GELĐŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE TĐCARET POLĐTĐKASI



Benzer belgeler
Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

İçindekiler kısa tablosu

Dış Ticaret Politikası-Giriş Dr. Dilek Seymen Dr. Aslı Seda Bilman

4 ÇOKTAN SEÇMELI (40 puan)

Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher Ohlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri. Heckscher Ohlin Modelinden Çıkartılan Teoremler

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

Dış Ticaret Politikasının Amaçları

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

İktisat Tarihi II. 26 Mayıs 2017

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

Dersin Planı (Bu ders sunumunun hazırlanmasında büyük ölçüde Nevzat Güran ve Sadık Acar ın ders notu ve kitaplarından yararlanılmıştır)

Doç.Dr.Dilek Seymen DEÜ.İİBF İktisat Bölümü

Chapter 11 Gelişmekte Olan Ülkelerde Ticaret Politikası Slides prepared by Thomas Bishop Copyright 2009 Pearson Addison-Wesley. All rights reserved.

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi

KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜNLÜK TEORİSİ

DÜNYA TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİ

oluşmaktadır. Sınavda hesap makinesi kullanabilirsiniz. Sınavda kitap ve notlarınız

AB Ekonomisinin Mevcut Durumu ve Geleceğe Dönük Projeksiyonlar. Prof. Dr. Lerzan ÖZKALE, İTÜ Ankara, 18 Ekim 2006

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

Uluslararası Tarım ve Gıda Politikası II

Yeni Dış Ticaret Teorileri. Leontief Paradoksu

2012 Nisan ayında işsizlik oranı kuvvetli bir düşüş ile 2012 Mart ayına göre 0,9 puan azalarak % 9 seviyesinde

T.C. Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü Ankara

Dünya Mısır Pazarı ve Türkiye

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

JAPON EKONOMİSİNİN ANA BAŞLIKLAR İTİBARİYLE ANALİZİ

FAO SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ FİYAT VE TİCARET GÜNCELLEME: KASIM 2014

Sektör Haberleri 02 MAYIS 2018

Ekonomi Bülteni. 22 Mayıs 2017, Sayı: 21. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

AVUSTURYA VE MACARİSTAN DA TAHIL VE UN PAZARI

Türkiye, 2012 yılında dünyada uluslararası doğrudan yatırım liginde iki basamak yükseldi

ŞUBAT 2019-BÜLTEN 13 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

yılları arası Tekstil Makineleri Yatırım Durumu

Doç.Dr.Dilek Seymen DEÜ.İİBF İktisat Bölümü

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

Dünya ekonomisinde kartlar yeniden karılıyor!

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

AB NİN EKONOMİK YAPISIYLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER 1. Ülkelerin Yüz Ölçümü 2. Ülkelerin Nüfusu 3. Ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla 4.

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

AB NİN EKONOMİK YAPISIYLA İLGİLİ TEMEL BİLGİLER 1. Ülkelerin Yüz Ölçümü 2. Ülkelerin Nüfusu 3. Ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla 4.

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK...

Sunu planı. Sunu Planı. Slayt No 3-6 Tekstil ve Hazır Giyim Sektörlerinin Brüt Katma Değeri. 7-8 Sektörlerin Büyüme Eğilimleri

inşaat SEKTÖRÜ 2015 YILI ÖNGÖRÜLERİ

DÜNYA DA BU HAFTA ARALIK 2015

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

Yıllık açık 100 milyar doları aşacak... DIŞ TİCARET ALARM VERİYOR!

SAĞLIK SEKTÖRÜ RAPORU

TÜRKİYE NİN DIŞ TİCARET YAPISI. Doç. Dr. İsmet GÖÇER Aydın İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümü

Dünya Ekonomisinde Tarımın Rolü

Tablo -1: Dana ve Sığır Eti Üretim ve tüketimi - Seçilen Ülkelerin Özeti (1000 ton karkas ağırlık eşdeğeri)

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

TEKSTİL VE HAZIR GİYİM ÜRÜNLERİ İTHALATINA UYGULANAN KORUNMA ÖNLEMLERİ 2 YILLIK DEĞERLENDİRME

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2013, No: 56

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 23 Aralık 2015 Ankara

DR BEŞİR KOÇ KALKINMA

İktisat Tarihi II. 13 Nisan 2018

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 25 Mayıs 2016 Ankara

(1) Türkiye Sanayisinin Dünya İçindeki Yeri Üzerine Bazı Sayısal Bilgiler, Orhan Silier, Mimarlık Sayı 11, Kasım 1072

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

DR. Caner Ekizceleroğlu

ULUSLARARASI ĐKTĐSAT. Yrd.Doç.Dr.Dilek Seymen DEÜ.ĐĐBF Đktisat Bölümü

Tarımsal Gelir Politikası/Amaç


Trans-Pasifik Ortaklığı Anlaşmasının Türkiye Ekonomisine ve Dış Ticaretine Etkileri

AYDIN TİCARET BORSASI

Ekonomi Bülteni. 14 Kasım 2016, Sayı: 44. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Ekonomi Bülteni. 21 Kasım 2016, Sayı: 45. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER. Prof.Dr.Emine Olhan

GRAFİKLERLE FEDERAL ALMANYA EKONOMİSİNİN GÖRÜNÜMÜ

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

KÜRESEL EKONOMİ VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE BEKLENTİLER

ÇELİK BORU SEKTÖR RAPORU (2017)

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

BASIN DUYURUSU PARA POLİTİKASI KURULU TOPLANTI ÖZETİ. Sayı: Mayıs Toplantı Tarihi: 24 Mayıs 2016

Enerji ve İklim Haritası

Ekonomi Bülteni. 03 Ağustos 2015, Sayı: 21. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

DÜNYA PLASTİK SEKTÖR RAPORU PAGEV

ANALİZ TÜRKIYE DE ILERI TEKNOLOJIYI KIMLER GELIŞTIRIYOR?

Chapter 9. Ticaret Politikasının Araçları (devam. 2. Kısım) Slides prepared by Thomas Bishop

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Chapter 9. Ticaret Politikasının Araçları (devam) Slides prepared by Thomas Bishop. Copyright 2009 Pearson Addison-Wesley. All rights reserved.

Dünya Seramik Sektörü Dış Ticareti a) Seramik Kaplama Malzemeleri

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2006

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

Tablo 1. Seçilen Ülkeler için Yıllar İtibariyle Hizmetler Sektörü İthalat ve İhracatı (cari fiyatlarla Toplam Hizmetler, cari döviz kuru milyon $)

KÜRESEL TİCARETİN ÜÇ ELEMANI: HAMMADDE, ÜRETİM, PAZAR

Transkript:

1 ONUNCU BÖLÜM GELĐŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE TĐCARET POLĐTĐKASI 10.1. Giriş Şu ana kadar ticaret politikasının araçlarını ve amaçlarını, [toplumsal ortam] bağlamını belirtmeden, yani bu politikaları yürürlüğe koyan ülke hakkında fazla bir şey söylemeden analiz ettik. Her bir ülkenin kendi seçik tarihi ve meseleleri vardır, ama iktisat politikası tartışılırken geniş kapsamlı bir ayırdetme gelir düzeylerine göre iki ülke grubu arasında yapılır. Tablo 10-1 in gösterdiği gibi uluslar fert başına gelirlerine göre farklılaşmaktadırlar. Bir tarafta gelişmiş ya da ileri ülkeler vardır: Kuzey Amerika, Batı Avrupa [ülkeleri], Japonya ve az sayıda birkaç ülke daha. Đktisadî sorunları ne olursa olsun, bu ülkeler, dünyanın geride kalan kısımlarının standartlarıyla [değerlendirildiğinde] yüksek başarılı ekonomilerdir. Dünya nüfusunun sadece % 15'ini [barındıran] ileri ülkeler dünya üretiminin ve uluslararası ticaretin yaklaşık % 60'ını oluşturur. Bu ekonomilerin performansının ne kadar iyi olduğu verildiğinde, bunların iktisadî sistemlerinin oldukça etkili olduğunu varsaymak makul [bir iş olur], öyle ki [bu ülkelerde] ticaret politikası üzerindeki talepler ve [bu politika] üstünde [yoğunlaştırılan] beklentiler fazla büyük değildir. Ne var ki, dünya nüfusunun çoğu bu ileri ülkelerin çok gerisinde kal[mış olan] gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır.28 Gelişmekte olan ülkeler, bir ucunda (belki de kısa bir süre sonra ileri ülkeler kategorisine "mezun" edilecek olan) Güney Kore gibi hızla büyümekte olan ülkelerin, diğer ucunda ise Etyopya gibi [asgarî] geçimin eşiğinde yaşamakta olan ülkelerin bulunduğu bir [çeşitlilik] aralığı sergiler. Ancak, gelişmekte olan ülkeler arasında çok büyük farklara rağmen, paylaştıkları nispî gerilikleri, ticaret politikalarında bazı ortak temeller ortaya çıkarır. Birinci olarak, birçok gelişmekte olan ulus, daha zengin ülkelere yetişmesine yardımcı olacağı ümidiyle, imalat [sektörünü] tarım ve madencilik gibi geleneksel sektörler karşısında teşvik etmek için ticaret politikasını kullanmak istemiştir. Đkinci olarak, birçok fakir ülke ticaret politikasını bu ülkenin kendi içindeki düzgün olmayan (uneven) gelişme ya da 28 Gelişmekte olan ülke terimi, [son] on yıl içinde ya da daha uzun bir süreden beri bazı "gelişmekte olan" ülkelerin yaşama standartları düşmekte olduğu halde, uluslararası örgütlerce kullanılan bir terimdir. Daha iyi betimleyici ama daha az nazik olan bir terim az-gelişmiş ülkeler (AGÜ'ler) (LDC's) terimidir.

2 Tablo 10-1 Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, 1993 ($) Birleşik Devletler 24.750 Japonya 21.090 Almanya 20.980 Singapur 20.470 Güney Kore 9.810 Meksika 7.100 Çin 2.120 Hindistan 1.250 Kaynak: World Bank, The World Bank Atlas, 1995 düalizmi tedavi etmek için kullanmayı denemiştir. Son olarak, gelişmekte olan ülkeler bazen, kendi nispî fakirliklerinin kendi hataları olmadığı, aksine, hakkaniyetsiz (unfair) uluslararası iktisadî sistemden kaynaklandığını iddia etmiş ve bazı durumlarda bu sistemde değişiklikler olmasını sağlamak için uluslararası müzakereleri kullanmayı denemiştir. Bu bölümde bu mülahazaların her birinin ortaya çıkardığı özel ticaret politikası meselelerini inceleyeceğiz. Bir sonraki bölümde ileri ülkelerin farklı kaygılarına döneceğiz. 10.2. Đmalat Sanayiini Teşvik Etmek Đçin Ticaret Politikası Belki de, ileri ülkelerdeki ve fakir ülkelerdeki ticaret politikası arasında en ayırdedici (distinctive) fark, gelişmekte olan ülkelerde politikanın, ekonominin diğer sektörleri karşısında imalat sektörünün teşvik edilmesiyle daha tutarlı bir şekilde ısrarla uğraşmasıdır. Bu ısrarla uğraşma (preoccupation), bir ölçüye kadar, ulusal gelişmenin bir işareti olarak imalat sektörünün sembolik öneminin bir sonucudur. Fakir ülkeler genellikle tarım ürünleri ve madenler gibi "birincil" ürünlerin ihracatçısı iken, ileri ülkelerin çoğu esas olarak mamül mallar ihracatçısıdır. Böylece, güçlerini ve bağımsızlıklarını sergilemek. peşinde olan ülkeler, çok kere, çelik ve petro-kimya gibi göze çarpıcı yerli endüstrilere sahip olmak ister. Ne var ki, birçok ülkede hükümetler, imalat sanayiinin gelişmesinin sembolizminin ötesinde, imalat sanayiini teşvik etme[nin aracı olarak] ticaret politikası [konusunda öne sürülmüş olan] teorik argümanlardan güçlü bir şekilde etkilenmiştir. Bu argümanların en önemlisi, 6'ıncı bölümde bahsedilen, ithalat rekabeti karşısında imalat sektörünün geçici bir süre korunması için bebek endüstri (infant industry) argümanıdır. 10.2.1. Đmalat Sanayii Niye Tercih Edilir:

3 Bebek Endüstri Argümanı Bebek endüstri argümanına göre, gelişmekte olan ülkelerin imalatta potansiyel karşılaştırmalı üstünlüğü vardır, ama gelişmekte olan ülkelerdeki yeni endüstriler, başlangıçta, gelişmiş ülkelerdeki iyice oturmuş imalatla rekabet edemez. Đmalatın ayağının ucunda üstüne basabileceği bir yer elde etmesine izin vermek için, hükümetler, geçici olarak, yeni endüstrileri, büyüyüp uluslararası rekabeti karşılayacak güçlü hale gelmelerine kadar yeni endüstrileri desteklemelidir. Böylece, bu argümana göre, sanayileşmeyi başlatmak için tarifeleri ve kotaları geçici önlemler olarak kullanmak anlamlıdır. Dünya'nın en büyük üç piyasa ekonomisinin, hepsinin sanayileşmelerine ticaret engellerinin gerisinde başladıkları bir tarihî olgusal gerçekliktir: Japonya 1970'lere kadar geniş kapsamlı ithalat kontrollerine sahipken Birleşik Devletler ve Almanya'nın [da], on dokuzuncu yüzyılda, mamüller üstünde yüksek tarifeleri vardı. 10.2.1.1. Bebek Endüstri Argümanının Sorunları Bebek endüstri argümanı bir hayli akla yakın gibi görünmektedir ve gerçekten de bir çok hükümet için ikna edici olmuştur. Ancak iktisatçılar argümanda, bunun ihtiyatlı bir şekilde kullanılmasını ima eden, birçok gizli tuzak olduğunu işaret etmişlerdir. Bir kere, gelecekte karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacak endüstrilere bugün girmeğe çalışmak her zaman iyi bir fikir değildir. Şu anda emeği-bol olan bir ülkenin sermaye biriktirme süreci içinde olduğunu varsayalım: yeteri kadar sermaye biriktirdiğinde, sermaye-yoğun endüstrilerde nispî üstünlüğe sahip olacaktır. [Ama] bu, bu endüstrileri mutlaka hemen şimdi geliştirmeğe çalışmasının gerektiği anlamına gelmez. Mesela, 1980'lerde Kore bir otomobil ihracatçısı haline gelmiştir; [ama] Kore için otomobil endüstrisini sermaye ve hünerli emeğin hâlâ çok kıt olduğu 1960'larda geliştirmeğe çalışmış olmak herhalde iyi bir fikir olmayacaktı. Đkinci olarak, imalatı korumak eğer korumanın kendisi endüstriyi rekabetçi yapmazsa hiçbir yarar sağlamaz. Pakistan ve Hindistan on yıllardan beri imalat sektörlerini korumuştur ve son yıllarda anlamlı ölçeklerde mamül mallar ihracatını geliştirmeğe başlamıştır. Ne var ki, ihraç etmekte oldukları mallar, korumuş oldukları ağır mamüller değil, dokumalar gibi hafif mamüllerdir; imalatı hiç korumamış olsalardı mamül mallar ihracatlarını gene de geliştirmiş olacaklarına dair iyi bir tez öne sürülebilir. Bazı iktisatçılar, endüstrinin başlangıçta korunduğu, sonra korumayla hiç ilişkisi olmayan nedenlerden ötürü rekabetçi hale geldiği "sahte bebek endüstri" durumu [konusunda] uyarıda bulunmuşlardır. Bu durumda bebek endüstri koruması başarılı olmuş gibi sonuçlanır ama ekonomiye net bir maliyet getirmiş olabilir. Daha genel olarak [ifade etmek gerekirse], bir endüstriyi ortaya çıkarmanın pahalı ve zaman alan [bir iş olması], yerli piyasada bir aksaklık söz konusu

4 olmadıkça, hükümet müdahalesinin bir gerekçesi değildir. Eğer bir endüstrinin, sermaye, emek ve diğer üretim faktörlerine geliştirilmesine değecek kadar yüksek getiriler kazandırabileceği varsayılıyorsa, bu taktirde niye özel yatırımcılar bu endüstriyi hükümet yardımı olmaksızın geliştirmiyorlar? [Bu soruyla ilişkili olarak] bazen özel yatırımcıların sadece bir endüstrideki cari getirileri hesaba kattıkları ve gelecekteki getiri imkânlarını hesaba katma işini yerine getirmedikleri öne sürülür, ama bu piyasa davranışı ile tutarlı değildir. En azından gelişmiş ülkelerde, yatırımcılar sık sık getirileri belirsiz olan ve gelecekte yatan projeleri desteklerler. (Meselâ, tek bir ticarî satış yapmasından yıllarca önce yüz milyonlarca dolarlık yatırımı çeken ABD bio-teknoloji endüstrisini düşünün.) 10.2.1.2. Bebek Endüstrinin Korunması Đçin Piyasanın Aksamasıyla Đlgili Gerekçeler Bebek endüstri argümanını gerekçelendirmek için, yeni olduklarında endüstrilerin her zaman korunmaları gerektiğine dair akla yatkın gibi görünen ama sorgulanması gereken bakış açısının ötesine geçmek gerekir. Bebek endüstri korumasının gerekçesinin haklı olup olmadığı Dokuzuncu Bölüm'de tartıştığımız türden bir analize bağlıdır. Yani, bir endüstrinin gelişmesinin erken [dönemlerinde] korunması için [getirilecek] argüman mutlaka, özel piyasaların, [bu aksaklıklar olmasaydı] endüstriyi geliştireceği kadar hızla geliştirmesini engelleyen belirli bir takım piyasa aksamalarıyla ilişkilendirilmelidir. Bebek endüstri argümanının daha ince ve karmaşık [gerekçeler] öne süren savunucuları, bebek endüstri korumasının niye iyi bir fikir olabileceğinin nedeni olarak iki piyasa aksamasını teşhis etmişlerdir: kusurlu sermaye piyasaları ve sahiplenilebilirlik sorunu. Bebek endüstri koruması için kusurlu sermaye piyasaları gerekçesi aşağıdaki gibidir: Eğer gelişmekte olan bir ülke, (etkili hisse senedi piyasaları ve bankalar gibi), (tarım gibi) geleneksel sektörlerdeki tasarrufların (imalat gibi) yeni sektörlerdeki yatırımları finanse etmesine imkân sağlayacak olan bir takım mali kurumlara sahip değilse, bu taktirde yeni endüstrilerin büyümesi bu endüstrilerdeki firmaların cari kârlar kazanma kabiliyeti ile sınırlanacaktır. Bu nedenle, bir yatırım üstünde uzun-dönemdeki getiriler yüksek olsa bile, başlangıçtaki düşük kârlar yatırımın önünde bir engel olacaktır. [Böyle bir durumda] birinci-en iyi politika daha iyi bir sermaye piyasası meydana getirmektir; ama kârları yükseltecek ve böylece daha hızlı büyümeye izin verecek olan yeni endüstrilerin korunması, bir ikinci-en iyi politika seçeneği olarak haklı bir şekilde gerekçelendirilebilir. Bebek endüstri koruması için sahiplenilebilirlik argümanı bir çok biçim alabilir, ama yeni bir endüstrideki firmaların karşılığında kendilerine bir ödeme yapılmayan toplumsal yararlar ortaya çıkardığına dair düşünce bunların hepsinin

5 ortak öğesidir. Mesela, bir endüstriye ilk giren firmalar, teknolojiyi yerli koşullara uyarlamak ya da yeni piyasalar açmanın [yol açtığı] "başlatma" maliyetlerine katlanmak zorunda kalabilir. Eğer diğer firmalar bu başlatma maliyetlerine katlanmaksızın [öncülük] yapan firmaların peşinden piyasaya girmeyi becerebiliyorsa, öncülerin bu harcamalardan ötürü herhangi bir getiriyi elde etmeleri engellenmiş olur. Böylece, öncü firmalar, fizikî hasılayı üretmeye ek olarak, (bilgi ve piyasalar gibi), mülkiyet hakları oluşturamadıkları, elle tutulması, belirginleştirilmesi zor (intangible) yararlar ortaya çıkartır. Bazı durumlarda bir yeni endüstriyi yaratmaktan [kaynaklanan] toplumsal yararlar bu [endüstrinin] maliyetlerini aşacaktır, ama sahiplenilebilirlik sorunu nedeniyle, hiç bir özel girişimci [bu piyasaya] girmeye razı olmayacaktır. Bunun birinci-en iyi çözümü, [yarattıkları] elle tutulamaz yararları için firmalara ödeme yapmaktır. Ne var ki, bunun olanaksız olduğu zaman, yeni bir endüstriye girişi tarifeler ya da diğer ticaret politikaları ile teşvik etmek için bir ikinci-en iyi gerekçe vardır. Fakat bebek endüstrinin korunması için kusurlu sermaye piyasaları argümanı ve sahiplenilebilirlik gerekçesi, açıktır ki, serbest ticarete müdahale etmek için piyasa aksamaları gerekçelenlendirmesinin (bak. Dokuzuncu Bölüm) özel durumlarıdır. Fark, bu durumda argümanların, herhangi bir endüstri değil özellikle yeni endüstriler hakkında olmasıdır. Piyasa aksaması yaklaşımının genel sorunları geçerliğini korumaktadır. Uygulamada hangi endüstrinin gerçekten özel muameleyi caiz kıldığını değerlendirmek zordur ve gelişmeyi teşvik etmek için niyetlenilen bir politikanın sonunda özel çıkarların tutsağı olacağına dair riskler vardır. Hiçbir zaman büyüyemeyen ve korumaya bağımlı kalan bebek endüstriler konusunda birçok hikaye bulunmaktadır. 10.2.2. Đmalat Sanayii Nasıl Tercih Edilir: Đthal Đkameci Sanayileşme Bebek endüstri argümanı hakkında tereddütler varsa da, birçok gelişmekte olan ülke bu argümanı, imalat endüstrilerinin geliştirilmesine özel destek sağlamak için zorlayıcı bir neden olarak görmüştür. Đlke olarak, bu türden destek değişik yollarla verilebilir. Mesela, ülkeler genel olarak imalat üretimine sübvansiyon sağlayabilir, ya da gayretlerini, bir karşılaştırmalı üstünlüğü geliştirebileceklerine inandıkları bazı mamül malların ihracatı[na sağlanacak] sübvansiyonlar üstünde yoğunlaştırabilir. Ne var ki, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, sanayileşmek için temel strateji, ithal edilen mamüller yerine yerli ürünleri geçirmeyi teşvik etmek için tarifeler ve kotalar gibi ticaret kısıtlamalarını kullanarak, yerli piyasaya yönelik endüstrileri geliştirmek olmuştur. Mamül malların ithalatını sınırlandırarak yerli sanayii teşvik etmek stratejisi ithalikameci sanayileşme stratejisi olarak bilinir. Biri niye bir tercih yapılması gerekiyor diye sorabilir. Niye hem ithal ikamesi hem de ihracat teşvik edilmesin? Cevap geriye doğru, Beşinci Bölüm'de tarifelerin genel denge analizine gider: ithalatı azaltan bir tarife aynı zamanda

6 zorunlu olarak ihracatı da azaltır. Đthalatı ikame eden endüstrileri koruyarak, ülkeler kaynakları fiilî ya da potansiyel ihracat sektörlerinden çeker. Bu nedenle bir ülkenin ithal mallarını ikame etme peşinde olma tercihi aynı zamanda bir ihracatın büyümesini caydırmak (discourage) tercihidir. Bir sanayileşme politikası olarak niye genellikle ihracat büyümesi değil de ithal ikamesinin seçilmiş olduğunun nedenleri iktisatçılık ve siyasetin bir karışımıdır. Bir kere, 1970'lere kadar birçok gelişmekte olan ekonomi, (bu kuşkuculuk aynı zamanda imalatın korunması için bebek endüstri argümanını sorgu altına soksa da) mamül mallar ihraç etmenin olanaklılığı hakkında kuşkucuydu. [Bu ekonomiler] sanayileşmenin mamüller ihracatına [dayanan] bir büyümeye değil, zorunlu olarak, yerli sanayiin ithalat yerine ikame edilmesi üzerinde temellendirildiğine inanmıştı. Đkinci olarak, birçok durumda ithal ikame edici sanayileşme politikaları doğal olarak var olan siyasî sapmalarla tam tamına uyuşuyordu. Daha önce zaten 1930'larda Büyük Buhran ve 1940'ların ilk yarısında ticaretin savaş zamanında kesintiye uğraması nedeniyle Latin Amerikalı ulusların ithal malları için ikameler geliştirmeğe zorlandığından söz etmiştik (Onuncu Bölüm). Bu ülkelerde, ihracatın teşvikinin hiçbir doğal seçmen, [taraftar] çevresi (constituency) yokken, ithal ikamesi doğrudan doğruya güçlü, yerleşik çıkar gruplarına yarar sağladı. 1950'ler ve 1960'lar ithal-ikame edici sanayileşmenin zirvelerde seyretmesine tanık oldu. Gelişmekte olan ülkeler tipik bir şekilde gıda maddelerinin işlenmesi ve otomobil montajı gibi, sanayiin nihaî aşamalarını korumakla [işe] başladı. Daha büyük gelişmekte olan ülkelerde, (imalat çok kere yabancı çokuluslu firmalarca yerine getirildiyse de) yerli ürünler neredeyse tamamen ithal edilmiş tüketim mallarının yerini aldı. Bir kere tüketici malları ithalatının yerine [yerli malları] geçirmek olanakları tüketilince, bu ülkeler otomobil şasi ve kaportaları, çelik ve petro-kimya ürünleri gibi ara mallarının korunmasına yöneldi. Gelişmekte olan ekonomilerin çoğunda, ithal-ikamesi hamlesi mantıkî sınırına ulaş[a]madan önce durdu: bilgisayarlar, hassas tezgâh makineleri (machine tools) ve benzerleri ithal edilmeğe devam edildi. Ama gene de, ithal-ikame edici sanayileşmenin peşinde olan büyükçe ülkeler ithalatlarını çarpıcı bir şekilde düşük düzeylere indirdi. Genellikle, (mesela, toplam hasılasının değeri ile ölçümünün ifadesiyle) bir ülkenin iktisadî ölçeği ne kadar küçükse ithalat ve ihracatın ulusal gelir içindeki payı o kadar büyük olacaktır. Ne var ki, Tablo 10-2'in de gösterildiği gibi, Hindistan'ın yerli piyasası Birleşik Devletler'in piyasasının yüzde 5'indan daha küçük olduğu halde, 1990'da, hasılasının ihraç ettiği bölümü, Birleşik Devletler'dekinden daha küçüktü. Tablo 10-2 Milli Gelirin Bir Yüzdesi Olarak Đhracat, 1990 Ülke Yüzde Brezilya 7 Hindistan 8 Birleşik Devletler 10

7 Japonya 11 Batı Almanya 32 Güney Kore 32 Hong Kong 137 Singapur 190 Kaynak: World Bank (1992) World Development Report (Washington, DC: World Bank) Brezilya en aşırı vakadır: 1990'da ihracatı hasılasının sadece yüzde 7'sıydı, ki bu oran Birleşik Devletler'inkinden daha azdı ve Almanya gibi büyük sınaî ülkelerinkinden çok daha azdı. Đmalat sanayiinin büyümesinin teşviki için bir strateji olarak ithal-ikame edici sanayileşme açıkça iş gördü. Latin Amerika ülkeleri şimdi hasılalarının neredeyse ileri ülkelerinki kadar büyük bir kısmını imalat sanayiinde üretmektedir. (Hindistan daha azını üretmektedir ama bunun sebebi sadece daha fakir olan nüfusunun, gelirinin yüksek bir oranını gıda üzerinde harcamağa devam etmesidir). Ne var ki, bu ülkeler için, imalatın teşviki kendi başına bir hedef değildi; nihaî hedef olan iktisadì gelişmenin bir aracıydı. Đthalat-ikame edici sanayileşme iktisadî gelişmeyi teşvik etmiş midir? Bu konuda birçok tereddüt ortaya çıkmıştır. Birçok iktisatçı 1950'lerde ve 1960'larda ithalat-ikame edici sanayileşmeyi onaylamışlardı, ama 1960'lardan bu yana ithalat-ikame edici sanayileşme giderek artan sert bir eleştiriye maruz kaldı. Gerçekten de, iktisadî analizcilerin ve politika-belirleyicilerin dikkatlerinin odaklaştığı [konuların] çoğu, ithal-ikamesini teşvik etmeğe çalışmaktan, kötü ithal-ikamesi politikalarının yol açtığı tahribatı düzeltmeğe çalışmaya kaydı. 10.2.3. Đmalat Sanayiini Tercih Etmenin Sonuçları: Đthalat-Đkame Edici Sanayileşmenin Sorunları Đthalat-ikame edici sanayileşmeye saldırı, ithal-ikamesinin peşinden gitmiş olan birçok ülkenin, ileri ülkeleri yakalama[kta olduğuna dair] hiçbir işaret ortaya koymamış olması olgusal gerçeğinden başlamaktadır. Bazı durumlarda, yerli bir imalat [sanayii] temelinin geliştirilmesi, iktisadî bir take off'a değil, bunun yerine, kişi başına gelirde bir durgunluğa yol açmış gibi görünmektedir. Bu [önerme], 1950'lerin başlarıyla 1970'lerin başları arasında[ki] 20 yıllık [dönemin] ihtiraslı iktisadî planlar[ın]dan sonra kendini öncekinden ancak yüzde birkaç puan daha yüksek bir kişi başına gelirle karşı karşıya bulan Hindistan için geçerlidir. Bir zamanlar zengin bir ülke sayılan [ama] ekonomisi on yıllardan beri salyangoz hızıyla büyümüş olan Arjantin için de geçerlidir. Meksika gibi [bazı] başka ülkeler iktisadî büyümeyi sağlamış ama kendileriyle ileri ülkeler arasındaki açığı da ralt[a]mamıştır. Sadece birkaç gelişmekte olan ülke gerçekten gelir merdiveninde dramatik bir şekilde üst basamaklara çıkmış gibi görünmektedir - ve bu [son gruptaki] ülkeler ya hiç ithal ikamesi peşinden gitmemiş ya da bu

8 politikadan keskin bir [dönüşle] uzaklaşmış [olan ülkelerdir] Đthalatı-ikame edici sanayileşme [bu stratejiyi savunanların beklentilerine göre] gereken biçimde niye sonuç vermemiştir? En önemli neden, bebek endüstri argümanının birçok kişinin varsaydığı gibi evrensel olarak geçerli [bir argüman] olmaması gibi görünmektedir. Bir ülkenin niye imalatta bir karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olmadığıyla [ilgili] temel nedenler varsa, bir koruma dönemi, rekabetçi bir imalat sektörü yaratmayacaktır. [Tarihî] tecrübe, gelişmeyi başaramamanın nedenlerinin, çok kere, basit bir imalat tecrübesi yokluğundan çok daha derinlere indiğini göstermiştir. Fakir ülkelerin hünerli emeği yoktur, girişimcileri yoktur, işletmecilik ehliyeti yoktur ve yedek parçadan elektriğe kadar [gerekli] arz [akışını] güvenilir bir şekilde sürdürmeyi zorlaştıran toplumsal örgütlenme sorunları vardır. Bu sorunlar iktisat politikasının erişemeyeceği sorunlar olmayabilir, ama ticaret politikası ile çözülemez: bir ithalat kotası, etkili olmayan (inefficient) bir imalat sektörünün hayatta kalmasını sağlayabilir, ama bu sektörü doğrudan doğruya daha etkili yapamaz. Bebek endüstri argümanı, tarifeler ve kotaların geçici koruması altında, daha az-gelişmiş ülkelerin imalat sanayilerinin etkili olmayı öğreneceklerine dair [bir argümandır]. Uygulamada bu her zaman doğru olmayabilir hâttâ genellikle bile doğru olmayabilir. Đthal ikamesinin vaadedilen yararları vermeyi başaramamasıyla birlikte dikkatler sanayii teşvik etmek için kullanılan politikaların maliyetlerine çevrildi. Bu mesele üstündeki büyüyen bir kanıtlar birikimi, birçok daha az-gelişmiş ülkenin korumacı politikalarının, müşevvikleri kötü bir şekilde çarpıttığını göstermektedir. Sorunun bir kısmı, birçok ülkenin bebek endüstrilerini teşvik etmek için aşırı bir şekilde karmaşık yöntemler kullanmış olmasıdır. Yani, basit tarifeler yerine karışık ve çok kere birbiriyle çakışan ithal kotaları, döviz kontrolleri ve yerli içerik şartları kullanmışlardır. Bir idari düzenlemenin gerçekten ne kadar koruma sağladığını belirlemek çok kere güçtür ve araştırmalar koruma derecesinin, çok kere, hem hükümetin kastettiğinden daha yüksek olduğunu hem de endüstriler arasında kastedilenden daha fazla farklılıklar sergilediğini göstermiştir. Tablo 10-2 de gösterildiği gibi, Latin Amerika ve Güney Asya'daki bazı endüstriler, yüzde 200 ya da daha yüksek tarife oranlarının eşdeğeri olan [idarî] düzenlemeler ile korunmuştur. Bu yüksek efektif koruma oranları, üretim maliyetleri yerini aldıkları ithal Tablo 10-3 Bazı Gelişmekte Olan Ülkelerde Đmalat Sanayiine [sağlanan] Effektif Koruma, yüzde Ülke Yüzde Meksika (1960) 26 Filipinler (1965) 61 Brezilya (1966) 113 Şili (1961) 182 Pakistan (1963) 271

9 Kaynak: Bela Balassa (1971) The structure of protection in developing countries (Baltimore: The Johns Hopkins Press). mallarının fiyatının üç ya da dört katı olduğunda bile [yerli] endüstrilerin varlıklarını sürdürmesine izin vermiştir. Koruma için piyasanın aksaması[yla ilgili] argümanların en hevesli savunucuları bile bu kadar yüksek efektif koruma oranlarını savunulması güç bulmaktadır. Bir hayli ilgi toplamış olan bir başka maliyet, ithalat kısıtlamalarının üretimin etkili-olmayan küçük ölçeklerde [yapılmasını] teşvik etmesidir. En büyük gelişmekte olan ülkeler bile, Birleşik Devletler ya da Avrupa Topluluğu'nun ölçeğinin sadece küçük bir kesiri olan yerli piyasalara sahiptir. Çok kere, yerli piyasanın tamamı, bir etkili-ölçekte üretim tesisinin [ortaya çıkarılmasına] izin verecek kadar büyük değildir. Ne var ki, bu küçük piyasa, diyelim ki bir ithalat kotasıyla korunduğunda, piyasaya tek bir firma girecek olsa bile böyle bir firma tekel kârlarını kazanabilecektir. Bu kârlar için [firmaların] rekabet[i], tipik bir şekilde, gerçekte bir firma için dahi yeterli yere sahip olmayan bir piyasaya birçok firmanın girmesine yol açar ve üretim ciddi düzeylerde etkili-olmayan ölçeklerde sürdürülür. Küçük ülkeler için ölçek sorununun çözümü, Altıncı Bölüm'de belirtildiği gibi, sınırlı bir ürün çeşitinin üretimi ve ihracatında uzmanlaşmak ve diğer malları ithal etmektir. Đthalatı-ikame edici sanayileşme, sanayi üretiminde [dikkatlerin] yerli piyasa [üzerinde] odaklaşması[na yol açtığı için] bu seçeneği ortadan kaldırır. Đthal-ikame edici sanayileşmeyi eleştirenler ayrıca bu [stratejinin] gelir eşitsizliği ve işsizlik gibi (daha sonra bu bölümde düal ekonomi başlığı altında tartışılacak olan) başka problemleri de ağırlaştırdığını öne sürerler. Đthal-ikame edici sanayileşmenin iktisatçılarca eleştirilmesine rağmen, ithal ikamesi politikalarını izlemiş olan ülkelerin çok azı ticaret engellerini ortadan kaldırmıştır. Politika değişikliği[nde] bu isteksizlik, sadece kısmen, [bunların] bir kalkınma stratejisi olarak ithal ikamesine inanmaya devam etmelerinden ötürüdür. Bunun kadar önemli bir faktör, bu[günkü] noktada çok miktarda sermayenin koruma olmaksızın hayatta kalamayacak endüstrilere yatırılmış olması ve bu koruma kaldırılacak olsa korunan endüstrilerdeki birçok işçinin zarar göreceğidir. Böylece, ithal ikamesi politikalarının sürdürülmesinde şimdi yerleşik çıkar[lar] vardır. 10.2.4. Đmalatı Gözetmenin Bir Başka Yolu: Đhracat Aracılığıyla Sanayileşme Đthal ikamesi aracılığıyla sanayileşmeyi teşvik etme girişimi şimdi iktisatçılar arasında gözden düşmüşse de, daha az-gelişmiş ülkeler arasındaki sanayileşme [deneyimlerinin] hepsi başarısızlıkla sonuçlanmamıştır. 1960'ların ortalarından beri, başlangıçta fakir olan küçük bir ülke grubu, hasılanın ve yaşama standartlarının hızlı büyümesini birincil olarak yerli piyasalara değil ihraç piyasalarına yönelik sanayileşme ile birleştirmiştir. Bu ülkelerden genellikle yeni

10 sanayileşmekte olan ülkeler (newly industrialising countries) ya da NIC'ler diye söz edilir. NIC'ler arasında en gösterişli başarıyı elde edenler dört Asya ülkesi, Güney Kore, Hong Kong, Tayvan ve Singapur'dur ki, bunlara bazan (daha sonra Çin hükümeti tarafından görevden uzaklaştırılan ve kötü işler yaptığı iddia edilen kliğe nazire olarak) "Dörtlü Çete" ("Gang of Four") denir. Hızlı büyümelerinin yanında Dörtlü Çete hakkındaki en çarpıcı şey uluslararası ticarete açıklıklarıdır. Tablo 10-2, ihracatın ulusal gelir içindeki payı konusunda bazı karşılaştırmalı sayıları gösterir. NIC'ler ile ithal ikame edici ülkeler arasındaki kontrast aşikârdır.29 Birçok durumda (dünyadaki en az tanzim edilmiş ekonomi olan Hong Kong dışında) NIC'ler sıkı serbest ticaret politikaları izlememiştir. Ne var ki, ithalikame edici uluslarla karşılaştırıldığında, yüksek başarı [elde eden] ülkelerin hepsi hem daha düşük hem de sektörler arasında daha az değişken koruma oranlarına sahip gibi görünmektedir. NIC'ler hakkındaki büyük soru, başarılarının diğer gelişmekte olan ülkelerce taklit edilip edilemeyeceğidir. Kore nispî olarak düşük koruma oranından ötürü mü, yoksa başka faktörlerden ötürü mü bu kadar başarılı olmaktadır? Eğer (diyelim ki) Meksika ithal ikamesi stratejisini terkedecek olsa, büyüme oranı keskin bir şekilde hızlanacak mıdır? Aşikârdır ki ülkeler birbirlerinden farklıdır ve başarılı NIC'ler bir ulus olarak eğitim konusunu [ciddiye almaya] adanmışlık ya da iş ahlâkı gibi toplumsal faktörlerden ötürü başarılı oluyor olabilir. Öte yanda, 25 yıl önce, çok az insan Kore'nin iktisadi büyüme açısından çok elverişli bir toplum[sal ortam ve yapıya] sahip olduğunu söylemiş olurdu. Ancak ticaret politikaları değiştikten sonradır ki Kore [yarışı] kazanan bir [ülke] gibi görünmeğe başladı. Bu başarı sadece bir tesadüf müydü? TĐCARETĐN LĐBERALĐZASYONU VE EKONOMĐK BÜYÜME: ÇĐN ÖRNEĞĐ 1980'lerin genelinde, dünyanın en popüler devleti, en büyük NIC olma yolunda gözüküyordu. Ilımlılar Maoistler'i 1976'da zayıflattıktan sonra, piyasa kuvetlerine genel olarak daha çok rol veren bir seri ekonomik reform yaptılar ve Çin ekonomisini kısmî olarak uluslararası ticarete açtılar. Çin ekonomisini ticarete açmanın sonucu ithalatta ve ihracatta [meydana gelen] etkileyici artış [oldu]. 1976'da ihracat Çin'in milli gelirinin sadece yüzde 5.6'sı ve ithalat yüzde 5.3'ü idi. 1987'ye kadar ihracat yüzde 15.8'e ve ithalat yüzde 17.3'e yükseldi. Çin'in yeni ihraç [mallarını] hammaddeden çok mamül 29 Singapur'un ihracat payının yüzde 100 ü aşması şaşırtıcı olabilir. Ne var ki, burada bir paradoks söz konusu değildir. Ulusal gelir, On Birinci Bölüm'de açıklandığı gibi, ekonomi tarafından, üretilen malların toplam değerini değil eklenen katma değeri ölçer. Singapur birçok durumda ülke dışından yarı bitirilmiş mamülleri satın almakta, bunları tekrar işlemekte ve sonra ihraç etmektedir. Mesela, Birleşik Devletler'de dokunmuş kumaş Singapurlu işçiler tarafından dikilip elbise haline getirilebilir ve sonra ihraç edilebilir. Katma değer bitirilmiş elbisenin fiyatı ile ithal edilen kumaşın maliyeti arasındaki fark kolaylıkla kumaşın maliyetinden daha az olabilir. Tipik patern bu olduğu zaman, ithalat ve ihracat sonuç olarak ulusal gelirden daha büyük olacaktır.

11 mallar [oluşturuyordu]: Çin'de çok düşük [olan] işçi ücretleri, Çin'in emek yoğun malların rekabetçi bir ihracatçısı olmasını sağladı ve ucuz Çin malları dünya piyasalarında artan miktarlarda dolaşmaya başladı. Buna karşılık, ithal [mallarının] çoğu sermaye mallarıydı ve [bu mallar] imalat kapasitesinin hızlı bir şekilde büyü[tül]mesi için kullanıldı. Çin'in sınaî üretimi, 1977 ile 1988 arasında, yıllık yüzde 12 [gibi] kayda değer bir hızla büyüdü. Bu imalat artışı, tarımsal [üretime yapılan] harcama[nın kısılması] ile olmadı. Bunun aksine, tarımsal üretim de yıllık yüzde 6'dan daha büyük bir hızla büyüdü. Politik karışıklıkların ekonomi(nin işleyişini) bozduğu geçmiş on yıl ile karşılaştırıldığında, bu [olanlar] iktisadi bir mucize olarak değerlendirildi ve ihracat yönlü büyüme potansiyelinin klasik bir örneği haline geldi. Çin sermaye terimleriyle fakir bir ülkedir. Fakat, nüfusu çok fazla olduğu için, üretimin hızlı bir şekilde büyümesi onu temel bir iktisadî kuvvet haline getirdi. Uluslararasında hasıla [değerlerinin] karşılaştırılması zor [bir iştir ki] (bu konuyla ilgili bazı meseleler [hakkındaki] tartışmalar 16'ıncı Bölüm'de içerilmiştir). Fakat 1992'de bazı analizciler Çin'in, Japonya'nın önünde [yer alarak] dünyanın ikinci büyük ekonomisi olabileceğini söylüyorlardı. NIC'lerdeki başarının nedenleri hakkında nihaî hüküm ne olursa olsun, ihracata-yönelik kalkınmanın [elde ettiği] çarpıcı sonuçlar sanayileşmenin mutlaka yerli pazara yönelik olmasına dair eski inancı paramparça etti.30 10.3. Düal Ekonominin Sorunları Daha az-gelişmiş ülkelerin ticaret politikası kısmen ileri uluslarla karşılaştırıldığında [bu ülkelerin] nispî geriliklerine bir tepki ise, aynı zamanda ülke[ler]in kendi içindeki düzgün olmayan (uneven) gelişmeye de bir tepkidir. Çok kere nispeten çağdaş, sermaye-yoğun, yüksek-ücretli bir sanayi sektörü varlığını aynı ülke içindeki çok fakir bir geleneksel tarım sektörüyle [yan yana] sürdürür. Bir tek ekonominin çok farklı gelişme düzeylerinde gibi görünen iki sektöre bölünmüş olmasından iktisadî düalism, ve bu şekilde görünen bir ekonomiden düal ekonomi diye söz edilir. Düalizmin ticaret politikasıyla herhangi bir ilişkisi niye söz konusu olur? [Bunun] bir cevabı, düalizmin muhtemelen cılız bir şekilde işleyen piyasaların bir işareti olmasıdır: mesela etkili bir ekonomide işçiler farklı sektörlerde çok büyük ölçüde farklı ücretler kazanamayacaklardır. Piyasalar ne zaman kötü işli-yorsa, serbest ticaretten sapmak için bir piyasa aksaması gerekçesi [söz konusu] olabilir. Đktisadi düalizmin varlığı çok kere daha etkili gibi görünen imalat sektörünü korumayı haklı göstermek için kullanılır. Düalizmi ticaret politikasına bağlamanın ikinci nedeni ticaret politikasının kendisinin düalizmle birçok ilişkisinin olabil[eceğidir]. Đthalatı-ikame edici 30 Çev. notu. Krugman her halde marksist arkadaşlarımız başta olmak üzere Türk devletçilerini izlememiş olsa gerektir.

12 sanayileşme saldırıya maruz kaldıkça, bazı iktisatçılar ithal-ikamesi politikalarının gerçekten düal ekonominin meydana gelmesine ya da en azından bazı arazlarının ağırlaşmasına yardım etmiş olduğunu öne sürdüler. 10.3.1. Düal Ekonominin Arazları Bir düal ekonominin hiçbir belgin (precise) tanımı yoktur, ama genel olarak, bir düal ekonomi içinde, ekonominin geri kalanıyla belirli bazı açılardan keskin bir kontrast oluşturan [ve] (tipik olarak ithalatın rekabetinden korunan mamül malları üreten) bir "çağdaş" sektörün bulunduğu bir ekonomidir. [Bu belirli kontrastlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1 Çalışan başına hasılanın değeri çağdaş sektörde ekonominin geri kalanındakinden çok daha yüksektir. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, imalat sektöründeki bir işçi tarafından üretilen mallar bir tarımsal işçinin ürettiği mallardan defalarca daha fazla bir fiyat taşır. Bazen bu fark bire on beş kadar [büyük bir fark olabilir]. 2 Daha yüksek bir ücret oranı çalışan başına yüksek hasıla değerine eşlik eder. (Ücretleri Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'dakilerle karşılaştırıldığında] hâlâ düşük gibi görünse de) sanayi işçileri tarım işçilerinin elde ettiğinin on mislini kazanıyor [olabilirler]. 3 Ne var ki, imalat sektöründe ücretler yüksek olsa da, sermaye üzerindeki getiriler zorunlu olarak daha yüksek olmayabilir. Gerçekten de, çok kere, sermayenin sanayi sektöründe daha düşük getiri kazanması durumu söz konusu olabilir. 4 Çağdaş sektörde daha yüksek çalışan başına hasıla değeri, en azından kısmen üretimin sermaye yoğunluğunun daha yüksek olmasındandır. Daha az-gelişmiş ülkelerde imalat tipik bir şekilde tarımdan çok daha yüksek sermaye yoğunluğuna sahiptir ([ki] bu tarımın bir hayli sermaye-yoğun olduğu ileri ülkeler için doğru değildir). Gelişmekte olan dünyada, sınaî tesisler ileri uluslardakinden fazla farklı değilken, tarımsal işçiler çok kere ilkel aletlerle çalışırlar. 5 Son olarak, birçok daha az-gelişmiş ülkenin ısrarlı bir işsizlik sorunu vardır. Özellikle kentsel alanlarda, ya hiç işi olmayan ya da gelip geçici ve fevkalâde düşük-ücretli işi olan büyük insan sayıları vardır. Bu kentsel işsizler nispî olarak iyi ücret alan kentsel sanayi işçileriyle birlikte var olurlar. 10.3.2. Düal Emek Piyasaları ve Ticaret Politikası Düalizmin arazları birçok ülkede görülmektedir ve [bu arazlar] özellikle emek piyasalarında iyi işlememekte olan bir ekonominin açık işaretleridir. Bu arazların ticaret politikası açısından ima ettikleri, iktisadî gelişme konusunu ele alanlar

13 arasında büyük bir anlaşmazlığın öznesi olmuştur. 1950'lerde, birçok iktisatçı imalat ve tarım arasındaki ücret farklarının, imalatı tarımın aleyhine teşvik etmek için, bebek endüstri argümanının ötesinde, başka bir haklı gerekçe oluşturduğunu öne sürdüler. Ücret farkları argümanı diye bilinen bu argüman piyasanın aksaması [argümanının] terimleriyle ifade edilebilir. Diyelim ki, şu ya da bu nedenden ötürü, denk bir [hünerlilik gerektiren bir işi yapan] işçi, imalatta tarımda olduğundan daha yüksek bir ücret almaktadır. Bu taktirde, ne zaman bir imalat firması ilave bir işçiyi işe almağa karar verirse, firma, bir işçi tarımdan imalata geçtiğinde ücretinde bir artış elde ettiği için, karşılığında hiç bir ödül almadığı bir marjinal toplumsal yarar meydana getirir. Bu, marjinal işçinin imalat ve tarım arasında kayıtsız olduğu ve bir işçiyi işe almakta işçiyi işe alan firmanın elde edeceği kârlardan başka hiç bir toplumsal yararın bulunmadığı, [sektörler arasında] ücret farkı olmaması durumunda meydana gelecek olanla kontrast içindedir. Bir ücret farkının ekonominin emek tahsisi üstündeki etkileri Üçüncü Bölüm' de sunulan özel-faktörler modeli kullanılarak sergilenebilir. Bir ekonominin sadece iki mal, mamüller ve gıda ürettiğini varsayalım. Mamüller emek ve sermaye, gıda emek ve arazi kullanılarak üretilir. Bu taktirde kaynakların tahsisi Şekil 11-1 benzeri bir diyagramla gösterilebilir. Dikey eksen ücret hadlerini ve marjinal ürünleri, yatay eksen istihdamı sergiler. Gıdadaki istihdam sağdaki O G orijininden ölçülürken imalattaki istihdam soldaki orijin O M den ölçülür. MPL M emeğin imalattaki marjinal ürünüdür, MPL G gıdadaki marjinal ürünüdür: P M mamüllerin fiyatıdır, P G gıdanın fiyatıdır. Böylece şekildeki iki eğri her bir sektörde ilave bir işçinin marjinal ürününün değerini temsil eder. Bir ücret farkı olduğunda, imalattaki işçilere gıdadakinden fazla ücret ödenmesi gerekir: şekilde imalattaki ücretin w M, gıdadaki ücretin w G olduğu varsayılmıştır. Her bir sektördeki işverenler işçilerin marjinal ürününün değerinin ücreti-ne eşit olduğu noktaya kadar işçi istihdam edecektir: Böylece OLGUSAL ARAŞTIRMA: HĐNDĐSTAN'DA ĐKTĐSADî DÜALĐZM Hindistan ekonomisi iktisadî düalizmin klasik bir örneğini sergiler. 700 milyondan fazla insanın [bulunduğu] bu ülkede imalat sektöründe sadece 6 milyon kişi istihdam edilmiştir. Ne var ki bu imalat sanayi işçileri gayri safi ulusal hasılanın yüzde 15 ini üretir ve tarımsal ücretlerin altı katından da fazla olan ücretler alır. Đmalat tarımdan çok daha fazla sermaye-yoğundur: gerçekten de son 30 yıl içinde küçücük imalat sektörü iş gücü için sermaye gereçlerine yapılan yatırım tarımdaki toplam yatırımdan daha fazla olmuştur. Đmalatla tarım arasındaki bu keskin fark gerçekte zaman içinde artmıştır. Mesela, 1960'tan bu yana, çiftlik işçilerinin gerçek ücreti sadece yüzde 5 kadar artarken imalat sanayii işçilerinin gerçek ücretleri yüzde 80 kadar artmıştır. Sektörler arasındaki açık niye bu kadar büyüktür? Hükümet politikalarının bir rol oynamış olduğu ihtimali var gibi görünmektedir. Hindistan'da hükümet süb-

14 vansiyonları ve korumacı politikalar imalata ve özellikle en çok sermaye-yoğun sektörlere yatırımı teşvik etmiştir. Aynı zamanda, işçilerin çıkarlarını korumak için düzenlenmiş iş yasaları muhtemelen sendikaların pazarlık gücünü arttırmış, daha düşük ücretlerde işe girmeğe razı olan milyonlarca işçi bulunduğu halde, örgütlenmiş işçilere büyük ücret artışları elde etmek imkânı vermiştir. Hindistan'ın imalat sanayii büyüyecek ve geleneksel ekonomiyi emip [eritecek] midir? Maalesef bunun [böyle olabileceğini] düşünmemiz için fazla bir neden yoktur. 1960'tan 1980'e kadar, imalat sektöründe istihdam, Hindistan'ın nüfusunun artışından fazla hızlı olmayan bir şekilde sadece yüzde 3 lük bir yıllık hızla büyümüştür. imalattaki istihdam O M L1, gıdadaki istihdam L1O G dir. Ekonominin şimdi bir işçiyi gıdadan imalata kaydırabildiğini varsayalım. Đmalat hasılası yükselecektir: gıda hasılası düşecektir. Ne var ki, gıda hasılasındaki azalmanın değeri gıdadaki daha düşük [bir] ücret oranı [olan] w G [kadar] olacakken ilave imalat hasılasının değeri imalattaki ücret haddi w M [kadar] olacaktır. Bu taktirde, ekonominin hasılasının toplam değeri w M -w G kadar artacaktır. Hasılanın değerinin gıdadan imalata emek kaydırarak arttırılabileceği olgusal gerçeği ekonominin imalata çok az emek tahsis etmekte olduğunu gösterir. Etkili bir ekonomi her iki sektörde emeğin marjinal ürününü eşit bir duruma getirecektir, ki bu eğer O M L2 kadar işçi imalatta ve L2O G kadar işçi gıdada çalıştırılırsa elde edilecektir (Hasılada, emeğin bu etkili tahsisi [durumuna] geçerek elde edilen artış şekildeki taralı alana eşit olacaktır). Bu taktirde, eğer bir ücret farkı varsa piyasalar emeği yanlış-tahsis edecektir; sanayi sektöründeki firmalar çok az sayıda işçi istihdam edecektir.

15 Marjinal ürünlerin değeri, ücretler W M W G P G MPL G P M MPL M O M malatta edilmiş emek L 1 L 2 Toplam emek Gıdada istihdam edilmiş emek O G Şekil 10-1 Bir Ücret Farkının Etkileri. Eğer imalatçılar gıda [sektöründekinden] daha fazla ücret ödemek zorundalarsa, ekonomi imalatta çok az ve gıdada çok fazla istihdam edecektir. [Bu firmaların] daha çok işçiyi işe almalarını teşvik eden bir hükümet politikası ulusal refahı arttırabilir. Her zaman olduğu gibi, ticaret politikası imalat[taki] istihdamı genişletmek için birinci-en iyi politika değildir. Đdeal olarak, hükümet politikasının ya ücret farkını ortadan kaldırarak ya da firmalara daha çok işçi almaları için sübvansiyon vererek doğrudan doğruya istihdamı hedef alması gerekir. Mamül mallar üretimine bir sübvansiyon [sağlanması], emeğin olduğu kadar sermayenin de imalata kaymasını teşvik ettiği31 ve sermaye de imalatta özellikle yüksek bir getiri elde etmediği için, [doğrudan doğruya istihdamı hedef almak] kadar iyi değildir.bir tarife ya da ithalat kotası daha da kötüdür, çünkü [bunlar] talebi de çarpıklaştırır. Ne var ki, bir ikinci-en iyi (ya da daha kesin [bir şekilde ifade etmek gerekirse] üçüncü-en iyi) alternatif olarak, mamüller[in] üstüne bir tarife 31 Bu özel-faktörler modelinde görülemez, çünkü bu model sermayeninin tarım sektöründe kullanılamayacağını varsayar. Ne var ki, bir ücret subvansiyonunun üretim subvansiyonuna göre üstünlüğü faktör-nispetleri modelinde sergilenebilir. Bak. Harry G. Johnson (1965) "Optimal Trade Intervention in the Presence of Domestic Distortions", içinde bulunduğu kitap Robert E. Baldwin ve diğ. (1965) Trade, Growth and The Balance of Payments (Chicago: Rand McNally), 3-34.

16 [getirilmesi] ücret farkları argümanı ile gerekçelendirilebilir. 1950'ler ve 1960'larda bu oldukça ikna edici bir argüman gibi göründü. Ne var ki, 1970'te yayınlanan ünlü bir makalede, Harris ve Todaro [adında] iki iktisatçı daha az-gelişmiş ülkelerin emek piyasalarının bir yenidenyorumlanmasını yaptılar ve [bu tartışmaları] alt-üst etti.32. Đmalat daha yüksek ücretler teklif etse de, kırdan-kente göçle işsizlik arasında, imalattaki istihdamı yeğlemenin [dayandığı] gerekçeyi çürüten bir bağlantıyı işaret ettiler. Harris ve Todaro, fazlasıyla düalastik ekonomileri olan ülkelerin aynı zamanda bir hayli fazla kentsel işsizliğe de sahip gibi görünmeleri gözlemiyle işe başladılar. Bu işsizliğin, imalatta daha çok kentsel iş yaratmak için [öne sürülen] gerekçeyi kuvvetlendirdiği sanılabilirse de, Harris ve Todaro, kırdan-kente göçün bu işsizliğe rağmen devam ettiğini gösterdiler. [Bundan], kırsal işçilerin yüksek [ücretler]-ödeyen sanayi işlerine girebilme şansı karşılığında işsiz kalma riskini [göze] alarak kentlere gelmeğe razı oldukları sonucunu çıkardılar. Elbette ki, bir işe girebilme şansı, ortada girilecek ne kadar iş olduğuna bağlıdır. Harris-Todaro modeline göre, imalat işlerinin sayısındaki bir artış o kadar büyük bir kırdan-kente göçe yol açacaktır ki kentlerdeki işsizlik [bu durumda] gerçekten artacaktır. Đmalat sektöründe ilave bir işçi işe alındığında, iki ya da üç işçi kentlerdeki işsizlerin saflarını kabartmak üzere tarımı terkedebilir. Şanslı işçi kazançlı çıksa da, ücret kazancı, büyük ölçüde (belki de hatta tamamen), işsiz hale gelen yeni kimselerin ücret kayıpları tarafından ortadan kaldırılacaktır. Đlave bir imalat istihdamının varsayılan toplumsal yararı bu nedenle kaybolur. Koruma[nın gerekçesi olarak önerilen] ücret farkları argümanı [da], Bebek endüstri argümanı gibi, şimdi iktisatçıların gözünden düşmüştür. Bu kısmen Harris ve Todaro'nunki gibi argümanlardan, kısmen de ithal-ikamesi politikalarına karşı genel tepkiden ötürüdür. Gerçekten de, iktisadî düalizme bir çare olarak benimsenen ticaret politikaları şimdi aslında bu düalizmi daha da kötüleştirmekle suçlanmaktadır. 10.3.3. Đktisadî Düalizmin Bir Nedeni Olarak Ticaret Politikası Ticaret politikası hem imalatla tarım arasındaki ücret farkını açmak hem de aşırı sermaye-yoğun [yatırımları] beslemekle suçlanmaktadır. Tarımla sanayi arasındaki çok büyük ücret farklarının nedenleri iyice anlaşılmamıştır. Bazı iktisatçılar bu farkların doğal bir piyasa tepkisi olduğu inancındadırlar. [Bunların öne sürdüğü] argümana göre, firmalar, sanayide çalışma dişiplininin doğal olarak ortaya çıkmadığı ülkelerde, işçi değiştirme sıklığını (turn-over) düşük tutmanın ve yüksek bir çalışma gayretini sağlamanın bir yolu olarak yüksek ücretler teklif eder. Ne var ki, başka iktisatçılar, ücret farklarının, sanayileri ithal kotalarıyla yabancı rekabetten korunan işçi sendikalarının tekel gücünü de yansıttığını öne sürmektedirler. Daha serbest 32 John R. Harris ve Michael P. Todaro (1970) "Migration, Unemployment and Development: A Two-sector Analysis" American Economic Review, cilt 60, 126-42.

17 ticaret ile, sınaî ücretlerin daha düşük ve tarımsal ücretlerin daha yüksek olacağını iddia etmektedirler. Eğer böyleyse, düalizm - ve işsizlik - ithalat kısıtlamaları, özellikle ithal ikamesi adına uygulanan [ithalat kısıtlamaları] ile daha kötü hale getirilebilir. Đmalatın sermaye yoğunluğu kısmen firmalara emek yerine sermaye ikame etmek için bir müşevvik veren nispî olarak yüksek ücretlerden ötürüdür. Bu yüksek ücretlerden ticaret politikası sorumlu olduğu ölçüde, bu politikaların suçlanması gerekir. Aynı zamanda, bazı ülkelerde [siyasî] denetim altındaki bir bankacılık sistemi sınaî firmalara sonuç olarak sübvanse edilmiş krediler vermekte, [bu da] sermaye-emek ikamesini ucuz yapmaktadır. Ne var ki, [emek yerine sermaye ikame edilmesinin teşvikinin] en doğrudan yolu, seçici ithalat denetimi ile sağlanmıştır. Bir çok durumda, sermaye malları ithalatı tarife ya da başka kısıtlamalar olmaksızın ve bazı durumlarda de facto ithalat sübvansiyonları ile [ülkeye] girmektedir. Bu politika sermaye-yoğun teknolojilerin kullanımını ayrıca teşvik etmektedir. 10.4. Gelişmekte Olan ve Đleri Ülkeler Arasındaki Müzakereler: Kuzey-Güney Münazarası Şu ana kadar [dikkatimizi] tek tek gelişmekte olan ülkelerin kendi büyümelerine yardımcı olmak için nasıl kendi ticaret politikalarını nasıl kullanmayı denedikleri üstünde odaklaştırdık. Ne var ki, Đkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, gelişmekte olan ülkeler aynı zamanda ileri ülkelere politikalarını değiştirtmeyi de denemişlerdir. Sonuç, gelişmekte olan ülkelerin çoğu tropik bölgelerde bulunurken (Avustralya ve Yeni Zelanda dışında) bütün ileri ülkeler Kuzey Yarım-küresinin ılımlı bölgelerinde olduğu için, çok kere Kuzey-Güney münazarası denilen ve hâlâ sürmekte olan bir dizi argüman olmuştur. Kuzey-Güney münazarasının kalbinde üç soru vardır: 1. Fakir uluslar sömürülmüş müdür? Đleri ülkelerin bolluğu bir ölçüde gelişmekte olan ülkelerin aleyhine olarak mı elde edilmiştir? 2. Yabancı sermayenin gelişmedeki rolü nedir? Gelişmekte olan ülkelerde ileri uluslarca yatırım yapılması gelişmekte olan ülkeler açısından iyi mi kötü müdür? 3. Gelişmekte olan ülke ihracatının fiyatları daha mı yüksek olmalıdır? Ham maddelerin fiyatlarını yükseltmek için karteller mi örgütlenmelidir? 10.4.1. Fakir Ülkeler Sömürülmekte midir? Fakir ülkeler ve bunların ileri ülkelerdeki savunucuları, sık sık zengin ulusların servetlerinin sömürü üzerinde temellendiğini iddia etmişlerdir. Bu önerme, daha az-gelişmiş dünyanın büyük bir kısmı Avrupa'nın doğrudan siyasi tahakkümü altındayken daha kolay öne sürülebilir [bir önermeydi]. (Aslında, emperyalizmin

18 dorukta [olduğu dönemlerde], çok az koloni bunları idare etmenin maliyetini geri ödemeye yetecek haraç ödedi. Ama, özellikle Afrika'da, gaddarca sömürmenin örnekleri de görüldü.) Çağdaş dünyada, sömürmenin [varlığına dair] gerekçe mut-laka Kuzey ve Güney arasındaki alış verişlerin Güney'in aleyhine işleyen şu ya da bu [özelliğine] dayanmak zorundadır. Đleri ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ticaretin "eşit olmayan mübadele" ile damgalandığı açıktır. Gelişmekte olan ülkeler ileri uluslara ihraç ettiği malları üretmek için, ileri ülkelerin bunun karşılığında arz ettiği malları üretmek için kullandığından çok daha fazla emek kullanır. Ne var ki, Đkinci Bölüm'de sunulmuş olan Ricardo-vari model, bunun uluslararası mübadeleye bakmanın yararlı bir yolu olmadığını göstermişti. Gelişmekte olan ülkelerin hem imalatta hem de tarımdaki düşük üretkenliği verildiğinde, eşit olmayan mübadele kaçınılmazdır: [ama] bu fakir ülkelerin ticaretlerinden [ötürü] kayba uğradıklarının bir göstergesi değildir. Sömürme [konusuna] daha ince ve karmaşık bir bakış açısı bebek endüstri argümanıyla aynı düşünce çizgisinden gelir. Gelişmekte olan ülkelerin potansiyel olarak etkili imalat endüstrilerini geliştirebileceğini ama bunların gelişmiş uluslardaki yerleşik endüstrilerden kaynaklanan rekabet karşısında başlayamadığı, [yola çıkamadığını] varsayalım. Bu taktirde dünyanın zengin imalatçı ülkeler ve fakir tarımsal ülkeler halinde bölünmesi bir tarihî kaza olabilir zengin ülkeler sadece daha erken yola çıkmışlardır ve bunların sınaî gelişmesi dünyanın geri kalan kısmının sınaî gelişmesini engellemiştir. Bu bakış açısına bazen düzgün olmayan gelişme (uneven development) doktrini denir. Eşit olmayan mübadele kavramının aksine, fakat bebek endüstri argümanına benzer bir şekilde, düzgün olmayan gelişme [insana] anlamlı gelen bir fikirdir. Sorun bunun doğru olup olmadığıdır. [Son sorunun] cevabı, son birkaç on yılın tecrübesi verildiğinde düzgün olmayan gelişmenin gerekçelendirilmesinin zor olduğudur. Bir tarafta, doktrin bebek endüstri argümanının doğruluğuna dayanır. Ne var ki, ithal-ikamesi politikalarının tarihi, on yıllar [boyunca] yabancı rekabetten korumaya rağmen, birçok gelişmekte olan ülkenin etkili imalat sektörlerini geliştirmeyi beceremediğini gösterir. Öte yanda, bazı gelişmekte olan ülkeler mamüllerini, bebek endüstri koruması olmadan, dünya piyasalarında satmada çok başarılı olmuştur. Hem korunmuş endüstrilerin etkililik elde etmekteki başarısızlığı hem de korunmamış endüstrilerin başarısı ileri ülkelerdeki yerleşik endüstrilerden [gelen] rekabetin gelişmekte olan ülkelerde büyümeyi sınırlayan (inhibiting) temel faktör olmadığını işaret eder. Hepsi de gelişmekte olan ülkelerden gelmeyen çok kişi, dünyanın büyük bir kısmının fakirliğinin şanslı ileri ulusların zenginliğinin sonucu olduğuna mutlaka inanmak istiyor. Dünyadaki fakirliğin korkunçluğu, tek başına, bizi [bu durumdan sorumlu] kötü adamları bulmak istemeye sevketmektedir. Ne var ki, gerçekte, ileri ülkelerin zenginliğinin gelişmekte olan ülkelerin aleyhine olmak üzere elde edildiğinin kanıtlarını bulmak zordur.

19 10.4.2. Yabancı Sermaye ve Çok-ulusluların Gelişmedeki Rolü Düzgün olmayan gelişme doktrini gelişme üstünde dış ticaretin etkisi hakkındadır. Birçok daha az-gelişmiş ülke, eşit bir şekilde, yabancı yatırımların etkileri, özellikle bu yatırımlar [ülkeye] çok-uluslu firmaların doğrudan yatırımı halinde geldiğindeki [etkileri] hakkında da endişelidir. Yabancı çok-ulusluların önemli bir rolü daha az-gelişmiş bir ülkenin ekonomisine zarar vermekte midir? Bir düzeyde, çok-uluslulara muhalefet ulusal egemenlik üstündeki kaygılara dayanır. Geçmişte, bazı ülkeler yabancı firmaların ekonomilerine tahakküm etkilerini ve kendi siyasetleri üstünde çok fazla nüfuza sahip olduğunu hissettiler. Birleşik Meyve Şirketi'nin (United Fruit Company)33 aşağı yukarı tamamen sahip olduğu "muz cumhuriyeti" karikatürü bazı durumlarda bir gerçeklik temeline sahip olmuştur. Meksika kadar büyük bir ülkede bile, yabancı şirketler ekonomiye tahakküm etmiş ve bu yüzyılın başlarında güçlü siyasî nüfuza sahip olmuştur: ki 1919-1920 Meksika ihtilâlini başlatan [da], kısmen, bu yabancı denetime karşı milliyetçi tepki oldu. Uluslararası yatırım için genelde söz konusu olduğu gibi, yabancıların [daha az-gelişmiş ülkelerdeki kaynaklara] sahipliği [iki dünya] savaşı arasındaki dönemde azaldı ve Birinci Dünya Savaşı'ndan önce sahip olduğu nispî önemi bir daha hiç yeniden elde edemedi. Bir takım korku hikayelerine rağmen, [daha az-gelişmiş ülkelerin] ulusal egemenlikleri Đkinci Dünya Savaşı sonrası döneminde fazla tehdit edilmemiştir. Ancak, 1950'ler ve 1960'larda çok-ulusluların çalışmalarındaki artış, bazı meşru iktisadî kaygılar ortaya çıkardı. Son yıllarda çok-uluslular üstündeki ilgi, esas olarak teknoloji üstünde odaklaşmıştır: çok-ulusluların kullandığı [teknoloji] türü (ki uygun teknoloji meselesiyle ilişkilidir) ve teknolojinin başkaları tarafından kullanılabilir hale getirilmesinin yolu (ki teknoloji transferi meselesiyle ilişkilidir). 10.4.2.1. Uygun teknoloji Uygun teknoloji meselesini ortaya atanlar çok-uluslu firmaların beraberlerinde, üslenmiş oldukları sermaye-bol, emek-kıt ekonomilere uyan, ama geldikleri fakir ekonomilere uymayan teknolojiler getirdiğini iddia ederler. Gelişme kuramcısı F. W. Schumacher'in adını tedavüle sürdüğü "küçük güzeldir" sloganı, daha azgelişmiş ülkelerin, çok-ulusluların çalışmalarını nitelendirdiği öne sürülen büyükölçekli, sermaye-yoğun yöntemlere değil, küçük-ölçekli, emek-yoğun yöntemlere ihtiyacı olduğuna dair bakış açısını popülerleştirmiştir. 33 Çev. notu. "Amerikan tarımsal ortaklığı. 19. yüzyılın sonlarında kuruldu. 1870'te Jamayka'dan bir Kuzey Amerika limanına muz nakletmeyi ilk kez başaran Boston Fruit Co. işletmesini sürdürmek amacıyla işe başladı.... 60 şirketi kontrol altında tutar. 50.000 personeli vardır. Orta ve Güney Amerika'da bir milyon hektar araziye sahiptir". Meydan- Larousse (1960/1970), c.12.

20 Çok-ulusluların savunucuları, [bu argümana], çok-ulusluların uygun-olmayan teknoloji kullanmaya, sahipleri ülke içinde olan firmalardan daha fazla bir eğilimi olmadığını ve uygun-olmayan teknolojiye eğildiklerinde de bunun kendilerine uygun olmayan müşevvikler verilmiş olmasından ötürü olduğunu [söyleyerek] cevap vermektedir. Mesela, çok-uluslular düalistik ekonomilerde mamül mallar üretirken, nispî olarak yüksek ücretlerle ve onları pahalı makinatechizat ithal etmeğe teşvik eden hükümet politikalarıyla karşı karşıyadır. Bu müşevvikler verildiğinde çok-uluslular kendi ülkelerinde kullandıklarına benzer sermaye-yoğun teknikleri benimserler. [Ama] farklı müşevvikler verildiğinde, farklı [şekilde] davranacaklardır. Bu bakış açısını destekleyen bazı kanıtlar vardır. Geleneksel olarak bir ithalatı-ikame edici sanayileşme politikası izlemiş olan ve düalizmin karakteristik sorunlarına, büyümekte olan kentsel işsizler nüfusunu istihdam etmek için [gerekli olandan] çok daha az iş olanakları teklif eden bir sermaye-yoğun imalat sektörüne sahip olan Meksika'yı ele alalım. 1965'ten bu yana, ABD firmalarına kuzey Meksika'da Birleşik Devletler'e ihracat yapan ve hem ABD'nin hem de Meksika'nın ticaret kısıtlamalarından bağışık olan tesisler kurma izni verilmiştir: ham maddeler tarife ya da ithal kısıtlamaları olmaksızın Birleşik Devletler'den ithal edilebilmektedir ve Birleşik Devletler Meksika'dan ihraç edilen malların toplam değeri değil sadece katma-değeri üstüne tarife uygulamayı kabul etmiştir. Güçlü sendikalar bulunmadığı için bu ihracata-yönelik imalat tesislerindeki ücretler daha eski ithalatı-ikame eden endüstrilerdekilerden daha düşüktür. Ayrıca, bu yeni tesislere pahalı sermaye malları ithal etmeleri için hiçbir özel müşevvik sunulmamıştır. Sonuçlar dramatiktir: kuzey Meksika'daki tesisler geleneksel imalat sektöründekinin sadece onda biri kadar sermaye-yoğundur. Sadece mütevazi bir yatırıma sahip olduğu halde, 'off-shore' imalat şimdi Meksika'daki Sanayi işçilerinin yüzde 25'ini istihdam etmektedir. Meksika tecrübesi çok-uluslulara uygun teknoloji kullanmak için bir müşevvik verildiğinde, bunların yerli firmalar kadar [bu uygun teknolojiyi] kullanma ihtimalinin olduğunu ima eder. 10.4.2.2. Teknoloji Transferi Teknoloji transferi meselesi sahiplenilebilirlikle ilgili bebek endüstri meselesinin bir kuzenidir. Bebek endüstrilerin ekonominin geri kalanına yayılan deneyim ve bilgi biçiminde ilave yararlara yol açtıklarının varsayıldığını hatırlayalım. Çokulusluların eleştiricileri, bir bebek [dalı] endüstri yabancı firmalardan oluştuğunda, teknolojinin başka bir yerde geliştirildiğini ve yerli ekonominin geri kalanına transfer edilmediğini iddia ederler. Bu eleştirmenler ya ülke dışından teknoloji lisansı alan ya da teknolojiyi kendileri geliştiren firmaları görmeği yeğlemektedirler. Bu firmalar başlangıçta bir çok-ulusludan daha yüksek