MÜ MİN SÛRESİ Nuzul 78 / Mushaf 40

Benzer belgeler
İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

NASR SÛRESİ Nuzul 111 / Mushaf 110

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

Onlardan bazıları. İhtilaf ettiler. Diri-yaşayan. Yüce. Sen görüyorsun ت ر dostlar. ..e uğradı

EV SOHBETLERİ SOHBET Merhamet

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

Kur an-ı Kerim de Geçen Ticaret, Alım-Satım, Satın Alma Ayetleri ve Mealleri

HÜMEZE SÛRESİ Nuzul 34 / Mushaf 104

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

KALEM SURESİ. Nuzul Ortamı: Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE. Nüzul Sırası 7 NÜZUL YERİ KALEM SURESİ. Nuzul Sıra 7.

SAHABE NİN ÖNDERİ HZ. EBU BEKİR

Îman, Küfür ve Tekfir 2

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

Peygamberlerin Kur an da Geçen Duaları

yoksa ziyana uğrayanlardan olursun." 7

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

EV SOHBETLERİ AT. Ders : 6 Konu : Kitaplara İman. a) Kitaplara Topyekün İman

İHSAN SOHBETLERİ İHSAN SOHBETİ

124. SOHBET Sözü Güzel Söylemek

150. Sohbet TEVHÎDİN TARÎFİ VE MAHİYETİ (2/2)

ب Namaz. İbadet ederiz Sen-senin Yol göster

2 İSLAM BARIŞ VE EMAN DİNİDİR 1

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî nin Vird-i Settâr ı *

Kur ân da Fert Aile ve Toplum Ahlâkı Gönderen Kadir Hatipoglu - Temmuz :39:53

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

Kur'an'da Kadının Örtüsü Meselesi - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

1 Bahattin Akbaş, Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı 2 İbn Manzur, Lisanu'l- Arab, Xlll/115 3 Kasas, 28/77. 4 İbrahim, 14/34. 5 İsrâ, 17/70.

Ders : 185. Konu : MEKKE DE GİZLİ DAVET. MEKKE DÖNEMİ ve DAVET BYK&ŞYK DERSLERİ

12. CÜZ KURAN OKULU KURAN-DER HASAN TEMUR

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur:

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

bartin.diyanet.gov.tr/kurucasile

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

Bazı Âyetlerin Anlamları ile İlgili Mülahazalar

Hesap Verme Bilinci Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak :00:00

Yarışıyorlarkoşuyorlar

ي ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ك ت ب ع ل ي ك م الص ي ام ك م ا ك ت ب ع ل ى ال ذ ين م ن ق ب ل ك م ل ع ل ك م ت ت ق ون

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

Kur an-ı Kerim den Seçme Metinler

9. CÜZ KURAN OKULU KURAN-DER HASAN TEMUR

NASIL BİR ALLAH A İMAN EDİYORUZ?

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

ÖRNEK VAAZLAR LÜTFİ ŞENTÜRK 299 CENNET VE NİMETLERİ

Kur an-ı Kerim den Seçme Metinler

İşte bu peygamberler. (ki) biz bazısını bazısına üstün kıldık. Onlardan bazısı Allah ile konuştu. Ve bazısını derecelerle yükseltti

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

Konulu Tefsir Metodu Bir Usûl Sayılabilir mi ve Bunun Kur an ı Anlamaya Katkısı

Ders : 57 Konu: Şeytanla Mücadele

تلقني أصول العقيدة العامة

118. SOHBET Kadir Suresi SÛRE VE MEÂLİ:

KİTAP-SÜNNET İLİŞKİSİ (Nebi ve Resul Kavramları)

EV SOHBETLERİ DERS: 7 KONU: PEYGAMBERLERE İMAN. A) Peygamber (Resȗl-Nebî) Ne Demektir?

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

KAZA VE KADERE İMAN *

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

MEDİNE. MUNÂFIKÛN SÛRESİ Nuzul 103 / Mushaf 63. Surenin Adı: Sûre ikiyüzlüler, münafıklar anlamına gelen Munâfıkûn adını muhtevasından alır.

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

EV SOHBETLERİ. (Allah) her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. (Furkan, 25:2)

İSİMLER VE EL TAKISI

8. CÜZ KURAN OKULU HASAN TEMUR KURAN-DER

DÖRT KAİDE القواعد األربعة DÖRT KAİDE. Şeyhulislam Muhammed bin Abdilvehhab (rh.a)

MÜZZEMMİL SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE GİRİŞ SURENİN KONUSU. MÜZZEMMİL SURESİ Mushaf Yeri 73. Ayet Sayısı 20.

Tatil kavramını araştırdığımız da tatil için şu anlamların verildiğini görürüz:

Transkript:

MÜ MİN SÛRESİ Nuzul 78 / Mushaf 40 Surenin Adı: Sûre, İslâm coğrafyasının batısında 28-45 arasındaki kıssaya istinaden Mü min, doğusunda 3. âyetine istinaden Ğâfir adıyla şöhret bulmuştur. Tirmizî, Hz. Peygamber in sûreyi Hâ-Mîm el-mu min olarak andığı bir hadise yer verir. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Mekkî olan sûre, Ebu Talib in vefatının ardından inmiş olmalıdır. Çünkü şimdi siz, Rabbim Allah tır dediği için bir insanı öldürecek misiniz (28) ifadesini Hz. Ebubekir Ukbe b. Ebi Muayt ın Rasulullah a saldırısını engellerken kullanmıştır (Buhârî). Bu tür fiziki saldırılar Ebu Talib in vefatından sonra ve hicretten önce gerçekleşmiştir. Yani sûre, ailenin diğer üyeleriyle birlikte, Rasulullah ın varlığına kastedilen bir dönemde inmiştir. Muhtemelen 11. yılın sonu veya 12. yılın başına denk gelir. Mushafta da iniş sırasına göre dizilen yedi sûrelik Hâ-Mîm ailesinin ilkidir. Tüm ilk tertiplerde Zümer-Fussılet arasında yer alır. 1607

MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE Surenin Konusu: Sûrenin konusu insandır. Sûrede insan, Yaratıcı karşısında haddini, Yaratılmışlar karşısında değerini bilmeye çağırılır. Vahyi yalanlayanların feci akibetine dikkat çeker (4-5). Buna mukabil mü minlere müjde verilir (7-8). Hesap gününden bir diyalog aktarılır. Bu insanın tüylerini diken diken eden bir diyalogdur. Bugün mutlak iktidar kime aittir Elbet mutlak otorite olan tek Allah a (16). Dehşetli olan şey, hesap günü müdür? Hesap vermek midir? Sanırım ikincisi olsa gerek. Hz Musa nın, Firavun-Haman-Karun üçlüsüne karşı mücadelesi anlatılır (23-24). Firavun, halkın seçkinlerini, Hz Musa nın onların hayat tarzlarına müdahale edeceğiyle korkutmaktadır (26). Tıpkı Mekke Müşrik ele başıların endişe ettikleri gibi. Küstahça büyüklenenlerin kalbinin mühürlenmesi (35), İlâhî mesajları bile bile reddedenlerin zihni savruluşu (63) bunun ifadesidir. Sûrede bir dip akıntısı gibi sahte değerlere yaslanan insanın nasıl hakikate ve kendisine yabancılaştığı vurgulanır. Servet, güç tutkusu, ilerleme miti, gösteriş, iktidar ve büyüklük hırsının insanoğlunun ayaklarını nasıl yerden kestiği şöyle vurgulanır: Onların içinde hiçbir zaman erişip tatmin olamayacakları bir büyüklenme tutkusu vardır, başkası değil. (56) Haddini bilmezliğin, sahibini Allah ın âyetlerini polemik konusu yapmaya götürdüğü dile getirilir (4, 35, 69). Allah a kulluktan insanı uzak tutan şeyin bu küstahça tavır olduğu ifade edilir (60). Ve kullar duaya davet edilir: Bana dua edin ki ben de kabul edeyim (60). 1608

En çürümüş ortamlarda dâhi diri vicdanların bulunabileceğine, Firavunun ailesi arasında kendini gizleyen mü min örneğiyle vurgu yapılır (28). Son âyet, azabı gördükten sonra iman etmenin kişiye hiçbir yararı olmayacağını dile getirir. Bu sayede, imanın her tür dayatma dışında özgür iradeye dayalı bir tercih olduğuna dikkat çekilir (85). Sünnetullah budur: Firavunlaşmış her akıl er geç sahibini imha eder. Kûfe okuluna göre 85, Mekke ve Medine okullarına göre 84, Basra okuluna göre 82 âyettir. 1609

RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA ب س م للا ا لر ح من الر ح ي م حم ١ 1 Hâ-Mîm! ت ن زيل ال ك ت اب م ن للا ال ع ز يز ال ع ل يم ٢ 2 BU ilâhi kelamın indirilişi her işinde mükemmel olan, her şeyi bilen Allah katındandır. غ اف ر الذ ن ب و ق اب ل الت و ب ش د يد ال ع ق اب ذ ى الط و ل ل ا ل ا ل و ا ل ي ال م ص ير ٣ 3 (O); günahları bağışlayan, kendine yönelenin yönelişini kabul eden,(1) cezalandırması çetin,(2) keremi de sınırsız olandır: O ndan başka ilâh yoktur ve tüm yolların sonu O na çıkar. (1) Günahların affı ile tevbelerin kabulü ayrı ayrı şeylerdir. Tevbe ilâhi af yollarından sadece biridir. Acılar, sıkıntılar, musibetler, yokluklar, dertler, iyilikler, dualar, kazanılan sevaplar, vazgeçilen kötülükler af vesilesi olabilir. (2) Allah ın cezası iki rahmet arasına alınmıştır. م ا ي ج اد ل ف ى اي ات للا ا ل ال ذ ين ك ف ر وا ف ل ي غ ر ر ك ت ق ل ب م ف ى ال ب ل د ٤ 4 ALLAH IN âyetleri konusunda, sadece inkârda direnenler ileri geri konuşurlar.(3) Fakat onların gözde mekânlarda(4) keyif çatmaları seni yanıltmasın: (3) İnkarını savunurken ilâhi kelamı polemik konusu yapanlar kastedilir. Bu tür polemik 5. âyette batıl uğruna hakikati kendisiyle alt etmeye çalışmak şeklinde tanımlanmıştır. (4) Lafzen: Beldelerde, ülkelerde (krş. Âl-i İmran: 196). (Nuzul 98 / Mushaf 3 : Al-i İmran 196 Aşağıdadır.) ل ي غ ر ن ك ت ق ل ب ال ذ ين ك ف ر وا ف ى ال ب ل د ١٩١ 196 İNKÂRA saplananların, yeryüzünde keyiflerinin peşi sıra gezip tozmaları seni yanıltmasın! 1610

ك ذ ب ت ق ب ل م ق و م ن وح و ا ل ح ز اب م ن ب ع د م و م ت ك ل ا م ة ب ر س ول م ل ي ا خ ذ و و ج اد ل وا ب ال ب اط ل ل ي د ح وا ب ال ح ف ا خ ذ ت م ف ك ي ف ك ان ع ق اب ٥ 5 Onlardan önce Nûh kavmi ve peşlerinden gelen tüm kafadarlar da yalanlamıştı; her toplum kendi elçisini yakalayıp ondan kurtulmanın planlarını yapmıştı;(5) batıl uğruna hakikati kendi kendisiyle alt etmeye çalışmak gibi yanlış ve yanıltıcı bir mücadele yöntemini benimsediler. Fakat, sonuçta Ben onları yakaladım: cezalandırma nasıl olurmuş görsünler bakalım! (5) Hz. Musa ya yapılan gibi (Kasas: 20). Nebi ye, suikast planları imâen haber verilmektedir. Hz Nuh un yaşadğı Yerler (Kufe ve Cudi) 1611

(Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 20 Aşağıdadır.) و ج اء ر ج ل م ن ا ق ص ا ال م د ين ة ي س عى ق ال ي ا م و سى ا ن ال م ل ي ا ت م ر ون ب ك ل ي ق ت ل وك ف اخ ر ج ا ن ى ل ك م ن الن اص ح ين ٢٢ 20 İşte bu sırada kentin öteki ucundan bir adam koşarak geldi ve Ey Musa! dedi, Soylular seni öldürmek için hakkında görüşme yapıyorlar; derhal (burayı) terk et! Ve şunu da unutma ki, ben senin iyiliğini isteyen biriyim. و ك ذل ك ح ق ت ك ل م ت ر ب ك ع ل ى ال ذ ين ك ف ر وا ا ن م ا ص ح اب الن ار ١ 6 İşte Rabbinin inkârda direnen kimseler hakkındaki sözü böyle gerçekleşmiştir; elbet onlar ateş yoldaşıdırlar. ا ل ذ ين ي ح م ل ون ال ع ر ش و م ن ح و ل ي س ب ح ون ب ح م د ر ب م و ي ؤ م ن ون ب و ي س ت غ ف ر ون ل ل ذ ين ام ن وا ر ب ن ا و س ع ت ك ل ش ی ء ر ح م ة و ع ل م ا ف اغ ف ر ل ل ذ ين ت اب وا و ات ب ع وا س ب يل ك و ق م ع ذ اب ال ج ح يم ٧ 7 (ALLAH IN) hükümranlık makamına (lâyık bir) sorumluluk taşıyanlar(6) ve O na yakın olanlar; Hamd ile Rablerinin sonsuz yüceliğini dile getirirler, O na güvenirler ve İman eden (diğer) kimseler için bağışlanma dilerler: Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve bilginle kuşatmışsın! Artık tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla ve onları gözleri yuvalarından fırlatan dehşetli ateşin azabından koru! (7) (6) Bir şeyi üstlendi anlamına gelen bu fiil maddî olmaktan daha çok mânevî sorumluluk için kullanılır (bkz. Tâhâ: 100; Ankebût: 13; Cuma: 5). (7) Tefsirlere göre bu kimseler melekler dir. Fakat bunlar iman eden varlıklardır. İman ise iradeye dayalı bir tercihtir. Dolayısıyla âyette vasfedilenler kulluk sorumluluğunu sırtlanan mü minlerdir. İlâhî iradeyi yeryüzünde gerçekleştirmek, Allah ın arşını omuzda taşımaktır. 1612

(Nuzul 44 / Mushaf 20 : Taha 100 Aşağıdadır.) م ن ا ع ر ض ع ن ف ا ن ي ح م ل ي و م ال ق يم ة و ز ر ا ١٢٢ 100 Her kim bu (ilâhi mesajdan) yüz çevirirse, iyi bilsin ki o, Kıyamet Günü (zorlanacağı) bir sorumluluğun (83) altına girmiş olacak; (83) Lafzen: yük. Fakat bu âyetin sonunda kullanılan ve yine yük anlamına gelen hıml den farklı olarak vizr, daha çok mânevî yük, sorumluluk anlamındadır. Bu kullanımın bir çok örneği arasında En âm 164, Fâtır 18 ve Şerh 2 yi sayabiliriz. (Nuzul 89 / Mushaf 29 : Ankebut 13 Aşağıdadır.) و ل ي ح م ل ن ا ث ق ال م و ا ث ق ا ل م ع ا ث ق ال م و ل ي س پ ل ن ي و م ال ق يم ة ع م ا ك ان وا ي ف ت ر ون ١٣ 13 Ve elbet onlar kendi yüklerini zaten taşıyacaklar; ama kendi yükleriyle birlikte (sorumlu oldukları) bir başka yük daha taşıyacaklar;(16) ve Kıyamet Günü uyduruk (inançlarından) dolayı(17) elbette hesaba çekilecekler. (16) Bu âyet, hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu taşımaz (Neml: 38) âyetinden ayrı olarak, hem kendi günahlarının yükünü hem de başkalarını yoldan çıkarmanın vebalini yükleneceklerine dair Nahl 25 âyeti ışığında anlaşılmalıdır. Bu tiplerin yüklendiği günah, gerçekte başkalarının günahı değildir, hakikatte başkalarının işlemesine sebep oldukları günahtır. Sonuçta kendi günahlarını taşımaktadırlar. (17) 12. âyette geçtiği türden batıl iddia ve inançlara atıf. (Nuzul 79 / Mushaf 21 : Cuma 5 Aşağıdadır.) و للا ل ي د ى ال ق و م الظ ال م ين ٥ م ث ل ال ذ ين ح م ل وا الت و رية ث م ل م ي ح م ل و ا ك م ث ل ال ح م ار ي ح م ل ا س ف ار ا ب ئ س اي ات للا م ث ل ال ق و م ال ذ ين ك ذ ب وا ب 5 TEVRAT I taşıma sorumluluğu kendilerine verilip de sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar yüklenmiş (fakat sırtındakinin değerinden bihaber olan) eşeğin durumu gibidir.(6) Allah ın âyetlerini yalanlayan toplumun temsil ettiği şey ne kötüdür! Ve Allah zalim bir topluma rehberliğini bahşetmez. (6) Yahudiler bölge Araplarını kitapsız (ümmî) oldukları için küçümsüyorlardı (bkz. 2. âyet). Kitap yüklü eşekler nitelemesi, bu tekebbürün temelsizliğini dile getirir. ر ب ن ا و ا د خ ل م ج ن ات ع د ن ال ت ى و ع د ت م و م ن ص ل ح م ن اب ائ م و ا ز و اج م و ذ ر ي ات م ا ن ك ا ن ت ال ع زيز ال ح ك يم ٨ 8 Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi ve dürüst olanları güzelliğin merkezi olan cennetlere yerleştir(8) çünkü Sen, evet Sensin her işinde tek mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden! (8) Gerçek mü minlerin yakınlarıyla cennette buluşacaklarına dair müjde (bkz. Tûr: 21). (Nuzul 59 / Mushaf 52 : Tur 21 Aşağıdadır.) و ال ذ ين ام ن وا و ات ب ع ت م ذ ر ي ت م ب ا يم ان ا ل ح ق ن ا ب م ذ ر ي ت م و م ا ا ل ت ن ا م م ن ع م ل م م ن ش ی ء ك ل ام ر ئ ب م ا ك س ب ر ين ٢١ 21 Kendileri iman eden, ve soyları da bu muhteşem (11) imanı izleyenlere gelince: Biz onları soylarıyla buluşturacağız ve kendi yaptıklarının (karşılığından) da hiçbir şey eksiltmeyeceğiz; (12) (ne ki) herkesin (akıbeti) kendi kazandıklarına bağlıdır. (13) (11) Îmânin deki belirsizliğin azamet vurgusuyla çeviriye yansıması. (12) Yani, çocuklar ebeveynlerinin (Ferrâ ya göre ebeveynler de çocuklarının) iman yolunu izlerse, Allah aile fertleri arasındaki derece farkına bakmaksızın aşağı makamda olanları yüksek makamda olanın yanında buluşturacak (krş. Ra d: 23). 26. âyette ifadesini bulan annebabaların çocuklarının mânevî istikbali hakkındaki kaygısı kabul olmuş bir dua yerine geçecek (krş. Tahrîm: 6). Mü min atalarla onların yolunu izleyen çocuklar arasındaki imâni sinerjiye atıf. 1613

(13) Lafzen: rehin. Zımnen: Allah, insanı kendisine borç vermiştir. İnsan bu borç karşılığı rehindir; ancak kulluk için yaptıklarını vererek kendini kurtaracaktır. İşte bu yüzden, izlenecek bir ışık bırakan atalar ve o ışığı izleyen çocukların ataların yüksek makamında buluşacak olmaları, kimse kimsenin sorumluluğunu yüklenmez ilkesine aykırı anlaşılamaz. Gerekçesini 26. âyetin teşkil ettiği bu terfi ile, hesabı öldükten sonra kapanmayacak üç kişi hadisi arasında yakın bir ilişki vardır. Geride sâlih bir evlat bırakmak, yaşayan bir amel bırakmaktır. Ebeveynler bunun getirisiyle daha yüksek makamı elde ediyorsa, bu durumun, onlara bu makamı kazandıran iman sahibi çocuklara da mânevî bir getiri sağlaması doğaldır. و ق م الس ي پ ات و م ن ت الس ي پ ات ي و م ئ ذ ف ق د ر ح م ت و ذل ك و ال ف و ز ال ع ظ يم ٩ 9 Ve onları tüm kötülüklerden koru! Ki Sen o gün birini kötü duruma düşmekten korursan, bu ona rahmet ettiğin anlamına gelir: bu, evet, en büyük başarı işte budur! (9) (9) Dua etmek, tek başına kabul olmuş bir duadır. Duanın kabulü ise fazladan bir ikramdır. ا ن ال ذ ين ك ف ر وا ي ن اد و ن ل م ق ت للا ا ك ب ر م ن م ق ت ك م ا ن ف س ك م ا ذ ت د ع و ن ا ل ى ا ل يم ان ف ت ك ف ر ون ١٢ 10 İnkarda ısrar edenlere (o gün) şöyle nida edilecektir: İman etmeye çağırıldığınız halde inkâr etmeyi sürdürdüğünüz zaman Allah ın size olan kahır ve sitemi, sizin (şu an) kendi kendinize olan kahır ve siteminizden daha büyüktür! (10) (10) Makt bu bağlamda insan için zarar verecek şeye karşı tedbirsizlik anlamına istiare olarak kullanılmıştır (İbn Aşur). Bizce buradaki en uygun karşılığı sitem dir. Sitemin muhtemel üç nedeni: 1) Arkalarına düştüklerinin hiçbir yararını göremedikleri için. 2) Şeytan bile gerçeği itiraf ettiği için. 3) Dünyada hor gördükleri karşısında rezil oldukları için. ق ال وا ر ب ن ا ا م ت ن ا اث ن ت ي ن و ا ح ي ي ت ن ا اث ن ت ي ن ف اع ت ر ف ن ا ب ذ ن وب ن ا ف ل ا لى خ ر وج م ن س ب يل ١١ 11 Şöyle karşılık verecekler: Rabbimiz! Sen bizi iki kez öldürdün, iki kez de dirilttin.(11) İşte artık günahlarımızı itiraf ettik: şimdi bizim için bir çıkış yolu yok mudur? (11) Krş. Bakara: 28. Kur an dilinde canlı varlıkların can verilmeden önceki inorganik durumuna da ölüm denilmektedir (krş. Hac: 28). İki kez ifadesi teksîr olarak yorumlandığında anlam defalarca öldürüp, defalarca dirilttin olur. Birincisi maddî ikincisi manevî bir ölümdür ki, bin ölümden beterdir. Bunu ruhun ölümü olarak adlandırmak mümkündür (Elmalılı). (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 28 Aşağıdadır.) ك ي ف ت ك ف ر ون ب ا لل و ك ن ت م ا م و ات ا ف ا ح ي اك م ث م ي م يت ك م ث م ي ح ي يك م ث م ا ل ي ت ر ج ع ون ٢٨ 28 Cansızken size hayat bahşedecek, ardından sizi öldürecek ve ondan sonra da diriltecek,(39) en sonunda sizi kendisine döndürecek olan Allah a karşı nasıl olur da nankörlük yaparsınız? 1614

(39) Krş. Mü min: 11. Âyetin açılımı şudur: Siz varlıkta var idiniz. Fakat hayat sahibi değildiniz. Hayata gelmeden de varoluş açısından var idiniz. Allah, varlıkta dağınık olarak bulunan siz e ruh üfleyerek diriltti. Bu, 1) Ölümün varlığın zıddı anlamında bir yokluk olmadığını; 2) Ölümün hayatın zıddı olduğunu; 3) Ölümün hayatın başlangıcı olduğunu gösterir. (Nuzul 91 / Mushaf 22 : Hac 28 Aşağıdadır.) ل ي ش د وا م ن اف ع ل م و ي ذ ك ر وا اس م للا ف ى ا ي ام م ع ل وم ات ع لى م ا ر ز ق م م ن ب يم ة ا ل ن ع ام ف ك ل وا م ن ا و ا ط ع م وا ال ب ائ س ال ف ق ير ٢٨ 28 Ki, bunun kendilerine sağlayacağı yararlara tanık olsunlar. Bir de belirlenen günlerde, O nun kendilerine rızık olarak sunduğu hayvanları (kurban ederken), üzerine Allah ın adını ansınlar: işte bunlardan siz de yiyin, zor durumdaki ihtiyaç sahiplerine de yedirin.(43) (43) Fakir ğanî nin mukabilidir. Bâis ise, aslında fakir olmadığı halde içinde bulunduğu güç şartlar yüzünden zor durumda olan kimselerdir. ذل ك م ب ا ن ا ذ ا د ع ى للا و ح د ك ف ر ت م و ا ن ي ش ر ك ب ت ؤ م ن وا ف ال ح ك م لل ال ع ل ى ال ك ب ير ١٢ 12 (Onlara şöyle denilecek): Durum işte böyle(sine vahim) dir: çünkü sadece Allah a (kulluğa) çağrıldığınız her seferinde inkârı tercih ettiniz; O na ortak koşulduğunda ise inanıverdiniz. Fakat şimdi hüküm yüceler yücesi, mutlak büyük olan Allah a aittir. و ال ذ ى ي ريك م اي ات و ي ن ز ل ل ك م م ن الس م اء ر ز ق ا و م ا ي ت ذ ك ر ا ل م ن ي ن يب ١٣ 13 O DUR size (varlık) delillerini gösteren ve size semadan rızık indiren: Yönünü O na çevirenlerden başkası bundan ders almaz.(12) (12) Ra d sûresinin 27. âyetiyle karşılaştırınız. (Nuzul 58 / Mushaf 13 : Ra d 27 Aşağıdadır.) و ي ق ول ال ذ ين ك ف ر وا ل و ل ا ن ز ل ع ل ي اي ة م ن ر ب ق ل ا ن للا ي ل م ن ي ش اء و ي د ى ا ل ي م ن ا ن اب ٢٧ 27 Yine inkârda direnenler, Ona Rabbinden bir mucize indirilmesi gerekmez miydi? derler. De ki: Allah dileyen kimsenin sapmasını diler, kendisine yönelen kimseyi ise doğru yola yönlendirir ; (37) (37) Yeşa fiili cümle içerisinde iki özneyi de görmektedir: O (Allah) ve men (insan). Bu durumda, Allah ın dilemesi (hidayet için bkz. Tevbe: 80) insanın tercihinin bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. Özellikle burada, hidayet zıddı olan dalalet ile birlikte anılmaktadır. Fakat anlamamızı kolaylaştıran asıl unsur ibaredeki ileyhi men enab dır (krş. Mü min: 13). Çünkü bu kısımda hemen önceki yudillu men yeşâ ibaresinde gizli ikinci özne olan insan açıkça ortaya çıkmıştır: kendisine yönelen kimse. Yani Allah kendisine yönelen kimseyi doğru yola yönlendirir. Allah ın hidayete erdirmesi ya da dalalete düşürmesi ile ilgili tüm âyetler, buradaki ilâhî iradenin nasıl tecelli ettiğini açıklayan şu âyet ışığında anlaşılmalıdır: Allah, yoldan çıkmışlardan başkasını saptırmaz (Bakara: 26). Ayrıca Kur an Allah esenlik yurduna davet eder dedikten sonra, bu davete icâbet edenleri kastederek dileyen kimseleri ise dosdoğru bir yola yöneltmeyi murad eder buyurmaktadır (Yûnus: 25). Hidayet/dalaletle ilgili 19 âyetin biri hariç hepsinde de hem öznelerin hem de tümlecin yüklemi üçüncü şahıs formuyla gelir. Adı geçen tek istisna olan Şurâ 42. âyet ise birinci çoğul şahıs kipi olan biz formuyla gelir. Onda da, mücerret olarak biz doğru yola yöneltiriz şeklinde değil, bir mef ulü bih ile Onun için bir ışık yaratırız, dilediğimizi o ışık sayesinde doğru yola iletiriz formunda gelir. Bu da, hedâ ve dalâl ile kullanılan yeşa fiilinin iki özneyi de gördüğüne delalet eder. Aynı sonuca istikrai bir okumayla da varılır (Ayrıca bkz. âyet 31; İbrahim: 4; Nûr: 21; Muhammed: 17, ilgili notlar). 1615

ف اد ع وا للا م خ ل ص ين ل الد ين و ل و ك ر ال ك اف ر ون ١٤ 14 Hakikati inkâr edenleri ne denli kızdırsa da, siz akideyi yalnız O na has kılarak saf ve samimi bir inançla sadece Allah a yalvarın! ر ف يع الد ر ج ات ذ و ال ع ر ش ي ل ق ى الر وح م ن ا م ر ع لى م ن ي ش اء م ن ع ب اد ل ي ن ذ ر ي و م الت ل ١٥ 15 Zira O, bütün varlık hiyerarşisinin en yücesi olarak hükümranlık makamına kurulmuştur. O Duruşma Günü hakkında uyarmak için kullarından dilediğine kendi katından vahiy indirir.(13) (13) Rûh vahiy mânasında kullanılmıştır (krş. Nahl: 2 ve Şurâ: 52). (Nuzul 74 / Mushaf 16 : Nahl 2 Aşağıdadır.) ي ن ز ل ال م لئ ك ة ب الر وح م ن ا م ر ع لى م ن ي ش اء م ن ع ب اد ا ن ا ن ذ ر وا ا ن ل ا ل ا ل ا ن ا ف ات ق ون ٢ 2 O, kullarından dilediğine (İnsanları) uyarın! şunu iyi bilin ki Benden başka ilâh yok! O hâlde (başkalarına ilâhlık yakıştırmaktan) artık sakının! buyruğunu iletmeleri için, melekleri (ölü canlara) hayat veren vahiyle(5) indirir. (5) Rûh, burada vahiy anlamındadır. Bu anlamda ilk kullanıldığı âyet Kadr sûresinin 4. âyetidir. (Ayrıca Mü min: 15; Şûrâ: 52.) Parantez içi açıklama Taberî nin İbn Abbas ı da şahit göstererek yaptığı yoruma dayanmaktadır (krş. Zemahşerî ve Râzî). İlâhî bir inşa projesi olan vahiy, muhatabının tasavvurunu, anlamını kendi yüklediği kavramlarla inşa eder. Buna göre vahiy, hayata ruh katan bir mesajdır. Nasıl ki ruhunu yitiren bir insan ceset hâline geliyorsa, vahiysiz bir hayat da odur. Kur an Allah ve Elçi sinin vahiyle yaptığı çağrıyı da diriliş çağrısı olarak niteler (Enfal: 24). Vahiy; Gönlün nur ve cilası, Aklın ziyası, Gözün ışığı, Cesedin canı mesabesindedir. (Nuzul 82 / Mushaf 42 : Şura 52 Aşağıdadır.) و ك ذل ك ا و ح ي ن ا ا ل ي ك ر وح ا م ن ا م ر ن ا م ا ك ن ت ت د رى م ا ال ك ت اب و ل ا ل يم ان و لك ن ج ع ل ن ا نور ا ن د ى ب م ن ن ش اء م ن ع ب اد ن ا و ا ن ك ل ت د ى ا لى ص ر اط م س ت ق يم ٥٢ 52 Ve (ey Nebi,) işte sana da kendi emrimizden hayat bahşeden bir mesaj vahyettik; (67) sen daha önce kitap nedir iman nedir bilmezdin: (68) Fakat şimdi onu bir nur kıldık ki, kullarımızdan dilediklerimizi onunla doğru yola yöneltelim. Ve şüphe yok ki sen de insanları dosdoğru bir yola yöneltmektesin; (67) Rûh un vahiy anlamı için bkz. Nahl: 2. (68) Bildi anlamına gelen derâ fiili sıradan bir bilmeyi değil, özüne vakıf olup hakikatine ermeyi ifade eder (Râğıb). Kast edilen, iman ve kitap hakkında dirayet sahibi olmaktır (İbn Aşur). ي و م م ب ار ز ون ل ي خ فى ع ل ى للا م ن م ش ی ء ل م ن ال م ل ك ال ي و م لل ال و اح د ال ق ا ر ١١ 16 O gün onlardan hiç kimse Allah tan hiçbir şeyi saklayamadan (gerçek yüzleriyle) ortaya çıkarlar.(14) - Bugün mutlak iktidar kime aittir? - Elbet mutlak otorite olan tek Allah a!(15) (14) Zira o gün maskeler düşer, içler dışa döner, insanın peşine düştüğü hayvani güdüler sahibine sûret olur. İçgüdülerinin güdümüne giren insan, içinde taşıdığı nefs-i hayvânî nin suretine bürünür. 1616

(15) Sorunun başında Allah der ki.., sonunda onlar dediler ki.. ibâresi bulunmaz. Çünkü muhatap kalmamıştır. Allah tan başka her şeyin yok olduğu bir ortamda Kim sordu? ve Kimler, ne cevap verdiler? soruları gereksizdir. ا ل ي و م ت ج زى ك ل ن ف س ب م ا ك س ب ت ل ظ ل م ال ي و م ا ن للا س ريع ال ح س اب ١٧ 17 O gün herkes kazandığının karşılığını bulur; haksızlığın olmadığı gündür o: çünkü Allah hesabı seri görendir. و ا ن ذ ر م ي و م ا ل ز ف ة ا ذ ال ق ل وب ل د ى ال ح ن اج ر ك اظ م ين م ا ل لظ ال م ين م ن ح م يم و ل ش ف يع ي ط اع ١٨ 18 Ve onları yüreklerin sahibini boğarcasına(16) gırtlağa dayanacağı dehşet gününe karşı uyar: o gün zalimler; ne samimi bir dost, ne de sözü geçen bir şefaatçi bulacaktır. (16) Kâzımîn için bkz. Nahl: 58, (krş. Ferrâ). Bkz. Zor bir gün (Kamer: 8). (Nuzul 74 / Mushaf 16 : Nahl 58 Aşağıdadır.) و ا ذ ا ب ش ر ا ح د م ب ا ل ن ثى ظ ل و ج م س و د ا و و ك ظ يم ٥٨ 58 Ne var ki onlardan birine (bir) kız çocuğu olduğu müjdelense suratı kapkara kesilir. İçini öfkeyle karışık bir hüzün kaplar;(58) (58) Kezîm, aslen nefesi kesilip donup kalmak manasınadır (Râ- ğıb). Kur an da (öfkesini) tutmak, yenmek anlamında kullanılır (Âl-i İmran: 134). Aşırı hüzün, öfke, korku gibi durumlarda insanın aldığı hâli ifade eder. İbn Abbas, Dahhak gibi ilk otoriteler bu psikolojik durumu hüzün, hayal kırıklığı, nefesi kesilmek ve boğulmak şeklinde açıklamışlardır (Ebu Ubeyde ve Taberî). Bağlam hüzün-öfke karışımını yansıtır (krş. Kalem: 48). (Nuzul 54 / Mushaf 54 : Kamer 8 Aşağıdadır.) م ط ع ين ا ل ى الد اع ي ق ول ال ك اف ر ون ذ ا ي و م ع س ر ٨ 8 Davetçiye doğru panik içinde seğirtecekler ve o inkâr edenler Bu zor bir gün! diye çığlık atacaklar. ي ع ل م خ ائ ن ة ا ل ع ي ن و م ا ت خ ف ى الص د ور ١٩ 19 O, bakışlarda (saklı) ihaneti ve yüreklerin gizlediği şeyleri bilir; 1617

و للا ي ق ى ب ال ح و ال ذ ين ي د ع ون م ن د ون ل ي ق ون ب ش ی ء ا ن للا و الس م يع ال ب ص ير ٢٢ 20 Ama Allah hükmünde hakkaniyeti gözetir, O nu bırakıp da yalvarıp yakardıklarıysa hiçbir şey hakkında hüküm veremezler: çünkü sadece Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir. ا و ل م ي س ير وا ف ى ا ل ر ض ف ي ن ظ ر وا ك ي ف ك ان ع اق ب ة ال ذ ين ك ان وا م ن ق ب ل م ك ان وا م ا ش د م ن م ق و ة و اث ار ا ف ى ا ل رض ف ا خ ذ م للا ب ذ ن وب م و م ا ك ان ل م م ن للا م ن و ا ٢١ 21 Onlar hiç yeryüzünde dolaşmazlar mı ve görmezler mi kendilerinden önce geçip gitmiş olanların (feci) akıbetini? Onlar kendilerinden daha güçlüydüler ve yeryüzünde daha derin izler bırakmıştılar. Buna rağmen Allah günahları sebebiyle onları cezalandırdı ve kendilerini Allah a karşı koruyacak kimse olmadı. ذل ك ب ا ن م ك ان ت ت ا ت ي م ر س ل م ب ال ب ي ن ات ف ك ف ر وا ف ا خ ذ م للا ا ن ق و ى ش د يد ال ع ق اب ٢٢ 22 Böyle oldu, çünkü elçileri kendilerine hakikatin apaçık belgeleriyle geldiği halde, onlar inkârda direndiler; bunun üzerine Allah da onları cezalandırdı: Zira O güçlüdür, cezası pek çetindir. 1618

اي ات ن ا و س ل ط ان م ب ين ٢٣ و ل ق د ا ر س ل ن ا م و سى ب 23 DOĞRUSU Biz Musa yı, mesajlarımızla ve (sahibinin doğruluğuna şahit olan) apaçık bir belgeyle(17) elçi göndermiştik: (17) Sultân için bkz. İsra: 65 Hz Musa ve Harun un Mısır dan Çıkışı 1619

(Nuzul 68 / Mushaf 17 : İsra 65 Aşağıdadır.) ا ن ع ب اد ى ل ي س ل ك ع ل ي م س ل ط ان و ك فى ب ر ب ك و ك ي ل ١٥ 65 Ama unutma ki, (gerçek) kullarım üzerinde senin etkin bir gücün olmayacaktır: (88) zira senin Rabbin, (kullarını) koruyucu otorite olarak haydi haydi yeterlidir! (88) Sultân, güç ve otorite anlamındaki es-selt kökünden türetilmiş olsa da, yalınkat bir güce değil, etkin ve inandırıcı güce delalet eder (Etimolojisi için bkz. İbrahim: 10, not 6). Çünkü sultân, sahibinin ehliyet, liyakat ve doğruluğunu gösteren belge ya da yetki anlamına gelir (Mekâyîs). ا لى ف ر ع و ن و ام ان و ق ار ون ف ق ال وا س اح ر ك ذ اب ٢٤ 24 Firavun a, Hâmân a ve Karun a (18) Fakat onlar Yalancı sihirbazın teki demişlerdi. (18) Bu üçünün birlikte anılması anlamlıdır. Zira bu üçü iktidarın üçayağını temsil eder: Firavun siyasal ayağı, Hâmân bürokrasi ayağını, Kârun ekonomik ayağı. ف ل م ا ج اء م ب ال ح م ن ع ن د ن ا ق ال وا اق ت ل وا ا ب ن اء ال ذ ين ام ن وا م ع و اس ت ح ي وا ن س اء م و م ا ك ي د ال ك اف ر ين ا ل ف ى ل ل ٢٥ 25 (Musa) kendilerine tarafımızdan gönderilmiş malum hakikatle gelince,(19) Onun yanında yer alan mü minlerin kadınlarını sağ bırakıp oğullarını öldürün! dediler. Kâfirlerin entrikası asla hedefine ulaşamayacaktır. (19) Arapça da geçişsiz bir fiili geçişli yapmanın birden çok yolu vardır. Fakat bir fiili tef il veya if al babına taşıyarak geçişli yapmakla bâ edatıyla geçişli yapmak arasında fark vardır. Diğerlerinde öznenin aynı anda ve aynı yerde nesneyle birlikte olması şart değilken, sonuncusunda şarttır (Furûk). Burada câe bi şeklinde geldiği için, hakikati getirince mânası değil hakikatle gelince mânası verdik. Çeviri boyunca buna uymaya çalıştık. Aksi durumlar ya istisnalar ya da gözümüzden kaçanlardır. و ق ال ف ر ع و ن ذ ر ون ى ا ق ت ل م و سى و ل ي د ع ر ب ا ن ى ا خ اف ا ن ي ب د ل د ين ك م ا و ا ن ي ظ ر ف ى ا ل ر ض ال ف س اد ٢١ 26 Firavun Bana bırakın, Musa yı ben öldüreyim! dedi ve ekledi: O Rabbine yalvara dursun; ama ben asıl onun sizin hayat tarzınızı(20) değiştirmesinden ve ülkede düzenin bozulmasından korkuyorum! (21) (20) Dîn in anlamı için ilk geçtiği Mâ ûn: 1 in ilk notuna bkz. (21) Fesad Kur an da hep insan davranışlarının neden olduğu ferdi, içtimai ve tabii çözülme süreçleri için kullanılır (bkz. Rûm: 41). (Nuzul 17/ Mushaf 107 : Maun 1 Aşağıdadır.) ا ر ا ي ت ال ذ ى ي ك ذ ب ب الد ين ١ 1 ALLAH A karşı borçluluk sorumluluğunu tümden inkâr eden birini tasavvur edebilir misin! (1) (1) Kur an ın hiç çoğul gelmeyen dîn borç anlamındaki deyn den türetilmiştir (Aynı kök anlama atıfla kullanılan medînûn için bkz. Sâffât: 53). Hem alacak-verecek, hem de boyun eğme-eğdirme anlamına gelir (Mekâyîs). 1620

Kişi borçlu olduğuna boyun eğip teslim olduğu için taat (itaat), inkıyâd (bağlılık) ve zull (boyun eğme), Kişi alıştığı tarza boyun eğip onu hayat tarzı edindiği için âdet, İnancıyla yargılandığı için akide, Birbirine hukuki bağlarla bağlı oldukları için millet anlamları kazanmıştır. Borç ve alacakların hesabı görülüp karşılığı (ceza) verildiği için hesap günü ne yevmu d-dîn, Efendisine borçlu olduğu için köle ye medîn denilmiştir. Borçlunun hakkını arayacağı mahkemenin bulunduğu mekâna Medîne, kişinin borcunu alacaklısından tahsil eden yönetici/hakime deyyân denilmiştir. Yerdekileri borçlu çıkardığı veya kendisine boyun eğdirdiği için sağanak yağmura da dîn denilmiştir. Ed-Dîn Allah-insan-servet ilişkisinin ele alındığı bu bağlamda insanın Allah a karşı fıtrî borçluluğu anlamına gelir. Ayrıca ikrar edilmesi gerekeni inkâr anlamına gelen yukezzibu bi.. ibaresi, tercihimizi teyit eder. Zira islâm, Allah ın hakkını teslim etmek için O na kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Yani; İman kişinin Allah a olan borcunu ikrar, Küfürse borcunu inkâr halidir. (Nuzul 88/ Mushaf 30 : Rum 41 Aşağıdadır.) ظ ر ال ف س اد ف ى ال ب ر و ال ب ح ر ب م ا ك س ب ت ا ي د ى الن اس ل ي ذ يق م ب ع ض ال ذ ى ع م ل وا ل ع ل م ي ر ج ع ون ٤١ 41 İnsanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozulma meydana geldi. Neticede (Allah), yaptıklarının (kötü sonuçlarından) bir kısmını kendilerine tattıracaktır;(49) umulur ki (yol yakınken) dönerler. (49) Parantez içi ibâre, liyuzîkahum deki akıbet lamı nın metne kattığı yan anlamdır. Bu âyet insanın maddî-mânevî her alandaki sorumsuzluk ve bencilliğinin kötü sonuçlarını ifade etmektedir. Dahhak fesad a su kaynaklarının zayi edilmesi ve ağaçların kesilmesi ile ilgili bir anlam verir (Kurtubî). Günümüz itibarıyla suların ve havanın kirlenmesi, bunun sonucunda deniz ve kara canlılarının neslinin yok olması, salınan zehirli gazlarla ozon tabakasının delinmesi, bunun sonucunda filtre edilmeyen güneş ışınlarının ölümcül hastalıklara neden olması, küresel ısınma sonucu iklimin ve doğal dengenin bozulması, kutupların erime tehlikesiyle karşı karşıya kalması, hep bu kötü sonuçlar arasında sayılabilir. Bir uyarı niteliği taşısın diye kötü sonuçların bir kısmı tattırılmaktadır. Belli ki ilâhi koruma kalkıp tümü tattırılmış olsa, bu, insanlığın ve hayatın sonu anlamına gelecektir. Kötü ameller asıl cezasını tam olarak âhirette bulacaktır. Âyette buyurulan vazgeçme, kötü sonuçları doğuran eylemi terk yanında o sonuçları da ortadan kaldırma çabasıdır ki, bunlar birer fiili tevbe ve istiğfar olacaktır. Yine, ekolojik fesat yanında akidevi, ahlâkî, sosyal, siyasi ve ekonomik fesadı da dile getirmek gerekir. و ق ال م و سى ا ن ى ع ذ ت ب ر ب ى و ر ب ك م م ن ك ل م ت ك ب ر ل ي ؤ م ن ب ي و م ال ح س اب ٢٧ 27 Musa dedi ki: Ben kibre kapılıp Hesap Günü ne inanmayan herkesten benim de sizin de Rabbiniz (olan Allah a) sığınırım. و ق ال ر ج ل م ؤ م ن م ن ال ف ر ع و ن ي ك ت م ا يم ان ا ت ق ت ل ون ر ج ل ا ن ي ق ول ر ب ى للا و ق د ج اء ك م ب ال ب ي ن ات م ن ر ب ك م و ا ن ي ك ك اذ ب ا ف ع ل ي ك ذ ب و ا ن ي ك ص اد ق ا ي ص ب ك م ب ع ض ال ذ ى ي ع د ك م ا ن للا ل ي د ى م ن و م س ر ف ك ذ اب ٢٨ 28 Firavun un yakın çevresinden olup da imanını gizleyen mü min bir adam şöyle çıkıştı(22) Bir adamı sırf Rabbim Allah tır dediği için, üstelik size Rabbinizden hakikatin apaçık delillerini getirdiği halde öldürecek misiniz? Kaldı ki, eğer yalancıysa yalanının zararı yalnızca kendisinedir; yok eğer gerçeği söylüyorsa, tehdit ettiklerinin hiç değilse bir kısmı gelip sizi bulacaktır: çünkü Allah yalan dolanla kendini araya veren birini(23) asla hedefe ulaştırmaz. 1621

(22) Saraydaki gizli mü minin kimliği yoruma açıktır. Süddi ye göre Firavun un amca oğludur. Asiye diyenler vardır. Bizce bir ihtimal daha var: hanedanlar tarihinde istisnai bir kırılma olan muvahhid kral Ahneton. Ahneton iktidara gelince putperest Amon dinini yasakladı, sarayı halka açtı, Ahataton (Tanrı ya adanmış şehir) adlı yeni bir başkent kurdu. Nihai tahlilde bu âyet imanın gücünü temsil eden bir örnektir. Zımnen: Allah dilerse küfrün ve zulmün kalbinde dâhi yiğit mü minler var eder. (23) Musrif in açılımıdır (bkz. Zümer: 53). (Nuzul 77 / Mushaf 39 : Zümer 53 Aşağıdadır.) ق ل ي ا ع ب اد ى ال ذ ين ا س ر ف وا ع لى ا ن ف س م ل ت ق ن ط وا م ن ر ح م ة للا ا ن للا ي غ ف ر الذ ن وب ج م يع ا ا ن و ال غ ف ور الر ح يم ٥٣ 53 (ALLAH IN şu müjdesini) ilet: Ey hadlerini aşıp kendilerini israf eden kullarım! Allah ın rahmetinden asla umut kesmeyiniz!(51) Allah bütün günahları affedebilir(52) Çünkü O, evet O dur mutlak bağışlayıcı, sonsuz rahmet kaynağı olan! (51) Allah ın rahmetinden umut kesmek rahmete sırt dönmektir. Zira umut kalbin duasıdır. (52) Yani, af dileyip tevbe eden herkesin günahını affeder (krş. Nisâ: 110 ve âyet 48). Abdullah b. Mes ud bu âyeti dilediği kimsenin bütün günahlarını şeklinde anlamıştır (Ferrâ). ي ا ق و م ل ك م ال م ل ك ال ي و م ظ ا ر ين ف ى ا ل ر ض ف م ن ي ن ص ر ن ا م ن ب ا س للا ا ن ج اء ن ا ق ال ف ر ع و ن م ا ا ريك م ا ل م ا ا رى و ما ا د يك م ا ل س ب يل الر ش اد ٢٩ 29 Ey kavmim! Bugün iktidar sizin tekelinizde, yeryüzünde ezici güçsünüz; tamam ama, eğer Allah ın cezasına maruz kalırsak bizi kim kurtaracak? Firavun dedi ki: Ben size sadece kendi görüşümü bildiriyorum; ve sizi doğru olan alternatifsiz bir yola(24) yöneltiyorum. (24) Mâ illâ kalıbının bu bağlamdaki en uygun karşılığı. و ق ال ال ذ ى ام ن ي ا ق و م ا ن ى ا خ اف ع ل ي ك م م ث ل ي و م ا ل ح ز اب ٣٢ 30 Yine iman eden kimse söze girerek dedi ki: Ey kavmim! İnanın ki ben, şu (inkârda) ittifak etmiş toplulukların helâkine benzer bir günün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum; 1622

م ث ل د ا ب ق و م ن وح و ع اد و ث م ود و ال ذ ين م ن ب ع د م و م ا للا ي ريد ظ ل م ا ل ل ع ب اد ٣١ 31 Yani Nûh kavminin, Âd ve Semud un ve onlardan sonrakilerin uğradığı türden bir helâkin... Bir de (unutmayın) ki Allah, kullarına haksızlık etmeyi asla istemez. 1623

Hz Nuh un yaşadğı Yerler (Kufe ve Cudi) Hz Hud ve Ad Kavmi 1624

Hz Hud ve Ad Kavmi Hz Hud ve Ad Kavmi 1625

Hz Hud ve Ad Kavmi Hz Hud ve Ad Kavmi 1626

Hz Salih ve Semud Kavmi Hz Salih ve Semud Kavmi 1627

Hz Salih ve Semud Kavmi و ي ا ق و م ا ن ى ا خ اف ع ل ي ك م ي و م الت ن اد ٣٢ 32 Ey Kavmim! Ben, herkesin birbirinden imdat dilediği o günün aleyhinize sonuçlanmasından korkuyorum. ي و م ت و ل ون م د ب ر ين م ا ل ك م م ن للا م ن ع اص م و م ن ي ل ل للا ف م ا ل م ن اد ٣٣ 33 O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışacaksınız, fakat Allah ın (adâletinden) sizi kurtaracak kimse bulamayacaksınız: zira Allah kimi saptırırsa artık ona yol gösteren kimse bulunmaz. (25) (25) Zımnen: Kim Allah ın desteğini reddederse. Bkz. Allah sapıklardan başkasını yoldan çıkarmaz (Bakara: 26). Aynı mânayı 34. âyetin son cümlesi de içermektedir. و ل ق د ج اء ك م ي وس ف م ن ق ب ل ب ال ب ي ن ات ف م ا ز ل ت م ف ى ش ك م م ا ج اء ك م ب ح تى ا ذ ا ل ك ق ل ت م ل ن ي ب ع للا م ن ب ع د ر س و ل ك ذل ك ي ل للا م ن و م س ر ف م ر ت اب ٣٤ 34 Ve doğrusu daha önce Yusuf da size hakikatin apaçık belgeleriyle gelmişti; ama onun size getirdiklerine karşı sürekli bir şüphe taşıdınız; en sonunda Yusuf ölünce, kalkıp Allah ondan sonra bir daha elçi göndermeyecek (26) dediniz! İşte Allah düştükleri kuşku bataklığında debelenerek kendilerini harcayanları böyle yoldan çıkarır. (26) Bu iki anlama gelir: Birincisi, Hz. Yusuf tan sonra peygamberlik kurumunu toptan inkâr etmek. İkincisi, Yusuf tan sonra Yusuf gibi bir peygamber asla gelmeyecek demek. Her iki anlamda da bir ikiyüzlülük, bir samimiyetsizlik görülmektedir. Yaşarken peygamberliğine kuşkuyla bakılan Hz. Yusuf, vefatından sonra geriden gelen peygamberleri inkâra malzeme yapılmaktadır. Bu küfür, onu över gibi yaparak icra edilmektedir. Bu da, 5. âyette dile getirilen batıl uğruna hakikati kendisiyle alt etmeye çalışma nın bir başka yöntemidir. 1628

1629

ا ل ذ ين ي ج اد ل ون ف ى اي ات للا ب غ ي ر س ل ط ان ا تي م ك ب ر م ق ت ا ع ن د للا و ع ن د ال ذ ين ام ن وا ك ذل ك ي ط ب ع للا ع لى ك ل ق ل ب م ت ك ب ر ج ب ا ر ٣٥ 35 Bu gibiler kendilerine ulaşmış hiçbir belge ve yetki olmadan Allah ın âyetleri hakkında ileri geri konuşurlar: (bu) hem Allah katında, hem de iman edenler nezdinde büyük bir bayağılaşmadır: İşte Allah her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler. (27) (27) Bu paragrafın içeriği de, kendisinden önceki pasajda olduğu gibi mü min adam a nisbet edilebilir. Fakat 35. âyetteki polemik yapanlar ifadesi, bu pasajı sûrenin başındaki 4. âyete bağlamaktadır. Dolayısıyla bu paragrafın içeriği Allah a isnat edilmelidir. و ق ال ف ر ع و ن ي ا ام ان اب ن ل ى ص ر ح ا ل ع ل ی ا ب ل غ ا ل س ب اب ٣١ 36 Ve Firavun; Ey Hâmân! (28) diye emretti, Bana görkemli bir kule yap! Belki böylece (amacımı gerçekleştirecek) araçlara ulaşırım; (28) Hâmân için bkz. Kasas: 38 1630

(Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 38 Aşağıdadır.) و ق ال ف ر ع و ن ي ا ا ي ا ال م ل م ا ع ل م ت ل ك م م ن ا ل غ ي رى ف ا و ق د ل ى ي ا ام ان ع ل ى الط ين ف اج ع ل ل ى ص ر ح ا ل ع ل ى ا ط ل ع ا لى ا ل م و سى و ا ن ى ل ظ ن م ن ال ك اذ ب ين ٣٨ 38 Firavun ise: Siz ey efendiler! dedi, Sizin için (hayatınıza müdahil olan) (45) benden başka bir ilâh hiç tanımadım. Ve sen ey Hâmân! (46) Benim için tuğla ocağını tutuştur da, bana yüce bir yapı inşa ediver! Kim bilir, belki o zaman Musa nın ilâhına ulaşabilirim; hoş, ben onun yalancının teki olduğundan eminim ya. (45) Bu açıklama, Firavun un Ben sizin Rabbinizim, en büyük benim (Nâzi ât: 24) iddiasına dayanmaktadır. Rab olma iddiası, tüm boyutlarıyla hayata müdahil olma iddiasıdır. Değilse, Firavunlar Mısır ının Amon kültürü çok tanrıcıydı. (46) Bazı oryantalistler Hâmân olarak anılan kişinin, Eski Ahid de Pers kıralı Ahaşveroş un veziri olarak geçmesinden yola çıkarak Kur an ı eleştirirler. Fakat son dönemlerde, Firavunlar dönemine ait hiyeroglişerde II. Ramses in Âmen isminde bir yardımcısı olduğu tesbit edilmiştir (Cabirî, Medhal ile l-kur ani l-kerîm 330, Daru l-beydâ -2006). Yine hiyeroglişerde Firavun un imar işleriyle görevli vezirinin adının Hâmân olarak imla edildiği M. Bucaille tarafından kaydedilmiştir. Hâ-Âman, Amon dininin rahiplerine verilen isimdi ve protokolde Firavun dan sonra gelen ikinci kişiydi. ا س ب اب الس مو ات ف ا ط ل ع ا لى ا ل م و سى و ا ن ى ل ظ ن ك اذ ب ا و ك ذل ك ز ي ن ل ف ر ع و ن س وء ع م ل و ص د ع ن الس ب يل و م ا ك ي د ف ر عو ن ا ل ف ى ت ب اب ٣٧ 37 Gökleri aşacağım araçlara Böylece Musa nın ilâhına erişebilirim (!).(29) Hoş, ben onun bir yalancı olduğundan kesinlikle eminim ya! İşte kötü davranışı Firavun a böylesine güzel göründü ve doğru(30) yoldan alıkonuldu(31) neticede Firavun un düzeni, çöküşü (hızlandırmaktan) başka hiçbir işe yaramadı. (29) Ünlem, Firavun un alayına dikkat çekmek içindir. (30) es-sebîl deki belirlilik çeviriye doğru kelimesiyle yansımıştır. (31) Ya da sadde okuyuşuna istinaden: doğru yoldan döndü. و ق ال ال ذ ى ام ن ي ا ق و م ات ب ع ون ا د ك م س ب يل الر ش اد ٣٨ 38 Derken iman eden o kimse, Ey kavmim! dedi, Bana uyun ki ben sizi akl-ı selim yoluna yönelteyim! ي ا ق و م ا ن م ا ذ ال ح يوة الد ن ي ا م ت اع و ا ن ا ل خ ر ة ى د ار ال ق ر ار ٣٩ 39 Ey kavmim! Bu dünya hayatı sadece kısa vâdeli bir hazdır; bir de öteki (hayat) var: kalıcı diyar işte orasıdır. م ن ع م ل س ي ئ ة ف ل ي ج زى ا ل م ث ل ا و م ن ع م ل ص ال ح ا م ن ذ ك ر ا و ا ن ثى و و م ؤ م ن ف ا و لئ ك ي د خ ل ون ال ج ن ة ي رز ق ون ف ي ا ب غ ي ر ح س اب ٤٢ 40 Kim bir kötülük işlerse, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır; ama kim de imanlı olarak güzel davranış sergilerse, erkek ya da kadın fark etmez- işte bu gibiler cennete girecek ve orada haddi hesabı olmayan nimetler ikram edilecektir. و ي ا ق و م م ا ل ى ا د ع وك م ا ل ى الن جوة و ت د ع ون ن ى ا ل ى الن ار ٤١ 41 Ey kavmim! Nasıl oluyor da ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz? 1631

ت د ع ون ن ى ل ك ف ر ب ا لل و ا ش ر ك ب م ا ل ي س ل ى ب ع ل م و ا ن ا ا د ع وك م ا ل ى ال ع ز يز ال غ ف ار ٤٢ 42 Siz beni hem Allah ı inkâr etmeye, hem de (tanrısal bir nitelik taşıdığı) hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri(32) O na ortak koşmaya çağırırken, bense sizleri mutlak üstün ve yüce olup tekrar tekrar bağışlayana çağırıyorum. (32) Kur an da sık geçen bu kalıbın açıklaması için bkz. Ankebût: 8 (Nuzul 89 / Mushaf 29 : Ankebut 8 Aşağıdadır.) و و ص ي ن ا ا ل ن س ان ب و ال د ي ح س ن ا و ا ن ج ا د اك ل ت ش ر ك ب ى م ا ل ي س ل ك ب ع ل م ف ل ت ط ع م ا ا ل ی م ر ج ع ك م ف ا ن ب ئ ك م ب م ا ك ن ت م ت ع م ل ون ٨ 8 Ve zaten insanoğluna anne-babasına iyi davranmasını biz tavsiye etmiştik.(7) Fakat (sen ey muhatab), eğer hakkında bir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi(8) Bana ortak koşman için seni ikna etmeye çalışırlarsa, asla o ikisine itaat etme:(9) dönüşünüz sadece Banadır; işte o zaman Ben, yapıp ettiklerinizi size bir bir haber vereceğim. (7) Atıf yapılan bu tavsiyenin, ikisi de bu sûreden önce inmiş olması gereken Lokman 14-15 ve İsra 23-25 te yer aldığını görüyoruz. Ancak bu âyet, İsrâ daki ana babaya iyi davranma emrinin, ana baba tarafından istismarını önlemeye yöneliktir. Allah Rasulü: Lâ ta ate li mahlûkin fi ma siyeti l-hâlık (Yaratıcıya isyan konusunda yaratılmışa itaat yoktur) buyurur. (8) Yani: Tanrısal bir nitelik taşıdığı hakkında bir bilgi sahibi olmadığın birşeyi. Bilginin olumsuzlanması, bilgi nesnesinin olumsuzlanmasından kinayedir (Zemahşerî). (9) Sa d b. Ebi Vakkas ın annesinin çağrısı buna örnek gösterilebilir. ل ج ر م ا ن م ا ت د ع ون ن ى ا ل ي ل ي س ل د ع و ة ف ى الد ن ي ا و ل ف ى ا ل خ ر ة و ا ن م ر د ن ا ا ل ى للا و ا ن ال م س ر ف ين م ا ص ح اب الن ار ٤٣ 43 Kesinlikle, sizin beni çağırdığınız şey ne dünyada ne de âhirette kendisine çağırılmaya lâyık bir şey değildir; zaten dönüşümüz de Allah adır: ve elbet kendini harcayanlar ateşin yoldaşlarıdır. ف س ت ذ ك ر ون م ا ا ق ول ل ك م و ا ف و ض ا م رى ا ل ى للا ا ن للا ب ص ير ب ال ع ب اد ٤٤ 44 Ve bir gün gelecek, bu sözlerimi bir bir hatırlayacaksınız. Bense sorumluluğuma ilişkin (hükmü) Allah a havale ediyorum: çünkü Allah kulların her şeyini görmektedir. ال ف ر ع و ن س وء ال ع ذ اب ٤٥ ف و قي للا س ي پ ات م ا م ك ر وا و ح ا ب 45 Derken Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu; (33) Firavun ailesinin helâki ise azabın en kötüsüyle oldu: (33) Hicrete adım adım yaklaşıldığı bir zaman diliminde bu pasajın ilk muhatabına mesajı açıktır: Sana karşı kurulan tuzaklara ve suikast planlarına karşı Allah seni de koruyacaktır. Bu ilâhi müjdenin gerçekleştiğine tarih şahittir. ا لن ار ي ع ر ون ع ل ي ا غ د و ا و ع ش ي ا و ي و م ت ق وم الس اع ة ا د خ ل وا ال ف ر ع و ن ا ش د ال ع ذ اب ٤١ 46 Ateş Onlar o (ateşe) sabah ve akşam sunulacaklar;(34) ve Son Saat gelip çattığında (Allah şöyle buyuracak): Firavun ailesine en şiddetli cezayı verin! (34) Zımnen: sürekli. 55. âyetteki akşam sabah Allah ı anmak bunun mukabilidir. 1632

و ا ذ ي ت ح اج ون ف ى الن ار ف ي ق ول ال ع فؤ ا ل ل ذ ين اس ت ك ب ر وا ا ن ا ك ن ا ل ك م ت ب ع ا ف ل ا ن ت م م غ ن ون ع ن ا ن ص يب ا م ن الن ار ٤٧ 47 HANİ ateşin bağrında karşılıklı tartışırken onları (bir görmelisin): Nitekim zayıflar büyüklük taslayanlara: Bizim sizin peşinize takıldığımız kesin; şu halde ateşin üzerimizdeki etkisini bir parça olsun hafifletemez misiniz? diye yalvaracaklar. ق ال ال ذ ين اس ت ك ب ر وا ا ن ا ك ل ف ي ا ا ن للا ق د ح ك م ب ي ن ال ع ب اد ٤٨ 48 Büyüklük taslayanlar ise: İşte hepimiz onun içindeyiz; kesin olan şu ki, Allah kulları arasındaki hükmünü çoktan vermiştir! diyecekler. و ق ال ال ذ ين ف ى الن ار ل خ ز ن ة ج ن م اد ع وا ر ب ك م ي خ ف ف ع ن ا ي و م ا م ن ال ع ذ اب ٤٩ 49 Ve ateşin içindekiler, cehennemin bekçilerine şu ricada bulunacaklar: Rabbinize yalvarın da, azabı üzerimizden bir gün olsun hafifletsin! ق ال وا ا و ل م ت ك ت ا ت يك م ر س ل ك م ب ال ب ي ن ات ق ال وا ب لى ق ال وا ف اد ع وا و م ا د عٶ ا ال ك اف ر ين ا ل ف ى ل ل ٥٢ 50 (Bekçiler) şöyle cevap verecek: Elçileriniz size hakikatin apaçık belgeleriyle gelmemiş miydi? (Berikiler): Elbette (gelmişti) diyecekler. (Bekçiler) diyecek ki: O halde yalvarmaya devam edin! Ama inkârı tabiat edinenlerin yalvarması aldanışı (artırmaktan) başka bir sonuç vermez. ا ن ا ل ن ن ص ر ر س ل ن ا و ال ذ ين ام ن وا ف ى ال ح يوة الد ن ي ا و ي و م ي ق وم ا ل ش اد ٥١ 51 ŞÜPHE yok ki Biz rasullerimize ve iman eden kimselere, hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin dinleneceği günde (hasımlarına karşı)(35) elbette yardım edeceğiz. (35) Haberin inne edatıyla pekiştirilmesinin metne kattığı yan anlama dayanarak (İbn Aşur). ي و م ل ي ن ف ع الظ ال م ين م ع ذ ر ت م و ل م الل ع ن ة و ل م س وء الد ار ٥٢ 52 O gün zalimlere mazeretlerinin hiçbir yararı olmayacak;(36) onların payına düşen Allah ın rahmetinden dışlanmak ve en berbat yurda konmak olacak. (36) Rûm sûresinin 57. âyetiyle karşılaştırınız. 1633

(Nuzul 88 / Mushaf 30 : Rum 57 Aşağıdadır.) ف ي و م ئ ذ ل ي ن ف ع ال ذ ين ظ ل م وا م ع ذ ر ت م و ل م ي س ت ع ت ب ون ٥٧ 57 Ne ki o gün, zulme gömülüp gitmiş olanlara ne getirecekleri mazeret fayda verecek, ne de suçlarını itiraf ile af dilemeleri و ل ق د ات ي ن ا م وس ى ال دى و ا و ر ث ن ا ب ن ى ا س ر اي ل ال ك ت اب ٥٣ 53 (Vaadimiz gereği) vaktiyle Biz Musa ya rehberliğimizi iletmiş ve İsrâiloğullarını ilâhi kelama vâris kılmıştık(37) (37) Vahiy yol kılavuzudur; yoldan çıkanlarsa kılavuz istemezler. Ama yolun yolcusuz kalması değildir felaket, asıl felaket yolcunun yolsuz kalmasıdır. د ى و ذ ك رى ل ول ى ا ل ل ب اب ٥٤ 54 Akletme yetilerini kamil mânada kullananlar için bir hidayet ve bir uyarı olarak (38) (38) Ulu l-elbâb ı çevirimizin gerekçesi için bkz. Zümer: 18 (Nuzul 77 / Mushaf 39 : Zümer 18 Aşağıdadır.) ا ل ذ ين ي س ت م ع ون ال ق و ل ف ي ت ب ع ون ا ح س ن ا و لئ ك ال ذ ين دي م للا و ا و لئ ك م ا ول وا ا ل ل ب اب ١٨ 18 O kullar ki, Sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar:(19) İşte Allah ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır; Ve işte onlar, akletme yetilerini kamil mânada kullananlardır.(20) (19) Sözün gücünün ve düşünceye saygının bundan daha iyi bir ifadesi olamaz. (20) el-elbâb daki belirlilik metne kamil mânada olarak yansımıştır. Her ne kadar tekili zor söylendiği için çoğul kullanıldığı söylense de (İtkân II, 301), bizce bu kelimenin hep çoğul gelmesi tasavvur da dahil tüm akletme süreçlerini kapsadığı içindir. Tasavvur terimlerle oluşur, terim ve kavramların anlamları da uylaşım yoluyla oluşur. Lebbe hem gerekli ve sabit olana, hem de bir şeyin en kaliteli haline ve en değerli yanına delalet eder. Akla bu yüzden lubb denilir. Burada çoğul geldiğine göre sadece akla değil, başta akletme yeteneğinin çıkış noktası olan tasavur olmak üzere akletme sürecinin tamamını ve bu sürece dahil olan akleden kalp, fıtrat, vicdan, muhayyile gibi yetileri ifade etse gerektir. ف اص ب ر ا ن و ع د للا ح و اس ت غ ف ر ل ذ ن ب ك و س ب ح ب ح م د ر ب ك ب ال ع ش ى و ا ل ب ك ار ٥٥ 55 Şu halde dirençli ol! Zira Allah ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Hatan için af dile(39) ve akşam sabah hamd ile Rabbinin yüceliğini dile getir!(40) (39) Zenb, bir şeyin kuyruğunu kısalttı anlamına gelen zenebe den türetilmiştir. Sadece kasıtlı günahı ifade eden ism den farklı olarak kasıtlı-kasıtsız hata, noksanlık, dikkatsizlik ve kusurları da kapsar. Yine zenb ile cunâh arasında da fark vardır. Zenb insanın hem Allah a hem insanlara karşı işlediği suç ve hataları ifade eder. Cunâh ise insanın sadece insanlara karşı işlediklerini ifade eder (Külliyyât ve Müfredât). 1634

İstiğfâr ın buradaki karşılığı kirlenmeden korunma talebi dir (Râğıb). Bu takdirde günahkarın istiğfarı af talebi, takvâ sahibinin istiğfarı korunma talebi dir. Burada ve Muhammed 19 da geçen Günahın için af dile ifadesi, Hz. Peygamber in üzerinden mü min muhatapların peygamber tasavvurunu inşayı amaçlar. Peygamberler risalet görevlerinden dolayı Allah ın korumasıyla masumdur. Bu ve bunun gibi âyetler, bu masumiyetin nasıl anlaşılması gerektiğini beyan eder. Peygamber tasavvurunda ifratı temsil eden aşırı yüceltmeci Hıristiyânî ve tefriti temsil eden indirgemeci ve aşağılayıcı Yahudi anlayışları böylece reddedilmiş olur. Kur an da beş yerde Hz. Peygamberin insanların arınmasına katkıda bulunması emredilir (Bakara: 129, 151; Tevbe: 103; Cuma: 2; ayrıca bkz. Üç Muhammed, s. 362-365). Hz. Peygamber in bu emri yerine getirdiğine ilişkin haberden, buradaki hata yı nasıl anladığını da öğrenmiş oluyoruz: Ara ara içimde anlık bir gaflet hissettiğim için, günde yüz kez Allah tan mağfiret dilerim (Buhârî ve Müslim). (40) Yani: her daim. 46. âyetin mukabili: sabah akşam cehenneme sunulmamak için (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 129 Aşağıdadır.) ر ب ن ا و اب ع ف ي م ر س و ل م ن م ي ت ل وا ع ل ي م اي ات ك و ي ع ل م م ال ك ت اب و ال ح ك م ة و ي ز ك ي م ا نك ا ن ت ال ع زيز ال ح ك يم ١٢٩ 129 Rabbimiz! Onlar arasından kendilerine senin mesajını okuyacak, ilâhî kelamı ve hakikate mutabık hüküm vermeyi(246) öğretecek ve onları arındıracak(247) bir elçi gönder. Çünkü yalnızca Sensin her işinde mükemmel olan,(248) her hükmünde tam isabet kaydeden de Sen. (246) Hikmet için bkz. Bakara: 269 ve Hûd: 1, ilgili notlar. (247) Veya tezkiye nin çoğaltma, artma kök anlamına dayanarak: onları çoğaltacak. Krş. siz azınlık iken o sizi çoğalttı (A râf: 86). (248) Azîz isminin kök mânası sertlik, güçlülük, dirençlilik ve üstünlük tür. Mübalağa kipi kelimeyi anlamının zirvesine taşır ki en üstün demektir. Bu da çeviriye mükemmel olarak yansımıştır. (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 151 Aşağıdadır.) ك م ا ا ر س ل ن ا ف يك م ر س و ل م ن ك م ي ت ل وا ع ل ي ك م اي ات ن ا و ي ز ك يك م و ي ع ل م ك م ال ك ت اب و ال ح ك مة و ي ع ل م ك م م ا ل م ت ك ون وا ت ع ل م ون ١٥١ 151 İşte böylece,(288) içinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size ilâhî mesajı ve hikmeti öğretecek ve ayrıca bilmediklerinizi size bildirecek bir elçi gönderdik.(289) (288) Hitap zamirinin müteallakı için bkz. Râzî, Ebu Müslim den. (289) Bu âyet Hz. İbrahim ve İsmail in duası olan 129. âyete bir atıftır. Ebu Müslim bu âyeti 143. âyete atıf saymıştır. Ama bunu 129 dan ayıran tek fazlalık bilmediklerinizi size bildirecek cümleciğidir. Hz. Peygamber in Allah beni öğretmen olarak gönderdi (İbn Hanbel III, 328) sözü, bu âyetin ışığında anlaşılmalıdır. 1635

(Nuzul 114 / Mushaf 9 : Tevbe 103 Aşağıdadır.) خ ذ م ن ا م و ال م ص د ق ة ت ط ر م و ت ز ك ي م ب ا و ص ل ع ل ي م ا ن ص لوت ك س ك ن ل م و للا س م يع ع ل يم ١٢٣ 103 Onların Allah a sadâkatlerini ifade için mallarından bir miktar sadaka al; bu sayede, onların temizlenmelerine ve inkişafına yol açmış olursun.(130) Ve onları dua ile destekle; çünkü senin duan, onlar için bir gönül ferahlığıdır: Hem Allah tüm (duaları) işitir ve (kime neyi vereceğini) çok iyi bilir. (130) Sadaka, etimolojik anlamı özünde güçlü ve sağlam olmak olan sıdk kökünden türetilmiştir. Yalan ın zıddıdır (krş. Mekâyîs). Kişinin, bağlılığındaki güç ve dürüstlük sadâkat ile ifade edilir. Kişinin sadâkatine delil olsun için malından Allah adına çıkardığı miktara da sadaka denilmiştir. Burada sözü edilen sadaka, bir mü minin arınmak amacıyla yılda bir kez vermek zorunda olduğu miktarı belli bir sosyal vergi olan zekâttan daha öte bir şey olsa gerektir. Bu âyetler çerçevesinde yaşanan örnek olaylara, özellikle de Ka b b. Malik in tevbesinden sonra malının tümünü sadaka olarak vermek istemesine bakılırsa (Buhârî, Tefsir 75), bunun adını rahatlıkla tevbe sadakası koyabiliriz (bkz. 118, not 1). Zekât la bu sadaka arasındaki fark şudur: Zekât gönüllü gönülsüz fakirin zenginin malındaki hakkı olarak mecburken, tevbe sadakası bırakınız mecbur olmayı, kişinin Allah a ve Elçisi ne olan samimiyet (nasiha, bkz. 91, not 6) derecesine göre reddedilme ihtimalini de içinde barındırıyordu. Bir sonraki âyetten açıkça anlaşılıyor ki, kişinin sadakası Allah adına Hz. Peygamber tarafından alınmışsa, bu onun tevbesinin de kabulüne işaret sayılmaktadır. (Nuzul 100 / Mushaf 62 : Cuma 2 Aşağıdadır.) م ا ي ا ت ي م م ن ذ ك ر م ن ر ب م م ح د ا ل اس ت م ع و و م ي ل ع ب ون ٢ 2 Daha önce; kitaptan mahrum olan ve derin bir sapıklık içinde bulunan topluma kendi âyetlerini okumak, onları arındırmak, kitabı ve isabetli hüküm vermeyi(2) öğretmek için kendi içlerinden bir Elçi gönderen O dur. (2) Hikmet Kur an da, Hüküm verirken iyiyi kötüden ayırma yeteneği olan furkân a (Bakara: 53); Bu yetenekle doğru hükme ulaşmaya (İsra: 39); İnsanı doğru yola yönelten muhakemeye (Enbiya: 48) delalet eder. ا ن ال ذ ين ي ج اد ل ون ف ى اي ات للا ب غ ي ر س ل ط ان ا تي م ا ن ف ى ص د ور م ا ل ك ب ر م ا م ب ب ال غ ي ف اس ت ع ذ ب ا لل ا ن و الس م يع ال ب ص ي ر ٥١ 56 Allah ın âyetleri hakkında kendilerine ulaşmış hiçbir belge ve yetki olmadan tartışanlara gelince: onların içinde hiçbir zaman erişip (tatmin) olamayacakları bir büyüklenme tutkusu vardır, başkası değil.(41) Artık sen sadece Allah a sığın: çünkü O, evet O dur her şeyi işiten, her şeyi görüp gözeten. (41) Yani: Büyüklük tasladıkça küçülüyorlar ve aradaki fark hiçbir şeyle kapatılamayacak kadar çift taraflı açılıyor. Bu da tatminsizliği besleyip büyütüyor. ل خ ل الس مو ات و ا ل ر ض ا ك ب ر م ن خ ل الن اس و لك ن ا ك ث ر الن اس ل ي ع ل م ون ٥٧ 57 Göklerin ve yerin yaratılması elbette insan cinsinin yaratılmasından daha kapsamlı bir hadisedir; lakin insanların çoğu bunun (anlamını) dâhi bilmez.(42) (42) Çeviride kapsamlı karşılığını verdiğimiz ekber nicelik ifade eder. 1636