FORUM. Finansal piyasaların siyasi çalkantılar karşısında sergilediği bu göreli sakinliği hangi iç ve dış faktörlere bağlıyorsunuz?



Benzer belgeler
ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR


Makro Veri. Cari açık yeni rekorda. Tablo 1: Cari Denge (milyon $) -month,

109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

internet adreslerinden

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 23 Aralık 2015 Ankara

Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması

BASIN DUYURUSU PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ. Sayı: Mart Toplantı Tarihi: 24 Şubat 2015

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. PARA PİYASASI LİKİT KAMU EMEKLİLİK YATIRIM FONU DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU

-2.98% -7.3% 19.7% 13.5% % Şubat 19 Ocak 19 Şubat 19 Mart 19

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 25 Mayıs 2016 Ankara

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Ağustos 2013

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

Reel Sektör Risk Yönetimi

ANKARA EMEKLİLİK A.Ş. DENGELİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU FAALİYET RAPORU

2015 MAYIS ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 24 Şubat 2016 Ankara

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2012, No: 33

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

Grafik-4.1: Cari Açığın GSYH ye Oranı (%)

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

BASIN DUYURUSU 30 Nisan 2015

GENEL DEĞERLENDİRME TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş PARA PİYASASI LİKİT EMEKLİLİK YATIRIM FONU(KAMU) YILLIK RAPOR

7.26% 9.9% 10.8% 10.8% % Mart 18 Şubat 18 Mart 18 Nisan 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

Sayı: Mayıs Toplantı Tarihi: 25 Mayıs 2006

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

GARANTİ EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. BÜYÜME AMAÇLI HİSSE SENEDİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU 2010 YILI 9 AYLIK FAALİYET RAPORU

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

PAZAR BÜYÜKLÜĞÜ YATIRIM MALĐYETLERĐ AÇIKLIK EKO OMĐK VE POLĐTĐK ĐSTĐKRAR FĐ A SAL ĐSTĐKRAR

1.56% -4.1% 20.3% 11.4% % Kasım 18 Ekim 18 Kasım 18 Aralık 18

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Kasım 2013, No: 77

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ekim 2011, No:9

2016 Ocak Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı. Erdem BAŞÇI Başkan. 26 Ocak 2016 Ankara

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

-2.98% -10.0% 19.7% 13.5% % Ocak 19 Ocak 19 Şubat 19 Şubat 19 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER.

AEGON EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. DENGELİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU İKİNCİ 3 AYLIK FAALİYET RAPORU

7,36% 5,1% 15,4% 10,1% 87,1 57,1 2,7 17,75% Mayıs 18 Nisan 18 Mayıs 18 Haziran 18

Ekonomi Bülteni. 8 Mayıs 2017, Sayı: 19. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 27 Mart 2017, Sayı: 13. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI İKİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

KATILIM EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. ALTERNATİF STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU 6 AYLIK RAPOR

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

Seçilmiş Haftalık Veriler* 3 Temmuz 2015

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

1-Ekonominin Genel durumu

Fon Bülteni Ekim Önce Sen

internet adreslerinden

Ekonomi Bülteni. 9 Mayıs 2016, Sayı: 19. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU

2015 NİSAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2011, No:1

Ekonomi Bülteni. 7 Kasım 2016, Sayı: 43. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

GÖSTERGELER YABANCI HAREKETİ:

Ekonomi Bülteni. 22 Haziran 2015, Sayı: 16. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

MAKROEKONOMİ BÜLTENİ TEMMUZ 2018

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN KAMU ALTYAPI YATIRIMLARININ SERMAYE PİYASALARI ARACILIĞIYLA FİNANSMANI KONULU

7. Orta Vadeli Öngörüler

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş BÜYÜME AMAÇLI HİSSE SENEDİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

Fon Bülteni Temmuz Önce Sen

2015 HAZİRAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

Bankacılık sektörü değerlendirmesi ve 2012 yılı beklentileri

Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi. Nazlı Çalıkoğlu Aslı Kazdağlı

TÜRKONFED KOBİ PERSPEKTİFİ MAYIS 2016

Seçilmiş Haftalık Veriler* 12 Haziran 2015

1- Ekonominin Genel durumu

MERKEZ BANKASI VE FİNANSAL İSTİKRAR

Seçilmiş Haftalık Veriler* 27 Şubat 2015

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

Ekonomi Bülteni. 5 Haziran 2017, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Vahap Tolga KOTAN Murat İNCE Doruk ERGUN Fon Toplam Değeri ,49 Fonun Yatırım Amacı, Stratejisi ve Riskleri

II. Ulusal Ekonomik Görünüm 2

Ekonomi Bülteni. 14 Aralık 2015, Sayı: 39. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

Özel sektör Dış Borçları: Yeni bir kırılganlık kaynağı mı?

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

Ekonomi Bülteni. 29 Ağustos 2016, Sayı: 34. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

Seçilmiş Haftalık Veriler* 15 Mayıs 2015

GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

BASIN DUYURUSU PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ. Sayı: Mayıs Toplantı Tarihi: 24 Mayıs 2016

Büyüme Değerlendirmesi : Çeyrek

Ekonomi Bülteni. 5 Aralık 2016, Sayı: 47. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Transkript:

Bir ay öncesine kadar, siyasi bir istikrarsızlığın, mevcut kırılganlıklar nedeniyle ekonomide de istikrarsızlığa yol açabileceği; bu nedenle de herkesin dikkatli olması gerektiği uyarıları çeşitli çevrelerce sık sık yapılırdı. Siyasette taşların yerinden oynadığı, erken seçim kararının alındığı, Anayasa değişikliği tartışmalarının yoğunlaştığı ve siyasi parti yapılanmalarının yeniden biçimlendiği çalkantılı bir süreçten geçerken, özellikle finansal piyasaların bu tür olaylara eskiden olduğu gibi sert tepki vermediğini gözlemliyoruz. Yaşadığımız siyasi gelişmelere piyasaların verdiği tepki oldukça makul sınırlar içinde kaldı. Finansal piyasaların siyasi çalkantılar karşısında sergilediği bu göreli sakinliği hangi iç ve dış faktörlere bağlıyorsunuz? Bu gözleme dayanarak, ekonominin siyasi çalkantılara karşı duyarlılığının, sık sık verilen İtalya örneğinde olduğu gibi azaldığı genellemesi yapılabilir mi? Siyaset Alanındaki Belirsizlik Ortamına Rağmen Göreli Sakinlik Durumu, Yerleşik ve Yabancı Ekonomik Birimlerin Davranışlarının Bir Bileşimi Olarak Ortaya Çıkmaktadır Finansal piyasaların, içinde bulunduğumuz siyasal çalkantı döneminde, geçmişe göre göreli sakinliğinin nedenleri hangileri olabilir? Birinci neden, hiç şüphesiz, ekonomik istikrarda son altı yılda alınan mesafedir. Ekonomik istikrara yönelik politikaların sürdürülmesi, enflasyonun ve kamu borcunun Süreyya SERDENGEÇTİ TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜMÜ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ- MÜTEVELLİ HEYETİ DANIŞMANI milli gelire oranının geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde düşmesini sağlamıştır. Bunun doğal sonucu da; sermaye girişleri, faizlerin genel düzeyinin gerilemesi ve Türkiye ekonomisinde beklenenin çok ötesinde büyüme ve verimlilik artışı olmuştur. Bağımsız ve özerk kurumların bu sürece büyük katkısı olmuş, bu kurumların varlığı ve uygulamaları 13

Siyaset alanında yabancıların ülkemizin seçim sürecini, hiç şüphesiz çoğu zaman kendi ülkelerinin demokrasi deneyimi ve vardıkları aşamadan dolayı, olağan karşıladıkları görülmektedir. Ekonomi alanına gelince; yabancıların, diğer gelişmekte olan ekonomilerde daha evvel yaşanan istikrar süreçlerini iyi bilmelerinden dolayı, Türkiye nin istikrar sürecinin başarısını çabuk görmüş olmaları birinci unsurdur. ekonomi - siyaset arasındaki ilişkiyi, geçmiş dönemlere kıyasla, oldukça zayıflatmıştır. Kısaca; istikrarda alınan mesafenin, bazı kırılganlıkların hala varolmasına rağmen, ekonominin dışsal şoklara dayanıklılığını artırmış olması söz konusudur. İkinci nedeni ise, 2006 yılı Mayıs ayından itibaren belirginleşen ve içinde bulunduğumuz 2007 Mayıs ayı itibarı ile de devam eden, yerleşiklerin ve yabancıların Türkiye de siyasete ve ekonomiye farklı bakışları içinde aramak gerekecektir. Sonuçta, bugünlerde gördüğümüz siyaset alanındaki belirsizlik ortamına rağmen göreli sakinlik durumu, yerleşik ve yabancı ekonomik birimlerin davranışlarının bir bileşimi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu farklı bakışlar hangi unsurlardan kaynaklanmaktadır? Siyaset alanında yabancıların ülkemizin seçim sürecini, hiç şüphesiz çoğu zaman kendi ülkelerinin demokrasi deneyimi ve vardıkları aşamadan dolayı, olağan karşıladıkları görülmektedir. Yerleşiklerin ise, sorunlu demokratik geleneğimizden dolayı, daha bir yıl evvelinden tedirgin olmaya başladıkları ve bunu davranışlarına yansıttıkları bilinen bir olgudur. Ekonomi alanına gelince; yabancıların, diğer gelişmekte olan ekonomilerde daha evvel yaşanan istikrar süreçlerini iyi bilmelerinden dolayı, Türkiye nin istikrar sürecinin başarısını çabuk görmüş olmaları birinci unsurdur. Özellikle 2003 den itibaren ülkemize giren yabancı sermaye içinde sıcak paranın ağırlığının azalmaya başlaması, uzun vadeli sermaye kalemlerinin ve doğrudan yabancı yatırımların paylarının ise artması bunu göstermektedir. Sağlanan istikrar ve yaratılan güven ortamı, üstüne bir de Avrupa Birliği yolunda alınan mesafe ile birleşince, yabancılar nezdinde daha çabuk sonuç vermiştir. Yerleşiklerin bu süreçteki tutumlarına bakınca, istikrar ve güven ortamı ile beraber her ne kadar ülkemizde yatırımların arttığı ve ters para ikamesinin yaşandığı bir döneme girilmişse de, önemli ölçüde finansal varlığın döviz olarak tutulmaya devam edildiği de bir gerçektir. Bunda geçmiş 30 yıllık istikrarsızlık döneminin kriz ve çalkantılarının getirdiği Acaba yine eskiye dönüş olur mu? korkusu rol oynamaktadır. Hal böyle iken, 2001 krizi sonrası yaşanan 7 çalkantıdan sonuncusu olan 2006 yılı çalkantısı; Hükümetin Merkez Bankası bağımsızlığı konusundaki tereddüt uyandıran tutumu, aksayan iletişim politikası ve Merkez Bankası Başkanı atamasının uzun süre sürüncemede kalmasının yol açtığı geciken piyasa operasyonları nedenlerinden dolayı, hem yerleşiklerin hem de yabancıların davranışlarını olumsuz etkilemiştir. Daha evvel yaşanan çalkantılarda yükselen döviz kurları ve faizlerin genel düzeyinin çalkantılar sonrası yine eski seviyelerine dönmeleri söz konusu Yerleşiklerin bu süreçteki tutumlarına bakınca, istikrar ve güven ortamı ile beraber her ne kadar ülkemizde yatırımların arttığı ve ters para ikamesinin yaşandığı bir döneme girilmişse de, önemli ölçüde finansal varlığın döviz olarak tutulmaya devam edildiği de bir gerçektir. Bunda geçmiş 30 yıllık istikrarsızlık döneminin kriz ve çalkantılarının getirdiği Acaba yine eskiye dönüş olur mu? korkusu rol oynamaktadır. 14

Yıllarca kademeli bir biçimde yüzde 30 ların üzerindeki seviyelerden 2006 başında yüzde 8 seviyelerine kadar inen beklenen reel faizlerin, çalkantı sonrası çıktığı yüzde 14 seviyesinden ancak yüzde 11-12 seviyelerine kadar inebilmiş olmasını sadece enflasyon ve kısa vadeli faizler ile açıklamak mümkün değildir. iken, bu defa sadece döviz kurları çalkantı öncesi seviyelerine dönmüş, faizlerin genel seviyesinin o ölçüde gerilemediği görülmüştür. Hiç şüphesiz yükselen enflasyon, enflasyon tahmin ve beklentileri ile Merkez Bankası nın politika faizlerini artırmış, dolayısı ile fonlama maliyetinin yükselmiş olması bu durumun oluşmasında önemli etkenlerdir. Ama yıllarca kademeli bir biçimde yüzde 30 ların üzerindeki seviyelerden 2006 başında yüzde 8 seviyelerine kadar inen beklenen reel faizlerin, çalkantı sonrası çıktığı yüzde 14 seviyesinden ancak yüzde 11-12 seviyelerine kadar inebilmiş olmasını sadece enflasyon ve kısa vadeli faizler ile açıklamak mümkün değildir. Kaldı ki, geçmişte faizlerin genel düzeyinin pekala kısa vadeli faizlerin altında seyrettiği dönemler de görülmüştür. Eğer faizlerin genel düzeyinin gerilememesinin yanı sıra, döviz kuru da gerilememiş olsa idi, bu durumu hem yerleşiklerin hem de yabancıların istikrar konusundaki güvenlerinin azalması, dolayısı ile para ikamesi ve sermaye çıkışı ile açıklayabilirdik. Güven azalması hem bono/tahvil piyasalarından çıkışı hem de Türk parasından dövize geçişi açıklardı. Oysa döviz kurları çalkantı öncesi seviyesindedir. O halde? başlamıştır ve bu süreç bugün de devam etmektedir. Yabancılar ise, 2006 çalkantısından gerekli sonuçları çıkartmakla beraber, Türkiye ekonomisine daha uzun vadeli bir bakış açısı ile bakmakta, bir yandan döviz bozdurup yüzde 11-12 seviyesindeki beklenen reel faizlere ayrıca borsaya yatırım yaparken, asıl, doğrudan yabancı yatırım olarak döviz girişi sağlamakta ve bu şekilde ülkemize giren dövizlerin bir kısmı bozdurulmaktadır. Ülkemize giren doğrudan yabancı yatırım miktarının yüksekliği göz önüne alındığında, bunun döviz kurları için ne anlama geldiğini tahmin etmek zor değildir. İşte yerleşiklerin dövize geçmelerine rağmen döviz kurlarının çalkantı öncesi seviyelerine gerilemesinin, ancak yüksek seviyelerde seyreden beklenen reel faizlerde ifadesini bulan faizler genel seviyesinin ise gerilememesinin bir nedeni de budur. Siyasi gelişmelere rağmen piyasalarda gördüğümüz ve yukarıda açıkladığım göreli sakinlik durumu bizi yanıltmamalıdır. Faizlerin genel seviyesi sadece gerçekleşen enflasyon ve bir türlü düzelemeyen enflasyon beklentileri yüzünden aşırı yüksek değildir. Bu durum, yerleşiklerin, hem siyaset hem de ekonomik istikrarın geleceği ile ilgili bir yıldır artan kaygıları ile de ilgilidir. Öte yandan, yabancıların uzun vadeli bir bakış açısı ile Türkiye ye yatırım yapıyor ve o meyanda faizlerin yüksek düzeyine de ilgi duyuyor olmaları aldatıcı olmamalıdır. Arkasından siyasi istikrarın yeniden oluşmadığı bir genel seçimden sonra, zaten aksayan yapısal reform sürecinin de düzelmeyeceği yani reform yorgunluğunun devam edeceği, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi kurumsal düzenlemeler ile ilgili güvenin de sağlanamayacağı kanaatinin oluştuğu bir ortamda; bugünkü göreli sakinliğin aranacağı unutulmamalıdır. Sorunun cevabı yine yerleşik ve yabancıların davranış farklılıklarındadır. Yerleşikler, çalkantı sonrasında saydığım nedenler ile bono/tahvil piyasalarına ilgilerini azaltıp Türk parasından dövize geçmeye başlamışlar, keza sıcak paranın yerleşiklere ait bölümü de yurt dışına çıkmaya 15

Küresel Sermayenin Finansal Piyasalarımızdaki Görece Yüksek Payı, İç Siyasi Gelişmelerin Etkisini Azaltırken, Yabancı Piyasalardaki Gelişmeleri Türkiye Ekonomisi Üzerinde Daha da Etkili Kılıyor Prof. Dr. Güven SAK TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖR YARDIMCISI - TÜRKİYE EKONOMİ POLİTİKALARI ARAŞTIRMA VAKFI (TEPAV) DİREKTÖRÜ Türkiye ekonomisi dönüşüyor diyoruz ya sürekli, siyasetin ekonomi üzerindeki etkilerinin sınırlı olması da buna karine sayılabilecek bir gelişme aslında. Sözünü ettiğimiz değişim 2001 krizinin ardından başlamıştı. İktisadi aktörlerin karar vermesini zorlaştıran makroekonomik istikrarsızlık göreli olarak azalırken, geçmişin hatalarının artık yapılmayacağına dair önemli sinyaller verilmeye başlanmıştı. Yabancı fonların yöneticileri bu sinyalleri doğru okudu ve Türkiye ye olan ilgileri arttı. Dolaşımdaki küresel sermayenin fazlalaşması da yine bu dönemde gerçekleşti. Çin de cari fazla artmaya devam ederken, petrolü olan ülkeler tarihin en yüksek seviyelerine ulaşan petrol fiyatlarının yarattığı likidite bolluğu ile 2000 yılından bu yana, her yıl dünya üretiminin yüzde 1,9 u kadar sermaye ihraç ettiler. İşte tüm bunlar Türkiye deki değişimi daha da hızlandırdı. Bollaşan küresel likidite ve gidebileceği yer sayısındaki azlık nedeniyle siyasetin ekonomik gelişmeler üzerindeki etkisi bu dönemde, özellikle, azalmış gibi duruyor. Diğer pek çok ülkede de durum bundan farklı değil aslında. Yine son yıllarda yabancı yatırımcıların davranışlarında da değişiklikler olmuş gibi görünüyor. Hep söylenir ya Yabancı sermaye kuzunun kalbine, Türkiye de Cumhurbaşkanlığı seçimleri etrafında başlayan tartışmayla tırmanan çok taraflı siyasi gerginlik, yabancı fonları yönlendirenlerin Türkiye deki yatırım araçlarına duyduğu ilgiyi azaltmadı. Türkiye ile gelişmiş ülkelerin faiz hadleri arasındaki fark, yaşanan siyasi olumsuzluklara rağmen, yabancıların ilgisinin sürmesini sağladı. filin hafızasına sahiptir diye. Bugün bu da değişmiş anlaşılan. Öyle olmasaydı, sanıyorum farklı şeyler konuşmaya başlamış olurduk. Mesela büyük miktarlarda sermayenin Türkiye yi bir anda nasıl terk ettiğinden bahsederdik. 16

Ama böyle şeylerle karşılaşmadık. Türkiye de Cumhurbaşkanlığı seçimleri etrafında başlayan tartışmayla tırmanan çok taraflı siyasi gerginlik, yabancı fonları yönlendirenlerin Türkiye deki yatırım araçlarına duyduğu ilgiyi azaltmadı. Türkiye ile gelişmiş ülkelerin faiz hadleri arasındaki fark, yaşanan siyasi olumsuzluklara rağmen, yabancıların ilgisinin sürmesini sağladı. Bugün itibariyle, dışarıdakilerin gözünde Türkiye herşeye rağmen yatırım yapmaya değer bir ülke gibi görünmeye devam ediyor. Yabancıların ellerinde bulunan toplam hisse senedi ve kamu borç senedi miktarının zaman içerisindeki seyri bize bunu söylüyor (Şekil 1). Şekil 1: Yabancı gerçek ve tüzel kişilerin toplam kamu borç senedi ve hisse senedi varlıkları Kaynak: BDDK, MKK Seçimlerden sonra oluşacak hükümetin doğru adımlar atarak güven ortamını yeniden inşa etmesi ve farklı kesimleri arkasına alması gerekmektedir. Bu, Türkiye nin rekabet gücünü arttırmaya yönelik reformları gerçekleştirmek için de ön koşuldur. Mayıs-Haziran çalkantısında, yabancılar ilk başta biraz tedirgin olmuş gibi görünseler de daha sonra finansal piyasalarımızda, eskisinden daha da hızlı bir şekilde, yatırım yapmaya devam ediyorlar. Grafiğe bakınca, açık bir biçimde, yabancı yatırımcıların son haftaların siyasi belirsizliklerine karşı kayıtsız kaldıkları anlaşılıyor. Yabancıların Türkiye ye karşı artan ilgisi her koşulda olumlu mudur? Pek de sayılmaz aslında. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası nda işlem gören hisse senetlerinin yüzde 70 i, kamu borç senetlerinin ise yaklaşık yüzde 40 ı yabancıların mülkiyetinde. Bu fonlar bugün buradayken, yarın Rusya da, öbür gün Brezilya dayken, gelişmiş ülkelerden birinin Merkez Bankası nın açıklayacağı faiz artırımını izleyen saniyelerde o ülkede olabilir. Küresel sermayenin finansal piyasalarımızdaki görece yüksek payı, iç siyasi gelişmelerin etkisini azaltırken, yabancı piyasalardaki gelişmeleri Türkiye ekonomisi üzerinde daha da etkili kılıyor. Bakın dolar kuru ile Standard & Poors 500 endeksindeki gelişmelere, nasıl da paralellik arz ediyor (Şekil 2). 17

Şekil 2: Standard & Poors 500 Endeksi ve dolar kurunun seyri (2007 Ocak-Mayıs) Kaynak: TCMB, Reuters Amerika da borsa düşüşe geçince YTL değer kaybediyor. Son dönemin bir diğer özelliği de yerli yatırımcılarla yabancı yatırımcıların portföylerindeki farklılaşmadır. Yabancılar, yukarıda da bahsettiğim gibi, Türk parası cinsinden yatırımlarını arttırırken, yerliler daha çok yabancı para tutmaya başlamışlar (Şekil 3). Şekil 3: Yurt içinde yerleşik gerçek kişilerin toplam yabancı para mevduatları (ABD doları cinsinden) Kaynak: TCMB Olan biten herkesin gözünün önünde cereyan ederken; iki ayrı kesim, iki ayrı algı geliştirmiş ve yatırım kararlarını ona göre vermişler. Hangisi doğrudur? Bilemeyiz; ancak şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye de finansal piyasalarda önümüzdeki dönemin gelişmeleri yabancı piyasalardaki gelişmelerle yakından alakalı olacaktır. Ancak bu gerçek içerideki gelişmelerin önemsiz olduğu anlamına gelmemelidir. Daha geniş çaplı siyasi bir krizin etkilerinin bu kadar sınırlı kalacağını umut etmek aşırı iyimserliktir. Siyasi gelişmelerin, yerli ya da yabancı, tüm aktörlerin davranışları üzerinde etkili olmaya başlayacağı bir eşik seviyesi elbette ki vardır. O seviyeye işleri taşımamak gerekir. Piyasalar nasıl olsa sakin söyleminin sonu yoktur. Siyasi riskler birikecek olursa, eninde sonunda, ülkenin ekonomik potansiyelini etkileyecektir. Bundan kaçınmanın yolu bellidir. Seçimlerden sonra oluşacak hükümetin doğru adımlar atarak güven ortamını yeniden inşa etmesi ve farklı kesimleri arkasına alması gerekmektedir. Bu, Türkiye nin rekabet gücünü arttırmaya yönelik reformları gerçekleştirmek için de ön koşuldur. Sıra artık bu tür reformların yapılmasındadır. Bunu başarabilmek için de kutuplaşmaya değil uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Türkiye de finansal piyasalarda önümüzdeki dönemin gelişmeleri yabancı piyasalardaki gelişmelerle yakından alakalı olacaktır. Ancak bu gerçek içerideki gelişmelerin önemsiz olduğu anlamına gelmemelidir. Daha geniş çaplı siyasi bir krizin etkilerinin bu kadar sınırlı kalacağını umut etmek aşırı iyimserliktir. 18

Siyasal Partilerin, Seçimden Sonra İzleyecekleri Ekonomik Politikaları Hakkında Ortaya Sermeye Başladıkları İpuçları, İzlenen Ekonomi Politikasında Değişiklik ve Kırılganlık Olasılığını Ortadan Kaldırmış Bulunmaktadır Prof.Dr. Mustafa ALTINTAŞ GAZİ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜM BAŞKANI 1. Türkiye de siyasal ve buradan kaynaklanan kararsızlıklara (istikrarsızlıklara) alışkanlık ve giderek bağışıklık doğmaktadır. Türkiye nin, Nisan ayında yaşadığı siyasal krizin aşılması amacına dönük olarak alınan öne çekilmiş seçim kararı ve Cumhurbaşkanı seçiminin inattan/dayatmadan çıkartılarak geleceğe -yöntem değişikliği tartışması ortaya getirilirken- ertelenmesi, yaşanan siyasal kararsızlıkların etkilerinin, ekonomik alana yansımasını ötelemiştir. Herkes, yaşanan siyasal dalgalanmaların riskini satın alarak, şimdilik seçim sonucunu beklemektedir. Yani, seçim sonuna kadar Türkiye de yeni bir siyasal ve buradan kaynaklanabilecek/ tetiklenebilecek bir ekonomik kırılganlığın olmayacağına ilişkin beklenti de, tepkileri en alt düzeye indiren nedendir. 2. Siyasal partilerin, seçimden sonra izleyecekleri ekonomik politikaları hakkında ortaya sermeye başladıkları ipuçları, izlenen ekonomi politikasında değişiklik ve kırılganlık olasılığını ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Ayrıca, medyanın ve kanaat önderlerinin, seçimlerin yeni bir momentum yaratacağı konusunda beklenti içine giren piyasalar ile birlikte, hükümetin tek başına yine AKP ya da AKP başkanlığındaki koalisyon biçiminde süreceğine ilişkin öngörüleri ya da beklentileri/ umutları/bunu mümkün kılıcı güdülemeleri, finansal piyasaların ürküntüye düşmesini önlemektedir. Bir başka etmen, seçimi hangi siyasal parti kazanırsa kazansın -ancak öncelik AKP nin kazanmasıdır- IMF denetimindeki ekonomik politikaların değişmeyeceğine ilişkin beklenti, öne çekilmiş seçim nedeni ile finansal piyasalardaki olası dalgalanmaların önünü kesmiş bulunmaktadır. Herkes, yaşanan siyasal dalgalanmaların riskini satın alarak, şimdilik seçim sonucunu beklemektedir. Yani, seçim sonuna kadar Türkiye de yeni bir siyasal ve buradan kaynaklanabilecek/tetiklenebilecek bir ekonomik kırılganlığın ol- 19

Yatırımcılar, siyasal gelişmeler ne olursa olsun, Türkiye deki yüksek getiri olanaklarının ortadan kalkmayacağına inanmaktadırlar. Bu nedenle de, siyasal kararsızlıklara/ belirsizliklere makul sınırlar içinde tepki göstermekte yada kayıtsız bir tutum sergilemekteler. mayacağına ilişkin beklenti de, tepkileri en alt düzeye indiren nedendir. 3. Yakın gelecek açısından yabancı fonları Türkiye ye çeken yüksek faiz politikasından kopulmayacağına, dış dünyada da, Türkiye deki sıcak parayı ülke dışına çıkmaya yöneltecek beklentilerin olası olmaması nedeniyle, siyasal gelişmelerin etkisinin önemsenmemesine neden olmaktadır. 4. Borsanın ağırlığını yabancıların oluşturması, finansal piyasalarda aşırı dalgalanmaları önleyici bir etmen olmaktadır. Çünkü, yabancılar, Borsadan çıkmak istediklerinde, yerlerine alıcı olarak yine yabancıları bulmak zorunda kalacaklardır. Bu nedenle, alıcı ve satıcının yabancı olması ve yabancıların da, uygulanan ve uygulanabilecek ekonomik program konusunda Türkiye nin IMF tarafından sıkı denetim altında tutulacağına ilişkin inançları, siyasal kararsızlıkların etkisinin yavaşlamasını sağlamaktadır. 5. Yabancı yatırımların içinde, giderek doğrudan yatırım ve taşınmaz alımlarının öne çıkması, siyasal kararsızlıklardan etkilenme yerine, siyasal kararsızlıklarının boyutlarının belirli sınırlar içinde tutulması konusunda, baskılayıcı olmaktadır. Yatırımcılar, siyasal gelişmeler ne olursa olsun, Türkiye deki yüksek getiri olanaklarının ortadan kalkmayacağına inanmaktadırlar. Bu nedenle de, siyasal kararsızlıklara/belirsizliklere makul sınırlar içinde tepki göstermekte ya da kayıtsız bir tutum sergilemekteler. 6. Körfez Ülkelerinin elinde biriken petro-dolarların, belirli bir kısmının Türkiye ye yönelmesi ve gayrimenkul firmalarının Türkiye de iş hacimlerini artırmaları, özellikle Körfez Ülkelerinin, Türkiye deki siyasal kararsızlıkları, kendi ülkelerindeki siyasal kırılganlıklar ile karşılaştırdıklarında, fazla da önemsenecek boyutta olmadığına ilişkin düşünce sahibi olmaları da, tepkinin sınırlılığını yaratan bir başka etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. 7. Bütün bunlara karşın, Türkiye nin yürüte geldiği ve dışalıma dayanan büyümesinin, üretime dayalı büyümeye yöneltilmesi ve Merkez Bankası nın uyguladığı düşük kur-yüksek faiz politikasından vazgeçmesi, mali disiplinin bozulması, faiz dışı fazla hedefinin aşağı doğru çekilmesi, finansal piyasaların üzerinde karabasan etkisini korumaktadır. Bu nedenle de, finans çevreleri, seçim sonuçlarının öngördüklerinin dışına taşmasını önlemek için, elden gelen desteği AKP nin yanında tutmaktadırlar. ABD, siyasal ve GBOD Projesi nedeni ile, AB, tam üyelik görüşmelerinin varolan çizgisinde bir kırılganlık olmasın diye, yabancı-yerli sermaye çevreleri ise, yüksek kar/rant getirici ekonomi politikasının sürmesi isteği ile AKP yi desteklemekten, tüm diplomatik kuralları bir yana bırakarak, vazgeçmemektedirler. Ankara Sanayi Odası Başkanı Sayın Çağlayan ın ve benzerlerinin AKP den milletvekili adayı olmaları, bunun mini bir örneği olarak yorumlanabilir. Dileğim ve isteğim, Türkiye nin, başkalarının belirlediği ve onların ekonomik çıkarlarına yönelik politika uygulama zorunluluğundan kurtularak, üreten ve ürettiğini hakça bölüşen, bölgesel ve bireysel gelirler arasındaki uçurumun giderek kapandığı, iç barışını sağlamış, dünya ile barışık, küresel erekleri bulunan, bilgi toplumuna yaklaşmış, zengin, gününden mutlu, geleceğinden umutlu insanların ülkesi olmasıdır. Türkiye nin yürüte geldiği ve dışalıma dayanan büyümesinin, üretime dayalı büyümeye yöneltilmesi ve Merkez Bankası nın uyguladığı düşük kur-yüksek faiz politikasından vazgeçmesi, mali disiplinin bozulması, faiz dışı fazla hedefinin aşağı doğru çekilmesi, finansal piyasaların üzerinde karabasan etkisini korumaktadır. 20

Bir Bütün Olarak Ekonomi Daha Farklı Bir Kavram, Özellikle Reel Sektör, İstihdam, Üretim Gibi Makro Büyüklüklerin Dikkate Alınması Gerekiyor Siyasi tartışmalar ve gerginlikten piyasalar ın etkilenmediği doğru bir saptama. Ancak bir bütün olarak ekonomi daha farklı bir kavram, özellikle reel sektör, istihdam, üretim gibi makro büyüklüklerin dikkate alınması gerekiyor. Nitekim piyasalardan ne anlaşıldığını belirtirsek neden piyasaların son dönemde etkilenmediğini anlayabiliriz. Hisse senedi borsa endeksi, döviz fiyatı -özellikle ABD doları ve euro- faiz oranları sözü edilen piyasaları oluşturuyor. Sonuncusundan başlayalım; reel faiz zaten çok yüksek, uluslararası piyasalarda benzer ülkelere kıyasla devlet iç borç senetlerine (DİBS) en yüksek reel faiz Türkiye de veriliyor. Döviz fiyatları ise birazdan ele alacağım model ile bağlantılı olarak belirleniyor. Unutulmaması gerekli nokta ise özellikle yabancı oyuncuların yüksek reel faizden uzun süreli, günlük kur dalgalanmalarından kısa vadeli kazanç sağlamalarıdır. Tabii ki yalnızca yabancı oyuncular Faiz, döviz fiyatları ve borsadaki dalgalanmalar piyasalarda belirleyici konumdaki oyuncuların kazanç beklentilerine bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzün moda deyişiyle piyasalar, siyasi gerginliği nasıl satın alacaklarına ilşkin kararları önem taşıyor. Prof.Dr.Sinan SÖNMEZ ATILIM ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜM BAŞKANI yok, bu oyuna katılan yerleşikleri de dikkate almak gerekiyor. Borsada ipler büyük ölçüde yabancıların ellerinde; Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği nin 2006 yılı raporundaki veriler bu durumu açık seçik gösteriyor. Dolayısıyla yabancılar borsayı yönlendiriyor, borsadaki yükseliş ve düşüşleri büyük ölçüde belirliyorlar. Yerli yatırımcıların çoğu küçük olduğu için borsayı yönlendirm vvvvve olanaklarına sahip değiller; yüzde 83 ünün portföy değeri 10.000 YTL nin altında, ortalama portföy 1,318 YTL. Faiz, döviz fiyatları ve borsadaki dalgalanmalar piyasalarda belirleyici konumdaki oyuncuların kazanç beklentilerine bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzün moda deyişiyle piyasalar, siyasi gerginliği nasıl satın alacaklarına ilşkin kararları önem taşıyor. Yukarıda kısaca söz konusu üç değişkene ilişkin kısa bir değerlendirmede bulundum. Bir soru daha soralım: Piyasaların dalgalanmaması, bir başarı öyküsü mü işaret etmektedir? Yanıtım kısa ve net olacak: Hayır! Çünkü ekonomideki kırılganlık sürmektedir. Yukarıda ele aldığım üç değişken birbirine büyük ölçüde bağlı olduğu için uygulanan mevcut modeli ele almak gerekiyor. Böylelikle neden piyasaların etkilenmediği, salt faiz-döviz-borsa odaklı açıklamaların sığ olacağı anlaşılacaktır. Mevcut model halen uluslararası piyasalara göre yüksek reel faiz ve bastırılmış döviz kuru (özellikle dolar), yani aşırı değerli YTL temelinde yükselmektedir. 21

Giderek genişleyen dış ticaret açığı ve cari açığa paralel olarak işsizlik de yaygınlaşmaktadır. Yüksek reel faizbastırılmış kur temelinde yükselen model dışarıdan sermaye girişine doğrudan bağımlıdır. Son dönemde doğrudan yabancı yatırımlardaki artış esas olarak özelleştirlen kamu işletmelerinin yabancılara satışı ve özel yerli bankalar ve diğer özel işletmelerin yabancı şirketler tarafından satın alınmasından kaynaklanmaktadır. Yüksek reel faiz ve düşük kur özellikle spekülatif nitelikteki kısa vadeli sermaye girişini hızlandırmaktadır. Bu bağlamda ticari özel bankaların ve diğer özel sektörün uluslararası likidite bolluğundan yararlanarak ve Türkiye de kurun değişmeyeceği varsayımı altında risk primini de ekleyerek daha düşük maliyetle giderek artan miktarlarda dış piyasalardan borçlanması söz konusudur. Özel tasarrufun dramatik biçimde azalmasına paralel olarak finansal olmayan özel sektör yüksek tutarlarda dış kredi kullanmaktadır. Yaratılan döviz bolluğu sayesinde kur bastırılmakta, döviz girişi karşılığında artan YTL cinsinden likidite ise yüksek faiz ödenerek yapılan devlet iç borçlanması ile sterilize edilmekte, yani piyasadan çekilmektedir. Böylelikle kur artışı iç borçlanma ile kontrol altına alınabilmekte, ancak ödenen yüksek reel faiz sayesinde aldıkları dış krediyi YTL ye çevirerek Hazine ye borç veren özel sektörün faiz yükü azaltılmaktadır. Döviz girişindeki artış aynı zamanda ithalat faturasının karşılanmasını sağlamaktadır. Ancak bastırılmış kur, ithalatı cazip kılmakta, sanayiciler girdi ihtiyacını ucuzlayan ithalat ile karşılamakta ve aynı zamanda üretim maliyetini aşağı çekmektedirler. Altı çizilmesi gerekli nokta ihracatın büyük ölçüde ithalata bağımlı olması (ihracatta yüzde 70 oranında ithal girdi kullanılmaktadır), ihracat artışının ithalatta daha yüksek artışa yol açması ve ihracata yönelik üretilen sanayi mallarının düşük katma değere sahip bulunmasıdır. Artan ithalata paralel olarak piyasaya mal arzı da artmakta ve enflasyonist baskının hafifletilmesinde rol oynamaktadır. Buna karşın ülke içinde üretim yapan küçük ve orta ölçekli işletmeler bu tür rekabet e dayanamamakta ve kapılarını kapatmaktadırlar. Dolayısıyla giderek genişleyen dış ticaret açığı ve cari açığa paralel olarak işsizlik de yaygınlaşmaktadır. Yüksek reel faiz-bastırılmış kur temelinde yükselen model dışarıdan sermaye girişine doğrudan bağımlıdır. Son dönemde doğrudan yabancı yatırımlardaki artış esas olarak özelleştirlen kamu işletmelerinin yabancılara satışı ve özel yerli bankalar ve diğer özel işletmelerin yabancı şirketler tarafından satın alınmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla cari açığın finansmanında katkıda bulunmakta, ancak yeni üretim kapasitesi yaratmada yetersiz kaldığı için ekonomik anlamda katkı sağlamamaktadır. Modelin uygulanabilmesi için kamu bütçesinde yüksek faiz dışı fazla elde edilmesi gereklidir. Bir başka deyişle mali disiplin uyarınca temel öncelik faiz ödemelerine verilmekte, kamu yatırımları ve sosyal harcamalar olabildiğince kısılmaktadır. Model yapısal reform kılıfı altında ekonomiyi neoliberal temele oturturken kamu hizmet alanını tümüyle ticarileştirmeye ve piyasaya açmaya odaklanmıştır. Nitekim sosyal güvenlik ve sağlık alanında yapılmaya çalışılan neoliberal reformlar aslında piyasaya yeni karlı alanlar açma çabalarıdır. Özetle uygulanan modeldeki istikrar uygulanan neoliberal modelin istikrarlı olabilmesi, kalıcı olabilmesi için yapılan düzenlemelere ilişkindir. Modelin şimdilik uygulanabilirliği dış sermaye girişine yani dış finansmana bağlıdır. Neoliberal modelin ayakta kalmasını sağlayan mekanizmalarda bir aksama, bu tür politikalardan yararlananlara çalışan saadet zinciri nin kopmasına yol açacaktır. Bu noktada kuşkusuz yalnızca iç koşullar değil, uluslararası koşullardaki değişiklikler dikkate alınmalıdır. Dünya ekonomisindeki likidite bolluğu dış kredi bulmayı kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla dünya ekonomisindeki yeni gelişmeler ve etkin aktörlerin tavırları önemli ölçüde belirleyicidir. Bu bağlamda her zaman için risk vardır. Modelin ülkemizdeki uygulayıcıları dış ekonomik/finansal koşullardaki değişikliklere göre marjinal ayarlamalar yapmak durumundadırlar. Tekrar anımsatayım denge si dış kaynak girişine doğrudan bağımlı bir ekonomide finansal piyasaların çok az sayıda yabancı oyuncular tarafından yönlendirildiği dikkate alınırsa, hassasiyet ve kırılganlık anlaşılır. Modelin şimdilik uygulanabilirliği dış sermaye girişine yani dış finansmana bağlıdır. Neoliberal modelin ayakta kalmasını sağlayan mekanizmalarda bir aksama, bu tür politikalardan yararlananlara çalışan saadet zinciri nin kopmasına yol açacaktır. 22

Seçim Öncesinde Finansal Piyasalarda Durağanlık ve Nedenleri Prof.Dr. Dilek ÖZBEK ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜM BAŞKANI Piyasaların en önemli işlevlerinin başında fiyat oluşumu gelmektedir. Mal ve hizmet piyasalarındaki fiyatlar, hem düzey hem de değişme eğilimleri itibariyle ekonomik karar birimlerine bilgi vericidir, verilen bu bilgiler doğrultusunda uyarıcı ve yönlendiricidir. Genel bir bakış açısıyla fiyatlar, bir ülkenin ekonomik durumunun değerlendirilmesinde bir göstergedir. Ülkelerin ekonomik büyüme hızı, istihdam ve yatırım düzeyi, cari açık ve döviz rezervleri gibi çeşitli temel özellikleri, piyasalarda fiyat oluşumunda belirleyicidir. Kısaca ifade edersek; makroekonomik göstergeler ile fiyat hareketleri arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Türkiye ekonomisinin geçmiş deneyimlerinden edinilen bilgiler doğrultusunda, mali varlık piyasalarında en çok etkili olan faktörlerin, finansal krizler, kur sistemi değişiklikleri, siyasi gerginlikler, seçimler ve uluslararası gelişmeler olduğu düşünülmektedir. Yukarıda ifade edilen ve daha çok uzun dönemde fiyatlar üzerinde belirleyici olacağı düşünülen ekonomik göstergelerin niteliğinin yanında, ekonomide beklenmedik gelişmelere yol açabilecek türdeki; örneğin siyasi belirsizlikler veya gerginlikler gibi bazı olayların da, fiyatların iniş veya çıkışına neden olabileceği bilinmektedir. Dünyanın en eski, en geniş ve en yoğun mali piyasası olarak bilinen döviz piyasasında döviz kuru oluşumunu açıklayan geleneksel modeller, temel makroekonomik değişkenlerle döviz kuru arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışmaktadır; örneğin cari açık, döviz kurunu yükseltici baskı oluşturmaktadır. Konuya döviz, hisse senedi ve uzun vadeli borç senetleri gibi mali piyasa araçlarından söz ederek yaklaşacak olursak; özellikle 1980 li yılların başlarından itibaren başlayarak küreselleşen sermaye hareketlerinin, mali varlık piyasalarına farklı bir boyut kattığını söyleyebiliriz. Burada öncellikle, döviz kuru oynaklığı ile faiz oranlarındaki dalgalanmalarla, sermaye akımları arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışabiliriz. İkinci olarak da ekonomik ajan olarak isimlendirdiğimiz merkez bankaları, ticaret ve yatırım bankaları, tasarruf mevduat kurumları, şirketler ve bireylerin mali piyasalara yönelik dav- 23

Türkiye ekonomisinin şimdiki koşullarında bazı önemli makroekonomik göstergelerin, döviz kuru ve finansal aktiflerin fiyatlarının oluşumundaki etkisi, yeterince önemsenmeyi gerektirecek nitelikte değildir. Tam aksine, cari açık büyüdükçe, YTL aşırı değerli olma yolunda ilerlemekte, mali piyasalardaki iyimserlik sürmektedir. ranışları ile kurumların ve piyasanın örgütsel yapısı ve aralarındaki ilişkiyi değerlendirebiliriz. Türkiye ekonomisinin geçmiş deneyimlerinden edinilen bilgiler doğrultusunda, mali varlık piyasalarında en çok etkili olan faktörlerin, finansal krizler, kur sistemi değişiklikleri, siyasi gerginlikler, seçimler ve uluslararası gelişmeler olduğu düşünülmektedir. Şimdi burada üzerinde durulması gereken nokta; nasıl olup da günümüz ortamında; ekonomik beklentilere belirsizliğin hakim olmasının doğal olarak karşılanacağı koşullarda, mali piyasalar başta olmak üzere ekonomide, sakin ve durağan bir havanın var olabildiğidir. Bu durumun gerekçeleri, aşağıda görülebileceği gibi; finansal piyasalarda makroekonomik göstergelerin etkileri ile sermaye hareketlerinin etkilerinde aranmaktadır. Makroekonomik Göstergelerin Etkisi Günümüzde, finansal piyasalarda gözlenen durağan, sakin görünüm, Türkiye ekonomisinde 2001 den itibaren ekonomik büyüme hızı ve enflasyon rakamlarındaki olumlu gelişmeler nedeniyle ekonomide oluşan iyimserlik ortamının varlığına bağlanabilirse de; gerçekte Türkiye ekonomisinin çok ciddi sorunları vardır. Örneğin 2006 yılında 31,3 milyar dolara çıkan cari denge açığı, GSMH nın yüzde 8 ine ulaşmıştır. Cari açığın geldiği bu nokta, Türkiye nin gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek makroekonomik riske sahip ekonomiler kategorisinde öne çıkmasına neden olmaktadır. Kamu borçları azalma eğilimine girmiş olmasına karşın özel sektör, hızla ve yükselen miktarlarda borçlanmaktadır. Türkiye nin toplam borç stoku 2006 yılı sonu itibariyle 371,5 milyar dolardır. Borç stokunun yüzde 52,2 si iç piyasaya, yüzde 20,7 si kamu kesimine aittir. Dış borçlar ise toplam dış stokunun yüzde 27 sini oluşturmaktadır. Yukarıda örneklerini verdiğimiz olumsuz nitelikteki temel ekonomik göstergelerin günün siyasi ortamının da ağırlığı altında finansal piyasalara dalgalanma ve istikrarsızlık olarak yansımamış olması nasıl açıklanabilir? Demek ki; Türkiye ekonomisinin şimdiki koşullarında bazı önemli makroekonomik göstergelerin, döviz kuru ve finansal aktiflerin fiyatlarının oluşumundaki etkisi, yeterince önemsenmeyi gerektirecek nitelikte değildir. Tam aksine, cari açık büyüdükçe, YTL aşırı değerli olma yolunda ilerlemekte, mali piyasalardaki iyimserlik sürmektedir. Sermaye Hareketlerinin Etkisi Son yıllarda Türkiye ye önemli ve sürekli bir portföy, sıcak para akımı olmuştur. Yabancı yatırımlar geçen yıl 19 milyar dolardı. Bu yıl 25 milyar doları aşması bekleniyor. Diğer yandan sıcak para girişinde de bir sorun gözlenmiyor. 2006 da toplam 7 milyar dolarlık sıcak para ekonomiye girmişti. 2007 itibariyle bu girişin daha da hızlandığı görülüyor. Banka ve diğer kuruluşların yurt dışından elde ettiği kredi borçları bir yana; döviz gelirleri, döviz giderlerini aşıyor. Bunun nedeni, yabancı yatırımcıların özellikle YTL cinsinden borç vermeyi tercih etmeleri ile açıklanabilir. Çünkü bu yolla, yüksek faiz elde edebilmek mümkündür. Spekülatif amaçlı sermaye girişi, YTL nin sürekli değerleneceğine inanılmasıyla bağlantılıdır. Bu şekilde ekonomiye giren sıcak para, döviz kurunu aşağıya doğru çekerken, YTL yi aşırı değerlendirmektedir. Spekülatörler ellerindeki dövizi bozdurarak elde ettikleri YTL ile yüksek faiz geliri sağlayan bir mali varlık satın almakta, daha sonra YTL cinsinden sağladıkları getiri ile birlikte ana parayı düşük kurdan dolara çevirmek suretiyle büyük karlar elde etmektedir. Bu işlemlerin yapılanmasındaki saik, spekülatörlerin kendilerini rahat ve güvenli hissetmeleri ile bağlantılıdır. Bu durumun iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye de hükümetler, bir yandan IMF ile imzaladıkları stand-by anlaşmasının hükümlerine uymak, diğer yandan da AB ye giriş 24

Ekonomiye giren sıcak para, döviz kurunu aşağıya doğru çekerken, YTL yi aşırı değerlendirmektedir. Spekülatörler ellerindeki dövizi bozdurarak elde ettikleri YTL ile yüksek faiz geliri sağlayan bir mali varlık satın almakta, daha sonra YTL cinsinden sağladıkları getiri ile birlikte ana parayı düşük kurdan dolara çevirmek suretiyle büyük karlar elde etmektedir. doğrultusunda makroekonomik politikalarda istikrarı korumak durumundadır. Diğer taraftan, spekülatörlerin davranışlarında belirleyici olan ikinci bir özellik, Türkiye ekonomisinin son yıllarda başarılı gelişmeler içinde olmasıdır. Ekonomik büyüme hızı yüksektir, yatırımlar artmakta, enflasyon düşmektedir; yüksek ve giderek artan yabancı sermaye girişi süreklilik kazandıkça, yükselen cari açıktan endişe edilmemesi gerektiği düşüncesi ağırlık kazanmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar uyarınca; ekonomiye giren yabancı sermayenin, finansal piyasalarda iyimserlik etkisi yarattığı söylenebilir. Bu etkinin ne ölçüde geçerli olduğunu anlayabilmek için ise ekonomiye doğru hareket eden yabancı sermaye akımlarının bazı özelliklerini değerlendirmek gerekir. Yabancı Sermaye Akımlarının Bazı Özellikleri : Günümüzde sermaye hareketlerinde resmi kaynaklı fonların miktarı azalmış, özel sermaye akımlarının toplam içindeki payı ise artmıştır. Dolayısıyla sermaye akımlarının yönetim ve denetiminde resmi otoritelerin belirleyiciliği önemini kaybetmiştir. Ticari bankalar yanında emeklilik fonları, yatırım fonları, zarardan kaçınma (hedge) fonları gibi tasarruflarla işlem yapan kurumsal yatırımcılar, fon yöneticileri ve spekülatörler gibi ekonomik ajanlar özel mali kaynaklara egemen olmuştur. Özellikle son yıllarda bankalar dışındaki kurumsal yatırımcıların finansal piyasalardaki faaliyetleri çoğalmıştır. Adı geçen finansal kurumlar, fırsatları en iyi şekilde değerlendirme arzusuna sahiptir. Bu nedenle dünya mali piyasalarındaki gelişmeleri dikkatle izleyerek gerektiğinde kazançlarını arttırmak üzere kolaylıkla yön değiştirirler, aktiflerinin birleşimi ile ilgili farklı kararlar alırlar. Yatırım yapma kararlarında risk ve getiri rol oynar. Kazanç olasılığı yükseldikçe göze aldıkları riskler de artar. Uluslararası kredi değerlendirme kuruluşlarının da bir ülkenin kredi itibarına yönelik değerlendirmelerini dikkate alarak nerede, nasıl ve ne miktarda yatırım yapacaklarına karar verirler. Günümüzde fon transferinde yaygınlaşmış bir başka yöntem, düşük faizli bir para biriminden borçlanıp, alınan bu krediyi dolara çevirdikten sonra yüksek faiz getiren bir para birimine yatırmaktır. Türkiye de yüzde 19,9 olan üç aylık faiz oranları, carry trade denilen yöntemle bu dış kaynaklı sermaye girişini kolaylaştırmaktadır. Yazımızın daha önceki kısmında da belirttiğimiz gibi Türk ekonomisine dolaysız yabancı sermaye girişi hızla yükselmektedir. Bu durum özelleştirme girişimleriyle yakından bağlantılıdır. Zaten bu yatırımların içinde sınır ötesi şirket birleşmeleri ve satın almalarının payı yüksektir. Ayrıca bu yatırımlar başta bankacılık gelmek üzere ulaştırma ve haberleşme gibi hizmet sektöründe yoğunlaşmıştır. Türkiye ekonomisinde hizmetler sektöründe yabancı payının artması portföy yatırımlarını cazip hale getirmektedir. Gerçekten de bugün halka açık şirketlerin tedavüldeki hisselerinin ve yine beş yıllık hazine tahvillerinin yüzde yetmişi portföy yatırımcılarının elindedir. Bu bağlamda Türkiye de 2002 sonunda 8,2 milyar dolar olan portföy yatırım stoku, 2003 sonunda yüzde 93,4 oranında artarak 15,9 milyar dolara yükselmiş, 2004 de yüzde 104,1 artışla 32,4 milyar dolara varmış, 2005 de de yüzde 79,1 artış oranıyla 58 milyar dolara çıkmıştır. Portföy yatırımlarındaki yükselme eğilimi, menkul değerler borsasındaki olumlu gelişmelerle ilişkilidir. Yüksek ekonomik büyüme hızı, özelleştirme programları ve şirket satın almaları, portföy yatırımlarında keskin bir yükseliş trendi oluşturmuştur. Yukarıdaki açıklamalardan çıkartılabilecek bir saptama olarak; Türkiye deki ekonomik büyüme, milli gelir artışı ve cari açığın dengelenmesinin yüksek faiz; yani yüksek orandaki borçlanma ile gerçekleştirildiğini belirtebiliriz. Bu görüşten yola çıkarak dış kaynaklı sermaye girişi ile finansal pi- 25

yasalarda istikrar arasında bir bağlantı olduğunu da söyleyebiliriz. Kaldı ki global fonların bolluğu ve Türkiye deki yüksek faizler, elde edilecek kazanç uğruna riske katlanmaya hazır olan yabancı yatırımcıların, daha büyük meblağlarla piyasaya katılmasına ve sayıca artmasına neden olmaktadır. Diğer yandan yakın bir gelecekteki seçimlerle ilgili belirsizlerin ardından Türkiye deki siyasi gelişmeler sonucunda sandıktan farklı bir iktidar çıkacak olsa da ekonominin giderek artan dışa açıklığı ve dışa bağımlılığı nedeniyle, geçmiş hükümet politikalarından ayrılmayacağı görüşü de bu yatırımcıların finansal piyasalarımıza rağbet göstermelerine neden olmaktadır. Sonuç Her ne kadar makro ekonomik temeller, finansal varlık fiyatlarının değişmesinde önem taşımaktaysa da, günün koşullarında Türkiye ekonomisinde spekülatif sermaye akımlarının finansal piyasalara daha çok etkide bulunduğu düşünülmektedir. Yabancı sermaye çekmek konusunda her ne kadar sermaye girişinin yapıldığı ülkenin ekonomik şartları, fon transfer edenler açısından önem taşımaktaysa da, sermaye hareketleri daha çok dışsal bir değişkendir. Başta A.B.D. gelmek üzere dünya ekonomisinde önemli paya sahip olan ülkelerin izledikleri makroekonomik politikalar; özellikle para ve faiz politikaları global sermaye akımlarında belirleyicidir. Bu yöndeki marjinal bir değişiklik, finansal işlemlerle uğraşanların risk ve kazanç koşullarını derhal değiştirebilmektedir. Mali varlık Türkiye ekonomisinde özellikle bankacılık alanında ve mali piyasalarda geniş bir portföye sahip olan ekonomik ajanların siyasi gelişmeler karşısında tepkisiz davranmak suretiyle de finansal piyasalara istikrar kazandırmak arzusunu taşımaya devam edebilecekleri söylenebilir veya tam aksi yönde alabilecekleri şok bir kararla ülkeyi bunalıma sokarak terk edebilirler. piyasalarıyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir başka nokta, bu piyasalarda işlem yapan ekonomik ajanların davranışları, kurumların ve piyasanın örgütsel yapısı ile aralarındaki ilişkilerin finansal varlık fiyatlarını nasıl etkileyebileceğinin araştırılmasıyla ilişkilidir. Döviz kuru oluşumunun açıklanmasında döviz piyasalarının mikro yapıları yaklaşımına göre, Finansal piyasalardaki olası gelişmelerle ilgili olarak tüm ajanlar aynı (homojen) bilgilere sahip olsa da bu bilgilerle ilgili yorumlar; farklı olabilmektedir. Bir başka yönüyle finansal piyasalarda durağanlık ve istikrarın vücud bulması finansal işlemlerle uğraşanların da önemli bir tercihidir. Çünkü sadece bu koşulda kazançlarında azalma olmaması hatta kazançların artmaya devam etmesi söz konusudur. Ayrıca bu durumda aktiflerini farklı fonlara yatırmanın maliyetinden kaçınabilirler. Bu açıklamanın doğrultusunda daha önce de belirtildiği gibi Türkiye ekonomisinde özellikle bankacılık alanında ve mali piyasalarda geniş bir portföye sahip olan ekonomik ajanların siyasi gelişmeler karşısında tepkisiz davranmak suretiyle de finansal piyasalara istikrar kazandırmak arzusunu taşımaya devam edebilecekleri söylenebilir veya tam aksi yönde alabilecekleri şok bir kararla ülkeyi bunalıma sokarak terk edebilirler. Bu yöndeki tercihleri tamamen konjonktürel iç ve dış gelişmelere bağlıdır ya da Türkiye ekonomisinde sahip oldukları güç ile kendileri bir şok yaratmak için gerekli zemini hazırlayabilirler. Son bir söz; döviz kurları ve finansal varlıkların fiyatları, sağlıklı bir piyasa değişkeni değildir. O nedenle bu yönde istikrar sağladığı izlenimini veren verilere dayanmak suretiyle geleceğin ekonomik temellerinin güvenilir olacağını şimdiden varsaymak doğru değildir. 26

Alınan Erken Seçim Kararıyla Beraber, Finans Piyasalarında Seçim Tarihine Kadar, Uluslararası Piyasalarda Bir Olumsuzluk Yaşanmaması Koşuluyla, Sakin Bir Dönem İzleyeceğimizi Söyleyebiliriz Doç. Dr. Ümit ÖZLALE TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜM BAŞKANI Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan politik çalkantıların etkilerini tetikleyici ve kısa vadeli olarak ikiye ayırabiliriz. Uygulanan ekonomi politikalarının makroekonomik dinamikler arasında uyumsuzluğa yol açtığı ve sürdürülemez olduğu durumlarda siyasi olumsuzlukların tetikleyici bir rol üstlendiğini 2001 Şubat kriziyle tecrübe ettik. Mikro bazda sektörel reformların zayıf kaldığı -hangi dönemde güçlü oldu?- fakat makroekonomik istikrarın göreceli olarak sağlandığı dönemlerde ise yaşanan siyasi gelişmelerin ekonomiye etkisinin sınırlı kaldığını görebiliriz. Örnek vermek gerekirse 2001 sonrasında Türkiye de döviz kurundaki gelişmeleri incelediğimizde politika haberlerinin -iyi ya da kötü- çok sınırlı bir etki yarattığını görebiliriz. Son dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşanan gerginliğe finans piyasalarının verdiği tepkiyi değerlendirmek için ise gerekli veriye sahip olmadığımızı düşünüyorum. Siyasi gerginlik devam etseydi finans piyasalarının vereceği tepki ne olurdu, makroekonomik dengelere bakarak tahmin etmek zor. Ancak alınan erken seçim kararıyla beraber, finans piyasalarında seçim tarihine kadar, uluslararası piyasalarda bir olumsuzluk yaşanmaması koşuluyla, sakin bir dönem izleyeceğimizi söyleyebiliriz. Finans piyasalarının erken seçim kararında diretmesi ve bu kararı gördükten sonra durulması, iş çevrelerinden gelen telkinler, siyasi ve finansal gelişmeler arasındaki nedensellik ilişkisinin gün geçtikçe finansal gelişmelerden siyasi gelişmelere doğru kayabileceğini gösteriyor. 27

Küreselleşme sürecinde Türkiye deki finans piyasalarının yabancı yatırımcıların kararlarına giderek daha duyarlı olduğu yadsınamaz. Son birkaç yıla baktığımızda da, 2006 Mayıs-Haziran döneminde yaşanan türbülansı çıkarırsak, yatırımcıların risk alma iştahının Türkiye ekonomisi gibi yüksek cari açık veren ülkelerin lehine geliştiğini söyleyebiliriz. Ayrıca bu noktada ezberi bozup gelişmelere farklı bir açıdan baktığımızda ilginç bir tabloyla karşılaştığımızı da söylemek mümkün. Finans piyasalarının erken seçim kararında diretmesi ve bu kararı gördükten sonra durulması, iş çevrelerinden gelen telkinler, siyasi ve finansal gelişmeler arasındaki nedensellik ilişkisinin gün geçtikçe finansal gelişmelerden siyasi gelişmelere doğru kayabileceğini gösteriyor. Küreselleşme sürecinde para politikalarını incelediğimizde merkez bankalarının finansal piyasalardaki gelişmeleri çok daha yakından takip ettiğini, politika tasarımı sürecinde kısa vadeli sermaye hareketlerini temel kısıtlardan biri olarak aldığını görmekteyiz. Benzer bir refleksi siyasi otoritelerin de göstermeye başladığını dikkate alırsak, bir sonraki sayıda soruyu tersine çevirip finansal gelişmelerin siyaset üzerindeki etkilerinin de cevabını aramak gerekebilir! Son olarak dış faktörlerden de bahsetmek gerekiyor. Küreselleşme sürecinde Türkiye deki finans piyasalarının yabancı yatırımcıların kararlarına giderek daha duyarlı olduğu yadsınamaz. Son birkaç yıla baktığımızda da, 2006 Mayıs-Haziran döneminde yaşanan türbülansı çıkarırsak, yatırımcıların risk alma iştahının Türkiye ekonomisi gibi yüksek cari açık veren ülkelerin lehine geliştiğini söyleyebiliriz. Bu noktada daha doğru bir çıkarımda bulunmak için son dönemde ekonominin genelindeki risk primi ile yabancı yatırımcıların risk iştahı arasındaki bağın yakından incelenmesi gerekiyor. Basit bir ampirik çalışmayla Türkiye ekonomisinde 2004 sonrasında, yabancı yatırımcıların risk iştahındaki bir olumsuzluğun ülkedeki risk priminde dalgalanmaya yol açtığı, fakat olumlu bir gelişmenin benzer şiddette bir etki yapmadığı gösterilebilir. 2006 Mayıs-Haziran döneminde yaşanan küresel olumsuzluktan nasibini en çok alan ülkelerden birinin Türkiye olduğu da düşünülürse, önümüzdeki dönemlerde dış faktörlerin finans piyasaları üzerindeki kısa ve uzun vadeli etkilerinin siyasi gelişmelerin yaratacağı etkilerden çok daha baskın olacağını söyleyebiliriz. Özetle, iktidar ile muhalefet tartışmalarının dipnot olarak düşülüp A.B.D. deki enflasyon beklentilerinin manşetlere taşındığı bir döneme alışmamız gerekiyor. Bu veriler ışığında karşılaştığımız temel zorluklardan biri de finansal piyasalar hakkında doğru tahminler geliştirip etkin bir karar alma mekanizması oluşturmak. Finansal analistlerin ve bankaların sene sonu kur tahminlerini defalarca revize ettikten sonra bile yapılan tahmin hataları incelendiğinde, finansal piyasalardaki gelişmelerin tahmininin eskiye oranla çok daha zor olduğunu söyleyebiliriz. İktidar ile muhalefet tartışmalarının dipnot olarak düşülüp A.B.D. deki enflasyon beklentilerinin manşetlere taşındığı bir döneme alışmamız gerekiyor. 28