketlerin yavaşlaması gibi davranışa yönelik belirtilere odaklanıyorlar. Depresyonda yoğun olarak deneyimlenen "suçluluk" hissi ise 16. ve 17. yüzyıllara değin bu hastalığa ait bir belirti olarak ortaya konmuyor. Araştırmacılar, Endüstri Devrimi ile beraber adı depresyonla beraber anılmaya başlayan suçluluğun fark edilişindeki bu gecikmenin doğal olduğunu söylüyorlar. Teknolojideki gelişim, beraberinde sosyal yapıda da farklılaşma getirerek bireyselleşme sürecine salık veriyor ve bireysel sorumluluk 6

ön plana çıkıyor. Bireysel sorumluluktaki bu öne çıkış, olumsuz sonuçlar karşısında bireysel suçluluk duygularını da tetikliyor. Sonuç olarak, tüm bu örneklerde de gördüğümüz gibi, kültür bir hastalıktan duyduğumuz sıkıntıyı hangi kelimelerle, nasıl ifade edeceğimizi etkilemekle kalmayıp, fiziksel deneyimlerimizin niteliğine bile yansıyabiliyor. Kaynak: http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/depresyon.htm (e.t. 20.12.2014) 7

FEN BİLİMLERİ-JEOFİZİK TARLA SİNCAPLARI KÜRESEL ISINMAYI HIZLANDIRIYOR Bu hayvanların, donmuş toprak tabakalarını kazarak, küresel ısınmanın en önemli nedeni olarak gösterilen sera gazlarının yüzeye çıkmasını sağladığı belirtiliyor. Bilim insanları şimdiye kadar, bu bölgedeki doğal yaşamın küresel ısınmaya etkisinin göz ardı edildiğine dikkat çekiyor. Araştırmanın sonuçları, ABD'nin San Francisco kentinde düzenlenen Amerikan Jeofizik Derneği'nin yıllık konferansına sunuldu. Kuzey Kutbu'nda yıl boyunca donmuş olarak kalan derin toprak tabakaları Kuzey Yarımküre'nin yüzölçümünün yaklaşık dörtte birini kaplıyor ve çok büyük miktarda karbon içeriyor. Massachusetts'teki Woods Hole Araştırma Merkezi'nden Dr. Sue Natali şunları söylüyor: "Bu donmuş topraklarda on binlerce yıldır karbon birikiyor. Sıcaklık çok düşük. Toprak doymuş olduğu için bitkiler ve hayvanlar öldüğünde çürümüyorlar ve yavaş yavaş karbon birikiyor. Şu anda toplam karbon miktarı 1,500 petagram. Yani 1.5 milyar ton. Bir başka ifadeyle atmosferdeki karbonun iki katı kadar." Dünyanın ısınması halinde donmuş toprakların çözülerek, daha fazla oranda sera gazının havaya karışması ve bunun da sıcaklıkları artırmasından endişe ediliyor. Dr Natali şimdiye kadar hayvanların bu sistemdeki etkileri üzerine çok az araştırma yapıldığını söylüyor. Wisconsin Üniversitesi'nden araştırmacı Nigel Golden ve Dr. Natali bu amaçla Polaris adını verdikleri proje kapsamında Sibirya'daki tarla sincaplarını incelemişler. Golden, "Bu hayvanlar toprak mühendisi. Yuvalarını kazarken, toprağı havalandırıyorlar. Alttaki toprak üste çıkıyor. Toprağı idrar ve dışkılarıyla gübreliyorlar" diyor. Araştırma ekibi, bunun sonucu olarak yuvadaki toprağın, çevredeki topraktan daha sıcak olduğunu belirledi. Golden, "Donmuş toprak tabakası ısınmaya başlayınca, mikroplar, toprakta donmuş olarak bulunan karbonlara ulaşabilir. Sincaplar karıştırdıkça, toprak daha fazla sıcağa maruz kalıyor" diyor. Bunun sonucunda da mikropların etkisiyle toprakta, karbondioksit ve metan (ikisi de sera gazı) miktarının artışının hızlandığı belirtiliyor. Kaynak: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/12/141217_sincap_kuresel_isinma (e.t. 20.12.2014) 8

SOSYAL BİLİMLER-ULUSLARARASI İLİŞKİLER Putin in Ankara Ziyareti: İlişkilerde Yeni Fırsatlar ve Riskler-Kerim HAS Türk-Rus ilişkilerinin stratejik bağlamda ilerlemesine neden olan enerji alanındaki işbirliği birçok noktada Ukrayna krizi dolayısıyla etkilenme potansiyeline sahip. 2013 yılındaki doğalgaz ithalatının yüzde 59 unu (26,6 milyar metreküp) Rusya dan karşılayan Türkiye, bu ülkeden tedarik ettiği gazı Ukrayna dan geçen Batı Hattı ve Karadeniz in altından geçen Mavi Akım üzerinden sağlıyor. Geçtiğimiz yıl Batı Hattı ndan geçen gazın önemli bir kısmı için BOTAŞ ın özel şirketlere yaptığı kontrat devri sonucunda bu hat üzerinden tedarik edilen gaz miktarı 10 milyar metreküpe ulaştı. Hâlihazırda Türkiye nin enerji kaynakları içerisinde Batı Hattı ndan sağlanan gazın payı yüzde 12,5 civarında seyrediyor. Moskova-Kiev hattındaki gerilimin doğalgaz sevkiyatına da yansımasıyla ise Batı Hattı için çeşitli riskler doğuyor. İkili ilişkilerde yaşanan gerilim dolayısıyla Ukrayna ya satılan gazda ön ödemeli sisteme geçen Rusya hâlihazırda ödeme gerçekleşmediği için bu ülkeye gaz tedarikini kesmiş durumda. Ukrayna nın ise kendi ihtiyacı olan gaz için Moskova ya ödeme yapmayarak topraklarından geçen Batı Hattı ndan kesintiye gitmesi enerji ihtiyacı noktasında Türkiye yi zora sokan bir husus. Nitekim kış mevsiminin yaklaşmasıyla son bir ayda Batı Hattı ndan tedarik edilen gazın miktarında yüzde 35 e yakın bir düşüş yaşandı. Söz konusu gaz tedarik riskini öngören Ankara birkaç aydır Moskova yla bu durumu çeşitli mahfillerde müzakere ediyor. En son geçtiğimiz günlerde Moskova da gerçekleşen ÜDİK zirvesi bünyesinde iki ülke enerji bakanlarının başkanlık ettiği Karma Ekonomik Komisyon toplantısında da bu husus görüşüldü. Türkiye, artan gaz ihtiyacını da göz önünde bulundurarak Rusya dan Mavi Akım Hattı na sağladığı gaz miktarında 3 milyar metreküplük bir artış istiyor. Mavi Akım Hattı ndan toplamda 19-20 milyar metreküp civarında gaz almayı düşünen Ankara nın böylelikle Batı Hattı ndaki riski minimize etmeyi amaçladığı söylenebilir. Kaynak :http://www.usak.org.tr/kose_yazilari_det.php?id=2379&cat=326#.vjvmjkcsbya (e.t. 20.12.2014) Özgün metinden bir paragraflık alıntı yapılmıştır. 9

FEN BİLİMLERİ-MÜHENDİSLİK-İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ Çelik yapı üreticisi Steelife ın Genel Müdürü Mimar Bülent Aydın, sağlam binalarda oturmanın önemini ve kentsel dönüşümün bir an önce tamamlanması gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Türkiye nin ilk hafif çelik sistemle üretilen binasını kuran, depreme dayanıklı ve ekolojik yapılar üreten Steelife Genel Müdürü Bülent Aydın, hafif çelik yapının esnekliği ve hafifliği sayesinde depreme karşı güvenli bir yapı sistemi olduğunu kaydetti. Aydın, Çelik sistem ile üretilmiş binalarda yaşayanlara deprem anında evlerinde kalmalarının çok daha güvenli olduğunu söyleyebiliyoruz dedi. Teknolojik altyapı ve yüksek standartlar ile üretilen ve bir sanayi ürünü olan çelik binaların kuruldukları günkü dayanıklılığını ömürleri boyunca aynı değerde sürdürdüğünü söyleyen Aydın, çeliğin ahşaptan 21 kata kadar, betonarmeden ise 10 kat daha esnek olduğuna dikkat çekti. Çelik yapıların çok hızlı inşa edildiğine de işaret eden Aydın, bu sayede kentsel dönüşüm projeleri için de önemli bir alternatif olduğunu kaydetti. İLK ÇELİK EKOLOJİK EVİ ÜRETTİ Steelife Genel Müdürü Mimar Bülent Aydın, çelik yapı sisteminin konstrüksiyonunu oluşturan çeliğin yanı sıra kullanılan diğer malzemelerin de geri dönüşümlü olduğuna dikkat çekti. Çelik yapı sisteminin ayrıca yüksek ses ve ısı izolasyonlarına sahip olduğunu kaydeden Aydın, Geri dönüşümlü malzemeden üretilen ve çevreci olması ile öne çıkan çelik yapı sistemi, sahip olduğu izolasyon değerleri ile klasik yapı sistemlerine göre çok daha az enerjiye ihtiyaç duyuyor dedi. Steelife ın geçtiğimiz yıl başında kendi enerjisini kendi üreten, minimum karbon salınımlı ekolojik evi de hayata geçirdiğini hatırlatan Bülent Aydın, Ekolojik Ev in sağladığı izolasyon değerleri ile enerji kayıplarını minimum seviyeye indirdiğini belirtti. Ekolojik Ev in kendi enerjisini kendisi ürettiğini ve enerjiyi en verimli şekilde kullanarak enerji verimliliği esaslarını en üst düzeyde karşıladığını kaydeden Aydın, Enerjide dışa bağımlı ülkemizde, yükselen enerji fiyatları ve fosil enerji kaynaklarındaki azalma da göz önüne alındığında, bu tür binaların artması hem sağlığımız ve çevremiz, hem de ülke ekonomimiz açısından çok önem taşımaktadır dedi. Kaynak http://www.insaatdunyasi.com.tr/tr/arsiv/yazi/125-celik-yapida-otur-depremde-evinden-cikma (19.12.2014) 10