Dilara Özyön Türkçe-52 9.11.2015 Eser ve Çorba İlişkisi Çorba nedir? Nasıl yapılır? Çorba, birbirinden farklı birçok malzemenin, suyun ve baharatın birlikte pişirildiği sıvı bir yemek türüdür, bunu hepimiz biliyoruz. İyi bir çorbanın nasıl yapılacağını ise iyi bir çorba ustası bilir. Dikkat ederseniz aşçı demedim, çorba ustası dedim, yani iyi bir aşçı çok güzel çorbalar yapamayabilir. Çünkü çorbanın içine konulacak her bir malzemenin miktarı çok önemlidir. Tadın iyi olması, malzemelerdeki dengeyle orantılıdır. Neden yazımın girişinde çorbanın tanımını yaptığımı merak ediyor olmalısınız. Kolay tahmin edilebilir bir sebebim var. Konstantiniyye Oteli, otel olmamış da çorba olmuş resmen. Ama nasıl bir çorba? İyi bir aşçının çorba yapamayışı budur işte. Yazara saygısızlık etmek istemem; önceki yazılarımda da zaten Zülfü Livaneli yi fazlaca övmüştüm ve saygım sonsuz kendisine. Yazarın her yazdığı kitabın aynı kalitede olmasını beklememeliyiz tabii ki Her şeyden koyayım çorbama, biraz bundan, biraz ondan, biraz da şuradan... der gibi Livaneli. Kitabın çıkacağı günü dört gözle bekledim. Hatta kitabı ilk alanlardan biri de ben olabilirim. Fakat başıma böyle bir şey geleceğini nasıl bilebilirdim? Bu kitap benim için koskocaman bir hayal kırıklığı oldu ve şunu da eklemek isterim, eğer
Livaneli yeni bir kitap çıkaracaksa eminim yine raflara ilk koşanlardan olurum.
Tabii ki siyaset, hayatın ve düzenin bir parçası ve bunlar ister istemez eserlere yansıyor fakat Livaneli artık işi biraz ticarete dökmüş gibi geldi bana. Benim düşünceme göre Livaneli biraz da nasıl siyaset yaparım ya da nasıl siyasi görüşlerini beğenmediğim insanlara olan tepkimi gösteririm diye düşünmüş ve en basit çözümü bulmuş. Bir otel açılışı tasarlamış ki bence bu otel açılışı çok havada kalmış. Yani yazarın tek amacının birbirinden farklı insan tiplerini koyabileceği bir mekân bulmak olduğu çok açık. Oteli biraz tarihî olaylarla ilişkilendirmeye çalışmış ama asıl amacı hâlâ çok belli. Bu otel açılışına Anadolu nun dört bir yanından gelen envai çeşit insan var. Garsonundan sosyetesine kadar herkes birer tip. Yazarımız her bir tipe 3-4 sayfa ayırmış. Öyle sıkıcı ki resmen nefretle bakıyorum kitaba. Zorla okuyorum yani. Zaten çıktığı gün başlamıştım kitaba, okuyup hemen bitireyim diye. Ama o zaman da çok geçmeden fırlatıp atmıştım sinirden. Gerçekten insanın bir süre sonra sinirleri bozuluyor, yani 476 sayfalık kitapta 3-4 sayfa da bir karakter olduğunu düşünün ve bu karakterlerin birbiriyle hiçbir bağlantısı yok. Bekliyorum bir yere bağlanacak diye ama bağlanmıyor da. Bir ana karakterimiz var, o da ölülerle falan konuşuyor, başka bir alemde zaten ve o kadar kopuk ki hikaye, hemen hemen 100 sayfada bir Zehra diye bir kahramanımızın olduğunu hatırlıyoruz. Zehra mızın bir de sevgilisi Emre var. İki zıt karakter bunlar. Emre, sanatçı ruhlu bir adam ama Zehra tam tersi. Bu nedenle, okuduğum kitaplar içinde en nefret ettiğim karakter olmayı Zehra Hanım
başarıyor. Sanattan anlamıyor, ilişki ve aşk ne demek bilmiyor,
sevgilisine cinsel obje gözüyle bakıyor. Belki de hayalimde yarattığım ideal erkeğin Emre ye benziyor olması Zehra dan nefret etmeme neden olmuştur, bilemiyorum. Ama o güzelim Emre de bir araç olmuş Livaneli için. Yazar, Emre yi şarap bilgisini göstermek ve dünya edebiyatı hakkında bildiklerini okuyucuya kanıtlamak için kullanmış âdeta. Livaneli okuyan insanlar artık yazarın ne yapmaya çalıştığını anlıyor sanırım. Aslında yazarın her zaman başvurduğu yöntemleri, gittiği doğrultuları, takip ettiği sistemleri var. Ama bu sefer olmamış hatta yazara bakış açımı değiştirecek kadar olmamış. Özetlemek gerekirse, ben hiçbir sanat eserine, ister resim olsun ister şiir ister roman, siyasetin karıştırılmasından hoşlanmıyorum. Bir diğer hoşlanmadığım nokta da bahsettiğim gibi yazarın bilgili olduğunu kanıtlamaya çalışması. Bu sebeplerden dolayı ilk kez bir kitap beni bu denli şaşırttı ve hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Sonunun bir yere bağlanmasını umuyordum, okumaya çalıştım ama sonuna kadar okuyamadım kitabı. Aklımı kaybedeceğim sandım. Kitabı bitiremedim ama gerçekten çok merak ettim sonunu. Bu kitabın hiçbir yere bağlanamayacağından o kadar emindim ki düşündüğüm gibi de olmuş. Merakıma yenik düşüp sosyal medyada yazılan yorumları okudum ve kitabın nasıl bittiğini öğrendim. İki kelimeyle özetleyebilirim HAYAL KIRIKLIĞI veya SİNİR BOZUCU. Yazar, kitabın sonunda o duygusuz Zehra ve o güzelim Emre yi evlendirmiş. Bu nasıl bir bitiş? Ne alaka? O kadar İstanbul un tarihi, o otel, o milyonlarca birbiriyle alakası olmayan karakter.. Ne oldu bu
kadar malzemeye? Livaneli neler yapıyorsun? Hala bir amaç, bir neden arıyorum. Bir sebebi olmalı Livaneli nin. Kaliteli ve güzel eserler ortaya koymuş bir adam neden şimdi böyle bir şey yapar ki? Her kitaptan en az bir şey öğrenildiğine inanırım ama çok sinirlendiğim için aklımda ekstra bir bilgi kalmadığını fark ettim. Okuyabilirsiniz, eğer sinir hastası olmak istiyorsanız.