Haşr Sûresi (18-24) Âyet-i kerîme lerinin Tefsîri

Benzer belgeler
İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

İHSAN SOHBETLERİ İHSAN SOHBETİ

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

تلقني أصول العقيدة العامة

Onlardan bazıları. İhtilaf ettiler. Diri-yaşayan. Yüce. Sen görüyorsun ت ر dostlar. ..e uğradı

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

150. Sohbet TEVHÎDİN TARÎFİ VE MAHİYETİ (2/2)

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

NEVÂKIDU L-İSLÂM METNİ VE TERCÜMESİ

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

Kur an-ı Kerim de Geçen Ticaret, Alım-Satım, Satın Alma Ayetleri ve Mealleri

Peygamberlerin Kur an da Geçen Duaları

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

EV SOHBETLERİ AT. Ders : 6 Konu : Kitaplara İman. a) Kitaplara Topyekün İman

Yarışıyorlarkoşuyorlar

IGMG EV SOHBETLERİ DERSLERİ

EV SOHBETLERİ SOHBET Merhamet

ی س ر و لا ت ع س ر ر ب ت م م ب ال خ ی ر

Îman, Küfür ve Tekfir 2

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

Hesap Verme Bilinci Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak :00:00

و ال ت ق ول وا ل م ن ي ق ت ل ف ي س بيل الل ه أ م و ات ب ل أ ح ي اء و ل ك ن ال ت ش ع ر ون

SAHABE NİN ÖNDERİ HZ. EBU BEKİR

IGMG Ev Sohbeti AT. Ders : 5 Konu: DERS MELEKLERE İMAN

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

İHSAN SOHBETLERİ İHSAN SOHBETİ

ي ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ك ت ب ع ل ي ك م الص ي ام ك م ا ك ت ب ع ل ى ال ذ ين م ن ق ب ل ك م ل ع ل ك م ت ت ق ون

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

DÖRT KAİDE القواعد األربعة DÖRT KAİDE. Şeyhulislam Muhammed bin Abdilvehhab (rh.a)

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî nin Vird-i Settâr ı *

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

Fatiha Suresi'nin Tefsiri ve Faydaları

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

1 Bahattin Akbaş, Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı 2 İbn Manzur, Lisanu'l- Arab, Xlll/115 3 Kasas, 28/77. 4 İbrahim, 14/34. 5 İsrâ, 17/70.

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

YEMEN AHALİSİNE MEKTUP YEMEN AHALİSİNE MEKTUP. Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab (rh.a)

BERAT KANDİLİ. Dr. Hamdi TEKELİ

KİTAP-SÜNNET İLİŞKİSİ (Nebi ve Resul Kavramları)

2 İSLAM BARIŞ VE EMAN DİNİDİR 1

IGMG Ev Sohbeti. IGMG Ev sohbeti 1

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

ÖRNEK VAAZLAR LÜTFİ ŞENTÜRK 299 CENNET VE NİMETLERİ

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

12. CÜZ KURAN OKULU KURAN-DER HASAN TEMUR

EV SOHBETLERİ DERS: 7 KONU: PEYGAMBERLERE İMAN. A) Peygamber (Resȗl-Nebî) Ne Demektir?

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

EV SOHBETLERİ. (Allah) her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. (Furkan, 25:2)

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

Mealli. Dua Mecmuası. Derleyen

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

bartin.diyanet.gov.tr/kurucasile

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

KALEM SURESİ. Nuzul Ortamı: Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE. Nüzul Sırası 7 NÜZUL YERİ KALEM SURESİ. Nuzul Sıra 7.

Kur ân da Fert Aile ve Toplum Ahlâkı Gönderen Kadir Hatipoglu - Temmuz :39:53

yoksa ziyana uğrayanlardan olursun." 7

IGMG EV SOHBETLERİ DERSLERİ

9. CÜZ KURAN OKULU KURAN-DER HASAN TEMUR

113. SOHBET Peygamberlerin Ortak Özellikleri

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

YAHUDİLER ARALARINDA İMAN SAHİPLERİ ÇOK AZDIR

141. SOHBET. Nifak bir hastalıktır.

124. SOHBET Sözü Güzel Söylemek

NASIL BİR ALLAH A İMAN EDİYORUZ?

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

Bazı Âyetlerin Anlamları ile İlgili Mülahazalar

Sevgili sanatseverler,

TEVHİD KELİMESİ: İSLAMLA KÜFÜR ARASINDAKİ ALAMET-İ FARİKA. Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab (rh.a) www. almuwahhid.com

ب Namaz. İbadet ederiz Sen-senin Yol göster

ON EMİR الوصايا لعرش

144. SOHBET ÖNEMLİ İMTİHAN: DİL

Transkript:

Haşr Sûresi (18-24) Âyet-i kerîme lerinin Tefsîri H A Z I R L A Y A N A.Celâleddin Karakılıç 2012 0

Haşr Sûresi (18-24) Âyet-i kerîme lerinin Tefsîri H A Z I R L A Y A N A.Celâleddin Karakılıç 2012 1

2

Hamdele Besmele Salvele ال ا ل م د هلل ر ب ال ع ال م ني. ب س م اهلل الر ح ن الر ح ي م ال الر ح ن الر ح يم. م ال ك ي و م الد ين. ال إ ي اك ن ع ب د و إ ي اك ن س ت ع ني. ا ه د ن ا الص ر ا ال م س ت ق يم. ص ر ا ال ذ ين ا ن ع م ت ع ل ي ه م غ ي ال م غ ض وب ع ل ي ه م و آل الض ال ني. ا ل م د هلل ال ذي ه د ين ا ل إل مي ان و ا إل س آلم. و اهلل ي ه د ي م ن ي ش اء إ ىل ص ر ا م س ت ق يم. ا ل م د هلل و س آلم ع لى ع ب اد ه ال ذ ين اص فى. إ ح سا ن ا لص لو ة و الس ال م ع لى ر س ول ن ا م م د و ع لى آل ه و ص ح ب ه ال ي ب ني ال اه ر ين و م ن ت ب ع ه م ب إ ىل ي و م الد ين. Bi smi llâhi r-rahmâni r-rahîm Bütün âlemlerin Rabb i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh a hamd olsun. Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizleri doğru yola hidâyet eyle. O kendilerine ni met verdiklerinin yoluna ilet. Gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. Bizi, îmân a ve (fıtrat dîni olan) İslâm a hidâyet eden Allâh a hamd olsun. Allâh, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir. Hamd olsun Allâh a ve selâm olsun O nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına. Salât ve selâm, Rasûl ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb ının üzerine ve Kıyâmet e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb ına tâbi olanların üzerine olsun. Âmîn. 3

ع ل م ت ن ف س م ا ق د م ت و ا خ ر ت. ال ي ا ا ي ها ا إل ن س ان م ا غ ر ك ب ر ب ك ال ك ر مي. Her nefs, önden ne yolladı, geriye ne bırakdı ise (sâlih amellerden neler işledi, neler işlemedi ise, artık hepsini görüp) bilmişdir". "(Şu halde) ey insan, O (lûtf-ü) keremi bol olan Rabb'ine karşı seni aldatan ne?". 1 1 -İnfitâr sûresi, âyet 5-6. 4

Haşr Sûresi, âyet (18-24) ب س م اهلل الر ح ن الر ح يم ي ا أ ي ه ا ال ذ ين آم ن وا ات ق وا الل ه و ل ت نظ ر إ ن الل ه خ ب ي ب ا ت ع م ل ون. ن ف س م ا ق د م ت ل غ د و ات ق وا الل ه Ey îmân edenler, Allâh dan korkun. (Nifaktan, münâfıklardan, küfürden, kâfirlerden, zulümden, zâlimlerden, Şeytan ın şeytânetiyle o kötü âkıbete düşmekten sakının, Allâhın vikâyesine -korumasına- sığının da her işinizde O nun emir ve nehiylerini yerine getirerek ıkâbından -azâbından, gazâbından- korunun). Herkes, yarın için (Kıyâmet günü için, ne hazırlamış), önden ne göndermiş (arkasına ne bırakmış) olduğuna baksın, (hisab sorulmazdan önce nefsini muhâsebeye çekip hisâbına baksın). Allâh dan korkun. Çünkü Allâh, ne yaparsanız hakkıyle haberdardır 2 : و ات ق وا الل ه buyurulan Bu âyet-i kerîme de ikinci defâ ifâde Allâh dan korkun ifâdesi, önceki ifâdeyi te kiddir. Bununla berâber birinci و ات ق وا الل ه :Allâh dan korkun ifâdesi, Allâh sevgisi ile vazîfelerin yapılmasını, ikinci و ات ق وا الل ه :Allâh dan korkun ifâdesi de Allâh korkusu ile her türlü fenâlıklardan sakınılmasını ifâde eder. Ya nî Allâh dan korkun da O na yönelip O na teslîm olarak fenâlık yapmayın, kötülüklerden 2 -Haşr, 18. 5

korunun. Çünkü Allâh, ne yaparsanız hakkıyle haberdardır. 3 Evet, herkes, yarın için ya nî Kıyâmet günü için ne hazırlamış, önden ne göndermiş, arkasına ne bırakmış, olduğuna bir baksın da sayısız ni metler veren Allâhü Teâlâ ya nasıl hesap vereceğini düşünsün. O gün öyle bir gündür ki her nefis, hayır ve şerr den ne hazırlamışsa, artık hepsini görüp bilmişdir ki şu âyet-i kerîme ler bunun açık bir ifâdesidir: و ن ر ل ه ي و م ال ق ي م ة ك تا با ي ل ق يه و ك ل إ ن س ان ا ل ز م نا ه ا ئ ر ه ف ع ن ق ه م ن شو را. إ ق ر ا ك تا ب ك ك فى ب ن ف س ك ال ي و م ع ل ي ك ح س يبا. م ن اه ت د ى ف إ ن ا ي ه ت دي ل ن ف س ه و م ن ض ل ف إ ن ا ي ض ل ع ل ي ه ا و ال ت ز ر و از ر ة و ز ر أ خ ر ى و م ا ك ن ا م ع ذ ب ني ح ت ن ب ع ث ر س وال. "Herkesin (dünyâdaki) amel (ve hareket) ini kendi boynuna doladık. Kıyâmet günü onun için bir kitâb çıkaracağız ki neşr edilmiş olarak kendisine kavuşacak": "Oku kitâbını, bu gün sana karşı, bir hesâb görücü olmak bakımından, nefsin yeter". Kim doğru yolu bulmuşsa o doğru yolu ancak kendi fâidesine bulmuş olur. Kim de sapıklık etmişse o da yalnız kendi aleyhine sapmış olur. Hiç bir günahkâr başkasının günah yükünü taşımaz. (Onun yükünü ancak o günâhı işleyen yüklenir). Biz bir rasûl gönderinceye kadar (hiçbir kimseye ve hiçbir topluma) azâb ediciler değiliz. 4 3 -Hak Dîni Kur ân Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsir,C.7.ss.4863-4885. Elmalılı M.Hamdi Yazır. 4 -İsrâ', 13-14-15 6

ع ل م ت ن ف س م ا ا ح ض ر ت. "(İşte o zaman her) nefs, (hayır ve şerden) ne hazırlamışsa (artık hepsini görüp) bilmişdir". 5 ع ل م ت ن ف س م ا ق د م ت و ا خ ر ت. ال ي ا ا ي ها ا إل ن س ان م ا غ ر ك ب ر ب ك ال ك ر مي. "(İşte o zaman) her nefs, önden ne yolladı, geriye ne bırakdı ise (sâlih amellerden neler işledi, neler işlemedi ise, artık hepsini görüp) bilmişdir". "(Şu halde) ey insan, O (lûtf-ü) keremi bol olan Rabb'ine karşı seni aldatan ne?". 6 Bu bakımdan Ben mü minim, müslüman ım, halifelik vasfına lâyıkım diyen bir kimse, kayıtsız şartsız Rabb ine yönelip O na teslîm olmalı ve O nu sevip O ndan korkmalıdır ki kalbinde Allâh sevgisi ve Allâh korkusu ndan başka hiç bir şey yer etmesin. Bunun için merhum ve mağfur Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, bu önemli husûsa işâretle şöyle demektedir: Her derde şifâ olan Kur ân âyetlerini okumakdan maksad, efsunculuk yapmak veyâ sabâhîden, seğâhdan makam çatlatmak değil, elini başına koyarak düşünmek ve Ma rifetü llâh ile: Allâh ı bilme ve O na îmân edip O na inanma duygusu ile bezenip Haşyetü llâh ile (ya nî Allâh korkusu ile) dolarak yarın için hazırlanmakdır. 7 5 -Tekvir, 14. 6 -İnfitâr sûresi, âyet 5-6. 7 -Hak Dîni Kur ân Dili Türkçe Tefsir,C.7.ss.4884. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır. 7

Aynı konuya işâretle Abdu llâh ibn-i Mes ûd radıye llâhü anh da şöyle buyurmaktadır: Kur ân ın nüzûlünden asıl maksad yalnız onu okumak değil, mûcebince amel etmekdir. Bu bakımdan her nefis, o yarın için, hayır ve şerr den ne hazırlamışsa, artık hepsini görüp bileceği günün dehşeti ve sorumluluğu, Tekvîr ve İnfitâr sûreleri nin şu âyet-i kerîme lerinde ve benzerlerinde, en açık ve en ıbretli bir şekilde gözlerimizin önüne konulmakta, Allâhü Teâlâ dan korkmamızı ve huzuruna hazırlıklı varmamızı ifâde buyurmaktadır: 8 الص إ ذ ا الش م س ك و ر ت. الص ال ع ش ار ع ل ت. الص و إ ذ ا الن وم انك د ر ت. و إ ذ ا ا ل ب ال و إ ذ ا ال ب ح ار س ر ت الص و إ ذ ا س ي ر ت. و إ ذ ا الص. الص. الص و إ ذ ا ال و ح وش ح ش ر ت. الض و إ ذ ا ال م و ؤ ود ة س ئ ل ت. الص و إ ذ ا الس م اء ك ش ت. ب أ ي ذ نب ق ت ل ت الص و إ ذ ا ا ل ح يم س ع ر ت. و إ ذ ا و إ ذ ا الص الن ف وس ز و ت. الص الص ح ف ن ش ر ت. ا ل ن ة ظ الص أ ز ل ف ت. ع ل م ت ن ف س م ا أ ح ض ر ت. Güneş dürü (lüb söndürül) düğü zaman. Yıldızlar (kararıb) düşdüğü zaman. Dağlar (yer yüzünden koparılıp) yürütüldüğü zaman. Gebe develer (başı boş) salıverildiği zaman (yâhud bulutlar yağmursuz bırakıldığı zaman). Vahşî hayvanlar (biribirinden haklarını alıp sonra toprak olmak için) bir araya toplandığı zaman. Denizler ateşlendiği zaman.

Ruhlar (bedenleri ile birleştiği) çiftleştiği zaman. Diri diri gömülen kızın hangi suç (ların) dan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman. (Amel) defterler (i) açılıb yayıldığı zaman. Gök (yerinden) koparıldığı zaman. O alevli ateş (Cehennem) daha ziyâde kızıştırıldığı zaman. Cennet (mü minlere) yaklaştırıldığı zaman. (Her) nefis (hayır ve şerr den) ne hazırlamışsa (artık hepsini görüp) bilmişdir. (Kendi ameline kendisi şâhid olup bir i tiraz hakkı kalmamışdır). 8 ال ال ا ذ ا الس م اء انف ر ت. و إ ذ ا ال ك و اك ب انت ث ر ت. و إ ذ ا ال ب ح ار ال ب ع ث ر ت. ع ل م ت ن ف س م ا ق د م ت ال ف ر ت. و إ ذ ا ال ق ب ور Gök yarıldığı zaman. ال يا ا ي ها ا ال ن سا ن ما غ ر ك ب ر ب ك ا ل ك ر مي. ظ و أ خ ر ت. Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman. Denizler fışkırtıldığı (birbirine karışıp tek bir deniz hâline geldiği) zaman. Kabirler (in toprağı) alt üst edildiği (ölüler diriltilip çıkarıldığı) zaman. Her nefis önden ne yolladı, geriye ne bırakdı ise (artık hepsini görüp) bilmişdir. (Kendi ameline kendisi şâhid olup bir i tiraz hakkı kalmamışdır). 8 -Tekvîr, 1-14. 9

(Şu halde) Ey insan, O (lûtf-ü) keremi bol (nihâyetsiz kerem sâhibi) olan Rabb ine karşı seni aldatan ne? (Ki O nun hukûkunu unutup O na isyân ediyorsun. O na gereği gibi kulluk yapıp halifelik vasfına lâyık olduğunu ısbâta çalışmıyorsun?. 9 (Yoksa seni aldatan, -Dilediğini yap. Çünkü Rabb in kerîm dir. Kimseyi azâba uğratmaz. Cezâda acele de etmez. Sonunda tevbe eder kurtulursun- diyen şeytan mıdır?). ال ذ ي خ ل ق ك ف س و اك ف ع د ل ك. ف أ ي ص ور ة م ا ش اء ر ك ب ك. ك ال ب ل ت ك ذ ب و ن ب الد ين. و إ ن ع ل ي ك م ل اف ظ ني. ك ر ام ا ك ات ب ني. ي ع ل م ون م ا ت ف ع ل ون. إ ن ا ل ب ر ا ر ل ف ي ن ع يم. و إ ن ال ف ار ل ف ي ح ي م. ي ص ل و ن ه ا ي و م الد ين. و م ا ه م ع ن ه ا ب غ ائ ب ني. و م ا أ د ر اك م ا ي و م الد ين. ث م ا أ د ر اك م ا ي و م الد ين. ي و م ال ت ل ك ن ف س ل ن ف س ش ي ئ ا و ا ل م ر ي و م ئ ذ ل ل ه (O Rabb in öyle bir Rabb dir ki) Seni yaratan, sana sâlim uzuvlar (organlar) veren, sana (sâhip olduğun) şu nizam ve i tidâli verendir O. Seni dilediği her hangi bir sûretde, (birbirinize benzemeyen en güzel bir şekil ve biçimde), terkîb edendir O. Hayır, hayır, (buna rağmen gerçek şu ki), siz ısrarla dînî yalan sayıyorsunuz. (Şunu iyi bilin ki) üzerinizde hakîkî (muhâfız) bekçiler (Hafaza melekleri). 9 -İnfitâr, 1-6. 10

Çok şerefli yazıcılar vardır. Ki onlar ne yapıyorsanız hepsini (ânında) bilirler (ve tesbit edip kayıt altına alırlar). İyiler (îmânlarında sâdık ve samîmî olanlar), hiç şübhesiz Naîm (Cennet in) de. Kötüler (kâfirler, müşrikler ve fâsıklar) ise elbette alevli ateşdedirler. Din günü (cezâ günü) oraya gireceklerdir. Ve onlar bundan ayrılacaklar da değildir. O dîn günü nedir? (Bunu) sana hangi şey öğretdi? (Evet), O dîn günü nedir? (Bunu) sana hangi şey öğretdi. O, öyle bir gündür ki hiç bir kimse hiç bir kimseye, hiç bir şey le fâide vermiye muktedir olamayacaktır. O gün ال Allâh ındır. 10 emir, yalnız يا ا ي ها ا ال ن سا ن ما غ ر ك ب ر ب ك ا ل ك ر مي. (Şu halde) Ey insan, O (lûtf-ü) keremi bol (nihâyetsiz kerem sâhibi) olan Rabb ine karşı seni aldatan ne? (Gaflet içinde ömür tüketmene sebeb ne?). 11 Eğer seni aldatan şeytan ise bak, iyi düşün. O şeytan, ebedî cehennemlik olmasına rağmen daha şiddetli bir azâba ve gazâba duçar olmaması için, Ben, âlemlerin Rabb i olan Allâh dan korkarım, O nun ukûbeti (azâbı) çok şiddetlidir diyerek Rabb inden kurktuğunu şöyle ifâde ediyor: 10 -İnfitâr 7-19 11 -İnfitâr, 6. 11

ك مث ل الش ي ا ن ا ذ قا ل ل ال ن سا ن اك ف ر ف ل ما ك ف ر قا ل ا ىن ب ر ىء م ن ك ا ىن ا خاف اهلل ر ب ال عا ل م ني. ف كا ن عا ق ب ت ه ما ا ن ه ما ف النا ر خا ل دين ف يها ع و ذ لك زؤا الظا ل م ني. "(Münâfık ların, Kâfir lerin, Tâğut ların, Deccâller in, Mücrim lerin ve bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanların) hâli, şeytanın hâli gibidir. Çünkü (şeytan), insana -Küfr et- der de o küfr edince -Ben kakîkaten senden uzağım. Çünkü ben, âlemleri Rabb i olan Allâh'dan korkarım- der". "Nihâyet ikisinin de (azdıranın da azanın da) âkıbeti hakîkaten ebedî ateşin içinde kalmaları olmuşdur. İşte zâlimlerin (Münâfık ların, Kâfir lerin, Tâğut ların, Deccâl lerin, Mücrim lerin ve bâtıl fikirlerinde büyüklük taslayanların) cezâsı budur". 12 12 - Haşr,16-17. Tâğût: Allâh a karşı isyankâr olup kahr ile, cebr ile veyâ rızâ ile kutsallaştırılıp ma bûd edinilen insan veyâ şeytan veyâ put gibi her hangi bir şey dir. İnsanları her hangi bir şekilde, Allâh yolundan men eden kimselere veyâ İblîs e de tâğût denir ki şu âyet-i kerîme ve benzerleri, bunun açık bir delilidir: آل ا ك ر اه ف الد ين ق د ت ب ني الر ش د م ن ا ل غ ي ف م ن ي ك ف ر ب ا اغ و ت و ي ؤ م ن ب اهلل ف ق د ق ال و ث قى ال ان ف ص ام ل ا و اهلل س يع ع ل يم. اس ت م س ك ب ال ع ر و ة Dinde zorlama yokdur. Hakîkat (şudur ki), îmân ve küfür, ap-açık meydana çıkmışdır, (gözler önüne serilmiştir). Artık kim Tâğut u (Şeytan ı -ve insanları Allâh ın dîni nden uzaklaştırmaya ve İslâm Dîni ni bozup içinden çıkılmaz bir hâle getirmeye çalışan Deccâl leri-) tanımayıb da Allâh a îmân ederse o, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa (Kur ân a ve İslâm a) yapışmışdır. Allâh (her şey i) hakkıyle işitici ve (her şey i) kemâliyle bilicidir. Bakara 256. Deccâl: Dünyânın son zamanlarında hakkı bâtıla, iyiyi kötüye, doğruyu yanlışı birbirine karıştıran, hiç durmadan fitne ve fesâdı körükleyen, bu suretle de içinde bulundukları toplumların nizâm ve intizâmını bozan, gerşek olmayanı gerçek gibi gösteren hilekâr, yalancı, yaldızcı şerir insanlardır. Bunlar, dünyâ târihinin son zamanlarında çokça görülecektir ki Kıyâmet alâmetlerindendir. Bunun için Hazreti Muhammed aleyhi s-selâm bu husûsa işâretle şöyle buyurmuştur. 12

ل م الش ي ان أ ع م ا ل م و ق ال ال غ ال ب ل ك م ال ي و م م ن الن اس و إ ن ا ر و إ ذ ز ي ن ل ك م ف ل م ا ت ر اء ت ال ف ئ ت ان ن ك ص ع ل ى عق ب ي ه و ق ال إ ن ب ر يء م نك م إ ن أ ر ى م ا ال ت ر و ن إ ن أ خ اف الل ه و الل ه ش د يد ال ع ق ا ب. O zaman (ya nî îmân ehli ile küfür ve şirk ehli arasındaki mücâdele esnâsında) şeytan, onların (küfür ve şirk ehlinin) yaptıklarını süsleyip -Bu gün size insanlardan galebe edecek hiç bir kimse yokdur. Ben de sizin yardımcınızımdediği halde, iki gurup (îmân ehli ile küfür ehli karşı karşıya) gelince. -Ben sizden kat iyyen uzağım. Ben sizin göremeyeceğinizi görüyorum. Ben Allâh dan korkarım. Allâh ukûbetinde (azâbında ve gazâbında) çok şiddetlidirdiyerek iki topuğu üstüne (tabana kuvvet) kaçar. 13 ال م ن يب ني إ ل ي ه و ات ق وه و ا ق يم وا الص لو ة و آل ت ك ون وا م ن ال م ش ر ك ني. م ا ب ني خ ل ق آد م ا ىل ق يا م الس اع ة ا م ر ا ك ب ر م ن الد ال. "Âdem'in yaratıldığı zamandan beri, kıyâmete kadar, Deccâl'in şerrinden daha büyük bir fitne olmamışdır". Riyâzü s-sâlihîn,c.3.ss.326.(1846 nolu h.ş.). Mücrim: Allâhü Teâlâ nın, kendisini ve idâre ettiği insanları imtihan etmek için toplum içinde bulunan ba zı ileri gelen günahkar kimseleri ba zı imkânlar vererek o toplumun başına geçirip hayır ve şerr arasındaki tercihi kendisine bıraktığı kimselerdir. Hayır ve şerr arasında muhayyer bırakılan Zü l-karneyn in hayır yolunu tercih edip ilâhî imtihânı kazandığı gibi. 13 أ ك اب ر م ر م يه ا و ك ذ ل ك ع ل ن ا ف ك ل ق ر ي ة ل ي م ك ر وا ف يه ا و م امي ك ر ون إ ال ب أ نف س ه م و م ا ي ش ع ر ون. Biz, her şehir ve kasabada, (mal, mülk, servet ve makam sâhibi büyüklerini, -başında bulundukları topluma örnek olup onları hidâyet yoluna mı, yoksa dalâlet yoluna mı sevk edecekler diye- îmân ve küfür arasında muhayyer bıraktık. oraların Mücrim lerini (günahkârlarını), o yerlerde (rahmetimizin bir eseri olarak mühlet verip kendi amellerine kendilerinin şâhid olup bir i tiraz haklarının kalmaması için) hilekârlık etsinler (hîle ve desiselerine devam etsinler) diye, büyük adamlar (tanınmış büyükler) yaptık. (Onları imtihân etmek için onlara böyle bir imkân verdik) Halbuki onlar hilekârlığı başkasına değil, kendilerine yaparlar da farkında olmazlar, (olsalar bile ondan vaz geçmazler). En âm 123. 13 -Enfâl 48

"(Şu halde, ey îmân edenler), Hepiniz O'na dönün, O'ndan korkun. Namaza devam edin. Müşriklerden olmayın". 14 ي ا ا ي ه ا ال ذ ين آم ن وا ات ق وا اهلل و اب ت غ وا إ ل ي ه ال و س يل ة و اه د وا ف س ب يل ه ل ع ل ك م ت ف ل ح ون. Ey îmân edenler, Allâh dan korkun. O na yaklaşmaya (O nun sevgisini, rızâsını kazanmaya) vesîle arayın ve O nun yolunda savaşın (mücâdele ve mücâhede yapın). Tâki murâdınıza eresiniz. 15 Evet, merhûm âkif in dediği gibi, Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır, Fazîlet hissi insanlarda Allâh korkusu ndandır. Allâhü Teâlâ ya samîmî bir şekilde temiz bir kalb ile kulluk yapma konusu ise, âyet-i kerîme de ve Hadîs-i şerîf de şöyle dile getirilmiştir: إ ن ا ك ر م ك م ع ن د اهلل ا ت ق يك م إ ن اهلل ع ل يم خ ب ي. Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınız (Allâh dan en çok korkanınız) dır. Hakîkaten Allâh, her şey i bilen, her şey den haberdâr olandır. 16 إ ذ اء ر ب ه ب ق ل ب س ل ي م. (İbrâhim) Rabb ine Kalb-i selîm ile geldi (yöneldi). 17 14 -Rûm Sûresi, âyet 31. 15 -Mâide Sûresi, âyet 35. 16 -Hucurât, 13. 17 -Sâffât 84. 14

Şübhesiz Allâh, sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz. Ancak kalblerinize ve amellerinize bakar. Bunun için Kalb-i selîm sâhibi bir kimsenin kalbinde Allâh sevgisinden ve Allâh korkusundan başka hiç bir şey' yer etmez. Hakîkat bu olunca da bu mühim konu, merhum ve mağfur şairin ifâdesi ile şu şekilde dile getirilmişdir: Sanma ey hâce kim, Senden zer-u sîm isterler, Yevme lâ yenfeu da, Kalb-i selîm isterler. 18 İşte hakîkatler bu şekilde gözlerimizin önüne serildikten sonra, Allâhü Teâlâ yı tanımayan, tanısa bile O nun emir ve nehiylerini kâle almayan, O na yönelip O na teslîm olmayan, O nun haklarını unutan kimseler hakkında da şöyle buyurulmuştur: و ال ت ك ون واك ال ذ ين ن س وا الل ه ف أ ن سيه م أ نف س ه م أ و ل ئ ك ه م ال ف اس ق و ن. (Ey îmân edenler), o kimseler ki, Allâh ı (Allâh ın hakkını ve O na itâati) unutmuş (Allâh dan korkmaz, Allâh ın hakkını tanımaz, O nun feyz ve vikâyesinden -korumasındanmeded ummaz olmuşlar) da, (Allâh da onlara) kendilerini (kendilerine) unutdurmuş bulunan kimseler gibi olmayın. 18 -Hâce: Hoca. Zer : Altın. Sîm : Gümüş. Yevme lâ yenfeu: Kendi amelinden başka hiçbir şey'in ve hiçbir kimsenin fayda vermeyeceği kıyâmet günü, mahşerdeki hısâb günü. Kalb-i selîm: Her türlü küfür, şirk ve isyan hallerinden uzak olarak Allâhü Teâlâ'ya yönelip teslîm olmuş temiz kalb. Böyle bir kalbde Allâh sevgisinden ve Allâh korkusundan başka hiçbir şey' yer etmez. 15

(Sarhoş gibi ne yaptığını bilmeyen kimseler, insan nefsinin, insan haklarının kıymetini anlamaz, âdî şey lere inanıp ona tapar, insanlığı tezlîl eder, kendilerini kurtaracak hayır ve hasenâtı düşünmez, azâbdan koruyacak amellere çalışmaz, yarın için bir şey ler hazırlamaz, olmuşlardır). (Bunun için) Onlar, fâsıkların ta kendileridir. (Taatten çıkıp ma sıyete dalmış, insanlık kıymeti kalmamış, fısk-u fücûrun zirvesine çıkmış, bu sûretle de halîfelik vasıflarını kaybetmiş, kendilerini yaratılanların en kötüsü hâline getirmiş bir güruhdur. 19 Ya nî siz o kimseler gibi olmayın ki onlar Allâh ın zikrini, emir ve nehiylerini unuttular. Bunun için Allâh da onlara kendilerince gâyet kıymetli olan nefislerinin menfaat ve mazarratlarını unutturdu. İşte bu sûretle nefislerini zulümle helâk edenler, Allâh a itâatden uzaklaşmış, fısk-u fücûrun kemâline varmış bir takım âsilerdir, fâsıklardır, zâlimlerdir ki şu âyet-i kerîme bunun açık bir delilidir: إ ن ال ذ ين ك ف ر وا م ن أ ه ل ال ك ت اب و ال م ش ر ك ني ف ن ار ه ن م خ ال د ي ن ف يه ا أ و ل ئ ك ه م ش ر ال ب ي ة. Kitablılardan olsun, müşriklerden olsun (bütün o) küfr edenler cehennem ateşindedirler. Onlar, onun içinde ebedî kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüsü (en şerlisi) de onların ta kendileridir. 20 Bunun için Allâhü Teâlâ, inanan kulları ile inanmayan kulları arasındaki farkı (cennet yârânı ile cehennem yârânı 19 -Haşr 19 20 -Beyyine, 6. 16

olan kulları arasındaki farkı) belirtmek üzere de şöyle buyurmaktadır: ال ي س ت و ي أ ص ح اب الن ار و أ ص ح ا ب ا ل ن ة أ ص ح اب ا ل ن ة ه م ال ف ائ ز ون. Ateş (Cehennem) yârânı (fısk-u fücûr sâhibi müşrikler, kâfirler, fâsıklar, zâlimler) ile Cennet yârânı (Mü min ler) bir olmaz. Cennet yârânı, muradlarına erenler (ve Rabb lerinin rızâsını kazananlar) onlardır. 21 Cennet yârânı ile Cehennem yârânı olan bu iki gurup insanların, ya nî Allâhü Teâlâ nın hakkını vermeye çalışan Kalb-i selîm sâhibi îmân ehli samîmî kimseler ile, Allâhü Teâlâ nın hakkını vermeye çalışmayarak küfür, şirk ve nifâk ehli olan kimselerin hâlini de, Sûre-i Beyyine deki şu âyet-i kerîme ler, açık bir şekilde ifâde buyurup bir ibret levhası olarak gözlerimizin önüne sergilemektedir ki ıbret alıp Rabb ine yönelmesini ve O na teslîm olup kulluk yapmasını bilenlere ne mutlu: ا ن ال ذ ين ك ف ر وا م ن ا ه ل ال ك تا ب و ال م ش ر ك ني ف نا ر ه ن م خا ل د ين ف يها او ل ئ ك ه م ش ر ال ب ي ة. ا ن ال ذ ين آم نو ا و ع م لو ا الص ا ل ا ت ز اؤ ه م ع ن د ى ض ا ب دا ر ع م ر ب نا ت دن اهلل ع ن ه م و رض و ا ع نه ال او ل ئ ك ه م خ ي ر ال ي ي ة. ت رى م ن ت ت ها ا ال نا ر خا ل دين ب ه. ك ل م ن خش ى ر ذ ل ف يها Hakîkat (şudur ki), kitâblılardan olsun, müşriklerden olsun küfr edenler, cehennem ateşindedirler. Onlar, onun 21 -Haşr 20 17

içinde ebedî kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüsü de onların ta kendileridir. Îmân edib de güzel güzel amel (ve hareket) de bulunanlar (a gelince): Hiç şübhe yok ki bunlar da yaratılanların en hayırlısıdır. Onların Rabb leri nezdindeki mükâfatı altlarında ırmaklar akmakda olan Adn cennetleridir. Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar. Allâh bunlardan hoşnûd olmuşdur. Bunlar da O ndan hoşnûd olmuşlardır. İşte bu (seâdet), Rabb inden korkan (lar) a (günahlardan kaçınanlara) mahsûsdur. 22 İşte, böyle bir hatırlatmadan sonra, şu müthiş uyarı, bütün dehşeti ile gözlerimizin önüne serilmekte ve Allâhü Teâlâ nın sonsuz rahmet ve mağfireti karşısında, azâbının, gazâbının şiddeti ve sürekliliği konusunda sorgulanacağımız gün için Allâh dan korkmamız gerektiğini açık bir şekilde ifâde buyurmaktadır: ل و أ نز ل ن ا ه ذ ا ال ق ر آن ع ل ى ب ل و ت ل ك ا ل م ث ال ن ض ر ب ه ا ل لن اس ل ع ل ه م ي ت ف ك ر و ن. ل ر أ ي ت ه خ اش ع ا مت ص د ع ا من خ ش ي ة الل ه Eğer biz bu (hakîkatleri ve hukümleri içeren) Kur ân ı, bir dağ başına indirseydik muhakkak ki onu (o dağı) Allâh korkusundan baş eğmiş (itâat etmiş), parça parça olmuş görürdün. (O kaskatı dağ, -insanlara verildiği gibi, akıl ve şuur kabiliyeti ile birlikte emânet duygusu verilmiş olsaydı- o derece müteessir olur, Allâh ın emir ve nehiyleri karşısında 22 -Beyyine, 6-7-8. 18

saygı ile baş eğerek çatlayıncaya kadar itâat ve inkıyâd edip secdelere kapanırdı). İşte bu misâller (yok mu?) biz onları, insanlar düşünsünler (de önlerine sonlarına baksınlar, Allâh ın azamet ve kudretini anlasınlar da yarın için ona göre hazırlanıp korunsunlar) diye îrâd ediyoruz (söylüyoruz). 23 Bu âyet-i kerîme lerin ifâdesinden de anlaşılıyor ki Allâhü Teâlâ nın emir ve nehiylerini yerine getirip O na teslîm olma husûsunda, dağların bile Allâh korkusundan nasıl param parça olduğu ve O na kayıtsız şartsız itâat edip secdelere kapanarak kulluk görevini layıkı ile yapmaya çalıştığı konusu, Mûsâ aleyhi s-selâm hakkında ifâde buyurulan şu kıssa da, apaçık bir şekilde, biz akıl ve şuur sâhibi insanların gözleri önüne sermekte ve bizlere büyük bir ni met olarak verilmiş olan Kur ân ın gösterdiği yoldan gitmemiz gerektiğini emr etmektedir. و ل م ا اء م وس ى ل م يق ات ن ا و ك ل م ه ر ب ه ق ا ل ر ب أ ر ن أ نظ ر إ ل ي ك ق ال ل ن ت ر ا ن و ل ك ن انظ ر إ ىل ا ل ب ل ف إ ن اس ت ق ر م ك ان ه ف س و ف ت ر ا ن ف ل م ا ت ل ى ر ب ه ل ل ب ل ع ل ه د كا و خ ر موس ى ص ع ق ا ف ل م ا أ ف ا ق ق ال س بح ان ك ت ب ت إ ل ي ك و أ نا أ و ل ال م ؤ م ن ني. Vaktâki Mûsâ (ibâdet için) ta yîn etdiğimiz vakitde geldi, Rabb i O na (ilâhî sözünü) söyledi. (Mûsâ) dedi ki: Rabb im, (cemâlini) göster bana, (ne olur) seni göreyim. Buyurdu: Beni kat iyyen göremezsin. Fakat şu dağa bak. Eğer o (dağ), yerinde durabilirse sen de beni görürsün. 23 -Haşr 21 19

Derken Rabb i o dağa tecelli edince onu param parça ediverdi. Mûsâ da (böyle bir dehşet karşısında) baygın yere düşdü. Ayılınca dedi ki: Seni tenzih ederim. Tevbe etdim Sana. Ben îmân edenlerin ilkiyim. 24 Bu hakikatlerin hepsi, Kur ân-ı Kerîm in, mahlûkat üzerindeki te sîrinin ne kadar kuvvetli olduğunu ifâde etmekte, akıl ve şuur sâhibi olmayan dağların bile, Kur ân hükümleri ile mükellef olmadığı halde, Kur ân ın te siri ile param parça olduğunu belirtmekte; Kur ân dan müteessir olmayan ve Allâhü Teâlâ dan korkmayan ve Kur ân hükümleri ile mükellef olduğu halde akıl ve şuur sâhibi insanların dağlardan daha katı kalbli bir ahmak olduklarına delâlet etmektedir ki bu da böyle insanların büyük bir cehâlet ve ahmaklıklarından meydana gelen bir haldir. Allâhü Teâlâ yı tanımayan, kayıtsız şartsız O na yönelip O na teslîm olmayan veyâ O na şirk koşarak küfür veyâ münafıklık yolunu tercih ederek fısk-u fücur içinde bulunan bu şekildeki câhil ve ahmak kimselere, ömründe bir kere Allâhü Teâlâ ya karşı gelmek ve O nun emirlerini tutmayarak ebedî cehennemlik olan ve insanlar üzerinde bir yetkisi bulunmayan İblis bile, Allâhü Teâlâ nın daha şiddetli bir azâb ve gazâbına duçar olmamak için, Ben, âlemlerin Rabb i olan Allâh dan korkarım diyerek küfür, şirk ve isyâna yöneltiği insanlara şöyle demektedir: ك مث ل الش ي ا ن ا ذ قا ل ل ال ن سا ن اك ف ر م ن ك ا ىن ا خاف اهلل ر ب ال عا ل م ني. ف ل ما ك ف ر قا ل ا ىن ب ر ىء 24 -A râf 143 20

ف كا ن عا ق ب ت ه ما ا ن ه ما ف النا ر خا ل د ين ف يها الظا ل م ني. ع و ذ لك زؤا "(Münâfık ların, Kâfir lerin, Tâğut ların Deccâller in, Mücrim lerin ve bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanların) hâli, şeytanın hâli gibidir. Çünkü (şeytan), insana -Küfr et- der de o küfr edince -Ben kakîkaten senden uzağım. Çünkü ben, âlemleri Rabb i olan Allâh'dan korkarım- der". "Nihâyet ikisinin de (azdıranın da azanın da) âkıbeti hakîkaten ebedî ateşin içinde kalmaları olmuşdur. İşte zâlimlerin (Münâfık ların, Kâfir lerin, Tâğut ların, Deccâl lerin, Mücrim lerin) cezâsı budur". 25 الش ي ان أ ع م ا ل م و ق ال ال غ ال ب ل ك م ال ي و م م ن الن اس و إ ن ا ر و إ ذ ز ي ن ل م ل ك م ف ل م ا ت ر اء ت ال ف ئ ت ان ن ك ص ع ل ى ع ق ب ي ه و ق ال إ ن ب ر يء م نك م إ ن أ ر ى م ا ال ت ر و ن إ ن أ خ اف الل ه و الل ه ش د يد ال ع ق ا ب. O zaman (ya nî îmân ehli ile küfür ve şirk ehli arasındaki mücâdele esnâsında) şeytan, onların (küfür ve şirk ehlinin) yaptıklarını süsleyip -Bu gün size insanlardan galebe edecek hiç bir kimse yokdur. Ben de sizin yardımcınızımdediği halde, iki gurup (îmân ehli ile küfür ehli karşı karşıya) gelince. -Ben sizden kat iyyen uzağım. Ben sizin göremeyeceğinizi görüyorum. Ben Allâh dan korkarım. Allâh ukûbetinde (azâbında) çok şiddetlidir- diyerek iki topuğu üstüne (tabana kuvvet) kaçar. 26 Bunun için Allâhü Teâlâ, kendisini tanıyan ve kendisinin haklarına riâyet eden insanlar ile kendisini tanımayan ve 25 - Haşr,16-17. 26 -Enfâl 48 21

kendisinin haklarına riâyet etmeyen; diğer bir deyimle kendisinden korkmayan insanları uyarmak için, Kur ân-ı -ا ت قو ىن ا ت قو ن Kerîm inin beş yerinde ( - :Benden korkun), dört : ا ت قو ا اهلل yerinde ( ( de :O ndan korkun), 69 yerinde ا ت قو ه Allâh dan korkun), buyurarak kendisinden korkmayan insanlar için azâbının gazâbının çok şiddetli ve sürekli olduğunu ifâde etmektedir ki bunlardan ba zıları şöyledir: و آم نو ا ب ا أ نز ل ت م ص د قا ل م ا م ع ك م و ال ت ك ون وا أ و ل كاف ر ب ه و ال ت ش ت ر وا ب آي ات ث نا ق ل يال و إ ي ا ي ف ات ق و ن. Nezdinizdeki (tevrât ı) tasdîk edici olarak indirdiğim (Kur ân) a îmân edin, O nu inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Âyetlerimi az bir baha ile (dünyâ mefaati ile) değişmeyin. Ancak benden korkun. 27 و ات ق ون ي ا أ و ل ا ل ل ب ا ب. Ey kâmil akıl sâhibleri benden korkun. 28 ي ن ز ل ال م آلئ ك ة ب ال ر وح م ن أ م ر ه ع ل ى م ن ي ش اء م ن ع ب ا د ه أ ن أ نذ ر وا أ ن ه ال إ ل ه إ ال أ نا ف ات ق و ن. O (Allâh), kendi emri ile melekleri (Cebrâil i) kullarından dilediği kimseye, -Benden başka hiç bir Tanrı yokdur. Benden korkun. (Kullarımı) uyarın- diye gönderir. 29 27 -Bakara 41. 28 -Bakara 197 29 -Nahl 2. 22

إ ن ه ذ ه أ م ت ك م أ م ة و اح د ة و أ نا ر ب ك م ف ات ق و ن. Şu (insanlar) bir tek ümmet hâlinde sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabb inizim. Benden korkun. 30 ن ف و ق ه م ظ ل ل م ن الن ار و م ن ت ت ه م ظ ل ل ذ ل ك ي و ف الل ه ب ه ل م م ع ب اد ه ي ا ع ب اد ف ات ق و ن. Onların üstlerinde ateşden tabakalar, altlarında (ateşden) tabakalar vardır. İşte Allâh, kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım, benden korkun. 31 و أ ن أ ق يم وا الص ال ة و ات ق وه و ه و ال ذ ي إ ل ي ه ت ش ر و ن. Namazı kılın, O ndan (Allâh dan) korkun. Huzûrunda varıb toplanacağınız (Zât-i kibriyâ) O dur. 32 و إ ب ر اه يم إ ذ ق ال ل ق و م ه اع ب د وا الل ه ت ع ل م ون. ذ ل ك م و ات ق وه خ ي ر ل ك م إ ن ك نت م İbrâhim kavmine (şöyle) demişdi: Allâh a ibâdet edin, O n (un azâbbın) dan korkun. Bu, eğer bilirseniz sizin için çok hayırlıdır. 33 م ن يب ني إ ل ي ه و ات ق وه و أ ق يم وا الص ال ة و ال ت ك ون وا م ن ال م ش ر ك ني. Hepiniz O na dönün. O ndan korkun. Namaza devam edin. Müşriklerden olmayın. 34 30 -Mü minûn 52 31 -Zümer 16 32 -En âm 72 33 -Ankebût 16 34 -Rûm 31 23

أ ن اع ب د واالل ه و ات ق وه و أ يع و ن. (Nûh aleyhi s-selâm, kavmine şöyle dedi): Allâh a kulluk edin, O ndan korkun ve bana itâat edin. 35 ال ى. ف أ م ا م ن غ و أ م ا م ن خ اف م ق ام ر ب ه ال م أ و ى. ال ال م أ و ى. و آث ر ا ل ي اة الد ن ي ا. ف إ ن ا ل حي م ه ي ال و ن ه ى الن ف س ع ن ا ل و ى. ه ي ف إ ن ا ل ن ة Artık kim haddi aşarak küfr etmiş, Dünyâ hayâtını tercih etmişse, İşte muhakkak ki o alevli ateş (Cehennem) onun varacağı yerin ta kendisidir. 36 Kim de Rabb inin makamından korkdu, nefsini hevâ (ve hevesin) den alıkoydu ise. İşte muhakkak ki o Cennet onun varacağı yerin ta kendisidir. 37 م ه ذ ه ه ن م ال ت ي ك ذ ب ب ا ال م ر م ون. آن. و ل م ن خ اف م ق ام ر ب ه ن ت ا ن. ي وف ون ب ي ن ه ا و ب ني و م ن د ون ه م ا ن ت ا ن. ح ي م İşte bu, o günahkârların (kâfirlerin, müşriklerin, münâfıkların) yalan saydıkları Cehennem dir. Onlar, bununla (Cehennem le) kaynar su arasında bocalayıp dolaşacaklardır. 38 35 -Nûh 3. 36 -Nâziât 37-38-39. 37 -Nâziât 40-41. 24

Rabb inin huzurunda durmaktan korkan kimseler için (ise), iki Cennet vardır. 39 (O) iki (Cennet) den başka iki Cennet daha vardır. 40 إ ن إ ن ال ذ ين ك ف ر وا م ن أ ه ل ال ك ت اب و ال م ش ر ك ني ف يه ا أ و ل ئ ك ه م ش ر ال ب ي ة. ال ال ذ ين آم ن وا و ع م ل وا الص ا ل ا ت ف ن ار ه ن م خ ال د ي ن أ و ل ئ ك ه م خ ي ر ال ب ي ة. ز اؤ ه م ع ند ر ب م ن ات ع د ن ت ر ي م ن ت ت ه ا ا ل ن ه ار خ ال د ي ن ف يه ا أ ب دا ر ض ي الل ه ع ن ه م و ر ض وا ع ن ه ذ ل ك ل م ن خ ش ي ر ب ه. Hakîkat (şudur ki), kitâblılardan olsun, müşriklerden olsun küfr edenlerin (Allâh dan korkmayanların hepsi) Cehennem ateşindedirler; onlar, onun içinde ebedî kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüsü de onların ta kendileridir. Îmân edib de güzel güzel amel (ve hareket) de bulunanlar da, hiç şübhe yok ki yaratılanların en hayırlısıdır. Onların Rabb leri nezdinde mükâfâtı altlarında ırmaklar akmakda olan Adn cennetleridir. Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar. Allâh bunlardan hoşnûd olmuşdur. Bunlar da Ondan hoşnûd olmuşlardır. İşte bu (seâdet), Rabb in (in azâbın) dan korkan (lar) a mahsusdur. 41 38 -Rahmân 43-44. 39 -Rahmân 46 40 -Rahmân 62. 41 -Beyyine 6-7-8. 25

إ ن ا أ م و ال ك م و أ و ال د ك م ف ت ن ة و الل ه ع ند ه أ ر ع ظ يم. فات ق وا الل ه م ا اس ت ع ت م و ا س ع وا و أ يع وا و أ نف ق وا خ ي ر ا ل نف س ك م ي وق ش ح ن ف س ه ف أ و ل ئ ك ه م ال م ف ل ح ون. و م ن Mallarınız, evlâtlarınız her halde sizin için bir fitne (bir imtihan) dır. Allâh ise, büyük mükâfât O nun nezdindedir. O halde ne kadar gücünüz yetiyorsa o kadar Allâh dan korkun. (Öğütleri) dinleyin. İtâat edin. (Mallarınızdan Allâh yolunda), kendinizin hayrı olarak, harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar muradlarına erenlerin ta kendileridir. 42 ي ا أ ي ه ا ال ذ ين آم ن و ا ال ت ق د م وا ب ني ي د ي الل ه و ر س ول ه الل ه س يع ع ل يم. و ات ق وا الل ه إ ن Ey îmân edenler, Allâh ın ve Rasûlü nün huzurunda (sözde ve işde) öne geçmeyin. Allâh dan korkun. Çünkü Allâh hakkıyle işiden, (her şey i) bilendir. 43 إ ن ا ال م ؤ م ن ون إ خ و ة ف أ ص ل ح وا ب ني أ خ و ي ك م و ات ق وا الل ه ع ل ع ل ك م ت ر ح و ن. Mü min ler ancak (dinde) kardeşdirler. O halde (anlaşmazlıkda bulundukları zaman) iki kardeşinizin arasını (bulub) barıştırın. Allâh dan korkun. Tâki esirgenesiniz. 44 42 -Teğâbün 15-16 43 -Hucurât 1. 44 -Hucurât 10. 26

ي ا أ ي ه ا ال ذ ين آم ن وا ا ت ن ب وا ك ث يا م ن الظ ن إ ن ب ع ض الظ ن إ ث و ال ت س س وا و ال ي غ ت ب ب ع ض ك م ب ع ض ا أ ي ب أ ح د ك م أ ن ي أ ك ل ل م أ خ ي ه م ي ت ا ف ك ر ه ت م وه و ات ق وا الل ه إ ن الل ه ت و اب ر ح ي م. Ey îmân edenler, zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü ba zı zan (vardır ki) günahdır. Birbirinizin kusûrunu araşdırmayın. Kiminiz de kiminizi arkasından çekişdirmesin. Sizden her hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekden hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allâh dan korkun. Çünkü Allâh tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyicidir. 45 ي ا أ ي ه ا ال ذ ين آم ن وا إ ذ ا ت ن ا ي ت م ف ال ت ت ن ا و ا ب ا إل ث و ال ع د و ا ن الر س ول و ت ن ا و ا ب ال ب و الت ق و ى و ات ق وا الل ه ال ذ ي إ ل ي ه ت ش ر و ن. و م ع ص ي ت Ey îmân edenler, aranızda gizli konuşacağınız vakit günâhı, düşmanlığı, peygambere isyânı fısıldaşmayın. İyiliği ve takvâyı fısıldaşın ve ancak, Huzûrunda toplanacağınız Allâh dan korkun. 46 و م ا آت اك م الر س ول ف خ ذ وه و م ا الل ه ش د يد ال ع ق ا ب. ن ه اك م ع ن ه ف انت ه وا و ات ق وا الل ه إ ن Peygamber size ne verdi ise onu alın, size ne yasak etdi ise ondan da sakının. 45 -Hucurât 12. 46 -Mücâdile 9. 27

Allâh dan korkun. Çünkü. Çünkü Allâh (ın) azâbı çetindir. 47 ي ا أ ي ه ا ال ذ ين آم ن وا ات ق وا الل ه و ل ت ن ظ ر ن ف س م ا ق د م ت ل غ د و ات ق وا الل ه إ ن الل ه خ ب ي ب ا ت ع م ل ون. Ey îmân edenler, Allâh dan korkun. Herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allâh dan korkun. Çünkü Allâh, ne yaparsanız hakkıyle haberdardır. 48 ش يء من أ ز و ا ك م إ ىل ال ك ف ار ف ع اق ب ت م ف آت وا ال ذ ين ذ ه ب ت و إ ن ف ات ك م أ ز و ا ه م م ث ل م ا أ نف ق وا و ات ق وا الل ه ال ذ ي أ نت م ب ه م ؤ م ن و ن. Eğer zevcelerinizden bir şey (bir mehir) sizden kâfirlere kaçar da siz de muhârebede ganimete kavuşursanız, zevceleri gitmiş olan (Müslüman) lara harcadıkları (mehir) kadar (ganîmetden) verin, Allâh dan korkun ki siz O na inananlarsınız. 49 ي ا أ ي ه ا الن ب إ ذ ا ل ق ت م الن س اء ف ل ق وه ن ل ع د ت ن و أ حص وا ال ع د ة و ات ق وا الل ه ر ب ك م Ey peygamber, kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine doğru boşayın. O iddeti de sayın. Rabb iniz olan Allâh dan korkun. 50 47 -Haşr 7. 48 -Haşr 18. 49 -Mümtehıne 11. 50 -Talak 1. 28

ي ا أ ي ه ا الن اس ات ق وا ر ب ك م ال ذ ي خ ل ق ك م من ن ف س ز و ه ا و ب ث م ن ه م ا ر اال ك ث يا و ن س اء و ال ر ح ام إ ن الل ه ك ان ع ل ي ك م ر ق يب ا. و خ ل ق م ن ه ا و اح د ة و ات ق وا الل ه ال ذ ي ت س اء ل و ن ب ه Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan, ondanda yine onun zevcesini vücûde getiren ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeten Rabb inizden korkun. Kendisi (nin adı) ile birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allâh dan ve akrabalık (bağlarını kırmak) dan korkun. Çünkü Allâh sizin üzerinizde tam bir gözeticidir. 51 Bu son âyet-i kerîme de, her dileğimizi kendisinin adı ile dileklerde bulunduğumuz Allâhü Teâlâ nın hakkı ile rahim sâhibesi kadınlardan meydana gelen akrabalık bağlarına riâyet edilmesi, diğer bir deyimle sıla-i rahme riâyet edilmesi önemle belirtilmişdir. Nûh aleyhi s-selâm, kavmine: ال إ ذ ق ال ل م أ خ وه م ن وح أ ال ت ت ق و ن. إ ن ل ك م ر س ول أ م ني. ف ات ق وا الل ه و أ يع ون. و م ا أ س أ ل ك م ع ل ي ه م ن أ ر إ ن أ ر ي إ ال ع ل ى ر ب ال ع ال م ني. ف ات ق وا الل ه و أ يع و ن Birâderleri Nûh onlara: -(Allâh dan) korkmaz mısınız?- demişdi. 51 -Nisâ 1 29

Şübhesiz ben size gönderilmiş emîn bir peygamberim. Artık Allâh dan korkun ve bana itâat edin. Ben buna (bu tebliğime) karşı sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfâtım âlemlerin Rabb inden başkasına âid değildir. O halde Allâh dan korkun ve bana itâat edin. 52 Hûd aleyhi s-selâm, Âd kavmine: ال إ ذ ق ال ل م أ خ وه م ه ود أ ال ت ت ق و ن. إ ن ل ك م ر س ول أ م ني. ف ات ق وا الل ه و أ يع و ن. و م ا أ س أ ل ك م ع ل ي ه م ن أ ر إ ن أ ر ي إ ال ع ل ى ر ب ال ع ال م ني ت ل د ون. أ ت ب ن ون ب ك ل ر يع ال آي ة ت ع ب ث و ن. و إ ذ ا ب ش ت م ب ش ت م ب ار ي ن. و ت ت خ ذ ون م ص ان ع ل ع ل ك م ف ات ق وا الل ه و أ يع و ن. Birâderleri Hûd onlara: -(Allâh dan) korkmaz mısınız?- demişdi. Şübhesiz ben size gönderilmiş emîn bir peygamberim. Artık Allâh dan korkun ve bana itâat edin. Sizden buna karşı hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfâtım âlemlerin Rabb inden başkasına âid değildir. Siz, her yüksek yerde bir alâmet binâ edip eğlenir misiniz?. Ebedî kalacağınızı umarak yer altında su mahzenleri edinir misiniz?. 52 -Şuarâ 106-107-108-109-110 30

Tutup yakaladığınız vakit zorbalar gibi yakalar mısınız? (Müslümanları, merhametsizce döğer, öldürür müsünüz?. Artık Allâh dan korkun ve bana itâat edin. 53 Sâlih aleyhi s-selâm, Semûd kavmine: ال إ ذ ق ال ل م أ خ و هم ص ال ح أ ال ت ت ق و ن. إ ن ل ك م ر س ول أ م ني. ف ات ق وا الل ه ني. و أ يع ون. و م ا أ س أ ل ك م ع ل ي ه م ن أ ر إ ن أ ر ي إ ال ع ل ى ر ب ال ع ال م ال ال أ ت ت ر ك ون ف م ا ه اه ن ا آم ن ني. ف ن ات و ع ي و ن. و ز ر وع و ن ل ل ع ه ا ه ض ي م. أ م ر و ت ن ح ت ون م ن ا ل ب ال ب ي وت ا ف ار ه ني. ف ات ق وا الل ه و أ يع و ن. و ال ت يع وا ال ال م س ر ف ني. Birâderleri Sâlih onlara:-(allâh dan) korkmaz mısınız?- demişdi. Şübhesiz ben size gönderilmiş emîn bir peygamberim. Artık Allâh dan korkun ve bana itâat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfâtım âlemlerin Rabb inden başkasına âid değildir. Siz burada (bu ni metlerin içinde) emîn emîn bırakılacak mısınız?. Bağların, pınarların içinde. Ekinlerin ve tomurcukları nâzik, yumuşak hurma ağaçlarının içinde. 53 -Şuarâ 124-125-126-127-128-129-130-131. 31

Dağlardan şımarık şımarık evler yontuyorsunuz. Artık Allâh dan korkun ve bana itâat edin, O müfritlerin (müşriklerin) emrine boyun eğmeyin. 54 إ ذ ق ال ل م أ خ وه م ل و أ ال Lût aleyhi s-selâm, kavmine: ال ت ت ق و ن. إ ن ل ك م ر س ول أ م ني. ف ات ق وا الل ه و أ يع ون. و م ا أ س أ ل ك م ع ل ي ه م ن أ ر إ ن أ ر ي إ ال ع ل ى ر ب ال ع ال م ني. Birâderleri Lût onlara:-(allâh dan) korkmaz mısınız?- demişdi. Şübhesiz ben size gönderilmiş emîn bir peygamberim. Artık Allâh dan korkun ve bana itâat edin. Ben buna karşı sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfâtım âlemlerin Rabb inden başkasına âid değildir. 55 Şuayb aleyhi s-selâm, Eyke halkına: ال إ ذ ق ال ل م ش ع ي ب أ ال ت ت ق و ن. إ ن ل ك م ر س ول أ م ني. ف ات ق وا الل ه و أ يع و ن. ني. أ و ف وا ال ك ي ل و ال و م ا أ س أ ل ك م ع ل ي ه م ن أ ر إ ن أ ر ي إ ال ع ل ى ر ب ال ع ال م ت ك ون وا م ن ال م خ س ر ين. و ز ن وا ب ال ق س اس ال م س ت ق ي م. و ال ت ب خ س وا الن ا س أ ش ي اء ه م و ال ت ع ث و ا ف ا ل ر ض م ف س د ي ن. و ات ق وا ال ذي خ ل ق ك م و ا ل ب ل ة ا ل و ل ني. 54 -Şuar a 142-143-144-145-146-147-148-149-150-151. 55 -Şuarâ 161-162-163-164. 32

O zaman Şuayb onlara:-(allâh dan) korkmaz mısınız?- demişdi. Şübhesiz ben size gönderilmiş emîn bir peygamberim. Artık Allâh dan korkun ve bana itâat edin. Ben buna karşı sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfâtım âlemlerin Rabb inden başkasına âid değil. Ölçeği tam ölçün. Eksiltenlerden olmayın. Doğru terâzi ile tartın. İnsanların hakkından bir şey i kısmayın. Yer yüzünü bozgunculukla fesâda vermeyin. Gerek sizi, gerek (sizden) evvelki ümmetleri yaratan (Allâh) dan korkun. 56 Evet, Bütün bu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf lerden anlaşıldığına göre dünyanın ve âhiretin her türlü mutluluğu, Allâh sevgisi ve Allâh korkusu esâsına dayanmaktadır. Bunun için de -yukarıda geçtiği gibi- âyet-i kerîme de şöyle buyurulmuşdur: ر ب ك م ال ذ ي خ ل ق ك م من ن ف س و اح د ة و خ ل ق م ن ه ا ز و ه ا ي ا أ ي ه ا الن اس ات ق وا و ب ث م ن ه م ا ر اال ك ث يا و ن س اء و ات ق وا الل ه ال ذ ي ت س اء ل و ن ب ه و ال ر ح ا م إ ن الل ه ك ان ع ل ي ك م ر ق يب ا. Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan, ondanda yine onun zevcesini vücûde getiren ve ikisinden bir çok erkekler 56 -Şuar a 177-178-179-180-181-182-183-184. 33

ve kadınlar türeten Rabb inizden korkun. Kendisi (nin adı) ile birbirinize dileklerde bulunduğunuz Allâh dan ve akrabalık (bağlarını kırmak) dan korkun. Çünkü Allâh sizin üzerinizde tam bir gözeticidir. 57 إ ن ا ك ر م ك م ع ن د اهلل ا ت ق يك م إ ن اهلل ع ل يم خ ب ي. Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileride olanınız (Allâh dan en çok korkanınız) dır. Hakîkaten Allâh, her şey i bilen, her şey den haberdâr olandır. 58 Ayrıca hadîs-i şerîf de de şöyle buyurulmuşdur: Hıkmet in başı Allâh korkusudur. س ا ل ما ف ة اهلل. مت ك ر أ Bunun için merhum Mehmet âkif de, bu hususa işâretle şöyle demiştir: Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır Fazîlet hissi insanlarda Allâh korkusu ndandır. Yüce Rabb imiz olan Allâhü Teâlâ, sonsuz rahmet ve mağfiretinin bir eseri olarak, bu ibretli levhaları gözlerimizin önüne serdikden sonra, kendisini tanımamız, O nun haklarına riâyet ederek O na şirk koşmamamız ve O na layıkı ile kulluk yapmamız için de, Haşr sûresi nin (22-23-24.) ncü âyet-i kerîme lerinde şöyle buyurmaktadır: يم. ه و الر ح ن الر ح ه و الل ه ال ذ ي ال إ ل ه إ ال ه و ع ا ل ال غ ي ب و الش ه اد ة 57 -Nisâ 1 58 -Hucurât, 13. 34

O, öyle Allâh dır 59 ki kendisinden başka hiç bir Tanrı (hiç bir ma bûd) yokdur. (O) gizliyi de bilendir 60, âşikârı da. bağışlayandır. 61 O, çok esirgeyen, çok ه و الل ه ال ذ ي ال إ ل ه إ ال ه و ال م ل ك ال ق د وس الس ال م ال م ؤ م ن ال م ه ي م ن ال ع ز ي ز ال م ت ك ب ر س ب ح ان الل ه ع م ا ي ش ر ك ون. ا ل ب ار O, öyle Allâh dır ki kendisinden başka hiç bir İlâh (hiç bir tanrı, hiç bir ma bûd) yokdur. (O), Melik dir (mülk-ü melekût un yegâne sâhibidir). Kuddûs dür (Noksanı mûcib her şeyden pâk ve münezzehdir). Selâm dır (Selâm ve selâmetin ta kendisidir). Mü min dir (Emn-ü eman verendir). Müheymin dir (Her şey e nigehbandır). Azîz dir (Gâlib-i mutlakdır). 59 -Allâh ism-i şerîfi, Cenâb-ı Hakk ın tüm sıfatlarını ve ef âl-i ilâhiyye yi câmi olan bir ism-i zât dır. Bunun için Yâ Allâh diyen bir kimse, Cenâb-ı Hakk ı, bütün sıfat ve fiilleri ile zikr etmiş olur. 60 -Ğayb, iki ma nâda kullanılır ki birisi Ğayb-i mutlak dır. Hiçbir mahlûkun ne ihsâsı ne de ilmi te allûk etmez. Diğeri de Ğayb-i izâfî dir ki muayyen bir mahlûkun ilmi te allûk etmeyen şey dir. Bu, ona nisbetle ğayb demektir. Buradaki ğaybden maksat ise, Ğatb-i mutlak dır. 61 -Er-Rahmân: Dünyâda rahmeti bütün mahlûklarına âm ve şâmil olan -Allâhdemekdir. Hiçbir şey, kendi kesbi ile meşrût olmayarak ibtidâen bahş olunan ilâhî bir rahmettir ki mü mine de kâfire de, çalışana da çalışmayana da şâmil olur. Bütün mahlûkat, her hâlinde bu rahmet ile beslenir ve hayat bulur. Bu rahmet ile Allâhü Teâla kâfirlere de dünyâda rızık, akıl ve sâire gibi ni metler verir. Bu sıfat, Cenâb-ı Hakk dan başkasına ıtlâk olunamaz. Er-Rahîm ise, Kıyâmet gününde rahmeti yalnız mü min lere hâs olan -Allâhdemekdir. Bu sıfat, kişinin kesbi ile meşrut olup güzel güzel çalışıp onu hak eden mü minlere verilen bir rahmettir ki ednâsı kesbin karşılığından aşağı olmaz, a lâsına da hadd-ü peyman olmaz. Bunun için Rahîm sıfatı, îman ile îmansızı, iyi ile kötüyü, korunanla korunmayanı ayırd ederek iyileri ecir ve mükâfâta, kötüleri de cezâ ve mahrûmiyyete erdirmektir. 35

Cebbâr dır (Halkın hâlini kemâl-i salâha götürendir). 62 Mütekebbir dir (Büyüklükde eşi ve benzeri olmayandır). (zâtında, sıfâtında ve ef âlinde büyüklüğün, ulviyyetin ve kudsiyyetin eşi ve benzeri yokdur. Zâtı ile, sıfâtı ile, ef âli ile ve kudreti ile en büyük olan O dur). (Bunun için de) Allâh, (müşriklerin kendisine) katmakda oldukları her ortakdan münezzehdir. ه و الل ه ا ل ال ق ال ب ار ئ ال م ص و ر ل ه ا ل س اء ا ل س ن ا ل ك يم. و ال ر ض و ه و ال ع ز يز ي س ب ح ل ه م ا ف الس م او ا ت O, öyle Allâh dır ki, Hâlik dir (Vücûde getireceği her şey i hıkmeti muktezâsınca takdîr edendir). 63 Bârî dir (Onları var edendir). (Halk ettiklerini temiz ve sağlam bir nizam üzere seçip tesviye ve tekâmül ettirerek birbirinden farklı vasıf ve özellikler ile temyîz edip ayırandır). 62 -Cebbâr: Çok cebredici ma nâsına olan bu ismin iki ma nâsı vardır ki bunlardan birisi, halkın eksikliklerini tamamlayan, ihtiyaçlarını veren, işlerini düzelten, derdlere derman veren, kırılanları onaran, yoksulları zengin eden, perîşanlıkları yoluna koyup düzelten ma nâsınadır ki müfessirlerin bir çoğu bu ma nâyı anlamışlardır. İkincisi ise, dilediğini zorla yaptırmak, hukmüne karşı gelinmek ihtimâli olmayan, dilediğini delediği şekilde yaptıran ceberut sâhibi anlamındadır. 63 -Cenâb-ı Hakk ın, âlemi var etmesi bakımından üç değişmez sıfatı vardır: 1-İbdâ : Bir şey i, bir şey den olmayarak var etmekdir. Bu sûretle o şey, maddesiz olarak ketm-i adem den çıkmış olur. Bunun için Rasûlü llâh aleyhi s-selâm, Hiçbir şey yok iken Allâh var idi buyurmuşdur. Bu husûsta Bâyezid-i Bestâmî nin Hâlâ da öyledir sözü meşhûrdur. Çünkü eşyâ ancak Allâh ın varlığı ile kâimdir. Onlara varlık isnâdı nisbî ve izâfîdir ki bunun ifâdesi ( ال م و و د ا ال اهلل :Lâ mevcûde illâ llâh: Allâh dan başka hiçbir mevcûd yokdur) hakîkatidir. Ketm-i adem: Allâhü Teâlâ nın rûh ve cisim âlemlerini yaratmayı istediği zaman bütün mahlûkların ilki olan cevher-i ahzar ın (yokluk cevherinin) çıktığı yer. 2-Halk: Bir şey i bir şey den var etmektir. Âdem aleyhi s-selâm ı, topraktan, Cinni dumansız ateşden, her canlıyı sudan yaratması gibi. 3-Tedbîr: Allâhü Teâlâ nın yokdan var etmiş olduğu bütün âlemleri yaratılış hıkmetinin bir gereği olarak bir nizâm ve intizâm dâhilinde -kendi özelliğine göreidâre etmesi demektir ki bu da O nun lûtuf ve kereminin bir muktezâsıdır. 36

Musavvir dir (Varlıklara sûret verendir). En güzel isimler O nun. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O nu tesbîh (ve tenzîh) eder. O, Azîz dir (gâlib-i mutlakdır). Hakîm dir (Yegâne huküm ve hıkmet sâhibidir). Bu son âyet-i kerîme de ifâde buyurulan ا ل عز ي ز كيم : O, Azîz dir (mutlak gâlibdir), Hakîm dir (yegâne hüküm ve hıkmet sâhibidir) ifâdesi öyle bir ifâdedir ki gerek semâvât ve gerekse arzda vücûde gelen şey lerin hangi zerresine bakılırsa bakılsın, onda, künhüne nüfuz etmek mümkün olmayan bu iki sıfatın tecellisi ve bu iki sıfatın Zâtu llâh da birleştiği hakikati görünür. Bu hakikat ise, Allâhü Teâlâ nın hiçbir şey in te sîri altında kalmadan kemâl-i ızzeti ile bütün sebeblerin üstünde örneksiz hârikâlar ibdâ sına (yaratmasına) Kâdir ve her hangi bir ortak kabul etmez bir Gâlib; hiç bir noksanlık kabul etmeyen kemâl-i ilim ve kemâl-i hıkmeti ile yarattıklarını, birbirine rabt ederek muntazam bir şekilde şekillendirip çağaltan, bu suretle de kullarını hıkmetden hıkmete rahmeti ile maksat ve muradına ulaştıran yeğâne Hakîm dir. ( ا ل س ن :En güzel isimler O nun( âyet-i ل ه ا ال س ا ء kerîme sinde ifâde buyurulduğu üzere, Allâhü Teâlâ nın vasıflarını ifâde eden isimleri, bu zikr olunan isimlerden ibâret değildir. En güzel ve en yüksek ma nâlara delâlet eden en güzel isimler hep O nundur. Aynı şekilde Sûre-i A râf âyet 37 ا ل

En :و güzel isimler هلل ا ال س ا ء ص ا ل س ن فا د عو ه ب ا ( de (180) Allâh ındır. O halde O na, bu isimler ile duâ edin.) ve ه و ال ا ل ه : ا هلل ا ال ن ( de Sûre-i Tâ-Hâ âyet (8) de ل ه ا ال سا ء ا ل س Allâh o (Allâh) dır ki kendisinden başka hiçbir ilâh (hiç bir Tanrı, hiçbir ma bûd) yokdur. En güzel isimler O nundur) buyurulmuşdur ki bu isimlerin ba zısı zât ismi, ba zısı da sıfat ismidir. Bunlardan Allâh ism-i celâli, hepsini birden ifâde eden zât ismi, diğerleri sıfat ismidir. Rahmân ismi ise, sıfat ismi olmakla berâber Allâhü Teâlâ dan başkasına ıtlâkı câiz olmayan hass ismidir. Allâhü Teâlâ nın sıfatları, Zâtî sıfatlar, Fiilî sıfatlar ve Ma nevî sıfatlar olmak üzere üçdür: Zâtî sıfatlar: Zât ile kâim olan Sıfât-ı selbiyye ve Sıfât-ı sübûtiyye dir. Sıfât-ı selbiyye: 1-Vücûd, 2-Kıdem, 3-Bakâ, 4-Vahdâniyyet, 5-Muhâlefetün li l-havâdis (sonradan olanlara benzememek), 6-Kıyam bi-nefsihî dir. 38

Bu sıfatlar, nefy-i teşbîh ile (hiçbir şey e benzetilmemek ile) kudsiyyet ve nezâhet ifâde eden sıfatlardır ki Kuddûs, Selâm, Ehad, Vâhid, Evvel, Âhir gibi isimler bu kabildendir. Sıfât-ı sübûtiyye: 1-Hayat, 2-İlim, 3-Semi, 4-Basar, 5-İrâde, 6-Kudret, 7-Kelâm, 8-Tekvîn dir. ( - 39 ر ي د ب ص ي - س ي ع- عل ي م- حى- دير - م خا ل ق م- كل م ت ق : Hayy, Alîm, Semî, Basîr, Merîd, Kadîr, Mütekellim, Hâlik) gibi isimler de, zâtî sıfatlar kabîlindendir. Fiilî sıfatlar: Zâtî sıfatların eser ve hukümleri ile meydana gelmesini ifâde eden Tekvîn sıfatının tecellî etmesidir ki ( م خا ل ق- با رىء - ص و ر- م بد ع - م بد ىء - م ع ي د- مىي- ر م ي ت- ر زا ق- و ها ب- غ فا ر- س تا : Hâlik, Bârî, Musavvir, Mübdi, Mübdî, Muîd, Muhyî, Mümît, Razzâk, Vehhâb, Ğaffâr, Settâr) gibi isimler de, bu kabildendir. Her fiilin, kendi husûsiyyetine göre müstakil bir isim ıtlâkı veyâ şübheli bir kayıt ile kayıtlandırılması câiz olmaz. Ancak

onun karşılığı bir isim dikkate alınarak, edeb ile husün ve kemâl ciheti gözetilerek ve Şâri in ıtlâkına riâyet edilerek söylenmesi lâzım gelir. Meselâ, ( ض ار :Dârr) ismi, yalnız olarak söylenmez, Ancak ( نا ف ع :Nâfi ) ismi ile berâber söylenmesi lâzım gelir. Çünkü, Kur ân da,,o :Evet ي د عو ا ل م ن ض ر ه ا ق ر ب م ن ن ف ع ه ل ب ئ س ال م و ىل و ل ب ئ س ال ع ش ي.) zararı fâidesinden daha yakın olana tapar. Taptığı o nesne ne kötü yardımcı, ne fenâ yoldaşdır). 64 buyurulmuşdur. وبا س ض قا ب Kezâ, ( :Gâbid ve Bâsid) isimleri de böyledir. ص ( Kur ân da, Çünkü : Allâh, kimini و اهلل ي ق ب ض و ي ب س daraltır, kimini genişletir). 65 :Allâh mutlak gâlibdir, intikam و هلل ع ز يز ذ و ان ت قا م ( sâhibidir). 66 ا ن اهلل ع ز يز ذو ان ت قا م ( intikam sâhibidir). 67 ر ( ال عز ي ز ا ل با ر ال مت كب :Şübhesiz ki Allâh mutlak gâlibdir, : O Allâh, Gâlib-i mutlakdır. Halkın hâlini kemâl-i salâha götürendir. Büyüklükde eşi benzeri olmayandır). 68 gibi âyet-i kerîme lerde de berâber vârid olmuşdur. 64 -Hacc.13. 65 -Bakara 145. 66 -Mâide 95. 67 -İbrâhîm 47. 68 -Haşr 24 40

Bu bakımdan Şerrin mukâbili Hayır olduğuna göre de dâimâ ( خ ي ر ه ت عا ىل و ش ر ه خا ل ق م ن اهلل yaratması iledir) demelidir. : Hayır ve şerr Allâhü Teâlâ nın Çünkü Allâhü Teâlâ, ( خا ل ق ك ل ش ي ء : Her şey i yaratandır) 69 Böyle demek sûretiyle Allâhü Teâlâ nın Sıfât-ı ma neviyye sine de riâyet etmiş olur. Ma nevî sıfatlar: Allâhü Teâlâ nın ahlâkını, sıfatlarını, isimlerini, ahkâm ve kemâlini ifâde eden, Azamet ve Kibriyâ, Celâl ve Cemâl, Izzet, Adâlet, Hıkmet, Hılm, Sabır, Fadl, Şedidü l-ıkâb, Seriu l-hisâb gibi vasıf ve isimleri bu kabildendir. Bunlara, :Nu ût: Medh-u senâ edilerek anlatılıp ifâde edilen ن عو ت ( vasıflar) da denir. Hulâsa olarak şunu kat î olarak söyleyebiliriz ki Allâhü Teâlâ nın Zât ı bir, Esmâ -i husnâ sı çokdur ve Kur ân da zikr edilen Esmâ -i husnâ : En güzel isimler bunlardan ibâret değildir. Bunun için Ebû Hurayra radıye llâhü anh dan rivâyet edilen bir Hadîs-i şerîf de, ل ا ل ن ة و ه و مائ ة ا ال وا حدا م ن ا حصا ها د خ ني ا سا سع س عة وت ا ن هلل ت ب ال وت ر. و ت ر ي 69 -En am 102. 41

Muhakkak ki, Allâhü Teâlâ ya mahsûs olarak -yüzden bir eksik olmak üzere- doksan dokuz isim vardır. Her kim bu doksan dokuz ismi ihsâ ederse (beller ve ezberlerse) Cennet e girer ve O tekdir, teki sever. buyurulmuşdur ki bu Hadîs-i şerîf in tamâmı aşağıda gelecektir. Kelime-i tevhîd Tevhîd: Allâhü Teâlâ'nın varlığına, birliğine ve noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna inanmakdır. Kalbin bu güzel inancını başkalarına bildirmek istendiğinde "Lâ ilâhe illâ'llâh" veyâ "Lâ ilâhe illâ hû" denilir. Bu sûretle her türlü kemâl sıfatlarının yalnız Allâhü Teâlâ'ya âit olduğu ifâde edilerek O'na lâyık bir kul olmaya çalışılır. Böyle bir kulluk da ancak Allâhü Teâlâ'nın buyruklarına sımsıkı sarılmak ve yasak etdiği şey'lerden son derece sakınmakla olur ki Allâhü Teâlâ'nın rızâsı ve muhabbeti ancak böyle kazanılır. Böyle bir inanca ve vasfa sâhib olan bir kul, kendisini yaratan ve sayamıyacağımız kadar sayısız ni'metleri lûtf edip bütün yaratılmaşlardan efdal kılan ve şeytandan başka her şey'i hizmetine âmâde kılan Rabb'ini, her şey'den fazla sever. Sevdiği için de sevdiğini kendisinden memnûn etmeye çalışır. Bu sevgiyi kazanmak için de her şey'i ve hattâ îcâbında canını bile fedâ' etmekden çekinmez. En çok korkduğu şey' de sevdiğinin sevgisini kaybetmek, bu sûretle de O'nun hışmına, azâbına, gazâbına ve hoşnutsuzluğuna uğramakdır. 42