CONSEIL DE L'EUROPE AVRUPA KONSEYİ AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ ASLI GÜNEŞ- TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no:53916/00) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRASBOURG 27 Eylül 2005 T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2005. Bu gayrıresmi özet çeviri Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir. İşbu karar AİHS nin 44 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli bazı düzeltmelere tabi olabilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan 53916/00 başvuru no lu davanın nedeni, bu ülke vatandaşı Aslı Güneş in (Başvuran) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne (AİHM) 22 Ekim 1999 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi nin (AİHS) 34.maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur. Başvuran, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde İstanbul Barosu avukatlarından G. Tuncer tarafından temsil edilmektedir. OLAYLAR I. Davanın Koşulları
1971 doğumlu başvuran İstanbul da ikamet etmektedir. Olayların geçtiği sırada Hedef adlı aylık siyasi derginin yazı işleri müdürlüğünü yapmaktadır. Başvuran, Hedef adlı siyasi derginin yazı işleri müdürü olarak 15 günde bir yayımlanan Emeğin Bayrağı isimli derginin 1992 yılı Mart ayında özel ekinde yayımlanan Yeni dersimler ve Halepçeler İstemiyoruz, Bahar saldırısına hayır başlıklı bir makaleye ortaklaşa imza atmıştır. 27 Temmuz 1992 tarihinde, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı başvuranı, Devletin bölünmez bütünlüğüne karşı bölücülük propagandası yapmak suçu ile itham ederek, 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 8 1 maddesi uyarınca başvuranın mahkumiyetini talep etmiştir. 16 Haziran 1994 tarihinde, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi dava konusu makalenin bölücülük propagandasından oluştuğunu belirtmiş ve başvuranı 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 8 1 maddesine dayanarak iki yıl hapis ve 50.000.000 T.L para cezasına çarptırmıştır. 27 Eylül 1995 tarihinde, Yargıtay ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır. 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 8 1 maddesinde değişiklik öngören 30 Ekim 1995 tarihli ve 4126 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından başvuran yeniden yargılanma hakkından istifade etmiştir. Devlet Güvenlik Mahkemesi, 8 Aralık 1995 tarihinde davayı yeniden ele almış, mahkemeye sunulan deliller ışığında sözkonusu makalenin içeriği bakımından, AİHS nin 10 2 maddesinde belirtilen ifade özgürlüğünün uygulanması çerçevesinde sınırları aştığı kanaatine varmıştır ve bu makaleyi Devletin bölünmez bütünlüğüne karşı bölücülük propagandası yapmakla nitelendirmiştir. 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 8 1 maddesi hükümlerinin yeniden uygulanması ışığında, DGM başvuranı bir yıl dört ay hapis ve 133.333.333 T.L para cezasına çarptırmıştır. Yargıtay 27 Nisan 1999 tarihinde bu kararı onamıştır. 20 Eylül 1999 tarihinde, 4454 Sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanununun yürürlüğe girmesinin ardından üç sivil hakimden oluşan DGM, başvuranın mahkumiyetinin üç yıllığına ertelendiğini ilan etmiştir. 1 Ekim 1999 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Savcısı, mahkumiyetin kaldırıldığını İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bildirmiş ve başvuranın adına çıkarılan tutuklama emrinin yürürlüğe girmeksizin çekilmesini talep etmiştir. 14 Temmuz 2003 tarihinde, DGM, başvuranın üç yıl boyunca hiçbir suç işlemediği tespitine istinaden mahkumiyetinin kaldırılmasına ve ceza davasının düşürülmesine hükmetmiştir. Böylelikle ilgilinin adli sicil kaydı silinmiş ve hakkında verilen kısıtlamalar ortadan kalkmıştır. HUKUK AÇISINDAN I. AİHS NİN 10. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
Başvuran, mahkumiyet kararının ifade ve düşünce özgürlüğüne yönelik bir ihlal oluşturduğunu iddia etmektedir. AİHS nin 10. maddesine gönderme yapmaktadır. Hükümet, başvuranın mahkumiyetinin, başvuranın imzasıyla yayınlanan ifadelerin önemi bakımından doğrulandığını desteklemektedir. Bu ifadeler Türkiye nin güneydoğu bölgesini Kürdistan olarak nitelendirerek, Türkiye nin toprak bütünlüğünün bölünmesi taraftarlığını yapmaktaydı. Böylece başvuranın hasmane bir tutum içinde, ırkçı ve provokatör ifadeleriyle özellikle PKK nın terörist eylemlerini destekler bir biçimde halk arasında huzursuzluk ve korku yaratarak Kürt kökenli vatandaşlara silahlı mücadelede bulunmaları yönünde çağrıda bulunduğunu ifade etmiştir. Buradan başvuranın basında entelektüel bir şahsiyet oluşunun dava konusu sözlerinin önemini artıracak nitelikte olduğu sonucunu çıkarmaktadır. Hükümet son olarak, 4454 sayılı Kanunun 1. maddesinin uygulanmasına istinaden başvuranın cezasının kaldırılmasının Sözleşmenin öngördüğü orantılılık hükmünün yerine getirilmesi olarak kaydedilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Başvuran görüş bildirmemiştir. AİHM, sözkonusu mahkumiyetin, Sözleşmenin 10 1. maddesiyle korunan başvuranın ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale teşkil ettiği konusunda taraflar arasında tartışmaya yer vermediğini belirtmektedir. Ayrıca müdahalenin kanun tarafından öngörüldüğü ve Sözleşmenin 10 2. maddesi uyarınca toprak bütünlüğünün korunması yönünde siyasi bir amaç taşıdığı konusu reddedilmemektedir ( Bkz. Yagmurdereli-Türkiye, no: 29590/96, 40, 4 Haziran 2002). AİHM bu saptamayı onaylamıştır. Buna karşın anlaşmazlık müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı sorusuna dayanmaktadır. AİHM, dava konusu makalede kullanılan ifadelere ve yayınlandığı sıradaki duruma ayrı bir özen gösterecektir. Bu açıdan incelemesine sunulan olayların neden olduğu sonuçları ve özellikle de terörle mücadeleye bağlı olarak oluşan zorlukları gözönüne almaktadır. Dava konusu makale, gerek içeriği gerekse kullanılan ifadeler bakımından siyasi bir konuşma metni şekli taşımaktadır. Sözkonusu makalede imzası bulunan başvuran, özetle Kürt halkı özgürleşmediği sürece Türk halkı da özgürleşemeyecektir fikrini savunmaktadır. Bunun yanı sıra, askeri operasyonların sosyal ve sendikal hak ve özgürlükler e etki edebileceği fikrine kamuoyunun dikkatini çekmiş ve geleceğin temsilcisi olarak, Kürtlerin geleceğini karartacak olan Türk orduları bünyesinde mücadele etmeyi reddedelim yönünde çağrıda bulunmuştur. AİHM, Devlet Güvenlik Mahkemesinin sözkonusu makalenin Türk Devletinin toprak bütünlüğüne zarar vermeyi amaçlayan ifadeler içerdiğini kabul ettiğini kaydetmektedir. AİHM, iç merciler tarafından sunulan gerekçeleri dikkatlice incelemiştir ve bu gerekçelerin başvuranın ifade özgürlüğüne ilişkin hakkına müdahalede bulunmak için başlı başına yeterli olduklarının değerlendirilemeyeceğini düşünmektedir ( Bkz. mutatis mutandis mutandis, Sürek- Türkiye (no: 4) [GC], no: 24762/94, 58, 8 Temmuz 1999). AİHM şayet makale mücadele ye ya da Kürdistan ın milli kurtuluşu için savaş a göndermede bulunuyorsa da buna karşın şiddetin kullanılmasını, silahlı direnişi ve ayaklanmayı teşvik etmemektedir ve kendileri için değerlendirilmeye alınacak temel unsur niteliğinde olan
düşmanlığa dayalı bir konuşma söz konusu değildir. Ayrıca AİHM daha önce mevcut davadakine benzer sorunları dile getiren başka davaları incelediğini ve AİHS nin 10. maddesinin ihlal edildiğini tespit ettiğini hatırlatmaktadır ( Bkz.diğerleri arasında, İbrahim Aksoy, adıgeçen, 80, ve Kızılyaprak-Türkiye, no:27528/95, 43, 2 Ekim 2003). AİHM mevcut davayı içtihatları ışığı altında incelemiş ve Hükümetin davayı farklı şekilde sonuçlandıracak hiçbir tespit ve delil sunmadığını tespit etmiştir. Diğer yandan, gazeteci olan başvuranın faydalandığı cezai infazın ertelenmesi, ertelenme dönemi sırasında faaliyetlerini kısmen sansürlemiş ve kamuya açık tartışma alanında var olan ve varlığı inkar edilemeyecek bir eleştiriyi açıkça anlatmasını büyük ölçüde sınırlamıştır ( Bkz. Hertel- İsviçre, 25 Ağustos 1998 tarihli karar, Hüküm ve kararların derlemesi 1998-VI, ss. 2331-2332, 50, ve Erdoğdu-Türkiye, no: 25723/94, 72, CEDH 2000-VI). Dolayısıyla AİHS nin 10. maddesi ihlal edilmiştir. II. AİHS NİN 6 1 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA Başvuran, yargılama sürecinin AİHS nin 6 1 maddesinde belirtilen makul süre ilkesini ihlal ettiğini iddia etmektedir. Hükümet, mevcut durumlar göz önüne alındığında AİHS ve AİHM nin içtihatları bakımından yargılama sürecinin makul olmadığının değerlendirilemeyeceğini düşünmektedir. AİHM, bir davanın süresinin makul olup olmadığının, içtihatlarında benimsenen kriterler, özellikle davanın karmaşıklığı ve başvuran ile yetkili makamların tutumları dikkate alınarak değerlendirildiğini hatırlatır. AİHM, başvuranın aleyhine başlatılan ve yaklaşık altı yıl yedi ay süren ceza yargılamasının iki safhada gerçekleştiğini ve her ikisinin de ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini gözlemlemektedir. Dava konusu yargılamanın ilk safhası başvuranın itham edildiği 27 Temmuz 1992 tarihinde başlamış ve Yargıtay ın kararını verdiği 27 Eylül 1995 tarihinde sona ermiştir. Yaklaşık üç yıl sekiz aylık bu süre eleştiriye mahal vermemektedir. İkinci safha için aynı şey söz konusu olmamaktadır. 8 Aralık 1995 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasını 8 1 maddesine ilişkin düzeltme yapılmasının ardından başvuranın davası yeniden açılmıştır. Söz konusu ikinci yargılama Devlet Güvenlik Mahkemesi nin 8 Aralık 1995 tarihli kararı ile başlamış ve Yargıtay ın ilk derece mahkemesi kararını onadığı tarih olan 27 Nisan 1999 tarihinde son bulmuştur. Bu ikinci safhada Yargıtay ın bir karara varması için üç yıl dört ay süre gerektiğini belirtmek gerekmektedir, halbuki bu ikinci safha yalnızca yeni kanuni düzenlemelerin uygulanması amacını taşımaktaydı. Yargılamanın toplam süresi, özellikle de ikinci safhası sırasında Yargıtay daki süresi ve özel bir karmaşıklık arz etmeyen konusu göz önüne alındığında AİHM, AİHS nin 6 1 maddesinde belirtilen makul süre nin ihlal edildiği kanaatine varmaktadır.
Dolayısıyla bu hüküm ihlal edilmiştir. III. AİHS NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA A. Tazminat Başvuran açıklama yapmadan 4.000 Euro değerinde maddi zarara uğradığını iddia etmektedir. Ayrıca 13.000 değerinde manevi tazminat talep etmektedir. Hükümet bu iddiaları reddetmektedir. İddia edilen maddi zarar konusunda, AİHM iddia edilen zararla Sözleşme nin 6. ve 10. maddelerinin ihlal edilmesinin tespiti arasında nedensellik bağı kurulamayacağını düşünmektedir. Bu nedenle bu talebi reddetmektedir. Manevi zarara ilişkin olarak, AİHM, ilgili kişinin soruşturmalardan, yargılama süresi ve kovuşturmalarla birlikte, erteleme döneminin sonunda mahkumiyet kararının ve ilgilinin adli sicil kaydının silinmesi ve buna bağlı yasakların kaldırılması dışında, itham edildiği mahkumiyet kararından dolayı karmaşalar yaşamış olabileceğini gözlemlemektedir. AİHM hakkaniyete uygun olarak AİHS nin 41. maddesi uyarınca başvurana 6.000 Euro verilmesine karar vermiştir. B. Masraf ve Harcamalar Başvuran, yerel mahkemeler ve AİHM nezdinde yapılan masraf ve harcamalar için 3.000 Euro (üç bin) talepte bulunmaktadır. Hükümet bu iddialara karşı çıkmaktadır. Mahkemenin bu konudaki içtihadı ve mevcut unsurlar doğrultusunda, AİHM tüm masraflarla birlikte başvurana 2.500 Euro (iki bin beş yüz) ödenmesini ve ödeme yapılırken bu meblağdan Avrupa Konseyi tarafından sağlanan 701 Euro (yedi yüz bir) tutarındaki adli yardımın düşürülmesini makul bulmaktadır. C. Gecikme faizi AİHM, Avrupa Merkez Bankası nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı % 3 'lük bir faiz oranının uygulanacağını belirtmektedir. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK AİHM OYBİRLİĞİYLE, 1. Bire karşı altı oyla, AİHS nin 10. maddesinin ihlal edildiğine; 2. Oybirliği ile ceza yargılamasının süresi nedeniyle AİHS nin 6 1 maddesinin ihlal edildiğine;
3. a) AİHS nin 44 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden TL ye çevrilmek üzere Savunmacı Hükümet tarafından başvurana, i. manevi tazminat için 6.000 (altı bin) Euro ödenmesine; ii. Avrupa Konseyi tarafından verilen 701 (yedi yüz bir) Euro tutarındaki adli yardım düşüldükten sonra masraf ve harcamalar için 2 500 (iki bin beş yüz) Euro ödemesine; iii. yukarıdaki miktarların her türlü vergiden muaf tutulmasına; b) söz konusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faizi ödenmesine; 4. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine; karar vermiştir. İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM nin iç tüzüğünün 77 2 ve 3 maddesine uygun olarak 27 Eylül 2005 tarihinde yazıyla bildirilmiştir. Mevcut karar ekinde AİHS nin 45 2 ve iç tüzüğünün 74 2 maddelerine uygun olarak Sn.Türmen nin muhalefet şerhi yer almaktadır.