Boğaziçi Üniversitesi



Benzer belgeler
Türkiye de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Sağlık Harcamalarının Gelişimi

Türkiye de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Sağlık Harcamalarının Gelişimi. Sağlık Nedir?

Sosyal Yardım Sisteminin İstihdam Bağlantısının Kurulması ve Etkinleştirilmesi Eylem Planı. Yusuf Yüksel

Türkiye de Sosyal Güvenlik Harcamalarına Tarihsel Bir Bakış

1) SSGSS Kanununda öngörülen kadın ve erkekler için emeklilik yaşının 2036 yılından başlayarak 65 yaşa yükseltilmesi düzenlemesi aynen korunmuştur.

ALMANYA DA SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ SEÇKİN KESGİN

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 23: Çalışma Hakkı

Cumhuriyet Halk Partisi

Sağlık Reformunun Mali Sürdürülebilirlik Açısından Değerlendirilmesi. A. Tuncay Teksöz Pfizer,Türkiye Sağlık Politikası Koordinatörü

Türkiye de Sosyal Koruma Harcamaları:

SOSYAL GÜVENLİK REFORMU. A.Tuncay TEKSÖZ TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi

Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ...

AK Parti Hükümetlerinin Yoksullukla Mücadele Performansı ve Sosyal Devlet

Türkiye de Sağlık Harcamalarının Finansal Sürdürülebilirliği

Başarılı E-Devlet Projelerinin Değerlendirmesi Bütünleşik Projesi

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

YEŞİL KART: TÜRKİYE NİN EN MALİYETLİ SOSYAL POLİTİKASININ GÜÇLÜ ve ZAYIF YANLARI. Yönetici Özeti

GENEL SAĞLIK SİGORTASI UYGULAMASI VE GELİR TESTİ

Emekliler Gelecek Stratejileri Konferansı

Başkan Acar 4. Ulusal Sağlık Kurultayına Katıldı

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU

TÜİK in YOKSULLUK ANALİZLERİ ÜZERİNE

KONYA-KARAMAN YAŞAM MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRMESİ

5510 sayılı SSGSS Kanunuyla getirilen sistem bağlanacak emekli aylıklarını düşürecek.

sosyal politikalar;vatandaşların asgari gelirlerini,sağlık,barınma ve eğitimi haklarını koruma altına alır. Refah devletinin 2.Dünya Savaşı ve 1970

Türkiye nin Gizli Yoksulları 1

Türkiye Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Sağlık Harcamalarının Analizi Dönemi

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

Kayıtdışı İstihdama Dair Yanıtlanmayı Bekleyen Bazı Sorular

SAĞLIK HARCAMALARINDA SON DURUM

Araştırma Notu 14/165

Türkiye`de Sağlıkta Dönüşüm ve Endüstrimizin Mevcut Durumu

BALIKESİR TABİP ODASI AĞUSTOS 2016 ÇALIŞMA RAPORU

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

SUNUM PLANI. Politika ve Proje Daire Başkanlığı Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü

Göç ve Serbest Dolaşım Eğilimler ve Engeller. Ayşegül Yeşildağlar Ankara, Turkey

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı

Türkiye Sağlık Sistemi Hakkında OECD/Dünya Bankası İncelemesi, 2008

Türkiye de Sosyal Koruma Harcamaları:

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI VE AİLE HEKİMLİĞİ

AvivaSA CEO su Meral Eredenk: Bireysel. Emeklilik, Destekle Vites Yükseltecek

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

Sosyal Güvenlikte Reform Süreci ve Mali Sonuçları. Tuncay Teksöz TBB Ekonomistler Platformu 29 Temmuz 2010

G20 BİLGİLENDİRME NOTU

METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF

İstatistikler ve Kanıta Dayalı Karar Verme Semineri

tepav Tasarruf kamudan başlar Nisan2012 N DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

1. Gün: Finlandiya Hükümetinin Strateji Araçları

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR?

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

TFRS YORUM 14 TMS 19-TANIMLANMIŞ FAYDA VARLIĞININ LİMİTİ, ASGARİ FONLAMA KOŞULLARI VE BU KOŞULLARIN BİRBİRİ İLE ETKİLEŞİMİ

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 73

SGK Başkanı Fatih Acar CNBC-E nin Canlı Yayın Konuğu Oldu

Kadın işçiler. Dr. Nilay ETİLER Kocaeli Üniversitesi

Türkiye de Özel Sağlık Sigortası

Sistemin koruması altında olmayan kesimi gelir düzeyi çok düşük olan yoksul vatandaşlarımızın oluşturduğu tartışmasızdır.

Dr. Mustafa KURUCA Isparta da Sosyal Güvenlik Reformunun Yansımaları ve Sosyal Güvenlikte Teşvik Uygulamaları konulu konferans verdi

TÜRKİYE İŞ KURUMU. İşbaşı Eğitim Programı İşverenlere Yönelik Bilgilendirme Sunumu

Yeni Sosyal Güvenlik Sistemi Üzerine Notlar

Türkiye de Sağlık Sektörü Kamu-Özel İşbirliği Yaklaşımı

Nitekim işsizlik, ülkemizin çözümlenemeyen sorunları arasında baş sırada yer alıyor.

ŞEHİRİÇİ TİCARİ TAKSİLERDE ÇALIŞANLARIN SOSYAL GÜVENCESİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Nüfus Yaşlanması ve Yaşlılığın Finansmanı

SAĞLIK SEKTÖRÜNÜN MEVCUT DURUMU

Türkiye Klinik Kalite Programı

AESK ve Türkiye REX. Dış İlişkiler. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

Sosyal Politikayı Yeniden Düşünmek! NEDEN?

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Yerel Yönetim Vizyonu. Emin Dedeoğlu , Eskişehir

SKY 329 KARŞILAŞTIRMALI SAĞLIK SİSTEMLERİ. 9. Hafta

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

ABD'DE SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ

Asgari ücretin belirlenmesini düzenleyen Asgari Ücret Yönetmeliği uyarınca, asgari ücret, pazarlık ücreti değildir.

Mevsimlik Tarım İşçilerinin ve Ailelerinin İhtiyaçlarının Belirlenmesi Araştırması 2011 Harran Üniversitesi-UNFPA

Finlandiya da Sosyal Güvenlik Politikası Oluşturma

JAPON EKONOMİSİNİN ANA BAŞLIKLAR İTİBARİYLE ANALİZİ

TFRS YORUM 14 TMS 19-TANIMLANMIŞ FAYDA VARLIĞININ LİMİTİ, ASGARİ FONLAMA KOŞULLARI VE BU KOŞULLARIN BİRBİRİ İLE ETKİLEŞİMİ

Türkiye de insani, toplumsal ve ekonomik gelişmeyi sürdürmenin, her çocuğa hakkı olan kaliteli eğitimi sunmakla mümkün olacağına inanıyoruz.

Türkiye deki Ar-Ge Faaliyetlerinde Son Durum

18- EĞİTİM, ÖĞRETİM VE GENÇLİK

EĞİTİM VE ÖĞRETİM 2020 BİLGİ NOTU

Gülbiye Yenimahalleli Yaşar

14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Kadınlar ve Diyabet: Sağlıklı bir gelecek hakkımız

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

BİLGİLENDİRME (Genel Sağlık Sigortası (GSS) Bilgilendirme) 2018/01

Eğitimde ve Toplumsal Katılımda Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması Projesi

12. HAFTA. Ulusal sağlık politikaları 3. dönem (1990-günümüz )

Kamu Sağlık Politikaları

Gelir Testi Yaptırmayanlar Dikkat!

GİRENLERİN SGK DAN SAĞLIK YARDIMI ALIP ALAMAYACAKLARININ AÇIKLANMASI

Transkript:

Boğaziçi Üniversitesi Sayı 1 09-2006 Sosyal Güvenlik Reformunda Konuşulmayanlar syf.2 GSS ve Sağlık Reformu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ni Nasıl Etkileyecek? syf.5 Çok Amaçlı Bir Sosyal Politika Aracı Olarak Şartlı Nakit Transferleri syf.9 Avrupa Sosyal Modeli ni Savunmak syf.12 Sayılarla... Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Yoksulluk Oranları 2003 syf.15 Başlarken iki yılı aşkın bir süredir sosyal politika alanında araştırma faaliyetleri yürütüyor. Sosyal Politika Forumu nun bu alanda çok iyi tanımlanmış bir duruşu var. Bu duruş, farklı nedenlerden ötürü düzgün bir iş bulamamaktan, sosyal güvenlik ağlarının dışında kalmaktan ve sosyal hizmetlere ulaşamamaktan kaynaklanan sosyal dışlanma sorununu, sosyal hak kavramını merkez alan bir yaklaşımla irdelelemeyi içeriyor. Tarihsel ve güncel gelişmeleri içinde Avrupa toplumlarının, böyle bir yaklaşımın tam olarak hayata geçtiği yerler olmasalar da, en net biçimiyle tartışıldığı ve çeşitli kesimlerce savunulduğu bir sosyal alan oluşturdukları inancıyla, Türkiye deki sosyal politika süreçlerini özellikle bu alana göndermelerle incelemeyi amaçlıyoruz. Doğal olarak, ele aldığımız uluslararası gelişmeler ve karşılaştırmalı çalışmalarımız sadece Avrupa ülkeleri ile sınırlı değil. Ayşe Buğra Üç ayda bir yayınlamayı düşündüğümüz Sosyal Politika Forumu Bülteni, sosyal politika alanındaki ulusal ve uluslararası gelişmeleri böyle bir perspektiften değerlendiren bir süreli yayın olarak tasarlandı. Sosyal politikanın iktisat politikalarıyla yakından ilişkili ama onlardan farklı ve, insanların günlük yaşamını yakından ilgilendirdiği ölçüde, epeyce önemli bir alan oluşturduğunu düşünenler, bazen çok yoğun tartışılan ama bazı yönleri hiç ele alınmayan, bazen de hiç gündeme gelmeyen sorunlar ve politika süreçlerine, işi gücü bu konularla uğraşmak olan Sosyal Politika Forumu mensuplarının gözünden bakmayı yararlı bulacaklarını umuyoruz. Bülten in bu ilk sayısındaki ilk iki makale, yakın bir tarihte kısmen yasalaşan sosyal güvenlik reformunu, içerdiği ve içermediği değişiklikler, tartışılan ve tartışılmayan yönleriyle ele alıyorlar. Üçüncü bir makale, yoksullukla mücadelede bütün dünyada çok önemli bir rol oynayan, Türkiye de de bir süredir yürürlükte olan şartlı nakit transferi politikalarını karşılaştırmalı bir perspektifle tartışıyor. Son makale ise, Avrupa sosyal modeli kavramı etrafındaki yoğun tartışmaları Türkiye gündemine taşımayı amaçlıyor. Bülten in her sayısında, makalelerin dışında çok basit bir istatistiksel veri bölümü yer alacak. Bu bölüm, sosyal dışlanma sorununun Türkiye deki tezahürleri hakkında düşündürücü bir resim niteliğinde olacak. Bu sayıdaki istatistiksel verilerimiz, Türkiye de yoksulluk oranını AB üyeleri ve aday ülkelerle karşılaştırarak pek de iç acıcı olmayan bir resim çiziyorlar. Bülteni nin, sosyal politika konularının daha yoğun ve daha anlamlı bir biçimde tartışılır hale gelmesine katkıda bulunacağı umuduyla...

2 Sosyal Güvenlik Reformu nda Konuşulmayanlar Geçtiğimiz altı aya damgasını vuran en önemli konulardan biri kuşkusuz Sosyal Güvenlik Reformu kapsamında, Meclis te birbiri ardına kabul edilerek kanunlaşan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortaları (SSGSS) kanun tasarıları oldu. Özellikle SSGSS kanun tasarısının kanunlaşması, IMF ve Dünya Bankası yetkilileri tarafından memnuniyetle karşılandı. Kuşkusuz tüm bu reform süreci, IMF ve Dünya Bankası nın 1980 lerin başından bu yana izledikleri neoliberal politikaların etkilerinden bağımsız değil ve bu kurumlardan büyük destek almakta. TBMM de kabul edilmiş kanunlar üzerinden yapılan tartışmalara baktığımızda, bu neoliberal söylemin tartışmanın her iki tarafının da argümanlarının ana eksenini oluşturduğunu gözlemliyoruz. Reform paketini destekleyenler açısından baktığımızda bu aslında çok da şaşılacak bir durum değil; zira 1999 da, 4447 sayılı Sosyal Güvenlik Kanunu nun uygulmaya konulması ile, Dünya Bankası nın önerileri çerçevesinde yukarıda saydığımız gerekçelerle kapsamlı bir reform sürecinin ilk adımı atılmış oluyordu. SSGSS ve SGK yı bu sürecin kurumsal ayağını oluşturan ikinci etap olarak görmek mümkün. Sinem Adar Reforma muhalif tarafın argümanlarını incelediğimizde ise, temelinde özel sektörün rolünün arttırılmasından hoşnutsuz bir yaklaşım gözlemliyoruz. Eleştiriler; kademeli olarak 65 e yükseltilen emeklilik yaşı, 7000 den 9000 e çıkan prim ödeme gün sayısı, azalan bağlama oranları, yeni sağlık sisteminde prim ödeme zorunluluğu gibi belli noktalar üzerinden yapılıyor. Kuşkusuz bunlar son derece haklı ve yerinde eleştiriler; ancak, gerek reform paketinin olumlu yanlarını gözardı ediyor olmaları, gerekse tartışmayı fazlası ile emek piyasasında güvenceli çalışanlar üzerinden kurmaları bağlamında, bir o kadar da sorunlu görünüyorlar. Bu çerçevede paketin olumsuz yanları yanında olumlu yanlarını da konuşmak ve kanunlaşmış iki tasarıyı henüz hazırlık aşamasında olan Sosyal Yardımlar ve Primsiz Ödemeler Kanun Tasarısı (SYPÖ) ile bir bütün halinde düşünmek, paketin özellikle yoksullar ve yoksulluk tehlikesi ile karşı karşıya olan gruplar üzerindeki etkilerine dair çıkarımlar yapabilmek adına anlamlı olacak. Reform paketinin en önemli yanlarından bir tanesi, SGK kanunu çerçevesinde sosyal güvenlik sisteminin tek bir kurumsal çatı altında toplanacak olması. Böylece, sistem tek bir kurumsal çatı altında, mevcut farklılık ve eşitsizlikleri azaltarak daha etkin ve verimli çalışabilecek. SGK nın kurulması ile sosyal yardım ve sosyal güvenlik alanlarındaki kurumsal düzenlemenin ortak bir tabanda eş zamanlı gerçekleşiyor olması, Türkiye tarihinde ilk kez devletin sosyal yardım alanını yukarıda sözünü ettiğimiz formel ekonomi ağları içinde çalışan ve belli bir güvencesi olan kesimin hakları ile aynı düzlemde değerlendirdiğini gösteriyor. Ama bu doğrultuda ne kadar yol alındığı, ileride değinileceği gibi, biraz kuşkulu. GSS nin 18 yaşın altındaki çocuklara prim ödeme zorunluluğu olmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı veriyor olması kuşkusuz reform paketinin bir diğer olumlu yanı. UNICEF tarafından periyodik olarak yayınlanan Say Yes dergisinin 2005 sonbahar sayısında da vurgulandığı üzere, bugün Türkiye de ilkokul

3 çağına gelmiş çocukların yaklaşık 1 milyonu okula gitmemekte, çocuk işçilerin sayısı 1.6 milyonu aşmış durumda, sokakta yaşayan ve çalışan çocukların sayısı gün geçtikçe artmakta. 16 yaş altındaki çocukların % 32.05 inin yoksulluk riski altında bulunduğu (TÜİK, 2002) dikkate alındığında, bu tip bir uygulama yoksullukla mücadele alanında kuşkusuz olumlu sonuçlar doğurma potansiyeline sahip. GSS nin yine yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadele alanında getirdiği bir diğer önemli katkı ise, vatansızlar ve sığınmacıları da kapsam altına alıyor olması. Türkiye halen sadece Avrupa dan gelen sığınmacıları yasal olarak kabul etmekte. Büyük çoğunluğu kayıtdışı olduğu için ülkedeki...kanunlaşmış iki tasarıyı henüz hazırlık aşamasında olan Sosyal Yardımlar ve Primsiz Ödemeler Kanun Tasarısı ile bir bütün halinde düşünmek, paketin özellikle yoksullar ve yoksulluk tehlikesi ile karşı karşıya olan gruplar üzerindeki etkilerine dair çıkarımlar yapabilmek adına anlamlı olacak. sığınmacılara ilişkin kesin ve güvenilir rakamlar olmasa da, sayılarının yaklaşık 7000 olduğu tahmin edilmekte (Hürriyet, 5 Mart 2006). Tüm bu olumlu etkilerinin yanında, reform paketinin oldukça derin ve yapısal sorunları var. Türkiye halen nüfusunun % 45.9 unun enformel iş ilişkileri çerçevesinde istihdam edildiği (TÜİK, 2006), % 30 gibi önemli bir yüzdenin Yeşil Kart dahil hiçbir sosyal güvenlik sistemi tarafından kapsam altına alınmadığı ve bölgeler arası ve içi eşitsizliklerin hayli yüksek olduğu bir ülke. Bu koşullar altında, reform paketinin özellikle emek piyasasına girmesi hiçbir koşulda mümkün olmayan yoksullar ve yoksulluk tehlikesi içinde yaşayan kesimler için ne ifade ettiği ne yazık ki pek de tartışılmıyor. Bu, aslında tam da devletin yoksulluğu nasıl gördüğü ve bu bağlamda yoksullukla mücadele politikalarını hak temelli bir anlayış ile tasarlayıp tasarlamadığı ile ilgili. Türkiye de devletin sosyal yardımlar alanını mevcut sistem içinde aile kurumu üzerinden düzenlemeye çalıştığı ve yoksulluk sorununu hayırseverlik yaklaşımıyla değerlendirdiği bir gerçek. Bu çerçevede sosyal güvenlik reformunun sosyal yardımlar alanında neler getirdiğine bakmak önemli. SSGSS ve SGK nın yasalaşması için gösterilen çabayı Sosyal Yardımlar ve Primsiz Ödemeler (SYPÖ) kanun tasarısı taslağı için görmek mümkün değil. Halen hazırlık aşamasında olan SYPÖ ile sosyal yardımlardan yararlananlarla ilgili ulusal ölçekte merkezi bilgi sistemi ve bilgi yönetim sistemi geliştirerek kaynakların objektif yararlanma ölçütleri kapsamında adil dağıtımı planlanmakta. Öngörülen bu düzenleme, her ne kadar ihtiyaç tespitine dayansa da, sistemin keyfiliğini ortadan kaldırmak yolu ile sosyal yardımlar alanını düzensiz ve enformel bir alan olmaktan çıkarabilmek adına anlamlı. SYPÖ ile ilk kez çocuk yardımları ve iş edindirme yardımları uygulanması planlanıyor. Çocuk yoksulluğunun boyutları dikkate alındığında, çocuk yardımları oldukça önemli bir gelişme. Ne var ki tasarı ile bu yardımların en fazla bir sene için verilmesi öngörülüyor. Bir sene dolduktan sonra çocuk yardımları alanların yardıma hak kazanma koşullarının devam etmesi halinde ne olacağı ise taslakta belirgin değil. Her ne kadar taslakta sosyal yardımlardan faydalanmak, ihtiyacı olan vatandaşlar için bir hak olarak tanımlanmış olsa da ve bu alanda yukarıda saydığımız gibi olumlu değişiklikler öngörülse de, SSGSS ve SYPÖ yü birlikte değerlendirdiğimizde, yoksullukla mücadelenin, herşeyden önce, yoksul olarak adledilen kesimi çalışabilir kılma prensibi ile geliştirildiğini görüyoruz. Çalışma ve Sosyal Gü-

4 venlik Bakanlığı tarafından Nisan ayında yayınlanan Türkiye de Yeni Bir Sosyal Güvenlik Sistemi ne Doğru 1 başlıklı el kitabında, yapılacak yardımların yardım alan kişileri bu yardımlarla yaşamaya alıştıracak nitelikte olmaması gerektiği birçok kez vurgulanıyor. Bu noktada sosyal hizmetler alanında süregiden değişikliklere de kısaca değinmek anlamlı. Şubat 2006 da Ankara da gerçekleştirilen Sosyal Hizmetlerin Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı nda tartışılan SHÇEK kanun tasarısı ile ilgili özellikle göze çarpan nokta, sosyal hizmetlerde ailenin öneminin vurgulandığı ve sivil toplumun daha etkin rol aldığı bir sosyal hizmet anlayışının gerekliliğinin altının çizilmiş olması. Burada, sivil toplumun SYPÖ kanun tasarısı taslağında da aktif bir aktör olarak tanımlanmakta olduğunu söylemek anlamlı. Türkiye de 2005 yılında, sosyal yardım ve hizmetler de dahil olmak üzere, sosyal güvenlik kurumlarının toplam harcamalarının milli gelire oranı % 12,1 gibi bir düzeyde 1. AB ülkelerinde sosyal harcamaların milli gelire oranının % 19 gibi yüksek değerlerde seyrediyor olması, AB yolunda ilerleyen bir Türkiye nin bütçeden sosyal harcamalara aktarılan yüzdeyi arttırması gerekliliğinin ve hatta zorundalığının altını çiziyor. Bunu yaparken de ülke gerçekliklerini gözönünde bulundurarak geliştirilecek sosyal politikalar ile vatandaşlarının refah düzeyini arttırmayı hedeflemek bir öncelik haline gelmeli. 1) Türkiye de Yeni Bir Sosyal Güvenlik Sistemi ne Doğru, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (Nisan 2006). BİBLİOGRAFYA Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (Nisan 2006), Türkiye de Yeni Bir Sosyal Güvenlik Sistemine Doğru, http://www.calisma.gov.tr adresinden ulaşılabilir. Hürriyet (2006), İstanbul dan 4 mülteci geçti: Maza...Nur...Almaz...Harun, 5 Mart. TÜİK (2002), Hanehalkı Bütçe Anketi, www.tuik.gov.tr adresinden ulaşılabilir. (2006), Hanehalkı İşgücü Araştırması 2006 Şubat Dönemi Sonuçları, www.tuik.gov.tr adresinden ulaşılabilir. UNICEF (2005), Say Yes: The Quarterly Newsletter of UNICEF Turkey, Sonbahar sayısı, Ankara, Türkiye.

5 Genel Sağlık Sigortası ve Sağlık Reformu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ni Nasıl Etkileyecek? Çağrı Yoltar Bilindiği gibi Türkiye de 1980 li yıllardan itibaren sağlık ve sosyal güvenlik alanlarına yönelik Dünya Bankası nın da desteğiyle çeşitli reform çalışmaları yapılmakta ve bu alanlarda çeşitli dönüşümler gerçekleşmekte. AKP hükümeti de iktidara gelmesiyle birlikte sağlık ve sosyal güvenlik alanlarını gündeminin ön sıralarına koyarak bu alanlarda oldukça kapsamlı ve köklü değişiklikler içeren reform programları hazırlamış ve bu reformları gerçekleştirmeye yönelik ciddi adımlar atmış durumda. Bu adımlara örnek olarak, hükümetin sağlık reformu çalışmaları kapsamında, 2005 yılı içinde SSK ve diğer kurum hastanelerinin Sağlık Bakanlığı na devri; birinci basamak sağlık hizmetlerinde sağlık ocağı modeli yerine aile hekimliği modelinin uygulamaya geçirilmesi için pilot uygulama başlatılması; sosyal güvenlik reformu kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu ile Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası kanunlarının Mayıs 2006 da mecliste kabul edilmesi sayılabilir. Sağlık ve sosyal güvenlik alanlarındaki tüm bu gelişmelerin Türkiye genelinde tüm vatandaşların hayatlarını önemli ölçüde etkileyeceği açık. Bu kısa yazıda ise, Sosyal Politika Forumu nun, Çağlar Keyder ve Nazan Üstündağ yürütücülüğünde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaptığı araştırmalara dayanarak, söz konusu reformlar çerçevesinde sağlık hizmetlerine erişim ve sağlık sigortası bağlamında gerçekleşecek değişimlerin bölgede yaşayanları nasıl etkileyeceği tartışılacak. (Söz konusu araştırmanın raporu TESEV tarafından yayınlandı.) Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile Türkiye nin diğer bölgeleri arasında akla gelebilecek hemen her konuda (üretim, gelir, insan kaynağı, sosyal altyapı, işsizlik ve yoksulluk) büyük farklar bulunuyor. Örneğin DPT gelişmişlik endeksine göre Türkiye illeri sıralandığında son 16 sırayı bölge illerinin paylaştığı görülmekte. Kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) açısından bir değerlendirme yapıldığında ise, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ortalama kişi başına GSYİH lerinin Türkiye ortalamasına oranının, sırasıyla % 36,9 ve % 52,58 ile diğer bölge ortalamalarının çok altında olduğu gözlemlenmekte 1. Her ne kadar Türkiye de bölgesel yoksulluk istatistiklerine ulaşmak mümkün olmasa da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ortalama kişi başına düşen gelirin Türkiye ortalamasının çok altında olması tespitinden yola çıkarak, bölgede yoksulluğun Türkiye genelindeki - Dünya Bankası nın 2004 tarihli raporuna göre Türkiye de bölgeler arasında gelir ve gelişmişlik göstergeleri açısından yaşanan bu eşitsizlik sağlık hizmetlerne erişim ve sağlık sigortasının kapsayıcılığı açısından da kendini gösteriyor. % 26 olan - yoksulluk oranının çok üzerinde olacağı varsayımı yapılabilir. Türkiye de bölgeler arasında gelir ve gelişmişlik göstergeleri açısından yaşanan bu eşitsizlik sağlık hizmetlerine erişim ve sağlık sigortasının kapsayıcılığı açısından da kendini gösteriyor. Sağlık ocağı başına düşen nüfus ve sağlık personeli başına düşen nüfusa ilişkin göstergelerin çok yüksek olması da, bölgedeki bebek ölüm oranlarının yüksekliği ve bulaşıcı hastalıkların yaygınlığı gibi sağlık sorunlarının altında yatan eksikliklere işaret eder nitelikte 2. 1 http://www.dpt.gov.tr bölgesel istatistikler kullanılarak elde edilmiştir. 2 Bkz. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizm. Gn. Müd. Çalışma Yıllığı, 2002 http://sabem.saglik.gov.tr.

6...Ancak GSS nin bir vatandaşlık hakkı olan sağlığı prim ödeme ya da kişinin prim ödeyemeyecek kadar yoksul olduğunu ispat etme koşuluna bağlaması bir takım sorunları da beraberinde getiriyor. Türkiye deki mevcut sağlık sigortalarının kapsayıcılığı açısından bir değerlendirme yapıldığında da Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde durum çok iç açıcı görünmüyor. Bilindiği gibi Türkiye deki mevcut sağlık sigorta sistemi sadece formel sektörde çalışan kişileri kapsıyor. Bu durumda enformel sektörün ve işsizliğin oldukça yaygın olduğu Türkiye de, mevcut sistemin çok ciddi bir nüfusu sağlık sigortası kapsamı dışında bırakacağı çok açık. Nitekim, TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) tarafından 2003 yılında yapılan hane halkı işgücü anketlerinden ulaşılan sigortalılık oranları da Türkiye deki işgücünün yarısından fazlasının sağlık güvencesine sahip olmadığını gösteriyor. Yalnızca Doğu ve Günedoğu Anadolu bölgeleri göz önünde alındığında ise bu oran % 70 lere, ulaşıyor. Türkiye de hiçbir sosyal sigorta kurumuna kayıtlı olmayan nüfusun bu denli fazla olması, 1992 yılında yürürlüğe girmiş olan Yeşil Kart sisteminin öneminin altını çizmeyi gerektiriyor. Hiçbir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayan yoksul vatandaşların (kişi başı geliri net asgari ücretin 1/3 ünden az olan kişiler) kamu sağlık hizmetlerine bedelsiz ulaşımını sağlayan Yeşil Kart sistemi yoksul nüfusun sağlık hizmetlerine ulaşımı açısından oldukça önemli. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoksulluğun Türkiye genelinden daha yoğun bir düzeyde yaşandığı göz önünde bulundurulduğunda, bölge- de Yeşil Kart ın önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. 2005 yılı itibariyle Yeşil Kartlı nüfus bölge nüfusunun yaklaşık % 38 lik bir kısmını oluşturmasına ve Türkiye genelindeki Yeşil Kartlı oranının (% 14) çok üzerinde olmasına rağmen yine de bölgede yaklaşık % 30 luk bir kesimin hiçbir sağlık güvencesi bulunmaması ise oldukça çarpıcı. Bu anlamda Mayıs 2006 da yasalaşan ve Ocak 2007 de yürürlüğe girecek olan Genel Sağlık Sigortası (GSS), mevcut sistemde sağlık sigortası kapsamı dışında kalanlar da dahil tüm vatandaşları kapsamayı amaçlaması sebebiyle, özellikle sağlık güvencesi dışında kalan çok büyük bir nüfusu barındıran Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri açısından, oldukça anlamlı ve önemli görünüyor. Ancak, GSS nin bir vatandaşlık hakkı olan sağlığı, prim ödeme ya da kişinin prim ödeyemeyecek kadar yoksul olduğunu ispat etme koşuluna bağlaması bir takım sorunları da beraberinde getiriyor. Öncelikle, mevcut sağlık sigortası sisteminden de bildiğimiz gibi, prim ödeme konusunda, özellikle Bağ-Kur da ciddi sorunlarla kaşılaşılıyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi yoksulluğun ciddi bir şekilde yaşandığı, emek piyasasının oldukça dar ve gelirin çok düşük olduğu bir bölgede, Bağ-Kur a kayıtlı olmak zorunda olan esnaf ya da kendi adına çalışan çiftçi ciddi sorunlar yaşıyor. Ekonominin temelde borç üzerinden işlediği bölgede, geliri belirsiz ve kısıtlı olan küçük esnaf ve çiftçi için Bağ-Kur borcu ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bölgede Bağ-Kur kapsamındaki 294,458 aktif sigortalının yaklaşık % 75 inin prim borcu bulunuyor (Bağ-Kur İstatistikleri, 2005). Bu kişiler ve onlara bağlı yakınları Bağ-Kur un sağladığı sağlık sigortasından yararlanamamakla birlikte, gelir açısından Yeşil Kart alma kriterlerini yerine getirseler dahi, sigortalı görünmeleri sebebiyle Yeşil Kart da alamıyor. Bağ-Kur sisteminde, prim ödenememesine bağlı olarak yaşanan bu sorun, prime dayalı GSS sisteminin uygulanmasında karşılaşılabilecek sorunlara bir örnek olması açısından da oldukça önemli. Türkiye de olduğu gibi ki bu durum bölgede çok daha yoğun bir şekilde yaşanmakta - işgücünün sadece küçük bir kısmının kayıtlı olarak çalıştığı, birçoğunun aldığı ücret veya maaşın tespitinin neredeyse imkansız olduğu bir durumda, prim almak suretiyle sağlık sigortasının kapsamını arttırmanın pratikte pek mümkün olamayacağı söylenebilir.

7 Sağlık sigortasının birçok kişiyi kapsam dışında bırakması, bu kişilerin sağlık hizmetlerine erişiminde de oldukça ciddi sorunlara yol açıyor. Sosyal Politika Forumu tarafından yapılan araştırmalarda bu kişilerin mecbur kalmadıkça sağlık kurumlarına başvurmadıkları, acil durumlarda gittikleri hastanelerdeki masrafları karşılığında senet imzaladıkları, bu senetlerin ödenmesinin gerek hastane gerekse hasta açısından ciddi sorunlara yol açtığı gözlemlenmiştir. Öte yandan sağlık ocaklarının, hiçbir güvencesi olmayan kişilerin de bir takım temel sağlık hizmetlerine ulaşabildiği yerler olarak ortaya çıkıyor. Bu ise, sağlık ocaklarındaki çalışanların güvencesiz kişileri, para almaksızın, kayıtsız olarak tedavi etmeleri ya da ilaç gerektiren durumlarda başkalarının Yeşil Kartlarını veya sağlık karnelerini kullanmalarına göz yummaları yoluyla gerçekleşiyor. Ancak bu durum yoksul olmasına rağmen çok çeşitli sebeplerden dolayı Yeşil Kart alamayan kişiler için bir nebze de olsa tedavi imkanı yaratsa da gerek sağlık personeli-hasta ilişkisinin iyilik ve (alınacak ücretten) fedakarlık yapma minnettar olma durumunun yarattığı bir gerilim üzerinden kurulmasına sebep oluyor, gerekse bu hastaların kayıtları tutulamadığı için hastalıklarının izlenmesine ve bu kişilere gerekli tedavinin sağlanmasına olanak bırakmıyor. Benzer bir şekilde, kendi gelir ve giderlerini dengelemek durumunda olan özerk hastanelerin de çok acil durumlar haricinde senet imzalatmak koşuluyla prim ödememiş hastaları kabul etmeyecekleri açık. GSS ve aile hekimliği sistemlerinin şu an öngörülen halleriyle uygulanmaya başlamasıyla da bu sorunların çözülmesi pek mümkün görünmüyor. Özellikle, birçok kişinin primini ödeyecek durumda olmamasına rağmen Yeşil Kart için belirlenmiş olan yoksulluk sınırının (hanedeki kişi başı gelirin asgari ücretin 1/3 ünden az olması, yaklaşık 127 YTL) oldukça düşük olması sebebiyle Yeşil Kart a da hak kazanamaması, bu kişilerin GSS sisteminde de sağlık sigortasından mahrum kalmasına ve bir yandan da devletle prim üzerinden bir borçluluk ilişkisine girmesine sebep olacak. Sağlık reformunda öngörülen aile hekimliği ve hastane özerkliği gibi modellerin de uygulanmaya başlamasıyla birlikte ise, bu kişilerin mevcut sistemde olduğu gibi birinci basamak sağlık hizmetlerine kayıtsız olarak ulaşmaları ya da ikinci basamaktaki tedavileri için senet imzalayıp ödememeleri mümkün olamayacak gibi görünüyor. Birinci basamak sağlık hizmetleri sunumunda uygulanması planlanan aile hekimliği modelinde, aile hekiminin geliri ve hatta görevini sürdürüp sürdüremeyeceği dahi kendisine kayıtlı olan hasta sayısına bağlı olacağı için aile hekiminin primini öde(ye)meyen kişilere ya da bunların 18 yaşından büyük yakınlarına kayıtsız olarak bakması mümkün olmayacak. Benzer bir şekilde, kendi gelir ve giderlerini dengelemek durumunda olan özerk hastanelerin de, çok acil durumlar haricinde, senet imzalatmak koşuluyla prim ödememiş hastaları kabul etmeyecekleri açık. Özetle, bu sistemle birlikte özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri gibi yoksulluğun yaygın olarak yaşandığı ve prim ödeme zorunluluğu getirilen kesim ile Yeşil Kart alabilen kesim arasında fazla bir yaşam standardı farkı olmayan yerlerde, ciddi eşitsizlikler ve prim ödeme-ödememe üzerinden yeni hiyerarşiler oluşacağı söylenebilir. Buna karşılık, Sosyal Güvenlik Reformu çalışmalarını yürüten bürokratlarla yaptığımız görüşmelerde, GSS uygulamasında bir takım ek tedbirler getirilmeye çalışıldığından bahsedildi. Özellikle, Yeşil Kart için yoksulluk sınırı olarak belirlenen kişi başı 127 YTL lik gelir eşiğinin yükseltilmesi; tüm esnaf ve kendi hesabına çalışan çiftçilerin zorunlu olarak Bağ-Kur lu olmak durumunda bırakılmaması ve Bağ-Kur a kayıt olma zorunluluğu olması için de bu kişilerin yıllık belirli bir gelirin üzerinde kazanması şartı getirilmesi gibi çalışmalar yukarıda belirtilen

8 sorunları önemli ölçüde çözecek ve GSS nin genellik iddiasını gerçekleştirmesine ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerde sağlık hizmetlerine erişimin sağlanmasına katkıda bulunabilecek nitelikte. Ancak, tüm bunlara rağmen, GSS nin prime dayalı bir sistem olmasından dolayı prim ödeyemeyecek durumda olanların sağlık hakkına ulaşmak için yoksulluklarını ispat ederek Yeşil Kart almak zorunda olmaları, özellikle bu bölgelerde yıllardır çeşitli sebeplerle devlet ve halk arasında yaşanan karşılıklı güvensizlik ilişkisini pekiştirir nitelikte. Kayıt dışı ekonominin yaygınlığı sebebiyle vatandaşların gelirlerinin resmi kayıtlar yoluyla tespit edilmesinde çok ciddi sıkıntılar yaşanması, Yeşil Kart ya da benzeri sosyal yardım sistemlerinde çeşitli devlet görevlilerinin (polis, jandarma, hemşire, vakıf görevlisi, vs.) ev incelemeleri veya mahalleli ile görüşmeler yoluyla başvurucuların kayıt dışı gelirleri olup olmadığını tespit etme yoluna gitmesine sebep oluyor. Bu incelemelerde toplanan bilginin güvenilirliğinin hangi kriterlere göre tespit edildiği ve bu bilgilerin diğer kayıtlı bilgilerle çelişmesi durumunda Yeşil Kart verme kararının neye göre yapılacağı konusunda ciddi belirsizlikler söz konusu. Bu belirsizlik ortamında, incelemeyi yapan görevliye (çoğunlukla polis ya da jandarma) komşuların ya da muhtarın Yeşil Kart başvurucusunun gelirinin yüksek olduğuna dair verdiği bilgi, resmi kayıtlar aksini gösterse dahi bu kişinin Yeşil Kart alamamasına sebep olabiliyor. Kişilerin yoksulluk durumuna ilişkin incelemeleri yapan devlet görevlilerinin kişisel gözlemlere ve hatta bazen de söylentilere dayanan raporlarının Yeşil Kart alma sürecinde bu derece etkili olabilmesi de Yeşil Kart başvurucularında, gündelik hayatın başka alanlarında bu devlet görevlileri ve kurumlarıyla kurdukları ilişkilerin Yeşil Kart sürecini etkileyeceği kaygısı yaratabiliyor. Örneğin kurban derisini jandarma yerine başka bir kuruma verme; bölgede jandarmayla iyi ilişkileri olan korucularla anlaşmazlığa düşme ya da mahalli seçimlerde seçilen muhtar adayını desteklememiş olma gibi durumlar, kişilerde Yeşil Kart başvurularını olumsuz yönde etkileyebileceği endişesi yaratabiliyor. Bu da bir yandan bölgede sorunlu olan devletvatandaş ilişkilerini olumsuz yönde etkilerken öte yandan da devletin gündelik hayattaki etki ve kontrolünü dolaylı olarak arttırıyor. Dolayısıyla, her ne kadar GSS sistemi getirilecek bir takım ek tedbirler ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sağlık sigortasının kapsayıcılığını arttırsa da, prime ve dolayısıyla gelir tespitine dayalı bir sistem olması sebebiyle devlet ve vatandaş arasında karşılıklı güvensizliğe dayalı ilişkinin sürmesine de katkıda bulunacak gibi görünüyor

9 Çok Amaçlı Bir Sosyal Politika Aracı Olarak Şartlı Nakit Transferleri Birçok ülkede farklı tasarılar çerçevesinde uygulanan ve farklı koşullara bağlanan nakit transferi programları, yoksullukla mücadelede önemli bir politika olarak karşımıza çıkmakta. Şartlı nakit transferleri (ŞNT), genellikle sosyal dışlanma riski taşıyan belli bir kesimin bazı koşulları yerine getirmesi ile birlikte nakit yardımı alacağı mantığı üzerine kurulu. Bu tip nakit transferleri, hane halkının ya da bireyin gelir düzeyi, eğitim çağındaki çocukların okula devamı, okul öncesi çocukların sağlık kontrolleri, toplumsal faaliyetlere katılım gibi şartlara bağlanabileceği gibi, hamile anneler, yaşlılar, özürlüler, tarım işçileri gibi belirli grupları hedefleyerek de yürütülebilmekte. Özellikle eğitim ve sağlık üzerinden koşullu olarak dağıtılan şartlı nakit transferleri ile yoksulluğun nesilden nesile aktarılmasının önüne geçilmesi amaçlanmakta. Bu sebeplerden ötürü, şartlı nakit transferlerinin belirli bir hedef kitlesi için sürekli hale getirilmesinin ve resmi devlet politikası haline gelmesinin büyük önem taşıdığı düşünülüyor. Ilgın Erdem ŞNT türünden programlar, bütün dünyada, özellikle çocukların okula gönderilmesinde ve çocuk çalıştırılmasının engellenmesinde olumlu rol oynamaktalar. Latin Amerika ülkelerinden Brezilya, Arjantin ve Meksika da, bunun yanı sıra Güney Afrika da yoksulluğun giderilmesi açısından önemli kazanımlar sağladıkları görülüyor. Nüfusunun üçte birinden fazlasının yoksuluk sınırı altında yaşadığı Brezilya da çok sayıda ve çeşitli şartlı nakit transferi programı başarıyla uygulanmakta. Ülkede çeşitli programlar kapsamında yoksul yaşlılara, 7-15 yaş arası çocukları okula devam eden ailelere, kırsal kesimde tarım sektöründe çalışanlara, hamile annelere, 0-6 yaş arası çocuklarının sağlık kontrolleri tam olan ailelere ve 15-17 yaş arası çocukları toplumsal faaliyetlere katılan ailelere farklı miktarlarda doğrudan gelir transferi yapılmakta. 1 Meksika hükümeti de benzer bir sistem olan PROGRESA yı 1997 de geliştirmiş ve 2000 yılına kadarki sürede yardımın 2.6 milyon hane halkına ulaşmasını sağlayabilmiş. 2 Türkiye de 2004 yılında Sosyal Riski Azaltma Projesi nin (SRAP) ayaklarından biri olarak başlatılan eğitim ve sağlık üzerinden şartlı nakit transferi programı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü (SYDGM) tarafından Dünya Bankası desteği ile yürütülmekte. Bugüne kadar ŞNT den 1.6 milyon çocuk aracılığıyla 601,400 aile faydalanmış. Sistem; gebelik yardımı, doğum yardımı, aşıları tam olan 0-6 yaş çocuk annelerine verilen aylık yardım ve çocukları düzenli olarak okula giden 6-15 yaş çocukların annelerine iki ayda bir verilen yardımlardan oluşmakta. Asıl olarak 2005 sonunda bitmesi planlanmış olmasına karşın, süresi uzatılmış; devlet politikasının bir parçası olması gündemde fakat tasarılar henüz gerçekleşmedi. Proje yalnızca en yoksul yüzde altılık bir kesimi hedefliyor 1) Programların ayrıntılı açıklamaları için bkz: Mariz Ozanira Da Silva e Silva, From A Minimum Income to A Citizenship Income: The Development of the Income Transfer Programs in Brazil., BIEN 10th Bi-Annual Congress, September, 2004. 2) Paul Gertler, The Impact of Conditional Cash Transfers on Human Development Outcomes: A Review of Evidence from PROGRESA in Mexico and Some Implications for Policy Debates in South and Southern Korea, SARPN, January, 2005.

10 Bir amacı da çocukları okula yönlendirmek ve sağlıklılığı artırmak olan ŞNT eğer bu amaca gerçekten hizmet etmeye çalışacaksa; eğitim ve sağlık alanlarında da düzenlemelere gidilmesi ve bu kurumlarda iyileştirmeler yapılması şart görünüyor. ve yardım miktarı son derece kısıtlı. Yardımların tamamen nesnel kurallara göre, sıkı bir merkezi denetim altında dağıtılması öngörüldüğünden, sistemi yanıltmaya yönelik eğilimler oluşturabileceği sebebiyle başvuruları değerlendirme kriterleri SRAP yetkilileri tarafından gizli tutuluyor. Gerek ŞNT projesinin istatistikî verilerinden, gerekse Sosyal Politika Forumu (SPF) bünyesinde yapılan alan araştırmalarından çıkan sonuç, ŞNT nin eğitim alanındaki yardımlarının etkili bir biçimde duyurulup, kayda değer sayıda haneye ulaşabildiği yönünde. Projenin eğitim ayağı uygulamaya girdikten sonra okullaşma oranlarındaki artış da dikkat çekici görünmekte. Ancak gebelik ve sağlık alanındaki yardımları hakkında benzer pozitif görüşler hakim değil: Doğum esnasında bir kereye mahsus verilen 50 YTL lik ve de 0-6 yaş çocukların sağlık kontrolleri karşılığında verilen aylık 15 YTL lik cüzi miktardaki yardımların doğurganlığı arttırdığı yönünde bir çok temelsiz eleştiri yapılmakta. Sağlık personeli ve öğretmenler proje hakkında ilk aşamada yeterince bilgilendirilmediklerinden, sonrasında ise karar merci olarak algılandıklarından ve okul ile sağlık kurumlarının yardım kurumu gibi görülmeye başlanmasından haklı olarak şikayet ediyorlar. Bu şikayetler ŞNT politikasının negatif sonuçlar doğurabilecek bir başka yönüne işaret etmesi bakımından da anlamlı: Sosyal politika alanının yalnızca çok küçük bir kısmını oluşturan ŞNT uygulanırken uygulanan alanlardaki problemlerin de dikkate alınmaları gerekiyor. Bu problemler dikkate alınmadığında ise, eğit min yoksulluğun aktarımını engellemek biçimindeki uzun dönemli amacının yok sayılıp yardım almada yoksul aileler için bir araç haline gelmesi tehlikesi söz konusu olabiliyor. Bir amacı da çocukları okula yönlendirmek ve sağlıklılığı artırmak olan ŞNT eğer bu amaca gerçekten hizmet etmeye çalışacaksa; eğitim ve sağlık alanlarında da düzenlemelere gidilmesi ve bu kurumlarda iyileştirmeler yapılması şart görünüyor. ŞNT ye bir diğer eleştiri, yerel uygulayıcıların yaklaşım farklılıkları konusunda gelmekte. Yardımların nesnel koşullara dayalı olduğu ve sıkı bir denetimle verildiği belirtilse de, örneğin bazı illerdeki SYD vakıfları adayları belirleme konusunda geniş bir karar alma yetkisi kullanıyorlar; bazılarında ise hak kazananlar yalnızca SYDGM nin puanlama sistemi ile belirleniyor. Bir ilde ve ilin ilçelerinde ŞNT den kaç ailenin ve kaç kişinin faydalanacağı konusunda da standartlar belirli değil. Yine de, bir çok vakıf yetkilisi başvuranların yardıma hak kazanmasında en belirleyici faktörün çok çocukluluk olduğunu belirtmekteler. Çocuk sayısının yoksulluğun ana göstergesi olarak ele alındığı bir uygulamanın, nüfusta yine önemli bir orana sahip çocuksuz ve az çocuklu yoksul aileleri dışlaması da bu durumda ayrı bir sorun olarak ortaya çıkmakta. 26-30 Haziran 2006 tarihinde İstanbul da ŞNT ile ilgili önemli bir konferans gerçekleştirildi. Üçüncü Uluslararası Şartlı Nakit Transferleri Konferansı nda beş gün boyunca dünyanın birçok yerinden uzman konuyu tartıştılar ve Türkiye deki ve diğer ülkelerdeki uygulamaları masaya yatırdılar. Konferans kapsamında Türkiye deki ekip, uygulamanın uzun zamandır beklenen değerlendirme sonuçlarını sundu. Burada, Türkiye deki uygulamanın değerlendirmesine ilişkin çalışmanın sadece ilk ayağının bittiğini ve halihazırda ekonometrik

11 ve etnografik çalışmalar üzerinde çalışıldığını vurgulamakta fayda var. Analiz sonuçlarına göre ŞNT nin Türkiye de de uygulandığı diğer ülkelerde de olduğu üzere okullaşma oranlarını, özellikle kız çocukları için daha yüksek oranlarda, arttırdığı vurgulandı. Fakat ŞNT nin ülkede sürdülebilirliğinin bir kaynak sorunu olarak tartışılması; yeni sosyal güvenlik reformu tasarısında da yer alan ama yasalaşamayan sosyal yardımların sosyal güvenlik haklarını düzenleyen kurumsal çatı altına girmesi tasarısına ve sosyal yardımın hak olarak görülmesi fikrine henüz uzak olunduğu izlenimini pekiştirdi. Konferansta Türkiye deki ŞNT nin değerlendirimesinin yanısıra, Brezilya ve Güney Afrika gibi orta gelirli ülkeler ile Bangladeş ve Kenya gibi düşük gelirli ülkelerin ŞNT deneyimleri de aktarıldı. Bu bölümde, yanlış içerme ve dışlama sorunlarının nasıl asgariye indirilebileceği ile yardımın şarta bağlanmasının neden gerekli olduğu konuları en çok tartışılan konulardan ikisiydi. Özellikle Afrika ülkelerinden gelmiş katılımcıların, sosyal politikaların sosyal hak kavramı üzerinden geliştirilmesi gerektiğini sürekli olarak vurgulamaları dikkat çekiciydi. Diğer oturumlarda ŞNT için farklı hedefleme türleri, izleme/şikayetlerin çözüme kavuşturulması konuları, gençler ve yetişkinler için verilen diğer hizmetlerle nasıl ilişkilendirilebileceği, uygulamalara özel hedef grupların dahil edilmesi, ülkenin farklı bölgelerinde oluşturulabilecek farklı yaklaşımların kapsamı gibi, bir çok konu ele alındı. Tüm bu değerlendirmeler ve deneyimler, ŞNT nin yoksulluğun giderilmesinde önemli katkıları olduğunu gösterecek nitelikte. Ancak bu uygulamanın, tek başına, sosyal dışlanma ve topluma katılım sorunlarına çözüm getirmesi söz konusu değil. Dolayısıyla, ŞNT nin, sosyal yardım politikasının bir parçası olarak değerlendirilmesi önemli. Böyle bir değerlendirme çerçevesinde, ŞNT nin bir Dünya Bankası projesi olmaktan çıkarılıp düzenli bir devlet politikası olarak gelişmesinin oldukça anlamlı olacağı söylenebilir

12 Başak Ekim Avrupa Sosyal Modeli ni Savunmak Avrupa Sosyal Modeli zayıflıyor mu? sorusu son yıllarda Avrupa nın geleceği üzerine düşünenlerin kendilerine en çok sordukları soru. Sosyal politikalardan sorumlu Avrupa Komisyonu üyesi Viladimir Spidla nın 11 Mayıs 2006 tarihinde Berlin de bulunan Avrupa Akademisi nde yaptığı konuşmanın başlığı bu kaygıyı taşıyor: Avrupa Sosyal Modeli: Gerçek mi yoksa iyimser bir beklenti mi?. Bugün, Avrupa toplumlarının ortak gelecek tahayüllerini belirleyecek olanın Sosyal Avrupa olduğunu öne sürmek yanlış olmaz. Birçok uzmana göre, Fransa ve Hollanda halklarının Avrupa Anayasası na verdikleri red oyunun arkasında yatan sebep Avrupa Birliği nin Sosyal Avrupa boyutunun yeterince güçlendirilmemesinden ve AB nin geleceğinin ortak pazar ideallerine terk edilmiş olmasından duyulan hayal kırklığı. Avrupa refah devletleri geleneğine dayanan sosyal model, bugün kimilerine göre Avrupa nın küresel ekonomi içinde rekabet gücünü zayıflatarak, ekonomik büyümesinin önündeki engellerden biri. Kimilerine göre ise sosyal model, Avrupa yı diğer demokratik modellerden-özellikle Amerikan modelinden-farklı kılan, ekonomik kalkınmanın temelinde yatan ve, hatta rekabet gücünü arttıran unsuru. Avrupa sosyal modeli, sosyal politikalar bağlamında ülkeler arasında farklılık göstermek ile birlikte idealinde ekonomik refah ile sosyal adaletin dengelendiği ve sosyal diyalog kültürünün yerleşik olduğu bir toplumsal uzlaşı modeli. Toplumsal bütünleşmeyi (social cohesion) demokratik yaşamın vazgeçilmez parçası olarak gören bu modelin belki de en can alıcı yanı, sosyal politikaların, ekonomilerin daha iyi işlemesini sağlayacak politikalar olmaktan öte, nesiller arası dayanışmayı öngören ve bir ortak gelecek tahayyülü üzerine inşa edilen toplumsal uzlaşı projesine hizmet eden politikalar olmaları. Bir bakıma, Avrupa sosyal modelinin zayıflıyor olması Avrupa toplumlarının beraber yaşama kültürlerinin ve ortak gelecek tahayyüllerinin zedelenmesi anlamına da gelebiliyor. Son dönemde sosyal model tartışmalarının bu kadar yoğun bir şekilde gündemde olmasının ve sosyal taraflar, sivil toplum örgütleri, AB parlamenterleri, hatta Komisyon üyeleri tarafından çeşitli platformlarda tartışmaya açılmasının sebebi de burada yatıyor. Bu noktada gözler ister istemez, AB ya çevriliyor. Kendisi bir entegrasyon ve bütünleşme projesi olan AB, gelecek kaygısı yaşayan Avrupa toplumlarına ne vaad ediyor? Son dönemde, Avrupa Sosyal Modeli tartışmaları Avrupa Birliği nin gündemine modernleşme tartışmaları bağlamında girmiş durumda. Sosyal modelin, değişen ekonomik ve toplumsal koşullara uyum göstecek şekilde yeniden tasarlanması ve modernleştirilmesi tatışmaların odağında yer alıyor. Ancak belki de en tehlikeli olan, modernleşmenin, sosyal alanın rekabete ve piyasa koşullarına açılması olarak algılanması. Bunun en tipik örneği, 2005 yılında Ortak Pazar dan sorumlu Avrupa Komisyonu üyesi Bolkestein in sunduğu yasa taslağı. Bolkestein-hizmetler yasa taslağı ticari hizmetlerin yanı sıra eğitim, sağlık, kültür ve sosyal hizmetlerin de piyasalaştırılmasını öngörüyordu. Gerek sendikaların, gerekse sivil toplum örgütlerinin yoğun baskıları sonucunda toplum yararına olan sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri taslaktan çıkarıldı. Bu, hiç kuşkusuz, Avrupa sosyal modelinin savunucuları için son derece umut verici bir gelişme oldu.

13 Avrupa sosyal modelini diğer demokratik toplum modellerinden ayıran temel unsur, toplumsal bütünleşme yaklaşımının kurumsallaştırılması. Yani, toplumsal bütünleşmenin korunması yönündeki sosyal dışlanma ile mücadele politikaların sosyal devlet anlayışına uygun ve sosyal taraflar ile diyalog içerisinde hayata geçiriliyor olması. Bu bağlamda da, günümüzün toplumsal sorunlarına cevap verecek iki sosyal politika alanı sosyal modelin modernleşmesi tartışmalarında ön plana çıkıyor: Asgari gelir desteği programları ve sosyal hizmetler. Avrupa Komisyonu, gerek 2005 yılında sunduğu Sosyal Ajanda, gerekse 2006 yılında yayınladığı tebliğler ile gelir desteği programlarının ve sosyal hizmetlerin Avrupa sosyal modelinin yapıtaşları olarak ele alınması ve tartışılması konusunda ön ayak oldu. 2006 yılında yayınlanan iki tebliğ, 1992 yılı Konsey Tavsiye Kararı nın öngördüğü iyi bir yaşam için yeterli bir gelire sahip olma ve kaliteli hizmetlere ulaşım hakkı bağlamında politikalar oluşturulması yönünde AB düzeyinde bir tartışma ve danışma süreci başlatmaları açısından önemli metinler. İlk olarak, 2006 yılının Şubat ayında, emek piyasasına girme şansı olmayan bireylere yönelik aktif sosyal içerme politikalarının oluşturulması için AB düzeyinde eyleme geçilmesini sağlayacak danışma sürecinin başlatılması yönünde bir tebliğ Avrupa Komisyonu tarafından yayınladı. Bu tebliğ ile Komisyon, asgari gelir desteğinin sosyal koruma politikaları içindeki yerini vurgularken, önemli sayıda insanın emek piyasasına girme şansının çok az olduğunun ve sosyal dışlanma riski ile karşı karşıya kaldığının altını çizerek, emek piyasasına girme şansının hemem hemen hiç olmadığı veya çok az olduğu durumlarda asgari gelir desteği uygulamalarının yoksulluk ile mücadele için temel araç olduğunu hatırlatıyor. Bu bağlamda, tebliğ, AB düzeyinde alınabilecek önlemlerin tartışılabilmesini sağlayacak karşılıklı danışma sürecini başlatıyor ve sosyal tarafları, sivil toplum örgütlerini ve politika yapıcıları tartışmaya katılmaya davet ediyor. Avrupa sosyal model tartışmaları önümüzdeki günlerde Avrupa gündemindeki yerini koruyacak gibi Komsiyon un sosyal hizmetlere ilişkin yayınladığı Bir diğer önemli metin ise 2006 yılının Nisan ayında gözüküyor. Avrupa Sosyal Modeli nin tebliğ. Sosyal barınma, çocuk bakımı ve özel ihtiyaç yeni toplumsal sorunlara cevap sahibi bireylere ve ailelere yönelik sosyal hizmetlerin verecek şekilde modernleştirilmesi tartışmalı Bolkestein-hizmetler direktifinden çıkarılmasının ardından bu tebliğ ile, Komisyon, sosyal Sosyal Avrupa nın geleceği üzerine düşünenlerin hem fikir olduğu bir hizmetlerin toplum yararına olma niteliğinin göz önüne alınmasını ve ticari hizmetlerden farklı bir şekilde konu. değerlendirilmesini öngörüyor. Tebliği önemli kılan bir diğer unsur ise toplum yararına olan sosyal hizmetlerin (social services of general interest) öneminin sosyal hakların korunması ve toplumsal bütünleşmenin sağlanması açısından vurgulanıyor olması. Hiç şüphesiz, Komisyon un tebliğler yolu ile, asgari gelir desteği ve sosyal hizmetler gibi iki temel sosyal politika alanında karşılıklı danışma sürecini başlatmış olması Avrupa sosyal modeli tartışmaları için son derece önemli adımlar. Üye ülkelerin hükümetleri için referans noktası olan Komisyon tebliğlerinin başlattıkları danışma süreçleri, gerek sendikalar, gerekse Avrupa Yoksulluk ile Mücadele Ağı ve Sosyal Platform gibi sosyal modelin savunuculuğunu yapan sivil oluşumların bu süreçlere aktif katılımını öngörüyor. Komisyon un bu yönde attığı adımlar Avrupa sosyal modelinin korunması yönünde çaba veren sivil toplum örgütleri ve sosyal taraflar tarafından memnuniyet ile karşılansa da, metinler AB nin oynayacağı rolü muğlak bırakıyor ve Komisyon dan sosyal model tartışmalarına

14 somut yaklaşımlar getirebilecek hukuki zemini oluşturacak adımlar bekleniyor. Avrupa Sosyal Modeli ne ilişkin tartışmalar önümüzdeki günlerde Avrupa gündemindeki yerini koruyacak gibi gözüküyor. Modelin yeni toplumsal sorunlara cevap verecek şekilde modernleştirilmesi, Sosyal Avrupa nın geleceği üzerine düşünenlerin hem fikir olduğu bir konu. Ancak, belki daha da önemlisi Avrupa Birliği nin Avrupa toplumları nezdindeki meşruiyeti, Sosyal Avrupa yolunda atacağı adımlara bağlı görünüyor.

15 Sayılarla... Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Yoksulluk Oranları - 2003 (%) Türkiye AB15* AB25* Bulgaristan Romanya Erkek 25 14 14 12 17 Kadın 26 17 16 16 18 Toplam 26 15 15 14 17 0-15 34 19 19 18 22 16-24 26 20 19 18 20 16-64 22 14 14 13 15 65+ 21 19 17 14 20 Kaynak: EUROSTAT, 2003. 2003 yılı için EUROSTAT tahminleri. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs Otopark Binası Kat 1 34342 Bebek İstanbul T. 0212 359 75 63 F. 0212 287 17 28