Salim Þengil ile Seçilmiþ Hikâyeler Üzerine Söyleþi * Düþler Öyküler: Sizi yalnýzca öykü yayýmlanan bir dergi çýkarmaya iten nedenler neler? Salim Þengil: 1938 yýlýnda CHP'nin açtýðý öykü yarýþmasýnýn Türkiye birincisi oldum. Bu sonuç benim öykü yazarý olacaðýmý kanýtlamýþtý kanýmca. Bankada çalýþýyordum. Gecelerim, tatil günlerim öykü çalýþmasýyla geçiyordu hep. Ortada zaten iki üç tane aylýk dergi vardý. Onlardan da bir istek gelmiyordu. Atatürk'ün ölümüyle derin bir hüzne kapýldým, hiç yoktan bir nedenle bankadan ayrýldým. Güveneceðim kimsem yoktu ama bunu yaptým. 10-15 gün kadar iþsiz kaldým. Yeni kurulmuþ olan Ankara Radyosu, tiyatro bölümüne genç amatörler alýnacakmýþ sýnavla. Tahsin Temren'le ikimiz kazandýk. Genelde 10.30'da radyoya gider provamýz varsa çalýþýr, 13.00-13.30 da ayrýlýrdýk. Haftada iki gece de canlý yayýnýmýz olurdu. Yönetmenimiz Ekrem Reþit Rey'in verdiði rolü birkaç kez gözden geçirmek yeterdi. Canlý yayýn sýrasýnda kâðýttan okuyorduk. Avni Dilligil, Kemal Tözen, Ýbrahim Delideniz, Nezahat Dilligil, Neþet Berküren gibi ustalar bulunduðundan, bize aldýðýmýz iyi para karþýlýðýnda küçük roller düþerdi. Burada da öykü çalýþmalarým sürdü, ama yayýmlama olanaðýný bulamýyordum. Radyoda bir yýldan az bir süre çalýþtýktan sonra, tiyatro bölümünün daðýlacaðý lafý edilmeye baþlamýþtý. Bu sýrada bir olanak doðdu, Ankara Çubuk Barajý Gazinosu müdürü oldum. Gazino az zamanda bir kaç çalýþanýndan elli yedi yabancý kiþiye -otuz üçü kadýn, orkestra, revü, solist, konsomatrist olmak üzere- yükseldi. Büyük bir eðlence merkezi durumuna geldi. Ýkinci Dünya Savaþý patlamýþtý. Arkasýndan 1940'ýn ilk ayýnýn 4'ünde asker oldum. Üç buçuk yýl askerliðim sürdü. Çubuk Barajý serüvenimde öykü çalýþamadým. Ama askerliðim sýrasýnda tanýdýðým yedek subay Ýskender Cenap Ege'ye çok güzel, bir roman malzemesi olabilecek mektuplar yazdým, ne var ki bunlar kayboldu. Kýrk iki ay sonra askerlikten döndüm. Eskiden çalýþtýðým bankada genel müdürlük özel kalem müdürü oldum. Bir yandan da elimde biriken öykü- ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005 127
lerin bir bölümünü Kafasýný Törpüleyen Adam adlý bir kitapta topladým (1943). Ozan Ahmet Kutsi Tecer'i radyoda çalýþtýðým sýralar tanýmýþtým. Halkevleriyle ilgilenen büronun sorumlusu, Ülkü dergisinin genel yayýn müdürü idi, ona, bir de Memduh Þevket Esendal'a (CHP Genel Sekreteri) yeni çýkan kitabýmdan yolladým. Birkaç gün sonra yolda Ahmet Kutsi Tecer'e rastladým. Öykülerimi sevdiðini söyledi ve: Kitabýndan iki yüz tane yolla, bir küçük katkýmýz olsun. Haa, bir de seni Esendal görmek istiyor. Bir aralýk uðrayýver. dedi. Hemen ertesi gün CHP özel kalemine telefon ettim. Nedenini söyledim, biraz sessizlikten sonra: Yarýn öðleyin bekliyorlar. demez mi! Sevincimden ayaklarým yerden kesiliyordu sanki. Ayaþlý ile Kiracýlarý romanýnýn yazarýný tanýyacaktým. Esendal sýcakkanlý, babacan, güleç yüzlü bir insandý. Þaþýlacak bir þey, babama çok benziyordu. Nereli olduðumu, kimim kimsem varsa nerede bulunduklarýný ve yaþamým üzerine daha birçok þeyler sordu. Ayrýlýrken de: Þengil, öðleleri vaktin oldukça uðra. demiþti, ben de uðruyordum. Genelde öykü üzerine konuþuyorduk. Güncel sanattan söz ettiðimiz de olurdu. Genel Sekreter'le konuþmak için bekleyenlerin çokluðunu düþünüp kalkmak izni istediðimde: Otur, Þengil, otur. Þimdi benim dinlenme zamaným. Bir gün: Kitabýndan iki yüz adet gönder, satýn alsýnlar. dedi. Belki bilmiyor düþüncesiyle, belirtmek istedim: Efendim Ahmet Kutsi Tecer iki yüz adet almýþtý. Olsun. Ýki yüz de benim için alýnsýn, sermayeden zarar mý ederiz. Yeni öykülerin varsa yolla, Ülkü'de yayýmlansýn. dedi. Bir gün bu isteði Ahmet Kutsi Tecer de yineleyince kuþkuya düþtüm. Esendal Ülkü'de öykülerimin yayýmlanmasýný istediði için mi acaba o da söylüyordu? Yoksa gerçekten beðenmiþ miydi? Derginin yazý iþleri sorumlusu Bedrettin Tuncel'di. Bir Balo Gecesi Anýsý adlý öykümü alarak bir gün ona gittim. Esendal ya da Ahmet Kutsi Tecer'in öykülerimin burada çýkmasýný istediklerinden hiç söz etmedim. Doðrudan ona gelmiþ gibi davrandým. Bedrettin Oku bakalým öykünü, ben de dinleyeyim. dedi. Ben de radyoda çalýþmanýn verdiði rahatlýk, beceri içinde okudum. Bedrettin Öykünün baþýndaki paragrafý at, öyküye bir þey katmýyor. demez mi! Aman efendim, dedim, onu atarsak öykü bozulur, yapýsý deðiþir! Yeniden yazmak gerekir ki o, baþka bir öykü olur. Bozulmuþtum, hemen toparlanýp yanýndan ayrýldým. 128 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
O yýl Ankara Halkevi bir öykü yarýþmasý açmýþtý. O öyküyle katýldým. 1943-1944 yýlý Ankara birincisi oldum. Öykümün baþýndaki paragrafý atmayýþým demek ki doðruydu. Esendal ve Ahmet Kutsi Tecer kutladýlar. Bir gün Bedrettin Tuncel'e rastladýðýmda o da kutladý ve: Yeni öykün varsa hemen ver de yayýmlayalým. dedi. Ben de, Es Be Süleyman Es adlý öykümü, ertesi günü götürdüm. Bedrettin Önümüzdeki sayý deðil de, daha sonraki sayýda çýkar. dedi. Yedi ay bekledim. Öyküm bir türlü Ülkü'de çýkmadý. Esendal'a olsun, Ahmet Kutsi Tecer'e olsun olaydan söz etmedim. Ankara Halkevi gene bir öykü yarýþmasý açmýþtý. Baþvuru süresinin dolmasýna bir hafta kala Es Be Süleyman Es adlý öykümle katýldým. Bir ay geçti geçmedi, seçim yapýlmýþ, bu kez de 1944-1945 birinciliðini kazanmýþým. Ülkü dergisi Ulus'ta Ziraat Basýmevi'nde basýlýrdý. Bir gün Ziraat Bankasý'na girerken Bedrettin Tuncel'e rastladým. Bana: Salim, sen artýk böyle yarýþmalara girme Girdiðin yerde kimseye birinciliði býrakmýyorsun! dedi. Ben de: Dostlarýmýz dergilerinde yer vermiyorlar, ne yapayým? Bu taþýn bana olmalý! Nasýl kabul edersen öyle olsun. Milli Eðitim Bakanlýðý yayýnlarý arasýnda, büyük puntolarla basýlmýþ, 130-135 sayfa kadar tutan bir tiyatro tarihi kitabý vardý Bedrettin Tuncel'in. Belki öyle deðil ama ben önüme gelen yerde, onun bu kitapla profesör olduðunu söyler dururdum. Uzun yýllar hiç yýldýzýmýz barýþmadý onunla Bir bayram günü Esendal'ýn Yüksel Caddesi'ndeki evinin salonunda oturuyorduk. Salonun bir bölümünde, çok deðerli, kocaman bir Ýran kilimiyle bölünmüþ yerin arkasýndan Bedrettin Tuncel'in kadýnlarla konuþmasý duyuluyordu. Ben de þýmarýk bir çocuk davranýþýyla, onun duyabileceði bir sesle, sanattan anlamadýðýný, bakla büyüklüðünde puntolarla basýlmýþ tiyatro kitabýný okuduðumu, hiçbir þeye yaramadýðýný söyleyip atýp tutuyordum Esendal'ýn hali görülecek þeydi. Oturduðu koltukta kývranýyor, belki de terliyordu. Sesimin, kilimin böldüðü yöne geçmemesi için ara sýra öksürüyordu. Ne var ki, benim sesim de 1937 yýlýnda, Ankara Konservatuvarý opera sýnavýný, bas-bariton olarak kazanmýþ bir sesti. Esendal konuyu deðiþtirmek için: Bizim bir yayýn kooperatifimiz var. Orada kitaplarýmýz çýkýyor, pek iyi yürümüyor. Onun yönetimini sana verelim, bir düzene sok ne dersin? Biliyorsunuz memurum, iyi de para alýyorum. Son günlerde aklýma taktým. Bir edebiyat-sanat dergisi çýkarmak istiyorum. Bir koltuða iki karpuz bile çok. Üçüncüsü ise hiç sýðmaz. Güveninize teþekkür ederim ama yapamam. Ýkimiz de susmuþtuk. Bir süre sonra Esendal: Þengil, sen öykücüsün öyle bir dergi çýkaracaðýna, yalnýz öykü yayýmlayan bir dergi çýkarsan daha iyi olur. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005 129
Bu öneriyi çok beðenmiþtim, heyecanlandým. Çok doðru, dedim. Böyle bir dergi yok, bir yenilik olur. Hemen hazýrlýðýna geçiyorum. Ýlk sayýda sizin bir öykünüz bulunsun Bir öykü dergisi çýkarmak benim düþüncem deðil, Esendal'ýn önerisiydi. Bunu bir vefa borcu olarak söylüyorum. Derginin adýný Seçilmiþ Hikâyeler, koydum. Esendal'ýn öyküleri M. Oðulcuk adýyla yayýmlanýyordu. O günkü koþullar altýnda bir dergi çýkarmanýn serüvenini verebilmek için böyle uzun anlatmak zorunda kaldým. DÖ: Seçilmiþ Hikâyeler'de daha çok kimlerin öyküleri yer alýrdý? Dönemin usta öykücüleriyle derginin iliþkileri nasýldý? SÞ: Öykülerimi yayýmlamak konusunda benim çektiðim sýkýntýlarý yeni kuþaklar çekmesin diye amacým hepimizin öykülerini yayýmlamaktý. Daha önceki kuþaktan usta olarak bellediðim, Ulus gazetesinde öyküleri çýkan Memduh Þevket Esendal vardý. Orhan Kemal, Sait Faik, Oktay Akbal, Ýlhan Tarus vb. gibi ustalarý bizim kuþaktan sayardým, onlarýn da öyküleri Seçilmiþ Hikâyeler'de yayýmlanýyordu. DÖ: Seçilmiþ Hikâyeler, 1953'ten sonra þiir ve eleþtiriye de sayfalarýnda yer verir. Bunun nedenini öðrenebilir miyiz? SÞ: Dergiyi çok sevdiklerini söyleyen ozanlar, Seçilmiþ Hikâyeler'de þiir de yayýmlanmasýný istiyorlardý. Okuyucularýmýzýn istekleri ile birleþince þiir yayýmlamaya baþladýk. Eleþtiri yazýlarý ise, daha çok öykü üzerineydi, bu da gerekliydi. DÖ: Seçilmiþ Hikâyeler, 1957 yýlýnda adýný deðiþtirip Dost olarak 1973'e dek yaþamýný yirmi altý yýl sürdürdü. Fakat, farklý bir yöneliþe sahipti. Bu deðiþikliðin nedenini açýklar mýsýnýz? SÞ: Demokrasi diyerek büyük bir çoðunlukla yönetime gelen, bir süre sonra asýl faþist yüzünü gösteren hükümet, aydýnlarla iyice ters düþmeye baþlamýþtý. Toplumsal konulara bizim de, kendi ölçümüzde girmemizi gerekli gördük. Öyle aðýr yazýlar yayýmlamaya baþladýk ki biz de þaþýyorduk. Eski politikacýlarda süregelen bir gelenek vardý. Bu dergiler kaç satar? Üç bin, beþ bin olsun. Bir aile ortalama beþ kiþi diyelim, toplam okuyucusu yirmi beþ bini geçmez. Ama üstüne gidersek okuyucusu yüz binleri bulur. En iyisi görmezden gelmek Biz bundan yararlandýk. Böylece ülkemizde rahatça demokrasi var diyebiliriz, diye düþünülüyordu. Farklý bir dergi olmasýna gelince: Parasal yönden hep sýkýntý içinde bulunmamýzdan ötürü tek yöneticisinin oluþundan kaynaklanýyordu. Ne yaparsa iyi ya da kötü, o tek kiþi sorumluydu. DÖ: Dergicilik sizin öykücülüðünüzü ne yönde etkiledi? 130 ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
SÞ: Zamanla hem de çok. Dergiyi çýkarmaya baþlarken çok yazacak, çok yayýmlayacaktýk sözde, öyle olmadý. Ankara'daki basýmevleri genelde devletten iþ almak üzere kurulmuþlar. Hele 1957'den sonra toplumsal konulara girince basýmevi bulmak zorlaþmýþtý. Polisçe -ne yapýyorsak!- izlenen bir yayýnevi olmuþtuk. Bir küçük örnek vereyim: Rüzgârlý Sokak'taki bir hanýn giriþ katýnda Ulus gazetesinin idari iþleri, tam üstünde Akis, karþýsýnda Dost, bitiþiðinde küçük bir bölümde ünlü foto muhabiri Hüseyin Ezer vardý. Üstümüzde Ulus'un yazý iþleri, daha üstünde de Abdurrahman Öymen oturuyordu. Hüseyin Ezer çok þakacý bir insandý. Çok sýk bizi güldürürdü. Bir gün sivil bir memur gelir. Dost Yayýnlarý'na kimlerin geldiðini ona sorar. O da : Dün Paþa, Ýsmet Paþa vardý. Sýk sýk Kasým Gülek gelir. der. Hüseyin Ezer'in bu açýklamasý üzerine memurun yüzü allak bullak olur. Hemen ters yüzü, sessizce uzaklaþýr gider. Bir daha da herhalde uðramaz. Aslýnda Paþa bize hiç gelmedi. Bir iki kez Ulus'un yazý iþlerine çýktýðýný gördüm. Ama Kasým Gülek'in sýk sýk uðradýðý doðruydu. Geldikçe yeni yayýnlardan armaðan ederdim. Zaman zaman basýmevi bulma zorluðu, kâðýt karaborsasý, baþta para sýkýntýsý giderek beni öykü yazmaktan uzaklaþtýrdý. Ne var ki yeni öykücüler tanýttýkça mutlu oluyordum. Giderek: Ben yazmasam da olur. Yeni, genç öykücülerin ortaya çýkmasý ne güzel bir çaba Bana bu yeter demeye baþlamýþtým. Yazmadýðým, yazamadýðým gerçekten iyi oldu. Uzak durduðumu sandýðým anda öykücülüðün yoðunluðu içindeydim. Bu ara veriþ olgunlaþtýrýyor insaný. 1980'lere geldiðim de yazamadýðým, belleðimde oluþan öyküler beni tedirgin etmeye baþlamýþtý. Yeniden baþlarken öykü anlayýþým geçen zaman içinde deðiþmiþti. Duvarda tüfek varsa o patlamalý yargýsýna ulaþmýþtým.. DÖ: Son olarak günümüz öykücülüðü üstüne neler söylemek istersiniz? SÞ: Genç öykücü hem çok var hem hiç yok neredeyse. Medyanýn sanattan yoksun, bilinçsizce, kendilerine yaklaþabilen yazarlarý reklam etmesi, biraz baþarýlý olanlarý bile yok edecek bu gidiþie Genç öykücülerin çoðunun Türkçeleri bozuk. Kompozisyonlarý yok, anlatýmlarý karýþýk, yetmez mi? Yazýnda dil ana yapýdýr, olmadý mý çöker. Bir-iki kitabý olaný hem kendi hem de medya, olmuþ bitmiþ sanýyor. Oysa kitap yayýmlamýþ olmak hiçbir zaman deðer ölçüsü olamaz. Otuz-otuz beþ tane basýlmýþ kitabý olan var, -þimdi adýný açýklamayayýmyazar bile sayýlmýyor! Ahmet Muhip Dýranas'ýn elli yýl kitabý olmadý. Ama Ozan deðildi diyebilecek bir kabadayý var mý? Yahya Kemal'in ölümüne dek hiç kitabý yoktu, ama döneminin en büyük ozanýydý. * Bu söyleþi Düþler Öyküler dergisinde yayýmlanmýþtýr. ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005 131