ünite ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM AD BETİMLEYİCİ ANLATIM SIFAT COŞKU VE HEYECANA BAĞLI ANLATIM ZAMİR DESTANSI ANLATIM EMREDİCİ ANLATIM EYLEM



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Metin Edebi Metin nedir?

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 :

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI

2-ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM NEDİR

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Bu cümledeki boşluğa aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygun olur?

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

Kübra YILMAZ, Yudum HACIOĞLU, Kadri ŞAHİN, Abdülkadir Arslan

AKŞEHİR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ ÖĞRETİM YILI DİL VE ANLATIM DERSİ 11. SINIFLAR 1.DÖNEM 1.YAZILI YOKLAMASI

YAZI TÜRLERİ ŞENDA SOLMAZ KONUSUNU YAŞAMDAN ALAN YAZI TÜRLERİ OLAY YAZILARI

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

METINLERIN SINIFLANDIRILMASI. Metinlerin Sınıflandırılması

II) Hikâye Dışı düzlemi

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

6. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

9. SINIF I. DÖNEM I. TÜRK EDEBİYATI SINAVI SORU LARI

ÝÇÝNDEKÝLER TEMA 1. Anlam Bilgisi. Yazým Bilgisi. Dil Bilgisi. SÖZCÜK ANLAMI...15 Gerçek, Yan ve Mecaz Anlam...15 Deyim...15

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Satıcı burnu havada, kendini beğenmiş biri. Yaklaşık beş yıl kadar bu Edirne'de oturduk.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 6. SINIF TÜRKÇE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

tellidetay.wordpress.com

ÜNİTE 14 ŞEKİL BİLGİSİ-II YAPIM EKLERİ. TÜRK DİLİ Okt. Aslıhan AYTAÇ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Çekim Ekleri İsim Çekim Ekleri Fiil Çekim Ekleri

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF TÜRKÇE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

5. SINIF TÜRKÇE KELİME TÜRLERİ TESTİ. A) Ben ise yağmur yağmasını bekliyordum. Cümlesindeki isimlerin hepsi tekildir.

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

2) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde daha kelimesi yerine henüz kelimesi getirilebilir?

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Türkçe. Cümlede Anlam Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI

TÜRKÇE MODÜLÜ BİREYSEL EĞİTİM PLANI (TÜRKÇE DERSİ) (1.ÜNİTE) GÜZEL ÜLKEM TÜRKİYE

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

CÜMLE ÇEŞİTLERİ. Buna yükleminin türüne göre de denebilir. Çünkü cümleyi yüklemine göre incelerken yüklemi oluşturan sözcüklerin türüne bakılır.

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.


ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Yüklemin anlamını zaman, durum, yön, miktar, tarz, vasıta, şart, sebep, birliktelik yönlerinden tamamlayan kelimeler ve kelime gruplarıdır.

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana.

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bu kitabın sahibi:...

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

» Ben işlerimi zamanında yaparım. cümlesinde yapmak sözcüğü, bir yargı taşıdığı için yüklemdir.

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz.

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Cümle, bir düşünceyi, bir dileği, bir haberi ya da duyguyu tam olarak anlatan, bir veya birden çok sözcükten oluşmuş anlatım birimidir.

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 5.ÜNİTE :DÜNYA, GÜNEŞ VE AY KONU ÖZETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Test 6 TÜRKÇE. İSİMLER-İSİM TAMLAMALARI 1. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde topluluk adı yoktur?

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz.

5. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

Transkript:

ünite ANLATIM TÜRLERİ ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM AD BETİMLEYİCİ ANLATIM SIFAT COŞKU VE HEYECANA BAĞLI ANLATIM ZAMİR DESTANSI ANLATIM EMREDİCİ ANLATIM EYLEM ÖĞRETİCİ ANLATIM AÇIKLAYICI ANLATIM KANITLAYICI ANLATIM TARTIŞMACI ANLATIM ZARF DÜŞSEL ANLATIM GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM EDAT BAĞLAÇ SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM MİZAHİ ANLATIM ÜNLEM

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKÂYE ETME) Anlatıcının bir olayı veya birbiriyle ilişkili olayları anlatmasıyla ortaya çıkan anlatıma öyküleyici anlatım denir. Öyküleyici anlatım anı, gezi yazısı, yaşam öyküsü, mektup gibi öğretici metinler"de ve roman, hikâye, masal gibi "edebi metinler de kullanılır. Öyküleyici anlatımın kullanıldığı bütün metinlerde gerçek ya da tasarlanmış bir olay, o olayı yaşayan kişi veya kişilerce belli bir mekân ve zaman diliminde gerçekleşir. Metnin yapısını oluşturan olay, kişi, mekân ve zaman birimleri belli bir bütünlük oluşturarak ortak bir tema çevresinde eserin kurgusunu ve planını oluşturur. Eylemlerin anlatımı olan öykülemede olay, kişi, zaman, mekân ve anlatıcı en önemli ögelerdir. Bizi Stockholm de Uludağ havası gibi saydam, tertemiz bir gökyüzü karşıladı. Vakit akşamın onu idi. Her yan gündüz gibi aydınlık. Saat on bir oldu, sokakta gazete okuyabiliyordunuz. Hani İngiltere İmparatorluğu nda güneş batmaz. diye bir laf vardır ya, yaz aylarında İsveç te de güneş kolay kolay batmıyor. Ancak on ikiye doğru hava karardı. Elektrikler yandı. Yol yorgunu olduğum için bir banyo yapıp kendimi yatağa attım. Günlük güneşlik şıkır şıkır güne uyandım. Saatime baktım ki gecenin üçü. Kışın gündüzsüz geceler, yazın gecesiz gündüzler ülkesi olan İsveç in bu enlem şakasına aklınız yatsa da başka türlü bir koşullanmanın ürünü vücudunuz şaşkınlıktan bir türlü kurtulamıyor. Sabaha kadar daha doğrusu bizim alışageldiğimiz saatin yedisinde başlaması gereken sabaha kadar sağdan sola dönüp duruyorsunuz. Bir geç kalmışlık kompleksinden bilinçaltınızı kurtaramıyorsunuz. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMIN ÖGELERİ 1. OLAY En az iki kişinin veya iki kişi yerine geçen kavram veya varlığın yakınlaşması, karşı karşıya gelmesi veya çatışması sonucu ortaya çıkan eyleme olay denir. Öykülemede olay, bir sahneden başkasına zincirleme olarak geçer. Olayın başlaması ve gelişmesi olay ögesi ile sağlanmış olur. Bir eylemin başka eylemleri oluşturması sonucu ortaya çıkan eylem zincirine ise olay zinciri ya da olay örgüsü denir. Olay zinciri; günlük, anı, gezi yazısı, mektup gibi kişisel yaşamı konu alan öğretici metinlerde karşımıza çıkar. Yazar yaşadıklarını, gündelik hayatta yaşanan olayları kaleme alırken bir olay örgüsünü değil, birbiri ardınca devam eden olay zincirini aktarır. Olay zincirinde yazarın amacı okuyucuya estetik bir zevk vermekten çok onu bilgilendirmektir. Düşsem Yollara Yollara adlı gezi kitabından alınan bu metin parçasında Haldun Taner, İsveç gezisinde gördüğü Stockholm ü anlatıyor. Taner, gördüklerini edebi bir zevk vermekten çok olay zinciri içaktarıyor. Olay örgüsü ise edebi metinlerde (roman, öykü, tiyatro ) bütün ögelerin (kişi, mekân, zaman) bir tema çevresinde bir araya gelerek düzen oluşturmasıdır. Edebi metinlerde karşımıza çıkan olaylar, gerçeğin bire bir aynısı değil kurmaca yani hayalidir. Gerçeğin sanata dönüştürülmüş hâlidir. Anlatılanlar hiçbir zaman öğretici nitelikli metinler gibi kesin yargılara ve sonuçlara götürülmez. Temelde kurmaca metnin, öğretici metinden farkı neyin sunulduğu değil, nasıl sunulduğu, nasıl bir ortamda, nasıl bireysel bir duyarlılıkla sunulduğu sorusunda ortaya çıkar. Öykülemede olay örgüsü belli bir plana göre sıralanır. Eylemlerin etki-tepki, neden-sonuç ilişkisi içinde, mantık çerçevesine göre birbiri ardınca sıralanması söz konusudur. Bu sıralanışta okurda merak duygusu kamçılanır, okurun olaya ilgi duyması ve metni kolay algılaması sağlanır. 170

Bir yılbaşı gecesi halkevinde toplantı var. Davetliler grup grup geliyor. Okul müdürleriyle beraber oturan öğretmen yardımcısı Nihal, kapının her açılışında heyecanlanıyor. Birini beklediği her hâlinden belli. Kapı açılıyor. Nihal dönüp bakıyor, kaymakam annesiyle geliyor. Nihal üzülüyor. Kapı bir daha açılıyor. Malmüdürü, eşi, henüz okula yeni başlayan kızları görünüyor. Nihal sabırsızlanıyor. Acaba nerede kaldılar? Fakat vakit daha erken. Saat sekiz buçuk bile değil. Nihal saatine bakmıyor ki. Hep kötü ihtimaller düşünüyor: Ya gelmezlerse? Sakın ani bir hastaları çıkmasın? Yahut beklenmedik bir kaza? Öykünün derece derece gelişimi bir bekleyişe bağlanmış. Nihal in zihninde oluşan sorular, daha başlangıçta eylemi (olayı) sağlayan noktalar olmakta. Bu soruların çözümü öyküyü oluşturacak, bölümleri birbirine ilişkili olarak bağlayacaktır. Öykülerdeki her olay, gerçekte insanın tutkuları, özlemleri, düşleri ya da istekleridir. Bu açıdan her olay bir sorunu da beraberinde getirir. Bu sorun insanın insanla, insanın doğayla, insanın toplumla ya da insanın kendisiyle olan çatışmasıdır. Metinde olay kahramanı genelde bir engelle karşılaşır ve bu engel bir çatışmayı doğurur. Öykünün ilk satırından son satırına kadar okurun ilgisini ayakta tutan da bu çatışmadır. Bu ilginin oluşumunda temel unsur ise metnin tema sıdır. Tema, metindeki çatışmanın yani temel duygu ve düşüncenin en kısa ifadesidir. Tema; bağlam, kişi, zaman, ifade ve anlatma biçimiyle sınırlandırılarak somutlaştırılır. Temalar (izlek) çok çeşitlidir. Aşk, ölüm, doğa, kader, mutluluk, gençlik, hayranlık, umut, sevgi, özgürlük, vatan, aile, yozlaşma gibi temalar tarihin ilk çağlarından beri tema olarak ele alınmaktadır. 2. Kİşİ (şahıs KAdrOsu) Kişi, öyküleyici anlatımla oluşturulmuş edebi metinlerde olayları yaşayan kahraman dır. Eserin temasına, iletilmek istenen duygu ve düşünceye uygun özelliklere sahip kahramandır. Her öykü neyi anlatırsa anlatsın insansız olmaz. Çünkü edebî metinlerin ana işlevi insanı insana tanıtmaktır. Bu tanıtım da bir olay içinde olacaktır. Denilebilir ki öyküde insansız bir olay düşünülemeyeceği gibi olayın dışında kalmış bir kişi de düşünülemez. Bu nedenle olay gibi insan da öykünün başat (temel) ögelerinden biridir. Yazarın, düş gücüyle tasarlayıp yarattığı kurmaca dünyanın kişileri de kurmaca kişilerdir. Gerçek yaşamdaki kişilerin bire bir aynısı değildir. Ancak yazar, yarattığı bu kişilerin gerçek yaşamdaki kişilere de benzerlik ya da uyum göstermesine dikkat eder. Bu sayede okur, eser kişilerini her an karşılaşabileceği türden kişiler olduğu duygusunu yaşar. Çünkü yaratılan bu kişilerin de bizler gibi düşünceleri, olaylar karşısında tutum ve davranışları vardır. Yazar, anlattığı olaya göre eser kahramanlarını insan dışındaki varlıklardan da seçebilir. Yeri geldiğinde hayvanlar, bitkiler, nesneler, olağanüstü varlıklar de edebi bir eserin kahramanı olabilir. Bir gün tüm canlılır; Tanrılar Tanrı sı Zeus un katında toplanmış. Her canlı, Tanrı nın kendisine bağışladığı üstün gücü, üstün yanı kendince dile getirmiş. Kuşlar, şahinler, kartallar, atmacalar, kırlangıçlar, tarla ve çayır kuşları var güçleriyle ötmüş, şöyle demişler: Şu evrenin en güçlü yaratıkları bizleriz. Tanrı bize kanat verdi. Diledik mi yüce yüce dağları aşar, büyük büyük denizleri geçeriz. Canımız nereyi çekerse oraya uçar, orada yaşarız. Kışı başka bir yerde, yazı başka bir yerde geçirebiliriz. Bizim üstün yanımız, uçabilme gücümüzdür. ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) mutluluk yalnızlık aile öfke Böyle söylemiş, ardından da havalanıp uçmuşlar. Aslanlar, kaplanlar, panterler, leoparlar türünden hayvanlar söz almış, uluyup kükreyerek şöyle demişler: Bizim kanatlarımız yok, uçamayız; buna gereksinme de duymayız. Bizim gücümüz, üstün yanımız dişlerimizden, yırtıcılığımızdan gelir. Hiç kimse bizimle boy ölçüşemez. 171

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) Böyle demiş, çalımlı çalımlı geldikleri yerlere dağılmışlar. Söz sırası atlara, geyiklere, karacalara, zebralara, ceylanlara gelmiş. Demişler ki: Tanrı nın bize bağışladığı en büyük güç, bacaklarımızdır. Bir koşmaya başladık mı dere tepe, dağ bayır demeyiz. Yeller bile bizimle yarışamaz. Böyle demiş, ortalığı toza dumana katıp dağılmışlar. Arıdan karıncaya, karıncadan kelebeğe, kelebekten uçuçböceğine değin tüm canlılar üstün yanlarını dile getirmişler. İnsanoğlu, bütün bunları dinlemiş, bir eksiklik, bir zayıflık duymuş. O zaman Tanrılar Tanrı sı Zeus a şöyle yakınmış: Bakıyorum, tüm canlılar içinde en zayıfı, en güçsüzü benim. Kimine hız, kimine güç, kimine sezgi ve sabır verdin. Her birine üstün bir yan verdin; her birini ayrı bir güçle donattın. Ya bana? Bana hiçbir şey ama hiçbir şey vermedin. Çırılçıplak, güçsüz ve zayıf bıraktın beni. Tanrılar Tanrı sı güçlü Zeus, insanoğlunun bu yakınmalarını dinlemiş. Sonra şöyle demiş ona: Tipler, hangi ortamda olurlarsa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar her zaman tek bir düşüncenin sembolü olmuştur. Sivrilen bir yönün öne çıkarılmasıyla oluşturulmuş insan figürüdür. Tip te bir insanın kendine özgü özellikleri yoktur, o temsil ettiği sınıfın ya da tüm insanların ortak özelliğini kişiliğinde toplamış kişidir. Örneğin köylü, memur, eşkıya, imam ait oldukları sınıfı temsil eden tiplerken mirasyedi, cimri, kahraman ya da korkaklığıyla esere yansıyan tipler ise evrensel özellikleri temsil eden kişilerdir. Destan (Alp Er Tunga, Oğuz Kağan ), masal (Keloğlan, Alaaddin, Pamuk Prenses ), Gölge Oyunu (Karagöz ve Hacivat), halk hikâyelerindeki (Ferhat ile Şirin, Köroğlu, Dadaloğlu ) kişiler birer tiptir. Tanzimat Dönemi romanlarındaki çoğu kahraman birer tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Recaizade Mahmut Ekrem in Araba Sevdası nda karşımıza çıkan Bihruz Bey, mirasyedi bir tiptir. 172 Sana ne bağışladığımı görmüyor musun? En yüce, en büyük armağanı sana verdim. Her şeyin başı aklı verdim sana. Akılla birlikte düşünme, tasarlama, anlama ve anlatma gücünü verdim. Bundan daha üstün bir güç yoktur şu koca yeryüzünde. Sen, sana bağışladığım bu yüce gücü, akıl gücünü kullanırsan tüm canlıların üzerinde egemenlik kurarsın. Kuşlardan daha hızlı uçar, karacalardan daha hızlı koşarsın. Tanrı Zeus, böyle deyince insanoğlu kendi payının hepsinden üstün olduğunu, yakınmasının yersiz olduğunu anlamış. Parçada görüldüğü üzere eser kahramanları olağanüstü bir varlık olan Tanrılar Tanrı sı Zeus, hayvanlar ve de insanlar. Edebi (sanatsal) metinlerde kişiler gösterdikleri özelliklere göre ikiye ayrılır: Tip ve karakter. Tip, içinde bulunduğu belli bir sınıfın ya da düşüncenin genel özelliklerini yansıtan, bunları abartılı olarak kendinde toplayan kişidir. Bu yüzden tipler gündelik yaşamda rastlanılan sıradan insanlara benzemez. Çünkü tipler, birtakım davranış ve özellikleri abartılmış kişilerdir. Bir bakıma aynı özelliği, değişmeden sürdürürler. Fransız edebiyatının büyük isimlerinden Moliere'in "Cimri"sinde yer alan kahraman Harpagon ilk tip örneklerinden biridir. Asaf Akçıl, gümrükte memurdu. Elli elli beş yaşlarında tahmin edilirdi. Epey iri ve hantal bir vücudu vardı. Oldukça garip ve gülünç bir şekilde giyinirdi. Tepesi dımdızlak açıktı. Her gün sinekkaydı tıraş olurdu. Yıllardan beri yenilemediği kravatı çenesinin altında bir düğüme benzerdi. ( ) Asli maaşı 35 lira idi ve dairede yirmi üç yıl çalışmasına rağmen bilinmez neden, resmi sebep olarak kadrosuzluktan bir türlü üst derece ve maaşa terfi edememişti. Son terfisinin üstünden tam altı yıl geçmişti. Asaf Akçıl, tabii şikâyetçiydi. Bu şikâyeti her memurun yükselmeye olan hırsı yüzündendi. Bu parçada Asaf Akçıl, bir tip olarak verilmiş. Kahramanın kendine özgü, ayırıcı yanları değil; sadece hayali gerçekleşememiş bir memur olması gibi genel özelliği ortaya konmuş.

Karakter, başkalarından kendine özgü nitelikleriyle ayrılan, belirginlik kazanmış huy ve davranışlara sahip kişidir. Zamanın, çevrenin ve içinden çıktığı toplumun izlerini taşır. Ya da onların karışımıyla meydana gelir. Salih Ağa, köyün zengin adamlarından biridir. Ama kılık kıyafeti itibariyle bir dilenciden hiç farkı yoktur. Kışın en soğuk günlerinde bile onun çorap giydiğini hatırlamıyorum. Ökçesi basık pabuçlarının içinde kara ve çatal topuklu ayakları, ellerinden ziyade ortadadır. Denilebilir ki kişiliğinin bütün ifadesi bu ayaklarında toplanmıştır. Rahat mıdır? Sinirli midir? Bir arazi meselesinde köylülerden birine bir oyun oynamak üzere midir? Bir işte kazanmış mıdır? Kaybı mı vardır? Sizin hakkınızda ne düşünüyor? Bunları anlamak için hemen ayaklarına bakınız. Bu parçada, Yakup Kadri Karaosmanoğlu nun Yaban romanında önde gelen kişilerinden olan Salih Ağa nın karakteri çizilmiş. Salih Ağa nın cimriliği, ayaklarının durum ve hareketleriyle kişiliği arasındaki bağlantı, kurnazlığı ve sinsiliği sergileniyor. Metinde kahramanın iç dünyasına ait ayrıntılar verilerek kendine özgü karakteri sergileniyor. Karakterler belli bir kesimi değil yalnızca kendini temsil eder. Eserde karakterin kişisel özellikleri daha çok ortaya çıkar, iç dünyası, duygu, düşünce ve hayalleri, tepkileri, bakış açısı, konuşma şekli bütün ayrıntılarıyla verilir. Örneğin Dostoyevski nin Suç ve Ceza adlı romanında ahlaki ve psikolojik baskılara dayanamayan başkahramanı Raskolnikov, Gustave Flaubert in Madam Bovary sinde gelişimini izleyebildiğimiz Emma Bovary, Stendal ın Kırmızı ve Siyah adlı eserinde çıkmazlar içinde sürüklenen Julien Sorel birer karakter olarak karşımıza çıkarılmıştır. Olay örgüsü boyunca yaşananlara bağlı olarak karakter de sürekli bir değişim içindedir. Ama bu değişiklikler bir bütünlük içinde gerçekleşir. Örneğin ahlâki yönden yüceltilmiş bir kişi metnin sonunda olumsuz nitelikli bir duruma düşürülmemeye çalışılır. Aksi takdirde onun inandırıcılığı zayıflar. Kurmaca bir metinde pek çok kişi olay içinde yer alabilir. Ama olaya, kimileri doğrudan katılır ve başından sonuna kadar bu kişiler olayı yönlendirir. Bunlara aslî kişiler (asıl kahraman, başkahraman) denir. Bunların dışında olayların akışında rol alan ikinci dereceden kişiler vardır. Bunlara da yardımcı kişiler denir. Ana, baba yaşlandılar. Kendilerini geçindiremez oldular. Evlerini de belediye alıp yola kattı; parası da verilmedi. Verilse bile ev, eski bir evdi; bir yenisini alacak kadar para getirmezdi. İster istemez oğullarının yanına sığındılar. Oğulları: Cemalettin Yapıman. Mühendistir. Eskiden devlet hizmetinde idi, şimdi kendi başına çalışıyor. Sözleşmelere girer, evler alır, satar. İşleri oldukça geniştir, gittikçe de genişliyor. Gelinleri: Bayan Nebahat Yapıman. Eski paşalardan birinin torunu, bir binbaşının da kızı imiş. İki çocuk anası, oldukça güzel, sürmeli, rimelli, boyalı, kaşları yoluk, kumar düşkünü bir hanımdır. Kaynanası ile kaynatasının evine gelip yerleştiklerini hiç istemez. İhtiyarlara arka odalardan birini verdiler. Ara sıra, hizmetçilerden biri odalarına girip: Bu akşam misafir var, sizin yemeğinizi buraya getireceğiz, der. İhtiyarlar gücenir, içlenirler. Baba: Reşit Efendi. İskiplidir. Orada Kalemlioğulları diye tanınmış bir ailenin çocuğudur. Konya da bir medresede okurken, İskipli bir tanıdığının yardımı ile Vali Hasan Paşa nın yanına kapılanmış, onunla birlikte birçok yeri dolaşmış, sırasına göre paşanın vekilharçlığını, kâtipliğini, kahyalığını yapmış, onların yanında evlenmiş, son yıllarına kadar da paşanın ailesinin yanından ayrılmamıştı. ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) (Memduh Şevket Esendal, Karısının Kocası) Bu metinde koyu renkle belirtilenler eser kişileri, yazar tarafından yaratılmış kurmaca kişilerdir. 173

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) 3. ZAmAN Öykülemede olaylar, belli bir zaman dilimi içerisinde geçer. Bu zaman, hem başlangıcı hem de sonu olan bir zamandır. Zincirleme olarak önce olay başlar, olayın gelişmesi bir durumdan başka bir duruma, bir olgudan başka bir olguya geçişle olur; sonra olay gelişir, daha sonra da sona erer. Metinde olayların başlangıç noktası ile bitiş noktası arasında geçen zamana vaka (olay) zamanı denir. Yazar, zamanı kullanma açısından birtakım bireysel farklılıklar gösterebilir. Olaylar bugünden yarına şeklinde düz bir kronolojik çizgide A dan Z ye gelişebilir. Hatça Bacı nın tarlasından yana sanırsın taban sürmüşler. Enişteme gösterdim. Burada adam ayağı izleri de var. dedim. Eniştem baktı. Onlar bizim izlerimiz. dedi. Sonra bir gece, benim sıramdı; ilkin aşağıdan Köse Hüseyinlerin tarlasından yana tüfek atıldı. İki domuz vurmuşlar. Sonra Zekeriya bir el attı. Bir daha kesildi. Gece yarısı horozlar öttü, bizim mısırlardan bir ses gelmeye başladı. Bağ hendeğine sinip tüfeği geze aldım. Ses, toprağa yakın geliyordu. Porsuktur sandım. Tetiğe dokundum. Benim ateş ettiğim bir şey yoktu. Dursunhacı, mısırların içinde ayakta duruyormuş. Kurşun da taşa değmiş, sonra taştan cıvmış, Dursunhacı ya değmiş. Candarmalar, kurşunun değdiği taşı bulmuşlar. Dursunhacı öyküsünden alınan bu parçada belli bir zaman kavramı vardır. Olayın anlatımı A'dan Z"ye kronolojik bir çizgide ilerlemekte. Zaman dilimi gerçek zamanla uyumludur. Yazarın zamana bağlı kalma, gerçek zamanla paralel gitmeye özen gösterme gibi bir zorunluluğu yoktur. Yazar olayı zamanda atlamalar, sıçramalar yaparak da anlatabilir; olayın sonundan, ortasından başlayıp başa dönebilir, sonra başladığı zamanla birleştirebilir. Bu durumda yazar, önce K, L, M ile başlar, sonra bir geriye dönüşle başlangıca A, B ve C ye gelir. Yani aynı zaman çizgisi sürdürülmeyebilir. Yeni tuttuğu hizmetçi kadına dedi ki: Dilin Anadoluluya benzemiyor, Rumelili misin sen? Serfiçe köylerindenim. Vaktiyle köyümde kendimize ait bir konağımız vardı. Üç kuşak burada yaşar, çok iyi anlaşırdık. Para sıkıntımız yoktu, hâli vakti yerinde bir aileydik. Sözümüz geçer, saygı görürdük. Alnımın yazısı imiş, her şeyimiz satmak zorunda kaldık, buralara düştüm. Anlaşılıyor ki sarışınmış, mavi gözlüymüş. Şimdi saçları küçük aktar dükkânı bebeklerinin ne kıla ne de ota benzeyen, dokunsanız hışırdayacağını sandığınız cansız, kuru, soluk rengini almış. Gözleri eski şekerlenmiş şuruplar kadar donuk, fersiz, katı, suyu çekilmiş Dibe çökmüş bir gam tortusu Bu kadar kuru, kabuğa benzeyen göze hiç rastlamamıştım. Belli ki bu kadın, onun zevkini kaçıracak. İçinden: Bir başkasını bulunca savarım, dedi. Fakat hikâyesini dinlediği için savamadı. Bu parçada yazar, hizmetçi kadının içinde bulunduğu dramatik noktadan hareket ediyor. Kadının yıpranmışlığını, tükenmişliğini anlatmaya başlamadan önce vaktiyle sözüyle zamanda geriye gidiyor. Şimdi sözüyle başlayan cümle ile anlatım zamanına geri dönüyor. Yazar, zaman kavramını istediği gibi kullanmakta özgürdür. Ancak bu kavramın olay, mekân ve kişilerle birleşmesine ve okurun, o kurmaca dünya içinde yaşatılmasına dikkat eder. Anlatıcının, olay örgüsünü anlatış zamanına ise anlatma zamanı denir. Yazarın, anlatıcısına tercih ettirdiği bakış açısına göre yüklemlerde kullanılan kipler ve zaman anlamı veren zarflar okuyucuya anlatma zamanını gösterir. Daha az meraklı birkaç yolcu ile ben ve arkadaşım boğazın batı tarafına, gölge bir yere doğru yürüyor ve birer taşın üstüne oturup beklemeye ve etrafımıza bakınmaya başlıyoruz. Bu parçada, olay zamanıyla anlatma zamanı örtüşmektedir. Anlatıcı yaşamayla anlatmayı aynı anda gerçekleştirmektedir. Daha az meraklı birkaç yolcu ile ben ve arkadaşım boğazın batı tarafına, gölge bir yere doğru yürüdük ve birer taşın üstüne oturup beklemeye ve etrafımıza bakınmaya başladık. Bu parçada anlatma zamanı, olay zamanından sonra gelmektedir. Anlatıcı, olayları yaşadıktan sonra anlatmaktadır. 174

4. mekân Olay örgüsünün gerçekleştiği yere mekân denir. Mekân, anlatılan olayların sahnesidir; bir şehir, mahalle, sokak, ev, dağ, orman olabilir. Edebi metinlerde olay ne olursa olsun, kimin başından geçerse geçsin belirli bir mekânda gerçekleşir. Hiçbir olayın, "yer ögesi" dışında düşünülmesi mümkün değildir. Çünkü olayla olayın gerçekleştiği mekân arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Kişiler de mekândan ayrı düşünülmez. Kahramanların sosyal, kültürel ve ekonomik yönden daha iyi tanınması açısından mekân önemlidir. Hatta kişilerin psikolojik durumu ve karakteristik özellikleriyle ilgili bilgi edinmemize yardımcı olur. Mekânlar açık ya da kapalı olmaları bakımından farklılıklar gösterebilir. Olay bir oda, ev, salon vb. yerde geçiyorsa yazar, bu mekânın belirleyici özelliklerini, olayın oluşumundaki işlevini, kahramanların kişiliğinin oluşumundaki rolünü vermek durumundadır. Metindeki olay örgüsü değiştikçe mekânın da değişmesi kaçınılmazdır. Örneğin olay bir evde başlamıştır ama gelişip boyutlanması sokakta olmuştur. İster istemez öykünün mekân çevresi de evle sokak arasında kapalı mekândan açık mekâna doğru genişleyecektir. Anlatılanların okuyucunun zihninde oluşması için ayrıntıların büyük önemi vardır. Ancak verilen ayrıntılar boşuna olmamalı, yeri geldiğinde mutlaka kullanılmalıdır. Örneğin masada duran bir silah anlatılmışsa o silah, olay örgüsünün uygun bir yerinde kullanılmalıdır. Olayın geçtiği mekân, gerçek yaşamdaki bir yerden söz etse bile yazar, kimi zaman hayal gücüyle o mekâna istediği şekli verebilir. Örneğin gerçekteki bir köy ile bir romanda betimlenen o köy arasında kapalı mekândan açık mekâna doğru büyük farklılıklar olabilir. Olay kahramanlarının yaşadığı mekânın başarılı bir biçimde anlatılması olayların nedenleri ve sonuçları konusunda okuyucuya fikir verir. Ben Etlik tarafındaydım. Buralara bahar erken geliyor. Oradan kentin ortasına doğru yürüyorum. Tek tük otobüsler geçmeye başladı. Aslında her sabah geç kalkarım ben. Ne güzel şeymiş erken kalkmak. Ellerim de cebimde. Otobüse bindim, Sıhhiye de indim. Eskiden Sıhhiye deki bir devlet dairesinde çalıştıydım bir süre, baktım bir odacı dış merdivenleri paspas yapıyor. Bu odacı besbelli yeni. Benim tanıdıklarımdan bir değil. Gittim yanına. Afedersiniz, dedim. Birini soracaktım sana. İkinci katta soldaki balkonlu odada oturan bir Nevin Hanım vardır, gelen evraka bakar, kaçta gelir acaba? Nevin Hanım la iki yıl aynı odada oturduydum. Güzel kadındı. Odacı baktı bana. Nevin Hanım mı, dedi. Onu işten çıkardılar. Nevin Hanım ı düşüne düşüne Kızılay a doğru yürüyorum. Daha erken olduğundan dükkânların çoğu kapalı. Bir pastane açıkmış, garson yerlere talaş tozu serpiyordu. İki tane peynirli pide sardırdım. Bakanlıklar a doğru hem yürüyorum hem de kâğıdı açtım pideleri yiyorum. Bir yandan da çevreme bakıyorum. Akay yokuşunu çıktım, yan sokaklara saptım. Karanfil Sokak tan geçerken pencerenin birinden bir kadın seslendi. Baktım ki Nevin Hanım. Dört numaraya çık, dört numaraya çık! dedi. Apartmana girdim, dört numaraya çıktım. Nevin Hanım kapıda bekliyordu, beni görünce boynuma sarıldı. İçeri girdik. İyi döşenmiş bir evdi. Oturma odasında, pencerenin yanındaki koltuğu gösterdi Nevin Hanım bana. ( ) Kahvemi içtikten sonra kalktım. Yeniden sokaklarda yürümeye başladım. İçim sıkıldı. Kızılırmak Caddesi ne doğru yürüdüm, gittim. (Nazlı Eray, Bu Kentin Sokakları) Bu öyküde mekân olarak Ankara kullanılmış. Olay Ankara nın Etlik semtinden başlayarak Sıhhiye ye oradan da Kızılay a uzanıyor. Mekânlar gerçeğe uygun çizilmiş. ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) 175

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) 5. ANLATıcı Olay örgüsünü anlatan kişiye anlatıcı denir. Öyküleyici anlatımla oluşturulmuş edebi metinlerin (roman, hikâye, masal, destan ) anlatıcılarıyla öğretici metinlerin anlatıcıları, özellikleri bakımından farklıdır. Öğretici metinler; ders kitaplarından ansiklopedilere gezi, anı, makale, fıkra, eleştiri, sohbet, deneme, röportaj vb. biçimsel özellik taşıyan yazılara, her çeşit gazete ve dergi yazısına kadar çeşitlilik gösterir. Hepsinin ortak özelliği hedef kitle olarak belirlenen okurlara "olay zinciri" içinde bilgi aktarmaktır. Öğretici metinlerde anlatıcı gerçek bir kişidir. Yani metnin yazarı ile anlatıcısı aynı kişidir. Edebi metinlerde eseri yazan da onu okuyan ya da izleyen de gerçek kişilerdir. Edebi metinleri anlatan kişi ise soyut bir kişidir. Çünkü o, yazar tarafından kurgulanmış, eser oluşturulurken olayı aktarmak için canlandırılmış bir figürdür. Anlatıcının varlığı da gerçekliği de metnin içindedir, o metin içinde yaşar. Dış dünyada bir gerçeklik oluşturmaz. Anlatıcı her ne kadar yazar tarafından canlandırılmış olsa da yazar bir olayı, düşünce ve duyguyu aktarmak için o anlatıcıya muhtaçtır. Bu yüzden, edebi metinlerde her zaman bir anlatıcı bulunur. Anlatılanlar, anlatıcının bakış noktasından değerlendirilir ve okura aktarılır. Anlatıcının Bakış Açısı Bakış açısı, edebi metinlerde olay örgüsünün ve bu örgünün oluşumunda kullanılan mekân, zaman, kişi kadrosu gibi unsurların kim tarafından görüldüğü, kime nasıl aktarıldığı sorularına verilen yanıttır. Olayı anlatan veya durumu gösteren anlatıcı; kahramanların, mekânın ve zamanın özelliklerine göre değişebilir. Örneğin bir trafik kazasının anlatımında olay; aracı kullanan şoför, kazayı gören tanıklar ve olaya el koyan polisler tarafından farklı farklı anlatılabilir. Böylece anlatıcının duruşu, durduğu yer, olaya karşı tavrı, bakış açısını değiştirir ve belirler. Yani olay, anlatıcıya göre değişir. Edebi metinlerde olaylar, durumlar belli bir bakış açısıyla sergilenir. Anlatıcı üç temel bakış açısından biriyle olay örgüsünü, mekânları, kişileri ve zamanı anlatır. Bunlar : 176 1. Hâkim (İlâhi) Bakış Açısı ve Anlatıcısı Hâkim bakış açısıyla yazılan eserlerde anlatıcı her şeyi bilir, her zamanda ve her yerdedir. Olaylara ve kişilere hâkimdir, olağanüstü güce ve sezgiye sahiptir. Olayları, bunların neden başladığını ve nasıl gelişeceğini ve nasıl sonuçlanacağını bilir. Olay içinde yer alan kişilerin düşüncelerini, niyetlerini sezer; geçmişlerini bildiği gibi geleceklerini, gelecekte neler yaşayacaklarını da bilir. Aynı anda farklı mekânlarda gerçekleşen olayları da görür. Kahramanların duygularını, düşüncelerini, kafalarından neler geçirdiklerini anlar ve anlatır. Hâkim bakış açısının anlatıcısı, her şeyi görüp bilmesi özelliğiyle yazarın gölgesi gibidir ama yine de yazarın kendisi değildir. Destan, masal, halk hikâyesi, mesnevi bu bakış açısı ile anlatılır. Gece boyunca bir su aktı durdu düşünde. Bir iki kere yataktan kalktı, muslukları sıkıştırdı ama ondan değildi. Su, boyuna aktı. Odanın tavanı alçalmadı; duvarlar iki yandan bastırmadı; yatak, altından kaymadı, biri kırmızı bir havlu takmadı ağzına. Tersine, soluk aldı rahatça. Nicedir alıştığı, o yüzden de bir an önce gelip gitmesini beklemediği karabasanlardan nasıl uzak bir geceydi! Binlerce küçük çocuğun ayak pıtırtısını, evin içinde sevinçle oradan oraya koşuşturduğunu andıran su sesi kesilmedi. Sabah kalktığında camdan bakmak istemedi canı. Gecenin büyüsü hemen bozulacaktı. Dışarıda başkentin beylik bir pazar sabahı nasıl olsa. Kurşun gök, baca dumanlarını amansızca bastırır yaşayanların üstüne. Hem kahvaltı sofrası toplanacak daha. (Tomris Uyar) Yukarıdaki metin, hâkim bakış açısıyla yazılmış. Anlatıcı, kişinin her şeyini biliyor. Kafasından geçenleri, duygularını biliyor ve okuyucuya aktarıyor. Metinde kahraman dünyasına her yönüyle sahip bir anlatıcı görüyoruz.

2. Kahraman Bakış Açısı ve Anlatıcısı Metindeki olayların, başkahramanlardan biri tarafından anlatıldığı bakış açısıdır. O kahraman da metindeki diğer kahramanlar gibi yazar tarafından canlandırılmıştır ama diğerlerinden önemli bir noktada ayrılır: Olaylar onun tarafından, onun durduğu yerden anlatılır, diğer kahramanlar da onun bakış açısından verilir. Bu bakış açısının görüldüğü metinlerde kahraman anlatıcı, diğer kahramanlardan daha öne çıkarıldığı için kahraman anlatıcının ben i metnin merkezindedir ve bu ben, anlatımı belirler. Böylece kahraman anlatıcı, hem olayları yaşar hem de değerlendirir. Bu tür metinlerde anlatıcı kendisinin yaşadığı olayları anlatırken I. tekil ve I. çoğul kişileri (geldim, oturdum, biliyordum, anlaştık ) kullanır. Olayların içindeki diğer kişilerin yaptığı eylemleri anlatırken de III. tekil veya III. çoğul kişiyi (kayboldu, baktılar ) kullanır. Kahraman anlatıcının bakış açısı, gerçeklik duygusunun güçlü bir biçimde verilmesini sağlar. O, olayların içinde olduğu için bir olayın başlangıç noktası ile gelişmesini daha inandırıcı biçimde aktarır. Bu da okuyucunun anlatıcıyla rahatça özdeşim kurmasını sağlar. Okuyucu, hep ben, ben diyerek anlatılan bir metinde kendini bulabilir. Maymuna ilk defa sinirlendim. Meğer bu hiddetim sonu olacakmış. Odama girince onun masamın altına girmiş, parlak, memnun bir nazarla bana baktığını gördüm. Bir köşede duran kalın bastonumu aldım. Şiddetle vurmaya başladım. O, korkmuyor ama sanki şaşıyordu. Öfkemi yenemedim. Ensesinden tuttum. Hızla dışarı fırlattım. Yere düşünce bana öyle bir bakışla baktı ki hâlâ unutamam. O gece kapıyı tırmaladığını, beni çağırdığını duydum. Ses çıkarmadım. Ertesi gün kayboldu. Üç gün görünmedi. Dördüncü gün bir köylü: Su başında kayaların arasında buldum, diye onu getirmişti. Ama nasıl, biliyor musunuz? Zayıf, hasta, pis, hâlsiz, perişan Mutlaka dört gündür bir şey yememiş olacaktı. En sevdiği fındıklardan verdim. Bakmadı bile gözlerini kapadı, öğürmeye başladı. Sanılırdı ki ağlıyor Kızgınlığım tamamıyla geçtiği için bu kıymetli yadigâra acımaya başlamıştım. Zorla yedirmeye, can vermeye çalıştım. (Ömer Seyfettin Kıskançlık) Yukarıdaki metin kahraman bakış açısıyla yazılmış. Anlatıcı, I. şahıs kullanarak kendinden söz etmiş. 3. Tanık (Müşahit, Gözlemci) Bakış Açısı ve Anlatıcısı Anlatıcının; olaylar, kişiler ve mekânlar hakkında fazla bilgisi olmadığı gibi, olup bitenleri de bir kameraman gibi izleyerek aktarır. Kahramanları dikkatle izler; onların geçmişleri, psikolojik durumları hakkında doğrudan bilgi vermeyip yaptıklarını aktararak kahramanlarının anlaşılmasını amaçlar. Tanık anlatıcının bakış açısı, bütün kahramanları eşit uzaklıkta gösterir. Onlardan birini öne çıkararak daha önemli olduğu izlemi yaratmaz. Bu bakış açısında nesnel bir anlatı olduğu söylenebilir. Bu ütü işi belki bir saat sürdü. Hepsi bitince ütülediklerini sıralamaya başladı. Kocasının gömleklerini üst üste koyarken kendi iç yeleği eline geçti. Bu yeleği erkek gömlekleri arasına koymak istemiyormuş gibi durdu. Sonra yüzünde ince pembelik, dudaklarında bir gülümseme ile bu yeleği kocasının iki gömleğinin arasına soktu.... Evdekileri birer birer göz önünden geçirdi. Kimler köşkte, kimler çıktılar, biliyordu. Kocası dışarı çıkacak değildi: Sakın Beybaba ile gitmiş olmasın? çamaşırları odasına bırakıp kocasını aramak istedi. Ütülediklerini iki kolunun üstüne alıp odasına çıktı. Kapıdan girdi, dolaba doğru gidecekti, orada, kanepenin üstüne yatmış, uyuyakalmış olan kocasını gördü. Beklemediği için irkildi, sanki odada bir yabancı erkek görmüş gibi durdu. Sonra yaklaşıp kocasının uyuyuşuna baktı. Gülümsedi. Dolabı açsam, belki uyanır. diye söylenerek gömlekleri piyanonun üstüne bıraktı. Ayaklarının ucuna basarak kocasına doğru gitti. Kumral bir delikanlı, tenis kılığına benzer bir kılıkta kanepenin üstüne uzanmış, derin derin uyuyordu. Hayriye, başkalarını çağırıp onun uyuyuşunu göstermek istediğini duydu. Ne kadar da rahatsız yatıyor! dedi. Oradaki sandalyenin ucuna ilişti. Yakından bakınca delikanlının gözlerinin altında ufak ufak ter damlacıkları görünüyordu: Ne kadar da rahatsız yatıyor, başını kaldırıp bir yastık koysam! Uyanır! Yeniden uyusa, iyi ama hiç uyur mu! dedi. (Memduh Şevket Esendal Gençlik) Yukarıdaki metin gözlemci bakış açısıyla yazılmış. Anlatıcı kendi yorumunu katmadan ne görüyorsa onu aktarmış. ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) 177

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) İŞLEVLERİ AÇISINDAN ÖYKÜLEME 1. sanatsal ÖYKÜLEmE Olayların ve durumların, duyguların da katılarak edebi bir dille anlatıldığı öykülemedir. Bu öyküleme türünde bilgi verme amacı yoktur. Temel amaç okuru duygulandırmak, ilgi uyandırmak, olay içinde yaşatmaktır. Bu nedenle de anlatım özneldir. Roman, öykü gibi yazınsal türlerin temel anlatım biçimi sanatsal öykülemedir. Dilin, yazınsal (sanatsal) işlevi kullanılır. Satıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına geçti. Bu dört yanı duvarlı, iki kat, basık evde öyle canı sıkılıyordu ki Şaşarak, eğlenerek seyrediyordu. Mukavvaya benzettiği kalın deriyi iki tarafı keskin, incecik, sapsız bıçağıyla kesişine, ağzına bir avuç çivi dolduruşuna, sonra bunları birer birer, İstanbul da gördüğü maymun gibi avurdundan çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhlayışına, deri parçalarını, pis bir suya koyup ıslatışına, mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp tabanlarına sürüşüne, hepsine bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu. Bir aralık nerede, kimlerle olduğunu keyfinden unuttu, dalgınlığından ana diliyle sordu: Çiviler ağzına batmaz mı senin? Eskici başını hayretle işinden kaldırdı. Uzun uzun Hasan ın yüzüne baktı: Türk çocuğu musun be? İstanbul dan geldim. Ben de o taraflardan İzmit ten! Eskici saç sakal dağınık, göğüs bağır açık, pantolonu dizlerinden yamalı, dişleri eksik ve suratı sarı, sapsarıydı; gözlerinin akına kadar sarıydı. Türkçe bildiği ve İstanbul taraflarından geldiği için Hasan, şimdi onun sade işine değil, yüzüne de dikkatle bakmıştı. Göğsünün ortasında tıpkı çenesindeki sakalı andıran kırçıl, seyrek bir tutam kıl vardı. 2. AçıKLAYıcı ÖYKÜLEmE Öyküleme, yalnızca edebi (yazınsal) türlerde kullanılmaz. Bazen anlatmak istediklerimizi bir olay içinde ya da bir eyleme bağlı olarak anlatırken duygularımızı katmaz ve nesnel bir tavır takınırız. Temel amaç, bilgi vermektir. Olayları oluş sırasına göre sanatsal amaç gütmeden aktarırız. İşte bu tür öykülemeye "açıklayıcı öyküleme" denir. Dili de göndergesel işlevde kullanırız. Uzun zamandır görmüyordum Yaşar Kemal i, geçenlerde bir arkadaşın çalışma yerinde karşılaştık. Meğer on günlük bir yolculuğa çıkmış, doğduğu köy olan Hemite ye gitmiş önce, on iki yıl olmuş köyünü görmeyeli ve şaşırmış kalmış Onun bıraktığında 60 kişilik bir köymüş Hemite, şimdi nüfusu 2500 e çıkmış; dahası eskiden damlı ev bir iki taneymiş, sazla yaprakla örtülü imiş çoğunun üstü, şimdi ise damsız ev yokmuş artık, ahırlar ayrılmış, yollar yapılmış kısacası başka bir köy çıkmış karşısına Yaşar Kemal in. Sonra kazaya, Kadirli ye gitmiş ki ne görsün, o Kadirli kalkmış da yerine yepyeni bir Kadirli gelmiş, sokaklarında pantolonla kızların dolaştığı uygar bir kent. Sıra Adana ya geldiğinde orayı anlatmada sözcük sıkıntısı çekmeye başladı romancı dostumuz. E yerinde sayacak değil ya ülke, elbet yeni gereklere uymaya bakacak, değişecek. (Melih Cevdet Anday) Hemite Kadirli (Refik Halit Karay, Eskici) Parçada kahraman anlatıcı, olayları gözlemleyerek şaşkınlığını, dalgınlığını, hayretler içinde kalışını anlatıyor. Bunu yaparken de kişiselliğini ortaya koyarak öznel bir tavır takınıyor. Olaya karşı ilgimizi kamçılıyor, bizi de olaya katıyor. Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal'den dinlediklerini okuruna aktararak bilgi veriyor. Yaşar Kemal'in gördüklerini oluş sırasına göre ve daha çok nesnel bir anlatımla aktardığı için parçada açıklayıcı öyküleme yöntemi kullanılmış. 178

ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMLA YAZILAN METİN TÜRLERİ İki temel öyküleme türünden söz edilebilir. Düşsel olayların anlatıldığı "edebi metinler ile gerçek olayların anlatıldığı öğretici metinler. Kurmacanın anlatımı ve gerçeğin anlatımı. Edebi metinler (roman, öykü, tiyatro, şiir, masal ) düş gücüne dayalıdır; öğretici metinler (yaşam öyküsü, mektup, gezi yazısı, anı, günlük ) ise gerçek olaylarla ilgili bilgilere dayanır. Ancak yapılan bu sınıflandırma her zaman geçerli olmayabilir. Çünkü bir anlatım içinde diğerini bulmak da mümkündür. Örneğin öz yaşam öyküsü, gerçek olayın anlatımıdır ama bu anlatım içinde edebi anlatım da bulunabilir. Köy yaşamını anlatan folklorik anlatımlar gerçek olaylarla ilgili olabileceği gibi tamamen kurmaca üzerine geliştirilmiş ya da ikisinin karışımı da olabilir. Yazar yapıtını oluştururken belli bir gerçeği, yaşamdan bir kesiti, belli bir anı başlangıç noktası olarak seçebilir. Ancak yazar, bir tarihçi gibi olayı olduğu gibi yansıtamaz. Olayı kendi düş gücüyle geliştirir, değiştirir ve sonuçta olay örgüsünü kendisi yeniden kurar. Bu olay örgüsü, gerçek yaşamda daha önce olmuş bir olayla tam olarak çakışmaz. Diyebiliriz ki öyküleyici bir metinde olayın anlatımı gerçek yaşamdakine aynen uymaz. Gerçek üzerine kurulmuş olsa da gerçeğe benzer bir yaklaşımla anlatım söz konusudur. ÖYKÜLEYİCİ BİR METNİN KURGUSU ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMLA OLİUŞTURULMUŞ EDEBİ BİR METNİN İNCELENMESİ Olay Örgüsü Neden-sonuç ilişkisine göre kurgulanmış olayların bir bütün oluşturması. 1. Serim Kahramanın, mekânın, zamanın ve sorunun ne olduğu belirtilir. Okuyucu meraklandırılır. 2. Düğüm Birdenbire bir olay, sorun ya da engel başlangıçtaki durumu sarsar ya da altüst eder. Düzenin bozulmasıyla olaylar birbirini izler. Kahraman ya da kahramanlar derinlemesine incelenir. Okuyucu ve kahraman ilişkisi ortaya konulur. 3. Çözüm Olaylar dizisine son veren ve durumu dengeleyen olay gerçekleşir. Başlangıç durumuna dönülür ya da yeni bir durumun başlangıcı ortaya çıkar. Kahramanlar Fiziki veya ruhsal görünümleri, hareket, konuşma veya düşünce tarzı. Mekân İç mekân (oda, salon, mutfak ) Dış mekân (sokak, mahalle, köy, şehir ) ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) Genel olarak öykülemede altı temel özellik vardır: 1. Anlatım için bir tema gereklidir. En azından bir kahraman ve onun yaptıklarını gösterilen temel bir duygu ve düşünce olmalıdır. 2. Bir durumdan başka bir duruma geçiş ya da birbirinden farklı iki durum arasında "dönüşüm" olmalıdır. 3. Olayların art arda gelmesi. Eğer olaylarda art arda gelme durumu yoksa anlatımdan söz edilemez. 4. Anlatımda bir oluş olmalıdır. Yani olayların serim, düğüm ve çözüm gibi bir sıralama izlenmesi gerekir. 5. Anlatmanın bir nedeni olmalıdır. Olaylar, bir neden-sonuç ilişkisi içinde gelişmeli ve mantıksal bir yol izlemelidir. Ancak anlatılan olaylar, gerçek yaşamda geliştiği gibi kronolojik bir zaman sıralaması izlemeyebilir. 6. Okurun anlatımdan çıkarabileceği bir sonuç olmalıdır. Zaman Geçmiş, gelecek ya da şimdiki zaman. Gerçek ya da geçmiş (kozmik) bir zaman. Gece veya gündüz. Anlatıcının Bakış Açısı Hâkim (ilâhi) bakış açısı, kahraman bakış açısı, gözlemci bakış açısı. Tema Açıkça ya da ima edilerek belirtilir. Anlatıcının İfade Tarzı Anlatma, tasvir veya gösterme. 179

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) ÖRNEK UYGULAMA KAFA KAĞIDI Akşamüzeri hapishaneye bir sürü adam getirdiler. Hepsi elli kadar vardı. Bu kadar kalabalığı süngü takmamış iki candarmanın arasında görünce yol parası borcundan buraya geldiklerini anladık. Nizamiye kapısından girince avluda sıra oldular. Bir gardiyan elindeki kâada bakarak yoklama yaptı. Ondan sonra duvar kenarına dizilerek çömeldiler, konuşmadan bekleşmeye başladılar. Kılıkları pek perişandı. Poturları parça parça sarkıyordu ve çoğunun ayağında kunduraya benzer bir şey bile yoktu. Sırtlarında deve tüyü çuldan kısa ve gene parça parça cepkenler, bunun altında solmuş, lime lime yıpranmış ve yamadan görünmez olmuş mintanlar vardı. Siperini sağ veya sol yanaklarının üstüne getirdikleri kasketleri yağ içindeydi ve yırtık siperden koyu sarı mukavvalar fırlıyordu. Yanlarına koydukları çul heybelerin yan yatan ağızlarından birkaç somun kara ekmek, birkaç dürüm yufka ve bazılarınınkinden birkaç taze soğan yaprağı görünüyordu. Hangi koğuşa gideceklerine ve ne yapacaklarını söyleyen olmadığı için uzun zaman beklediler. Aralarında ara sıra bir şeyler fısıldaşıyorlardı. Kendi köylerinden birkaç mahpus yanlarına sokulunca isteksiz ve çekingen tavırlarla onun sorularına cevap veriyorlar, ara sıra başlarını başka tarafa çevirip uzaklara bakarak bu konuşmaya devam etmekten pek hoşlanmadıklarını anlatıyorlardı. Hakikaten tanımadıkları mahpuslardan ziyade, hemşerilerinden utanıyor gibiydiler. Katilden veya başka ağır suçlardan yatan kendi köylülerinin karşısında, yol parası veremedikleri için hapse düşmüş olmak onlara pek ağır geliyordu. İçlerinde bir de ihtiyar vardı. Görünüşte altmışı çoktan aşmış olan bu adam artık yol parası vesaire ile alâkası olmasa gerekti. Mavi damarları fırlamış ve kütükleşmiş ellerinde tuttuğu eğri ve kalın bir sopaya dayanarak kalkabiliyor ve iki kat olmuş belini hemen bir yere yaslamak için duvarın yanına gidiyordu. Kupkuru ve uzun çenesinde birkaç tel sallanmakta, dökülerek adamakıllı seyrekleşen ak saçlarının altında lekeli ve pul pul olmuş bir deri parlamaktaydı. Üstü başı ötekiler kadar, hatta daha fazla perişandı. Belindeki meşin silahlık, belki altmış senenin kahrını çekmiş olduğu için tüylenmiş, çatlamış, taban astarı gibi incelmişti. Yanına yaklaştım. İhtiyarlıktan ufalmış gözlerle bana baktı. Geçeceğimi sanarak başını gene başka tarafa çevirdi. Yanına diz çöktüm. Merhaba, dede! dedim. Dönüp baktı. Gözlerinde ufak bir hayret parladı ve söndü. Eyvallah! Her yeni gelene söylenen beylik cümleyi söyledim: Geçmiş olsun! Sağ ol! Tekrar önüne baktı. Bir cıgara çıkarıp verdim. Titrek elleriyle aldı, sonra silahlığından teneke bir tabaka çıkararak açtı. İçinde bir tutam az tütün tozu ve bir fitilli çakmak vardı. Seferberlikten kalma olduğu besbelli idi. Avucunun içi ile hızlı hızlı çaktı, sonra fitili düzeltip birkaç kere daha denedi. Bir türlü yanmıyordu. Bu sırada benim yakıp uzattığım kibritle cıgarasını ateşledi ve ağır ağır, derin derin çekti. Ben gene sordum: Vukuatın ne, dede? 180

Ne vukuatı oğul, susa yolu parasını veremedik! Kaç yaşındasın? Ne bileyim? Seksen olmalı!.. Nasıl olur? Altmışı geçenlerden yol parası istemezler Benden istiyorlar Bir yanlışlık olacak. Yanlışlık değil oğul! dedi ve anlattı: Dört oğlum vardı, birisi katilden hapise düştü, sekiz sene yattıktan sonra öldü; ikisi seferberlikte gitti; biri de candarma idi, eşkıya takibinde vuruldu, topal kaldı, şimdi köyde oturur ve benim elime bakar. Öbür oğullarımın çocukları yoktu. Bunun da bir tek oğlu oldu, o da sekiz yaşında sıtmadan öldü. Öleli yirmi seneyi aşkındır. O zamandan beri topal oğlumla otururuz. Benim kocakarı ile topalın karısı tarlayı sürer, ekerler, ben de harmana yardım ederim, topal da çardakta oturup bostanı bekler, kıt kanaat geçiniriz. Üç sene evvel bizim ağa dere boyundaki ufak tarlamıza sahip çıkar oldu. Bağırdık, çağırdık fayda etmedi. Oğlan sakat, bende de derman yok, hakkımızı kendimiz arayamadık. Mecbur olduk hükümet kapısına düşmeye. İki sene mahkememiz sürdü. Bizim tapumuz filan ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) yok ama bütün köylü o tarlanın bize dededen kaldığını bilirdi. Bunu soran olmadı, ağa yalancı şahit dinletti, mahkemeyi kazandı. Mahkeme sürerken benden kafa kâadını istediler, nereden bulayım? Askerden döneli devlet kapısına işim düşmemişti; aradım aradım yok Sonra mushafın arasında bizim topalın ölen oğlunun kafa kâadını buldum. Onun da adı Mehmet ti. Kafa kâadı değil mi hep bir, dedim, vilayete kaydını gördürdüm, yeniden adres verdim.. Mahkemeden bir şey çıkmadı. Vilayete gelip giderken öbür tarlayı yüzüstü koduğumuzla kaldık. Altı ay sonraydı, köye tahsildarlar geldi. Yol parası vereceklerin arasında muhtar beni de okudu. Yanlış olacak diye kulak asmadım. Birkaç kere gelip gittiler, aldırmadım. Yirmi senedir yol parasından muaftım Bu sefer tahsildarlar candarmayla beraber geldiler. Yol parası vermeyenlerle beraber beni de aldılar: Ben seksen yaşındayım. dedim ama dinleyen olmadı. Nüfusa geldik, defteri açıp baktılar, Dayı yirmi dokuz yaşındasın. dediler. Amanın etmeyin, hâline bakın, sakalıma bakın. dedim, Olmaz, tevellüdün işte burada, adresin de belli. diye dayattılar. Cebimdeki nüfusu çıkarıp verdim, orada da yirmi dokuz gösteriyormuş, o zaman aklım erdi ama neyleyeyim? Daha çok kurcalarsan başına iş açılır. dediler. Ben de sesimi çıkarmadım. altı lirayı bir denkleştirebilsem verir kurtulurdum ama bu zamanda altı liranın yolu nerede? Kaderde yazılı imiş dedik, geldik buraya Gülmeye başlamıştım: Aman babacığım, hiç insan torununun nüfus kâadını alır mı? dedim. bıkkın bir tavırla elini salladı ve: Ne olurmuş sanki? diye mırıldandı; hepsi devletin kâadı değil mi?.. (Sabahattin Ali) 181

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) OLAY ÖRGÜSÜ 1. Serim Yaşlı bir adamın hapishane avlusunda perişan bir kılıkta ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeksizin beklemesi serim bölümünü oluşturuyor. 2. Düğüm Ağanın, yaşlı adamın köydeki topraklarını el koyması bunun üzerine yaşlı adamın mahkemeye kendi adını taşıyan, ölen torununun kafa kâadını (nüfus cüzdanı) vermesi, tahsildarların yol vergisi istemesi düğüm bölümünü oluşturuyor. 3. Çözüm Jandarmaların yol parası vermeyenleri toplaması ve sonrasında yaşlı adamın hapse düşmesi sonuç bölümünü oluşturuyor. KAHRAMANLAR Hikâyenin başkahramanı yaşlı adam dır. Olaylar onun etrafında gelişmektedir. Çok boyutlu bir kişi olduğu için karakter tir. Anlatıcı, yaşlı adamın oğlu ve karısı, ağa, tahsildarlar ve jandarmalar yardımcı kahramanlardır. Olay örgüsü içinde başkahramana yardımcı olmaktalar. Geneli temsil ettikleri için tip tir. MEKAN Hikâyede geçen mekân hapishanenin avlusu dur. Yaşlı adamın geri dönüşleriyle köy anlatılmaktadır. ZAMAN Hikâye, akşamüzeri gelişmektedir. Akşamüzeri başlayan hikâyede geri dönülerek üç yıl önce köyde yaşanan bir olay anlatılmakta sonra zaman çizgisine yeniden dönülmektedir. Yazar, hikâyesinde gerçek zamanla paralellik göstermemektedir. Hikâye zamanıyla başlayan olay, geriye gidilmekte ve sonra hikâye zamanına geri dönülmektedir. Anladık, beklediler, anlatıyorlardı, diz çöktüm, verdim, sordum, gülmeye başlamıştım eylemlerinden bu parçada anlatma zamanının, olay zamanından sonra geldiği görülmektedir. Anlatıcı, olayları yaşadıktan sonra anlatmaktadır. 182

ANLATICIYA BAKIŞ AÇISI Metinde olayın kahramanı olan yaşlı adamın kendi ağzından başından geçenleri anlattığı bölümlerde kahraman bakış açısı kullanılmış. Dört oğlum vardı. Benim elime bakar. Yardım ederim. İşim düşmemişti. Aradım aradım yok. gibi kullanımlarla olayların onun etrafında gerçekleştiğini görmekteyiz. Hikâyedeki anlatıcı ise hapishanedeki yazardır. Olayı, önce onun gözleriyle görmekteyiz. Olaylara müdahale etmeden izlenimlerini aktarmaktadır. Bu açıdan tanık (gözlemci) bakış açısı kullanılmış. Olayları anlatırken de I. tekil kişiyi (diz çöktüm, söyledim, sordum, gülmeye başladım, yaklaştım, dedim ) kullanılmakta. Olayların içindeki diğer kişiyi anlatırken de III. tekil kişiyi (baktı, çekti, kazandı ) kullanılmakta. Bu açıdan anlatıcı için kahraman bakış açısı kullanılmış. Hikâyede farklı anlatıcılarla yazarın vermek istediği mesajın etkili bir biçimde aktarılması sağlanmış. Farklı anlatıcılar, hikâyenin bir bütünlük oluşturarak inandırıcılığı güçlendirmiş. TEMA Hikâyenin teması, hükümet birey ilişkisi dir. ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) ANLATICININ İFADE TARZI Hikâyede kullanılan dil, halkın konuştuğu dil olarak açık ve anlaşılır. Hikâyenin hareketli anlatımlarında öyküleyici anlatım kullanılmış. Tekrar önüne baktı. Bir cıgara çıkarıp verdim. Titrek elleriyle aldı, sonra silahlığından teneke bir tabaka çıkararak açtı. İzlenimlerin aktarıldığı yerlerde betimleyici anlatım kullanılmış. Üstü başı ötekiler kadar hatta daha fazla perişandı. Belindeki meşin silahlık, belki altmış senenin kahrını çekmiş olduğu için tüylenmiş, çatlamış, taban astarı gibi incelmişti. Konuşma bölümlerinde ise söyleşmeye bağlı anlatım kullanılmış. Benden istiyorlar Bir yanlışlık olacak. Yanlışlık değil oğul! 183

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) ETKİNLİK-53 a. Edebi metinlerde karşımıza çıkan olaylar, gerçeğin bire bir yansımasıdır. b. Metinde olay kahramanı genelde bir engelle karşılaşır ve bu engel bir çatışmayı doğurur. c. Yazarın, düş gücüyle tasarlayıp yarattığı kurmaca dünyanın kişileri de kurmaca kişilerdir d. Aşağıdaki cümleleri doğru/yanlış olarak değerlendiriniz. Edebi metinlerde anlatımın temel unsurlarından biri olan kişi yalnızca insanlardan seçilebilir. e. Tipler gündelik yaşamda rastlanılan sıradan insanlara benzer. f. Karakter temsilcisi olduğu toplum katmanını belirgin özellikleriyle yansıtır. g. Öğretici metinlerde anlatıcı gerçek bir kişidir. Yani metnin yazarı ile anlatıcısı aynı kişidir. D Y h. Yazarın zamana bağlı kalma, gerçek zamanla paralel gitmeye özen gösterme gibi bir zorunluluğu vardır. i. Kahramanların sosyal, kültürel ve ekonomik yönden daha iyi tanınması açısından mekân önemlidir. j. Kahraman anlatıcının bakış açısına, müşahit anlatıcı da denir. k. Metinlerde yazının türüne ve amacına göre farklı anlatım türleri kullanılır. l. Öyküleyici anlatım için bir hareketin, bir olay akışının olması gerekir. m. Üçüncü kişili anlatımlarda yazar olayları kendisi yaşamış, görmüş gibi anlatır. n. Öykülemede, olayların gelişimi ve birbirine bağlanışı hareket öğesiyle sağlanır. o. p. r. s. Anlatmaya bağlı metinlerde, dolayısıyla roman ve hikâyelerde iki tip anlatıcı ve bakış açısı vardır. Edebî metinlerden öykü ve romanda anlatıcı yazar tarafından oluşturulmuş kurmaca bir kişidir. Öyküleyici anlatımda olay, belli bir zaman diliminde, bir kişi kadrosuyla başlar, gelişir ve bir sonuca ulaşır. Öyküleme; bir yerin, bir varlığın özelliklerini, bu özelliklerin duyularımızda uyandırdığı izlenimleri sözcükler aracılığıyla, gözümüzde canlanacak şekilde anlatmadır. t. Öyküleyici anlatımda olay, yer, kişi, zaman unsurlarının bulunması gerekmez. 184

ETKİNLİK-54 Aşağıdaki boşlukları doğru tanım ve ifadelerle tamamlayınız. a. Anlatıcının bir olayı veya birbiriyle ilişkili olayları anlatmasıyla ortaya çıkan anlatıma denir. b.,, ve öyküleyici anlatımın en önemli ögelerdir. c. Öğretici metinlerde olayların sıralanışı ile, edebi metinlerde ise ile sağlanır. d. Öyküleyici anlatım,,, gibi öğretici metinlerde ve,, gibi edebi metinlerde kullanılır. e.., metindeki çatışmanın yani temel duygu ve düşüncenin en kısa ifadesidir. f. Metinlerde olay ve olay örgüsü etrafında örgülenir; ona göre düzenlenir. ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) g. Öykünün planı,, bölümlerinden oluşur. h. Anlatıcının bakış açısı, ve olmak üzere üçe ayrılır. i. bakış açısında anlatıcı; olayları, kahramanların iç dünyalarını, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan hâkim bir bakış açısına sahiptir. j. Metinde olayların başlangıç noktası ile bitiş noktası arasında geçen zamana denir. k., anlatılan olayların sahnesidir; bir şehir, mahalle, sokak, ev, dağ, orman olabilir. l. Olayların düz bir sıra hâlinde, kronolojik olarak anlatıldığı olay örgüsüne olay örgüsü; olay akışının iç içe olduğu, arada bir geçmişe dönük olayların anlatıldığı metinlerde görülen olay örgüsüne ise olay örgüsü denir. m. Hikâyeyi, olayı aktaran kişiye anlatıcı denir. Anlatıcı; hikâye, roman, masal gibi edebi türlerde bir kişi iken; anı, biyografi, otobiyografi, gezi yazısı gibi öğretici metinlerde ise kişidir. n. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olaya doğrudan katılılan ve başından sonuna kadar olayı yönlendiren kişilere (asıl kahraman, başkahraman) denir. Bunların dışında olayların akışında rol alan ikinci dereceden kişiler vardır. Bunlara da denir. o., ve metindeki olay ve olay örgüsünü oluşturmak için kullanılan ögelerdir. 185

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) ETKİNLİK-55 Aşağıdaki özellikleri inceleyerek öyküleyici anlatımla ilgili olanlara + işareti koyunuz. a. Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır. b. Açıklayıcı ve sanatsal olmak üzere iki türü vardır. c. Zaman belirli ya da belirsizdir; kahramanlar da olağanüstü ya da sıradan olabilir. d. Ağırlıklı olarak fıkra, makale, deneme gibi gazete çevresinde gelişen metinlerde kullanılır. e. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur. f. Bu teknikte yazarın amacı, okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır. g. Bir durumdan başka bir duruma geçişi, hareketli bir yaşam kesitini bir olaya bağlı olarak anlatma yöntemidir. h. Anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali tüm çıplaklığıyla yansıtılır. i. Kişi, mekân, zaman olay bu anlatım biçiminin başlıca unsurlarıdır. j. Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır. Ancak öğretici amaçlı olanlarda sözcükler yan anlam değeri bakımından zayıftır. k. Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir. l. İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır. m. İnsan yaşamının bir bölümünü yer ve zamana bağlayarak anlatır. n. Anı, gezi yazısı, biyografi, otobiyografi, günlük, roman, hikâye, masal gibi türlerde kullanılır. o. Öneri, telkin, emir anlamı taşıyan ifadelere yer verilir. p. Yaşanmış olaylarda değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur. 186

ETKİNLİK-56 Aşağıdaki özelliklerin hangi bakış açısıyla ilgili olduğunu belirleyerek boş kutuya o özelliklerin numarasını yazınız. Aynı özelliğin birden çok bakış açısıyla ilgili olduğunu göz önünde bulundurunuz. 1. Olaylar birinci kişinin (ben, biz) ağzından aktarılır. 2. Olaylar üçüncü kişinin (o, onlar) ağzından aktarılır. 3. Anlatıcı, hikâyedeki kişilerin aklından geçenleri bilmez, nesnel bir tavır takınır. 4. Anlatıcı zaman ve mekân engeli olmadan her şeyi bilir ve görür. 5. Bir yansıtıcı konumundadır. Gördüklerini kamera sessizliğiyle aktarır. 6. Bu yöntemde sınırsız bir bakış açısı vardır. 7. Kişilerin duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır. 8. Anlatıcı, öykü kahramanlarından biri olarak karşımıza çıkar. 9. Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz. 10. Anlatıcı, kahramanlardan daha fazlasını bilir. ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) 11. Anlatıcı, olayları sadece dışarıdan gözlemleyen bir şahit konumundadır. 12. Anlatıcı olaylara dışardan, müdahale etmeden, geniş bir perspektiften bakar. 13. Anlatıcı olayların başını ve nasıl sonuçlanacağı hakkında fikir sahibidir. 14. Anlatıcı ve kahraman eşit bilgiye sahiptir. 15. Anlatıcı, kahramandan daha az şey bilir. 16. Anlatıcı, kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır. 17. Duygular, düşünceler, tasvirler, gözlemler ben merkezli anlatıcının değerlendirmesine tabidir. 18. Olaylar, anlatıcının başından geçtiği ya da anlatıcı tarafından görüldüğü biçimiyle aktarıldığından inandırıcılığı yüksektir. 19. Okur, kişiler ve onların iç dünyaları ile ilgili bir fikir sahibi olabilmek için bu kişilerin söylediklerini ve davranışlarını dikkatle izlemek zorundadır. 20. Bu bakış açısına hâkim ya da tanrısal bakış açısı da denir. İlâhi Bakış Açısı Kahraman Bakış Açısı Gözlemci Bakış Açısı 187

ÜNİTE - 3 Öyküleyici Anlatım (Hikâye Etme) Ad (İsim) ETKİNLİK-57 Aşağıdaki metinlerin hangi bakış açısıyla yazıldığını ve kaçıncı ağızdan aktarıldığını belirleyerek boş bırakılan yerlere yazınız. a. Bağın ortasındaki viran kulübenin kapısız girişinden bir ihtiyar çıktı. Saçı sakalı bembeyazdı. Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi gerindi. Elleri, ayakları titriyordu.gök kadar boş, gök kadar sakin duran denize baktı, baktı. Hayırdır inşallah, dedi. Duvarın dibindeki taş yığınlarına çöktü. Başını iki ellerinin arasına aldı. Sırtında yırtık bir çuval vardı. Çıplak ayakları topraktan yoğrulmuş sanılacaktı. Zayıf kolları kirli tunç rengindeydi. Tekrar başını kaldırdı. Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye dikkatle baktı. Fakat görünürde bir şey yoktu. b. Daha çadırları kurmadan Atmaca klarnetini alarak, kanatlarının biri açık duran kocaman kapıya yanaştı, çalmaya başladı. İçeride sesi duyan köylüler, oraya birikerek dinliyorlardı. Değirmenci de bunların arasındaydı, beyaz sakalını karıştırarak lakayıt gözlerle bakıyordu. Aralarında bir kileye yakın buğday toplayarak Atmaca'ya verdiler. Ve değirmenci bunu iki çömlek de yoğurt ilave etti. Biz bu güzel kabilden cesaret alarak biraz ötedeki zeytin ağaçlarının arasında çadırlarımızı kurduk. c. Artık soğuklar da başlamıştı. Yağmurun ardı arkası kesilmiyor, bazen sulusepken kar bile düşüyordu. Mahalle aralarında dolaşan Emine, fırını tüten evlerin kapısını çalıyor, ekmek dileniyordu. Ancak ekmek yerine ekseriya Daha çıkmadı. yahut Fırına salmadık! gibi ters cevaplar alıyordu. Bir gün sabahtan akşama kadar polis komserinin kapısında bekledi. Kapı aralığından Emine nin şekli gözüne iliştikçe komiser "Kırk gün beklesen nafile diye haykırıyordu. d. Sicil Müdürü Mehmet Bey, yemekten sonra minderin üstüne uzanmış, uyumak istiyor ama kara sinekler rahat bırakmıyor. Köylülerin, duvar diplerine uzanıp yüzlerine birer mendil örterek mışıl mışıl uyudukları gözünün önüne geldi. İmrendi, uzandı, ceketinin cebinden beyaz keten mendilini alıp yüzüne örttü. Sıkıntılı olmasına aldırmayarak uyku gelecek diye bekledi. Bu arada da ilkin çocuklarının mektep taksitleri için gönderdiği paranın makbuzunu nereye koyduğunu düşündü; sonra karısının para yetiştiremiyordum, diye sızlanmasını hatırladı. e. Bir gün sabahleyin erkenden mavzerini alıp tarlaya gitti. Kuru su yolunun içine yattı. Dedemköylü Mehmet le kardeşi tarlada göründükleri zaman beş el ateş etti. Zağar Mehmet koşup gelen karısına kanalı açmasını, tarlayı sulamasını, bundan sonra kanalın suyunu kimseye kestirmemlerini çünkü yukarı tarlanın artık erkeği kalmadığını söyledi. Sonra tarlanın kenarına oturdu. Kanalı açan karısına baktı, baktı ve muhtarla jandarmayı beklemeye başladı. 188