Mitoloji, zaman zaman Türkçe de söylenbilim veya söylencebilim olarak da adlandırılmıştır.

Benzer belgeler
ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

YARATILIŞ MİTLERİ DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

DERS YILI MEV KOLEJİ ÖZEL ANKARA ANADOLU LİSESİ VE FEN LİSESİ 10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ YARIYIL ÖDEVİ

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

TÜRK MİTOLOJİSİ DR.SÜHEYLA SARITAŞ 1

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Mitlerin Sınıflandırılması DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

MİT VE DİN İLİŞKİSİ. (Kutsal Metinlerle İlişkisi) DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

Türk Mitolojisi ve Türklerde Totemizm DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

TARİH KPSS İSLAMİYETTEN ÖNCE TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET ARİF ÖZBEYLİ

Mitosta, arkaik anaerkil yapı Ay tanrıçalığı ile Selene figürüyle sürerken, söylencenin logosu bunun tersini savunur. Yunan monarşi-oligarşi ve tiran

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

Türk Eğitim Tarihi. 2. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Dr.

Mitoloji ve Animizm, Fetişizm. Dr. Süheyla SARITAŞ 1

III. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ 2. KONU: ORTA ASYA DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Türk Eğitim Tarihi. 1. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Yrd. Doç. Dr.

TÜRK EDEBİYAT TARİHİ

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

Metin Edebi Metin nedir?

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

DESTAN DÖNEMI TÜRK EDEBIYATI. Destan Dönemi

İnci. Hoca GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ (İLK İSLAMİ ESERLER)

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

Hıristiyan İnanç Esasları Teslis Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adı altında üç kişilikte tek tanrıyı kabul ederler. Hıristiyan inancına göre baba kainatı ya

İlk Türk devletlerinde kültür ve medeniyet

KIRGIZ MİLLETİNE AİT <KIRKKIZ> EFSANESİ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

1. DÜNYADAKİ BAŞLICA DİL AİLELERİ

tamamı çözümlü tarih serkan aksoy

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

CEVAPLAR 1 C 2 D 3 E 4 A 5 D 6 C 7 E

/uzmankariyer /uzmankariyer /uzmankariyer

Öğretim Görevlisi Murat KARACA İpek Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

türk mitolojisi kaynakçası

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 5.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri TABGAÇLAR

COĞRAFYA BÖLÜMÜ NDEN EDREMİT KÖRFEZİ KUZEY KIYILARINA ARAZİ ÇALIŞMASI

1- Kurnazlık: Oyunun stratejisini planlamak ve oyun kurallarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek.

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

BURDURLU HOCA DAN YURT SÖYLENCELERÝ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

COĞRAFİK UYGARLIKLAR. Mezopotamya ya kurulmuş devletler: Sümerler, Akadlar, Babiller, Assurlar ve Elamlılar dır. SÜMERLER AKADLAR ASSURLAR BABİLLER

Prof.Dr. Naciye Yildiz Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Völümü

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

kpss Türkiye'nin en çok satan DERS NOTLARI kim korkar tarih ten

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

FOLKLOR (ÖRNEK: 2000: 15)

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

ZAMANA HÜKÜMDAR OLMAK

NOEL VE YILBAŞI KUTLAMALARI

ESKİ TÜRK BOYLARINDA KADIN ÖZGÜR VE EŞİT BİR TOPLUMSAL KONUMA SAHİPTİ. ZİYA GÖKALP E GÖRE ESKİ TÜRKLER HEM DEMOKRAT, HEM DE FEMİNİST İDİLER.

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

gösteren gösterilen biçim anlam

UYGUR TÜREYİŞ EFSANESİ NDEN HAREKETLE KIZ KUMU EFSANESİNDE MİT-RİTÜEL İLİŞKİSİ *

Türk tefekkür dünyasında kadın: oğuz kağan dan günümüze. M.Еkici, Prof. Dr. İzmir, Türkiye

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Svl.Me.Alev KESKİN-Svl.Me.Betül SAYIN*

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Yeşaya Geleceği Görüyor

T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM VE TEKNİKLER SEMİNERİ

Bacıyân-ı Rum. (Dünyanın İlk Kadın Teşkilatı: Anadolu Bacıları)

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

* Cümle içinde, tırnak içinde verilen cümleler büyük harfle başlar. Tolstoy, Amaç olmayınca hayatın da bitmesi gerekir. demiştir.

ÜNİTE TÜRK DİLİ - I İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKÇENİN KİMLİK BİLGİLERİ

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

Tarihin Çeşitleri Hikayeci Tarih: Nakilci tarih yazımıdır. Eski Yunan Tarihçisi Heredot'la başlar.

İÇİNDEKİLER. Tarihteki Önemli Buluşlar Bilim, Türk ve İslam Devletlerinde yaşayan bilginler ile yükseliyor Coğrafi Keşifler...

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

Tarih İçinde Türk Edebiyatı

Ziya Gökalp. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Transkript:

BÖLÜM 1 1. MİTOLOJİ 1.1. Tanımı Yunanca; mitologia (µυθολογία), mithos (µυθος) yani söylenen ya da duyulan söz ve logos (λογος) yani konuşma kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Eski Yunan da geçmişte söylenenlerin tekrar edilmesi gibi bir anlam barındırmaktayken zamanla Batı dillerinde efsane anlamı kazanmıştır. Çağdaş kullanımda, mitoloji ya belirli bir din veya kültürdeki mitlerin bütününü tanımlar (örneğin: Yunan mitolojisi, Türk mitolojisi, Hint Mitolojisi) ya da mitlerin incelenmesi, yorumlanması, toplanması (belki yeniden oluşturulması) ve benzeri çalışmaları içeren bilgi, bilim dalını tanımlar. Mitoloji, Concise Oxford English Dictionary de; a) Mitlerin, özellikle de belirli bir dinî veya kültürel geleneğe ait olanların, bir bütünü, b) Yaygın anlamda benimsenmiş fakat abartılmış veya kurgusal bir hikâyeler veya inançlar kümesi, c) Mitlerin incelenmesi (bilimi); Ana Britanica da ise mitoloji, belirli bir uygarlığa ya da dinsel geleneğe özgü inançları, uygulamaları, kurumları ya da doğa olaylarını açıklamak amacıyla görünüşte gerçekten yaşanmış olayları aktaran, çoğunlukla kökeni bilinmeyen ve en azından kısmen geleneğe dayanan söylenceler toplamı şeklinde tanımlanmaktadır. Terim, bünyesinde barındırdığı tanım özelliği ile mecâzî şekilde, belirli bir görüş, anlayış veya kavramı hayalî (veya efsanevî) olarak etiketlemek için de kullanılmıştır. Çok sık rastlanır olmasa da, ayrıca günlük kullanımda mit sözcüğü gerçekte doğru olmayan bir hikâye veya anlatı için tercih edilir ve çoğunlukla bir yanlışlık ve/veya doğru olmayan unsur vurgusu barındırır. Mitoloji, zaman zaman Türkçe de söylenbilim veya söylencebilim olarak da adlandırılmıştır. 1.2. Mitolojinin Özellikleri Efsaneler konu itibarıyla tanrıları, kahramanları ve doğaüstü varlıkları konu alan anlatılardır. Uyumlu bir sistem içerisinde düzenlenmiş olup, çoğunlukla geleneksel sözlü aktarımlar yoluyla (ozanlar, baksılar, manasçılar, rahipler) yayılarak canlı kalırlar. Sıklıkla ilgili oldukları topluluğun dinî veya ruhânî yaşantıları ile bağıntılı olan mitler, topluluktaki bu ruhânî mevkilerini kaybettikleri zaman, yani topluluğun ruhânî yapısıyla aralarındaki bağ koptuğu zaman, mitolojik niteliklerini yitirir ve folklora ait söylenceler veya peri masalları haline dönüşürler. Sayfa 1 / 56

Folklorbilimcilere göre, -ki bu disiplin hem seküler( 1 ) hem de kutsal söylencelerin incelenmesini içerir- bir mit, gücünün bir kısmını topluluğun (en azından belirli bir kısmının) ona olan inancından ve doğru olarak kabul edilmesinden alır. Folklor incelemelerinde, tüm kutsal geleneklerin birikimi vardır ve terimin kullanımında, günlük kullanımındakine benzer, herhangi bir kötüleme, aşağılama bulunmamaktadır. Örneğin bir dinin hem kendi mitolojisinden hem de tekil olarak içerdiği mitlerden ayrı ayrı söz edilebilir. Bu durum tamamen bilimsel ve tarafsız bir yaklaşım olup, mitler açısından herhangi bir kötüleme ve aşağılama amacı da barındırmaz. Efsaneler sıklıkla gerek evrenin gerekse yerel bölgenin ortaya çıkışını açıklama amacı taşır. Örneğin sırasıyla yaratılış efsaneleri ve kuruluş efsaneleri gibi. Efsaneler ayrıca doğa olaylarının, başka şekilde açıklanamayan kültürel âdetlerin açıklanması amacını da taşır. Genel olarak efsanelerin doğal anlamda basit bir izah sunmayan herhangi bir şeyi açıklamak için kullanıldığı da söylenebilir. Mitoloji terimi Yunan mitolojisi veya Roma mitolojisi formunda olduğu gibi sıklıkla eski kültürlerin antik hikâyelerine atfen kullanılmaktadır. Bazı efsaneler orijinal olarak sözel bir geleneğin ürünüyken zamanla yazılı hâle gelmişlerdir. Çoğu efsanenin başlangıç noktası aynı iken değişik coğrafya ve kültürlerden etkilenerek farklılaşmış, biririnden farklı anlatılar haline dönüşmüş, orijinal olanı ancak mitologların anlayabileceği kadar kompleks halde kalmışlardır. 1.3. Din ve mitoloji Çoğu dinde mitolojinin çok önemli ve öncelikli bir yeri bulunur. Mit, günlük kullanımdakinin tersine, aslında bir hikâyenin nesnel anlamda yanlış veya doğru olduğunu tanımlamaz, daha çok, nesnel veya materyalist nosyonlardan ilgisiz bir şekilde, doğru veya gerçek kavramının ruhsal, psikolojik ve/veya sembolik yönlerine gönderme yapar. Her ne kadar bugünkü yaygın dinlere mensup çoğu kişi dinlerinin kökeni ve gelişiminde yer alan anlatıları tarihî olaylar olarak ele alsalar da, bunları inanç sistemlerinin figüratif temsilleri olarak gören kişiler de mevcuttur. Bir dinin veya inancın sahip olduğu kavramlar ve anlatılar, karakteristikleri sebebiyle bilimsel anlamda mitik olabilirler ve buradan hareketle birisi Hristiyan mitolojisi, Hindu mitolojisi veya İslam mitolojisinden bahsedebilir. Bu gibi terimlerden anlaşılması gereken bu dinlerin barındırdığı kavram veya anlatıların yanlış veya doğru olup olmadığı değil, ( 1 ) Laikliğin daha gelişmiş modeli olarak açıklanabilir. Din, devlet içerisinde özerk bir yapıya sahiptir ve "dinden devlete gelen bir tehlike yoktur". Yani din ve devlet barışıktır. ABD'de uygulanan sistem örnek olarak verilebilir. Sayfa 2 / 56

o dindeki belirli kavramların, birer kültürel nesne olarak ruhâni, psikolojik ve/veya sembolik yönlerine yapılan atıflar olmalıdır. Tanımda da belirtildiği gibi, mit ve dolayısıyla mitoloji, materyalist veya objektif bir doğruluk nosyonu barındırmadığı gibi bu tip amacı da barındırmaz. Din ve mitoloji ilişkisindeki yaygın bir hata da, eski toplulukların inandığı dinlerin mitolojileri ile karıştırılmasıdır. Din ile mitoloji arasındaki yakın ilişki sebebiyle belirli bir nesne her iki kavramın da elemanı olabilir. Bununla birlikte genel anlamda din ile mitoloji tamamen farklı terim ve kavramlardır. Mitoloji salt mitolojik nesnelerle ilgilenirken, dinin çevrelediği alan ve nesneler daha farklıdır; liturjiden( 2 ) eskatolojiye( 3 ) kadar. Dinî kavramların mitolojik bir yönünün olabilirliği, dinî kavramın dinî oluşunu arka plana itmez. Bu sebeple bazı aynı elemanları barındırsalar ve birçok ilişkileri olsa dahi Türk mitolojisi ve Türk dini ile kastedilen ayrı şeylerdir. 1.4. Mitlerin oluşumu Mitlerin geniş açıklayıcı özellikleri, oluşumlarını belirli bir oranda belirsizleştirmektedir. Mitlerin kültürel ihtiyaçları karşılamak amacıyla oluştuğuna (veya oluşturulduğuna) dair bir iddia da ortaya atılmıştır. Tüm kültürler kendi dinleri, kahramanları, tarihleri ve benzeri unsurlarına ilişkin anlatıları barındıran mitlerini zamanla geliştirmişlerdir. Bu mitlerin barındırdıkları sembolik anlamların gücü uzun süreler boyunca canlı kalabilmelerinin (bazen binlerce yıl boyunca) ana sebeplerindendir. Mitlerin bütününe mitos, mitosların bütününe ise mitoi denir. 1.5. Türk Mitolojisi nin Ortaya Çıkışında Etken Olan Kavramlara Genel Bakış: 1.5.1. Türklerin Yaşadığı Çevre: Genel olarak Türkler in yaşadığı anayurt Orta Asya dır denilmekle beraber, Türkler in bu geniş coğrafyanın tam olarak neresinde yerleşik oldukları tartışma konusudur. Bunun sebebi Türkler in daha ilk zamanlarından itibaren geniş bir coğrafyaya yayılmış bulunmaları ve kültürlerini çok uzaklara kadar götürmeleri olsa gerektir. Son linguistik araştırmalar ise, bu sahanın Altay-Ural Dağları arasında alınması, hatta Hazar Denizi nin kuzey doğu bozkırlarının aslî Türk yurdundan sayılması ihtimalini kuvvetlendirmiştir. ( 2 ) Litoloji: Taşların yapısını inceleyen bilim dalı. ( 3 ) Eskatoloji: İnsanın ve dünyanın sonunu ve ahiret hayatını açıklamaya çalışan ilâhiyat dalı. Sayfa 3 / 56

Türkler, Orta Asya nın kuzey doğu bölgesinde bulunan Baykal Gölü ne dökülen Orhun ve Selenga Irmakları boylarında ortaya çıkmış, ancak atı bir ulaşım aracı olarak kullanmayı başardıklarından, bütün Orta Asya ya yayılmışlar ve egemen olmuşlardır. Bu sebeple, yontma taş çağına kadar uzanan eski devirlere ait, Türk Kültürü izlerine Orta Asya nın bir çok yerinde aynı anda rastlanmaktadır. Türkler coğrafî konumları itibariyle yüzyıllarca Çinlilerle komşu olarak yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle Türk mitolojisinde Çinlilerle bağlantılı pek çok destan ve efsânelere rastlamak mümkündür. Türk Tarihi nin birinci elden kaynaklarının da Çin Yıllıkları olması bu komşuluğun ortaya çıkardığı bir sonuçtur. 1.5.2. Türklerin Dini: Türkler tarihleri boyunca pek çok dinin mensubu olarak varlık göstermişlerdir. Maniheizm (Uygurlar), Budizm (Uygurlar), Gök Tanrı Dini (Gök-Türkler), Musevîlik (Hazarlar), Hristiyanlık (Volga Bulgarları, Uzlar, Peçenekler, Gagauzlar) ve İslâmiyet (Karahanlılar, Selçuklular, Osmalılar, v.s.) gibi. Eski Türklerin dini nedir? sorusunun cevabı ise bütün bu çeşitliliğe rağmen Şamanizm olarak verile gelmiştir. Türklerin dininin Şamanizm olduğunun ifade edilmesi, büyük ölçüde, şamanizmin tam olarak bilinmemesinden de kaynaklanmaktadır. Türklerin dini Gök Tanrı dini olup, tek tanrılı bir dindir. 1.5.3. Türk İnanç Dairesinde Ortaya Çıkan Kavramlar: 1.5.3.1. Şamanizm: Şamanizm, Şaman ya da kam adı verilen din adamları aracılığıyla uygulanmaya çalışılan bir inanışlar bütünüdür( 4 ). Bu kavramın kaynağı Tunguzca daki şaman ifadesidir. Şamanizm, Orta Asya da görülen en önemli din olaylarından biridir ancak hiçbir şekilde din değildir. İngiliz sosyolojisi şamanı tanımlamak için hekim-insan tabirini kullanmıştır( 5 ). Şamanlık inancı üzerinde en fazla ve derinlemesine araştırmaları yapmış olan Mircae Eliade, bütün Orta ve Kuzey Asya topluluklarında, dinî-sihrî hayatın daha çok Şaman etrafında merkezîleştiğini belirtir. Fakat Şaman, dinî faaliyetlerin hepsinde icracı vaziyette değildir. Bir çok törenlere, meselâ tanrıya kurbanlar sunuluşuna şamanların katılmadığı belirtilir. Ayrıca, sihrî-dinî hayat şamanlıktan ibaret olmadığından her sihirbazın da şaman sayılamayacağını iddia eden Eliade, şamanlıkta hastalara şifa vericilik esas unsurlardan olmakla beraber, her şifa dağı- ( 4 ) Kavram olarak inanış- inanç farklılığı konusunda geniş bilgi için bkz. Ali Yayla, Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi Ders Notları, www2.itu.edu.tr/~yayla ( 5 ) Jean-Paul Roux, Altay Türklerinde Ölüm, İstanbul 1999, s. 28. Sayfa 4 / 56

tanın da şaman olamayacağını ortaya koyar ve şamanlığı kısaca extase (yüksek haz heyecanı ile insanın kendinden geçmesi) tekniği diye ifade eder. Ancak, çeşitli extase hallerin hepsi şamanik değildir. Şaman her şeyden önce bir transe ustasıdır. Bu transe ustasının ruhu güya bedeninden ayrılarak, hastalanan ruhlara şifa verir. Ölülerin ruhlarının verdikleri zararları önler, tanrılarla insanlar arasında aracılık yapar. Görülüyor ki, dinden çok bir sihir karakteri ortaya koyan ve bir Bozkır-Türk inanç sistemi olmayan şamanlığın, tarihi Türk topluluklarındaki inançlarla hiç bir ilgisi yoktur. Bu ilginin var olabileceği düşüncesini uyandıran, Türkçe din adamı anlamındaki kam ile şaman kelimesinin aynı olduğu yolundaki eski bir iddiadır. Fakat şaman kelimesinin Hint-İran dilinde de keşfedilmesi sonucunda geçerliliğini kaybetmiş bulunmaktadır( 6 ). Türkler in dini şamanlık değildir, Tek Tanrı dir( 7 ). Ancak, Türk inancıyla şamanlık arasında hayret edilecek kadar benzerliklerin bulunması( 8 ), Türk inancında şamanik vasıflar bulunduğunu düşündürmüştür. Din tarihçilerine göre; eksiksiz her dinde daima bu gibi tesirler, birleşmeler, yenilenmeler görülmektedir. 1.5.3.2. Gök-Tanrı: Göktürkler e ait Göktürk Kitâbeleri nden de anladığımız gibi Türklerin tanrısı, Gök Tanrı dır. Bu isim çeşitli eski Türk lehçelerinde tengri, tengere, tangara, tangrı, ture şeklinde de ifade edilmiştir. Altay kamları tengereye dua ederken yüksekte bulunan büyük atamız han tengere..., yaratıkları yaradan tengere..., yıldızlarla dünyayı süsleyen tengere diye hitap ederlerdi. Yakutların eski masal ve destanlarında tangara kelimesi gök (sema) ve gök ruhu (tanrı) anlamını ifade etmekte olduğu anlaşılmakta ise de bugün bütün ruhlara, hatta ruhları ve ölüleri temsil eden putlara da tangara denmektedir. İslâm dinini kabul eden Türkler gök kelimesini sema tengri kelimesini de allah kavramına uyarlamışlardır. Tanrı kelimesi yerine Oğuz Türklerinin çelep yahut çalap kelimesinin de Nasturî hristiyanlardan etkilenme sonucu dile girdiği tahmin edilmektedir( 9 ). Türklere göre gök, tengri gibi her insanın her baktığında görebildiğidir. O halde tengri gök gibi bir şey olmalıdır. Nitekim İbn Fadlan ( 6 ) İbrahim Kafesoğlu, Türk Bozkır Kültürü, TKAE Yay., Ankara 1987, s. 88 v.d. ( 7 ) Hikmet Tanyu, İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, AÜ. İlâhiyat Fak.Yay., Ankara 1980, s. 6.; Şamanlık hakk. ayrıca bkz. Jean-Paul Roux, gös.yer. ( 8 ) Günümüz Anadolu sunda Şamanizmle, halk inanışları arasındaki bağlantılar hakkında geniş bilgi için bakınız: Mehmet Eröz, Eski Türk Dini (Gök Tanrı İnancı) ve Alevîlik Bektaşilik, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul 1982, s. 12 v.d. ( 9 ) Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yayınları, Ankara 1972, s. 33-34. Sayfa 5 / 56

Seyâhatnâmesinde Türklerin zorda kaldıklarında başlarını göğe kaldırıp bir tanrı dediklerini ifade etmektedir( 10 ). Eski Türklerde bir ve büyük Tanrı hakkında açık bir inanç ve anlayışın var olup olmadığını bilmiyoruz. Herhalde büyük imparatorlukların kurulduğu devirlerde imparatorluğa dahil olmuş bütün uluslar için Gök-Tanrı kültü ortak ve genel bir kült olarak kabul edilmiş, Gök-Tanrı da tanrıların en büyüğü sayılmış olsa gerektir. Orta Asya da devlet kurmuş sülâlelerin hepsinde Gök-Tanrı kültünün bulunduğunu Çin kaynakları de tespit etmiştir. 8. yüzyıllarda büyük Gök-Türk İmparatorluğu nun başında bulunan Türk sülâlesinin Gök-Tanrı hakkındaki inanç ve anlayışları bir hayli gelişmiş ve olgunlaşmış olduğu bıraktıkları yazıtlardan anlaşılmaktadır. Bu yazıtlarda hakan ve beyleri, Türk milletine yaptıkları iyilik ve yardımları için, tanrıya içten gelen minnet ve şükran duygularını ifade ediyorlar. Hakanları tahta çıkaran, zaferleri kazandıran, felâketlerden koruyan Türk Tanrısı Gök-Tanrı dır( 11 ). 1.5.3.3. Ülgen: Altay ve Yenisey çevrelerinde kullanılmaktadır. Kayrakan (büyük han) veya Tengere Kayra Han( 12 ) olarak da anılmaktadır. Güney Altay şamanistleri Ülgen e kuday derler. Bazı kamlara göre ise, Kayrakan en büyük tanrıdır ve ülgen, kızagan ve mergen bu tanrının oğullarıdır( 13 ). A.Anohin e göre ülgen iyilik eden bir varlıktır. Ay ve güneşin ötesinde, yıldızların üstünde yaşar. Onun huzuruna giden yolda yedi, bazı rivayetlere göre dokuz engel vardır. Ülgenin huzuruna giden bu yol ancak erkek şamanlara, ayin yaptıkları zaman açıktır. Bununla birlikte erkek şaman bile ancak beşinci engel olan demir kazık (altın kazık=kutup yıldızı) yıldızına kadar ulaşabilir ve oradan geri döner. Ülgenin sarayı ve altından tahtı vardır. Kendisi insan şeklindedir. Şaman dualarında ak ayaz, ayazkan, şimşekçi, yıldırımcı, yaratıcı (yayuçı) olarak da vasıflandırılır ( 14 ). Ülgen yaradıcı (halik)dır. Bütün varlığı yaradan odur. ( 10 ) Ramazan Şeşen, Onuncu Asırda Türkistan da Bir İslâm Seyyâhı İbn-i Fazlan Seyahatnâmesi Tercümesi, İstanbul 1975, s.31. ( 11 ) A.İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yay.,II. Baskı, Ankara 1972, s. 26. ayrıca bakz. Talat Tekin, Orhon Yazıtları, TDK Yay., Ankara 1988. ( 12 ) Radloff a göre merhametli sema. ( 13 ) İnan, Şamanizm, s.31. ( 14 ) A.V. Anohin, Materialı po şamanastvu u altaytsev (Sbornik MAE, No. 1-2). A. İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yayınları, Ankara 1972, s.32, naklen. Sayfa 6 / 56

Aylü kündü yaan yer (Aylı ve güneşli büyük makamı) Ay künüm yayagan (Ayımı ve güneşimi yaradan) Adam Ülgen bıçığan... [(onlara) şekil veren atam Ülgen] Ateşi yaradan, insanlara ocaklarını tutuşturup veren, sacayaklarını ocaklara yerleştiren odur (ülgen). Üç otıngdı küydürüp bergen Üç ocagıngdı kadap bergeri Atam Ülgen... Verbitsky nin derlediği Altay yartılış Destanı nda da Ülgen tanrı olarak karşımıza çıkar: Dünya bir deniz idi, ne gök vardı ne de bir yer, Uçsuz, bucaksız, sonsuz, sular içreydi her yer, Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak, Uçuyor, arıyordu, katı bir yer, bir bucak. ( 15 ) Ülgen, göğün 7, 9 ya da 16. katında oturmaktadır. Ülgen e ulaşmak için bazı engellerin eşılması gerekir. Bu engelleri ancak şaman aşabilir. Ülgen e ulaşmayı engelleyen engellerden biri de demir kazık denilen kutup yıldızıdır. Ülgen in Karakuş, Karşıt, Buura-Kan (Pura Kan), Burça Kan, Yaşıl Kan, Er Kanım, Baktı Kan adında yedi oğlu, Ak Kızlar ve Kıyanlar diye adlandırılan dokuz kızı vardır. Ülgen in kızları aynı zamanda esin perileridir. Ülgen in kızlarını temsilen yapılan tözler, Şaman ın manyak adı verilen elbisesinin beline iliştirilmektedir. 1.5.3.4. Umay: Altaylı kavimlere göre Umay çocukları ve hayvan yavrularını koruyan dişi tanrıdır (tanrıça). Umay ismini Tonyukuk yazıtında şu ifadelerle görüyoruz. Geri dönelim. Ere (?) nefsini saklamak yektir dedi. Ben (ise) böyle derim! Ben Bilge Tonyukuk Altun ormanını aşarak geldik, İrtiş Irmağı nı, geçerek geldik. (buraya) gelenler (=düşmanlar) cesur dedi (=demişler); (bizim geldiğimizi ise) duymadılar. Tanrı, Umay kutsal yer, sular (bizim için onlara) gaflet verdi. Neye kaçarız.(onlar) çok diye niye korkarız. Az[ız] diye niye basılalım. Taarruz edelim dedim. Taarruz ettik, perişan ettik. Ertesi günü çok geldiler ( 16 ) ( 15 ) Daha fazla bilgi için bkz. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, TTK Yayınları, Ankara 1989, s. 432 v.d. ( 16 ) Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, TDK Yayınları, Ankara 1987, s. 113-114. Sayfa 7 / 56

Kültigin Yazıtı nın doğu tarafının 30-31. Satırlarında ise babam hakan öldüğü vakit küçük kardeşim Kültigin yedi yaşında kalmıştı. Umay a benzeyen annem hatunun taliine küçük kardeşim Kültigin er adını aldı. On altı yaşında amcam hakanın ülkesini, türesini böylece kazandı ( 17 ) Umay ı tanrıça veya dişi ruh olarak da ifade edebiliriz. Umay daha çok kadın ve çocukları koruyan tanrıça olarak bilinmektedir. Çocuk uykusunda gülüyorsa rüyasında Umay ı gördüğüne, ağlıyorsa Umay ın gittiğine yorulur. Umay çocuğu uzun süreli yalnız bırakırsa çocuğun hasta olduğuna inanılır. Bu durumla karşılaşıldığında kam/şaman çağrılır ve törenle Umay ın çocuğu sahiplenmesi sağlanırdı. Divân-ı Lûgat-it Türk te de Umayka tabınsa oğul bolur (Umay a tapıldığında erkek çocuk olur) demektedir. Umay Kaşgarlı ya göre aynı zamanda kadının doğumundan sonra çıkan son dur( 18 ). Yakut kadınları da bugün son a saygı gösterirler ve toplu halde giderek son u bir yere gömerler ve çevresini tütsülerler. Umay, bazı efsanelerde Humay Kuşu olarak da tarif edilmiştir. Humay kuşu maruf bir kuştur. Kuzgun büyüklüğünde olup, kanat uçları kara, başı yeşil olur. Yaşadığı yer havadadır. Yumurtasını havda yumurtlar ve yavrusunu da havada çıkarır. Hümay bazen yer yüzüne kırk arşın kadar yaklaşır ve geri döner. İşte o zaman bu kuşun gölgesi kimin üzerine cihanda padişah ya da çok zengin olur. ( 19 ) 1.5.3.5. Suyla: Suyla adı verilen ruh, insanları korur ve yerde bulunur. Gözleri otuz günlük mesafeden görür, at gözlerine benzer. Ay ve güneşin kırıntılarından yaratılmış suyla nın görevi insanların hayatında ortaya çıkabilecek değişiklikleri haber vermek ve insanları göz altında bulundurmaktır. Âyin esnasında şaman göklere yahut yer altına giderken suyla şamanın yolunu kesen kötü ruhlara müdahale ederek onları kovar, Yayık ile birlikte kurbanın canını göklere götürür. Âyin esnasında suyla şerefine saçı olarak rakı kullanırlar. Karlık adı verilen ruh suyla nın en yakın arkadaşıdır. 1.5.4. Türklerin Sosyal Hayatı: Türklerin soysal hayatını tam anlamıyla ve eksiksiz kavrayabilmek için Türklerin toprağa bağlı olarak yaşamayı alışkanlık haline getirmemiş bir topluluk olduklarını bilmek zorundayız. Bu nedenle Türklerin, ortaya koydukları kültür de yerleşik kültür özelliği göstermez. ( 17 ) Aynı eser, s. 44. ( 18 ) Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lûgat-it-Türk, I, s.123; Besim Atalay tercümesi. ( 19 ) İnan, Şamanizm, s. 37. Sayfa 8 / 56

Bu anlayış ve düşünüş, Türklerde töre adı verilen sözlü yasaların yürürlükte kalmasını gerekli kılmış, bu yasaların kurallarını da toplumun yaşadığı sosyal ve doğal çevre oluşturmuştur. Buna bağlı olarak kesin ve değişmez hükümlerle hükmeden hakan lar tarafından yönetilmişlerdir. Hakanın sözleri kesin buyruklardır. Dolayısıyla suç ve ceza bağlamında ortaya çıkan hükümler de töre kurallarından başka bir şey değildir( 20 ). Orhun Kitabeleri ne göre, Türk Bozkır Cemiyeti nin yapısını şu şekilde tespit etmek mümkündür: 1) Oguş (aile), 2) Urug (aileler birliği), 3) Bod (boy, kabile), 4) Bodun (boylar birliği), 5) El (il, devlet, bağımsız topluluk, imparatorluk). 1.5.3.6. Oguş (=Aile): Bir topluluğun hukukî, siyasî ve sosyal durumunu anlamak için önce o topluluğun küçük bir nüvesi durumunda olan aileye bakmak lâzımdır. Küçük bir aileyi incelemek aslında o topluluğu incelemek demektir. Çünkü toplulukları aileler meydana getirmektedir. Daha doğrusu aile, topluluğun en üst kademesinde bulunan devletin küçük bir modelidir. Ailede çocuklar üzerinde babanın otoritesi, devleti yöneten hükümdarın millet üzerindeki otoritesine benzemektedir. Türklere göre gök kubbesi devletin, çadır ise ailenin birer örtüsü idi. Gök altında devlet, çadır altında ise aile düzeni yer alıyordu. Bu sebeple, eski Türkler de devlet düzeni ile aile düzeni arasındaki benzerlik çok canlı idi. Nitekim Türk ailesinde koca-karı ilişkisi ile devlette kagan-hatun ilişkisi arasında pek fark yoktu. Türk ailesinin temelinde görülen hukuki ve sosyal ortam, hiç şüphesiz en yüksek devlet düzeninde de kendini göstermektedir( 21 ). Oguş kelimesi Orhun Kitabeleri nde geçer. Yapılan tercümelerinde, bu kelimeye çeşitli anlamlar verilmiştir. Kabile, boy, soy, akraba, nesil, aile gibi. Aynı kelime Divanü Lûgat-it-Türk ün tercümesinde de oymak, hısım, akraba olarak gösterilir. Ayrıca, çeşitli araştırmalarda, Uygurlar da da kan bağı ile bağlı olan küçük birliklere oguş dendiği ileri sürülmüştür. ( 20 ) Örneğin, Türklerde hapishane gibi bir olgudan bahsedemeyiz. Çünkü yerleşik olmayan bir toplum olduklarından hapishanelere cezalarını çekmek üzere insanları yerleştirip, onları beklemek Türkler için imkânsızdır. Bu nedenle cezaların hemen hemen tamamı fizikseldir. ( 21 ) Abdülkadir Donuk, Çeşitli Topluluklarda ve Eski Türklerde Aile, İÜ Tarih Dergisi, sayı: 33 (Mart 1980/81), İstanbul 1982, s. 147. Sayfa 9 / 56

Türkler de aile tipi, kan akrabalığı esasına dayanıyordu. Aile, pederî tipte yani çeşitli topluluklarda görüldüğü gibi sulta (zor, cebir) ya dayanan pederşahî değil, velâyet (dost, yardımcı) esasında, baba hukuku nun hakim olduğu bir sistemde idi. (Ziya Gökalp bu tipe pederî aile adını verir. Ona göre, pederî aile ile pederşahî birbirinden çok farklı idi. Pederî ailede babanın eşi ve çocukları üzerinde yalnız demokratik hakları vardı. Pederşâhî ailede ise, babanın evlâtları ve eşi üzerinde sultaya dayanan hakları vardı.)( 22 ) Aile içerisinde evlenerek ayrı bir ev kuran oğullar arasında en küçük oğul, babasının evinde kalır ve baba ocağını devam ettirirdi. Bu yüzden hükümdar ailesinde en küçük erkek çocuğa odtegin (ocak prensi, ateş prensi) denilirdi. Türkler de dıştan evlenme, exogamie esastı. Eski Türk toplumunda genellikle monogamie (tek eşlilik) görülür. Türklerde, -çok ender de görülmüş olsa- ölen kardeşin dul kalan karısı ile evlenme şekli mevcuttu. (Leviratüs). Leviratüs, kadının da istemesi halinde gerçekleşebilecek bir evlenme şeklidir. Kadın istemezse bu evlilik kesinlikle olmaz. Eski Türk ailesi, geniş aile şeklinde değil, küçük aile (dar aile) tipinde idi. Halbuki diğer topluluklarda aile, doğrudan doğruya babanın veya büyükbabanın tam otoritesi altında yaşayan ortak mülkiyete dayalı, evlenen aile üyelerinin aile birliğini terk etmediği, sayısı çok fertlerden oluşmakta idi (geniş aile). Eski Yunan, Roma, Çin ve özellikle Slav aileleri bu tipte idi. Küçük aile veya dar aile ise, anne, baba ve çocuklardan kurulu bir sosyal topluluktan ibarettir. Eski Türk topluluklarında aile tipinin küçük aile olduğu bazı tarihî kayıtlarla da belirlenmiştir. Türkçe de bir erkek ile bir kadının aile kurma işlemine verilen isim, yani evlenme deyimi de, evlenen erkek veya kızın baba ocağından ayrılarak ayrı bir ev (aile) meydana getirdiğini göstermektedir. Bunun mazisi de, Göktürkçe kitabelere kadar inmektedir. Türkler de aile, törenle yapılan evlenme sonucunda kurulurdu. Evlenmede diğer bir özellik, kız evinin oğlan evinden kalın istemesi geleneğidir. Kalın; kadının doğrudan kendisine erkek tarafından verilen çeyizdir. Kalın ı verilen gelin, kalın ı veren ailenin eşit üyesi dir. Türkler de kalın, yaygın olarak taksitle ödenirdi. Fakat kız kaçıranlara, bir ceza olarak olsa gerek, kalını peşin olarak ödeme zorunluluğu konmuştu. Kalın verme, 10. yüzyılda Oğuzlar da da devam etmiştir. Verilen kalının cins ve miktarı ise, evlenenlerin servetlerine göre değişirdi( 23 ). ( 22 ) Kafesoğlu, aynı eser, s. 216. ( 23 ) Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1988, s. 256. Sayfa 10 / 56

1.5.3.7. Urug (=Aileler Birliği): Urug tabirinin sosyal yapıda neyi ifade ettiği, tam olarak açıklık kazanmamakla birlikte, aileler birliği anlamına alınması mümkündür. 1.5.3.8. Bod (=Boy, kabile): Aileler veya urugların bir araya gelmesiyle oluşuyorlardı. Başında, boydaki iç dayanışmayı sağlayacak ve gerektiğinde silahla boyun menfaatlerini koruyacak bir bey bulunurdu. Belirli bir arazisi ve savaş gücü vardı. Bir siyasî birliğe dahil olmuş boya ok deniliyordu. Boy beylerinin seçiminde, malî güç, doğruluk ve cesaret gibi özellikler ön plânda tutulurdu. Bu özelliklere sahip kimseler arasından seçimle işbaşına getirilen kişi bey olurdu. Seçici kurul, boyu meydana getiren aile ve soyların temsilcilerinden kuruludur. Bu da eski Türk devletlerinde var olan meclislerin (toy), küçük çapta benzerinden başka bir şey değildir. 1.5.3.9. Bodun (=Boylar Birliği): Başında genellikle arazinin büyüklüğüne ve halkının çokluğuna göre, yabgu, şad, ilteber gibi ünvanlar taşıyan idareciler bulunurdu. Bodunlar bağımsız veya bir il e bağlı olabilirlerdi. Boylarda soy ve dil birliği hâkim olduğu halde, bodun lar daha çok sıkı bir işbirliğinin meydana getirdiği siyasî topluluklardır. 1.5.3.10. Devlet (=El, İl): Eski Türk ilinde idare, kesin şeklini devlet bünyesinde kazanmaktadır. Boy ve bodunların başkanlarının yasama ve yürütme sorumlulukları bütün ülkeyi kapsamak üzere Hakan (Kagan)a intikal etmektedir. Ülke çapında vergi ve asker toplama, orduyu düzenleme, sevk ve idare etme yetki ve hakları hükümdara geçiyor ve gerekirse; törede yenilikler yapma hakkı, il in idarî, malî, kültürel işlerini düzenleme yetkisi de hükümdar aracılığıyla meclise veriliyordu. Eski Türk cemiyetinde siyasî teşkilâtlanmanın en üst kademesini teşkil eden İl, Willhelm Thomsen e göre; siyasî bakımdan bağımsız, muntazam teşkilâtlı millet demektir. Sayfa 11 / 56

BÖLÜM 2 TÜRK MİTOLOJİSİNDE YER ALAN BELLİ BAŞLI UNSURLAR (KAVRAMLAR) 2.1. Hayvanlar 2.1.1. Geyik: Geyik motifi Türk efsânelerinde değişik şekillerde karşımıza çıkar. Göktürkler in Türeyiş Destanı nda bir dişi kurt, bir çocukla birlikte mağaraya giriyor ve orada yaşıyor; Dede Korkut Kitabı nda Bamsı Beyrek, geyik kovalayarak, nişanlısı banı Çiçek in otağının önüne gidiyor. Geyik Türk Destanları nda, dağların, vadilerin ve sarp kayalıkların görünüp kaybolan sihirli ve en güzel hayvanlarındandır. Kurt göklerin, ala geyik ise yerlerin sembolü ve ruhu gibidir. Güney Sibirya da yaşayan Baraba-Om Türkleri nin Radlof tarafından derlenmiş Yestey Möngkö masalında geyik şöyle anlatılmaktadır: Geyik-kız, yeraltının bittiği yerde oturuyordu. Yestey Möngkö adlı bir yiğit, geyik-kızı bir gün yer yüzünde gördü. Yedi yıl yorulmadan ve yılmadan geyiğin peşine düştü ve kovaladı. (Bu kovalama yer altına doğru bir kovalamaydı.) En sonunda onu bir taş evde yakaladı ve geyik-kızla evlendi. (Burası yerin bittiği yer olabilir. Benzeri taş eve Oğuz Kagan Destanı nda da rastlamaktayız.) Yer Kara-Alp adlı bir yer ruhu ise, onlara düşmen oluyor. Geyik-kız, Yer Kara-Alp in baldızı imiş. Bundan sonra savaş hazırlığı başlar. Geyik-kız da kocası gibi silahlı imiş. Konuşan geyikler de Türk mitlerinde görülmektedir. Yavrusu kötürüm olan bir geyik, kimsesiz bir yiğide geliyor ve ondan kötürüm yavrusu için ilaç istiyor. Yiğit de gerekli ilacı veriyor ve yavru iyileşiyor. Bundan sonra da geyik yiğide çeşitli iyilikler yapmaya başlıyor. Ala-geyik tüylerinin arasında beyaz benekler olan geyiktir ve Türk Halk Edebiyatı nda da önemli yeri olan bir türdür. Orta Asya Türk Halk Edebiyatı nda da bu geyiğin çok daha farklı mitolojik türlerine rastlayabiliyoruz. Geyik esaslı kayıtlara baktığımızda, geyiklerle ilişkilendirilmiş atasözleri de görebiliyoruz: Bu dağda durarak, öbür dağa göz diken geyik ölür. Anadolu da görülen basma mevlüt kitaplarının içinde de nazım şeklinde yer alan Hikâye-i Geyik bölümleri vardır. Sayfa 12 / 56

Ali Rıza Yalgın (Yalman) ın, Binboğa Türkmenlerinden derlediği geyik hikâyesi kısaca şöyledir: Nurhaklı bir yiğit ava gidiyor. Bir geyik sürüsüne rastlıyor. Sürünün yanında da bir Koca Adam görüyor. Yiğit, geyiklere saldırıyor. Koca, bir geyik oluyor. Yiğit de kaçıyor Bu hikâyeyi anlatan Nurhaklı geyik avcısı, şu atasözlerini de sıralamaktadır: Geyiğin avına biyol (bir kez) giden, bir daha tövbe eder. Geyiği iyi sayarlar, onun piri varmış. Bir adam su içen geyiğe bir ok atmış, geyik hemen ak sakallı koca olmuş. Davarın uğruna bir geyik çıkarsa, o obaya zeval olmaz. Gene Nurhaklı geyik avcılarının anlattığı bir başka geyik efsânesi de şöyledir: Yusuf adlı bir avcı, geyik avına gitmiş. Geyik sürüsünün yanında, ak sakallı bir koca görmüş. Koca, Yusuf a; beni kimseye söyleme, sana bir çebiş vereyim demiş. Fakat Yusuf dinlemeyip, sürüyü talana başlamış. İşte o zaman koca bir geyik tekesi oluyor ve Yusuf a yuf diyor. Yusuf kayalardan düşerek ölüyor ( 24 ) Yukarıda anlatılan efsâneler ve dillendirilen öz deyişlerde geyik donuna girme motifine de rastlamaktayız. (Don değiştirme ya da dona girme hakkında ileride daha geniş bilgi verilecektir.) 2.1.2. Kurt: Tarihte büyük devletler kurmuş olan Türklerde kurt, tuğlar ve bayrakların tepesinde yer almak şekliyle bir devlet sembolü haline dönüşmüştür. Orta Asya Türk Halk Edebiyatı nda kurt, çoğu zaman erkektir. Büyük devletler kurmuş olan Türkler de ise örneğin Göktürkler de- kurt dişi ve büyük anne görünümündedir. Oğuzlar da kurt un solucan anlamına gelen kelimeyi karşıladığı, vahşi hayvan anlamında kurt u karşılayan kelimenin böri olduğunu da görüyoruz. Kutadgu Bilig de de kurt, solucansılar için kullanılmıştır. Yine Kutadgu Bilig de hakan anlamına Gök-börü deyimini görürüz. 2.1.3. Doğan ve Kartal: Doğan, Türkler tarafından daha çok avcılıkta kullanılan bir hayvandır. Türkler her tür doğana ayrı ayrı adlar vermişlerdir. Tuğrul, çağrı, sungur, şahin, laçın gibi doğan adları insanlara da öz ad olarak verilmiştir. ( 24 ) Ali Rıza Yalgın (Yalman), Cenupta Türkmen Türkmen Oymakları, II, Ankara 1977, s. 398-400. Sayfa 13 / 56