KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU 303 KAHRAMANMARAŞ'IN İLK ÇAĞDAKİ YERİ VE ÖNEMİ Prof. Dr. Kamil Levent Zoroğlu Bir şehrin, geçmişindeki tüm zamanlarda önemli olduğunu ortaya koyan bir çok ölçüt arasında üç tanesi ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki, o kentin adının eskiliği ve bu adın bilinen ilk yazılı dönemlere kadar gidiyor olması; ikincisi; o kentin geçmiş kültürüne ait mirasının ve bunların saklandığı bir müzesinin olması; üçüncüsü ise, çeşitli yazılı ve diğer tarihsel kaynaklarda o kent hakkında yeterli bilgilerin varlığıdır. İşte Maraş, bu üç unsuru da bünyesinde bulunduran önemli şehirlerimizden biridir. Şimdi bu maddeleri, konuşma başlığımda da belirttiğim gibi, Maraş'ın ilkçağı tarihini dikkate alarak, değerlendirelim. Maraş'ın adı hakkında en eski yazılı kaynaklar M.Ö. 9. yüzyıldan başlayıp, 8. yüzyılın sonuna kadar takip edebildiğimiz Asur metinleridir. Bunlar, M.Ö. 9. yüzyıl ortalarından, Asur krallarından Tiglatplazer zamanından itibaren başlayan ve II. Sargon zamanına, yani M.Ö. 8. yüzyıl sonlarına kadar süren ve bu kralların her yıl Anadolu'ya yaptığı askeri seferlerden söz eden yıllıklardır. Bu yıllıklarda, GURGUM krallığı ve onun başkenti MARKAS veya MARKASİ'den de söz edilir. Örneğin M.Ö. 858 yılına ait III. Salmanasar'ın yıllığında, kralın Gurgum ve Kumuh'u fazla zorlanmadan haraca bağladığı anlatılır. II. Sargon'un M.Ö. 711 yılına ait yıllığında ise, Gurgum'da iç sorunların ortaya çıktığı, Asurlulara bağlı Prens Tarkhulara'nın kendi oğlu Mutallu tarafından öldürüldüğü, bunun üzerine Asurluların bölgeyi istila ederek Markasi (Maraş) halkını sürgün ettiği, ve kente yani Markasi'ye yeni bir vali atandığı belirtilir. Bu yıllıklardan çıkardığımız bilgi, Hititlerin Maraş bölgesinde adı Gurgum olan bir krallığının olduğu ve bu krallığın Markasi adlı bir idare merkezinin veya başkentinin olduğudur. Markasi ve Gurgum sözcüklerini etimolojik bakımdan inceleyen uzmanlar, özellikle Gurgum adının Anadolu'nun tarihte adını bildiğimiz en eski kavmi olan ve özellikle Hititlerin de akrabası sayılan Luvilerin dilinden geldiğini ortaya koymuşlardır. Hitit kralı I. Şuppililumma zamanına (M.Ö. 1370-1335) ait bir metinde geçen uru Kar-kum-ma sözcüğünün, zamanla veya Asur kaynaklarında Gurgum'a dönüştüğü kabul edilir. Luvilerin Anadolu'daki varlıklarının M.Ö. yaklaşık 2300 yıllarına kadar geriye gittiği ve egemenlik sahalarının da doğudan batıya doğru uzanan tüm Toroslar ve önün kuzeyinde güneyinde kalan topraklar olduğuna göre, Maraş'taki Luvi yerleşmesini de bu tarihe kadar götürmek mümkündür. Maraş, hem doğudan Orta Anadolu'ya giden en eski yolların üzerinde olması, hem de güneyindeki mümbit ovada yüzlerle ifade edilen pek çok eski yerleşmenin varlığı, bu coğrafyanın tarım toplumu düzenine geçiş döneminde hemen iskan edildiğinin kanıtlarıdır ve yakın çevresiyle birlikte Maraş'ın tarihi günümüzden 7 bin yıl öncesine kadar uzatılabilir. Maraş'ın adının da MARKASİ olarak günümüzden en az 3 bin yıl öncesine kadar gittiği söylenebilir. Maraş'ın adı Romalılar zamanında, Kalserela Germanlkela biçiminde değiştirilmiştir. Bazı kaynaklara göre, bu durum, Roma imparatoru Kaligula zamanında, yani M.S. 37 ile 41 yılları arasında gerçekleşmiştir ve imparatorun tam adı olan Gaius Caesar Augustus Germanicus ifadesindeki Germanicus'tan, Germanlkela ve imparator kenti anlamındaki Kalserela sözcükleri birleştirilerek, Kaisereia Germanikeia denmiştir. Bazı kaynaklarda ise Maraş'a bu ad M.S. 17 yılında ve Kaligula'nın ricasıyla İmparator Tiberius zamanında verilmiş ve şehir günümüzde Malatya, Adıyaman, Gaziantep illerini içine alan Kommagene bölgesinin kralı IV. Antiokhos'a verilmişti. Yine, bazı tarihi kaynaklara göre, aslında kente bu adı veren kişininin, Antiokhos'un kendisi olduğu, o zamanki Roma imparatoru Kaligula'ya yaranmak üzere, kendi yönetimine bırakılan Kommagene bölgesindeki bu önemli kente imparatorun adını verdiği belirtilir. Bazı tarihçiler ise, kente IV. Antiokhos'un dedesi ve Nemrut Dağındaki meşhur mezarın sahibi olan I. * Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim Üyesi
304 KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU Antiokhos'un (M.Ö. 54 M.Ö. 37) zamanında kendi adını verdiğini ve Maraş'ın, Antlokhela, yani Antakya olarak anıldığını; diğer Antakyalardan ayırmak için de Toroslardaki Antakya (Antiokheia pros Tauro) olarak tanımlandığını öne sürerler. Ancak, ister Antakya, ister Germanikeia olsun, bu adların zamanla terk edildiği ve Maraş halkının yeniden eski ve köklü adına döndüğünü görüyoruz. Roma çağının geç dönemlerinde kente Marasıon dendiği ileri sürülürse de, bunun bilimsel bir dayanağı yoktur. İkinci olarak ifade ettiğimiz husus, Maraş'ın eski ve köklü bir kent olduğunu gösteren en önemli göstergelerden biri de kente kültürel kalıntılardır. Bir kentin en az 3 bin yıl öncesine giden bir adı, 7 bin yıl öncesine giden bir yerleşim tarihi var ise, o zaman, bin yıllar içinde, bu coğrafyada yaşamış olan insanların bize bıraktıkları bazı maddi varlıkların olması da kaçınılmazdır. Ne yazık ki, 1963 yılına gelinceye kadar Maraş ve çevresinde bulunan eserler, ya Adana'ya veya İstanbul'a gönderilmiştir. Tabii, bu arada, özellikle Maraş harbi sırasında, Fransızların Maraş'tan bazı eserleri kaçırdıklarını da belirtmek isterim ki, birazdan bunlardan birkaç resim göstereceğim. Diğer taraftan, yakın zamana kadar, Maraş ve yakın çevresinde bir arkeolojik kazı ve yeterli araştırmalar yapılmadığı için, Maraş'ın bağrında yaşamış kültürlere ait maddi varlıklar olan arkeolojik eserler ve kalıntılar konusunda da umulanın altında malzemeye sahibiz. Ancak, bir çok eseri yurt içindeki ve yurt dışındaki müzelere dağılmış olsa da, halen küçük ölçekli bir yapıda hizmet veren Maraş'ın, müzesi, yine de zengin eserler ihtiva etmektedir. Maraş Müzesinde, Eski taş çağından başlayarak, günümüze kadar Maraş ve yakın çevresinde bulunmuş olan çeşitli eserler sergilenmektedir. Bu eserlerden bazıları hakkında konuşmaya başlamadan önce şunu belirteyim ki, Valiliğimiz, Belediyemiz, Maraş'ın diğer ileri gelenleri ve halkının desteği ile, Maraş'ta çok daha büyük ölçekli, daha modern teşhir uygulamalarının gerçekleştirildiği, şehrimize ve tarihine yakışır bir Müze binasına ihtiyaç vardır. Şu andaki küçük müze, kentimize ait paha biçilmeyen değerdeki eserler için yeterli bir estetik yapıya ve kapasiteye sahip değildir. Dolayısıyla yeni bir Maraş Müzesiyle kentimizi bir cazibe merkezi durumuna getirmemiz gerekmektedir. Maraş müzesindeki eserler arasında en nadide örnekler, Maraş'ın Gurgum krallığının başkenti olduğu zaman ait olanlardır. Bunlar arasında önceliği birazdan üzerinde duracağımız Maraş aslanı alır. Diğer eserler arasında, üzerlerinde çeşitli konuların kabartma olarak betimlendiği ve Hitit soylularına ait olduğu anlaşılan mezar taşları en özgün örnekleri oluşturur. Söz konusu mezar taşları yalnızca Maraş müzesinin değil, Türkiye'nin de nadide eserleri arasındadır. Burada sizlere Maraş Müzesindeki eserleri tanıtmak yerine, Maraş'tan başka müzelere gitmiş eserlerden birkaç örneği tanıtacağım. Şimdi İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesinde sergilenen Maraş Aslanı bu nadide eserlerin başında gelir. Kayıtlara göre, bazalttan yapılmış olan bu aslan heykeli Maraş Kalesinde bulunmuştur. Sanatsal özellikleriyle bu aslan betimlemesi tam bir Hitit tipidir. Ama bu heykelin en dikkat çekici tarafı ise, üzerinde yer alan ve Hitit hiyeroglifi ile yazılmış olan, uzunca bir metindir ve bu metin Maraş tarihinin önemli bir dönemine de ışık tutmaktadır. Üzerindeki yazıtta, M.Ö. 9. yüzyılda kenti yönetmiş olan kral Halparunda'nın, babası Layamaş için adadığı iki aslandan söz edilir. Hitit geleneğine uygun olarak, bu aslanlar bir yapının giriş kapısının iki yanında yer almaktaydı ve bir anlamda bu yapıyı korumaktaydılar. Kral burada kendi soyunu, babasını, dedelerini, hatta, adlarına Hititlerin başkenti Boğazköy'de bulunan metinlerde rastladığımız kralların da adını zikrederek, kendi kraliyet geçmişi hakkında bilgi vermektedir. Bu arada Kral iki tanrının adım da zikretmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Maraş'ta bulunmuş olan en zengin arkeolojik malzemeyi Hitit dönemine ait mezar taşları oluşturur. Burada, Maraş'ta bulunmuş olan, ancak Maraş dışındaki müzelerde sergilenen birkaç esere daha değinmek istiyorum. Şimdi, Paris'te, Louvre Müzesinde sergilenen bir yazıtlı mezar taşı levha üzerinde, bir anne dizlerinin üzerinde çocuğunu tutmaktadır. Kabartma levhanın üst kısmındaki yazıtta Tarhunpiyaş adı okunmaktadır ki, büyük olasılıkla burada betimlenen bu erkek çocuğun adıdır ve bu taş da ölmüş olan bu çocuğun mezar taşıdır. Çocuk bir elinde ayakları bir iple bağlı olan bir şahin tutmaktadır ki, bu belki de onun ruhunun
KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU 305 uçup gittiğinin işaretidir. Diğer elinde bir kalem tutar; kuşun ayaklarının altında da bir defter yer almaktadır. Bu semboller de bu çocuğun okuma yazma bildiğini göstermek için yapılmıştır. Bu mezar taşı gibi daha birkaç örnek üzerinde, elinde yazı kalemi ve rulo tutan, terazi tutan figürler betimlenmiştir ki, tüm bu örnekler, o zamanki Maraş halkının sosyal durumu ve yaşantısı hakkında bize çok ilginç bilgiler sunmaktadır. Diğer Hitit merkezleriyle kıyasladığımızda, Maraş'ta yaşayan Hitit halkının aile kavramının güçlü olduğu da dikkati çeker. Maraş'ta bulunmuş, ancak şimdi Adana Müzesinde sergilenen bir heykel gurubunda, bir karı koca bir sedirde oturmuş olarak betimlenmiştir. Özellikle karı ve kocanın kollarını birbirinin omuzuna atış biçimi, çok içten bir görüntü sergilemektedir. Hitit geleneğinde olduğu gibi, kadın erkeğinin solunda yapılmıştır. Başında, günümüzde kırsal kesimdeki kadınlarımızın hala kullandığı süslü bir fes, kulaklarında küpeler, burnunda halka vardır. Elinde bir ayna tutmaktadır ki, bütün bu unsurlar, onun bir aristokratın eşi olduğunun sembolleridir. Erkek ise, elinde bir üzüm salkımı tutmaktadır. Bu da, belki de adamın Maraş'ın meşhur bir ürünü olan üzümünün ticaretini yapan bir tüccarı veya geniş bağları olan birisi olduğunu vurgulamaktadır. Hitit mezar taşı kabartmalarına ait son bir örnek İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Bu mezar taşında ise, bir aileyi ziyafet sırasında görmekteyiz. Yine yüksek arkalıklı iskemlelerde oturan karı kocadan başka, ayakta betimlenmiş olan kızlarının da olduğunu görüyoruz. Yiyecekler çapraz bacaklı bir sehpanın üzerindedir. Kat kat konmuş olasılıkla çeşitli çörekler dikkat çekicidir. Kadının ve kızın takıları, elbisesinin süsleri, onların da yine aristokrat bir aile olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kabartmaların genel bir değerlendirmesini yapacak olursak, Gurgum krallığı zamanında Maraş'ta hatırı sayılır bir aristokrat sınıfının yaşadığı, bunların çeşitli meslekler icra ettikleri, özellikle ticaret erbabı oldukları söylenebilir. Bu durum gereği, çok küçük yaşlarda okuma yazma öğrenmekteydiler; dolayısıyla, bunların okuma yazma öğrenmek üzere okulların veya hocaların olduğunu söylemek yanlış olmaz. Günümüzde de Maraş insanı okumaya meraklıdır ve eğitim seviyesi oldukça yüksektir. Hititler zamanına ait bu örneklerden başka, Maraş müzesinde kentin Roma imparatorluğu zamanında ne denli önemli olduğunu gösteren çok sayıda arkeolojik eser vardır. Şimdi Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen bronzdan yapılmış olan bir imparator heykeline ait baş yine Maraş'ta bulunmuştur. Portre özelliklerine bakarak söyleyecek olursak, bu, imparator Hadrian'dır ve M.S. 117 ile 138 yılları arasında hüküm sürdüğü sırada, 10 yıl süreyle, imparatorluğa ait eyaletleri gezmiştir. Bu gezileri sırasında onun adına heykeller dikilmiş, anıtlar inşa edilmiş ve şehirlere adı verilmiştir. İmparatorun Tarsus'a Adana'ya ve Antakya'ya geldiğini biliyoruz. Ama buradan Maraş'a gelip gelmediği konusunda bir bilgimiz yoktur. Ancak imparatorun heykelinin, hem de, çok ender olarak bulunabilen bronz heykelinin Maraş'ta bulunmuş olması, kentin imparatora karşı saygısının bir göstergesidir ki, bu saygı bir şekilde imparator tarafından da bilinmektedir ve heykelinin yapılmasına izin vermiştir. Dolayısıyla, elimizde kesin yazılı belgeler olmasa da, bu heykel, bize, Maraş'ın Romalılar zamanında da önemli bir kent olduğunu gösterir. Zaten, daha önce de belirttiğimiz gibi, şehre bir imparatorun, yani Germanikus'un adının verilmiş olması da bu önemin bir başka kanıtıdır. Maraş Müzesindeki Roma dönemine ait mimari parçalar ve lahitler de, kentin Roma dönemindeki önemini destekleyen diğer arkeolojik belgelerdir. Maraş, Germanikeia Kaisereia olarak Romalılar zamanında Kommagene bölgesinde kendi bronz sikkelerini de basan birkaç şehir arasında yer alırki bu hak Romalılar zamanında ancak önemli şehirlere verilirdi. Bu sikkelerin bir yüzünde imparatorların başları, arka yüzlerinde ise kente ait semboller vardır. Son olarak, Maraş hakkında yazılı kaynaklara gelelim. Biliyoruz ki, yazılı belgeler tarih yazımı için en önemli materyallerdir. Bunları iki gurupta toplamalıyız. İlki doğrudan yazılı belgeler, ki Maraş bu konuda şanslı sayılabilecek derecede malzemeye sahiptir. İkinci gurupta ise, kentimiz hakkında dolaylı bilgiler veren yazılı kaynaklardır.
306 KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU Maraş, daha doğrusu Gurgum hakkında bilgi veren en eski yazılı kaynaklar, yukarıda da değindiğim, M.Ö. 1370-1335 yılları arasında hüküm süren Hitit kralı I. Şuppililuma zamanına kadar gider. Şuppililuma'nın Karkamış kralı ile yaptığı bir anlaşma metninde, sınırlar belirlenirken URU Kar-kum-m[a] adlı bir şehrin de adı geçer ve araştırmacılar Kar-kum-ma adlı bu şehri ya da bölgeyi Gurgum veya Gargum olarak değerlendirir. Bu tarihten daha eskiye gidebilecek birkaç Hitit mührü dışında, ne yazık ki, Maraş hakkında doğrudan veya dolaylı bilgi veren bir yazılı belge henüz bulunmamıştır. Yine yukarıda değindiğim ve M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren başlayan Asur belgelerinde de Gurgum ve Markasi'den söz edilir. Maraş Aslanı üzerindeki yazıtta da yine kentin bir dönemi hakkında bilgi edindiğimize yukarıda değinmiştik. Burada ayrıca bir tapınak veya benzeri bir kutsal yapıdan söz etmesi de önemli bir belge niteliğindedir. Bunun gibi, yukarıda sözünü ettiğimiz bazı mezar taşları üzerindeki yazıtlar kent hakkında doğrudan bilgi vermese de, kabartmalar burada yaşayan insanların adetleri, gelenekler, giyim kuşamları hakkında bilgi vermesi de azım sanmayacak değerdedir. 1993 yılında ovadaki İncirli köyünde bulunan ve şimdi Gaziantep müzesinde sergilenen bir kabartmalı taş da Maraş tarihi bakımından önemli bir belgedir. Her şeyden önce, bu eser üç dilli bir yazıt içermektedir. Hitit Hiyeroglifi ve Fenike yazısı ile yazılmış metne göre, bu bir sınır taşıdır ve Gurgum Danuna (Adana bölgesi) ve Kummuh (Adıyaman) krallıklarının arazi sınırını işaret etmektedir. Erken Bizans zamanında yeniden ve yine sınır taşı olarak kullanılmış olan bu sınır taşının üzerine bu kez eski Yunan alfabesiyle yazılar yazılmıştır. Maraş'ın Germanikeia olduğu zamana ait önemli bilgilerden birini de Part-Sasani kralı I. Şapur'un sefer namesinde görüyoruz. Buna göre M.S. 253 yılında kral Germanikeia'yı bir defada kuşatarak ele geçirmiştir. Acaba, Maraş'ın yukarıda ana hatlarıyla ifade ettiğimiz önemi nereden kaynaklanıyordu. Bu sorunun hemen hemen tek yanıtı vardır, o da Maraş'ın bulunduğu coğrafyadır. Bir yandan sırtını Toroslara veren, önünde, içerisinden nehirlerin, çayların aktığı, mümbit bir alüviyal bir ovanın bulunduğu, doğudan, batıdan, güneyden gelen yolların kavşağında bir noktada olması gibi, Maraş'i önemli kılan en önemli unsurlar söz konusudur. Amerikalı bir meslektaşımızın Maraş çevresinde yaptığı bir yüzey araştırması sonrasında tespit ettiği 500'den fazla yerleşme, bu coğrafyadaki insan yaşamının eski çağlarda ne kadar güçlü olduğunun bir göstergesidir. Son olarak başkent Maraş acaba antik çağda nasıl bir şehirdi? Eldeki arkeolojik veriler çok kıttır; bir başka deyişle, Maraş, öteden beri, kesintisiz bir biçimde hep yerleşilmiş olduğu için, toprak üstünde, ilkçağa ait kalıntılar yoktur. Bu bakımda, bu konuda bazı görüşler ortaya koymak da ne yazık ki çok güçtür. Kentte şu anda görülen en eski kalıntılar Dulkadıroğulları Beyliği zamanına aittir. Ancak müzelerdeki eserlere bakılacak olursa bunların M.Ö. 2. bin yıla kadar eskiye gittiğini, yani, 4 bin yıllık arkeolojik eserlerin olduğunu görebiliyoruz. Burada öteden beri tartışılan sorunlardan biri ilk Maraş'ın nerede olduğudur. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz Kara Maraş bir efsane mi, yoksa gerçek mi söylemek zordur. Kentin en önemli merkezi olan kale acaba en eski Maraş'ın olduğu yer mi idi? Bu ve benzeri soruların yanıtlarını bulmak, tümüyle burada araştırmaların ve kazıların yapılmasına bağlıdır. Ben burada şimdiki Maraş'ın merkezindeki olası eski Maraş'ın var olduğuna inanıyorum ve bu konudaki görüşlerimi sunmak istiyorum. Bilindiği gibi, Ahır Dağı, hem kenti kuzeyden gelebilecek tehlikelerden koruyan, hem de kentin su kaynaklarının olduğu, Maraş'a bahşedilmiş büyük bir nimettir. Eskiden buradan ovaya doğru en az üç dere akmaktaydı. Bunlardan doğudaki Kanlı dere, suyunu Pınarbaşı ve Delikli Taştaki kaynaklardan alıyordu. Ortada, aynı zamanda sel yatağı da olan bir başka dere olan Uzun Oluk deresi vardı. Batıda yer alan Şeker Dere ise, aslında yine bir sel yatağı idi. Bunlar günümüzde derin vadiler oluşturarak, Özellikle kalenin bulunduğu tepeyi ve Abarabaşı dediğimiz tepe düzlüğünü diğer tepelerden ayırmaktaydılar. Bu topoğrafik yapı, yani içinden üç derenin geçtiği vadilerin birbirinden ayırdığı Kalenin olduğu tepe ile Abarabaşı tepesi ovaya hakim ve savunması kolay bir tepelerdir. Bunlardan kalenin bulunduğu tepe belki de Maraş'ın Hititler zamanındaki yerleşmesinin olduğu tepeydi. Zaten İstanbul müzesindeki aslan heykelinin de
KAHRAMANMARAŞ SEMPOZYUMU 307 burada bulunduğu dikkate alınacak olursa, bu önerinin daha akla yatkın olduğu anlaşılır. Günümüzde Maraş kalesinde yapılacak bir arkeolojik kazı, Hitit Gurgum krallığının başkenti Maraş'ın olası kalıntıları hakkında bize önemli veriler sunacağını düşünüyorum. Zaman içerisinde, özellikle Roma imparatorluk zamanında, belki de şehre Germanikeia Kaisereia adının verildiği dönemde, şehir kalenin gerisine, özellikle Kanlı dere ile Uzunoluk deresinin sınırladığı Abarabaşı düzlüğüne doğru genişlemiş olmalıdır. Kanlıdere'nin doğu yamaçlarında ise şehrin mezarlığı olmalıydı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, tüm bu varsayımlar ve önerileri kanıtlamak, burada yapılacak arkeolojik araştırmalarla mümkündür. Kaynaklar E. Carter, "Report on the Kahramanmarash Archaeological Survey Project from 24/9/93 to 11/11/93." Araştırma Sonuçları Toplantısı 12 (1995): 331-341. E. Carter "The Kahramanmaraşlı Archaeological Survey Project, A Preliminary Report on the 1994 Season", Araştırma Sonuçları Toplantısı 13 (1996), 289-306. V. Donbaz "Two Neo-Assyrian Stelae in the Antakya and Kahramanmaraşlı Musuems." Annual Review of the Royal Inscriptions of Mesopotamia Project 8 (1990): 5-10. H. Genge, Nordsyrisch-südanatolische Reliefs: eine archaeologisch-historische Untersuchung: Datierung und Bestİmmung, Historisk-filosofiske meddelelser ; 49:1-2. Det Kongelige Danske Videnskabernes Selskab. Copenhagen: 1979. 99. J.D. Hawkins, J. D. "The Neo-Hittite States in Syria and Anatolia." CAH, 1982, 372-441. D. D. Luckenbill, Ancient Records of Assyria and Babylonia, Vol. II (Chicago 1926), 61,79, R.M. Porter, "Dating the Neo-Hittite Kinglets of Gurgum/Maraş". Anatolica, No. XXIX (2003).