3- MALININ BİR KISMINI, MÜDARABE OLARAK VERİP, DİĞER BİR KISMINI VERMEYEN KİMSENİN DURUMU.. 4- MÜDÂRlBİN HARCAMA YÖNÜNDEN SAHİP OLUP OLMADIĞI YETKİLER



Benzer belgeler
Gücü yeten kimsenin, sahibinden kaçan bir köleyi yakalaması, evlâ ve efdâldır. Siraciyye'de de böyledir.

Yazar Ali Kara Pazartesi, 11 Ağustos :22 - Son Güncelleme Pazartesi, 11 Ağustos :29

Soru 1719: Borcu ödemek için haram mal vermenin hükmü nedir? Cevap: Başkasının malını vermekle borç ödenmez ve bununla borçlunun sorumluluğu kalkmaz.

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

Soru: Kimlerin fitre vermesi gerekir? Hangi ürünlerden verilebilir?

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

GENEL MUHASEBE SORULARI

FAALİYET RAPORU

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Herhangi bir hesabın borç veya alacak tarafına ilk kez kayıt yapılması, ilgili hesabın açılması anlamındadır.

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Sorular ve Fetvalar / ORTAKLIK ORTAKLIK ORTAKLIK

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

4- EMANETİN ZAYİ OLMASI HALİNDE EMANET BIRAKILAN ŞAHSIN. BUNU ÖDEYİP ÖDEMİYECEĞİ

C Emlak Ticareti Oyunu C

ALIŞ-VERİŞ ve SELEM (PARA PEŞİN MAL VERESİYE) BAHSİ

2. Haramı ve helali tayin etmek Allah ın hakkıdır. Bir harama helal demek vebal olduğu gibi helale haram demek de vebaldir.

Mehir hakkında Dinimizin Bildirdikleri

FAALİYET RAPORU

Bono Poliçe Çeklerdir.

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

ÇAĞDAŞ FAKTORİNG A.Ş YÖNETİM KURULU ÇALIŞMA ESAS VE USULLERİ HAKKINDA İÇ YÖNERGE

Yeni Borçlar Yasasında Hizmet Sözleşmesi

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ÖRNEK 1. X işletmesi daha önce satın aldığı hisse senetlerinin TL lik kısmını A) TL ye satmıştır. B) TL ye satmıştır.

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Hangi statü altında çalışıyorsunuz?

Zekatla ilgili çeşitli sual cevaplar

NAMUSA SALDIRI. Namusa saldırı fiillerini ana hatları ile şu şekilde toplamak mümkündür:

Pay Opsiyon Sözleşmeleri. Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası

Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.

Kurbanın Mahiyeti, Vücubu ve Şer î Hikmeti Pazartesi, 31 Ağustos :59

Finansal Tablolar Analizi

Arsa Karşılığı İnşaat İşlerinin Vergilendirilmesinde Ne Değişti?

Aşağıda yer alan borç ilişkilerinde edim tiplerini belirtiniz. a) Satıcının Satış sözleşmesine konu olan Stichus adlı köleyi alıcıya teslim etme borcu

VERGİ MEVZUATI VE UYGULAMASI SINAV SORULARI 30 Kasım 2013 Cumartesi

Terceme : Muhammed Şahin

FAALĐYET RAPORU

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

PAZARLAMACILIK SÖZLEŞMELERİ - KOMİSYONCULUK SÖZLEŞMELERİ

Halk arasında haciz işlemleriyle ilgili merak edilen başlıca konulardan biridir.

NSBMYO/İşletme Yönetimi

TTK, Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunu, Yasası

Edinilmiş mal sayılan değerler:

A MUHASEBE KPSS-AB-PS / 2008

Türkiye de İslami Finansın Tarihsel Kökenleri. Süleyman Kaya

TÜRK VERGİ SİSTEMİ DERS NOTU 4.DERS

BANKA ALACAKLARININ İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİBİ

Final Sınavı. Güz 2005

Haccı mı edâ etmesi yoksa oğlunu mu evlendirmesi gerekir?

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

KREDÝLÝ MENKUL KIYMET ÝÞLEMLERÝ ÇERÇEVE SÖZLEÞMESÝ

ŞİRKET ORTAKLARI VE KANUNİ TEMSİLCİLERİN VERGİSEL YÜKÜMLÜLÜKLERİ NİHAT CEYLAN YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

ÖZEL DURUM AÇIKLAMA FORMU

İKY ENVANTER BİLANÇO DERSİ Dr. Şuayyip Doğuş DEMİRCİ

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm

İş Sözleşmesi (MADDE 8) Deneme Süreli İş Sözleşmesi (MADDE 15) İŞ SÖZLEŞMESİ TÜRLERİ

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Muharrem İLDİR Boğaziçi Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş Vergi Bölüm Başkanı E.Vergi Dairesi Müdürü

HEDİYE ÇEKİ UYGULAMASI VE KDV KARŞISINDAKİ DURUMU

2. Aşağıdakilerden hangisi bir gayrimenkulü belli bir süre için ve belli bir fiyattan alma, satma veya kiralama teklifinin açık tutulduğu anlaşma

Arefe günü ile ilgili meseleler ve hükümleri مساي ل وأح م تتعلق بيوم عرفة. Bir Grup Âlim

GİDER VERGİLERİ KANUNU 1, 2

İmama Sonradan Yetişen Namazları Nasıl Kılar? Cumartesi, 16 Ocak :02. Müdrik

NSBMYO/İşletme Yönetimi

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Pay Vadeli İşlemleri Eğitimi Yepyeni bir piyasanın yepyeni yatırımcıları olmaya hoş geldiniz.

MALATYA TİCARET BORSASINA TABİ MADDELER VE BU MADDELERİN ALIM VEYA SATIM Y Ö N E T M E N L İ Ğ İ

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn

MALA YÖNELİK SALDIRILAR

Alternatif Karşılaştırma Metotları

T.C. YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ

87 Seri No.lu Gider Vergileri Genel Tebliği Yayımlandı DUYURU NO:2010/48

10 HAZIR DEĞERLER ... /... / KASA HESABI DEĞERLEME BÖLÜM 1

SUN BAĞIMSIZ DIŞ DENETİM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK A.Ş.

%5 ORANINDA 1. TEMETTÜ DAĞITMAK ZORUNLU HALE GELDİ Mİ?

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

VAKIFLAR İÇİN FİNANS KAYNAĞI OLARAK İCÂRETEYN. Doç. Dr. Süleyman Kaya

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Yazar Rehnüma Cumartesi, 20 Kasım :00 - Son Güncelleme Cumartesi, 20 Kasım :09

Ö z e t B ü l t e n Tarih : Sayı : 2011/17

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

Zaman tercihinden dolayı paranın zaman değeri her zaman söz konusudur. Parayı şimdi yada gelecekte almanın tercihi hangisi daha avantajlı ise ona

Ö zürsüz oruç tutmayan kimseye kaza gerekir mi? Muhammed b. Salih el-useymîn

TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ BORÇLAR HUKUKU ÖZEL HÜKÜMLER DERSİ KİRA SÖZLEŞMELERİ DERS NOTLARI

SGK TEŞVİK İŞ-KUR İŞBAŞI EĞİTİM PROGRAMINI BİTİRENLERİN İSTİHDAMINA İLİŞKİN SİGORTA PRİM TEŞVİKİ

5953 Sayılı Basın İş Kanunu 4857 Sayılı İş Kanunu. Kanunlar Arasındaki Farklar. Yusuf Yücel

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.


Yeminli Mali Müşavirlik & Denetim & Danışmanlık

Kanatları Kırılan Çocuklar Cuma, 02 Ekim :21

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

Transkript:

KİTABÜ'L-MUDARABE. (SERMÂYE + EMEK ORTAKLIĞI) 1- MÜDÂREBE'NİN MÂNÂSI, RÜKNÜ, ŞARTLARI VE HÜKMÜ.. Müdârabe Ne Demektir Mudârabe'nin Rüknü. Müdârabe'nin Sahih Olmasının Şartları 3- MALININ BİR KISMINI, MÜDARABE OLARAK VERİP, DİĞER BİR KISMINI VERMEYEN KİMSENİN DURUMU.. 4- MÜDÂRlBİN HARCAMA YÖNÜNDEN SAHİP OLUP OLMADIĞI YETKİLER 5- MÜDÂRABE MALINI (= SERMAYEYİ ORTAKLIK İÇİN) İKİ KİŞİYE VERMEK 6- MÜDARABE KARŞI İLERİ SÜRÜLEN ŞARTLAR.. 7- MÜDÂRİBİN, BİR BAŞKA ŞAHSI MÜDÂRABE ORTAĞI YAPMASI 1 / 57

8- MÜDARABE'DE MURABAHA VE TEVUYE. 1- Müdâribin, Müdârabe Malını Murabaha Ve Tevliye Olarak Başkasına Satması 2- Müdarabe Malını Müdaribin Ve Mal Sahibinin Kârla Satması 3- İki Müdârip Arasındaki Kâr 9- MÜDÂRABE MALINI KARŞILIK GÖSTEREREK BORÇ ALMAK.. 10- HİYÂRU'L-AYB VE HIYÂKU'R-RÜ'YET. 11- PEŞ PEŞE VERİLEN İKİ MÜDÂRABE MALINI BİRBİRİNE KATMA VE MÜDÂRABE MALINI BAŞKA BİR MALA KATMA.. 12- MÜDÂRİBİN NAFAKASI 13- MÜDARABE MALI OLAN BİR KÖLEYİ AZÂD ETMEK, ONU MÜKÂTEP YAPMAK VEYA MÜDARABE MALİ OLAN BİR CARİYENİN ÜMM-Ü VELED OLDUĞUNU İDDİA ETMEK.. 14- MÜDARABE MALININ SATIN ALMADAN ÖNCE VEYA SATIN ALDIKTAN SONRA ZAYİ OLMASI 2 / 57

15- MÜDÂRİBİN, MÜDÂRABE MALINI İNKÂR ETMESİ 16- KÂRIN TAKSİM EDİLMESİ 17- MÜDÂRİP İLE MAL SAHİBİ VEYA İKİ MÜDÂRİP ARASINDAKİ İHTİLÂF 1- Satın Alınan Şeyin Müdarabe Malı Olup-Olmadığı Hususundaki İhtilâf 2- Müdârabenin Umûmî Veya Husûsî Olduğu Hususundaki İhtilaf 3- Mudarıb İçin Şart Koşulan Kârın Miktarı Ve Sermayenin Miktarı İle Müdârabe Malının Teslim Alıp Almadığı Hakkındaki İhtilaf 4- Kâr Taksim Edilmeden Önce Veya Bundan Sonra Sermayenin Mal Sahibine Ulaşıp Ulaşmadığında İhtilaf 5- İki Müdaribin Veya Müdâriplerden Biri İle Mal Sahibinin İhtilafları 6- Satın Alınan Kölenin Nesebinde İhtilaf 7- Bu Husustaki Çeşitli Meseleler 18- MÜDÂRİBİ AZLETMEK VE ONU HÜKÜM VERMEKTEN MENETMEK.. 3 / 57

19- MÜDÂRİBİN ÖLÜMÜ VE ONUN HASTALIĞI ESNASINDAKİ İKRARI 20- MUDÂRİBİN KÖLESİNİN İŞLEDİĞİ CİNAYET VE ONA KARŞI İŞLENEN CİNAYET 21- MÜDÂRABE'DE ŞÜF'A.. 22- BİR MÜSLÜMAN İLE BİR KÂFİR ARASINDAKİ MÜDÂRABE. 23- MÜDÂRABE İLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER.. KİTABÜ'L-MUDARABE (SERMÂYE + EMEK ORTAKLIĞI) 1- MÜDÂREBE'NİN MÂNÂSI, RÜKNÜ, ŞARTLARI VE HÜKMÜ Müdârabe Ne Demektir Müdfirabe: Serî yönden, iki kişi tarafından sermaye (= mal) birinden, emek de (= çalışmak da) diğerinden olmak üzere ve kâr mak-sadıyle yapılan ortaklıktır. Bu ortaklıkta, "kârın tamamı, sermaye sahibinin olacaktır." diye bir şart koşulursa, buna tndâa denir. Bidâa da sahihtir. 4 / 57

Bu ortaklıkta, "kârın tamamı, müdâribin (= emek sahibinin ola caktır." diye bir şart olursa, bu durumda da, bu müdârabe değil (sermaye sahibi tarafından emek sahibine verilmiş bir) borç olur, Kâfî'de de böyledir. Bir taraftan emek, diğer taraftan da sermaye olmak üzere ve kâr amacı ile kurulan bu şirkette, sermâye sahibine rebbü'1-mâi, amile ( = çalışacak şahsa = emek sahibine) de müdârip denir. Şayet emek sahibi, bu şartla, (yani borç olarak) malı (sermayeyi) teslim alırsa, kar etse de, sermaye (aynen) yerinde kalsa da, zarar etse de, bunların hepsi kendisine (yani emek sahibine) ait oîur. Muhıyt'te de böyledir. [1] Mudârabe'nin Rüknü Müdârabenin rüknü: Müdârabeye delalet eden mükarada, mua mele ve müdârabe gibi sözlerle yapılacak kap" ve kabulden İbarettir. Bu lafızların manası müeddi olur. Şöyleki: Mal (sermaye) sahibi, emek sahibine: "Şu sermayeyi, müdarabe olarak al; yüce Allah kârından bizleri doyursun ve rızıklandırsm. İşte o (kâr), yarı yarıya (veya dörtte bir veya üçte bir) olmak üzere." der veya belirli bir pay olarak başka bir oran (nisbet) söylerse, bu durum larda müdârabe vaki olur. "Mukarada veya muamele" der. Mal sahibi, "Mukarada veya muamele" lafızlanyle söyler; müdârip ( = emek sahibi) de: "Aldım." veya "Razı oldum." yahut "kabul ettim." der veya benzeri bir söz söylerse işte bu durumda, ikisinin arasında rükün tamam olmuş olur. Bedâi"de de böyledir. Şayet, sermaye sahibi: "Şu bin dirhemi al. Çalış, kârın yarısı sana (veya üçte birisi sana, yahut onda birisi sana)" der; veya: "Şu bin dirhemi al; onunla eşya al-sat; kârının yarısı sana." der ve 5 / 57

bundan fazla bir şey söylemez; yahut: "Şu malı al; karın yarısına (veya yarısı üzerine...)" der ve duna bir ilave yapmazsa bunlar da istihsanen caizdir. Şayet: "Bunu yüce Allahm vereceği rızık üzerine çalıştır; veya Allah'ın fazlından vereceği kar üzerine aramızda çalıştır." derse; bu müdârabe kıyasen de istihsanen de caiz olur. Muhiyt'te de böyledir. Eğer, sermâye sahibi: "Şu bin dirhemi al; onunla kârı yarı yarıya, Herevî kumaş satın al veya karı yan yarıya ince ipekli al" derse; işte bu fasiddi. Bu durumda,onun satın aldığı, sermaye sahibinin olur. Emek sahibine ise ecr-i misil vardır. Emek sahibi, bu takdirde mal sahibinin izni olmaksızın, o malı satamaz. Şayet satacak olursa, onun hakkındaki hüküm fuzûlînin hükmü gibidir. Mal sahibinin izni olmadıkça, satması caiz olmaz. Eğer sattığı şey telef olursa, bu durumda, onun sattığı zamandaki kıymetini tazmin eder. (= öder.) Bu durumda sattığı malın parası, emek sahibinin olur. Eğer, onun kıymetinde bir fazlalık olursa, uygun olanı onu. tasadduk eylemektir. Mal sahibi, emek sahibine satış izni verir, satılacak şeyde durmakta olursa, bu durumda satış geçerli olur.. Şayet satılmış bulunan bu malın durduğu bilinmiyorsa, parası mal sahibine helâldir ve ondan bir şey tasadduk etmesi gerekmez. Şöyleki: Bidâyeten mal sahibi, emek sahibine satışını emreylemişse, izin verirken de zayi olduğunu biliyorsa, bu icazeti batıldır. İcazet batıl olunca da, emek sahibi satış günündeki kıymetini zâmin olur. Parasında bir fazlalık olursa onu tasadduk eder. Mebsût'ta da böyledir. Eğer mal sahibi, emek sahibine: "Şu bin dirhemi müdârabe olarak al ve onunla herevî kumaş satın al; veya ince ipekli satın al» yarısına" derse; bu müdârabe caiz olur mu, olmaz mı? 6 / 57

Kitaplarda bu hususta bir rivayet yoktur. Fakîyh Ebû Bekir Muhammed bin Abdullah el-belhî şöyle buyurmuştur: Bu müdârabenin caiz olmaması icabeder. Zehıyre'de de böyledir. [2] Müdârabe'nin Sahih Olmasının Şartları Müdârabenin sahih olmasının bir çok şartlan vardır: 1) Bu şartlardan birisi: Sermayenin dirhemler veya dinarlar olmasıdır. Bu, İmâm E]bû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yusuf (R.A.)'a göre böyledir. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre dirhemler, dinarlar veya raic olan para ile müdârabe caiz olur. Müdârabe malının sermayesi, raic olan dirhemler, dinarlar ve para ların dışında bir şey olursa, bu durumda müdârabe bi'1-icma caiz değildir. Şayet müdârabe malının sermayesi, raic olan para olursa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'e göre, bu caiz olmaz. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre caiz olur. Fetva da, "caiz oiması" üzerinedir. Kübrâ'da da böyledir. 7 / 57

Asi isimli kitabın rivayetine göre, altın ve gümüş darbedilmemiş ise, sermaye olarak caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Kübra isimli kitap da zikredildiğine göre, tibr (= toz halinde veya külçe halinde altın) ile müdârabe hakkında, ("caizdir." ve "caiz değildir." şeklinde) iki rivayet vardır. Tibr ve onun parasının revacda olduğu her yerde, bunlarla müdâ rabe caizdir. Tatarhâniyye'de de böyledir. Katkıntıh ve zayıf dirhemlerle müdârabe caizdir; kalp olursa caiz olmaz. Dirhemler kalp olursa, müdârabe caiz olmaz. Şayet kalp olan dirhemlerde, fülüs gibi revaçda ise, onlarla da ıüdarabe caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Bir adams diğerine bir yer veya bir köle vererek ona: "Bunu sat; arasını al, onunla müdârabe yap." der; o adam da, onu dirhemler veya linarlarla satar ve onu tasarruf etse, bu durumda müdârabe caiz olur. ierahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. Bu müdârip, bu köleyi, kıymeti bin dirhem olmasına rağmen, yüz lirheme satar; ve onunla çalışırsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu nüdârabe yüz dirhem hakkında caizdir. Mebsûf ta da böyledir. Adam o köleyi, ölçülen veya tartılan bir şey karşılığında satarsa, mâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bu satış caiz; müdârabe ise fasid olur. ^ünkü, müdârabe'de sermayenin ölçülen veya tartılan bir şey olması ahih olmaz. Muhıyt'te de böyledir. 8 / 57

Bir adam, diğerine: "Kölemi sermayem olarak al; onun kıymeti nüdârabedir." derse, bu müdârabe fasiddir. Eğer: "Kölemi va'deli olarak benden saün al; sonra da onu sat; sarası ile müdârabe yap." der; adam da, onu satın alıp, sattıktan sonra, snunla müdârabe yaparsa, bu caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. 2) Müdârabenin sıhhat şartlarından birisi de; sermayenin, akid sırasında belli olmasıdır. Böylece sonunda münazaa olması önlenmiş >lur. Sermâye sahibi, sözleşme esnasında söz veya sermayeyi belli etmeidir. İmâm Muhammed (R. A.) "şöyle buyurmuştur: Bir adam, diğerine müdârabe dirhemleri verdiğinde, o dirhemlerin ağırlığım ikisi ö.e bilmeceler, işte bu caiz olur. Çünkü, sözleşme sırasında, sermayede tesmiye bulunmazsa, işaret bulunmuş olur. Muhıyt'te de böyledir. Bu malın vasfı ve miktarı hakkında, yeminli olarak müdâ-ribin sözü geçerli olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. 3) Müdârabenin sahih olmasının şartlarından birisi de sermayenin borç değil de, ayn olmasıdır. Müdârabe malının alacak olması caiz olmaz. Şöyieki: Bir adamın, diğerinde bin dirhem alacağı olduğunda, alacak sahibi, borçluya: "Onunla 9 / 57

müdârabe yap." derse, bu durumda müdârabe caiz olmaz. Nihâye'de de böyledir, Bus bi'1-icma böyledir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir. Bu durumda borçlu olan şahıs, ahm-satım yaparak, kazansa, kârı alacak sahibinin, zararı ise kendisinin olur. Borçlunun borcu da olduğu gibi durur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir. İmâmeyn'e göre, borçlunun ahm-satım yapması caizdir. Kârı ala caklının, zararı ise borçlunun olur. Borçlu borcunu ödeyince, kendisine ecr-i misil vardır. Onu da alacaklı öder. Muhıyt'te de böyledir. Alacak, üçüncü kişide olur ve alacak sahibi, ikinci kişiye: "Malımı filandan al ve onunla müdârabe yap." derse bu caiz olur. Kâft'de de böyledik Bir adamın, diğerinde bin dirhem alacağı olduğunda, başka birine: "Filandan malımı al; onu müdârabe yap." der; o adam da bir kısmını alarak çalıştırırsa, bu müdârabe caiz olur. Şayet alacaklı: "Filandan alacağımı al; onunla müdârabe yap." der; o da onun bir kısmını almak müdârabe yaparsa, bu caiz olur mu? "Caiz olmaz." denilmiştir. Keza eğer alacaklı: "Filandan alacağım müdârabe yapmak için al." derse, bu da caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir. 10 / 57

Mal sahibi, malını gasbeden veya emanet verdiği kimseye: "Elinde olanla, yarı yarıya müdârabe yap." derse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve Hasan bin Ziyad'a göre, bu durumda müdârabe caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. Reştdü'd-dîn'in Fetvalarında şöyle zikredilmiştir: Bir kimse, borçlusuna: "Sende olan alacağımı, filana ver; filan köleyi satın alsın ve satsın; kazancı aramızda yarı yarıyadır." der; o da borcunu, o adama verirse, işte bu müdârabe sahih olur. Füsûlü'l- imâdiyye'de de böyledir. 4) Müdârabenin sıhhatinin şartlarından birisi de, malın müdâribe teslim edilmesi, mal sahibinin elinde bulunmamasıdır. Eğer, mal sahibinin de, müdâribin yanında çalışması şart koşulursa, bu müdarabe bozulur. Bu durumda, mal sahibinin, baba veya vasi gibi sözleşen şahıs olup olmaması da fark etmez. Bunlar, sabinin malını müdâribe verdiklerinde, sabinin çalışmasını da şart koşsalar, bu caiz olmaz. Kâfî'de de böyledir. Müfâveda veya man ortaklarından birisi, müdarabe malı vererek ortağının da müdârib ile beraber çalışmasını şart koşsa, bu da sahih olmaz. Hâvi'de de böyledir. Sözleşmeyi yapan, mal sahibi olmaz ve müdârip ile beraber çalışacağını şart koşar ve akid baba veya vasi gibi, bizzat müdarabe malını almaya yetkili bir kimse olur ve küçüğün malını müdarabe olarak verir ve kendi nefsinin de onunla birlikte çalışmasını, kardan bir parçasını almak üzere, şart koşarsa, işte bu takdirde müdarabe caiz olur. Şayet akid (= akdi yapan şahıs) müdarabe malını bizatihi almaya yetkili olmaz ve kendinin, müdarib ile beraber çalışmasını şart koşarsa; bu durumda akid (= sözleşme) fasidolur. Ticarete izinli köle gibi... Bu köle müdarabe olarak mal yerip, mü-dâriple birlikte çalışmasını da 11 / 57

şart koşsa, bu müdarabe fasid olur. Bu izinli köle, efendisinin çalışmasını şart koşar ve onda da alacağı olmazsa, yine müdarabe fasid olur. Şayet, onda alacağı varsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, mü darabe caiz olur. Muhıyt'te de böyledir. Bir adam, malını müdarabe olarak vermek üzere, bir başkasını vekil yapar; vekil de malı verir ve kendi nefsinin müdârip ile beraber, belirli bir işte çalışmasını şart koşarsa ve bu çalışmanın kârının kendisine ait olmasını şart koşarsa, işte bu fasiddir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Bir mükâtep, kendisinin malını müdârebe olarak verir ve efendi sinin de müdârible birlikte çalışmasını şart koşarsa, bu müdârebe fasid olmaz. Zira o, yabancı gibidir. Onun, mükâtebde alacağının olup olmaması da müsavidir. Tebyîn'de de böyledir. Şayet mükâtep, efendisi çalışmadan önce, kendisi de borçlu iken, aciz kalırsa, bu müdârabe fasid olur. Bundan sonra bir şey satın alıp, satsa ve kâr etse bu karın tamamı, mal sahibinin olur. Bu durumda müdâribe ücret vermek de yoktur. Şayet aynı mal ile bir cariye satın aldıktan sonra, mükâtep aciz olur ve o cariyeyi satıp kazanç temin ederlerse, (Şöyleki: Onun parası ile bir köle alıp, onu da dörtyüz dirheme satarlarsa işte bu takdirde efendi sermaye sini alır, geride kalanı yarı yarıya veya şartlarına göre alırlar. Mebsût'ta da böyledir. Bir adam, diğerine, müdârabe olarak bin dirhem verir ve ona: "İsteğini yap." derse, bu durumda müdârip, onu bir başkasına müdâ-rebe malı olarak verebilir. Şayet onu verirken * birinci müdâribin, ikinci ile birlikte çalışmasını şart koşar veya mal sahibinin ikinci mudârıbla çalışmasını şart koşarsa, ikinci müdârabe fasid olur; kazanç ise, önceki müdaribla mal sahibinin olur. Mal sahibine ücret vermekte yoktur. Mal sahibi çalışsa bile böyledir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. 12 / 57

İkinciye ecir vardır. Serahsf nin Muhiytı'nde de böyledir. 5) Müdârebenin sahih olmasının şartlarından birisi de, müdâribin hissesinin bir yönden belirli olmasıdır. Kazanç hakkında, ortaklıkda kesiklik olmamalıdır. Muhiyt'te de böyledir. Şayet, mal sahibi müdâribe: "Sana, kârdan yüz dirhem vardır.5 veya: "Yarı ile birlikte, veya üçte birle birlikte, on dirhem vardır." derse; bu durumda müdârabe sahih olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. Müdâribe, malın yarısının veya üçte birinin kârı olacağı, şart koşulursa, bu müdârabe caiz olur. Şayet, ikisinden birisine biaynihî olmayan yüz dirhemin verilmesi şart konulursa, bu da caiz olur. Eğer o malın, biaynihî yüz dirhemi veya bu yarının kârının sermayeden biaynihî yüz dirhem olması şart koşulur:sa, müdârabe fasid olur. Bunlardan birine, "kârın yarısı, yalnız :m dirhemi hariç veya kârm üçte birisi, yalnız beş dirhemi hariç verile-;ektir." diye şart koşulursa, bu müdârabe fasid olur. Muhıyc'te de >öyledir. 6) Müdârabenin sıhhatinin şartlarından birisi de, kâmdan müdârip çin nisbeti belli bir şey meşrut olmali, re'sü'l-mâlden meşrut ( = ;art koşulmuş) olmamalıdır. Eğer re'sü'l-mâlden veya kârdan kesin bir şey «sarf kılmırsa, bu iurumda müdârabe fesada gider. Serahsî'nin Mutaıyti'nde de böyledir. Bunun bir takım şartlan vardır: a) Müdârabeyi fasid eden şart; b) Müdârabeyi ibtal etmeyen, yalnız nefsini ibtal eden şart. Şöyleki: Mal sahibi, müdâribe: "Sana 13 / 57

kârdan üçte bir vardır ve çalıştığın her ayda on dirhem vardır." dese, bu müdârabe caizdir; şart ise batıldır. Nihâye'de de böyledir. Eğer müdârip bu şartla çalışır ve kâr da yaparsa, kâr anlaştıkla rına göre taksim edilir. Müdârib için, başka ücret yoktur. Müdâribin kölesine de, evine de ücret yoktur. Şayet köle için, ücret şart koşulmuşsa, bu onun alacağı olur. Müdâribin mükâtebi veya oğlu yahut babası için bu şart konulmuş olursa, bu durumda şart geçerlidir ve yerine getirilecek o on dirhemi bunlar, her ay alırlar. Şayet mal sahibinin kölesinin, müdârip ile beraber çalışması ve o köle için, her ay on dirhem ücret verilmesi şart koşulmuşsa, bu şart da fasiddir. Bu durumda kazanç, müdâribla mal sahibinin arasında ortaktır. Şayet mal sahibinin kölesinin üzerinde borç var da, onun çalışma sına karşılık her ay on dirhem verilmesi şart koşulmuş veya o şart mal sahibinin mükâtebi veya oğlu için konulmuş veya o şart mal sahibinin mükâtebi veya oğlu için konulmuşsa, bu caiz olur. Mebsût!'ta da böyledir. Şayet bir adam, kân yan yarıya olmak üzere, müdâribe, bin dirhem müdârabe malını, müdâribin, bir tarlasını, mal sahibme, bir sene ekmesi veya evinde bir sene oturması karşılığı verirse, bu şart batıl; müdârabe ise caiz olur. Eğer bu şartı, müdârip, mal sahibine koşarsa, bu durumda müdâ rabe de fasid olur. Nihâye'de de böyledir. Müdârabe fasid olur, müdârabe malı da müdaribin yanında zayi olursa bu durumda müdarib, 14 / 57

onu tazmin etmez. (= ödemez) Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Müdarib için, bu durumda da, çalıştığı kadar ecr-i misil vardır. Mebsût'ta da böyledir. En doğrusunu bilen, Allah'u Teâlâ'dır. veya "Altıda biri, mal sahibinindir." derse, bu da fasiddir. Çünkü, burda iki paydan birisi şart kılınmaktadır. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir. Bir adam, diğerine, "kârın yarısı veya üçte biri müdaribin olmak şartıyle bin dirhem, müdarabe malı verdiğinde, taraflardan hiç biri buna itiraz etmezse, bu müdarabe caizdir. Bu durumda müdarip, şart kılındığı kadar kâr alır; kalanı da mal sahibinin olur. Şayet, mal sahibi: "Kârın yarısı veya üçde biri mal sahibinindir." der; müdarib için bir şey açıklamazsa, bu da istihsanen caiz olur. Bu durumda mal sahibi, kârdan hissesini aldıktan sonra, kalanı müdaribin olur. Mulııyt'te de böyledir. Mal sahibi, müdaribe: "Yarısı benim; üçte biri de senin olmak üzere, çalış." derse; bu durumda karın üçte birini müdarib alır; geri kalanı da mal sahibinin olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Eğer müdârabede, müdarib ve mal sahibinin haricinde, kârın başka şahsa verileceği şart koşulursa; bu durumda yabancı biri çahşacaksa, bu müdarabe de, şartı da caizdir. 15 / 57

Mal sahibi, müdarabe malını, iki kişiye verdiğinde, müdarabe malının yabancı bir kimse tarafından şart kılmmamışsa/bu müdarabe caizdir; böyle bir şart ise şart caiz değildir. Yabancı için böyle bir şart koşmak sükût gibidir. Mal sahibi, kârın bir kısmını, kendi kölesine veya müdaribin köle sine verilmesini şart koşarsa, ve bu kölenin çalışması da şarta bağlanmışsa, bu müdarabe de şart da caizdir. Şayet, kölenin çalışması şart koşulmamış olur ve kölenin de borcu bulunmazsa şart sahih olur. Köle, ister mal sahibinin olsun, ister müda ribin olsun farketmez. Eğer köle borçlu ise, ve müdaribin kölesi ise, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu şart sahih olmaz. Eğer mal sahibinin kölesi ise, bu şart sahih olur. İmâmeyn'e göre ise, şart sahih olur. Ve kârın ona verilmesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir. Şayet bu şart, fakirler için veya hacılar için olursa sahih olmaz. Çünkü bunlar, ne mal sahibidir, ne de iş sahibidir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. Bir adam, müdarabe malı olarak, "kârın üçte biri, müdarıbın; üçte biri, mal sahibinin; üçte biri de müdarib kimi isterse onun olmak üzere, bin dirhem verirse, bu durumda karın üçte ikisi, mal sahibinin olur. Şart ise batıl olur. Şayet, "kârın üçte biri, mal sahibi kimi isterse, onun olsun." şartı koşulursa, yine o, mal sahibinin olur. Mebsût'ta da böyledir. 16 / 57

Müdarabe malı olarak, kârın üçte biri mudanbın; üçte ikisi ise, (üçte birer olmak üzere) kendilerinin olmak üzere, iki kişi, müdaribe, bin dirhem verseler; müdarib çahştırsa ve kâr etse, bu durumda karın üçte birini kendi alır; geri kalan kâr, yarı yarıya mal sahiplerinin olur. Şayet müdarib onlardan her birinin karlarının, birinden, üçte bir hisse; diğerinden ise, üçte ikinin, üçte biri kendinin olmak üzere şart koşar, geri kalan da mal sahibinin olacak olursa, bu durumda kâr, onikî parçaya taksim edilir; Beş senmi, üçte iki alacağa verilir. Yedi sehmi de diğerine verilir, Serahsî'nin Muhtytı'nde de böyledir. İki kişi, iki adama bin dirhem vererek, onlara: "Kârın yarısı iki nizin olsun." dediklerinde onlardan birisi, "hissesinin, üçte birinin üçte ikisini"; diğeri de "hissesinin, üçte birini" almasını söyler, ve ikinci adam, ikinci müdaribe "kârın yarısı senindir." derse, bu durumda kâr dokuz sehme bötünür: Birinin hissesinden yarının üçte ikisi, diğerine de beşte biri verilir. Mebsût'ta da böyledir. Bir adam, müdaribe, bin dirhem vererek, "bin dirhem de kendi malını katması şartiyle, kârın üçte ikisini almasını" söyler; müdarib de, her iki malı birbirine katarak çalıştırır ve kâr ederse; mal sahibinin kârının yarısına, diğerinin de üçte ikisine hak sahibi olur. Şayet, bin dirhemi veren zat, "kârın üçte ikisinin kendinin olacağını, üçte birinin de emek sahibinin olacağım" söylerse, taksim öyle olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. Bir adam, diğerine bin dirhem verip, "bin dirhem de kendisi katarak, ikisini bir çalıştırıp, kendi hissesi olan bin dirhemin kârının üçte ikisini, diğer bin dirhemin kârının da üçte birini almasını" şart koşarsa, bu müdarip için caizdir. Şart koşulduğu gibi, hissenin birinin kârının üçte ikisini, diğerinin kârının da üçte birini alır. Şayet, bir adam, diğerine iki bin dirhem verip, "bin dirhem de, kendisinin katmasını ve kârını yarı yarıya almalarını" söylerse, bu da caiz olur. Eğer, iki bin dirhem veren şahıs, kendi nefsini şart koşar ve "dörtte üçünün kendisine, dörtte birinin de emek sahibine olacağını" söylerse, o zaman, mallarının miktarının üçte birini alırlar. Mebsût'ta da böyledir. Bir kimse, diğerine bin dirhem vererek: "Eğer bununla buğday satın alırsan, kârının yarısı senin; un alırsan dörtte biri senin; arpa alırsan, üçte biri senindir." derse, bu durumda müdarabe,sahih olur. Neyi satın alırsa alsın, taraflar bu şarta uyarlar. 17 / 57

Eğer buğday satın alırsa, ondan sonraki satın alacağına sahip olamaz. Çünkü ortaklık ve sözleşme onun üzerine yapılmış olur. Nafakanın müdaribe ait olacağı şart koşulur; o da sefere çıkarsa, bu şart batıl olur. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir. Eğer, sermaye sahibi: "Şayet bu şehirde çalışırsan, sana kârın üçte birisi vardır. Eğer sefere çıkarsan, kârın yansı senindir." derse; o adam da bu şehirde alıp seferde satarsa, İmâm Muhammet! (R.A.): "Müdarib satın aldığı üzerinedir. Şehirder satın alınca, şehirdeki, şarta"göredir. İster aynı şehirde satsın, isterse başka yerde satsın müsavidir.'' buyurmuştur. Şayet alış-verişinin bir kısmını hazerda, bir kısmını seferde yaparsa, kârın durumu yapıldığı yerlere göredir. Bir kimse, iki kişiye "birine, kârın üçte biri, kalanı mal sahibine"; "diğerine, ecr-i misil olmak" şartiyle müdarabe malı verdiği zaman bu müdarabe, ikinci hakkında fasiddir; onun kârda ortaklığı yoktur. Tasarrufta ayrılık yapamazlar. Çünkü, her ikisine verilen izin de, bakidir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. En doğrusunu Allah'u Teâlâ bilir. 3- MALININ BİR KISMINI, MÜDARABE OLARAK VERİP, DİĞER BİR KISMINI VERMEYEN KİMSENİN DURUMU Bir adam, bin dirhemini bir adama verip, ona: "Yarısı sana borçtui; yarısı da sana müdarabe malıdır." der; o da, o şekilde alırsa, bu söylendiği gibi caizdir. Zehıyre'de de böyledir. 18 / 57

Şayet müdarib, bir iş yapmadan mal zayi olursa, bu durumda o, yarısını tazmin eder. Eğer onu çalıştırır ve kazandımsa, karın yarısı müdaribin, yarısı da mal sahibinin olur. Şayet müdarib malı çalıştırdıktan sonra veya bundan önce mal sahibi olmadığı halde, taksim ederse, onun taksimi batıl olur. Çünkü, yalnız başına taksim etmek yoktur. Taksim edilen şeylerden birisi, mal sahibi teslim almadan önce zayi olursa, ikisinin malından zayi olmuş olur. Şayet zayi olmaz ve mal sahibi taksimine izin verirse; bu durumda taksim caiz olur. Mal sahibi, hissesini zayi olana kadar olmazsa müdaribin yarı hissesine müracaat eder. Şayet müdaribin hissesi zayi olursa, o takdirde müdarip mal sahi binin hissesine müracaat edemez. Ve mal sahibinin müdaribdeki alacağı beşyüz dirhem hali üzre durur. Mebsût'ta da böyledir. Bir adam, diğerine: "Şu bin dirhemi al; yarısı sana borç; yarısı ile de iş yap. Kazancının tamamı banadır." derse, işte bu caizdir; fakat, mekruhtur. Çünkü, bu durumda alacak menfaat sağlamış olmaktadır. Zehıyre'de de böyledir. Eğer, o beşyüz dirhemi çalıştırır ve kazanırsa, o kazanç aralarında yarı yarıya ortaktır. Mebsût'ta da böyledir. "Şu bin dirhemi al; yansı sana borçtur; yansı da müdarabedir. Onu çalıştır; kârın yarısı senindir." derse, bu caizdir. Şayet: "Bin dirhemi al; yansı müdarabedir.; yansı da sana hibedir." der; müdarib de onu aldığı halde taksim etmezse, işte o hibe fasiddir; müdarabe ise caizdir. 19 / 57

Eğer müdarip onu çalıştırmadan önce, veya çalıştırdıktan sonra, mal zayi olursa; bu durumda o hîbe olan malın hissesi olarak, yansını tazmin eder. Muhıyt'te de böyledir. Hibenin fasid olduğu kitab'da rivayet olarak bulunmamıştır. Ancak, "tazmin edilir." diye rivayet edilmiştir." Şayet kâr yaparsa, yarısı hibenin ve müdaribindir. Geri kalan yarının kârı da şartlarına göredir. Sonra hîbenin hissesi olan kârın, temiz olduğu hakkında bir şey söylenmemiştir. Ebû Ca'fer şöyle buyurmuştur: "Bu temiz değildir." Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A,)'ye göredir. İmâm Muhammed (R.A.)se göre bu kâr tasadduk edilir. Fakıyh Ebû İshâk el-hâfız: "Bu bi'1-icma temizdir. Ve tasadduk edilmez." buyurmuştur. Serahsı'nin Muhıytı'nde de böyledir. Mal sahibi: "Yansı bıdâa, yarısı da müdarabedir." derse; işte bu caiz olur. Eğer, bu mal, çalıştırmadan önce veya sonra zayi olursa, bu zayi mal sahibine aitdir. 20 / 57

Eğer kâr ederse, kârın dörtte üçü mal sahibinin, dörtte biri de mü daribindir. Zehıyre'de de böyledir. Bir kimse, diğerine bin dirhemin yansım, emanet; yarısını da müdarabe olarak bıraksa, işte bu söylendiği şekilde caizdir. Eğer mü darib, bu malın tamamında tasarruf yaparsa, bu durumda emanetin hissesini tazmin eder. Müdarabe için olan yan kâr ederse, bu kârın yarısı mal sahibinin yansı da müdaribin olur. Mebsût'ta da böyledir. Bu rriüdârib malı ikiye böler; sonra o yarılardan biriyle müdarabe yapıp, kâr ederse; bu kâr, aralarında yarı yarıya ortaktır. Ancak, emanetin hissesi müstesnadır. Müdârib, onu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R. A.)'e göre tasadduk eder. Muhıyt'te de böyledir. Bir adam, diğerine herevî olan bir top kumaşı verdiğinde, o da bu kumaşın yarısını, beşyüz dirheme sattıktan sonra, o adama, kalan yarıyı da satmasını emrederek, "tamamiyle müdârabe yapmasını" söyler ve "kârı yarı yarıyadır." diye şart koşarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasına göre, kâr'a yarı yarıya ortak olurlar. İmâmeyn'in kıyaslarına göre ise, kârın dörtte üçü, rnal sahibinin; dörtte biri de müdaribin olur. Vedianın (emanetin) tamamı mal sahibi nindir. Eğer müdarib bu iki malı birbirine katarsa; yarısı hakkında ona ecr-i misil yoktur ve müdârabe de fesada gitmiştir. Şayet, mallan birbirine katmaz da, mudâraba yine fesada giderse, bu durumda, kendisine, ecr-i misil vardır. Eğer müdarib için üçte iki; mal sahibi için de üçte bir şart kılarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasında, kâr'ı şart kıldıkları gibi, ara larında taksim ederler. Vedîa ise, aralarında yarı yarıyadır. 21 / 57

Fakat, İmâmeyn'e göre müdarib için üçte bir; mal sahibi için ise, üçte iki vardır. Mal sahibi için, kârın üçte ikisini; müdarib için de üçte birini şart koşarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kâr, aralarında yari yarıya taksim edilir. İmâmeyn'e göre ise, müdarib için altıda bir vardır. Kârın baki kalanı, mal sahibinindir. SerahsFnin Muhıyti'nde de böyledir. Bu baba ilaveten: Bir adam, diğerine bir top herevî kumaş verir; o da onun yarısını beşyüz dirheme sattıktan sonra, kumaş sahibi, diğerine: "Geride kalanını da satıp tamamının parasıyla, yüce Allah'ın vereceği rızık üzerine çalıştırmasını" emrederse, bu durumda o kâr aralarında yarı yarıyadır. Müdârip o kumaşın yarısını beşyüz dirheme sattıktan sonra onu çalıştırır ve beşyüz dirhemi de kendi üzerinde kalırsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kâr da, vedia da aralarında yarı yarıyadır. Mebsût'ta da böyledir. İmâmeyn'in kavline göre, bunun dörtte üçü, mal sahibine; dörtte biri mudarıba; vedianın tamamı ise mal sahibinedir. Muhıyt'te de böyledir. Eğer mal sahibi, mudarabe mallarının ikisiyle de çalışmasını emreder ve "müdaribe kârın üçte ikisinin verileceğini" söyler; müdarip de onu çalıştırırsa, kârın üçte ikisi onun olur. Mebsût'ta da böyledir. Eğer vedia yaparsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasında, kâr yan yarıyadır. îmâmeyn'in kıyasında ise, kârın üçte birisi müdaribindir. Eğer müdarip, iki malı da çalıştırır ve kazandırırsa, karın üçte ikisi, mal sahibinindir. Vedianın tamamı da mal sahibinindir. Muhiyt'te de böyledir. 22 / 57

Şayet mal sahibi, kendi nefsi için, kârdan üçte ikisini, müdarib için de üçte birini şart koşarsa, me's'ele hali üzerinedir..kâr ve vedîa ara larında yarı yarıyadır. Mebsût'ta da böyledir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göredir. İmâmeyn'in kavline göre ise, mal sahibi için, altıda beş; müdarip içinse, altıda bir vardır. Muhıyt'te de böyledir. Fesada grden müdarabede, mal sahibinin ecr-i misil ödemesi gerekir mi? Duruma bakılır: Eğer müdarip, iki malı birbirine katmışsa, işte o zaman, ona ecr-i misil yoktur. Eğer kalmamışsa, onun için çalıştığının ecr-i misli vardır. Serahsf nin Muhıytı'nde de böyledir. [3] 4- MÜDÂRlBİN HARCAMA YÖNÜNDEN SAHİP OLUP OLMADIĞI YETKİLER Müdâribin çalışması üç nevidir 1) Müdarip, mutlak müdarabe malına maliktir; yani dilediği gibi tasarruf edebilir: Bu nevi çalışma müdarabe babında ve ona tabi olanlarda olur. İhtiyaç için, rehin alma ve verme, icara tutma, icara verme, emanet alma ve emanet verme ve müsaferet (yolculuk) için alım ve satımda vekil yapmak bu cümledendir. 2) Müdâribin mutlak sözleşmeye malik ölup-olmamasıdir. 23 / 57

Bu nevide mal sahibi, müdaribe: "bildiğin gibi yap." der. Bu, müdâribin, yetişebilmesine ihtimal bulunan şeylerde olur. Meselâ: Müdarip müdarabe veya ortaklık malını başkasına vere bilir. Ve müdarabe malını kendi malına veya başkasının malına kata bilir. 3) Müdarip, mutlak sözleşmeye malik olmaz; sözü de geçerli olmaz. Ancak, mal sahibi ne derse onu yapar. Müdâribin peşin veya va'deli satması caizdir. Kâfî'de de böyledir. Bir müdarip, müdarabe malından bir şeyi satar; parasını da te'hir ederse; bu mal sahibine karşı caizdir. Ve ona tazminat yapmaz. Gayetü'I-Beyân'da da böyledir. Müdâribin, kusur sebebiyle, sattığı malın bedelinde bir şeyi indirmesi (düşürmesi, noksanlaştırması), tüccarın, aybı sebebiyle düşmesi gibidir ve bu da caizdir. Çünkü bu, ticaret erbabının yaptığı bir şeydir. Müdarip, malın kusuru olmadan, bedelinde bir düşürme yaparsa o da caizdir. Bu da hasseten mudaribe mahsusdur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.), buna kaildir. Bu durumda müdarip, o düşürdüğünün bedelini mal sahibine öder. Aldığı kâr paradan çalıştırıp kazandığı mudarıbındır. Mebsût'ta da böyledir. 24 / 57