TÜRK EĞİTİM TARİHİ 1 Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com
TÜRK EĞİTİM TARİHİ
Türk eğitim tarihi bilinen ilk Türk toplumları ile başlar. Türkler geniş bir yayılma göstermişlerdir. Oğuz toplumunun göçüp yürümediği yol var mı? Evini tutup oturmadığı yurt var mı? (Ebu l-gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime) sözü Türklerin bu özelliğine işaret etmektedir.
Tarihte bilinen ilk Türk hükümdarı Teoman, ilk Türk devleti de Asya Hun Devletidir. Hunlardan önceki Türklerin siyasi bir organizasyon halinde yaşayışları hakkında şimdilik elimizde net bilgiler bulunmamaktadır. Fakat Hunlardan önce de Türklerin siyasi bir yapı halinde yaşamış olmaları ile ilgili başta Çin kaynakları olmak üzere arkelojik kazılarda elde edilen bilgiler bizlere bazı ip uçları verebilecektir.
TÜRKLER MÜSLÜMAN OLMADAN ÖNCE EĞİTİMLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Türklerin 10. yüzyılda Müslüman olmalarından önce tarih sahnesine çıkmış en önemli devletleri, Hun, Göktürk ve Uygur devletleridir. Bu devletlerin toplumları için bazan "eski Türkler" de denilmektedir. Bunların eğitim görüş ve uygulamaları benzerlikler gösterirse de her birinin kendine has temel özellikleri bulunmaktadır.
Türk toplumlarının eğitim anlayış ve uygulamaları, yaşama biçimlerinin etkisiyle şekillenmiştir. Çocukların ve gençlerin toplumsallaştırılıp eğitilmesinde toplumun töresi önemli bir rol oynamaktadır. Bu devirlerdeki Türklerin eriştikleri uygarlık ve kültür düzeyi, onlarda örgün eğitim kurumlarının bulunduğuna kesin bir delil ise de bu kurumlar hakkında henüz bilgimiz yoktur.
Bu dönemin edebî eserlerinde yaygın olarak bir tâlimî yani ögretici amaç bulunduğu görülür. Bunlar, insanlara hayatta yol gösterebilecek ilkeler, ahlâkî esaslar, felsefe kırıntıları taşır. Şiir ve kısmen atasözü niteliğindeki bu parçalar, o dönemlerin ahlâk ve terbiye anlayışını gösterir. Bunlar, iyiliğin, cömertliğin, bilgeliğin, cesaretin önemi ve değeri, büyüklere itaat vs. gibi bugün de yaşayan değerlerdir.
Eski Türklerde alp insan tipine önem verilmektedir. Oguz Kagan destanında Oğuz Kağan kendisine tüm dünya halklarının itaat etmesini ister ve kendisini dünyanın hükümdarı, yöneticisi olarak görür. O, dışa dönük, mekânda genişlemek isteyen, göçebe, akıncı, düşmanlar ve hayvanlarla mertçe çarpışan, üstün Türk'ü temsil eder.
Eski Türklerde köklü bir bilim sevgisi vardır. Alp insan tipinin temel özelliklerinden biri, onun cesur olduğu kadar bilge bir kişi oluşudur. Eski Türklerde meslekî eğitim de önemli bir yer tutar.
Türklerin tarihi bilinen en eski yazılı belgeleri de Müslüman olmalarından önceki döneme aittir. Eski Türklerde, genellikle cinsiyet farkı gözetmeden, büyük bir çocuk sevgisi vardır.
HUNLAR
M.Ö. 1000 yıllarında Orta Asya da Altay Dağları ve bunların kuzey ve doğu bölgelerinde Büyük Hun Devleti kurulmuştu. Bu devletin en ünlü iki hükümdarı Teoman ve oğlu Mete (Yön. M.Ö. 209-174)dir. Büyük Hun Devleti M.S. 50 yıllarında Çin in baskıları sonucu parçalandı ve Hunların önemli bir kısmı batıya göç ederek Ural Dağlarından Batı Avrupaya doğru uzanan Avrupa Hun Devletini kurdular. Bu devletin en önemli Hükümdarı Atilla dır (Yön. 437-453). Roma ve Bizans ı vergiye bağlayan Atilla nın ölümünden sonra Hunlar bağımsızlıklarını kaybettiler.
Hunlar da esas itibariyle göçebe bir kavimdir. Çin kaynaklarından elde edilen bilgilere göre bunlar sürüleri ile mesgul olurlardı. Göçebe Türkler in düşmanları, yine kendileri gibi atlı olan komsuları idi. Bu sebeple atlı düsmanları, onları bir anda bastırabiliyor ve her şey de o anda yok olabiliyordu. Yaşamak isteyenler her an savaşa hazır olmalı idiler. Eli silah tutan ve düsmana karşı koyabilecek kimseler, nerede ve nasıl göreve başlayacaklarını çok önceden bilmeliydiler.
Büyük ordular kuran Hun Türkleri o güne kadar görülmedik savaş taktikleri geliştirmişlerdir. Mete Han, üçyüz bin atlı ile çok süratli biçimde Çin sınırlarına girer ve Çin in merkezine kadar ilerler idi. Çin Seddi onları durdurmak için yapılmıştır. Hunlar, Orta ve Batı Avrupa da çok geniş bölgeleri ele geçirmişler, Roma ve Bizans a baş eğdirmişlerdir.
Bunlar bize Hunlar ın çok iyi bir askerlik ve savaş eğitimi gördüklerini kanıtlamaktadır. Bu eğitim töre içinde gerçekleşiyordu.
Eski Türkler deki eğitimde önemli bir unsur da hayvan yetiştiriciliğidir. Türkler, at terbiyesi ve türlü cinsten hayvanların yetiştirilmesinde büyük ilerleme kaydetmişlerdir. Özellikle atların eğitilmesi günübirlik bir sistem olmasa gerek, belli bir birikimin ve belli bir düzenin sonucudur.
Geleneğe göre Türk hükümdarlarına idare etme yetkisi Tanrı tarafından verilmiştir. Bu yetki Eski Türkler de Kut ile ifade edilmektedir. Onlara göre tüm insanlar Türk devletinin halkı, Türk hakanı ise dünyanın hükümdarı idi. Türkler de her zaman bir dünya devleti kurma düsüncesinin, düsüncesi hâkim olmuştur. Bunun yanında hür ve bağımsız yaşama isteği de her zaman Türkler arasında kabul gören bir görüş olmuş ve bu iki anlayış da töre yoluyla yeni yetişen kuşaklara aktarılmıştır. Bu sistemi yaygın egitimin en güzel örneklerinden kabul edebiliriz.
Sürü besleyen atlı-göçebe ve savaşçı bir toplumda hayvan ürünlerinin (et, süt, deri, yün...) değerlendirilmesi, çeşitli araç-gereç yapımı ile ilgili, usta-çırak ilişkisi içinde bazı becerilerin doğal olarak gelişmiştir. Hunlar böylece kürk, halı, madenî eşya ve kılıç kuşağı plakaları veya teçhizat ve koşum takımı, bronz plâkalar, kopçaklar ve düğmeler ile temsil edilen bir sanata sahiplerdi. Dolayısıyla mesleki eğitimin de Hunlarda söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
Hunlarda ve eski Türkler de din de kısmen bir eğitim aracı idi. Onlarda halk inanışı ile devlet dini ayrı şeylerdi. Halk inanışı daha ziyade hastalık, fal, sihirbazlık gibi insanların günlük ihtiyaçlarına cevap veren ve onları manevi bakımdan tatmin eden prensiplerdi. Devlet dini ise devletin varlık sebebini izah eden ve hükümdarın idaresine meşruiyet veren bir inanışlar sistemi idi.
Halk inanışında halkla karşı karşıya olan ve Tanrı ile ilişki kurduğunu iddia eden Şaman denilen aracılar mevcut idi. Devlet dininde ise başrahip, hükümdarın bizzat kendisiydi. Şaman ya da kam; kâhin, sihirbaz, saz sairi, yazı yazan kâtip ve ögretmen anlamlarına da gelmekte, beden ve ruh doktorlugu dâhil çok çesitli konularda halka önderlik yapmakta, onların sorunlarını çözmeye çalısmakta idi. Bu durumda şamanları bir çesit yaygın eğitimci olarak görmek gerekir
Hunlarda ve eski Türklerde çocuk sahibi olmak çok arzulanırdı. Erkek ve kızlar arasında genellikle fark gözetilmez, hatta bazı kızlara daha fazla değer verilirdi. Çocuksuz ailenin itibarı düşüktü. Eski Türkler e göre oğul babasına, kız anasına çekmeliydi. İyi oğlana ataç, iyi kıza da anaç denirdi. İnanışa göre ata oğlu ataç doğar yani ogul babasına benzerdi. Oğlanı yetiştirmek babanın, kızı yetiştirmek de ananın görevi idi.
Eski Türkler in eğitim sisteminde törenin çok önemli bir yeri vardır. Bu töre gereğince, çocukların güçlü ve iyi bir asker olarak yetişmelerine çok önem verilirdi. Doğum ve ad verme günleri, törenlerle kutlanırdı. Çocuklar daha küçükken at niyetiyle koyunlara binerler, kuş ve fareleri okla vurmaya çalışırlar, ava götürülürlerdi. Onların biraz büyüyünce ata binmeleri de yine törenlerle kutlanır, o gün çocuğa ad teslim edilir, at yarışları yapılırdı.
GÖKTÜRKLER
50 yıllarında parçalanan Hunların bir kısmı Kuzey Hun Devletini oluşturmuştu. Bu devlet de 150 yıllarında yıkılınca hakimiyeti Avar (cücen) Türkleri ele geçirdiler. Onlara karşı savaşan bazı Türk boyları MS 552 de Bumin Kağan ın önderliğinde Göktürk devletini kurdular. Bumin Kağan dan sonra kardeşi İstemi Kağan batısını, torunu Bukan ise doğusunu yönetti. Uygur ve Çinlilerin baskıları sonucu, Doğu Göktürkler 630 da, Batı Göktürkler de 659 da Çin egemenliğine girdiler.
Doğu Göktürkler 50 yıllık bir aradan sonra Kutluk (ilteriş) isimli bir liderin önderliğinde kurtuluş savaşı vererek 681 de tekrar bağımsızlıklarına kavuştular. Kutluk kağan ın ölümünden (691) sonra kardeşi Kapağan, sonra çocukları Bilge Kağan, Kültegin yönetimi almıştır (716). Vezirleri Tonyukuk idi. Bu yıllar Göktürklerin en parlak dönemleri olmuştur. Kültegin 731 de, Bilge Kağan 734 de ölmüştür.
İç siyasi çekişmeler, Uygurlar ve başka toplumların isyanı, Çin in izlediği bölücü politika sonucu Göktürkler 745 de bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir. İlk defa Türk adını kullanan devlet Göktürkler olmuştur. Bilinen en eski yazılı belgeler onlar tarafından bırakılmıştır.
Göktürklerde eğitim Hunlardakine çok benzemekteydi. Eğitim töre içinde ve töre kanalı ile veriliyordu. Ancak Göktürklerin 38 harfli gelişmiş bir alfabe ile işlenmiş bir dile sahip olmaları,yazılı eserler bırakmış olmaları, yazı ve dil konusunda örgün ve planlı bir eğitim yapmış olduklarını düşündürmektedir.
Çin kaynaklarında kayıtlı su olay da çok önemlidir: 574 tarihinde Kuzey Tszi hanedanı imparatoru bir Budist keşise Budizm in temel ilkelerini Türkçe ye çevirtip, bu metni Türkler arasında dağıtarak onları Budizm e çekmeyi emretmişti. Göçebe Türk ler arasında böyle bir propagandanın (misyonerler) tarafından sözle değil de yazılı metinler ile yapılmak istenmesi okuryazarlığın Hunlar döneminde dahi yaygın olduğunu düşündürmektedir.
Günümüz Avrupa uluslarının hemen hiç birinin milli dil ve yazısının bulunmadığı bir dönemde Göktürklerin yazılı belgeler bırakmaları önemlidir. Orhun anıtları denilen bu belgeler, 732 de dikilen Kültegin, 735 te dikilen Bilge Kağan ve yine o yıllarda dikilen Tonyukuk anıtlarıdır. Bu anıtlarda 6000 kadar kelime vardır. Orhun Anıtları ilk kez 29 Kasım 1893 te Danimarkalı bilgin Thomsen tarafından Tanrı, Türk ve Kültegin kelimelerinin çözülmesi ile eski bir Türk yadigârı oldugu dünyaya ilan edilmiştir. Anıtlar Oniki Hayvanlı Takvim e göre tarihlenmiştir.
Bu kitabelere bakıldığı zaman devlet felsefesi, iskân, komşularla ilişkiler ve devleti yönetenlere itaat vb. konuların işlendiği görülmektedir. Adeta bir anayasa niteliği taşımaktadır. Bu kitabelerde, Türk halkının ifade ettiğimiz konularda bilgi edinmesi amaçlanmıştır. Bir ders kitabı özelliği taşıdığını söyleyebiliriz.
M.Ö. V. veya IV. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Kazakistan'daki Esik Kurgan ı bize iyi bir örnek vermektedir. Bu mezarda bulunan bir genç cesedinin üzerindeki altın kaplama zırh, kemer ve yine altınla süslenmiş eyer, kama, kamçı sapı, ok ve yaylar; o zamanki Türk uygarlığının yüksek seviyesini göstermektedir. Bu eşyaların içinde bulunan bir çanaktaki Göktürk harfleriyle yazılmış bir cümle, bize bu yazının ve yazılı dilin ne kadar eskiye gittiği konusunda bir fikir vermektedir.
UYGURLAR
Göktürk devletini yıkan Uygur-Karluk-Kırgız konfederasyonu dağılıp, Ötüken havzasına Uygurlar hâkim olduktan sonra 745 844 yılları arasında bölgede Uygur Kaganlığı nı kurmuşlardır. İç siyasi çekismeler, Çin in izlediği bölücü politika, Maniheizm dininin olumsuz etkileri ve doğal afetler sonunda, Uygurlar 840 ta bağımsızlıklarını kaybettiler.
Uygurlar ın hayat biçimleri Göktürkler den başlıca iki biçimde farklıdır: 1. Kentlerde yerleşik hayat, önem kazanmıştır. 2. Uygurlar öteki kültürlere geniş ölçüde açılmışlar, eski dini inanışlarını bırakıp, Maniheizm i benimsemişlerdir.
Et ve süt yenilmesine izin vermeyen sadece sebze yenilmesini isteyen bu din onları pasifleştirmiştir. Yerleşik hayat ve din degişikliği nedeniyle Uygurlar, Türk eğitim tarihine kendi damgalarını vurmuşlardır.
Mani dini, 762'de Böğü Kağan tarafından resmî devlet dini kabul edilince, Arami-Süryani alfabeleri karışımı Mani yazısı da Türkçe eserlerin basıldığı bir yazı haline geldi. Maniheist rahipler de, Budist rahipler gibi, kendi dinlerini anlatan eserleri Türkçe ye çevirmeye ve propaganda yapmaya başladılar.
Uygurlar Soğd alfabesini de almışlardır. Bundan özel bir Uygur alfabesi geliştirmişlerdir. Bu yazı ile kütüphaneler dolusu edebiyat, sanat, din konusunda kitaplar yazdılar. Onların baskı tekniğini bulduklarına dair deliller bulunmaktadır. Kalıp baskı yolu ile kitapları çoğaltmışlardır.
Bilginin yazı ve yerleşik hayat sebebi ile genişlemesiyle sözlü töre bilgisi çok aşılmıştır. Yerleşik hayat sebebi ile örgün eğitimin var olduğunu düşünebiliriz.
Uygurlar, bilgi ve kültür düzeyleri yükseldiği için yüzyıllarca çeşitli Türk ve yabancı devletlerin saraylarında katiplik, bürokratlık, danışmanlık, tercümanlık, öğretmenlik ve kültür elçiliği yapmışlardır.
Teşekkür ederim Yrd. Doç Dr. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com