Küreselden Yerele Türkiye Grubu Küreselden Yerele Türkiye Grubu RAPOR 1 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ
TARİHÇE Musul ve Kerkük yeraltı kaynaklarının yanı sıra bu bölgeye yapılan ticaret yolunun merkez istasyonlarından dolayı Ortadoğu nun en önemli coğrafi bölgelerinden biridir. Musul Bölgesi, I. Dünya Savaşı sonlarına kadar Batılı kaynaklarda genellikle, Irak tan ayrı olarak, yukarı El-Cezire bölgesi içinde gösterilmekteydi. I. Dünya Savaşı ndan sonra ise bölge, siyasî sebepler yüzünden, bir başka deyişle İngiltere nin menfaatleri gereğince, Irak ın parçası olarak kabul edildi ve öyle tanımlandı. Gerçekte bölge, son bin yıldır (1055-56) Türk egemenliği altında oldu. Bu tarihten itibaren Türkleşen Musul, I. Dünya Savaşı sonuna kadar farklı Türk devlet ve beylikleri tarafından yönetildi ve Türkler tarafından bir vatan toprağı olarak kabul edildi. Osmanlı Devleti öncesinde bölgede hepsi de Türk devlet ve beylikleri sayılan Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve Safeviler hakimiyet kurdu. PETROL 2 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ Evliya Çelebinin seyahatnamesinde petrolden bahsedilmektedir. Sanayi toplumunda ana ihtiyaç maddesi haline gelen petrol ve türevleri bilhassa Amerika ve İngiltere nin fazlaca alakalarını çekmiştir. Ve 20. Yüzyılın başlarından itibaren dünya sanayisinin ana girdisi olan petrol aynı zamanda da dünya siyasetini belirleyici bir unsur olmuştur adeta. Bir tarafta Amerika ve İngiliz ittifakı, diğer tarafta Almanya nın Doğuya Doğru politikası adını verdiği stratejik hareketler dünyanın gözünü olmadığı kadar bu bölgeye, doğal olarak da bölge devleti olan zayıflamasına rağmen olan Osmanlıya İmparatorluğuna dikmişlerdi. Düvel-i muazzama nın Bağdat Musul bölgesindeki petrole ilgisinin artmaya başlamasıyla, bölgedeki zengin petrol yataklarını içine alan önemli arazi parçalarının Osmanlı tarihinde ilk kez bir padişahın -Sultan II. Abdülhamid in- şahsi mülkü haline getirilmesinin aynı döneme denk gelmesi şüphesiz bir rastlantı değildir. Elbette ki Osmanlı İmparatoru Sultan Abdülhamid Han işin farkındaydı. Batı ile arasındaki teknik mesafeyi kapatamamanın verdiği üzüntü ile ancak bunu yaparak bölgeyi bir müddet daha elinde tutacağını düşündü. I.DUNYA SAVAŞI 1.Dünya Savaşı ndan önce Osmanlı hakimiyetindeki Musul ve çevresi petrol varlığı sebebiyle, İngiltere, Fransa, Almanya arasında rekabet konusu oldu. Bölge, 1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ile Fransa ya bırakılmıştı. Nisan 1920 San Remo Konferansında Fransa, kendisini Orta Doğu daki menfaatlerini desteklemesi sebebiyle, Musul bölgesini İngiltere ye bıraktı. İngiltere bölgedeki Hristiyanların güvenliği, İngiliz savaş esirlerine kötü muamele edilmesi gibi sebepler ile Mondros Mütarekesinin 7. maddesine göre Musul un kendilerine terk edilmesini istediler. Musul da yerleşik Osmanlı 6. Ordusu Komutanı Ali İhsan Paşa şehri İngilizlere terk etmemek için istifa etti. Yerine Gelen Binbaşı Halit Akmansü İstanbul dan aldığı emri yerine getirerek Musul u boşalttı. 15 Kasım 1918 tarihinde İngiliz askerleri Musul a asker çıkarıp işgal ettiler. Burada özellikle 1916 yılındaki Kut ul-amer zaferini belirtmek gerekir. Dicle nehrinin kıyısındaki bu kasaba, İngilizler tarafından ele geçirildikten sonra Halil Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunca kuşatılmış ve İngilizler ağır kayıplar vererek teslim olmak zorunda kalmışlardır. I. Dünya Savaşı nın tarihçesini anlatan bir makaleye göre, bu zafer, İngiliz ordusunun tarihindeki en büyük aşağılanmadır. Türkler - (ve onların müttefiki olan) Almanya - içinse, çok önemli bir moral takviyesi olmuş ve Ortadoğu daki İngiliz etkisini tartışılmaz bir biçimde azaltmıştır. 1 Bu zaferin en önemli yönlerinden biri ise, bölgedeki Arapların hepsinin İngilizlere karşı Osmanlı ordusunun yanında yer almış, hatta bazılarının çatışmaya katılmış olmasıdır. Kut ul-amer, Osmanlı nın Türk olmayan Müslüman tebasının, Osmanlı ya sadakatini gösteren çok önemli bir tarihsel gerçektir ve tüm Arapların Osmanlı ya ihanet ettikleri yönündeki asılsız söylemi geçersiz kılmaktadır.
I.DUNYA SAVAŞI SONRASI I. Dünya Savaşı nda yenik düşen Osmanlı Devleti ile Müttefikler arasında ateşkes görüşmeleri Ekim 1918 de Limni Adası nın Mondros Limanı nda bulunan Agamemnon zırhlısında başladı. 30 Ekim 1918 de Müttefikleri temsilen İngiliz amiral Arthur Calthorpe ile Osmanlı heyeti arasında imzalanan antlaşma çok ağır maddeler içeriyordu. Osmanlı orduları, Irak cephesindeki bu büyük başarıya rağmen, savaşın son iki yılında geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak Irak ın kuzeyini yine de başarıyla korudu. 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Ali İhsan (Sabis) Paşa 6. Ordu Kumandanı olarak Musul da bulunuyordu. İngilizler ise ani bir işgal hareketi ile Musul a egemen olmak istiyorlardı. Mondros Mütarekesi ni imzalayan hükümette sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa, Ankara yla iyi ilişkiler kurmak istedi. Mustafa Kemal de bu deneyimli komutana, her dönemde saygı gösterdi, diğer komutanlardan ayrı tuttu. Mütareke nin yürürlüğe girdiği andan (31 Ekim 1918 günü, saat 12.00 de) itibaren, 6. Ordu birlikleri batıdan doğuya doğru Rakka, Miyadin, Telâfer, Dibeke, Çemçemal, Süleymaniye hattı üzerinde yer alıyordu. İngiliz kuvvetleri ise EI-Hazar, Gayyare, Altınköprü, Kerkük, Hanikin hattında bulunuyordu. 2 ci Yâni Mütareke nin imzalandığı gün, Kerkük merkezi hariç, Musul ve Musul vilâyetinin büyük bir kısmı Osmanlı Ordusu nun elinde idi. Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin yerlerinde kalmaları gerektiği halde, İngiliz kuvvetleri buna uymadılar. İlerlemeye devam eden İngilizler, l Kasım da Hamamalil e girdiler. Buradan Musul u işgal edecekleri tehdidinde bulunarak Türk kuvvetlerinin Musul şehrinden 5 km. kuzeye çekilmelerini istediler. Ali İhsan Paşa, İngilizler in bu talebini Sadrazam a bildirdi. Bir seri telgraf görüşmeleri sonucunda Sadrazam, Ali İhsan Paşa ya 8 Kasım tarihli telgrafı ile, kan dökülmesini engellemek için, 15 Kasım günü şehrin boşaltılması emrini verdi. Ali İhsan Paşa, bu emre uygun olarak 10 Kasım da Musul u İngilizlere terk etti, ordu karargahı ile birlikte Nusaybin e doğru çekildi.3 Kısacası Musul, Mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş kurallarına aykırı bir şekilde işgal edildi. Misak-ı Milli ye göre güney sınırlarının tesbiti meselesinde Mütareke nin yürürlüğe girdiği andaki ordumuzun fiili durumunun temel bir kıstas olarak dikkate alınması, bu nedenle son derece haklı ve önemli bir karardır ve İngiliz olup-bittisine karşı milli haklarımızı korumak anlamına gelmektedir. MİSAK-I MİLLİ Misak-ı Milli, son Osmanlı Meclis-i Mebusan ı tarafından 28 Ocak 1920 tarihli gizli oturumda kararlaştırıldı. Misak-ı Milli nin birinci maddesi, Türkiye nin güney sınırlarını belirliyordu. Bu maddede şöyle yazılıydı: Osmanlı Devleti nin özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu (30 Ekim 1918 günkü Mütareke yapıldığı sırada) düşman ordularının işgali altında kalan bölgelerin geleceğinin, haklarını serbestçe açıklayacakları rey sonucu belirlenmesi gerekir; söz konusu mütareke çizgisi içinde din, soy ve amaç birliği bakımlarından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı-İslâm çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü ister bir eylem, ister bir hükümle olsun, hiçbir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütündür. Buna göre mütareke hattı esas alındığında Musul, Kerkük ve Süleymaniye nin ve diğer tarafta Hatay bölgesinin Anadolu nun ayrılmaz bir parçası olduğu açıktı. 3 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ
4 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ 1924 yılında Mustafa Kemal Musul a asker göndermeyi ve bölgeden İngiliz leri çıkarmayı planlıyordu. İngilizlerin desteklediği Yunan ordusu 150-200 bin askerini ve silahlarının %70 ini Anadolu da bırakarak kaçmıştı. İngiltere de Lloyd George hükûmeti istifa etmek zorunda kalmıştı ve Musul da Türk ordusu karşısında direnmeleri mümkün değildi. Ancak Doğu Anadolu da ilk önce Nasturi Ayaklanması daha sonra Şeyh Said İsyanı çıktığı için harekât yapılamadı. Musul için hazırlanan kuvvetler çıkan isyanları ancak bastırabildi. 19 Mayıs 1924 tarihinde Türkiye ve İngiltere arasında İstanbul Konferansı düzenlendi. Konferansta Türk tarafı Musul un tarihi olarak daima Osmanlı toprağı kaldığını ve Birinci Dünya Savaşı sonunda da bu durumun değişmediğini, vilayetin nüfusunun üçte ikisinin Müslüman Türk ve Kürtlerden oluştuğu bu durumda tarihi, askeri ve etnik gerekçelere göre Musulun Türkiye sınırları içinde olması gerektiğini savundu.[7] İngiliz tarafı Türk Devletinin isteğini kesinlikle reddetmesi üzerine İstanbul Konferansı dağıldı. Anlaşmazlık, Milletler Cemiyeti ne götürüldü. Burada Türk tarafı İstanbul Konferansındaki tezlerini tekrarladı ve referandum (genel halkoylaması) yapılmasını istedi. İngiltere bölge halkının bilinçsiz olduğunu bildirerek plebisit isteğini de reddetti. Konuyu araştırmak için Milletler Cemiyeti nde bir komisyon kuruldu ve çözümlenemedi. Ancak İngilizler in Musul u işgal etmeleri askeri anlamda bir statü değişikliğinden başka bir anlam taşımayacaktı. Musul u işgal ettiler, fakat bölgeye hâkim olamadılar. Bölgedeki aşiretleri kontrol altında tutma konusunda başarısız oldular. Kerkük ve Süleymaniye halkı İngiliz himayesine karşı direnişe geçti. Kürt, Arap veya Türkmen olsunlar, tüm Müslüman kabileler İngilizler e vergi vermekte direnmişler, sık sık İngilizlere karşı eylemler düzenlemişlerdir. Musul halkı, Ankara da ilk Meclis in açılmasıyla güçlenen Millî Mücâdele hareketine de destek vermiştir. Hatta bölgede bulunan Araplar dahi İngilizler e karşı Mustafa Kemal Paşa ile işbirliğine girmişlerdir. Tarihçi Mim Kemal Öke, İngiliz arşivlerine dayanarak Musul daki Arap ve Kürtler in, İngiliz himayesindeki Kral Faysal a değil de Anadolu daki Milli Mücadele hareketine dayanmayı tercih ettiklerini
ifâde etmektedir. Musul halkının tüm unsurlarının (Kürt, Türkmen ve Arapların) Osmanlı ya ve yeni kurulan Ankara hükümetine karşı gösterdikleri bu sadakat karşısında Ankara hükümeti de duyarlı davranmıştır. Mustafa Kemal Paşa nın 1 Mayıs 1920 tarihinde B.M.M. nde yaptığı konuşma, Musul konusundaki düşüncesini ve savunduğu politikayı açık bir şekilde ortaya koymaktadır: Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul u, Süleymaniye yi, Kerkük ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik! Mustafa Kemal Paşa ve Ankara hükümeti, Musul konusundaki bu kararlılığı Lozan Konferansı na kadar olan süre içinde çeşitli vesilelerle gösterdi. İngilizler in Ocak 1921 de Erbil ve Revanduz arasında bulunan ve Ankara Hükümeti ni destekleyen Sürücü Aşireti ne saldırmaları üzerine Mustafa Kemal Paşa, Millî Müdâfaa Vekâleti ne çektiği telgrafla Revanduz bölgesine asker gönderilmesini istedi.bu görev Kaymakam ve Milis Yarbay Özdemir Bey e verildi. Özdemir Bey, kuvvetleriyle başlangıçta bölgede oldukça önemli başarılar elde etti, ancak daha sonra geri çekilmek zorunda kaldı. Özdemir Bey in Revanduz da kazandığı başarı, bölgedeki halk ve aşiretler üzerindeki nüfuzu Türk Genelkurmayı nı Musul un kurtarılması için bâzı askerî tedbirlerin alınmasına sevk edecekti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa 7 Eylül 1922 tarihli yazıyla El-Cezire Cephesi Kumandanlığından, Musul a taarruz için gerekli hazırlıkların yapılmasını dahi istedi. Görüldüğü gibi Ankara Hükümeti, daha Lozan Konferansı nın başlamasından önce Musul un gerekirse silah yoluyla kurtarılması için İngilizler e karşı bir harekâtı göze almıştı. Kuşkusuz Musul halkının tamamına yakınının işgalci İngilizlere karşı Ankara Hükümeti nin yanında yer alması, böyle bir harekatın hem nedeni hem de haklı gerekçesiydi. Ancak Türk Kuvvetleri nden bir kısmının Batı Cephesi ne kaydırılmak zorunda kalınması ve daha sonra Lozan Konferansı nın başlaması, bu düşüncenin gerçekleşmesine engel oldu. I. Dünya Savaşı nda yenik düşen Osmanlı Devleti ile Müttefikler arasında ateşkes görüşmeleri Ekim 1918 de Limni Adası nın Mondros Limanı nda bulunan Agamemnon zırhlısında başladı. 30 Ekim 1918 de Müttefikleri temsilen İngiliz amiral Arthur Calthorpe ile Osmanlı heyeti arasında imzalanan antlaşma çok ağır maddeler içeriyordu. Osmanlı orduları, Irak cephesindeki bu büyük başarıya rağmen, savaşın son iki yılında geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak Irak ın kuzeyini yine de başarıyla korudu. 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Ali İhsan (Sabis) Paşa 6. Ordu Kumandanı olarak Musul da bulunuyordu. İngilizler ise ani bir işgal hareketi ile Musul a egemen olmak istiyorlardı. Mondros Mütarekesi ni imzalayan hükümette sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa, Ankara yla iyi ilişkiler kurmak istedi. Mustafa Kemal de bu deneyimli komutana, her dönemde saygı gösterdi, diğer komutanlardan ayrı tuttu. Mütareke nin yürürlüğe girdiği andan (31 Ekim 1918 günü, saat 12.00 de) itibaren, 6. Ordu birlikleri batıdan doğuya doğru Rakka, Miyadin, Telâfer, Dibeke, Çemçemal, Süleymaniye hattı üzerinde yer alıyordu. İngiliz kuvvetleri ise EI-Hazar, Gayyare, Altınköprü, Kerkük, Hanikin hattında bulunuyordu. 2 ci Yâni Mütareke nin imzalandığı gün, Kerkük merkezi hariç, Musul ve Musul vilâyetinin büyük bir kısmı Osmanlı Ordusu nun elinde idi. Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin yerlerinde kalmaları gerektiği halde, İngiliz kuvvetleri buna uymadılar. İlerlemeye devam eden İngilizler, l Kasım da Hamamalil e girdiler. Buradan Musul u işgal edecekleri tehdidinde bulunarak Türk kuvvetlerinin Musul şehrinden 5 km. kuzeye çekilmelerini istediler. Ali İhsan Paşa, İngilizler in bu talebini Sadrazam a bildirdi. Bir seri telgraf görüşmeleri sonucunda Sadrazam, Ali İhsan Paşa ya 8 Kasım tarihli telgrafı ile, kan dökülmesini engellemek için, 15 Kasım günü şehrin boşaltılması emrini verdi. Ali İhsan Paşa, bu emre uygun olarak 10 Kasım da Musul u İngilizlere terk etti, ordu karargahı ile birlikte Nusaybin e doğru çekildi.3 Kısacası Musul, Mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş kurallarına aykırı bir şekilde işgal edildi. Misak-ı Milli ye göre güney sınırlarının tesbiti meselesinde Mütareke nin yürürlüğe girdiği andaki ordumuzun fiili durumunun temel bir kıstas olarak dikkate alınması, bu nedenle son derece haklı ve önemli bir karardır ve İngiliz olup-bittisine karşı milli haklarımızı korumak anlamına gelmektedir. 5 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ
LOZAN KONFERANSI Lozan Konferansı nda üzerinde en çetin tartışmaların yürütüldüğü konu ise Musul Meselesi oldu. Türkiye için hayatî bir öneme sahip olan Musul, I. Dünya Savaşı nın galibi olarak Lozan Konferansı na egemen olan İngiltere için de gerek zengin petrol kaynakları ve gerekse Hindistan yolunun emniyeti bakımından ele geçirilmesi zorunlu görülen stratejik ve ekonomik öneme sahip bir bölgeydi. Türkiye ise, haklı olarak, Misâk-ı Millî nin vazgeçilmez bir parçası olan ve üzerinde yaşayan insanların da kendisiyle dil, din, kültür ve tarih bağlarıyla bağlı olduğu Musul vilayetine sahip olmak istiyordu. Lozan a giden Türk heyetinin başında olan İsmet Paşa, gerek T.B.M.M. de yaptığı konuşmada gerekse Sapanca da trende iken gazetecilere verdiği demecinde Türk heyetinin amacının Misâk-ı Millîyi gerçekleştirmek olduğunu ısrarla vurgulamıştı. Prof. Dr. Metin Hülagü, Abdülhamit tahttan indirilmeden önce Musul-Kerkük gibi petrol olan bölgeleri özel mülkiyeti haline getirdiğini söyledi. Uluslararası hukuka göre bu topraklar işgal edilse bile kişi mülkiyetine dokunulamayacağını belirten Hülagü, Bu tür mallar geri alınabilir demiş, Türkiye nin önüne yeni bir ufuk açmıştı. Lozanda Türk tezinin dayandığı temel noktalardan biri etnik sebeplerdir. Musul vilâyetinde yerleşik nüfus, 503.000 kişi olarak gösterilmiş, Türk-Kürt ayrımı yapılmaksızın çoğunluğun Türk olduğu vurgulanmış ve bölgenin Anadolu dan ayrılamayacağı belirtilmiştir. İsmet Paşa son resmî Türk istatistiklerine dayanarak Musul u meydana getiren unsurları şu şekilde göstermiştir: 6 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ Türk Kürt Arap Gayri Müslim TOPLAM İngiliz Heyeti nin verdiği rakamlar ise şu şekildedir: Türk Kürt Arap Hıristiyan Yahudi TOPLAM 146.960 263.830 43.210 31.000 503.000 65.895 452.720 185.763 62.225 16.865 785.468
SONUÇ Türkiye Cumhuriyeti Misak-ı Milli sınırlarına göre kurulmuş olsa idi, yıllık 56 Milyar USD olan enerji ithalatı olmayacağı gibi, ülkemize son 30 yıldır 300 Milyar USD kaybettiren terör konusu ile de belki hiç karşılaşılmayacaktı. Enerji arz güvenliği en önemli konu olan AB, Türkiye yi topraklarında bulunan petrol kaynaklarından ötürü bekletemeyeceği gibi, Rusya ya karşı en büyük alternatifi Türkiye olacaktı. Türkiye petrol ve gazın en büyük tüketicilerinden olan Avrupa kıtasının can damarı olacak, büyük ekonomik imkanları sebebi ile de İslam coğrafyasının tek lideri olacaktı. Mevcut duruma göre Türkiye nin Misak-ı Milli sınırında kalan ve üzerinde Kürt, Arap ve Türkmenlerin yaşadığı bu bölgedeki petrol ve gaz kaynağının, tek çıkış kapısı olan Türkiye toprakları üzerinden geçmesi, Türkiye cumhuriyeti nin ciddi bir para kontrolü sağlamasına ve dünya petrol ticaretinde üst sıralara çıkmasına, Kuzey Irak petrol ve gazının dünyaya açılarak petrol ve gaz fiyatları konusunda fiyat belirleyici konuma gelmesine, Ekonomik çıkışı petrol olan Kürt yönetiminin Türkiye ye yaklaşıp PKK oluşumunu dışlamasına, En büyük sorunu cari açık olan Türk ekonomisinin cari açığını azaltmasına, her yıl %7 enerji ihtiyacı artan Türk ekonomisinin enerji arzını güvence altına almasına sebep olacaktır. Fakat 100 yıl önce büyük operasyon ve Uluslararası oyunlarla resmi olmayan şekilde Yeni Türkiye cumhuriyetinin elinden çıkartılan bu petrol kaynağının yeni bir akıl ile Türkiye Cumhuriyeti üzerinden geçirilmesi ve Ekonomik değerinin de Türkiye üzerinden değerlendirilmek istenmesi Küresel güçlerin Türkiye nin iç ilişkilerine müdahale etmesine kadar gidebilir. Musul ve Kerkük petrol kaynaklarını Kendi toprakları üzerinden geçirecek Türkiye, Kürt sorunun çözümüne olacak katkı ile de Milyarlarca Dolarlık ekonomik bir fayda ile lider ülke konumuna gelebilir. Türkiye nin bir diğer hamlesi olan Büyük Avrasya enerji hattının batı ile buluşturulması (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı-TANAP) projeside dünya enerji dengelerini değiştirecek, ezberleri bozacaktır. Türkiye nin Kuzey Irak Kürt yönetimi ile yakınlaşması ve petrol ile Gaza talip olması küresel güç aklı ile çatışmayı göze alması demektir. Türkiye batının hiç beklemediği bir politika çıkışı ile Kürtlerle savaşmak yerine yakınlaşmaktadır. Bu durum batının Kürt-Türk paradigmasını çürütmekte ve oyunu bozmaktadır. Bölgeyi Kürt-Türk çatışması üzerinden kilitleyen küresel güçlere karşı Kürt-Türk işbirliği hamlesi taşları yerinden oynatır. Soru şudur; Yeni dünya düzeni, yeni bir akıl ile yönetilen ve 80 yıldır batının takip ettiği klasik Türkiye siyasetine uymayan bu Türk siyasetini sindirebilecek midir? Yani Musul ve Kerkük şeklen değil ama dolaylı olarak Türkiye Cumhuriyeti toprağı olacak mıdır? 7 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ
Küreselden Yerele Türkiye Grubu Küreselden Yerele Türkiye Grubu 8 MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ MİSAKI MİLLİ VE MUSUL - KERKÜK MESELESİ