ZİKZAK TEKNİĞİNİN UYGULAMA METİNLERİ Zikzak 3 satır ile yazılır. Örnek metinleri 3'er satırlara bölmedik, her metni bütün olarak yazdık. Bunu yapmamızın amacı odaklanarak yazmanızı sağlamaktır. Uygulama için Zikzak videounu izleyelim. Şikayetçi icra mahkemesine başvurusunda ihaleye konu taşınmazların kıymet takdirinin usulsüz tebliğ edildiğini belirterek şikayet yoluna başvurmuş, daha sonra kıymet takdirinin usulsüz tebliğ edildiğine dair aynı gerekçeyle ihalenin feshi davası açmış ve icra mahkemesince kıymet takdirinin usulsüz tebliğ edildiği gerekçesiyle ihalenin feshine karar verilmiştir. İcra ve iflas Kanunu uyarınca kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikayette bulunabilirler. Kıymet takdir raporu borçluya usulüne uygun tebliğ edilmediği ve takip dosyasında da borçlunun kıymet takdirine muttali olduğuna dair herhangi bir işlem bulunmadığı için, kıymet takdirinin düşük olduğuna ilişkin iddiaların ihalenin feshi davası sırasında mahkemece değerlendirilmesi, fesih nedeni olarak ileri sürülen kıymet takdirine ilişkin itirazların, konusunda uzman bilirkişi marifeti ile keşif yapılmak suretiyle incelenerek taşınmazların tespit edilecek değerinin, ihalede esas alınan muhammen bedellerin üzerinde olması halinde ihalenin feshine karar verilmesi, muhammen bedellerin altında olması halinde ise zarar unsuru oluşmayacağından ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekir. Somut olayda, borçlu tarafından kıymet takdiri tebliğinin usulsüzlüğü ileri sürülmüş, ancak kıymet takdirinin yanlış tespit edildiğine ve düşük olduğuna dair bir iddiada bulunulmamıştır. İhalenin feshi nedeni olarak satış ilanı tebligatının usulsüzlüğü de ileri sürülmemiştir. İcra dosyasından satış ilanının borçluya bizzat tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Belirtilen sebeplerle şikayetçinin kıymet takdirinin yanlış yapıldığına dair bir itirazı bulunmayıp sadece kıymet takdiri tebliğinin usulsüzlüğü ileri sürüldüğünden ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ihalenin feshi talebinin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
İcra müdürlüğünce haczedilip seferden men edilen geminin, seferden men kararının kaldırılması için borçlu tarafından icra mahkemesine başvurulduğu, mahkemece istemin kabulüne karar verildiği görülmüştür. Haciz, belirli bir para alacağının tahsilini sağlamak için borçluya ait mal ve haklara icra memurunun beyanı ile hukuken el konulmasıdır. Haczin uygulanmasından sonra icra dairesinin istediği zaman bu mallara el koyabilmek imkanına sahip olması gerekli olup, alacaklının onayı bulunmaksızın paraya çevirme imkanını zorlaştıracak nitelikte bir işlem yapılması mümkün değildir. Haciz tarihi itibarıyla uygulanması gereken Türk Ticaret Kanununun ilgili hükmüne göre yola çıkmaya hazır gemi cebri icra yolu ile satılamayacağı gibi ihtiyati haciz yolu ile de haczedilemez. Türk Ticaret Kanununa göre denize elverişli gemi, teşkilatı yükleme durumu, yakıtı, kumanyası ve gemi adamlarının yeterliliği ve sayısı bakımından yapacağı yolculuğun tehlikelere karşı koyabilmek için gerekli vasıfları haiz bulunduğu taktirde yola elverişli sayılır. Açıklanan yasal düzenlemeler karşısında, şikayetçi borçluya ait mahcuz geminin seferden menine dair icra müdürlüğünce verilen kararın kaldırılabilmesi, yola hazır olduğunun tespitine bağlıdır. Yasalarımızda yola hazır gemi terimini açıklayan bir hüküm yoktur. Yola hazır gemi, bu gemiyi kiralayan, kaptanı ve gemi adamları tarafından bir deniz yolculuğuna çıkmaya fiilen ve hukuken hazırlanmış olan gemidir. Yükün tamamen yüklenmesinden sonra gümrük ve limana ilişkin işlemlerin yapılması ve belgelerinin kaptan tarafından alınması gereklidir. Bunun sonucunda gemi, denize ve yola elverişli olmalı, ayrıca liman ve gümrüklerle ilgili belgeler tamamlanmış bulunmalıdır. İdari yargının varlık nedeni, idarenin denetlenmesinde uzmanlaşmış bir yargı kolu olarak bu denetimi adli yargıya oranla daha etkili bir şekilde yapabilmesi, temel işlevi ise bireyleri ve toplulukları idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden korumaktır. Yargı birliği sistemini benimsemiş olan ülkelerde idari işlem ve eylemlerin yargısal denetiminin genel mahkemelerce yapılması hukuk devleti ilkesi açısından bir sakınca doğurmamaktadır. Bu ülkelerde genel mahkemeler tarafından yapılan denetim etkili bir yargı denetimi olup bu mahkemelere hukuka aykırı buldukları idari işlemleri hükümsüz kılma yetkisi de tanınmaktadır. Ayrı bir idari yargı rejimini benimsemiş olan ülkelerde ise daha etkili bir yargı denetimi idari işlem ve eylemlerin yargısal denetiminin idari yargı tarafından yapılmasıyla sağlanır. İdari yargının görev alanının adli yargı
karşısında belirlenmesi sorunu idari rejimi benimsemiş olan ülkelerde, sadece hangi tür uyuşmazlık ve davaların idari yargıda, hangilerinin ise adli yargıda çözümleneceği sorunu olmaktan çok hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi ile yakından ilgili bir sorundur. Sorunun hukuk devleti ilkesiyle bağlantılı olması nedeniyle idari rejimin ve bunun uzantısı olan idari yargı sisteminin benimsenmesiyle birlikte, idari yargının görev alanının adli yargıya karşı korunması için çeşitli önlemler düşünülmüş ve bu bağlamda bazı ölçütler geliştirilmiş ve bu korumayı yapmak üzere ülkemizde de olduğu gibi Uyuşmazlık Mahkemesi biçiminde mahkemeler kurulmuştur. İdari yargının görev alanının belirlenmesi için kullanılan, kamu gücü ölçütü, kamu hizmeti ölçütü, kamu kanunu gibi ölçütler yetersiz, elverişsiz ve çoğu kez belirsiz olduğundan ve pozitif hukukta da bir dayanağa sahip bulunmadığından başka, bu yargı kolunun korunması için oluşturulan mahkemeler de idari yargının görev alanını belirleme yetkisi yasama organının takdirine bırakıldığı sürece işlevlerini tam olarak yerine getirememişlerdir. Davalı, kamu tüzel kişiliği olup kural olarak işlem ve eylemlerinin kamusal nitelik taşıdığı, sağlık hizmeti vermek amacıyla kurduğu Devlet hastanesinde yürütülen hizmetin işleyişindeki yetersizlik nedeniyle hizmet kusurunun ortaya çıktığı ve bu nedenle uğranılan zararın kusurlu hizmeti işleten davalı idarece tazmini gerektiği öne sürülerek eldeki dava açıldığına göre, davada hizmet kusuruna dayanıldığı tartışmasızdır. Hizmet kusuruna dayanılan eldeki davada zararın, idarenin bir eyleminden meydana geldiği, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında idarenin eylemlerine karşı ise idari yargıda tam yargı davası açılması gerektiği kuşkusuzdur. Öte yandan, mahkemenin direnme kararına gerekçe yaptığı ilgili kanun maddesi, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları Resmi Gazetede yayınlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hüküm ve sonuç doğurur. Ancak bu kuralın istisnası Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının etkisi henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalar yönünden geçerli olduğudur. Eldeki davada henüz kesinleşmediğinden Anayasa Mahkemesinin iptal kararının eldeki dava yönünden etki doğuracağı ve bu maddenin eldeki davada uygulanmayacağı kuşkusuzdur. Görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı valilik yönünden yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmesi gerektiği gözetilmeyerek için esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle söz konusu davanın öncelikle görev yönünden reddedilmesi gerekmektedir.
Üçüncü kişi icra mahkemesinde taşınmazı hacizden önceki bir tarihte yapıldığı resmi bir belge ile belgelenmiş bir akde dayanarak işgal etmekte olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Üçüncü kişi, taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu, hacizden önce yapılmış resmi bir belge ile ispat ederse, icra mahkemesi, tahliye emrinin iptaline karar verir. Üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile ispat ederse, icra mahkemesi tahliye emrinin iptaline karar verir. Yine üçüncü kişi, kiracı olduğunu hacizden önce noterde düzenlenmiş veya onaylanmış bir kira sözleşmesi ile ispat ederse, icra mahkemesi tahliye emrinin iptaline karar verir. Bu durumda şikayetçi, iflas tarihinden evvel taşınmazı işgal etmekte haklı bulunduğunu iflas tarihinden önce tapuya şerh verilmiş bir kira sözleşmesi ile ya da ilgili Kanunda yazılı nitelikte iflas tarihinden önce yapılmış resmi bir belge ile ispatlayamadığına göre, mahkemece şikayetin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü. İstek, tahliye emrinin şikayet kanun yolu ile iptaline ilişkindir. Mahkemece, şikayetin kabulü ile tahliye emrinin iptaline karar verilmiştir. Taraf vekillerinin temyizleri üzerine, özel dairece karar bozulmuştur. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, şikayetçinin tahliye emrine konu edilen yerleri iflas tarihinden öncesine ait ve 2004 sayılı Yasanın 135 inci maddesi anlamında düzenlenmiş resmi bir belgeyle belgelenmiş bir akde dayalı olarak işgal etmekte olduğunu ispatlayıp ispatlayamadığı noktasında toplanmaktadır. Borçlu şirket icra mahkemesine başvurusunda, satışı yapılan menkullerin mütemmim cüz olup fabrikanın ayrılmaz parçası olduğunu ve satış ilanı tebligatının usulsüz olarak tebliğ edildiğini de ileri sürerek ihalenin feshini istediği, mahkemece haczedilmezlik şikayetinin kabulü ile taşınırlar üzerindeki haczin kaldırılmasına, borçlu şirkete satış ilanı tebliğ edilmediğinden ihalenin feshine karar verildiği anlaşılmıştır. Borçlu şirkete gönderilen satış ilanı tebliği usulsüz olduğu ve bu hususun başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğundan ihalenin feshi istemi kararı doğru ise de, borçlu şikayet dilekçesinde haczedilmezlik şikayetinde bulunmadığı halde, Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesi uyarınca talep aşılarak haczedilmezlik şikayetinin kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Öte yandan satılan menkul malların fabrikanın mütemmim cüzü olduğu hususu borçlu tarafından süresiz şikayet konusu yapılabilir. Ancak bu istem ihale yapılıncaya kadarki süre içinde ileri sürülebilir. Bu husus borçlu tarafından
ihaleden sonra ileri sürülemez. O halde mahkemece borçlunun talebi ile bağlı kalınarak ihalenin feshine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, ayrıca hacizlerin de kaldırılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.