BİR BEKTÂŞİ BABASI NIN GÖZÜYLE HACI BEKTAŞ VELİ DERGÂHI Derya ÖCAL Okurlarımıza Hacı Bektaş Veli Dergâhı hakkında geniş kapsamlı ve yeni bilgiler sunabilmek amacı ile Ali Sümer ile görüştük. ALİ SÜMER İN KISA ÖZGEÇMİŞİ 1934 yılında Hacı Bektaş ta doğdu, ilkokulu Hacı Bektaş ta bitirdikten sonra 1946 yılında Ankara ya gelerek Erkek Sanat Enstitüsü Elektrik bölümünden 1952 yılında mezun oldu. Devlet Havayolları İnşaat Reisliği nde önceleri kontrolör olarak çalıştıktan sonra teknik baş ressam olarak görev aldı. 1957 yılında Ankara Muhabere Okulu nda Yedek Subay Eğitimi görüp Erzincan a tayin edildi. Bu görevi tamamladıktan sonra Hacı Bektaş Belediye Fen İşleri görevine atandı. Aynı zamanda Hacı Bektaş Veli Dergâhı ile ilgilenip Anıtlar Derneği yönetimine katılarak tamir, restore ve Dergâh ın müze olması için yoğun çalışmalarda bulundu. Adı geçen dernekte uzun yıllar başkan olarak görev aldı. Bu dergâhın 1964 yılında resmen müze oluşundan sonra yetkili memurluğa atandı. Ali Sümer Dergâh ın kapanması döneminde ilk olarak Ankara ya götürülmüş olan eşyaları daha sonra da etrafta ve halkın elinde bulunan eserleri toplayıp sergileyerek müzeyi bugünkü şekline ulaştırdı. 1964-1980 yılları arasında müze memurluğu görevini sürdürürken, bir yandan da aşağıda adı geçen eserleri kaleme aldı: Anadolu da Türk Öncüsü Hacı Bektaş Veli Hacı Bektaş Veli nin Söyleşileri Hacı Bektaş Veli nin Bilimsel Yönleri Hacı Bektaş Müze Rehberi Ayrıca, Hacı Bektaş, Karacahmet ve Abdal Musa broşürleri ile çeşitli dergilerde makaleleri yayınlanan Sümer, yurt içi ve yurt dışında olmak üzere panel ve konferanslara da katıldı. Evli, dört çocuk ve altı torun sahibi olan Sümer, kurucusu olduğu ve halen Yönetim Kurulu üyeliği ile Bilim Kurulu Başkanlığı yapmakta olduğu Anadolu Kültürünü Koruma Araştırma Vakfı (AKKAV) nda çalışmalarına devam etmektedir. Hacı Bektaş Veli Türbesi nde müze müdürlüğü görevi yapmış birisi olarak Türbe hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız? M.S.1280 li yıllarda Anadolu ya gelen ve son durak yeri olarak bugünkü kültür ve tarih hazinesi olan Hacı Bektaş ilçesine yerleşen Hacı Bektaş Veli, ilk olarak bugünkü müzenin çekirdeğini oluşturan Çilehane (Kızılcahavlet) adlı küçük odacığını yaptırmıştır. Burası sonraları Orhan Gazi ile birçok Osmanlı padişahları ve vezirleri tarafından Selçuklu, Karaman, Osmanlı mimari üslûbu ile düzenlenerek bugünkü şeklini kazanmıştır. Bu eşsiz Türk manzumesi 1925 yılına kadar bir bilim ocağı olarak eğiticilik görevini yerine getirmiştir. Burası 1925 yılında 625 sayılı yasa ile diğer tekke ve türbelerle birlikte kapatılmıştır. Kapatıldıktan sonra Ziraat Tatbikat Bahçesi ve Jandarma Karakolu na dönüştürülen Hacı Bektaş Veli Külliyesi nin bir kısmı ise okul olarak kullanılmıştır. Konya daki türbenin (Mevlana Türbesi), kapatılması esnasında bir öğretmenin karşı gelmesi sayesinde türbe kilitlenmiştir ve Türbe de bulunan eşyaların hepsi korunabilmiştir. Oysa Hacı Bektaş Veli
Külliyesi nde eşyalar saklanamamıştır. Ankara da kurulan heyet gelmeden önce Kırşehir de oluşturulan mahalli bir heyet Hacı Bektaş taki eşyaların bazılarını ihale usulü ile satmıştır. (Hacı Bektaş Külliyesi ni kurtarma heyetinde o tarihte Maarif Bakanlığı Genel Müfettişi merhum Dr. Phl. Hamit Zubeyir Koşay ile Prof. Hilmi Ziya Ülgen, ressam Şerafettin Bey ve Vakıflar Genel Müdür Baş Müfettişi Halim Baki Kunter görevli olarak bulunuyorlardı). Kırşehir Vakıflar Memurluğu na bağlı olan Hacı Bektaş Veli Müzesi nde bulunan belgeler Ankara ya taşınmış ve Cacabey Medresesi ne kapatılmıştır. O dönemde belgelerin kapatıldığı oda yeni restore olmuştur ve penceresi açık olan odanın sıvalarının dökülmesi sonucu belgeler hasar görmüştür. Zarar gören belgelerden 43 tanesi Hacı Bektaş a aitti. Bu belgelerden müzayede sırasında eşyaların hangi gün, hangi ücretle satıldığı anlaşılmakta idi. Müzayedede halkın almadığı eşyalar ise Ankara ya getirilmiştir. Yemek kazanları Kırşehir de hastane ve jandarma tarafından alınarak kullanılmıştır. Eşyalardan yalnızca hakkında bilgi olanlar ele geçirilebilmiştir. Hepsinin tekrar toplanamamasının en büyük sebebi ise müzede eşyaların isim ve cinslerinin detaylı olarak yazılmayıp sadece sayı olarak kaydedilmiş olmalarıdır. Eşyaların bir kısmı ise Vakıflar Genel Müdürlüğü ne teslim edilmiştir. Verilen bir rapor üzerine müzelik sayılan 979 eser müze muhafızı Ömer Semih Bey e teslim edilmiş, o da eşyaları Ankara Kalesi nde bulunan bir depoya taşıtmıştır. Sonradan kurulan Ankara Etnografya Müzesi Müze Müdürlüğü ne atanan Dr. Phl. H. Zübeyir Koşay depodaki eserleri teslim alarak, bunların yanı sıra şahıs elinde bulunanları da satın alarak müzede sergilemiştir Bu arada Kültür Müsteşarı olan Fuat Köprülü de beğendiği yazmaları almıştır. Kitaplardan bazılarını Amerikalılar a satmak istediği duyulduğunda Meclis ve MEB e şikayette bulunulduğu halde hiçbir sonuç alınamamıştır. Bu konuda Cevdet Sunay araştırma yaptırmıştır. Fuat Köprülü nün eşi kitapları Atatürk Üniversitesi ne hediye olarak bağışladıklarını söylemiştir; ama aslında bağışlanan kitapların sözlük vb. türden önemsiz kitaplar olduğu öğrenilmiştir. Külliye den alınan halı ve kilimler ise İstanbul Süleymaniye Camisi nde bir depoya gönderilmiştir. Bunlar daha sonra Türkiye deki ulu camilere dağıtılmıştır. Şu anda Türkiye nin birçok yerine dağılmış bulunmaktadırlar. Tekke ve türbelerdeki kültür tarihimizle ilgili eserlerin kültür adına kurtarılması gerekmekteydi. Zaman içinde Resmî Gazete nin 248 nolu sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile bunların müzelere alınması kısmen sağlanmıştır; fakat hepsine ulaşılamamıştır. Hacı Bektaş tan getirilen bazı kitaplarsa o zamanın Kütüphane Genel Müdürü Hasan Fehmi Turgul a teslim edilmiştir. Kendisi bunları Ankara Kütüphanesi ne getirtmiş ve tasnif ettirmiştir. Madeni eşyalar üzerinde Hacı Bektaş Veli ye kimin tarafından hediye edildikleri yazıldığı için tesadüfen bu eşyalara tekrar ulaşılabilmiştir. Aralarında Atatürk ün 23 Aralık 1919 da Hacı Bektaş Veli ye ziyareti sırasında kahve ikram edilen altın fincan zarfının da bulunduğu birçok eşyaya ise ulaşılamamıştır. Tesadüfen karşılaşılan eşyalar geri satın alma ya da bağış yolu ile toplanmıştır. Hastane ve Jandarma tarafından harç yapma işinde kullanılmakta olan kazanlar ise onların demirbaşından silinip müzenin demirbaşına kaydedilmesi yolu ile alınmıştır. Ben kendim 1083 kalem eşyaya ulaştım. Benim bulduklarım, toplamın binde birini ancak karşılamaktadır. Envantere sadece isim olarak geçilmiş olması, şeklini, cinsini belirten bilgilerin eksik olması nedeniyle eşyalara ulaşmak oldukça güçtür. Fuat Köprülü nün Kültür Müsteşarı olduğu dönemde devlet bu eşyalara bir türlü sahip çıkmamıştır. Sonuçta eşyalar kurtarılamamıştır.
Türbe nin kapalı olduğu dönemde tamir ve onarım işleriyle ilgilenilmemiştir. Hatta bazı yerlerin kurşunları çalınıp harap edilmiştir. Ancak 1957 yılında zamanın başbakanı Adnan Menderes, Tarım ve Orman Bakanı Nedim Ökmen ile Başbakanlık Müsteşarı A. Salih Korur bakım ve onarım işleri ile ilgilendiler. İlerde müze olarak açmak amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hacı Bektaş Veli Külliyesi ni restore ettirmeye başlamıştır. Türbeye her yıl Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinden ödenekler ayrılmış olup 1960 yılına kadar ayrılan bu ödeneklerle restore işleri gerçekleştirilmiştir. Bu işlerle ilgilenen değerli hemşehrimiz Vakıflar Genel Müdürlüğü Fen elemanlarından Yusuf Erdoğan inançlı ve titiz bir çalışma sürdürmüştür ve halen çalışmalar devam etmektedir. Gerçekleştirilen ciddi çalışmalar sonucunda Türbe bugüne değin korunarak gelebilmiştir. 1960 ta bir süre restore işleri gerçekleştirilememiştir. Daha sonra bu işe sayın hemşehrimiz TBMM Senatörü Prof. Dr. Ragıp Üner Türk büyüklerini birbirinden ayırmadan hepsine hizmeti bir vatan borcu sayarak yeniden canlılık kazandırmıştır. 1960 tarih 4/12832 sayılı Bakanlar Kurulu kararınca daha önce müze olarak açılmasına karar verilen bu Külliye nin 1964 yılında, sürdürülmekte olan restorasyon ve hazırlık çalışmaları bitmiş, Külliye artık müze halini almıştır. 16 Ağustos 1964 Pazar günü resmen müze olarak açılış hazırlıkları başlatılmış, bu komitenin başkanlığını yine büyük hizmetleri geçen sayın Prof. Ragıp Üner üstlenmiştir. Müze yetkili memurluğuna Hacı Bektaş eski Belediye Başkanlığı ve Kırşehir Milletvekilliği yapmış olan merhum İbrahim Turan atanmıştır, fakat müze eşyalarının Ankara dan getirilip teşhir edileceği açılış gününden üç ay önce rahmetli olmuştur. Açılışa kısa zaman kalmasına rağmen mesul memuru bulunmamaktaydı. O sırada ben de komite görevlisi olarak Ankara da afiş, davetiye, hatıra sigarası ve kibriti, PTT damgası ses ve ışıklandırma malzemesi gibi işlerle uğraşmakta idim. İbrahim Turan Bey in ölüm haberini alınca aynı zamanda o tarihte Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevinde bulunan hocamızla Hacı Bektaş a geldik. Cenaze töreninden hemen sonra Kayseri ye oradan da Ankara ya geçtik. Hâlâ mesul memuru bulunmayan Külliye nin açılışına kısa bir zaman kalmıştı. Prof. Dr. Ragıp Üner bu görevi benim üstlenmemi teklif etti. Başlangıçta zor bir görev olduğunu söyleyerek kabul etmememe rağmen kısa bir süre sonra atama emrim çıktı. O tarihten itibaren 23 yıl görev yaptım. Göreve başladıktan sonda Hacı Bektaş Veli Türbesi (Pir Evi), Balım Sultan Türbesi ve Aş Evi ni ziyaretçiye açtık. Bu arada diğer evlerin restore işlerini de sürdürdük. Nihayet 16 Ağustos 1964 Pazar günü yurdun çeşitli yerlerinden gelen 44 bin kişilik bir topluluk ile Devlet protokol adamları ve basının katılımlarıyla görkemli bir açılış töreni yapıldı. O tarihten bu yana törenler mutat olarak düzenlenmektedir. Başlangıçta düzensiz alanlarda gerçekleştirilen bu törenler, günümüzde Kapalı Spor Salonu nda sürdürülmektedir. Daha sonra Külliye nin kapatılması sorunu ile karşılaşıldı mı?
Turgut Özal döneminde de Hacı Bektaş Veli Külliyesi nin kapatılması istenmiştir. Bu sorun basına duyurulmayan bir arabuluculuk anlaşması ile halledilmiştir. Kapatılma kararına karşı 41 imza toplanmıştır. Korkut Özal benim arkadaşımdı. Kültür Bakanı Rüştü Şardağ ile basına kapalı bir anlaşma yaptık. Sonuçta Külliye nin açık kalması 150 bin liralık kira bedeli ile oturma hakkı alınarak sağlandı. Yukarıda kısaca değindiğiniz Türbe restorasyonu ile ilgili ilave etmek istediğiniz bilgi var mı? Binalar kırk sene bakım ve onarım işleri yapılmadığı için harap olmuşlardı. Restorasyon çalışmaları sırasında çatı ilk olarak mozaik kullanılarak yenilendiği halde daha sonra pek dayanıklı olmamasından dolayı bakır kaplama yapıldı. Daha önce kurşun oluklu kiremit olan Türbe, şu anda bakır kaplamadır. İçeride 13, 14 ve 17. asra ait kök boyalı yazılar vardı. Ankara dan gelen Mahmut Akak, bu yazıların kopyalarını aldı. Nakışlar sıyrıldığında en üstte 17. asra ait yazılar bulunurken, alttaki yazıların 14. asra ait olduğu anlaşıldı. Daha sonra motifler birleştirilerek, yağlı boya ile yeni karma yapıldı. Böylece iki asrın karması bir kompozisyon ortaya çıktı. Hacı Bektaş Veli Türbesi nin tavanı ise orijinaldir. Restore yapılırken orijinale sadık kalmak amaçlanmıştır. Taşlar Kayseri den getirilmiştir ve yerleştirilecek olan parça boyutu hususunda bile titiz bir çalışma yürütülmüştür. Önemli olan tarihi bozmadan günümüze taşıyabilmektir. Hacı Bektaş Veli Türbesi nin yapısı hakkında genel bir bilgi verir misiniz? Hacı Bektaş Veli Türbesi ne yedi kapıdan girilir. Kapılar küçükten büyüğe doğru sıralanır. Bu da erginlik ve mütevaziliği simgeler. Yedi kapı olmasının sebebi, Hacı Bektaş Veli nin İmam Musai Kazım ın soyundan gelmiş olmasıdır. Merdivenlerin on sekiz basamaklı olmasının sebebi Hacı Bektaş Veli nin yedinci soydan on sekizinci torun olmasıdır. Türbenin düzenlemesinin tasavvufi olduğu göze çarpmaktadır. Makamın yedi metre aşağıda olması ise Hristiyanlar veya zarar verebilecek diğer kişilere karşı bir önlem almak isteğinden doğmaktadır. Lahit üç tabakadan oluşmaktadır. Bunlar yasemin ağaçları, kurşun tabakası ve horasadır. En içte bulunan yasemin ağacı kokuyu alma işlevini görüyor. Yasemin ağacının ardından kurşun tabaka geliyor. Bunun işlevi de lahitin bozulmasını önlemektir. En üst tabaka ise horasa harcı ile kaplıdır. Horasa harcı yumurta akı, kil ve keten karışımından oluşturulan özel bir çimentodur. Bu harç sayesinde lahit bütün hasarlara karşı dayanıklı hale geliyor. Daha önceleri bahçede bulunan lahitin üzeri Hacı Bektaş Veli nin ölümünden 13 sene sonra Orhan Gazi tarafından kapatılmıştır. Hacı Bektaş Veli Kırşehir e ilk geldiğinde günümüzde türbesinin bulunduğu yere ilk olarak çilehane yaptırmıştır. Daha sonra yatılı okul gibi bir düzenleme ile çilehaneye meydanevi, aşevi, bahçe gibi bölümleri ekletmiştir. Anlaşılacağı üzere hazır yapılmış bir yere gelip yerleşmemiş, yerleştiği yere bir eğitim merkezi kurmuştur. Hacı Bektaş Veli Horosan dan Kırşehir e ilk devre 43 kişi ile geliyor. Fakat bu sayı mitolojide 99 bin kişi olarak belirtilmektedir. Bunların arasında Abdal Musa, Geyikli Baba, Sarı Saltık, Barak Baba, Seyit Ali Sultan (Kızıldeli) gibi kişiler bulunmaktadır. Hacı Bektaş Veli nin beraberinde gelenlerin hepsi öğretmendir. Hacı Bektaş Veli bu öğretmenleri Anadolu ve Balkanlar a dağıtarak onları halkı eğitmekle görevlendirmiştir. Kendisi de Anadolu yu gezerek yetiştirebileceği uyanık kişiler aramıştır. Taptuk Emre bunlardan birisidir.
Hacı Bektaş Veli nin verdiği eğitimde dört devre bulunmaktadır: 1) 1) Allah aşkı 2) Maddeden manaya geçme 3) 3) İnsanlar arası sevgi ve birlik 4) 4) İnsandaki enerjinin ortaya çıkarılması (Keramet) : Vücut enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürülmesi. Bu dört devreden sırası ile eğitim alınmaktadır. Bu devreler hakkında bilgi verecek olursak: Allah Aşkı: İnsan gerçek olgunluğa ve huzura ancak Allah aşkı ile ulaşabilir. Başka hiçbir şey bunları sağlayamaz. Gönlünün istediği kadar dünya malına sahip olması bile yeterli değildir. Dervişler de bunu bildikleri için dünya malına pek değer vermezler. Dervişin aşkı, bir fânilik ovası olan dünyayı şenlendiren otlar gibidir. Ovanın değeri yeşilliği ile orantılıdır. Derviş de dünyayı değerlendiren kişidir. Onun bu mukadder görevinin işareti ise beyaz sarığıdır. Dervişin zihni devamlı Allah zikri ile, gönlü de dua ile meşguldür. Böylesine Hak ka aşık olanların sayısı da azdır. Allah aşkı ile Allah ı anmak arasında büyük bir ilişki vardır. Allah ı her zaman anmak, her şeye O nun adı ile başlamak, her şeyi O ndan bilmek, O nu kusurlardan, basitliklerden uzak bir varlık olarak kabul etmek gerekir. Allah aşkı dünyada bilinen sevgilere benzememektedir. Dünyadaki aşk hissinin bir sonu vardır. Sevilene kavuşulduğu zaman eski gücünü kaybeder. Allah aşkında ise insan, bu aşka daldıkça dalmak ister. Allah aşkı önce ayrılık acısının duyulması ile başlar. Kişi beraber olması gerekenden ayrı olduğunu farkedince hicran, elem, gam, hasret duygularına kapılır. Izdırapları arttıkça da aşkı artar. İnsan ruhunun bütün kötülüklerden uzaklaşması ancak Allah aşkı ile olur. Ruh ancak bu aşkı duyduğu zaman gerçek serbestliğe kavuşabilir. Bunun sebebi maddeyi ancak Allah aşkının aşabilmesidir. Madde hırsı da manâyla, manevi duyguların en büyüğü, Allah aşkı ile söndürülebilir. Dünyada insanca yaşayabilmenin tek şartı Allah aşkıdır. Allah ı duymadan gerçek insanlık vazifeleri öğrenilemez. Allah aşkı olgunluğun ve huzurun tek sebebidir. Madde, para, kadın, saltanat hiçbir zaman huzur ve tekamül sağlamaz. Ancak Allah aşkını duymak herkese nasip olmaz. Bu da özü Allah tarafından bilinen sebeplerle bazı kişilere tanınmış bir lütuftur. Allah aşkının kimlere nasip olduğu da bilinmez. Dış görünüş hiçbir zaman bunu belli etmez. Maddeden Manaya Geçme: Gizli ilimler ve Allah ile ilgili şeylerin ilmi; ancak Allah ın kendi istediği kişilere tanıdığı özel bir lûtuftur. Allah aşkını duyan kişilerin başarı sırrı, hep bir arada Allah aşkı ile yanmak için gösterdikleri arzu ve temayülde gizlidir. Allah hiçbir zaman sizin davranışlarınızın dış
görünüşüne bakmaz, onları yaptığınız sıradaki niyetinize bakar. Dervişler kendilerini olgunluğa ve huzura ulaştıracak şeyin dünya malı değil de mânâ olan Allah aşkı olduğunu bildikleri için kıyafetlerine önem vermemektedirler. Şekil tekâmül için sadece bir sebep, bir vasıtadır ve ancak bizi o sonuca götürürse makbuldür. Yalnız, sadece şekle bağlı kalarak tekâmüle ulaşmak mümkün değildir; ama bunun tersi mümkündür. Allah elbette gayretleri sever. Bunun yanı sıra gayretlerin arkasındaki niyetleri daha üstün tutar. Eğer niyetler iyi ve samimi ise, gayretlerin yetmediği anda dahi insanlara nimetlerini bahşetmekten çekinmez. Şeklin, maddenin, dünya malının insanı huzura götürmesi mümkün değildir. Onlar sadece mânâya ulaşmak için birer vasıtadır. Her şeyin olduğu gibi ibadetlerin de bir şekil, bir mânâ yönü vardır. Oruç da, namaz da sadece şekli tamamlanmışsa hiçbir işe yaramaz. Onların aç kalmaktan, yatıp kalkmaktan öte olan gayelerini araştırmak, bulmak ve o gayeye ulaşmaya çalışmak gerekmektedir. İnsanlar Arası Sevgi ve Birlik: Dünya malı insana hiçbir şey kazandırmaz. Sadece Allah aşkı ve insan sevgisi insanın yolunu aydınlatır. Ahiret alemine gelenler bu gerçeği görürler ama, dünyadakiler orada neyin kıymetli olduğunu bilmezler. En yüce mertebe seven gönlün ulaştığı mertebedir. İnsanlar kendilerini uyuşukluğun zehirli havası ile zehirlememelidirler. Gayret etmelidirler; çünkü sırları aydınlatan o gizli güneş Hak yolunda yürüyenlere secde eder, onların hizmetindedir ve ancak onların yolunu aydınlatır. Allah her şeyi çift yaratmış. Bunların kaynağı bir olduğu için zıt görünseler bile aslında kendileri de birdir. İnsan çevresini ve dünyayı bu konuda aydınlatmakla kendini görevli saymalıdır. Aydınlatılacak konu da sevgi ve ayrım gözetmemektir. İnsan, dostuna verdiği gibi düşmanına da verebilmeli, hem de her şeyini verebilmelidir. İnsandaki enerjinin ortaya çıkarılması (Keramet) : Kur ân dan biliyoruz ki Allah Hz. Adem i yarattıktan sonra meleklerden ona secde etmelerini istemiştir. Bu emre meleklerin hocası Şeytan dan başka hepsi uymuştur. Adem e melekler ve Allah tan başka bütün varlıklar secde ettiğine göre, ve Allah onların secde etmesini istediğine göre bunda mutlak bir sebep vardır. İnsanlar bu sebebi düşünmelidirler. Düşünüp, Allah ı doğuda batıda aramaktan vazgeçmelidirler. Eğer kişi, yeteri kadar olgunlaştığına inanıyorsa, gözünün kudretine güveniyorsa dalgın müneccim gibi göklere bakmamalıdır. Aranılan yukarda değil, kişinin dış görünüşünün altındadır. Kişinin içindedir. Kişi eğer gönlündeki bu cevheri görebiliyorsa, o zaman hakikaten gözleri sağlamdır, imtihanı geçmiş sayılır. Külliye de üç havlu bulunmaktadır. Bunlar:
1) 1) Ağır hizmetler: tuvalet, banyo, at evi gibi 2) 2) Diğer hizmetler : aşevi, ekmek evi, mihmanevi gibi 3) 3) Manevi hizmetler (Huzuru Pir) Yatarlar bölümü Bu hizmetlere aşama aşama geçilmektedir. İlk gelen kişi ağır hizmetlerden başlayarak bütün hizmet devrelerinde görev almaktadır. En son çile evine gelen kişinin dede-babalık alma yetkisi vardır. Dergâh ta giyilen taçları ise üç devreye ayırabiliriz. Hacı Bektaş Veli döneminde Elifi denilen ters V şeklinde üçgen bir taç kullanılmaktaydı. Hacı Bektaş Veli nin resimlerinde de görülmektedir. Etemi dört dilimli taç olup, şeriat, tarikat, hakikat ve marifet i simgeler. 15. asırdan bugüne kadar ise (Balım Sultan zamanından günümüze kadar), Hüseyni taç kullanılmıştır. Bu taç ise 12 imamı temsil eden 12 dilime sahiptir. Mezarlarda da tarikatların simgeleri bulunmaktadır. Böylece türbedeki taca göre yatırların hangi dönemde yaşadıkları kolayca anlaşılabilmektedir. Dergâh ta Anadolu şalvarının üzerine kısa kollu, yakasız cübbe giyilmekteydi. Cübbenin içine ise kefen anlamına gelen beyaz, yakasız bir gömlek giyilirdi. Bu gömleğe Tennure denir. Dergâhtakiler, bellerine yünden dokunmuş kemer takarlardı. Bu kemere bağlı cilbenk denilen deriden yapılma bir çanta ve ona bağlı boyna takılan 12 dilimli bir rozet bulunurdu. Bu rozete ise teslim taşı denmektedir. Kuşak üzerine de kamberiye denilen ucunda yumurta biçiminde taş olan kordonlu ikinci bir kuşak bulunurdu. Dergâh ta Orta Anadolu sofrasında yemek yenirdi. Yemekte herkes toplu olarak bulunurdu. Yemek büyük kazanlarda pişirilirdi. Bu kazanları Kırşehir Hastanesi ve Jandarma ihale ile almıştır. Hacı Bektaş Veli Türbesi nde bulunan eşyaların değeri nedir? Bu eşyalara değer biçmek mümkün değildir. Özellikle İstanbul Topkapı Sarayı ndan bulunarak getirilen Hz. Ali nin ceylan derisi üzerine yazmış olduğu Kur an-ı Kerim Secde Suresi ne hiçbir şekilde değer biçilemez. Antika eşyalar birer kültür değerimizdir. Eşyaların büyük bir bölümü yapıldıkları zamanda birer doktora tezi olarak düzenlenmişlerdir. Bu nedenle de üzerlerinden yıllar geçse bile eleştirilemeyecek nitelikte olmalarına özen gösterilmiştir. Özelikle dergâhtakiler terfi edilirken bu gibi çalışmalar yapılmakta idi ve eğer yapılan çalışma beğenilmezse yeni ve bir öncekinden daha kompleks çalışmalar yapılması gerekiyordu. Çalışmaların birçoğunda altın geçmeler, motifler, hayvan figürleri vb. bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak bir mumluğu verebiliriz. Lale desenleri ile süslenmiş olan bu mumlukta lale Allah anlamındadır. Karanfil ise Cennet Bahçesi ni simgelemektedir. Mumluğun üzerine lale süslemeleri ile Allah, Muhammed ve Ali yazılmıştır. Lale anlamını İsmail Hakkı Baltacıoğlu eser üzerinde uzun seneler çalışarak bulmuştur. Allah, lale desenleri ile yazılırken, bu desenler arasındaki boşluklar Muhammed ve Ali yazısını oluşturmaktadır. Eşyaların hepsi sadece süsleme amaçlı olmayıp, tasavvufi değerler de içermektedirler. Aynı zamanda farklı ve orijinal eserler ortaya çıkarmak büyük önem taşıdığından bu eserler manevi olarak da büyük anlamlar kazanmaktadırlar.
Hacı Bektaş Veli Külliyesi nde bulunan ocakların başında da S şeklinde taşlar bulunmaktadır. Bunlar eski Türkler de aslan motifi olarak kullanılmışlardır. Günümüzde yapılmakta olan şömine ya da ocaklarda çıkan bir çok soruna o dönemde yapılan ocakların hiçbirinde rastlanmadığı görülmektedir. Bacanın tütmesi, yemeğin yanması gibi problemler önceden düşünülebilmiş ve karşılaşılabilecek her türlü probleme karşı hem dayanıklı, hem de estetik açıdan göze hitap eden ocaklar inşa edilmiştir. Ocak bacasının içerisine yerleştirilen gizli bacalar sayesinde yemeğin vitamini ve buharı da korunabilmiştir. Bu titizlik sadece ocaklarda değil, birçok alanda gösterilmiştir. Bektaşiliğin bugünkü durumu hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız? Dergâhlar açıkken özveri ile çalışan, ilmi kariyeri olan kişiler mürşitlik yetkisine sahiptiler. Anadolu da çeşitli bölgelere gönderilerek eğiticilik görevlerini yerine getirirlerken aynı zamanda da Hacı Bektaş Veli yi temsil ederlerdi. Dergâhların kapatılmasından sonra bu aydınlatıcılar yazılmış ve basılmış eserler ile halka ulaşma yolunu tercih etmişlerdir. Aynı zamanda önceden yetişmiş aydın Bektaşilerle sohbetler şeklinde halka ulaşma yolu da kullanılmaktadır. Burada aydınlar kendi aralarında unvanlandırılmaktadırlar. Halk arasında seçimlerle çeşitli unvanlar kazanılmaktadır. Bunlardan baba olanlar talip ve derviş yapma yetkisine sahiptirler. Halife baba unvanına sahip olanların talip, derviş ve baba yapma yetkisi vardır. Dede baba ise halife baba yapma yetkisine sahiptir. Günümüzde bu unvanlara hak etmeyenler de sahip olabilmektedirler. Dergâh zamanında çok titiz olan bu kurumun günümüzde zedelenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Alevîlik ve Bektaşilik arasında bir fark bulunmakta mıdır? Bulunmakta ise bunlar nelerdir? İnançta mürşit Alevîlik te soydan geliyor. Soydan gelmeyenleri de kendi tarikatlarına almıyorlar. Temelde ibadette fark bulunmamaktadır. İkisinde de insan ön plana çıkarılmaktadır. Alevîlik ve Bektaşilik te de İnsanı seven Allah ı sever düşüncesi egemendir. Bektaşilik te din, ırk aranmamaktadır. Soy vb. etkenler önem taşımaz. Hacı Bektaş Veli her insan Bektaşi dir der. Yalnız Bektaşi olan kişinin müslüman olması şarttır. Atatürk, Neyzen Tevfik, Rıza Tevfik, Namık Kemal ve Nazım Hikmet Sünnî olmalarına rağmen Bektaşi dirler. Bektaşi nin en büyük ağırlığı Ege ve Batı da Balkanlar dadır. Bektaşilik te derviş, baba gibi unvanlar dergâhlar açık olduğu dönemde hizmet ve ilme dayalı olarak verilirken, günümüzde dervişler ve babalar halk arasında seçilmektedirler. Alevîlik te de Bektaşilik te de ibadetler Türkçe dir. Aralarında nüanslar bulunmaktadır; fakat bu özü bozmamaktadır. Bektaşilik Alevîlik ile karıştırılıyor. Bektaşilik te eğitim ve ilmî kariyeri olmayan terfi edemez. Bir sanat dalınız, ilmî branşınız olmak zorundadır. Ben kendim dört kitap yazdıktan sonra; ancak babalık unvanı alabildim. Her Bektaşi bir yere bağlıdır. Herkes kendi grubunu bilir. Senede bir kez Kurultay şeklinde Hacı Bektaş ta toplanılır. Bu toplantılar genellikle ağustos ayındaki anma törenleri sırasında gerçekleştirilir. Çünkü bu tarihte insanları bir araya getirmek daha kolaydır. Halife Dede Baba nın bölgesel temsilcisi görevini yerine getirir. Bu halk arasında yanlış anlaşılmaktadır. Halifelik unvanı sadece bir görevlendirme şekli olarak kullanılmaktadır. Örneğin, Ankara yöresinde bir anlaşmazlık ortaya çıktığında, bilgi alışverişi yapılacağı zaman dede babanın ulaşamayacağı yerlere, ufak sorunlara halifeler ulaşır.
Günümüzde ise artık iletişim oldukça kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilebiliyor. Bu yüzden halifeliğin işlevi de pek kalmadı, diyebiliriz. Her isteyen artık kolayca Dede Baba ya ulaşabilmektedir. Anadolu Kültür Araştırma Vakfı (AKKAV) nın kuruluş amacı ve gerçekleştirmekte olduğu çalışmalar nelerdir? Anadolu Kültür Araştırma Vakfı (AKKAV)Anadolu kültürünü Alevî-Bektaşi kültürünün temeli olarak görmektedir. AKKAV Anadolu ya hizmet etmiş Türk büyüklerinin eserlerini kaynaklara geçirip bilim adamlarına sunmak amacıyla kurulmuştur. 1990 dan itibaren çalışmalarına başlamıştır fakat resmî kuruluşu 1992 yılına dayanmaktadır. Ben AKKAV ın kurucusu, Yönetim Kurulu Üyesi ve Bilim Kurulu Başkanı yım. Bu merkezin 25 kurucusu bulunmaktadır. AKKAV, Kültür Bakanlığı ile çalışmalar yapmaktadır. Sempozyum, belgesel gibi çalışmaları bulunmaktadır. Bunların yanı sıra araştırma ve etüd çalışmaları da yapılmaktadır. Daha çok Anadolu da Alevî boyları üzerine yoğunlaşmaktayız. Boylar arasındaki farklılıkları ortaya koymaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar Hıdırellez, Tahtacılar ve Yörükler le ilgili belgeseller hazırlamış bulunuyoruz. Yakın bir zamanda Gagauslar (Gagaus Türkleri) ile ilgili bir çalışmamız sunulacaktır. Aynı zamanda Hacı Bektaş Veli ile ilgili bir eser çalışmamız da bulunmaktadır. Türkiye de bilimsel olarak Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli konularında neler yapılmalıdır? Bir insanı tanımadan elbise giydirmek yanlış bir yaklaşımdır. Araştırma yapanlar hazır kitaplardan yararlanıyorlar. Herkes kendisine göre bir Hacı Bektaş Veli yaratıyor. Bu konuya politikacılar, Sünnîler, Alevîler kendince yaklaşıyorlar. Aynı çalışmalar, üzerinde biraz değişiklik yapılarak yeniden sunulmaktadırlar. Yapılan çalışmalarda Hacı Bektaş Veli nin neler yaptığı, nasıl yaptığı gibi hususlara hiç değinilmemektedir. Niçin Hacı Bektaş bölgesine yerleştiği bile araştırılmamıştır. Bu konularda çok büyük eksiklikler olduğu fark edilmektedir. Araştırmacılara çok iş düştüğünü bir kez daha yinelemekte yarar vardır. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi nin ilk kurucuları arasında yer almaktayım. Kurucular arasında çok Sümer soyadı bulunduğu için çekildim. Bu merkez bir kaynak toplama yeri olarak işlev görmektedir. Geniş bir bilim adamı ve araştırmacı kitlesine seslenmektedir. Kesinlikle bilgiler yorum yapılmadan sunulmaktadır. Merkezin amacı Alevîlik, Bektaşilik ve Hacı Bektaş Veli kültürü ile ilgili kaynaklar toplamak ve tarafsız olarak sunumlarını yapmaktır. Bu merkeze elimizden geldiği kadar yardım etmeye çalışıyoruz. Bu konu ile ilgilenenlerin de merkezden yardım ve ilgilerini esirgememelerini istemekteyiz. En azından ulaştıkları yeni bilgileri, dokümanları Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Merkezi ile paylaşmaları bu bilgiye ihtiyacı olan kesime ulaşmak açısından önem taşımaktadır. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi nin yayınlamakta olduğu ve üç aylık sürelerle çıkmakta olan Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi nde birçok araştırmacı ve bilim adamının makale ve çalışmaları yayınlanmaktadır. Bilindiği gibi taranmamış Osmanlı arşivleri ile ilgili kaynaklar büyük önem taşımaktadır. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi bu konuda da bilgi gereksinimlerini karşılamaya çalışmaktadır. Tarihimize ışık tutmaktadır. Halkın elinde çok değerli ve önemli bilgiler bulunuyor. Bunlara ulaşmamız ve her birini derlememiz gerekiyor. Manisa, Tire, İstanbul gibi illerde bulunan kütüphanelerde Türk kültürü ve Hacı Bektaş Veli ile ilgili birçok kitap mevcuttur. Bunların incelenmesi ve araştırmacıların, konu ile ilgili uzmanların hizmetlerine sunulması gerekmektedir. Elbette bu çalışma zaman alacaktır; ama kaynaklara ulaşıldığında engin bilgi ile karşılaşılacaktır. Bedri Noyan ın da çok değerli binlerce kitabı bulunmaktadır. Bunların hepsi Bedri Noyan ın şahsine ait değildir. Birçok bilim adamının kendisinde toplanmış çok sayıda eseri bulunmaktadır. Bu eserlerin hepsinin en azından birer fotokopisi alınıp geniş kitlelerin hizmetine sunulmalıdır. Yine olanaklar çerçevesinde mikroçipleri de alınarak saklanabilir. Böylece birçok kaynağa bir anda ulaşılmış olacaktır. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi nin ne gibi çalışmalar yapmasını önerirsiniz? Nevşehir ili Hacı Bektaş ilçesine giden araştırmacılara hizmet verilebilmesi ve en azından Ankara da bulunan Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi nden bu araştırmacıların haberdar edilebilmeleri için kısa vadeli hizmetler sunacak bir merkezin açılması gerekmektedir. Burası bir şube olarak düşünülebilir. Ankara daki Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi ve Nevşehir Hacı Bektaş ilçesindeki şube arasında iletişimi sağlayacak birkaç elemanın da bu şubede bulundurulması gerekmektedir. İnsanların Bektaşilik ve Alevîlik le ilgili olarak neleri bilmek istediklerini anlamamız gerekmektedir. Dolayısıyla Nevşehir e kurulacak olan şubede bulunacak olan elemanların bu sistem hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Yoksa tek başına şube açmak pek yeterli olmayacaktır. Orada dokümanlar toplanmalı, bilgilerin sunumu titizlikle yapılmalıdır. İnsanlarda güven uyandıracak kişilere ihtiyaç vardır. Bunun tersi bir durumda insanlar ellerinde bulunan bilgileri sunmaktan, paylaşmaktan çekineceklerdir. Bu şubede bulunacak kişilerin halkın sevgisini kazanmış ya da kazanabilecek nitelikleri barındırmaları gerekmektedir. Böylece bu şube halkın uğrak yeri halini alacaktır. Aynı zamanda halka Türk kültürü ve Hacı Bektaş Veli nin tarafsız olarak tanıtılması açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu da ancak titiz çalışmalarla gerçekleştirilebilir. Hacı Bektaş a gelen bir kişinin detaylı bilgi edinebileceği yerin Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi olduğunu bilmesi ya da öğrenmesi gerekmektedir. Bu da şubenin iyi çalışması ile
mümkündür. İnsanları orada kurulacak bir şubeye çekebilmek için tanıtım çalışmaları yapmak gerekmektedir. Bu tanıtım çalışmaları içerisinde slayt gösterileri, tanıtıcı broşürler hazırlanabileceği gibi sohbet toplantıları, konferanslar düzenlenebilir. Sadece doküman ve eser bulundurmak yeterli değildir, bu eserlerden insanları bilgilendirmek de gerekmektedir. Haberdar olan insanlar diğer insanları da haberdar edecektir ve kısa zamanda Ankara daki Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi büyük bir kitleye duyurulacaktır. Tabi ki bütün bu istenilenlerin gerçekleştirilebilmesi için şubenin insanlara sıcak bakması gerekmektedir. İnsanlar, hoş karşılanmaktan hoşlanırlar. Yeri geldiğinde ziyarete gelen kişiler, şubedekilerle sohbet etmek, bilgilerini paylaşmak ve bilgi almak isteyecektirler. Bunların hepsinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi yabancı dil uzmanı