TARIM ve KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI



Benzer belgeler
Osmanlı da Toprak Düzeni

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Tarım

TARIM TARİHİ VE DEONTOLOJİSİ

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

MALİYE POLİTİKASI II

AVUSTURYA VE MACARİSTAN DA TAHIL VE UN PAZARI

Tarımsal Gelir Politikası/Amaç

Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli

İspanya ve Portekiz de Tahıl ve Un Pazarı

TARIMA MÜDAHALE ŞEKİLLERİ

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr.İlkay DELLAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

TARIM ve GIDA GÜVENLİĞİ ve GÜVENCESİ - 1. Prof. Dr. Hami Alpas ODTÜ- Gıda Mühendisliği Bölümü-Ankara

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr.İlkay DELLAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr.İlkay DELLAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

KIRSAL YAPIDA TOPLUMSAL DEĞİŞİM

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

Bölüm 2. Tarımın Türkiye Ekonomisine Katkısı

KONYA-EREĞLİ TİCARET BORSASI TÜRKİYE DE VE İLÇEMİZDE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ SORUNLARI

Tarımın Anayasası Çıktı

TÜRKİYE DE TARIMIN GELECEĞİ ve AVANTAJLAR

Türkiye Ekonomisi 2000 li yıllar

Bölüm 7. Tarımsal Üretim Faktörleri. Üretim Faktörleri Toprak Sermaye Emek (iş) Girişimcilik (yönetim yeteneği)

2000 Yılı Sonrası Reformu - I

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

EKONOMİ DEKİ SON GELİŞMELER Y M M O D A S I P R O F. D R. M U S T A F A A. A Y S A N

Doç. Dr. Birgül GÜLER 1. DÜNYA BANKASI ve TARIM SEKTÖRÜ KREDİLERİ

Türkiye Ekonomisinde Dönüşüm

Tarım Politikasının Uygulama Alanları

AVRUPA BİRLİĞİ NDE TARIM POLİTİKASI VE ÇEVRE

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA) DAHİLDE İŞLEME REJİMİ (DİR) TEŞVİKLERİ

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ABD ULUSLARARASI TİCARET BÖLÜMÜ GÜMRÜK MEVZUATI - I DOÇ. DR.

8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI. Dr. Süleyman BOLAT

YENİ EKONOMİ PROGRAMI YAPISAL DÖNÜŞÜM ADIMLARI 2019

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

TARIM POLİTİKASININ ARAÇLARI Ulusal Tarım Politikası Araçları

7 Haziran 2015 Seçim Beyannamesi TOPLUMSAL ONARIM VE HUZURLU GELECEK TARIM

Ortak Tarım Politikasında Korumacılık

KIRSAL YAPIDA SOSYAL TABAKALAŞMA LÜTFİ SUNAR

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

Dahilde ve Hariçte İşleme Rejimi

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

İktisat Tarihi I

KARS ŞEKER FABRİKASI RAPORU

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr.İlkay DELLAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

TÜRKİYE VE DÜNYADA KANATLI SEKTÖRÜNÜN GENEL DURUMU

Tarım Ekonomisi ve İşletmeciliği

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

2023 VİZYONU ÇERÇEVESİNDE TARIM POLİTİKALARININ GELECEĞİ

Türkiye`de Hububat Alanları

ÖDEMİŞ İLÇESİNDE PATATES ÜRETİMİ, KOŞULLAR ve SORUNLAR

PLATFORM DAN GÖRÜNEN TÜRKİYE EKONOMİSİ

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

Plan Ödemeler Dengesi, tanım, kapsamı Ana Hesap Grupları Cari Denge, Sermaye Hesabı Dengesi Farklı Ödemeler Dengesi Tanımları Otonom ve Denkleştirici

T.C. Kalkınma Bakanlığı

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

ÇEVRESEL TARIM POLİTİKASI

ÇELTİK DOSYASI TÜRKİYE ÇELTİK EKİLİŞ ÜRETİM TÜKETİM VERİM

GAMBİYA ÜLKE RAPORU. Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu Afrika Koordinatörlüğü

Kur artışının ekonomiye olumlu ve olumsuz etkileri var

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

SİRKÜLER İstanbul, Sayı: 2016/165 Ref: 4/165

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

Artış. Ocak-Haziran Oranı (Yüzde) Ocak-Haziran 2014

SAĞLIK YÖNETİMİ TÜRKİYE DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN GELİŞİMİ VE ÖRGÜTLENMESİ

Dış Ticaret Politikasının Amaçları

SUUDİ ARABİSTAN ÜLKE RAPORU

İl başkanlarına hükümetin tarım politikalarını anlattı

BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA) SERBEST BÖLGE TEŞVİKLERİ. Hasan YÜKSEK Eylül 2012

Ö z e t B ü l t e n Tarih : Sayı : 2017/9

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

Büyüme stratejisini ihracat temeline dayandıran Türkiye, bu kapsamda ihracata değişik yollarla teşvikler sağlamaktadır.

TEKSTİL VE HAZIR GİYİM ÜRÜNLERİ İTHALATINA UYGULANAN KORUNMA ÖNLEMLERİ 2 YILLIK DEĞERLENDİRME

YEMEKLİK BAKLAGİLLERİN EKONOMİK ÖNEMİ

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ

Kamu Finansmanı ve Borç Göstergeleri

İktisat Tarihi

-~-~ ~ \1 j \ ~ J j \ \J r~ J ;..\ ;::: rj J' ıj j \ \1 ;::: J..r.l :_)..r.l J :J. :.J --.1 J.l J..r.l J _.

ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER. Prof.Dr.Emine Olhan

100 BÜYÜK SANAYİ KURULUŞU ÖZET DEĞERLENDİRME

Türkiye de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Sağlık Harcamalarının Gelişimi. Sağlık Nedir?

Türkiye de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Sağlık Harcamalarının Gelişimi

KAMU FİNANSMANI VE BORÇ GÖSTERGELERİ

İktisat Tarihi I. 5/6 Ocak 2017

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 4 Ekim 2016

İZMİR TİCARET ODASI AZERBAYCAN ÜLKE RAPORU

TÜRKİYE DE EKONOMİK KRİZLER VE TARIMA YANSIMALARI

BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA)

Tarife Dışı Politika Araçları

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

Büyümeyi Sürdürmek: Yurtiçi Tasarrufların Önemi

Transkript:

T.C. TARIM ve KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI OSMANLI DAN GÜNÜMÜZE TARIM ve TARIMA HİZMET VEREN KURUMLARIN TEŞKİLATLANMA SÜREÇLERİ MAYIS 2004

TARIM ve KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI... 1 GİRİŞ... 4 1. OSMANLI İMPARATORLUĞU NDA TARIM... 5 1.1. Klasik ve Gelişme Döneminde Osmanlı Toprak Düzeni... 5 1.1.1. Toprak Düzeninin Bozulması... 9 1.2.Tanzimat Fermanı ve Cumhuriyete Kadar Yeni Toprak Düzeni... 11 1.2.1. Tanzimat Dönemi Tarımsal Yapı... 13 2. CUMHURİYET DÖNEMİNDE TARIM... 14 2.1. 1923-1938 Yılları... 14 2.2. 1939-1949 Şavaş ve Savaş Sonrası Yıllar... 18 2.3. Plansız Dönem (1950-1959)... 21 2.4. I.Plan Dönemi (1963-1967)... 23 2.4. II.Plan Dönemi (1968-1972)... 23 2.5. III. Plan Dönemi (1973-1978)... 24 2.6. IV. Plan Dönemi (1979-1983)... 24 2.7. V. Plan Dönemi (1985-1989)... 26 2.8. VI. Plan Dönemi (1990-1994)... 27 2.9.VII.Plan Dönemi ve Günümüz... 28 3. TARIMIN TEŞKİLATLANMASINDA TARİHSEL SÜREÇ... 32 3.1. Tanzimat Dönemi... 32 3.1.1. Tarım Bakanlığı nın Kurulması... 34 3.2. Meşrutiyet Dönemi... 36 3.3. Cumhuriyet Dönemi... 37 3.3.1. Cumhuriyet Dönemi Merkez Teşkilatında Organizasyon Çalışmaları... 39 3.3.1.1. Ziraat İşleri Umum (Genel) Müdürlüğü... 39 3.3.1.2. Veteriner Umum Müdürlüğü... 40 3.3.1.3. Orman Umum Müdürlüğü... 41 3.3.2. Günümüzde Tarım ve Köyişleri Bakanlığına Bağlı ve İlgili Hizmet Birimleri ve Tarihçesi... 48 3.3.2.1. Atatürk Orman Çiftliği... 48 3.3.2.2. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)... 49 3.3.2.3. Toprak Masulleri Ofisi (TMO)... 49 3.3.2.4. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü... 51 3.3.2.5. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü... 52 3.3.2.6. Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü... 52 3.3.2.7. Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü... 52 3.3.2.8. Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü... 53 3.3.2.9. Teşkilatlandırma ve Destekleme Genel Müdürlüğü... 53 3.3.2.10. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü... 54 3.3.3. Cumhuriyetten Sonra Kurulan Faaliyetleri Devam Etmeyen Kurumlar... 55 3.3.3.1. Zirai Kombinalar İdaresi Kuruluşu... 55

3.3.3.2. Türkiye Zirai Donanım Kurumu Genel Müdürlüğü... 55 3.4. Cumhuriyetten Günümüze Tarıma Hizmet Veren Diğer Kurumlar... 56 3.4.1. T.C. Ziraat Bankası... 56 3.4.2. Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK)... 57 3.4.3 GAP İdaresi Başkanlığı... 58 3.4.4. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ)... 59 3.4.5. Tarım Satış Kooperatifleri... 59 3.4.6. Ziraat Odaları ve Mesleki Örgütler... 60 EK.1. Dönemler İtibari İle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilat Yapısı... 61 Kaynaklar... 70

GİRİŞ İlk insandan günümüze tarım sektörü, üretim faaliyetleri ve toprak mülkiyeti açısından bir çok evre geçirmiştir. Toplayıcılık ve avcılık ile başlayan tarımsal faaliyetler teknoloji ve bilginin kullanıldığı uzmanlaşmış planlı işletmeciliğe kadar bir çok değişim göstermiştir. Ortaçağda başlayan ferdi mülkiyetçilik, endüstri devrimi ve tarımda modern tekniklerin kullanılması, kooperatifleşme hareketleri, tarımsal üretim fazlalığından kaynaklanan sorunlar ve uluslar arası ticaret anlaşmalarının koyduğu kısıtlarla tarım tarihsel bir süreç yaşamıştır. Bu süreç tarımın birincil sektör olma özelliğini kaybederek devam etmektedir. Tarım tarihi insanlık tarihi ile başlar. Bu nedenle tüm tarihsel kanıtlar üzerinde tarımın izi dolaşır. Ancak, bu izler bize sınırlı da olsa tarımın evrimsel gelişimi hakkında bilgi vermektedir. En yakın düzenli kayıtlara Osmanlı İmparatorluğu döneminde rastlanmaktadır. Osmanlı imparatorluğundan günümüze tarım ve tarıma hizmet götüren kuruluşlar önemini daima korumuştur. Tüm ekonomik faaliyetlerin büyük oranda devletin kontrolünde olduğu Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tarım da tamamen devlet kontrolü ile yapılmıştır. Ancak, kendi içinde oto kontrolü olan bu dönem tarımın teşkilatlanmasının başlangıcı olarak kabul edilebilir. Osmanlı döneminin tarımsal ekonomisini elinde bulunduran Tımar Sistemi bir çok eleştirisel yönleri olmasına rağmen tarımın organizasyon içerisinde yürütüldüğünü göstermektedir. Osmanlıdan günümüze devlet yönetiminde tarım farklılıklar yaşamıştır. Tarım ve tarımda yer alan kurum ve kuruluşlar günümüze kadar farklı organizasyon şeması içerisinde yer almış ve çok sık aralıklarla değişikliklere uğramıştır. Görev dağılımı ve yetki karmaşası da bu değişikliklerle birlikte yaşanmıştır.

1. OSMANLI İMPARATORLUĞU NDA TARIM 14. yüzyıl ile birlikte 600yılı aşkın süre tarihte önemli bir yer almış olan Osmanlı İmparatorluğu nda tarım ağırlıklı bir iktisadi hayat varlığını sürdürmüştür. Başlangıçta konar göçer bir hayat yaşayan toplum imparatorluğun gelişmesi ve idari düzenin yerleşmesi ile yerleşik hayata geçmiştir. Tüm sanayi öncesi toplumlarında görülen ortak özellik imparatorlukta da yaşanmıştır. Osmanlı döneminin sosyal, kültürel ve ekonomik tarihi hakkında bilgi veren Tahrir Defterlerindeki kayıtlar nüfusun %80-90 ının tarımsal faaliyetlerden gelir elde ettiğini göstermektedir. Bu tür istatistiklerin hangi yıllarda tutulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, imparatorluktaki mevcut ve potansiyel vergi nüfusunun belirlenmesi için 14. yüzyılda defter tutulmaya başlandığı ileri sürülmektedir (Öz, 2000a). 1520-1530 yılları arasında da tahriri defterlerinden elde edilen bilgiler de tarım nüfusunun yüksekliği hakkında bilgi vermektedir (Öz, 2000b). 1.1. Klasik ve Gelişme Döneminde Osmanlı Toprak Düzeni Klasik Osmanlı döneminde (15 ve 16. yüzyıl) çiftçiler sahip oldukları üretim aracına göre adlandırılmış ve buna göre katagorilere ayrılmıştır. Köylüler tasarruflarındaki arazi büyüklüğüne göre çift, nîm çift, bennâk, caba, mücerred gibi sınıflara ayrılarak vergilendirilmişlerdir (Öz, 2000b). İmparatorlukta tarımsal faaliyetler büyük ölçüde devletin kontrolü altında devam etmiştir. Devlet mülkiyetine dayalı bu toprak sistemine mir-i arazi denilmektedir. Mir-i arazi rejiminde toprağın çıplak mülkiyet hakkı devlete aittir. Mir-i arazi rejiminde doğrudan yönetim tarafından oluşturulmuş ve hiyerarşik bir mülkiyet sıralaması getirilmiştir. Buna göre toprakta en büyük pay sahibi olan padişahtır. Bunu, sadrazam, vüzara, ümera, beylerbeyi, sancakbeyi ve askeri görevler için dirlik verilen sipahiler izlemektedir (Gürbüz, 1989).

Köylü ırsi ve ebedi kiracı olarak toprağı işlemektedir. Köylü topraktaki tasarruf hakları karşılığında devlete vergi ödeme yükümlülüğüne sahip olmuştur. Bu vergilerin toplanması makam ya da kişilere belirli görevler karşılığında bırakılmıştır. Bu kişiler sahibi-i arz olarak anılmıştır. Fethedilen topraklar mir-i rejim uyarınca dirliklere ayrılıp buralarda sahibi-i arz lar görevlendirilmiştir. Sahibi-i arz, bu görevleri karşılığında devlete silahlı asker (cebeli) yetiştirmek, donatmak ve gerektiğinde savaşa katılmakla mükellef olmuşlardır (Dinler, 1996). Osmanlı mir-i rejimi 3 farklı toprak sistemini içinde barındırmıştır. 1. Has Geliri 100.000 akçeden fazla dirlikler olup üst düzeydeki idarecilere tahsis edilmişlerdir. Has sahipleri tımardan farklı olarak her beş bin akçe için 1 asker hazırlamakla yükümlü olmuşlardır. Has göreve bağlı olarak verildiği için sahipleri de sık sık değişmiştir. 2. Zeamet Geliri 20.000-100.000 akçe arasında olan ikinci derecedeki emirler, beyler ve sancak beylerine verilen dirliklerdir. Zeamet sahipleri (zaim) de her beş bin akçe için 1 asker hazırlamakla yükümlü olmuşlardır. Tımar sahipleri gibi topraklar çok sınırlı bir şekilde ve küçülerek izinle babadan oğula geçmiştir. 3.Tımar Ekonomik açıdan toprakları rasyonel bir şekilde işleterek hububat üretiminin ara verilmeksizin sürdürülmesini amaçlayan tımar sistemi Osmanlı tarımının temelini oluşturmuştur (Yücel, 1997). Bu sistem, Selçuklu toprak düzeni olan askeri ikta sistemini esas almıştır. İkta sistemi Hz. Ömer zamanında istila sonucu sahipsiz kalan toprakların devlete vergilerinin ödenmesi şartı ile şahıslara verilmesi yöntemi ile başlamıştır (Dinler, 1996). Tımar sistemi, bilindiği gibi, devletin birtakım gelirlerini hizmet karşılığında dirlik sahibi denilen ve genellikle askeri ve idari görevler yüklenen

kişilere verilmesine dayanmaktadır. Tımar geliri 3.000-20.000 arasında olan dirliklerdir. Daha çok savaşta yararlılık gösteren askerlere ve sipahilere sürekli toprakların başında durma zorunluluğu ile tahsis edilmiştir. Tımarlı sipahiler her üç bin akçe karşılığında bir asker besleme, donatma ve savaşa hazırlama yükümlülüğünde olmuşlardır. Devlet tımar sistemi ile vergi gelirlerini toplamak için büyük bir mali örgüt kurup bunun devamını sağlama yükümlülüğünden kurtulmuş, aynı zamanda vilayetlerde düzeni sağlamış ve savaşlar için de büyük bir askeri güç oluşturmuştur. Merkezi yönetim anlayışına sahip Osmanlı sistemi açısından, bu düzenin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, tımar sistemine tabi topraklardan sağlanacak vergilerin doğru tespit edilmesine bağlı olduğu için kayıt sistemine ihtiyaç duyulmuş ve tahrir defterleri oluşturulmuştur. Devlet bu yolla, vilayetlerdeki vergiye tabi olacak nüfusu ve tahmini vergi gelirlerini tespit etmiştir. Tahrir, tımar sisteminin yürürlükte olduğu sancaklarda uygulanmıştır. Tahrir defterleri bir çok tarih araştırmacısı tarafından, Osmanlıların klasik devri denilen asırlarda, tımar sistemini uyguladıkları bölgelerde, vergi mükelleflerine ait çeşitli bilgileri (ki bazen vergiden muaf kişiler de kaydedilmiştir), bunların yaşadıkları yerlerden toplanması beklenen vergileri, bu vergilerin hangi kişi veya kurumların tasarrufunda bulunduğunu tespit eden ve genelde sancak esasına göre düzenlenen resmi belgeler olarak tanımlanmaktadır (Öz, 2000a). Tımar sisteminde toprak sınırlı da olsa küçülerek babadan oğula geçebilmiştir. Bu da batı toplumlarında yaşanan ve bir sınıf farkı yaratan derebeylikten farklı olduğu için uzun süre sistemin işlemesine olanak sağlamıştır. Mir-i arazi sistemi, köylüyü her türlü doğal ve toplumsal tehlikeler karşı da koruyan bir sistem olmuştur. Toprağı kiralayan ve işleyen çiftçiye de (reaya) tanınan haklar Osmanlı toprak düzeninde en önemli konulardan biri olmuştur.

Tımarından memnun olmayan bir reaya şikayet etme hakkın sahip olmuştur. Bir reayanın ölümünde toprak belirli önceliklere göre mirasçılarına belirli bir ölçeğin altına düşürülmeden yada genişletilmeden devredilmiştir. Ancak, köylünün toprağını terk edemez yükümlülüğü ile bir anlamda özgürlüğü sınırlandırılmıştır, terk ettiğinde ise geri getirilmiştir. Aynı zamanda toprağını nadas dışında 3 yıl üst üste işlemeyen çiftçiden çift bozan veya leventlik akçesi adı altında toprağın boş kalmasından doğan zararları ödemek için vergi alınmıştır. Köylüye verilen arazi parçalanamaz olduğu gibi bir çiftçi ailesinin geçimini sağlayacak miktarda tutulmuştur. Osmanlı kanunnamelerine göre büyüklük toprağın yetiştirme kabiliyetine göre değişmek üzere verimli yerlerde 60-80, orta verimli yerlerde 80-100 ve kıraç yerlerde ise 100-150 dekar olarak sınırlandırılmıştır. Arazi kullanımına karşılık toprağın verimliliği de dikkate alınarak elde edilen üründen 1/10 ile 1/50 arasında ayni aşar/öşür vergisi alınmış ve her yıl 33-36 akçe arasında değişen çiftçi akçesi adı altında devlete arazi kiralamadan dolayı vergi ödenmiştir. Bunların dışında pazarda satılan mallardan baş, topraksız veya az topraklı çiftçilerden bennak adı ile vergiler de alınmıştır (Demirci ve Özçelik, 1990). En önemli ürünler tahıllar olmuştur. Tahrir defterleri üzerinde yapılan araştırmalara göre toplam üretimin %90 ınını aşan bir oranda tahıl ürünleri üretildiği saptanmıştır (Öz, 2000b). Bu dönemde yasak olmasına rağmen özellikle Mısır, Venedik ve Trakya dan yapılan buğday ihracatından yüksek kazanç sağlandığı belirlenmiştir. Pirinç, pamuk, kendir, kenevir ve tütün önemli pazar oluşturan ürünler olmuştur. Ayrıca sebze tarımı, özellikle koyunculuk ve başta bağcılık olmak üzere meyve yetiştiriciliği de önde gelen tarımsal faaliyetler arasında yer almıştır. Bağcılığın ve meyveciliğin gelişmesindeki nedenlerin başında bu alanların yetiştiricilik gereği çift ile çevrilmesinden doğan mir-i arazinin mülk araziye dönüştürülmesidir. Çiftçi arazisine bu amaçla yaptığı

yatırım ile araziyi imar ederek mülk hakkını elde etmiştir (Demirci ve Özçelik, 1990). Meraların geniş olması, et tüketiminin fazla olması, deri işleme sanatının yaygın olması ve geleneksel yaşam tarzının devamlılığı ve geçimlik üretim yapan çiftçilerin varlığı koyunculuğun artışındaki temel etkenler olmuştur. 1.1.1. Toprak Düzeninin Bozulması Toprak rejiminin Osmanlı İmparatorluğu nun gelişmesinde rolü önemlidir. Mir-i arazi sistemi ile yetiştirilen büyük bir askeri güçle uzun yıllar üç kıtada hüküm sürmesini sağlamıştır. Ancak, duraklama dönemi ile de toprak düzeni yani mir-i arazi düzeni bozulmaya başlamıştır. Rejimin bozulması birbiriyle ilişkili nedenlere bağlı olmuştur. Tarım ürünlerinin fazlası devletçe alındığı için bu işleyişi bozacak ve toplumsal gelişimi hızlandıracak hiçbir çabaya izin verilmemiştir. Kominal olan bu yapı değişime ve yeniliğe dirençli bir yapıya dönüşmüştür (Gürbüz, 1989). Öte yandan geniş topraklara sahip Osmanlı da devam eden seferler nedeni ile ordu yorulmuştur. Modern olmayan tekniklerinin kullanılması da savaşta önemli yenilgilere ve fetihlerden gelen ganimetlerin azalmasına neden olmuştur. Dağınık ve birbirinden habersiz olan Osmanlı ordusu için bu tekniklerin kullanılması kısa sürede mümkün olmamıştır. Bu nedenle, ordunun yeniden düzenlenmesi yoluna gidilmiştir ve kapı kulu askerleri artırılmıştır. Ancak, bu artış askerlerin harcamasını da artırdığı için yeni gelir kaynakları arayışına yöneltmiştir. Ordunun ateşli silahlar ile tanışması tımar sahiplere olan ihtiyacı da azalmıştır. Bu nedenlerle daha az önemli olan tımarlar sipahilerden alınmış ve ihale yöntemi ile mültezim adı ile anılan kişilere devr edilmiştir. Mültezimler, daha çok kar elde etmek amacı ile padişaha ihalede ödedikleri götürü usulü vergiden daha fazlasını reayadan almak için her türlü baskıyı uygulamış ve köylünün yoksullaşmasına neden olmuştur. İlk olarak 3 yıllık dönemler için ihale edilen dirlikler daha sonraları nüfuzlu kişilere 10 yıl hatta ömür boyu peşin, kira, açık artırma ile devredilmiştir. Bu uygulama eski küçük işletmeleri

feodal bir yapıya dönüşmenin başlangıcı olmuştur. 16 yüzyılın ortalarına kadar 150-200 bin arasında olan cebeliler yüzyılın sonuna doğru 8 bine düşmüştür (Dinler, 1996). Askeri sistem toprak sisteminden beslenmesi bu hızlı düşüşü yaratmıştır. Genişleyen imparatorlukla birlikte artan nüfus, fetihlerin durması ile istihdam sorunu yaşatmaya başlamıştır. Bu sorunla karşı karşıya olan nüfus belirli büyüklükteki çiftliklere dağıtılmış ve sürekli vergi artışı ile yoksullaşan köylüyü giderek yoksullaştırmıştır. Mültezimlik tarımda modernleşmesini engellemiş, haberleşme ve ulaşım olanaklarının yetersizliği de eklenince çiftçi içe dönük üretime yönelmiştir (Tokgöz, 1995). İdari ve siyasi bozulmalarla ekonomik sıkıntılar aynı dönemde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Bu idari bozukluk kapı kulu askerlerinin dahi dirlik sahibi olması ve devlet kademesinde rüşvetin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Geçim sıkıntısı içinde olan ve yüksek vergi ile daha zor duruma düşen köylü, tefecilere yönelmiştir. Borçların ödenememesi de toprağın tefeciye devredilmesi sonucunu doğurmuştur (Demirci ve Özçelik, 1990). Ayrıca, rüşvet ve bürokratik baskılar büyük ve verimli arazilerin belirli kişiler elinde toplanmasına neden olmuş ve hepsine ortak olarak ayan denilen yeni toprak sahipliği (mültezim, mütesellim, toprak ağası vb) ortaya çıkmıştır. Öncelikle Avrupa da toprak düzeninin ferdi mülkiyete geçmesi ile modern tekniklerin kullanılması gelir artışını sağlamıştır. Ekonomik üstünlük bir çok avantajı da sağlamıştır. Tarım dışı faaliyetlerin gelişmesi, tüm alanlarda teknolojinin kullanılması mümkün olmuştur. Gelişen ticaret yolları Akdeniz in dolayısı ile Osmanlı mülkünün gelirini geriletmiş, Avrupa da yaşanan enflasyon Osmanlı İmparatorluğunu ucuz gıda maddesi ve hammadde ithal edilen bir pazar durumuna dönüştürmüştür. Bu da batıya hammadde üreten bağımlı bir yapı ortaya çıkarmıştır (Gürbüz, 1989).

III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit in ıslahat denemeleri de sonuçsuz kalmıştır. 1.2.Tanzimat Fermanı ve Cumhuriyete Kadar Yeni Toprak Düzeni Giderek belirli kişilerin ellerinde toplanan tımar sahipleri güçlerini de artırmışlardır. Bu da padişahlık makamı için bir tehlike olmaya başlamıştır. Merkezi idarenin de zayıfladığı bu dönemde ayanlar köylüye iyi davranmadıkları gibi ödemekle yükümlü oldukları vergileri de ödememişlerdir. 1808 yılında ayanlar II. Mahmut a sened-i ittifak imzalatmış ve daha da güçlenmişlerdir. Bu ittifakla ayanlar, vergi imtiyazlarını ve ırsi hükümranlıklarını kabul ettirmişlerdir. 1812 yılından sonra II. Mahmut geniş bölgelerde hüküm süren bu ayan sınıfını ortadan kaldırmayı başarmış ancak köy ağaları daha dağınık yarı feodal unsurlar olarak varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir (Dinler, 1996). Bitlis ve Diyarbakır da 51 dekar ve daha büyük toprağı işleyenler egemen olurken, Batı Anadolu da ise işletme büyüklükleri küçülmüştür (Tokgöz, 1995). Gerileme dönemi ile birlikte toprak düzeni de yenilenemeyince tımar sistemi de Tanzimat Fermanı (1839) ile kaldırılmıştır. Bu yıldan sonra mültezim uygulaması sona erdirilmiş ve vergilerin devlet görevlileri tarafından alınması kabul edilmiştir. Ancak bu da beklenen başarıyı gösteremediği için 1841 yılında yeniden mültezim uygulamasına geçilmiştir. Tanzimat yıllarında özel mülkiyet haklarının uygulanması büyük çiftliklerin oluşmasına da neden olmuştur. 1847 yılında çıkarılan bir tebliğ de toprak parçalanmasının ilk adımı olarak tarihe geçmiştir. Bu tebliğ de toprağın miras yolu ile yalnızca babadan uygun olan oğula geçmesi kaldırılmış ve kız evlatların da mirastan pay alması kabul edilmiştir. Böylece topraklar parçalanarak daha da küçülmüş, optimum sınırların altında kalmıştır. Bu cüceleşmeye verim artırıcı tarım tekniklerinin kullanılmaması da eklenince tarımsal gelir giderek düşmüştür.

Bu tehlikeler karşısında 1858 yılında Ahmet Cevdet Paşa, Mehmet Rüştü Paşa, Arif Bey ve Tahsin Bey den oluşan bir kurul tarafından arazi kanunnamesi çıkarılmıştır. Kanunname eski kanunnameler, fetvalar, gelenek ve göreneklerden hareket ederek hazırlanmış (Demirci ve Özçelik, 1990) olsa da ilk ciddi ve ayrıntılı toprak kanun çalışması olmuştur. Kanun 138 maddeden oluşmuştur ve ülke toprakları 5 gruba ayrılmıştır (Dinler, 1996). 1. Mülk Topraklar (Araziyi Memluke): Tasarrufu ve geliri tamamen mülk sahibine ait olan topraklardır; Köy ve kasaba içinde ve civarında olan yarım dönümü geçmeyen topraklar Mir-i araziden satın alınan topraklar Öşürlü arazi: Savaşı kazanan müslümanlara bırakılan ve öşür adında vergilendirilen mülk niteliğindeki topraklardır. Haraçlı arazi: Savaşı kaybeden hıristiyan halka öz mülk niteliğinde bırakılan topraklardır. Ayni ve nakti vergi yükümlülükleri vardır. Mevat araziden ihya edilen topraklardır. 2. Mir-i Topraklar: Çıplak mülkiyeti devlete ait olan ve reayanın işlediği, devlet adına mültezimlerin vergi topladığı topraklardır. 3.Vakıf Toprakları: Mülk topraklar özelliğini taşıyan ancak, tüm gelirleri dini amaçlı olan ve mülkiyet ile ilgili her türlü değişiklikler hapsedilmiş topraklardır. 4. Kamu Toprakları: Kamunun ya da belirli bir köy/kasaba halkının ortak kullanımına verilmiş, pazar, panayır, mera, yaylak, kışlak gibi mülkiyet ya da tasarruf hakkına sahip olunmayan topraklardır. 5. Ölü Topraklar: Tasarrufu kimsede bulunmayan çorak, dağlık ve ormanlık topraklardır.

1858 arazi kanunnamesine göre mir-i toprakların mülkiyeti devlette tasarruf hakkı da köylüye verilmiştir. Kanunname köylüye topraktan yararlanma hakkını devretmeyi de mümkün kılmıştır. Böylece mir-i toprakların özel mülkiyete geçişi de başlamıştır. Ayrıca, daha önce tasarruf hakkı dirlik sahibi tarafından dağıtılırken kanun ile bu görev mal memurlarına devredilmiştir. 1874 yılında tapu örgütü kurulmuş ve 1911 tarihinde de çıkarılan kanun ile köylünün tasarrufunda bulunan mir-i araziyi ipotek edilebilir, borç karşılığı satılabilir hale getirilmiştir. Bu kanunlar ile Cumhuriyet öncesi özel mülkiyeti getirmiş ancak adil olmayan bir toprak düzeni oluşmuştur. 1913 yılında derlenen bilgilere göre çiftçi ailelerinin %5 toprakların %65 ine sahip iken, çiftçi ailelerinin %8 ini oluşturan 80.000 ailenin de topraksız olduğu belirlenmiştir (Dinler, 1996). 1.2.1. Tanzimat Dönemi Tarımsal Yapı 19. yüzyılın 2. yarısından itibaren Osmanlı İmparatorluğunda dış ilişkiler artmış ve yeni üretim faaliyetleri için ilk girişimler başlamıştır (Demirci ve Özçelik, 1990). İlk olarak şeker pancarı üretimi için çabalar başlamış ancak 1913 yılına kadar başarılı olunamamıştır. 1913 de ıslah edilmiş şeker pancarı tohumları ithal edilerek Bursa, Çanakkale, Elazığ, Sivas, Ankara ve Şam da denemeler başarılı sonuçlandığı için üretime başlanmıştır. Ancak, önceki yıllarda başarısız olan şeker fabrikasının kurulması cumhuriyet dönemine kadar mümkün olamamıştır. 1861 ve 1862 yılları pamuk tarımı teşvik edilmiştir. Ancak dokuma sanayinin gelişmemiş olması diğer ülkelerle rekabet şansını azaltmış ve yalnızca ham pamuk ihracatı yapılarak gelir sağlanabilmiştir. Pamuk veriminin geliştirilmesinde önce İngilizler sonra da Almanlar etkili olmuşlar ve ticaret yetkilerini ellerinde tutmaya çalışmışlardır (Tokgöz, 1995). 1862 yılında yine ipek üretiminin artırılması için dutluk alanlara yönelik muafiyetler benimsenmiş ve ipek ihracatı yapılmaya başlanmıştır.

İhracat şansı olan ürünler için çeşitli teşvikler yapılmıştır. Önemli ihracat ürünleri arasında olan tütün ekim alanları bu dönemde 4 kat artış göstermiş ve 8 bin hektara yükselmiştir. Yine, incir ve üzüm üretiminde de 2 kata varan artış sağlanmıştır. Tanzimat fermanı ile teşvik edilemeye başlanan diğer bir ürün de merinos yetiştiriciliği olmuştur. Ancak, kapütülasyonlarla iç pazar gümrüksüz ithal mallar açık olduğu için üreticiler rekabet edememiş ve bu üretim dalından beklenen sonuç yeterince alınamamıştır. Kapütülasyon altında olan ülke, 1878-1913 yılları arasında her yıl ortalama 75 bin ton un, 65 bin ton pirinç ve 10 bin ton buğday ithal etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle her yıl yaklaşık 12 milyon altın lira ödenmiştir (Tokgöz, 1995). Bu dönemde alt yapı yatırımları için de adımlar atılmış, bir kısım sulama çalışmaları tamamlanmış fakat, savaş nedeni ile önemli olan bazı nehir ıslahı çalışmalarına başlanamamıştır. Üreticiye tohumluk dağıtılması, üreticinin kredilendirilmesi çalışmaları, tarım okullarının açılması gibi atılımlar da bu yıllarda başlamıştır. 2. CUMHURİYET DÖNEMİNDE TARIM 2.1. 1923-1938 Yılları 1932 yılına kadar 1. Liberal dönem olarak kayıtlara geçen bu yıllarda özel girişimciliğin özendirildiği yıllar olmuştur. 1923 yılında Atatürk Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatı ile yayınladığı beyannamede aşağıdaki maddelerle tarıma yer verilmiştir (Demirci ve Özçelik, 1990); Aşar usulünde halkın şikayetçi olduğu ve mağdur kaldığı hususlar ıslah edilecektir.

Tütün tarımı ve ticareti, milletin en yüksek faydayı temin edeceği şekilde düzenlenecektir. Maliye çiftçilere, sanayicilere, ticaret ile uğraşanlara kolaylıkla borç verebilecek şekilde ıslah edilecektir. Ziraat Bankasının sermayesi artırılacak ve çiftçilere daha kolay ve daha fazla yardım edebilmesi temin olunacaktır. Ülke çiftçileri ile büyük ölçüde tarım makinaları ithal edilecek ve çiftçilerimizin tarım alet ve makinalarından kolaylıkla yararlanmaları sağlanacaktır. Ormanlarımızdan fenni gelişmeye uygun bir şekilde istifadeyi, hayvanlarımızın ıslahını sayılarını artırıcı tedbirlerin alınmasını düzenleyen esaslar ortaya konacaktır. Yine dönemin iktidar programında da tarım ve tarım politikalarına yer verilmiştir. Bu dönemde en önemli ilk adım Türkiye ekonomisinin gelişmesi ve güçlenmesi için yapılması gerekenleri tartışmak üzere toplanan 1923 İzmir İktisat Kongresidir. Kongreye her kazadan 3 ü çiftçi olmak üzere 1135 kişi davet edilmiştir. Kongrede alınan karar şöyledir; 1. Reji idaresinin kaldırılması ve yabancıların elinde bulunan içki ve tütün teklinin yerli halka verilmesi 2. Aşar vergisinin kaldırılması 3. Lüks ithalattan kaçınılması 4. Yerli üretimin geliştirilmesine çalışılması 5. Yabancı sermayenin ülke gelişmesine katkısı göz önünde bulundurularak izin verilmesi 6. Kapitülasyonların kaldırılması 7. Hayvancılığın geliştirilmesi

8. Banka kurulmasının teşviki 9. Devlet memurları ve askerlerin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanması. Kongrede çok hızlı ve acele kararlar alındığı için beklenen başarı sağlanamamış ancak, milli bir ekonomi politikasının gereği ve önemi açık olarak ortaya konulmuştur (Tufan, 1997). Tarım sektörü açısından en önemli değişiklik 17 Şubat 1925 tarih ve 552 sayılı kanunla aşar vergisi nin kaldırılması olmuştur. Verginin kalkması devlet gelirinin ¼ oranında azalmasına neden olacağı için pazara sunulan ürünlerden yerel yada piyasa fiyatı üzerinden %8-10 oranları arasında değişen vergi alınması öngörülmüştür (Dinler, 1996). 1926 yılında medeni kanun kabul edilmiş ve toprak üzerindeki özel mülkiyet yasalarla çerçevelendirilmiştir. Mir-i arazinin bir grubu olan vakıf toprakları da 1935 yılında çıkarılan bir kanun ile tasfiye edilmiştir. Bu uygulama geniş ve verimli vakıf arazilerinin zengin zumreler elinde toplanmasına neden olmuştur. 1945 yılında çıkarılan çiftçiyi topraklandırma kanunu ile de vakıf arazilerinin tümünün kamulaştırılarak çiftçiye dağıtılması çalışmaları başlamıştır. Bu dönemde topraksız köylüleri topraklandırma çalışmaları yapılmıştır. 1923-1938 yılları arasında 3,7 milyon dekar arazi dağıtılmıştır. Devlet eliyle dağıtılan toprakların yanı sıra meraların da istilası söz konusu olmuş ve mera arazilerinde 39,2 milyon dekar azalma meydana gelmiştir. Devlete ait toprakların 1/10 u resmi olarak dağıtılmıştır. Resmi olarak dağıtılan toprakların büyük bir oranı göçmenlere verilmiştir. Toprak kanundaki bu adaletsizliği düzeltmek için 1935 yılında çalışmalar başlamış ancak Atatürk ün ölümü ve II.Dünya savaşı ile sonuçsuz kalmıştır (Dinler, 1996).

Bu dönemde tarımsal istatistiki bilgi 1927 yılında yapılan Ziraat Sayımı sonuçlarından elde edilmiştir. Buna göre, toplam nüfus 13,6 milyon, kır nüfusu 10,3 milyondur (Anonim, 1990). Çiftçi ailesi sayısı da 1.751.239 dur (Demirci ve Özçelik, 1990). İlkel, kapalı ve ağalık sistemine dayalı bir tarımsal sistem hakim olmuştur. Toprak mülkiyetinde dağılım adaletsiz olmuştur. Bu döneme ait kesin kayıtlar olmamakla birlikte 1938 de 35 ilde yapılan ve genelleştirilen bir anket çalışmasına göre nüfusun %25 i, toprakların %14 üne sahip olduğu bulunmuştur. Büyük mülklerin ancak %5-10 u tarla olarak kullanılmıştır. Ekilen topraklar genellikle ortakçı ve yarıcı statü ile topraksız köylüler tarafından basit teknolojiler kullanılarak işletilmiştir. Nüfusun ihtiyaç duyduğu gıda maddeleri geri teknolojinin kullanılması, karayollarının yetersizliği ve büyük şehirlere ulaşımın maliyetli olması nedeni ile yeterince karşılanamamış ve zaman zaman bazı gıda maddeleri ithal edilmiştir. 1923 de tarım ürünleri ithalatı %27 iken alınan bir dizi önlemlerle 1928 de %18 e düşürülmüştür (Dinler, 1996). 1929 dünya ekonomik krizi ile tarımsal ürünlerin ve hammaddelerin ihraç fiyatı düşmüştür. Devletçilik politikasının benimsenmesi bu dönemde başlamıştır. 1934 de tüketim mallarının üretimine ve ithal ikamesine dayanan 1. Sanayi Planı hazırlanıp uygulamaya konulmuştur. Bu plan ile tarım kesimini içeren mevcut gıda ve dokuma sanayi tesislerinin genişletilmesi ve gerekli olduğu takdirde yenilerinin yapılması, yatırım ve ara malı üreten sanayilere öncelik verilmesi benimsenmiştir. Tarımda makinalaşmanın başlatılması için devlet bu alanda da girişimlerde bulunmuştur (Anonim, 2003). 1932 yılından itibaren tahıl fiyatları desteklenmeye başlanmış ve ilgili bir kurum olarak da 1938 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi kurulmuştur. Lozan Antlaşması hükümlerine göre yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, dış ticaret alanında 1929 yılına kadar Osmanlı Dönemi nde (1.9.1916 tarihli) belirlenen spesifik Gümrük Tarifelerini uygulamıştır. Ancak, Gümrük

Tarifelerindeki Gümrük Resmi miktarlarına katsayı uygulanarak vergi alınması yoluna gidilerek Gümrük Resmi konsolide edilmiştir. Lozan Anlaşması nın bu hükümleri nedeniyle yeni cumhuriyetin ve onun yöneticilerinin "ulusal ekonomi" yaratma amaçları doğrultusunda kararlar alması engellenmiştir. İlk kez 1929 yılında ulusal bir gümrük tarifesi uygulanmaya başlanmıştır. 1923 yılına göre 1933 yılında; hububat ekim alanlarında %9, bakliyat ekim alanlarında %17, şekerpancarı ekim alanında %205, patates ekim alanında %39 artış olmuşken, bu ürün ve ürün gruplarındaki üretim artışı ise hububatta %63, bakliyatta %72, patateste %47 ve şekerpancarında %2700 olmuştur. Bu dönemde zor şartlara rağmen geçimlik üretimden pazara dönük üretimin ilk sinyalleri verilmeye başlanmıştır. Cumhuriyetin ilk on yılında tarımın milli gelir içindeki payı sabit fiyatlarla çok az değişmiştir. 1923 yılında %43 olan tarımın payı 1933 yılında %41,5 e düşmüştür. Yine bu dönemde tarım sabit fiyatlarla yaklaşık %100 gelişme göstermiştir (Yeni ve Dölekoğlu, 2003). 1923 yılında ihracat 50.8 milyon dolar, ithalat ise 86.9 milyon dolar iken bu rakamlar 1930 yılında sırasıyla 71.4 ve 69.5 milyon dolar düzeyine yükselmiştir. Bu dönemde 1930 yılı hariç olmak üzere tüm yıllarda dış ticaret dengesi sürekli açık vermiştir. İhracatta tarımın payı %86 olarak gerçekleşmiştir. 2.2. 1939-1949 Şavaş ve Savaş Sonrası Yıllar II. Dünya savaşına katılmamamıza rağmen orduya 1 milyon asker çağırılmış ve bu da genç tarım nüfusunu topraktan uzaklaştırmıştır. Azalan tarımsal iş gücü tarımsal üretimi olumsuz etkilemiş ve bazı ürünlerde kıtlık yaşanmıştır. Artan gıda darlığını gidermek için devlet boş ve uzun yıllar işlenmemiş alanları tarıma açmış ve 1942 yılında buğday kombinaları kurarak halkın ve ordunun ihtiyacı olan ürünleri üreterek karşılama yoluna gitmiştir. Üreticiye ürünlerini devletin belirlemiş olduğu düşük fiyattan satma zorunluluğu getirilmiş ancak ürünler karaborsa olarak satılmaya başlanınca fiyat üzerindeki baskı kaldırılmıştır. Serbest piyasada belirlenecek olan fiyatların aşırı

yükselmesi ile 1943-1945 yılları arasında Toprak Mahsulleri Vergisi adı altında vergi getirilmiş ve oran %10 olarak belirlenmiştir. Savaş yılları milli gelirde %20 gerilemeye neden olmuştur. 1939-1945 döneminde sabit fiyatlar ile kişi başına GSMH yılda %0,9 gerilemiştir. Bu dönemde sabit fiyatlarla milli gelir yaklaşık %51, tarım ise %57 oranında büyümüştür. 1945 yılına göre 1933 yılını kıyasladığımızda ise genel ekonomide yaklaşık %2 lik düşüşe rağmen tarımdaki düşüş %7 civarında olmuştur. Bu dönemde tarımın milli gelirdeki payı yine %39 ile %43 arasında değişmiştir. 1935 yılına göre 1945 yılında kırsal alanda yaşayan nüfusta %1 oranında düşüş olmuş ve 1945 yılında kırsal alanda yaşayan nüfusun payı %75 olmuştur (Yeni ve Dölekoğlu, 2003). Ekonomik sıkıntılar devletin merkez bankasından borçlanmasına neden olmuştur. Merkez bankası karşılıksız para basarak emisyon hacmini artırmış ve fiyat enflasyonu Türkiye tarihinde ilk kez bu dönemde ortaya çıkmıştır. Enflasyonu engelleyebilmek için 1948 yılında Milli Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunda enflasyon artışını beklendiği gibi durduramamıştır. Bu kanuna göre; 1. Hükümet, sanayi ürünlerinde hangi malın ne miktarda üretileceğini belirleyecektir. 2. Yatırımlar izin ile yapılacak ve hükümet denetimi altında olacaktır. 3. Devlet gerekli gördüğü takdirde sanayi tesislerine el koyabilecektir 4. Üretim deseni ve miktarı devletçe belirlenecek ve 500 hektardan büyük araziye bedelini ödemek koşulu ile devlet el koyabilecek 5. Devlet ihtiyaç maddelerine bedelini ödemek koşulu ile el koyabilecek 6. İç ticaret fiyat kontrol sistemi kurulacaktır. Savaş ve ekonomik kriz nedeni ile geleneksel ihraç ürünleri satılamadığı için yüksek stoklara neden olmuştur. Stokları eritmek için 7 Eylül 1946 da devalüasyon yapılmış ve stoklar azaltılmıştır (Tufan, 1997).

Dönemin tarım sektörüne yönelik önemli çalışmalarından biri de 1945 yılında çıkarılan 4753 sayılı çiftçiyi topraklandırma kanunu dur. Kanun, tarımsal üretim amacı ile kullanılamayan ancak tarıma elverişli devlet arazilerinin ve belirli sınırlar üzerinde bulunan şahıslara ait arazilerin kamulaştırılarak topraksız veya az topraklı çiftçilere dağıtılmasıdır. Bu kanun reform niteliğinde olmasına karşın başarıya ulaşmamıştır. Kanunda yer alan özel mülkle ilgili hükümler hiç uygulanmamış ve sadece devlet arazileri dağıtılmıştır. Kanunun yürürlükte kaldığı 28 yıl süresince toplam 432.117 aileye ortalama 51,6 dekar toprak dağıtılmıştır. Dağıtılan toprakların büyük bir oranı kıraç arazilerden oluştuğu ve aileler yeterli üretim aracına sahip olamadıkları için bu toprakları beklenen düzeyde değerlendirememiş ve kiracı yada ortakçıya vermek bazen de elinden çıkarmak zorunda kalmışlardır (Dinler, 1996). Savaş sonrası dönem mali açıdan ekonomik kalkınma için uygun bir dönem olmuş ancak yeterince değerlendirilememiştir. 1945 yılında çok partili döneme geçilmiş ve dış yardımlar alınmıştır. Yardımlardan ilki ABD den 1947 yılında Truman Doktirini başlamış ve 1948 yılında da uzun yıllar devam edecek olan askeri ve ekonomik nitelikli Marshall Yardımları alınmıştır. Bu yardımlar ile ekonomik kalkınmanın sağlanması için 1947 yılında birinci 5 yıllık kalkınma planı hazırlanmış ancak uygulanamamıştır. 1948 yılında ise tamamen tarım sektörüne yönelik ikinci bir plan hazırlanmış ve bu plan da uygulanamamıştır. Savaş sonrası yıllar tarım sektörünün önem kazandığı, sanayileşme ve ulaştırma ile birlikte kalkınma çabalarına öncelik verildiği bir dönem olmuştur. Bu yıllarda çiftçilerin makine, gübre gibi modern girdilere olan ihtiyaçlarını uygun fiyatlarla karşılamak için Zirai Donanım Kurumu kurulmuştur. Teknik tarım ve bahçıvanlık okulları ve teknik tarım teşkilatının kurulmuştur (Anonim, 2003; Tufan, 1997).

2.3. Plansız Dönem (1950-1959) Çok partili sisteme geçiş dönemidir. Devlet zorunlu olmadığı sürece ekonomik hayata müdahale etmemek, özel sektörde girişimciliği artırmak ve bazı kamu kurumlarının özel sektörce alınmasını teşvik etmek, alt yapı yatırımlarını artırmak amaçlarını güden bir enflasyoncu gelişme dönemidir. 1950-1953 yılları arasında tarım sektörü hızlı bir gelişme göstermiş ve ekim alanı 14,5 milyon hektardan 18,8 milyon hektara çıkmış; tarımsal üretim ise 1 kat artış göstermiştir. Tahıl ürünleri artışı ile buğdayda dünyada 4. sırada ihracatçı ülke olunmuştur. GSMH yıllık ortalama %11,3 artış kaydedilmiştir. (Tufan, 1997; Anonim, 2003). Bu olumlu havanın temel nedenleri şöyle sıralanabilir; 1. Tarımsal kredilerin artırılması ve tarımda makinalaşma ile tarım alanlarının genişlemesi (bu dönemde traktör sayısı 12 kat artış göstermiştir) 2. Bu yıllarda iklim koşullarının iyi gitmesi, 3. Yapılan alt yapı yatırımları ile ulaştırma sektörünün gelişmesi, 4. Kore savaşı nedeni ile tarımsal ürün fiyatlarının yükselmesi 5. Destekleme fiyatlarının yüksek olması 6. Tarımsal vergilerin düşürülmesi Bu olumlu tablonun yanı sıra ithalatın %75 oranında serbest bırakılmış ve vergilerin kaldırılmıştır Dış ticaret açığı en yüksek düzeye ulaşmış ve 540 milyon dolara yükselmiştir. 1953 yılında serbest ithalat kararı iptal edilmiş kıymet esasına dayanan yeni bir gümrük vergisi uygulaması başlatılmıştır. İhraç ürünlerine prim uygulanmış fakat bu tedbirlere rağmen dış ticaret açığı enflasyon baskısı ile kapatılamamıştır. 1954 yılında iklim koşullarının iyi gitmemesi tarımsal geliri bir yıl öncesine göre yaklaşık %10 azaltmış ve buna bağlı olarak da milli gelir %3

gerilemiştir. Plansız bir dönem olması nedeni ile stratejilerde de hatalar yapılmış ve tarım sektörü dönem sonunda ikincil plana atılmıştır. 1948 yılında tarımın milli gelirden aldığı pay %53,2 iken bu oran 1960 yılında %43 e gerilemiştir. Bu yıllarda ekilebilir alanlarda sınırlara ulaşılması, yüksek enflasyon, iç ve dış borçlar ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Liberal politika terk edilerek 1956 yılında Milli Koruma Kanunu tekrar yürürlüğe konulmuş ve 4 Ağustos 1958 de devalüasyon kararı ile ekonomik tedbirler başlamıştır. Katlı kur sistemi ile ithalat zorlaştırılırken ihracat teşvik edilmiştir. Para arzı ve emisyon artışları durdurulmuştur. Kredi hacmi 30 Haziran 1958 deki seviyede dondurulmuş ve dış ticarette kota uygulaması başlatılmıştır. Dış borçlar konsolide edilmiştir. 1946 yılına göre 1960 yılında buğday ekim alanları %100, üretim miktarı %132; arpa ekim alanları %63, üretim miktarı ise %124 oranında artmıştır. Buğday verimi 95 kg dan 110 kg a, arpa verimi ise 95 kg dan 130 kg a yükselmiştir. 1946 yılında milli gelirin %45 ini oluşturan tarım sektörü yaklaşık 15 yıl sonra 1960 yılında %18 lik düşüşle milli gelirin %37,5 ini oluşturmuştur. 1946 yılında kırsal alanda yaşayan nüfus toplam nüfusun %75 ini oluştururken, 1960 yılında bu oran %68 e düşmüştür (Yeni ve Dölekoğlu, 2003). 27 Mayıs 1960 askeri ihtilal ile bir dönem kapanmış ve 1960-1962 yılları arasında sosyal, siyasal ve ekonomik bazı tedbirler alınmıştır. 1961 yılında çıkarılan anayasa tüm sektörlerde olduğu gibi tarım sektörünün de ekonomik ve sosyal açıdan ele alınmasına olanak sağlamıştır. Anayasa hem toprak reformunun yapılmasını öngören hem de reformun yapılabilmesi için dağıtılacak toprakların kamulaştırılmasını ilişkin hükümler içermiştir. Buna göre; Devlet toprağın verimli olarak işletilmesini gerçekleştirmek ve topraksız olan veya yeterli toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlamak amaçlarıyla gereken tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla değişik tarım bölgelerine ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini gösterebilir. Devlet, çiftçinin işletme araçlarına sahip olmasını kolaylaştırır.

2.4. I.Plan Dönemi (1963-1967) Ülkedeki sorunlar planlı döneme geçişte önemli etkide bulunmuştur. Bu dönemden önce 5 yıl içinde GSMH nın ortalama %14,8 i yatırımlara ayrılmış, bunun da %2 si dış kaynaklardan, %12,8 i iç tasarruftan sağlanmıştır. I.BYKP da ise yıllık %7 kalkınma hızı için GSMH nın %18,3 ü yatırımlara ayrılacak, bunun %3,5 i dış kaynaklarla, %14,8 i de iç kaynaklardan sağlanacağı hedeflenmiştir (Kuyucuklu, 1983). 5 er yıllık olmak üzere 15 yıllık kalkınma planları hazırlanmış ve bunlar yıllık programlar olarak düzenlenmiştir. Planlarda topum refahının artırılması ve sosyal adaletin sağlanması amaçlanmıştır. Ekonominin karma sistem içinde yürümesi, devletin eğitim, sağlık, ulaştırma, enerji, sulama gibi temel kamu hizmetleri için yatırım yapması, yatırımlarda bölgeler arası denge sağlanması, verimliliği artıracak entansif tarım için yatırımların gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. 1960 yıllarda toprak reformu yeniden yoğun olarak tartışılmaya başlanmış ve bu konuda 8 kanun tasarısı hazırlanmıştır. Anacak bu tasarıların yalnızca 1 i TBMM gündemine gelebilmiş ve kanunlaşamamıştır (Dinler, 1996). 2.4. II.Plan Dönemi (1968-1972) II. plan dönemi tarım sektörünün ikincil plana itildiği ve sanayinin gelişmesine önem verildiği bir dönem olmuştur. Özel sektör yatırımlarının özendirilmesine rağmen kamu yatırımlarının gerisinde kalınmıştır. Sabit sermaye yatırımlarının %45 i özel sektörce gerçekleştirilmiştir. Hedeflenen yatırım planlarına kısmen ulaşılmıştır. Özel sektörde %90, kamuda ise %92 oranında gerçekleşme kaydedilmiştir. Toprak reformu tartışmaları özellikle büyük çiftçilerin karşı olması ile daha çok gündeme gelmeye başlamış ve toprak reformundan öte tarım reformu savunulmuştur. 26.07.1973 tarihinde toprak reformu kanunun çıkarılmasından önce bazı ön düzenlemeleri içeren Toprak Reformu Ön Tedbirler Kanunu

çıkarılmıştır. Bu kanunda en önemli madde 20.07.1961 ve 26.07.1972 tarihleri arasında bazı yakın akrabalar arasında toprak ve tarım reformunun muhtemel uygulamasının kapsamı dışında kalmak için yapılmış olan her çeşit devir ve temlikleri, toprak ve tarım reformunun uygulanması yönünden hükümsüz saymasıdır. 25.06.1973 yılında 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu kabul edilmiştir (Dinler, 1996). AB ye üyelik için ilk adımlar da bu dönemde atılmıştır. 2.5. III. Plan Dönemi (1973-1978) II.Plan dönemi gibi sanayi yatırımlarının öncelik kazandığı bir dönemdir. Ekonomide yapısal değişim hedeflenmiş ancak, dünya konjonktürünün de etkisi ile başarılı yeterince olunamamıştır. Daha önceki planlarda hedeflenen yatırımlara ulaşılamaması dış kaynaklara bağımlılığı artırmıştır. Yapılan yatırımların dağınık, plansız gecikmeli yapılması üretimde ve dolayısı ile ihracatta düşüşlere neden olmuştur. Enerji kısıtı da bu dönemde yaşanmıştır. Tarım alanlarında marjinal sınırlarına ulaşılmış ve geleneksel ürünlerin üretiminde gelişme sağlanamamıştır. Uzun tartışmalar sonucu 1973 yılında çıkarılan Toprak ve Tarım Reformu Kanunu 1978 yılında Anayasa mahkemesinin 1976 yılında usul açısından iptal kararı ile son bulmuştur. 2.6. IV. Plan Dönemi (1979-1983) Ekonomide büyük çöküntülerin yaşandığı ve tarihte önemli bir iz bırakan kararları ile geçen bir dönem olmuştur. Sosyal ve siyasal istikrarsızlık, yaşanan petrol krizi ile yaşanan döviz darboğazı ve Kıbrıs savaşı ekonomide durgunluğun nedenleridir. Yaşanan döviz darboğazı sanayinin ihtiyaç duyduğu hammaddelerin yüksek fiyatla ülkeye gelmesine neden olmuş ve maliyet artışı fiyat artışlarına neden olmuştur. Bu fiyat artışları yurt içinde üretilen hammaddeleri de etkilemiş ve iç fiyatlar aşırı derecede yükselmiştir. Fiyat artışları dış ödemeleri de zorlaştırdığı için ödemeler dengesi bozulmuştur. Bu

gelişmeler doğrultusunda hükümet önlemler almaya başlamış ve 1978 yılında istikrar programı açıklamıştır. KİT açıklarını kapatmak için KİT ürünlerine zam yapılmış, ithalat zorlaştırılmış ve devalüasyon yapılmıştır.1979 yılında yeni bir program ile KİT zamları devam etmiş, faiz oranları yükseltilmiş, turist ve işçi dövizleri için primli kur uygulanmış ve Türk Lirası yeniden devalüe edilmiştir (Tufan, 1997). Enflasyonun sınırlı önlenebilmesi ve durgunluğun devamı 24 Ocak 1980 kararlarının alınmasına neden olmuştur. Bu kararlarda tarım sektörünü doğrudan ilgilendiren maddeler şunlardır; Gübre ve gübre üreticileri tarafından kullanılan gübre hammaddesi, tarımsal ilaç ve bunun hammaddelerinin dış alımı için döviz kurunda katlı kur sistemi uygulanmış, bu alımlar için döviz kuru daha düşük seviyede uygulanmıştır. Belirli tarımsal ürünler için uygulanan taban fiyatta artışları ihtiyatlı yapılması ve destekleme alımlarında kısıtlamalar yapılması, ödemelerin çeşitli dönemlere dağıtılması karara bağlanmıştır. Desteklenen ürünlerin karar tarihinden sonra yapılan dış satımlarında kilo ve değer üzerinden alınan paralarla, Merkez Bankası nda Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu oluşturulmuş. Bu fon tarımsal girdilerin sübvansiyonunda, ihracatın geliştirilmesinde ve finansmanında ve de üreticiyi fiyat hareketlerinden korumada kullanılmıştır. Türkiye nin 3. Anayasası 1982 yılında hazırlanmıştır. Bu anayasada da toprak reformu ile ilgili hükümler yer almıştır. Bu hükümler daha çok tarımsa verimlilik artışı ve topraksız yada az topraklı üreticilere diğer doğal kaynakların zarar görmeyeceği ve tarım bölgeleri için optimum genişlikte toprak dağıtılmasını içermektedir. 1984 yılında GAP projelerinin uygulandığı alanda, sulama nedeni ile ortaya çıkacak değer artışından kaynaklanabilecek

adaletsizliklerin önüne geçmek için 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu kanunu çıkarılmıştır (Dinler, 1996). 2.7. V. Plan Dönemi (1985-1989) 1982 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra ilk genel seçimlerde I.Özal hükümeti göreve başlamıştır. 1984 yılı için bir geçiş programı hazırlanmış ve 1985 yılında da V.BYKP hazırlanmıştır. Bu hükümet uzun süre iktidarda kaldığı için, ilk kez planını kesintisiz uygulama imkanı bulmuştur. En önemli hedefler enflasyonu düşürmek ve ödemeler bilançosunu dengeye getirmek olarak belirlenmiştir. I. ve II. Özal hükümetinin görev aldığı bu yıllar liberalleşme yılları olmuştur. Serbest piyasa ekonomisine geçişi hızlandırıcı tedbirler alınmış ve KİT lerin özelleştirme süreci de bu dönemde başlamıştır. Diğer sektörlerde olduğu gibi tarım için hedeflenen büyüme hızına ulaşılamamıştır. İklim koşullarının da kötü gitmesi ve özellikle 1989 yılında yaşanan kuraklık tarımda büyüme hızının yıllık %-10,7 olarak gerçekleşmesine neden olmuştur (Tokgöz, 1995). İran-Irak savaşı, ithalatın serbestleşmesi, dış borçlardaki artış ve sanayide beklenen gelişmenin sağlanamayışı ihracatın gerilemesine ve döviz fiyatlarının da artırmasına neden olmuştur. Çift rakamlı enflasyon ile ülke bu yıllarda tanışmış ve gelir dağılımı giderek bozulmuştur. Kişi başına gelir yaklaşık 1500 ABD $ olmuştur. Nüfusun yaklaşık %55 inin tarımda istihdam edilmesi nedeni ile kırsal alanda gelir daha düşük gerçekleşmiştir. Tarım bu tarihten sonra devlet tarafından daima koruna ve piyasa düzenlemesi yapılan yaklaşımdan uzaklaştırılmıştır. Kimyasal gübre dışındaki sübvansiyonlar kaldırılmış ve dış ticarette korumacılık sınırlandırılmıştır. Tarıma girdi sağlayan ve tekel konumunda olan bazı kurumlar özel sektöre de açılmıştır. Sabit sermaye yatırımlarından tarımın aldığı pay düşmüş ve tarım

işletmelerinin sayısı (3,6 milyon) artarken ortalama arazi genişliği de küçülmüştür. 14 Nisan 1987 yılında AB ye tam üyelik için başvuru yapılmıştır. 2.8. VI. Plan Dönemi (1990-1994) V. plan döneminde ekonominin olumsuz gelişimi VI. Planın istikrarlı ve dengeli büyümeyi hedef almasına neden olmuştur. VI. Planda; Tarımda %4,2; sanayide %8,4 ve hizmetlerde %6,9 luk büyüme hızı hedeflenmiştir. Hedeflenen %7 büyüme hızı olumsuz gelişmeler sonucunda gerçekleşmemiştir. İlk yıllarda tarım sektöründeki gelişmelerle hedefe yakın büyüme hızı kaydedilmiş ancak, plan sonunda %50 gerçekleşme yaşanmıştır. Bu dönemde bazı tarımsal göstergeler şöyle gerçekleşmiştir;cari fiyatlarla tarımın GSMH daki payı yaklaşık %17; kırsal alan nüfusu %41 i; tarım işletme sayısı 4; ortalama arazi genişliği 59,1 dekardır. Tarım işletmelerinin %67 sinde arazi büyüklüğü 50 dekarın altında ve yaklaşık %85 inde ise arazi büyüklüğü 100 dekarın altındadır. 1000 dekarın üstünde araziye sahip işletme oranı ise binde 3'tür. Bu dönemde de dünyada yaşanan siyasal ve ekonomik gelişmeler ilk yıllarda makro dengelerin bozulmasına neden olmuştur. Kuveyt savaşında taraf olmamız Irak ile olan bir çok ticaretin de son bulmasına neden olmuştur. Sovyetler Birliği nin dağılması da kuzeyde sınır kapılarının açılarak bavul ticaretinin yapılmasını ve oralarda ekonominin canlanmasına neden olmuştur. 1989 yılından itibaren Türk Lirasının reel olarak yabancı paralar karşısında değer kazanması, iç ve dış pazarlarda ekonominin rekabet gücünün zayıflaması sonucu kısa vadeli ve yüksek faizli bir dış borçlanma yolu ile yurt dışına önemli ölçüde kaynak transferi olmuştur. Ekonomide artan iç dengesizlikler 1993 yılının ikinci yarısında doruğa çıkmış ve bu olumsuzluklar

dış dengeye de yansımıştır. Bu gelişmelerle 1994 yılı Ocak ayında devalüasyon yapılmıştır. 5 Nisan 1994 tarihinde mali piyasalar ve döviz kuruna istikrar kazandırmak, enflasyonu hızla düşürmek, ihracat öncülüğündeki büyüme stratejisine yeniden işlerlik kazandırmak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak ve yapısal reformları uygulamak için Ekonomik Önlemler Uygulama Planı yürürlüğe konmuştur. 5 Nisan 1994 Ekonomik Önlemler ve Uygulama Planı nda temel ilke olarak, üretim yapan ve sübvansiyon dağıtan bir Devlet yapısından, ekonomide piyasa mekanizmasının tüm kurum ve kurullarıyla işlemesini sağlayan, sosyal dengeleri gözeten bir Devlet yapısına geçmek hedeflenmiştir. Bu çerçevede, tarım sektörüne ilişkin bir takım düzenlemeler öngörülmüş ve ekonomiden tarımsal ürünlere ayrılan kaynağın üç ürün ve/veya ürün grubu ile sınırlı kalacağı açıklanmıştır. Buna göre; hububat, şeker pancarı ve tütün gibi stratejik ve sosyal açıdan önemi olan ve büyük üretici kitlelerini kapsayan ürünlerde destekleme alımı yapılmasına karar verilmiştir. Tarımsal desteklemede tasarruf sağlayıcı bir takım tedbirler alınırken, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) ve Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin (TSKB) kamu finansmanı üzerindeki yükünün azaltılması ve Merkez Bankası tarafından finansman sağlanmayacağı kararı alınmıştır. Bu tedbirlerle; tarımda devletin müdahalesi en aza indirerek KİT lerin, anılan üç ürün grubu dışındaki ürün alımlarında kendi imkanlarını kullanmaları amaçlanmıştır (Yeni ve Dölekoğlu,2003). 2.9.VII.Plan Dönemi ve Günümüz 1999 yılına gelindiğinde ülkemiz çok ciddi bir ekonomik dar boğazla karşı karşıya kalmış, kamu sektörünün borç stoku çok büyük boyutlara ulaşmıştır. 1990 lı yıllarda Türkiye nin kamu borcunun milli gelire oranı %30 un altındayken, 2000 yılının sonunda bu oran %60 a ulaşmıştır. 2001

yılında ise %70 in de üstüne çıkmıştır. Yıllardır ancak çok yüksek reel faizle borçlanabilen devlet için bu süreç, artık sürdürülemez boyutlara varmıştır. Reform programının amacı halen uygulanmakta olan destekleme politikalarını safhalar halinde ortadan kaldırmak ve fakir çiftçileri hedef alan doğrudan gelir desteği sistemi ile değiştirmektir. 9 Aralık 1999 IMF Niyet Mektubu ve Yeniden Yapılandırma Programı tarım politikaları açısından yeni bir dönem olmuştur. Bu niyet mektubunda tarımla ilgili aşağıdaki maddeler yer almıştır; 1. Uygulanmakta olan mevcut destekleme politikalarından vazgeçilerek yerine küçük üreticiyi hedef alan araziye dayalı Doğrudan Gelir Desteği Sistemine geçilmesi, 2. Hububat, tütün ve şekerpancarı fiyatlarının dünya fiyatları ile uyumlu olması ve zaman içinde destekleme alımlarının kaldırılması, 3. Hükümet adına bazı tarımsal ürünlerde destekleme alımı yapan Tarım Satış Kooperatif ve Birliklerinin özerk yapıya kavuşturulması doğrultusunda yasa çıkartılması, 4. Hükümetin çiftçilere verdiği kredi sübvansiyonunun aşamalı olarak ortadan kaldırılması 5. Gübre ve diğer girdi sübvansiyonların 2000 ve 2001 de nominal olarak sabit tutulması ve daha sonra tamamen kaldırılması (Yeni ve Dölekoğlu,2003). VII.Plan döneminde tarım sektöründeki gelişme %2,9-3,7 olarak hedeflenmesine rağmen %1,7 olarak gerçekleşmiştir. Sekizinci Beş Yıllık Planda (2001-2006) ise tarım sektörünün gelişme hızı %2,1 olarak hedeflenmiştir.

Çizelge 1. Planlı Dönemlerde GSMH Büyüme Oranları (1987 Sabit Fiyatlarla) Yıllar GSMH Tarım Sanayi Hedef Gerçekleşme Hedef Gerçekleşme Hedef Gerçekleşme 1963-1967 7,0 6.7 4,2 3.2 12,3 9.7 1968-1972 7,0 6.9 4,1 3.1 12,0 7.6 1973-1978 7,4 2.7 3,7 2.2 11,4 6.8 1979-1983 8,0 2.7 5,3 0.3 9,9 3.8 1983-1989 6,3 7.7 3,1 1.0 7,5 6.6 1990-1995 7,0 3.5 4,1 1.6 8,1 3.8 1996-2000 5,5-7,1 4.6 2,9-3,7 1.7 6-7,7 5.4 Ortalama 6,9 4.97 4,0 1.9 9,7 6.2 Kaynak: DPT, Beş Yıllık Kalkınma Planları, Çeşitli Yıllar Çizelge 2. Cumhuriyetten Günümüze Bazı Tarımsal Göstergeler Yıllar Tarımsal İstihdam Tarımsal İstihdamın Payı (%) Tarımsal GSMH * (sabit fiyatlarla) GSYİH da Tarımın Payı (%) Tarım GSMH Büyüme Hızı (%) 1923 4.850 90 1.263,5 43,1 27,2 1930 5.605 88 2.525,1 46,8-3,9 1940 6.699 86 3.890,6 44,8-1,2 1950 7.939 85 15.760,8 40,9 10,9 1960 8.940 75 26.590,5 37,5 2,3 1970 8.835 64 10.595.792 30,7 2,8 1980 8.960 54 12.287.951 24,2 1,3 1990 9.233 48 13.746.287 16,3 7,0 2000 7.628 36 15.608 13,1 4,0 2001 8.089 37 14.923 13,7-4,4 2002 7.458 35 15.978 13,8 7,1 Kaynak: DİE, 2001; DİE Hanehalkı İşgücü Anketi (EBIM Kayıtları). *1923-1999 yılları değer Milyon TL 2000-2002 yılları Milyar TL.