ULUSAL TARIM KURULTAYI HAYVANSAL ÜRETĐMDE SORUNLAR ÇALIŞTAYI RAPORU Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI Tarih: 17 Kasım 2006 Balcalı, Adana Hayvansal üretim, tarım içinde en yüksek katma değer yaratan, doğal kaynakları ve girdileri en ekonomik kılan, toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayan bir üretim etkinliğidir. Bu açıdan hayvansal üretimin sorunları da bitkisel üretime oranla daha karmaşık bir özellik taşır. Hayvansal üretimde sorunlar çalıştayında hayvansal üretimin sorunları ve çözüm önerilerine ilişkin görüşmeler biribirini izleyen üç aşamada ele alınmıştır. Bu kapsamda Türkiye tarımı ve hayvancılık politikalarının kısa bir tarihçesi yapılmış, daha sonra hayvansal üretim genel görünümü ve sorunları ele alınmıştır. Son olarak da hayvansal üretimin geliştirilmesi üzerine teknik ve sosyo ekonomik öneriler tartışılmıştır. Türkiye tarımı ve hayvancılık politikalarını kısa tarihçesi Türkiye tarımı, ekonominin bütününde olduğu üzere, 1980 li yılların başından itibaren, Uluslararası Para Fonu (UPF), Dünya Bankası (DB) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslararası ekonomik kuruluşların, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) yönlendiriciliğinde, egemenliği altına sokulmaya başlandı. Bunun başat nedeni, Batı ülkelerinde ekonomik büyümenin iç ve dış pazarların daralması ve sanayileşmiş ülkeler arasında rekabetin kızışması gibi nedenlerle, bir duraksama hatta gerileme evresi içine girmesi, bir başka deyişle uluslararası sermayede krizler yaşanmaya başlanmasıydı. Bu ülkeler krizden çıkış için, çevre ülkelerin ulusal ekonomilerini daha yüksek düzeyde merkezin kullanımına açmayı düzenleyen yeni-liberal politikaları devreye soktular. Yeni-liberal politikalara, iktidar ve egemenlik yapısının anlaşılmasını saklayan ve örten bir ideolojik terim üretildi, Küreselleşme X denildi. Bu bağlamda, küreselleşmenin patronları olan ABD/AB de bitkisel ve hayvansal üretim fazlalıkları ile tarımsal sanayi girdilerine (gübre, ilaç, gıda girdileri, tohumluk ve damızlık hayvan gibi) pazar bulunması ve pazarın hacminin genişletilmesi ön zorunluluk olarak ortaya çıktı. Bunun için Türkiye gibi ülkelerde yurt içi üretimin geriletilmesi gereği vardı. Türkiye de tarımda ve özellikle hayvansal üretimde yeni-liberal politikalar ile; X Küreselleşme, merkez ülkelerinde üretilen sosyo-ekonomik politikalara verilen genel bir terimdir. Bu politikalar, çevre ülkelerine farklı yaptırımlarla kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Çevre ülkeleri için burada bir edilgenlik vardır. Bu nedenle uygun terimin, küreselleşme değil, küreselle(tir)me olması gerektiği kanısındayım. Diğer yandan, uluslararası sermaye akışını denetleyen ve bankaların büyük bir kısmının sahibi ve yöneticileri ABD/AB olduğundan küreselleş(tir)meden daha çok emperyalizmden söz etmek daha doğru. Küreselleş(tir)me, gerçek iktidar ve egemenlik yapısının anlaşılmasını zorlaştıran, saklayan ve örten bir ideolojik kavramdır.
1. 1980 li yıllarda iç pazarda geçici olarak yükselen hayvansal ürün fiyatlarını düşürmek ve terbiye etmek amacıyla, özellikle AB den süt, peynir ve kırmızı et gibi hayvansal ürün dışalımları oldu. 2. Bu bağlamda, bu stoklara neden olan sığırların elden çıkarılması amacıyla, Türkiye, ABD/AB tarafından gebe düve dışalımına yönlendirildi. Bununla birlikte dışalımı yapılan düvelere, teknik ve ekonomik altyapı sağlanamadı. Neredeyse yarısı kasaba gitti ya da öldü. Bu şekilde ABD/AB nin elindeki ürün ve sığır stokunun eritilmesine hizmet edilmiş oldu. 3. Ülke hayvancılığı denilince, ağırlıklı olarak sığır anlaşıldı ya da benimsetildi. Bu bağlamda, sığırda kimi önemli gelişmeler de elde edildi. Bugün özellikle Ege ve Marmara da sorunlarıyla birlikte entansif süt sığırcılığı belirgin bir durum aldı. Sığırda verimlilik göreli olarak arttı. Bununla birlikte koyun ve keçi yetiştiriciliği büyük ölçüde ihmal edildi. Bu türlerin varlığında ciddi azalmalar oldu. 4. Tarımın diğer kollarında olduğu üzere, hayvansal üretime girdi sağlayan ve fiyat düzenleyen KĐT ler özelleştirildi. Özelleştirmelerde, kooperatif örgütlenmelere hiç şans verilmedi. Diğer yandan aslında yetersiz olan hayvancılık desteklemeleri de azaltıldı. Bu durumun sonucu olarak üretici gelirleri geriledi. Tarımsal işletmelerin ve hayvan varlığının büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler erime sürecine girdi. Bu durumdan tüketici de olumsuz olarak etkilendi. Hayvansal üretimin genel görünümü ve sorunları Hayvancılığımızın genel görünümü ana başlıklar altında şöyle özetlenebilir; 1. Türkiye de son yıllarda hayvan sayısında ciddi düşüşler gözlemlenmiştir. Buna koşut olarak kırmızı et, deri, kıl yapağı ve göreli olarak sütte gerilemeler olmuştur. Nüfus sayısında artış dikkate alındığında ise, hayvansal protein tüketimi, dünya ortalamasının altında oluşmuştur. Hayvan sayısında hızlı düşüşler, aynı zamanda Türkiye ye kaçak hayvan, et hatta süt girişini ortaya çıkarmıştır. 2. Türkiye de genelde hayvansal ürün üretimi yetersizdir. Bu durum dışsatım olanaklarını da sınırlamaktadır. Hayvansal ürün dışsatımı içinde ağırlıklı olarak küçükbaş canlı hayvan ve etinin payı vardır. Son yıllar içinde piliç eti dışsatımında da sınırlı bir hareketlik göze çarpmaktadır. Sığır türü açısından dışsatım yoktur ve olanaklı da gözükmemektedir. Hayvansal ürün ve canlı hayvan dışsatımı, AB dışındaki ülkeler için geçerlidir. AB ülkeleri için ise dışsatım söz konusu orta ve uzun dönemde bile olası değildir. 3. Sığır varlığı içinde melez ve kültür ırklarının ağırlığı yıllara göre artmaktadır. Buna karşılık sığırların yıllık süt verimi 1900 kg ve karkas ağırlığı 180 kg civarındadır. Koyun ve keçilerin çoğunluğunu ise yerli ırklar oluşturmaktadır. Koyunda ve keçide karkas ağırlığı sırasıyla 18 kg ve 15 16 kg, süt verimleri ise 50 kg ve 70 kg dır. Tavukçuluk ise, materyal açısından dışa bağımlı kasaplık piliç ve yumurta tavukçuluğu şeklinde yapılmaktadır. 4. Đşletme başına düşen hayvan sayısı AB nin çok altındadır. Sığırda, işletme başına 6 7 baş sığır düşmektedir. 50 başın üstünde sığıra sahip işletmelerin payı %3 4 civarındadır. Koyun ve keçide de küçük işletmeler egemendir. 5. Kırmızı et üretiminin %80 i sığırdan, %17 si koyundan ve %3 ü keçiden elde edilmektedir. Süt üretimi ise yine ağırlıklı olarak sığırdan sağlanmaktadır.
6. Türkiye de hayvansal ürünlerin sanayide işlenme oranları oldukça düşüktür. Sütte bu oran %25 civarındadır. Bu durum, AB ile ilişkiler açısından gıda güvenliğine olumsuz bir gerekçe yaratmaktadır. 7. Türkiye de yetiştiricilerin teknik ve ekonomik örgütlenmesi henüz sınırlı düzeydedir. Teknik örgütlenmede, sığırda umut verici gelişmeler vardır. Buna karşılık koyun ve keçide henüz başlangıç aşamasındadır. Ekonomik örgütlenme ise yine en alt düzeydedir. Türkiye de pazarlanabilen süt içinde kooperatiflerin payı %3 4 civarındadır. 8. Üretici lehine girdi sağlayan ve fiyat düzenleyen hayvancılık KĐT leri yok pahasına özelleştirilmiş ya da işlevsiz bırakılmış durumdadır. 9. Türkiye de tarıma sağlanan kredi ve diğer desteklemeler AB ile karşılaştırılamayacak kadar düşüktür. Bu bağlamda hayvancılıktaki desteklemelerin payı ise bitkisel üretime göre daha azdır. Son yıllarda kimi desteklemeler olmakla birlikte, bundan, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yararlanması oldukça sınırlıdır. 10. Üretim ve pazarlama politikalarında üreticilerin ağırlığı olmadığı ve yeniliberal politikalarda hayvancılık KĐT leri özelleştirildiği için hayvancılık ürünlerinin fiyatları, giderek tekel konumuna gelmiş firmalar tarafından belirlenmektedir. Bu tekeller arasına, son yıllarda yabancı tekeller de girmiştir. Tekelleşme, üreticiler kadar tüketicinin de zararına olmuştur. Örneğin; 2005 yılında Ege de 530 kuruluşa kadar süt alan süt tekelleri, 2006 yılında süt fiyatlarını 350 kuruşa düşürmüşlerdir. Üreticiden alınan süt ise en az 5 6 katı fiyatla tüketiciye yansıtılmaktadır. 2003 yılında 1 litre süt ile 2.5 3 kg yem alan üretici, 2006 yılında 1 litre süt ile 1 kg yem alabilmektedir. Buğday fiyatı 2002 yılına göre %63 oranında artmıştır. Buna karşın mazot fiyatları %114.2 oranında yükselmiştir. 11. Hayvansal üretimin planlanmasında Tarım Bakanlığı ile üniversiteler, kamu araştırma kurumları, yetiştirici birlikleri ve özel kesim arasında sağlıklı işleyen bir iletişim kurulamamıştır. 12. Hayvancılık AR-GE etkinliklerinde önemli gerilemeler olmuştur. Bu bağlamda, bilgi üretimi ve bilgi aktarımı da merkez ülkelerin tekeline girmek üzerindedir. Özetle hayvan yetiştiriciliğinde yaşanan olumsuzlukların teknik nedenlerden daha yüksek oranda, uygulanagelen ekonomi-politikalardan kaynaklandığı görülmektedir.
Hayvansal üretimin geliştirilmesi üzerine teknik öneriler Genetik ıslah Sığırda 1. Nitelikli damızlık materyal, yurtiçi olanaklarla karşılanmalıdır. Türkiye nin var olan kültür ırkı ve melez ırkları, gereksinmeyi karşılayan niceliktedir. 2. Büyük işletmeler için yeniden başlatılması düşünülen gebe düve dışalımına karşı çıkılmalıdır. 3. Gen alışverişi için dondurulmuş sperma dışalımının sürdürülmesi yeterlidir. Yapay tohumlama etkinliği geliştirilmelidir. 4. Bu bağlamda, boğa testi uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. Koyunda 1. Yerli gen kaynakları korunmalı ve geliştirilmelidir. 2. Yerli ırkları yeterli görmeyen işletmeler için kültür ırkı genotiplerden belirli düzeylerde yararlanılmalıdır. Bu amaçla üniversitelerde ve Tarım Bakanlığı na bağlı işletmelerde kültür ırkları ve yerli ırkların melezlenmesiyle geliştirilmiş yeni koyun tipleri korunmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. 3. Koyunda yapay tohumlama uygulamasından yeniden yararlanma yolları araştırılmalıdır. Keçide 1. Süt verim yönlü keçi tiplerinin hızla yaygınlaştırılması etkinliklerine ağırlık verilmelidir. 2. Tiftik keçisinin korunması ve geliştirilmesi sağlanmalıdır. 3. Keçide de yapay tohumlama hizmeti hızla devreye sokulmalıdır. Tavukta Türkiye de genetik materyal açısından dışa en bağımlı hayvan türü, tavuktur. Kimi yaklaşımlara göre hibrit üretimi için Türkiye nin geç kaldığı, bunun için kaynak ayrımının gereksiz olduğu belirtilmektedir. Bu yaklaşım kabul edilemez bir aymazlık olarak değerlendirilmelidir. Türkiye, uygulamaya aktarılacak şekilde hızla hibrit üretme araştırmalarına başlamalıdır. Balıkçılıkta Ucuz hayvansal protein üretimi açısından balıkçılık Türkiye nin vazgeçilmez bir üretim dalı olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda, damızlık temini açısından doğaya bağımlılığı kıracak ıslah etkinlikleri çalışmaları başlamalıdır. Özetle, hayvancılıkta teknik düzenlemelerin ağırlığını, genetik materyalin yurtiçi kaynaklarla üretilmesi konusu oluşturmaktadır. Bu amaçla, yetiştirici birlikleri, üniversiteler ve özel kesimin birlikte oluşturacakları kurumlara gereksinme vardır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı burada eşgüdüm rolünü üstlenmelidir.
Besleme Teknik düzenlemelerde genetik ıslah etkinlikleri dışında diğer önemli bir konu da beslemedir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların beslenmesinde izlenmesi gereken yaklaşımlar şunlar olabilir; 1. Süt sığırcılığı için yem bitkileri tarımı, bu bağlamda silaj mısır üretimi özendirilmelidir. 2. Koyun ve keçilerin beslenmesinde ise var olan meraların ıslahı önemlidir. Bu amaçla mera yasasıyla ilgili düzenlemeler hızla tamamlanmalıdır. Tavuk beslenmesinde ise hammadde açısından dışa bağımlılığı kıracak üretim planlaması gerçekleştirilmelidir. Hayvan Hastalıkları Sağlıklı ve ekonomik üretim için hayvan hastalıkları ile savaşım yaşamsal bir öneme sahiptir. Hayvan hastalıklarıyla mücadelede koruyucu hekimliğin öne çıkartılması zorunluluğu vardır. Ayrıca, yurtiçi aşı üretimi teşvik edilmelidir. Hayvan hareketleri denetim altına alınmalıdır. Damızlık hayvan dışalımında sağlık denetimlerine özen gösterilmelidir. Bilgi-Teknoloji Üretimi ve Yayım Bilgi ve teknoloji üretimi, hayvansal üretimde verimliliğin artırılması açısından vazgeçilmez bir öğedir. Bu açıdan Ar-Ge etkinliklerine ayrılan kaynaklar artırılmalı ve araştırma kurumları arasında eşgüdüm sağlanmalıdır. Diğer yandan, üretilen bilgilerin yetiştiricilere aktarılmasında tarım bakanlığının işlevi yetiştirme birlikleri, tarımsal amaçlı kooperatifler ve ilgili kurumlarla işbirliği yapılarak geliştirilmelidir. Hayvansal üretimin geliştirilmesi üzerine ekonomi-politika önerileri Üretim Politikaları Kısa dönemde, hayvansal ürünlerin fiyat oluşumunda gerekli desteklemelerin yapılması zorunludur. Desteklemeler AB de uygulandığı üzere Ortak Piyasa Düzeni(OPD) işleyişine uygun olarak yapılabilir. Şimdiki durumda AB ile karşılaştırıldığında, Türkiye de hayvansal ürünlere yapılan desteklemeler çok düşük düzeydedir. Örneğin 2000 2003 döneminde Fiyat Desteklemeleri dışında, ton başına sığır sütüne AB de 1963.25 dolar, Türkiye de 4.75 dolar, sığır etine AB de 1182.25 dolar, Türkiye de 60.75 dolar doğrudan ödeme yapılmaktaydı. 2005 ve 2006 da çıkarılan kararnamelerle bu farklılık biraz giderilmeye başlanmıştır. Bilindiği üzere OPD içinde Fiyat Sistemi; Temel Fiyat, Haftalık Fiyat gibi değişik fiyatlar, Müdahale Önlemleri, Maksimum Ortalama Garanti Miktarı, Çeşitli Primler (inek, koyun, keçi, dana, oğlak, kuzu), özel depolama yardımları, üçüncü ülkelerle ticarette gümrük vergileri, dışsatım iadesi gibi çeşitli araçlarla sağlanmaktadır. Bu desteklemelerle AB, üretici ve tüketici kadar ulusal ekonomilerini de koruma altına almakta, ancak daha önemlisi gıda güvenliğini sağlamaktadır. Orta ve uzun dönemde ise, hayvancılık işletmelerinin büyütülmesi ve uzmanlaşması, mekanizasyon düzeyinin yükseltilmesi, girdilerin ucuza sağlanmasında ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme gibi önlemlere gereksinme vardır.
Pazarlama Politikaları Üretim politikasıyla bütünleşen pazarlama politikalarının, üretimin artırılmasında olduğu kadar tüketicinin daha ucuza besin tüketmesinde de önemi vardır. Burada, tıpkı AB de olduğu üzere, hayvansal ürünlerin pazarlanmasında, üreticiden tüketiciye kadar olan zincir içinde, yatay ve özellikle dikey bütünleşmeye dayalı bir örgütlenme modeli, tek yol olmalıdır. Burada en uygun örgütlenme modelinin tarımsal amaçlı kooperatifler olduğu görülmektedir. Pazarlama politikalarında dikkatle üzerinde durulması gerekli bir nokta da dışalım ve dışsatım rejimlerinin düzenlenmesinde, iç üretimi olumsuz olarak yönlendirecek uygulamalardan kaçınmak olmalıdır. Türkiye de gerek üretim, gerekse pazarlama politikalarında yapılmakta olan bir yanlışlık da vardır. O da şudur; Türkiye de hayvancılık denince sığır ve tavuk yetiştiriciliği öne çıkarılmakta ve yetersiz de olsa desteklemelerin neredeyse tümü bu dallara yapılmaktadır. Koyun ve keçi yetiştiriciliği neredeyse sahipsizdir. Bunun sonucu olarak koyun ve keçi sayısında meydana gelen azalma, toplam kırmızı et ve sütte ciddi düşüşleri yaratmıştır. Kırmızı et üretim açığını hızla kapatmak ve sağlık standartları sağlandığı taktirde AB ye koyun ve keçi ürünleri satma olanağımızın olması nedeniyle de bu iki yetiştiricilik dalının eskisinden daha yüksek oranda desteklenmesi bir zorunluluktur. Diğer yandan, balık yetiştiriciliğinin desteklenmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Üretim ve pazarlama açısından önemli bir konu da, Türkiye de kurulan yetiştirici birlikleri ile kooperatiflerin işlevlerinin birbirine karıştırılmasıdır. Yetiştirici birliklerine teknik örgütlenme yanında, ekonomik görevler de yüklenmektedir. AB de ise yetiştirici birliklerinin temel işlevi, teknik örgütlenmedir ve çalışmaların ağırlığını ıslahın örgütlenmesi oluşturmaktadır. Birlikler, kooperatiflere bağlı olarak iş görmektedirler. Sonuç Türkiye tarımının bütününde olduğu gibi, tarımın bir kolu olan hayvan yetiştiriciliğinde de üretim ve pazarlama politikaları, serbest piyasa düzeninin dalgalanmalarına bırakılmamalıdır. Neden bırakılmamalıdır? Temel nedeni şudur; Hayvansal üretimin; beslenme, giyim, tarımsal işletme, hayvancılık sanayisi, iç ve dış ticaret gibi konularda yaşamsal bir önemi vardır. Diğer yandan hayvansal ürünlerde talep esnekliği yumuşak değildir. Bu nedenle dengeden çıkarsa düzeltilmesi olanaksız olabilir. Yaşanmakta olan budur. Kısaca, Türkiye nin ulusal önceliklerine uygun bir hayvancılık politikasının uygulanması zorunludur. Bu doğrultuda, Tarımsal Altyapının Đyileştirilmesi Tarımsal Kamu Yönetiminin Yeniden Düzenlenmesi Tarımsal Üretim Politikalarının Yeniden Düzenlenmesi Tarımsal Örgütlenme ve Pazarlama Politikalarının Yeniden Düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu amaçla, ABD/AB egemenliğinde UPF ve DB tarafından Türkiye ye benimsetilmeye çalışılan önermelerin tekrar gözden geçirilmesi şarttır. Bu bağlamda AB tarım müzakereleri sürecindeki görüşmelerin ulusal çıkarları dikkate alarak sürdürülmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.