CEPHELEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

SAÐLIKTA ÖZELLEÞTÝRME

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

ACR Group. NEDEN? neden?

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

Devrim Öncesinde Yemen

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Kasım 2013, No: 77

10SORUDA AİLE SİGORTASI

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2010 YILI OCAK- HAZİRAN DÖNEMİ MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

Cumhuriyet Halk Partisi

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2014, No: 83

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

İlerici Kadınlar Kimdir?

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

AKOFiS ÖDEME VE MENKUL KIYMET MUTABAKAT SİSTEMLERİ, ÖDEME HİZMETLERİ VE ELEKTRONİK PARA KURULUŞLARI HAKKINDA KANUN. Halkla İlişkiler Başkanlığı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

DOLAR YÜZDE 30 İÇ PİYASA YÜZDE 100 ARTTI

Ekonomi Bülteni. 15 Ağustos 2016, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı


2013 YILI Faaliyet Raporu

Fon Bülteni Ocak Önce Sen

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

Reel Sektör Risk Yönetimi

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE YAŞANAN GELİŞMELER VE 2011 YILI EKONOMİK BEKLENTİLERİ. Dr.Süleyman Yaşar. 17 Nisan 2011

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2012, No: 33

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ BABACAN: TÜRKİYE, İŞ YAPMAK, HİZMET ÜRETMEK, ÜRÜN ÜRETMEK, PARA KAZ

İMF siz Yapamayacak mıyız?...47 Yakın İzleme Programı Üzerine...48 Daha Dikkatli Olma Zamanı...49 Siyasette İstikrarsızlığa Yılında Ekonomi

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim AKP

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2013, No: 56

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Aralık 2011, No:16

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

TÜRKİYE DE ETNİK, DİNİ VE SİYASİ KUTUPLAŞMA. Dr. Salih Akyürek Fatma Serap Koydemir

İşyeri Temsilcileri Rehberi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

tepav Mart2011 N POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

MALİYE BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK İN MAKROEKONOMİK GELİŞMELER İLE 2013 YILI İLK YARI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİNİ

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Temmuz 2013, No: 65

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Marmara Üniversitesi Finans Sektöründe Yabancı Sermaye Sempozyumu

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

KKTC SİYASİ ARAŞTIRMA RAPORU

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Kasım 2013, No: 76

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR


İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

Reel Sektör Risk Yönetimi


Cumhuriyet Halk Partisi

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ekim 2011, No:7

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2012, No: 44

Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

Kıvılcımlar Programı Başvuru Formu

Türkiye Ekonomisi 2000 li yıllar

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Seçmen sayısı. Böylesine uçuk rakamlar veren bir YSK na nasıl güvenilir?

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

Ayın Yatırım Sözü: Vasatın üstünde getirinin yolu, sıradışı ve rahat olmayan yatırımdan geçer. -- Howard Marks (Oaktree)

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz?

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

TOPLUMSAL RAPORLAR YATIRIM TEŞVİKLERİ VE İSTİHDAM ( ) Yatırımlar büyürken istihdam küçülüyor

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No: 20

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Şubat 2014, No: 87

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2012, No: 29

Araştırma Notu 13/156

Transkript:

KOMÜNİST Siyaset sanatı köreltir mi? SAYFA 36 Bugün kültür-sanat politikalarımızın tepe noktasına insanlığın şimdiye kadarki mirasını özümsemeliyiz yazamayız. Özümsemeliyiz, hele hele komünist sanatçılar, komünist kadrolar mutlaka. Ancak partinin kültür-sanat politikasını temel olarak iç gereksinimler belirleyemez. Bir devrimci siyasi parti olarak kültür-sanat politikamızı bu eksende üretemeyiz. EŞİTLİK ve ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN YAYINIDIR 1 EYLÜL 2011 SAYI 336 FİYATI: 5 TL CEPHELEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ? 2010 yılının Ekim ayında yapılan Cepheleşme Çağrısı, parti yönetiminin bıraktığı boşluklar nedeniyle kısa süre içinde sol parti ve örgütler arası işbirliği eksenine kaymış, konunun toplumsal direnç odakları yaratma ve güçlendirme boyutu ihmal edilmiştir. Bugünkü koşullarda cepheleşme bir ihtiyaç olmaya devam etmekle birlikte, gerekli altyapısı oluşuncaya kadar geri çekilmiştir. Cepheleşmenin taşıdığı anlam, örgütlerin yanyana gelmesi değil, sosyalizmin ülkemizdeki siyasal gerilimlerin merkezine bütünsel bir özne olarak yerleşmesiydi. Cepheleşme gündemi ÖDP, Halkevleri ve EMEP in TKP ile birlikte bu işi örüp örmeyecekleri sorusuna kilitlenince bir bakıma çalışmanın bu özü de yitirilmiş oldu. SAYFA 18 CHP: Bir parti kaç cumhuriyet kurabilir? Barikat kurup direnemeyenlerin, yere yapışıp trenin altında kalmak yerine vagona tutunmaya çalışmaları anlaşılır bir durum. Ama başlıktaki soruya dönersek, son vagona tutunmayı beceren birinin lokomotife kadar gidip idareyi ele geçirmesine, western filmlerinde rastlanır yalnız. Yani chp, istediği kadar uzlaşsın, ikinci cumhuriyet e önderlik yapamaz. SAYFA 7 LONDRA İSYANI: Büyük Toplum un başlangıcı ve sonu Batı solunun önemlice bir bölmesi Londra isyanına zamanın ruhu gözüyle bakmayı tercih etti. Ne var bunda? Her tarafta halk ayaklanmaları yok mu? Kapitalizm belki de tarihinin en derin krizini yaşamıyor mu? Gençlik, koca bir yığın halinde muazzam bir umutsuzluğa sürüklenmiş durumda değil mi? Bunların hepsine evet. Ama Londra isyanı, içinde yaşadığımız zamanın ruhudur a hayır! Çünkü Londra isyanına zamanın ruhu payesini vermek, Arap Ortadoğu sunda yaşananları halk devrimleri olarak görmekle tutarlıdır. SAYFA 10 AKP: Nereden çıktı, nasıl güçlendi, ne zaman erir? GELİNEN BU NOKTADA BİR KEZ DAHA TEKRARLAMAKTA YARAR VAR: HANGİ SERMAYE İKTİDARI OLURSA OLSUN, EMPERYALİST ODAKLARLA SERMAYE ÇEVRELERİNİN DESTEĞİ HEM OLMAZSA OLMAZ KOŞUL, HEM DE KALICILIĞIN GÜVENCELERİNDEN BİRİDİR. ANCAK, TOPLUMDAN BELİRLİ BİR KARŞILIK BULMADIĞI SÜRECE, EMPERYALİST ODAKLARIN VE SERMAYE ÇEVRELERİNİN DESTEĞİ KENDİ BAŞLARINA BİR BURJUVA PARTİSİNE AKP NİN SAHİP OLDUĞU TOPLUMSAL KABULLENİLMEYİ SAĞLAYAMAZ. DOLAYISIYLA, AKP NİN BAŞARISI, KENDİSİNE YÖNELİK DIŞ DESTEKLE SINIFSAL DESTEĞİ TOPLUMUN ÇOĞUNLUĞUNUN DESTEĞİYLE TAMAMLAYABİLMİŞ OLMASIDIR. SAYFA 4

2 PANO 1 EYLÜL 2011 SAYI 336 KOMÜNİST KOMÜNİST, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin aylık sesi olarak yeniden hazırlandı. Partili yaşamı zenginleştirmek, yoldaşlık hukukunu güçlendirmek, kavgamızın ortak aklını geliştirmek için daha nitelikli KOMÜNİST, daha iddialı KOMÜNİST, daha fazla okunan KOMÜNİST, düzenli tartışılan KOMÜNİST, her fırsatta katkı konulan KOMÜNİST. Daha çok komünist için KOMÜNİST! Ben Uğur a inanırım... Sekiz yıl önce uğursuz bir sabaha uyandıktan sonraki bir ay, nasıl olacak diye düşündüm, nasıl olacak bundan sonra sabahlar, akşamlar, sohbetler, kavgalar... Her sene yazdığım mektubun sadece ikimiz arasında kalmasını tercih etmememin nedenini açıklamıştım sana: Genç arkadaşlarımız. Yazdıklarımın sadece yaşadıklarımız olmadığını biliyorum ama önemli olan seninle olan dostluğumuzda, yaşamamış olsak da neleri yaşayabileceğimize, nelerin hayalini kurabileceğimize olan inancım. Seninle yürüdüğümüz yıllar boyunca dostluğumuza ve yoldaşlığımıza olan inancım. İnanmayı, kör bir kabullenme olarak da anlayabilirsiniz, güven ile açıklayamayacığınız kadar güçlü bir ikna olmuşluk olarak da. Karanlık darbe günlerinin ertesinde aldığımız sorumluluklar nedeni ile görüşemediğimiz yılların bile Geçen yıl yoldaşlığın yolu dostluktan geçer diye yazmıştım. Yoldaş kelimesinin, dudaklarınıza tutturduğunuz izmarit gibi eğreti durmasını istemiyorsanız dostluğa inanmanız gerekir. Az bir delikanlı olun demiyorum genç kardeşlerim, az bir dost olun diyorum. O zaman birbirinizi dinleme ve anlama ihtimali doğabilir. İdeolojinize inandığınız kadar dostluğa da inanın. KOMÜNİST kemiremediği dostluğumuza olan inancımız ile dik durabildik, umutsuzluğun kuyularından yoldaşlığımızın sağlam ipine tutunarak çıktık. Hep özledik ama en çok inandık birbirimize. Evet, dağlara inanmadım, dağlara güvenmedim. Bu konudaki düşüncelerimi dağcı arkadaşlarımız da partili yoldaşlarımız da biliyor. Dağlara inanmadım ama sana inandım. İnanmak, yeteri kadar tartışmalı bir konu iken bir de bir kişiye inanmak ne menem bir şey olabilir diye soran meraklı, genç zihinler için anlaşılır olmak istiyorum. Bu toprakların inanç kültürü sorunu hiç olmamıştır diyebiliriz bir çırpıda ve yanlış da olmaz. Tamam da ağır abiler kendi aralarında tarikat mı kuruyorlar diye sorabilir ekşili sözlük yazarları, haklı bir soru olabilir. Dostluğa inanmak, yani dostunu geride bırakmamak, koluna girmek ve yürümek. Dosta, hesap sormadan sormak. Dosta, hesaplamadan vermek. Geçen yıl yoldaşlığın yolu dostluktan geçer diye yazmıştım. Yoldaş kelimesinin, dudaklarınıza tutturduğunuz izmarit gibi eğreti durmasını istemiyorsanız dostluğa inanmanız gerekir. Az bir delikanlı olun demiyorum genç kardeşlerim, az bir dost olun diyorum. O zaman birbirinizi dinleme ve anlama ihtimali doğabilir. İdeolojinize inandığınız kadar dostluğa da inanın. Sevgili kardeşim Uğur, İyi ki yollarımız kesişti. İyi ki birbirimiz için dertlendik. İyi ki birbirimizden teklifsizce aklımıza geleni isteyebildik. İyi ki iyiliğe inandık. İyi ki birbirimize inandık. İçime işlemiş bir kere, dünya yıkılsa ben Uğur a inanırım. Tunç TATOĞLU Türkiye Komünist Partililer, Parti nin dostları... Komünist in sayfaları, Parti yle söyleşmek, tartışmak, paylaşmak ve sormak için! AYLIK TÜRKÇE DERGİ - 2011 YEREL SÜRELİ YAYIN Sahibi: Mehmet Yavuzkan Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Hetem Ayaz Adres: Osmanağa Mah. Serasker Cad. No: 104/6 Kadıköy İstanbul Tel: 0216 346 95 92 Baskı: Kayhan Matbaacılık Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 244 Zeytinburnu e-posta: komunist@tkp.org.tr Dr. Canan Can ı kaybettik Uzun yıllar TKP saflarında mücadele eden, direngen inatçı komünist kimliğiyle yoldaşlarına örnek olan Dr.Canan Can ı 16 Ağustos günü kaybettik. Canan Can bir yıldır yakalandığı akciğer kanseri hastalığı ile mücadele ediyordu. Hastalığı boyunca yakınmayan, gelecekle ilgili hayallerinden ödün vermeyen Canan yoldaşımızı unutmayacağız, hatırası mücadelemizde yaşayacak. İşte yoldaşı Sükun Öztoklu nun anlatımıyla Canan Can: Canan, 36 yıllık arkadaşım, dostum yoldaşım. Bu hayatta en çok kavga ettiğim, ama en yakın olduğum insanlardan birisi. Ömür boyu devrimciliği, baş eğmezliği, cesareti ve komünistliğiyle örnek arkadaşım. Canan la Ankara da, 1975 yılında Ankara Tıp Fakültesi nde aynı sıralarda tanışmıştık. O Antalya Tıp öğrencisiydi ve 4. sınıfa kadar birlikte okuyacaktık. Devrimci savaşın çok kızışmış olduğu o yıllarda ikimiz de üçüncü sınıfta okuldan atıldık, o Ankara SBF öğrenciliğiyle devam etti yaşamına, ben de Mamak Askeri Cezaevi ne girdim. Sonra orada da yolumuz kesişti, yanyana yataklarda yattık yıllarca. TKP toplu davada yargılanmış, Mamak Cezaevi nde bulunduğu sırada da her direnişte, duruşmalarda eğilmeden sallanmadan dimdik durmayı başardı. 1984 yazında cezaevinden çıktıktan sonra Antalya Tıp tan mezun oldu, TİHV Merkezi nde ve Kızılay da hekim olarak çalıştı. 1999 depreminde aylarca çadır kentlerde hekimlik yaptı. Tüm bu dönemler içinde de bir gün olsun siyasetten kopuk bir yaşamı olmadı. Daha sonraki yıllarda demans ve kalça kırığı olan annesine bakmak için yıllarca Alanya da hekimlik yaptı, SES in örgütlenmesinde çalıştı. Alanya da ilk kez 1 Mayıs kutlamasının yapılmasında büyük emeği oldu. 2000 li yılların ikinci yarısında TUS sınavına girerek Çapa da Patoloji ihtisasına başladı, tamamlamasına 6 ay kala istifa etti. 112 acil hekimliği yaptı bir süre. Artık emekli olmuştu sonunda. İstanbul da olduğu sürede TKP üyesi olmuş, sağlık örgütlenmesi ve mahalle örgütlenmesinde çalışmıştı. Hayli yetenekli olduğu resim konusunda çalıştı, eğitim aldı ve üretmeye başlamıştı ki bu kötü hastalık yapıştı yakasına. Bir yıla yakın insanüstü bir güçle mücadele ettiği akciğer kanserine İzmir de, 16 Ağustos, saat 16:00 sıraları yenik düştü. Cenazesi Mamaklı kadın arkadaşları ve yoldaşlarınca İzmir den uğurlandı, 18 Ağustos ta da Alanya da toprağa verildi. Orada da ailesi, yoldaşları yanında oldu

1 EYLÜL 2011 SAYI 336 KOMÜNİST SİYASET 3 KOMÜNİST İN NOTLARI İKİNCİ CUMHURİYET ADALETİ İktidarın seçimlerden sonra soruşturma, gözaltı, tutuklama silahını yaygın biçimde kullanmaya devam edeceğini düşünenler tahminlerinde hiç yanılmadılar. Uydurma kanıtlarla ve medya tetikçileri marifetiyle yürütülen ön soruşturma safhasını yargının olduğu gibi kabul ederek adaletsizliği perçinlediği uygulamalar yakın dönemde Hopa protestoları için kaynatılan cadı kazanı İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık baskını ile sürerken, bazı yönleriyle mizaha dönen TSK operasyonlarına yenileri eklendi. BDP nin çeşitli kademelerindeki yöneticilerine dönük yaygın tutuklamalarsa hız kesmediği gibi herkes Fatih Altaylı nın da köşesine taşıdığı 1400 kişilik listede yer alanların tutuklanıp tutuklanmayacağını merak eder hale geldi. İKİNCİ CUMHURİYET ADALETİ HERKESİN KENDİNE YONTABİLECEĞİ, PARÇALANARAK SORGULANACAK BİR OLGU DEĞİLDİR. HUKUK- SUZLUĞU BİR BÜTÜN OLARAK KARŞISINA ALMAYI KÜÇÜK HESAPLAR ve ÖNGÖRÜSÜZLÜK NEDENİYLE BECEREMEYENLERİN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE HİÇ DEĞİLSE KENDİLERİNİ SAVUN- MAK İÇİN UZAK SANDIKLARI AKTÖRLERE DÖNÜK ZORBALIK ve BASKIYA ŞAKŞAKÇILIK YAPMAYI KESMELERİ BEKLENİR. DIŞ POLİTİKA Suriye ve İran konusunda başından beri ikiyüzlü bir politika izleyerek ABD politikalarına sinsi bir yorum getiren AKP iktidarı bir süredir Esad karşısında dostluk gösterilerine hiç ama hiç gereksinim duymuyor. Erdoğan ın bayram öncesinde döktüğünüz kanda boğulursunuz açıklaması, Türkiye nin bir kara savaşı dışında kalacak her tür müdahale seçeneğine hazır olduğu anlamına geliyor. İşin acı kısmı, Suriye konusunda kimi sol siyasetlerden sendikalara varan şaşkınlığın bunca gelişmeden sonra hâlâ sürüyor olması. DİSK ten Arap baharı sevindiriklerine varıncaya kadar geniş bir kesimin desteğini alan AKP nin çözemediği şey, Suriye de istediği gibi oynayacağı bir muhalefet i henüz bulamamak. Medyanın şişirdiği Esad mezalimi ise yeni bir renkli devrim ihracı için yeterli değil. YALNIZCA ALDIĞI OYA DEĞİL, AKP NİN TSK KARŞISINDAKİ KONUMLANIŞINA SAYGI DUYARAK DEVRİMCİLİKTEN BÜYÜK ÖLÇÜDE UZAKLAŞANLARIN SURİYE KONUSUNDA TEMEL REFERANS OLMASI GEREKEN EMPERYALİST MÜDAHALEYE KARŞI DURMAK YERİNE İNSAN HAKLARI ve DEMOKRASİ EKSENİNDE SİYASET YAPMAYA ÇALIŞMASI, TÜRKİYE DE DEMOK- RAT KAMUOYUNUN DEMOKRATLIKTA BİLE SINIFTA ÇAKACAĞININ KANITIDIR. AKP ve ABD NİN BU DENLİ MÜDAHİL OLDUĞU BİR BAŞ- LIKTA SURİYE YÖNETİMİNİN İNSAN HAKLARI İHLALLERİNDEN BAŞKA BİR ŞEY SÖYLEME- YENLER TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ NİN 10. KONGRESİ NDE İKİNCİ CUMHURİYET SOLCU- LARI DİYE ADLANDIRDIĞI GARABETE ÖRNEK OLUŞTURMAKTADIR. KÜRT SORUNU Demokratik açılım ın militarist seçeneği de içinde barındırdığını, AKP nin niyetinin Kürt sorunundan kendi dönüşüm planı için yararlanmak olduğunu söyleyenlerin hiç de ulusalcılık yapmadığı anlaşıldı ama sorunun savaş ve barış ekseninde ele alınamayacağını hâlâ pek az kişinin fark ettiği ortada. Şiddetin açık siyasal hedefler değil de karmaşık hesaplar adına yürütülmesi, sorunun şu andaki bütün taraflarının kabullendiği bir olgu olduğu sürece silahların susması ya da silah bırakılması taleplerinin bir karşılığı bulunmuyor. AKP, birçok başlıkta olduğu gibi etrafa umut saçtıktan sonra terörle mücadele konsepti ne sarıldığı Kürt sorununda, bu kez, Ortadoğu daki düzenlemeler ve bunun Türkiye deki uzantılarına karşı çıkmak yerine onun içinde eşit bir özne olarak yer alma arayışından vazgeçmeyen Kürt hareketini bölmek için iyi hazırlanmış bir planı yürürlüğe koymuş durumda. TÜRK, KÜRT TÜM İLERİCİ UNSURLARDAN, AKP NİN İKİNCİ CUMHURİYETİ VE ONUN İÇİNE YERLEŞTİĞİ BÖLGESEL PROJELER KARŞISINDA KESİN ve AÇIK BİR KONUMLANIŞ BEKLENME- SİNDEN DAHA DOĞAL BİR ŞEY OLAMAZ. ZATEN BU AŞAMADAN SONRA BU KOPUŞU ÖNEMSİZ- LEŞTİRİP, ACİL NOTU DÜŞÜLEREK GELİŞTİRİ- LECEK ÇÖZÜM ARAYIŞLARI ŞİMDİYE KADAR KARŞILIK BULDUĞU KESİMLERİN BİR BÖLÜMÜ İÇİN DE İNANDIRICILIĞINI YİTİRECEKTİR. EMEK-SERMAYE ÇELİŞKİSİ Aylardır en yetkili ağızlardan kriz geliyor açıklaması yapan AKP hükümeti bir yandan liderleri Erdoğan ın bize yine bir şey olmayacak böbürlenmesine zemin hazırlarken öte yandan Meclis açılır açılmaz yeni bir emeğe saldırı paketiyle boy gösterecek olmanın yolunu açıyor. Alabildiğine borçlu hale getirilen halkın istikrar tercihine, daha da kötü olmasın dan fazlasıyla ürkmesine ve şükürcülüğüne güvenen siyasi iktidar bir yandan da bu kez teğet filan bir yana cepheden vurabilecek bir krizin yaratacağı toplumsal sıkıntılara karşı önleyici tedbirler hazırlıyor. Ağustos ayında işçi direnişlerine polisin vahşice saldırması, AKP nin yeni döneme hiçbir esneme olmaksızın girmeye kararlı olduğunun göstergesi. KIDEM TAZMİNATI GİBİ İÇERİĞİ KENDİNİ HEMEN ELE VEREN BAŞLIKLARI DA KAPSAYAN SALDIRILAR KARŞISINDA ANLAMLI BİR DİRENÇ GÖSTERİLEBİLMESİ İÇİN EMEKTEN YANA GÜÇLER İN SİYASAL İKTİDARLA İLİŞKİLİ OLA- RAK TOPLUMU TEREDDÜTE DÜŞÜREN İKİRCİKLİ TAVIRLAR İÇİNE GİRMEMESİ GEREKİR. SURİYE YA DA SOMALİ ZOKASINI YUTAN BİR İŞÇİ SINI- FININ EN TEMEL HAKKINA BİLE SAHİP ÇIKA- MAYACAĞI GERÇEĞİNİ BİR KENARA KOYARAK DEVRİMCİ SİYASET GELİŞTİRİLEMEZ. TOPLUMSAL YAŞAMIN GERİCİLEŞTİRİLMESİ AKP gericileştirme hamlelerini hem uyutarak hem de toplumun önemli bir kesiminin bu hamlelerden fazlasıyla hoşnut olduğunu bilerek gerçekleştiriyor. Gericiliğin halkın tercihi olması durumunda meşrulaştığını sanan solcuların da yardımıyla kâh alkolün zararlarından, kâh kadın-erkek ilişkilerindeki bayağılaşmadan, kâh çocukları kötü alışkanlıklardan koruma ihtiyacından, kâh insan sağlığını tehdit eden unsurlardan dem vurarak kamusal alan sınırlanıyor, en temel haklar, özellikle kadınların hakları gasp ediliyor, toplum tutsaklığa alıştırılıyor. AKP ye en büyük yardım ise onun dayattığı yaşam tarzını benimsemeyenlerden geliyor. Sırça köşkünden ya da garantiye aldığı yaşam alanından tehlike yok diyenler mi ararsınız, adamlar haklı, bazı şeyler çok abartıldı diyenler mi, yoksa bununla mı uğraşacağız, onca sorun varken diye ahkam kesen solcular mı! TARTIŞMANIN İÇKİ İÇMEK, RAMAZANDA ORUÇ TUTMAMAK, KAFASINA GÖRE GİYİNMEK, CİN- SEL TERCİHLERİNİ DİLEDİĞİ GİBİ YAŞAMAK GİBİ ÇOĞUNLUKLA HAFİFE ALINAN SOMUT BAŞLIK- LARLA DEĞERLENDİRİLMESİ ELBETTE YANLIŞ. ÜZERİNDE ÇALIŞILAN, HAYATA GEÇİRİLMEK İSTENEN BİR TOPLUMSAL TASARIM: HAKKINI ARAMAYAN, YÖNETENLERE RIZA GÖSTEREN, EVİNE HAPSOLMUŞ, TUTUCULAŞMIŞ, DEĞİŞİ- ME KAPALI BİR HALK İSTİYORLAR. HUKUK ve SİYASETİN DİNSEL REFERANSLARLA ŞEKİLLEN- DİRİLMESİ İŞLEMİNE İSE ÇOKTAN BAŞLANDI. BUNA NASIL KAYITSIZ KALINABİLİR? KAYITSIZ KALINAMAYACAĞI İÇİN İÇKİ YASAKLARI, BELLİ TARZDA GİYİNMEYEN KADINLARA DÖNÜK TACİZ ve BENZERİ MÜDAHALELER TÜRKİYE SO- LUNUN ÖNEMSEMESİ VE POLİTİKA ÜRETMESİ GEREKEN BAŞLIKLARDIR.

4 SİYASET 1 EYLÜL 2011 SAYI 336 KOMÜNİST AKP: nereden çıktı, nasıl güçlendi, ne zaman erir? Bugünlerde kuruluşunun 10 uncu yılını kutlayan bir partinin gelecek yıl da iktidardaki 10 uncu yılını kutlayacak olması, siyasal açıdan dikkate değer bir olgudur. 2001 yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), üstelik oy oranını da artırarak üst üste üç seçim kazanmıştır ve bugün iktidardadır. 2002 de yüzde 34 oyla iktidara GELİNEN BU NOKTADA BİR KEZ DAHA TEKRARLAMAKTA YARAR VAR: HANGİ SERMAYE İKTİDARI OLURSA OLSUN, EMPERYALİST ODAKLARLA SERMAYE ÇEVRELERİNİN DESTEĞİ HEM OLMAZSA OLMAZ KOŞUL, HEM DE KALICILIĞIN GÜVENCELERİNDEN BİRİDİR. ANCAK, TOPLUMDAN BELİRLİ BİR KARŞILIK BULMADIĞI SÜRECE, EMPERYALİST ODAKLARIN VE SERMAYE ÇEVRELERİNİN DESTEĞİ KENDİ BAŞLARINA BİR BURJUVA PARTİSİNE AKP NİN SAHİP OLDUĞU TOPLUMSAL KABULLENİLMEYİ SAĞLAYAMAZ. DOLAYISIYLA, AKP NİN BAŞARISI, KENDİSİNE YÖNELİK DIŞ DESTEKLE SINIFSAL DESTEĞİ TOPLUMUN ÇOĞUNLUĞUNUN DESTEĞİYLE TAMAMLAYABİLMİŞ OLMASIDIR. gelen AKP, 2011 seçimlerinde oy oranını yüzde 49 a çıkarmıştır. AKP liderinin çıraklıkkalfalık-ustalık dönemleri söylemi aslında kendi meramının dışında bir gerçekliğe de karşılık düşmektedir. Geriye dönüp 2001-2002 yıllarına bakıldığında, iç ve dış güç odaklarının önce Kemal Derviş- İsmail Cem çıkışına oynadıkları, bu projenin çökmesi üzerine AKP nin yıldızının parladığı söylenebilir. AKP nin çıraklık dönemi, güç odaklarına teklif vermeyle başlamıştır. İhalenin kendi üzerine kalması üzerine AKP, çıraklık ve kalfalık dönemlerini, elverişli bir ekonomik konjonktüre oturmanın, IMF ve AB nin suyuna gitmenin ve azalan terörün sağladığı avantajlarla rahat geçirmiştir. AKP, bu dönemlerde ortaya çıkan tezkere krizi gibi kimi pürüzleri savuşturmuş, ustalık dönemine doğru da eksen kayması imalarına son vermeyi bilmiştir. Hangi toplumsallığa oturuyor? Emperyalist odakların AKP den yana tercihleri, büyük sermaye çevrelerinin AKP karşısında çaresizlik-onay karışımı edilgenlikleri ve büyük medyanın AKP pohpohçuluğu bu partinin seçim başarılarında kuşkusuz belirli bir paya sahiptir. Ancak, bu etkenler daha çok başlangıçta AKP nin denenmeye değer bir proje sayılmasına karşılık düşmektedir. Oysa AKP süreç içinde ülkedeki verili toplumsallığa da oturmuştur. Bu toplumun tercih, duyarlılık ve yönelimlerine hitap etmektedir. Yukarıdan oynanan oyunlar, yapılan ayarlar, tercih değişiklikleri vb bir yana bırakılacak olursa, AKP nin seçim başarılarının temelinde bu toplumsal kabulleniş yatmaktadır. Başarıların temelinde bu olduğu gibi, yarın AKP gidecekse, onu götüren de aynı toplumsal kabullenişin eksilmesi olacaktır. AKP nin sahip olduğu toplumsal desteğin ve bunun tezahürü olan seçim başarılarının siyasal ve ideolojik kaynağını saptamak mümkündür: AKP, toplumu siyasallaştırmadan kendi siyasetini toplumsallaştırmayı beceren bir iktidardır. Başka bir deyişle AKP, siyasal duyarlılıkları gelişkin bir toplumdaki çoğunluğun temsilcisi olmaktan çok, kendini, siyasallaşmamış bir toplumdaki çoğunluğun dağınık, sistemsiz tepkileri, duyarlılıkları ve yönelimleriyle özdeş gösteren bir partidir. Kendi dışındakilere karşı hep gergin bir parti olarak AKP nin seçim dönemlerinde gerginlikleri daha da tırmandırması nevrotik bir semptom değil, bilinçli bir tercihin ürünüdür. Çünkü AKP toplumun çoğunluğunun yerli yersiz birtakım korkularla yaşadığını bilmektedir. Ayrıca, Türkiye de halkın siyasette kavga istemediği de bir galatı meşhurdur. Aslında halk, daha doğrusu bu toplumun çoğunluğu, kendi katılmasa bile kendini bulacağı, korkularının kaynaklarına yönelik olarak kendini bulduğu özne tarafından verilecek bir kavgayı istemektedir. Bölücü Kürtler, Kızılbaş Aleviler, dini bütün insanlara zulmedenler, Siyonistler, Masonlar, geçmişte camileri ahıra çevirenler, enteller vb bu kavgada hedef alınanlardır. AKP bu çoğunluğa korkma dememektedir, tersine korkuların diri kalmasını istemekte, mesajını da kork, ama bana şükret şeklinde süreklileştirmektedir. AKP nin çıraklık döneminde kendi korkularını paylaşan bir iktidar gören çoğunluk, şimdi aynı partide ve iktidarda bu korkuların karşısına dikilen bir güç bulmaktadır. Gelinen bu noktada bir kez daha tekrarlamakta yarar var: Hangi sermaye iktidarı olursa olsun, emperyalist odaklarla sermaye çevrelerinin desteği hem olmazsa olmaz koşul, hem de kalıcılığın güvencelerinden biridir. Ancak, toplumdan belirli bir karşılık bulmadığı sürece, emperyalist odakların ve sermaye çevrelerinin desteği kendi başlarına bir burjuva partisine AKP nin sahip olduğu toplumsal kabullenilmeyi sağlayamaz. Dolayısıyla, AKP nin başarısı, kendisine yönelik dış destekle sınıfsal desteği toplumun çoğunluğunun desteğiyle tamamlayabilmiş olmasıdır. Eklemek gerekirse, bu toplumsal kabullenilişte, önceki diğer burjuva iktidarların salt seçimden seçime destek şeklinde yararlanabildikleri bir etkenin, tarikat-cemaat etkeninin, bu kez toplumla iktidarı buluşturan sürekli destek ağlarıyla devreye girmesinin de önemli payı vardır. Güç-zaaf diyalektiği AKP nin güçlü yanı, yani toplumda bir karşılığının olması, aynı zamanda onun potansiyel zaafını da oluşturmaktadır. Toplum düzleminde bakıldığında, hiçbir destek ve kabulleniş salt ideoloji-siyaset alanının kendi sınırları içinde ortaya çıkıp süreklileşemez. AKP iktidarı ideolojik-siyasal planda toplumun desteğine sahiptir; ama bu ideolojik-siyasal desteğin çerçevesi, zemini ve sürekliliği de maddi koşullarca belirlenmektedir. Daha açık bir deyişle, Türkiye de 2001 krizi sonrasında yakalanan yüksek büyüme hızları; teknolojik gelişmelerin özellikle ulaşım, telekomünikasyon ve diğer alanlarda hizmet şeklinde topluma yansıtılması ve artık sosyal sıfatını taşımasa bile belirli bir hayır kültürü çerçevesinde yapılan yardımlar, AKP ye yönelik ideolojik-siyasal tercihin altyapısını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, AKP nin toplumsal desteğinin erimesi, ideoloji ve

KOMÜNİST 1 EYLÜL 2011 SAYI 336 SİYASET 5 siyaset alanında sergilenecek uğraşlar saklı kalmak üzere, en başta bu altyapının erozyona uğramasına bağlıdır. Az önce söylendiği gibi, ideolojiksiyasal yönelim, kendisiyle başlayıp kendisiyle biten bir tercih değildir. Belirli bir altyapı, bir maddi zemin, insanları olgulara şöyle değil de böyle bakmaya yöneltir; ideolojik kalıplar ve siyasal tercihler de bu bakışla şekillenir. Bu durumda, Türkiye kapitalizminin yeni kırılma noktaları, bu kırılmalarla birlikte yoksullaşmanın ve işsizleşmenin, artan eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin belirli dengeleri bozması, yerleşik ideolojik kalıplarda ve siyasal tercihlerde de kırılganlıklar yaratacaktır. AKP karşıtı ideolojik ve siyasal mücadelenin asıl getirileri bu noktadan sonra görülmeye başlayacaktır. Türkiye sosyalist hareketi, AKP iktidarı süresince, özellikle 12 Eylül 2010 referandumu öncesinde ve hemen sonrasında, AKP karşıtı muhalefeti bu partinin dış politika yönelimleri ve gündelik siyaseti üzerinden harekete geçirmeye ve yeniden şekillendirmeye çalışmıştır. İktidarın, iç politikaya da uzanımları olan ve sahteciliği apaçık sırıtan dış politika manevraları ve iç politikadaki fütursuz adımları düşünüldüğünde, yaklaşan seçimler açısından bu uğraşların büsbütün yersiz ve getirisiz oldukları söylenemez. Ne var ki AKP, 12 Haziran 2011 seçimlerinden toplumsal desteğini ve iktidarını konsolide ederek çıkmıştır. Bu sonuç önemli bir gerçeğe işaret etmektedir: Sahip olduğu toplum desteğinin, bu desteğin ideolojik-siyasal içeriğinin maddi altyapısı erozyona uğramadığı sürece, AKP dış ilişkilerde olsun içerdeki adımlarda olsun kendisine gündelik siyaset üzerinden yöneltilen salvoları kolaylıkla savuşturabilmektedir. Yakın gelecek? 1946 dan günümüze seçmen desteği rekoru Demokrat Parti ye (1954 seçimleri, yüzde 57.5) aittir. Ancak bu başarı 1950-54 döneminde başta tarım ve ticaret olmak üzere savaş sonrası en canlı dönemini yaşayan ekonomiyle ilgilidir. Nitekim DP nin oyları 1957 seçimlerinde 10 puan gerilemiştir. AKP nin, DP nin 1954 yılı oy oranına ulaşması mümkün görünmemektedir. Büyük olasılıkla, DP nin (1954-57), Adalet Partisi nin (1965-69) ve ANAP ın (1983-87) iktidarları sırasında uğradıkları oy kayıplarına, o ölçülerde olmasa bile AKP de üç seçimden sonra maruz kalacaktır. AKP nin 2012 yerel seçimlerinde 2011 genel seçim oy oranını tutturamaması da ciddi bir olasılıktır. Burjuva muhalefetinin bugünkü biçareliği, sosyalist hareketin ise güçsüzlüğü düşünüldüğünde (ve AKP nin kendi içinde birtakım çatlamalar olmayacağı varsayıldığında) olası bir gerilemenin asıl etkeni ekonomik konjonktürün görece elverişsizliği olacaktır. Yoksa yüz eskimesi, kanıksama, yeni aranış, doygunluk vb bugün Türkiye toplumunu karakterize eden siyasal duyarlılıklar arasında yer almamaktadır. Her durum ve koşulda, Türkiye sosyalist hareketi önümüzdeki dönemde ideolojik, siyasal ve örgütsel çalışmalarını yoğunlaştırmak durumdadır. Asıl kritik nokta, bu çalışmaların Gün gelip gerileyen bir AKP, bu ülkede düzenin tarihsel-yerleşik sigortaları olarak ne varsa hepsini zayıflatarak, hatta devre dışı bırakarak gerilemiş olacaktır. AKP nin alt üst ettiği şekillenmenin geriye doğru restorasyonu mümkün değildir. AKP yi geriletici etkisinden çok başka bir yerdedir: Gün gelip gerileyen bir AKP, bu ülkede düzenin tarihsel-yerleşik sigortaları olarak ne varsa hepsini zayıflatarak, hatta devre dışı bırakarak gerilemiş olacaktır. AKP nin alt üst ettiği şekillenmenin geriye doğru restorasyonu mümkün değildir. Böyle bir ortamda ayakta durup etkili olabilen bir solun kazanabilecekleri hiç küçümsenmemelidir. Metin ÇULHAOĞLU

6 EKONOMİ 1 EYLÜL 2011 SAYI 336 KOMÜNİST AKP nin ekonomik başarı hikayeleri dizisi sona mı eriyor? 2001 krizinin peşinden uygulanmaya başlanan IMF programının bekçiliğini yürüten AKP hükümetleri, dünya ekonomisinin farklı iki döneminde Türkiye yi büyütmeyi başardı. 2008 öncesi yüksek faiz ve enflasyon-yüksek büyüme koşullarında ve 2008 sonrası düşük faiz-düşük büyüme döneminde. İlk dönemde 2001 krizinin düzleyici etkisinin rantının yendiğini söylemek tablonun büyük kısmını açıklar. İkinci dönemdeyse Türkiye yi bölgesel misyon sahibi bir sermaye cenneti yapma politikası daha fazla prim yaptı, AKP, tabiri caizse sürece artık kendi imzasını atmaya, emperyalizmin bölgesel projelerini kendi özel projeleriyle daha samimi örtüştürmeye başladı. Emekçilerin hakları gasp da edilse, yoksulluk artsa ve sosyal haklar tırpanlansa da milli hasıla dokuz yıldır ciddi bir reel artış sergiledi. Dokuz yıldır AKP tarafından emekli edilen eski ekonomi yöneticilerinden gelen yorumlar, soldan işitilenler, CHP nin tezleri bu tabloyu farklı yerlerinden tutuyor ama boşverin sınıfsal pozisyonları diyenler için üç farklı noktadan üç farklı sonuç algılanabiliyor: Toplam parasal büyüme açısından bakılacak olursa parlak bir başarı, üretim artışı açısından bakılacak olursa bol patinajlı hafif kıpırdamalar, gelir dengesi ve refah parametreleri açısından ise ortada büyük bir felaket var. Sadece ilk açıdan, yani parasal gelir büyümesi açısından baktığımızda, bunun en önemli kaynağı yurt dışından nakit para girişi olarak karşımıza çıkıyor. Bunu ekonomi dünyası içinde kalarak açıklamaya kalkmak, hükümetin performansını Tayyip Erdoğan nın boyu, posu ile açıklamaktan sadece bir nebze daha fazla aydınlatıcı olurdu. Şüphesiz ki Türkiye nin Ortadoğu da altına girmeye çalıştığı yeni misyonlarla Türkiye ye yönelen nakit akışının yakından ilgisi var. 2005 sonrasında çığ gibi kabaran nakit girişleri, hem özel sektör borçlanmasına hem de AKP nin tüm kamu mallarını haraç mezat satıp savmasına bağlıydı. 2008 sonrasındaki ikinci dönemdeyse AKP de düpedüz ABD onaylı Yeni Türkiye projesini Arap sermayesine ve Ortadoğu yla yakından ilgilenen büyük fonlara pazarlama çabası ön plana çıkmış görünüyor. Neden saldırmasın? Bugünden geriye baktığımızda son dört yıldır sermaye açısından Erdoğan nın teğet geçecek söyleminin haklı çıktığını, emekçilerinse daha beteri de olabilirdi fikrine pek alıştıkları ve hükümetin yeni döneminde yeni saldırılar için cesaret bulduğu görülüyor. Sendikaların özelleştirmeye direnç konusundaki on yıllık sicilleri de bu cesareti büsbütün artırmakta ve yeni AKP hükümeti, bölgesel ŞÜPHESİZ Kİ TÜRKİYE NİN ORTADOĞU DA ALTINA GİRMEYE ÇALIŞTIĞI YENİ MİSYONLARLA TÜRKİYE YE YÖNELEN NAKİT AKIŞININ YAKINDAN İLGİSİ VAR. 2005 SONRASINDA ÇIĞ GİBİ KABARAN NAKİT GİRİŞLERİ, HEM ÖZEL SEKTÖR BORÇLANMASINA HEM DE AKP NİN TÜM KAMU MALLARINI HARAÇ MEZAT SATIP SAVMASINA BAĞLIYDI. 2008 SONRASINDAKİ İKİNCİ DÖNEMDEYSE AKP DE DÜPEDÜZ ABD ONAYLI YENİ TÜRKİYE PROJESİNİ ARAP SERMAYESİNE VE ORTADOĞU YLA YAKINDAN İLGİLENEN BÜYÜK FONLARA PAZARLAMA ÇABASI ÖN PLANA ÇIKMIŞ GÖRÜNÜYOR. 2009 yazında rekor kırdıktan sonra inişe geçen kayıt dışı para girişinin 2010 yazında neredeyse durduktan sonra 2011 genel seçimlerine doğru hızla eski rekor seviyelere doğru tırmanışa geçerek yılda 13 milyar dolar seviyesine geldiği görülüyor. Yine son dönemde tahvil ve hisse senedi borsalarına gelen sıcak para nın (ödemeler bilançosunda portföy yatırımları adı veriliyor) da yılda 25 milyar dolar seviyesini zorladığını görüyoruz. Böylece tekrar çılgınca bir yükselişle yıllık 80 milyar dolara dayanan dış ticaret açığının yaklaşık yarısının bu iki kaynaktan, kalan yarısının da turizmden, bankaların borçlanmasından ve doğrudan sermaye girişlerinden (sırasıyla yıllık 16, 18 ve 10 milyar dolar) karşılandığı ortaya çıkıyor. Çok şikayet edilen cari işlemler açığının bir neden değil bir sonuç olduğu, ülkeye giren çok büyük nakit paranın birçok yapısal bozulma yanında ticaret dengesini de tahrip ettiği unutulmamalıdır. Bu sayede emperyalist sermaye hem AKP nin yürüttüğü operasyona - programa dolaylı desteğini sunarken, hem de Türkiye yi yapısal arızalarını artırarak dünya para sistemine daha da bağımlı hale getirmeyi başarmaktadır. Türkiye yi ve hükümetini beğenen sermaye, gelmeye karar verip merkez bankasından döviz bozdurunca TL daha pahalı hale gelir. Ancak eğer bozdurulan döviz giderek artarsa, ilk girenler faizin yanında döviz kurundan da kâr ederler. Böylece global kriz ortamında çifte kazanç gündeme gelir. Parası giderek pahalanan ülkemizse daha çok ithalat yapmaya, bankalar kredileri pompalamaya, ücretliler daha fazla borçlanmaya devam eder. Saadet zinciri, hemen herkesi mutlu ettiği için toslayana kadar devam edecektir. asgari ücret, kıdem tazminatının ilgası, çalışana paralı sağlık hizmeti gibi alanlarda saldırı hazırlıklarını yoğunlaştırmaktadır. Kriz kapıda söyleminin bir dönem sonra her kesimden fedakarlık edebiyatına yol vereceği de aşikardır. Ama kriz korkusunun bir rol ya da bahanenin ötesindeki gerçekliği de yadsınamaz. Üç noktada ısınma Seçimden hemen sonra başbakanın halkı krizle korkutmasının ardında yatanlara bakacak olursak: AKP nin eskiden bütçe açığıyla fonlanan seçim ekonomisinin bu kez kredileri şişirerek yürütmesi ve son dönemde kantarın topuzunu kaçırması, hanehalkı borçlanması denilen olguyu hızla bir sosyal felaket haline getiriyor. Bu kredi patlamasını finanse eden dış kaynak girişinde bankaların döviz riski artarken, cari açık da patlıyor yani ithalat, ihracatla orantısız artıyor. Üçüncü olarak da bu şişmeyi finanse eden yabancı kaynaklar, artık Türkiye nin bu dengesizlikle risklerinin arttığını düşünmeye başlıyor ve oyunu sürdürmekte isteksiz davranmaya başlıyorlar. AKP, seçimi mutlak çoğunluk desteğiyle kurtardıktan sonra bir maliyet hesabı yaptı. Muhalefetin zayıflığından da cesaret alarak - en azından bu yılın sonuna kadar - frene basmaya karar verdi. Aynı dönemde Avrupa da Yunanistan - Portekiz - İrlanda üçlüsünün kamu borcunun ödenemez hale gelmesiyle karışan sular, Almanya nın belki de kasten seyirci kalmasıyla İtalya ve İspanya yı bir girdaba doğru çekmeye başlayınca 2008 krizinden yavaşça çıkış senaryoları darmadağın oldu. Krizden çıkışta Çin-ABD etkileşimine bağlanan umutlar da, Çin in ekonomik büyümeyi frenleme önlemleri ve ABD nin kamu borcu ve istihdam gibi kötü giden verileri nedeniyle suya düşünce, bu sefer Türkiye ye isterik projeleri karşılığı iltimas geçen sermaye odaklarının muslukları tamamen kapatabilecekleri korkusu başladı. Bu, ekonomik parametrelere bakıldığında ciddi bir korku. Çünkü 2000 lerde yapısal dönüşüm geçiren ülke ekonomisi artık dış para muslukları kapandığında haftalarla hatta günlerle değil; saatlerle ölçülebilecek bir sürede stop edebilecek bir niteliğe bürünmüş bulunuyor. 2000 lerin başında yılda 10-15 milyar nakit girişiyle idare edebilecek durumdaki ekonomiye şu an yıllık 60-70 miyar dolar hacminde nakit basılıyor ve bırakın sermaye kaçışını, bu girişin yavaşlaması bile döviz-faiz-borsa hareketlerini ekonomik işletmeler açısından tahammül edilemez hale getirebilir. Havuç da sopa da hiç bu kadar büyük olmamıştı... Sonuç: İyi para verdiler, kötü yola düştük Ekonominin siyaset güdümünde olması genel bir doğrudur. Ama siyasetin sağladığı büyük ölçekli nakit akışı belki tarihte hiçbir dönem ekonomiyi böylesine kuşatmaya almamıştı. Ölçek öyle büyük ki, emperyalizm istediğini alırsa Türkiye yi bölgenin yıldızı yapabilir. O yıldızlarda emekçilerin, yoksulların, ezilen halkların başına ne geldiğini biliyoruz demeyin. Türkiye egemenleri, yıldız lık hissini kitlesel bir uyuşturucu olarak kullanma denemelerinde bulunuyor. Sol için sonucun sonucu şu: Ülkemizin düştüğü kötü yola muhalefet etmek adına ekonomi kötüye gidiyor masalına sığınmaya kalkmayalım. Ekonomi tıkırında olmasa bu kadarına cesaret edemezlerdi. Alper ÖZGE

1 EYLÜL 2011 SAYI 336 KOMÜNİST SİYASET 7 CHP: Bir parti kaç cumhuriyet CHP nin Kılıçdaroğlu döneminde giderek belirginleşen karakteri sorduruyor bu soruyu. Sanki CHP ye 1923 cumhuriyetini kurmak yetmemiş, ya da bu partinin varlık nedeni, içeriği ne olursa olsun bir kuruluş varsa ille katılmakmış gibi. Kılıçdaroğlu başkanlığa geldikten sonra İkinci Cumhuriyetin Halk Partisi demiştik. CHP ta o zamanlar AKP nin yürüttüğü harekat karşısında çaresizliği kabul ediyor ve yeni yapıya uyarlanma eğilimi gösteriyordu. Baykal ve Kılıçdaroğlu dönemlerini, birini yeğleyerek karşılaştırmak bizim işimiz değil. Herhangi biri lehine tercih belirtmeksizin diyebiliriz ki, Baykal CHP si etkisiz, çelişkilerle dolu bir sürükleniş içinde Türkiye de yaşanan değişime ayak diriyordu. Perspektifsiz, gelişigüzel, sonuçsuz. 2003 te Irak tezkeresine hayır dedi CHP. Direniş değil ayak diremeydi. Açıkçası CHP parlamenterleri üstündeki sol kuşatma olmasaydı, aynı blok tavrın çıkıp çıkmayacağı kuşkuludur. Ya da acaba AKP nin tezkereyi zaten geçireceğini varsaymayan ve aldığı tavrın sonuç vereceğini göz önünde bulunduran bir CHP, ABD tarafından aforoz edilmeyi göze alır mıydı? Baykal CHP si yıllarca hep ABD ile arayı düzeltmeyi arzulayan, ama yüz bulamayan bir dönem geçirdi. Oysa 2010 sonbaharında üniversitelerde türban sorununu kurabilir? çözen, gerçekten Kılıçdaroğlu oldu. CHP nin hâlâ süren bir hukuksuzluğa icazet vermesini mazur gösterecek biricik şey, aynı partinin, zaten kaybedilmiş bu mevziden çekildikten sonra bir aydınlanma cephesi açması olurdu. Olmadığını, olamayacağını biliyoruz. Kılıçdaroğlu, NATO üyeliğinden Köy Enstitülerinin kapatılmasına kadar herhangi bir alanda emperyalizme veya gericiliğe direnmemiş bir geleneğin mirasçısı. Bu mirastan AKP nin İkinci Cumhuriyeti ne direniş nasıl çıksın? Barikat kurup direnemeyenlerin, yere yapışıp trenin altında kalmak yerine vagona tutunmaya çalışmaları anlaşılır bir durum. Ama başlıktaki soruya dönersek, son vagona tutunmayı beceren birinin lokomotife kadar gidip idareyi ele geçirmesine, western filmlerinde rastlanır yalnız. Yani CHP, istediği kadar uzlaşsın, İkinci Cumhuriyet e önderlik yapamaz. CHP İkinci Cumhuriyet in kurucusu değil resmi muhalefetidir. Koca ülke değişirken CHP hiç mi değişmez? Olabilir. Ama bu sırada yeniosmanlıcılığı, emperyalizm uyumlu yayılmacılığı, islamcılığı eleştirmeniz, bunların tutarlı alternatiflerini kurgulamanız gerekir. Bu eleştirinin düzen içi formülleri tükenmekte, eleştiri sosyalizme çıkmaktadır. Bu koşullarda Kılıçdaroğlu CHP si şeriat tehlikesi olmadığını beyan eder, AKP yi Batıyla ilişkileri bozmakla eleştirir; yayılmacı Osmanlıcılığa karşı yurtta sulh cihanda sulh diyemez. İşçi sınıfının ne yana düştüğünü ise kimse bilmiyor artık. Yakın geçmişte sendikalarda görev almış marksist CHP liler bile... Kürt açılımında ise adeta AKP nin söylem hattından çıkmamak, temel ilke. Bundan olsa gerek, CHP yemin krizinde BDP ile yan yana gelmemeye çalıştı. Bu uğurda AKP yle sözlü anlaşmayı, yani boş senede imza atmayı bile kabul etti. Kılıçdaroğlu nun Erdoğan ın Ramazan sonrası için salladığı tehditler konusunda yaptığı siyasi çözüm açıklaması, ilk bakışta zannedileceği gibi AKP hattından kopuş değil. AKP nin gerilim körüklemesinin eninde sonunda bir sınırı olacağı açıktır ve Silvan sonrasında gerilim siyasetinde AKP yi aşıveren CHP, şimdi de diğer yönde adım atmıştır. Ama kesinlikle aynı çizginin üstünde. Peki neden böyledir bu CHP? Kendisine bağlanan onca umuda ve itiraf edilemeyen beklentiye rağmen bu parti neden giderek sağın silik bir kopyası halini almıştır? Bu sorunun parti kadrolarının orta sınıf karakteri ve sermaye bağlarıyla yakından ilişkisi olduğu bellidir. Yemin krizinde, kampanya yatırımlarının boşa gitmesinden ölesiye korkan vekiller olduğu biliniyor... Ancak burada bizi asıl ilgilendiren, CHP nin yeni bir sol tanımını temsil ettiği gerçeği. CHP özel olarak enerjisiz olabilir. Ama asıl önemli olan, bugün solculuğun İkinci Cumhuriyeti veri olarak kabul etmesi gerektiği tezidir. CHP nin enerjisizliği başka mecralarda devinen liberal sola umut verir olsa olsa. Komünistlerin göğüslemeleri gereken ise söz konusu yeni sol iddiadır. Bütün yeni solculuklar birbirleriyle akraba. Ama CHP ile gelen yenilenme, sosyalist solun sınırları içinden boy veren ve daha geniş bir etkiye ulaşması için sağdan eli tutulması gerekenlerden farklıdır. CHP bir anlamda devlettir ve bu partinin İkinci Cumhuriyetin Halk BARİKAT KURUP DİRENEMEYENLERİN, YERE YAPIŞIP TRENİN ALTINDA KALMAK YERİNE VAGONA TUTUNMAYA ÇALIŞMALARI ANLAŞILIR BİR DURUM. AMA BAŞLIKTAKİ SORUYA DÖNERSEK, SON VAGONA TUTUNMAYI BECEREN BİRİNİN LOKOMOTİFE KADAR GİDİP İDAREYİ ELE GEÇİRMESİNE, WESTERN FİLMLERİNDE RASTLANIR YALNIZ. YANİ CHP, İSTEDİĞİ KADAR UZLAŞSIN, İKİNCİ CUMHURİYET E ÖNDERLİK YAPAMAZ. Partisi olarak kendini yeniden tanımlamaya başlaması, Belge- Laçiner ekolünün ideolojik katkılarından çok daha ciddi bir hizmet anlamına gelir, AKP cephesi için. Yakın geçmişteki sol içi tartışmalar eninde sonunda sosyalizmin tanımıyla ilişkiliydi. CHP ise, kendisi ne hızda veya yavaşlıkta hareket ederse etsin, toplumsal bir alana işaret eder. Bu durumda yeni düzene adapte olan bir CHP, Türkiye solculuğunun tarihsel ve nesnel kimliğinin likide edilmesi yönünde, Ufuk Uras ın rüyasında göremeyeceği ölçüde büyük bir tehlikeyi güncellemiştir. Sol-liberal çıkışlar için, diyorduk ki, bunlar solculuğu değiştiremez, olsa olsa kendileri sağa geçer. Doğruydu ve bu nedenle sosyalizm eskisi liberal solcular doğrudan AKP ci oldular. CHP nin solu başkalaştırma fonksiyonu farklı. Nereye? Nihai olarak hiçbir yere! CHP nin yeni solculuğunda biricik cazip öge toplumsal etkisinin genişliğiyse ve bu toplumsal karakter, tanım gereği iktidarı kapsamıyorsa, ortada sorun var demektir. Zafer hayali ile CHP li belediyelerin de seyrelmesi bağdaştırılamaz. Resmi muhalefet ana muhalefet bile olmayabilir. Denebilir ki, ortada böyle bir çelişki varken solculuk ve sosyalistler CHP de kalıcılaşamaz, kurumsallaşamaz. Bu belirlemenin boşa düşmemesi için bir eke ihtiyacı var. CHP nin bir toplumsal etki umudu salgılamasının nedeni, benzer bir umudu komünist hareketin salgılamamasıdır. Bizim sol ayağa kalkmadığı sürece, herhangi bir iç çelişki CHP nin uyuşturmasına son vermeyecektir. Aydemir GÜLER

8 SİYASET 1 EYLÜL 2011 SAYI 336 KOMÜNİST AKP yaşam tarzına nasıl müdahale ediyor? Çorum da bir yuvaya, 0-6 yaş arası çocuklara Kuran öğretmesi için müftülük tarafından bir kadın müezzin atandığı haberini duyunca, Yok artık demiş olmalısınız. Söz konusu yurdun dincilere ait bir özel yurt olmadığını, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ne bağlı olduğunu öğrenince, Pes, vallahi pes diye eklemişsinizdir muhakkak. Oysa durup düşündüğümüzde, hatta dur bakayım bi deyip gazete arşivlerinde ufak bir yolculuğa çıktığımızda, ağzımızdan bu tepkilerin çıktığı ne çok olay olduğunu fark edip, şaşkınlığa düşebiliriz. Şaşkınlığa düşüyorsak, iyi! Demek ki hâlâ kanıksamamışız bu müdahaleyi. Abartmamak mı lazım acaba? Örneğin Çorum da yaşanan mevzu, ya da benzer başkaları, birtakım işgüzârların fırsatçılığından ibaret de, laikçiler ortalığı biraz fazla mı velveleye veriyor? Çorum Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü Mustafa Oruç un Ramazan duyarlılığı mıdır, çocuklara dini eğitim verilmesinin hoş olabileceğini düşünmek? Peki bu talebi normal karşılayıp, 6 yaşından ufak çocuklar için müezzin tayin eden Müftülüğün kararı, işin kurumsallaştığını göstermez mi? Artık Türkiye, bu müdahale örneklerinin tek tek tartışılacağı noktayı çoktan geçmiş bulunuyor. Çorum daki kurum yöneticilerinin girişkenliği fırsatçılık değil, mücadelecilik olarak tanımlanabilir ancak. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ 12 yaş altındakilerin gitmesini yasaklayan düzenlemeyi değiştireceğiz demiyor muydu? Bozdağ bu açıklamayı yaptıktan iki buçuk hafta sonra, Çorum da sınırın 6 yaşın da altına çekilmesi fırsatçılık la değil, kendi dünya görüşü çerçevesinde Türkiye toplumunu şekillendirme mücadelesiyle açıklanabilir ancak. Bozdağ ın değiştireceğiz dediği yasa, 28 Şubat döneminde kabul edilmişti. Bu durum AKP yeni bir şey yapmıyor, darbe döneminin hatalarını ortadan kaldırıyor şeklinde yorumlanabilir mi? Hayır, doğrusu şudur: Her ne kadar Cumhuriyet, Osmanlı dan kopuş mücadelesinin de ihtiyaçları doğrultusunda laiklik ilkesi üzerinde inşa edilmişse de, devlet tüm Cumhuriyet tarihi boyunca islamcı hareketi kontrol altında tutabildiği sürece, dini, halkın desteğini sağlamak için bir araç olarak kullandı. Açılan imam hatip okulu sayısının sosyal demokrat hükümetler döneminde de yüksek olması, bir tesadüf değildir. Üstelik 12 yaşından küçüklere yönelik Kuran kurslarının darbe döneminin hatası olarak görenlerin, toplumun dincileştirilmesi yönündeki bu uygulamaların büyük kısmının 12 Eylül döneminin ürünü olduğunu da hatırlaması gerekir. Yine de, AKP döneminde eskiye göre farklı bir yön de var. Artık toplumsal yaşamın gericileştirilmesi yönündeki müdahaleler, sadece eğitim gibi kurumsal düzeylerde yapılmıyor. AKP, insanların gündelik yaşayışlarının her kademesine müdahale ediyor. Tacize uğrayan kadınların dekolte giydikleri için bu şiddete maruz kaldıklarını söyleyen zihniyetin artık sadece mahallelerde değil, devlet kurumlarının tepelerine kadar iktidarın her noktasında görülüyor olması, eskiden mahalle baskısı İÇKİYİ YASAKLAMAK HALKI KORUMAK KILIFINA SOKULUYOR. TIPKI İNTERNET SANSÜRÜNDE OLDUĞU GİBİ. denilen müdahalenin, artık iktidarın, destek aldığı ve cesaret verdiği muhafazakâr kitlelerle birlikte verdiği bilinçli ve kararlı bir mücadele haline geldiğini gösteriyor. Ve kadınların giyinişlerine bu müdahale, 12 yaşından küçük çocukların kuran kursuna gönderilmesiyle aynı ortak mücadelenin farklı yüzleri, cepheleri... Yaşam tarzına müdahalenin bir yanında dincileşme varsa, diğer yanında kadın düşmanlığı var. Bir yanda sağcılaşma varsa, yaşam tarzına müdahalenin diğer yanında mutlaka sol düşmanlığı var. Can Yücel in mezarının parçalanmasının öyküsünü anımsayalım. Can Baba nın ölüm yıldönümünde sevenleri, vasiyeti üzerine mezarına şarap döktüler, her sene olduğu gibi. Ardından AKP Datça İlçe Başkanı, saçmasapan olay dedi, milletin manevi duygularına hakaret edilmesine sessiz kalacak değiliz, bu olayın bir daha olmaması için var gücümüzle çaba sarf edeceğiz diye ekledi. Ardından Yücel in mezarı parçalandı. Can Yücel in hedef seçilmesi, her şeyden önce büyük şairin solcu kimliğiyle açıklanmalı. Ve fakat AKP, hedeflerine yaptığı saldırıları, gerçek amacını açıklayarak savunacak saflıkta bir parti değil. Yaşam tarzına müdahalenin en büyük silahlarından biri olarak, içki yi kullanmaya alıştı AKP. Can Yücel in mezarının parçalanması, mezara dökülen şarabın milletin ahlaki değerlerini rencide ediyor olması ndan kaynaklanmış gibi gösterilebiliyor örneğin. İçki kültürü, her türlü olumsuz sıfatla birlikte anılarak yoz, ahlaksız bir yaşantıyla özdeşleştiriliyor önce, ardından da tüm halkın içki içme olanağı kısıtlanıyor. İçkiyi yasaklamak, böylece halkı korumak kılıfına sokuluyor. Tıpkı internet sansüründe olduğu gibi, korunma güdüsü nü istismar etme kurnazlığı kullanılıyor: İnternet çocuk pornosuyla dolu, berbat bir yer; güvenli internet ister misiniz? sorusuna yanıt, normal olarak Tabii ki oluyor. Niye güvenlik, korunma istemeyesiniz ki? Peki tüm bu kurnazlıklar, bir gizli ajanda yı mı yansıtıyor? Sorunun kendisi saçma, zira ortada gizli olan bir şey yok. AKP, gündelik yaşamı gericileştirmeye yönelik programını, defalarca en yetkili ağızlardan dile getirdi zaten. Yeni Türkiye nin toplumsal dokusunu yaratmaya çalışıyorlar. 1. Cumhuriyet in tasfiyesi, kurumlar düzeyinde gerçekleşti çünkü. AKP nin önünde artık ne yargı engel, ne TSK, ne CHP. Fakat Türkiye toplumunu henüz teslim alamadılar. Yaşam tarzına müdahale, işte bunun aracı. Ülkenin siyasi dönüşümünün parçası olarak, bu bütünlükle ele alınmadığı sürece, yaşam tarzına müdahaleler kanıksanır. Beyoğlu, sokaklarında oturulacak yer bırakmamacasına bitirilirken Esnaf da abartmıştı denilir, Moda sahilinde içki içenlere polis saldırdığında, Onlar da işin suyunu çıkarmıştı, üstelik gelen geçene laf atılıyordu diye iki taraf da günahkâr ilan edilir, İstanbul Boğazı boyunca deniz kıyısında içki içilebilen mekân kalmadığında zaten pahalılardı, zenginler de başka yerde içiversin, mekân mı kalmadı denilip mesele bizim olmaktan çıkartılır, benzer şekilde bu müdahalelere, ya da AKP nin toplu mücadelesine karşı mücadeleden kaçınılırsa, Türkiye toplumunun dokusu değişir. Toplumun dokusunun değişmesi, teslimiyet bayrağının çekilmesidir. Yaşam tarzına müdahale başlığı, bu yüzden hayati önemdedir. Yiğit GÜNAY

1 EYLÜL 2011 SAYI 336 KOMÜNİST SİYASET 9 Başarılı bir dolandırıcılık öyküsü: AKP sağlıkta sosyalizan bir adım mı attı? AKP ÖNCE TÜM FARKLI KURUMLARA DAĞILMIŞ DEVLET HASTANELERİNİ TEK ELDE TOPLADI VE ONLARI BİR KAPİTALİST İŞLETMEYE DÖNÜŞTÜRDÜ. ÖNÜMÜZDEKİ YIL İÇİNDE DEVLETE AİT TÜM HASTANELERİN ÖZELE DÖNÜŞTÜRÜLMESİYLE BİRLİKTE SAĞLIK TAMAMEN PİYASA EGEMENLİĞİNE GİRMİŞ OLACAK 2002 de Türk Tabipler Birliği, yeni hükümet olmuş AKP nin sağlıkta piyasacılığına karşı mücadele ederken etkili bir afiş kullanıyordu. Bir resim ikiye bölünmüş, ilk kısmında sağlık hizmeti almaya giden birisi üstündeki kredi kartları, poliçeler, sigorta evrakları, paralardan gözükmüyor, ikinci kısımda ise vatandaş elinde nüfus cüzdanı ile sade bir şekilde hastanenin yolunu tutuyordu. İkincisinin sosyalizm anlamına geldiğini her yerde söylüyorduk. Aradan dokuz yıl geçti, en azından SGK ya kayıtlı olanlar sadece nüfus cüzdanları ile sağlık hizmeti alabiliyorlar. Yine sosyalist Türkiye nin sağlığından bahsederken SSK, Devlet, kurum ve üniversitelere ait sağlık örgütlerinin merkezi planlama için biraraya getirilmesini söylerdik. AKP tüm kurumları Sağlık Bakanlığı altında topladı, üniversite hastaneleri ile ilgili son hamleleri yapıyor. Kamuda çalışan bir kişinin özel çalışmaya zaman ayırmaması gerektiğini de prensip olarak benimserdik. AKP Tam Gün Yasası nı yürürlüğe koydu. Bütçeden sağlığa ayrılan pay bizim için önemli bir ölçüttü, bugün bütçenin %20 ye yaklaşan kısmı sağlık ve sosyal güvenlik için harcanıyor. 1960 lı yıllarda devreye giren sağlık ocakları kırsal kesim ağırlıklıydı ve bir türlü kentin tüm nüfusunu kapsayacak nitelik ve niceliğe kavuşturulamamıştı. Şimdi tüm kent nüfusunu kapsayan aile hekimliği uygulaması oturmuş gözüküyor. Peki, nedir bu, AKP tipi sosyalizm mi? Yukarıdaki tablonun sosyalizmle hiç alakası olmadığını biraz sonra tartışacağız, ama şurası gerçek ki AKP sağlık uygulamalarını 2011 seçimlerinde başlıca bir propaganda malzemesi yaptı ve bunda başarılı oldu. Birinci Cumhuriyet ten ikinciye AKP propagandasının dayandığı zemin Emperyalist merkezlerle eşgüdüm içinde Türkiye nin dönüşümünü yöneten AKP nin Birinci Cumhuriyet te emekçi halka karşı işlenen suçlarla hesaplaşıyormuş gibi yaparak propaganda yaptığını biliyoruz. Sağlık alanında da bir benzeri yaşandı. Birinci Cumhuriyet olarak soyutlanan dönem aslında farklı sermaye birikim dönemlerini kapsıyor. 1923 Devrimiyle birlikte en çok hastalandıran ve öldüren hastalıklara karşı mücadele, sonra Sağlık Bakanlığı hastaneleri, işçi sınıfının bir hacme ulaşması ile birlikte SSK, sosyal devlet döneminde sosyalizasyon ve 1970 lerden itibaren üniversite hastaneleri bu dönemlerin belli başlı yansımalarıydı. Kamuda çok başlılık bu dönemlerin birbirine eklenmesinin ürünüydü. Öte yandan hekimlerin bir zanaatkar olarak serbest çalışma geleneği Osmanlı dan devralınarak sürdürüldü. Muayenehanecilik küçük sermaye uygulaması olarak bütün dönemler boyunca hekimlerin başlıca geçim araçlarından birisi olarak varlığını korudu. Sistem hekimleri kamuda çalışarak yeterli bir yaşam sürmelerini sağlamak yerine özel kazanç alanlarına yönlendiriyor ve sağlıktan rant elde eden yerel odaklar yaratmayı tercih ediyordu. Özellikle piyasaya geçiş döneminde döner sermaye uygulamasıyla tüm sağlık emekçilerinin ücretlerinin eksik kısmı telafi edilir hale geldi. İlaç ve teknoloji şirketlerini bir kenara bırakırsak sağlıkta büyük sermayenin olmadığı ve devletin kâr elde etmeyi amaçlamadığı sağlık alanında sağlık geliri başta hekimler olmak üzere sağlıkçılar tarafından paylaşılıyordu. Bürokrasi bir yana, bıçak parasından hastaneye yatmak için muayenehaneden geçmek gibi uygulamalar emekçi halkın ızdırabı haline geliyordu. Sağlıkta dönüşümde AKP nin önüne konan hedef: Sağlık için yapılan tüm harcamalar tekellere AKP nin 9 yıllık iktidarında sağlık harcamalarının 4 kata yakın artarak 50 milyar dolara yaklaştığı tahmin ediliyor. Bunun ne kadar büyük bir para olduğunu anlamak için yıllık cari açığın 72 milyar dolar civarında olduğunu hatırlatalım. Emperyalizmin 1990 dan başlayarak AKP de dahil olmak üzere tüm hükümetlerin önüne koyduğu hedef bu kaynağın uluslararası sağlık tekellerine yönlendirilmesiydi. Kapitalizmin içinde bulunduğu krizin eksik tüketim olarak kendisini gösteren kâr oranlarının azalması ile ilgili olduğu düşünülürse, ertelenemez bir gereksinim olan sağlığın ticaretinin onlar için ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Bu hedefe ulaşmak için AKP önce tüm farklı kurumlara dağılmış devlet hastanelerini tek elde topladı ve onları bir kapitalist işletmeye dönüştürdü. Bir yandan sağlık hizmeti veren şirketler teşvik edilirken, SGK ödemelerinde özeller kayrılmaya başlandı. Bugün tüm SGK ödentilerinin üçte biri kadarı özele aktarılıyor. Önümüzdeki yıl içinde devlete ait tüm hastanelerin özele dönüştürülmesiyle birlikte sağlık tamamen piyasa egemenliğine girmiş olacak. Burada devletin sağlık için bütçeden yüksek pay ayırması bir çeşit teşvik primi gibi sermayenin kârlarını garanti alma işlemine dönüşmüş oluyor. İkinci Cumhuriyetin sağlık sistemini anlamak için başka bir eğilime de işaret etmemiz gerekir. Türkiye de sağlık hizmetlerine yatırım yapan şirketler sadece Türkiye de hastane açmıyorlar, yurt dışına da yatırım yaparak uluslararası bir hastane zinciri kuruyorlar. Buna karşılık uluslararası dev şirketler Türkiye deki sağlık şirketlerinin hisse sendelerini alarak onların yöneticisi durumuna geliyorlar. Emperyalist entegrasyonu, sınırların olmadığı ama kapitalist tekellerin mutlak hakim olduğu bir siyasi coğrafya yaratma işlemini, kavramak için sağlık alanı önemli bir egzersiz olanağı sunuyor. Ya Birinci Cumhuriyetin sağlıktan kâr ve rant elde edebilen hekimleri, onlara zırnık yok. Tekellerin malına, kârına göz koyanın gözü oyulur. Artık sağlık emekçileri tam gün işçidirler. Zaman zaman işsiz kalarak, uzun saatler boyu düşük ücretlere çalışarak yaşamlarını sürdürmek zorundalar. Tıpkı sular özelleştirildikten sonra, halka yağmur suyu toplamasının yasaklanmasına benziyor halleri. Halk ise kısa bir süre sonra başına ne geldiğini gereksiz tetkik ve tedaviler için elini her seferinde cebine daha fazla atmak zorunda kalınca çok acı bir şekilde fark edecek. Sosyalist sağlık hizmetlerinde bir kriter: İşçi sağlığı Sağlık teorisi ile uğraşanların çok iyi bildiği bir şey; sosyalizmi kapitalizmin bazı dönemlerde yarattığı yanılsamalardan ayırt etmenin en iyi yolunun işçi sağlığına bakmak olduğudur. İlk kez Ekim Devrimi ile birlikte işyerlerinde sağlığı geliştirmeye ve korumaya yönelik birimler oluşturulmuştur. Birinci Cumhuriyet ancak işçinin bir an önce iş başı yapmasına yönelik poliklinik hizmeti verebilmişti. AKP döneminde ise iş yerleri ve işçi sağlığı bir cehenneme dönüştü. Taşeronlaştırma, kayıt dışı çalıştırma, örgütsüzlük ve iş güvencesi kaybı özelleştirmenin getirdiği kâr hırsıyla birleşince inanılmaz bir vahşet yaşandı. Tuzla tersanelerindeki sonu gelmeyen ölümlerden kömür madeni kazalarına, Ostim felaketinden servis kazalarına sayısız iş kazasına ve meslek hastalığına yakalanan işçi yığınları bize ikinci Cumhuriyetin nasıl bir üretim tarzı olduğunun gerçek tanıklığını yapıyor. Erhan NALÇACI