Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak Hanlığı ve Kazakistan konulu bu toplantıda
Kısaca Kazak Türkçesinin oluşum ve gelişim süreçlerinden söz edeceğim. Çünkü Kazak Hanlığı nın kuruluşu ile Kazak dilinin oluşumu arasında güçlü bir bağ vardır.
Asya nın kalbinde yer alan Kazakistan Cumhuriyeti nin Anayasa sının yedinci babında memlekettik til olarak adlandırılan Kazak tili bilim, kültür, edebiyat ve sanat dilidir.
Kazak dili yalnızca Kazakistan Cumhuriyeti nde değil uzak yakın komşu ülkelerde de kullanılan, konuşurları bulunan bir dildir.
Türk dil ailesinin Kuzeybatı ya da Kıpçak grubu içerisinde yer alan Kazak dilinin bugün bütün dünyada yaklaşık l5 milyon konuşurunun bulunduğu tahmin edilmektedir.
Bu nüfusun 11 milyon kadar olan büyük çoğunluğu Kazakistan Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşamaktadır. Kazakistan dışında Çin, Moğolistan, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, İran, Rusya, Ukrayna ve Türkiye de Kazak Türkçesi konuşurları bulunmaktadır.
Kazak Türkçesinin oluşumundan önceki dönemleri genel Türk dili tarihi içerisinde incelenmektedir. Bilindiği gibi Türk yazı dili tarihi, II. Göktürk Kağanlığı döneminde 720-735 yılları arasında dikilen Orhon Yazıtları ile başlar. Yazıtlarda kullanılan dilin akıcı ve işlek olması, soyut kavramlar için de sözcükler bulunması, atasözü niteliği kazanmış söz kalıplarının varlığı Orhon Yazıtları nda kullanılan dilin hemen o yüzyıllarda ortaya çıkmış bir dil olmadığı, en azından miladın ilk yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahip bulunduğu düşüncesini vermektedir.
Çin yıllıklarında yer alan birkaç sözcük ile bir Hun ağıtından alınma iki dize, bu görüşü desteklemektedir. Sümercedeki 168 sözcükle ortaklıklar genel Türk dilinin tarihinin çok daha eskilere kadar uzandığı şeklinde Sümerce di demek u uyku udi uyumak görüşler geliştirilmesini sağlamıştır.
Orhon Yazıtları nda kullanılan ve Türklük bilimi araştırmalarında Köktürkçe diye adlandırılan yazı dili, daha sonra Uygur ve Kırgız Kağanlığı dönemlerinde de geleneğini sürdürmüştür. Bu özellikler, Karahanlı Türkçesi döneminde de az çok değişikliklerle kendisini gösterir.
Türk yazı dilinin bu dönemi, günümüzde Eski Türkçe diye adlandırılmaktadır. Kimi dil bilginleri Karahanlı Türkçesini de bu dönem içerisinde değerlendirmektedir. Aslında yazıtlar çağıyla başlayan Türk yazı dilinin bu dönemi, söz varlığında görülen farklıklar dışında bir geleneğin devamıdır. Söz varlığındaki farklılıkların bir bölümü ise başka dillerden alıntılardan kaynaklanmaktadır.
Nitekim XI. yüzyıldaki Türk soylu halkların dili konusunda anıtsal eseri Dîvânü Lugāti t-türk te bilgi veren Kâşgarlı Mahmud dil bilgisel farklılıklardan çok söz varlığındaki farklılıklar üzerinde durmaktadır. Bunlar da ses değişmelerine dayanan sözcüklerin farklı söylenişleri ile Türk boylarının söz varlığına özgü sözcüklerdir.
Döneminin bütün Türk soylu halklarının söz varlığından örnekler sunan Kâşgarlı Mahmud, bütün bu söz varlığını Türk Dillerinin Divanı adı altında toplamıştır. Kâşgarlı Mahmud un dikkat çektiği bu özellikler Türk soylu halkların dillerinin tabakalaşmaya başladığının göstergesidir. Bu tabakalaşmanın farklı coğrafyalarda yeni Türk yazı dillerinin ortaya çıkmasıyla kendisini gösterecektir. Harezm, Kuman, Kıpçak dil yadigârları Türk dili tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını müjdelemektedir.
XIII. yüzyılda Anadolu da Oğuz Türkçesi temelinde yeni bir yazı dili gelişmeye başlamıştır. Bu yazı dili yalnızca Anadolu ile sınırlı kalmayacak adını beyliğin kurucusu Osman Bey den alan Osmanlı Devleti nin üç kıtada yaygınlaşmasıyla Kafkasya dan Orta Doğu ya, Balkanlar dan ve Avrupa içlerine ve kısmen de Kuzey Afrika sahillerine ulaşacaktır.
Bugün bizim Osmanlı Türkçesi diye adlandırdığımız, o dönemde Türkî, Türk dili gibi adlarla anılan dil, Batı Türklerinin yazı ve kültür dili olarak yaygınlaşmışken XV. yüzyılda Türkistan coğrafyasında da Çağatay Han dan adını alan Çağatay Hanlığı nın dili Doğu Türklüğünün yazı ve kültür dili olarak yaygınlaşmaya başlayacaktı.
Bugün bizim Çağatayca, Çağatay Türkçesi diye adlandırdığımız bu yazı dilini Ali Şir Nevayi de Türk tili, Türkî diye adlandıracaktır
XV. yüzyıldaki bir başka gelişme de bugünkü Kazak Türkçesinin oluşumunun temellerini atacaktır. Bu, XIV-XV yüzyıllarda Usun, Kanglı, Aday, Dulat, Nayman, Kıpçak ve benzeri toplulukların tabakalaşmaya başlamasıdır. Bu tabakalaşma, XV. yüzyılın ikinci yarısında Kazak Hanlığı nın kuruluşuna giden süreci başlatmıştır.
Bu dönemde yaşanan tarihsel olaylar ve gelişmeler, Avrasya topraklarında bulunan ve birleşerek ya da ayrı ayrı yaşayan Türk soylu halkların bir araya gelişlerine, yeni birlikler oluşturmalarına etki etmiştir.
Kazak dilinin gelişimi XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kıpçak lehçelerinin çeşitli soy ve boy gruplarının birleşme süreci sonucundadır. Bu dönemde canlı bir biçimde yaşayan konuşma dili ile zengin bir sözlü edebiyat da oluşmaya başlamıştır.
Kazak Hanlığı nın 1465 yılında kurulmasıyla boyların bir araya gelmesi sağlanmış böylece Kazak dilinin de oluşumunda en önemli aşama yaşanmıştır. Bu gelişme, Hanlığa bağlı soy ve boyların dil farklılıklarının ortadan kalmasını sağlamıştır.
Kazak dili araştırmacıları, sonsuz bozkırlarda yaşayan Kıpçak boylarının bu siyasi gelişmelerle bir araya gelerek ortak dilin oluşmasının ilk işaretlerini verdiği düşüncesindedir. Kıpçak kabile birliğinin kurulması, birbirine yakın olan akraba ağızlarının ortak unsurlarını işletme ve kullanma imkânını da ortaya çıkarmıştır.
Kıpçak birliğinin toplanma ve birleşme ortamı, farklı kaynaklardan beslenen geniş ve renkli bir söz varlığını da bir araya getirmiştir. Bu söz varlığının kökleri bir yandan Kumanların diğer yandan da farklı coğrafyalarda ortaya çıkan Kıpçak yazı dillerinin söz varlığına dayanıyordu.
Kıpçak topluluklarının yaşayış tarzı, gelenekleri, inanışları, kültürleri ve sözlü edebiyatlarının ortaklığı bir araya gelişlerini güçlendiriyordu. Yazı dili olarak kullanılan Çağatay Türkçesinin de etkisi görülmekle birlikte Kazak boylarının kendi konuşma dili özellikleri ve söz varlığı oluşmakta olan Kazak dilinin karakteristik özelliklerini ortaya koyuyordu.
İslam kültür dairesiyle ilişkiler sonucunda Arapçadan ve Farsçadan geçen sözcükler de yine Kazak boylarının dil özelliklerine göre biçimleniyordu. Moğol egemenliğinin sürdüğü dönemlerdeki etkilenmelerle Moğolca ögelerin de Kazak boylarının dil özelliklerine göre biçimlenerek yerleştiğine tanık oluruz.
Kazak dil bilginleri çağdaş Kazak dilinin oluşum ve gelişimini üç aşamada değerlendirmektedir: Birinci aşama, genel halk dilinin kurulmasından önce soy, boy ve kavim dil ve ağızları birliği; ikinci aşama edebî dilin ortaya çıkmasından önce genel halk dili; üçüncü aşama tabakalaşmış edebî Kazak dilinin yazı dili durumunu alması.
Kazak dil bilginlerinin çoğu, dilin tabakalaşmaya başlamasını XV-XVI. yüzyıllar olarak görmektedir. Bu uzun süreçte akraba dil ve ağızlar birleşerek ayrı olan unsurlarını bir birine uyarak genel dil bilgisi, ve konuşma kural ve biçimleri oluşmuştur. Bu iç gelişme sürecinin sonucunda Kazak dili XIX. yüzyılda özgün biçimine ulaşmıştır.
Kazak edebî dilinin sözlü ve yazılı biçimleri ile ilgili olarak Kazak dil bilginlerinin farklı görüşleri bulunmaktadır. Kimi araştırmacılar Kazak edebî dilinin önceden sözlü olarak kalıplaştığını, akın ve jıraular sayesinde geliştiğini, yazılı dilin önüne geçtiğini savunmaktadırlar.
Bu dilin XIV-XVI. yüzyıllarda hanların saraylarında ve halk toplantılarında seslendirildiğine inanılmaktadır. XVII. yüzyıldan sonra ise bu edebî sözlü dilin yazılı şekilleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dilde yazılan eserlerinden en görkemlisi Kadırgali Jalayıri'nin Camiü t-tavarih idir. Bu eser sözlü dilinin gelenekleri ile beraber önceki devirlerinin genel Kıpçak dili ve Çağataycanın yazılı edebî dilinin geleneğini barındırmaktadır.
Edebî Kazak dilinin yayılması XVII. yy. başlar. Buna büyük, meşhur akın jırau Jiyenbet, Margaska, Buhar Jırau, Tatikara, Umbetay, Dulat, Şortanbay ve benzerlerinin çalışmalarının artması sayesindedir. Bu ozanlar şiir ve şarkılarında Kazak halkının tarihî olaylarını dile getirip sosyal konuları ve ülke sevgisini işleyerek halkı Çarlık Rusya sına ve diğer düşmanlara karşı mücadeleye çağırmışlar.
Ozanların bu etkisini gören kimi araştırmacılar Kazak yazı dilinin kuruluşunu birkaç yüzyıl öncesine götürmekte ve Kazak ozanların sanatı temelinde dilin kalıplaştığı düşüncesini işlemektedir. Buna göre daha önceden oluşan edebî dil, yazılı biçimini ve temelini büyük Abay'ın yaratıcılık yeteneğinden almıştır.
Bütün bu görüşleri değerlendirdiğimizde bir yazı dilinin oluşumunda en büyük etkenin siyasî birliğin ve gücün egemen olduğunu bir kez daha görürüz. Kazak Türkçesinin oluşum dönemini göz önüne aldığımızda da bu dönemin Kazak Hanlığı nın kuruluşu ile örtüştüğü ortaya çıkmaktadır. Kazak Hanlığı, Kazak dilinin tabakalaşmasında büyük pay sahibi olmuştur.
Aradan geçen zaman sonrasında Kazak Türkçesi, bugün gerek ses yapısı gerek biçim ve söz dizimi özellikleri gerek söz varlığı ögeleriyle Türk dil ailesinin gelişmiş ve işlenmiş bir dili niteliğini kazanmıştır. 2013 yılında Almatı da yayımlanan Kazak Sözdigi 106.000 madde başı sözcükten oluşmaktadır.
Kazak dilinin bugün ulaştığı noktada da Kazakistan Cumhuriyeti nin memlekettik tili olmasında Nursultan Nazarbayev in öncülüğünde Kazakistan da yürütülen dil çalışmalarının büyük payı bulunmaktadır. Bugün Kazak Türkçesi, söz varlığıyla, her daldaki terimleriyle; bilim, sanat, edebiyat, eğitim, öğretim ve yayın dilidir. Bu niteliğini de varlığını da sonsuza kadar sürdürecektir.